KUR’AN MATEMATİĞİ 18 KASIM 2000
86. SEMİNER NOTLARI clubs.yahoo.com/clubs/adilduzen
www.adilduzen.8m.com
SEMİNER NOTLARINI BU HAFTA KAÇ KİŞİ İLE OKUDUNUZ? KAÇ KİŞİYE DAĞITTINIZ?
بسم الله الرحمن الرحيم
و كان امره فروطا
(KEHF SURESİ – 28. ÂYET)
İFRAT VE TEFRİT
Geçen hafta ele alıp tamamlayamadığımız âyetin son sözü فروطا “FuRuOan” idi. FaRO, ferd sözü ile akrabadır. Arapçada, kimyadaki elementlerin molekül oluşturması gibi harfler de mânâlarını korurlar, yani benzer harfleri taşıyan kökler benzer mânâları taşırlar. Bu konu üzerinde çok az çalışma yapılmıştır. Ferd, dağlar içindeki en yüksek tepeye verilen addır. Bazan bunlar çift olurlar. O zaman bunlara Hasan ile Hüseyin denir. Sonra tek başına arkadaşsız mânasında kullanılmaya başlanmıştır. Kervanda ileri gidip ayrılma “ferdi”dir, mastar olarak böyle işler yapmak “furut”tur. “İfrat” ileri giderek kervandan ayrılmadır. “Tefrit” geri kalarak kervandan ayrılmadır.
Fart, aşırılık demektir. İfrat ve tefrit olarak adlandırılmaktadır. Yani orta yol tutulacağı yerde sağa veya sola sapmak demektir. Konuşma dilimizde birçok kelimeler kullanırız. Ne var ki, bunların sınırları kesin değildir. İfrat nerede başlar, tefrit nerede başlar, vasat yer neresidir? Bunların riyazi olarak tanımlaması yapılmadıkça iddialar havada kalır. İlim bu tanımları yapar ve ondan sonra kesin konuşur. Tanımlama sınır çizme ile olur yani matematikle olur. Taraflar önce tanımlarda anlaşır. Sonra o tanıma göre hüküm verilir.
İfrat ve tefritten önce “vasat” olan tanımlanır. Mesela, insanın boyu istatistikle bulunur. Bin tane adam alınır. Boyları ölçülür ve uzunluğa göre sıralanır. Orta değer vasat değerdir. Orta değerdir. Bu vasat değerin bir tanımıdır. Vasat değerin başka bir tanımı, bin kişinin boyları ölçülür, toplanır, bine bölünür, vasat boy denir. Birincisine “orta değer”, ikincisine “ortalama değer” denir. Orta değer, orta sıradaki değerdir. Ortalama değer, değerlerin ortasındaki değerdir. Şimdi yeni bir tanım getirebiliriz. Ortalama değer ile orta değerin farkının orta değere bölümü “sapma”yı verir. Mutlak sapma d1, d2, dn d(n+1) d2n değerler dizisi ise dn orta değerdir. Çift ise onların en yakınlarından daha yakın olanı hangisi ise o değer orta değerdir. Ortalama değer {(di/ n) şeklinde ifade edilir.
Bu tanımlardan sonra ifrat ve tefriti tanımlamaya çalışalım:
İfrat ve tefrit Kur’an’da değişik şekilde tanımlanmıştır.
a) İkili Sistem: Bir değerin yarısından daha alt olan değer tefrit, iki katından fazla olan değer ifrattır. Kuran her ikisini aşırı kabul eder ve her ikisini Fart olarak zemmeder.
b) Üçte Birlik Sistem: Bir değerin üçte birinden aşağı değer tefrit, üçte ikisinden fazla olan değer ifrattır. Kur’an’da bu nisbet gece kalkmaları için verilmiştir.
c) Değerlerin beşte birden az veya fazla ifrat veya tefrittir. Kur’an’da bu kamu payı olarak belirlenmiştir. Onda bir, yirmide bir ve kırkta bir, yarılama sistemi ile elde edilmektedir.
d) Yahut onda bir, yüzde bir, binde bir onda birleri esas almadır.
Sayılarda aralık yerine sahalarda aralık da alınabilir. Sahalarda orta değer n (n+1) dir. Oysa daha evvel açıkladığımız gibi alanlarda n*n dir.
İfrat ve tefrit sınırı ihtimaliyat hesapları ile belirlenir. Şöyle ki, bizim bilgimiz ve yaptığımız işlerde mutlaka hata vardır. Zira bizim bilgimiz olasıdır, yaklaşıktır, dış görünüşe göredir, kendi bakış açımıza göredir. Bütün bunlar bize %100 doğrudur dememizi engeller. Madem ki hata yapıyoruz, o halde gerek işte gerek bilgide hatamızın sınırını bilmemiz gerekir. Bu hata sınırı içinde karşımızdan isabet bekleyebiliriz ve alacağımızı isteyebiliriz. Hataların hesaplanması ölçmedeki hata ile başlar. Tahtada bir çizgi çizelim ve seyircilerden ölçmelerini isteyelim. a) Gözle, b) Karışla, c) mm’lik cetvelle, d) Pertavsız ile. Her birinin ayrı ayrı orta değerlerini bulalım. Beklenen, bu orta değerlerin birbirine yakın olmasıdır. Şimdi ortalama değerleri hesaplayalım. Sayının sıra ile küçüldüğü görülür. Kişinin sapmasını orta değerden uzaklığı ile ölçebiliriz. Kişinin sapması ortalamanın sapmasından küçük veya büyük olması ile ölçülür. Büyük ifrat, küçük tefrittir.
Hata kaidelerini söyleyelim:
Toplama ve çıkarmadaki hatalar, hataların sayı değerlerinin toplamına eşittir. (Çıkarma ve toplamada hatalar toplanır.)
Çarpma ve bölmelerde hata yüzdesi, hata yüzdelerinin toplamına eşittir.
(Çarpma ve bölme aynı şekilde devreye girer.)
Hesaplarda hata istenildiği kadar küçültülebilir.
Ölçmelerdeki hata ölçme sayısındaki hataların toplamı kadardır.
Hata sınırının bilinmesi kararlarımıza etki eder.
Bir ilacın hastayı tedavi yüzdesi vardır. Genel olarak %5’ten fazla hasta tedavi oluyorsa o ilaç uygulamaya konur. Bir hastahanede hasta tedavi ediliyor. Hastaya uygulanan tedavi reçetesi belirlenmiştir. Her birinde yanılma payı vardır. Bu yanılma paylarının toplamı beklediğimiz yanılmamızı verecektir. Tedavi yüzdesi de böyle bulunacaktır. Gelecekte tıp:
a) Hasta üzerinde belli teşhis denemeleri yapılıp bilgisayara yüklenecektir. Bilgisayar hesaplar yaparak teşhisi koyacaktır. Yanılma payını da verecektir.
b) Hastanın üzerinde uygulanacak reçeteleri hazırlayıp verecektir. Tedavi sonuçlarını ve isabet yüzdelerini verecektir.
c) Hastaya bilgisayarın tedavi reçetelerinden biri isteğe göre uygulanmaya başlanacaktır.
d) Alınan cevaplar bilgisayara yüklenecek, bilgisayardaki cevap şekliyle sürekli olarak karşılaştıracaktır. Size her gün beklenen cevap ile alınan cevaplar karşılaştırılarak hata yüzdeleri bulunacaktır.
Cevaptaki hata yüzdeleri baştan hesaplanan hata yüzdelerine eşitse, tedaviye devam edilecektir. Hata yüzdesi beklenen hata yüzdesini aşmışsa, tedavi durdurulacaktır. Bu sefer burada alınan neticeler de bilgisayara girilerek teşhis ve tedaviye yeniden başlanacaktır.
Şimdi bir hasta üzerinde beklenen hatanın doğrulanması mümkün değildir. Yani bir hasta üzerindeki yanılma ile sistem için, doktor için, hastahane için bir şey söylenemez. Deneyler çoğaldığında beklenen hataya yaklaşılacaktır. Bu yaklaşmanın da hesabı yine hata hesabı ile olur. Bu tababette böyle olduğu gibi teknikte de aynı şekildedir. İnsan her zaman yanılmaktadır. Reçeteler denenerek kesinliğe gidilebilir. Deneylerin artması kesinliğe gidilen yolda bir adım olarak görülür. Deneydeki hatayı beklenen ihtimale böldüğümüzde “beklenen ihtimal” ortaya çıkar. Deney sayısını bir fazlasına böldüğümüzde “beklenen isabet”i bulmuş oluruz.
1 deney 1/2
2 deney 2/3
.......
1000 deney 1000/10001
Yüzde yüz isabet için sonsuz deneye ihtiyaç vardır.
Misal Hesap: Biri diğerine tarla vermiştir. Tarla üçgen şeklindedir. Kenarları ölçülmüş ve 100, 50 ve 60 gelmiştir. Boyları ölçülmüş. Ölçme hatası 100 metrede 5 cm’dir. Buna karşılık metrekare başına 10 kg buğday verilmektedir. Yüzer kiloluk kantarla tartılıyor. Kantardaki yanılma 250 gramdır. Bu alışverişte bir tarafın zararı daha fazla mıdır? Takastan insanların hoşlanmamasının haklı sebebi var mıdır? Üçgenin alanını hesaplarken kenarlarının toplamı 210 m’dir. Üç defa ölçme yapılmıştır. 3*5/21000 kadar hata vardır. Alan hesabını yaparken dört defa çevre kullanılmaktadır. Demek yanılma payı 15/21000 dur.
Üç kenarı bilinen bir üçgenin alanını hesaplamak için
A
c b
B C
a
Kolayca görüleceği gibi
c* CosB+b *Cos C= a dır. Benzer yazılışlarla
0 + c* CosB+b*Cos C= a
c* CosA+ 0 +a*Cos C= b
b* CosA+ a *Cos B + 0 = c şeklini alır.
0 c b -a
c 0 a -b
b a 0 -c Takımını çözmeliyiz. Matris işlemleri ile
(Cos A)= (-a^2+b^2+c^)/(2*b*c) elde edilir. Buradan sinüs bulursak
SinA = [(a+b+c)* (a+b-c)*(a-b+c)*(-a+b+c)] ^.5/(2*b*c)
SinA = [(a+b+c)* (a+b+c-2*c)*(a+b+c-2*b)*(a+b+c-2*a)] ^.5/(2*b*c)
a+b+c=2*U ise 2* b*c*SinA *c =ha/2 = (U*(U-a)*(U-b)*(U-c))^.5 bulunur.
Misalimizde U=105 dir.
S=(105*5*55*45)^.5=1140 metrekare eder.
11.400 Kg 114 defa tartılıyor. ¼ *114= 28.5 Kg hata vardır.
Bu da 2.85 metrekarelik hata demektir. Halbuki arazide toplam hata 4*15=60 60/21000*11.400= 32.67 Kg buğday eder.
+28 +32 +28 -32 = 60 - 4
-28 +32 -28 -32 4 -60
Toplam hata 160 kilogramdır. 160/11400 = 1.6/114 bulunur.
Taraflar eşit riziko altındadır. Takasta bir tarafın zararı sözkonusu değildir. Yeter ki ölçüde hile olmasın. Kanunların da fayda ve zararları vardır. Herkese eşit şartlarla uygulanırsa zulüm olmaz. Zulüm kanunlarda değil uygulamalarda ortaya çıkar. Kanun kimine uygulanır, kimine uygulanmazsa, bazan uygulanır bazan uygulanmazsa zulüm ortaya çıkar. Tekrar iddia ediyorum. Tayyib’in veya Erbakan’ın yıllar önceki konuşmalarının şimdi dava konusu yapılması suçtur. Demek istendiği zaman uygulanacaktır. Öcalan’ın asılmaması da suçtur. Demek isteyen asılacak, istenenin sonuna kadar cezası ertelenecektir. Hata zulmün fonksiyonu değildir. Zulüm kasdın fonksiyonudur. Hatadan muafiyet herkes için olduktan sonra sorun olmaz. İdam cezasını kaldıralım. Eğer herkes için kalkmışsa intikam duygusuyla öldürür. O da idam edilmez. Bu mantıkla hareket ettiğimiz zaman ceza kanununa gerek kalmaz. Yine zulüm olmaz. Kanunların çoğalması eşit uygulamayı engeller, zulüm olur. Kanunları az yaparsak kişiler birbirine zulmederler. Kanunları çok yaparsak, bu sefer de kanunları istediği kimseye uygulayacağı için devlet zulmeder. Kanunların sayısı dengeli olmalıdır. Devlet kurulduktan sonra meclis ancak bir kanunu kaldırıp yerine başka kanun koymalıdır veya kanunların ifadesi değiştirilmelidir. Acaba ne kadar kanun olmalıdır? İşte ilahi kitaplara bunun için ihtiyaç vardır. Kur’an 600 sahifedir. Esas kanunların metni 600 sahifeyi geçmemelidir. Her sahife 10 sahife ile yorumlanabilmelidir. Yanı sayıları da 6000 sayısını geçmemelidir. Bu metin emredici değil tamamlayıcı olmalıdır. Bu sorunları Avrupa çözmemiştir. Bu sebepledir ki AB’nin gelişme şansı yoktur. Bu sebepledir ki “kanun devleti” yerine “içtihat devleti” daha uzun ömürlü ve huzurlu olmaktadır.
Demek ki, yine ifrat ve tefritle karşı karşıyayız. Kanunların azlığı ifrat ise çokluğu da tefrittir. Güneşten uzak olursanız ifrattır, yakın olursanız tefrittir. Herhangi bir konuyu tartışmadan önce onun uygun miktarı ve yolu bulunmalıdır. Sorun bunun nasıl tesbit edileceğidir.
Niçin orta yolun tutulması gerektiğini bir kaç misalle anlatalım:
a) Fiyatlarda ifrat ve tefrit varsa denge bozulur. Ekonomi çöker. Fiyatlar az ise çalışanların eline az para geçer ve üretim yapamazlar. Üretim yapamayınca da halkın eline daha da az para geçer. Fiyatlar daha da düşer. Sonunda ekonomi çarkı durur. Fiyatlar çok ise halkın satın alma gücü yetmez. Mallar satılmaz. Mallar mağazalarda yığılınca çalışanlar artık üretmezler. Bu sefer işsizlik olur. Mallar daha da fazla mağazalarda yığılır. Sonunda ekonomi çöker. Fiyatlar istikrarlı olursa halk çalışır, üretir, ürettiği ile de malları satın alır ve hayat böyle devam eder.
b) Piyasada gereğinden fazla para varsa enflasyon olur. Yeteri kadar para yoksa işsizlik olur.
c) Soğuklar zararlıdır. Sıcaklar da zararlıdır.
d) Aç kalmak zararlıdır. Çok yemek de zararlıdır.
e) Merkezi hakimiyet zararlıdır. Merkezi hizmetin yokluğu da zararlıdır.
f) Türkçeyi bilmemek devlet için zararlıdır. Başka dili bilmeyi yasaklamak halk için zararlıdır.
g) Tetkik etmeden karar vermek zararlıdır. Karar vermemek de zararlıdır.
h) İçtihatla kendin amel etmemek zararlıdır. İçtihadını başkasına zorlamak da zararlıdır.
i) Hukukta merkezi sistemi uygulamak zararlıdır. Askerlikte yerinden yönetime gitme de zararlıdır.
Hayatımızı hep dengede tutmak zorundayız. İfrat ve tefritten kaçınmalıyız. Bugün insanlık ifrat tefrit içindedir. Faizi yasak edeyim derken, ticareti de yasaklıyor. Ticareti serbest bırakayım derken, faizi de serbest bırakıyor. Barışı koruyayım derken silahını da bırakıyor, oysa barış silahla korunur. İnsanı öldürmeyim derken idamı kaldırıyor. Oysa idam daha çok insanın ölmesidir. Bizzat ihkak-ı hakkın durdurulmasıdır.
Liberalizmde kişiler tamamen serbesttir. Sosyalizm ve kapitalizmde merkezi müdahale vardır. “Adil Düzen”de ise halk işinde ve sermayesinde tamamen serbesttir. Ancak kooperatifler gibi halk kuruluşları tarafından müteşebbisler genel hizmetle desteklenmektedir. Hâkim değil hâdim olmaktadır
İşte sabah-akşam bir araya gelerek Kur’an’ı anlamıyla mealden okumak bizi her türlü aşırılıklardan kurtaracak, bize orta yolu gösterecektir. Gelin, biz yapamıyoruz, ama gelecekte yapılabilmesi için hazırlıklarımıza hız verelim.
HAFTALIK YORUM
DEVLETİN AF YETKİSİ VAR MIDIR?
Önce şunu belirtmemiz gerekir. “Adil Düzen”de hapis cezası yoktur. Suçlar ve cezalar tamamen ilmi ve aklidir. İzah edilemeyen hiçbir ceza söz konusu değildir.
Suçlar şöylece sıralanmıştır.
KAMUYA KARŞI İŞLENMİŞ SUÇLAR:
a) Saldıran bir birliğin cephesinde yer almak suçtur. Askeri usullerle birlik imha edilir. Suç kollektiftir. Cezası yoktur. Tenkil yapılır. Tenkil bir daha suç işleyemez hâle getirmektir. Tenkil için mahkeme kararına gerek yoktur. Af tamamen geçerlidir. Komutan geçmişi değil geleceği değerlendirerek kararını verir. Af edebilir.
b) Hukuku tanımayan kimseyi hukuk himaye etmez. Bunların hukuku tanımadıklarına mahkeme karar vermelidir. Mahkeme kararı ile tenkil edilen kimse şahsan sorumlu olup ceza verilmez, tenkil edilir. Teslim olursa ve işlediği fiillerin cezasına razı olursa affedilir. Onun dışında af geçersizdir. Yakalandığı anda öldürülür, yahut kol-bacak kesilir, veyahut sürülür. Hangi cezalarla cezalandırılacağı mevzuatta bellidir.
c) Gizli işlenmiş suçlar, kamu hukukunu ilgilendirir. Çünkü devlet hukuku korumakla yükümlüdür. Gizli işlenmiş olması, devletin hukuku korumasına engel olmaktadır. Bunlar iki çeşittir. Mala karşı işlenmiş suçlardır. Cezası kol kesmedir. Küçük hırsızlıklar tazir cezaları ile cezalandırılır. İkincisi zina suçudur. 100 sopa atılır. Affedilemez. Yakın akrabalarla yapılan evlilikler ile açıkça yapılan cinsi ilişkiler fuhuş sayılır. Fuhuş vazgeçmekle affedilebilir. Bunlar ve içki müptelaları suç işleyemez hâle getirilirler. Bu ceza değil terbiyedir.
d) Suç iftirası. Devlete karşı işlenmiş kabul edilir. Bu suçların da affı yoktur. Ancak mağdurun şikayet şartı vardır. Şikayetten sonra affedilemez. Kaza çevresini terk eden takip edilmez.
KİŞİLERE KARŞI İŞLENMİŞ SUÇLAR:
a) Kişinin bedenine yapılan tasallut, kısasa tabidir. Ancak birçok hallerde kısastan düşer.
1) Mağdurun affı ile ağır diyete dönüşür.
2) Sübuttaki şüphe ile hafif diyete dönüşür.
3) Kasdın aşılmasında ağır diyete dönüşür.
4) Hata edilmişse hafif diyete dönüşür.
5) Denklik sağlanamazsa ağır diyete dönüşür.
6) Baba, başkan, komutan gibi terbiye ile görevliler kısasa tabi tutulmaz, ağır diyete dönüşür.
7) Kişi göç ederse ve diyet ödenirse, ağır diyete dönüşür.
8) Fiil bizzat haklı olarak ihkak-ı hak sebebiyle işlenmiş veya nefsi müdafa için işlenmişse, hafif diyete dönüşür.
b) Kişinin malına karşı işlenmiş suçlar. Bunlar tazminatla karşılanır.
c) Kişinin şahsiyetine karşı yapılan hakaretler, dayak cezası ile karşılanır. Affedilebilir.
d) Kişinin kendisine karşı işlediği suçlar da dayak cezası ile karşılanır. (Uyuşturucu kullanmak)
HALKA KARŞI İŞLENMİŞ SUÇLAR:
a) Çevre kirliliği oluşturan fiiller.
b) Halk sağlılığını bozan fiiller.
c) Halkı rahatsız eden fiiller.
d) Halkın ahlâkını bozan fiiller.
Bunları işleyenler kendi kendilerine belirlenmiş cezaları verirler. Cezalar bunlarla savaşan vakıflara ödenir. Vermeyenler takip edilmez. Ancak böyle kimseler siteden sürülür.
Tazir Cezaları:
) İspat edilemeyen ama başkanların kanaat getirdikleri suçlar.
) Suç olmamakla beraber fitneye sebebiyet veren filler.
) Başkanın otoritesini sarsan fiiller.
) Suç olmadığı halde ora halkının inanç ve geleneklerinden dolayı suç saydığı fiiller.
Bunlar hakkında başkan te’dip edici ceza verebilir. Dayak atabilir. Kişi isterse bu te’dip cezasına razı olur, isterse siteyi terk eder. Başkan bu sürgünden sonra da affedebilir.
Cezaların Aslı:
a) Cezanın aslı ölümdür. Sonu ölüm olmayan hiçbir ceza caydırıcı olmaz. Sonra uzvun kesilmesidir. Sonra dayaktır. En sonu angaryadır, yani zorla çalıştırmadır. Hapis cezası yoktur.
b) Cezanın ikincisi sürgündür. İnsanlar bir yerden sürülmekle hapiste imiş gibi sıkıntı duyarlar. Çevresinden kopmuş olur. Sürülen eğer sürüldüğü yere gelirse öldürülür. Öldürülme desteğinde sürülme çok etkin bir cezadır.
c) Mali ceza ise kişinin borçlanma ehliyetini kaybetmesidir. Borcunu eda etmeyen kişiye uygulanacak en etkin cezadır.
d) Nihayet cezaların en hafifi, nakdi tazminattır. Ödeyemezse, zorla çalıştırılarak ödetilir.
Bunun dışında, aşağıdaki cezalar Adil Düzen’de yoktur:
a) Hapis cezaları yoktur.
b) Tutuklama veya yakalama yoktur.
c) Cebri icra yoktur. Borcunu ödemeyen borçlanma ehliyetini kaybeder, ödeyince itibarı iade edilir. Ölünce terekeden borçlar tasfiye edilir.
d) Kişinin kişiliği yok edilemez. Hiç kimse davacı ve davalı olma hakkından alıkonamaz. Kimsenin yeryüzündeki payına el konamaz. Boş yeri işgal edip her zaman yaşayabilir.
Burada işaret etmek gerekir ki, askeri suçlar dışında işlenmiş suçların affı caiz olsa bile, “Adil Düzen”de bunu kendi kaza çevresindeki başkanı yapabilir. Devletin böyle genel af çıkarma yetkisi sadece mevzuatta reform yaptıktan sonra mümkündür. Devlet işlenmiş fiillerin düzenin bozuk olmasından dolayı işlendiğini kabul eder ve reform yapar, bunun üzerine genel af çıkarabilir. Adil Düzen geldiğinde, Adil Düzen’den önce işlenmiş kamuya ve halka ait filler tamamen affedilecektir. Kişilere karşı işlenmiş suçlar da kısastan tazminata dönecektir.
BUGÜN NE YAPILABİLİR?
Devlet reform kanunlarını hazırlamadığı için affedemez.
Aşağıdaki şartlarla infazı erteleyebilir.
Madde 1- Hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargı tesis edilinceye kadar, bundan önce işlenmiş suçluların ceza infazları ertelenmiştir. Hakemlerden oluşacak tarafsız ve bağımsız mahkemeler kurulduğunda, “Adil Düzen”e göre affı mümkün olanların affı af usullerle yapılacaktır. Diğerlerinin tüm cezaları tazminata dönüştürülecek ve ödeyemeyenler zorunlu olarak çalıştırılacaktır.
Madde 2- Hâlen davaları görülen fiillerin mahkemeleri devam edecek, yeni suçlar da muhakeme edilecektir. Ancak infazları ertelenecektir.
Madde 3- Mülki amirler istedikleri kimseleri kendi ilçelerinden sürebileceklerdir. Bu sürmede kişi mağdur edilmeyecektir. Hakkını mahkemede arayabilecektir.
Madde 4- Müdahil olabilecek kimseler sanık veya mahkumlarla anlaşarak affederlerse tamamen affedilmiş hâle gelirler.
AHŞAP EVE GETİRİLEN YENİLİKLER:
a) Betonarme yerine ahşaparme sistemi geliştirilmiştir. Bununla;
1- Zelzeleye dayanıklı evler inşa edilmiştir.
2- Sökülüp taşınabilir evler yapılmıştır.
3- Enkazı çevre kirliliği yapmayacak yapı oluşturulmuştur.
4- Her türlü kerestenin değerlendirilmesi sağlanmıştır.
b) Bir metrelik kısa boy keresteler tahta parçalarla yapılmıştır. Bununla;
1- Eğri tahtaların kullanılması sağlanmıştır.
2- Yaş tahtaların kullanılması sağlanmıştır.
3- Kalitenin yükseltilmesi temin edilmiştir.
4- Seri mekanize imalata imkan verilerek ucuzluk sağlanmıştır.
c) 5*8 lik kalaslar kullanılmıştır. V geçmeleri yapılmıştır. Bununla;
1- Soğuk geçmeden ozmos olayı ile odaların hava kirliliği önlenmiştir. Bu sebeple köpük konmayacaktır.
(devam edecek)
Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlayan: REŞAT NURİ EROL