Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 99
ALİ İMRAN 186.AYET ÖZEL TEFSİRİ-İBTİLA(SINAV)
23.02.2001
2963 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969........................AKEVLER 33 YILDIR ÇALIŞIYOR...........................1999...2000...2001

GELECEĞİN  II. KUR’AN  -  V. İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ  KURUYORUZ...

SİZİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ...   BUYRUN!  BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

 

KUR’AN MATEMATİĞİ                                                             Üsküdar/ İstanbul, 23 ŞUBAT 2001 CUMA

99. SEMİNERNOTLARI                                                                                   clubs.yahoo.com/clubs/adilduzen

www.adilduzen.8m.com

SEMİNER NOTLARI BURADA!   www.akevler.org

 

İBTİL   (SINAV)

بسم الله الرحمن الرحيم

لتبلون فى أموالكم وأنفسكم و لتسمعن من الذين أوتوا الكتاب من قبلكم و من الذين أشركوا أذى كثيرا وأن تصبروا و تتقوا فأن ذلك من عزم الأمور   سورة أل عمران 3/186

 

“Mallarınızda ve nefislerinizde belâlara uğrayacaksınız ve daha önce kendilerine kitap ita edilenlerden ve işrak eden kimselerden kesir eza sem edeceksiniz. Sabreder ve ittika ederseniz, bunu yapmanız umurun azmindendir.”

“Varlığınızda ve kendinizde sürtünmelere uğrayacaksınız. Ve sizden önce kendilerine yazı verilenlerden ve karıştıranlardan pek çok üzüntü duyacaksınız. Dayanır ve korunursanız, bu işlerin bitirilmesi olur.” (Âl-i İmrân(3); 186)

 

ل La: “BaYN” kelimesinden oluşmuş harflerden biridir. “N” “L”ya dönüşmüştür. Çukurun iki kenarı bir yönüyle uçurumdur, yokluğu ifade eder. Diğer taraftan çukurdan çıkış yeridir, varlığı ifade eder. “Ma” da böyledir. İsimle başlayan cümlelerin başına “EınNa” gelir, fiille başlayan cümlelere “Le” gelir. İsim cümlelerine de gelir. Fiilin sonundaki “EnNa” da te’kit edatıdır. Demek ki isim cümlesi ise “EinNa ZaYDan La KaTiBun” dersin, fiil cümlesi ise “La ZaYdun YakTuBanNa” dersin. Karşı taraf aksini iddia ediyor ve gerçekleri kabul etmek istemiyorsa, o zaman böyle te’kidli ifadeler kullanılır. Bundan önceki âyet herkesin öleceğini ve âhirette dünyada yaptıklarının karşılığını göreceğini bildirilmekte, bundan sonra insanların sıkıntıya sokulacaklarını ifade etmektedir. Bunu çift te’kid ile yapmaktadır. Burada “Va” veya “Fa” harfi getirilmemiştir. Çünkü bu âyet bundan önceki âyette geçen “âhirette ücretleriniz eksiksiz verilecektir” ifadesinin bir izahı olmaktadır. Ücretleri nasıl istihkak edeceğimizi bildirmektedir. Bu ecrin sabır ve ittika ile kazanılacağını anlatmaktadır. Allah yolunda çalışanlar, cennete gitmek isteyenler, cehennemden kurtulmak isteyenler bu âyetin gösterdiği şekilde sabır ve ittika göstermelidirler. Dayanmalıdırlar, korunmalıdırlar. Bundan sonraki âyet “Va iz” ile başlıyor. Bu âyette geçen kitap verilenlerden bahsetmektedir.

بلو BaLV: Biley taşıdır. Diğer taşlara veya demirlere sürtülür ve keskin hâle getirilir. Kainatta kötü bir şey yoktur. Değerlendirildiği zaman sonu hayır olur. Değerlendirilmeyenler de değerlendirildiği zaman şer olur. “Belâ” kelimesi Türkçede kullanılmaktadır. İnsana gelen sıkıntıdır. İnsan sıkıntı çektikçe olgunlaşır, gelişir. Askeri eğitimi niçin yaparız? Daha güçlü ve becerikli olalım diye. Okullarda niçin bir sürü gereksiz dersler verir ve onlardan imtihan ederiz? Ferdin zihnî yapısını sıkıntılara sokup olgunlaştırmak hedeftir. Ramazan ayında neden oruç tutuyor ve aç kalıyoruz. Çünkü o sayede kendimizi dayanıklı hâle getiririz. Kur’an’da Türkçedeki sınav karşılığı olmak üzere üç çeşit kelime kullanılmaktadır.

Fitne, altın veya gümüşü ısıtarak üstünü kaplayan kirden ve pastan temizlemektir. Parlatmaktır. Özünü ortaya çıkarmaktır. Mihnet ise altın veya gümüşü ısıtarak eritmek ve arıtmaktır. Kendi bünyesine girmiş pislikleri çıkarmaktır. “BaLV” ise madeni veya taşı bileyleyip keskin hâle getirmektir. Kendisinde değişiklik yapmaktır. Kur’an da insanların imtihanından bahsederken bu üç kelimeyi kullanmaktadır. İnsan dünyaya olgunlaşması için gelmiştir. Cennete lâyık hâle getirilmesi için gelmiştir. Bu da kendisinin sıkıntıya sokulması ile sağlanacaktır. Böylece insan cennetlik olacaktır. Sınıfı geçemeyenler ise cehenneme götürülecektir. Cehennem, sıcak fırındır. Dünyada ham kalan insanlar orada pişirileceklerdir. Yani orada olgunlaştırılacaklardır. Burada “belâ” kelimesi kullanılmıştır. Hastalıklar ve ölümler insanı dayanıklı ve sabırlı hâle getirir. Mukavim yapar. Bugün spor yapılmaktadır. Niçin? Kişi veya sporcu olgunlaşsın diye. Malda ve canda karşılaştığımız sıkıntılar bizi nasıl olgunlaştıracak, güçlü hâle getirecek, keskin yapacaktır? Bu soruyu sormamız ve buna göre kendimizde değişiklik yapmamız gerekir. Önce malımıza veya canımıza gelen bir belânın kaynağını başka yerde aramamalıyız. “Şuradan geldi, buradan geldi!” dememeliyiz. Nereden gelirse gelsin; madem ki gelişine Allah izin verdi, o halde “Bu Allah’tandır!” diyeceğiz. Başımızda kötü hükümetimiz var. Demek ki Allah böyle istemiş de onun için bu hükümeti başımıza getirmiştir. Allah neden böyle dilemiş? Bunu dört sebeple açıklayacağız:

a)   Bizde bir hata var, eksiklik var, o hatayı düzeltelim, eksiğimizi tamamlayalım diye Allah bizi bu belâlara uğratmıştır. Demek ki, herhangi bir zorluk veya başarısızlık içinde kaldığımızda, ilk yapacağımız iş hemen kendi hatamızı ve eksiğimizi aramaktır. Ona göre amellerimizi değiştirmektir.

b)  İkinci sebep ise; Allah bizi yüce makamlara çıkaracaktır. Daha ağır görevler verecektir. O ağır görevleri yapabilmek için yetişmemiz gerekiyor. Onun için bizi sıkıntıya sokuyor. Yerinizde durmayın. Yeni görevinizi araştırın ve faaliyetlere girişin deniyor. Demek ki, bir sıkıntıya ve başarısızlığa uğradığımız zaman önce kendimizdeki eksikliği ve hatayı arayacağız. Bulamazsak, daha üstün ve şerefli görevin bize tevcih edileceğinin müjdesi olarak kabul edeceğiz ve ona göre hazırlanmaya başlayacağız.

c)   Kusur her zaman şahsen kendimizde olmayabilir. Birlikte yola çıktığımız kimselerin de hataları olabilir. Onların hatası ve eksikliği bize de dokunmuş olur. Buradaki bizim eksiğimiz; ya tebliğ görevimizi lâyıkıyla yerine getiremedik, ya da hakkı tavsiyeleşemedik. O sebeple Allah bize bu belâyı vermiştir, diyeceğiz. Bir program yapıp önce hakkı ve sabrı tavsiyeye başlayacağız. Sonra dışarıya açılıp tebliğ hizmetimizi yapacağız.

d)  Belânın dördüncü sebebi, yine yüce makamlara topluluğumuzun aday olmasıdır. “Kişi kara günde belli olur. Dost kara günde bilinir.” gibi ata sözlerimiz vardır. İşte kötü günlerde birbirimizden ayrılmamamız ve birbirimizden desteğimizi çekmememiz için Allah zaman zaman bize belâlar verir. Yani bizi imtihan eder.

Fiil fiil-i muzaridir. Cümle isim cümlesi değildir. Bu şunu ifade eder ki; her zaman belâlar içinde olmayacak, belâlardan kurtulduğumuz günler de olacaktır. Fiil-i muzari olması bu işin tekrarlanabileceğini de ifade etmektedir. Hz. Peygamber bu durumu “Dünyada rahat yoktur.” diyerek ifade etmiştir. Uğraşır, uğraşırsınız... Tam nefes alacakken, bir de bakarsınız ki Allah başka belâ verir. Dünya hayatı ufka doğru yürümektir. Ufuktaki tepeye varınca ufka varacağını sanan insan, vardığında karşısına başka bir ufuk görür. Dünya hayatı böyledir.

فى FıY: Zarf için gelir. “Beyne” kelimesinden “N” düşmüş. “B” “F”ye dönüşmüş ve “Y” med olmuştur. Zarf mazrufu tamamen kaplamaz. Yer de belirsizdir. Yani mal ve cana gelen belâ öyle her tarafını kaplamaz. Bir yerine ve bir kısmına çarpar. “Fi” sadece kap görevini görür. Ne konan şey kaba etki yapar, ne de kap konanı değiştirir. Belâlar gelecektir. Ama mal ve canı tamamen yok edemeyecektir. Tam tersine ıslah ettikten sonra belâ çekilip gidecektir. Korkulacak bir şey değildir. İmtihan kolay geçecektir.

أموال EMVAL: Malın çoğuludur. Meyl, eğilmek demektir. Sonraları onu elde etmeğe çalışma şeklinde mânâ kazanmıştır. Ekonomik değerler mal ile ifade edilir. Hayvanlar acıktıkları zaman açlığı giderecek kadar yiyecek toplarlar. İnsan ise ileride gerekir diye her şeye hırsla sarılıp onu elde etmeye çalışır. Bu sebepledir ki eşya insanlar için mal hâlini alır. “Para eden her şey maldır.” diyenle var. Para da insanın meylini tatmin eden araçtır. Yani insanın ihtiyacını gideren değil, insanın meylini tatmin eden araç.

أنفس ENFuS: Nefsin çoğuludur. Hayat soluk ile tesbit edildiği için cana nefis denmiştir. Kişiliği ifade etmektedir. İnsanın iki çeşit varlığı vardır; Mal varlığı, Can varlığı. Enfus, can varlığını ifade eder. Sosyal yapıyı ifade eder. Bedenin dışındaki varlıkları ifade eder. Can varlığı, beden ve ruhi varlık ile diğer kişilerle kurulan ilişkileri ifade eder. Sosyal yapıyı ifade eder. “Mal ve can varlıklarınızla sizi imtihan ederiz.” deniyor. Mevkiinizi kaybedebilirsiniz. Servetinizi yitirebilirsiniz. Çevreniz sizi terk edebilir. Bazen tek de kalabilirsiniz. Bu durumlarda insan Allah’a inanıyorsa şöyle der:

a)   Allah beni yarattı. Rızkımı da elbette verecektir. Mal derdine düşürmeyecektir.

b)  Allah benimledir. Kimse olsa da olur, olmasa da olur.

İşte bu hâlet-i rûhiyeye ulaştığınız zaman cennet sizindir.

و Va harfi işitmeyi belâya bağlamaktadır. Belâ, gerçekten insanın başına gelen fiziki bir rahatsızlıktır. Asıl tehlike buradadır. Oysa insanlar açlıktan çok çevreye karşı daha çok kendilerini sıkarlar. “El ne der, ne derler?” Oysa el de bir insandır. Hem de bizim gibi bir çok belâların içinde bir insandır. “Ne derse desin! Bize ne!” Dil ile elbette pek çok kötülükler olur. Ancak mü’min huzur içindedir.

a)   “Ben görevimi yaptım. Kalanı bana ait değildir. Sonuç Allah’a aittir. Benim elimden ne gelir?” der ve sonuçların Allah’a ait olduğuna inanır. Kötülük gelirse üzülmez, iyilik gelirse sevinmez. Çünkü mal ve mevki fitnedir. İmtihandır. Belge alırsak bir yerde iş bulamayız.

b)  Onlar mü’minlerin aleyhinde konuşurlar. Bu onların görevidir. Böylece mü’min olmayan korkak kimseler bu cemaata katılmazlar. Biz cezalanmaktan değil, suç işlemekten korkarız. Biz ölmekten değil, öldürmekten korkarız. Bizim için önemli olan Allah’ın rızasıdır. Bunu kazandıktan sonra, ister burada olalım, ister orada. Kaybettikten sonra nerede olursak olalım, fark etmez.

سمع SaMaĞa: Savam, toplanma yeridir. Buraya gelip konuşulanlar dinlenir. Yine “La” ve “Enne” ile getirildi. Birinci tür belâlar maddidir. İkinci tür savaş ise sadece rûhidir. Bastan gözün idrak ettiğidir. Sema ise zihnin anladığıdır. İnsanlar muhakemelerini gördükleri üzerinde değil, duydukları üzerinde yaparlar. Her kelime ayrı bir varlıktır. O varlık sadece zihnimizde vardır. Gerçekte yoktur. Ama gerçekle ilgisi vardır. Burada “siz duyacaksınız” deniyor. Bunu belâya karşı getirdi. Bu da bir imtihandır. Ancak bu tamamen farklı bir imtihandır.

Daha talebe iken İngilizceden çevrilmiş bir sağlık kitabını okumuştum. İnsanların bedenden çok rûhen hasta olduklarını anlatıyordu. “Eğer insanlar rûhen hasta olmasalar, ayakta hastaların ancak onda biri gerçek hasta olurdu. Yatağa düşmüş hastaların da ancak dörtte biri gerçek hasta olurdu.” diyordu. İnsanlar, topluluğun etkisi ile tamamen yanılgı içinde hayatlarını sürdürürler. Herkes; “El ne der?” deyip hareket ediyor. Mü’min kimdir? Bunu aşan kimsedir. “Allah ne der?” diyeceksiniz. “Hak nedir? İlim ne diyor?” diyeceksiniz. Onlar sizden üstün varlıklar değildirler ki. Bu sebepledir ki Kur’an da; “Allah’a ibadet ediniz, anne babanıza ise iyilik ediniz.” diyor. Yani, sakın hâ onların sözlerine kulak verip uymayasınız. Sizin yapacağınız iş bütün sözlere kulak verip en iyisine uymaktır. En iyisini ise aklınız, ilminiz çözer. Oysa insanlar, belâlara daha çok dayanıyorlar da gıybete tahammül etmiyorlar. Türk atasözü vardır; “İt ürür, kervan yürür!” Başkaları ne derse desin, siz hak yolunda sebat edeceksiniz. İşte mü’min budur. “Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden” diyor. Burada kitap marifedir. Ancak cins olarak marifedir. Kitap deyince, içinde hükümler bulunan metinlerdir. Kitbe, deriyi deri sırımı ile dikmektir. Kitbe, sırım demektir. Yazılı hükümler anlamındadır. Yani kanun mevzuatı anlamındadır. Bu mânâda gerçek kitap peygamberlere gelen kitaplardır. Diğerlerinin bağlayıcılığı olmaz. 

أتو ETVe: Suyun geldiği kanaldır. Sonraları gelen anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Tek yönden geliş “etvet” ile, çok yönden geliş ise “ciet” ile ifade edilmiştir. Kendilerine kitap veriler, yani peygamberlerin geldiği topluluklar demektir. Bunlar içinde bugünkü Müslümanlar da vardır. Biz Kur’an’ı şimdi bize nâzil olmuş gibi yeniden anlıyoruz. Oysa bizim dışımızdakiler Kur’an’ın yalnız sahâbelere indiğini sanıyor, yorumunu da yalnız dört imamın hakkı olarak görüyorlar. Onun için Kur’an’ı yeniden bütün ilimlerin ışığında anlamayı kabul etmeyenler kendilerine kitap verilenlerdir. Yine önemle belirtmek isterim ki; biz bizim anladıklarımızdan ve yaptıklarımızdan sorumluyuz. 

من MiN kelimesi, hepsinin bizim aleyhimizde olduğu anlaşılmasın diye getirilmiştir. Yani, onlardan kimileri sizin aleyhinize söz söylerler, siz de korkar aksini yaparsınız. Mü’min bir iş yaparken başkası ne der diye düşünmez; Allah ne der diye düşünür. Biz herkesi dinleriz. Çünkü Allah bize öyle emretmiştir. Yoksa onlardan korktuğumuz için dinlemeyiz.

من قبلكم MiN KaBLiKüM: Kelimesi ile; “Yaşadığınız çağın içinde Kur’an’ı anlayanlar böyle yapmazlar.” diyor. Onlar bilakis sizi severler. Böylece aranızda yardımlaşma olur. Ben Kur’an ile meşgul olan herkes ile görüşmek ve tanışmak istiyorum. İlhan Arsel gibileri dahi tartışırlarsa benim için makbuldür. Burada bir hususa daha işaret edelim. “Siz” tabiri kullanılmıştır. Tek başına iken kimse sizinle uğraşmaz, ama cemaat olmaya başlayınca işte o zaman ayağa kalkarlar. Ama başarı cemaattadır. Mü’min demek, herkese kapısını açan demektir. Mü’minlere kim ortak olmak isterse hemen ortak olurlar. Kimseyi topluluğumuza almama veya topluluğumuzdan uzaklaştırma yetkimiz yoktur. Kimseyi de bir saniye bile zorla tutamayız. Oysa diğer topluluklar ihanet etti diye infaz ediyorlar. Ancak savaştan kaçanlara infaz uygulanır. Hukuk düzeninde ayrılan zâtın büyün hukuku korunur. İşte bu sebeple “sizden önce gelenler” tabirini kullanıyor. İnsanlık evrim içinde yaşayan topluluktur. İlericilerin de mü’mini ve kâfiri vardır. Tutucuların da mü’min ve kâfiri vardır. Burada iman eden ile etmeyenden çok, ilericiler ile gericileri ayırdetme tasnifi vardır ve bu dünya ile ilgilidir.

و من الذين أشركوا Va MiNe ELLeZiNe EŞRaKü: Burada da gene “min” kullanılmıştır. Yani bütün müşrikler, bütün ateistler bize saldırmayacak. Onların içinde de ilericiler vardır ve onlar bizim Kur’an’ı yeniden anlamamıza, eskilerin öğrettikleri ile yeniden anlamamıza karşı çıkmayacaklardır. Kur’an’a inanmadıkları halde Türkiye’de Kur’an’ı destekleyenlerin varlığı bundan ileri gelmektedir.

شرك  Şirk: Şirk kainatı zıt kuvvetlerden oluşturup hayrın başka, şerrin başka güçler tarafından varedildiğini iddia etmedir. Oysa, iyilik de kötülük de Allah’tan gelir. Şer zannettiğimiz şeyi değerlendirirsek hayırdır. Hayır zannettiğimiz şeyi değerlendirmezsek şer olur. Enflasyon olmayan bir değer gerçek değere eş kılındığı için o da şirktir. Burada şirk mutlaktır. Allah “şirk edenler” demiyor. Mutlak olarak söylüyor. Ebû Hanife’nin usûlünde mutlak itlak ile mânâlandırılır. İktidar tecezzi etmez. Demokraside halk milletvekillerini seçer, milletvekilleri de cumhurbaşkanını seçer. O aynı zamanda başkomutandır. Onun iktidarını parçalamak şirktir. O zaman iktidar olunmaz. Bu sebepledir ki merkezi yönetim de şirktir. Çünkü taşardaki ulus adına kedisine verilen yetkileri kendisi kullanması gerektiği halde o merkezle paylaşmaktadır. Tutucular bulundukları konumlarını değiştirmek istemezler. Kendilerinden daha kabiliyetli kimseler gelmesin diye baraj oluştururlar. Bunlar hem Allah’a inananlar arasında hem de Allah’a inanmayanlar arasında çıkar.

أذى EZa: Darbedeki karartıdır. Sıkıntı veren ama tehlikeli olmayan hastalıklara ‘eza’ denmektedir. Belânın karşılığı bu ifadeleri kullanmaktadır. Söylentileri belâ saymayınca karşılığı Eza olacaktır. Üzülmek kelimesi de buradan gelmektedir.

كثيرا Kesir: Kesr, normal “sin” ile kırık taş kırığı, cam kırığıdır. Kesr, peltek “se” ile çok parçalar demektir. Kesîr, pek çok mânâsındadır. Demek ki tutucular bizim aleyhimizde pek çok şeyler söyleyecekler. Bunun inanmış olup olmamakla alâkası yoktur. Bugün açıkgöz solcular kendilerini ilerici, Müslümanları da gerici gözeterek savaşı sürdürmek istiyorlar. Türkiye’deki askerler de maalesef bu oyuna geliyorlar. Oysa Kur’an bakınız burada çok açık olarak tutucu kimselerin her iki cephede olduklarını bildiriyor. Bize saldıran inanmış tutucular ile ilerici olduklarını iddia edip inananları bastırmak için inananları ezenler içinde tutucular kol gezer. Böylece kâinatın kurulu bulunduğu etki-tepki yasasını burada genelleştirilmiş olarak ortaya koymuştur. Artık gruplamayı dörtlü yapacağız:

İnanmış İlericiler       İnançsız İlericiler

İnanmış Tutucular     İnançsız Tutucular

Biz inançsız tutuculardan tam uzağız. Ortak yanımız yoktur. Ama diğerleri ile bir yönüyle beraberiz. Diğer yönüyle ayrıyız. Peki ne yapmamız gerekir? Çözüm sabır ve ittikadır. Sabır, gelen sıkıntılara dayanmadır. Öyle sistem kuracaksınız ki sıkıntılar içinde çökmeyeceksiniz. Tedbir almazsanız dayanamazsınız. Subra, granit taşıdır. Sabredebilmemiz için şunları yapacağız:

a)   Faizden kaçınacağız. Çünkü faiz kriz zamanında yok eder.

b)  Sabit ücretle çalışmayacaksınız, çalıştırmayacaksınız. İşveren kriz zamanında ücret ödeyemez, müessese çöker ve siz aç kalırsınız.

c)   Sabit kira vermeyeceksiniz. Kooperatiflerimizi kirasız idare etmeye çalışıyoruz. Ne var ki, kirasız oturtanlar krize girdiler. Ne yapıp yapacağız, sabit yer edineceğiz.

d)  Kooperatiflerde ortaklardan sabit aidat almayacağız. Bunların hepsi faizdir ve haramdır.

Görüyorsunuz ki, burada “sabredeceksiniz” deyince, sadece “açlıktan öl” demek değildir. Kamu hizmetlisi iseniz, bir gün işinize son verecekler demektir. İşiniz hazır olmalıdır. O zaman gerçekten görev yaparsınız. İstemiyorsanız, giderim diyeceksiniz. 28 Şubat’tan beri inanmışları kamu görevlerinden uzaklaştırıyorlar. Çünkü onlara göre inanmış gericidir. Herkes üzülüyor. Ben ise aklımla memnun oluyorum. Bu sayede ahlâklı ve namuslu kimseler serbest iş hayatına atılacaklar ve piyasa düzelecektir. Yolsuzluk ve ahlâksızlık ortadan kalkacaktır. Allah bize ne emretmişse onları yaparsak sabretme imkanımız olur.

تتقوا İttika kendi kendini koruma demektir. Vıka, sandık benzeri kaptır. Kulübedir. İçeri giren kurttan, aslandan, kardan, fırtınadan kendisini korumuş olur. Bu nedir? Nereye gideceğiz de korunacağız? Burada çoğul kelimesi kullanılmıştır. İftial bâbı getirilmiştir. Birbirinize katılın ve yardımlaşın demektir. Kooperatifler kurunuz. Orada hep birlikte sığınaklar yapınız. Bu aynı zamanda sizlere ilericiliğin yollarını da aşar. Sorunlarınızı çözer demektir. Birliktelik namazla başlar, zekâtla başlar. İşte ittika etmek demek, bedenen ve mâlen topluluğa katılmakla olur.

ف Fa burada çünkü demektir. Çünkü diyor, işin kararlılığı budur diyor. Burada “İnne” getirdi, “La” getirmedi. Gerçi insanların bu hususta yanlış bilgileri bardır. Ancak buna tam inanmamakta başka yerlerde kurtuluş aranmaktadır. Bunun için cümleyi hem isim cümlesi yaptı, hem de inne ile te’kid etti. “Fa” harfi hükmün tamimi içindir. Her yerde, her işte sabrın ve ittikanın gerektiğini ifade etmektedir. “Va” ile olursa hüküm kıyas yoluyla genelleşir. “İla” ile olursa kıyas da yapılamaz. “Zalike” uzağa işarettir. Burada sabretmek ve ittika etmek işaretleniyor. Eğer işaret lafza ise o zaman “za” “bu” diye işaretlenir. Eğer kastedilen genellemeden sadece orada söylenenin ifadesi kastediliyorsa “Zake” “şu” dersin. Eğer hüküm genel ise her yerde her zaman geçerli ise işte o zaman “Zalike” kullanılır. İttika ve sabra gittiği için “Zeyneke” denmesi gerekirken müfred kullanılmıştır. Çünkü tek başına ne sabır, ne de ittika bir işe yaramaz. İkisi birden olmalıdır. İç organlar olmadan hayat olmayacağı gibi deri olmadan da iç organlar varolamazlar. İmanda sabır deridir. İttika iç organlardır. Baştan beri muhatap çoğuldur. “Küm” denmiştir. Burada da “Zaliküm” denmesi gerekirken “Ke” denmiştir. Bunun sebebi “Fa” harfi ile genişleyen hükmün genişliğini sağlamaktır. Yani bu kural inanmış yenicilere ait bir kural değil, bütün insanlığın ortak kuralıdır. Değişiklik muhatabı değiştirmek içindir.

“Bu umurun azmindendir.” 

عزم Azm huzmeden dönüşmüştür. Huzme, demet demektir, bağ demektir. Dallar birleştirilip bir dal ile bağlanır. Bir insan için “azm” bir işte gerekli araştırmaları yaptıktan, bu hususta istişarelerde bulunduktan sonra, delilleri bir araya getirerek bir bağ yapmaya “azm” denmektedir. Topluluğun azmi, ortak olarak aldıkları karardır. Sabır ve ittika topluluğu kararlara götürür. Bir işe başladığınız zaman eğer onda sabrederseniz, ittika ederseniz, zamanla insanlar sizlere katılır ve demet olursunuz. Türk atasözü “Kervan yolda dizilir.” der. Bir işin oluşması için, bir belânın savulması için, dedikoducuların susmaları için sabretmek ve ittika etmek gerekir. Zaman sizi haklı çıkarır ve insanları sizin çevrenizde toplar. Oysa büyük kalabalıklarla bir işe başlanırsa, sonra kum yığını gibi bir esinti ile dağılırlar. Biz Adil Düzen yolunda iki karar aldık: Önce ahşap evler yapacağız, ahşap evler sitesini kuracağız. Sonra marketler zincirini oluşturacağız. Bunlar olacak mı? Cevap kesindir. Sabır ve ittika edersek olacaktır. Sabır, dıştan gelen darbelere dayanmaktır. İttika, içteki tembelliği yenmektir.

الأمور Umur emrin cem’idir. Merve, yumuşak taş demektir. Murur, taşı delebilme anlamında geçit demektir. Emerre, geçirdi demektir. Sözünü geçirdi, sözünü dinledi anlamında kullanılmıştır. Yumuşaklık demek, sözü kabul etti demektir. Onun için emirde zorlama yoktur. Siz sadece söylersiniz. Dinlerse kurtulur, dinlemezse başına ne gelecekse o gelir. “Emr” aynı zamanda “iş” demektir. Ancak bu etki ve tepki işidir. Amel, birisine yarayan bir işi yapmaktır. Emr ise bir düzenin çalışması için işbölümü içinde iş yapma demektir. Burada çoğul ve marife gelmiştir. Bilinen işler demektir. “İşlerin denetlenmesindendir, işlerin sona erdirilmesindendir, bu.” deniyor. Marifeye gelmiş “min” cüzlerin teb’izi içindir. Nekreye gelen “min” de adedin teb’izi içindir. Yani işlerin bağlanması için bu yeterli değilse de bunlar şarttır. Acaba başka ne gerekmektedir? Bunları tekrarlayalım:

Önce bilgi gerekiyor. Bunun için veriler toplanmalıdır.

Sonra azm gerekiyor. Yani proje gerekiyor.

Sonra sabır ve ittika ile projenin uygulanması gerekiyor.

Bütün bunlar için birleşmek gerekiyor, cemaat olmak gerekiyor.

Ancak bu özverileri yapan bir cemaat olursanız, gelecek bin yılın II. Kur’an Medeniyetini kurmuş olursunuz. Sahâbeler ilk defa kurdukları için sizden daha büyük işler  başardılar. Ancak onların yanlarında Hz. Peygamber vardı. Sizin önünüzde bir örnek var, işiniz kolay ama; sizin de peygamberiniz yok. Peygambersiz ilme dayalı ilk Kur’an Medeniyetini siz kuracaksınız. O sebeple  siz de sahâbelik mertebesine adaysınız.

 

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayan: REŞAT NURİ EROL

 

 

ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER - IV

MUHASEBE

Tabiatta atomlar ve moleküller birbirlerine borçlanarak oluşurlar. İnsanlar birbirlerine borçlanarak topluluklarını oluştururlar. İnsan ancak topluluk içinde yaşar. O halde borçlanma, hava gibi her an teneffüs ettiğimiz bir ihtiyaçtır. Borçlanma deyince sadece nakit borçlanma anlaşılmamalıdır. İnsanlar dört çeşit borçlu veya alacaklı olurlar:

a)    Bir kimse diğer bir kimseden bir eşya alacaklı olur veya borçlu olur. Burada eşyanın hem yararlanma hem de kullanma mülkiyeti devredilecektir. Buna “mülkiyet hakkı” denir.

b)    Bir kimse diğer kimsenin eşyasından yararlanma hakkına sahip olur. Kiraladığı evden yararlanma hakkı kişiden kişiye intikal eder. Burada zaman önemlidir. Bir eşyanın belli bir zaman içinde başkasında kalması ve ondan yararlanması demektir. Buna “menfaat hakkı” denir.

c)    Kişi bedeniyle başkasının malına karşı bir iş yapmaya borçlu olur. Emeğiyle onun ekonomisine katkıda bulunur. Buna “emek hakkı” denir.

d)    Kişi emeği ile başkasının bedeni veya rûhi varlığına hizmet eder. Buna da “muta hakkı” denir.

Bunlardan kişi karşılıklı veya karşılıksız olarak borçlanır. Bu borçlanma günümüzün her safhasında cereyan eder. Mesela, baba çocuğunu korumakla borçludur. Anne emzirmekle borçludur. Hak ve vecibe dediğimiz olay borçlanma demektir. Kişi bir yeri kiraladığı zaman evin menfaatini borçlanmış olur, buna karşılık alacaklı hâle gelir.

Borçlanma ve borcun bitmesi aşağıdaki aşamaları geçirir. Borç aşağıdaki dört yolla doğar:

a)    Tarafların iradesi dışında cereyan eden olaydan dolayı bazı kişilerde ona karşı borç ve alacak doğar. Mesela, babası önceden ölmüş bir çocuk dünyaya geldiğinde dedesinin ona karşı birtakım hak ve vecibeleri doğar.

b)    Kişilerin kendilerinin yaptığı fiillerden bir borç veya alacak doğmuş olabilir. Zarar veren kişi tazmin eder. Kişi gıyabında kişiye bir hizmet vermişse karşılığını ister.

c)    Sözleşmenin yapılması ile birtakım borç ve alacaklar doğar.

d)    Bir arada yaşayanların ortak giderlerinden ve ortak hizmetlerinden borç ve alacak doğmuş olur.

Eskiden göçebe ve tarım dönemlerinde herkes herkesi tanıyordu, borç ve alacak yükü daha hafifti. İnsanın belleği bu borç ve alacakları tesbite yeterli idi. Oysa bugünkü sanayi döneminde birbirlerini tanımayan kişiler arasında ve pek çok olaylar cereyan etmektedir. Artık insanların bellekleri buna yeterli değildir. Ancak borç ve alacak kaydedildiği takdirde akılda kalmaktadır. Kur’an bunun için; “Az olsun, çok olsun, mutlaka yazın, yazmaktan üşenmeyin.” diyor.

Yazma son derece sıkıntılı ve zor bir iştir. Ayrıca güven de ister. Çünkü her zaman her yarde kâğıt-kalem bulunduramazsınız. Bulundurup yazsanız bile, onları saklayıp koruyamazsınız. Bize bugün yazmak zor gelmektedir. Birçokları yazılmasını istememektedir. Buna karşı direnmeler vardır. Çünkü herkes çarpmak, hırsızlık yapmak, yaptıklarını da unutturmak istemektedir. Ama insanlığın çöküşü buradan gelmektedir. İşte Kur’an bir şey haber veriyor. Borç ve alacaklarını tutmayanlar, hesap yapmayan topluluklar helâk olacaklardır.

Bugün üretim kollektiftir. Artık kişi kendi ürettiğini tüketmiyor. Kendi işyerinde iş yapmıyor. Bu sorunu günlük kullandığımız nakit ile çözmeye çalışıyoruz. Bu uygulama sorunları çözmediği için tekeller oluşuyor. Bu sebeple birinci ve ikinci cihan savaşları oldu. Bu sebeple faşizm, nazizm, komünizm dünyayı kasıp kavurdu. Sorun hâlâ çözülmüş değildir. Tekeller hâlâ önlenememiştir. İşte bütün bunların sonucunda sağlıklı muhasebe zorunluğu ortaya çıkmaktadır. Devlet bunu mecbur ediyor. Kişilere muhasebe zorunluğu getirilmiştir. Ne var ki, tutulan muhasebe tamamen hayalidir. Mağazaya gidiyorsun, hiç çekinmeden ve korkmadan; “Fatura istiyor musun?” diyor. Çünkü Türkiye’de kanunlar uygulanmak için yapılmaz, istenmeyen kişiyi gerektiğinde sıkıştırmak için yapılır. Herkesi yolsuzluğa sürüklemek için yapılır. Herkese suç işletip hukuk düzeninde keyfi yönetim yapabilmek için yapılır.

Diyeceksiniz ki; bunu yapanlar hain midirler? Kasıtları nedir ki böyle yapıyorlar? Bunu yapanlar hain değiller. Biz istiklâlimizi daha tam olarak kazanmış değiliz. Bizi hâlâ dış güçler yani düşmanlarımız yönetiyor. Eskiden bu örtülü idi, kapalı idi. Halk duymazdı. Şimdi artık aleni olarak yapılıyor. Bizi İMF yönetiyor. O öyle istediği için, düşmanımız olduğu için Türkiye’yi yıkacak önerilerde bulunuyor; biz de şimdilik dediklerini yapmaya çalışıyoruz.

Demokrasilerde meclisler vardır. Hükümetler vardır. Meclisleri halk seçer, kanunları onlar yapar ve hükümetler uygular. Kuvvetler ayrılığı vardır, meclis hükümete karışmaz, hükümet de meclise karışmaz. Yasaları meclis yapar, hükümetler yasaları uygular. Türkiye’de böyle değildir. Kuvvetler dengesi yoktur. Teoride meclis her şeye hâkimdir. Ama pratikte asla. Pratikte bütün güç hükümetin elindedir. Hükümetler de seçilmiş olduğu için onların elinde değildir. Güya ordunun, güya bürokratların elindedir. Türkiye’yi gizli bir güç yönetir. Bu gizli gücün merkezi Türkiye değildir. Emperyalist ülkelerdir. Kanunları Meclis yapamaz. Güya hükümet yapar. Oysa hükümet kanunu nasıl yapacaktır? Ne vakti ne de bilgisi vardır. Türkiye’de kanunlar dışarıda hazırlanır. Bir sıradan memur onu tercüme eder veya altına imza koyar. Şefe gider, şeften müdüre gider, müdürden reise gider, reisten müsteşara gider, müsteşardan gelen öneri bakana imzalatılır. Hükümete gelir. Hükümet imzalar. Komisyona gelir. Görüşülür. Ama hükümetler baskı yapar, tek kelime değiştirtmezler. Meclise gelir ve hükümetlerin buyrukları doğrultusunda eller kalkar, kabul edilmiş olur!

İşte böyle çıkarılmış kanun ülkede uygulanmaz, herkes kaçak çalışır, muhasebe tutulmaz. Bütün hesaplar yalandır, faturalar yalandır. Bu sebepledir ki Türkiye’nin iki yakası bir araya gelmiyor. Adil Düzende her şey muhasebeleşecektir ve her şey doğru yazılacaktır. Kayıtlar yaşanan hayatı gösterecektir. Bu nasıl başarılacaktır? İşte kooperatif bunu başarmak için vardır. Kooperatif çözümler üretecektir. Nedir bu çözümler? Bir taraftan her şey muhasebeleşecek, hiçbir şey yalan yazılmayacak; diğer taraftan da vatandaşın yaşaması sağlanacaktır. Buna başka bir misal verelim. Mesela, enflasyon vergiye tabidir. Siz yıl içinde hiçbir şey kazanmasanız da, yıl sonunda kağıt üzerinde kazanmış görünür ve ana paradan büyük kısmını devlete verirsiniz. Bir zaman sonra ana sermayenizi de kaybeder gidersiniz. Şimdi bu mantık mıdır? Bu kanunu yapanlar bu kadar basit şeyi bilmezler mi? Bilmez olurlar mı? İnsan süt veren ineğini keser mi? Komşu kestirir. Borçlu kapıya dayanınca her şeyi yaparsınız. İşte kooperatif bunlara çareler aramaktadır. Bu ancak sağlıklı gerçek muhasebe ile gerçekleşir. Bunun için ne yapılmalıdır? Şu kriterlere başvurulur:

a)    Veresiye yerine peşin ödemeli sipariş sistemini uygulamalıyız. Veresiye, malı peşin verip parayı sonra almadır. Bu da enflasyonu kâr gösterme zorunluğunu getirir. Oysa peşin ödemeli siparişte önce para veriliyor, sonra mal alınıyor. Burada ödeme peşin olduğu için enflasyonun etkisi sıfırdır. Muhasebeye enflasyon aksetmez, sadece gerçek kâr akseder. Onun vergisini ödersiniz.

b)    Her türlü borçlanmayı bir değer üzerinden altın, demir, buğday veya toprak üzeriden yapın; ödemeleri Türk Lirası ile yapın. Ödemeleri Türk Lirası üzerinden yapınca Türk Lirasının değerini korursunuz, borçlanmayı mal üzerinden yapınca da siz enflasyondan kurtulmuş olursunuz.

c)    Kârlarınızı nakit olarak değil de mal olarak yapmaya çalışınız. Kasada nakit biriktirmeyiniz, mağazada malı biriktiriniz. Kârlılığınızı nakdin artmasında değil, mal artmasında arayınız. Nakit ile zararı hiç kâle almadan işlere devam edin. Bu da sizi enflasyonun haksız vergisinden koruyacaktır.

d)    Altın olarak borç veriniz. Kullanmadığınız ve değerlendirmediğiniz bir varlığınız varsa onu hapsetmeyin, faizsiz olarak başkalarına veriniz. Onlar onunla üretim yaparlar. Ülkede mal çoğalır. Enflasyon düşer.

Bunlarla birlikte sizlere başka tavsiyelerim de olacaktır:

a)    Ceza almaktan değil, suç işlemekten korkunuz.

b)    Görevlilerden değil, mevzuattan korkun. Görevlilerin arzularını değil, mevzuatın istediğini yapın.

c)    Zarardan değil, iş yapamamaktan korkun. Durmak hepten zarardır. Telafisi mümkün değildir. Oysa zarar kısmidir.

d)    İş yaparken kamunun da hakkı olduğunu ve onun payını vermenin ibadet olduğunu unutmayın. Hükümetin zâlim olması devletin haklarını size helâl kılmaz.

İşte bu tedbirleri aldığınızda yaşamak için artık vergi kaçırmanıza gerek kalmaz. O zaman gerçek ve en ince noktalar ile hesap tutmanızda herhangi bir zorluğunuz olmaz. İşte biz kooperatifte genel hizmet olarak muhasebemizi tutacağız. Ancak biz genel hizmet payımızı ücret olarak almayacağız. Yaptığımız işten % de olarak alacağız. O halde bizim kârımız müessesenin çok iş yapmasıdır. Bu onun kârınadır. Kamunun da kârınadır. Çünkü üretim olmuştur. Mallar çoğalmıştır. Ucuzlamıştır. Devletin de yararı vardır. Asıl devlet geliri maldadır. Malın artışındadır. Yoksa nakdi zaten kendisi basıyor, onda artış olsaydı vergi almadan ülkeyi yönetirdi. Her türlü borç ve alacak yazılacak ve bunlar da açık olacaktır. Bu birçok kimsenin canını sıkacaktır. Ne var ki, Allah böyle emrediyor. İnsanlar uymak zorundadırlar. Uymazlarsa hesaplarını O görür. Bugünkü sosyal ve tabii ilimler bu hesabın görüleceğini çok açık şekilde belirtiyor. İşte 25 hizmetten biri, belki de birincisi bu hizmettir. Muhasebe hizmetidir. Bu hizmet görülecektir.

 

HESAP SAHİPLERİ

Muhasebe hesap sahipleri için yapılır. Bunlar borçlu ve alacaklı olanlardır. Gerçek kişilerdir.

a)    Gerçek kişilerin işlerine göre alt hesapları vardır. Kendi harcamaları, ev için harcamaları, iş için harcamaları, borç-alacak hesapları kişinin alt hesaplarında tutulur.

b)    Ortaklık hesapları da vardır. Bunlar, birkaç kişi sözleşme ile bir hesaba ortak olurlar. O ortaklık bir kişi imiş gibi hesaba sahip olur. Sonunda sözleşmelere göre kişilere aktarılır.

c)    Taşınmazların zimmet hesabı. Taşınmazlar için yatırılan değerler ve onlar için yapılan harcamalar bir hesapta toplanır. Gelirler bir hesapta toplanır. Payların dağılışları bir hesapta toplanır. Böylece taşınmazlar kişiler imiş gibi hesap sahibi olurlar.

d)    Senetler. Hâmiline yazılı olarak çıkarılan senetler bir değer ifade ederler. Bunların çıkarılışları, satılmaları, el değiştirmeleri, değerleri kendi hesaplarında görülür.

Yeryüzü enlem ve boylamla kodlanacaktır.

   5/ -5             1.         E          Kaynar İklim                           

   5/15             2.         B         Çöl      İklimi                                   

  -5/-15           2.         K         Çöl      İklimi                                  

 15/25             3.         C         Sıcak   İklim                              

-15/-25           3.         L          Sıcak   İklim                              

 25/35             4.         D         Yaz      İklimi                               

-25/-35           4.         M        Yaz      İklimi

 35/45             5.         H         Orta     İklimi                         

-35/-45           5.         N         Orta     İklimi

 45/55             6.         V         Kış       İklimi                             

-45/-55           6.         S          Kış       İklimi                            

 55/65             7.         Z          Soğuk İklim                            

-55/-65           7.         G         Soğuk İklim

 65/75             8.         X         Buz      İklimi                          

-65/-75           8.         F          Buz      İklimi

 75/90             9.         O         Kutup İklimi

-75/-90           9.         Ö         Kutup İklimi

Bundan Sonra Mekke merkez kabul edilecek; doğu pozitif, batı negatif olacaktır.

Harfler aynen konacaktır.

Her on enlem derecesi 100’e bölünecek, böylece alt rakam bir derecenin onda birini gösterecektir. Bu iki rakamla yazılacaktır.  BC 25 demek,   7.5 Enlem ve  7.5 Batı Boylamı demektir.

Bu da yaklaşık 10 kilometrekarelik sahaları içerecektir. Demek ki her ilçenin 8 rakamla ifade edilen bir kodu olacaktır. Bundan sonra ilçeye bağlı aşiretle kodlanacaktır. Bir ilçede 1000 aşiret olacaktır. 10000 sayı yetecektir. İlk iki harf ve sonra iki rakam yeterli olacaktır. Demek ki her ocak dörder harfli üç kelimeden oluşacaktır. Kişinin kodu doğduğu ocağın kodu ve doğum tarihi ile belirlenecektir. Bir ocakta bir yıl içinde ondan fazla doğum yok farzedilerek yine iki harf ve bir sayı ile adlandırılabilecektir. 100 yıl çift harfle belirtilir. Ondan gelen iki sayıdan biri yıl sayısını ve biri yıl içindeki doğum sırasını ifade eder. Yine dört harflidir.  Dört harf isim, dört harf de ocak adı ve soyadı olacaktır.

Kişilerin kodlanması böyle yapıldıktan sonra sıra yerlerin kodlanmasına gelecektir. 

10 kilometrelik yerin adı enlem ve boylam ile belirtilecektir. Bunlar 1/25000’lik haritalarda yer alacak ve sınırlar orada gösterilecektir.

Kod numarası merkez olacak, her 100 metrelik birimlerle sağdan ve soldan enlem usûlü kodlanacaktır. Yüz metre 100’e bölünecek ve bir metre olarak kodlanacaktır. Ondan sonra artık rakamlar kullanılacaktır. 1 rakam yazılırsa desimetre, 2 rakam yazılırsa santimetre, 4 rakam yazılırsa milimetre olur. Virgül metreye konur.

Yerler muhasebede böylece kodlanmış olur.

Bunlar hesap sahipleri için açılan kodlardır. Bunlar borçlu ve alacaklı olurlar.

Kişinin alt hesapları kişi kodundan sonra, yazılan rakamlar veya harflerle belirtilir.

Ortaklıkların üst hesapları ise ortaklık merkezinin kodundan sonra rakamlarla belirtilir.

İlim ortak ölçünün ortaya çıkması ile gelişir. Eğer bir şey rakamla ifade edilemiyorsa o ilim değildir. Adlandırmalar ilmî olursa hem kesin olur, hem de öğrenilmesi ve kullanılması kolay olur. Kur’an’da demirin özellikleri EBCED hesabiyle verilmiştir. O halde kıyas yoluyla her şeyin özelliğini ebced hesabı ile göstereceğiz ve her şeyi ona göre adlandıracağız.

Temel ölçüler zaman ve mekandır. Mekan yeryüzünün enlem ve boylamı ile ölçülendirilir. Metre birimi olarak dünya çevresinin 40 milyonda biri alınmıştır. Zaman da dünya dönüşüne göre yıl olarak alınmıştır, gün alınmıştır, saat alınmıştır. Tarih boyunca tüm ilimler bu ölçülere oturtulmuştur. Suyun özgül ağırlığı 1 kabul edilerek kitle birimi bulunmuştur. Kuvvet bu kütleye saniyeye göre ivme kazandıran şey olarak tarif edilmiştir. Bunlar, batılıların Müslümanların onluk sistemini benimsemiş olmalarından dolayıdır. Rakamlara Arap rakamları diyorlar. Biz de kodlamayı buna göre yapacağız.

 

CİNS VE BİRİM

Muhasebe borçlu ve alacaklıların birbirlerine ne borç ve ne alacaklı olduğunu belirtmek içindir. Değerler çok çeşitlidir. Borç veya alacağın değerleri senetlerinde belirtilir. Muhasebeye intikal eden değerlerin mutlaka sonunda ölçülmesi gerekir.

Kooperatif gümüş getirip verene gümüş belgesini verir. Gümüş kuyumculara faizsiz olarak verilir ve kendilerine bu belgeyi getirene ödemeniz şartı ile size bu faizsiz veriliyor denir. Bunun için kendilerinden taşınmaz teminatı alınır. Bu gümüş mahiyetindedir. Sadece gümüşü taşımamak için bu nakit çıkarılır. Bu senet ile günlük alışveriş yaparlar. Fiyatlar bu nakit ile oluşur. Gümüşün birimi olarak atom ağırlığının onluk katı alınmalıdır. Buna bir dirhem denmelidir. Kur’an’da bu kelime geçmektedir. 

Kooperatif altın senedi bastırarak ortaklık kuyumcularına kredi olarak verir. Karşılığında taşınmazı satın alır. Kuyumcular bununla altın satın alırlar. İade etmek isteyenlere de iade ederler. Altın senedi ile dört senet alınıp satılır.

a)    Gümüş senedi alınıp satılır. (Döviz bununla değerlendirilir. Hizmetler bu senetlerle değerlendirilir.)

b)    Demir senedi alınıp satılır. (İnşaat malları bununla değerlendirilir. Mal senetleri bunlarla değerlendirilir.)

c)    Buğday senedi alınıp satılır. (Tüketim malları bununla değerlendirilir. Selem senetleri bunlarla değerlendirilir.)

d)    Toprak senedi alınıp satılır. (İnşaat işçiliği bununla değerlendirilir. Hisse senetleri bununla değerlendirilir.)

Bu senetler kuyumculara, inşaat malzemesi satanlara, tüketim malzemeleri satanlara ve inşaat yapanlara kredi olarak verilir. Bunlar bu kredilerle gümüş, tüketim malzemeleri, inşaat ve taşınmazları alıp satarlar. Bu senedi bankaya götürüp altın senedi ile her zaman değiştirebilirler.

Altının ve gümüşün standardı yoktur. Arıtıldığında elde edilebilecek altın veya gümüş onun değeridir. Bunlar başka maddelerle karışmakla değişmezler.

Demir için esas alınacak değer inşaat demiri olacaktır. 14’lük inşaat demiri esas alınabilir.

Buğday için ise o yıl üretilen buğday hep aynı değerde kabul edilir. Onlar harman yapılarak tek tip ekmek unu üretilir. Bu harmanlama önce ilçelerde olur. Sonra bölgelerde olur. Buğdayın fiyatı aynıdır.

İnşaat işçisinin ücreti ise tahsil ve yaşa dayanan, beceri ve sorumlulukla orantılı bir ücrettir. Resmidir. Herkes ancak onunla iş yapmış olur.

Burada insanların baremleri ile ilgili kriterleri verelim.

İnsanlar; başlangıç, temel, ilk, orta, yüksek ve üstün olmak üzere sınıflanırlar. Bu sınıflama test usûlü imtihanlarla olur. Herkes 7 yaşından itibaren ehliyet ibraz eder. 63 yaşında emekli olur.

Yılda başlangıç ehliyetliler 5, temel ehliyetliler 6, ilk ehliyetliler 7, orta ehliyetliler 8, yüksek ehliyetliler 9, üstün ehliyetliler 10 derece terfi ederler.

Bunun dışında bir bu kadar da mesleki kabiliyet dereceleri dağıtılır. Bu dağıtma dayanışma ortaklıkları tarafından yapılır. Ayrıca kadrolara bir sorumluluk ve ağırlılık değerleri verilir. Bunlar planlarda ilmi dayanışma tarafından belirtilir. Kişinin böylece derecesi ortaya çıkar. Resmi ücret bu derece iledir. İnşaat işinde çalışanlar bu resmi derece ile ücret alırlar.

a)    İnşaat işinde resmi ücretle çalışılır.

b)    Kamu hizmetlerinde resmi ücretle çalışılır.

c)    Ortaklar arasında işçilik ücretleri resmi ücret oranında dağıtılır.

d)    Emeklilik de resmi ücret oranında yapılır.

İnşaatın değerleri yapılırken arsa ve altyapının payı yapıların beşte biridir. Malzeme demir parası ile alınır, toprak parası ile satılır. Alış bedelleri serbesttir. Satış bedelleri resmidir. Bu bedeller stoklara göre belirlenir. Böylece her inşaatın maliyeti kesindir. Tüm yapılar buna göre değerlenir.

 

STANDARTLAR

Medeniyetler içinde dil, sanat, teknik ve örf oluşup gelişir. Tekniğin dili standartlardır. Bir malın özelliğini belirlemektedir. Kişi bir mal üretir. Bunun teknik özelliklerini sözleşme içinde belirler. O sözleşmeye uygun olarak imal edilen mal kontrolden geçerek ambara girer. Karşılığında sahibine senet verilir. Bu senet mal senedidir. Belli standarttaki malı ifade eder. İşte bu mal bir standart kod alır. Bu kodun belirlenmesinde malın veya hizmetin ne olduğu belirtilir. 

a)   Mallara önce üretildikleri hammaddelere göre kod verilir. Sonra kullanıldığı yere göre kod verilir. Biri ad, diğeri ise soyadı gibidir. Bunun dışında standart numarasını da ihtiva eder.

b)  Standartlar, ilçelerdeki tescil görevlilerince hazırlanır. Tescil görevlisinin numarası ile borçlananın numarasını ihtiva eder.

c)   Mallar kullanıldıkları yerlere göre de numara alırlar. Yani yaradıkları işlere göre de kod alırlar.

d)  Bir de ambalaj türüne göre adlandırılırlar.

Görülüyor ki, gelecek dünyanın muhasebesi sanıldığı kadar basit ve sade değildir. Geniş teknik yapıyı da içerecektir. Birlikte çalışmalarla bunlar sağlanacaktır. Başlangıçta daha sade bir muhasebe sistemi ile işe başlanacaktır.  Kooperatife gelir geldikçe genel hizmet çalışanları artacak ve böylece genel hizmetin seviyesi yükseltilecektir.

Malların tasnifi ve tasnif edilen malların kodlanarak bilgisayara geçirilmesi sistemi kooperatifin temel hizmeti olacaktır. Gelecek dünyada artık bugün olduğu gibi mallar ambar ambar taşınmayacaktır. Mal üretildikten sonra kontrol edilerek ambara girecektir. Malın her aşaması da standartta ayrı kod alacaktır. Sonra ambardan malın kodlu belgesi ortaya çıkacaktır. Belge piyasada satılıp alınacak, sonunda tüketici dağıtıcıya belgeyi verip malı isteyecektir. Dağıtıcılar malları ambarlardan alıp üreticiye ulaştıracaklardır. Bu sayede hem kollektif üretim olacak hem de serbest piyasa korunacaktır.

Kişilerin eline verilecek olan belgeler de dört çeşit olacaktır:

1-  Paralar: Bunlar gümüş, demir, buğday ve toprak senetleri olup para hükmündedir. Doğrudan altın senetleri ile değiştirilebilirler. Sonunda da karşılığında yalnız altın senedi istenir. Altın senedi karşılığı mal olarak yalnız altın alınıp verilebilir.

2-  İşletme Senetleri: Bunlar ancak özel işletmelerde geçerli olan paralar gibidir. Bir mal karşılığı çıkarılır. Onunla yalnız o işletmenin ürünleri alınabilir. Mal olarak başka bir şey istenemez. Değerleri de kendi kasalarında geçerlidir. Ancak işletme ortakları bu senetle baş vurarak mamul madde alırlar. Bu senetler kasalarda paralarla değiştirilebilir.

3-  Mal Senetleri: Bunlar bir mala karşı çıkarılan senetlerdir. Para gibi elden ele dolaşır. Alınır ve satılır. Sonunda dağıtıcılara sipariş verilir ve teslim alınır. Bu senetler bir defa kullanılır. İtfa edildikten sonra işi biter. Mallar üretildikleri zaman nakliye bedelleri de yüklenir. Dağıtım kamuca yapılır. Bedeli her yerde bir olur. Ancak malın senedi üzerinde nerelere kadar dağıtılacaksa oralara kadar bedelsiz gider.

4-  Son olarak; Makbuzlardır: Makbuzlar hamiline değil, iş yapana verilmiştir. Ambardan çekilebilmesi için ona havale edilmiş ve imzalanmış olması veya muhasebede öyle görülmesi gerekir.

İşte bu belgeler muhasebenin temel belgeleri olacaktır.

 

BİRİMLER

Malların cinsleri kadar birimleri de önemlidir. Birim, aynı ambalajda saklı bulunan parçalar demektir. Birimler ölçme araçları ile belirlenir. Standartlarda bunlar da belirtilmiş olur. Bir eşyanın değişik değerleri olur. Bu değerleri şöyle sıralayabiliriz:

a)   Teminat Değeri: Toprak parası ile belirlenirler. Eğer herhangi bir sebeple borç ödenemezse, senet çıkaranın taşınmazına bu senet miktarınca el konur.

b)  Nominal Değerler: Bunlar belgeler çıkarılırken belgede belirlenirler. Gümüş, altın, buğday veya toprak değeri ile belirlenirler. Mal bulunamazsa senedin hamiline bu miktarda para ödenir.

c)   Senedin Satış Değeri: Senet alınıp satılırken bu değeri iler alınıp satılır. Bu her el değiştirmede değişmiş olur.

d)  Senedin Kredi Değeri:  Bir senet bankaya tevdi edildiğinde kredi değeri ile kredi istihkak eder. Her senedin kredi değeri bankalar tarafından belirlenir. Bu değer diğer değerlerden tamamen farklı olur. Düşük tutularak piyasada değeri de düşürülür. Yüksek tutularak piyasadaki değeri yükseltilir.

Çok önemli olan bu değeri sizlere biraz daha tanıtalım.

Borsa muhasebeye dayanır. Kişiler senetleri satın alırlar. Bekletirler ve pahalılaşınca satarlar. Yahut sıkışınca zararla da olsa satarlar. Bu sayede oluşan borsa sebebiyle piyasada tasarruf gerçekleşir. Senetlerin satılmış olması malların üretimini sağlar. Bir işletmenin senedini alıp bekleyen o işletmenin üretiminden sermaye payı alır. 

a)   Tüketim mallarında para önce yatırım beklenirse kişilere tenzilatla verilmiş olur. Bu tenzilat o esnada satılan mallardan gelen sermaye payının bölüştürülmesi ile elde edilir.

b)  İnşaat malzemelerinde ise sermaye payı yoktur. Malzeme pahalılaştığında kâr etmiş olur. 

c)   Hisse senetlerinde ise gelen kira payları ile  kâr dağıtılmış olacaktır.

d)  Kooperatifte  genel hizmet görenlere hizmet belgeleri verilir. Bu belgelerin sayısı önce fazladır. Geliri azdır. Belgenin değeri düşüktür. Genel hizmet gelirleri hizmetten fazla gelmeye başlayınca değerleri de artar.  Böylece kişi beklemekle kâr etmiş olur. Baştan çekerse çok ucuz çekmiş olur.

Kişiler bu sermayelerine kâr ettirmeleri yanında senetlerini bankaya koyarlar ve karşılığında kredi istihkak ederler. Bununla şu şekilde yararlanılmış olur:

a)   Kişi bir malı taksitle alacaksa, önce taksitlerini bankaya yatırır ve karşılığında kredi istihkak eder, yarısını yatırdıktan sonra malı satın alır. Sonra taksitlerine devam eder. Böylece taksitli satışlar gerçekleşmiş olur. Bu mevduatın nakit olması gerekmez. Herhangi bir senet olabilir. İşte her senedin bir mevduat değeri olacaktır. Senedin rizikosunu kişi taşıdığı halde kredi değeri kadar da krediden yararlanma hakkını istihkak eder.

b)  Bunun dışında elinde senetleri olan ama şimdi nakde çevirmek istemeyen kimseler bankaya giderek kendi senetlerini mevduat olarak verirler. Karşılığında istedikleri senetleri kredi olarak alırlar. Böylece o senetleri nakde veya mala çevirirler. Böylece nakit ihtiyaçlarını zarar etmeden gidermeye çalışırlar. Bunun makro ekonomideki yararı ise bu sayede kasadan hiç para çıkmadan malların sübvanse edilmesidir. Kredi değeri çok yüksek nominal değerin birkaç katı olan senedi şimdi pahalı olarak alır. Gider onunla kredileşir. İşini görür. Sonra piyasadan satın alarak itfa eder. Böylece bir senetten zarar eder ama onunla elde ettiği nakitten daha çok sağlamış olur. Böylece senet sübvanse edilmiş olur.

Burada çok önemli bir hususun belirlenmesi gerekecektir. Yalnız faiz yasak değildir. Borçlanma da yasaktır. Kişiler kamuya borçlanırlar ve kamudan alacaklı olurlar. Kişiler birbirlerine borçlanmazlar. Çünkü dayanamazlar. Kur’an çok açık hüküm koymuştur. Darda olana müddet verilecektir. O halde cebri icra yoktur. Biri bir borcu ödeyemediği zaman kendisinin hiçbir malına ve değerine el konmaz. Sadece taşınmazların satışları durdurulur. Kullanma hakkı devam eder. İkincisi kendisinden borçlanma yetkisi kaldırılır. Ona borç veren kimse mahkemeye baş vurup dava açamaz. Kişi bütün mal varlığı ile ömrünün sonuna kadar çalışır ve borç öderse itibarı iade edilir. Ödemezse, varislerine bir şey kalmaz. Müflisin ne malı varsa devlete kalır. Bu iflas etmeden önceki mal varlığı için söz konusudur. İflas zamanında kazandığı mallar ise kendisinin olur. Taşınmazları teminat olarak gösteremez.

Şimdi de borçlanma türünden bahsedelim:

Bir işletmede veya bir malda artıp eksilme söz konusudur. Artıp eksilme kime aitse mal için yapılacak harcamalar da ona aittir. Bir kimse terkedilmiş bir araba bulsa kişi bu arabayı alıp kullanabilir. Ancak yakıtı ve bakımı bulana aittir. Arabaya kira ödemez. Araba helak olsa onu öder. Araba sahibi ancak arabasını bıraktığı gibi alma hakkına sahiptir. Kira ödemez. Bunun gibi rehin verilen mallarda da hüküm böyledir. Eğer neması borçluya aitse külfet de ona aittir. Eğer neması rehin verene aitse külfeti de ona ittir.

Bunun dışında verilen borçlarda eda günü gelmeden talep edilemezse vadeli alacaktır demektir. İstenildiği gibi talep edilecekse vadesiz borç demektir. Eğer talep gerekmeden ödenmesi gerekiyorsa acil borç demektir. Yoksa karz borcudur demektir. Hâsılı, alacağın değişik türü vardır. 

Bir kimseye bir malı verdiniz, bunu götürün filana teslim edin denmişse, eğer o maldan bu arada yararlanırsa malın rizikosu hâmile aittir ve ücret isteyemez. Ama sadece al götür denmiş, o da yararlanmadan o malı yerine teslim ederken mala bir şey olmuşsa, o takdirde taşıyan sorumlu değildir. Buna veriş türü denmektedir.

Şimdi bir borçlanma belgesinde neler olacağını belirtelim.

 

BELGEYE AİT BİLGİLER

Belge kim tarafından tanzim edilmiştir? Tanzim tarihi numarası nedir?

Belgeyi kim muhasebeleştirmiştir? Muhasebeleştirme tarihi ve numarası nedir?

Belgeyi kayda kim vermiştir? Kayıt tarihi ve numarası nedir?

Belgeyi yevmiyeye kim kaydetti? Kayıt tarihi ve numarası nedir?

Belge kime teslim edilmiştir? Tarih ve numarası nedir?

Belgenin üzerinde böylece değişik tarih ve numaralar olacaktır. Esas numara kayıt numarasıdır. Bunlar belgenin bilgi yüzüne yazılır.

Belgenin kayıt yüzüne ise;

Muamele Tarihi ve Numarası

Verenin Kodu

Veriş Türü

Alanın Kodu

Alış Türü

Borç veya alınanın cinsi (Birimini de içerir.)

Miktarı

Değerleri (Teminat değeri, nominal değeri, cari değeri ve kredileşme değeri.)

Bunlardan zorunlu olanlar şunlardır:

Veren veya alan, cins, miktar. Kayıt numarası ve tarihi, belge sahibinin kodu.

Belge sahibi yazılmayan taraftır. Tarihler kayıt tarihleridir. Kaydeden bilgisayar sorumlusu muhasibidir. Veriş ve alış türü peşin ve borç yani artıp eksilme alana aittir.

Halk alıp verirken kâğıtlara serbestçe istedikleri şekilde yazarlar. Her belge geçerlidir. Her hesabın bir muhasibi vardır. Veren kimse belgeyi doldurur. Her akşam toplantısında hesapları herkes kendi muhasibine verir. Ertelenmiş hesaplar da geçerlidir. Ancak karşı tarafın imzalaması gerekir.

Muhasip serbestçe doldurulan belgeyi alır ve hesap diline çevirir. Hesap diline çevrilen belgeye muhasip bir numara verir. Bu belge yeni belge verilirken iade edilir. Boş belge vererek de alabilir. Asıl belge hesap sahibinde kalır. Yani onun evrak dosyasına girer. Muhasip tanzim ettiği hesap belgesini genel muhasibe verir. Muhasip yeni belge verirken eski belgeleri alır. Kendisinde kalır.

Borçlunun muhasibine hafta sonunda extralar çıkar ve bu borçlunun muhasibi borçluyu haberdar eder. İtiraz vaki olmamışsa hesap kesinleşir. İtiraz olursa hakemlere gidilir. Bu suretle hesaplar şu yerlerde kaydedilmiş olur:

a)   Ana belgede.

b)  Yevmiyede.

c)   Alacaklının muhasebesinde.

d)  Borçlunun muhasebesinde.

e)   Çıkarılan ekstrada.

Hesapların bu şekilde tutulması insanın hayatını takip etmesidir. Burada bazı hususları belirtmekte yarar vardır:

a)   Alacaklı isterse bir hesabı muhasebeye intikal ettirmez. Bu miktar kooperatifin garantisinde değildir.

b)  Muhasebe kişilerin emrindedir, ne isterlerse o hesaba geçer. Tarafların rızası olmada veya hakemler karar vermeden kimse borçlu yapılamaz. Re’sen tarih ancak muhatap tarafından kabul edilirse geçerlidir. Etmezse, hakemlere gidilir. Gelen belge hesaba geçer. İtiraz da bir belge ile olur. Aksi madde yazılır ve muhasebeye gider. Bunlar ayrı hesapta toplanır.

c)   Muhasebe açıktır, herkesin hesabını görmeye ve bilmeye hakkı vardır. Gizlilik yoktur.

d)  Muhasebedeki kayıtlar hesap yılı içinde muhasipler tarafından düzeltir. Tarafların rızası ile ters madde yazılarak sonuç istenen sonuç olur. Devre sonunda bir hafta içinde son satır mühürlenir ve artık geçmiş yıla ait bilgi ve belge geçerli değildir. Ancak hakemlere her zaman gidilir ve hakem kararları ile eski yılların hesapları da ortaya çıkar.

 

MUHASİPLER

Muhasiplerin atanması ve denetimi siyasi kuruluşlara aittir. Çünkü dayanışma esası vardır. Borç ve alacak kamu garantisindedir. Diğer hususlar tamamen diğer görevlilerinki gibidir.

Üstün muhasipler muhasebe mevzuatını oluştururlar. Muhasebe dili bunlar tarafından üretilir. Değişik muhasebe usulleri geliştirilir. Zamanla kendiliğinden bir veya iki sistem oturur.

Yüksek muhasipler işletmelerin muhasebe statüsünü oluştururlar. İşletmeyi kurmak demek muhasebeyi kurmak demektir. Nasıl bir makinenin çalıştırılması için özel eğitime ihtiyaç varsa, bir iş yapılırken, bir kimse çalışırken onun katkısının muhasebeye geçmesi için mutlaka bir sistem mevcut olmalıdır.

Orta muhasipler işletmelerde iş yapanların nasıl yazılacağını bilirler. Bu hususta sorumlu oldukları kimselere müşavirlik yaparlar. Herkesin ilçede bulunan hesap görevlilerinden birini kendisine muhasip yapmak zorundadır. Her türlü hesaplar kişiler için karşılıksız tutulur. Muhasipler paylarını genel hizmetten alırlar. Halka hizmet ederler. Onların sayısınca ücret istihkak ederler.

Belgeleri toplamak, sonra iade etmek görevi ise ilk muhasiplere aittir. Kişi isterse ilk belgeyi bu ilk muhasiplere doldurtur. İlk muhasip belgenin üzerinde yazılış şeklini belirler. Benzer kayıtlardan biri için hesap görevlisinin imzası yeterlidir.

Kişiler her zaman muhasiplerini değiştirebilirler. Muhasebe açık olduğu için bir sorun sözkonusu değildir.

Muhasipler aynı zamanda genel hizmet gelirlerinin de muhasibidirler. Kişi çok kazanırsa onun payı da yüksek olur. Burada vergiye ait kuralları belirleyelim:

1- Bir işletmede artan mal kâr sayılır, kamunun payı da mal üzerindendir. Maliyeye mal belgesi verilir. Onu satar ve memuruna nakit öder.

2-  Vergi kaçırmak suç değildir. Vergi beyan etmeyen onun sağladığı imkanlardan yararlanamaz. Bu imkanlar şunlardır:

a)    Vergisi ödenmiş mallar sigortalıdır. Beşeri âfetler sebebiyle bir şey olursa tazmin edilir. Tabii afetler için şûranın olay üzerinde karar alması gerekir.

b)   Taşınmazların değeri ödenmiş vergilerin yüzdesi ile belirlenir Sanayi mallarında %20, zirai mallarda %10’dur.

c)    Kredi ve tahsislerden ödenen vergiye göre yararlandırılır. Su, elektrik, nakliye, telefon gibi kamu hizmetleri de bedavadır. Ancak ödenen vergi nisbetinde verilir.

İleride insan sağlığı ile ilgili yazılarımızda su, elektrik, haberleşme, nakliye gibi hizmetlerin karşılıksız nasıl çözüleceğini anlatacağız.

3-  Vergi mamul maddeden ham maddenin değeri düşüldükten sonra kalan kısımdan beşte veya onda birlere göre alınır. Mal olarak alınır. Değer artışlarından doğan kârlardan vergi alınmaz. Bunların stoklarından yüzde 2.5 alınır. Bu da banka masraflarıdır. Yılda bir defa nisaptan fazlasından alınır.

4-  Dayanışma ortaklıkları kamudan pay alırlarken yani bütçeyi bölüşürlerken mensuplarının ödedikleri vergi ile orantılı alırlar, bir de mensuplarının az suç işlemiş olmaları ile alırlar. Böylece dayanışma güçlü olur.

Muhasebe işletme demektir. Ahşap evlerin muhasebe programı sunulacaktır. İnşaallah.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayan: REŞAT NURİ EROL

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3516 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2703 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2188 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2566 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2588 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2330 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2217 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2221 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2635 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2523 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 2027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2385 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2332 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2474 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2492 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2300 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2433 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2652 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2484 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3092 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2715 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 3039 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2704 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2782 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2987 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3193 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3067 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3483 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5547 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3593 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3115 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3911 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3766 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3920 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3877 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4164 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4698 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3053 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3159 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 4023 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3905 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2897 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2993 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 4005 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7800 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5672 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4232 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3621 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3766 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4798 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4514 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4792 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4718 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4868 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4607 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3440 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4521 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3666 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5225 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3892 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5215 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5078 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4988 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3585 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3517 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3730 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5221 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4251 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5488 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4134 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5322 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4562 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4466 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4625 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4816 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5377 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4164 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5315 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4579 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3887 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4438 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4635 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4163 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4141 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4121 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4585 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5699 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9914 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4696 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3741 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3894 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3386 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3417 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3773 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5744 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4315 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3474 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler