KUR’AN MATEMATİĞİ 28 EKİM 2000
83. SEMİNER NOTLARI clubs.yahoo.com/clubs/adilduzen
www.adilduzen.8m.com
BOZULMA (ENTROPİ)
Biz irade sahibi varlıkları zihnimizde var etmek isteyelim. Bunun için önce varlıkları birbirinden ayıran mekanizmaları geliştirmemiz gerekir. Tek boyutta yer değiştirmek mümkün değildir, iki boyutlu uzayda yer değiştirmek mümkündür, ancak iki varlık birbirini kesmeden birbirine bir şey verip alamazlar. Üç boyutlu uzayda birbirini kesmeden halkalar oluşturabilir. Dolayısıyla birbirini kesmeden alışveriş mümkündür. Ancak üç boyutlu uzayda hareketin olabilmesi için dört boyutlu uzaya ihtiyacımız vardır. Dört boyutlu uzayda hareket mümkündür, ama iradeli hareket mümkün değildir. İradeli bir varlığı var etmek istediğimiz için beş boyutluya ihtiyacımız vardır. Bu beş boyutlu uzayın kendi kendine yeterli olması yani başka uzaylara muhtaç olmaması için zâhir âlemin yanında bâtın âlem de olmalıdır. Yani bâtınî sayılar kullanmalıyız.
Hareketin olması için bir sıranın mevcut olması gerekir. Bu da bize zamanın tanımını zorunlu kılar. Zaman, üç boyutlu kainatın beş boyutlu uzay içinde büyüyerek dört boyutlu bir mekanı oluşturması ile tanımlanır. Başlangıç var, üç boyutlu uzay büyümekte ve zamanı oluşturmaktadır.
Bu zaman ve mekan içinde ayrı ayrı varlıkları oluşturmamız için yerin sahiplerini belirtmemiz gerekir. Bu da mekandaki bazı boşluk yerlerinin doldurulması ile olur. Buna “madde parçacıkları” diyoruz. Madde parçacıklarının sayısını sabit tutuyoruz. Yani mekan büyüyor ama parçacıkların sayısı aynı kalıyor. Büyümeyi, boş yerler arttığı halde dolu yerlerin aynı kalması ile tanımlıyoruz. Yani zaman ancak madde ile tanımlanmaktadır. Galaksilerin arası büyüyor, atomların arası sabit kalıyor. Demek ki zaman, galaksiler arası mesafenin atomlar arası mesafelere bölünmesi ile tanımlanmaktadır. Bu sebepledir ki kainat büyüyor diyeceğimize, atomlar küçülüyor da diyebiliriz.
Beş boyutlu uzayı matematikte altı çift sayı takımlarının oranları ile oluşturmuştuk. Zamanı beş boyutlu uzay içinde üç boyutlu uzayın kayması ile tanımlamıştık. Matematikte bu sıralamanın girmesi ile belirlenmiş oluyordu.
C ışık hızı, R yarı çap, T de zaman ise; C=R7T sabittir.
İkisi büyümüş veya ikisi küçülmüş olur. Bir şey değişmez. Zamanı büyüme ile tanımlayacağımız gibi küçülme ile de tanımlanabilir. Küçülüyorsa zaman tükenecektir demektir.
Böylece maddeyi tanımladıktan sonra, maddenin birbirinden etkilenip bir oluş meydana getirmesi için hızı tanımlıyoruz. Hızların toplamı sabit olmalı. Belirlenmesi için karelerinin toplamı da sabit olmalı. Bunlar cansız varlığı oluşturur. Ama canlı demek bozuk olarak dağılmış maddeleri bir araya getirerek düzgün hâle sokmasıdır. O halde bozulmayı da tanımlamamız gerekir.
Bir kapalı kapta N kadar molekül olsun. Bunlar eşit hızla hareket etsinler. Biz buna “düzgünlük” diyoruz. Bu zerreler değişik istikamette değişik hızlarla hareket etsinler. Canlılar kendileri enerji var edemezler. Çünkü onlar tanrı değildirler. Öyleyse onların kullanabileceği bir şeyi de var etmemiz gerekir. Bu da bozulmanın artmasıdır. Kainat bozulmaya doğru gidecek. Bu canlıların kullanabileceği enerjiyi ortaya koyacak. O enerjiyi kullanarak canlılar ters işlem yapacaklar.
Denizin içinde bulunan bir borudan su aksın. Su moleküllerinin hızları aynı olacak ve bir istikamette akacaklardır. Su zerreleri borunun dışına çıktıklarında sağa sola dağılacaklar ve zamanla değişik yönlerde ve hızlarda akacaklardır. Bunun aksi olmaz. Denizin içindeki moleküller birleşerek bir araya gelip bir istikamette ve aynı hızla akmaya devam etmezler. Yine taşları ovada bir sıraya dizip bırakınız. Uzun zaman geçtikten sonra bunların sıralarını dağıttıklarını görürsünüz. Hiç bir zaman dağınık taşlar kendiliğinden sıraya gelmezler. İnsanları da sıraya soksanız, kendiliğinden kaldıkça dağılırlar ama kendiliklerinden bir araya gelmezler.
“Kainatta bozulma meyli vardır” denir. Batılılar buna, “entropi (bozulma) artmaktadır” diyorlar. Tropi, düzgünlük demektir. Entropi de düzgünlüğün aksidir. Bunu matematikle şöyle ifade edeceğiz:
Zerreler arasındaki hız farklarını v ile gösterirsek, bunların toplamı kapalı alanda daima sıfırdır. Çünkü moleküllerin kaçı sağa doğru gidiyorsa bir o kadarı da sola gidiyor. O halde bozulmayı hız farkları ile tanımlayamayız. Biz biliyoruz ki, hız karelerinin toplamı da sabittir. Enerji Sakımı Kanunu. O halde hız kareleri arasındaki farkları ele alıp toplayabiliriz.
Molekülleri hızlarına göre sıralayalım. Yani yan yana bulunan moleküllerin hızları arasındaki farkı dv^2 olarak gösterelim Bunu hıza bölersek hız farkını bulmuş oluruz. Entegre edersek hız farklarını veren bir sayı buluruz. İşte MATEMATİK olarak bunu “BOZULMA” ile tanımlayacağız.
dS= dv^2/v^2 Sıcaklık hızı karelerinin ortalaması ile tanımlanır.
dS=dT/T S= Ln(T) bulunur.
dS >0 bize bozulmanın (entropinin) büyüdüğünü ifade eder.
Şimdi ayrı ayrı sıcaklıkta iki cismi düşünelim.
dT1/T1 + dT2/T2 yani ortak bozulmayı bulalım,
Bunlardan her biri ortak sıcaklığa gelecektir.
Enerji sakımı kanununu kullanalım d(m1*T1)/(m1T1) +d(m2*T2)/(m2*T2) den m ler sadeleştirilirse dT1/T1+dT2/T21 entegre ettiğimizde ortak T ler oluşacaktır. Ln T/T1+Ln T/T2 ortak entropi veya ortak bozulma olacaktır. Ln (T*T)/(T1*T2) = ln [(T^2/ ((T+DT)*(T-DT))]
Demek ki bölen daha küçüktür.
Sonuç, cisimler farklı sıcaklıklarda iseler birbirine sıcaklıklarını yaklaştırırlar. Soğuk cisim ısınır, sıcak cisim soğur. Benzer düşünce yüksekteki cisimlerin kendi kendilerine düşeceklerini gerilmiş yayın gevşeyeceğini açıklar.
Kainatta bozulma büyümektedir.
Canlının tanımını yapacak olursak:
Entropiyi küçülten mekanizmadır.
Canlı enerjiyi kullanarak dağınıklığı düzgün hâle getirmektedir. Topraktan aldığı maddeleri canlının yapısına dönüştürmektedir. Ne var ki, canlı kendi mekanizmasında türü değişmedikçe bir evrim meydana getirmektedir. İnsan ise kendisinde bir evrim yapmamakta ama yaptıklarında evrim oluşturmaktadır. İşte buraya kadar madde ile her şeyi açıklıyoruz. Ancak canlıyı meydana getirme ile insanın evrim yapması madde ile açıklanamamaktadır.
Ege Adaları’nın herhangi birinde bir tünel açalım. Tünelin içine çok büyük bir pompa yerleştirelim. Sular tünelin bir ağzından girecek, diğer ağzından çıkacaktır. Tüm Ege Denizi’nde bir su akıntısı oluşacaktır. Şimdi bizim bir kayığımız olsun, herhangi bir adadan diğer adaya gitmek isteyelim. Eğer su akıntısı bizim taraftan o adaya doğru ise dümenimizi ona kırmak suretiyle hiçbir enerjiyi harcamadan istediğimiz adaya varabiliriz. Böylece biz enerji harcamadan yolculuk yapmış oluruz. Ama biz daha ileride isek geriye dönemeyiz. Ama eğer tünelden geçersek istediğimiz yere varabiliriz.
Allah işte böyle bir tünel var etmiştir. Kainatın bütün maddeleri o tünele doğru akıyorlar. Kara delikten giriyorlar, ak delikten çıkıyorlar. Belli zaman devam ettikten sonra yine kara delikten girip yeniden ak delikten çıkıyorlar. Birçok kara delik seri veya paralel bağlanmış olabilir.
Bu durumda canlılar ve insanlar kendileri enerji üretmiyorlar, akan enerjiden yararlanıyorlar. Enerjinin akması entropinin büyümesi ile tanımlanmaktadır. Tüm canlılar bu entropinin büyümesinden yararlanarak istedikleri yere varabiliyorlar. Entropilerini küçültebiliyorlar.
Madde sınırlı olduğu için yeni canlıların oluşması için eski canlıların ortadan kalkması gerekmektedir. Bu da canlılar arasında bir çatışmayı ve mücadeleyi doğurmaktadır. Kainat bu düzen içinde kurulmuştur. Genel olarak bitkiler canlı için maddeleri üretmekte, hayvanlar ise onu kullanarak yeryüzünü imar etmektedirler. Diğer canlılarda savaş türler arasındadır. Bir örnek verelim:
Afrika’da bol yağmurlar yağmakta, otlaklar oluşmaktadır. Yeni otlakların yetişmesi için eski otların ortadan kalkması gerekir. Allah bunun için keçileri var etmiş, onlar otları tüketmektedir. Keçileri tüketen aslanları da var etmiştir. Keçiler azsa otlaklar boldur. Kurtlar aç kalmakta, keçiler ise güçlü olmaktadır. Aslan keçiyi kovalarken keçilere yetişemiyor. Aslanlar zayıflıyor ve onların düşmanları onları yok ediyor. Böylece keçiler çoğalıyor. Bu sebeple otlaklar azalmaktadır. Bu sefer ot azaldığı için keçiler zayıflamaktadır. Keçiler çok olduğu için de aslanlar şişmanlamaktadır. Keçiler azalıyor, otlar çoğalıyor, böylece üçlü denge sürüp gidiyor.
Bedenen zayıf olmakla beraber zihnen güçlü olan insan karşısında hiç bir hayvan duramıyor. Artan nüfusun dengelenmesi için birileriyle savaşmaları gerekir. O halde savaş tabii düzenin, ölümlü dünyanın, entropisi büyüyen kainatın tabii sonucudur. Mikropları ortadan kaldırsanız kainat leş yığınına döner. Savaşı kaldırsanız topluluklar da biter ve sosyal leş olurlar. İnsanlık yarım asırdır doğru dürüst savaş görmediği içindir ki sosyal âfetler oluşmuştur.
Bu gerçekleri gördükten sonra her Müslümanın görevi, her işte barışı düşündüğü gibi savaşı da düşünmesidir. Ülke içinde savaş ne kadar gayri meşru ise; ülkeler arası gerektiğinde savaş da o nisbette gayri meşrudur. Halkına saadet getiremeyen, Adil Düzeni kuramayan topluluklar, er-geç içten çökmeseler dış saldırılarla ortadan kalkarlar. Bizi savaştan uzaklaştırıp tiksindirmek isteyenler dünyanın en güçlü ordularını besliyorlar. Yani, biz ordumuzu dağıtacağız, savaştan nefret edeceğiz, onlar gelip topraklarımızı işgal edecekler. Savaş mukaddestir, ordu mukaddestir. Ordu düşmanlığını bu ülkede yaymak isteyenler bize işte bu iyiliği yapmak istiyorlar!..
Kur’an’da pek çok âyet bize savaşa karşı hazırlıklı olmamızı emretmektedir:
“Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın, siz saldırmayın.”
“Gücünüz yettiği kadar onlara karşı gücünüzü hazırlayın.”
“Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın.”
والله جعل لكم من بيوتكم سكنا و جعل لكم من جلود الأنعام بيوتا تستخفونها يوم ظعنكم ويوم أقامتكم و من أصوافها و أوبا رها و أشعارها أثاثا و متاعا ألي حين
“Allah evlerinizden bir kısmını sizin için seken yaptı. Ve hayvanların derilerinden size evler yaptı. Yerleştiğinizde ve za’n günlerinde onları hafifçe taşırsınız. Yününden, tüyünden ve kılından bir zamana kadar esas ve meta yaptı.” (Nahl(16):80)
BU ÂYETTEKİ BAZI NOKTALARA İŞARET EDELİM:
“Evlerinizden bir kısmını sizin için mesken yaptı” ifadesi, evlerden bir kısmının mesken olmadığını bildirmiş oluyor. Bugün meskenler kadar iş yerleri vardır. Sanayi döneminde üretim tarladan çok fabrikalarda olmaktadır. Böylece Allah kapalı alanların ikiye ayrılacağını ve bir kısmının mesken, diğer kısmının ise işyeri olarak kullanılacağını bildiriyor. Bunların farklı olması farklı hükümleri getiriyor. Onun üzerinde düşünüp araştırmamız gerekiyor. Farklılıkları ortaya koymamız gerekiyor. Bunu şöyle açıklayabiliriz. Evler özel mülkiyetin konusudur. Oysa işyerleri ortaklığın konusudur. Evler kiraya verilebildiği halde işyerleri ortaklığa konabilir. “Kira” yerine “kira payı”nı alır.
Evler de ikiye ayrılmaktadır: 1- Sabit evler, 2- Taşınabilir evler.
İkinci evlerin nekire olması bunu belirler. İşte bizim “Ağaç Evler” bu tür evlerdir. Görülüyor ki biz bir işe girişirken Kur’an’ın uyarılarına ve işaretlerine bakıyoruz. “Taşınabilir Evler” burada nekire olarak geçmektedir. O halde derilerden başka da taşınabilir evler vardır. Biz bunu kıyas yoluyla çıkarıyoruz. Hayvanların derilerinden, ağaçların da kerestesinden yararlanmalıyız.
Allah günleri ikiye ayırdı. Göç halindeki günler ile yerleşik haldeki günler diye ayırdı. Gerçekte insanlar ülkeleri mamur hâle getirebilmek için bir yere yerleşmeli ve orada sebat edip başladığı işleri bitirmelidirler. Ne var ki, yenilik yapıp evrimleşmek için de göç etmelidirler. Kişilerin ve toplulukların iki çeşit günleri olur. Göç sebeplerini şöylece sıralayabiliriz:
a) Kur’an’ın emrettiği gibi insanlar ilmin merkezi olan yerlere gidip tefakkuh etmelidirler. Ülkelerine döndüklerinde de kendi halklarına o ilimleri öğretmelidirler. Demek ki tahsil için göçler vardır.
b) İş icabı göçler vardır. Sanayileşen topluluklarda ihtisaslaşma sözkonusudur. Her meslek her yerde icra edilemiyor. Kişiler ihtisas yaptıkları mesleklerini icra edebilmek için göç etmek zorunda kalabilmektedirler.
c) Demokratik sebeplerle göçler vardır. İnsanlar bir arada yaşamaktadırlar. Belli kurallara uymak zorundadırlar. Yöneticilere itaat etmek zorundadırlar. Oysa belli kurallar kişinin yaradılışına veya eğitimine müsait olmayabilir. O zaman istediği beldeye göç eder. Yöneticilerle arası açılmış olabilir. O zaman da yine göç etmek zorunda kalır.
d) Savaş ve âfetler de göçleri zaruri kılabilir. Ki bugün en çok karşılaştığımız göçler bunlardır. Hele Türkiye tam savaş ve zelzele merkezindedir. Bu sebeple bu ülkede yaşayanlar zaman zaman yerlerini değiştirmek zorunda kalabilir.
İşte bu sebeplerle bu durumlarda yararlanmak üzere “Taşınabilir Evler”e ihtiyaç duyulmaktadır. İşte Kur’an’ın bu ayeti bu hususa işaret etmektedir. “Taşınabilir Evler”e yalnız göç hâlinde değil, barış hâlinde de ihtiyaç vardır. Onun için Kur’an hayvanların derilerinden yararlanmayı sadece göç halleri için değil, barış halleri için de zikretmektedir. Barışta nasıl faydalanacağız? Tarım topluluklarda meskenlerle işyerleri aynı yerlerde bulunur. Oysa sanayi toplumlarında meskenlerle işyerleri aynı yerde bulunmaz. Çünkü birtakım sorunlar ortaya koyar.
BUNLARI DA DÖRT GRUPTA TOPLAYABİLİRİZ:
a) Sanayi çevre kirliliği yapar. Gündüz çalışırken bu kirliliğe vücut dayanabilmektedir. Ama uyku hallerinde veya istirahat hallerinde, küçüklerin, hastaların, kadınların bu zehirlere karşı dayanmaları çok zor olmaktadır. Dolayısıyla taşınabilir evlerle şehirlerin kenarında oluşacak “Dinlenme Siteleri”nde “Dinlenme Evleri” bulunmalıdır.
b) Şehirlerde trafik sorunu vardır. Şehirde çalışmayanlar şehirde bulunmamalı, onların evleri ve yaşama yerleri ile okulları şehrin dışında kendi sitelerinde veya ayrı eğitim yerlerinde olmalıdır. Böylece kentin trafik sorunu çözülecektir.
c) Savaş veya zelzele anında evler dağınık yerlerde yer aldığı için zarar az olacak, dinlenme evleri en az hasara sebep olacaktır.
d) Sizin ülkeniz güvende olabilir. Ne var ki, zelzele veya savaşlarda size göç gelebilir. Onları en kısa zamanda yerleştirmek için böyle ikamet günlerine ait sabit yapıların yanında dinlenme evleriniz olabilir. Bu tür zamanlarda onlara destek verme imkanı oluşur.
Hayvanların derilerinden başka üç şey daha saymaktadır: Koyunların yünü, keçilerin kılı, develerin tüyü. Aslında bunlar derilerin uzantısıdır. Ne var ki, bunlar derilerden ayrılarak insanlar için eşya olmaktadır. Yün yumuşaktır, daha çok elbise olmaya elverişlidir. Keçi kılı ise serttir ve daha çok çadır yapmaya elverişlidir. Deve tüyü ise ikisi arasındadır. Bununla da ev eşyası, halı ve kilim dokunabilmektedir. Bunların özelliği, örülerek soğuk ve sıcağı önledikleri halde içlerinin havalanması sağlanmaktadır.
Kullanılan bu araçlar için iki şeye yaradıklarını belirtmektedir. “Esas ve Meta” olarak denmektedir. “Esas” tüketim araçlarının imalidir. “Meta” da üretim araçlarının imalidir diyebiliriz.
İşte burada sizlere bu âyetteki tasnifleri anlatmış oluyoruz. Kur’an değişik kelimeleri bir arada kullanarak bize sınıfları belirtir. Biz kendi ilmimize göre onları değişik şekilde tanımlar ve aralarında fark koyarız.
Mesken - Mesken Olmayan Evler, Göç ve İkamet Günleri, Taşınır - Taşınmaz Evler, Deri, Yün, Kıl ve Tüy, Esas ve Meta Sınıflarını yapmıştır. Bunlar arasındaki farkları tabii ve sosyal ilimlere ve dil bilgisine dayanarak biz yapacağız. Her alim ayrı tanımlar yapabilir. Böylece ayrı mezhepler doğar. Halk dilediği mezheplere girerek kendi hayatlarını düzenler. İşte “demokrasi” budur. Kendi içtihadı ile veya müçtehidinin içtihadı ile bu işleri yapmak.
BURADA YENİ İÇTİHATLAR İÇİN BAZI HUSUSLARA İŞARET ETMEMİZ GEREKMEKTEDİR:
a) İçtihatlar kişiler tarafından yapılmaz, ekoller tarafından yapılır. İlk müçtehitler de öyle yapmışlardır. Bugün ise bir kimsenin tek başına içtihatlar yapması imkansızdır. Bizler şimdi içtihat yapmıyoruz, içtihat yapacak ekolü oluşturuyoruz. Ekoller oluşturmak farz-ı kifayedir. Eğer bugün içtihat ekolleri olsa biz bunlardan birine katılırız, böylece kurtuluruz. Olmadığı için bizim ekoller kurmamız gerekmektedir.
b) 1000 yıl önce yapılmış içtihatlardan yararlanacağız, ne var ki onların zamanında şartlar, ihtiyaç ve imkanlar çok farklıdır. Bugün o ihtiyaç ve imkanlarla yaşanamaz. O halde eski mezhepler zamanlarının mezhepleridir, tarih olmuşlardır. Biz onlardan yararlanarak yeni mezhepler oluşturmalıyız.
c) İçtihat yapabilmemiz için ilk şart, eski müçtehitlerin oluşturduğu fıkıh usûlü ilmiyle bunların dayandığı dört ana delili (Kur’an, sünnet, icma ve kıyası) işbölümü içinde öğrenmeliyiz. Bir mesele ortaya geldiği zaman onu çözerken onların bu husustaki görüşlerini bilmeliyiz. Bu da ancak ekip çalışması ile olur.
d) Bugünkü bütün müsbet ve sosyal ilimleri de yine işbölümü içinde bilmeliyiz. Sorun nedir? Sorunların çözümleri için çağdaş insanlar ne öneriyorlar? Muasır medeniyetin bütün icapları yerine getirilmeyecek. Muasır medeniyetin bütün sorunları bilinip değerlendirilecektir. Nitekim Mustafa Kemal 10 yıl sonra bu görüşe gelmiş ve; “Muasır medeniyetin fevkine çıkacağız. Elimizde tuttuğumuz meş’ale müsbet ilimdir.” demiştir.
İşte böyle çalışan “İçtihat Ekolü”nü kurabilmemiz için iki şeye ihtiyacımız vardır: Biri, bu ekolün kurulmasında çalışacak ilim yapmak isteyen kişilere; ikincisi de, bu kişileri ve bu çalışmaları finanse edecek kaynaklara ihtiyacımız vardır. Bu kişileri ve bu kaynağı bulmamız için “Akevler Konut Yapı Kooperatifi”ni kurduk ve “Ahşap Evler” imal ediyoruz. Bu âyetin işaret ettiği “Taşınır Evler” yapıyoruz. Ayrıca “Akevler Tüketim Kooperatifi”ni kurarak “Herkese Aş ve Herkese İş” sorununu çözüyoruz.
Bu iki kooperatif İzmir’deki “Akevler Kooperatifi” ile birlikte bu sorunu nasıl çözecekler? Bunun için şu mekanizmayı geliştiriyoruz. İş yerlerimizde öğrenciler ve öğretmenler işçi ve yönetici olacaklar. Günün yarısını bu iyelerinde geçirerek geçimlerini sağlayacaklar. Karı-kocaya birlikte iş verilecek, emeklilere de iş verilecektir. İsteyen herkes çalıştırılacaktır. Diğer dört saatlerini ise ilimle geçirecekler. Yaşlılar öğretmen, gençler öğrenci olacaklardır. Kendilerine verilecek maaş ise iş yerlerinde harcadıkları saatleri nisbetinde olacak, ancak alacakları saatlik ücretleri mesleki başarıları yanında içtihada katkıları nisbetindeki amelleri ile orantılı olacaktır.
Bu âyet müteşabih âyetlerdendir. Çünkü “Deri Evler” artık tarihe karışmıştır. Onun yerine çok değişik ve yeni ev, esas ve meta araçları geliştirilmiştir. Demek ki Kur’an’ın sözleri bu gibi gelişmelerden haberi yokmuş gibi gelebilir. Bu gibi âyetler baştan kolay anlaşılmazdır. Ne var ki her müteşabih âyet başlı başına ileride mucize olur. Bu âyet de büyük mucizesini göstermektedir. Sonunda “İLâ HîN” demek suretiyle, ileride bu amaçla deriye ihtiyaç bile hâsıl olmayacağını başka yapı ve dokuma elemanlarının bulunacağını büyük ve mucizevi bir şekilde bildirmiştir. Biz bu âyetin “deri evleri”ne kıyasla “AHŞAP EVLER” yapmaya başladık. Derinin modasının geçtiğini ilmen görmüş ve âyetin yalnız ruhuna uymayı tercih etmiş, lâfzının uygulamasından vazgeçmiştik. Sizlere bu âyeti anlatmak için yazmaya başlayınca ruhunun esas olduğunu bu “İLâ HîN” ifadesi açıkça söylemiştir. Biz birlikte sezilerle “AHŞAP EV ÇALIŞMALARI”na katılmakla isabet ettiğimizi şimdi âyet bize söylüyor. Ne kadar hamd etsek azdır. Allah, “bizim yolumuzda cihat yapanlara biz yolumuzu gösteririz” âyeti ne kadar doğrudur. Görünüz. Allah’a hamd edelim ve gayretimizi ona göre çoğaltalım.
Tahtayı niçin deriye benzettiğimizi, inşaata niçin tahtadan başladığımızı ifade etmek isteriz:
a) Derinin seçilmesi bir illete dayanmaktadır. Bu illeti biz canlılık olarak alıyoruz. Gıdalarımızı ve giyimlerimizi canlı varlıkların artıklarından yapmalıyız. Öyleyse derinin yerine geçecek tahta vardır; onun yani derinin ise yün, kıl ve tüylerin yerini de lifler almaktadır. Pamuk bugün yünden daha çok kullanılmaktadır.
b) Tahtadan yaptığımız yapıda tutkal ve çivi kullanılmaz, demir geçirilerek sağlam ama gevşek olarak bağlanırsa deride olduğu gibi solunum olmuş olur. Yani dışarıdaki O2 tahtaların ek yerlerinden içeri girer, dışarıdaki O2 de yine ek yerlerinden içeri girer. Dolayısıyla ev içi hava kirlenmesi olmaz.
c) Geliştirdiğimiz metotta her çeşit kısa boy tahtaların kullanılması sağlanarak tarım kerestesinin kullanılması sağlanmıştır. Yani nasıl hayvan sürülerimizden deri elde ediyorsak, tarlalardan kavak gibi kereste elde edeceğiz. Böylece tüm arazi ağaçlandırılacaktır. Bunun yalnız bize faydası olmayacak, aynı zamanda yeryüzünün oksijen dengesini de saptamış olacaktır. Nitekim hayvanlar da topraktaki gübre miktarını artırmaktadırlar. Yani biz sürülerden ve ağaçlardan yararlanırken onları besliyor ve büyütüyoruz, dolayısıyla yeryüzünün dengesine hizmet ediyoruz.
d) Ağaç evlerin yalnız taşınması değil, yapılması da yaygın yapılabilmektedir. Her yerde parça parça makineler kurulur, parça imalatı yaptırılır ve bunlar monte edilerek evler üretilir. Bu modelde merkezi fabrikalara gerek olmamaktadır. Yaygın işyerleri maksadı istihsale etmektedirler. Evin mobilyası da birlikte yapılmaktadır. Kullanılan demir dahi küçük çekme atölyelerinde üretilebilmektedir.
Bizim azlığımıza bakarak bu işleri nasıl başaracağımızdan ümitsizliğe düşmeyin. Hazreti İsa’yı sadece 12 kişi destekledi; onlar “Biz Allah’ın ensarlarıyız” dediler. Bugün 2 milyar insan 2000 yıl sonra arkasından gidiyor. Dün Bediüzzaman’ın kaç arkadaşı vardı? Bugün dünyada en güçlü ve çağın dini kuruluşudur. Biz 1969 yılında N. Erbakan ile “Bağımsız Milletvekili Adaylığımızı” koyduğumuz zaman sadece 14 kişiydik. Onların çoğu sonra devre dışı oldular. Bugün Faziletlilerin sayısı 10 milyonları bulmaktadır. Hiç tereddüdünüz olmasın. Sabrederseniz ve bu yolda çalışmaya devam ederseniz hedefe varacaksanız. “Adil Düzen”e dayanan yani halkın kurup geliştireceği işletmeler kurulacaktır. Karşılaşılan zorluklar Allah’ın yardımı ile hep aşılacaktır. Siz Allah’ın rızası dışında bir şey düşünmeyin. Onun gücü sizi hedefe götürmeye yeterlidir.
HABERLER
1- Örnek Ahşap Ev bitmiştir. İç donanımında bazı eksiklikleri varsa da zamanla tamamlanmaktadır.
2- Ev oturma yerinin de tarafımızdan yapılması şartıyla 15 000 dolara satılmaktadır. Zemin yeri tarafımızdan yapılmazsa 12 000 dolara satılmaktadır. Karşılığında kereste alınacaktır.
3- En az 5 kişi bulan 20 Kurucu bulunmaya başlanmıştır. Şimdilik bu görüşmelerde;
a) Reşat Erol ve Mehmet Hikmet Umut
b) M. Lütfi Hocaoğlu ve Nazmi Demirtaş
c) Cengiz Demirci ve Hakan Kandal
d) Hasan Özket ve Ekrem Fildişi
e) Süleyman Karagülle ve Süleyman Akdemir
f) Hasan Hacıbektaşoğlu
g) Gürsoy Erol
h) Selahattin Öztürk
i) Ahmet Sadıkoğlu
j) Eyüp Karahan olmak üzere 10 Kişilik Ekip oluşmuştur.
Kendilerinden 100’er dolar şimdi istenmektedir. Bunlar birer, sonra iki isim yazılanalar birer kuurcu ortaklığı tamamlayacaklardır.
Gürsel Kartal ve Çetin Öztekin,
İsmail Erbacak ve Şener Keskin
... ve bütün 1000 dolar veren ortaklar.
Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlayan: REŞAT NURİ EROL