Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 529
AHZÂB SÛRESİ TEFSİRİ -1-5.AYETLER
26.09.2009
1367 Okunma, 0 Yorum

 

1967...1968...1969....AKEVLER 42 YILDIR ÇALIŞIYOR....2007...2008...2009

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜNYA DÜZENİ 529

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜNYA DÜZENİ YENİ BİR MEDENİYET PROJESİDİR.”

Haftalık Seminer Dergisi             12 Eylül 2009                      Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 529. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00-21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI;

TEKEL SERMAYE SORUNU

DEVLETÇİLİK VE Sn. BAKAN!

KENAN EVREN’İN SUÇLARI!

***

*İŞLETME SEMİNERLERİ; 79. SEMİNER

Her Hafta PERŞEMBE akşamları; Adres: EMİNEVİMKısıklı Cad. No: 36  Altunizade - Üsküdar / İSTANBUL  Tel: (0216) 444 36 46

KİRA VE BAKIM;

İŞLEYİŞ VE DENGE

***

Sel, tedbir ve korunma

Reşat Nuri EROL

***

AHZÂB SÛRESİ TEFSİRİ - 1

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللَّهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا (1) وَاتَّبِعْ مَا يُوحَى إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا (2) وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا (3) مَا جَعَلَ اللَّهُ لِرَجُلٍ مِنْ قَلْبَيْنِ فِي جَوْفِهِ وَمَا جَعَلَ أَزْوَاجَكُمُ اللَّائِي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ أُمَّهَاتِكُمْ وَمَا جَعَلَ أَدْعِيَاءَكُمْ أَبْنَاءَكُمْ ذَلِكُمْ قَوْلُكُمْ بِأَفْوَاهِكُمْ وَاللَّهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّبِيلَ (4)

 

يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ

(Yav EayYuHa elNaBiyYu)

“Ey Nebi!”

Kur’an’ın muhatabı nebidir...

Nebinin çevresindeki mü’minlerdir...

Mü’minlerin çevresindeki ehl-i kitaptır...

Ehli kitabın çevresindeki nâs yani insanlardır...

Hazreti Muhammed aleyhisselâm bütün insanlara irsal edilmiştir.

Ey nebi!” dendiği zaman doğrudan imama hitap etmiş olur, bucak başkanına hitap etmiş olur. Bucaklar da kademe kademedir; taşra bucakları, ilçe merkez bucakları. İl merkez bucağının imamı aynı zamanda bunların imamıdır. Onun atadığı emir orasını onun adına yönetir. “Kaimun mekamehu” (kaymakam) denmektedir. İl merkez bucakları onun başkanı tarafından yönetilir. Bölge merkez illerinin il merkez bucakları ve onun ilçelerinin merkez ilçe bucakları vardır. Devlet merkez bucak başkanları buraların da başkanıdır. Kıta merkez bölgeleri vardır. Buraların yöneticilerini insanlık merkez bucağının başkanları atar.

Hâsılı, “Ey nebi!” dendiği zaman, taşra ve merkez bucak başkanlarına hitap eder. Bunlar Cuma imamlarıdır. Devlet imamları, savunma nöbeti tutanların da savunma alanlarında imamıdır. İl merkez imamı, ilde jandarma nöbetleri tutanların da imamıdır. Her bucak başkanı o bucaktaki nöbetlilerin de imamıdır, yani başkanıdır.

Müslimler ise tamamen hür olup cizye verdikten sonra tamamen serbest olarak yaşarlar. Başkanın onlara emretme yetkisi yoktur. Onlar güvenliği sağlamaz, onların güvenliği sağlanır. Onlardan vergi alınır. Hukuk düzeni içinde yaşarlar. Hakemlere hesap verirler. Hakemler mü’minlerden olur ama hakemlerini kendileri seçerler. Başhakemin mü’min olması da yeterli sayılabilir.

Bu sûre (Ahzâb Sûresi) başkanın görev ve yetkilerini anlatacaktır.

اتَّقِ اللَّهَ

(itTAQı elLAHa) 

“Allah’a ittika et.”

İttika etmek” demek, onun korumasına girmek demektir. Kendini korumadır.

İttika” kelimesi “Vikaye” kelimesinin iftial bâbıdır.

Peki, bir kimse nasıl ittika eder?

Şeriatın kurallarına uymakla ittika eder.

Şeriat, içtihat ve icmalarla sabit olan hükümlerdir. Her bucak kendi kamu hukukunu kendisi koyar, yasakları ve cezaları kendisi koyar. Başkanlar dâhil herkes onlara uymak zorundadır. Yani topluluğun kurallarına herkes uymak zorundadır. Tevrat’ta Hazreti Musa, “Zina eden recm edilecek.” diyor. “Sen de zina etsen recm edecek miyiz?” diyorlar. O da, “Evet, ben de zina etsem recm edeceksiniz.” diyor.

Böylece şeriat topluluktaki herkesi bağlar.

Hakemlerden oluşan yargı kararları herkesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni de bağlar. Devlet başkanını da bağlar. Hakemlerden oluşan yargı kararları en üstündür. Hakemler aleyhine dava açılabilir. Ama hakem kararları bozulmaz. Mağduriyeti hakemlerin dayanışma ortaklıkları giderir.

وَلَا تُطِعْ الْكَافِرِينَ

(Va LAv TuOıGı eLKAFiRIYNa)  

“Kâfirlere itaat etme.”

Kâfirler” cizye vermemekle beraber, hakem kararlarını kabul eden kimselerdir.

Ülkede yargı kararlarına uymayan kimsenin orada yaşama hakkı yoktur. Uymayanlara müşrik diyoruz. Ya ülkeyi terk ederler veya katlederiz. İrtidat budur.

Yalnız kâfirlerin bucak kararlarının ittihazında söz hakları yoktur. Onların kararlarına itaat nehy edilmiştir.

Oysa mü’minlerin kararlarına uymak şeriatın kendisidir. Allah’ın kararıdır.

Kâfirîn” kelimesi burada kurallı erkek çoğuldur. Onlar da kendi ocak ve bucaklarını oluştururlar. Kendi ocak ve bucaklarında yaşama hakları vardır. Biz onlara saldırmayız. Ama onları korumakla yükümlü de değiliz. Diyetlerini ödemeyiz.

وَالْمُنَافِقِينَ

(Va eLMuNAFıQıyNa)

“Ve münafıklar.”

Münafıklar” da burada kurallı erkek çoğul getirilmiştir. Onların da ocak ve bucakları vardır demektir. Yahut onlar da ilmî ve siyasî dayanışma ortaklıklarını kurarlar demektir. Genellikle “münafık” demek müslimlerden görünüp müslim olmayanlardır.

Burada münafık oldukları hususunda nasıl karar verilecektir? Kimler münafıktır? Münafık oldukları nasıl bilinecektir ki onların icmalarda yerleri olmasın?

İşte, Kur’an’da böyle bir kelime geçince üzerinde düşünmemiz ve ona göre bir çözüm bulmamız gerekmektedir. ‘Ben askerlik yapacağım’ dediği halde, biz onu askere almayabiliriz. Onlardan cizye de istemeyebiliriz. Onlara uygulayacağımız hükümler münafıklara ait hükümlerdir. Kişilerin münafıklıklarına başkanlar karar verir. Onlar ayrı ocak veya bucak kurarlar yahut ayrı dayanışma ortaklıkları olur. Askerlikte geri hizmetlere alınırlar. Kimlerin münafık olduğuna karar vermek başkanlara ait olur. Hakemlere gidebilirler yahut hakemler karar verirler.

Hâsılı, münafıkların da bilinen bir topluluk olarak statüleri var demektir.

Bu husus yeni anlaşıldığı için üzerinde daha çok çalışmak gerekir. Anayasamızda bunlara yer verilmelidir; üzerinde yapılacak araştırmadan ve çalışmadan sonra yer verilmelidir.

إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا(1)

(EinNa elLAHa KaNa GaLIyMan XaKIyMan)  

“Allah alîm ve hakîm bulunmaktadır.”

“Allah’a ittika et.” ile

“Kâfir ve münafıklara itaat etme.” emir ve nehyinden sonra,

Allah’ın alîm ve hakîm olduğunu” belirtmektedir.

Alîm” ve “Hakîm” burada nekre olarak getirilmiştir. O halde bu hususta hüküm verecek topluluktur. Yani hakemlerdir. Buna karar vermek için de resmi kayıtlara istinat etmesi gerekir. Yani onların yaptıklarının mahkeme kararları ile ve resmi kayıtlarla sabit olması gerekir. Ona dayanarak da onların münafıklıklarına karar verilmesi gerekir.

Bir kimsenin mürted sayılıp katledilmesi için daha önce bir mahkûmiyetinin olması ve o mahkûmiyetin infazına rıza göstermemesi, bunun üzerine hakemlerin onun tenkiline karar vermesi gerekir.

Mâlî mahkûmiyette iflasa, bedenî mahkûmiyette ise tenkile karar verilir.

***

 

وَاتَّبِعْ مَا يُوحَى إِلَيْكَ 

(Va itTABiG MAv YUXYa EiLaYKa)   

“Sana vahyolunana tâbi ol.”

“Sana inzâl olunana tâbi ol” denmiyor,

“Sana bildirilene tâbi ol” denmiyor;

Sana vahyolunana tâbi ol” deniyor. 

İçtihatla sabit olandır. Yani dört delille sabit olandır. Kur’an, sünnet, icma ve kıyasla sabit olandır. Herkes kendi içtihadına uyacaktır. Başkan da kendi içtihadına uyacaktır.

Bu çok önemli bir kuraldır.

Bugün de hukuk düzeninde herkes kanunları kendisi yorumlar ve uygular. Bir başkasının yorumuna uymakla sorumluluktan kurtulamaz.

1924 Anayasası’nda kanunları meclis yorumlar denmiştir. 1961 Anayasası’nda bu madde kaldırıldı. Artık kanunların resmi yorumcusu yoktur. Herkes kendisi yorumlar ve uygular. Yanlış yorumlandığı hakemlerce belirlenir. Hakemler de kendi içtihatları ile yorumlayıp karar verirler. Haksızlık yapmışlarsa başka hakemlere hesap verirler. Bu sebepledir ki İslâmiyet’te temyiz mahkemesi yoktur. Hakemler aleyhine dava açılabilir. Ama kararları iptal edilemez. Yerinden yönetimin ilkesi budur.

مِنْ رَبِّكَ

(MiN RabBiKa)  

“Rabbin tarafından sana ne vahyedilmişse ona uy.”

Sözleşmeleri taraflar yaparlar. Sözleşme yapıncaya kadar sözleşmelere hâkimdirler. Ama sözleşmeden sonra artık sözleşme onların üstüne çıkar ve onlara emretmeye başlar. Uygulamada herkes kendi içtihadı ile amel eder. Yorumlamayı da kendisi yapar. Uygulamadan sonra hakemler son kararı vermiş olurlar. Onun için Rabbin tarafından sana vahyolunana uy. Yani içinden yaratılıştan dolayı ne anlıyorsan ona uy.

إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا(2)

(EinNa elLAHa BiMAv TAGMaLUvNa PaBIyRan)  

“Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”

İnsan kendi içtihadı ile amel edecektir. Ancak yaptıklarının hepsini muhasebeye bildirecek, herkesin yaptığı her şey kayda geçecektir. Bu sebepledir ki arada “ve” harfi getirilmemiştir. İçtihat ile amel bir sayılmıştır. Burada aynı zamanda içtihat ile ameli bir saymakla içtihadın amel ile ilgili olduğu da belirtilmiş olmaktadır. İmanın ise içtihatla değil ilimle olduğuna da işaret vardır. Yani icma vardır.

Burada işaret edilen başka bir şey de, her birimizin ayrı ayrı yaptıklarımız sonunda birleşerek bizim yaptığımız olmaktadır. Ortaya birlikte yaptığımız çıkacaktır.

Bir fabrikada herkes kendisine düşen işi yapmaktadır. Ama sonunda bir mamul çıkar. İşte bu mamul artık topluluğun olur. İşletmenin kendi işletme senedi vardır. Herkes o senetle payını alarak iş yapar. Sonra mamuller ambara konur. Kişiler paralarını senede çevirir ve o senetle mamulü alırlar. Böylece mamul herkesin bilgisine sunulur. Mamuller topluluğa arz edilir. Topluluk mamullerden haberdar olur. İşte bu da internet arzlığı ile sağlanır.

Burada “Allah” kelimesi izhar edilmiştir. Çünkü rab kâinatı var eden Allah’ı anlatır. Buradaki “Allah” kelimesi ise O’nun halifesi olan topluluğu da ifade eder. Bunun için de “habîr” kelimesi nekredir.

***

 

وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ

(Va TaVakKaL GaLay elLAHı)  

“Ve Allah’a tevekkül et.”

Tevekkül” kelimesi tekrar edilmiştir. “Aleyhi” denmemiştir. Çünkü topluluğa değil de, kâinatı var eden Allah’a tevekkül edilmesi istenmektedir. İttabi (اتَّبِعْ) kelimesine atfedilmiştir.

İnsanlar kendilerine verilen görevleri yerine getirirler. Sonuca bakmazlar. Ortak üretimde herkes kendisine düşen görevi yerine getirir. Sonunda sistemin akışı ürünü oluşturur. Eğer istenmeyen sonuç elde edilirse sistemde bozukluk var demektir. O senin işin değildir. Senin işin karar verdikten sonra onu uygulamak ve sonuçlara razı olmaktır. Hukuk düzeninin temel kurallarından biri budur.

Kişiler davranışlarından sorumlu olup sonuçlardan sorumlu değildir. Kural değişmedikçe, yanlış da olsa kurala uyulacaktır. Kural icma ile konmuş ise icma ile değişecektir, içtihatla konmuş ise içtihatla değişecektir. Uygularken kural değiştirilmez. Kuralın yanlış olduğu sonra tesbit edilir ve geçmişe şamil olmamak üzere değiştirilir. Allah’a tevekkül etmenin mânâsı budur. Hata yapmışsan Allah yaptırmıştır. Kurala uyacaksın. Kâfir ve münafıklar karşı çıksalar da sen verdiğin kararı yerine getireceksin. Çevren bilecektir ki, bu adam karar verdi mi artık onu değiştirmez. Sizi böyle kararlı tanıdıklarında artık sizinle hiç kimse uğraşmaz. Karşı çıkıyorlar diye sen kararlarını değiştirirsen, o zaman senin kararını kimse karar kabul etmez. Sözünü geçiremezsin.

وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا(3)

(Va KaFAy BielLAHi VaKIyLan) 

“Ve vekil olarak Allah kifayet eder.”

Vekil” kelimesinin Türkçedeki anlamı biraz değişmiştir.

Resul, kişiye verilen yetkileri aynen kullanır. Kendisinin değişiklik yapma yetkisi yoktur. Vekil ise senin işlerinde kendisi karar verir. Senin için ne iyi ise onu yapar.

Biz, bize düşeni yaparız. Ondan sonra ne olursa o hayırdır. Şahsımız için bu dünyada iyi olmasa bile, âhirette kat kat mükâfatına nâil olunacaktır. O halde bizim tasamız şeriata göre hareket edip etmediğimiz olmalıdır. Sonuç O’na aittir.

***

 

مَا جَعَلَ اللَّهُ

(MAv CaGALa elLAHu)  

“Allah ca’letmedi.”

“Allah halk etmedi” denmiyor da “Allah ca’letmedi” diyor.

Kalb yaratılmıştır. İki kalb koymak, ca’letmek şeklinde ifade edilmiştir.

“Mâ Zeydun Katibün” dediğimizde, Zeyd kâtip değildir anlamı çıkar.

Burada da “Allah ca’letmiş değildir” şeklinde anlaşılır. O zaman “Mâ” “Len” karşılığıdır. “La”nın karşılığını “Lem” olarak kabul edebiliriz.

لِرَجُلٍ

(LiRaCuLin) 

“Bir racül için”

“Bir insan” demiyor da “bir racül” diyor. Bunun sebebi hamile kadının bedeninde cenin kalbi olmak üzere ikinci kalb olabilir. “Zeker” demeyip “racül” denmesi sebebi kadına işaret etmedir. Burada kıyas için önemli kural öğretilmektedir.

Bir erkeğin cevfinde iki kalb yoktur. Kıyas yolu ile kadının da çocukların da yoktur anlamı çıkar. O halde kıyas yaparken bu ifade önemli kurallar koyuyor. “Nâs”da kıyas yoluyla tahsis yapılamaz. Yani “insan” denseydi ceninlerin kalbinin olmadığı anlaşılırdı. Ama kıyas yoluyla kadınlarda da tek kalb vardır. Ancak hamile kadınlarda iki kalb olmayacağı anlaşılmıyor. Hamile olmayan kadın erkeğe kıyas edilebilir. Ama hamile olan kadın erkeğe kıyas edilemez. Ama erkek hamile olamayacağı için kıyas yapılamaz. Çocukların kıyası ise başka illetle olmaktadır. Onlarda ise omurgalı hayvan olmadır.

Hâsılı, buradaki bu ifade bize aynı zamanda kıyasa ait kuralı da öğretmektedir.

مِنْ قَلْبَيْنِ

(MiN QaLBAYNı)

“Çift kalb”

“İki kalb” denseydi “min”siz söylenirdi.

Burada “kalbeyni” cins yapılmış ve “min” getirilmiştir.

Kalb” kelimesi santral demektir. İnsanın karnında karaciğer gibi hattâ akciğer gibi kalbler vardır. Bunların tek olduğu söylenmektedir.

Buradaki “kalb”den kasıt kan damarlarının bağlı olduğu kalbdir. İnsan kalbinin dört göze olması çok kalb anlamında değildir. Aynı işi yapan merkez olmalıdır. Kalbin gözeleri tek başına kalb değildir. Kalb sistemin tamamıdır. Çünkü borular olmadan pompa çalışmıyor.

فِي جَوْفِهِ

(FIy CaVFıHIy)  

“Cevfinde”

Cevf” göğüs demektir. Karın ise “batn”dır.

Allah bir göğüste iki kalb var etmedi.

Cevf” kelimesi Kur’an’da bir yerde vardır. “Batn” ise farklı yerlerde gelmektedir. Yemekle batınlarını doldururlar diyerek midenin karında olduğundan bahsetmektedir. Göğüs ile karın arasında bir şeffaf perde vardır.

Kalbin dışında bu tarafta bir merkez var mıdır?

“Cevf” ile “batn” iyice bilinmezse yorumlar yapmamız zorlaşır. Sadrı yanlışlıkla göğüs olarak tercüme ediyorlar; bu yanlıştır. Sadr baş demektir. Südur etmek, çıkmak demektir. Kur’an’ın hiçbir âyetinde sadr göğüs anlamında geçmemektedir.

Bunun önemi şuradadır ki, bir cevfde iki kalb yoktur diyor. Kulubukuma tâbiri geçmektedir. Kalbaküma denmediğine göre, demek ki bir insanın birden fazla kalbi vardır. Kalbin biri göğüsteki kalptir. Diğer ise sadrda yani kafadaki kalp olan beyindir. Baştaki kalbin körleneceğini söylemektedir. Gazali bile bu basit gerçeği görememiştir.

Bunlar Kur’an’ın mucizesidir. İnsanlar acıyı kalpte duydukları için ruhun kalb ile irtibatı olduğuna inanmaktadırlar. Kur’an ise bu hatalı anlayışı düzeltmektedir.

Bununla beraber kan merkezi olan kalbin sinir sistemi bağımsızdır. Yani beyin dışı çalışmaktadır. Ruhun sinir sisteminin neresiyle ilişki kurduğunu bilmemekteyiz. Bu bakımdan bizim bâtıl dediğimiz inanç doğru olabilir. Ancak ruhsal olayların beyinde olduğu kesindir. Kur’an ruhsal olayların beyinde olduğunu belirtmektedir. İnsan ile ruh arasındaki ilişki hakkında biz bir işaret bulabilmiş değiliz.

وَمَا جَعَلَ أَزْوَاجَكُمُ  

(Va MAv CaGaLa EaZVaCaKuMu)   

“Zevcelerinizi de ca’letmemiştir.”

Biyolojik bir teşbihten sonra sosyolojik olayını karşılaştırmaktadır.

Canlılarda erkeklik-dişilik vardır. Bu eşleşme DNA’larda başlar. İnsan A, T, C, G harfleri ile gösterilen nükleik asitlerden oluşmaktadır. Temel program vardır. Bunlardan herhangi üçü bir araya gelerek bir kelime oluşturur. Çince’de olduğu gibi tek hecelidir. Böylece 64 kelime oluşmaktadır. Bu kelimelerin bazıları zinciri başlatmak veya bitirmek için kullanılır. Canlı vücudunda 20 çeşit aminoasit vardır. Canlıların yapısı bu yirmi aminoasitten örülmüş veya monte edilmiştir.

Bu dört nükleik asit eşleşmektedir. A ile T ve C ile G birbirine eşleşir. Bunlar çiftleşme yaparak zincirler oluştururlar. Kromozomlar böyle oluşur. Virüsler de böyle oluşur. Çoğalma bu sayede gerçekleşir. Hücrelerde bunlar vardır.

İki türlü çoğalma vardır. Tek hücre başka hücre ile birleşmeden çoğalır. Bazı hücreler birleşerek ortak hücreler oluşturulur. Bu hücreler erkek veya dişi olur. Hücreler gruplanarak çok hücreli canlılar oluşur. Böylece gelişmiş canlılarda erkek ve dişi vardır. Bu durum insanlarda da böyledir.

Omurgalı hayvanlar yavruları ile meşgul olurlar. Erkek balıklar sularda bir alan ayırıp orasını bekler, başka erkek balık yanaştırmazlar. Böylece temiz tuttuğu alana yumurta ile şişmiş balığı tutup oraya getirir. Dişi balık oraya yumurtalarını bırakır. Erkek de spermleri akıtarak yumurtalarını döller. Kurbağa ve sürüngenler cinsi ilişki kurarlar. Kuşlarda yumurtayı kuluçka ile oluşturur ve civcivleri büyütürler. Bunlarda erkek kuşlar dişi kuşlara eşlik ederler. Memelilerde ise dişi bir erkekle döllenir. Ama yavru büyütmede erkek çoğunlukla yardımcı olmaz.

İnsanda ise evlilik müessesesi oluşmuştur. Karı-koca bir araya gelerek aile müessesesini kurarlar. Diğer canlılardan farklı olarak insanlar hayatı boyunca aile içinde yaşamaktadırlar. Aile müessesesi insana has müessesedir. Aileyi kadın ile erkek kurmaktadır. Aralarında işbölümü vardır. Kadın çocuğu doğurur ve emzirerek büyütür. Erkek ise geçimini temin eder ve savunmasını yapar.

 

Bazı yasaklar mevcuttur.

a)      Birbirine çok yakın akrabaların eşleşmeleri yenilenme olmadığı için yasaktır. İnsanın usulü ve füruu ve kardeşlerin usulü, kardeşleri ve kardeşlerin füruu ile ilişki kurmak haram edilmiştir.

b)      Devamlı yakın olan kimseler arasında da ilişki kurmak haram edilmiştir.

c)      Eşin akrabaları ile cinsi ilişki de haram kılınmıştır. Usul ve füruda bu yasaklık süreklidir. Civar akrabaları ile iki kadının bir erkekle birleşmeleri de haram kılınmıştır.

d)     Köleler de efendilerinin akrabası yapılmıştır. Kadın ya cariye veya akraba olur.

 

Bu yasakların dışında, gizli cinsi ilişkiler de haramdır.

Bunun dört sebebi vardır.

a)      Kimin kime akraba olduğu bilinemez. İleride kardeşler evlenmiş olabilir.

b)      Çocuğun babası belirsiz olur, kadın ve çocuğa karşı yükümlülükler yerine getirilemez.

c)      Bir kadın yalnız sperm almaz, aynı zamanda erkekten hormonlar alır ve bunlara göre bedenini o erkeğin çocuğuna hazırlar. Nasıl bir tarlayı hazırlarken ekeceğiniz tohumlara göre farklı olarak hazırlanırsa, anne de dölleneceği erkeğe göre bedenini hazırlar. Bir kadın çok erkekle cinsi ilişki kurarsa bedeni çocuk için iyi olmaz. Genelevdeki kadınlar çok az hamile kalmaktadır.

d)     Ayrıca değişik erkeklerle temas eden kadında bazı hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Frengi gibi hastalıklar bulaştığı gibi zührevi hastalıklar yalnız cinsi ilişkiden doğmaktadır. AİDS ise çağımızın en korkunç cinsel hastalığıdır.

Karı-koca arasında çok sıkı bağ doğmaktadır. Bununla beraber çok yakın olmaktan doğan gerginlik olur. Fazla sevmekten doğan kıskançlık aile müessesesini kavgalı hâle getirmektedir. Birbirleri ile kavga etmeyen karı-koca hemen hemen hiç olmamıştır.

 

İşte bu sebepledir ki karı-koca arasındaki sevgi ile çekişme arasında dengenin kurulması için bir takım müesseseler konmuştur.

1) Evlilik dışı ilişkiler yasaklanmıştır. Böylece karı-koca evli kalmak zorundadır. Herkes evli olduğu için kişi eşini boşayamamaktadır.

2) Erkek tarafından boşanma tazminata bağlanmıştır. Kadın için ise tazminattan mahrumiyet vardır. Böylece evlenme ve boşanma zorlaştırılmıştır.

3) Boşanma yerine ayrılığa karar verir. Buna îlâ denir. Erkek îlâda bütün eşlerden uzak olur.

4) Bir de zıhar müessesesi vardır. Bu îlâdan farklıdır. Bu helali haram yapan yemindir. Suni akrabalıklardır. Akdî akrabalıklar kaldırılmıştır.

 

اللَّائِي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ

(elLAEi TuJAHiRUNa MiNHunNa)    

“Kendilerinden muzahara ettiğiniz kadınlar.”

Erkeğin kadına sınırsız yaklaşmayacağını ifade eden sözdür veya müessesedir.

Burada “muzaharet etme” kelimesi kullanılmıştır. “Senin sırtın annemin sırtı gibidir” demek şeklinde anlaşılıyorsa da zıhar bir müessesedir.

Her ne suretle olursa olsun, eşinden uzak duran kimse eğer yemin etmişse veya yemin mahiyetinde bir şey söylemişse, o zaman zıhar olur. Yeminsiz uzak durmuşsa o da îlâ olur. Îlâda yemin olmadığı zaman erken vazgeçse de kefaret ödemez. Zıhar yemin olduğu için dört aya kadar bekler. Vazgeçerse kefaret verir. Vazgeçmezse, dört ay sonra boşanma olmuş olur.

Îlâ olsun zıhar olsun en uzunu dört aydır. Bir kadını zımnen de olsa onun izni olmaksızın dört ay terk ederse îlâ olur. Yani kadın haklı olarak boşar. Dört ay dolduktan sonra kadının talebi ile boşanma olur. Mihri tamamen alır.

İster zıhar ister îlâ olsun, eşinden uzak kaldığında bütün eşlerden uzak kalır. Dört ay içinde döndüğünde yeniden mihir ve nikâh gerekmez. Bir eşine îlâ yapıp diğer eşleriyle, hattâ cariyesi ile cinsi ilişkide bulunursa, talak vuku bulmuş olur; ilişki kurduğu gün talak olmuş olur.

“Min” harf-i ceri ile zıhar olur, “Min”siz ise yardımlaşma anlamı çıkar.

أُمَّهَاتِكُمْ

(EumMaHAvTiKuM)

“Ümmleriniz değildirler.”

Ümm” “imam”dan türeyen kelimedir. “Mâ”nın (su) cemi/çoğulu “miyah” geldiği gibi; “ümm”ün cemi de “ümmehât” olarak gelir. Bu kıyassız bir çoğuldur.

Yahut “ümm”ün aslı “emh”dir. Bunlar sizin analarınız değildir.

Burada tek taraflı tasarrufla akrabalığın tesis edilemeyeceği ifade edilmiştir. Akrabalığın erhamla (doğrudan akrabalık), sıhrla (evlilikten doğan akrabalık), sütle ve kölelikle teessüs edeceği belirtilmiş olmaktadır.

وَمَا جَعَلَ أَدْعِيَاءَكُمْ أَبْنَاءَكُمْ

(Va MA CAGaLa EaDGıYAEaKuM EaBNAEaKUM) 

“Ed’iyanızı da ebnaınız ca’letmedi.”

Annelerde “muzaharat” kelimesini, burada da “deî” (الدَّعِيُّ) kelimesinin çoğulunu (أَدْعِيَاءَ) kullanmıştır. Bu da evlatlık demektir. Burada iki taraflı uzlaşma ile yapılan bir tasarruf vardır. Yukarıda ise tek taraflı tasarruf vardır.

İslâmiyet’te vasiyet yasaklandığı gibi evlât edinme de kaldırılmıştır. Oysa evlât edinme hem Araplarda hem de Roma’da çok yaygın müessesedir.

İslâmiyet gereksiz ve yararsız yasaklamaları kaldırmıştır.

Topluluklarda bilhassa evlilik alanında gereksiz yasaklamalar getirilmekte ve bu sebeple insanlar sıkıntılı hayat yaşamaktadırlar. Evlenilemeyecek kimseler sınırlı hâle getirilmiştir. Miras kaçırma da önlenmiştir.

Allah’ın haram ettiğini helal etmek ne kadar yanlışsa;

Allah’ın helal ettiğini haram etmek de o kadar yanlıştır.

Çocukları olmayan kimselerin evlat edinmeleri zaruri ihtiyaç gibi görünürse de, akrabalık sistemi genişletilmektedir. Yani usul ve füru birinci derecede akrabadırlar. Yoksa kardeşler, kardeşlerin füruu veya usulün kardeşleri akrabadırlar. Bunlar arasında evlenme yoktur. Bununla beraber bunlar yoksa amca çocukları da mirasçı ve yükümlüdürler.

Bize göre komşulara kadar bu yükümlülük vardır. Durum böyle olunca, eğer evlatlık müessesesini kabul edecek olursak, evlatlıktan red müessesesini de kabul etmek durumunda olmalıyız. Mirasta mahfuz haklar da olmamalıdır. Bu da doğal olanın yerine akdî olanları ikame etme demektir. Bu sebeple doğal olan bir şey akdî olanla tebdil edilemez.

Bu genel kural gereği evlat edinme de meşru sayılmamıştır. Yani âyet yaratılışla sabit olanın akdî yollarla değiştirilemeyeceğine dair bir kural getirmektedir. Erkeklerin birden fazla evlilik yapabilmesi fıtridir. Diğer canlılarda da var olan bir şeydir. Bunun kanunlarla yasaklanması meşru olamaz. Bir kadının birden fazla erkekle ilişkide bulunmaması da doğaldır. Yani zina kanunlarla meşru hâle getirilemez.

ذَلِكُمْ قَوْلُكُمْ بِأَفْوَاهِكُمْ

(ZAvLiKuM QaVLuKuM BiEaFVAHiKuM)  

“Bu sizin ağzınızla söylediklerinizdir.”

Yukarıda yaptığımız izahı burada açıklamaktadır. Yani sözlerle akrabalık tesisi doğa kanunlarını tağyirdir. Biz doğa kanunları içinde iş yaparız. Doğa kanunlarını değiştiremeyiz. Doğa kanunlarını değiştirme bizim gücümüzün üstündedir.

Bi efvahiküm” ile tavsif etmesi, ef’aliküm değildir demektir. Süt akrabalığı ile sıhri akrabalık fiilî akrabalıktır. Sadece ağızla söylenen değildir. Sütle insanın bedeninde değişiklik olmaktadır. Eşle birleşmede de akrabasındaki gibi fiilî değişmeler oluşmaktadır.

وَاللَّهُ يَقُولُ الْحَقَّ

(Va elLAHu YaQULu eLXAqQa) 

“Allah ise hakkı söyler.”

Allah bir şeye “ol” der, o da öyle olur. Allah bir şeye hak demişse o haktır. İnsanlar onu değiştirme yetkisine sahip değildirler.

Köleler azad edildiği zaman azad edenin soyuna dâhil olur. Azatlıklar akraba olup vâris olurlar. Ancak bu amca çocukları benzeri vârisliktir.

Evlenmedeki akrabalık da sıhrî akrabalık gibidir. Kölelik devam ederken akrabalık devam eder. Kölelik bitince, onun boşadığıyla evlenmek caizdir. Bizzat köle ile de evlenmenin caiz olduğunu söyleyenler vardır.

Biz buna iştirak etmiyoruz. Bir kadın kölesi ile mahremdir, evlenemez. Azad etse de evlenemez görüşündeyiz.

Bunun gibi, eğer erkek baştan cariye yapmamışsa o kadın köle akrabadır. Azad etse de onunla evlenemez. Ama azad ettiği kölenin boşadığı karısı ile evlenir.

İşte sınır buradadır.

Bu âyet bize göre evlenemeyeceğinin sınırını koymuş, evlenebileceğinin de sınırını koymuştur.

وَهُوَ يَهْدِي السَّبِيلَ (4)

(VaHuVa YaHDi elSaBiYLe)

“Sebile o hidayet eder.”

Burada isim cümlesi yapılmıştır. Allah izmar edilmiştir. “Sebil” kelimesi ise marife yapılmıştır. Şeriatı O koyar anlamındadır.

İnsanların şeriat koyma yetkileri ancak şeriatın izin verdiği yerlerde vardır. Allah söylemişse artık insanların söz söylemesi olamaz. Mevridi nasda kıyasa mesağ yoktur. (Yazılı delilin vardığı yerde kıyasa izin yoktur.)

Kıyas da usulüne göre olmalıdır. Yani nass Allah’tandır. Kıyas da O’nun gösterdiği usuller içinde olmalıdır. Kıyas ve kitaptan başka delil yoktur. Sünnet ve icma delil değildir. Sünnet ya Kur’an’ın açıklamasıdır yahut Hazreti Peygamber’in yaptığı kıyastır. Onun bizden farkı, o hata etmişse Allah düzeltmiştir. İcma da böyledir. Kıyasların kesin olanı icmadır. Yani, sünnet ve kıyas yardımcı delillerdir. Ana deliller akıl ve nakildir, yani kitap ve icmadır.

Burada bize şeriatın tedvininde biyolojik kanunlara uygun olması belirtilmiş oluyor.

Kalbin tek olması gibi aile müessesesinin varlığı da tektir. Aile suni müessese değildir. Doğal müessesedir. Bizim onu değiştirmemiz mümkün değildir. Kadın erkek gibi değildir. Onları bir yapmanın anlamı yoktur.

Şimdi bu gerçekleri gördükten sonra “pozitif ayırımcılık” diye bir kavram geliştirmişlerdir. Allah’ın yanlış yaptıklarını bunlar kanunlarla düzeltecekler!

Herkesin hakkını vermek, zayıfı korumak başkadır; doğa yanlış yapmış, biz onu düzeltelim başkadır.

Kadın çocuk doğurabilmekte, süt verebilmektedir.

Erkek ise daha güçlü ve kuvvetli olmakta, koruyabilmektedir.

O halde kadının üstün meziyetlerine karşı üstün hakları olmalıdır. Askere gitmemeli, diyet ödememelidir.

Erkeğin de kendi üstünlüğüne göre kendi hakları olmalıdır. Askere komuta etme yetkisi onun yani erkeğin olmalıdır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-529/ADİL DÜZEN DERSLERİ-359   26 Eylül 2009

 

TEKEL SERMAYE SORUNU

Bugünkü Batı Uygarlığı faizli tekel sermayeye dayanmaktadır. Beşyüz yıllık birikim Batı uygarlığını oluşturmuştur. Her oluş sonunda kendi ömrünü tamamlar. İnsanlık tekel sermaye sayesinde bugünkü hâle geldi Ne var ki insanlığın bugün en büyük sorunu da tekel sermayedir. Bugün yeryüzündeki insanlar borç batağı içindedir. Aile müessesi çökmek üzeredir. İşsizlik hemen her yede insanlığı inim inim inletmektedir. Her tarafta terör olayları sürüp gitmektedir. Bunun temel kaynağı faizli tekel sermayedir.

Tekel sermaye sorununu çözmelidir.

Bu sorunu tekel sermaye çözebilir.

Bu sorunu çözmek için;

a)      Tekel sermaye faizli ekonomiden vazgeçmeli, Faizsiz kredileşme sistemine geçmelidir.

b)      Tekel ekonomi karşılıksız para ihracından vazgeçmelidir;  karşılıklı para sistemine geçmelidir. Merkez Bankaları faiz karşılığı değil, faizsiz kredi vererek para çıkarmalıdır. Faiz karşılığı vergi almaktadır. Faizli ekonominin yerini “faizsiz ekonomi” almalı, tekele son vermeli, rekabete dayanan piyasa oluşturulmalıdır.

c)      Büyük sermaye Ortadoğu’ya taşınmalıdır. Şimdilik merkez İstanbul olabilir. Ama son karargahı İsrail olmalıdır. Bu konuda yapılması gereken geniş düzenlemeler olacaktır, onlar ayrı bir yazı konusudur.

d)     Sermaye sadece rekabetli ekonomi içinde uluslararası ticaretle meşgul olmalıdır, ülke içi ekonomilerden çekilmelidir. Bu arada -bugüne kadar yaptıklarının aksine- ilme, dine ve siyasete asla etkin olmaya çalışmamalıdır.

Tekel sermaye varlığını sürdürmek istiyorsa, bunu kendi gücüyle yapmalıdır. Bunu kolaylıkla yapabilir. Bu yeni sisteme nasıl geçileceği hususunda Akevler Adil Düzen Çalışanları onlara yardımcı olabilirler.

*

Tekel sermeye bu uyarılarımıza değer vermez, faizli sömürü sistemine devam ederse; o zaman insanlık kendisi bu sermayeye karşı cephe almalı ve onu devre dışı bırakmalıdır.

Bunun için devletler şunları yapacakladır:

a)      Her devlet kendi parasını  tanımlayarak bir şeylerin karşılığı olarak çıkartacaktır.

b)      Devlet yalnız kendi parasıyla alış-veriş yapacaktır. Yabancı para ile bir şey satmayacak ve bir şey almayacaktır. Dış ekonomik ilişkiler halk tarafından halklar arasında yürütülmelidir.

c)      Devlet para değeri korunmuş olarak faizsiz krediyi halkına verecek, buna karşılık faiz yerine vergi alacaktır. Vergi ile devleti yönetecektir. Ülke içinde işsizliğe son verecektir.

d)     Karşı taraf gümrük uygulasa bile; tek taraflı olarak gümrük ve kota gibi kayıtlayıcı müesseseler kalkmalıdır. Giren mallardan sadece yüzde yirmiyi geçmeyen vergi alınabilir.

Bu hususta işe bir devlet başlar. Diğer devletlerle zamanla işbirliği yapılırsa, tekel sermayenin karşılıksız parası işe yaramadığı içim sermaye de devletlerin parası ile iş yapmaya başlar. Böylece tekel sermayenin sömürüsü sona erer.

*

İnsanlığın huzura kavuşması için tekel sermaye sorunu çözülmelidir.

a)      Tevrat’ta Hazreti Musa’ya vaadedilen arz-ı mev’ud (takriben bugünkü İsrail toprakları) İsrail devletine teslim edilmelidir. Hazreti İbrahim’e vaadedilen arz-ı mev’uddaki saçma iddialarından, yani Fırat ile Nil arasındaki talebinden İsrail vazgeçmelidir. Çünkü oralar İsrail oğullarına değil, bütün İbrahim oğullarına vaat edilmiştir. Nitekim bugün de oralarda İbrahim oğulları oturmaktadır.

b)      Filistinlilere İsrail dışında bir vatan oluşturulmalı ve Filistin devleti insanlığın maddi destekleri ile kurulmalıdır. Toprağı Araplar vermelidir. Çöl ihya edilebilir.

c)      İsrail devletinin ve komşularının güvenliği uluslararası güç tarafından sağlanmalıdır. İsrail ve komşularının saldırı silahları sınırlı olmalıdır.

d)     İsrail’e karşı uygulanan tüm ambargolar kaldırılmalıdır. Dünyadaki uluslararası ticaretlerini rahatlıkla yapmalıdırlar. Ancak dünyadaki ülke içi ekonomilerden kesinlikle çekilmelidir.

İnsanlık bir taraftan sömürü sermayesini etkisiz hâle getirirken, diğer taraftan onun yerine ikame edilecek sistemi de ortaya koymalıdır. Bu sistem de İslâm düzenidir; “Adil Düzen”dir, “Adil Ekonomik Düzen”dir. Tevrat ve Kur’an düzenidir. İnsanlık “Adil Düzen Üniversiteleri” kurarak, insanlığı sömürücü tekel sermayenin sömürüsünden ve zulmünden kurtaracak sistemi ortaya koymalıdır. Bu sistem tektir. Tevrat ve Kur’an’ın sistemidir. İlâhi sistemdir. Bununla beraber biz her sistemi tartışabiliriz. Daha üstün sistem getiren olursa,  tereddütsüz ona uyarız. Ama bu sistem ilmî olmalıdır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-529/ADİL DÜZEN DERSLERİ-359   26 Eylül 2009

 

DEVLETÇİLİK VE Sn. BAKAN!

Adam Smith anlayışına göre sistem; devletin ekonomiye müdahale etmemesi, kendi kendine en iyisinin olacağı şeklinde idi.

Marx’a göre sistem; devlet ekonominin dizginlerini tamamen devlete verir, devlet her şeye karışır.

İslâmiyet’e göre ise; reel ekonomide kapitalistlerin dediği gibi devlet asla karışmaz, ancak finans ekonomisinde tamamen sosyalizm anlayışı içinde düzenleme yapılır.

Bugün ise yeryüzünde bunların hiçbirisi uygulanmamaktadır.

Ne var ki İslâmiyet’in istediği sisteme doğru gidilmektedir.

Bunlar nelerdir?

a)      Faizler gittikçe düşürülmektedir; hattâ sıfıra doğru gitmektedir.

b)      Gümrük vergileri ve dış ticaret kısıtlamaları gittikçe azalmaktadır.

c)      Para işleri ister istemez devletlerin imtiyazına doğru kaymaktadır. Karşılıksız para yerine enflasyonsuz para arayışına gidilmektedir.

d)     Uluslararası ilişkilerde hâkimlik sisteminden “hakemler sistemi”ne kayılmaktadır.

“Adil Düzen”in kırk senede ortaya koyduğu ilkelere doğru insanlık zorunlu olarak gitmektedir.

Bugün insanlıkta sistemsizlik ve düzensizlik hâkimdir.

Bu böyle devam edemez.

İster istemez insanlık “Adil Düzen”e gelerek sistemli sisteme doğru gidecek ve sonunda bu sisteme girecektir. Yoksa bu kadar büyümüş ve gelişmiş bir ekonomi sistemsiz olamaz. Yani reel ekonomide kapitalizmin, mâlî (finans) ekonomisinde de sosyalizmin uygulanacağı bir sistemi insanlık er veya geç kabul edecektir.

Başka bir deyişle, “Adil Düzen” ve “Adil Ekonomik Düzen” çok basit ve sadedir. Devlet kâğıt para basıp üretime faizsiz ve cebri icrasız kredi verecektir. Karşılığında ise anayasada belirtilmiş vergi alacak, buna karşılık kamu görevlerini ve genel hizmetleri yapacaktır. Yani faizin yerini vergi alacaktır. Krediyi devlet verecek ve faizsiz verecektir. Enflasyon yapmayan bütün kredilerini devlet karşılayacaktır. Devlet için paranın maliyeti sıfırdır.

Ekonomik programlama yapılırken millî hâsılayı artıracak sistem/düzen uygulanmalıdır. Böyle olunca artan millî hâsıladaki kamu payı da artacaktır. Artan kamu payı sayesinde devletin genel hizmetlerini artırmak mümkün olacaktır.

Bu nasıl gerçekleşecektir?

a)      Devletin dış borçları sıfırlanmalıdır. Dolayısıyla faiz yükünden kurtulan halk ve devlet yatırımlara yönelecektir. Bu da millî hâsılanın, dolayısıyla devlet gelirlerinin artmasına sebep olacaktır.

b)      İşsizlik önlenmelidir. Millî hâsılanın artması sadece emeğin artmasıyla sağlanabilir. Vatandaşlara tam istihdam sağlanabilirse, millî hâsıladaki artış gerçekleşebilir. Çünkü insanımız ve halkımız için emeğinden başkası yoktur.

c)      Yurt dışından emek ithali de millî hâsılanın artışına sebep olur. Bunun için yurt dışından gelen insanların ülkede çalışmalarına izin verilecektir. Buna karşı çıkanlara deriz ki; Almanya ve Avrupa ülkeleri bizim işçilerin emeği ile kalkınmadı mı?

d)     Bunlara ilaveten ayrıca teknik eğitimle, genel planlamayla ve çalışanın verimini artırma yoluyla millî hâsıla artmış olacaktır.

Bu dört unsurun dışında söylenenlerin hepsi aldatmacadır.

Bakan Babacan’ın konuşmasını ben tamamen dinleyemedim. Çalışma arkadaşlarım aracılığıyla kısmen takip ettirdim ve incelettim. Ancak yukarıdaki hususlardan söz bile edilmemiştir.

Sayın Bakan’a -dolayısıyla Başbakan’a tekrar hatırlatıyor ve- soruyoruz:

-Faiz sıfırlanacak ve cebri icra kaldırılacak dendi mi?

            Hayır! 

-Çalışana çalışma kredisi verilerek Türkiye’de işsizlik kaldırılacak dendi mi?

            Hayır!

-Dışarıdan gelecek emeğe serbestlik verilecek dendi mi? 

            Hayır!

-Usta-çırak sistemi ile tüm halk meslekî eğitime tâbi tutulacak ve tarım sektörü sanayi ile desteklenecek dendi mi?

            Hayır!

O halde Sn. Bakan Babacan (yani Sn. Başbakan) ne anlattı?!.

            Hikâye!!!

Bu hikâyeleri yedi yıldan beri dinliyoruz; sadece dinliyoruz…

Sonuç olarak söyler misiniz ne oldu, ne yapılabildi?

Halkımızın hangi ana sorunu çözüldü?

Elektrikte enerji sabitse, volt ile amperin çarpımı sabit kalır. Trafolar koyarak akımı çoğaltır, gerilimi düşürebilirsiniz. Ama dışarıdan enerji enjekte etmediğiniz zaman elektriği artıramazsınız.

Sn. Bakan Babacan (yani Sn. Başbakan) ne yaparsa yapsın; yukarıda söylediğimiz dış borçları sıfırlamazsa, emeği çoğaltmazsa ve üretimi artıracak eğitimi yükseltemez, dolayısıyla sözkonusu sorunları çözemez.

Bununla berber ilk defa ciddî bir program yapılmış ve IMF’ye; biz bunları yapacağız. İsterseniz programımızı kritik edebilirsiniz denmiştir. Türkiye’nin böyle demesi gerçekten yenidir. Bunun şimdilik en önemli sonucu, Türkiye’nin bu konuları tartışmaya başlaması demektir. Bu da tebrik edilecek bir durumdur.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-529/ADİL DÜZEN DERSLERİ-359   26 Eylül 2009

 

KENAN EVREN’İN SUÇLARI!

Birinci Cihan Savaşı’ndan sonra İmparatorluk yıkılmış ve parçalanmıştı. Bununla yetinilmemişti; Sevr dayatılarak Türkiye de ortadan kaldırılacaktı...

General Kazım Karabekir Erzurum’da direniş grupları oluşturmaya başladı. Mustafa Kemal bu direnişin başına geçti. Mareşal Fevzi Çakmak İstanbul’dan destekledi ve sonra katıldı. İsmet İnönü cephe komutanı oldu. Rauf Orbay başbakanlık yaptı…

Hâsılı, generallerin anlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.

Batı, Türkiye devletinin gelişmesini önlemek için 1950’den başlayarak her 10 senede bir askeri müdahaleleri gerçekleşirdi.

Cemal Gürsel ve Cevdet Sunay bu müdahaleleri yıkıma sebebiyet vermeden geçiştirdiler. Kenan Evren ise bu müdahalelere son verecek bir çıkış yaptı.

1-      Anayasayı bir daha darbeye gerek kalmayacak şekilde değiştirdi. Gerçekten ondan sonra -otuz yıla yaklaşıyoruz- askeri darbe olmamıştır. Müdahaleler olmuştur ama onlar da atlatılmıştır. Böylece Türkiye demokrasiye doğru ilerlemiştir.

2-      Türkiye İslâm düşmanlığı yapıyordu. İslâmiyet’e karşı olanlar partileri kapatıyor ve bertaraf ediyordu. Kenan Evren Türkiye’yi tekrar İslâmiyet’e çevirmiştir.

a)      Kur’an kursları meşrulaştırılmıştır.

b)      İmam-Hatip okulları lise seviyesine yükseltilerek üniversite yolları açılmıştır.

c)      Yüksek İslâm enstitülerini fakültelere çevirerek din âlimlerini de akademik kariyerlere ulaştırmıştır.

d)     Okullara zorunlu din dersleri koymuş ve anayasaya almıştır.

e)      İslâm Konferansı Örgütü (İKÖ) ekonomik kuruluşu İSEDAK’ın başkanı olmuştur.

f)       İsrail Devleti ile ilişkileri konsolosluk seviyesine indirmiştir.

3-      Cumhuriyet Halk Partisi’ni de kapatarak Türkiye’ye demokrasinin gelmesini sağlamıştır. Oysa CHP o zamana kadar dokunulmaz idi.

4-      Kendisi istemediği halde Millî Görüşçü Turgut Özal’a başbakanlığı teslim etmiştir. Sonra da cumhurbaşkanlığını onaylamıştır. Böylece Türkiye’de Millî iradeye itaat etmeyi Türk ordusuna öğretmiştir.

İşte Kenan Evren’in suçları bunlardır.

Oysa tekel sömürü sermayesinin istekleri başkaydı;

a)      Türkiye’de darbeler devam etmeliydi. Bunu önledi, suçu büyük.

b)      Türkiye dinsiz bir devlet yapılarak İsrail imparatorluğuna kolay yutulur lokma olacaktı. Evren bunu önlemiş, Türkiye’yi İslâm devleti kalmaya götürmüştü.

c)      Türkiye İsrail tarafı olup İslâm ülkelerinden uzak kalmalı idi. Evren ise İslâm âlemi tarafına geçmiştir. Bu tabii ki affedilmez suç idi.

d)     Evren kendisinden sonra gelen komutan askerleri öyle oluşturdu ki, bugün AK Parti’nin kapanmasına imkân vermiyorlar. Artık demokrasiye yalpalamalara rağmen gidiliyor.

İşte Kenan Evren’in suçları bunlar, cezası idam olalı!

Bir ara AK Partililer dolduruşa getirilerek Evren’in muhakeme edilmesi söz konusu olmuştu. Evren rest çekti; intihar ederim dedi. Şimdi CHP artık baklayı ağzından çıkardı. İstanbul’da adı yazılı olduğu yerlerden silinecekmiş. Evren tarihteki yerini almıştır, bu adlara ihtiyacı yoktur. Yer adlarına milletin kalbinde yer almayan kimseler sığınırlar. II. Abdülhamit’in sokaklarda adı yoktur ama milletin gönlünde yaşıyor.

Geçmişte iyi yapılanlar vardır, yanlış yapılanlar vardır. Olan olmuştur. İnsanları iyi veya kötü olarak değerlendiremeyiz. Şunu yaptı, bunu yaptı diyebiliriz. Evren zamanında yanlışlar olmamıştır, zulüm olmamıştır demiyorum. Sömürü sermayesinin istediği nedir? Askeri darbeler olsun, ülke karışsın ve kolay yenecek lokma hâline gelsin. Ama gerektiğinde askerler müdahale eder ve Türkiye karışmaz. Bu iyi bir şey değildir. Ama sivillerin beceriksizliği sonunda müdahaleyi zorunlu kılar. Milletim er geç bu gerçekleri anlayacaktır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

*529. GENEL; 79. İŞLETME SEMİNERİ

Adres: EMİNEVİM/EMİNOTOMOTİV MerkeziKısıklı Cad. No: 36    ALTUNİZADE - ÜSKÜDAR / İSTANBUL    Tel: (0216) 444 36 46

Perşembe, 26.09.2009

 

KİRA VE BAKIM;

İŞLEYİŞ VE DENGE

 

İŞLEYİŞİ

a)      Kooperatif İstanbul’un her ilçesinde ona yakın komisyoncu belirliyor. Levhada, “AKEVLER / EMLAKÇI / (FALAN) yazılıdır.

b)      Yerini (ev, dükkân, işyeri, arsa vs.) kiraya vermek isteyen “Akevler Emlak” bürosuna gelir ve evini (gayrimenkulunu) gösterir; evin değerini birlikte pazarlıkla tesbit ederler. Hangi komisyoncu fazla değer tesbit ederse ona verilir.

c)      Her komisyonun limiti vardır. O limit kullanılarak değer tesbiti yapılır.

d)     Kooperatif her ay kira yüzdesini tesbit eder. Yüzde şu kadardır der. Bu değeri ile kiraya verilir. Artırılmaz, eksiltilmez.

e)      Elde dilen para ile komisyoncu tüm kiraladığı yapıların tamir ve bakımının yapar.

f)       Kalan meblağdan %2 alır. Kalanı kiraladığı bütün dairelere bölüştürülür. Her komisyoncuda gelen yüzde farklı olur.

 

DENGE

1)      On kadar komisyoncu olduğu için serbest rekabet devam ediyor.

2)      Kiralara verilecek yüzde elde mevcut tüm boş dairelere göre tesbit edilir. Her ilçe için ayrı katsayı belirlenebilir.

3)      Komisyoncu daireyi ucuz kiralamak ister, çünkü kiraya veremediği zaman müşteri kaçar, kendisi de yüzdesini alamaz. Kiralayan da fazlasına vermeye çalışır, böylece denge kurulur.

4)      Bakım yapılmazsa kiraya verilmez. Çok masraf yaparsa %2 azalır. Çünkü kalandan yüzde almaktadır. Kiraya veren olmaz.

5)      Kiralar arz ve talebe göre düzenlenmiş olur.

6)      Tamir ve bakımda karşılıklı dayanışma ortaya çıkar.

7)      Elde her zaman boş daire bulunmuş olur. Böylece kiracıyı çıkarmak sorun olmaz.

8)      Yapılan masraflar dolmadan çıkarılırsa mal sahibi kalanı öder.

 

Oturulan Evler

Bir kimse bir evde kendisi oturuyorsa, kiranın % 4’ü kadar komisyon vermeye devam eder. Bu komisyon karşılığında bakım işçiliği karşılıksız yapılır.

 

 

Konu ile daha çok ilgilenenlere not:

Bu konu daha önce birkaç defa işlenmiştir…

Geçmişteki seminer notlarında ilgili konulara bakılabilir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 

Sel, tedbir ve korunma

Reşat Nuri EROL

Sel, zelzele, yangın ve kazalar “doğal âfetler”dendir.

Hırsızlık, soygun, sabotaj ve saldırı “beşeri âfetler”dendir.

Bu âfetlerin olmaması için tedbirler alınabilir.

Bugünlerde ülkemizde “sel âfetleri” yaşıyoruz…

Sel âfetlerine karşı ne gibi koruma tedbirleri alınabilir?

-Su havzalarında barajlar yapılarak selden korunmak mümkündür.

-Dere yatakları gerektiği şekilde ıslah edilerek korunmak mümkündür.

-Meteoroloji verileri en iyi şekilde değerlendirilerek korunmak mümkündür.

-Şehir yerleşim ve imar planlarını uygun şekilde yaparak korunmak mümkündür.

Ama bunların hiç birini yapmazsanız, gerekli tedbirleri almazsanız; bugünlerde Trakya’da başlayıp İstanbul’a gelen ve neredeyse bütün Anadolu’ya yayılan sellerde olduğu üzere, her şiddetli ve yoğun yağışta sel âfetini bekleyebilirsiniz… 

Deprem, yangın ve her türlü kaza âfetlerine karşı da çok yönlü tedbirler alınabilir.

Ama bu âfetlerin bazılarına karşı önleme tedbirleri alınamaz, sadece korunma tedbirleri alınabilir.

***

Kapitalizmde sel, deprem ve yangın gibi her türlü âfetlere karşı engelleme tedbirleri ile korunma tedbirlerini sigorta şirketleri alırlar. Kişiler kendilerini, araçlarını, evlerini ve iş yerlerini sigortalarlar, zarar vuku bulduğunda tazmin ederler. Cana gelen zararlar da hayat sigortası ile tazmin edilir. Bu takdirde böyle anlarda sigortalananlar korunmuştur. Sigorta primi ödemeyenlerin ise bu düzende herhangi bir hakları yoktur!

Kapitalizmin felsefesi budur.

Para kazananlar yaşarlar, kazanamayanlar kaybeder veya ölürler.

Kapitalistlere göre doğanın ayıklama dengesi budur. Aksi halde, kapitalizme göre dünyanın nüfusu o kadar artar ki, sonunda yeryüzünde yaşamak mümkün olmaz.

Sosyalizmde ise nüfus regülasyonu doğum yasakları ile sağlanmakta, mesela Çin’de birden fazla çocuk yapma suç kabul edilmektedir. Doğmuş olan herkesin bütün ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmaktadır. Bu mantığa göre tabiî ve beşerî âfetlere karşı bütün tedbirleri alma görevi devlete verilmiştir.

Karma ekonomilerde ise tedbirlerin neler olduğu belli değildir. Gerektiğinde devletin eli kolu bağlanmakta, gerektiğinde de devlet veya yerel yönetimler her türlü oluşlardan sorumlu tutulmaktadır.

Selin geleceği belli olan yerlerde inşaat yapılması, sitenin veya fabrikanın inşası kamunun (devletin veya belediyelerin) suçu mudur, yoksa orada ev/bina yapan vatandaşın (veya herhangi bir şirketin) suçu mudur?

Her sorun gibi bu sorunu da çözerken işe temelden başlamamız gerekir.

***

Bize veya Adil Düzene göre;

-Doğum sınırlaması yapılmaz. İnsanlar istedikleri kadar çocuk yapabilmelidirler.

-Doğan çocuğun hayatı sadece anne babasına terk edilemez. Eğer anne babasının gücü yetmiyorsa, kamu o çocuğun büyümesi, eğitilmesi, sağlıklı yaşaması ve büyüdüğü zaman da iş, aş, eş bulması için gerekli tedbirleri almalıdır.

-Yaşayanların gelecektekilere engel koyma yetkileri yoktur. Doğmuş olanların yaşama hakkı olduğu gibi, doğacakların da yaşama hakları vardır.

-Nasıl “serbest rekabet sistemi”nde fiyat ve ücret sınırlaması yapılamazsa, serbest rekabet piyasayı dengede tutuyorsa; aynı şekilde “adil bölüşme sistemi” de nüfus regülasyonunu sağlar.

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2586 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2394 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3422 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5478 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3541 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3072 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3710 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3420 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3832 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4108 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4618 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3012 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3112 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3965 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3822 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2942 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3950 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7713 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3574 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4443 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4741 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4663 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4815 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4548 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3395 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5173 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3853 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5148 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5007 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4933 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3477 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3688 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5150 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4205 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5418 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4087 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4417 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4429 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4765 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5314 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5260 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4380 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4590 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4112 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4097 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4086 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4540 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5648 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9814 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4645 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3703 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3852 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3355 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3742 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5696 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4244 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler