Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 113
A'RAF SURESİ 6-7.AYETLER TEFSİRİ
8.06.2001
2232 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969........................AKEVLER 33 YILDIR ÇALIŞIYOR.............................1999...2000...2001

GELECEĞİN  II. KUR’AN  -  V. İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ  KURUYORUZ...

SİZİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ... BUYURUN!  BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

 

KUR’AN MATEMATİĞİ                                                     Üsküdar/ İstanbul, 08 HAZİRAN 2001 CUMA

113.  SEMİNER NOTLARI                                                                                    clubs.yahoo.com/clubs/adilduzen

www.adilduzen.8m.com

SEMİNER NOTLARI BURADA!   www.akevler.org

 

 

ARAF SURESİ  6-7 AYETLER

بسم الله الرحمن الرحيم

فلنسئلن الذين أرسل اليهم و لنسئلن المرسلين (7/6 )

فلنقصن عليهم بعلم و ما كنا غائبين (7/7)

 

Bu sûrede birinci âyet Kur’an’ın lâfız ve mânâsı ile indirilişini anlatmaktadır. Ondan sonra arada “Ve” veya “Fe” kullanılmadan Kur’an’ın uygulamasını anlatmaktadır. Çünkü Kur’an’ın inişi ile uygulanışı arasında tam bir uyum vardır, çünkü Kur’an uygulanması için indirilmiştir. Yahut tam ayrılık var, çünkü biri vahye diğeri ilhama dayanmaktadır.

Üçüncü ve dördüncü âyetler Kur’an’a uymayanları helâk edeceğini bildirmektedir. Bu âyetler “Va” harfiyle bağlanmaktadır. Çünkü inzal helâkin sebebi değildir. İnkârı değerlendirmeme helâkin sebebidir. Yakınlık var ama aynılık da var. Burada geçen “Fa” cevapların tamamıdır. Herkes ümidini kesince günahını itiraf eder.

Bundan sonra yine “Fa ile başlayan beşinci âyet gelmektedir. Burada “Fa” harfi neyi ifade eder? Eğer takibiye olarak alırsak, insanların ölür ölmez hesaba çekileceğini ifade eder ki, başka âyetlerde böyle olmadığı ifade edilmektedir. Oralarda “Sümme” kullanılıyor. Başka bir yorum da, zamanın tayyi olabilir. İnsan ölür ölmez, onun için zaman geçmeden âhirete gelinir ve hesaba çekilinir. 

“Fa” harfi her zaman zaman içinde tertibi gerektirmez. “Raeytü racülen ve huva yektübü.” “Bir adamı yazıyorken gördüm.” “Raeytü racülen fehüve kâne yektübü.” “Bir adam gördüm. Oy yazıyordu.” Birinci cümle kişinin hâlini bildirir. İkinci cümle ise kişinin vasfını bildirir. Yani hâli genişlemiştir. Buradaki “Fa” harfi bundan önceki anlatışı genişletmek için gelmiş olabilir. Yani biz resulleri inzal ettik, işinizde içtihat etmeniz gerekir. Geçmişte resulleri dinlemiyenleri helâk ettik. Öyleyse siz de öyle yaparsanız sizi de helâk ederiz. Çünkü biz resulleri de sorguya çekeriz, resullerin cemaatlerini de sorguya çekeriz. Demek ki bu sorguya çekme âhiretteki sorguya .çekme değil de, bu dünyada sorguya çekmedir. Burada helâki tafsil etmektedir. Helâkin sebebini anlatmaktadır.

 

ل La: Tekit harfidir. Eğer muhatap aksini biliyorsa, o zaman bir tekit harfi getirilir. Muhatap münkir ise yani yanlış bilgisinde musır ise iki tekit getirilir. İsim cümlelerinde başa “İnne” sonra “Le” getirilir. “İnne Zeyden Lealimün.” dersiniz. Fiil cümlesinde önce “Le” sonra “İnne” getirilir. “Leyalemenne Zeyden.” dersiniz. Burada insanlar kendilerine gelenlerden dolayı sorguya çekilmeyeceklerini sanmaktadırlar, bunda da ısrarlıdırlar, deniyor. Oysa biz elçilerimizi ve kendilerine gönderilenleri sorguya çekeriz. Sünnetimiz budur. Yalnız geçmiştekileri sorguladığımızı sanıp da gaflet ve dalâlette olmayınız denmektedir.

فلنسئلن Sual: Sehl kelimesinden dönüşmüştür. Kolayca kazanma yolu, kolayca öğrenme yolu için kullanılır. Sual etmek dilenmek demektir ve sual etmek sormak demektir. Sonraları hesaba çekmek anlamında, sorgulamak anlamında da kullanılmaya başlanmıştır. Mesuliyet kelimesi buradan gelmektedir. Kişilere ecza vermeden ve onlar üzerinde bir haksızlığa sebebiyet vermeden önce hesaba çekilme sözkonusudur. Soruşturma yargının temel kuralıdır. Yani gelişigüzel cezalandırma yerine soruşturma yapıp haksızlığı sabit olduktan sonra cezalandırma sözkonusudur. Yani topluluklar, kendi haksızlıklarını, kendi yolsuzluklarını anlayıncaya kadar onları sorgularız. Yani önce be’s veririz, sonra helâk ederiz. Be’s, bir uyarıdır, bir soruşturmadır. İnsanların hataları varsa düzeltmeleri istenir. “Fe”ye tafsil mânâsını verdiğimizde bu kelimenin mânâsı çok kolay anlaşılır. Âhirette ise soruşturma yoktur. Cin sûresinde bu açıkça ifade edilmiştir. Çünkü orada herkesin kitabı hazırlanmış, soruşturma bitmiştir. Burada “Se Es’elü” veya “Sevfe Nes’elü” denmemiştir. Sorma fiilinin âhirette olacağını belirleyen bir işaret de yoktur. “İz câehüm be’süna” demesiyle bunun dünyada olduğunu belirtmiş olmaktadır. Burada insanların sorguya çekileceği ve hallerinin kendilerine bildirileceğini ifade etmektedir.

الذين أرسل اليهم Ellezine ursile ileyhim, kendilerine elçiler gönderilen kimseler, denmektedir. İsm-i fail ile söylenmeyip ism-i mevsul ile getirilmiş olması, gönderme işinin de gönderilen kimselerin de bilinmiş olmasıdır. Gönderme işi iki şekilde cereyan ediyor. Bunlardan biri, Allah Cebrail’i göndermiş ve kimilerini peygamber kılmıştır. Onlar Allah’ın vahyini getirmişler ve yorumlamışlardır. Bu durum Kur’an’dan önce böyle idi. Oysa Kur’an da diğer kitaplar gibi Allah’tan Cebrail vasıtası ile Hz. Peygamber’e gelmiş, o da ilk uygulamasını yapmıştı. Ondan sonra ise artık peygamber gönderilmeyecek, insanlar nesilden nesile Kur’an’ı aktaracaklardır. Önceki nesil sonraki neslin Cebraili olacaktır. Kur’an böylece inkıtasız mütevatir olarak bize kadar gelmiştir. Onu yorumlayıp uygulama da icma ve içtihat yolları ile devrin insanlarına bırakılacaktır, âlimlerine bırakılmıştır. Bu sûretle irsal ya vahiy yoluyla ya da nesilden nesile intikal ve içtihatla ortaya çıkan icmalarla olmaktadır.

Burada ism-i mevsul ile yapılan mef’ullerde gönderilenler de bellidir. Bunlar sadece Hazreti Peygamber’in arkadaşları değil, Kur’an kime baliğ olmuşsa onlardır. Nitekim başka yerde “Limen beleğa” deniyor. Yahut her gün Fatiha’da okuduğumuz, mustakim sırat üzerinde olan cemaattır. Açık ifade ile biziz, çünkü Kur’an bize ulaşmıştır. Ölmüş olanların şimdi yapacakları bir şey yoktur. Daha doğmamış olanların da şimdi yapacakları birşeyleri yoktur. Henüz kendilerine Kur’an ulaşmayan kimselerin de yapacakları bir şey yoktur. Bu anda sorumlu biziz. Çünkü biz hayattayız ve biz sorumluyuz.

Ellezine ursile ileyhim” cem olarak kullanılmıştır. Sorulacak kimseler topluluktur. Teker teker kişiler değildir. Bu da gösteriyor ki, bu âyette verilen haber, âhiretle değil de dünya ile ilgilidir. Çünkü âhirette kimse başka bir kimseden dolayı sorguya çekilmeyecektir. Dünyadaki sorumluluk cemaatçedir, âhirette ise karşılık şahsidir. Bizim bu dünyada kütü toplulukları düzeltmemiz gerekmektedir. Ya da bu topluluğu terk edip gitmek zorundayız. Biz iyi olsak bile kötü topluluklarda biz de helâk oluruz. “Elbette sorarız”ın mânâsı budur.

Peki, Allah bizleri nasıl sorguya çekmektedir? İşte O’nun be’sleri bizim için sorguya çekmedir. Onun için burada “Fe” kullanılmıştır. Yani be’sin sebebi anlatılmaktadır. Size bir sıkıntı geldiğinde bilin ki yaptıklarınızdan sorulmaktasınız. O kötülüğü düzeltmeye çalışınız. Tebliğ görevi bunun için gerekmektedir. Kaçıp kurtulacağımızı zannetmeyelim. Allah’ın be’si var, arkasından helâki vardır. Be’sin sonu helâktir. O helâka gitmeden önce de be’s ile adım adım sorguya çekilme vardır.

و Va: Burada elçilerin sorguya çekilmesiyle elçilerin geldiği halkın sorguya çekilmesi birbirine atfedilmiştir. Aralarında ilişki vardır. Ama aralarında aynılık yoktur. Elçiler aktarıcıdırlar. Kendilerine gelen vahyi ilettiler. O vahyin etkisinden sorumlu değildirler. Dolayısıyla farklıdır. Oysa cemaatler ise uygulamakla yükümlüdürler. Görevleri aktarma değil, yapmadır. Bu iki sebepten dolayı “Va” harfi getirilmiştir. Sorumluluk farklıdır, ama konu aynıdır. Aynı olaydan iki taraf da sorguya çekilmektedir. Yani bir olayda resulün görevi ile cemaatın görevi farklıdır. Ama sorumluluk konusu aynıdır. Bu sebeple “Va” harfi ile bağlantı kurulmuştur.

لنسئلن Lenes’elenne tekrar edilmiştir. Çünkü sorulan sorular farklıdır. Şekli de farklıdır. Elçilikte kişiler ayrı ayrı sorumludurlar. Sen görevini yaptın mı yapmadın mı diye sorulacaktır. Sonuç ne oldu, o bu dünyada sorulmayacaktır. Onun hesabı âhirette verilecektir. Oysa halk kendilerini düzeltip düzeltmediğinin hesabını birlikte verecektir. Bu dünyadaki sorumluluk içtimaidir. Oysa âhiretteki sorumluluk şahsidir. Bu sebeple kelime iade edilmiştir. Kur’an’da her kelime ve harf yerinde ve uygun mân^qa için kullanılmıştır.

المرسلين El Mürselin: Elçiler de sorguya çekilecektir. Burada harf-i tarifli mürsel sigası kullanılmıştır. Mürseller bellidir, ama irsal belirsizdir. Yani tek çeşit irsal yoktur. Bu da bize buradaki irsalden kasdın peygamberler olmadığını göstermektedir. Kıyamete kadar her mü’min mürseldir. Çünkü herkes İslâmiyet’i öğrenmekle ve yaşamakla mükellef olduğu gibi; öğretme ve uyarma görevi ile de yükümlüdür. Bundan da sorumluyuz. Allah Cebrail’e, Cebrail Muhammed’e, Muhammed arkadaşlarına, arkadaşları sonraki nesillere aktardılar. Onların hepsi birer elçi oldular. Nesillerden nesile gelenler hep elçidirler. Şimdi elçilik sırası bizdedir. Biz de size aktarıyoruz. Siz de sizden sonra gelenlere aktaracaksınız. Bu elçilik hizmeti kıyamete kadar sürüp gidecektir. Herkes bu elçilik hizmetinden dolayı âhirette hesap verecektir. Elinden ne geliyordu da yapmadı, onun hesabını verecektir. Görev içtimaidir, mes’uliyet ferdidir. Bu hizmette ben bir kusur yapmışsam hesabımı ben vereceğim, siz yapmışsanız siz vereceksiniz. Bu hizmet tek başına yapılacak bir hizmet olmadığı için birlikte hareket ediyoruz. Herkes kendi içtihadına göre hareketle yükümlüdür. Kimse başkasının reyi ile hareket etmez ve kimse de başkasının hesabını vermez.

ف Fa harfi gene gelmiştir. Bu harf tertib harfi olabilir. Soruşturmadan sonra soruşturmanın sonucunu bildirmeyi ifade etmektedir. Soruşturma veya sorguya çekme hakikatlerin ortaya çıkmasını sağlamak içindir. Kötülükler gelmektedir. Araştırmalar yapıyoruz, kötülükleri ortaya koyuyoruz. Bu sıkıntılar toplulukları sorguya çekme mahiyetindedir. Burada yalnız Kur’an’ın kendilerine ulaşmış kimseler sorguya çekilmiyor. Çünkü sıkıntı insanlığın sıkıntısıdır. İşte bu be’slerle insanlar sıkıntıya uğrayınca mü’minler be’sin sebeplerini araştırıp ortaya koyarlar. Ondan sonra helâk sözkonusudur. Bu âyetten sonra gelen âyetler âhiretteki soruşturmayı ortaya koyar. Zorluklar olacaktır, sıkıntılar olacaktır. O zorluk ve sıkıntı insanlara gerçekleri aramaya koyacaktır. Başaracaklar da. Ama ancak Kur’an ile başaracaklar, ancak içtihat ve icma ile başaracaklar. Onun dışındaki bütün çabalar boştur ve boşa gidecektir. Kemal Derviş’in başaracağına ihtimal bile verilemez. İşte hükümet çatladı. Başka yönden çatladı. Refahyol Hükümeti başaramadı. Oysa ekonomik başarılar elde etmişti. Çünkü Adil Düzeni unuttu. Kur’an dışında, içtihat ve icma dışında başarıya gitmek mümkün değildir.

لنقصن La Nakussane. Burada yine çift te’kit kullanılmıştır. İnsanlar zannediyorlar ki Allah insanlara doğru yolları göstermeyecektir. Peygamberler tarih oldu, kitap eskidi. Oysa Allah risaleti kıyamete kadar götürecektir. İnsanlara gerçekleri hikâye edecektir. “Kassa” kelimesi kesme kelimesi ile akrabadır. Kesik parçadan gelmiştir. Kırpmak anlamına gelir. Geçmişte cereyan eden olayları parça parça anlatma demektir. Gelecekte olayları da anlatmak kasasdır. Yani olayları peş peşe sebep sonuç ilişkileri içinde hikâye etmedir. Gerek elçilere gerekse gönderilenlere olaylar tane tane hikâye edilecektir. Onlara yol gösterilecektir. Yine buradaki kısas âhirette anlatılacaklar olmayıp dünyada anlatılacaktır. “Fa” harfi bunu kanıtlamaktadır. Âhirette olanlar ifade edilmiş olsaydı ya “Sümme” kullanılır veya “Ve” harfi kullanılırdı. Nitekim bundan sonraki âyetin başında “Ve” gelmiştir. Kasas etmek demek, bilgileri tane tane sindirte sindirte anlatmak demektir. Be’s gelince insanlar sıkıntılara girerler ve sıkıntılar içinde çıkar çare ararlar. Sonra düşünürleri ve ilim adamları çıkar, çareler ararlar. Bu arada Kur’an’ın âlimleri de çıkış yollarını ararlar. Onlara bildirirler. Sonunda kurtulup kurtulmama halkın kendilerine ait olacaktır. İnsanlık mutlaka kurtulacaktır. Ama kimi helâk olacak, kimi de kurtulmuş olacaklardır.

عليهم Aleyhim: Onlara anlatırız, hikâye ederiz diyor. Biz 1960’larda parti kuralım derken böyle gariptik. Biz”Adil Düzen” derken kimse bize kulak vermiyordu. Ama sonra parti kuruldu, uzun zaman parti de bize kulak tıkadı. Kapatıldı, hapishanelere girdiler. Hapishaneden çıktıktan sonra Erbakan bize kulak verdi. Adil Düzen oluştu. Tüm dünyaya duyurduk. Sonra terk etti. Şimdi yine Adil Düzen muhasarada. Hiç şüpheniz olmasın, günü gelince ortaya çıkacak, insanlar bunları okuyacaklardır, bunları dinleyeceklerdir. Bugün Kur’an kurslarını kapatanlar, İmama Hatip okullarını susturanlar, yarın gerçekleri öğrenecekler, yarın tüm insanlık duyacaktır. Zorla baş açtıranların zulmü yer ve gökleri inletecektir. İşte bu kelime bize bunu haber veriyor. Elbette onlara kasas edeceğiz. Allah kendisi Kitap gönderecek, iki milyar insan ona bugün inanmış olacak, milyonlar onu öğrenmek ve öğretmekle meşgul olacak da; Kur’an kurslarını kapattık diyenler, İlâhiyatları ve İmam Hatipleri susturanlar başarıya mı ulaşacak? Bu mümkün müdür? Bunlar daha güçlü, daha iyisi olsun diye böyledir. İşte sizler bu daha iyisini ve daha güzelini hazırlamak için buradasınız. Bunları okuyorsunuz. İleride daha çok okuyan çıkacaktır. Çünkü Kur’an bize bu haberi veriyor. Kısas kelimesi ile bunun peyderpey olacağı bildiriliyor.

بعلم Bi İlmin: Bu kelime Kur’an’ın ilâhi söz olduğunu ispata yeterlidir. 1400 sene önce peygamberlik sona erdi, artık bir daha kitap gelmeyecektir, derken, yerine içtihat ve icma müesseselerini koymuştur. Size inzal olunanları diyor. Bu nasıl yapılacak, bunu kim yapacak? İnsanlar bu gerçekleri nasıl öğrenecekler? Onu da bu kelime çok açık bir şekilde ifade ediyor. “Bi İlmin” diyor. İnsan bunu okuyup düşündükçe kanatlarını takıp uçuyor gibi. Evet, bütün gerçekler ilimle olacaktır. İlimle belirlenecektir. Burada “Bi” alet edatıdır. Yani ilim yoluyla kısas edecektir. Tarihçiler, sosyologlar hep Allah’ın kıssalarını takrir ediyorlar. İlim bize her şeyi haber veriyor. Çıkış yolu ise Kur’an’ın içtihat ve icma ile anlaşılması ile mümkün olacaktır. Bu icma ve içtihat da ilimle olacaktır. Kur’an’ın muasır ilimle anlaşılması ile olmaktadır. Biz bunun için “Kuran Matematiği Seminerleri” diyoruz. İlim nekiredir. Demek ki bu etki sadece ilim değil, sadece Kur’an ilmi değil. Değişik yerlerde değişik ilimler kullanılacaktır. Bu sûre bizim yapmakta olduğumuzun ne kadar hak olduğunu belirlemektedir.

و Va burada hâliyedir. Yani biz bunları ilimle anlatamaya devam edeceğiz. İnsanları dalâlette bırakmayacağız. Çünkü biz gaib değiliz. Yani Allah düzen vardı, bugün de var yarın da olacaktır. Allah’ın içtihat yoluyla ilhamı ve icma yoluyla vahyi kıyamete kadar devam edecektir. Peygamberlerin yerini ilim almıştır. Hazreti Peygamber: “Âlimler peygamberlerin varisleridir.” derken, bunu kendi kendisine söylememiştir.

غائبين Ğâlib, hazır olmayan demektir. Burada bulunmayan demektir. Allah her yerde hazır ve nâzırdır. Bulunmadığı yer veya bulunmadığı saniye yoktur. O ne uyur, ne uyuklar, ne de gaflet eder. Allah Kâinatı başıboş bırakmamıştır. Allah ne kimseyi unutur, ne de şaşırır. Kimseyi ihmal etmez. Hiçbir kimseyi veya topluluğu başıboş bırakmaz. Burada “Ve” harfi ile isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. İsim cümlesi hâldir. “Nakussanna”daki bizin hâlidir. Kâne fiili nâkıs fiil olmalıdır. Yani kâne Türkçedeki oldu gibi mânâsını taşır. Yani biz hiçbir zaman gaip değiliz denmektedir.

 

ADİL DÜZENDE GENEL HİZMETLER – XVII

UYARI HİZMETİ

 

İnsanlar doğar, gelişir, yaşlanır ve ölür. İnsan anne rahminde cenin olmaya başladıktan sonra yetiştirilmektedir. Annenin beslenmesi, sağlık durumu, davranışları, sesler, hatta seyrettiği manzaralar, hep çocuğa etki etmektedir. Çünkü insan, mesela zihninde bir olay düşünürken, mesela bir roman yazarken yahut okurken beyninde birtakım elektrikî devreler oluşur, o devreler  sinir sistemleri vasıtasıyla tüm hücrelere iletilir. Hücreler aldıkları etkilere karşı cevap verirler. Birtakım maddeler salarlar. Bu sayede tüm bedende değişiklik olur. Yani beden bir bütündür. Ağıza alınan bir lokma veya teneffüs edilen bir hava, duyulan sesler, ışık, gözde görünmese de hep insana etki etmektedir. O etkiler vücudun her tarafında değişiklik yapmaktadır.

Çocuk anne karnında iken annenin kanı ile beslenmektedir. Çocuğun hücrelerine anneden gelen sinirler de annenin sinirleri ile irtibat kurmaktadır. Dolayısıyla çocuk annenin davranışları ve yaşayışları ile eğitilmektedir. Ona göre bedeni oluşmaktadır. İnsan bedeni öyle yaratılmıştır ki çevreye intibak etsin. Ne kadar erken yaşta etkilere maruz kalırsa o kadar ona karşı davranışlarını ayarlayabilmektedir. Çocukta anne karnında aldığı tesirler doğduktan sonra da devam etmektedir. Hatta ondan doğan çocuklara da intikal etmektedir. Bu bakımdan çocuk üzerinde annenin etkisi babadan daha çok olmaktadır. Çünkü çocuk baba karnında büyümemektedir.

Baba da anne gibi çocuk üzerinde etkili olmaktadır. Genetik etki bakımından baba ile anne eşit durumdadırlar. Çünkü insandaki 46 genin yarısı anneden, yarısı babadan gelmektedir. Y kromozomu X kromozomundan küçüktür. Dolayısıyla daha az etkili olmaktadır. Ancak Y kromozomu yalnız babadan alındığı için nesep yalnız baba tarafından belirlenmektedir. On nesil önce ataların sayısı 1024 kadardır. Ancak bunların içinde benim atalarım sadece 48’dir. Diğerlerinin genleri bana ulaşmamıştır. 1000 atadan benim atalarımın kim olduğunu bilmek de mümkün değildir. Oysa Y kromozomu sadece baba ve onların babalarından geleceği için nesep kesin olarak tesbit edilebilmektedir. Bunun dışında cinsi ilişki kurulurken sadece erkek hücre anne karnına girmemektedir. Aynı zamanda menideki hormonlar da anne karnına iletilmektedir. Böylece kocanın da çocuk üzerinde etkisi devam etmektedir. Hamile kadın üzerinde evlilik bunun için meşru görülmemiştir.

Evlilik dışı ilişkiler bu sebeple kötü sonuçlar doğurmaktadır. Erkek hücrelerdeki genlere uygun hormonlar salınmakta, bununla anne bedeni şekillendirilmektedir. Oysa değişik erkeklerle temas eden kadının bedeninde uyumsuz maddeler ortaya çıkabilmekte ve bozuk nesil ortaya çıkmaktadır. Bunun başka zararı kimlikleri belli olmayan kişiler kardeş olabilir, hatta ana-oğul veya baba-kız olabilir. Bu sebepledir ki gizli cinsi ilişkiler İslâmiyet’te yasaklanmıştır. Sorun hep çocuğun sağlığı ve oluşumudur. İslâmiyet’te evlenme ve boşanma çok rahattır. Basit bir akitle evlilik tamamlanmış olur. Boşanma da öyledir. Ancak serbest cinsi ilişkiler yasaktır ve yasak olmayan cinsi ilişki bir akittir.

Batıda evlilik, serbest olan cinsi ilişkileri yasaklamaktadır. Yani eşler başkaları ile cinsi ilişki kurmayacaklarını taahhüt ederler. İslâmiyet’te ise yasak olan serbest cinsi ilişkileri yükümlü kılan bir anlaşmadır. Haramı helal yapan anlaşmadır. Kadın kendi bedenini çocuk yetiştirmede erkeğe ortak etmekte, erkek de ona hizmet vermektedir. Erkek kadından hormonlar almadığı halde, kadın erkekten hormonlar alarak bedeni değişmekte ve kocasına benzemektedir. Hele hamile kaldıktan sonra çocuk da babadan gelen genlerle hayati faaliyet göstermekte ve böylece kadın adeta kısmen erkek genleri yaşamaya başlamaktadır. Kadının bedeni iki ayrı erkek suyuyla ihtilat ederse, canlılardaki seçicilik özelliğinden beden harabeye dönmektedir. Bu yalnız  insanlarla ilgili bir olay değildir. Tüm canlılarda döllenmede tek erkeğe doğru inhisar vardır. Erkek balık önce bir başka erkek balığın spermlerinin olup olmadığına bakar, çevreyi bekler. Başka balıkları sokmaz. Yeter zaman geçtikten sonra, artık başka balıkların spermleri helak olduğu zaman oraya bir dişiyi çeker ve orada yumurtlatır. Sonra kendisi de spermleri akıtır. Balıklar böyle döllenir.

Canlıların temel kuralı, birbirine benzeme ve aynı zamanda farklılaşmadır. Bakınız, birbirimize ne kadar benziyoruz, ama birbirimizden ne kadar da farklıyız. Çocuk dünyaya geldikten sonra çevreye benzeme ve çevre içinde farklılaşma dengesi hayatın sonuna kadar devam eder. İnsan çevrenin etkisindedir ve çevreye de her zaman etki etmektedir. Gaz veya su içinde moleküller devamlı hareket ederler. Çarpışırlar, birbirine etki ederler. Bunun gibi insanlar da devamlı etkileşme içindedirler. Bu etkileşme döllendiği tarihten başlar, ölünceye kadar devam eder. İnsan topluluğu sosyal yapıya sahiptir. Sorunlarını teşkilatlanma ile çözecektir. Bunun için bu etkileşmeyi sistemli hâle getiren bir müesseseye ihtiyaç vardır. Bu bir tür eğitim müessesesidir. Bunun için geliştirilmiş müesseselere biz “Genel Hizmet” diyoruz. Genel Hizmet ile kamu hizmeti arasındaki fark şudur. Genel hizmette sadece hizmet vardır. Zorlama yoktur. Kamu hizmetinde ise zorlama sözkonusudur. Genel Hizmette yalnız hukuk düzeni vardır. Kamu hizmetinde gerektiğinde askeri düzen de geçerlidir. Adil Düzende Genel Hizmetlileri ile kamu hizmetlileri birleştirilmiştir. İkisini aynı kimseler yapar. Usuller farklıdır.

 

UYARI TEŞKİLATI VE DİN

Dinde temel kural, dinde zorlama yoktur. İnsandaki sevgi melekesi ile din oluşmuştur. Halk kendilerini var eden bir varlığa inanır. Onu temsil eden kimseyi kendisine dini dayanışma sorumlusu olarak seçer. O da onlara hizmet eder. Hizmeti onları düşünmek, onları dayanışma içine sokmak, aralarında yardımlaşmayı sağlamaktır. Dini sorumlu cemaatını tanır, cemaat da onu tanır. İnanmış insanlar bir araya gelerek inançlarını yaşatmaya çalışırlar.

Siyasette de birbirlerine dayanışma vardır. Ancak siyasette bir araya gelip caydırıcı güç oluşturma ve dış saldırılara karşı  savunmayı sağlamaktır. Siyasetin esası zordur. Dışa karşı zordur. İçte de uymayan olursa ona karşı da zor kullanmadır. İşte Adil Düzen ile diğer düzenler arasındaki fark, içteki kimseyi topluluk dışına atmadıkça zor kullanılmaz. Önce hakem kararı ve başkan kararı ile kişi topluluk dışına çıkarılır, yahut kendisi çıkar, ondan sonra zor kullanılır. Batı düzeninde ise vatandaşa karşı da dışlanmadan zor kullanılır. Bu sebepledir ki İslâmiyet’te hapishane yoktur. Kuvvet düzeninde vardır.

Dinde zorlama yoktur, uyarı vardır. Yani yanlış yapan, hata eden ve unutan kimselere zorlamdan hatırlatma vardır. Bu hatırlatmalar sayesinde kişi eğitilmektedir. Yani ona çevre şartları öğretilmektedir. Ona yol gösterilmektedir. Diğer taraftan da böylece kişileri zorlamadan topluluğa uyulmasında hizmet sağlanmaktadır. Ne var ki, bu hizmet her zaman bir baskıya ve zora dönebilir. O halde, bu hizmet kırıcı olabilir. Bu hizmetin başkanlar veya dini sorumlular tarafından yapılması, dini sorumlular ile başkanların saygınlığını yitirmelerine sebep olabilir. Buna meydan vermemek için dini dayanışma sorumlularının denetiminde bir uyarı teşkilatı kurulur. Bunlar semtlerde, ilçelerde, bölgelerde ve kıta merkezlerinde ikamet ederler. Orada uyarılar yaparlar.

20. asırda insanlık sanayi dönemine geçip gelişince sorunları çözmediler. Dünyada gizli haber alma teşkilatı kuruldu. Bunlar haber topluyor, gelecek tehlikelere karşı tedbir alıyor. Haber alabilmek için topluluklar içine ajanlar sokuluyor. Kişiler onlardan gözüküyor ve haber topluyor. Böylece gizli istihbarat ağı kuruluyor. Bunlar sadece haber almıyor, aynı zamanda girdikleri topluluğu yönlendiriyor. Onlara haberler götürüyor. Maddi destek sağlayarak onlara hâkim oluyor. Hatta sivrilerek liderliğe kadar yükseliyor. Kurtarıcı dahi olabiliyor.

Demek ki, bugün halk için kanser kadar, AIDS kadar tehlikeli hastalık hâline dönüşmüş gizli istihbarat örgütleri sadece insanların kötülüğünden dolayı oluşmuş bir teşkilat değildir. İnsanlığın sbayı dönemine geçişi ile ortaya çıkan sorunları çözmek için kuvvet medeniyetinde düşünülen bir örgüttür. Yeraltı faaliyettir. Bu sefer yeraltı faaliyetini denetlemek için karşı örgütün kurulması gerekir. Bu da mafya teşkilâtıdır. CIA ve MAFYA aynı kaynaktan beslenen, birbirini denetim altına alan kuruluşlardır. Bunların ikisi de yeraltı kuruluşları olduğu için yeraltında anlaşır, bu sefer kendileri asıl güçlere hâkim olur. Bugün Amerika böyle bir durumdadır. Amerika’da CIA ile MAFYA yeraltında anlaşmış ve devlete hâkim hâle gelmiştir. Sermaye ipin ucunu kaybetmektedir. Bunun için gerek CIA gerekse MAFYA tasfiye tehdidi ile karşı karşıya getirilmiştir. Bunu dış ülkeler de deniyor ve gözdağı veriyorlar. Uslu durun, yoksa İtalya’da ve Türkiye’de olanlar sizin de başınıza gelir, deniyor.

Burada şunu bilelim ki, artık Hak Medeniyeti doğmaktadır. Gelecekte insanlığı ne gizli devlet örgütleri ne de ona karşı oluşmuş illegal mafya teşkilâtı yönetecektir. İnsanlığı Adil Düzendeki hizmetler yönetecektir. Gizli haber alma siyasi gücün emrindedir. Askerlikte, savaşlarda düşmanlara karşı bu tür teşkilat her zaman var olacaktır. Ama insanlar hep savaş düzeninde değil, genel olarak barış düzeninde yaşayacaklardır. Savaş istisnai olacaktır, barış için olacaktır. İslâmiyet’te en büyük ibadet barış için savaştır. Buna “cihat” denir. Uyarı teşkilatı dinin emrindedir. Uyarı hem teşkilat olarak hem de görev olarak açıktır. Zorlama yapılmadan uyarılacaktır. Uyarıcılar görev yaparken herhangi bir baskı sözkonusu olursa, onu uyarma da dini sorumlulara aittir. Dini sorumlular bucak, il, ülke ve insanlık (Mekke) merkezlerinde oturur. Uyarıcılar ise bunlara bağlı ve bunların denetiminde semt, ilçe, bölge ve kıta merkezlerinde bulunur. Bunlar halkı uyarırlar.

Hizmetlerden bir kısmı dayanışma sorumluları tarafından sıralama usûlü ile seçilir. Yani hangi hizmetlinin hangi dayanışma tarafından atandığı sözkonusu olmaz. Uyarıcılar ise doğrudan dini sorumluların ayrı ayrı denetiminde ve yönetimindedirler. Devamlı olarak ikili ilişkilerdedirler. Halkı rahatsız eden davranışlar içinde olurlarsa halk bunları bağlı bulunduğu dini sorumlularına şikâyet eder. O da uyarıcıları uyarır. Gerekeli görürse görevden alır. Uyarıcılar uyarı formasını giyerek dolaşırlar. Hangi dini sorumlusunun uyarıcısı olduğu da bu forma ile bilinmiş olur. Uyarıda değişik dinler arasında dayanışma ve yarışma da sağlanmış olur. Yani birbirlerine tanıklık ederler.

 

UYARI KAYITLARI

Gelişmiş topluluklarda her şey yazıya, kayda dayanır. Gerek kamu gerekse genel hizmetlerde kayda geçmeyen ve yazılmayan bir şey hizmet sayılmaz. Kamu ile ilgili her hareket, her davranış mutlaka kaydedilmelidir. Neyin nerede nasıl kaydedildiği de bilinmelidir. Bunun için oluşturduğumuz evrak, zimmet, envanter ve demirbaş kayıtları sözkonusudur. Bunlar kaydedilmektedir. Diğer hizmetler kayıt işlerini tutmazlar. Sadece tanzim ettikleri belgeleri buralara gönderirler. Hangi dosyalara gireceğini da yine bunlar belirlerler. Yahut halk kendisi belgeleri tanzim eder. Nerelere girmesini isterse, kimin dosyasına girmesini isterse o dosyalar oraya gider. Kayıt hizmetlerinden yararlanarak bilgi edinir.

Uyarıcılar da uyarılarını yaparken belge tanzim ederler ve bu belgeyi bilhassa evrak kaydına gönderirler. Kişilerin dosyasına bu kayıtlar girer. Eğer kişiler hitap etmeden bir yerdeki halka hitaben bir uyarı yapılmışsa o yerin envanterine veya ortaklığının dosyasına girer. Bu suretle oluşmuş uyarılar aynı zamanda halkın davranışlarının da istatistiğini verir. Topluluğun nereye gittiğini ve nasıl bir hal aldığını da bilmemize imkan sağlar. Bu kayıtların icmalleri ileride o dönemi tanıtmış olur. Arkasından gelenler de sosyal kanunların ortaya çıkmasını sağlar.

Uyarılan kimse kişi olabilir. Doğrudan kişilere hitap edilmiş olur. Bu da tebliğ mahiyetindedir. Kişinin dosyasına girer. Artık kişi; ben bunu bilmiyordum, unuttum, haberim yoktu, diyemez. Çünkü dosyasına girmiştir. Ne var ki, kişi kendi dosyasını da her zaman alıp bakamaz. Dosyasını takip edip kendisine gelen uyarıların hatırlatılması gerekir. Bunu da uyarı hizmetlileri yaparlar. Kişi kendisine ilçe merkezinde bir uyarı hizmetlisini seçer. Bu uyarı hizmetlisi kendisini uyarı hizmetlisi seçenlerin dosyalarını muntazaman kontrol eder. Daha doğrusu bilgisayara yükler. Günü gelince bilgisayar onu sıralar ve kimlerin ne hususlarda uyarılacaklarını bildirir.

Bugün büyük kişilerin ve firmaların böyle uyarıcıları vardır. Onlar maaşla tuttukları kimselere bu hizmetleri gördürmektedirler. Oysa halk ve küçük müteşebbislerin bunları yaptıracak imkanlara sahip değildirler. Kapitalist ve sosyalistler de zaten bunu istiyorlar. Kendi kendine yaşayamayacak durumda olan insan onlara esir olsun, onlar onu karın tokluğuna çalıştırsınlar. Onlara göre bu kötü bir şey değildir. Evet, karın tokluğuna çalışacaklar, ama karınlarını bol bol doyuracaklar, refah içinde olacaklardır. Çünkü üretilen nereye gitsin? Oysa serbest olanların karnı doymayacak veya karınları birbirine geçecektir. Köle olup refah içinde yaşamak mı? Yoksa hür olup açlık çekmek mi? Hangisi iyi?

İlkokulda bize kurtla köpek hikâyesini anlatmışlardır. Köpeğin refahından ise kurdun hürriyetini seçen yazar bize hürriyeti tavsiye ediyordu. Şimdi Adil Düzen ne diyor? Adil Düzen diyor ki; öyle düzen getirelim ki, orada hem refah olsun hem de hürriyet olsun. Bu mümkün değildir, diyorlar. Bunun mümkün olduğunu insanlık görecektir. Adil Düzeni kabul etmeyen topluluklar yalnız hürriyeti kaybetmekle kalmayacak, aynı zamanda refahı da kaybedeceklerdir. Oysa Adil Düzeni kabul eden topluluklar hürriyetin yanında refahı da sağlayacaklardır. Hatta diğer topluluklarda hürriyetin adı var, refahın da hayali var. Oysa Adil Düzende hem refah hem de hürriyetin gerçeği vardır.

Peki, hem refahı hem de hürriyeti nasıl sağlayacağız? İşte bunu sağlayan genel hizmetlerdir. Genel Hizmet demek, vücudun hizmetini sağlayan organizasyondur demektir. Böylece ortak hizmetler görülünce herkes hür hâle gelir. Hürriyetini kullanma imkanına sahip olur. Anayasamızda hep hak ve hürriyetler, hak ve hürriyetler diye bir arada zikrediliyor. Yani hak ile hürriyet birlikte olmalıdır. Seyahat hürriyeti yetmez, seyahat hakkı da olmalıdır. İşte tüm bu hizmetlerin sağlanması için önce kayıtların gerçekleşmesi gerekmektedir. Kayıtların muhafazası için evrak, zimmet, envanter ve demirbaş kayıtları tutan kayıt hizmetleri vardır. Ancak bu kayıtlara girecek şeyler ise hizmetlilerin hizmetleri olacaktır. Onlar hizmetlerini yaparken kaydedecekler ve kayıtlar da kayıt hizmetlileri tarafından muhafaza edilecektir.

Kişi bir uyarıda bulunuyorsa uyarı hizmetlisine uyarı mektubunu verecek, o da muhatabın uyarıcısına verecek ve bu uyaranın ve uyarılanın dosyasına girecektir. Bu mekanizmanın özelliği, bunların hepsinin resmi belge oluşu başka bir kayda gerek kalmayacaktır. Mesela, bir kimse mahkemeye bu mekanizma ile çağrılacak, günü gelmiş alacak bu mekanizma ile istenecek, evlilik teklifleri resmen bu mekanizmalarla istenecek. Davalar bu mekanizmalarla açılacaktır. İkametgah veya adres yerine uyarıcısına ulaşma yeterli olacaktır. Kişi nerede ise uyarıcısını haberdar etmiş olacaktır. Uyarıcı her zaman kişiye ulaşabilecektir. Bugün gelişmiş olan cep telefonları gelecekte Adil Düzende parasız olacak ve herkesin cebinde veya ceketinin yakasında dikilmiş olacaktır. Cep telefonunun uyarısı her zaman açık olacaktır. Onu kişi kapatamayacaktır. Görülüyor ki, İslâmiyet asıl bundan sonra uygulanabilecek bir müessese olacaktır. Adrese değil uyarıcıya tebliğ.

 

HERKESİ UYARMA

Her dini kuruluşun hayat anlayışı vardır. Bunların bu anlayışlarını halka ulaştırma ve dinlerine çağırma sorumlulukları ve yetkileri bulunmaktadır. Yeni hayatın kaynağı budur. İlerlemenin kaynağı budur. Bu birçok zamanlarda insanlara çok acayip gelebilir. Ancak evrim böyle gerçekleşir. Dün statiktir, değişme olmaz, gelişme olmaz. Onun için dünya işleri ile din işleri birbirinden ayrılmalıdır gibi sözler saçmalıktan ibarettir. Hiçbir yerinde durmaz. Her şey doğar, gelişir, yaşlanır ve ölür. Tüm din ve mezhepler için bu böyledir. Ne var ki, nasıl bir erik ağacı  büyür, yaşlanır ve ölürse; sosyal kuruluşlar da böyledir. Doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Ancak erik ağaçları nasıl köklerinden yeni fideler bitirirse, topluluklar da böyledir. Osmanlı İmparatorluğu dağıldı. Bugün perişan halde küçük büyük devletler oluştu. Ancak bunlardan toparlananlar olabilir. Osmanlı coğrafyasında güçlü millî devletler oluşabilir.

Romanya, Macaristan, Yugoslavya ve Arnavutluk, Bulgaristan ve Yunanistan, Kafkasya, Arabistan, Mısır, Libya ile Cezayir, Tunus, Fas ayrı ayrı millî devletler olabilir. Türkiye ile birlikte bunlar on devlet olacaktır. Bunların yapısı değişmekle beraber Osmanlı özelliğini taşıyacaktır. Dinler de böyledir. Bu sebepledir ki dinler büyüdükçe bölünür ve mezhepler oluşur. Göçebe döneminin gereği olan kabile dinleri yerlerini tarım döneminin büyük dinlerine terk etmiştir. İmparatorluklar gibi dinler de tüm insanlık içinde yayılmışlardır. Artık sanayi dönemi dinlerine geçilecektir. Sanayi dinleri ister istemez değişeceklerdir. Değişemeyen, çağa ayak uyduramayanlar silinip gideceklerdir. Yeni dinler şu özellikleri taşıyacaklardır.

a)    Dinler başta ilmîleşeceklerdir. İnanışlarını ve ibadetlerini müsbet ilmin ışığı altında değiştireceklerdir veya geliştireceklerdir. Müsbet ilme aykırı inanışları ve davranışları tasfiye etmeyen dinler mü’minlerini kaybedecek, nüfusları azalacak, zamanla hayattan çekileceklerdir. Bugün Müslümanlar müsbet ilmin verilerine uymadıkları için ibadetleri yapan cemaatlerini azaltmışlardır. Bunlar basit gibi görünürlerse de toplulukları geri bırakmışlardır. Bunları şöyle sayabiliriz.

1)    Kadınları cemaatten uzak tutmuşlardır. Bunu daha çok savaş toplumu olan Türkler yapmıştır. Kadınlar mescide gelmeyince çocuklar da gelmedi. Sonra çocuklar büyüdüklerinde onları namaza alıştırmak son derece zor oldu. Böylece cemaatla namaz terk edildi. Daha sonra da ayrı ayrı kılmaktan da vazgeçildi. Kurtuluş, kadınlı ve çocuklu ibadete dönmekle olacaktır.

2)    Sünnetler, zikirler, dualar ilave edildi. Namaz kılmak zorlaştı. Bu sebeple namazlar terk edildi. Böylece İslâmiyet öğrenilemediği için diğer ibadetlerin ve muamelenin de İslâmiyet’ten çıkmasına sebep oldu. Çare, toplu ibadetler kısa olmalı ve yalnız farzlar yerine getirilmelidir.

3)    Ücretli imamlar, vaizler icat edildi. Bunların başka işleri olmadığı için ayinleri çoğalttılar, halktan koptular, halk da dinden koptu. Dinî dayanışma sorumlularının başka sosyal fonksiyonları olmalıdır. İbadetleri uzatmakta vakitleri ve yararları olmamalıdır.

4)    Namazlarda cem olayını kaldırdılar. Namaz vakitleri mesai saatlerini tanzim içindir. Oysa, şimdi namazlar mesai saatleri ile çelişir hal almıştır. Halk namazları bırakmıştır. Zekât kamu gelirleridir. Şimdi ise zekât zenginlerin fakirlere bir lutfu gibi gelmeye başlamıştır. Vergi zekattan sayılmaz olmuştur. Bu da Müslümanların ekonomilerini sarsmıştır.

5)    Çorap üzerine mesh gibi kolaylık varken bu kaldırılmış, yerine beş defa ayakkabı çıkarılıp mesh zorluğu getirilmiştir. Bununla da ibadetlerin terkine sebep olunmuştur.

6)    Duaların ve uyarıların her topluluk için kendi dilleri ile olması gerektiği halde, halk anlamadığı dua ve kıraatleri yapmıştır. Din ilimden uzaklaşmıştır. Duygulara da hitap edemez olmuştur.

7)    Mescitler görüşme ve danışma yerleri iken, artık oraları kutsallaştırılmıştır! İnsanlar oralara sadece giriyor ve çıkıyorlar. Ne için girdiklerini ve ne için çıktıklarını bilmiyorlar. Mescit sohbet yeri olmayınca, kahveler kumar yeri olmuştur. Bunu baskılı saltanat rejimleri buraya götürmüşlerdir.

8)    Avrupa’da papalık, İslâmiyet’te ise şeyhülislâmlık gibi uydurulmuş merkezî teşkilat halk ile din adamlarının arasını açmıştır. Halk din adamlarından nefrete başlamış, dolayısıyla dinden de nefret eder olmuşlardır.

9)    Tarım döneminin zarureti içinde bir toplulukta bir din adamı bulunur ve halk dinini seçtikten sonra din adamını seçemez olmuştur. Böylece tek din adamına bağlılık, üstelik dünya işerine de karışmayan bir din adamına bağlılık insanları dinden uzaklaştırmıştır.

10) Nihayet yeni ihtiyaçlar yeni çözümler gerektirir. İçtihat ve icma müesseseleri bu yenilikleri yapar. İçtihat kapısı kapatılınca İslâmiyet yeni hayata uyamaz olmuştur. Bu sebeple bugün din son plana çekilmiş bulunmaktadır.

Görülüyor ki, son ve mükemmel din olan İslâmiyet bile tahrif edilmiş ve çığırından çıkmıştır. Diğer dinlerde ise bu olaylar bin yıl önce oluşmuştur. Bugün insanlık fetret devrindedir. Yeni arayış içindedir. Dünyanın her yerinde yeniden yapılaşma feryatları yükseliyor. Ama o yapılacak yenilik nedir? Onu söyleyen yok. İşte gelecekte dinler ilmileşecektir. İslâmiyet de yeniden kendisini toparlayacaktır. İslâmiyet’in diğerlerinden farkı vardır. İslâmiyet için asla dönmek yeterlidir.

b)    Dinler tarihi açısından meseleye bakıldığında, dinler mezhep kavgalarını bırakıp birbirleri ile diyalog içine gireceklerdir. Eski dinlerin devamı ama yeni mezhepler oluşacaktır. Yani Sünnilik, Şiilik, Hanefilik, Şafiilik ortadan kalkacak; Katolik, Protestan, Ortodoks kavgaları bitecektir. Yerine yeniden yine bu adları kullanarak mezhepler oluşacaktır. Bunlar dinî dayanışma ortaklıkları olacaktır. Bunları yaşayan kişiler kuracaktır. Meselâ, Hanefi Gülen mezhebi, Şii Humeyni mezhebi gibi mezhepler oluşacaktır. Bu mezhepler arasında üst seviyede diyalog olacak, cemaatler ise kendi dayanışmaları içinde faaliyet göstereceklerdir.

c)    Dinler devlet yönetiminde etkili olacaklardır. Yani lâiklik, dinde zorlama yoktur, devlet yönetiminde müsbet ilim hâkimdir. Dinler müntesipleri nisbetinde devlet yönetiminde kendi sahalarında etkili olacaklardır. Bir din veya mezhep diğer din ve mezheplere hâkim olmayacaktır. Tüm dinler birleşip de ilme, idareye, ekonomiye hâkim olamayacaklardır. Yani her sahada olduğu gibi dinde de tekel olmayacaktır.

d)    Eskiden her topluluğun kendi dini vardı. Şimdi ise bir topluluk içinde birçok dinler yaşayacak, bir din de değişik topluluklar içinde bulunacaktır.

İşte dinlerde meydana gelecek bu yeniliklerle dinler kendi inanç ve düşüncelerini halka götürmek zorundadırlar. Bu götürme ikili ilişkiler içinde olacaktır. Ziyaretler yapılacak ve halk cemaatlerine çağrılacaktır. Bu şu sonucu doğurmaktadır. Uyarıcılar halkı uyarmalıdırlar. Kendilerinin hizmet vermediği kimseleri uyarmalıdırlar. Onlarla ikili ilişkiler kurmalıdırlar. Bu konuda topluluklar son derece hassastırlar. Bir milletvekili diğer bir milletvekili ile görüşemez. Karşı tarafla ilişki kuramaz. Bir tarikat mensubu başka tarikat mensupları ile ilişki kuramazlar. Çünkü o zaman cemaatlerinden dışlanırlar. Toplulukta bunun için denge kurulmalıdır.

İşte bunun için yeni bir müessese geliştirmek zorundayız. Değişik uyarıcılar kendi cemaati dışında görüşme imkanını bulmalıdırlar. Bunun mekanizması da birlikte uyarma mekanizmasıdır. Değişik uyarılar bir araya gelir ve cemaatlerini de bir araya getirirler. Uyarıcılar konularını tartışırlar. Müntesipleri de seyreder. Bunları dinler, böylece halk değişik mezhepleri de öğrenmiş olur. Uyarıcıların başka bir görevi de reklamcılık olacaktır.

Bunun dışında, kişinin yanlış hareket ettiğini gören bir uyarıcı kim olursa olsun onu uyarır. Kaydeder ve dosyasına girer. Yani uyarıcı oraya girmeyen kişiyi uyarır. Trafik hatasını yapan kişiyi uyarır. Belge tanzim ederek uyarılan kimsenin dosyasına gönderir. Bu kişiye tebliğ edilir. Kişi cevap verir. Bu da dosyada kalır. Bunlara ceza verilmez. Ancak bu uyarılar meslekî dayanışma sorumlusuna da ulaştırılır. Gerekirse meslekî dayanışma güvencesini keser. Karar meslekî dayanışma sorumlusuna ait olacaktır.

Bu uyarılar halktan da gelebilir. Halkta herhangi bir şekilde usulsüzlük ve yanlışlık gören kimse hemen belgeyi doldurur ve kendi uyarıcısına ulaştırılır. Mesela, gemide sigara içtiğini gören kimseyi tanıyorsa içeni uyarmaz, gemi personelini uyarmaz, ama onlar hakkında tanzim ettiği belgeyi kendi uyarıcısına verir. Uyarıcı uygun görürse gemi kaptanını uyarır, sigara içeni uyarır. Bu yolla tüm halk tüm halkın denetleyicisi durumuna girer. Bu uyarıların cezası yoktur. Bu uyarılardan dayanışma sorumluları haberdar olur. Bu uyarılardan ocak ve bucak başkanları haberdar edilir.

Bucak ve ocak başkanlarının yetkileri, hiç sebep de olmazsa sakinlerini ocak ve bucak dışına çıkarma yetkisidir, yani sürme yetkisidir. Ocak ve bucak başkanları kişilere hiçbir zorlama yapamazlar. Ancak kurallara uymayanları bucak veya ocaklarından sürebilirler. İşte bu uyarıcıların uyarıları başkanlara yardımcı olur. Kişi o topluluktan sürülür. Uyarıcı görevlileri ilçelerde otururlar. Semtlerdeki temsilciler aracılığı ile elde ettikleri bilgileri uyarı aracı yaparlar. Kötü davranan kişiyi sürmeyen bucak başkanlarını da uyarırlar.

İl merkez bucağı başkanı, il merkezi ve ilçe merkezi bucaklarından sürme yetkisi vardır. İlçe yöneticileri il başkanlarından yetki alarak sürebilirler. Bunlar ilin diğer bucaklarına gidebilirler, bunlar ilin dışına çıkabilirler. Bunlar bu seyahatlerini transit yapabilirler. Seyahat halinde askeri düzen uygulanır. Geminin içinde de askeri düzen vardır. Ancak seyahat bittikten sonra orada işlenen fiillerden dolayı hukuki sorumluluk vardır. Savaş hâli ile olağanüstü hal arasında bu fark vardır. Savaş hallerinde işlenmiş fiillerden dolayı hukuk düzeni sorgulaması yapılamaz. Galip gelen komutan ne derse hüküm odur. Yanlışlık düzeltilebilir. Ama suçlama yapılamaz. Olağanüstü hallerde ise askerlikte olduğu gibi emirlere aynen uyulur. Ancak olağanüstü haller kalktığında o davranışlar muhakeme edilir ve eğer olağanüstü hallerinde bir yetki aşması olmuşsa cezalandırılabilir. Toplu yönetimlerde başkanların yetkileri olağanüstü hâle benzer. Olağanüstü halde genişletme yapılır. Bir toplantıda başkan bir şey söylediğinde başkan isterse toplantıyı terk etmelidir. Kavga olursa, başkan yaralanırsa veya ölürse, karşı tarafa kısas uygulanır. Başkana ise yalnız diyet ödetilir. Onu da akilesi öder. Başkan cemaatinin uyarıcısıdır.

 

ORTAKLIKTA UYARI

Kur’an’da; “Asra yemin olsun.” deniyor. Bu asır marifedir. Özel bir asır olmalıdır. Tarihte iki defa özel asır yaşanmıştır. Birincisi, Nuh Peygamber zamanının asrıdır. İnsanlar göçebe döneminden yerleşik dönemine geçmişlerdir. İkincisi ise asrımızdır. Asrımızda tarım döneminden sanayi dönemine geçilmiştir. Kur’an bu sûre ile asrımıza bakmaktadır. Bundan sonra belki de böyle birçok zaman gelecektir. İnsanlar denizlerde yaşamaya başlayınca bu sanayi dönemi düzeni de değişecektir. İnsanlar göklere açılınca yine denizler dönemi de oralarda uygulanmayacaktır. Orada güneş enerjisinden dayanışarak yararlanacaklar. Savaş yerine dayanışma olacaktır. Güneş çevresini de terk edip uzaya açılınca hidrojen enerjisinden yararlanarak yaşayacaklar. Oradaki düzeni tasarlayamıyoruz bile. Çünkü nasıl bir üretim çeşidi olacaktır, bilemiyoruz.

Bu sûrenin bize öğrettiği hakkı ve sabrı tavsiye etmektir. Hakkın ve sabrın tavsiyesi birbirinin uyarılmasından ibarettir. Kâinatı yok etmeye götüren sosyal tufandan daha önceleri bahsetmiştik.

Tekrar edelim:

a)    Hava, su, toprak ve hayat kirlenmesini doğurmaktadır.

b)    Doğum kontrolü, serbest cinsi ilişki, sosyal güvenlik ve tedavi tababeti ile kitle imha savaşları nesli dejenere etmektedir

c)    Kimyasal, biyolojik, atom şua ve tahrip edici silahlar yeryüzünü uçuruma götürmektedir.

d)    Rüşvet, iş, bürokrasi ve silah mafyaları insanlığı anarşiye götürmektedir.

Faiz enflasyonu, enflasyon işsizliği, işsizlik açılığı, açlık borcu, borç yolsuzluğu, yolsuzluk rüşveti, rüşvet baskıyı, baskı isyanı çağırır ve dünya kan gölüne doğru yol alıyor.

İşte Kur’an; İnsanlık sanayi dönemine geçiş zamanında hüsran içindedir, diye yemin ediyor. Yemin ne kadar doğru. Bundan kurtuluş için dört ilaç getiriyor. İman etmek, amel-i sâlih işlemek, hakkı tavsiye etmek ve sabrı tavsiye etmek. İşte uyarı hizmetleri bu sabrı tavsiye etmek ve hakkı tavsiye etmektir. Şimdi Kur’an’ın bu haberlerini değerlendirelim:

a)    Biz Akevler Kooperatiflerini kurmakla îman ettik. Çünkü dayanışma içine girdik. Birbirimize dayanmaya söz verdik.

b)    Biz haftalık toplantılara katılıyor, bütçemizin elverdiği nisbette maddî katkıda bulunuyor ve ahşap evler yapılmasında faaliyete devam ediyoruz. Market çalışmalarımız vardır.

c)    Şimdi ise sıra hakkı tavsiyeleşmeye gelmiş bulunmaktadır. Birbirimize hakkı tavsiye edeceğiz. Bir uyarı teşkilatını kuracağız.

d)    Sabrı tavsiyeye daha sıra gelmedi. Sabrı tavsiye edeceğimiz arkadaşlarımız var. Bunlar kimlerdir? Bize katıldıkları halde, mâlen ve bedenen katkıda bulundukları halde, bizim başarımızdan ümitlerini keserek ayrılan arkadaşlarımız vardır. Toplantılara katılmıyorlar ya da maddî destekte bulunmuyorlar veya hiçbirisini yapmıyorlar. Bunlara gidip “sabırlı olun” diyebilmemiz için bizim sabırlı olmamız gerekmektedir. Biz sabretmeliyiz. Bir işi başa çıkarmalıyız. Ondan sonra; “Bakınız, biz sabrettik, başardık. Siz de sabredin, birlikte daha büyük başarılara ulaşırız.” diyeceğiz. İşte o arkadaşlarımız, şimdi bizden uzak duran arkadaşlarımız yarın bize tamamen katılacaklar, katkılarını yenileyecekler veya buradaki hesaplarını kesmek isteyeceklerdir. Hazırlıklı olmalıyız. Onların haklarını vermeliyiz.

Ben şahsen bu kardeşlerimizin haklarını âhirete götürmemek için son derece titiz davranıyorum. Taksiye binmiyorum, lokantada yemek yemiyorum, otelde yatmıyorum. Asgari imkanlarla geçiniyorum. Mescitteki saillere hiç tasaddukta bulunmuyorum. Sizlere bazı tavsiyelerim olacaktır. İçinizde en çok sıkıntı çekecek ben olmalıyım. Ama ondan sonra da bu yolda kim daha yakınsa onlar da sıkıntıları göze almalıdır. Yarın benim terimi alacak kimse de benim gibi sıkıntı içinde olmalıdır. Ama arkadaşlarımız da başkanlarını yalnız bırakmamalıdırlar.

Buraya devamlı gelemeyen, ortaklık katkısını sürdüremeyen ama bizim başarılarımız için destekte bulunan kardeşlerimiz vardır. Bunların desteğiyle biz başarılı olacağız. Bunların desteğinin devamı için biz fedakârlıklarda bulunma durumunda olmalıyız. Bizim bu işe inandığımızı, gerekirse canımızı bile bu uğurda vereceğimizi görmeleri gerekir. Bu uğurda gemileri yakanlar olmadıkça başarı sözkonusu değildir. Yaşım gereği benim gemileri yakmamı yeterli görmüyorum. Her biriniz hazırlıklar içine girmeye çalışınız. Sonra da artık bu yolda kendinizi veriniz. Biz büyük bir yolculuğa çıktık. Karınca misali yaya gidiyoruz. Kabe’ye nasıl varacağız? Unutmayın ki, karıncalar da kanatlanır ve uçarlar. Belki bu bizim hayatımızda olmayacaktır. Ama biz başlatacağız, başkaları tamamlayacak. İnsanlar para ve mal için çalışıyorlar, iktidar ve şöhret için çalışıyorlar da; biz neden cennet için, âhiret için, bizi yaratan Rabb’imizin rızası için çalışmayalım. Onlar bu dünyanın çilesini aldatıcı bu dünya için çekiyorlar da, biz neden âhiretin çilesini bu dünyada çekmekten kaçınalım? Uyarı teşkilâtımızı kurmalıyız.

Biz kooperatifin üyeleri olarak birbirine hakkı tavsiye eden kimseler olmalıyız. Bunun için ne yapmalıyız? İşte arkadaşların bu hususta kendilerini hazırlamaları gerekir. İnsan her şeyden önce kendisini denetim altına almalı ve hakkı tavsiye etmelidir. Ondan sonra da arkadaşlarına hakkı tavsiye etmelidir. Bunun için geliştireceğimiz metotlar vardır:

a)    İnsan önce bir şey araştırmalı ve onun ilmini yapmalı. İçtihat yapmalı. Sonra onu kendisi uygulamalıdır. Sonra da arkadaşlarını yaptığı şeyin doğru olduğuna inandırmalıdır. Ondan sonra hakkı tavsiyeye sıra gelir. İnsan bilmediğini yapmamalı, yapmadığını söylememeli, ikna edemediği kimseyi dâvet etmemelidir.

b)    Bu uyarılar toplantılarda yapılmalıdır. Çünkü Kur’an’da; “Tavsiyeleşirler.” diyor. Bunun için ilerleme olmuyorsa, sebeplerini araştırmalılar, düşünmeliler, kendilerine göre tahliller ve çözümler getirmelidirler. Herkes hafta sonunda birer sahifelik notla gelmelidir. On kişi isek, on sahifelik bir uyarı dergisi oluşacak demektir. Biliyorum, işiniz çok, meşguliyetiniz çok. Ama bir deneyin, göreceksiniz ki, siz bu yola giderseniz işleriniz kolaylaşacaktır. Allah size yardım edecektir. İşleriniz bozulmayacak, düzelecektir. Bu ayırdığınız vakit Allah için ayırdığınız vakittir. Kimse namaz kıldığı için fakir olmamıştır. Tam tersine, namaz kılanlar zenginleşmişlerdir. Buraya gelip o kâğıdı ister okursunuz, ister anlatırsınız. Ama burada konuşacaklarınızı yazılı hâle getiriniz. Bir sahifelik metin olsun. Ben on sahife yazmalıyım, sizler birer sahife yamalısınız. Her türlü özel veya genel uyarılar buralarda yer almalıdır.

c)    Her birinizin mutlaka bilgisayarı ve disketleri olmalıdır. Biz bu sahifeleri birleştirip birbirimize vermeliyiz. Burada söylenmeyenleri orada okuyabilmeliyiz. Bize karşı tevcih edilen tavsiyelere reflekslerle cevap vermemeliyiz, bir hafta düşünüp ertesi haftada yer vermeliyiz. İşte böylece birbirimizi uyarmış oluruz.

d)    Genel görüş ve düşüncelerin dışında biz birbirimizi şahsen de uyarmalıyız. Mesela, ben bir şeyi yanlış yapıyorsam uyarmalısınız. Böylece olaylar yazılı hâle gelir. Ben de kendi görüşümü yazarım. Bunlar dosyada kalır. Gelecek günlerde bunları okur, yararlanırız. Bunun için sanıldığı gibi böyle uzun masraflara gerek yoktur. Yazılı hâle getireceksiniz. Disketlere geçirerek birbirimizin disketine aktarmalıyız.

Çağ gelişiyor, yeni ihtiyaçlar zaruret hâlini alıyor. Eskiden evlerin içinde tuvalet zorunluğu yoktu. Kırlara açılıp tuvalet yapılırdı. Yahut bahçede tuvalet olurdu. Bugün ise buna imkan yoktur. Her evde tuvalet olmalıdır. Su olmalı, elektrik olmalı. Bunlar olmazsa hayat olmaz. Buzdolabı ve televizyon artık evlerin zaruri ihtiyaçları hâline gelmiştir. Bilgisayar da böyledir. Yüz veya iki yüz dolarlık bilgisayarı mutlaka edinmeniz gerekir. En iptidai bilgisayar bizim işimizi görür. Gelecekte böyle olacaktır. Bugün olduğu gibi komple bilgisayarlar yerine sadece kayıt edici ve okuyucu, yazıcı bilgisayarımız olacaktır. İşlemci bilgisayarlar ise merkezlerde olacaktır.

Bu araya gelmeye devam eden arkadaşların evlerinde mutlaka bilgisayarları olmalıdır. Kullanmayı bilmeyenlere Koba’ya geldiklerinde kendilerine Cumartesi günleri öğleden sonra gösterilebilir. Bilgisayara girme, yazma ve çıkma basittir. Kalanlar zamanla öğrenilir. Herkes kendisini haftada bir sahife yazı yazmaya alıştırsın. Her gün üç-dört satır da yazılabilir. Aklınıza gelenleri sıralayın. Sonra herkes on sahifeyi okumaya kendisini alıştırsın. Bu yazılarım okunuyor mu, okunmuyor mu? Bilemiyorum. Gelmeyen arkadaşlar mutlaka okusun, diyoruz. Okuyan var mı, yok mu? Bilemiyorum. Okunmalıdır.

Daha önce haberleşme hizmetinde izah ettiğimiz gibi; uyarı hizmetinde de bilgisayara ve diskete ihtiyacımız vardır. Artık bugün olduğu gibi uzun uzun gazeteler basılmayacaktır. İsteyen istediği gazeteyi alacak ve disketine çekecek. Sonra onu okuyacaktır. Hatlar da uzun uzun meşgul edilmeyecektir. Şifreli girmelerin yerini şifresiz girmeler alacaktır. Ancak onun tehlikeli olduğunu sizlere daha önce belirtmiştim. Uyarı teşkilatımız bu -hususta da yardımcı olacaktır.

Uyarıların bir kısmı gizli olabilir. Yani yalnız ilgili arkadaşın disketine aktarılır. Bunun için yeni teknik geliştirilebilir. Kişinin adını yazarsın. Onun gizli dosyasına aktarırsın. Gizli dosyayı artık o açabilir. Onu artık sen de açamazsın. Bu işlem diskette de yapılabilir. Bu sayede özel uyarılar gelir, ben onu okurum. Bu hakkı tavsiye işi daha da kapsamlı hâle gelir. Bana gelen gizli dosyayı açabilirim. Ben açabilirim. Yahut benim şifre verdiğim kimse açabilir. Şifre her zaman değiştirilebilir. Tekrar gizlenebilir.

Birbirimizi uyarmanın şart olduğu Kur’an’da açıkça belirtilmiştir. Bunların yazılı hâle getirilmesi uyarının sürekliliğini ifade edecektir. Karşılıklı uyarılar vardır. Ben seni, sen beni uyarırsın. Zaman kimin haklı olduğunu ortaya çıkarır. Böylece haklı olanın dediğine gelinir. Sistem böyle düzelir. İçimizde bir uyarı sorumlusu olacaktır. O da kooperatifin işlerini takip edecek, yapılmayanlar hususunda uyarılarda bulunacaktır. Bunun için bir uyarı defteri tutulacaktır. Bunlar sıkıntılı işlerdir, ama bizi bin yıllık medeniyete bu sıkıntılar, bu çileler, bu çalışmalar hazırlayacaktır. Kooperatifin işleri eksik kalmamalıdır. Uyarı gerekmektedir.

 

KOOPERATİFTE UYARI GÖREVLİSİ

Diğer 24 hizmette olduğu gibi kooperatifin uyarı hizmetini yüklenen bir kurucumuz olacaktır. Bu kurucumuz on kadar uyarı hizmeti yapan ortak bulacaktır. Haftada bir gün kendi aralarında toplanıp uyarı hizmetleri üzerinde çalışacaklardır. Hizmet sorumlusu ise bir gün onların toplantısında başkanlık yapacak, bir gün de buraya gelip bu toplantılara katılacaktır. Böylece kooperatifimizin merkezi bunlar kurulduğunda kuruluşunu tamamlamış olacaktır. Şimdi haftada bir gün bir genel hizmeti anlatıyorum. Bu bittikten sonra ise haftada bir gün bir genel hizmeti kurmuş olacağız. Bunun için bir işe başlamalıyız. Bir market açmalıyız. Marketimizde gençleri çalıştırmaya başlamalıyız. Marketlerden gelen genel hizmet gelirleri ile imtihan edip öğrencileri almalıyız. Yani onlar bir taraftan okuyacak, diğer taraftan markette çalışacaktır. Yani genel hizmeti yapacaktır. O halde 250 öğrenciye burs bulduğumuz taktirde bu işi tamamlamış oluruz. Peki, bursu nasıl bulacağız? Mesela, uyarı hizmetini alan kurucumuz İstanbul’u dolaşacak, bir öğrenciye yıl boyu burs vermeyi kabul edecektir. Mesela, biz bu yazın bu yönde bir faaliyet gösterebiliriz. Böylece temin ettiğimiz 250 burs için bir yurt temin edebiliriz. Birçok boş binalar vardır. Onlardan ucuz bir şekilde kiralarız.

İşte bu yolla 25 hizmetin eğitimine başlarız. 250 elemanımızın hizmetine geçebiliriz. Bunu yapabilmemiz için etkili kimseleri ziyaret etmemiz ve onları ikna etmemiz gerekir. Önce burada bunlara inanmış 25 kişi olacaktır. Sonra o 25 kişi yola çıkıp İstanbul’da onar kişiye burs veren zenginleri ayarlayacaktır. Biz imtihan açacağız. İmtihanı kazanan öğrencilerden biri bunlardan birini seçecektir. Bursu karz-ı hasen olarak altın değeri üzerinden verecektir. Bursiyer kazanırsa ona ödeyecektir. Yani burslu okuyan bir kişiyi burslu okutmuş olacaktır. Biz marketimizi kurar, markette bunlara genel hizmet verirsek ve bu genel hizmet yeteri kadar gelir getirirse, bu burs başka öğrenciye intikal ettirilir. Böylece okuma sorununu da çözmüş oluruz.

Uyarı hizmetlileri ne yapacaklardır?

Önce bu hizmetlerini bedava yapmaya başlayacaklardır. Bugün kişiler özel kalem veya sekreter bulunduruyorlar. Onlar günlük işleri takip ediyor. Randevuları o veriyor. İşleri o ayarlıyor. Sonunda özel kalemler orayı yönetmiş oluyor. Oysa küçük müteşebbislerin veya halkın böyle takipçileri yoktur. Onun için hiçbiri iş yapamıyor, korku içinde sinmiş bulunuyorlar. Oysa, bir mahalleye gidip; sizin takip etmek istediğiniz işleri biz takip edelim, diyeceğiz. Bazı kanuni takip işleri vardır. Önce elektrik, su, gaz, telefon ve benzeri ödentiler vardır. Bize vekâlet verin, bunları biz öğrenelim ve biz takip edelim, diyelim. Banka ile bir ilişkiniz varsa bunları biz takip edelim. Ödemeler kayıtlara geçsin. İleride gerektiğinde biz tanıklık yapalım. Ayrıca davetiyeleri biz kaydedelim. Hâsılı, sizin işlerinizle ilgilenelim. Siz kaydettirin, biz takip edelim, diyelim.

Böylece müessesemiz karşılıksız olarak bu hizmetleri vermeye başlar, halk yavaş yavaş bu hizmetlere alışır, biz de bu hizmetleri öğreniriz. Halkımıza bunları bedava yaparız. Şimdilik burslu öğrencilere bunları yaptırırız. Hizmet verdiklerimizden bir şey istemeyiz. Bakınız, kooperatifimizin kongresi yapılacak, yapan yok, yapmalıyız. Ben takip etmemeliyim. Ben yapmamalıyım. Siz beni haberdar etmeden yapmalısınız. Sonra bu hizmetleri işletmelere götürmeliyiz. İşte o hizmetlerden kişi yararlanıyorsa belli zaman sonra kendilerinden cirodan bir yüzde isteriz. Normal olarak Genel Hizmet cironun % 2.5 yani zekât kadar kabul etsek, her hizmete binde bir düşecektir. Cironun binde biriyle bu hizmetleri vermiş olabiliriz. Bu onun birçok masraflarının tasarrufuna sebep olur.

Genel Hizmeti veren ortaklarımız hizmetlerini yazarlar. Eskilerle yeniler arasında fark oluşsun amacı ile bu hizmetler ayda yüzde yarım artırılır. Yanı eski hizmet verenler geç almakla daha fazla almış olurlar. Bu bir faiz değildir. Çünkü burada artan para değil, hizmetin değeridir. Yani eski hizmetliler yeni hizmetlilere bu değeri ile satıyorlar. Mallarda böyle artırma faizdir. Ama yapılarda yıpranma sözkonusu olduğu için kira meşrudur. Eski çalışanlar karşılığını şimdi almayarak gideceklere katkıda bulunmaktadırlar. Bunun dengelenmesi için de bu eskilerin artan payları katkılarının iki mislinden fazla olmamalıdır. Yani eski emeklerin daha çok sayılması %100’ünü geçmemelidir. Bunun hesabı da aylık artış payının düşürülmesi ile sağlanır. Yani eğer o gün çalışanların payları ile artan paylar eşit hâle gelmişse artık eski çalışanlara bir üstünlük tanınmaz. Yani bekletmeye gerek görülmez. Başka bir ifade ile eskilerin çalışması verimsiz geçmiş demektir. Daha fazla değerlendirmeye gerek yoktur. Eski hesap dondurulur. Bundan sonra katkıda bulunanlar değerlenmeye alınırlar. Eskiler ayrılmaya teşvik olunur.

Biz bir kooperatif kurduk, 25 hizmeti de aynı kooperatif içinde düşünüyoruz. Ama bu hizmetlerden her biri için ayrı kooperatif kurulabilir. Kooperatifimiz bu kooperatiflerin kooperatifi olabilir. Sabırla çalışmaya devam ettiğiniz takdirde mutlaka başarıya ulaşılacaktır. Hedefimiz büyüktür. Ama biz küçük olarak uygulamaya koyulduk. Bizdeki hulus, bizdeki samimiyet sonunda bizi başarıya götürecektir. Bizim nesil inanarak işe koyuldu. Bugün başarıları gören nesildir. Dinde, siyasette, ilimde ve işte bizim neslin inananları hep başarıya ulaşmış, tepede olmuşlardır.

 

ÖĞRENCİ BAŞINA YURT ÜCRETİ

İstanbul on milyon insanın yaşadığı bir yerdir. İstanbul’da her türlü imkanlar vardır. Dolaşıp uygun yerler aranabilir. Boş olan yerlerden bize Adil Düzene göre kiraya verenler olabilir. Biz bu ortaklığa dâvet ederken insanlara Adil Düzeni de anlatmış, uyarı hizmetimizi de yapmış oluruz. Allah’ın bize emrettiği uyarı hizmetimizi de yerine getirmiş oluruz. Biz ne kadar çok menfi cevap alırsak o kadar çok uyarı hizmetinde bulunmuş ve tebliğimizi yapmış oluruz. O halde menfi cevaplar bizi sıkmamalıdır. Tam tersine, sabrımızın ölçüsünü gösterdiğimiz için sevinmeliyiz.

Uyarı görevimiz başlamıştır. Kur’an’ın yorumunda bunları açıkça ifade etmiş bulunuyoruz. Mülk sahipleri mülklerini sabit kira ile vermemelidirler. Bu faizdir. Faiz demek, birinin zarar etmesi ihtimali varken, diğerinin mutlaka kâr etmesidir. Bir işyeri kiralanamaz, çünkü zarar etme ihtimali vardır. Bir üretici işçi çalıştırılamaz, çünkü orada zarar vardır. Ama bir oturma evi kiralanabilir. Çünkü orada zarar sözkonusu değildir. Bir berber icarlanabilir, çünkü orada zarar sözkonusu değildir. Bunu iyice öğrenmeniz gerekir. Ondan sonra da kendinize bir iş edinip devamlı olarak dolaşıp o işe ortak aramalısınız. Ortak bulamadık diye üzülmemelisiniz. Biz hizmetimizi ifa ediyoruz diye yolumuza devam etmeliyiz.

Bu bir uyarı hizmetidir. Bu arada insanlar düşünürler, birbirleriyle görüşürler, konuşurlar, tartışırlar ve zamanla başlarına musibetler gelince o söylediklerinizi hatırlarlar. Bu sözler sizi onlardan soğutabilir, bir daha sizinle görüşmek istemeyebilirler. Bugün bizim için durum budur. İnsanlar görüşmekten hoşlanmıyor. Çünkü suçlu olduklarını biliyorlar. Doktoru dinlemekle iyileşeceklerini sanıyorlar  Oysa doktor hasta etmiyor, doktor hastalığı haber veriyor. Reçete yazıyor. Onlar dilsiz, sağır ve kördürler, diyor. Parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar, diyor. Oysa, yine işitiyorlar.

Nasıl namaz kılmak farzsa, zekât vermek farzsa, oruç tutmak farzsa, hacca gitmek farzsa; cihat da farzdır. İslâm’ın şartı beş değil mi? Bu bir cihattır. Cihadın ilk adımı şehadet kelimesidir. Bilirim, bildiririm demektir. Ondan sonra İslâmiyet’i anlatmaktır. Siz İslâmiyet’i nasıl anlatacaksınız? Ancak bir iş kurarsınız, o işte sorunlar çıkar, o sorunlar vesilesiyle görüşmeler yaparsınız. İslâmiyet böyle öğrenilir. Biz İzmir’de Akevler’i kurmasaydık Adil Düzen ortaya çıkar mıydı? Biz İstanbul’da bir işyeri kurmasaydık, her hafta buraya gelip gider miydim? Sizler her hafta buraya toplanır mıydınız? Sonra İstanbul’u dolaşır, bunları anlatabilir miydik?

Evet, biz Ahşap Ev Ortaklığı’nı kurmalıydık, kurduk. Başarısı için sonuna kadar çalışmalıyız. En küçük ihmal göstermemeliyiz. Market için son gayretimizi sarf etmeliyiz. Ama unutmayalım ki sonuç bizim elimizde değildir. Günü gelmemişse başarıya ulaşamayız. Hatalarımızı düzeltemezsek başarıya ulaşamayız. Ama başarıya ulaşmasak bile biz yine sevabımızı alırız, ücretimizi alırız. Görüşmeler yapıyoruz. Sonuç yok. Bunlar bizi usandırmaktadır. Usandırmamalıdır. Bize karşı alınmış cephe vardır. Her görüşme dalga dalga birbirine ulaşıyor. Bunların hesabını onlar vereceklerdir.

Demek ki, uyarının yolu iş yapmaktır. İş yaparken sorunlarla karşılaşırsınız. Tebliğ imkanı size doğar. Biz İzmir’de bir kredi ve yardımlaşma kooperatifini kurduk. Ortaklarımızdan ortağı bulundukları bir şirketi bugünkü deyimle hortumlayanlar bizi de çarpmak istediler. Biz bunlarla hukuk savaşına giriştik. Onlar her yolu denediler. Bizi Devlet Güvenlik Mahkemesine bile şikayet ettiler. Biz şeriata göre kooperatifi idare ediyoruz diye şikâyet ettiler! İlk soruşturma yapan savcı takipsizlik kararını verdi. Akşamleyin baskı yaptılar. Ertesi gün beni aradı ve yeniden İslâmiyet ve Günümüzün Meseleleri kitabından dolayı soruşturma yaptı. Sonunda tutuklamak üzere mahkemeye sevk etti. Bir hakim albay sorgulama yaptı. Ben dışarıdan duyulacak şekilde mahkemeye saldırdım. Siz eşkıyalarla bir olmuş bizimle uğraşıyorsunuz, dedim. Hakim beni serbest bıraktı. Dışarıya çıktığımda arkadaşlarım, o kadar ne bağırıyordun, dediler. Kitap yargılandı. Ama o da 163’üncü maddenin kalkması ile serbest bırakıldı. Askeri yargıç serbest bıraktı. Sivil yargıçlar mahkum ettiler. Allah ise kitabı da beraat ettirdi.

İslâmiyet ve Günümüzün Meseleleri adlı kitabımı okuyunuz, ne utanç verici karar verilmek istendiğini görünüz. Gelecek dünyada Allah’a inanmayanlarda adalet olamayacağını bu belgelerle tarih yazacaktır. Ateizm insanlığa zulüm getirmiştir. İnsanlar Allah yerine yöneticilerden korkmaya başlamışlardır. Hiçbir güç ve dayanakları kalmamıştır. Oysa Allah’a inanan kimse Allah’a hesap vereceğini bilir. Onun için adil karar verir. Çünkü öldüğünde şehit olur. Savaş şehidinden çok üstün durumdadır. Çünkü savaş şehidi, ya ölmek ya öldürmek zorundadır. Oysa yargı şehidi güce itaat edip uysa saadetler içinde yaşar. Ama adil karar verirse ölebilir. Bunu kim niçin yapacaktır? Ancak Allah’a inanan yapar. Başkaları da yapar mı, diyorlar. Yapsınlar da görelim. Hiç ben yapıyorum diyen var mı?

 

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayan: REŞAT NURİ EROL

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YURT SÖZLEŞMESİ

 

TARAFLAR:

Genel Hizmet Ortağı:

Örenci Temsilcisi      :  

Yapı Sahibi                 :

Yapı Tefriş Sahibi     :

Yurt Yönetimi            :

 

Konu                          : Akevler’e ortak olan öğrencilere yurt hizmeti vermek.

 

Madde 1- S.S. Akevler İstanbul Tüketim Koopertifi’nin genel hizmet verdiği ortakların bir yurt işletmesi kurulmuştur. Akevler kooperatifi Genel Hizmet karşılığı öğrenciden nakdi hiçbir karşılık almayacaktır. Sadece onlardan her ay iki gün kooperatifin Genel Hizmetinde karşılıksız çalışmalarını isteyecektir. Kooperatif isteyenlere verilmek üzere matematik, bilgisayar, muhasebe ve Kur’an Matematiği seminerlerini verecektir. Bunun için de öğrencilerden nakit isteyemeyecek, sadece kooperatifin genel hizmetlerinde uygun saatlerde çalışmalarını isteyecektir. Tarifeler kurslara göre yapılacaktır. Öğretmenleri Akevler bulacaktır. Kooperatif öğrencileri genel hizmetlerde istihdam edebilirse onlara ortaklık içinde hizmet paylarını verecektir.

Madde 2- Öğrencileri öğrenci temsilcisi bulacaktır. Değişik kimseler öğrenci getirebilir. Onların temsilcisi olabilir. Yurt öğrenciler tarafından yönetilecektir. Yurt yöneticisi sadece toplantılara başkanlık yapacaktır. Öğrenci temsilcilerinin verdiği yetkileri kullanacaktır. Öğrenci temsilcilerinin alacağı pay temsilci tarafından belirlenmiş olacaktır. Kooperatif sadece öğrenci getirme yetksini verecektir. Temsilci alacağı payını da baştan belirleyecektir.

Madde 3- Tesis sahibi yapısını koyacaktır. Karşılığında öğrenci başına bir yıllık bedel alacaktır. Bu bedel taksitlere bağlanabilir. Ayrıca mefruşat yapan kimse de bunun için öğrenci başına bir bedel alacaktır.

Madde 4- Yurdun  yönetimini öğrenci temsilcileri yürüteceklerdir. Öğrencilerin en az yirmide birini temsil eden yönetici olacaktır. Bir kimse en çok beşte bir öğrenciyi temsil eder. Öğrenciler temizlik işlerini, yemeklerini, pişirme işlerini ve diğer ortaklarının nöbetlerini yaparlar, Nöbete katılmak istemeyenler ise bedel verirler. Bu bedel onların yapacakları işeri yapanlara verilir.

Madde 5- Öğrencilere verilecek seminerlerde uygulama yapılarak alıştırmalar yapılacaktır. Öğrencilere her hafta imtihan yapılarak notlar verilecektir. Öğrenciler bu seminerlerde aldıkları notlara göre genel hizmetlerde yaptıkları işlerde derece almış olacaklardır. Paylaşma ona göre yapılacaktır.

Madde 6- Her türlü anlaşmazlıklar kooperatifin hakemleri tarafından çözülecektir. Hakemin birini bir taraf, diğerini diğer taraf seçecektir. Hakemler baş hakemi seçeceklerdir. Hakemlerin kararları temyiz edilebilir. Kesin kararlara uymayanlar hakem kararı ile çıkarılırlar.

Madde 7- Yurt veli veya birlikte yaşayan kimseler için hazırlanmıştır.  Eşi olmayan erkek veya kız alınmayacaktır. Burada istihdam edilecek kimselerin de eşleri olması şartı getirilecektir. Eşlik sözleşmesi olmadan değişik karşı cinsle ilişki kuranlar yurtta barındırılmayacaklardır.

Madde 8- Bu sözleşmede geçmeyen hususlarda kooperatifin diğer sözleşmeleri geçerli olacaktır. Eksik olan hususlar hakemler tarafından kendi takdirleri ile tamamlayacaklardır. Yetkililerin bu hususta aldıkları kararlar da hakemlerce değerlendirilir.

Madde 9- Bu sözleşmeye öğrenci bulunması için duyuruda bulunan basın veya yayına da öğrenci payı verilebilir.

Madde 10- Bu ortaklıktaki gaye, kooperatif ortaklarına hizmet vererek onları çoğaltmadır. Herkes kendi vergisini kendisi öder. 

 

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3474 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2667 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2638 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2159 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2536 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2554 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2176 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2184 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2597 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2485 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1993 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2296 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2268 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2443 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2404 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2626 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2448 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3051 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2681 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2994 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2677 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2756 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2960 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3150 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3036 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3435 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5494 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3558 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3084 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3872 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3722 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3427 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3880 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3843 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4120 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4631 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3023 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3122 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3979 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3854 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2862 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3963 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7735 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5620 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4183 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3584 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3721 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4740 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4460 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4753 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4675 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4828 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4556 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3405 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4486 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3630 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5184 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3861 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5157 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5019 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4943 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3545 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3489 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3697 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5158 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4215 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5431 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4098 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5279 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4426 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4438 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4578 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4776 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5323 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4122 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5269 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4533 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3855 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4391 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4600 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4127 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4106 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4092 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4546 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5660 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9833 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4654 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3709 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3855 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3358 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3388 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3753 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5712 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4248 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3453 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler