Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 536
AHZÂB SÛRESİ TEFSİRİ -28-34.AYETLER
14.11.2009
1739 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 42 YILDIR ÇALIŞIYOR....2007...2008...2009

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜNYA DÜZENİ 536

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜNYA DÜZENİ, III. BİN YIL MEDENİYETİ PROJESİDİR.”

Haftalık Seminer Dergisi             14 Kasım 2009                    Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 536. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00-21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI;

20  SORU    20  CEVAP'TA

ADİL DÜZEN

ERBAKAN VE

ADİLDÜZEN

***

*İŞLETME SEMİNERLERİ; 86. SEMİNER

Her Hafta PERŞEMBE akşamları; Adres: EMİNEVİMKısıklı Cad. No: 36  Altunizade - Üsküdar / İSTANBUL  Tel: (0216) 444 36 46

Genel Hizmet Kooperatifi Ana Sözleşme Çalışmaları - 2

***

Erbakan ve Adil Düzen

İSEDAK toplantısı

Reşat Nuri EROL

***

AHZÂB SÛRESİ TEFSİRİ - 8

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

َِياأَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللَّهَ وَلَا تُطِعْ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا(1) وَاتَّبِعْ مَا يُوحَى إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا(2) وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا(3) مَا جَعَلَ اللَّهُ لِرَجُلٍ مِنْ قَلْبَيْنِ فِي جَوْفِهِ وَمَا جَعَلَ أَزْوَاجَكُمْ اللَّائِي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ أُمَّهَاتِكُمْ وَمَا جَعَلَ أَدْعِيَاءَكُمْ أَبْنَاءَكُمْ ذَلِكُمْ قَوْلُكُمْ بِأَفْوَاهِكُمْ وَاللَّهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّبِيلَ(4) ادْعُوهُمْ لِآبَائِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِنْدَ اللَّهِ فَإِنْ لَمْ تَعْلَمُوا آبَاءَهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَمَوَالِيكُمْ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ فِيمَا أَخْطَأْتُمْ بِهِ وَلَكِنْ مَا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا(5) النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنْفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُولُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَنْ تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُمْ مَعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا(6) وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنْكَ وَمِنْ نُوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى بْنِ مَرْيَمَ وَأَخَذْنَا مِنْهُمْ مِيثَاقًا غَلِيظًا(7) لِيَسْأَلَ الصَّادِقِينَ عَنْ صِدْقِهِمْ وَأَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا أَلِيمًا(8) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا وَجُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا (9) إِذْ جَاءُوكُمْ مِنْ فَوْقِكُمْ وَمِنْ أَسْفَلَ مِنْكُمْ وَإِذْ زَاغَتِ الْأَبْصَارُ وَبَلَغَتِ الْقُلُوبُ الْحَنَاجِرَ وَتَظُنُّونَ بِاللَّهِ الظُّنُونَا (10) هُنَالِكَ ابْتُلِيَ الْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالًا شَدِيدًا (11) وَإِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ إِلَّا غُرُورًا (12) وَإِذْ قَالَتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ يَاأَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُوا وَيَسْتَأْذِنُ فَرِيقٌ مِنْهُمْ النَّبِيَّ يَقُولُونَ إِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍ إِنْ يُرِيدُونَ إِلَّا فِرَارًا(13) وَلَوْ دُخِلَتْ عَلَيْهِمْ مِنْ أَقْطَارِهَا ثُمَّ سُئِلُوا الْفِتْنَةَ لَآتَوْهَا وَمَا تَلَبَّثُوا بِهَا إِلَّا يَسِيرًا(14) وَلَقَدْ كَانُوا عَاهَدُوا اللَّهَ مِنْ قَبْلُ لَا يُوَلُّونَ الْأَدْبَارَ وَكَانَ عَهْدُ اللَّهِ مَسْئُولًا(15) قُلْ لَنْ يَنْفَعَكُمْ الْفِرَارُ إِنْ فَرَرْتُمْ مِنْ الْمَوْتِ أَوْ الْقَتْلِ وَإِذًا لَا تُمَتَّعُونَ إِلَّا قَلِيلًا(16) قُلْ مَنْ ذَا الَّذِي يَعْصِمُكُمْ مِنْ اللَّهِ إِنْ أَرَادَ بِكُمْ سُوءًا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةً وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا(17) قَدْ يَعْلَمُ اللَّهُ الْمُعَوِّقِينَ مِنْكُمْ وَالْقَائِلِينَ لِإِخْوَانِهِمْ هَلُمَّ إِلَيْنَا وَلَا يَأْتُونَ الْبَأْسَ إِلَّا قَلِيلًا(18) أَشِحَّةً عَلَيْكُمْ فَإِذَا جَاءَ الْخَوْفُ رَأَيْتَهُمْ يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ تَدُورُ أَعْيُنُهُمْ كَالَّذِي يُغْشَى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ فَإِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُمْ بِأَلْسِنَةٍ حِدَادٍ أَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِ أُولَئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَأَحْبَطَ اللَّهُ أَعْمَالَهُمْ وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا(19) يَحْسَبُونَ الْأَحْزَابَ لَمْ يَذْهَبُوا وَإِنْ يَأْتِ الْأَحْزَابُ يَوَدُّوا لَوْ أَنَّهُمْ بَادُونَ فِي الْأَعْرَابِ يَسْأَلُونَ عَنْ أَنْبَائِكُمْ وَلَوْ كَانُوا فِيكُمْ مَا قَاتَلُوا إِلَّا قَلِيلًا(20) لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا(21) وَلَمَّا رَأَى الْمُؤْمِنُونَ الْأَحْزَابَ قَالُوا هَذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَمَا زَادَهُمْ إِلَّا إِيمَانًا وَتَسْلِيمًا(22) مِنْ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا(23) لِيَجْزِيَ اللَّهُ الصَّادِقِينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ إِنْ شَاءَ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا(24) وَرَدَّ اللَّهُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِغَيْظِهِمْ لَمْ يَنَالُوا خَيْرًا وَكَفَى اللَّهُ الْمُؤْمِنِينَ الْقِتَالَ وَكَانَ اللَّهُ قَوِيًّا عَزِيزًا(25) وَأَنْزَلَ الَّذِينَ ظَاهَرُوهُمْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ صَيَاصِيهِمْ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمْ الرُّعْبَ فَرِيقًا تَقْتُلُونَ وَتَأْسِرُونَ فَرِيقًا(26) وَأَوْرَثَكُمْ أَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ وَأَرْضًا لَمْ تَطَئُوهَا وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرًا(27)

 

يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِأَزْوَاجِكَ إِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ وَأُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحًا جَمِيلًا(28) وَإِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْآخِرَةَ فَإِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ أَجْرًا عَظِيمًا(29) يَانِسَاءَ النَّبِيِّ مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا(30) وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا(31) يَانِسَاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِنْ النِّسَاءِ إِنْ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَعْرُوفًا(32) وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمْ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا(33) وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَى فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرًا(34)

                                                                                                                             

يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ

(YAv EayYuHav elNaBiyYu) 

“Ey Nebi”

Nebi” haber veren gözcü demektir, gördüklerini ve duyduklarını halka duyuran demektir. Allah’tan vahiy alanlara nebi denmektedir.

Nebilerden bazıları aldıkları vahyi uygulamakla yükümlüdürler. Bunlar aynı zamanda başkandırlar. Bunlara “resul” denir.

Demek ki her resul nebidir, ama her nebi resul değildir.

Hazreti Muhammed aleyhisselâma gelinceye kadar bu böyledir. Hazreti Muhammed’den sonra nebilik son bulmuştur, nebi resullük de son bulmuştur. Artık kimseye Cebrail gelmemektedir, kimse Allah’tan vahiy almamaktadır.

Nebilerin yerini “ulema” almıştır.

Vahyin yerini “içtihat” almıştır.

Resulün yerini de “başkan/lar” almıştır.

Kur’an’da “Ey nebi!” diye hitap ettiği zaman, başlangıçta Hazreti Muhammed’e hitap etmektedir. Sonra ya ilmî dayanışma ortaklıklarının sorumlularına ya da kabile başkanlarına, bucak başkanlarına, Cuma imamlarına hitap etmektedir.

Burada muhatap olan bucak başkanlarının eşleridir. Bucak âlimlerinin eşlerini dahil eder miyiz, etmez miyiz? İçtihada bağlıdır. Nebi müfreddir. Dolayısıyla sadece başkanların eşlerinden bahsediliyor demektir. Marife olduğu için ahdi harici olarak ifade edilmiş olur. Ama cins için alırsak, o zaman âlimlerin eşleri de dahil olmuş olurlar.

Biz Kur’an’ı ne tarihî yönüyle, ne de âhiret yönüyle ele alıyoruz; biz Kur’an’ı fıkıh yönüyle, şeriat yönüyle ele alıyoruz. Bu sebepledir ki yorum yaparken “nebi”yi dayanışma ortaklıklarının sorumluları olarak veya bucak başkanları olarak yorumluyoruz. Böylece hükümler çıkarıyoruz. Şüphesiz diğer mânâlar da doğrudur.

قُلْ لِأَزْوَاجِكَ

(QuL Li EaZVACıKa)

“Zevcelerine kavlet.”

Ezvac” “zevc”in çoğuludur. “Zevc” eş demektir. Erkek eşe de zevc denir, kadın eşe de zevc denir. “Zevce” fasih Arapçada yoktur, Kur’an’da yoktur. Kelime erildir. “Nefs” de hem erkek için hem de kadın için söylenir. Kelime dişildir. “Nefse” Arapçada yoktur.

Burada, “Ey nebi, zevcene söyle” denmiyor da, “ezvac” diyor. Yani çok evlilik asıldır demektir. Tek evliliğin asıl olduğunu iddia edenlere karşı bu âyet bir cevaptır.

Bucak başkanları maaş almazlar, ama bütün ihtiyaçlarını hazineden giderirler. Eşlerinin masrafları da hazineden karşılanır. Diğer mü’minlerin kadınları ne giyerlerse onlar da onu giyerler, ne yerlerse onlar da onu yerler. Başkanlar asgari geçimle geçinirler. Dolayısıyla halkının durumlarını bilirler. “Kemerlerinizi sıkın” derken, başkanlar kendi kemerlerini de sıkarlar. Başkan eşleri de asgari geçim şartları içinde yaşarlar.

Bu şekilde yaşamak istemiyorlarsa, o zaman boşanma hakkına sahiptirler. Mihirlerini de bütçeden alırlar. Mihirlerinde eksiklik yapılmaz.

Kur’an burada zevcelere birlikte hitap etmektedir. Onların nafakaları eşit olacaktır demektir. Bu hüküm bütün mü’min kadınlar için böyledir. Eşit şartlar içinde yaşarlar. Mihir ise mü’minler için farklıdır. Akit yaparken kararlaştırılır, her eş için ayrı mihir konabilir. Eğer mihir belirlenmemişse, boşanma esnasında mihr-i misil verilir. Herkes için farklı olur.

Başkanların eşlerine mihir tayin edilmez. Mihirsiz evlenirlerse evlenebilirler. Böylece başkanın evlenmesi zorlaştırılmıştır. Eğer boşanmadan ölüm olursa mihir ödenmez. Ama boşanma olursa o zaman da başkanın bütün eşleri aynı mihri alırlar. Bu sebepledir ki onlara birlikte hitap etmektedir. Bununla beraber “ey nâs” dediğimiz zaman hepsine birden değil, ayrı ayrı hitap etmiş oluruz. Burada  topluca  hitap etmekle beraber hitap ayrı ayrı eşleredir.

إِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا

(EiN KuNTunNa TuRiDNa eLXaYAvTa elDuNYAv Va ZIyNaTaHAv)   

“Dünya hayatını ve ziynetini murad ediyorsanız.”

Müslimler hem dünya hayatında hasene isterler, hem âhiret hayatında hasene isterler. Mü’minler ise âhiret hayatında hasene isterler, dünya hayatını ise asgari yaşayışla geçirirler.

Dünya hayatını ve ziynetini murad ediyorsanız” ifadesiyle sadece dünya hayatını değil de, onun ziynetini de murad ediyorsanız denmiş olur. Dünya hayatını murad etmek tüm insanların hakkıdır. Mü’minler de dünya hayatını murad ederler ama ziynetini murad etmezler. Dünya hayatının ziynetini murad etme hakkı müslimlerindir. Mü’minler ise dünya hayatının ziynetini bırakmıştır, onlar sadece âhiret hayatının ziynetini isterler.

“Nebiye söyle” diyerek, kadınların kendi imkanlarıyla dünya hayatının ziynetini istemeleri önlenmiş değildir. Önlenen hazineden dünya hayatının ziynetini talep etmeleridir. Dolayısıyla eş olarak verilen nafaka başkanın hayatı seviyesinde olmalıdır. Eşlerini de o seviyede geçindirmek durumundadır. Kendisi de asgari hayat şartlarında yaşar. Halk için lüks hayat yaşamak şereftir. Başkanlar için ise imkanı olduğu halde sade hayat yaşamak şereftir. Başkanın hanımlarını herkes tanır. Onların ziynetlenmelerine gerek yoktur. Onların başkanların hanımları olmaları yeterlidir.

Bu âyetten şunu öğreniyoruz ki, başkanların hanımları da mü’min olmak durumundadır. Müslim olamazlar. Yine başkanlar İslâm nikâhı ile nikâhlanırlar. Muta nikahı yapmazlar.

Başkanlar için bu hükmü koyduktan sonra, benzer hükmü ilmî dayanışma sorumluları için de koyacak mıyız? Yani onlar da sade hayat yaşamak zorunda mıdırlar? Onların hanımları da mü’min olmak durumunda mıdırlar? İlmî dayanışmanın sorumluları da muta nikahı yapmazlar mı? Bu âyetin nassından o anlaşılmaz. Ancak kıyas yoluyla aynı hükmü istihraç edebiliriz. Yani her dayanışma sorumlusu kendisi için kendisi içtihat yapar.

Başkanların konakları da sade olmalıdır. Özel odaları ziynetlendirilemez.

Başkanlık konağı mescitler ziynetlendirilebilir mi?

Bu hususta ihtilaf olmuştur. Ama mescitlerin tezyininde fiilî icma hâsıl olmuştur. Kıyas yoluyla hükümet konakları da ziynetlendirilebilir. Bunu “hamd” kelimesinden de istihraç edebiliriz.

فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ

(Fa TaGALaYNa EuMatTıGKunNa)

“Gelin sizi temti’ edeyim.”

Burada “Fa” harfi getirilmiştir. Bunun anlamı şudur ki, bu istek her zaman talep edilebilir. Yani bu hak yalnız bir defa tanınmış değildir. Hanımlar her zaman ayrılmayı talep edebilirler. Bu hakka sahiptirler. Ama bir defa istediler mi ondan sonra rücu edilemez. Buradaki şart illet mânâsındadır. Bir defa işlendi mi bir daha geri dönülemez.

Taaleyne” kelimesi kullanılmıştır. Burada onların müracaatı gerekmektedir. Yani başkan teklif etmez, talep onlardan gelir. Eğer bu kelime getirilmeseydi, dünya hayatını ve ziynetini istemek ayrılmak için yeterli olurdu. Oysa dünya hayatını istemek yeterli değildir. İstediklerinde başkan bunlara bunu anlatacak, ondan sonra kararlarını vereceklerdir. İsteyip reddedilmesi boşanma sebebi değildir.

Bu âyetten istidlâl edeceğimiz başka bir hüküm de; belirlenmiş mihir verilmeyecektir. “Meta’” verilecektir, yani takdir edilecek mihir verilecektir. Bu mihrin miktarı da dünya hayatının ziyneti kadar olacaktır. Bu yolla onlara fazlası verilmiş olacaktır.

وَأُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحًا جَمِيلًا(28)

(Va EuSarRıXKunNa SaRAXan CaMIyLan)  

“Ve sizi cemil bir serah ile tasrih edeyim.”

SaRaHa” bırakmak, serbest bırakmak, evlilik bağını çözmek demektir.

Evlilik bağı kadınlar için, hele İslâm nikâhı ile nikâhlananlar için büyük bir bağdır. Başkaları ile evlenemiyorlar. Hattâ evlilik görüşmelerini bile yapamıyorlar. Boşanmış olan kadın onunla hiç evlenilmemiş gibi olur. Bununla beraber eşinin usul ve füruu evlenemez.

Burada bir sorun devam edecektir. Başkanın karısı anneleri hükmündedir. Başkan öldükten sonra onun eşiyle ona biat edenler evlenemezler. Yani bucak başkanı ise o bucak halkı evlenemez. Bir dayanışma sorumlusu ise o dayanışmaya ortak olanlar evlenemez.

Böyle boşanmış kadınla acaba evlenmeleri caiz olur mu?

Sarahan Cemiylen” tarifi ile ilişki kesilmiş oluyor. Boşanmış kadın artık akraba olmuyor. Ancak boşanmış bir üvey anne ile evlenme mümkün olmadığı için bu yasağın devam etmiş olması gerekir. Cemil boşanma, yakınlık bağlarının çözülmediği bir boşanma olur demektir. Benzer ifadeyi Kur’an, nikâhlayıp duhul olmadan boşanma olursa, onlar için de cemil sarih ile tasrih ediniz diyor. Şimdi bir erkek bir kızla nişanlansa ve duhul olmadan boşasa, o kadın o erkeğin babası ile evlenemez, ama oğlu ile evlenebilir. Çünkü duhul olmamıştır. Buna göre, başkandan boşanan kadın başkanın usulü ile evlenemez ama füruu ile eğer duhul olmadıysa evlenebilir. O halde burada aynı ifadeyi kullandığına göre, başkandan boşanmış olan kadın artık başkanın eşi olma vasfını kaybetmiş olduğu için başkaları ile evlenebilir hükmünü çıkarabiliriz.

Yukarıda anlattıklarımızın aksi hükme varıyoruz. Yukarıdaki istihsan iledir. Bu hüküm ise âyete dayanmaktadır. Tercih olunur.

***

وَإِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ

(Va EiN KüNTunNa TuRiDNa elLAHa Va RaSULaHUv)   

“Allah ve resulünü murad ediyorsanız.”

Ve” harfiyle atfedilmiştir. Dünya hayatını değil de, “Allah ve resulünü istiyorsanız” deniyor. Bu sûrede “Allah ve resulü” deyimi çokça geçmektedir.

Kur’an’da hakemlik de örnek olarak aile geçimsizlikleri için anlatılmıştır. Bu sûrede de işaret edilen aile işlerinde hakemliğin başta rol oynadığı ifade edilmiştir.

Allah ve resulü” deyimiyle, başkanın eşlerine de hakemlere gitme hakları tanınmıştır. Yani eğer bir eş başkan tarafından haksızlığa uğramışsa, hakemlere gidip hakkını isteyebilir. Yalnız “Allah” denseydi, o zaman başkanla ilgisi olmazdı. Yalnız “resul” söylenseydi resul tanrı olurdu, resul tanrılaşırdı. “Allah ve resulü” tabiri ile kişi olarak değil, başkan olarak onu istiyorsanız mânâsı çıkar ve eşler başkanlar aleyhine dava açabilirler.

Bunun gibi karı-koca da birbiri aleyhine hakemlere gidebilirler.

وَالدَّارَ الْآخِرَةَ

(Va elDAvERu eLEaPiRaTi”   

“Âhiret dârını murad ediyorsanız.”

Dünya hayatının ziynetini değil de, âhiret dârını murad ediyorsanız diyor.

Dünya hayatında ziynet yani gösterişli yaşama meşru kılınmıştır. Bunun sebebi şudur. Dünya hayatı yarıştır. Çiçekler çok güzel yaratılmıştır, arıları böylece kendilerine çekerler. Bizim hayatımızda da yarış vardır. Ziynetli olanlar yarışı kazanırlar.

Âhirette bu tür yarış olmadığı için buradaki ziynetler de orada sözkonusu değildir. Oranın hayatı buraya benzemez. Burada geçinmede yarış vardır, evlenmede yarış vardır. Orada ise böyle yarış yoktur. Onun için âhiret ziynetini isterseniz demiyor da, âhiret dârını istiyorsanız denmiştir.

Başkanların eşi olanlar sorumluluk yüklenirler. Başkanların eşlerinin de yönetimde görevleri ve yetkileri vardır demektir. Eşlerin misafirleri ağırlama, yemekleri hazırlama görevleri vardır. Bugün de protokolde hanım eşlerin bu görevleri devam etmektedir.

فَإِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ  

(FaEinNa elLAHa EaGadDa LiLMuXSiNAvTı MiNKunNa)   

“Allah sizden muhsenat olanlara i’dad etmiştir.”

Burada “Fa” harfini getirerek kuralın genel olduğunu ifade etmiştir. Yani Allah ve resulünü ve âhiret dârını isteyenler muhsenattırlar. Ama diğer muhsenat için de ifade aynıdır.

Muhsenat” burada dişi kurallı çoğulla getirilmiştir. Hanımların konakta özel görevleri olacak, iş bölümü yapacaklar ve birlikte konağa gelen misafirleri ağırlayacaklardır. Başkan ve başkanın eşleri konağı yöneteceklerdir.

Bir bucak yönetiminden bahsedilmektedir. Bu bucak yönetimine kurallar içinde taşra bucakları, il ve ülke merkez bucakları dahildir. Belki taşra bucağındaki bir başkanın bir veya iki eşi olacaktır. Ama il merkez bucağının ve ülke merkez bucağının eşleri o nisbette çok olacaktır. Eş olmayan hizmetçiler de olabilecektir. Böylece konak içi işler harem ağlarına değil de, başkanların eşlerinin oluşturacağı bir grup tarafından yönetilecektir. Çok eşlilikte kadınların evliliklerine göre bir sıraları vardır. İlk hanımlar daha kıdemli olurlar ve ona göre işbölümünde yer alırlar. Kendi özel hayatlarında ziynetli hayat yaşayamazlar ama ziynetli konakta bulunurlar. İkram edilen yemeklerde kendileri de yer alırlar. Yemek yerken kölelerle hürler arasında fark olmadan eşitlik vardır. Aynı sofrada otururlar. Kadınlarla erkekler arasında da fark yoktur. Kadın erkek beraber oturup yemek yiyebilirler. Kadınlar ayrı oturabilirler. Ama hizmetçilerle sahipleri ayrı oturmazlar. Ev halkı hep birlikte sonra yemek yiyebilirler. Başkan da sonra yer.

أَجْرًا عَظِيمًا(29)

(EaCRan GaJIyMan)

“Azim bir ecir vardır.”

Konak mensubu hanımlar ve konak mensupları diğer insanların sahip olduğu bazı imkanlardan mahrumdurlar. Ancak buna karşılık orada bulunmak ve oturmaktan dolayı da imtiyazları vardır. Başkalarından bir iyilik karşılığında aldıkları karşılık daha fazladır. Yani mü’minlerin hanımları bir iyilik yaptıkları zaman aldıkları karşılık 10 ise; başkanın hanımları aynı iyilik karşılığında aldıkları karşılık 2 katı olabilir. Burada sadece “büyük ecir” demiş, bu ecrin ne kadar olduğu belirtilmemiştir. Ancak bundan sonraki âyette cezanın iki misli olacağı bildirilmiştir. Demek ki bu miktar iki veya daha fazla misli olacaktır.

Bu âyette çok önemli bir kural öğrenmiş oluyoruz. Önemli yerde olanlar o yeri işgal ettikleri için bir ücret almazlar. Ama yaptıkları iyiliklerin ücretleri katlı olabilir. Ücretlendirmede işin ağırlığına ve sorumluluk derecesine göre meslekî dereceleri yüksek olabilir. Ancak sonunda yaptıkları işlere veya sorumluluğa göre ücreti paylaşırlar. Bir müdüre ek zam verilmez. Ama saatlik derecesi 100 yerine 200 yapılır. Harcadığı saat bununla çarpılır. Böylece iş yapmadan kimse bir karşılık almaz. Başkanın evi konakta olur. Müdürün evi fabrikada olur. Her zaman iş başına çağrılır demektir. Bu sebepledir ki o fazla saat çalışsa bile ancak sekiz saat çalışmış kabul edilir. Ama saati iki misli değerlendirilebilir. Yani kamu görevi yapanların da ücretleri harcadıkları saate göre paylaştırılır. İşin önemine göre saatlik ücretleri resmi derecelerinin üstünde tutulabilir.

***

يَانِسَاءَ النَّبِيِّ

(YAv NiSAEa elNaBiyYi) 

“Ey nebinin nisası.”

Burada nebinin nisasından bahsetmektedir.

Yukarda ise ezvacından bahsedilmiştir.

Yukarıda başkan eşlerine söylenmiştir.

Burada ise Allah başkanın nisasına doğrudan hitap etmektedir.

Nisa” tabiri içine eşler girdiği gibi çocukları ve diğer ricalden olmayan yakınları da girmektedir. Bunlar konakta otururlar, konağın imkanlarından yararlanırlar. Ama aynı zamanda konağın erkanına uymak durumundadırlar. Bunların işledikleri suçların cezaları diğerlerinin iki katıdır; iyiliklerin karşılıklarına kıyasla iki katıdır.

Burada yine bir sual sorulabilir. Bucak başkanının mal varlığı bucak mal varlığı ile birleşmiştir. Şirket-i mudarabe şeklindedir. İlmî dayanışma sorumlularının mal varlıkları ne durumdadır? Şirket-i mudarabe içinde midir, yoksa ayrı mıdır?

Bu hususta bir açıklık bulamamaktayız. Ancak başkanın ocağı bu âlimlerin katıldığı ocaktır. Merkez ocaktır. Merkez ocağında yaşayanlar isterlerse şirket-i mudarabeye katılarak yaşarlar, isterlerse katılmadan yaşarlar.

Şöyle diyebiliriz. Merkez aşiret ocağının başkanı bucak mameleki ile şirket-i mudarabe ortaklığındadır. Bu zorunludur. Diğer ilmî dayanışma sorumluları merkez ocaklarda otururlar. İsterlerse başkanın ortak olduğu dayanışma ortaklığına katılırlar, isterlerse ayrı olarak yaşarlar. Onlara ve ailelerine uygulanacak hükümler ona göre olacaktır. Ama ilmî şûra üyeleri olmayanlar bu mufavada şirketine ortak olamazlar.

Bu hüküm merkez bucaklar için de böyledir. İlçe merkez bucakları için uygulanacak hükümler kıyas yoluyla aynı olabilir. Yahut tamamen farklı olabilir. Orada başka ilçeden gelen nöbetlilere benzer hükümler uygulanır. Hükümleri kıyas yoluyla uygulayanlar tesbit edeceklerdir. Bizim burada hepsini saymamız mümkün değildir.

مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ  

(MaN YaETi MiNKUnNa BiFAXıŞaTin MuBayYıNaTin)  

“Sizden kim mübeyyen fahişe ile ciet ederse.”

MeN” meni umumidir. Kelime olarak müfrettir. Müşterektir. Mânâ olarak müfret veya cem olacağı gibi müzekker veya müennes olabilir. İsim olarak nekredir. Kendisinden sonra gelen fiil ise marifedir. Yani fahişe ile gelmede geliş marifedir. Dolayısıyla belli usullerle ispat edilmiş fahişe olacaktır.

Fahişe” burada masdar anlamındadır. Fuhuş ile kim gelirse anlamındadır.

Mübeyyen” demek, ispat edilmiş fuhuş anlamındadır.

Fahişe nekre olduğundan sadece zina değildir. Başka suçlar da sayılmış olmaktadır. Zinanın fahişesi ise iddet içinde bir kadının birden fazla kimse ile birleşmesidir. Erkeğin yakını olup olmaması veya fiilin gizli işlenip işlenmemesi sözkonusu değildir.

Zinayı biz şu şekilde tarif ediyoruz. Gizli yapılan cinsi ilişki zinadır.

Evlilik yapmayacak kimselerle yapılan cinsi ilişki zinadır. Birisi ile nikahlı iken başkası ile yapılan cinsi ilişki zinadır. Doğacak çocuğu tanımamak üzere ilişki kurmak zinadır. Fuhuş ise; cinsi ilişki kurduktan sonra iddet dolmadan başkası ile cinsi ilişki kurmak fuhuştur. Hiçbir zaman evlenilmesi caiz olmayanla cinsi ilişki kurmak fuhuştur. Kız kardeşiyle cinsi ilişkide bulunmak fuhuştur. Baldızı ile cinsi ilişkide bulunmak zinadır.

Mübeyyen olmak” demek, ispatlanmış demektir.

Dört soruşturmacı tarafından tesbit edilmesi gerekir.

Zina iddiasında bulunan kimse sadece soruşturmacılarına söyler. Bunlar adil olmalıdırlar. Yani hakemlerin reddetmediği soruşturmacılar olmalıdır. Soruşturma yapanlar soruşturmayı gizli yürütürler. İddia eden ‘şahitlik ederim’ der. Dört tane adil şahit bulunduğunda hakemini seçer ve dava açmasını söyler. Karşı taraf da hakemini seçer. Baş hakemi seçerler. Duruşma olur.

Bu şekilde ispatlanmış suç mübeyyen suçtur.

Mübeyyen olmayan suçlar dedikodudur ve kimse cezalanmaz.

يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ

(YuWAGaF LaHAv eLGaÜABu WıGFaYNı)

“Ona iki misli azab verilir.”

Suç fahiş suç olmalıdır. Sonra mübeyyen suç olmalıdır. O zaman verilen ceza iki mislidir deniyor. Demek ki kısas dışında idamlık ceza yoktur. Zina yapan kimseye 100 sopa vurulur. Fuhuş yapan kimseye 200 sopa vurulur. Ayrıca ev hapsine alınır.

İşte bu ceza kısmı ta’dif edilir. Ev hapsinde olması ceza değildir, tedbirdir. Bir sahip bulunduğunda ona verilir. Başkandan boşanmış bir kadın suç işlerse ona iki kat ceza verilmez. Çünkü o tamamen ayrılmıştır.

Burada azap marifedir. Dı’f ise masdar olduğu, mutlak masdar olduğu için nekredir.

وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا(30)

(Va KAvNa ÜAvLiKa GaLay elLAHı YaSIyRan)

“Allah için bu yesir bulunmaktadır.”

Yani topluluğun iki kat ceza uygulaması için ikinci karara gerek yoktur. Statüsü bu şekilde olana ceza iki misli uygulanacaktır. Bunun için 200 sopaya ve kişiye gerek yoktur. Herkes ikişer sopa vurur. Dayanabilmesi için her yüz sopada ara verilir. Ceza uygulamasının topluluk tarafından yapılacağını bildirir. Topluluk içinde uygulayacak. 100 kişi bulunmazsa aynı kişiler ikinci geçiş yaparlar.

Yesiran” kelimesinin nekre olmasından bu cezanın topluluk tarafından uygulanacağı anlaşılmaktadır.

Bunu âhirette verilecek ceza olarak anlamamız mümkün değildir. Çünkü mübeyyen kelimesi bunu ifade eder. Bununla beraber bu şekilde işlenmiş günahı Allah affedecekse ve âhirette de ortaya çıkarmayacaksa, o zaman ona ceza vermeyecektir demektir.

Eğer cezalandıracaksa orada da mübeyyen olması gerekir şeklinde yorum yapabiliriz. Yani âhirette Allah’ın affettiği, defterlere bile geçmeyen, meleklerin bile tesbit edemedikleri veya unuttukları suçlar olabilir.

***

وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ

(Va MaN YaQNuT MiNKunNa LılLAHı Va RaSUvLiHi)   

“Sizden kim Allah ve resulüne kunut ederse.”

Kunut etmek” demek, kulak vermek demektir, dinlemek demektir.

Allah ve resulünün kararlarına, hakemlerin kararlarına sizden kim kulak verirse. Muhsin olanlara ecri azim verileceği anlatılmıştı. Burada ise kim kunut ederse deniyor.

Ve” harfi ile getirilmiştir. İhsan etmek, sade hayat yaşamak ve tüm insanların hayatlarını daha yüksek hayata çıkarmak için çalışmadır. Burada harfi atıfla yani ondan farklı olarak onlardan bir kısmı genel hizmette veya kamu görevinde özel vazife alabilir. Bu takdirde hakem kararlarına kulak verecek ve kararlara göre ameli salih işleyecektir.

Muhsin olmak bütün zevcâtın ortak işleri olduğu halde;

Kunut edip ameli salih işlemek ise onlardan bir kısmına nasip olacaktır demektir.

MeN” kelime olarak müzekker ve tekil olduğu için burada “YaKNuT” olarak gelmiştir. Yukarıda “MeN Ye’Ti” gelmişti. Sonra ise “LeHa” gelmiş, “EcReHâ” gelmiş, müennes zamir gönderilmiştir. Ve önemli olan “Ya’mel Salihan” denmemiş de “Ta’mel Salihan” denmiştir. Yani müennes gelmiştir. Bu “MiNKünNe” zamirinden sonra böyle getirilmiştir.

وَتَعْمَلْ صَالِحًا

(Va TaGMaL ÖAvLıXan)   

“Ve salihi amel ederse.”

Kulak verecek ve salihi amel edecek. Salih olarak amel ederse de anlaşılır. Amel mef’ul veya hâl olur. Burada hâl olma ilk mânâdır. Başka âyetlerden biliyoruz ki salih amelin sıfatıdır. Burada ise amel edenin hâli olmuştur. Yani kendisi salih olmuş olur. Burada hâl olamaz çünkü “Saliha” olarak gelmesi gerekir. O halde mef’uldür. Yani başkanın hanımının yaptığı iş salih ameldir. Hakemlerin kararından sonra kunut edecektir. Yani hakem kararlarını dinleyecektir. Sonra da salih amel yapacaktır. Salihi yapacaktır.

Mahkeme kararları zahirî kararlardır. Delillere dayanılarak ve şeriatın kuralları içinde hükmeder. Bu kararlar bazen haksızlığı da içerir. Bunun için başkan istihbarat yaparak mağdur olanlar varsa haksızlığı gidermesi gerekir.

Nasıl istihbar edecektir?

Eşleri aracılığı ile istihbar edecektir. Eşleri diğer hanımlarla sohbet ederken birtakım haberler öğrenirler. Bunların bir kısmı dedikodu olur ama birçoğu da gerçekleri içerir. Hakemlerin verdiği kararla gerçekler her zaman aynı olmaz. Ne var ki hakem kararlarını kimse değiştiremez. Mağdur olanlar her zaman hakemler aleyhine dava açmazlar. Açsalar bile hakemler zahire göre hükmederler, kendi içtihatları ile hükmederler. Bu hatalardan sorumlu değildirler. İşte bu takdirde başkan istihbarat edecektir ve ona göre mağduriyetleri giderecektir. İstihbaratın ötesinde başkanın hanımları devreye girerek tarafları uzlaştıracaklardır. Mahkeme kararları tarafların rızası ile uygulanmayacaktır. Yani dava sonuçlanmadan önce sulh caiz olduğu gibi davadan sonra da sulh caizdir.

نُؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ

(NuETıHAv EaCRaHAv MarRaTaYNı)  

“Ona iki merre ücret veririz.”

Daha önce başkanın hanımlarına azim ücret verileceğinden bahsetmiştir. Sonra azapta dı’feyn yani iki kat demiştir. Burada ise iki kere denmiş olmaktadır.

Dünyada ücret verilecektir. Âhirette de ücret verilecektir mânâsını verebilirdik. Ne var ki bu mânâ ona rızkı kerimi hazırladık ifadesi mânidir. Dünyada iki ücret veriliyor. Âhirette de rızkı kerim veriliyor. Bunun anlamı şudur. İstihbarat haberi doğru çıkarsa, haber verenin ödüllendirilmesi gerekir. Başkanın hanımı veya hanımları bir bilgiye sahip olduktan sonra başkana arz ederler. Başkan soruşturmacılara havale eder. Soruşturmanın sonunda getirdikleri haber doğrulanırsa haber verene ücret verilir. Bu birinci ücrettir. Başkanın hanımı veya hanımları bu mağduriyeti giderici amel yaparlar. Tarafları uzlaştırırlar veya buldukları fondan onu karşılarlar. Bu işi yaptıklarından dolayı da ücret alırlar.

Gerek haber getirmeleri gerekse haksızlığın giderilmesi için yaptıkları çalışma karşılığı aldıkları ücretler taraflarca ödenmez, bunun için ayrılmış fondan ödenmiş olur.

Bugün başkanların emrinde tahsisat-ı mesture (örtülü ödenek) vardır. Buna benzer bir fon da başkanların emrine verilmiştir. O fondan bu tür haksızlıklar giderilir. Böyle bir fon taşra bucaklarına verilmemiştir. İl ve ülke merkez bucak başkanlarına verilmiştir.

Demek ki bu âyetin hitap ettiği başkanlar il ve ülke başkanlarıdır. Bununla beraber bucaklarda da vakıflar kurulabilir. Vakıfta böyle fonlar olabilir.

وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا(31)

(Va EaGTaDNAv LaHAv RıZQan KaRIyMan)

“Ona kerim bir rızık i’tad ettik.”

Burada “Ve” harfi ile atıf yapılmıştır. İkisi bu dünyada olsaydı ücretin rızık olmaması gerekirdi. Yahut “Ve” harfi gelmemeliydi. İki ücret dünyevi ücrettir. Bu da uhrevi ücrettir.

İ’tad etme” uhrevi ücret için söylenir. Ona yani salih amel edene ayrıca âhirette kerim rızık hazırlanmıştır. Bu âyet cennetin hâlen mevcut olduğuna delâlet eder. “Hazırlayacağız” denmiyor, “hazırladık” deniyor. Başka bir anlatışla; âhirette de beslenmemiz gerekmektedir, rızka ihtiyacımız var demektir.

İnsanların ruhunun fıtratı öyledir ki, ancak bedenleri ile iş yapabilirler, hattâ bedenleri ile yaşayabilirler. Bedensiz durumları uyku durumudur. Kendi varlıklarından bile haberleri olmaz. Âhirette bedenle mi bedensiz mi dirileceğiz? Tartışmada asıl zorluk bedensiz dirilmedir, hattâ var olmadır. O zaman ruh, ruh olmaktan çıkar. Başka bir yaratık olur.

Âhirette de bu dünya hayatına benzer hayatımız olacaktır. Yiyeceğiz, içeceğiz ve tüm dünyevi hayatımızı yaşayacağız. Fark ne olacak? O hayatta acı olmayacak, hastalık olmayacak, ölüm olmayacaktır. Bir kimse dünyada günah işler cezasını çekerse, âhirette bir daha ceza çekmeyecektir. Ama bir kimse bir iyilik yapar da dünyada ücret alırsa, ona âhirette de karşılık verileceğini bu âyet bildirilmektedir.

***

يَانِسَاءَ النَّبِيِّ

(YAv NıSAEa elNaBiyYı)

“Ey nebinin nisası.”

Kur’an’da başkanın eşleri özel olarak muhatap alınmaktadır.

Başkanın eşlerinin hukuku mü’minlerin eşlerinden faklıdır.

Bir defa muta nikahı ile tezevvüc edilemezler. İslâm nikahı ile evlenmeleri gerekir. İkincisi, mü’minlerin nikahlanması ancak mihirle olduğu halde, başkanlar mihirsiz nikahlanırlar. Bundan başka mü’minlerin hanımlarına kocaları değil başkaları veli olabilirler. Oysa başkanların hanımlarına ancak başkanlar veli olurlar. Başkanın boşaması hakemler kararı ile olmaktadır. Boşanma isteği kadından gelse de mihri tam olarak verilir.

لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِنْ النِّسَاءِ

(LaSTunNa KaEPaDın MıNa elNıSAEi)   

“Nisadan biri gibi değilsiniz.”

Başkanlar seçimle gelirler. Başkan seçilirken eşleri de değerlendirilerek seçim yapılır. Başkanın başkan olduktan sonraki evliliklerde de başkana muvafık eş olması gerekir. Başkana muvafık olmadığı hakemlerce sabit olan bir eşi başkan alamaz. Başkanın eşleri hakemlere gidebilirler. Başkan da eşlerinden dolayı hakemlere gidebilir.

Başkan eşi olmanın imtiyazı vardır. Her şeyden önce “harem” dediğimiz ev içini tedvir etmek, misafirleri karşılamak, yemek hazırlamak başkanların eşlerine aittir.

Halkın arasında cereyan eden olayları başkanlara ulaştırmak da başkan eşlerine aittir. Halktan ricada bulunmak, başkanın ricalarını halka götürmek de başkanın eşlerine aittir.

Bu görevleri yalnız başkanın eşleri yapmaz. Başkanın bakmakla mükellef olduğu yaşlı anne babası ve kızları da bu işleri yaparlar. Konağa aldığı diğer mahremler de aynı işleri yaparlar. “Nisa” kelimesi bunu ifade eder.

إِنْ اتَّقَيْتُنَّ

(EiNı itTaQaYTunNa)  

“İttika ediyorsanız.”

İttika etmek” demek, şeriata uygun hareket etmek demektir.

İslâmiyet’te zina ve fuhşun cezası belirtilmiştir. Ondan daha hafif olan suçlar için Kur’an’da cezalar konmamıştır. Örnek olarak, evli bir kadın başka bir erkekle duhul olmadan sevişse veya cilveleşse, buna uygulanacak ceza nedir? Bunun için kadın hacredilir. Velisinin izni olmadan hareket edemez. Velisi onu sopa ile de tedip edebilir. Hakem kararı ile hacr yapılır. Hakem kararı ile hacr kaldırılır.

Başkan eşlerinin velileri kocalarıdır.

Dolayısıyla, ittika etmeyen, kötü yollara düşmesinden korkulan bir kadın hacredilir. Hacr hakemler kararı ile olur. Ama velilik görevi ise başkana verilmiştir.

فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ

(FaLAv TAPWaGNa Bi eLQaVLı)

“Kaville hud etmeyin.”

Hud etmek” kışkırtmak, gıdıklamak demektir. Mânâlı mânâlı konuşarak karşıdakinin içine bazı gizli ümitleri uyandırmadır. Başkanların hanımları başkaları ile konuşurken bu tür konuşmazlar. Başkan nasıl konuşurken dikkat etmek zorundaysa, ağzından çıkan her sözün anlamları varsa; başkanın hanımları için de aynı şey sözkonusudur. Başkanın hanımları başkan öldükten sonra bile başkanın cemaatiyle evlenemiyorlar.

فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ

(Fa YaOMaGa elLaÜIy FIy QaLBıHIy MaRaWun) 

“Kalbinde marazı olan kimse tama’ edebilir.”

Başkanın eşleri konuşmalarında ciddi olmak zorundadırlar. Erkekleri kışkırtacak, onlara birtakım kapalı vaatler anlamına gelen sözler söylememeleri gerekir. Başkanların hanımları giyinirken açık saçık olmamak üzere düzgün kıyafet giyebilirler. Hareketlerinde ve davranışlarında da saygılı olurlar. İkramda bulunurlar. Nehy edilen kışkırtıcı sözlerdir.

وَقُلْنَ قَوْلًا مَعْرُوفًا(32)

(Va QuLNa QaVLan MaGRuFan)  

“Maruf söz kavledin.”

KaVL” burada nekre gelmiştir. Söyleyeceğiniz herhangi bir söz maruf olsun, mânâsı açık olsun, kastettiğiniz bilinsin.

Şarkı söylemek, türkü söylemek, şiir okumak, güldürücü fıkralar anlatmak başkanlara ve eşlerine yakışmaz. Çünkü onlarda maruf kavl yok, hep rumuzlu cinaslı kavl vardır.

Burada “LeHuM” kelimesi getirilmemiştir. Her zaman her yerde böyle hareket edin demektir. Halk başkanların eşlerinin sözlerine bakar ve ne söyleyeceklerine dikkat eder. Dolayısıyla konuşurken gelişigüzel değişik mânâlara çekilecek sözleri söylemezler.

Halbuki âlimler beyinlerinden geçenleri söyler ve tartışırlar.

Başkanlar ve eşleri tartışmazlar. Halk onların sözlerini kural olarak kabul eder, verdikleri söz olarak kabul eder. Halk onların söylediklerinden onları sorumlu tutar.

Başkanlığın nisası ve başkan eşi olmak imtiyazlıdır ama o nisbette de zordur.

***

وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ

(VaQaRNa FIy BuYuTiKunNa)

“Evlerinizde karar kılın.”

Başkan ev ev dolaşmaz, eşleri de ev ev dolaşmazlar. Başkan mescitte sohbetler yapar. Gelenler orada kendisini ziyaret ederler. Eşleri de misafirleri evlerinde kabul ederler. İsteyen hanımlar gelip ziyaret ederler. Bucağın hanımları gelip ziyaret ederler. Evleri onlara açıktır.

Demek ki halkla olan ilişkiler böyle sağlanacaktır. Açık günleri olacaktır. Davetli davetsiz o toplantılara katılacaklardır. Ayrıca özel davetli günleri olacaktır. Halktan istediklerini seçip davet edeceklerdir. Onlara yemek de verirler. Bunlar hazineden karşılanır.

Bugün resmi davetleri erkekler yapmaktadır. Oysa her eş, hattâ annesi ve kızları da davet verebilir. Çocukları da davetlerde bulunabilir. Gaye halkla ilişkiyi kesmemektir. Halkın doğrudan başkana ulaştıracağı şeyleri eşleri vasıtasıyla aldırmadır.

Burada “Buyutikunne” tabiri kullanılmıştır. Her hanımın ayrı dairesi olabilir. Kendi konuklarını kendi dairesinde karşılar.

وَلاَ تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى

(Va Lav TaBarRaCNa TaBarRuCa eLCAvHiLiYaTi elUvLAv) 

“Ûlâ cahiliye teberrucu ile teberruc etmeyiniz.”

Ûlâ Cahiliye” devlet aşaması önceki cahiliyedir.

Cahiliye” kelimesi dört defa geçmektedir. Yalnız burada “Ûlâ” kelimesi kullanılmıştır. İlk cahiliye döneminden kasıt Kur’an’dan önceki durumdur.

İkamet etmek emirdir. Dışarı çıkmayınız anlamında değildir. Dışarı çıktığınızda açık saçık çıkmayınız demektir. Dış elbiselerinizi giyiniz demektir. Halkın ziyarete geldiği saatlerde de sizi evinizde bulsunlar. Dışarıda dolaşırken de arkadaşla dolaşınız. Başkanın başkanlığını sarsmak için saldırıda bulunanlar, rahatsız edenler olabilir.

وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ

(VaEaQıMNa elÖaLAvTa)  

“Salâtı ikame ediniz.”

Salât” burada müfrettir. Emir çoğuldur. O halde cemaatle namaz kılacaklar demektir. Beş vakit namazı cemaatle kılmak kadınlara da farzdır. Beş vakit namazda başkanın cemaatine katılacaklardır. Ziyaret edenler onlarla görüşecektir.

Hazreti Muhammed aleyhisselâm; “Başkan zenci de olsa ona itaat ediniz” diyor.

“Fasık facir ise de mi itaat edeceğiz?” diye soruyorlar.

O da; “Evet, sizinle namaz kıldığı müddetçe itaat edeceksiniz” diyor.

Evet, başkanın kendisi namaza geldiği gibi eşleri de gelmelidir. Halkla ilişki kesilmemelidir. Bu sebepledir ki merkez bucakların başkanları yalnız merkez bucak halkının başkanıdır, taşra bucak halkının başkanı değildir.

وَآتِينَ الزَّكَاةَ

(Va EAvTIyNa elZaKAvTa)  

“Ve zekâtı îtâ ediniz.”

Buradan şunu öğreniyoruz ki, başkanın eşleri şirket-i mudarabeye ortak değildirler. Çünkü şirket-i mudarabede zekâtı şirket verir. Bunlar kendi işletmelerini işletirler. Para kazanırlar ve bunları istedikleri gibi kullanırlar.

Zekât” müfrettir. Hepsi başkana verirler, başkan dağıtır. Hazineden verilecek nafaka herkes için aynıdır. Ama kendi kazançları ile elde ettikleri varlıklarını istedikleri gibi harcarlar. Onların kendi imkanları ile asgari hayat şartları ile yaşama zorunluluğu yoktur. Sadece hazine mallarından fazla şey talep edemezler.

وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ

(Va EOıGNa elLAvHa Va ReSULaHUv)  

“Allah ve resulüne itaat ediniz.”

Başkanların mahkeme kararlarına karşı bazı muafiyetleri vardır. Önce kısas yapılmaz, diyete dönüşür. Suçu kasden yapmış olsa bile diyeti kendisi ödemez, bucak bütçesinden ödenir. Borç ve alacaklar kendisinin değil, şirketi mufavadanındır. O bucağı terk edip giden de kısas isteyemez. Çünkü terk edip gidenden de kısas istenemiyor. Bu imtiyazlık durumu sadece başkanın kendisine ait olup yakınlarına uygulanmaz. Başkanın eşleri, anne babası ve diğer yakınları da kısasa tâbidirler.

Bakınız; kabul ettiğimiz usul sayesinde ne kadar çok meseleleri çözüyoruz.

إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمْ الرِّجْسَ

(EinNaMAv YuRIyWu elLAHU LıYaÜHaBa GaNKuMu elRıCSa)

“Allah sadece sizden ricsi izabe etmek istemektedir.”

Burada “Ve” getirilmemiştir. Bundan önce verilen emirlerin illetini beyan etmektedir.

Rics” pislik ve kötülüktür. Sizden kötülüğü gidermeyi murat etmektedir.

“Allah ve resulüne itaat ediniz” deniyor. Yani hakemlerin kararlarına uyunuz demek isteniyor. Böylece kimse hiçbir dedikodu yapamaz. Şikayetçi olanlar hakemlere gidebilirler. Mağdur olanlar hakemlere gidebilirler.

İzmir Akevler’de yöneticiler bir karşılık almadan hizmet ettiler. Kendi ceplerinden harcadılar. Onlara saldıranlar vardır. Bana şikayet edenler vardır. Benim cevabım son derece açıktır: Hakemlere gidin, kazanın; onlar hakemlerin kararlarını yerine getirmezlerse o zaman gelin bana şikayet edin. Şimdi siz ne kadar haklı olursanız olun, ne onların ne de benim yapacağım bir şey yoktur. Yargı herkese lazım diyenler çoktur. Evet, yargı herkese lazım ama o yargı tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın olmalıdır. O yargı herkese lazım.

Burada da ehli beyt için bunları söylemektedir.

Hakem kararlarına saygılı olmak demek, dedikodulardan kurtulmak demektir.

أَهْلَ الْبَيْتِ

(eHla eLBaYTı)   

“Ey beyt ehli”

Burada harf-i nida yoktur. Mensub gelmiştir. Bedel olsaydı mecrur gelirdi. O halde mahzuf olan bir fiilin mef’ûlü olmalıdır. “Unadıküm / size nida ediyorum” benzeri kelimedir. Ehli beyt nisa-ı nebidir. Yalnız ezvacı değil, çocukları ve anne babası da dahildir. Yani çocukları ayrı otursalar da, anne babası ayrı otursa da, ehli beyttendir. Diğer akrabalar yanlarında oturuyorlarsa ehli beyttendir. Sonra ehli beytten olma başkanların hayatları, hattâ başkanlıkları zamanları ile ilgilidir. Emekli olduktan sonra başkanlık eşi olma imtiyazı da kalkar. Bu kural iktidarın tecezzi etmemesi kuralıdır. Konak artık yeni başkan ve eşleri tarafından yönetilir. Eski başkan ve eşleri konakta oturabilirler ama artık konak yönetimi onlara ait değildir.

وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا(33)

(Va YuOahHiRaKuM TaOHiYRan)

“Sizi temizler” 

“Rics izhab etmek ve onları tethir etmek.”  

Taharet ikiye ayrılır. Necasetten taharet. Hadesten taharet. Cünüplük ve abdestlikten taharet hadesten taharettir. Necasetten taharet ise izhabdır. “Ve Siyabeke Fa Tahhir”deki “tahhir” çamaşırı yıkamadır. Pislikten temizleme değildir. Allah bizim temizlenmemizi nasıl istiyorsa, elbisenin de temizlenmesini istemektedir. Burada her ikisi de mecazidir.

Ricsi izhab etmek, hakemlerin verdikleri cezaların infazı ile olur. Maddi cezalarla olur. Oysa bir de insanların yıpranması var, halkın nezdinde kötü olma vardır. İttika ettiğinizde bunlardan yıkanmış olursunuz. Örtünme, evlerde oturma tethir için gereklidir.

***

وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَى فِي بُيُوتِكُنَّ

(Va’ÜKuRNa MAv YuTLAv FIy BuYuTiKunNa)

“Beytlerinizde tilavet edilenleri zikrediniz.”

Zikretmek” demek, anlamak ve anlatmak mânâsına gelir. Başkanın sohbetleri dışında eşleri de kadınlarla sohbet ederler. Başkan ile tartışma yapılmaz. Hanımlar toplantısında ise tartışma yapılır.

Bu toplantılara erkekler de katılabilir mi?

Genel kural şudur. Erkeklerin toplantılarına kadınlar da katılabilir, ama kadınların toplantılarına erkekler katılmazlar. Bu hususta âyette herhangi bir delil bulmuş değiliz. Kur’an’da buna dair delile rastlamış olacağız. O zamana kadar tavakkuf edip istishabı esas kabul edip bu toplantılara erkeklerin katılmamalarını uygun görürüz. Burada görüşülenleri eşleri başkana aktarırlar. Buradaki “zikredin” emri başkanın yanında zikredin anlamına gelir. Her eşi ayrı toplantı yapabilir. Yahut birlikte toplantılar yapılır. Siganın çoğul olarak gelmiş olması toplantının birlikte yapılmasının uygun olacağını belirtir.

مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ  

(MiN EAvYATı elLAHı Va eLXıKMaTı)  

“Allah’ın ve hikmetin âyetlerinden.”

Bu âyet bizim baştan beri savunduğumuz Kur’an’ın müsbet ilimlerle anlaşılması gerektiği hususunu teyit etmektedir. Kitabın ve hikmetin âyetlerinden bahsetmektedir. Başka yerde de kitab ve hikmetle anlat denmektedir.

Demek ki burada “Allah’ın âyetleri” dediğimizde Kur’an’ın âyetleri kastedilmektedir.

Hikmetin âyetleri” dendiğinde doğa kanunlarındaki âyetlerden bahsetmektedir. Bunların ayrı ayrı âyet olduğu değil de, ikisinin bir âyet olduğu belirtilmektedir. Kur’an’daki bir âyet doğayı belirtir. Böylece Kur’an’ın Allah sözü olduğu ortaya çıkar. Bir de bu yolla doğa kanunlarını öğrenmiş oluruz.

Kur’an’daki doğa âyetlerini anlayabilmemiz için Kur’an’da geçen kelimelerin doğa olaylarındaki mânâlarını bilmemiz gerekmektedir. Nasıl fıkhı kavramamız için ancak Kur’an’da geçen fıkhi terimleri bilmek zorunda isek, doğa kanunlarını da bilmek zorundayız. Bunu başarabilmemiz için doğa olaylarının ilmini yaparken Kur’an’ın terimlerini kullanmak durumundayız. Bunun için iyi Arapça bilmek, bir de iyi astronomi bilmemiz gerekmektedir.

Üçüncü bin yıl uygarlığı uzun ve sabırlı çalışmalar sonunda elde edilecektir.

Birinci Kur’an uygarlığını kuranlar Arapçayı sünnete göre mânâlandırdılar. Fıkıh ilmi oluştu. Oysa o zaman bugünkü müsbet ilimler olmadığı için bu açıklamaları yapamadılar.

İşte Adil Düzencilere düşen görev bu olacaktır. Gerek Hüseyin Cisri, gerekse Bediüzzaman’ın açıklamaları bizi bu hususta cesaretlendirmektedir. Demek ki bu husus kolay anlaşılır bir husustur. Biz bu hususta fazla çalışma yapamadık. Ama artık usul belirlenmiştir. Yenibosna’daki çalışmalarla bu hususta başarılı yol alınacaktır demektir.

Bunun için Adil Düzen marketler zincirini kurmalıyız...

Genel hizmetten bir pay ayırıp bu hususta çalışanları desteklemeliyiz...

Hakkı üstün tutan tüm Müslümanlar, Hıristiyanlar, Budistler ve Hindular, hattâ Yahudiler bu çalışmalara katılmalıdırlar. Bu sayede ilerleyişimiz kolaylaşacaktır.

إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرًا(34)

(EinNa elLAHa KAvNa LaTIyFan PaBIyRan)

“Allah latif ve habir bulunmaktadır.”

Burada “Ve” harfini getirmeden bu cümleyi ekledi. Kadınlar toplantısının “latif” olacağı, şeffaf olacağı bildirilmiş oluyor. Bu toplantılara erkeklerin de katılabileceği hususu ortaya çıkabilir. Toplulukta her şey açıktır. Dernekler kendi toplantılarını her zaman yapabilirler. Ama necva yapamazlar. Yani kapalı toplantılar yapamazlar. Başkanın eşleri de toplantılarını açık yaparlar. Bunu necva âyeti ile istidlal ediyoruz.

Demek ki istishab ile amelimiz yanlış imiş. Erkeklerin toplantısına kadınlar katılabildiği gibi kadınların toplantısına da erkekler katılabilir. Kıyas bunu gerektirir.

Habir” olması da bu anlamda olup bu toplantılarda ortaya çıkan haberler başkana ulaştırılmalıdır. Yani genel hizmetliler bunları değerlendirip haber yapmalıdırlar. Herkesin genel hizmetlisi vardır. Haber alan genel hizmetlisi vardır. Kişiler bunlara haberlerini bildirirler. Bunlar ortak haber yapıp basına ve yayına bildirirler. Yahut her biri kendi farklı haberini bildirir. Her haber hizmetlisinin bir saati vardır. Onu tek başına kullandığında kısa zamanda harcar. Ortak harcama yapılınca kendisine zaman artırmış olur.

Allah’ın habir olması, haberleşme hizmetinde hanımların da yer alacağını göstermektedir. Bu âyetten anladığımıza göre kıyas yoluyla diğer hizmetlerde de yer alabilirler demektir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-536/ADİL DÜZEN DERSLERİ-366   14 Kasım 2009

 

TAKDİM

Bugünkü (bu haftaki) bu çalışma, Erbakan’ın bugün (04.11.2009) Ankara’da verdiği “Yeni Bir Dünya ve ADİL DÜZEN” Konferansı vesilesiyle yazıldı.

Ankara’ya gitmek için hazırlık yaptık ama bazı işler ve zaruretler sebebiyle gidemedik…

İnternette “Adil Düzen” yazıp girerseniz, ilk satırda “Akevler Adil Düzen Dergisi” çıkar.

Altında “20 SORU 20 CEVAP'TA ADİL DÜZEN” yazısı çıkar.

Yazının başında sitenin kime ait olduğu belirtilmemiştir.

Biz o yazıyı makalelerimiz arasına aldık ve Akevler” Adil Düzen”i ile  mukayesesini yaptık.

Size takdim ediyoruz…

Reşat Nuri EROL – Süleyman KARAGÜLLE

 

20  SORU    20  CEVAP'TA

ADİL DÜZEN

20 SORU 20 CEVAP'TA ADİL DÜZEN

» Adil Düzen, 'Gerçek Özel Sektörcü' Düzendir Adil Düzen,
» Hızlı Kalkınmayı Sağlayan Düzendir Adil Düzen,
» İşsizliği Önleyen Düzendir Adil Düzen,
» ihracat Patlaması Sağlayan Düzendir
» Adil Düzen'de Dış Borçlar Ne Olacak?
» Adil Düzen'de Enflasyon Ne Olacak?
» Dışardan Yapılan İthal Katkılar
» Adil Düzen'de Üretim Niçin Hızlanacak?
» Adil Düzen'de Devletin Gelirleri
» "Ekonomi Karmakarışık Olur” İddiası 
» Adil Düzen, "Devletçi bir Düzendir" İddiası 
» Adil Düzen Nerede Var?
» Teknolojide Biraz Daha Geri Bir Ülke
» "Adil Düzen'de Vergi Beyana Tabidir"
» "Adil Düzen, Nazari Bir Düzendir iddiası
» Adil Düzen'e Nasıl Geçilecek?
» Adil Düzen, Gemiyi Nasıl Yüzer Hâle Getirecek?
» "Zengin Vatandaş"ı Nasıl Gerçekleştirecek?
» Adil Düzen, Neden İstikrarlı bir Düzendir?
» Adil Düzen, Neden Barış Düzenidir?

 

Adil Düzen, 'Gerçek Özel Sektörcü' Düzendir

Adil Düzen'in temel esasları 31 maddede özetlenebilir. Bu özellikler bir bütün olarak ele alındığı zaman, Adil Düzen'de bütün ekonomik faaliyetlerin özel kesim tarafından yürütülmesinin esas olduğu anlaşılmaktadır. Zaten Adil Düzen'in temel esaslarının 1. maddesi de bunu açıkça belirtmektedir:
Adil Düzen'de devlet ekonomik faaliyetlerde bulunmaz. Ekonomik faaliyetleri özel kesim yürütür.
Devlet özel sektör faaliyetlerine yardımcı olur. Bu yardım makro plan, proje, tam teşvik ve tam destek şeklinde gerçekleşecektir. Serbest piyasa düzeni ve fiyat mekanizmaları arz ve talep kaidelerine göre tamamen serbest bir şekilde teşekkül eder. Üretimi, talep yönlendirir. Adil Düzen'de fiyat mekanizması serbestçe işler. Bu mekanizmanın işleyişini olumsuz yönde etkileyecek merkezi planlama kurumu yoktur.
Devletin görevlerinden biri de tekelleşmeyi önlemektir. Devletin özel sektöre yardım için hazırladığı projeler emredici değildir. Mesela, Sivas'taki Çelik Döküm Fabrikası'nın kapasite-si, hazırlanan ön taslak proje ile belirlenir. Özel sektör bu projeyi beğenmez ise başka projeler geliştirir.
Adil Düzen'de her müteşebbis, devlet hizmetinden yararlanır. Kişi ve kurumlar arasında fark gözetilmez. Herkes istediği projeyi seçer ve yapar. Gereken teminatları veren müteşebbise faizsiz kredi verilir. Adil Düzen, gerçek anlamda tekelden arındırılmış özel teşebbüsçü bir düzendir.
Adil Düzen'de istikrar var; Vergi bellidir. Kur bellidir. Para ancak mal karşılığı piyasaya çıkar, faiz yoktur. Bu istikrarlı zeminde özel ve tüzel kişiler kaynaklarının en iyi şekilde kullanılmasında serbestçe aktif rol oynarlar.
Şimdiki düzende özel teşebbüsün iş görmesi mümkün değil. Ekonomik istikrarsızlık vardır. Yarın döviz kurunun ne kadar olacağı, hangi vergilerin konacağı, hangi teşviklerin verilip, hangilerinin kaldırılacağı belli olmadığı için, özel teşebbüsün güveni yoktur. Her şey ilgililerin iki dudağı arasındadır. Bu sistem müdahaleci ve engelleyici sistemdir. Keyfilik ve kayırmacılık yaygındır.
Adil Düzen'de "istediğin müesseseye imkan ver, geliştir; istediğin müesseseyi batır" gibi zulmü sağlayan faydasız kurum ve mekanizmalar ortadan kaldırılıyor. Mevcut düzen, dürüst bir düzen değildir. Devlet birini tutsa, karşı tarafın hem iradesine hem rızasına sınır koyar. Mevcut düzende krediler ancak zengin olan bir avuç insana gider ve kredi miktarı da mahduttur. Bunun neticesinde özel teşebbüs sadece belli bir zümreye tanınan hak gibi olur ve tekeller teşekkül eder. Bu nedenle bu mevcut düzen, özel teşebbüs düzeni olmaktan çok, tekelci bir düzendir.
Halbuki, Adil Düzen'de dürüst her müteşebbise faizsiz kredi imkanı vardır. Böylece Adil Düzen'de daha yaygın ve rekabete dayanan özel teşebbüs mevcuttur. İşte bu bakımdan; Adil Düzen, gerçek anlamda serbest bir ekonomi düzenidir.
1974-1977 'deki ağır sanayi hamlesi o gün için mutlaka yapılması gereken hamleydi. Adil Düzen tam manası ile iktidar olmadığından (iktidar ortağı o günkü) şartlar içinde bu çok hızlı adım ancak böyle atılabilirdi. Bununla birlikte bütün ağır sanayi tesislerinin kararnamelerinde bu tesisler bittikten sonra öncelikle içinde çalışan işçiler ve yöre halkı olmak üzere, özel teşebbüse devredilecekleri hükmü yer almaktadır. Ancak böyle bir anlayışla o günkü şartlarda Doğu ve Güneydoğuya yatırım yapma imkanı sağlanmıştır.

 

Adil Düzen, Hızlı Kalkınmayı Sağlayan Düzendir

Hızlı kalkınma; süratli, rantabl ve yeterli ölçüde gerçekleştirilecek yatırımla sağlanabilir. Şimdiki düzen ile bunu sağlamak mümkün değildir.
a. Bankaların ve devletin yüksek faizle para toplaması kaynakların yatırıma yönelmesini önler.
b. Yatırımlar yüksek faiz sebebi ile çok pahalılaşır, aynı şekilde faiz ve haksız vergi sebebi ile üç misli işletme sermayesine ihtiyaç duyulması üretimi çok pahalılaştırır. İçeride üretim yapma yerine ithal mala yönelme olur. Bu da memleketi borç batağına iter.
c. 400 milyon TL'lik bir yatırımın, % 100 faizle, 4 yılda 5-6 misline yani 2,250 milyar TL'ye nasıl yükseldiğini gösterelim. (Kredinin sene içinde bir defada değil, muntazam çekildiğini kabul ederek 100 milyonun yıllık faizini 50 milyon kabul ettik.)
Yıllar Faizsiz Yatırım Birikmiş Borç Faizi TL Kredi Faiz TL Borç TL
1 100X106 TL ............. 100X106 TL 50X106 TL 150X106 TL
2 100X106 TL 150X106 TL 100X106 TL 50X106 TL 300X106 TL
3 100X106 TL 450X106 TL 100X106 TL 50X106 TL 600X106 TL
4 100X106 TL 1050X106 TL 100X106 TL 50X106 TL 1200X106 TL
Toplam 400X106 TL 5 - 6 M i s l i 2,250X106 TL
Faizsiz Fiyat ( 1+k)5
Faizli Fiyat [(1+f) (1+k)] (k=Kâr, f=Her kademede faiz) Vergide faiz gibi arttırır.c. Sermaye azlığı yatırımı önler.
d. Haksız vergiler, kaynağı azaltıp yatırımı önler.
e. İşçi-işveren menfaatlerinin paralel olmaması randımanı düşürerek üretimi azaltır.
f. Hükümetlerin vergi, döviz kuru, faiz, karşılıksız para basma gibi mevzular da dilediği kararları her gün alabilmesi, istikrarsızlık zeminini oluşturmaktadır. İleriyi hesap edemeyen yatırımcı ise yatırım fikrinden vazgeçebilmektedir. Yani bu durum yatırımcının moralini altüst etmektedir.
g. Kredilerde teminat, yani varlık esas olduğu için, ancak varlıklı kişiler yatırım imkanı bulabilmekte, teşebbüs kabiliyeti olan birçok kişi yatırım yapamamaktadır. Bu ise bir taraftan yatırımları azaltmakta diğer taraftan tekellerin doğmasına sebep olmaktadır. Bunun en kötü neticesi ise, gelir dağılımındaki adaletsizliği her geçen gün arttırmasıdır.
h. Etüt ve projelerin daha evvel hazırlanmamış olması yatırımcıya zaman kaybettirmekte, bu da yatırım hamlesini yavaşlatmaktadır.
4 yılda yapılması tasarlanan bir yatırım için her yıl faizsiz 100 milyon harcandığını kabul edelim, bu proje faizsiz olarak 400 milyon TL'ye bitecektir.
Adil Düzen, yukarıdaki mahzurların hiç birini ihtiva etmeyen ideal bir düzendir.
Şöyle ki:
a. Adil Düzen'de faiz olmadığı için;
- Faize yatan paralar yatırıma yönelir, kaynaklar üretime kanalize edilir.
- Yatırım 5-6 misli ucuzlar, aynı para ile bir yatırım projesi yerine 5-6 proje gerçekleştirilebilir.
- Aynı tesis üçte bir işletme sermayesi ile çalıştırılabilir. Yani faizli düzende bir tesisi işleten sermaye ile üç tesis işletilebilir.
b. Sermayenin azlığı mevzubahis değildir.
- Gerek yatırım, gerek işletme az sermayeye ihtiyaç duyar.
- Para: üretim gerçekleşir gerçekleşmez, bu üretimin ihtiyacı kadar para, hemen piyasaya sürülecektir.
Bunun için sermaye sıkıntısı yoktur.
c. Haksız vergiler kaldırılmış, yatırımı önleyici tahribat yok edilmiştir.
d. Adil Düzen'de işçi de işveren gibi üretimden pay aldığı için ve üretim faktörlerine sahip olanlar arasında menfaat paralelliği kurulduğundan, üretimin arttırılması hepsinin ortak gayesi haline gelmektedir. Böylece, kavga yerine barış içinde üretimin arttırılmasına ortak gayret sarf edilmektedir.
e. Adil Düzen'de para basımı, vergi konması gibi hususlar anayasada belirlenecektir. Hükümet hiç bir şekilde bu kanunlarda keyfi davranamayacaktır. Bu ise yatırımcının istikrarlı bir yapı içinde ileriyi hesaplayarak yatırım yapmasını özendirecek bir ortam oluşturacaktır.
f. Krediler sadece teminata bağlı olmayacaktır. Kredi önceden belirlenen kriterlere göre sağlanacaktır. Kalkınmada aktif rol alanlar çoğalacak, yaygınlaşacak, rekabet ortamı oluşacak, tekeller olmayacak, gelir dağılımı adil olacaktır.
g. Her türlü yatırım projeleri daha evvel tanzim edildiği için, yatırımcı; bu projeleri gösteren albümlerden istifade ederek verimli yatırımlara yönelme, daha erken yatırıma başlama imkanı elde edecek, böylece daha hızlı kalkınma imkanı sağlanacaktır. Tabii ki müteşebbis bu hazırlanmış projeleri her yönden değiştirebilecektir. İsterse kendi imkanlarıyla hazırladığı projeleri gerçekleştirecektir.

Akevler “Adil Düzen”inde faiz kalkacak, yerine selem farkı ve kredileşme gelecektir.

Faiz, mal alıp sonra para ödemektir, daha pahalı almaktır.

Selem ise önce peşin para verip malı sonra almaktır, daha ucuza almaktır.

Adil Düzende faiz kalkacak, yerine kredileşme gelecektir.

Yani; siz ne kadar paranızı kullandırırsanız, o kadar başkasının parasını kullanma hakkınız doğar.

 

Adil Düzen, İşsizliği Önleyen Düzendir

İşsizliği önlemek; yeni işyerleri sağlamak, yeni ve büyük yatırım hamlesi yapmakla mümkündür.
Adil Düzen'de, yatırımı pahalılaştıran faiz ve adaletsiz vergi olmadığı için, yukarıda da izah edildiği gibi, aynı sermaye ile yatırımlar 5-6 misli, aynı işletme sermayesine mukabil üretimler en aşağı 3 misli artacaktır. 3 misli üretim için ise işgücü ihtiyacı, şimdi çalışanlara nisbeten en az üç misli daha fazlalaşacaktır.
1994 yılı programına göre 15 yaş ve yukarısını içine alan işgücü toplamı 20,151 milyondur. Her ne kadar işsiz ve eksik istihdam toplam 3,183 milyon gösteriliyorsa da, tarımdaki fazla işgücü ve diğer kesimlerdeki işsizler toplamının en az 10 milyon olduğu tahmin edilmektedir.
Şu anda iş bulan işgücü 10 milyon kabul edilirse, Adil Düzen'in tatbiki ile işgücü ihtiyacının bunun en az 3 misli, yanı 30 milyon olacağı, bir başka ifade ile, çalışan 10 milyonun dışında 20 milyona daha iş imkanı bulunacağından bu da, işsizlerin tümüne iş imkanı sağlanması, yani işsizliğin ortadan kalkması demektir. Yurt içinde maliyetlerin düşmesine bağlı olarak dış talepteki artış ihracat patlamasına yol açacaktır.

Akevler “Adil Düzen”inde çalışan herkese çalışma kredisi verilecektir. Kredi faizsiz olacak ve cebri icralı olmayacaktır. Çalışan istediği işverene gidecek ve istediği ücretle çalışacaktır.

İşçiye resmi ücretini banka ödeyecek, işveren borçlandırılacaktır. İşverene ayrıca ‘ham maddeyi al, parasını biz ödeyeceğiz’ denecektir.

Krediler faizsiz ve vadesiz olacaktır. İşveren ürettiği ürünü uygun fiyata satınca krediyi ödemiş olacaktır. Faiz binmediği için işverenler stoklar yapabilecektir.

İşsizlik olmayacaktır.

Adil Düzen, İhracat Patlaması Sağlayan Düzendir

İhracatı arttırmanın bazı şartlan vardır, mesela;
a. Üretim tesislerinin yatırım maliyetlerinin ucuz olması; böylece, üretilen malın maliyetine intikal ettirilecek olan amortisman ve yenileme giderlerinin küçülmesi sureti ile üretim maliyetinin düşük olması.
b. Üretim maliyetini en çok arttıran maliyet kalemleri içindeki faizin ve haksız verginin olmaması,
İşletme giderlerinin az, girdilerin (hammadde, enerji v.s.) ucuz olması,
Üretim için finansmanın yeterli olması ve kolay tedarik edilmesi,
e. Yatırımı ve üretimi önleyici bürokratik ve diğer engellerin ortadan kalkması,
f. Gelir seviyesinin yükselmesi dolayısıyla iç arz artacaktır. İç arzın artışı ve fiyatların genel seviyesinin düşük olması birim maliyetleri düşürecek bu da ihracat hacminin büyümesine ortam hazırlayacaktır.
Kısacası; Kaliteli, bol ve ucuz üretimin yapılması gerçekleştirilecektir.
Mevcut düzenin, yatırımları faizle 5-6 misli pahalılaştırdığı, işletme sermayesi ihtiyacını 3 katına çıkardığı, böylece sermaye temininde zorlanıldığı, yatırım ve işletme sermayesine ödenen faizlerin ise üretimi pahalılaştırdığı görülmektedir.
Üretim, az yatırım sebebi ile dörtte bire düştüğünden yurtiçi ihtiyaçlarının birçok sahada karşılanamadığı bilinmektedir. Bu durumun her geçen gün daha kötüye gittiği, ithalatın artarak ithalat-ihracat farkının (dış ticaret açığının) giderek büyümesinden açıkça anlaşılmaktadır. Büyüyen bu açıklar ise faizli dış borçlarla kapatılmak suretiyle dış borç stoku tahammül edilmez seviyelere yükseltilmiştir.
Bu durum hem ekonomimizi tahrip etmiş, hem de dış itibarımızı zedelemiştir. Hadise maalesef bağımsızlığımıza gölge düşürecek seviyelere ulaşmıştır. Şartlı dış krediler, içerideki üretimlerin durmasını hızlandırmıştır. Bunun manası, bizim kahvedeki gencimiz hem işten mahrum edilmiş, hem de batili gencin çalışmasını faizi ile birlikte finanse etmeğe mecbur bırakılmıştır.
Somali 10-15 sene evvel kendine yeten bir ülke iken, IMF ve Dünya Bankası tuzağında bugünkü sefalet noktasına getirilmiştir. NATO'ya girmekle bize, "siz silah yapmayın, biz size ucuz silah veririz" demek suretiyle sanayimiz baltalanmış; sonra da bize çok pahalıya silah satılmıştır. Müslüman ülkelerdeki manzara, batılıların sömürü ve zulmünün açık bir göstergesidir.
Kurtulmanın tek yolu Adil Düzen'in hakim kılınmasıdır. Çünkü;
a. Adil Düzen'de yatırım tesislerinin 5-6 misli ucuza mâl edilmesi ile bir yatırım tesisi yerine aynı imkanla 5-6 yatırım tesisi yapılabilecektir.
Böylece üretim 5-6 misline çıkacak, gider kalemi olan amortisman ve yenileme giderleri küçülerek üretim ucuza mâl edilecektir.
b. İşletme esnasındaki giderlerde faiz ve haksız vergi
olmayacağı için maliyetler düşük, yani üretim ucuz olacak.
c. Girdiler, Adil Düzen içinde yukarıdaki mantıkla ucuz üretildiğinden, bu girdilerin ucuzluğu, üretilecek malın ucuz olmasına sebep olacak.
Üretim için finansman sorunu çözümlenecektir.
Çünkü;
Finansman ihtiyacı üçte bire inmiştir.
Faiz kalktığı için finansmanın faiz yerine, yatırıma yönelmesi sağlanmıştır.
Para, üretime karşılık basılacağı için üretimin meydana gelişi ile istenen parayı bulmak imkan dahilinde olacaktır.
c. En az 4-5 misli artan üretim; yurtiçi ihtiyacını karşıladıktan sonra 2-3 misli de artacağı için, dış pazarlara bol ve ucuz mal ihraç edilerek, ihracat patlaması sağlanacaktır. Bunun neticesinde dış ticaret açığı kapanacak, dış borç ihtiyacı kalmayacak, eski borçlar süratle ödenecektir. Artan zenginlikler ise, en ileri teknolojinin kullanılmasına, her türlü araştırmanın yapılmasına imkan verecektir. Böylece, en ileri teknoloji kullanılarak en modem ve kaliteli üretim yapma imkanı doğacaktır.

Akevler “Adil Düzen”inde faizsiz sipariş kredisi halka verilecek. Halk bununla mağazalara peşin para ödeyerek tüccara sipariş verecek. Tüccar isterse sipariş aldığı malları ülke içinde sipariş verecektir. İstediği malların yerine başka malları yurt içi işletmelere peşin ödeyerek sipariş verecektir. Satın aldığı malları dışarıda satıp sipariş aldığı malları satın alacaktır. Böylece siparişlerini yerine getirecektir. Bu yolla serbest piyasa içinde ülke ihracat kadar ithalat yapacaktır. Daha fazla ihracat isteniyorsa ihracat yapılacak, ülkeye faizsiz TL kredisi verilecektir. Sömürülme olmadığı gibi sömürme de olmayacaktır. Halka verilen sipariş kredisi mağazaya, tüccara ve işyerlerine de verilmiş olacağı için  ekonominin dengesi sermayeye değil, ihtiyaca ve siparişe dayanacaktır. Artan emek resmi ücretle inşaatta çalıştırılacaktır.

 

Adil Düzen'de Dış Borçlar Ne Olacak?

Adil Düzen'dc Kalkınma Hızı Yüksek Olacağı için Dış Borç Artışı Yerine Tasfiyesi Gerçekleşecektir.
Yukarıdaki 2. soru münasebetiyle yaptığımız açıklamalar, Adil Düzen'de yatırımın, üretimin hızla artacağını ve bunun sonucu olarak Uzakdoğu ülkelerinin eriştiğinden daha da büyük kalkınma hızlarına ulaşılabileceği açıklanmıştı.
Bu durumda, bir yandan dış ödemeler dengesindeki bugünkü faizci bozuk düzenin sebep olduğu eksi bakiyeler, açıklar, artı hale dönüşeceği gibi, dış borç taksit yükü de ekonominin büyük gelişmesi içinde daha hafif ve az yer tutan bir duruma dönüşecektir.
Türkiye dış borçlarını, kendi halkını ezmeden daha kolaylıkla ödeyebilen bir ülke haline gelecek, dış borçlar yıldan yıla artacağına azalacak ve bir süre sonra Türkiye, başta kardeş müslüman ülkeler olmak üzere, diğer ülkelere borç verecek konuma gelecektir.
Adil Düzen'de üretimin 4-5 misli artacağı, böylece yurtiçi ihtiyaç karşılandıktan sonra, yurtiçinde kullanılan üretimin en aşağı 2-3 mislinin ihracata hazır olacağı görülmektedir.
Esasen yurtiçi ihtiyacın karşılanarak ihracat ve ithalatın aynı düzeye gelmesi, ithalat ve ihracat arasındaki farkı yani, hali hazır yaklaşık 15 milyar dolarlık dış ticaret açığını, ortadan kaldıracaktır. Bu durum dahi, cari işlemler dengesini müsbete çevirecek yani, borç almadan borç ödeme imkanını gerçekleştirecektir.
Kaldı ki, ihracat rakamının şimdiki ithalat seviyesinin 2-3 misline yani, 90 milyar dolara ulaşması yanında ödenecek borç taksitlerinin çok küçük seviyede kalacağı ve taksitlerin çok üstünde ödeme gücünün doğacağı aşikardır.
Böylelikle dış borç ödemenin ancak Adil Düzen'de olabileceği; alacaklı ülkelerin de, Adil Düzen'in dışında ekonomik krizin zor atlatılabileceği hakikatini görmeleri gerekmektedir.
Adil Düzen'in kadroları, en hızlı kalkınmayı temin edebilecek kadrolardır. Nitekim 1974-1978 yıllan arasındaki koalisyon döneminin sadece 2 yılında 200'den fazla ağır sanayi tesisinin temeli atılmış ve 70 tanesi işletmeye açılmıştır. Bu sürat, geçmişte benzeri görülmemiş bir sür'attir.
1977 yılında Paris'teki bir fuarda sanayici ülkelerin firma temsilcileri bir toplantı düzenleyerek, Türkiye'deki sanayi hamlesini tartışmış ve Ortadoğu pazarlarını kaybetme endişesi sergilenmiştir.
1977 Bütçesine, Ağır sanayi için 44 milyar TL konup, bütçe 28 Şubat 1977'de Büyük Millet Meclisi'nden geçince CIA Başkanı, 3 Mart 1977'de Ankara'ya geldi, sabah kahvaltısını Ecevit, öğlen yemeğini Demirel'le yedi.
Akşam 17.00'de Ecevit ve Demirel seçimi Ekim 1977 yerine, Haziran 1977'ye almak hususunda anlaştı. Erken seçim MSP'nin hükümetteki konumunu değiştirmeyince Ecevit, AP'den 11 milletvekilini, 10'una bakanlık vermek sureti ile aldı, böylece MSP koalisyon dışına çıktı ve ağır sanayi hamlesi önlendi. Ve Türkiye böylece 18 yıl kaybetti!
Ağır sanayi hamlesine 7 yılda 15 milyar $ harcanacaktı. Böylece her yıl bu tesisler ekonomimize 15 milyar $ katacaktı ki, bu hamle bitirilseydi bugünkü ekonomik kriz mevzubahis olmayacaktı. Türkiye, Uzakdoğu’nun kaplanları diye bilinen, Güney Kore, Honk-Kong, Tayvan ve Singapur'dan daha ileri bir ekonomiye sahip olacaktı.
Milli Görüş'ün hükümet ortağıyken 1974 yılında kazanılan Kıbrıs Zaferi'nin arkasından 1975 yılında hazırlıklarını yaparak 76 ve 77 yıllarında, 2 yıl gibi kısa bir sürede yaptığı büyük ağır sanayi hamlesi Adil Düzene geçildiğinde Türkiye'nin nasıl bir hızla kalkınacağı hakkında bir fikir vermektedir.
Bu konu diğer bir kitapta açıklanmıştır. O kitabın sonuna konulan "Ağır Sanayi Hamlesi İcmal Tablosu" undan da açıkça görüleceği gibi, sadece bu hamle; Türkiye'nin yıllık GSMH sının takriben 100 milyar $ olduğu düşünülecek olursa, yılda % 15 lik ilave bir kalkınma hızı temin edebilecek bir hamledir.
Bilindiği gibi, 7 yıllık bu hamlenin 2 yıllık ilk döneminde 200 tane trilyonluk tesisin bütün Türkiye'de temeli atılmış, 70 tanesi bitirilmiştir.
Dış güçler, bu büyük hamleyi önlemek için çeşitli hile yollarına başvurdular. Milli Görüş'ün fabrikaları daha hızla yükselmeden seçime gidebilmek için 77 seçimlerini 5 ay öne aldılar.
Milli Görüş'ün, buna rağmen seçimleri kazanıp hükümet olması üzerine. Milli Görüş'ün o zamanki koalisyon ortağı olan AP'den 11 kişinin çeşitli vaatlerle diğer tarafa geçirilmesi suretiyle Hükümetin Meclisteki çoğunluğu değiştirilmiş ve böylece Türkiye'ye 18 yıl kaybettirilmiştir.
2 yılda programın takriben üçte biri tamamlandığı için, bitirilen fabrikaların milli gelire yıllık katkısı takriben 5 milyar $ mertebesinde kalmış ve bu hamle en az l milyon kişiye iş temin edecekken, bu rakam 300-400 bin seviyesinde kalmıştır.
Ekteki tablodan görüldüğü gibi, Uzakdoğu’daki hamleler başlamadan önce asıl büyük kalkınma hamlesi Milli Görüş tarafından Türkiye'de başlatılmıştır. Yani;
"Uzakdoğu kaplanlarından önce Anadolu Aslanı kükremiştir!!!"

Akevler “Adil Düzen”ine göre, faizli düzende ekonomik hamle yapmak mümkün değildir. Dış borçlar bir an önce tasfiye edilerek faizsiz düzene geçildikten sonra ekonomik hamle yapılabilir.

Bunun için;

a)      Dış borçlar dolar borcundan TL borcuna çevrilecektir; yani dış borç iç borca çevrilecektir. TL’nin  değeri altına kote edilecek ve halktan kredileşme ve selem ilkeleri ile TL borç alınacak, onunla dolar satın alınıp borçlar ödenecektir.

b)     Faizli borç faizsiz borca çevrilecektir. Yurt dışında ön ödemeli sipariş ve kredileşme ilkeleri içinde faizsiz borç alınarak faizli krediler hemen kapatılacaktır.

c)      Faizli para borcu  mal borcuna çevrilecek, faiz farkı yerine selem farkı olarak fazla mal ödenecektir. Böylece ihracat destekli bir borç oluşturulmuş olacaktır.

d)     Borç iştirake çevrilecek. Ülkemizdeki fabrikaların hisse senetleri satılarak üründen kira payı verilecektir.

Böylece faizden kurtulan ülkemiz ekonomik hamlelerini yapabilecektir.

 

Adil Düzen'de Enflasyon Ne Olacak?

Enflasyon kapitalist düzenin hastalığıdır. Bu hastalığı doğuran sebepler:
1- Faiz: Yatırımı pahalılaştırır. Böylece mevcut imkanlarla az yatırım, az ve pahalı üretime sebep olur. Maliyetlere yansıyarak fiyatların yükselmesine ortam hazırlar.
2- Haksız vergi: Kârdan vergi alınması sebebi ile kârın üstüne vergi de eklenerek satılan malların fiyatları artmaktadır. Haksız vergi yüzünden her kademede artan fiyatlar, mallar tüketici eline geçene kadar fiyatların faiz gibi üstel biçimde katlanmasına sebep olmakta ve böylece pahalılık meydana getirmektedir.
3- Darphane: İhtiyaç duyuldukça karşılıksız para basmak, paranın satın alma gücünü azaltır. Böylece fiyatları yükselir.
4- Kambiyo: Devamlı yapay olarak arttırılan döviz fiyatları veya hakiki anlamı ile devamlı döviz karşısında değer kaybeden TL ile ithal ara malları pahalı olmakta, bu da üretim maliyetlerini yükseltmektedir.
5- Bu günkü bankacılık sistemi: Bu günkü düzende bankacılık sistemi fakirden alıp, zenginin cebine basan bir emme basma tulumba gibi çalışıyor ve pahalılaştırıyor. Bankalar yatırım ve üretime bir ortak gibi katkı yerine, sadece paraların sabit faizlerle el değiştirmesinden doğacak rantlara dayanıyor. Bugün mevduatlar, yüksek faizle devlete veriliyor; devletten alınan faizler kısmen mevduat sahibine ödeniyor. Mevduat sahibi de daha büyük şevkle tekrar parasını faize yatırıyor. Bu fasit daire sürdürülüyor. Ayrıca devamlı faizler arttırılarak ekonomi tahrip ediliyor.
Bankaların meydana getirdiği kaydî paralar da pahalılığı körüklüyor. Üretim süratle düşüyor, ihracat hızla azalıyor. Bu tatbikat enflasyonu devamlı arttırıyor, yani "her enflasyon daha yüksek enflasyona sebep oluyor."
Adil Düzende: Faizci bozuk kapitalist düzenin yukarıda açıklanan beş mikrobu da yoktur.
Faiz ve haksız vergi olmadığı, para mutlaka üretim karşılığı basılacağı, bunun dışında açıktan karşılıksız para basmanın mümkün olmadığı, bu sebeple paranın satın alma gücünün sabit kalacağı; buna bağlı olarak, döviz kurunun da sabit kalacağı bilinen gerçeklerdir.
Bankacılık sistemi ise, genelde yatırımı teşvik ve özendireceği için (faiz olmamasından dolayı) çok yatırım, ucuz ve bol üretim olacak. Büyük ihracat patlaması ile döviz ihtiyacı da büyük çapta karşılanacaktır. Böylece enflasyon söz konusu olmayacaktır.

Adil Düzen'de devletin gelirleri de artacağı ve faiz olmayacağı için, şimdiki faiz-enflasyon kısır döngüsü olmayacaktır.
Şunu da açıkça belirtmek gerekir ki, Adil Düzen'de arz ve talebe bağlı olarak fiyatlarda ufak artış ve azalışlar olabilecektir. Ancak enflasyon olmayacaktır. Çünkü; bu düzende enflasyonun bütün sebepleri ortadan kaldırılmıştır.
Akevler “Adil Düzen”inde enflasyon selem yoluyla çözülmüş olacaktır. Halka yıllık ihtiyacı karşılayacak kadar faizsiz kredi verilecektir. Krediler altına, buğdaya, demire veya toprağa kote edilecek, onlarla değerlendirilecektir. Yılbaşında serbest fiyatlar belirlenmiş, hattâ anlaşmalarla da ücretler bilinir olduğu için enflasyon etkisiz hâle getirilmiş olacaktır. Zamanla karşılıksız para çıkmayacağı için de enflasyon kendiliğinden sıfırlanacaktır. Yani, önce enflasyon selem kredisi ile etkisiz hâle getiriliyor, sonra da karşılıklı para politikası ile sıfırlanıyor.

Faiz, karşılıksız para üretmek demektir. Faizli düzende enflasyon sıfırlanamaz.

 

DIŞARIDAN YAPILAN İTHAL KATKILARININ SEBEP OLACAĞI ENFLASYON NE OLACAK?
Adil Düzen'in, üretimi 5-6 misli arttıracağı, bunun netice-sinde ihracatın ve döviz gelirlerinin istenen düzeye çıkacağı, ayrıca ithal edilen birçok ürünün de içeride üretileceğini göstermektedir. Bütün bunlara rağmen dışarıdan gelecek ürünlerin ve ithal maddelerinin yol açacağı enflasyonun
topyekün ekonomi içinde payı küçülecektir.
Kaldı ki, kifayetli miktarda dövizin mevcudiyeti dış piyasalarda pazarlık gücümüzü arttıracaktır. Şartlı kredi alırken maruz kaldığımız zorlayıcı ve pahalı alımlara, bol dövizimiz olması halinde maruz kalmayacağız. Birçok yayınlarda, şartlı kredili satın almaların, dünya piyasa fiyatlarından % 35 daha pahalı olduğu ifade edilmektedir.
Adil Düzen'e geçildiğinde bu durum değişecek, ekonominin kalkınma hızı ve hacmi büyük oranda artacak, ihracat patlaması olacak, ülke büyük döviz rezervlerine kavuşacağı için dışardan ithal edilmesi gereken mallar dünyanın neresinde en ucuz satılıyorsa, oradan alınabilecektir.
Dünyadaki enflasyon, takriben % 3-5 mertebesinde olduğu için, ithal edilen malların gelişen büyük ekonomi içindeki payı ve etkisi de çok küçüleceği için; ve ayrıca, Türkiye araştırma ve gelişmeye daha büyük oranda para ayırıp, teknolojisini hızla geliştireceğinden dolayı her yıl üretim maliyetleri daha da düşecektir. Bütün bunların sonucu olarak, dışarıdan yapılan ithal katkılarının sebep olacağı enflasyon hissedilmeyecek derecede azalacak veya ekonominin içinde etkisiz kalacaktır.

Akevler “Adil Düzen”ine göre; bir mal ülkede daha ucuza mâl ediliyorsa ihraç edilir, dışarıda daha ucuza mâl ediliyorsa ithal edilir. Böylece mübadele olmuş olur. Dövizle kredi alırsanız; faiz ödemeseniz bile, o parayla onun mallarını alacağınız için pahalı alırsınız. Sonra öderken de o parayı bulabilmeniz için kendi mallarınızı dışarıya çok ucuz satmak zorunda kalırsınız. Ülke içinde mal azalacağı için pahalılık olur. Çare ve çözüm, dışarıdan onların parası ile borç almamaktır. Mal borçlanarak kredi alınırsa, karşı taraf ucuz alacağı için kârlılığı olur. Siz de ihracatı garantilediğiniz için kârlı olursunuz.

 

Adil Düzen'de Üretim Niçin Hızlanacak?

a. Üretim için yatırım lazım. Adil Düzen'de aynı imkanla 5-6 misli yatırım projesi gerçekleştirmek mümkündür. Bu durum üretimi 5-6 misli arttırır.
b. Yine, Adil Düzen'de aynı işletme sermayesi ile üç misli üretim gerçekleştirilebiliyor. 3 misli üretim yapılabiliyor. Bu da üretimi arttırıcı faktördür.
c. Sermaye faizsiz olarak güvenilir her müteşebbise veriliyor. Böylece müteşebbis sayısı arttırılarak yatırım, yaygınlaştırılıyor ve üretim arttırılıyor. Tekeller kalkıyor.
d. Teşebbüs rahatlığı ve kolaylığı getiriliyor. Düzenin 5 mikrobu ortadan kaldırılıyor. Böylece üretim artıyor.
e. Her müteşebbis, hazırlanmış proje albümünden proje seçerek onu tatbik imkanı bulduğu için, proje araştırma ve tanzim zamanı kazanılmak ve en verimli projelere kavuşmak suretiyle üretim daha erken, ucuz ve bol yapılabiliyor.
f. İşçi üretimden pay aldığı için üretimi arttırmağa çalışır. Böylece işçi-işveren arasında kavga değil, menfaat paralelliği ve barış vardır. Bu da üretimi hızlandırır.
g. İşçi, üretimden pay alacağı için fazla değil ihtiyaç kadar işçinin çalışmasını ister. İşçi başına yapılan üretim artar. Bugünkü bozuk düzende, boş duran işçi, Adil Düzen de azami ölçüde üretim yapabilen işçi haline dönüşür.
Milli Görüş, 1974-1978 yılları arasında MSP olarak bu düzen içinde dahi bazı bürokratik engelleri kaldırarak, işçiyi üretime ortak ederek ve faizsiz krediler vererek, büyük ağır sanayi hamlesini yapmış, KİT'leri ve bu arada Sümerbank'ı kâra geçirerek, kârı ile birçok fabrika inşa etmiş, her sahada üretimleri arttırmıştır. Şayet tümü ile Adil Düzen tatbik edilseydi bu başarılar katlanarak büyüyecekti.
Ve yine bu 4 yıllık dönemde buğday üretimi 10 milyon tondan, 18 milyon tona çıkartılmış ve Türkiye yılda 5 milyon ton buğday ihraç eden bir ülke haline gelmiştir.
Et üretimi 125 bin tondan 625 bin tona çıkmış.
Türkiye; Suudi Arabistan, Kuveyt ve Libya'ya et ihraç eden ülke haline gelmiştir.
Diğer yandan, Ağır Sanayi hamlesi yapılmış, üretim büyük oranda arttırılmıştır. Çalışanlar bu dönemde reel olarak en büyük ücret seviyesine ulaşmışlardır. Öyle ki, o gün reel olarak 100 alan işçi, 5 Nisan kararlarından sonra 20 alan işçi haline dönüşmüş ve ezilmiştir. Bu gerçekler diğer bir kitapta açıklanmıştır.
(Milli Görüş' ün, 4 yıl iktidarda iken yaptığı hizmetler)

Akevler “Adil Düzen”ine göre gaye üretimi artırmak değildir. Gaye refah içinde nüfusun artmasıdır. Bunun için çare ve çözüm önce emeğin tam kapasite ile faaliyete geçmesidir. Sonra emeğin daha verimli bir şekilde istihdamıdır. Bu da tüketim mallarında serbest rekabet, yatırımda ise üstün planlama ile sağlanır. İştirak şeklinde sermaye transferi de bu verimde yardımcı olur. Bundan dolayıdır ki Adil Düzende emek, sermaye, mal ve bilgi hareketi uluslararası tamamen serbesttir. Gümrük, kota, vize ve patent hakları yoktur. Patent sahiplerine hakları kamu bütçesinden ödenir. Buluşlar üreticilere karşılıksız verilir. Ödedikleri vergiden yararlanılır.

 

Adil Düzen'de Devletin Gelirleri

ADİL DÜZEN'DE DEVLETİN GELİRLERİ NİÇİN ÇOK DAHA FAZLA OLUR?
Şu andaki düzende devlet çalışanlardan % 35 vergi aldığı halde holdinglerden ancak % 8-10 gibi düşük oranda bir vergi alıyor. Bu adaletsiz vergi yanında, vergilerin hepsi neticede fakir fukaranın tükettiği mala aksederek yeniden fakir fukaranın sırtına yükleniyor.
Bu adaletsiz vergi sistemi ile 1994 yılında 627 trilyon vergi toplanması hedeflenmiş, bunun sağlanıp sağlanamayacağı şüphelidir.
* Buna mukabil, Adil Düzen'de yatırımlara vereceği hizmet ve alt yapı karşılığı ortalama % 20 olsa, GSMH 111.000 x 10 9 $ kabul edilse: 0.20 x 111 x 109=~ 24 x 109 $ eder ki, bu miktar 750 trilyon TL'yi buluyor.
Buna ilave olarak;
* Devlet orman sahibidir. Bunu işletecek pay alacak.
* Devlet maden sahibidir. Bunu işletecek pay alacak.
* Mevcut tesislerin yarısı devletindir. Bunları işletecek tesis payını ilaveten alacaktır. Diğer gelirlerle birlikte devletin gelirleri 2-3 misli artacaktır.
Böylece, Adil Düzen ile birlikte GSMH süratle diğer devletlerin seviyesine çıkacaktır.
Mesela, nüfusu az olmasına rağmen, İtalya seviyesine çıkılsa; 1990'da İtalya'nın GSMH'sı 1.090.800x10 $ yani bir trilyon dolardan fazladır. Bunun % 20'sini alırsanız devle-tinizin geliri 200 milyar dolar eder. Bu da Türkiye'deki toplam GSMH'nin bugünkü değerinin takriben iki katıdır ki, 6.6 katrilyon TL eder.
Mevcut düzen, 65 trilyon bulmak için paket üstüne paket çıkarıyor ve milleti nefes alamaz hale getiriyor.
Ayrıca, devlet ihtiyacını karşılamak için çok yüksek faizle para alıyor. Faiz nispeti üç ay için % 50 olan bu borçlanmada 40 trilyon borç, ilk hedef olarak tespit edilmiştir.
40 trilyonu 3 ay sonra 60 trilyon olarak ödeyecekler. Buna imkan olmayacağı aşikar. Bu borçların katlanarak yıllık faizi % 406 eder ki, bu korkunç bir haldir. Bu batık gemidir. Bu yüksek faiz, ne vergi, ne de aktif vergi ödemeye imkan ve-rir. Çünkü bu yüksek faiz, vergiyi ödememenin cezasından çok kârlıdır.

Akevler Adil Düzeninde devletin geliri sanayide millî hasılanın beşte biridir. Tarımda yüzde ondur. Ülkemizde 30 milyon çalışan vardır. Yarısı sanayide, yarısı da tarımda çalışsa; bir buçuk milyon tarımdan, üç milyon da sanayiden işçilik gelecektir. Yani dört buçuk milyon çalışacaktır demektir. Senelik gelirleri 10 000 net gelir kabul edersek, brüt 25 000 TL olur. 4.5 la çarparsak, 112.5 milyar TL olmuş olur. Faiz ödemeyeceğimizden bu 200 milyara tekabül eder. Kaldı ki işçinin net geliri 20 bin TL’den az olmayacaktır. Devletin gelirini bundan fazla artırmak sosyalizme gitmek demektir. Hedefimiz millî hasılanın artmasıdır, sözkonusu olan budur.

 

"Ekonomi Karmakarışık Olur İddiası

Ekonomi asıl bugün karmakarışıktır. Bu günkü ekonomik gidişe, milleti perişan eden paketlere ve hükümetin yıllık % 406 faizle para toplamasına rağmen, bu ekonomiden hâlâ ümidini kesmemek kurtuluş yolunu bilmemektir.
Adil Düzen açık ve berraktır.
Kitaptaki şemalardan yanlış kanaate varılarak, sanki her yere devletin memuru oturtulup herkesle hesap görecek zannedilmektedir. Her tesis, her işletme bu günkü şekilde çalışacak, devlet memuru falan bulunmayacaktır. Şemalar bir fikrin izahı içindir. Muhasebe ve sistem nasıl yürüyecek, onu açıklamak içindir.
Yoksa, üretim ve hizmet yapan her yere bir devlet memuru gelip görev yapacak değildir. Bütün üretim müesseselerindeki görünen yapı takriben aynı olacak. Sadece üretim hacmi hızla aratacaktır. Teknoloji gelecek, bolluk ve zenginlik olacaktır.
Yine, devlet payının aynî (mal cinsinden) olması diye bir şey yoktur. Devletin her yerde ambarı olacak, diye de bir şey de yoktur. Üretim satıldıktan sonra devlet de, tespit edilen payını alacaktır. Tıpkı şimdiki bilanço gibi, fark sadece muhasebe sistemindedir. Muhasebe sistemi değişecektir. Üretim en ucuz ve engelsiz olacak. Bölüşüm, üretime katkıda bulunanlar arasında adilane bir şekilde yapılacaktır.
Esasen sipariş senedi (Selem Senedi) tatbikatı ile üretimlerin büyük çapta daha meydana gelmeden satın alınacağı ve tam tersine firmaların şu andaki stoklarından daha küçük stokları olacağı için, ambar kapasitesinin küçüleceği bir gerçektir.
Asırlar boyu bu tatbikat yapıldı. Hangi fabrikada devlet memuru vardı. Hangi fabrikanın bitişiğinde ayrı ayrı ambarlar vardı.
Karmakarışıklık yok, çatışma yok, bilakis barış var. Bugünkü düzende binlerce haksız vergi maddesi, karma karışık kurallar, kayırma, kollama her gün bir müdahale sayısız engelle-meler ve engeller var. Tam bir çorba düzeni. Sonra vergiyi, faizi değiştirerek enflasyonu körüklüyorsunuz. İşçi eski mukavelesindeki bir ekmek alacağı parayla ancak yarım ekmek alabiliyor. Yani mukavele tek taraflı bozuluyor. Kavga buradan çıkıyor.
Adil Düzen'de işçi üretimden pay aldığı için, payını fazlalaştırmak maksadı ile daha çok üretim yapma gayretindedir. İşçi-patron arasında menfaat paralelliği var. Kavga yok. Adil Düzen barış düzenidir.
Adil Düzen'de grev, lokavt olmaz. Çünkü buna gerek yok. Bunu haklı kılacak sebepler ortadan kalkmıştır. Sendika, kaybolan veya yanlış takdir edilmiş haklar varsa bunları arar.

Akevler “Adil Düzen”de ortak ambarlar vardır. Daha doğrusu bugünkü fabrikaların ambarları ortaktır. İşletme elde ettiği malı ambarına koyar. Kamu kontrol edip teslim alır. Üreticinin sorumluluğu biter. Üretici aldığı mal senetlerini sahiplerine dağıtır. İşçilere ücreti onunla verir. Kirasını onunla öder. Vergisini onunla verir. Ham madde kredisini onunla kapatır. Senetler piyasada satılır. Tüketici serbest borsada bu senetleri alır. Nakliyeye verir; evinde veya bakkalında malı teslim alır.

Kamu Genel Hizmet yapar.

a)      Evrak, zimmet, envanter ve demirbaş kayıtları yapar.

b)     İlmî, dinî, ahlâkî ve meslekî eğitimleri yapar ve dayanışma içinde sigortalı sertifika verir.

c)      Takip, araştırma, ambar ve kasa hizmetleri vererek üretici ve tüketiciye kolaylık sağlar.

d)     Basın, yayın, ulaştırma ve haberleşme hizmetlerini sağlayarak kolaylıklar getirir.

e)      Planlama, sağlık, bakım ve güvenlik hizmetlerini yapar.

f)       Noter, kontrol, soruşturma ve hakemlik hizmetlerini yapar.

Ayrıca bir “Genel Hizmet Sorumlusu” bulunur. İşleri koordine eder.

Genel Hizmetler için ekonomik işletmelerden pay alır. Bunun yarısını orada genel hizmet verenlere verir. Diğer yarısını ortak fonda toplar ve halka hizmet verenlere bölüştürür. Halk hizmetleri bedava alır. Bu sayede  küçük ve orta işletmeler de büyük işletmelerin yanında yer alırlar. Halk da genel hizmetleri karşılıksız alır.

Evrim demek daha karışık düzen demektir. Kapitalizm ve sosyalizmden daha gelişmiş düzen olan “Adil Düzen”in sistemi de daha komplekstir.

 

Adil Düzen, "Devletçi bir Düzendir" İddiası

Adil Düzen'in temel esaslarında ekonomik faaliyetlerin özel sektör tarafından yapılacağı esas alınmıştır.
Birinci soruda da açıklandığı gibi, Adil Düzen "Gerçek Özel Sektörcü" düzendir.
Devletin görevi, özel sektör tarafından yapılacak yatırımlar için -özel sektör isterse- yardım etmektir. Bu yardım makro plan çerçevesi içinde, bir albüm vasıtası ile proje yardımı, yönlendirme, tam teşvik ve tam destektir.
Bununla beraber, mesela Van'da bir yatırım yapılması gerekiyorsa bunu da kimse yapmıyorsa, buna devlet yardımcı olur. Sonra da özel sektöre devreder. Bu durum arızidir. Çünkü, faizci çorba düzeninin 5 mikrobu ile Van'ın imkanları alınmış İstanbul'a götürülmüştür. Böylece Van'daki müteşebbise imkan kalmamıştır. Adil Düzen Van'daki müteşebbise de imkan sağlayacağı için, bu durum Adil Düzende olmayacaktır. Adil Düzen özel sektör cennetidir.
KİT'ler Türkiye ekonomisinde büyük bir yer tutmaktadır. Önce bunların ekonomik çalışması sağlanacak. Çalıştırmak isteyen müteşebbise (ki bu müteşebbis oradaki sendika olabilir) devlet tesis ve genel hizmet payı diye, üretimden iki pay alarak devredebilecektir. Diğerleri ise isçilik, hammadde ve teşebbüs paylarını alırlar. Şayet işletme kâr sağlamazsa müteşebbis değiştirilir.
Bir kimse KİT'lerden herhangi birini satın almak isterse bu da mümkündür. Ancak, bu tesisleri Thatcher'in oğluna peşkeş çekmek, arsası için fabrikayı satın alıp o fabrika ve üretimini yok etmek, Ereğli'ye ithal kömür satıp, komisyon parasını almak için Zonguldak kömür üretimini durdurmak, fabrikayı satıp beş yıldızlı otel inşa etmek, şeklinde olamaz. (RP'nin özelleştirme hakkındaki görüşleri)
Yurtdışından birçok işçi yatırım yaptı fakat, yönetici olmadığı için başarılı olamadı. Şimdiye kadar müteşebbis ve yöneticinin yetişmemesinin sebebi, imkanların tümüne yakınının holdinglere yönlendirilmesidir. Adil Düzen'de dürüst her müteşebbise kredi imkanları sağlanacağı için, müteşebbis ve yöneticiler artacak, yaygın yatırım hamlesi gerçekleştirilecektir.
Stratejik tesislerin satılması ise, hiçbir zaman mümkün değildir. Fransa'da, İngiltere'de demir-çeliğin % 80'i devletin elindedir. KİT'lerin Avrupa'daki durumu da şöyledir.
B.Almanya'da 1570 adet KİT, Fransa'da 400 adet KİT, İtalya'da 800 adet KİT mevcuttur.

Akevler “Adil Düzen”ine göre bir işi ya devlet yapar ya özel sektör yapar. Serbest rekabet içinde halk bir işi yapamıyorsa onu sermaye tekelleri yapmaz, onu Genel Hizmet Kuruluşları yapar. Halkın yapabileceği işleri de devlet yapmaz. Devlet ücretle insan çalıştırmaz. Serbest meslek erbabı tarafından işler yapılır ve üründen pay alırlar. Ücretli bürokrasi istihdamı sosyalizmdir.

Cumhuriyet kurulduğunda KİT’ler (Kamu İktisadi Teşekkülleri) dışarıdan teknoloji transferi yaptı. Türk halkını teknolojide eğitti. Kentleşmeyi sağladı. Tekellerin oluşmasını önledi. KİT’ler hizmetlerini değiştirerek devam etmelidir. Teknoloji üretmelidir. Sanayii kırlara ve taşraya götürmelidir. Usta-çırak sistemi ile meslekî eğitimi sürdürmelidir.  Genel Hizmet vererek tarımın sanayileşmesini ve küçük ve orta işletmelerin yaşamasını sağlamalıdır.

 

Adil Düzen Nerede Var? Sorusu

İnsanlık tarihinin gelişiminde de asıl sistem olarak hep "Adil Düzen" aranmış ve benimsenmiştir.
Adil Düzen asırlar boyu o günün şartlarına göre dünyanın birçok yerinde tatbik edilmiştir.
Asıl Kapitalizm ve Sosyalizm sonradan çıkma arızî sistemlerdir.
-Tarihçe!
İnsanlık asırlar boyu Adil Düzen'in temel esaslarına uygun bir ekonomik düzeni tesis etmek ve yürütmek için gayret göstermiştir.
Miladi 1492'de Amerika'nın keşfinden sonra başta İngiltere ve İspanya olmak üzere batılı ülkeler, Amerika'dan getirdikleri altınlarla zenginleştiler. Deniz güçlerini artırdılar. Bu yolla elde ettikleri üstünlükle Afrika ve Asya'da sömürgeler kurarak o bölgeleri sömürmeye başladılar.
Böylece, batı ülkelerinde sermaye birikimlerinde önemli gelişmeler, bu gelişmelere paralel olarak 16. asırdan itibaren İtalya'da pazar yerlerinin yakınlarında banco = masalar görülmeye başlandı.
Pazar yerinde ihtiyaç duyulduğu malı alamayanlara "biz alalım, siz bunu ilerde su kadar fazlasıyla bize geri ödersiniz" diyerek, faizci kapitalist sistem yavaş yavaş gelişmeye ve her tarafa yayılmaya başladı. Zamanla bir kaç asır içinde KAPİTALİZM "VAHŞİ KAPİTALİZM" haline dönüşerek gelişmeye başladı. Ve giderek sosyal buhran, bunaltılar ve pat-lamalara sebep oldu. Kapitalizm, tatbik edildiği ülkelerde, sistem içindeki 5 mikrop vasıtasıyla kısa sürede, Tablo: 1'de gösterilen 16 hastalığı meydana getirmektedir.
KAPİTALİZMDE :
* Devletin haksız, keyfî müdahaleleri
* Faiz ve Sömürü
* Fiyatların tekeller tarafından oluşturulması
* Paranın köle etme unsuru olarak kullanılması
* Kalkınmayı, teşebbüsü ve üretimi önlemesi
yüzünden insanlığa saadet getirmesi mümkün değildir.
Çünkü huzuru, hürriyeti, adaleti, refahı ve itibarı tahrip ediyor.
KOMÜNİZM
* Bu sonuçlara reaksiyon olarak komünizm doğdu. O da sağa yuvarlanan arabayı sola yuvarladı.
Çünkü;
* Faizi kaldırayım derken, kârı da ortadan kaldırdı
Kâr: İhtiyaç duyulan mallar ve hizmetlerin süratle üretilmesini sağlayan en önemli hayati faktördür.
Bu sayede ekonomi kendini en güzel ve sağlıklı bir şekilde tanzim etmekte ve israflar önlenmektedir.
* Tekeli kaldırayım derken, fiyatların serbest piyasada teşekkülünü de ortadan kaldırdı.
Fiyatların serbest piyasada teşekkülü:
Bu da sıhhatli bir ekonominin en hayati unsurudur.
Böylece ekonomi kendisini en iyi şekilde tanzim etmekte ve israflar önlenmektedir.
Rasyonel üretim, iyi kalite, ileri teknoloji böylece teşvik edilmiş olmaktadır.
* Sömürüyü kaldırayım derken, mülkiyeti de, serbest teşebbüsü de ortadan kaldırdı.
Mülkiyet ve serbest teşebbüs:
Ekonomi ve hızlı kalkınmanın motorudur ve itici gücüdür. Bunların kaldırılması insan tabiatına aykırıdır.
Bunların olmaması ekonomide geri kalmanın temel sebebidir.
İşte, temeldeki bu vahim hatalarından dolayı Komünizm de insanlığa saadet getirmemiştir. 70 yıllık bir zulüm döneminden sonra iflas etmiştir.
Komünizm-Kapitalizm, "Hakkı Değil" "Kaba Kuvveti" üstün tutan batı medeniyetinin ekonomik sistemleridir.
Temelde birbirinin aynı olan 2 ikiz kardeştirler. Çünkü her iki sistemde birer "ezen, ezilen" sistemleridirler. Aralarındaki tek fark, Komünizmde ezen güç "Siyasi güçtür", Kapitalizm' de ise ezen güç "Sermaye gücü"dür.
Bu gün Komünizm nasıl iflas edip çökmüşse, aynı şekilde Kapitalizm de iflas etmeye mahkumdur.
Kapitalizmin halen suni olarak yaşatılmaya çalışılması, yeryüzündeki bazı sömürü mihraklarının işidir. Kapitalizmi fakir fukaranın ve geri kalmış ülkelerin sömürülmesi için bir "Emme kamışı" gibi kullanan bu mihraklar, her türlü kuvvet ve baskıyla Kapitalist sistemi zorla yaşatmaya çalışmaktadırlar.
Ancak, tedavi adlı kitabımızın 79'uncu sayfasındaki şemada da görüldüğü gibi, insanlık tarihi boyunca "Hakkı Üstün Tutan" medeniyetlerle "Kuvveti Üstün Tutan" medeniyet-ler birbiri arkasına gelmiş (gece ve gündüz gibi) birbirlerini takip etmişlerdir.
Bütün insanlık tarihinin de açıkça ortaya koyduğu gibi, insanlığa saadet getirmesi mümkün olmayan, Papa'nın tabiriyle "bir günah yumağı"ndan başka bir şey olmayan Kapitalist sistem de, Komünist sistem gibi yok olacak ve yerini "Adil Düzen"e bırakmaya mecbur kalacaktır.
Böylece insanlık, bir sabaha, bir gündüze, bir saadet düzenine kavuşacaktır.
Dolayısıyla, arızî olan, geçici olan "Adil Düzen" değil, tam tersine Kapitalizmdir.
Asli olan, kalıcı olan "ADİL DÜZEN"dir.
Kapitalizm ve sosyalizm, insanlara felaket getiren, sömürüye dayalı hastalıklardır. Dünyada huzuru bozdu, milyarlarca insanı aç sefil bıraktı. Çünkü bu sistemler kuvveti üstün tutan sistemlerdir. Hakkı üstün tutan Adil Düzen maalesef bugün dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Ancak bu hastalıkların tedavi edilip sıhhat bulması için, Adil Düzen'in tatbik edilmesi şarttır. Muhtemelen bu tedavi Türkiye'den başlayacaktır.
TABLO: l

KAPİTALİZMİN 5 MİKROBU
* FAİZ
* VERGİ
* DARPHANE
* BANKA DÜZENİ
* KAMBİYO

KAPİTALİST DÜZENİN 5 MİKROP
VASITASIYLA MEYDANA GETİRDİĞİ
16 HASTALIK:
1. Açlık
2. Fakirlik
3. Pahalılık
4. Enflasyon
5. İşsizlik
6. Sömürü
7. Geri Kalmışlık
8. Adaletsiz Gelir Dağılımı
9. Uluslararası Dengesizlik
10. Dış Borçlar
11. Sosyal Patlamalar
12. Harpler
13. Terör
14. Mafya
15. Rüşvet
16. Ahlâki Çöküş

Akevler “Adil Düzen”ine göre insanlık tarihte iki büyük inkılap geçirmiştir.

Biri; Hazreti Nuh zamanında göçebelikten yerleşik döneme geçiştir. İnsanların direnmesi sebebiyle ancak Nuh Tufanı ile başarılabilmiştir.

Biri de; şimdi tarım döneminden sanayi dönemine geçilmektedir.

Kapitalizm ve sosyalizm bu geçişin ilk aşamalarıdır.

“İşçilik dönemi”nden “ortaklık dönemi”ne geçilmektedir.

“Adil Düzen” işçilik döneminden/düzeninden ortaklık dönemine/düzenine geçiştir.

Tarihteki Hakkı üstün tutan sistemlerin ileri safhasıdır.

Batı düzeni ise kuvveti üstün tutan sistemin ileri safhasıdır.

Batı uygarlığının çökmeye başladığı ve Doğu uygarlığının doğmaya başladığı bir dönemdeyiz. “Adil Düzen” muasır medeniyetin üstünde bir sistemdir. Geçmişte bulunmaz.

 

TEKNOLOJİDE BİRAZ DAHA GERİ BİR ÜLKE, ADİL DÜZENE GEÇEREK, KAPİTALİZMLE YÖNETİLEN BİR EKONOMİ İLE REKABET EDEBİLİR Mİ?
Adil Düzen'de üretimin çok ucuz olduğu bilinen bir gerçektir. Bu sebepten dolayı bu ucuz üretimle faizci kapitalist düzenin rekabet edemeyeceği aşikardır. Nitekim, 20 sene evvel Japonya çok kalitesiz üretimle dış piyasalara girebildi, hem de kapitalist düzen içinde. Adil Düzen’in avantajı ise çok çok fazladır. Japonya'nın bugünkü durumu bellidir. Aynı şekilde Kore, Tayvan önümüzdeki misallerdir. Yani çok ucuz üretimlerin dünya piyasalarında pazar bulamamaları imkansızdır. Zaman içinde zenginleşen Türkiye, teknolojik araştırmalara da gereken önemi verecek ve Adil Düzen avantajı ile mutlaka batılı ülkelerin önüne geçecektir.
Doğu Almanya eyaletlerindeki tesisler de teknolojisi bakımından geridir. Batı Almanya bu fabrikaları söktü 10.000'lerce işçiyi işsiz ortada bıraktı. Trilyonlarca marklık imkan heba edildi.
Doğu Almanlar acaba bir çıkış yolu bulunabilir mi? diye bizden Adil Düzen hakkında malumat istiyorlar.
Faiz ve haksız vergileri kaldırmak sureti ile Doğu Almanya'daki üretim maliyetini yarıya indirmek, bu suretle oradaki teknolojik bakımdan biraz geri olan tesisleri batı tesisleriyle ekonomik bakımdan rekabet edebilecek hale getirmek ve böylece ekonomiyi düzlüğe çıkarmak mümkündür, (oradaki oranlara göre). Bizde nasıl KİT’ler batırılıyorsa, Batı Almanya'da Doğu Almanya'daki tesislerini batırdı. Teknolojik olarak biraz geri olan bir tesis, üretim maliyetlerini faiz ve vergi ile yükselten kapitalist sistemdeki biraz daha ileri teknolojiye sahip tesisle rekabet edebilir.
Bizde, 1989'da Ereğli Demir Çelik Fabrikası o yılki grev yüzünden bir defada 100 Milyon $ zarar ediyor, bu zararı ödeme gücü varken ödetilmiyor. (Ereğli'de 400 Milyon $'lık hissesi var). Faizle para alarak faaliyete devam ettiriliyor. Böylece kuruluşu batırıyorlar. Öyleyse tesisleri batıran ana un-sur faizdir. Bir tesisin "Teknolojik bakımdan verimli olması" başka şeydir. "Herhangi bir ekonomik düzende verimli olup, ol-maması" başka şeydir.

Akevler “Adil Düzen”i ileri teknolojiye değil, ileri hukuka dayanmaktadır.

Teknoloji tarihî gelişme içinde Batı’da gelişmiştir. Bizim teknolojide onları geçmemiz mümkün değildir.

Ne var ki topluluklar yeni teknoloji ve yeni hukuk ihtiyacındadırlar.

Bu da Batı’da değil bizde mevcuttur.

Tarihimizde gelişmiş bulunan usulü fıkıh ilmiyle çağımızın hukuki sorunlarını çözdüğümüzde Batı’nın teknolojisinden biz de adalet içinde yararlanırız. Onlar da bizim hukuk sistemimizden yararlanırlar. Eşitlik içinde sömürmeden ve sömürülmeden yaşarlar.

Bugün biz sömürülüyoruz.

Bizi sömüren teknik değil, hukuksuzluktur.

 

"Adil Düzen'de Vergi Beyana Tabidir"

"ADİL DÜZEN'DE VERGİ BEYANA TABİDİR, VERGİ KAÇAKÇILIĞI OLMAZ" NE DEMEKTİR?
Mevcut düzende istikrar yoktur. İstendiği an, istendiği kadar vergi konabiliyor. 5 Nisan kararlan ile herkesin elindekinin yarısı alındı. Bu şartlar içinde herkesin muhtemel bir zarara uğramamanın tedbirini alması zorunluluğu doğuyor. Vatandaş kendi hükümetine güvenemiyor.
Adil Düzen'de ortaklar birden fazla olduğu için, üretim miktarının tespitinde otokontrol sistemi vardır. Her ortak üretimi gözetir, böylece üretimin hakiki miktarı beyan dışı kalamaz.
Kredi; ödenen vergi ile artar. Fazla vergi ödeyen, yani devletin üretimden payını alması suretiyle daha fazla gelir elde etmesine vesile olan bir kuruluş, devlet hizmetlerinden öncelikle daha büyük nisbette yararlanır, hisse senedi değeri daha yüksek olur. Bu da herkesi hakiki vergisini ödemeye teşvik eder.
Vatandaş hükümete güveniyor. Çünkü ilave vergi koyma yetkisi yok. Ayrıca vergi kârdan alınmadığı için kârını sakla-mağa da ihtiyaç yoktur. Vergi devletin üretime yaptığı katkı karşılığındaki kendi hakkını almasıdır. Vergi adil ve hakkanidir. Kimse vergi kaçırma ihtiyacı ve baskısı duymaz.
Üretimi, dolayısı ile kârı büyük olan ve bunun sonucu olarak devletin de daha fazla gelir elde etmesine vesile olan şirketlerin hisse senetleri daha fazla itibar gördüğü için, mümkün mertebe üretim; fazla yapılıp olduğu gibi gösterilecektir.
Adil Düzen aynı zamanda ahlâk düzenidir. Bundan dolayı da beyanları samimi olur. İnancının gereği olarak devletini kollar, devletin hakkını az göstermek şöyle dursun, fazla vermek ister. Tarihte bu böyle olmuştur.
Tabii ki istimlak, güvenlik mevzularında da fazla vergi ödeyen lehinde hükümler vardır. Dolayısıyla herkesin gerçeği olduğu gibi göstermesi ve beyan etmesi kendi menfaatinedir.
Bundan dolayıdır ki, Adil Düzen'de ne kavga, ne vergi itirazı ne uyuşmazlık ne de bu bürokrasi ve formaliteye ihtiyaç yoktur. Bu günkü sistemde devletin, vergiler ile uğraşmaktan vatandaşın, müteşebbisin işi ile uğraşmaya vakti kalmadığı gibi, dürüst beyanda bulunanların da çoğu zaman mağdur olduğu bir gerçektir.

 

Akevler “Adil Düzen”ine göre devlet vergiyi işletmelere yaptığı hizmetler nisbetinde alabilir. Bunlar nelerdir?

a)      Verdiği genel hizmet karşılığı vergi alınır.

b)     Verilen faizsiz kredi karşılığı vergi alınır.

c)      Verdiği yardımcı maddeler (elektrik, su, gaz, ısı) karşılığı vergi alınır.

d)     Verilen vergi nisbetinde mallar sigortalıdır.

Devlet doğrudan vergi almaz, katkıları nisbetinde hâsıladan pay alır. Kamu bu şekilde işletmelere ortaktır.

 

"ADİL DÜZEN NAZARİ BİR DÜZENDİR, TATBİK KABİLİYETİ YOKTUR" İDDİASI:
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, eskiden beri asırlar boyu o günün şartlarına uygun olarak Adil Düzen bir çok yerde tatbik ediliyordu. Sömürü ve kuvveti üstün tutan kapitalizm ve sosyalizm arızîdir. Sonradan çıkmışlardır.
Milli Görüş'e geçmişte verilen sınırlı imkanlarla çok büyük yatırım hamleleri gerçekleştirildi ve üretim yukarıda değinildiği gibi kat kat arttırıldı.
İşte: 1974-1977 koalisyon döneminde, DESİYAB' da krediler kriterlere göre adilane dağıtıldı.
İşte: Refahlı belediyelerde tatbikat.
1974'de hayvancılık ve tarım kredilerini faizsiz verdik. Odalar Birliği’nde daha evvel maden teşvik kredileri ta-rafımızdan faizsiz olarak dağıtıldı. Bugün de belediyelerde elden geldiği kadar Adil Düzen tatbik edilmeye çalışılıyor. ("Biz konuşmuyoruz, yapıyoruz" adlı broşüre bakınız!)

Akevler “Adil Düzen”ine göre bir şeyin önce nazariyesi yapılır. Nazariye ütopik olmamalıdır. Yani tabii ve sosyal kanunlara aykırı olmamalıdır. Yoksa her proje önce nazaridir. Proje uygulanır. Eksiklikler görülür. Ona göre yeniden proje yapılır. Bu böyle devam eder.

Birinci “Adil Düzen”i düşündük...

Proje hazırlayıp uyguladık...

Hatalarımızı gördük...

İkinci “Adil Düzen”in teorisini yapıyoruz...

Yeni genç bir Erbakan bekliyoruz...

Teori yapmayanlar hayvanlar yahut ilkel insanlardır. 

 

ADİL DÜZEN'E NASIL GEÇİLECEK, NE KADAR ZAMAN GEREKECEK?
Bu bozuk düzende her gün, 60 milyon insanı çok büyük ölçüde etkileyen kararlar alınıyor.
5 Nisan kararlan ile şu, şu fabrikalar kapanacak, şu kadar kişi işsiz kalacak, yatırım yapılmayacak, herkes yeniden ilave şu kadar vergi verecek denildi ve döviz fiyatının yükselişini durdurmak için mevduat faizlerini yılda; % 440 hatta (Rant % 1000)'lara çıkarıyorlar. 40 trilyon bulabilmek için üç aylığına % 50 faiz ödüyorlar, yani aldıkları 40 trilyonu 3 ay sonra 60 trilyon olarak geri ödeyecekler. Bu, yıllık faiz % 406 demektir.
İç borçta da, dış borçta da durum budur. Bunu bir vatandaş yapsa veya söylese, "sahtekârdır" denecek. Bu yıkıcı kararlar bir günde alınabiliyor da milletin ekonomik yönden saadetini sağlayacak Adil Düzen'e geçmek için atılacak adımlar neden yavaş atılsın, geçiş ille de uzun zamana yayılsın?
Esasen ekonominin 5 mikrobunu içinde bulunduran sis-tem Adil Düzen olamayacağına göre, bu mikropların tedricen kalkması şeklindeki ara sistem de tahribatın devam ettirilmesi manasını taşır ve tedriciyette tedavi mümkün olmaz.
Yukarıda zikredilen sert, yıkıcı, öldürücü tedbirler yerine, iyileştirici, tedavi edici, saadete taşıyıcı sistemin tatbikatında "ağırdan almak" mevzuu bahis olamaz.
O halde, Adil Düzen'e geçiş, hemen başlayacaktır. Ve mümkün olabilen azami süratte gerçekleştirilmesine çalışılacaktır. Şimdi beş mikrobun nasıl kalkacağını ayrı ayrı gözden geçirelim:
a) Faiz Mikrobu;
Faiz mikrobu yatırımları pahalılaştıran, yatırımı yapılamaz hale getiren, üretimi baltalayan, işletme sermaye ihtiyacını normalin çok üstüne çıkaran, ticari hayatta bir malın tüketici eline geçmesine kadar her ticari kademede fiyatı yükselten ve neticede bütün bu artıştan yükselen fiyatlar vasıtasıyla, fakir fukaranın sırtına yükleyip kanını emen bir mikroptur. Esasen, kapitalist sistemin vazgeçilmez unsuru olan faizin, gelinen noktada gördüğü işler bakımından küçültülme şansı da yoktur. (Mesela, bugün için döviz fiyatını durdurma mekanizması olarak ve devlete borç para temin etmenin tek çaresi olarak kullanıldığına göre azalması imkansızdır.) Fasit dairenin gittikçe büyümesi doğaldır. Kaldı ki faizin azı da aynı tahribatı yapmaktadır.
Adil Düzen’e geçilince üretim ve yatırıma "Faizsiz kredi veren" devlet bankası hemen faaliyete geçecektir.
Bu durumda diğer bankalar faizle kredi veren müesseseler olmaktan çıkacak, bunun yerine ellerindeki imkanları en kârlı teşebbüslere, üretim alanlarına hammadde temin eden, veya üretime faydalı bir katkı ile "kâr ortağı" olarak iştirak eden müesseseler haline dönüşeceklerdir. Böylece, üretime yaptıkları katkı karşılığında kendi haklarına düşen payı üretimden almak suretiyle bugünkünden daha çok nema getiren ve fakir fukarayı faizli maliyetlerle ezmek yerine, ucuz ve bol üretimi teşvik eden kuruluşlar haline dönüşeceklerdir.
Faiz kalkınca ne olur?
Mevduat sahipleri bakımından: Parasını bankaya yatıran kişinin mevduatına herhangi bir şey olmayacak, ancak bu mevduat faiz getiriyorken bu sefer bankanın iştirak edeceği yatırım ve ticari faaliyetlerden kâr payı alacak. Hızlı bir kalkınma hamlesi içinde bu kâr payı şimdiki aldığından daha fazla alabilecektir ve bu kârlar reel kâr olacaktır.
Şimdiki aldığı faiz, enflasyon sebebiyle para değerindeki düşüşü bile karşılamaktan uzaktır. Aslında mevduat sahibi kâr değil, zarar etmektedir. Buna ilave olarak % 100 faizle verdiği parası % 250 faizle kredi olarak holdinglere verilmektedir. Bu paraların faizleri mevduat sahibinin de kullandığı tüketim mallarını pahalılaştırarak mevduat sahiplerini de yoksullaştırmaktadır. Gene bu kredilerin bir kısmı batık kredi veya is-raflara gitmekte, bunu da fakir halk (mevduat sahipleri de dahil) ödemektedir.
Faiz yerine kâr-zarar ortaklığı sistemi bu zulmü kökünden kaldırmaktadır. Faizin olmadığı sistemde zarar ihtimali yok gibidir. Çünkü banka, yüzlerce hatta binlerce hizmete ortaktır. Bunların 5-10 tanesi zarar etse bile neticede çoğunluğu kâr edeceği için ortalaması kâr olacaktır.
Kredi alan ve bunu bir mukaveleye bağlayanlar yönünden de, herhangi bir problem olmayacaktır. Çünkü alınan para üretime katkı olarak kullanılacak ve buna karşılık da üretimden hakkını katkı payına göre alacak, böylece bankaya parasını yatıran faiz değil bir kâr payı olacaktır.
Bankalar yönünden de faizin kalkması problem doğurmaz: Bankalar yerindedir, sadece çalışma sistemi değişmiştir. Faiz toplayan bu müesseseler artık kalkınma, yatırım ve uygun ticari faaliyetler için fizibiliteler yapan ve kârlı faaliyetlere kâr ortaklığı ile mevduatları aktaran, kalkınmayı tahrik ve teşvik eden müesseseler haline dönüşecektir. Fakir fu-karanın gözyaşı yerine mudilerine temiz ve reel bir kâr sağlayacaktır.
b) Vergiler: Bu günkü vergi sistemi iktidarın iki dudağı arasında istenen düzeyde olmaktadır. Ve bugün vergi oranlan keyfi bir şekilde değişmekte ve vergi yükü gayri adil bir-şekilde gittikçe artmaktadır. Çok çeşitli vergiler mükelleflerin zamanının yarısını almaktadır. 5 Nisan kararları bu faciayı gün ışığına daha çok çıkarmıştır. Yapılacak iş, bütün bu vergiler yerine, devletin hizmetlerine karşılık bir tek verginin konması, bunun Anayasa ile belirlenmesi ve üretim üzerinden alınmasıdır ki, bununla hem vergi ödeyen, hem de devlet rahat bir zemine oturmuş olacak ve hiçbir iktidar dilediği vergiyi koyamayacaktır. Şimdiki vergiler üst üste katlanarak fiyatları arttırmak suretiyle çoğunluğu fakir olan tüketici kitleyi ezmektedir. Bu zulmün hemen kaldırılması zaruridir.
c) Darphane: Şimdiki sistemde paraya, ihtiyaç duyuldukça basılıyor ve bunun için herhangi bir mal üretilmiş olup olmadığına bakılmıyor. Yani gerektiğinde karşılıksız para basılıyor, böylece paranın satın alma gücü azaltılarak bir çok zulme sebebiyet veriliyor.
Diğer yandan dış ülkelerle yapılan anlaşmalar da paramızın karşılığı; altın, döviz stoku ve IMF deki kullanılmamış krediler toplamı olarak kabul edilerek memlekete dar bir gömlek giydirilmiş olup, gelişme imkanı bırakılmamıştır. Paranın mal karşılığı basılması prensibi kabul edilip, karşılıksız para basma zulmü ortadan kaldırılmalıdır.
d) Kambiyo: Faiz ve haksız vergiler her sene üretim maliyetini arttırıyor. Bu ise üretilen her malın fiyatının her sene artmasına sebep oluyor. Mesela, birinci sene l kg. pamuk üretimi ABD'de 1$, bizde 30.000 TL. ise 1$ = 30.000 TL. olur. İkinci sene, bizde 60.000 Lira'ya çıkıyorsa l $ = 60.000 TL olur. Yani paramızın değeri yarıya inmiş oluyor. Halbuki Adil Düzen'de üretim maliyetleri en aşağı üç dört misli ucuz olacak ve faiz ile haksız vergi gibi Üretim maliyetlerini arttırıcı faktörler olmayacaktır. Üretim maliyetleri de değişmeyeceği için paramızın değeri yükselecek. Dış paralar, faizleri az olsa bile, faizci sistemin paraları olduğu için, TL karşısında değer kaybedecektir. Böylece, en muteber para Adil Düzenin parası olacaktır.
e) Banka sistemi: Şimdiki banka sistemi fakirden alıp zengine veriyor. Mudi parası için % 100 faize razı iken araya banka giriyor mudiden % 100 faizle aldığı bu parayı, % 250 ile kredi olarak veriyor. Bu uygulama maliyetlerin anormal artmasına, israflara, batık kredilere sebep oluyor. Bunları da tekrar fakir halk ödüyor.
Böylece gelir dağılımındaki adaletsizlikler her geçen gün artıyor. Ezilen kitle çoğalıyor, tekeller meydana geliyor. Teşebbüsün gelişmesi ve genişlemesi önleniyor. Bu ekonomik tahribatın bir an evvel kaldırılarak daha yaygın bir kredi ve teşebbüs sistemine geçilmesi ve böylece gelir dağılımındaki adaletsizliklerin giderilmesine yönelik hamlelerin desteklenerek Adil Düzenin ortaklık sistemine hemen geçilmesi zaruridir.
Burada bankaların fonksiyonu; tek başına yatırım veya ticaret yapma imkanı bulamayanların tasarruflarını yan yana getirip uygun kârlı yatırımlara yöneltmek olmalıdır.
Böylece sömürünün olmadığı temiz ve reel kâr sağlayan, tasarrufları üretime yönlendiren ve herkese hakkını kârdan temin eden Adil Düzen tahakkuk etmiş olacaktır.

Akevler “Adil Düzen”ine göre iktidarda iken “Adil Düzen”e geçilemez.

İktidar rahat çalışmak için gerekli olabilir ama yeterli değildir.

AK Parti iktidarı bize fazlasıyla yeterlidir!

“Adil Düzen”e halk kuruluşları geçecektir.

a)      Bir grup ortaya çıkacak. Tarihteki Hak düzenlerini tetkik edecek. Aynı zamanda Batı’nın müsbet ilimlerini öğrenip çağın sorunlarını ortaya koyacak. “Adil Düzen” projesi hazırlanacak. Birinci “Adil Düzen” uygulama projesi Erbakan’ın başkanlığında Akevler’de hazırlandı. Yine Erbakan’ın başkanlığında Millî Görüş’le uygulandı. Şimdi ikinci “Adil Düzen” uygulama projesi hazırlanıyor…

b)     Sonra “Halk Ortaklıkları” kurulacak... “Hizmet Kooperatifleri” kurulacak… “Mala-Mal Marketleri” zincirleri oluşturulacak... Bunları gerçekleştirmek için İstanbul’da hazırlıklar yapılacak... Örnek uygulamalar yapılacak...

c)      Örnek uygulamadan sonra “Adil Düzen İşletmeleri” halka arz edilecek. Halktan “Adil Düzen”e inananlar ortak olacaklardır. Her yerde “Halk İşletmeleri” olarak “Adil Düzen” ortaya çıkacak.

d)     Bundan sonra siyasi partilere arz edilecek. “Adil Düzen”i benimseyen partiler mecliste kahir ekseriyeti teşkil edecekler. Devlet kademesinde bundan sonra “Adil Düzen” gelecektir. Zamanını biz bilemeyiz. Zamanı İlâhi takdirle belirlenir.

 

ADİL DÜZEN ŞİMDİKİ BATAN GEMİYİ NASIL HIZLA YÜZER HALE GETİRECEK?
Ekonomimizi tahrip eden 5 mikrop ortadan kalkınca aynı imkanla:
- Yatırım, 5-6 misli artacak bir fabrika yerine 5 fabrika yapılacak.
- Üretim, faizli hiç bir sistemin rekabet edemeyeceği ölçüde ucuz ve 3-4 misli artacak.
- Adil Düzen'in getirdiği istikrar ve faydalı, verimli projeleri gerçekleştirme imkanı sayesinde "akıllı, bol, ucuz üretim" artacak.
- İşçi ihtiyacı 4-5 misli aratacağı için işsizlik ortadan kal-kacak.
- Herkes üretimi arttırmak suretiyle gelirini arttırma yolunu seçeceği için, üretime katkıda Bulunan ortaklar menfaat paralelliği sebebi ile üretimi daha da arttırma gayretine girecek.
- Yurtiçi ihtiyacından fazla ve ucuz üretim ihraç edilmek suretiyle döviz ihtiyaçları fazlası ile karşılanmış olacak.
- Paranın satın alma gücü yükselecek, fiyatlar sabitleşecek, enflasyon ortadan kalkacaktır.
- Ülke, borç alan ve çok ithalat yapan ülke yerine, borç veren ve çok ihracat yapan itibarlı ülke durumuna girecektir.
- Gelir dağılımındaki adaletsizlikler kalkacağı için, ezilen sınıflar, insanca yaşama ve teşebbüs yapma, daha çok tasarruf yapma ve harcama imkanlarına kavuşturulacaktır.
Böylece zenginleşen ülke bütün vatandaşların her türlü eğitim, sağlık, sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılamış olacaktır.

Akevler “Adil Düzen”ine göre önce “Adil Düzen Apartmanı” kurulacak, burada çalışanlar “Adil Düzen”i ortaya koyacaklardır.

Bundan sonra bir “Adil Düzen Belediyesi” olacaktır.

Bu beldede/belediyede “Adil Düzen” uygulanacaktır.

Bu beldede refah ve saadet o mertebelere yükselecektir ki, herkes bu beldede oturanlara gıpta edecektir. Tüm belediyeler yarışa girip kendi beldelerini de “Adil Düzen Beldesi/Belediyesi” hâline getireceklerdir.

İşte ondan sonradır ki siyasi partiler değişmek zorunda kalacaklardır.

Ordu da “Adil Düzen”in ne olduğunu gözleri ile görecek ve bizi destekleyecektir.

 

ADİL DÜZEN NE YAPACAK DA "ZENGİN VATANDAŞ, ZENGİN ÜLKE'Yİ GERÇEKLEŞTİRECEKTİR?
Yatırımın kısa zamanda bir kaç misline, üretimin de aynı şekilde misilleri ile artması ve bu hamlelerin durmadan devam etmesi, aynı zamanda yaygın olması, kısa zamanda vatandaşı zenginleştirecektir. Cenab-ı Hakk'ın ülkemize verdiği nimetler servete dönüşecektir.
Vatandaşın imkanlarının artması ise, ülke imkanlarının artması demektir.
Bunlara ilave olarak, devletin alacağı paylar da miktar itibariyle kat kat artacaktır.

Akevler “Adil Düzen”ine göre sanayileşme çağına uygun “Adil Hukuk Düzeni” ileri fıkıh olarak bir yere geldiğinde herkes aş bulacak, herkes iş bulacak, herkes eş bulacak, herkes hakkına razı olacaktır.

İleri hukuk düzeninin gelmesi için “hakimlik sistemi” yerine “hakemlik sistemi”nin gelmesi gerekir.

“Kanun sistemi” yerine “çok hukuklu ekoller sistemi” gelmelidir.

“Merkezi yönetim sistemi” yerine, üniter devlet vasfını bozmadan “yerinden yönetim sistemi” gelecektir.

“ Ekseriyet sistemi” yerine, “ortak vekilin istişareli ve hakem denetimli sistemi” gelecektir.

 

ADİL DÜZEN, NEDEN İSTİKRARLI BİR DÜZENDİR?
Şimdiki düzende faiz, vergi, darphane, kambiyo ve bankacılık sistemi hükümetin iki dudağı arasındadır. Hiç kimse yarının ne olacağını, ne kararlar çıkacağını kestirememektedir. 5 Nisan kararları bunun çok açık örneğidir.
Buna mukabil faizin olmadığı, verginin anayasa ile tespit edildiği, yani kimsenin aklına geldiği gibi vergi koyamadığı bir düzen olan Adil Düzen'le ancak istikrar sağlanabilir. İnsanlar geleceklerine güven içinde hazırlanmak amacıyla tasarruflarını yatırımlara kanalize edebileceklerdir. Geleceğe yönelik hesaplan altüst edecek enflasyon olmayacaktır.
Darphane, ancak mal karşılığı para basacaktır. Çünkü, karşılıksız para basmak zulümdür ve haksızlıktır. Adil Düzen, zulüm ve haksızlığın olmadığı düzendir.
Paramızın dış paralar karşısında her geçen gün değer kazanmasını sağlayan ve 31 temel esası anayasa ile teminat altına alan bir Adil Düzen, ebette istikrarlı bir düzendir.

Akevler “Adil Düzen”ine göre yönetim yasama organı değildir.

Yönetimin kanun yapma yetkisi yoktur. Hazırlama görevi de ona ait değildir.

Yürütme kanunları uygular.

İlmî, dinî, meslekî ve siyasî dayanışma ortaklıklarının sorumluları mevzuatı hazırlar. Yönetim onları uygular.

Ekseriyet sistemi ile kararlar alınmaz ve başkasının içtihadı ile hukuk düzeninde hareket edilmez.

Askeri düzen ile sivil düzen tamamen farklıdır.

 

Adil Düzen, Neden Barış Düzenidir?

ADİL DÜZEN, NEDEN "ÇATIŞMA DÜZENİ" DEĞİL "BARIŞ DÜZENİ"DİR
Mevcut düzende;
Çalışmanın karşılığı ücret olduğu için:
İşveren daha az ücret vermek, işçi ise fazlasını almak isteyecektir. Böylece düzende kavga vardır. Bu bozuk faizci düzen temelde bir "çatışma düzeni"dir.
Anlaşmalar sağlansa bile kısa zamanda idarenin sebebiyet verdiği enflasyonla işçi alım gücü, mukavelesini yaptığı tarihteki satmalına gücünün altına düşeceği için, (Mesela mukavele başında işçi, bir ekmek için ödediği para ile, enflasyon sonucu kısa zamanda yarım ekmek alabilecekse) bir müddet sonra kavga başlayacaktır.
Sistemde menfaat zıtlığı olduğu için ücret dışındaki her meselede de çatışma vardır.
Aynı şekilde, idarecilerle vatandaş arasında da mantıksız, tahammül edilemez, gayri adil kararlardan dolayı devamlı çatışma, kaçma ve kaçırma vardır. Ve bu tatbikat her zaman sosyal patlamaların meydana gelmesine sebeptir:
Halbuki Adil Düzen de:
* İşçi ile işveren arasında,
* İdareci ile halk arasında,
* Doktorla hasta arasında,
* Avukatla müvekkil arasında,
menfaat paralelliği vardır.
Herkes üretimden belirlenmiş bir pay alacağı ve üretim arttıkça pay büyüyeceği için, herkes üretimi arttırma yönünde gayret edecek ve üretimi azaltan çatışmaya değil, barış içinde üretimi arttırmaya gayret edecektir. Üretimin artması hem işçinin hem de işverenin lehine olacaktır. Bu düzende işçi önce işvereni, işveren de işçiyi düşünecektir.
Böylece, Adil Düzen çatışma değil, barış düzenidir.

Akevler “Adil Düzen”inde işçi sermayesi ile yani “çalışma kredisi” ile işverene gelmektedir.

İşverenle işçi eşit güçtedir.

Aralarında çıkar çatışması değil, çıkar beraberliği, çıkar paralelliği vardır.

Doktor hastayı tedavi ettiği için değil, sağlığını koruduğu için ücret alır.

Karşılıklı olarak çıkar paralelliği vardır.

Bu durum avukatlıkta, öğretmenlikte, mühendislikte ve diğer bütün mesleklerde de aynı şekilde sağlanmıştır. Bu sorunlar “Genel Hizmet” içinde çözülmüştür.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-536/ADİL DÜZEN DERSLERİ-366   14 Kasım 2009

 

ERBAKAN VE ADİLDÜZEN

Necmettin Erbakan İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun oldu. Almanya’da doktora yaptı. İTÜ’de hoca oldu ve profesörlüğe yükseldi. S. Demirel ve T. Özal ile arkadaştır. Milli Kalkınma Partisinde yönetim kurulu üyeliği yaptı. Başkanlık teklifini Gümüş Motor girişimine zarar vermesin diye kabul etmedi.

Sömürü sermayesi Erbakan’ın Gümüş Motor girişimini engelledi. S. Demirel onu Odalar Birliği sekreteri yaptı. Odalar Birliği başkanlığının engellemeleri nedeniyle orada bir hamle yapamadı. Bunun üzerine kendisi Odalar Birliği başkanlığına adaylığını koydu ve kazandı. Her ilde toplanan mevduat o ilde kredilensin diye bir öneride bulundu. Bunun üzerine S. Demirel tarafından hukuk dışı uygulamayla görevden alındı.

1969 yılında Süleyman Karagülle ve diğer arkadaşlarıyla birlikte bağımsız milletvekili adayı oldu. Bir milletvekili için gereken oyun üç mislini aldı. Millî Nizam Partisi’ni kurdu. Bağımsız adaylarını çağırmadı. Millî Nizam Partisi kapatıldı.

Millî Selâmet Partisi kuruldu (1972) ve o da kapatıldı (1980).

Refah Partisi’ni kurdu. Tekrar Akevler ekibiyle çalışmaya başladı “Adil Düzen” programını oluşturdu, seçimlere girdi ve birinci parti oldu. Parti iktidar olup hükümet kurdu, Erbakan 54. T.C. Hükümeti başbakanı oldu. Refah Partisi kapatıldı. Fazilet Partisi’ni kurdu; o da kapatıldı. Saadet Partisi’ni kurdu...

Erbakan siyasete bağımsız aday olarak Akevler’in desteği ile girdi. “Adil Düzen” çalışmalarını Akevler Ekibi ile yaptı. Yayınladığı “Adil Düzen” broşürleri tamamen kendisinin kaleme aldığı ve benimsediği görüşleri ihtiva eder. Akevler Adil Düzen anlayışından yüzde 5 kadar bir fark mevcuttur.

Erbakan, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller hanım ile yaptığı koalisyon döneminde “Adil Düzen” söyleminden vazgeçti. Partisi (SP) ise bugün de vazgeçmiştir.

Erbakan son yıllarda insanlığa sunacağı düzen arayışına girdi ve yeniden “Adil Düzen”de karar kıldı.

Erbakan’ın yeniden hamle yapması “Adil Düzen” bakımından çok sevindiricidir. Ne var ki Erbakan hâlâ “Adil Düzen”e karşı olan Saadetçileri desteklemeye ve onları çukurdan çıkarmaya çalışmaktadır. Kendisi de orada zaman kaybetmektedir. Onun parasına veya makamına göz koyanlarla ve ölümünü bekleyenlerle bir yere varacağını zannediyor.

Biz “Adil Düzen”i siyasî ve ilmî hüviyeti ile ortaya koyan Akevler olarak her zaman destekledik. Kendisi siyasetin başında iken bunu sorun yapmadık. Ancak şimdi biz siyasetin emrinde olan bir ilmi kabul etmiyoruz. Siyaset ilmin emrinde olmalıdır. Din de ilmin emrinde olmalıdır; ekonomi de ilmin emrinde olmalıdır.

İlim adamlarının icma ile ortaya koyduğu hususlarda artık siyasilerin veya din adamlarının veya iktisatçıların muhalefet etme yetkileri yoktur. İlmin kesin sonuçlarına herkes uymalıdır. İlim adamlarının ihtilaf ettikleri hususlarda siyaset adamları, din adamları, iş adamları bunlardan birinin içtihatlarını seçip uygulamak zorundadırlar. Kendileri ilim adamı iseler kendi içtihatlarını uygularlar.

ESAM ilmî çalışma yapmalıdır. İcmalar tesbit edilmeli ve ayrı ayrı yayınlanmalıdır. Değişik ilim adamlarının çözümleri de ayrı ayrı yayınlanmalıdır. Sonra siyasiler, din adamları ve iş adamları kendilerine bir mezhep seçmeli; ona göre kendi partilerini, işyerlerini veya cemaatlerini düzenlemelidirler.

Erbakan’ın çok büyük gücü vardır. Gerek Türkiye’de gerekse dünyada “Adil Düzen”i hemen ulaştıracak güçtedir. Erbakan kendisine anlatılanları çok çabuk kavrar, gerekli ayıklamaları yapar ve kendi mezhebini hemen kurabilir. Erbakan kendisi istişare etmeden, başkalarını dinlemeden fikirler ve görüşler üretme kabiliyetinde değildir. Allah herkese başka meziyet vermiştir. Bu işi Akevler başarmıştır. Millî Görüş ile Akevler’in birleşmesi sonunda “Adil Düzen” ortaya çıktı. O gün için bu çok büyük aşama idi. Yapacağını yaptı. Bugünkü Putin, Papa, Obama ve Gülen olayları hep Milli Görüş’ün “Adil Düzen”i sayesinde oluşmuştur.

Millî Görüş 1995’ten beri uyumaktadır. T. Çiller’le yapılan koalisyondan sonra “Adil Düzen rafa kaldırılmış, 14 senedir uyumaktadır. Akevler’le de irtibat kesilmiştir. Biz gerek ESAM aracılığı ile gerekse doğrudan devamlı irtibat kurmak istedik. Zaman zaman görüşmelerimiz oldu. Ama Erbakan “Adil Düzen”i anlamamış ve benimsememiş siyasilerden bir türlü kurtulamamış ve bizimle yeniden çalışmaya girmemiştir. Biz her zaman onunla çalışmaya hazırız. Akevler olarak son hamleyi onunla yapmak istiyoruz. Akevler, Erbakan katılmasa da Adil Düzen Çalışmalarına devam ediyor. Belki geç olacak. Erbakan’sız zaman kaybetmiş olacağız. Ama arkadaşlarımız bizden sonra da olsa başaracaklardır.

Bu yazımla Akevler, Erbakan, “Adil Düzen” ve Saadet Partisi’nin konumlarını sizlerle paylaşmış oluyorum. Biz, kabul ederse Erbakan’ın yanındayız ama “Adil Düzen”i benimsemeyen Saadetçilerin yanında değiliz. Erbakan, “Adil Düzen” olmaksızın Saadet’in emrinde olduğu müddetçe de başarı şansı yoktur kanaatindeyiz.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

Erbakan ve Adil Düzen

Reşat Nuri EROL

Necmettin Erbakan İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun oldu...

Almanya’da doktora yaptı, İTÜ’de hoca oldu ve profesörlüğe yükseldi...

Gümüş Motor girişimi, sömür sermayesi dışında gerçekleştirilen dünyadaki ilk çok ortaklı yani “halk ekonomisi” girişimidir ve başarıyla gerçekleştirildi… Sömürü sermayesi Erbakan’ın Gümüş Motor girişimini engelledi... Erbakan bunun üzerine Türkiye Odalar Birliği’ne sekreter oldu, ancak bilinen engellemeler nedeniyle orada bir hamle yapamadı. Bunun üzerine kendisi “Türkiye Odalar Birliği Başkanlığı”na adaylığını koydu ve kazandı. Mesela, her ilde toplanan mevduat o ilde kredilensin gibi çok önemli önerilerde bulundu ama Süleyman Demirel tarafından hukuk dışı ve polisiye uygulamayla görevden alındı!..

1969 yılında, 14 arkadaşlarıyla birlikte “Bağımsızlar Hareketi”ni başlattı, bağımsız milletvekili adayı oldu, böylece 40 yıllık “Millî Görüş Yürüyüşü ve Hareketi” başladı... Konya adayı Necmettin Erbakan, bir milletvekili için gereken oyun üç mislini aldı... Millî Nizam Partisi’ni kurdu; Millî Nizam Partisi kapatıldı... Millî Selâmet Partisi kuruldu (1972) ve o da kapatıldı (1980)... Refah Partisi’ni kurdu ve bu dönemde Akevler Ekibi ile çalışmaya başladı, “ADİL DÜZEN” programını/projesini oluşturdu, seçimlere girildi ve birinci parti olundu... Refah Partisi koalisyonla da olsa iktidar olup hükümet kurdu, Erbakan 54. T.C. Hükümeti Başbakanı oldu...

Refah Partisi kapatıldı, Fazilet Partisi kuruldu…

Fazilet Partisi kapatıldı, Saadet Partisi kuruldu...

Millî Görüş Hareketi yürüyüşüne devam ediyor…

Saadet Partisi ile halk hareketi yoluna devam ediyor…

***

Özetin özeti…

Önce Millî Nizam

Sonra Millî Selâmet

Refah Partisi ve ADİL DÜZEN

Millî Nizam.. Millî Selâmet.. Refah.. Fazilet.. Saadet…

Ve -yeniden- ADİL DÜZEN…

***

Millî Gazete geçen gün (06.11.2009) hangi manşetle çıktı?

TEK ÇARE ADİL DÜZEN

Millî Görüş’ün 40’ıncı Yıl Kutlamaları çerçevesinde 7 etkinlik yapılıyor…

Bunlardan biri, Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Erbakan’ın “Yeni Bir Dünya ve ADİL DÜZEN Konferansı”

Konferansı düzenleyen ESAM’a tebrikler, teşekkürler…

Bugünkü yazımın başlığı olarak “Erbakan ve Adil Düzen” dedim. Daha başka başlıklar da kullanabilirdim ama bence bu en uygunudur. Bu konferansı anlatan Millî Gazete hep bir yerlerde ama sürekli elinizin altında olsun ve bir müddet sonra çok meşhur olacak ve kanaatimce slogana dönüşecek olan o manşet altında, yani Erbakan’ın “Yeni Bir Dünya ve ADİL DÜZEN Konferansı”ında söylediklerini hep okuyun…

TEK ÇARE ADİL DÜZEN…

ADİL EKONOMİK DÜZEN…

 

 

İSEDAK toplantısı

Reşat Nuri EROL

İSEDAK [İslâm Konferansı Teşkilatı (İKT) Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK)] 25. toplantısını İstanbul’da yaptı.

Toplantıya 11 devlet başkanı, 3 cumhurbaşkanı, 6 başbakan, 3 başbakan yardımcısı, 18 bakan, 700 basın mensubu katıldı. 3 gözlemciden biri, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat oldu. En geniş katılım sağlayan heyet ise İran idi.

Yorumlardan önce İSEDAK’ı tanıyalım: İslâm ülkeleri arasında ekonomik ve ticari yönden işbirliği sağlamak gayesiyle kurulmuş olan daimi komite. İslâm Konferansı Teşkilatı’nın bünyesinde faaliyet gösteren İSEDAK, 25-28 Ocak 1981 tarihlerinde Suudi Arabistan’ın Taif şehrinde toplanan 3. İslâm Zirvesi sırasında kuruldu. Ancak o zaman İSEDAK başkanı seçilemediği için 1984 senesine kadar faaliyete geçemedi. 1984 yılı başında Fas’ın Kazablanka şehrinde yapılan 4. İslâm Zirvesi’ne katılan Türkiye Cumhurbaşkanı Kenan Evren, İSEDAK başkanlığına seçildi. Komitenin ilk toplantısı 14-16 Kasım 1984 tarihlerinde İstanbul’da yapıldı. Bu toplantıya sadece Ticaret Bakanları katıldığı halde, 1986’dan itibaren kendi ülkelerinde ekonomiden sorumlu bütün bakanlar dâvet edildi. 1984 yılında İstanbul’da yapılan ilk toplantıdan sonra, bu sene 25. toplantı yapılmış oldu.

***

İlk İSEDAK Başkanı Kenan Evren olduğuna göre; bunu değerlendirip yorumlayalım. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Necmettin Erbakan çok önemli yeni fikirlerin ve yeni uygulamaların banisidir. Erbakan, “Millî Görüş” ve “Adil Düzen” adıyla pek çok ileri seviyede yeni fikirler ve görüşler ortaya koymuş, bunların bir kısmını uygulayan Kenan Evren olmuştur. Bunların başında da İSEDAK gelmektedir.

Türkiye belli bir zamana kadar İslâm Konferansı Teşkilatı’na üye bile olmuyor, sadece gözlemci olarak katılıyordu. MSP’nin CHP ile koalisyonu döneminde İKT toplantısı İstanbul’da yapılmış; Erbakan hükümete dayatmış ve ‘İslâm Konferansı Teşkilatı’nın İstanbul toplantısına ya asıl üye olacağız ya da gözlemci olarak da katılmıyoruz’ demişti. Ecevit muvafakat etmiş ve Türkiye böylece İslâm Konferansı Teşkilatı’na katılmıştı. Bu gönülsüz katılmada büyük sonuçlar alınamadı. Kenan Evren cumhurbaşkanı olunca ne yaptı? İsrail ile ilişkiyi konsolos seviyesine indirdi, büyükelçiliği lağvetti. İslâm Konferansı Örgütü’ne katılmakla kalmadı, Türkiye adına İSEDAK’ın değişmez başkanlığını yüklendi.

İstanbul’da bugünlerde yapılan İSEDAK toplantısı, işte o önemli başlangıcın devamıdır... Nerden nereye?.. Bugün İKT Genel Sekreteri de bir Türk; Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu. Maalesef İstanbul’daki İSEDAK toplantısına Erbakan ve Evren katılmadı! Neden?!.

***

İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad, bence, İSEDAK Ekonomi Zirvesi için geldiği İstanbul’daki katılımcılar arasında en önemli konuşmayı yaptı. Bir internet haber sitesi bu konuşmayı, “Ahmedinejad Erbakan gibi konuştu” manşetiyle duyurdu.

Doğrudur. Çünkü Ahmedinejad “kapitalist düşünce tarzının yolun sonuna geldiğini” ifade ettikten sonra faiz sistemini eleştirmiş. Ahmedinejad ne diyor? “Gelecek ilişkileri yapılandırabilmede faal bir rolümüz olmazsa, başkaları faizcilik düşüncesi üzerinden tekrar ilişkilerimizi düzenleyip, bize zorla uygulayabilecektir... Kapitalizmin düşünce tarzı yolun sonuna gelmiştir, değişikliğin yapılması zarurettir” diyen Ahmedinejad, “Kapitalizm düzeni içine işlenen faizcilik, belki de bu düzenin esas iflas yolu, yoldan sapma nedeni budur.” Ahmedinejad soruyor: “Acaba kapitalizm ekonomik düşünce tarzıyla Müslüman ve diğer ülkeler olumlu bir noktaya varabilirler mi?” Ve sorusuna kendisi cevap veriyor: “İlâhi düşünce açısından yanıt çok açıktır. Çünkü faizcilik düzeni, ekonomi sorunları insanların ve milletlerin aleyhinedir.”

Erbakan diyor ki; TEK ÇARE ADİL DÜZEN…

 

 

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3488 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2677 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2651 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2166 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2542 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2565 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2300 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2204 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2617 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2496 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 2005 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2362 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2311 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2458 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2459 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2455 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2416 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2630 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2458 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3066 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2689 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2684 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2765 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2972 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3048 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3448 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5509 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3570 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3096 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3885 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3736 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3443 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3896 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3853 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4134 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4667 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3139 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3986 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3870 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2882 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2969 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3975 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7762 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5643 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4197 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3599 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3740 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4760 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4477 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4770 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4690 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4846 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4571 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3420 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4494 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3646 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5198 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3874 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5185 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5047 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4958 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3565 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3496 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3707 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5194 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4224 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5456 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4104 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5292 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4489 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4444 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4597 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4790 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5345 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4134 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5283 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4548 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3864 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4413 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4615 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4147 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4121 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4105 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4560 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5672 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9865 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4675 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3726 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3876 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3369 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3404 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3762 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5727 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4265 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3462 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler