بسم الله الرحمن الرحيم
و ما أرسلنا فى قرية من نبي إلا أخذنا أهلها بالبأساء و الضراء لعلهم يضرعون(94)
ثم بدلنا مكان السيئة الحسنة حتى عفوا و قالوا قد مس آبائنا الضراء والسراء فأخذناهم بغتة و هم لا يشعرون (95) ولو أن أهل القرى آمنوا و اتقوا لفتحنا عليهم بركات من السماء و الأرض و لكن كذبوا فأخذناهم بما كانوا يكسبون (96) أ فأمن أهل القرى أن يأتيهم بأسنا بياتا وهم نائمون(97) أو أمن أهل القرى أن يأتيهم بأسنا ضحى و هم يلعبون (98) أ فأمنوا مكر الله فلا يأمن مكر الله إلا القوم الخاسرون (99)
NEBİLERİ YALANLAYAN KAVİMLERİN SONU
و ما أرسلنا فى قرية من نبي إلا أخذنا أهلها بالبأساء و الضراء لعلهم يضرعون(94)
“Bir karye içine nebiden birini irsal etmedik ki tadarru ederler diye be’saa ve darraa ile ehlini ahzetmiş olmayalım.”(94)
“Bir yer içine ulaklardan birini irsal etmedik ki yakarırlar diye orada olanları yoksulluk ve kötülükle yakalamış olmayalım.”(94)
Bu sûre Kur’an’dan sonra yeryüzüne hâkim olacak nizamı anlatmakla söze başlamıştır. Peygamber gelmeyecek, insanlar ilme dayanarak Kur’an’ı açıklayıp uygulayacaklar ve öyle yaşayacaklardır. Ancak sünnetullah devam edecektir. Evrim kanunları işleyecektir. Evrim kanunu nedir? Her topluluk doğar, gelişir, yaşar, yaşlanır ve çöker. Nasıl insan vücudunda hastalık varsa, topluluklarda da sosyal hastalıklar vardır. Bu hastalıklardan korunanlar hayatlarını sağlıklı şekilde uzatırlar. Yoksa günü gelmeden önce ölüp giderler.
Bunlara misal olmak üzere Allah Nuh kavmini, Hûd kavmini, Âd kavmini, Salih kavmini, Semud ile Lût’un kavmini ve Şuayb’ın Medyan halkını helâk etmiştir.
Nuh kavmi şeriat dönemine geçememişler, başkanların yönetiminde kalmaya ısrar etmişlerdi. Âd kavmi yine her biri kendi atalarını tanrılaştırıp onların tutucu geleneklerinde kalmakta ısrar etmişlerdi. Semud kavmi kamu mallarını yağmalamışlardı. Lût aleyhisselamın kavmi cinsi sapıklığa gitmişlerdi. Şuayb aleyhisselamım kavmi ise ölçü ve tartıda hile yapmışlardı.
Bunlar Mezopotamya Medeniyeti’nin peygamberleridir. Mezopotamyalılar, ilk medeniyeti kuran halktır. Diğer bütün medeniyetler buralardan yayılmıştır. Medeniyetin il kaynağı Yunanistan sanılmıştı. Sonra Mısır Medeniyeti’nin daha eski olduğu anlaşılmış ve medeniyetin kaynağı Firavunlar sanılmıştı. Şimdi ise iyice bilinmektedir ki, medeniyetin merkezi Mezopotamya’dır. Mısır oradan gelişmiş bir medeniyettir. Yunan Medeniyeti ise Mezopotamya ve İbrani medeniyetleri ile Mısır Medeniyeti’nin etkileri altında oluşmuş bir medeniyettir. Burada iki mucize vardır. Biri, Kur’an ve Tevrat’ın haberlerinin doğru çıkması, ikincisi de medeniyetlerin kaynağının peygamberlere dayanmış olmasıdır.
Mezopotamya Medeniyeti Nuh, Hûd, Salih, Lût ve Şuayb peygamberlerin eseridir. Mısır bu medeniyetin kuvvet medeniyetine dönüşmesinden ibarettir ve Mezopotamya Medeniyeti’ni geçememiştir Bundan sonra Mezopotamya Medeniyeti’nden söz edilecektir. Ancak önce bir ara verilmiştir. Genel kurallar anlatılmaktadır.
Bir topluluk çökmeye başladığı zaman peygamber gelir ve onlara gerçekleri anlatır, hastalıklarını bildirir. Halk buna inanmaz. Peygamberler mucize getirirlerdi.
Şimdi biz ise ilmî deliller ortaya koyuyoruz. Ne yapıyoruz? İnsanlığa diyoruz ki; siz helâke doğru gidiyorsunuz.
Çevre kirliliği sizi bitirmektedir. “Ellerinizin yaptığı sebebiyle karada ve denizde fesat zuhur etmiştir.”(Âyet) Toprak kirlenmekte,su kirlenmekte, hava kirlenmekte ve canlı kirlenmektedir.
Neslin kirliliği sizi bitirmektedir. Serbest cinsi ilişki AIDS hastalığını getirmekte, doğum kontrolü nesli dejenere etmekte, tedavi tababeti nesli hastalaştırmakta, kitle imha silahları seleksiyonu önlemektedir
Yok edici silahlar ki; kimyasal silahlar, biyolojik silahlar, tahrip edici silahlar ve atom bombası gittikçe ileride patlatılmak üzere depolanıyor.
Mafyalar ki; rüşvet mafyası, iş mafyası, dağ mafyası, terör mafyası yeryüzünü zindan haline çevirmektedir.
İlim bunu söylüyor ve biz de bu gerçekleri insanlara diyoruz. Ki Allah, ibadet ediniz, O’ndan başka bir ilâhınız yoktur. İşte Rabb’inizden size beyyine gelmiştir. Kur’an’dan istidlâl ettiğimiz “Adil Düzen”i size sunuyoruz. Kulak veren yok!
Bu tebliği onlar dinlemeyince Allah ikinci belâları getirir. Bu belâları be’saa ve derraadır. Be’saa, maddî felâkettir ki, Türkiye’ye 28 Şubat’tan sonra gelmiştir. Zelzeleler olmuştur. Bunun Allah’ın uyarası olduğunu söylemeyi bile yasakladılar. İkincisi ise ekonomik zararlardır ki, kriz üzerine krizler olmaktadır. Hayır! Diyorlar. Biz bunları anlamayız, bunlar yanlıştır! Biz bildiğimizi yapmaya devam edelim! Olanlar aynen böyle değil midir? Allah vardır, Kur’an böyle söylüyor. Biz söylemiyoruz. Belki yanlıştır, belki yalandır. Eğer bu yolla Türkiye devam eder de batmazsa, o zaman Kur’an yanlış söylemiş olur! Biz de anlarız ki, yanlış yoldayız! Bizi dinlememekle ceza vereceğinize; siz zelzeleleri durdurun, siz ülkeyi açlıktan kurtarın. Diyebiliriz ki; yani Adapazarlılar günahkâr da Eskişehirliler değil mi? Kur’an bunun cevabını veriyor. Yalnız kötüleri çarpmayacak, kötülüklerden korunun. Dünyevi ilâhi cezalar kitlelere olduğu için iyiyi-kötüyü ayırmaz. Uyarı olduğu için bir yerde olur. Başkaları da ibret alsın diye olur. Denebilir ki, zelzele olmayacak mı idi? Bu jeolojik gerilmelerle oluşmuyor mu? Doğrudur, jeolojik gelişmelerle oluyor da, oluş şekli değişik olabilir. Boşalmalar 4 derece zelzele ile olur, kimse zarar görmez. Boşalma 9 derece ile olur, taş taş üstüne kalmaz. Bunun için atılan bir bomba bile tetikte bulunabilir. İnsanların yaptığı ile olay o şekilde gelişir. İnsana da onu Allah o anda öyle ilham eder ki o öyle yapar. Sonra birden zelzeleden en az zararla çıkma mümkündür. Tedbir alırsın ve o hasarlara uğramazsın. Kur’an insanlara bunları hatırlatıyor. Bir hoca bunu söyledi diye hapse gönderiyorlar. Demek ki bu âyet uyarı âyetidir. Büyük helâk gelmeden önce küçük zarar ve sıkıntı ile uyarıyor.
Osmanlı İmparatorluğu çöktü. Ülke parçalandı. Bu uyarı idi.
ثم بدلنا مكان السيئة الحسنة حتى عفوا و قالوا قد مس آبائنا الضراء والسراء فأخذناهم بغتة و هم لا يشعرون (95)
“Sonra afvetmelerine dek seyyiatın yerini haseneye tebdil ettik. Abâimizi darra’ ve serra’ messetmiş dediler de biz onları şuurlarında olmadan bağtaten ahzettik.”
“Sonra bağış istemelerine dek kötülüklerin yerini iyiliklere bıraktık. Atalarımızı yoksulluk ve çirkinlik dokunmuş dediler de bilincinde olmadan birden onları yakaladık.”
Demek ki Allah önce uyarı yapmaktadır. Kur’an’dan sonra vahiy yoktur. Onun yerine en önemli husus uyarıdır. Bir kötülükle, bir başarısızlıkla karşılaşınca, suçu başkasına atıp üstüne üstüne yürüme yerine; bende veya bizde ne eksiklik vardı ki bu kötülük geldi deyip önce içtihada uyulup uyulmadığı kontrol edilecek, eğer içtihada uyulmamışsa bir daha içtihada uyulacaktır. İçtihada uyulmuş, ona rağmen kötülük gelmiş veya başarısızlığa uğranılmışsa içtihatta hata aranacaktır. Demek ki içtihadın temel kuralı budur. Başarılı olunuyorsa içtihat doğrudur, devam edilecektir. Başarısızlıksa, ezelden önce de mutlaka bir uyarı sinyali vardır. Daha biz bunları keşfetmemiş bulunuyoruz. Tedbir alma önemlidir.
Cumhuriyeti kurduk. Başarıya ulaştık mı? Kabul etmek gerekir ki, 1950’ye kadar başarıya ulaştık. Yine kabul etmek gerekir ki, 1950’den sonra da ekonomik başarılara ulaştık. Ama bugün batıyoruz. Hatamız nedir diye düşünüp onu tashih etmemiz gerekir. Etmezsek, ansızın yakalanırız. Nitekim, ansının zelzele krizi ile uyandık, ansızın ekonomik krizle uyandık.
Yukarıda “be’saa ve derra” diyor, burada “derra ve serra” diyor. Hem sırasını değiştiriyor hem de “be’saa” yerine “serra” diyor. Allah için be’saa yani kötülük kötülükten öncedir, ama halkın algılaması ise tersinedir, onlar için ekonomik zararlar daha kötü görülür. Yani maddi değerler manevi değerlerden önce gelir. Afvettiler, sildiler ifadesini kullanıyor. Yanı yapılanları yok ettiler.
Biz ne yaptık? Cumhuriyetin hasenelerini sildik. İstiklâlimizi batı blokuna girince kaybettik. Borçlar ödenmişti, tekrar borçlanmaya başladık. Dış sermayeyi tasfiye etmiştik, yeniden borçlanmaya başladık. İktisadi devlet teşekküllerimiz oldu, özelleştirmeye başladık. İşte bunların akıbeti ansızın helâkimiz olabilir.
Gelmekte olan tehlikeyi kısaca özetleyelim.
Halkımız lâiklik bahanesiyle dinsizleştirilip ahlâksız hâle getiriliyor. Kadın hakları bahanesiyle fuhuş teşvik ediliyor, ailemizi yıkıyorlar. Eğitim ve tahsil bahanesiyle gençler işsiz ve tembel bırakılıp yolsuzluklara sürükleniyorlar. Tevhid-i tedrisat bahanesiyle cahil bırakıyorlar. Bunların her biri ulusumuzu uçurma götürmüyor mu?
Çelişkili mevzuat yığını ve yasalar yerine geçen hakem kararları yerine devletimizi hukuk dışına itiyorlar. Bürokratik engeller ve kanunların keyfi uygulaması ile devleti devlet olmaktan çıkarıyorlar. Rüşvet mekanizması ile artık devlet kendi kendisini tedavi edemez hâle gelmiş. Yeraltı faaliyeti ile ve mafyanın devlete ortak olması ile devlet olmaktan çıkar hâle gelmiş.
Orduyu içten şeriatçı, komünist, ırkçı ve hırsızlar gibi ithamlarla bölmeye çalışıyorlar. Sızmalarla bu işi alevlendiriyorlar. Orduyu halkına düşman ediyorlar. Ordunun kaynaklarını kurutarak küçültmek istiyorlar. Nihayet orduyu para için toplanan bir güruh gibi göstererek moralini yıkıyorlar.
Faizli ekonomi ile enflasyonu, onunla işsizliği, onunla açlığı getirerek ekonomik kriz oluşturuyorlar. Ağır vergi mevzuatı ile kayıt dışı ekonomiye itiyorlar. Karşılıksız para oyunlarını ekonomik krizler yaratıyor. Ağır dış borçlarla Türkiye satılıyor.
Nihayet, Türk halkını birbirine düşürüyor ve ordusu ile birlikte bölerek iç savaşa sürükleniyor. Türkiye komşuları ile kötü ediliyor. Hıristiyan âlemine “Bunlar fanatik Müslümanlardır!”; İslâm âlemine “Bunlar mürted dinsizdir!” diyerek tüm halklara düşman ediliyor. Çin, Rus Avrupa ve Amerikalıları da içte ürettikleri İslâm azınlığı sorunu ile Türkiye’ye hasım yapıyorlar.
Görülüyor ki, dünya ölüme giderken Türkiye onlardan önce özellikle ölüme gidiyor. İşte bunlar Kur’an’ın verileridir. Kur’an’ın haber verdiklerinin onaylayıcısıdırlar. Demek ki uyanmamız gerekiyor.
ولو أن أهل القرى آمنوا و اتقوا لفتحنا عليهم بركات من السماء و الأرض و لكن كذبوا فأخذناهم بما كانوا يكسبون (96)
“Kura ehli iman etmiş ve ittika etselerdi biz onlara sema ve arzdan bereketlerin ebvabını fethederdik. Lâkin tekzib ettiler de biz kesb ettiklerinden dolayı onları ahzettik.”
“Ülkede olanlar inanmış ve korunmuş olsalardı biz onlara gök ve yerlerin bolluk kapılarını açardık. Oysa onlar yalanladılar da biz onları kazandıklarından dolayı yakaladık.”
Allah insanları yaratmış ve onlara birtakım görevler vermiş. O görevleri yerine getirenlere cennetleri vad etmiştir. Ama bunlar sadece Allah’ın cennet vadinden ibaret değildir. Emredilen her şeyin bir hikmeti vardır. Hem şahsına, hem yakınlarına, hem de tüm insanlığa yararı vardır. Allah abes hiçbir şey emretmemiştir. Bu husus o kadar açıktır ki, Allah insanları korumak için onları korkutmuştur. Oysa böyle olmasaydı da Hz. Muhammed kendisi bu emirleri kendi kafasından söyleseydi, söylediklerinin bazısı yararlı, bazısı zararlı olurdu. Oysa Kur’an ve hadisin emrettiği bütün hareketler yararlıdır. Uygulanmayacak hiçbir şeyi de söylememiştir. Madem ki bizim için bu dünyada da yararlıdır, neden yapmayalım? Biz yapalım da, eğer Âhiret yoksa hiçbir zararımız olmaz Ya varsa, çift kazancımız olur. Bu âyetin bize öğrettiği en önemli husus, içtihat yaparken hikmetlerine dikkat etmeliyiz. Yani yaptığımız iş kendimize, yakınlarımıza, komşularımıza ve insanlığa zararlı olmamalıdır. Herkese aş ve herekse iş düzeni yanında, ilerlememiz için de zamanımızı ve malımızı ayırmamız gerekir. Yapılan iş verimli olmalıdır. Geçimimizden kalan fazla zaman da üretimin arttırılması için harcanmalıdır. İçtihatta bu bereket kapısının açılışı üzerinde durulmalıdır. İnsan gıdasını gök ve yerin birleşmesinden temin eder ve yaşama imkanı bulur. Tekzib ettiler. Gösterilen ilimin de tekit ettiği yolları tekzib ettiler, yalanladılar. Bile bile kabul etmediler. Yahut dinlemeye değer bulmadılar. Biz de onları kesb ettiklerinden dolayı yakaladık diyor. Dikkat edilecek olursa burada yalanladıklarından dolayı değil, kesb ettiklerinden dolayı yakaladık diyor.
Gök ve yerin bereketi nasıl yağacak? Bu âyetin emri nasıl getirilecektir?
1- İman etselerdi ve ittika etselerdi deyip tek başına iman veya ittika yeterli görülmüyor. Cemaat olma şartı getiriliyor. Allah’ın imandan kastı budur. Ocakta günde beş defa bir araya gelip namaz kılmalı ve Kur’an okumalıyız. Ondan sonra namazlarımızı birlikte kılmalı ve zamanımızı değerlendirmeliyiz. Mallarımızdan birer parçayı sadaka veya karz olarak koyup takip etseydi bereket yağardı.
2- Aranızda borç ve alacaklı olunuz. Şöyle kimin gayrimenkulu varsa hisse senedi çıkarsın. O onlar için para olur. Onunla iş yapmağa başlar. Mesela, işçileri çalıştırır, tarla eker. Sonbaharda buğdayı onlara satar ve onlar da borçtan kurtulmuş olur. Çok basit iş değil midir? İnsanlar boş gezeceğine sonbahar için çalışmalıdırlar.
3- Mallarınızı mağazalara altın-gram hesabiyle satacak ama altın-gramı istemeyeceksiniz. Karşılığında mal alacaksınız. Bu mala-mal marketi ile herkese aş ve herkese iş bulmuş olursunuz.
4- Karz-ı hasen müessesesini işleterek birbirinize kefil olunuz ve o kefalet içinde siparişleri yapınız. Böylece kendi aranızda nakde ihtiyaç kalmaz.
Aranızdaki yoksulları gözetlemek için karz-ı hasen müessesesini kurunuz.
İşte bunlar yapıldığı zaman gökten yere bereketler iner.
أ فأمن أهل القرى أن يأتيهم بأسنا بياتا وهم نائمون(97)
“Kura ehli onlar naim iken beyaten be’simizin gelmeyeceğinden emin midirler?”
“Ülkede olanlar, onlar uykuda iken geceleyin evlerinde kötülüğümüzün gelmeyeceğinden güvende midirler.”
Biliyorsunuz, zelzeleler daha çok geceleri gelmektedir. İhtilaller geceleri yapılmaktadır. Baskınlar gece yapılmaktadır. Bunun anlamı hazırlıksız yakalanmaktır. Aynı zamanda bir tehlikeyi beklersen ona karşı tedbir alırsın, kendisini savamazsın da kendini korursun. Ani baskın ise yıkılışın en önemli amilidir. Savaşlarda yeni silah bulunmuş ve o silahla düşman yenilmiştir. İkinci Cihan Savaşı’nda radarla Almanlar İngiltere’ye karşı durdurulabilmişti. Füze ile Avrupa fethedilmişti. Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atomla savaş kazanılmıştı. Tarihte at bulununca galibiyet ona geçti. At arabası bulununca galibiyet ona geçti. Eğer ve üzengi bulununca galibiyet ona geçti. Amerika ne ile fethedildi? Biz Viyana’ya nasıl gittik? Barutla. İstiklâl Savaşı’nda cephe şaşırtması ile ve ansızın bastırmakla kazandık. Hatta Yunanlılara Türkler saldıracak diye haber veren kaçak Türkleri casus kabul etmiş, uyanmamışlardı. Bir tepenin komutanı tatbikat yaparken savaş başladığı için o tepe alınamamış, komutanımız intihar etmişti. Bunlar hep ilahi mucizedir. Uykuda iken yakalatan Allah’tır. Be’simiz demektedir.
أو أمن أهل القرى أن يأتيهم بأسنا ضحى و هم يلعبون (98)
“Yoksa kura ehli kendileri la’b ederken duhada etvet etmesinden emin midirler?
“Yoksa ülkede olanlar, kendileri oynarken kuşlukta gelmesinden güvence altında mıdırlar?”
Afetler geceleri geldiği gibi gündüz de gelebilir. Ama halkı oyunda olur, yani tehlikeleri ciddiye almaz ve helâk olur. Yukarıda saydığımız 5 çeşit ana/ 20 çeşit detaylı afet geliyor, açıkça geliyor, ama kimse aldırmıyor, kendi oyunlarına devam ediyorlar. Bu oyun kahvedeki kağıt oyununda olduğu gibi spor salonunda oynanan futbol oyunu da olabilir. İş adamlarının ticaret oyunu da olabilir, siyasi oyunlar da olabilir. Türkiye’ye bir bakın. Bu oyunlardan hangisi yoktur? İşte bu da açık gelen oyundur.
أ فأمنوا مكر الله فلا يأمن مكر الله إلا القوم الخاسرون (99)
“Allah’ın mekrinden emin midirler? Allah’ın mekrinden yalnız hasirler emin olurlar.”
“Allah’ın yapacaklarından güvence içinde midirler? Allah’ın yapacaklarından ancak ezilecekler güvence içinde olurlar.”
Allah iki türlü canlıları var etmiştir. Biri yapıcı canlılardır. Bunlar ilk hücrenin bölünmesi ile oluşturulan hücrelerden oluşur. Diğeri ise dışarıdan gelen mikroplardır. Bunların görevi de sağlığını koruyamayan canlıyı öldürüp vücudunu ortadan kaldırmadır. Sonra kendileri de ortadan kalkarlar. Topluluklar da böyledir. Yapıcı fertler vardır, bunlar topluluğu oluştururlar. Yıkıcılar vardır. Bunların görevi de sağlığını koruyamayan toplulukları ortadan kaldırmak için görevlendirilmişlerdir. Şimdi takımlar sahneye çıkmaktadır. Yapıcılar ve yıkıcılar. Allah yapıcılar görevlerini yaparsa onların yanındadır. Yapıcılar görevlerini yapmazlarsa yıkıcılara düdük çalar ve topluluğu geceleyin veya gündüz helâk eder. Bunun böyle olduğu tarihçe sabittir. Bunu söylemeyi suç saymak, Allah’ın tabii kanunlarını yok saymaktır. Şirktir. Böyle sayanlar hep helâk oldular.
Şimdi bizim görevimiz nedir? Biz yapıcı olarak yaratılmışız. Görevimiz budur. Kendi vücudumuzun sağlığını korumak durumunda olduğumuz gibi ülkemizin de sağlığını korumak durumundayız.
Öyleyse şimdi Türk halkı olarak bize yapılan 20 saldırıya karşı ne yapmalıyız?
Biz şimdilik halkız. Biz değişmedikçe bizim yöneticilerimiz de değişmez.
O halde biz nasıl değişeceğiz?
I
a) Biz iyi bir Müslüman olacağız. İbadetlerimizi yapacağız, Kur’an okuyacağız, namazımızı kılacağız, zekâtımızı vereceğiz, orucumuzu tutacağız, Kâbe’ye vizesiz ve pasaportsuz gidebildiğimiz gün hacca gideceğiz. Yoksa hazırlığımızı yapıp bekleyeceğiz. İçki içmeyecek, kumar oynamayacak, zina yapmayacak ve yalandan yemin etmeyeceğiz. Ama kesinlikle lâik olacağız. Biz kendimiz için serapa bir dindar olacağız ama başkalarını kendi içtihatlarında, kendi hallerinde bırakacağız. Anlatma dışında asla onlara dini baskı yapmayacağız.
b) Biz çocuklarımızı 15 yaşında eşleştireceğiz. Çocuklarımızın eşlik dışı ilişkilere girmelerini önleyeceğiz. Hem çalışıp hem okuma kurumlarını kuracağız. Çok eşlilik müessesesini getirmeliyiz. Kızlarımızı ve kadınlarımızı kocasız bırakmayacağız. Resmi nikah yapanlar tek evliliğe riayet etmelidirler.
c) Çocuklarımızı resmi okullara göndermeliyiz. İffetlerini koruyacaklar, ama baskı varsa başlarını açacaklardır. Ama biz kendimiz ilkokul birinci sınıftan başlayarak ders kitapları yazmalıyız. Ondan sertifika vermeliyiz. Kendi işlerimizde o sertifikayı alanları daha üstün ücretle istihdam etmeliyiz. Ortaklık sermayesi ile daha fazla desteklemeliyiz.
d) Çocuklarımızı 10 yaşında işe alıştırmalıyız. Çalışıp okumayı öğrenmelidirler. Askere gitmeden iş kurmalıdırlar. 15 yaşında eşleşmelidirler. Erkek askere gidince eşi işleri yürütmelidir.
II
a) Mevzuat öğrenilecek. Tasnif edilecek. Çıkar paralelliği içinde yorumlanacaktır. Tarafların, yani devletin ve halkın çıkarları gözetilecek. Ondan sonra mevzuata uyularak hareket edilecek. Katiyen görevliye sorulmayacak ve onun yorumuna başvurulmayacak. Hakim dahi olsa hiçbir görevlinin yorumlama yetkisi yoktur. Yorumu herkes kendisi yapar. Ölmekten korkulmamalıdır. Öldürmekten korkulmalıdır. Ceza almaktan korkulmamalı, suç işlemekten korkulmalıdır.
b) Mevzuatın emrettiği bürokratik muameleler bellenmelidir. Standartlaştırılarak uyulmalıdır. Bürokratların kendi engellemelerine karşı ise mücadele verilmelidir. Katiyen taviz verilmemelidir. Görevlilere hem mevzuat öğretilmeli hem de uygulamalarına zorlanmalıdır.
c) Rüşvet verilmemelidir. Haklı da olsan rüşvetle hakkını almamalısın. Hakkından vazgeçmelisin ama rüşvet vermemelisin. Rüşvet almayan memura saygı göstermelisin. Eğer ona bir işin düşmeyecekse onu ağırlamalısın. Kendisine ve yakınlısına yardım etmelisin. İş bulmalısın. Rüşvetçi memura da boykot etmelisin. Katiyen şikayet etmemelisin.
d) Yeraltı faaliyetleri ile devlet meşruluktan çıkarılır. Hiçbir gizli teşkilata katılma. Askerlikte, o da savaşta hariç, gizli teşkilatın meşrusu ve gayrimeşrusu zararlıdır. Gizli işler yapma. Herkesin yanında söyleyemeyeceğini kimseye söyleme. Yaptıklarını inkar etme. Devlet açıklığa dayanır.
III
a) Bilmelisin ki önce devletin var olmalıdır. Devletin yok olursa milletin yok olur. Milletin yok olduğu zaman ne din kalır ne de iman kalır. Biz bu vatanı ve devleti korumalıyız. Bu da ordu ile olur. Ordu ise disiplindir. Zalim de olsa itaat edeceksin. Yoksa bu ülkeyi terk edeceksin. Orduda hiç bir ayrıcalık yapmayacaksın. Dindar olacaksın, ama sivil tarikat ve cemaatlarla dostluk dışında ilişkin olmayacak. Milliyetçi olacaksın, ama orduda isen dışarı ile ilişkin olmayacak. Solcular için de söz aynıdır. Orduyu katiyen şahsi kazanç için alet etmeyeceksin.
b) Askerlerin söylediklerine bakmayacaksın. Onlar siyaseten söylerler. Bazan tersini de söylerler ama onlar doğruyu yaparlar. Savaşta deneme olmaz. Kur’an’da da vardır. Yenileceğin bir savaşa girmeyeceksin. Gerekli tavizi verecektir. Türk ordusunu sevemiyorsan Türkiye’yi terk et. Askersen de halkını sana düşman etmemeye çalış. Siyasi beyanları onlar takdir eder. İçinde vatandaşları ayırma. Gerici, komünist, ırkçı vs senin işin değil. O yöneticilerin işi.
c) Orduyu küçültmek istiyorlar. Ordunun kendi imkanları ile yaşamasını sağlayacak şekilde hareket et. Cami yapmadan önce ordunu destekle. Ordu da kendi silahını kendisi yapsın. Süngü ile savaşalım ama silah bizim olsun.
d) Nihayet ülke içinde savunma zorunluğu var. Ülke dışına ancak gönüllüler gidebilir. Bu hususu duyur.
IV
a) Gayrimenkulu ipotek et ve ona karşılık senet çıkar. Medeni kanunda buna dair hükümler vardır. Onunla mal al ve iş yap. Böyle yapanların senetlerini kabul et ve iş yapmalarına imkan ver.
b) Her türlü ödemeleri Türk lirası ile yap, ama hiç bir zaman TL ile borçlanma. Borçlanmayı bir mal ile yap. Altın, gümüş, buğday ve demiri değer birimi olarak alabilirsin. Eline geçen bütün paraları altına çevir. Bir kuyumcuya ver, o kullansın. Sen istediğin zaman o günkü değerini al.
c) Güvence veren herkese altın, gümüş, demir veya buğday üzerinden borç ver. Katiyen faiz isteme. Alma, verme, yoksa helâk olursun. Allah ile harb ilan edersin.
d) Mülk, mal, emek ve kefalet ortaklıkları kur ve onlarla tesisler kur, imalat yap. Mala-mal marketleri kur. Takas usûlünü geliştir.
V
a) Ülkedeki insanlarla ortak savunma ve güvenlik içinde birlik ol. Vatanı seven kimseyi vatandaşlıktan ayırma. İnanç ve ideolojiler tartışma konusu olsun ama hasımlık konusu olmasın.
b) Bütün komşu halkını sev. Onlarla dost ol. Git ve gel. Evlen. Alış-veriş yap. O halkla seni kimse düşman yapmasın.
c) Bütün Müslümanları kardeş bil. Onlar seni sevmezse de sen onları sev. Allah böyle diyor. Hıristiyanları, hatta Budist ve Hinduları da mümin olarak kardeş gör. Onlarla mübahase yap ama hasımlık yapma. Samimi olan herkesin inançlarına saygılı ol. Dinsiz olsa da buğz etme. Kötülere de buğz etme. Kötülüklere buğz et.
d) Dünyayı yönetmek isteyen süper güçler var. Rusya, Çin, Avrupa ve Amerika. Bunlar da senin hasmın değildir. Bir zamanlar sen de süper güçtün. Onları yönettin. Kur’an, bunlar Allah’ın âyetleridir, diyor. Devreder. Bugün onlarda, yarın bizde olur. Çalışanın olur. Onun için Türkiye’ye gelen her ırkdaşına, dindaşına, hatta insana kucağını aç, onu muhacir olarak kabul et. Ama oralarda o ülkelere karşı kışkırtma olursa bu hususu asla destekleme. Orada kalanlar onlara itaat etmelidir. İstemeyenler Türkiye’ye gelmelidir. Bunlar bizim sözlerimiz değildir. Kur’an’ın bildirdikleridir.
Bunlar benim işime gelmez, yapmam! diyeceksin.
Kur’an, o zaman helâk olursun diyor. İlim helâk olursun diyor.
Belki biz yanlış anlıyoruz. Bir de sen oku ve mânâsına dikkat et.