,
/KUR’ÂN MATEMATİĞİ TEFSİR-I 17.04.1999
ومن كل شيئ خلقنا زوجين لعلكم تذكرون (51/49)
Va MıN KulLı ŞaYEın PaLaQNAv ZaVCaYNı
LaGalLaKuM Ta7akKaRUNa
Tezekkür edesiniz diye biz her şeyden zevceyn olarak halk ettik.
Düşünüp anlamanız için biz her şeyi çift çift yarattık.
ولا تسرفوا إنه لايحب المسرفين (6/141)
Va Lav TuSRıFUv EhnNaHUv Lav YuXıbBu eLMuSRıFIyNa
İsraf etmeyiniz, O müsriflere muhabbet etmez.
Saçıp savurmayınız, O saçıp savuranları sevmez.
Kur’ân Matematiği Derslerinde bu âyetlerin mânâsı verilmeye çalışılacaktır.
Dersin başlangıcında bu konuda 20 dakikalık bir konuşma olacaktır.
Va و
Arapçada “Ve” atıf harfidir. Kelimeyi kelimeye cümleyi cümleye atfeder. Türkçede de kullanılmaktadır. Genel olarak fiil cümlesini fiil cümlesine, isim cümlesini isim cümlesine atfeder. Burada isim cümlesini isme atfetmiştir.
Sûrenin başında; “Tozaran tozlar, ağırlıkları taşıyanlar, kolayca akanlar, işleri bölüştürenler nasıl gerçekse, size vaadedilen de öyle gerçektir. Hesap sorulacaktır. Yıldız yığınlı gökler nasıl gerçekse, siz de değişik sözler içinde-siniz.”
“Biz göğü kendi gücümüzle kurduk, Biz onu genişletmekteyiz. Anlayasınız diye her şeyden çift yarattık. Allah’a koşun.”
Demek oluyor ki, buradaki “Ve” harfi “göğü biz kurduk” cümlesindeki “Ve” harfinin gittiği yere gidiyor. “Tozaran tozalar” cümlesine yani sûrenin başına gidiyor. Sûre ise Kur’ân’ın bir ayırımıdır. Sûrenin Kur’ân’daki yerini bilmemiz gerekmektedir.
KUR’ÂN SÛRELERİ
Kur’ân sûreleri aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:
1- Fâtiha sûresi Kur’ân’ın bir özeti olarak büyük Kur’ân’dan ayrılmıştır.
2- Ondan sonra Bakara’dan Tevbe’ye kadar ikili 8 büyük sûre gelmektedir. Tevbe’de Besmele yoktur. 7 sûre olarak da sayılabilir. Bu sûrelerde İslâmiyet tanıtılmaktadır.
3- Ondan sonra Yunus’dan Enbiya’ya kadar 4*3=12’lik bölümü gelmektedir. Burada İslâmiyet’in tebliğ örnekleri olarak peygamberlerin kıssaları anlatılmaktadır.
4- Ondan sonra 4 sûre vardır. Ayrı ayrıdır. İlk üç sûreye eklenebilir. O zaman 5*3=15 sûre olur. Dördüncü sûre de eklenebilir. O zaman 16 eder. İkili bölüm 8 sûre idi. Bunun iki katı 16 etmektedir.
5- Ondan sonra 3+4’lerden oluşan 3*7=21’lik sûreler gelmektedir. Ondan sonra 3 sûre gelmektedir. Aradaki 4’ü de katarsak 28 sûre etmektedir. Bundan sonra yine 7’lik sûre gelmektedir. Toplam 35 sûre ediyor. İlk dörtten 3 çıkarırsak 32 eder, 16’nın iki katıdır. Bu sûreler kâinatın yapısını anlatmakta ve âhiret ile ilgili beyanlarda bulunmaktadır. Dersimizde ele aldığımız âyet bu sûrelerden biri olan Zâriyat sûresi içinde yer almaktadır.
6- Bundan sonra 10 Medeni sûre gelmektedir. Bunlar ilk sekiz sûre gibi İslâmiyet’i özet olarak anlatmaktadır. Toplam olarak 7+12+35+10=64 ediyor; 32’nin 2 katıdır
7- Bundan sonra 32 sûrelik kısa sûreler gelmektedir. Bu sûrelerde tebliğ tekrarlanıyor. Ondan sonra 16 sûrelik bölüm ise kısa son sûreleri veriyor. Bunlar daha çok ezberlenip okunması içindir; Namaz sûreleri de denir.
Kur’ân böylece ikili sisteme göre düzenlenmiş oluyor.
1+((2*4-1)+12+(1+1+11)+(3*7+3+7)+10)+32+16
1+64+32+16=1+16*7 Tevbe de sayılırsa 114=6*19
ZÂRİYAT SÛRESİ
Zâriyat sûresi atom ve elektriği dört âyetle anlatarak temel kanunları vermektedir. Galaksilere de işaret ederek kıyamete ve âhirete geçmektedir. İbrahim, Musa ve Nuh peygamberlerin kıssalarına temas etmektedir. Ad ve Semud kavminden bahsetmektedir. Bundan sonra kâinatın genişlemekte olduğunu bildirmekte ve işte bundan sonra her şeyin çift yaratıldığından bahsetmektedir. Sonra bu durumda peygamberin ve mü’minlerin ne yapmaları gerektiği açıklanmaktadır.
Bu sûrede kâinatın yapısı ile ilgili önemli dört konu ele alınmıştır:
1- Elektrik ve maddenin temel özellikleri anlatılmıştır.
2- Altı tabaka teşkil eden ve dünya semasından uzak yıldız kümelerinden haber verilmiştir.
3- Kâinatın genişlemekte olduğu bildirilmiştir.
4- Her şeyin çift yaratıldığı ifade edilmiştir.
İlk iki maddede kâinat büyük ve küçük âlem bir arada zikredilmiştir. Bunlar birbirine eştir.
Kâinatın genişlemesi ile çift olmasını da son iki maddede zikretmiştir. Bunlar arasındaki ilgi şudur: Kâinat önce bir idi, ikili sistem yoktu. Kâinat genişleyince ışık ortaya çıktı ve ışık parçalanınca çift parçacıklar oluştu. O sebepledir ki bu iki âyet peş peşe zikredilmiştir.
Bu âyetin Kur’ân’da ne kadar uygun bir yere yerleştirildiğini böylece görüyoruz. Buradaki “Ve” harfinin de nelere işaret ettiğini anlıyoruz.
“Ve” harfi tertibi gerektirmez. “Ahmet ve Mehmet geldi” dediğimizde, birlikte veya ayrı ayrı gelmiş olabildiği gibi, Mehmet daha önce de gelmiş olabilir. Demek ki yukarıda belirtilen tertib zaman içinde tertibi değil de başka bir sebepten dolayı bir tertib olabilir. Kâinat önce bina edilmiş, sonra gelişmeye başlamış ve sonra çiftler oluşmuştur. Baştan zerrelerin yaratılışından başlaması insanın bu yoldan anlayabilmesinden dolayıdır. Tarih boyunca da insanlar matematiği en son geliştirdiler. Bu sebeple bu âyet sonunda yer aldı. Mantığı anlatırken bundan dolayı zorluk içindeyiz. Sonradan anlatacağımız bir çok şeyi baştan anlatmak zorunda kalıyoruz. Demek ki bu metod da Kur’ân’ın metodu oluyor. Bununla beraber “Fa” değil “Va” kullanması, değişik yolların kullanılabileceğini de ifade ediyor. Âyetin sonunda anlayasınız diye işaret etmesi aksi yolun da denenmesi yani varsayımlardan da hareket edilmesi gerektiğini bildirmiş oluyor. Yani hem tüme varım hem de tümden gelim usûlü kullanılacak demektir.
Arapçada iki cümle arasında “Va” harfi bazen getirilir, bazen getirilmez. Eğer çok yakın ilişki varsa yani biri diğerinin izahı ise “Va” getirilmez. Aralarında ilişki yoksa yine getirilmez. Birbirinin aynı veya açıklaması olmadığı halde birbiriyle ilişkisi varsa “Va” veya “Fa” gibi atıf harfleri getirilir. Bundan dolayıdır ki “atfedilen atfolunandan başkadır” genel kuralı vardır. O halde atomlar, yıldız kümeleri, kâinatın genişlemesi ayrı olay; her şeyden çift yaratılması ayrı bir olaydır.
Başka türlü kâinat da var edilebilirdi.
من MıN:
Türkçedeki halleri gösteren ekler yerine geçen kelimelerdendir. Arapçada isimlerin başına geçer ve ayrı kelimedir.
Bunları şöylece tanıtabiliriz:
من Mın
Bir olayın başlangıcını gösterir. Kendisinden sonra gelen ismin oluşta bir etkisi yoktur, oluşun da isme etkisi yoktur. Sadece başlangıcını gösterir. Fiilin de isme etkisi yoktur. “Sirtü min Ankara ila İstanbul” “Ankara’dan İstanbul’a yürüdüm” deseniz; Ankara’nın yürümeye veya yürümenin Ankara’ya etkisi yoktur.
ألىEıLAy
“Min” gibi bir olayın sınırını koyar. “Min” başlangıç, “İla” son sınırı gösterir. Ne ismin fiile ne fiilin isme etkisi söz konusu değildir.
ب Bı
“Min” gibi olayın başlangıcını gösterir. Olay “Bi”den sonra gelen ismin etkisiyle oluşmuştur. “Darabtu Zeyden Bi yedi Li ittikaihi.” “Ben Zeyd’i elimle kendi iyiliği için dövdüm” dediğimizde, dövme Zeyd’in iyiliği için yapılmıştır.
ل Lı
“Li” de “Bi” gibi olaya etki ederek sınırı çizer. “Bi” ilk sınırı “Li” son sınırı çizer. İkisinde df olaya etki vardır.
عن GaN
“An” da “Min” ve “Bi” gibi oluşun başlangıcını gösterir. Bu sefer olay “An”dan sonra gelen isme tesir etmektedir. “Hacertu anı el-ğarbi dahaltü ala el-şarkı.” “Batıdan göç ettim. Doğuda yerleştim.” Burada hicret hicret edilen yere etki etmiştir. Çünkü orasını boşaltmıştır.
على GaLAy
“Alâ” da “An” gibi olaydan etkilenen sınırı gösterir. Son sınırı gösterir.
في FIy
“Fi” olayın içinde cereyan ettiği ismin gösterdiği yerin içinde cereyan eder. İsmin fiile fiilin isme etkisi yoktur.
حتى XatTAy
“Hattâ” olayın bir cüz’ünü gösterir. Önemli cüz’ünü gösterir. Karşılıklı etki yoktur.
Burada görülüyor ki 8 harf vardır. Bunlar değişik şekilde sınıflanmışlardır.
من الى عن على
ب ل فى حتى
“Biz her şeyi çift yarattık” denmiyor; “Biz her şeyden çift yarattık” diyor. Burada “Min” cinsini beyan etmek için zikredilmiş olmaktadır. Allah varlıkları yaratmış, o varlıklardan çiftleri çıkarmıştır. Ayrı ayrı başlangıçta çift yaratmamıştır. Önce parçacığı varetmiş, sonra onu iki parçacık yapmıştır. Biri müsbet diğeri menfi parçacıktır. “Pozitron” ve “nötron” denmektedir. Sonra “atom”u yaratmış ve onu “proton” denen çekirdek yapmıştır. Bunun gibi önce “insan”ı varetmiş, sonra “erkek” ve “dişi” yapmıştır. Erkeklik ve dişilik X ve Y “salsaller”den gelmektedir. 3X ve 1Y olursa o “kadın” olarak görülür. Ama erkeklik vardır. Bölündüğünde XX bir tarafa XY bir tarafa kalınca, biri kadın biri erkek olur.
Bu “min” harfi bize gösteriyor ki her şey çifttir. Ama çift olmayan bir şeyin çift olması ile çift olur. Yer (gezegenler) var. Gök (yıldızlar) var. Yerde denizler var, karalar var. Karalar da iki grupta toplanır: Eski dünya, yeni dünya. Başlangıçta bu kara parçası bir idi, ikiye ayrıldı. Bunu haritadan görmek mümkün. Dağlar var,vadiler var. Irmaklar var, göller var. Alp silsilesi var, Apenin silsilesi var. Biri doğudan batıya, biri de kuzeyden güneye uzanır.
Canlılar var, cansızlar var. Hayvanlar var, bitkiler var. Omurgalılar var, kabuklular var. Yavrularını besleyenler var, yavrularını beslemeyenler var. Yumurtlayanlar var, memeliler var. Et yiyenler var, ot yiyenler var. Maymunlar var, insanlar var. Siyahlar var, beyazlar var.
Görülüyor ki her ne alırsak çift çifttir. İnsanın baş, gövde, kol ve bacakları çift çifttir. İnsanın bir kolunda ve bir bacağında 32’şer kemik vardır. Göz var, kulak var. Ağız var, burun var. Dişler 32’dir. Ancak diş önce bir tek hücre olarak ortaya çıkar. Sonra bölünerek 2, 4, 8, 16, 32 olur. İşte “Min” ile bizim anladığımız önce bir iken sonra küçük değişiklikle eşler haline gelmiş olmasıdır.
Bu kuralda şuna riayet edilmiştir: Yeni bir varlık oluştururken değişik şeyler değil basit değişiklikler yaparak yenileri üretirsiniz. Gereksiz değişiklik yapmazsınız. Gereksiz olarak fazla element kullanmazsınız. Bu sebepledir ki, başlangıçta kâinat sadece bir parça iken; patlayarak önce 2, sonra 4, sonra 16 parça olmuştur. Başlangıçta kâinat genişlemiş ve bu çoğalma devam etmiştir. Bugün son parçacığa inilmiştir. Çünkü son parça bölündüğünde birbirinin aynı değil eşi olan parçacık meydana gelmiştir. Demek ki kâinat başlangıçta bir paketti. Açıldı, iki paket oldu. Bu açılmalar devam etti, sonunda tanelere ulaşıldı. Orada duruldu. Ancak son parçalar çift idi, eşli idi.
“Her şeyden” sözü ile son bölünen de artık esas eşler olmaktadır. Son parça da çifttir. “Min”den çıkaracağımız mânâ şudur ki, her şey çift olmak zorunda değildir. Çünkü çift olma varlığın fıtratı gereği değildir. Çift olmayanlar da varolabilir. Çift ayrı bir özelliktir. Yani elimize aldığımız her varlığın bir eşi vardır. Bu eşlik ortak bir cinsten gelmektedir. Ama her parça mutlaka eşlere ayrılma zorunda değildir. Bu “Min”in etkileşmesiz olduğundan dolayı ortaya çıkan mânâdır.
“Min” teb’iz için kullanılırsa o zaman bazı şeylerin çift yaratıldığı, bazılarının ise çift yaratılmamış olduğu ortaya çıkar. Buradaki “kül” içeriğini değil türü almış olur. Her cinsten bir çift çıkardık. Çift olarak ortaya çıkmadan da varlığını sürdürebilirler. O zaman üçlü grup oluştururlar. Mesela, hayvanlar ve bakteriler var. Hayvanlar “emin” denen maddeyi, nebatlar “klorofil” denen maddeyi içerirler. Bitki veya hayvan olurlar. Oysa bakterilerde ne klorofil ne de emin vardır.
KUR’ÂN MATEMATİĞİ - X. DERS (TEFSİR) 15.05.1999
خلقنا PaLaQNAv
خليق PaLIyQ: Yere kadar eğilmiş büyük yapraklı bitki demektir. İlk insan bunlarla çıplak bedenini örtmüştür. Adem de diğer canlılar gibi bedeni kıllarla örtülü olarak yaratılmıştır. Kendisine yasaklanan ağacın meyvesini yemiş ve kılları dökülerek çıplak hâle gelmiştir. Bedenini ağaç yaprakları ile kapatmıştır. İşte bu ağacın veya yaprağın adı PaLIyQ’dır. Sonraları elbise yapmak için kullanılan kesilmiş kumaş veya deri parçasına da bu ad verilmiştir. Bundan fiil yapılarak “biçti” anlamında kelime türetilmiştir. Sonraları, bir şey yapmak için malzemeyi ölçülendirmek anlamına gelmiştir. PaLaQa’nın eşi RaBaVa’dır. RaBaVa aslında bir “tepe” demektir. “Çöldeki tümsek biçimindeki bitkilere” de RaBaVa denilmiştir. Bundan “küçükten büyüyerek olgunlaşma” anlamına gelen RaBVa kelimesi türetilmiştir. PaLQ’da birden kesip biçilerek dikiş yapılır ve elbise birden ortaya çıkar. Yani tedricilik yoktur. Diğeri ise tedricidir. Zamanla olgunlaşır.
Allah hem “hâlık”tır hem de “rab”dır. Kaderde her şeyi ölçüp değerlendirmiştir. Atomun yapısında ve DNA’nın şifrelerinde tüm oluşlar planlanmıştır. Ancak, kâinatın ve hayatın oluşması bu kadere göre zamanla tedrici olarak ortaya çıkar. Burada RabBaYNAv denmeyip de PaLaQNAv denmiş olması, Allah’ın varlıkları ilk yarattığı zaman çift çift olarak yarattığını ifade etmektedir. Gerçekten ilk yaratılan menfi madde ile müspet madde menfi ve müspet yükler taşıyordu. Aynı cins maddeler birbirini çekiyor ve ayrı cins maddeler birbirini itiyordu. Yüklerde ise, aynı cins yükler birbirini itiyor, ayrı cins olanlar çekiyordu. İlk patlamada menfi maddeler merkezde kaldı, müspet maddeler menfi ve müspet yükleri ile merkezden uzaklaşmaya başlamıştır. Böylece kâinatımız oluşmuştur. Canlılar da iki çift DNA moleküllerinin belli sırada dizilmeleri ile ortaya çıkmış, çiftleşerek çoğalmış ve çoğalmaya devam etmektedirler.
خلق PaLaQa: Geçmiş zamanı ifade eder. Önce yapan söylenir sonra fiilin kökü getirilirse, gelecek ifade edilmiş olur. Önce fiil söylenir sonra yapan söylenirse, geçmiş ifade edilmiş olur. Burada geçmiş sığası kullanılmıştır. Yani, Allah kâinatın kaderini önceden çizmiştir ve o haberde varlıkların çift olmasını belirlemiş ve ortaya koymuştur. Bütün maddelerin parçacıkları eşittir, ama çifttir. Bu, kâinatın tek varlık tarafından var edilmiş olduğunu, kendiliğinden gelişigüzel var olmadığını göstermektedir. Kendi kendine var olsalardı böyle birbirlerine eş olmazlardı. Bu durum cansızlarda böyle olduğu gibi canlılarda da böyledir. Canlılarda iki çift (dört) DNA moleküllerinden belli sıra ile dizilerek oluşmuşlardır. Amin ve Timin bir çifti, Guanin ile Sitozin diğer çifti oluşturur. Bunların eşleşip çoğalması ile tüm canlılar âlemi meydana gelmiştir. Bunlar kendiliğinden var olsalardı aynı dili kullanmazlardı ve istenen sıraya giremezlerdi.
نا NAv: Fiilin sonundaki “NAv” “biz” anlamındadır. Allah Kur’an’da kendisinden bahsederken “Ben”, “O”, “Biz” ve “Allah” diye bahseder. Yalnız “Ben” denseydi, peygamberin Tanrı olduğu iddia edilmiş olurdu. “Biz” denseydi, peygamberin Allah’a ortak olduğu anlaşılırdı. Yalnız “O” veya “Allah” denseydi, o zaman da Kur’an’ın peygamber tarafından yazılmış olduğu sanılırdı. Bu sebeple, bazen bir cümlede bile hem “Allah” hem de “Biz” sözü birlikte kullanılır. Böylece “Biz”den maksadın “Allah” olduğu ifade edilmiş ve Kur’an’ın Allah sözü olduğu anlaşılmış olur. Eğer, bir şey birbirine benzer genel kurallar içerisinde var ediliyorsa, o zaman “Biz” kelimesini kullanır. Özel olarak kişiliği olan bir şeyi var ediyorsa, o zaman da “Ben” kelimesini kullanır. “O” kelimesini kullandığı zaman, yalnız kendi zâtını kastetmiş olur. “Allah” kelimesini kullandığı zaman ise, onun halifesi olan insanın ve toplulukların da o işte yetkileri ve görevleri olduğu ifade edilmiş olur. “O biliyor” denildiğinde, sadece “Allah bilir” anlamı çıkar. “Allah biliyor” denildiğinde “Allah biliyor ve halifesi olanlar da gerektiği kadar biliyor” demektir.
KUR’ÂN MATEMATİĞİ - XI. DERS (TEFSİR) 22.05.1999
زوجين ZaVCaYN:
Zevc “eş” demektir. Allah Adem aleyhisselama dili öğretmeye başladığı zaman, ilk olarak Adem’i göstererek “Sen” dedi. Sonra kendisi için “Ben” dedi. Havva’yı göstererek “O” dedi. Bazen “S” harfi “T”ye , “O” harfi “H”ye veya “B” harfi “M”ye dönüşerek hemen hemen bütün dillerde “Ben, Sen, O”yu ifade eder. Allah, Adem ve Havva’yı göstererek “Sen onun zevci, O da senin zevcin” dedi; “Siz zevceynsiniz”. Böylece “zevc” karı veya koca demektir. Sonra diğer çiftler için kullanılmıştır.
Arapçada erkeklik ve dişilik vardır. “Âlim” dendiğinde “erkek âlim”; “âlime” dendiğinde “kadın âlim” anlaşılır. Ancak bazı kelimeler zamir gönderme bakımından erkektir ama hem erkek hem de kadın için kullanılır. “Zevc” kelimesi böyledir. Kur’ân Arapçasında “zevce” yoktur. “Zevc” de “zevce” de “zevc” olarak ifade edilir. Bu kelime eşlerin her bakımdan eşit olduklarını ifade eder. Yani şekilde birbirinden farlıdır, ama değerde birdir. “Nefs” kelimesi kelime olarak dişidir, ama ifade ettiği mânâ itibariyle erkek olsun kadın olsun kişiliği ifade eder. Bu da bize gösteriyor ki, kadın ve erkek birbirinden beden itibariyle farklıdırlar, ama kişi olarak birbirlerine eşittirler. Kur’ân’da “her şeyden çift yaratıldığı” söylenmektedir. Bunların eş olmaları gerekir. Değerde eşit olmalıdırlar. Gerçekten Kâinat küçük parçacıklardan oluşur. Su molekülünde iki temel parça vardır. Bir de bununla birleşen oksijen vardır. Yakmayı bu yapar. Suyun kökü olan hidrojen 1838 parçacık içerir. Bu (16+1)*6*6*3+1 şeklinde birleşmiştir. Bu parçacıklar çifttir. Biri müsbet elektrik yüklüdür, diğeri menfi elektrik yüklüdür. Sonra hidrojen atomları birleşir ve molekülleri meydana getirir. Moleküller birleşir ve canlı - cansız yapıları oluşturur. Ama hepsinin bünyesinde ne kadar + yüklü parçacık varsa o kadar da – yüklü parçacık vardır. Bazen negatif parçacıkla pozitif parçacık birleşir ve ışık parçası olur. Ayırdığımızda yine iki parça olur. Birleşmeler de hep çift çift olarak gerçekleşir.
Hidrojen atomunun merkezinde 1 + yük vardır, bir de dışarıda – yük vardır. Kalanın tamamı da çifttir. 17’liklerde 16’sı sekiz çift olarak yer alır. Ama merkezde + veya – yi içeren iki çeşit 17’lik parçalar vardır. Bunların altısı bir küre yüzeyinin üç yörüngesine ikişer ikişer yerleşmiştir. Bu parçacıklar bir üst küre yüzeyinde yerleşirler. Bunlardan üç parça bir pozitron parçası ile birleşerek hidrojen atomunu oluştururlar. Bir elektron da dışarıda kalmıştır. Sonra elementler hep çift çift oluşurlar: Negatif değerli olanlar pozitif değerli olanlar. Moleküllerde de benzer çift oluşu vardır: Asitler ve bazlar. Adenin Timinin eşidir. Guanin da Sitozinin eşidir. Timin yerine Urasil gelmiştir. Urasil Timinin yerine geçerek RNA’yi oluşturur. Urasil bir H yerine OH getirilmiştir. Böylece DNA RNA da çift oluşturur. Haberci mRNA ile taşıvıcı tRNA’lar da hareketli RNA’lardır.
Görülüyor ki her şey çifttir. Kur’ân’ın “Xama” dediği genler ile Kur’ân’ın “SaLSAL” dediği kromozomlar da hem yapı hem de eş olarak çifttir. Canlılar çifttir ve çiftleşerek gelişirler. Demek ki Kur’ân’ın bu âyeti canlı cansız tüm varlıkların çift olduklarını bildiriyor. Bugünkü ilimlerin hepsi bu çiftliği ispatlıyor. Bunun için matematiği de çiftlik esası üzerinde kurmuş bulunuyoruz. “Her şeyden çift yarattık” sözü ile “anahtarı demirden imal ettik” mânâsında her şeye ait ilkin çift olduğuna işaret etmiş olmaktadır.
“Zevceyn” nekre olarak gelmiştir. Yani ilk çift tek değildir. Gerçekten canlıların çifti ile cansızların çifti aynı şey değildir. Gerçi canlıların çifti sonunda elektron ve pozitronun çiftliğine dayanmakta ise de bunlardan yararlanılıyor ama kendiliğinden oluşan bir şey değildir. Cansızlarda genel kanunlar vardır. Belli şartlar oluşunca bu kanunlarla istenen olmaktadır. Sıcaklık sıfıra düşer ve soğumaya devam ederse su buza dönüşür. Isınınca da aksi olur. Demek ki bunlardaki eşlik atomların ilk eşliği ile oluşmuştur. Oysa canlılardaki eşleşme özel olarak bir tesbih ipliği üzerinde belli sıra ile dizilmiş DNA moleküllerinin şifreleri ile oluşmaktadır. İlk özellik yeterli değildir. Şartları da sağlasanız kendiliğinden böyle bir dizilme meydana gelmez. Bundan dolayıdır ki insanlar canlıyı varedememektedirler. Yani nasıl varedildiklerini öğrenebiliyoruz, ancak programlamayı yapamıyoruz.
Bilgisayar da DNA’lara benzer bir şekilde 01 çiftleri ile çalışır. Ancak bilgisayarda tuşa basarak komuta edebiliyoruz. Mikro devreleri inşa edebiliyoruz. Oysa mikro DNA zincirlerini oluşturamıyoruz. Kur’ân sineği bile yaratamayacağımızı bildirmiştir.
KUR’ÂN MATEMATİĞİ - XII. DERS (TEFSİR) 29.05.1999
لعلكم LaGalLaKuM
“LaGalLa” kelimesi “LaEanNa” kelimesinden dönüşmüştür. “La” ve “EnNa” kelimelerinden oluşmuştur. “BaYN” ara veya ayrık anlamında olan “BeN”in son harfidir. “N”den dönüşen “L” ve “B”den dönüşen “M” çukurun kenarlarını ifade ederler. Çukur düşünüldüğünde olumsuzluğu ve yokluğu gösterir. “Ma” geçmişteki olumsuzluğu, “La” gelecekteki olumsuzluğu ifade eder. “Ma” öncedir, “La” sonradır. Ayrıca çukurun kenarını yani düşmeden önceyi gösterdiği için de hem “La” hem “Ma” olumluluk ifade ederler. “Ma” Türkçede olduğu gibi Arapçada da “mek” anlamında mastar harfi olur. Arapçada başa gelir. “Eden”, “edilmiş” anlamlarında mevsul harfi olur. “L” de te’kid harfi olur. Türkçeye “elbette” olarak tercüme ediyorlar. Bu hatalıdır.
Türkçede te’kid ekleri yoktur. Onun yerini vurgu alır. Arapça Kur’ân dilidir, yazı dilidir. Vurgu ile mânâlar ifade edilmez. Onun yerine harf kelimeler kullanılır. Söylediğiniz söz hakkında karşı tarafın bir bilgisi yoksa, cümleyi doğrudan söyler, te’kid kelimeleri kullanmazsınız. Karşı tarafın yanlış bilgisi varsa, o zaman bir te’kid kelimesi kullanırsınız. Bu kelime “İnNa” olabilir. Karşı tarafın direnmesi varsa, iddiasında ısrarlı ise, o zaman siz çift te’kid yaparsınız. Bunlardan biri “İnNa” diğeri ise “La” olur. İşte “LaEanNa”daki “La” böyle bir te’kid harfidir.
“EnNa” ise “KaVaNea”den dönüşmüştür. “BayN” çukur, “Havn” düzlük, “Kavn” da tepe demektir. “Tepe” demek, “oluşmuş” anlamındadır, “varlık” anlamındadır. “KaVN” fiili bundan oluşmuştur. “Var olmak” veya “bulunmak” anlamlarındadır. “K” “E”ye dönüşmüş ve “EVNa” sonra da “EanNa” olmuştur. “La EanNa DaRabTa” dendiğinde, “sen onu her halde döversin” anlamına gelir. Bu kullanıla kullanıla anlam değişikliğine uğramış ve “dövebilirsin” veya “dövmen beklenir” anlamına gelir.
“KüM” “siz” demektir. “Bayn” çukur dudakları gösterir. “Konuşan ben” demektir. “TaYN” veya “KaYN”, damaktan çıkan orta harftir. “Sen”i gösterir. “HaVn” de boşluğu ifade ettiği için “uzaktaki o” anlamına gelmektedir. Kullanılırken ya “Ka” veya “Ta” olarak kullanılır. “Geldin” dediğin zaman gunneli “k” kullanmış olursun. “Sen” dediğinde “Ten”den dönüşmüş “Sen” kullanırsın. Arapçada “T” fail olarak, “K” mef’ul olarak “sen” anlamındadır. Bu tahliller gösteriyor ki, bütün dünya dilleri tek dilden türemiştir ve insanın anne-babası bir çifttir.
“KüM”ün aslı “KüMUv”dur. “K” ve “K” demektir. İkinci “K” düşmüş, “V” de “U”ya dönüşmüştür. İki sessiz bir araya gelmesin diye aralarına “M” gelmiştir. Buradaki muhatap tüm insanlardır. Kur’ân “sen” anlamındaki “Ka” ile yalnız inananlara hitap eder. Oysa “Küm” içine bütün insanlar girebilir. Yalnız mü’minlere de hitap ettiği olur. Müşterek bir kelimedir. Karine ile tercih yapılacaktır. Bu karine siyak-sibaktan anlaşılabileceği gibi, mânânın delaleti ile de anlaşılır.
“LaGalLa” kelimesi yalnız insanlar için kullanılıp iradeyi içine alır. Oysa “Li” kelimesi cansızlar için de kullanılır. Burada “Li Ta7akKaRUn” demeyip “LaGalLa” demiş olması, insanların iradeleri ile anlayacakları ve düşüneceklerini ifade eder. Arapçada “bilir” yardımcı fiili yoktur. “Anlayabilesiniz diye Biz her şeyi çift yarattık” demiş olur. Bu anlayış insanın iradesine bağlıdır.
Demek ki iradenin oluşması için de Kâinatın çift oluşundan yararlanılmaktadır. Bugün bizim bilgisayarlarda irade yoktur. Biz neyi programlarsak o onu yapar. Oysa insan beyni kendisi program yapabilmektedir. Bu programlama da 01 çiftleri aracılığı ile olmaktadır. Yani nasıl şoför arabası olmadan gidemez ise, insanın ruhu da bedeni olmadan iradesini kullanamaz; yani 01’lere dayalı bir mekanizması yoksa, düşünüp yenilikler yapamaz. Meleklere bile verilmeyen bu özellik insanı en üst seviyeye getirmiştir. Bu özelliğin hakkını vermediği zaman süfli varlık olmuştur. Bu da sosyal evrimi sağlayan biricik etmendir.
KUR’ÂN MATEMATİĞİ - XIII. DERS (TEFSİR) 05.06.1999
تذكرون Ta7akKaRUvNa
“7aKR” dendiği zaman, serbest bırakınca tekrar doğrulan çubuğa denir. İlk insan ağaçlarda bunları gördü. “Ünsa” ise eğdiğin zaman eğik kalan yumuşak nesneye denir. Çeliğin adı “Zakar”, yumuşak demirin adı “Ünsa” olmuştur. Sonraları insanın erkeklik uzvuna “zakar” denmiş ve sonraları erkek “zakar” kadın “ünsa” olarak adlanmıştır. Hafızada bilgiler tekrar yerine gelirse buna “zikretme” yani “hatırlama” anlamına gelir. “Hatırlayabilesiniz diye biz çift çift yarattık” anlamına gelir. Bugün bilgisayarlardaki bilgiler 01 olarak depolanabilmektedir. Bizim beynimizdeki bilgiler de 01 olarak depolanabilmektedir. O halde beyninizde bilgileri saklayabilmeniz için “Biz her şeyi çift yarattık” denmektedir. “Zikr etme”nin başka bir anlamı da “anlama ve kavrama” anlamındadır. Parça parça gelen bilgiler bellekte 01’ler olarak saklanmakta ve gerektiğinde çağırılıp topluca değerlendirilmektedir. Muhakeme ile bellek Arapçada ortak kelime ile ifade edilmiş olmaktadır. Gerçi Ku’ân’da “fikretme” gibi “muhakeme”nin ayrı kelimesi vardır. Ancak “zikr” kelimesi de muhakemeyi içerir. Bu kelimenin bize, insan iradesinin bir hatırlama ve bir anımsamadan ibaret olduğunu gösteriyor. Allah insanı yaratmış ve ona 01’lerin birleşmesinden oluşan kelimeleri öğretmiştir. O kelimelerin içinde insanın bilebileceği her şey vardır. Nitekim medeniyetler gelişip bu seviyeye çıktığımız halde sadece aynı kelimeleri kullanarak yeni mânâlar şarj ediyoruz. Yani biz hep hatırlıyoruz. Bunun mantık ve matematik bakımından çok önemi vardır. Biz baştan dedik ki; Allah bize öyle bir beyin vermiştir ki biz kafamızda bir matematik üreteceğiz. Allah da Kâinatı varetmiştir. Bu ürettiğimiz matematik o Kâinatın haritası olacak ve biz onun sayesinde Kâinatı anlayacağız. İşte “tazakkarun” sözü bunu ifade ediyor. “Siz beyninizde 01’lerden oluşan bir sistem üretesiniz ve sistemle bizim yarattığımız Kâinatı anlayasınız diye Kâinatta her şeyi çift yarattık” diyor.
Demek ki Kâinat çift olduğu için beynimizi 01’leri oluşturmadı. Tam tersine, beynimiz elektrikle çalıştığı için elektrikte “yol açık” ve “yol kapalı” olmak üzere iki tür devre varolmuştur. Bu sebeple Allah Kâinatı ikili yaratmıştır ki biz anlayalım. Buradan şu sonuç çıkar: Biz Kâinat için değil, Kâinat bizim için varedilmiştir. O halde, Kâinatın yok olması demek bizim yok olmamız demek değildir. Yıkılmakta olan evi yıkıp yeniden yapmak demektir.
“TaZakKuR” “TaFagGuL” babındandır. “TaZakKuR”un aslı “TaTaZakKaRUvN”dur. İki “T” bir araya geldiği için biri hazfedilmiştir. Bu bap Arapçada isimlerden fiil yapılmasını sağlar. Taşlaşmak veya taçlanmak gibi fiiller üretilir. Buradan şunu anlarız ki mastardan yeni fiil üretmek demek olur. “Zakara” “hatırladı” anlamında ise; “tazakkür” “kavradı” anlamına gelir. Bir tür “bellekleşti” anlamına gelir. Yani “belleği çağırdı ve değerlendirdi” anlamını taşır. 01’leri belli kurallarla geliştirerek zihnimizde bir Kâinat oluşturuyoruz. Sonra onu Kâinata uygulayarak Kâinatı anlamış oluyoruz.
Bunu şöyle düşünelim: Elimizde haritamız olsun ama biz haritadaki çizgilerin ne anlama geldiğini bilmeyelim. Mesela, haritadaki mavi çizgileri ele alalım; bu yol olabilir, su olabilir, sırt olabilir, yükseklik çizgileri olabilir. Araziye gidiyoruz. Değişik uygulamalar yaparak önce bunların dere olduğunu buluyoruz. Mesela, yol olsa birbirini keser, su ise kesmez. Sırtlar olsa kesik kesik olur. Yükseklikler kapalı daireler olur. Halbuki suların kolları olur ve kesiksizdir. Bundan sonra bir yeri bulur ve oraya gider bütün işaretlerin anlamını tesbit ederiz. İşte bu harita üzerinde tezekkürdür. İnsan, beyninde oluşturduğu Kâinat haritasını denemelerle Kâinatta okumalıdır. Kâinatla uygunluk olmazsa kendi sisteminde değişiklik yapmalıdır. “LaGalle” kelimesi bize gösteriyor ki hata da yapabiliriz. Yani biz mantık ve matematiğimizi kurarken Kâinatla devamlı karşı karşıya olmamız gerekmektedir. Böylece düşünme, sonra uygulama, sonra düşünme, sonra uygulama yapılmalıdır. Tezekkür fiilinin kalıbında bu tedricilik mânâsı vardır. Ortadaki “K” harfinin tekrarı bunu ifade eder.
KUR’ÂN MATEMATİĞİ - XIV. DERS (TEFSİR) 12.06.1999
ÂYETTE ÂYET / MUCİZE
ومن كل شيئ خلقنا زوجين لعلكم تذكرون (51/49)
Va MıN KulLı ŞaYEın PaLaQNAv ZaVCaYNı
LaGalLaKuM Ta7akKaRUNa
“Tezekkür edesiniz diye biz her şeyden zevceyn olarak halk ettik.”
“Düşünüp anlamanız için biz her şeyi çift çift yarattık.”
Bu âyetin harflerini sayacağız.
Küçük harfleri şimdilik ele almayacağız.
“Va MıN KuLLı ŞaY(E)ıN PaLaQNAv ZaVCaYNı
LaGaLLaKuM Ta7aKKaRUvNa”
Va MıN LaGaLLaKuM KuLLı ŞaY(E)ıN ZaVCaYNı
PaLaQNAv Ta7aKKaRUvNa
3 Fiil + 3 İsim + 2 Fiil = 8 Kelime = 2*3+2 = 8
EGPQK KKKCY YVVMM NNNNN LLLLL LRZ7T Ş U A
E GP QKKKKC YY (VV MM) (NNNNNR LLLLLL) (Z7 TŞ) (UA)
İlk baktığımızda 33 harf vardır ve tektir. Bu 100’ün “üçte biri”dir. Bu sayı önemli bir sayıdır. Bununla beraber burada bunun çift olması gerekir. Şimdi tek olan harfi arayalım:
“Med” harfleri çifttir. Titrek olmayan orta harfler çifttir. Orta titrekler çifttir. Dudak harfleri çifttir. Boğaz harfleri dışında arka harfler çifttir. Boğaz harfleri tektir.
Öyleyse burada fazla bir harf vardır. Kıraatlere göre değişebilir. G ile P harfleri çifttir ve ortadan kalkamaz. O halde E harfi fazlalık olabilir. Bakalım bunun yeri neresidir? “ŞaYEıN”daki “E” harfinin eşi yoktur. O halde “ŞaYıN” kıraati da olmalıdır. O zaman 32 harf kalır. “E” harfi bütün harflerin temeli olan harftir. Onun da zikredilmesi çiftlik esasını bozmaz. Çünkü “Külle Şey’in” denmemiş de “Min külli şey’in” denmiştir.
E+((UA GP ( QKKKKC ) (YY VV MM)) ((NNNNNR) (LLLLLL) (Z7 TŞ))
1+((2+2+6+6)+(6+6+2+2))=32+1
16+16+1=33
Birbirine eşit siyah ve beyaz bilyeleri torbadan 32 çekim yapalım.
Her seferinde bilyemizi geri atalım.
32 çekimden sonra, 16’sının beyaz ve 16’sının siyah gelmesi ihtimali nedir?
P1 = 32!/16!/16!/2^32
P2 = 16!/6!/6!/4/2^16
P = P1*P2*P2 olacaktır. 0.0054 bulunur.
Burada 2+2’ler 4 sayılmıştır. Her iki bölüşmenin eşit olması hesaba katılmamıştır. Bunlar ihtimaliyatı daha da düşürecektir. 1 de hesaba katılmamıştır. Sapma olarak görülse, ihtimaliyatı artıracaktır. Bilerek getirilmişse, ihtimaliyatı azaltacaktır. Biz hesaba katmamakla iki ihtimali eşit saydık. Oysa bilerek yapılmış olması iki kıraatten dolayı daha fazla muhtemeldir.
Bu ihtimal binde 5.4 etmektedir.
Bütün ilimlerde hep ikili sisteme dayanılmıştır.
KUR’ÂN MATEMATİĞİ - XV. DERS (TEFSİR) 19.06.1999
بسم الله الرحمن الرحيم
و لقد اتيناك سبعا من المثانى و القران العظيم
“Va LaQaD EAvTaYNAvKa SaBGan MıNa eLMaÇAvNNIy
Va eLQuREAaNı eLGaJIyMı”
“Biz sana mesaniden seb’ayı ve azîm Kur’ân’ı îtâ ettik.”(15/87)
“Biz sana yedinin katlanmışlarını ve Büyük Kur’ân’ı verdik.”(15/87)
و Va: Atıf Harfidir.
“Bu zikri biz indirdik, onu biz koruyacağız.”(15/9) “Geçmiş kavimlere de irsal etmiş bulunuyoruz.”(15/10) “Sema içinde burçları da koyduk.”(15/16). “İnsanı dizilmiş genlerden varettik.”(15/24) “Biz ileri gidenleri de geri kalanları da biliyoruz.”(15/25) “Hicr halkı mürselleri tekzib etti.”(15/80)
Bundan sonra “Mesani Âyeti” gelmektedir. Bu grubun yedinci âyetidir. Bundan sonra “لقد lekad” ile başlayan bir âyet daha vardır. Onunla sekiz olmaktadır.
Bu âyetlerde Kur’ân’ın tabii ve içtimai mucizelerine işaret edilmektedir:
- Allah Ku’ân’ı koruyacağını bildirmiş ve gerçekten bugüne kadar korumuştur. Bir harfi bile değiştirilememiştir. Mânâsı da korunmuştur. Dünyada böyle korunmuş başka bir kitap yoktur.
- Geçmişte peygamberler gelmiş ve Kur’ân’ın gelişine hazırlık yapılmıştır. İbrahim Peygamber “ilmi” getirmiş ve “müsbet düşünce”yi öğretmiştir. Musa Peygamber “şeriatı” getirmiştir. Davut Peygamber “devletçiliği” getirmiş ve “dengeli ekonomi”yi öğretmiştir. İsa Peygamber din ile devleti ayırmış ve “laik düzen” kurmuştur. Hazreti Muhammed ise dört bin yıllık hazırlığın sonunda bütün bu inkılapları bir arada uygulamış ve bunun değişmez anayasasını getirmiştir.
- Kainatın yapısı ile ilgili bilgi vermiş, yaratıldığını bildirmiş, bugün onun bildirdikleri kesin olarak ispat edilmiştir.
- İnsanın “DNA”lardan oluşturulduğunu bildirmiş, bugün bunun böyle olduğu kesin olarak ortaya konmuştur.
- Tarihte filozoflar gelmiş, ateizm üzerine medeniyetler kurmak istemiş ve bunun ilericilik olduğunu iddia etmişlerdir. Oysa tüm medeniyetler peygamberlere dayanır. İleri gidenlerin inkarcılar değil inananlar olduğunu 20. yüzyılın sosyalizmi ispat etmiştir.
- “Hicr” taş halkı, kaya halkı, beton halkı demektir. Bugünkü medeniyeti kuranlar da peygamberleri tekzip etmişlerdir. Güçlü olanlar kendilerini bir şey sayıp Allah’ı inkar eder ama sonra yok olurlar.
- Nihayet Kur’ân’ın ikili olarak indirildiğini ortaya koymak suretiyle kesin olarak en büyük mucizeye işaret etmiştir.
İşte buradaki “ وVa” harfi bu atfı yapmaktadır. Sûre, Kur’ân’daki 15inci sûredir. “Tevbe Sûresi”ni saymazsak;
Büyük Kur’ân’ın 14üncü sûresidir. Bu da “7”nin “iki katı” eder.
ل La:
Te’kit harfidir. Karşı taraf aksi görüşünde inadına ısrar ediyorsa, ona karşı te’kidli harfler kullanılır. Burada “La” birinci te’kit harfidir. “Qad” ise fillerin başına gelen ikinci te’kit harfidir. Halihazırda devam etmekte olduğunu bildirir. Kur’ân mucizelerin başına “Qad” harfleri getirerek bunların mucize olduğuna işaret etmektedir. Muhatapları, inanmış olanlar değil, münkirlerdir. Kur’ân’ın Allah sözü olmadığı hususunda iddiaları olanlara, Kur’ân delillerle meydan okumaktadır. Dünya ondört asırdır susmuştur. Çünkü herkes biliyor ki, Kur’ân ile tartışmaya girişilirse mağlubiyet mukadderdir. Yapılacak iş, sükut edip tartışma konusu yapmayarak unutturmaktır. Bunu da “vicdan hürriyetine saygı” olarak ifade ediyorlar! Biz bizim vicdan hürriyetimize saygı istemiyoruz. Biz doğruyu arıyoruz. Yanlışımız varsa düzeltmek istiyoruz. Bizim bâtıl inançlarımıza değil, Hakka saygılı olmanızı istiyoruz. Biz sizin hak ve hürriyetlerinize saygılıyız; ama sizin bâtıl inançlarınıza asla saygılı değiliz.
اتيناك EaTaYNAv Ka:
“İta etmek”, “vermek” demektir. “Ety”, açılan su kanalıdır. Oradan akarak gelen suyun adıdır. “Eta”, “geldi” demektir. “Ciet”ten farkı, “ciet” suların toplandığı çukurdan gelmektedir. Her taraftan gelme anlamındadır. “Eta”, bir yönden gelme demektir. Allah Kur’ân’ı Cebrail ve Hz. Muhammed kanalı ile göndermiştir. Bu sebeple “verdik” kelimesini kullanıyor. İf’al babı, fiili geçişli yapmak içindir.
“Biz verdik” diyor. Sebeplerle bir şeyi vermişse, Allah o zaman “Na = Biz” sözünü kullanır. Kur’ân vahiy yoluyla gelmiştir. Cebrail getirmiştir. Sahabelerin icmaı ile yazılmış ve korunmuştur. Zamanımıza kadar da değişmeden korunmuştur. Bu âyet gruplarının başında buna işaret edilmiştir.
“Ke = Sen” demektir. Peygambere, devlet başkanına, fetva veren müçtehide hitap ettiği gibi; bütün inanmış insanlara hitap için gelir. Başka türlü karine yoksa bu genel anlamındadır. Yani her Kur’ân okuyana “sana verdik” deniyor. İşte “Biz verdik”teki “Biz” kelimesi bunu teyit eder. Kıyamete kadar Kur’ân hizmetkârları gelecek ve bu ita işinde görev alacaklardır.
سبعا SabGan:
“Yedi olarak” demektir. İlk dönemlerde insanlar avcılıkla geçinirlerdi. Ayın parlak olduğu günlerde gece avına çıkarlardı. Haftada bir gün de canavarları birlikte avlarlardı. O gün toplanma günü yapılmıştır. Sonraları hafta yedi gün kabul edilmiştir. Bu ayın yedide biridir. Yedi kelimesi de buradan türemiştir. Türkler “S” hafini “Y”ye çevirdiler. Bugün Yakutlar bu harfi hâlâ “S” olarak kullanıyorlar. “Yedi” böyle oluştu. Kafkas dillerinde yedinin karşılığı “ŞVIdI”dir. Farsça “Heft”, İbranice “Sebt”dir. Yedinin standart sayılar içinde özel bir yeri vardır. İkili sistemde 1+2+4 = 7 etmektedir. Katlanarak çoğalan sayılarda kendileri de kalıyorsa bu dizi elde edilir. Gökler bunun için “Yedi Tabaka”dır. Elektronların yörüngeleri de “Yedi” üzerine kuruludur. Kur’ân’da da 7’yi baz alan diziler vardır. 2*5=10 ettiği gibi 3+7 de 10 eder. Bunlar yediden küçük asal sayılardır.
من Min:
“Min”, “den” anlamında olup cins için gelir. “Sana mesaniden yediyi verdik” diyor. “Mesani”yi de tarif harfi ile getirerek verilen şeyin belli bir şey olduğu ifade edilmiş oluyor. “Büyük Kur’ân” karşılığında “Yedi Mesani” verildiği söyleniyor. Bunun “Fatiha” olduğunda ihtilaf yoktur. Fatiha Sûresi yedi âyettir. O zaman “Mesani Âyet” demek olur ki, Kur’ân’daki harflerin de ikili olması gerekmektedir.
المثانى ElMEÇANIy:
“Sanaye”, “yaka” demektir. Giyilen elbisenin iki yakası demektir. Sonraları iki mânâsında kullanılmıştır. “Mesani”, “Mesna”nın çoğuludur. “Mesna”, “ikili” demektir. Arapçada çoğul en az üçtür. Bu kalıp mekan anlamında kullanılırsa “üç kat” anlamına gelir ki o zaman “sekiz”dir. Mastar anlamında gelir ki o zaman da üç defa katlanmış olup “sekiz”dir. Çarpanlar üç ise, sekiz çarpım üçse 16 demek olur. Bu da “Maala” kalıbının hem mekan hem de mastar kalıbı olmasından ileri gelen bir mânâdır. “Besmele”de 8 çeşit 16 harf vardır. Öyleyse her iki yönüyle “Besmele” buradaki “Mesani”nin adı olarak zikredilmiştir. Tarif harfi da bunu teyid eder.
“Besmele” 4 kelimedir. 8 çeşit harfi içerir. 16 harf vardır. Bunların içinde “Rahmân” ve “Allah”daki elifler harf sayılmıyor. Çünkü bunlar uzun harekelerdir. Harf değildirler. Harfi tariflerin elifleri ile “Allah” lafzının elifi de sayılmıyor. Çünkü bunlar okunmamaktadır. Mesani 16 olarak alınır 7 ile çarpılırsa “Fatiha”nın harfleri ortaya çıkar. Yani Fatihada 112 harf vardır. Ayrıca Büyük Kur’ân’da “Besmele” 112 defa tekrar edilmiştir. Fatihadan başka 113 sûre var. Tevbe’nin başında “Besmele” yoktur. Demek ki “Besmele”nin adı “Mesani” olmuştur. Çünkü kendi harfleri tekrarlanmıştır. Ayrıca her sûrenin başında da tekrarlanmıştır.
“Mesani” kelimesinden anlıyoruz ki “Besmele”de ve “Fatiha”daki harfler ikil ikil olarak çoğaltılmıştır. Bu âyetin mânâsını tam olarak kavrayabilmemiz için harf bilgisine ihtiyacımız vardır. Bu konuyu bu âyetin kısaca tefsiri bittikten sonra ele alacağız.
و Va:
“Va” atıf harfidir. “Yedi Mesani”ye atfetmektedir. “Sana Fatiha’yı ve Büyük Kur’ân’ı verdik” demektedir. Atfedilen atfolunandan ayrıdır. Öyleyse Büyük Kur’ân deyince Fatiha’nın dışındaki Kur’ân anlaşılmaktadır. Fatiha Kur’ân’ın mânâda özetidir. Ayrıca her sûre için Fatiha’da bir harf vardır. Böylece Fatiha aynı zamanda Kur’ân’ın fihristi olmuştur.
القران ELQUREAvN:
“Karya” suların toplandığı çukur demektir. Burada göl oluşmakta ve göçebeler buraya gelip sulardan yararlanmakta idiler. Sonraları buralarda yerleşerek köyler kurdular. Bir metni hafızaya defederek ezbere okumak “kıraat”tır. “Tilavet” ise kitaptan okumadır. Kur’ân’ın dört ismi vardır: Bunlardan biri “Kitap”tır. Diğeri “Zikr”dir. Bir diğeri de “Furkan”dır. “Kur’ân” okunan, “Kitap” yazılan, “Zikr” mânâ ve “Furkan” hükümlerdir. Kur’ân’ın icazı sadece mânâsında değildir. Kitabın 1400 yıl korunmuş olması bir mucizedir. Anlamının mucizeliği 1400 yıldan beri eskimemiş olmasıdır. Hükümlerin mucizesi en ileri düzeni getirmiş olmasıdır. Bunun yanında Kur’ân bir mucizedir. “Biz sana büyük kitabı vermiş olduğu”nu değil, “Büyük Kur’ân vermiş olduğu”nu söylemiş olması, mucizeliğin yazıda değil de kıraatta olduğu ifade etmesindsndir. Bunun için vasıl hemzeleri ayrı harf sayılmıyor. Oysa tenvin ayrı harf sayılıyor. 19 mucizesinin yazıya dayandırılması bu iddiayı zayıflatmaktadır. Bizim kıraatı tercihimiz bu kelimeye dayanmaktadır.
العظيم ELGAıJIyMı:
“Azm” kemik demektir. Sağlam, güçlü anlamını almıştır. Zamanla cisim olarak büyük mânâsını almıştır. “Kebir” “sağır”ın karşılığı olup, aynı zamanda yaşlı demektir. Büyüklük ve küçüklük izafi olduğu için bu kavramı dile yerleştirmek oldukça zordur. “Azm” karşılığı “GaLay” kelimesi vardır. Onun karşılığı “Sufla”dır. Kur’ân için “azim” kelimesinin kullanılması ile onun da Fatiha gibi sağlam olduğunu ifade etmiş olmaktadır. Kur’ân kemikler gibi kenetlenmiştir. “Azim” kelimesi kemikleşmiş anlamına da gelmiş olur. “Fatiha”daki mucizeleri “Kur’ân”da da göreceğimiz ifade edilmiştir.
Sıfatlardaki harfi tarifler vasfedilenin marife olmasından ileri gelir. Ahd içindir. Yani her okunan değil de, sadece bu kitabın sözleri olarak anlaşılması gerekmektedir.
KUR’ÂN MATEMATİĞİ - XVI. DERS (TEFSİR) 26.06.1999
HARFLER
Harfler hançereden çıkar ve ağızda şekillenir. Çıkış yerleri alt, orta ve üst boğaz, yutak, arka damakla dil ortası, arka damakla dil ucu, ön damakla dil ucu, dişler arası ve iç dudaklar ve dış dudaklar olmak üzere sıralanır. Harfler sert veya yumuşak, sürekli, yarı sürekli veya süreksiz olarak çıkar.
Türkçede sesli harfler de ayrı harf sayılmaktadır. Arapçada sesli harfler ayrı harf sayılmayıp bir harfin hâli olarak görülmektedir. Onun için ayrı harfle değil; esre, üstün, ötre gibi harekelerle ifade edilmektedir. Türkçede ince ve kalın olan sesli harfler olduğu halde, Arapçada ince ve kalın olan sesiz harflerdir. Arapçada O veya Ö harfi de yoktur. Bu sebeple Türkçedeki 8 sessize karşılık sadece 3 sesli harf vardır. Buna karşılık sesli harfler 28 dir. Sesli harflere “med harfleri” denir.
Kelime başındaki sesliler “hemze” adını verdiğimiz bir ses ile kabul edilerek E, U ve İ harfler tek harf olarak ve harekesi ile ifade edilir. Sadece A harekesi AA olarak uzun okunur. Bu harf değil, uzun harekedir. Buna karşılık bazen Y, bazen V, uzun AA, UU, İİ lere dönüşür, o zaman bu harftir. “Rahmân”daki “A” harf değildir. Oysa “Mâlik”deki A harftir. Çünkü V den dönüşmüştür. Genel olarak U kalın olarak çıkar, diğer sesliler ince çıkar.
ء E: Hemze boğazın en altında hançereden değişmeden çıkar. Harekelenerek biçimlenir. Süreksiz sert ve ince bir harftir. Medde kayarak çıkar. Bazı med harfleri hemzeye dönüşür. Boğaz harfidir.
ه H: Hemzenin yanında çıkar yumuşak ve süreksiz harfdır. İncedir. Sürekliliğe meyleder. Türkçede sürekli sayılır. Boğaz harfıdır.
ح X: H harfinin süreklisi olarak çıkar. Orta boğazdan çıkar ve kalın harftir. Yumuşaktır. Türkçede yoktur. Boğaz harfidir.
ع G: X harfinin hemen yanında sert sürekli olarak çıkar. Türkler süreksiz olarak söylerler. Kalın harftir. Boğaz harfidir. Türkçedeki G Arapçada yoktur.
غ Ğ: Üst boğazdan G nin çıktığı yerden çıkar. Sürekli serttir. Kalındır. Boğaz harfidir.
خP: Bu harf boğazın üst tarafında X harfi gibi çıkar. Türkçede K yerine eskiden K yerine bu harf kullanılırdı. Uyku değil, “Uyhu”, okumak değil “ohumak” olarak söylenirdi. Türkçede dudaklardan çıkan P harfiyle hiçbir ilgisi yoktur. Kalın harftir. Boğaz harfidir.
ق Q: Yutaktan çıkar. Türkçedeki K harfinin kalınıdır. Ancak G gibi çıkmaz. Daha çok boğazdan çıkar gibi çıkar. Süreksiz sert harftir. Arka kameriye harftir. Boğaz harfi değildir.
ك K: Yutaktan Q gibi ama yumuşak ve ince olarak çıkar. Arka kameri harftir. Boğaz harfi değildir.
ج C: Arka damaktan orta dille sert süreksiz olarak çıkar. İnce harftir.
Arka kameridir. Boğaz harfi değildir.
ي Y: Arka damaktan arka dilin yayvanlaşması ile çıkar. Sert sürekli harftir. Med harfidir. Arka kameridir. Boğaz harfi değildir. İncedir. Med harfidir I, U ve A ya dönüşür.
و V: İç dudaktan çıkan sürekli sert harftir. Türkçedeki V den ziyade İngilizcedeki W gibi çıkar. Ön kameri harftir. Med harfidir. B ile bu sebeple yakın akrabalığı vardır. İlmi sıralamada orta harfler atlanarak dudak harflere geçilir. Böylece kameri harflerle birlikte yerleşmiş olur. İnce harftir.
ف F: V nin çıktığı gibi çıkar Yumuşak sürekli bir harftir. Ön kameridir. İncedir.
ب B: Ön dudaktan sert süreksiz olarak çıkar. Ön kameri harftir. İncedir.
م M: Ön dudaktan sert yarı sürekli olarak çıkar. İncedir. N harfi M ye dönüşür. Yakın akrabalığı vardır. Böylece dudak harflerinden orta harflere geçilmiş olur. Bundan ortadan çıkan sonra yarı sürekliler gelir . İnce harftir.
ن N: Dişler arasından en önden çıkar. Dil hareket etmezse ğunne olur. Mânâ değişmediği için ayrı harf sayılmaz. Bazı dillerde ayrı harf sayılır. Harf sayısının 32 olması için bunun da ayrı harf olması gerekir. O zaman dört med harfi olmuş olur. Cümlenin sonundaki N harfı da A harfine dönüşür. Serttir.
ل L: N gibi yarı sürekli harftir. Dilin ucu ile damağın önünden çıkmaktadır. Serttir.
ر R: L nin arkasından çıkar. Kalın veya ince olabilir. Damağın ortasından dilin ucu ile çıkmaktadır.
ض Q: W harfi Tükçedeki D harfinin çok kalınıdır ve süreklisi olanıdır. Dilin ortası ile damağın ortasından çıkar. Sert sürekli kalın harftir.
ظ Tükçedeki Z harfinin kalınıdır. Orta damaktan dilin ortası ile çıkar. Sert sürekli kalın harftir.
زJ: Z Ön damaktan dilin ucu ile çıkar. Sert sürekli ince harftir.
ذ Ö: Dişler arasından sert sürekli olarak çıkar. İnce harftir.
د D: Ön damaktan dilin ucundan çıkar. Sert süreksiz ince harftir.
ط O: Türkçedeki T ile D arasında çıkar. Ön damaktan dilin ortası ile kalın olarak çıkar. WJ harfleri ile yakınlığı vardır.
ت T: Ön damaktan ve dilin ucuyla çıkar. Yumuşak süreksiz bir harftir.
ث Ç: Dişler arasından sürekli yumuşak olarak çıkar. İnce olarak çıkar.
س S: Ön damaktan dilin ucuyla yumuşak sürekli ve ince olarak çıkar.
ص Ü: Ön damaktan dilin ortası ile yumuşak sürekli ve kalın olarak çıkar.
ش Ş: Orta damaktan dilin ortası ile sürekli yumuşak ve ince olarak çıkar.
I Y nin, U V nin ve A N in mahreçlerinde çıkmış kabul edilir.
Lugat Sırası: E B T Ç C X P D Ü R Z S Ş Ö W O Z G Ğ F Q K L M N H V Y La
Ebced Sırası: EBCDHVZXOY K L M N S G F Ö Q R Ş T Ç P Ü W J Ğ
Çıkış Sırası: EHXGĞP QKCYI VUFBM AN LR WJZÜ DOT ÇSÖŞ
ابتث جححدذرز سشصضطظ عغفقك لمن هوي
ابجدهوز حطى كلمن سعفص قرشت ثخذ ضظغ
ء هحعغخ قكجي ى وفبم ا نلر ظ ذدطت ثسصش
Bu bilgileri içeren Arapça Cetvel ekte verilmiştir.
Buradaki “Yedi Mesani”, “Fatiha Sûresi”dir. Bu husus Hz. Peygamber tarafından beyan edilmiştir. Fatiha yedi âyet olduğu için bu isim verilmiştir. Büyük Kur’ân karşılığı kullanıldığından sabit olmaktadır. Şimdi biz neler tesbit etmiş bulunuyoruz:
1- Buradaki mesani, “besmele”dir. Çünkü “besmele” Kur’ân’da her sûrenin başında tekrar edilmiştir. “Biz sana yedi besmeleyi verdik” denmiş olur.
2- “Besmele” yalnız Kura’ân’da tekrar edildiği için “mesani” adını almamıştır. Kendisi de 8 çeşit harften oluşmuş 16 harftir. Ayrıca dört kelimedir. Demek ki 2 nin 2, 4 ve 8 katlarını içermektedir.
3- “Mesani” ismi mekan sığasıdır. İkinin üç defa katlanmışı anlamında olur. 8 eder.
4- “Mesani” mastar olur. 2 nin üç defa çarpımı olur, o takdirde 16 eder ki, harf sayısını gösterir.
5- Yedi on altı 112 eder. Bu da Büyük Kur’ân’da tekrar edilen “besmele” sayısını verir. Büyük Kur’ân’da 113 sûre vardır. “Tevbe”de “besmele” yoktur. “Tevbe”nin ayrı sûre olup olmadığında ihtilaf ettiler. Sonunda ayrılmasını ve başında “besmele”nin konmamasında ittifak ettiler. Elimizde bulunan Kur’ân’ın Allah tertibi olduğunu gösteren en açık delildir. “Tevbe”nin ayrı sûre sayılması ilk büyük sûrelerin sekize tamamlanması için gereklidir. “Besmele” yazılmaması da “Mesani” kelimesindeki 112 sayıyla uyum sağlaması içindir. Katiplerin bu hususta her hangi bir bilgileri yoktu. Demek ki onlara da ilham gelmiştir. Eğer ittifak hâsıl olursa bu vahiydir. Buna icmâ denmektedir ve kıyamete kadar bu tür vahiy devam edecektir.
6- “Besmele”deki harf sayısının da 112 olması gerekir. Gerçekten sayıldığında 112 harfin olduğu görülür.
7- “Besmele”nin harflerinin katlamalı olması gerekir. Gerçekten sekiz çeşit harfin dördü kameri, dördü şemsidir. Kameri olanların ikisi boğazdan ikisi dudaklardan çıkar. 16 harfin da sekizi şemsi sekizi kameridir. Kameri harflerin yarısı boğazdan, yarısı da dudaklardan çıkar. Katlanarak oluşmuştur.
H den L ayrılmış ve LeHu çifti olmuştur.
H den B, L den L oluşmuştur. BiLLAH olmuştur.
H den X, B den M, L den R ikinci el oluşmuştur, BilLAHi elRaXM olmuştur.
H den Iy, X den X, B den M, M den M, elR den elR ve diğerlerden N ve S ler çıkmıştır. BiSMi elLAHi elRaXMANı elRaXIyMı olmuştur.
Canlılar da böyle çoğalırlar. Fatihanın harfleri de böyledir. Tüm Kur’ân da böyle oluşmaktadır. Bu da Kâinat ile Kur’ân arasında varoluş beraberliğini getirir. Kur’ân’ın Allah sözü olduğuna kesin kanıt verir.
KUR’ÂN MATEMATİĞİ - XVII. DERS (TEFSİR) 17.07.1999
“FATİHA”NIN “BESMELE”DEN OLUŞMASI
الرحيم | الرحمن | الله | بسم | 16 | 16 | الرحيم | الرحمن | الله | بسم | 0 |
العالمين | رب | لله | الحمد | 17 | 17 | العالمين | رب | لله | الحمد | 1 |
يو م | مالك | الرحيم | الرحمن | 17 | 10 | | | الرحيم | الرحمن | 2 |
نعبد | ك | ايا | الدين | 12 | 11 | | الدين | يوم | مالك | 3 |
نستعين | ك | ايا | و | 11 | 19 | نستعين | واياك | نعبد | اياك | 4 |
صراط | المستقيم | الصراط | اهدنا | 17 | 14 | | المستقيم | الصراط | اهدنا | 5 |
غير | عليهم | انعمت | الذين | 15 | 15 | عليهم | انعمت | الذين | صراط | 6 |
الضالين | ولا | عليهم | المغضوب | 20 | 23 | ولاالضالين | عليهم | المغضوب | غير | 7 |
| | ل ل ن س | ال ال ر ر | ب م م م | ح ح ه ي | | الرحيم | الرحمن | | بسم | 0 |
| | ل ل ن ر | ال ال ل د | ب ب م م | ح ع ه ي | ل | الله | العالمين | | رب | 1 |
| ل | ي ل ن س | ال ال ل* | و م م م | ح ح ك ي | بم | مالك | الرحيم | | يوم | 2 |
| بم لل | ي د ن ن | ال د** | ب ي** | ا ع ك ي | | ك | ايا | | الدين | 3 |
| للبسم | سي* ن ن | ت ** | و ي** | ا ع ك ي | | ك | ايا | | و | 4 |
| | ست د ن | ال ال رر | م م** | * ق ه ي | صطصط | اهدنا | المستقيم | | صراط | 5 |
| ت ل ن ل | ال ذ *ن | ا م ي م | ع ع ه ي | | عليهم | | | |
| | ل ل ل ن | ال ال ض ل | ب وم م | ع غ ه ي | وماض غير | الضالين | عليهم | | غيرولا | 7 |
| | | | | | | | | | | | | | | | | | | | |
BİRİNCİ BÖLÜNME KUR’ÂN MATEMATİĞİ - XVIII. DERS (TEFSİR) 17.07.1999
“FATİHA”NIN “BESMELE”DEN OLUŞMASI
Fatiha yedi âyettir. Birleşik kelimeleri tek sayarsak 2 + 2 * 4 + 4 * 4 = 3 * 8 = 24
Birleşik kelimeler ayrı ayrı kabul edilirse 4* 7 = 28 kelime olmaktadır.
Besmele 8 çeşit 16 harften oluşur. H(Allah) ilk defa Melekutu yaratır. “LaHu” her şey O’nun olur. Sonra “Ba”yi var eder ve “L”den “L”yi üretir, “BilLAH” olur. Sonra “X”yi yaratır ve “L”lerden “ElR”i ve “B”den “M”yi üretir. “BielLAHi elRaXM” olur. Sonra “I”yi var eder ve “elR”den “elR” ve bir “L”den “S”, bir “L”den de “N”yi ve “B”den “M”, “M”den de “M”yi üretir. “BiSMi elLAHi elRaXMANi elRaXIyMi” olur.
Bunu görmek kolaydır. Kur’ân Fatiha’nın “7 Besmele”den oluştuğunu söylüyor. Acaba Fatiha da böyle ikili çoğalma ile mi oluşmuştur. Bunun anlaşılması için şu yol takip edilmiştir:
1- Birinci cetvelde Fatiha ayet ayet yazılmıştır. 7 ayettir.
2- Karşısına kelime sayılarına göre satırlar yazılmıştır. 7*4=28 kelimedir. Besmele’nin 7 katı.
3- Harfler sayılmış 7*16=112 ve Besmele’nin 7 katı harf bulunmuştur.
4- Dört defa bölünme olduğundan gruplar arasında dördün katları harfler olabilir. Bu da ancak 0 3 5 7 ile 1 4 6 2 gruplamaları ile mümkündür. İkinci grup birinci gruba ilk bölünmede bir “L” vermiş olur.
5- Tek sayılılar tek sayılılarla, çift sayılılar çift sayılılarla ancak bölünmüş grup oluşturabilir. Buna göre birinci grupta 17 ile 23 bir grup, 16 ile 12 bir grup oluşturabilir. Toplam 68 etmektedir. İkinci grupta toplam “+L”nin “–L” ile karşılanması gerekir. Bu da 1 ile 4 bir grup yapar.
6- Bundan sonra artılarla eksileri yazarak gerisin geriye gidilir. Her geri gidildiğinde fazla veya eksik olan harfler yarıya inmelidir. Bu sağlanıyorsa varsayımımız doğrudur.
بسم الله الرحمن الرحيم | +ل | لبسم الله الرحمن الرحيم | |
| -ل | لبسمه الرحمن الرحيم | |
İKİNCİ BÖLÜNME
+ل | لبسم الله الرحمن الرحيم | +ل –ل-س-م | بالله الرحمن الرحيم |
| | +ل +ل+س+ب | لسل بسم الله بالرحمن الرحيم |
-ل | لبسمه الرحمن الرحيم | -ل –ب | سم له الرحمن الرحيم |
| | -ل +ب | لبسمه الرحمن بالرحيم |
ا ى ؤ لا | 7 | - |
ر ط ر ط | 5 | ح م م |
| | |
- | 0 | - |
يّا | 3 | ل ل ل م م م |
| | |
ل | 1 | - |
يّا | 4 | ل ل ل ل م م م |
| | |
م َا ى | 2 | ل ل |
غير أى | 6 | ل م م |
بببم
الرح
بسم الله الرحمن الرحيم
سل الله الرحمن سم اللرحم
بسم الله بالرحمن ب الرحيم
ب ل ي س
ÜÇÜNCÜ BÖLÜNME
-لم | بالله الرحمن الرحيم | -لم +سم | بسم الله الرحمن الرحيم | 16 |
| بالله الرحمن الرحيم | -لم –بل | له الرحمن الرحيم | 12 |
+ للسب | لسل بسم الله بالرحمن الرحيم | +لللب -ب+ل-ب –ي | سل الله الرحمن سم للرحم | 17 |
| لسل بسم الله بالرحمن الرحيم | +لللب +م-ل+بم+ح | بسم الله بالرحمن بالرحيم بالرحم | 23 |
-ل–م | بالله الرحمن الرحيم | –لم+لم+ل | لبسم الله الرحمن الرحيم | 17 |
| | -لم-لم-ل | ه الرحمن الرحيم | 11 |
-ل+م | بالله بالرحمن الرحيم | –ل+م -م | لبسمه الرحمن الرحيم | 15 |
| | -ل+م +م | لبسمه بالرحمن بالرحيم | 17 |
ÜÇÜNCÜ BÖLÜNME
-لم | بالله الرحمن الرحيم | -لم +سم | بسم الله الرحمن الرحيم | 16 |
| | -لم –لم | له الرحمن الرحيم | 12 |
+ للسم | لسل بسم الله بالرحمن الرحيم | +لللم -م+ل-بم –ي | سل الله الرحمن سل للرحم | 17 |
| | +لللم +م-ل+بم+غ | بسم الله بالرحمن بالرحيم بالرحم | 23 |
-ل–م | بالله الرحمن الرحيم | –لم+لم+ل | لبسم الله الرحمن الرحيم | 17 |
| | -لم-لم-ل | ه الرحمن الرحيم | 11 |
-ل+م | بالله بالرحمن الرحيم | –ل+م -م | لبسمه الرحمن الرحيم | 15 |
| | -ل+م +م | لبسمه بالرحمن بالرحيم | 17 |
Besmele 8 çeşit 16 harften oluşur. H(Allah) ilk defa Melekutu yaratır. “LaHu” her şey O’nun olur. Sonra “Ba”yi var eder ve “L”den “L”yi üretir, “BilLAH” olur. Sonra “X”yi yaratır ve “L”lerden “ElR”i ve “B”den “M”yi üretir. “BielLAHi elRaXM” olur. Sonra “I”yi var eder ve “elR”den “elR” ve bir “L”den “S”, bir “L”den de “N”yi ve “B”den “M”, “M”den de “M”yi üretir. “BiSMi elLAHi elRaXMANi elRaXIyMi” olur.
Bunu görmek kolaydır. Kur’ân Fatiha’nın “7 Besmele”den oluştuğunu söylüyor. Acaba Fatiha da böyle ikili çoğalma ile mi oluşmuştur. Bunun anlaşılması için şu yol takip edilmiştir:
7- Birinci cetvelde Fatiha ayet ayet yazılmıştır. 7 ayettir.
8- Karşısına kelime sayılarına göre satırlar yazılmıştır. 7*4=28 kelimedir. Besmele’nin 7 katı.
9- Harfler sayılmış 7*16=112 ve Besmele’nin 7 katı harf bulunmuştur.
10- Dört defa bölünme olduğundan gruplar arasında dördün katları harfler olabilir. Bu da ancak 0 3 5 7 ile 1 4 6 2 gruplamaları ile mümkündür. İkinci grup birinci gruba ilk bölünmede bir “L” vermiş olur.
11- Tek sayılılar tek sayılılarla, çift sayılılar çift sayılılarla ancak bölünmüş grup oluşturabilir. Buna göre birinci grupta 17 ile 23 bir grup, 16 ile 12 bir grup oluşturabilir. Toplam 68 etmektedir. İkinci grupta toplam “+L”nin “–L” ile karşılanması gerekir. Bu da 1 ile 4 bir grup yapar.
12- Bundan sonra artılarla eksileri yazarak gerisin geriye gidilir. Her geri gidildiğinde fazla veya eksik olan harfler yarıya inmelidir. Bu sağlanıyorsa varsayımımız doğrudur.
Burada birkaç noktaya işaret etmek gerekir. ElLAh RaXMAN, GALAMIyNa EiyYA ve EiyYA ÖıRAO ÖiRAO 7 A harekeden dönüştüğü için harf sayılmaz. “Besmele”de bu 2 tanedir. Burada 7 tanedir. “YeVM”deki “Rabb”in “R”sinden “EiyYA”daki orta “y” “GLM”nin “L”sinden dönüştükleri için şemsiyeler arasında görülmektedir. “ĞaYr”in “Y”si “İy”ye dönüşmüş kabul edilmiştir. Türkçede de “Ğ” “Y”ye dönüşür. İkisi de arka kameriyedir.
03.07.1999
Mahreçleri yakın olan harfler alt alta getirildiğinde sadece üç adet Y harfi kameriyyeden şemsiyyeye geçmiştir. Bunlardan ikisi “İyYA”daki “R”den dönüşmüş “Y”lerdir. Aslı “GiLiM”den dönüşmüştür. “G”nin Türkçede “İ”ye dönüştüğünü biliyoruz. “Y”den önce gelen “R” de “Y”ye kalb olmuştur. Yakut Türkleri “Y” harfini “S” olarak söylemektedirler. Üçüncü harf de “YeVM”in “Y”sidir. Bu da “Rabb” deki “R”den dönüşmüştür.
Eğer sûre “Besmele”nin bölünmesinden oluşmuşsa, başlangıçta 32, sonra 64, sonra 128 olmalıdır. Birbirine harf aktarmışsa; iki grupta dört harf birden aktarılmalı ve hepsi yakın mahreçli olmalıdır. Harf sayısı tek olanlar birbirinden çıkmalıdırlar. Bu mülahazalarla 1-4 , 2-6 , 0-3 ve 5-7 eşler olmalıdır. Bunların eşleştirilmesinde de 4 veya 8 fark olmalıdır. Bu da bizi 1-4 , 1-6 ile 0-3 , 5-7 eşleştirmeye götürür. Aşağıdaki cetvelde bu çıkarılmıştır.
Bu bilgilere dayanılarak aşağıdaki bölünme şeması çıkarılmıştır.
Bölünürken, bazen birer harf, bazen ikişer harf diğer tarafa kaymaktadır. Bölünmede eklenmenin dışında harflerin değişmesi vardır. Hangi safhalarda hangi harfler değişmiştir? Bunun için üzerinde çalışma yapılması gerekmektedir.
“Fatiha” 7 “Besmele”den oluşmuş olmakla beraber, sekizli özelliğini koruyarak ayrı bağımsız sûre olduğunu da göstermektedir.
Kelimelerin 3*8=24 olması da bunu kanıtlar.
Şimdi kelimelerin tasnifini yapalım:
الحمد الرحيم العالمين المستقيم | الرحمن صراط و و |
الدين الصراط الضالين المغضوب | الله الذين لا ل |
| |
رب مالك نعبد نستعين | علي علي هم هم |
يوم غير هدنا انعمت | ايا ايا ك ك |
16 kök vardır. sekizi harfi tarifli, dördü harfi tarifsiz isim, dördü de fiildir. İkisi tekrar edilmiştir. İkisi mu’ref olmayan isim, dördü harf, dördü harfle bitişik zamirdir; toplam 32 etmektedir. Dördü birleşik sayılmazsa 28 etmektedir.
XMD ile GBD yi RXM ile NGM yi HDY ile WLL yi QYM ile GVN yi
ÖRO ile DYN yi RBB ile MLK yi YVM ile ĞYR yi GLM ile ĞWB
حمد عبد رحم نعم علم غضب