Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 496
RA’D SÛRESİ TEFSİRİ - 5-6.AYETLER
7.02.2009
2707 Okunma, 0 Yorum

Her Cuma öğleden önce yayınlanır.

Siteye girenlere not:

Bu seminer notlarını kopyalayıp masaüstüne yapıştırırsanız, şekil ve şemalar görülecektir.

ADİL DÜNYA DÜZENİ496

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜNYA DÜZENİ YENİ BİR MEDENİYET PROJESİDİR.”

Haftalık Seminer Dergisi             07 Şubat 2009                        Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 496. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00-21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

 

Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI;

EKONOMİ, ERDOĞAN, DAVOS VE

T Ü R K İ Y E

TÜRKİYE VE OBAMA

***

*İŞLETME SEMİNERLERİ; 44. SEMİNER

Her Hafta PERŞEMBE akşamları; Adres: EMİNEVİMKısıklı Cad. No: 36  Altunizade - Üsküdar / İSTANBUL  Tel: (0216) 444 36 46

HELBUS PROJESİ VE …

***

DAVOS, KOCAMAN BİR HİÇ!

SİZ NASIL UNUTURSUNUZ, NASIL?!.

Reşat Nuri EROL

***

'Türkiye'nin bölgedeki gücü artacak'

TÜRKİYE'NİN GELECEĞİ

 

***

RA’D SÛRESİ TEFSİRİ - 3

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَإِنْ تَعْجَبْ فَعَجَبٌ قَوْلُهُمْ أَئِذَا كُنَّا تُرَابًا أَئِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ وَأُوْلَئِكَ الْأَغْلَالُ فِي أَعْنَاقِهِمْ وَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ(5) وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ وَقَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ الْمَثُلَاتُ وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ لِلنَّاسِ عَلَى ظُلْمِهِمْ وَإِنَّ رَبَّكَ لَشَدِيدُ الْعِقَابِ(6)

 

وَإِنْ تَعْجَبْ (Va EiN TaGCaB)  “Taacub ettin ise”

Ucbe” yabancı, sessiz, ağzı kapalı demektir. Sonraları iki mânâ taşımaktadır. Tuhafına gitmek, yadırgamak anlamına gelir. Bir de yabancılarda görülen üstünlük nedeniyle hoşuna gitmek, hayran olmak demektir. Acibe, ya’cebu, aceben, acaib görünmek, acaib olmak demektir. “MiN” ile kullanıldığında müteaddi olur. Onun davranışından dolayı acayiplenmek, tuhaf karşılamak demek olur. Sen acayip görüyorsun anlamındadır.

Kur’an’ı tebliğ edenlere acaib gelir.

Biz Kur’an’dan istidlâl ederek diyoruz ki:

Allah insanlığı var etti. Bir çocuğun büyümesi gibi peygamberleri gönderdi, onları eğitti, yetiştirdi. İnsanlık geçmişi/tarihi dadılarla idare edildi. Başta peygamberler, sonra siyasiler, sonra filozoflar, en sonunda da sermaye insanlığı eğitti ve bugünkü seviyeye çıkardı.

Bugün ise insanlık rüşde ermiştir. Artık yeryüzüne “Adil Düzen” gelecektir. Bunu getirecek olan ise Allah’tır. Biz orada sadece takımımızı belirleriz; ya Allah’ın kaderini oynayan takıma geçeriz, ya da kaderini durdurmak isteyenlerin yanında yer alırız.

Ama hayır, kaderin olmadığını, kaderi güçlülerin yarattığını, bugün de güçlü olanların sermaye ve silahı olanlar olduğunu, dolayısıyla “Adil Düzen”in gelmeyeceğini, senin Adil Düzenci olmanın onlara acayip görünmene sebep olduğunu bildirmektedir.

Oysa bizim söylediğimiz ilâhi kaderin ifadesidir.

Bu kaderin böyle olduğunu nerden biliyoruz?

Tarihî gelişmeler insanlığın bu kaderini çizmiştir.

Kur’an da bu tarihî gelişmeyi teyit etmektedir.

Süleyman Akdemir’in Sosyal Denge kitaplarında insanlığın bu tarihî kaderi uzun uzun anlatılmaktadır. Orada insanlık tarihi 60 bin yıl öncesinden başlamaktadır. İlimde, dinde, ekonomide ve yönetimde bu devreler anlatılmaktadır. O zaman Kur’an’a dayanarak hesaplanan bu 60 bin yıl, bugün DNA’lar üzerinde yapılan çalışmalarla ilmen kanıtlanmıştır. Zafer Üskül, Ergun Özbudun ve diğerleri ısrarla tezi reddettiler, Süleyman Akdemir profesör olamadı. Sonra bu kitaplardan yaptıkları çalıntılarla bu iki profesör meşhur oldular, R. Tayyip Erdoğan da bunları kendisine baş tacı yaptı!

İslâm âleminin neden geri kaldığını anlamamızda bu olay size ibret olmalıdır. Bir şey bizdense o yanlıştır. Doğru söylese de dokuz köyden kovulmalıdır. Nitekim Süleyman Akdemir üniversiteden kovuldu. Milletvekili olacakken, yapılmadı. AK Parti kurulurken devre dışı bırakıldı. Son olarak, İstanbul’da ESAM’ın başına geçirme kararı alınmışken, Oğuzhan Asiltürk’ün etisiyle yapılmadı. Evet, hepsini sayacak olursak, doğru söyleyen çalışma arkadaşımız dokuz köyden kovuldu...

Ama yine de Kur’an’ın dedikleri galip gelecek, tarih bunları söyleyenleri ta’ziz edecek, karşı olanları da tel’in edecektir.

فَعَجَبٌ (Fa GaCaBun)  “Acaib olan”

Acayip olan onların dedikleridir. Onlara göre: Allah kâinatı yaratmış, 60 bin yıldır gönderdiği kitap ve peygamberlerle insanlığı bugünkü seviyeye yükseltmiş; şimdi ise birden Batı’nın zulmünde ve sömürüsünde bırakacak, yeryüzü uygarlaşmaya gidemeyecek!..

O halde geleceğin dünyasında neler olacaktır?

a)      Ekonomide faizsiz kredileşme gelecek ve yeryüzü halk ekonomisine kavuşacaktır. Sermaye büyüğü ve küçüğü ile olacak ama tekel olmayacaktır. Ekonomi ilme, dine ve yönetime karışmayacak, tam ‘kuvvetler dengesi’ olacaktır. Faizsiz kredileşme olacak, krediler kamu denetiminde olacaktır.

b)     Yönetimde hakemlerden oluşan yargının üstünlüğü kabul edilecek, siyasi güç yargının kararlarını yerine getiren bir organ olacaktır. Yönetimde adalet sağlanacak, yönetim haklıyı kuvvetli kılan bir kurul olacaktır. Haklılık hakemlerden oluşan yargı tarafından belirlenecektir. Kimse zorla askere alınmayacak, siyasi haklar askerlik yapanların olacaktır. Ekseriyet demokrasisinin yerini ‘hicret demokrasisi’ alacaktır.

c)      Dinler devlet organlarında yer alacak, sosyal hizmetleri onlar yapacaklardır. Buna karşılık kamu bütçesinden pay alacaklardır. Dinde zorlama kalkacaktır. Dinler ilme, ekonomiye, siyasete hükmetmeyecek, bunlar da dine hükmetmeyecekler. Dinlerarası zorlama ve baskı olmayacaktır. Din değiştirmek serbest olacaktır. Dinler müsbet ilim ve dinlerarası dayanışma ile kendilerini yenileyeceklerdir.

d)     İlmî dayanışma ortaklıkları oluşacak, yasaları bunlar yapacaktır. Tedrisat serbest olacak, imtihanlar ortak ve resmi olacaktır. İmtihanla iktisap edilen dereceler dışında bir derecelenme olmayacaktır.

Bu sözler acayip değil; acayip olan bu sözleri acayip görmeleridir.

Bunları biz söylemiyoruz, Kâinatın Yaratıcısı yaptıkları ile söylüyor, Kâinatın Yaratıcısı gönderdiği kitapla söylüyor.

قَوْلُهُمْ (QaVLuHuM)  “Acaib olan onların kavilleridir.”

Acayip olan onların sözleridir.

Burada onlar kimleri göstermektedir?

Ekseruhum, yani insanların ekserisine işaret etmektedir. İman etmeyen nâsın ekserisidir Sana inzâl olunan Kur’an’ın söyledikleri haktır ama insanların çoğu iman etmemektedir.

Ne diyorlar?

Siz taviz vermiyorsunuz.

Dünya taviz üzerinde oturmaz, oturamaz.

Kur’an bize taviz vermeyeceksiniz demiyor.

Eğer bir uzlaşma sonunda onların da bizim de yararımız varsa taviz veririz. Ama bir yerde onların da bizim de zararımız varsa, orada taviz vermek intihardır.

Batılılar neyde ısrar ediyorlar?

Faizde ısrar ediyorlar ve dünyayı felakete götürüyorlar.

Biz onlara burada taviz vermeyiz.

Nerede ısrar ediyorlar?

Zinada ısrar ediyorlar. Bu ısrar da aile müessesesini bozuyor, insanlığı çökertiyor.

Bunda da taviz vermeyiz.

Başka hangi konuda ısrar ediyorlar?

Dinsizlikte, lâikliği dinleri dışlama olarak anlamakta ısrar ediyorlar.

Biz bunda da taviz vermeyiz.

Avrupa müsbet ilmi tahrif ediyor ve dinleri için delil olanları dine karşı imiş gibi gösteriyorlar. Biz bunda da taviz vermeyiz, ilmî gerçekleri inkâr edemeyiz.

Biz onlara Kur’an’a inanın demiyoruz, Kur’an’ın dediklerini anlayın diyoruz. Anlatılanlar müsbet ilme uygunsa uyun diyoruz. Batı, teknikteki ilmî uygulamalarda başarılar elde  etti, sosyal ilimlerde başarısız oldu. Hattâ başarısız oldu değil, başarmayı denemedi bile.

Biz şimdi ‘gelin, yerinden yönetimi getirelim’ diyoruz. Türkiye’de on bin bağımsız bucak olsun, her bucak kendi hukuk düzenini kendisi kursun. Merkezî kanunlarla onların iç yaşayışlarını sınırlamayalım. On bin bucak kendi kanunlarını kendisi yapsın, kendi yöneticilerini kendisi seçsin. Devlet ve insanlık ilim dünyasını desteklesin, değişik bucak projeleri üretsin. On bin bucağa, dünyadaki bir milyon bucağa tip anayasalar versin. Bucaklar kendi istekleri ile bunlardan istediklerini kabul etsinler, değiştirsinler, geliştirsinler, uygulasınlar. Bu demokrasi gereğidir. Her topluluk kendi kanunlarını kendisi yapmalıdır.

Bizim için bunların büyük yararları vardır. Bir milyon bucak ayrı ayrı deneme yeri olacaktır. Sonuçta ilim adamları bunları değerlendirir ve örnek yasaları geliştirirler.

Burada acayip olan ne var? Demokrasiye mi aykırıdır, doğaya mı aykırıdır?

Sömürüye aykırıdır.

Amerika’daki 200 tekelci dünyayı sömürecek diye insanlık bunca zulmü neden çeksin? Gümrüklerin ne yararı var, vizelerin ne yararı var? Biri bize izah edebilir mi? 200 kişi dünyayı sömürecek diye bunca memurlar, bunca ordular, bunca rüşvetler, bunca dökülen yaşlar ve kanlar nasıl mübah görülür?!.

Acayip olan onların bu görüşleridir.

أَئِذَا كُنَّا تُرَابًا (EaEiÜAv KunNAv TuRAvBan)  

“Biz türab olduktan sonra.”

Kâinat içinde parçacıklar vardır. Parçacıkların hızları vardır. Parçacıklar hızlarını birbirlerine aktarırlar. Bu hızları aktarma çeşitli yollarla olur. Yaşadığımız yeryüzünde iki varlık vardır. Parçacık ve ışık hızındaki parçacıklar. Parçacıklar ışık hızından düşük hızlara sahiptirler. Madde parçacıkları hidrojen atomu ve diğer 117 elementten oluşur. 102’den sonra gelen 16 element dayanıklı değildir. İnsan vücudunda ise en hafif elementler yer alır.

Hâsılı, insan maddeden yaratılmıştır. İnsanın madde dışında bir de ruhu vardır. İnsan topraktan yaratılmıştır, toprak olacaktır. Ama insanın ruhu topraktan değildir. İnsan öldüğü zaman bedeni dağılmakta ama yok olmamaktadır. Beden yok olmadığına göre ruh da yok olmamaktadır. Bir araba yaşandığı zaman hurdaya atılır ama şoförü öldürülmez. Şoföre başka araba aranır. Çürüyünce toprak olunmaktadır.

“Tîn” çamur demektir.

Turab” toprak demektir. Yoğrulmamış toprak anlamındadır.

Kur’an insanın sulb ile teraib arasında huruc eden mâ ile yaratıldığını söylemektedir. Sulb, katı demektir. Teraib ise yumuşak, yere dökülmüş demektir. Salb etmek asmak demektir. İnsan bir taraftan asılmış, diğer taraftan yerden yani çevreden emdikleri ile büyümektedir.

Turab olmak” demek, dağılmak, yere düşmek demektir, ölen insanın toprak olması demektir. ‘Sizi topraktan halk ettik, tekrar toprağa çevireceğiz’ ifadesi ile de bu teyit edilmektedir. Topraktan maksat tüm kâinatın var edildiği maddeler demektir. Yapımız yüze yakın sayılı elemanlardan oluşmaktadır. Topraktan yaratılmış bulunuyoruz. Tekrar topraktan dünyaya geleceğiz.

أَئِنَّا  (Ea EinNaNAv)  “Biz mi?”

Biz toprak olduğumuzda biz mi yeniden dirileceğiz?

Biz toprak olacağız. Sonra biz o topraklı hâlimizle yeniden dirileceğiz.

Burada inkâr edilen toprak olduktan sonra dirilmedir. İkincisi ise bizim dirilmemizdir. İki şeyin inkârı vardır. Biri toprak olanların dirilmesi, diğeri bizim dirilmemiz.

“E Ente E darabte Ahmede?”

Biz mi? Biz toprak olduktan sonra mı başka hilkatte olacağız?

Eğer ‘toprak olduktan sonra’yı başa alırsanız, Türkçede cümle beliğ olmaz. Arap dil mantığı Türkçenin tam tersi olduğu için söz beliğ olmamaktadır. ‘Biz toprak olunca mı?’ Cümle burada biter, haberi mahzuf olur. Çünkü zaten ‘biz toprak olunca mı’ sualinin cevabı ‘dirileceğiz’ olacaktır. İkinci cümle dirilmenin şeklini belirliyor. O da, yeni hilkatle mi dirileceğiz, yeni hilkat içinde mi olacağız?

Burada “E” inkâr “E”si değil, taaccüb “E”sidir. Tembel bir talebe için ‘O mu birinci oldu?’ dediğimizde, onun birinci olmasını sormuş olmazsınız, inkâr etmiş olmazsınız, acayibinize gitmiş olur. ‘Nasıl oldu da bu işi başardı?’ demiş olursunuz.

‘Biz toprak olunca, sahiden biz mi yeni yaratılışta olacağız?’ demiş oluruz.

لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ (La FIy PaLQin CaDIyDin) 

“Yeni hilkatte mi olacağız?”

Önce bu hilkatimizi göz önüne alalım. Doğarız, gelişiriz ve ölürüz. Yaşarken de birtakım sıkıntılar ve acılar duyarız. Bu sıkıntı ve acılar bizim gelişmemiz ve korunmamız içindir. Acı duymazsak onu ihmal ederiz. Acıkmasak yemeyiz.

Dünyadaki tüm sıkıntılar normal hayatımız içindir. Bazı konularda ne yarar olduğunu bilemeyiz. Sevdiğimiz bir insan ölünce büyük bir üzüntü duyarız. Acı aylarca sürer. Hattâ yıllarca sonra bile ölümü hatırlarız ve olay bizi sıkar.

Bu acıyı duymamızın nedeni nedir?

Ölünün üzerine ağlama insanlara mahsus bir şeydir. Bunun da muhakkak bizim için bir yararı vardır. Tam açıklayamasak da hiçbir duygu boş yere değildir. Hiçbir olay boş yere değildir. Âhirette ise yaşamamız için çalışmamız gerekmeyecektir. Orada acı duyma olmadığı gibi sıkıntı da duymayacağız. Orada ölüm olmadığı gibi hastalık da yoktur.

Bu nasıl sağlanacaktır?

Çevrenin şartları mı değişecek, yoksa biz mi farklı yaratılışta olacağız?

Farklı yaratılışta olacağız. Yani doğanın kanunları değişmeyecektir. Canlı yine meyve yiyerek yaşayacaktır. Yine de güneş enerjisi benzeri bir enerji olacaktır. Yeni yaratılış yeni kromozomlarla yani genlerle mümkündür. Bizim kromozomlarımız değiştiğinde biz tamamen değişmiş olacağız. Öyle olmasa, o zaman dünyaya gelmemizin bir anlamı kalmaz. Dolayısıyla insan genetiği korunacaktır.

Peki, acaba insan nasıl yeni hilkate geçecektir?

İnsanda bulunan sinir hücreleri yanında glial hücreler vardır. Bunlar hafıza hücreleridir. Sinir hücreleri çocukta oluştuktan sonra değişmediği, ölünceye kadar aynı kaldığı halde, glial hücreleri ihtiyaca göre artmaktadır. Âhirette bu hücrelerde oluşan bilgiler sayesinde ölümsüz hâle geleceğiz. Yani bilgisayarda değişiklik olmayacak, sadece programda yapılan değişiklikle yeni hilkate geçeceğiz. Bunu bu dünyada başarabilmemiz için o glial hücreleri oluşturacak programı bulmamız gerekir. Eğer bizim ecelimiz glial hücrelerde olsa bunu başarabiliriz. Programımız sinir hücrelerinde ise değiştirmemiz mümkün olmaz. Şimdiye kadar yapılan gözlemler ecelimizin sinir hücrelerinde olduğu anlaşılmaktadır.

Âhirette ne olacaktır?

Bu program kapatılacak, yerine eceli sonsuza giden bir program yapılacaktır.

Bir örnek evrelim. Bilgisayara ‘on defa çarpma işlemi yap ve bir saniye göster’ derseniz, o saymaya devam eder. Saniyeleri sayar, sonu da gelmez ama ‘100000 saniye dön ve dur’ derseniz, o kadar saniye sonra durur.

Bu dünyada hücrelerimize konan saatlere ‘şu kadar dön ve dur’ denmiştir. Oysa âhirette bu şart kaldırılacaktır. Ömrümüzün saatine ise ‘kan durursa dur’ denmiştir. Bu madde de kaldırılacaktır. Böylece arızalar olduğu zaman acı duymayacak ve ölmeyeceğiz. Arızayı gidereceğiz. Yaşlanacağız ama hemen yeni bedene girebileceğiz. Beynimizdeki programı oraya aktarabileceğiz.

Halkan cediden”den maksadın ne olduğunu anlamak için Kur’an baştan sonuna kadar bu amaçla okunmalı, araştırılmalı, yorumlanmalı ve sonunda âhiret hayatı aydınlatılmalıdır. Âhirette dünyada yediklerimizi ve meyveleri yiyeceğiz. Su, süt, bal ve şarap ırmaklarından içeceğiz, kuş eti yiyeceğiz. Neye iştahımız olursa onu bulacağız. Bu dünyada olmayanları da bulacağımızı yine Kur’an bildirmiştir.

Bu ifadenin, “meyveleri birbirinden eklde üstün kıldık” âyetinden sonra gelmesi, yeni hilkat yeni meyvelerin, daha üstün meyvelerin oluşmasına imkan verecektir demektir. Yani şimdi yediğimiz besinlerde huld vitamini yoktur. Oradaki meyvelerde huld vitamini olacaktır demektir. Yani cennetin meyveleri içinde de genetik değişmeler olacaktır. Hormonlu meyveler yerine iksirli meyveler olacaktır demektir.

Yeryüzünün dengesini kurmak için melekler çalıştılar.

Âhiret için de belki şimdiden çalışmaktadırlar.

“Halkan cediden/ yeni yaratılış” hakkında bilgiler edinmekteyiz.

Entropinin büyümesi de önemli sorundur. Dünya fanidir, entropi büyümektedir. Âhiret ise bâkidir, entropi büyümeyecektir. Oysa bizim hayatımız entropinin düşmesine bağlıdır. Orada değişme tam verimli, periyodik olabilir. Yahut kıyamet olur ve yeniden cennet başlar. Bu değişimler biz ölmeden olur. Biz tayyi mekân yapacağımız için biz cennetten başka cennete göç ederiz. Bizim cennetimiz değişince tekrar geliriz. Bugün dört ve beş boyutlu uzayların varlığı kesin olarak kabul edildiğine göre, sorunlar çok basit ve kolay çözülmüş olacaktır. Biz seyahatimizi istediğimiz yere yapacağız. Yer yerindedir, bir yere gitmiyor.

أُوْلَئِكَ (EuLAvEiKa)  “İşte onlar.”

Burada işaret edilen uzakta olanlar ‘bunlar’ değil de ‘onlar’. Bunlar sûrenin başındaki inanmayan nâsın ekseridir. İnanmayanları anlatmaktadır. İnzâl edilen hak olduğu halde onlar küfrediyorlar. Burada işaret edilen son zikredilen âhireti inkâr olsaydı “ülâike” değil de “hâülâi” olurdu. Burada işaret edilen sûrenin başında zikredilen “velâkin ekserisi iman etmezler”deki ekserisidir. Ekser müfret olmakla beraber mânâsı ile cemdir. “Ülâiküm” denmemesi, “ünzile ileyke”deki hikmete mebnidir. İçimizden hepsine ayrı ayrı anlatmaktadır.

İnsanlar iki sebeple inanmazlar.

Bir kısmı, söylenenin doğru olduğuna yakın getirmedikleri için inanmazlar. Elbette bunlar mazurdur.

Bir kısmı ise inanmamak için anlamak istemezler ve bu sebeple inanmazlar.

İşte sûrenin başında anlatılan inanmayanlar bu grup inanmayanlardır. Bizi söyletmek istemeyişlerinin sebebi budur. Gazeteleri vardır, dergileri vardır, radyoları vardır, televizyonları vardır, üniversiteleri vardır, mabetleri vardır. Bizim söylediklerimiz bunları doğrudan ilgilendirmektedir. Ama duymamak için bütün bunlar kapalıdır. Bizlere inanmış olan kimseler de ağızlarını açmazlar, açsalar bile sonra açmamak üzere kapatırlar.

İşte, inanmayanlar çoğunluktadır, ama delilleri yetmediği için değil, inanmak istemedikleri için inanmıyorlar.

الَّذِينَ كَفَرُوا (elLaÜIyNa KaFaRUv)  “Küfretmiş olan kimselerdir.”

Gelen hak olduğu halde nâsın ekserisi iman etmiyor. ‘Toprak olduktan sonra mı yeni yaratılışla geleceğiz?’ diyorlar. İşte bunlar küfretmiş olan kimselerdir.

Küfretmek” demek, bile bile hakikati/gerçeği kapatmaktır. Bilmeyi istememektir. Bilememek mazerettir. Ama bilmemeyi istemek mazeret değildir. İnanmayanlar yeter delil bulamamış olsalar mazur olurlar. Buldukları halde kabul etmemek ise küfürdür.

İnsanlar derece derecedir.

Ümmiler vardır. Bunlar velilerine tâbi olurlar. Kendilerinin sorumlulukları yoktur. Onların cezasını onları aydınlatması gereken veliler çekerler. Bunların kâfirlikleri velilerini dinlemeleridir.

Sailler vardır. Bunlar kendileri bilgiyi doğrulamak veya yalanlamak durumunda değildirler. Bunlar soracakları kimseleri kendileri seçerler. Fıtrî veli yerine, kendilerinin biat ettiği velisi ile istişare ederler. Bunların kâfirlikleri ise bile bile en iyi bileni kendilerine veli seçmemeleridir. Bunlar anne babalara uyarlarsa sorumlu olurlar. İçtihat edecek en iyi bilene soracaklardır.

Âmiller vardır. Bunlar aldıkları fetvalar ile amel edeceklerdir.

Ehli zikr ise kitabı seçecektir. Onlar bir müçtehidin kitabı ile amel edeceklerdir. Bu müçtehit hayatta olmalıdır.

Fakih ise değişik kitaplara dayanarak içtihat yapabilir. Ölmüş müçtehitlerin içtihatlarından yararlanabilir.

Rasih ise kendisi içtihat yapmalıdır, kendisi ilimde otoritedir.

Yani herhangi bir söz geldiğinde bu şekilde derecelendirmeler yapılır. Bundan sonra kanaat getirmezse, o zaman mazurdur. Ama araştırma yapan herkes hakkı bulur. Yani gelen hakkı bulur. Akılla bulur. Kur’an’ın Allah sözü olduğunu çok kolay anlar.

İşte, öğrendikten ve gerçekleri anladıktan, ispattan sonra kabul etmeyen bir kimse kâfirdir. Yahut öğrenmek istemezse, ispatlara kulak vermezse, o da kâfirdir.

Burada önemli ayıraç ortaya konmuştur. Kur’an’a inanmayanlar âhirete de inanmazlar. Başka bir ifade ile âhirete inanmayanlar Kur’an’a da inanmazlar.

Şimdi Türkiye’de Allah’a inanmayan insan pek azdır. Kur’an’ı da reddetmezler. Ama pek çok insan ‘âhirete inandım’ dedikleri halde inanmamaktadır.  

Şimdi soralım: Bir insan Allah’a inanmayabilir, Kur’an’a inanmayabilir, âhirete inanmayabilir. Bana kanıtlar kâfi gelmedi, ben bunlara inandım demeyebilir. Bunu anlamak mümkündür. Karşımızdaki insanı insan kabul etmek mümkündür.

Ama ben Allah’a inanıyorum, âhirete inanıyorum, Kur’an’ın Allah sözü olduğuna inanıyorum; ama faizli işleri kaygı duymadan yaparım, zinayı meşrulaştırırım, hakem kararlarını kabul etmem diyebilir mi?

Evet, kâfirse diyebilir.

Herkes kendisini yoklasın, ben kâfir miyim değil miyim diye düşünsün. Kur’an’ın söylediklerine kendi sözlerini tercih ediyorsa, her soruyu dört delile dayanarak çözmüyorsa, çözenleri küçümsüyorsa, hiç şüphe etmesin ki kâfirdir. Hakka iman etmeyen kâfirdir.

بِرَبِّهِمْ  (Bi RabBiHiM)  “Onlar Rablerine küfretmişlerdir.”  

Küfretmek ne demektir?

Eğer Allah’ın verdiği nimetleri değerlendirmezsen o da küfürdür, nankörlüktür.

Allah göz vermişse, onunla görünecekleri göreceksin. Allah eğer kulak vermişse, onunla söylenenleri işiteceksin. Ayakların varsa, emredilen yere gideceksin. Elin sakat değilse, yapılması gerekenleri yapacaksın. Böylece hem kendin kazanırsın, bu dünyada ücretini alırsın, âhirette de cennet gidersin, hem de verilen nimetin şükrünü eda etmiş olursun.

Küfretmek ne demektir?

Allah’ın bu verdiği nimetleri doğru dürüst değerlendirmezsen, sen hem bu dünyada ve âhirette hüsrana uğrarsın, hem de sana verilen nimetlere karşılık nankörlük etmiş olursun.

Allah göz vermiş, o büyük nimetini vermiş. Ondan sonra harama bakıyorsun. Nimetini böyle karşılıyorsun. Ne kadar günahkâr olduğunuzu düşünelim. İşte nâsın çoğu bu nankörlük içindedirler. Küfranı nimet aynı zamanda küfranı imandır.

“Ekseru’n-nâsi” isim cümlesidir. Bu da isim cümlesidir. O halde birbirine atıf caizdir.

Nâsın ekserisi iman etmiyor ve işte onlar Rablerine küfreden kimselerdir.

Yetiştiren ve eğiten kimselere nankörlük edilmemelidir. Usta-çırak ilişkilerinde bu usule riayet ediyoruz. Bir usta çırağa ustalık yetkisi verdi mi, o usta onun denetiminde iş yapar. Yaptığı işleri ona kabul ettirir. Aldığı ücretten onu da paylaştırır.

Bunu nasıl yapıyoruz?

Bir kimse öğleden önce düz lise ve fakültede okur. Burada genel kültür alır. Günün yarısında da bir meslekte çalışır ve yetişir. Bu okuldan çok usta-çırak ilişkisi içinde yapılır. Onu yetiştiren ustanın çırağı olur. Mesleğini onun sorumluluğunda yürütür. 40 yaşına gelinceye kadar bu çıraklığı devam eder. 40 yaşına gelince artık kendi ustasına ücret vermez. Çırak da yetiştirmez. 63 yaşına kadar kendi çalışır kendi üretir. 63 yaşından sonra artık kendisi çalışıp üretmez, 40 yaşına gelmemiş çalışanların sorumluluğunu alır ve bunun karşılığında onlardan pay alır.

Bu husus “Adil Düzene Göre Anayasamızda” açıkça yazılmamıştır uygun yere konmalıdır. Madde: “İlmi medreselerde okuyanlar aynı zamanda iş yaparlar. 40 yaşına kadar her meslek sahibi ancak birinin kontrolünde mesleğini sürdürebilir. Kazancının beşte birini 63 yaşını geçmiş kontrolörlerden birine yaptırmak zorundadır. 40 ile 63 yaşında olanlar mesleklerini bağımsız olarak sürdürürler. Sadece yargı denetimi vardır.”

Buradaki “Birabbihim” kelimesi bize böyle bir bağlılığın olması gerektiğini ifade etmiş olur. Mürebbiye nankörlük edilmemesi gerektiğini öğrenmiş oluyoruz.

وَأُوْلَئِكَ  (Va EuLAEiKa)  “Ve işte onlar.”

Onlar Rablerine küfretmiş kimselerdir ve işte onların boyunlarında eglâl da vardır.

Burada “ve” harfi onların farklı olmasından değil, onların farklı olan özelliklerini anlatmaktadır. Burada dört özellik anlatılmaktadır. Nâsın ekserisi inanmıyor, nankörlük yapıyor, inat ediyorlar ve onlar nâr ashabıdır. Direniyorlar. Sıfatların ayrı olması nedeniyle onlar tekrar edilmiştir. Bununla beraber sonunda hepsi inanmamaktadır. Ama inanmama başka başka şekildedir. Kâfirdirler, inatkârdırlar ve nâr ashabıdırlar.

الْأَغْلَالُ فِي أَعْنَاقِهِمْ (eLEaĞLAvLu FıY EGNaQıHiM) 

“Onların boyunlarında eglâl vardır.”

Bundan önceki sıfatta “ellezîne” ile gelmiştir. Bundan sonra gelen ise sadece cümleler olarak gelmiştir. “Ellezîne”de hem kâfir olanlar bellidir, hem de küfrettikleri bellidir. Bize maruftur. Sonra bunlar cemaat hâlindedirler. Organize olmuşlardır.

Belli olan küfürleri nelerdir?

Rabden gelen hakkı kabul etmemektir. Hak olduğu açıkça belli iken, ispatlanmış iken kabul etmemeleridir. Hak olmanın iki anlamı vardır. Biri bilgi olarak doğru olmasıdır, diğeri ise getirdiği hükümlerin sağlıklı olmasıdır.

Çok açık ve net olarak ifade ediyoruz.

Allah evlilik dışı ilişkileri yasaklamıştır. Erkeklere de evlenme dürtüsünü vermiştir. Bütün erkekler evlenmek istemektedir. Ailenin geçimini erkekler yüklendiği gibi, erkeklerin kadınlara boşanma tazminatını baştan vermeyi teşri etmiştir. Böylece çok evlilikle bütün kadınlar koca bulmuş olmaktadır. Her erkeği de çalışmaya zorlamaktadır. Kazanamayan erkekleri eşsiz bırakarak nesil seleksiyonu olmaktadır. Oysa eğer her kadına koca bulmazsak onların cinsi ilişkilerine izin vermemiz gerekir. Bir kadın birkaç erkeği tatmin edeceği için artık erkekler evlenmiyor. Sonunda aile müessesesi yıkılıyor. Nitekim Batı’da yıkılmıştır.

İşte bu açıklama gayet net ve açıktır.

Ama yeryüzünde tek evlilik moda olduğundan bize cephe alıyorlar. İnanmış namaz kılan kimseler bile karşı çıkıyorlar.

İşte ekseriyet böyledir. Bunların da aklı vardır, ama gerçekleri tasdik etmezler.  

Ğulle” kuyudan suyun çekilmesi için kullanılan iptir, çekilen iptir. Susuz olma mânâsına gelir. Ganimetten bir şey çekip kaçırmak da galledir. Savaş dışı esir almak da galledir. Elin kolun boyna bağlanması da galledir. Bir insanın boynunu bir yere bağlayıp bir şeyi düşünemez hâle getirmek de bir galledir.

“Boyunlarında aglâl vardır” demenin iki mânâsı vardır. Boyunlarında ipin takıldığı halka vardır. Sadece ip bağlanarak develer veya insan çekilmez, çünkü boğulurlar. Başa halka geçirilir, o halkanın üzerine ip takarlar. O iple çekerler. İşte ipi bağlamak için boyuna takılan şeye “ğulle” denmektedir, çoğulu “ağlâl” gelir.

“Kamh” buğdaydır. “Ikmah etmek” demek, su içmek demektir.  Eğer hayvanlar çok buğday almışlarsa, sonra da su içerlese karınları şişer ve ölürler. Su içmekten imtina eden develere “ıkmah etti” denmektedir.   

Bize göre buğdayı gören hayvan buğdayın peşine koşar. Buğdaya yetişemez. Sürüklenir. Boyunlarında bağlandıkları ip vardır. Buğdayın peşine çekilmektedir demektir.

Yani düşünerek ve anlayarak değil de, başlarına takılan yularla inek gibi çekilmektedirler. Onlar boyunlarında tasmaları olanlardır. Onunla çekilmektedirler.

Onlar yetiştiricilere nankörlük ettiler, hakkı kabul etmemede direndiler. Hakkın gereği olanları yapmaktan kaçındılar. Kâfir oldular. Başlarına yular takıldı. Şimdi başkaları onları o yularlarından çekmektedir.

Şimdi Türkiye’deki yazarları düşünün. Her biri bir yayın organının köşe başına gelmiştir. Ellerinde büyük silahları var, istediklerini anlatma gücüne sahiptirler. Okuyucuları vardır. Her gün onları okuyorlar ve sözlerinin etkisinde kalıyorlar. Bunlara milletvekilinin, hattâ bakanın aldığı maaştan fazla para verilmektedir. Ne var ki şimdi ağlâl ile bağlıdırlar. Çünkü bunlar patronlarının istediklerinden başka bir şey yapamazlar. Boyunlarında tasmalar var, onların istedikleri yerlere çekilmektedirler. Patronlar da tekel oluşturmuşlardır. Yani bütün basın ve yayın mensubu olanlar tek elden iplerle çekilmektedir.

Benim bu söylediklerime yalan ve yanlıştır diyebilecek var mıdır?

İşte bunlar nankörlük yapmakla kalmamakta, aynı zamanda dinsizliğe doğru çekilmektedirler. Beş yüz yıldır tekel sermaye insanları dinsizleştirmek için faaliyettedir. Böylece inanmamış insanları emrine alacak, tüm insanlığı istediği istikamete götürecektir. Onlar inanmıyorlar, nankörlük ediyorlar ve dalâlete sürükleniyor, yularla çekiliyorlar.

وَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ (Va EuLAvEıKa EaÖXAvBu elNAvRı) 

“Onlar nâr ashabıdır.”

Yine “onlar” kelimesi tekrar edilmiştir. İsmi işaretle gösterilmiştir. İzhar edilmemiştir. İzmar da edilmemiştir. İzhar edilse, o zaman ekseri olanlar başkaları olurdu. İzmar edilse, uzak ve yakın olanlar belirlenmemiş olur. O zaman ismi işaret kullanılır. Türkçede onlar hem zamir hem de ismi işaret olduğu için bu incelik verilemez.

 İşte onlar, iman etmeyenlerin ekserisi, yani  küfredip de iman etmeyenlerin çoğu nâr ashabıdır, nâr arkadaşlarıdır.

Kur’an’da “ashab” ve “ehl” kelimeleri kullanılmaktadır.

Aralarında ne fark vardır?

“Ehl” daha çok kendi yapıları gereği oranın ferdi olmuşlardır. Ehl-i beyt kullanılmaktadır. Ashab-ı beyt kullanılmamaktadır.

Ashab” daha çok arkadaş olma, beraber olma, içinde bulunma demektir. Ashab-ı karye demek, karyede/köyde bulunanlar demektir. Ehl-i karye demek, karyenin sahipleri demektir. Ehl-i kitab denmektedir. Ashapta geçicilik vardır. Ehlde devamlılık vardır. Yani ashapta daha çok orada olma vardır, ehlde oraya mâlik olma vardır.

Burada “ashab-ı nâr” denmektedir.  Nârın yerlileri olarak tanımlanmıştır.

هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ(5)  (HuM FIyHAv PAvLiDUvNa)  

“Onlar orada haliddirler.”

Halid” kelimesi iki şekilde yorumlanabilir. Onlar orada ebedidirler anlamı çıkar. Bu takdirde ebed kelimesine gerek kalmaz. Oysa halidine ebedâ denmektedir.

Haliddirler”in mânâsı nedir? Yani süreklidirler. Bazen çıkıp bazen girmeyecekler, hep sürekli orada kalacaklar demektir.

İnsanlardan azı bu dünyada imtihanı kazanmış ve cenneti hak etmiştir. Oysa çoğu âhirete inanıp ona göre amel etmediği için inanmamıştır, küfür içindedir. Onlar cennete giremeyecekler demektir.

Bu şekilde anladığımız zaman cennette çok az kimse olacak, biz ise orada zor olacağız. Rabbimiz bize merhamet eder de gaflete dalmaz, O’nun emirlerini küçümsemez, mü’min olmayı namaz kılıp hacca gitmekten ibaret sayamazsak, O’nun vâsi rahmeti sayesinde cennette olacağız, inşaallah. Yoksa bizim nankörlüğümüz, günlük modalara uyup sürüklenmemiz, şüphe çekmelerimiz bizi cehennemin ortasına götürecek durumdadır.

Hangimiz çevremizin etkisinde kalarak şeriattan uzaklaşmadığımızı söyleyebiliriz?   

***

وَيَسْتَعْجِلُونَكَ (Va YaSTaGCiLUvNaKa)  

“Senden isti’cal ediyorlar.”

Acele olmasını istiyorlar.

Icl” inek danasıdır. Dana bir yerde durmaz, sağa sola debelenir. Buna acele etmek de denmektedir. Acele etmek demek, yol almadan debelenmek demektir. Yerinde tepinmektir. Bir şeyi çabuk yapıp sona erdirmek acele değildir. Acele etmek, yol almadan çabalamaktır. Elinde olmayan bir şeyi çabuk olsun diye çaba göstermektir.

İsti’cal etmek” de, birisinin elinde olmayan bir şeyi hemen yapmasını istemektir.

Buradaki muhatap kimdir?

Kur’an’ı onlara ulaştıran kimsedir.

Biz diyoruz ki:

İnsanlık tarihi gelişme içindedir. Her an evrimdedir. Din bir eğitim müessesesidir. Dindarlar kişilerin ahlâkını topluluğa uyacak şekilde oluşturmaya çalışırlar. İnsanların ahlâk tarafını din, bilgi tarafını ilim olgunlaştırır. Bu ikisi her insan için gereklidir.

Meslekî eğitim ise çalışanları ilgilendirir.

Askerî eğitim de savunanları ilgilendirir.

Ama ahlâk ve bilgi eğitimi ve öğretimi, beşikten mezara kadar gider.

Gelecekte değişik dinler bir arada uzlaşmış bir şekilde yaşayacaklardır. Lâiklik budur.

İlim de ortak imtihanlarla belirlenecek ve ehliyeti ifade edecektir. Öğrenim ise tamamen serbest olacaktır.

Faizsiz kredileşme ile ekonomi düzenlenecektir.

Sosyal yapı aile müessesesine dayanacaktır.

Siyasi dayanışmaya katılanlar siyasi haklara sahip olacaklar.

Bunları benimseyen parti ve topluluklar yaşayacak, kabul etmeyenler sosyal tufan içinde boğulup gideceklerdir.

Biz bunları söylerken, bunları yapmayanların veya yapması gerekenlerin tedbir almaları için  söylüyoruz. Onların bu sosyal tufan içinde boğulmaması için söylüyoruz. Çağımızdaki sosyal Nuhun gemisine çağırıyoruz.

Gelin, biz “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nı yaptık. Geliştirmeye çalışıyoruz.

Gelin, siz de bize katılın. Aksi halde sosyal tufan olunca boğulup gideceksiniz.

Onlar bize; hani boğulmadık, hanı yıkılmadık deyip duruyorlar...

Boğulsaydınız, zaten şu anda konuşamazdınız;

Konuşasınız diye yaşıyorsunuz…

Ama böyle nereye kadar?..

السَّيِّئَةِ (elSayYiATi) “Seyyieyi”  

Kötülüğün bir an önce gelmesini istiyorlar, acele olmasını istiyorlar. Zaman kazanıp kendilerini düzelteceklerine, bir an önce kötülüğün gelmesini istiyorlar.

Bugün Türk milletine Allah’ın en büyük nimeti AK Parti’dir. Böylece zaman kazanıyoruz. Ülkemiz uçuruma gidiyor, o bir çare bulamıyor, ama Türk halkına kolaylık yapıyor, çare bulmasını istiyor. AK Parti sayesinde seyyie erteleniyor.

Türkiye uçuruma gidiyor...

Dünya uçuruma gidiyor...

Ama bunun müsebbibi AK Parti değildir. Bu tarihî gelişmedir. Geçmiştekiler o kadar başardılar ve bize bugünkü Türkiye’yi hazırladılar. Allah hamd edip onlara dua etmemiz gerekir. Onlar Türkiye’yi Sevr’den Lozan’a getirdiler. Tarım döneminden sanayi dönemine getirdiler. Tek partiden çok partiye getirdiler. Din karşıtı yönetimden dine saygılı lâik yönetime getirdiler. Ülke nüfusunu on milyondan yetmiş milyona çıkardılar.

Bunlar Allah’ın bize in’amıdır, nimetidir. Bize bunları atalarımız miras olarak bıraktı. 

Evet, bugün ağır sorunlarımız vardır.

Çevremiz kirlenmektedir.

İnsanımız dejenere olmaktadır.

Ülkemiz mafya ülkesi hâline gelmektedir.

Dünya bize karşı bombalar imal edip saldırıya hazırlanmaktadır.

Bu gidişle Cumhuriyetimiz yıkılacaktır...

AK Parti bunlara tedbir almamaktadır, alamamaktadır. AK Parti’yi biz iktidar ettik. Ondan daha iyisini bulamadık. Şimdi belediyelerin yeniden seçiminde de tüm beceriksizliklerine ve vurdumduymazlıklarına rağmen yine onlara oy vereceğiz. Ama diğer taraftan da AK Parti’nin bir an önce gitmesini isteyenler saldırılarına devam etmektedirler. Oysa AK Parti’nin oyalama siyasetinden yararlanıp bizim haseneyi getirmeniz gerekir. Hasene geldiğinde seyyie kendiliğinden gidecektir.

قَبْلَ الْحَسَنَةِ (QaBLa eLXaSaNaTı)  “Haseneden önce.”

Hasene gelmeden seyyienin gelmesini istiyorlar

Adil Düzen Partisi gelmeden AK Parti’nin gitmesini istiyorlar.

Yani 28 Şubatı istiyorlar…

Türkiye borçlarını ödeyip ekonomik bakımdan bağımsız ülke hâline gelmeden önce ordunun savaşmasını istiyorlar.

Irak’a gireceğiz!

Filistin’e gideceğiz!

Dünyayı biz düzelteceğiz!

Oysa biz bugün ülkemizi zor savunacak durumdayız. Bu hâlimizle başkalarını nasıl düzeltebiliriz. Önce iyilik gelecek, hasene gelecek; ondan sonra seyyie gidecek.

Evet, AK Parti gidecek, ama Adil Düzen Partisi kurulup ülkede teşkilatlandıktan sonra gidecektir. Ordu dindar olacaktır. Ama bağımsız Türkiye olduğu zaman, borçsuz ülke olduğu zaman. Herkese iş ve aş bulduğu zaman. Kendi basınını oluşturduğu zaman.

Kur’an, çok açık ve net olarak insanların haseneden önce seyyieyi isti’cal etmemelerini istiyor. Çünkü hasene gelmeden mevcut iktidar veya mevcut düzen çökerse, artık geri dönüşü olmayan bir duruma döneriz.

Ergenekon’un yargılanması yanlıştır. Onlar suç işlediler ama zulüm düzeninde suç işlemeden devlet yönetilemez. Ergenekoncuların muhakemeleri çok yanlıştır. “Adil Düzen”i getirirsiniz. Eski suçları da affedersiniz. Ondan sonra suç işleyen olursa gözünün yaşına bakmadan, dünya ne der demeden asarsınız, idam edersiniz.

Bugün Ergenekoncuları muhakeme etmek demek, tüm devlet görevlilerini korku içine sokma, görev yapamaz hâle getirme ve sonunda hepsinin birleşip isyan etmesine götürür. Orgeneralleri hapse atmak intihardır. Ordu komutanı yapmışsın. Yüz binlerce insan için öl emri verme yetkisini vermişsin, yani orgeneral yapmışsın; ondan sonra da onu sivil mahkemede muhakeme ediyorsun. Olmaz beyler olmaz. Onu ancak yine ordu muhakeme edebilir, sivil mahkeme muhakeme edemez.

Devleti yönetmek çocuk oyuncağı değildir. “Adil Düzen” gelmeden bu tür davalar sadece yıkıcı olur. Askerlikte adalet aranmaz, hukuk aranmaz. Askerlik demek, ne pahasına olursa olsun düşmanı yenmektir. İstiklâl Savaşı’nda karşı çıkan eşkıyalar oldu. Ne yaptık? Onları astık, kurşuna dizdik. Biz yapmasaydık Yunanlılar asacaktı. Ama o zaman bugün Türkiye’de onların çocukları yaşamayacaktı. O asılanlara o zaman kim karşı çıktı?

وَقَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ الْمَثُلَاتُ

(Va QaD PaLayT MiN QaBLiHiM MaÇuLAvTu)  

“Kendilerinden önce mesulat geçmiştir.”

Benzerleri daha önce geçmiştir. Doğa kanunundur. Daha iyisi gelmeden kötü gitmez. Böyle olmasaydı uygarlık olmazdı. Uygarlık demek, eskisinden daha iyisinin olması demektir. Bunun için önce kötülükler olur. İnsanlar sıkılmaya başlarlar. Kendilerine çare ararlar. Örgütlenirler. Ondan sonra kötülük gider, yerine iyilik gelir. Dünyada gelişme olur.

Sosyalizm gelip insanların ellerinden mallarını mülklerini aldı. Ama ne oldu? Biraz sonra o da gitti. Daha ileri adım atılmadı.

Ama bütün bunlar ileri adım için hazırlık oluyor.

Aynı şekilde 28 Şubatçılar geldiler, 5 sene Türkiye’yi inim inim inlettiler. Şimdi AK Parti döneminde Türk milleti haseneyi arıyor…  

وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ

(Va EinNa RabBaKa La ÜUv MaĞFiRaTin)  

“Ve Rabbin mağfiretlidir.”

Bu âyet iyi bir müjde ile gelmektedir.

İnşaallah AK Parti düzelecek, cesaretli olacak, kendi başına “Adil Düzen”in gelmesi için çaba gösterecek. Böylece kendileri de Türk milleti de kurtulmuş olacaktır.

Bizi mağfiret edecek “Adil Düzen”i getireceğimize, AK Parti’yi getirdik, işin kolayına kaçtık. AK Parti’yi de mağfiret edecektir. AK Parti altı seneden beri günlük oyalanmadan başka bir şey yapmadı.

AK Parti neler yapmalıdır?

a)       Siyasi partilere anayasa hazırlamak üzere her yüzde 5 oy oranı için bir ilim adamı seçtirecek. Askerlerin daha evvel kurdukları anayasa ilmî heyetini kuracaktır. Partiler birbirlerine oylarını kullandıracaklardır.

b)      AK Parti kendi ilmî kontenjanının yarısını Akevler Adil Düzen âlimlerine verecektir. Yani dört beş âlimi onlardan atayacak. Prof. Dr. Arif Ersoy, Y. Doç. Dr. Süleyman Akdemir, Prof. Dr. Ali Erişen ve Prof. Dr. Hira Karagülle bunlar olabilirler.

c)       Demokratik yoldan oluşan ilim heyetinde anayasa hazırlanmalıdır. Bu anayasa Ebu Hanife’nin çalışma usulü ile hazırlanmalı, ittifak edilen hususlar metinde yer almalıdır. İhtilaf edilen hususlarda onda yediden fazla ittifak varsa o metne geçebilir. Kalanlar dipnot şeklinde herkesin görüşü olarak yer almalıdır.

d)      Bu anayasa Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilmeli, orada oluşan kurmay heyeti de askeri bakımdan incelemeli, onlar da görüşlerini ortaya koymalıdırlar.

e)       Seçime her parti kendi anayasasını halka arz edip onunla seçime gidilmelidir. Halk anayasalara oy vermelidir. Elde edilen sonuca göre yeniden ilim heyeti oluşturulmalıdır. Bu sefer ilim adamları sıralama usulü ile ortak başkan seçmelidir. Bu başkan istişare ederek anayasaya son şeklini vermelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde usulüne göre görüşülüp yasallaşmalıdır.

İşte Allah o zaman bu partinin günahlarını mağfiret edecektir.

Biz ne istiyoruz?

“Adil Düzen Anayasası” gelsin diyoruz. İlim adamları ile tartışalım. Biz tebliğimizi yapalım diyoruz. Onlar sadece dinleyip anlasınlar, bize yeter.

لِلنَّاسِ  (Li elNAvSı)  “Bütün insanlar için.”

Genel olarak dinler Allah’ı yalnız kendilerine rab olarak kabul eder, başka dinde olanlara karşı Allah’ı düşman olarak görürler. Herkes sanki Allah sadece onun Rabbi imiş kabul eder. Oysa Allah bütün insanların Rabbidir ve onların hepsini mağfiret eder durumdadır, tüm insanları affedicidir. Allah tüm insanları “Adil Düzen” kurmaya davet ediyor. Türkiye kendi anayasasını yapıp uygulamaya başladığında tüm dünya bu deneyimden yararlanacak, Allah onları mağfiret edip III. bin yıla daha az sancılı girmiş olacağız.

“Adil Düzen” insanlıktan ne istemektedir?

a)      Yerinden yönetimli, dayanışmalı ve hakemlerden oluşmuş, yargının üstünlüğünü tanıyan, ortak vekille karar alan, hicret demokrasisini istemektedir.

b)     Müsbet ilmin hakemliğinde, bütün dinlere kamu yönetiminde dengeli olarak yer veren lâiklik istemektedir. Dinsizlik tasallutundan kurtarılmış bir lâiklik istemektedir.

c)      Kamu payından çalışmayanlara veya çalışamayanlara yeryüzünün kirasından pay verilmesini istemektedir. Aidatsız sigorta istemektedir.

d)     Faizsiz kredileşmeye dayanan tekelleşmemiş halk ekonomisini istemektedir. Zengin olacak ama tekel olmayacak.

Böyle düzene geçtiklerinde Allah geçmişte işledikleri zulümleri mağfiret edecektir.

“Adil Düzen” intikam dini/düzeni değildir.

عَلَى ظُلْمِهِمْ  (GaLAy JuLMıHıM)  “Zulümlerine rağmen.”

İnsanlık zulüm yapmaktadır.

Halk zulüm yapmaktadır.

Yöneticiler zulüm yapmaktadır.

Halk/üreticiler ürettikleri mallarda sahtekârlık yapmakta, ölçülerde, tartılarda, kalitelerde hile yapmaktadır. Halk verdiği sözlerde/sözleşmelerde durmamaktadır. Halk vergi kaçırmakta, halk rüşvet vererek kamu hakkını gasbetmektedir.

Devlet de halka zulmetmektedir. Önce kaldıramayacağı vergi yükü yüklemektedir. Halkı denetimiyle inim inim inletmektedir. Mahkemeler onlarca yıl sürmektedir. Halktan aldığı faizleri zenginlere aktarmaktadır. Zulüm düzeninin tüm gerekleri yerine gelmektedir.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَشَدِيدُ الْعِقَابِ(6)  

(Va EinNa RabBaKa La ŞaDIyDu eLGIQABı) 

“Rabbın ikabı şiddetli olandır.”

Tevbe ederseniz mağfiret olunacaksınız.

Tevbe etmezseniz akıbetiniz kötü olacaktır.

Allah dünyayı sizin keyfiniz için zulüm içinde bırakmaz.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-496/ADİL DÜZEN DERSLERİ-326   İstanbul, 07 Şubat 2008

 

EKONOMİ, ERDOĞAN, DAVOS VE

T Ü R K İ Y E

Tarım ekonomisinde esas halkın kendi ürettiklerini kendilerinin tüketmesidir. Bu ekonomi şekli ilkel ekonomidir.

Sanayi ekonomisinde esas ise herkesin ürettiğini satması, elde ettiği satın alma gücü ile kendi ihtiyaçlarını gidermesidir.

Sanayileşme dönemi Haçlı Seferlerinden sonra bundan 500 sene önce Avrupa’nın Rönesans merhalesine girmesi ile başlamıştır. Sanayileşme dönemi başladığı andan itibaren ticareti çok iyi bilen İsrail oğulları yavaş yavaş dünya üzerinde hakimiyeti elde etmişlerdir. Son olarak buldukları karşılıksız para ile tüm dünyaya hakim olacak güç elde ettiler. Verdikleri boş kâğıt karşılığı aldıkları faizle çok büyük silah gücü ve ilmî güç elde ettiler. II. bin yıl uygarlığını bir tekel uygarlığı olarak ele aldılar ve uygulamaya geçtiler, zamanla zirveye kadar ulaştılar.

Amerika Birleşik Devletleri’nin orduları dünyanın her yerinde konuşlandırılıyor, kurban ülkeler istila edilerek dünyaya gözdağı veriliyordu. Son uygulama için ise Türkiye hedef alınmıştı. Irak işgal edilecek bahanesiyle Türkiye ile anlaşma yapılmış, tüm Türkiye askeri birliklerle işgal edilecekti. Sonra Türkiye İran’a saldıracak, böylece Ortadoğu’nun en güçlü iki İslâm devletini birbirine vurdurarak sorun kolayca halledilecekti. Basit bir hata yapıldı, Arınç, Sezer, Gürsoy Erol ve Melik Özmen’in oyları sayesinde tezkere geçmedi. Türkiye istiladan kurtuldu. Bunların hepsi AK Parti’den elendi ama tezkere geçmedi.

Tezkerenin geçmemesi üzerine Alman Dışişleri Bakanı Türkiye’ye geldi ve destek verdi. Fransızlar Almanları destekledi. Rusya bunların yanında yer aldı. Çin de katıldı. Böylece beşyüz senelik yükselme dönemi sona erdi. Dünya korkusundan her yerde onları desteklerdi. Ama Türkiye karşı çıkınca bir şey olmadı. Cengiz Çandar’ın İslâm âlemi soykırımına uğruyor hayali gerçekleşmedi. Türkiye’nin cesareti dünyaya hamle yaptırdı ve ABD süper güç olmaktan çıktı.

Davos’ta ne oldu?

Şimdi de R. Tayyip Erdoğan İsrail Cumhurbaşkanına Davos’ta rest çekti. Şimdi dünyanın beklediği bir şey var. Tekel sömürü sermayesi Türkiye’ye ne yapacaktır? R. Tayyip Erdoğan kısa zaman içinde devre dışı bırakılmaya çalışılacaktır. Bunu başaramazlarsa, tezkereden sonra ikinci darbe ile tekel sermeye tamamen devre dışına geçecektir. Tekel sermayenin CIA ile arası iyi değildir, Amerikan halkı ile de arası iyi değildir. Obama bu sayede oraya geldi. Türkiye de tamamen rest çekmiştir. Bu ABD’ye rest değildir. Hattâ bu İsrail halkına da rest değildir. Bu sömürü sermayesine karşı resttir. ABD halkını da, İsrail halkı da ümitlendirmeye başlamıştır.

Sömürü sermayesi ne yapabilir? 

Siyasi bakımdan yapacakları hususunda bir bilgimiz yoktur.

Ekonomi bakımından ne yapacaktır?

Sermayenin elinde karşılıksız dolar aldatmacasından başka bir şey yoktur. Dolarla oynayarak kriz çıkarmak suretiyle dünyayı Türkiye aleyhine harekete geçirmeyi deneyebilir. Çünkü Türkiye halk ekonomisine dayandığı ve kayıt dışı ekonomi ile çalıştığı için krizleri yenmeyi deneyimleri ile bildiği için, Türk halkı sabırlı ve paniğe kapılmayan bir millet olduğu için Türkiye’de öldürücü kriz çıkarmak kolay değildir. Olsa olsa dünyayı ekonomik bakımdan Türkiye’yi boğmaya zorlayacaktır. Ancak tekel sömürü sermayesi bu işi başaramayacaktır.

a) Türkiye kendi kendine yeten bir ülkedir. Halk ekonomisi de gelişmiştir. Senelerce krize dayanabilir. Dünyadaki krize karşı Türkiye aşılanmıştır. Fazla etki etmez.

b) Avrupa Birliği’nin de ABD ile beraber olacağı çok şüphelidir. ABD’nin  sermayenin emrinden çıktığı gerçeği unutulmamalıdır. Başında Obama vardır. Dolayısıyla AB’nin Türkiye’ye baskı yapacağı şüphelidir. Asgarisi çökertici olacak kadar büyük olmayacaktır.

c) İran’ın bizimle olacağı kesin gibidir. Bizim bir eksiğimiz var, o da petroldür. İran da zengin bir petrol ülkesidir. Dolayısıyla doğuya açılmış pazarımız vardır. Onları artık korkutup emrine alamaz. Türkiye’ye karşı kullanamaz.

b) Bizzat İsrail oğulları ikiye ayrılmıştırlar. Artık onlardan bir bölüm, bilhassa din adamları Türkiye ile bozuşmayı istemiyor, Filistin’de savaş istemiyor. Bizi destekleyeceklerdir.

Hâsılı, R. Tayyip Erdoğan tam vaktinde çıkış yapmıştır. Artık cesur olup alenen “Adil Düzen”e sahip çıkmalı ve Adil Düzen Çalışanları ile diyalog kurmalıdır. Allah ve tüm dünya büsbütün onun arkasında olacak, insanlığı bir an önce kurtuluşa kavuşturacaktır.

Hâsılı, Davos tezkere kadar önemli bir dönüm noktasıdır, bizim zaferimizdir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-496/ADİL DÜZEN DERSLERİ-326   İstanbul, 07 Şubat 2008

 

TÜRKİYE VE OBAMA

Şimdiye kadar Türkiye’de bir şeyin yapılması istendiğinde, karşısında ittifak hâlinde dev güçler vardı.

a)      Batı ve Sovyetler ittifak hâlinde Türkiye’nin gelişmesini önleyecek müdahaleler yapıyorlardı. Türkiye ister istemez güçlü olanın dediklerini yapmak zorunda idi. Bugün durum tamamen değişmiştir. 1 Mart Tezkeresi’nden sonra dünya Türkiye tarafı olmuş ve ABD’nin Türkiye’yi ezmesine imkan vermemiştir. Türkiye’de geçmeyen tezkere ABD’yi süper güç olmaktan çıkarmıştır. Silah gücünün artık dünyayı korkutmaya yeterli olmadığını Türkiye Büyük Millet Meclisi dünyaya gösterdi.

b)     Hıristiyan âlemi ile İslâm âlemi arasında bin yıldan fazla zamandır süren sürekli düşmanlık, Türkiye’de iktidar olan İslâmî kesimin de AB’ye girme kararı,  Putin’in İslâm Konferansı Örgütü’ne dahil olma talebi, Papa’nın İstanbul’a gelip camide dua etmesi ve ABD’nin başına bir Müslümanın çocuğunun Hıristiyan zencinin başkan olması ile bin yılın kötü geleneği son bulmuştur.

c)      Türkiye’de İslâm düşmanlığı yapan münafık mahfillerin dünyada güçlerini kaybetmesi, Türkiye’deki destekçi Yahudilerin Türkiye’den göç etmesi, MÜSİAD benzeri kuruluşun karşısına çıkması ve TÜSİAD’cılardan gerçekleri görüp AK Parti karşısında olmamaları nedeniyle artık Tükiye bu engeli de aşmıştır.

d)     1950’lerde ABD tarafından dünyanın fesadı için araç olmak üzere oluşturduğu gizli istihbarat ve mafyaların İslâm düşmanlığı da sona ermiştir. 2002 yılında yapılan seçimlerde Türk ordusu seçimin yapılmasını desteklemiş ve halkın oyuna saygılı olmuştur. Millî istihbarat da o tarihten beri Türkiye’de artık İslâm düşmanı değildir, ABD istihbaratının bir kolu değildir. Gerçekten ‘millî’ istihbarat olmuştur.

Irak’a girme kışkırtmaları, Orgeneral Büyükanıt aleyhindeki kışkırtma, Cumhuriyet mitingleri ve Danıştay saldırısı tertibi, AK Parti’nin kapatılması sonucunu vermemiştir; AK Parti hâlâ iktidardadır. Ergenekon da sona ermek üzeredir.

Hâsılı, Türkiye üçyüz yıldan hiç bu kadar bağımsız ve güçlü olmamıştır. AK Parti’nin inkılâplar yapmasına karşı bir mâni kalmamıştır. AK Parti % 60’tan fazla oy almalıdır.

Bunun için fazla bir şey yapması gerekmez.

Belediye seçimlerinde diğer partilerle işbirliği içine girmelidir.

a)      Seçime girmiş bütün partilere en az bir belediye vererek uygulama ve deneme imkânlarını vermelidir. Büyükşehir veya il belediyeleri adayı koymamak şartı ile beldelerde büyük partiler aday göstermemelidir. Demokrasinin sağlamlığı çok partili olmalıdır. İstikrar sözkonusu olmadığı için partinin bunu yapmakla herhangi bir sıkıntı yaratmaz

b)     Kabinedeki bakanların sayısı artırılmalı, Millî Koalisyon Hükümeti kurulmalı, inkılâpları o hükümetler yapmalıdır.

c)      Hükümet tüm halkla, bu arada Adil Düzen Çalışanları ile de istişare ederek en iyi çözümleri oluşturmalı ve inkılâbını yapmalıdır.

d)     Türkiye örnek uygulamalar ülkesi hâline gelmeli, on bin kadar yerinden yönetimli bucak hâline getirilmelidir. Bucaklar kendi kanunlarını kendileri yapmalıdırlar. Her uygulama bir pilot bölge olup insanlığa bilgi kaynağı olmalıdır.

Türkiye’de yalnız İslâm halkından oluşan siteler değil, bilhassa İstanbul’da her dine mensup toplulukların bağımsız bucakları olacaktır. Rum ve Ermenilerin, Yahudilerin, Budistlerin ve Hinduların siteleri oluşmalıdır.

Böylece Türkiye örnek bir barış ülkesi hâline gelmelidir. Türkiye’de Adil Düzen uygulanmalıdır. İşte Obama’ya bundan sonra güç verebiliriz. Dünyanın Hıristiyan lideri olarak ve Müslümanlarla anlaşmış olarak yeryüzüne Adil Düzenin gelmesi sağlanabilir. Böylece insanlık Adil Düzene kavuşmak için asırları beklemez.

Obama ile eli boş değil, eli dolu olarak görüşmemiz gerekmektedir. Bizim hazırladığımız “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nı değerlendirip son şekli verilerek İngilizcesi Obama’ya takdim edilmelidir; bunu Abdullah Gül yapmalıdır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2586 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2394 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3422 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5478 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3541 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3072 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3710 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3420 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3832 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4108 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4618 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3012 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3112 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3965 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3822 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2942 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3950 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7713 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3574 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4443 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4741 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4663 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4815 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4547 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3395 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5173 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3853 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5148 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5007 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4933 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3477 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3688 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5150 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4205 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5418 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4087 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4417 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4429 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4765 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5314 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5260 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4380 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4590 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4112 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4097 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4086 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4540 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5648 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9814 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4645 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3703 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3852 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3355 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3742 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5696 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4244 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler