Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 501
RA’D SÛRESİ TEFSİRİ - 17.AYETLER
14.03.2009
2433 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 42 YILDIR ÇALIŞIYOR....2007...2008...2009

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜNYA DÜZENİ 501

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜNYA DÜZENİ YENİ BİR MEDENİYET PROJESİDİR.”

Haftalık Seminer Dergisi             14 Mart 2009                        Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 501. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00-21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI;

ERBAKAN İSTANBUL’DA NE DEDİ?

“İSTANBUL GRUBU” VE İLİM

***

*İŞLETME SEMİNERLERİ; 49. SEMİNER

Her Hafta PERŞEMBE akşamları; Adres: EMİNEVİMKısıklı Cad. No: 36  Altunizade - Üsküdar / İSTANBUL  Tel: (0216) 444 36 46

AKEVLER EMLAK İŞLETMESİ

***

500. seminer: ‘Söyle’ emri ve işsizlik sorunu /

Reşat Nuri EROL

***

RA’D SÛRESİ TEFSİRİ - 8

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلْ اللَّهُ قُلْ أَفَاتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ لَا يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ نَفْعًا وَلَا ضَرًّا قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ أَمْ جَعَلُوا لِلَّهِ شُرَكَاءَ خَلَقُوا كَخَلْقِهِ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ قُلْ اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ(16) أَنزَلَ مِنْ السَّمَاءِ مَاءً فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَدًا رَابِيًا وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النَّارِ ابْتِغَاءَ حِلْيَةٍ أَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مِثْلُهُ كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَ فَأَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاءً وَأَمَّا مَا يَنفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الْأَرْضِ كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ(17)

 

أَنزَلَ مِنْ السَّمَاءِ مَاءً 

(EaNZaLa MiNa elSaMAvEi MAvEan) 

“Semadan mâ inzâl etti.”

Bundan önceki âyette geçen “Allah her şeyin halikıdır. Kahhar olan vahid O’dur.” Cümle-i mu’terizedir. İkinci haber olsaydı “el-vahidü’l-kahhar” gelirdi. “Hüve” “Allah”a atfedilmiş, izmar edilmiştir. Her şeyin halikıdır. Şimdi fiil cümlesi gelmiştir. Halik olan Allah’ın hâlidir. Yukarıda halik nekre gelmiştir. İsmi fail olarak gelmiştir. “Külli şey’in” ile tamim edilmiştir. Her şeyin halikı O’dur. Ve tek haliktır. Vahiddir. Halikiyette eğer O’na karışacak olursa onu kahreder, kimse bunu başaramaz.

O aynı zamanda suyu gökten indirir.

Sema” burada marifedir. Tekildir. O halde suyun indiği bir sema vardır. Su/yağmur iğer semalardan inmez, yalnız o semadan iner. O sema hangi semadır?

Bulutların olduğu semadır. Yeryüzünden on kilometre bir mesafeye kadar su buharı yükselir. Ondan yukarı çıkmaz. Uçakla seyahat edecek olursanız, bozuk havalarda bile on kilometrenin üzerinde bulut yoktur. Onun için uçaklar iniş ve çıkış dışında oradan uçarlar. Yedi tabaka semanın birincisi buradadır. İşte buradan su iner. Bu su nereden gelir? Denizden gelir ve yükselir. Bulut olur. Hareket ederek dağlara çarpar ve su/yağmur olur.

Burada “MiN” iptidaiyedir. Orada bir şey eksilmez. Öyle olsaydı “Ani’s-Semai” olurdu.

Mâ’” ismi cinstir. Su kitlesini ifade eder. Yani yağmur damlalarını içerir. Arapçada yağmur için “matar” kelimesi kullanılır. “Matar” “Tayr”dan gelir. Matar, menser vezn üzeredir. Yağmur ya sis çekilince iner, buna “çise” denir, yeterli olmaz; ya da sel gibi iner, buna “matar” denir. Toprağı alıp götürür. Yahut normal yağmur olarak yağar. İşte bu su olur. Yani bizim ırmaklarımız bu yağmurla akar, tarlalarımız bu sularla oluşur. “Mâ’” aynı zamanda tatlı su demektir, saf su demektir. Buna temizleyen su da denir, maen tahura denir.

Su indirir” denmesinin sebebi, içilen sudur, yani canlıların kullandığı sudur. Sel olup denizlere sürüklenen kısmına mâ’ denmemiş olur.

“Mâ’”ın aslı “MVH”dir. Çoğulu “MiYaH” veya “EMVaH” gelir. Ne var ki Kur’an’da geçmemektedir.  

NeZeLe” kelimesi konaklama demektir. Burada suyu kondurdu mânâsınadır. Dağlarda yağan kar su deposu hâlinde saklanır. Yaz boyunca ırmakları besler. Ayrıca toprak tarafından emilen su oralarda konaklanır. Su ırmaklar olarak akar. Bitkiler de birer su deposudur. İşte “ENZeLe” demek buralarda konakladı demek olur.  

فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا 

(Fa SAvLaT EaVDiYaTün Bi QaDaRiHAv)

“Vadiler kendi kaderleri ile seyl etti.”

Seyl” akışkan demektir. Suların sellerle getirdiği kum, çakıl ve toprak “seyl” dir. Bunlar deniz kenarlarında yığılarak ovaları oluşturur. Ova da bu kelimeye çok yakın “sehl” kelimesidir. Sehl, düzlük olduğu için aynı zamanda kolaylık anlamına gelir.

SâLe-YeSiLu” fiili sulama yani su ile doyurma anlamına gelir. Yağan yağmurlar vadileri sular, su ile doyurur. “Seyl” ise taşan sulardır, vadileri sulayan sudur.

İki dağ arasındaki yamaçlara “vadi” denir. Bir tarafı denize doğru alçaktır, diğer tarafı yüksektir. Yağan yağmurlar önce vadilerin iki yakasındaki toprakları doyurur. Sağanak hâlinde yağarsa oralarını silip süpürür ve vadinin en alçak yerinde toplar. Orada düzlük oluşur. Bu taşan kısma sel denir.

Burada selden değil, vadileri sulayan sulardan bahsetmektedir. Az olursa yetmez, çok olursa da sel olur, bundan dolayı kararınca olması gerekir.

Kader” kelimesi “kıdr” kökünden gelir. “Kıdr” yemek pişirdiğimiz kazanın adıdır. “Kader” oraya konacak malzemenin ölçülü miktarlarıdır. “Kadr” ise yemek pişirdiğimizde beklenmesi gereken zamanla ilgilidir.

Vadilere yağmur yağar; uygun miktarda yağar. Yağan yağmur hem toprağı doyurur, hem de sel olmasına sebep olmaz. Vadiler kendi kaderleri kadarıyla seyl olur. Yağmur yağar, vadilerin üzerinde birikmiş toz toprak sele dönüşür, seli oluşturur.

Burada selin oluşmasını anlatmaktadır. Bugün yeryüzü canlılarla doludur. Canlılar ise ancak toprakla varlıklarını sürdürmektedirler. Bu toprak milyarlar denecek uzun zamanda oluşmuştur, vadilerin selleşmesiyle oluşmuştur. Önceleri yeryüzü sıcaktı, sıvı hâlinde idi. Soğuyunca kabuk bağladı. Soğuyan cisim küçülür. Küçülünce basınç artar, basınç kabukları kırar ve yeryüzünde engebeler meydana gelir. İşte ilk olarak dağlar böyle oluştu. Toprak yoktu. Sonra yağan yağmurlar karalarda seller oluşturdu. Vadiler selleşerek denizlere aktı. Denizlerdeki canlılar bunlardan yararlanarak yaşadılar.

Birinci zaman ilk dağların oluştuğu zamandır.

İkinci zaman ise tortuların yani sel artıklarının düzlükleri oluşturduğu zamandır. Böylece dağlar hafifler, ovalar ağırlaşır. İkinci çatlamalar oldu. Himalaya ve Alp silsilesi bu zamanda ortaya çıktı. Bu dönemde oluşmuş topraklarla örtülü vadiler oluştu. Bu vadilerde üçüncü zamanın hayatı başladı. Bu hayat bugünkü hayata yakındır. Dördüncü zamanda ise insan ortaya çıktı. Yeryüzünü suni kanallarla sulamalar şeklindedir.

فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ (FaXTaMaLa elSaYLu)  “Seyl yüklendi.”

Normalde su kendisinden ağır olan cisimleri çökertir. Ancak cisimler hava baloncukları içerdiklerinden sudan hafif hâle gelerek suda yüzmeye başlarlar. Rabvet, şişmek ve genişlemek demektir: Köpük budur. Hava kabarcıkları ile oluşan boşluk nedeniyle sudan daha ağır olan cisimler suya karışırlar. Böylece sel kopan taşları ve kumları yüklenir, sürükler. Bunları taşlar ve kayalar çarpa çarpa toprak hâline getirir.

Demek ki ırmaklar aynı zamanda birer değirmendir, kayaları öğütüp toprak yaparlar.

زَبَدًا رَابِيًا (ZaBaDan RaBiYan)  “Köpüklenmiş akmak.”

Zübde” aslında sütün kaymağına denmektedir. Bir kabın içinde bırakırsanız, yavaş yavaş süt ekşir ve kaymak toplar. Sütten peynir yapılır.

Rabiyen” demek, şişen demektir. Seyl böylece kaya parçalarının oluşmasından ortaya çıkan toprak parçacıklarını alıp denizlere kadar götürür. Biz buna bulanıklık diyoruz. Eğer toprak parçacıkları böyle kendilerine hava parçacıklarını yapıştırmasa denize kadar gidemezdi. Bu hava parçacıkları onları taşıyan şişirilmiş balonlardır, açılmış paraşütlerdir. Böylece denize kadar ulaşmakta, orada canlılar tarafından kullanılarak bitkilerin yetişebileceği topraklara dönüşmektedir. Sonra mağma hareketi ile yükselerek topraklı vadiler oluşmakta ve bu vadilerde bitkiler ve diğer canlılar yaşama imkanını bulmaktadır.

Bunlarla Allah bize ne anlatmayı murad etmektedir?

Kâinatta böyle basit küçük ayrıntılar vardır. Önemsiz gibi dururlar. Ama onlardan her biri zincirin bir halkasıdır. Koptuğu zaman zincir de kopar ve yeryüzünde hayat olmaz.

Bunlar canlılar oluşmadan evvelki oluşumlardır. Canlılar yaratıldıktan sonra ise onlar bu işleri çok daha kolay yapacaklardır.

Mühim olan başka bir hususiyet de, bütün bu özellikler hidrojen atomunda mevcuttur. O bu işleri yapacak molekülleri oluşturmuştur. Ondan sonra bunları yapmaktadır. Her cisim yer çekimine tabidir. Yere düşer. Bunu yukarıya çırama yolu ona kaldırma kuvvetini yüklemedir. Bu da ona daha hafif cisimler eklerseniz kalkar. Balon böyle yükselir. Uçakta da bundan farklı bir şey yoktur. Eğik kanat hareket ederken arkası boşalır böylece yükselir. Pervanelerde de böyle bir şey vardır. Biyolojideki enzimler de buna benzer taktik kullanırlar.

Dolayısıyla “Zebeden Rabiyen” ifadesi bize birçok doğa olaylarını açıklamış olur.

Kur’an başka bir örnek daha vermektedir.

وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النَّارِ

(Va MinMAv YUvQıDUvNa GaLaYHi FIy elNAVRı)

“Nârda üzerine ıkad ettiklerinde de.”

Doğada saf element olarak çok az madde vardır. İki veya daha fazla cisimlerin bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Elektron veren elementler vardır. Bunlar madenlerdir. Elektron alan elementlerdir, bunlar da ametallerdir. Dört değerli element vardır. Bunlar hem alır hem verirler. Yeryüzünde soy gazlar atom olarak bulunurlar. Miktarları çok azdır. Uzayda H2 bulunur. Ama yeryüzünde yokturlar. Onun dışında N2 gazı havada bulunmaktadır. Diğerleri ise birleşik şekilde bulunurlar. Maden olarak elde etmek için belli sıcaklığa getirip kömürle redüklemek gerekmektedir. Böylece cüruf yukarı çıkar, ağır olan madenler ise çöker.

Biz madenlerin bu özelliklerinden yararlanarak demir ve bakır gibi metalleri elde ediyoruz. Bizim uygarlığımız neye dayanmaktadır? Demir, bakır, alüminyum metal uygarlığımızın maddeleridir. Kimyasal olayların temeli değişik yoğunluklarda bulunmaları ve birbirinden ayrılmalarıdır. Kimyasal olarak birleşmeleridir.

VaKaDa” kelimesi yakmak anlamındadır. Yakmak demek, oksijenle birleştirmek demektir. Kömürü ocağa koyarız, filizi de ocağa koyarız. Kömür oksijenle birleşerek ısı ortaya çıkar. Bu sefer sıcak kömür filizle birleşerek ondan oksijeni alır. Karışımdan cüruf üste maden alta çöker, böylece ikisi birbirinden ayrılmış olur. Yani madenin filizinden oksijen sökülmüş olur. Bu işin başarılması için madenlerin ağır olup dibe çökmesi, diğerlerinin de hafif olup üste çıkması gerekmektedir.

Doğadaki varlıklardan biz ve canlılar yararlanmaktadır. Ne var ki canlılar küçük âlemde kimyasal bağlar ile bu işleri başarmaktadırlar. Kromozomlardaki genler işler yapmaktadır. Biz ise atom seviyesinde etkili olamıyoruz. Makroda iş görüyoruz. Allah kâinatı var ederken mikroda çalışacak canlıların istifade etmesi için de doğaya özellik veriyor. Makroda da iş yapacak özellik vermiştir. Hayat bu sayede oluşmaktadır.

Diğer canlıların yararlandığı doğa kanunları da vardır. Bunlardan burada bir örnek verilmektedir. Bitkiler de madenleri doğadaki asit ve bazlardan ayırarak kendi istedikleri yerlerde yerleştirmektedirler. Ancak onlar bizim metodu kullanmamaktadır, yani ateş yakıp ısıtıp kömürle indirgeme yapmamaktadırlar. Oysa biz onların usulleri ile üretim yapamıyoruz. Allah bize başka imkanlar vermiştir.

Doğada insan yaratılmadan evvel genetik bazda evrim vardır. Yani canlılar moleküller arası ilişkilerde yeni teknoloji geliştiriyorlardı. İnsan gelmeden önce bu evrimler melekler tarafından yapılıyordu.

İnsan yaratıldıktan sonra biyolojik evrim durdu. Yerine insanın teknolojik evrimi başladı. Şimdi biz bazı alanlarda hayvanların yapamadıklarını yapıyoruz.

a) Başta ateşten yararlanıyoruz. Dolayısıyla yakıtları kullanarak güç elde ediyoruz. Yüksek sıcaklıkta iş yapıyoruz. Canlılar ise o sıcaklığa dayanamayıp ölüyorlar.

b) Özel elbiseler giyerek uzaya açılabiliyoruz. Oysa onların böyle elbiseleri olmadığı için ancak biz götürürsek gidebiliyorlar.

c) Biz kendi dilimizi evrimleştiriyoruz. Yeni kelime ve cümleler buluyoruz. Oysa hayvanlar dillerini geliştiremiyorlar.

d) Nihayet biz bilgisayarı icat ettik. Onların kullandıkları bilgisayardan farklıdır. Biz bilgisayar programı da yapıyoruz. Diğer canlılar ise hazır programda çalışırlar.

ابْتِغَاءَ حِلْيَةٍ  (iBTıĞAEa XıLYaTin)  

“Hilye ibtiğa etmek üzere”

Li hazfedilmiştir.

Mastar ikame edilmiştir.

Hilye” süs demektir, ziynet demektir. Doğada güzellik vardır. Her şey güzeldir. Ama mutlaka fonksiyonu da vardır. Sadece süs eşyası yoktur. Halbuki insanlar arasında ziynet özel bir durum almıştır. Bunların başında altın ve gümüş gelmektedir. İnsanlar altın ve gümüşe sahip olmak isterler. İhtiyaçları olduğu için değil, ona sahip olma isteği para müessesesini doğurmuştur. Biz bugün TL taşıyoruz. Neden? Çünkü kime götürsek onu kabul etmektedir.

Altının ve gümüşün bu özekliklerinden dolayı o para hâline gelmiştir. Allah onlara öyle özellikler vermiştir ki o sayede para görevi görmektedirler. Para değer ölçüsüdür. Para mübadele aracıdır. Para kredileşme aracıdır. Para tasarruf aracıdır.

Para da insanlara has olaydır. Yani diğer canlılar parayı kullanmazlar. Onlar için süslenme aracı olarak maddeleri kullanma özellikleri yoktur.

Hilye”nin diğer bir yararı insanların boş zamanlarını değerlendirmeleridir. Bir kimse kendisine yetecek kadar ürettikten sonra ne yapacaktır? Ya boş oturacak, ya da başka bir iş yapacaktır. İşte o başka iş hilyedir. Yani toplulukta kıymeti olan ama biyolojik hiçbir ihtiyacı karşılamayan maddeleri üretecektir. Böylece boş oturmayacak, başkalarına yararlı işleri yapacaktır. Örnek alarak, demirci ustası eğer hilye meraklısı olmazsa ‘karnımı doyurdum’ der ve mesela keser üretmez, halk kesersiz kalır. Ama demirci ustası evine kıymetli halı alıp lüks mefruşat ile gidebilmesi için demirciliğe devam eder. Böylece insanların ihtiyaçlarını giderir. İşsizler de bu ustaya halı dokurlar. O halde ekonominin çalışabilmesi için insanın ziynet düşkünü olması gerekir.

Burada önce hilyeyi sonra metaı zikretmiştir. Çünkü burada insana has özellikler anlatılmaktadır. Uygun olan hilyeyi öne almaktadır.

Hilye” bir başka görüş açısından finans ekonomisini göstermektedir. Meta ise reel ekonomiyi göstermektedir. Finans ekonomisi reel ekonomiden daha çok önemlidir. Çünkü işbölümü ve bölüşme onunla sağlanmaktadır. Dolayısıyla finans ekonomisi sayesinde on misli, yüz misli verim artmaktadır. Bu sebeple Hazreti Peygamber rızkın onda dokuzu ticarettedir demiştir. Marx bunu kavrayamamış, reel ekonomiyi yeterli görmüştür. Oysa insanlar finans ekonomisi sayesinde girişimci olmakta ve tüm insanlar beyinlerini sosyal evrim için çalıştırmaktadır. Bu sayede insanlar süratle uygarlaşmaktadır. Boşa kaybedilen zaman olmaktadır ama o sayede yeni buluşlarla çok ileri gidilmektedir. Bugünkü uygarlığı biz insan zekasına borçluyuz. Ne kadar çok zeka çalışırsa o kadar ilerleme olmuş olur.

أَوْ مَتَاعٍ (EV MaTAGın)  “Veya meta”

Burada “Ve” kullanılması daha doğru olurdu gibi görünür. Çünkü biz meta ve hilyeyi birlikte isteriz. Elbisemizi diktirdiğimizde hem giyinir hem de süsleniriz. İkisi birlikte olur. Bu olay doğa olayıdır. Tüm canlılar zaten bunu yapmaktadır. Hilyenin ayrı metaın ayrı olduğu hususlara işaret etmesi ve insanın özelliğini göstermesi…

Meta” genel yararlanma demektir. Fayda anlamındadır. Yani ihtiyaçları gideren şeydir. İnsanların ihtiyaçları olan meta yiyecek, giyecek, barınacak yer ve seyahat olmak üzere dört çeşittir. Bunlar maddi ihtiyaçlardır.

İnsanların bir de topluluk içinde ihtiyaçları vardır. Sevilmek insanın ihtiyacıdır. Müzakere etme, bilgi alışverişinde bulunma ihtiyacı vardır. Yardımlaşma ihtiyacı vardır. Nihayet güvenlik ihtiyacı vardır. Bunları sağlayan imkanlar metadır.

زَبَدٌ مِثْلُهُ (ZaBaDun MiÇLuHUv)  “Misli zebeddir.”

Yani filizleri ısıttığımızda ve kömürle indükleyip maden hâlinde çıktığında filizin bir kısmı köpüktür, cüruftur.

“Zebed” nekredir. “Misli” ise zebedin sıfatıdır. Buradaki “Hu” zamiri seyle gitmektedir yani seylin misline benzer bir zebed. “Misl” “şibh”inden farklıdır. İşinde benzerlik vardır. Bu görünüşteki bezerliktir. Oysa misl de fonksiyondaki benzerliktir. Görünürde benzerlik yoktur ama aynı işi veya benzer işi yapmaktadır. İnsandaki ağız koyundaki ağzın hem şibhi hem mislidir. Oysa ağaçtaki kökler insandaki ağzın mislidir ama şibhi değildir. Benzerden ziyade aynı işi yapan bir fonksiyonu ifade etmektedir.

Seyl de köpük taşır, bu sayede denizlere kadar taşınması gerçekleşir. Ama seylde dibe çöken taş, kum veya ağaç gibi kısımlar vardır. Biri denizlerdeki çöküntüleri oluşturur. O çöküntüler sonra yer hareketlerine sebep olmuştur. Ayrıca denizlerin ağızları da dibe çöken tortularla doldurularak ovalar oluşmuştur. Dördüncü zaman oluşumlar daha çok bu oluşumlardır. Dere ağızları dolmuş ve ovalar oluşmuştur. Denizi ileriye itmiştir. Karada hayat buralarda başlamış, uygarlıklar da burada başlamıştır. Yani bu basit olay evrimin geçiş yeri olmuştur. Canlılar denizlerde yaşarken suların çekilip suların gelmesine karşı çift yaşamlı canlılar ortaya çıktılar. Mesela kurbağalar böyledir. Kökleri denizde ama çiçekleri ve tohumları havada olan bitkiler ortaya çıktılar. Sonra bunlardan karaya uyum sağlayanlar bugünkü kara hayatını oluşturdular.

Allah ilk hücreyi yarattığı zaman bunlarla ilgili tüm genleri de ilk hücreye koymuştu. Bunlar aktif değildi. Şartlar ortaya çıkınca bu genler de faaliyete geçerek yeni türleri oluşturdular. İşte bu geçiş şartlarını sağlayan bu denizlerin kenarında biriken nehirlerin getirdikleri sel artıkları olmuştur. Uygarlıklar da buralarda başlamıştır. Çünkü sulanan topraklar çok verimli olmuş, insanlar buralarda bir araya gelmişler, aralarında işbölümü yaparak bugünkü seviyeye ulaşmışlardır.

كَذَلِكَ (Ka ZAvLıKa)  “Bunun gibi” 

ZaLiKe” uzağa işaret etmektedir. İfadelerde lafza işaret ediliyorsa yakın ile, mânâsına işaret ediliyorsa uzak ile ifade etmiş olur. Burada lafza değil de mânâya işaret edildiği için “KeZaLiKe” kullanılmıştır. Bir anlatım tek mânâ kabul edildiği için müfret getirilmiştir. Kur’an herkese ayrı ayrı nâzil olmakta olduğu için de “KüM” değil de “Ke” getirilmiştir.

Ayrı ayrı hitap etmektedir. Çünkü herkesi kendi anlayışı içinde sorumlu tutmaktadır.

Kur’an’ın resmi yorumcusu yoktur. İnsan Kur’an’la irtibat kurar, o anda ona ne mânâ ilham ediliyorsa onunla ilzam olunur. Bu sebepledir ki çok az yerde “ZaLiKüm”ü getirir, çoğu yerde “ZaLiKe” der. Her ifade bize şunu telkin eder. Kur’an’ın başka yorumcusu yoktur. Sen oku ve ne anlarsan ona göre amel et. Böyle anladığımızda Kur’an bir topluluk değil, bir kişisel düzeni getirmiştir. Doğrudur. Kişiler önce içtihat edeceklerdir. Sonra kendi içtihatlarına göre diğer insanlarla ilişki kuracak ve uzlaştıkları sınırlar içinde birliği oluşturacaklardır. Topluluğa ait emirler böyle oluşacaktır.

يَضْرِبُ اللَّهُ (YaWRiBu elLAHu)  “Allah darbeder.”

Meseli darbetmek                   (Bir olayı başka bir olayla karşılaştırmak)

Asa ile darbetmek                  (Kuyu açmak)

Zilleti darbetmek                    (Zillet içine düşürmek)

Meskeneti darbetmek             (Meskenet içine düşürmek)

Arzda darbetmek                   (Yolculuğa çıkmak)

Kişiye darbetmek                   (Yolculuğa çıkmak)

Yola darbetmek                     (Yolculuğa çıkmak)

Boynun üstüne darbetmek     (Kişiye darbetmek)

Bennanı darbetmek                (Parmak izini almamak)

Vücuha darbetmek                 (Yüze vurmak)

Hakkı ve bâtılı darbetmek      (Hak ile bâtılı çatıştırmak)

Azanına darbetmek                (Kulağına koymak)

Yemin ile darbetmek              (El ele vurmak)

Dığsı darbetmek                     (Demeti vurmak)

Humurlarını cuyublarına darbetmek (Başörtüsünü yakalara vurmak)

Darbetmek” demek vurmak demektir. Mesel darbetmek demek, iki şeyi karşılaştırmak demektir. Burada Hak ve bâtılı Allah darb ediyor.

Darbetmek dövmek, vurmak mânâsında ise de, eğitim maksadıyla düzeltmek mânâsına vurmaktır. Hakkı ve bâtılı, hakla bâtılı çatıştırır demektir. Başka yerde hak ile bâtılı yok eder anlamında kullanmaktadır. “Hak geldi bâtıl gitti” diyor.

الْحَقَّ وَالْبَاطِلَ (XaqQa Va eLBavOıLa)  “Hak ve bâtıl”

Kur’an’da hak ve bâtıl değişik yerlerde karşılaştırılmaktadır.

Hak ve bâtıl nedir?

Doğru olan, yararlı olan, adil olan ve iyi olan haktır.

Yanlış olan, zararlı olan, zulüm olan ve kötü olan bâtıldır.

En zor tarif edilecek iyilik ve kötülüktür. Varlık yokluktan iyidir. Çokluk azlıktan iyidir. Düzgünlük bozgunluktan iyidir. Denge dengesizlikten iyidir.

Allah bâtılı mahveder, hakkı kelimeleri ile ihka eder.  42/24

Küfretmiş olan kimseler bâtıla tâbi oldular. İman etmiş olan kimseler Rablerinden gelen hakka tâbi oldular.  47/3

Hak geldi bâtıl zâil oldu.  17/81

Hak olan Allah’tır, O’nun dışında dua ettikleri bâtıldır.  22/62 - 31/30

De ki: Hak geldi; bâtıl başlayamaz, geri de gelemez.  34/49

Bâtıl üzerinden hakkı kazfederiz, o dimağlarda zahik olur.  21/18

Hakkı bâtıl ile telbis etmeyin, bile bile hakkı ketmetmeyin. Neden hakka bâtılı lebsediyor ve bildiğiniz halde ketmediyorsunuz?  3/71    2/42

Hakkı ilhak etsin ve bâtılı ibtal etsin diye.  8/8

Allah hakkı ve bâtılı darbediyor.  13/17

Kâfir olanlar hakkı onunla idhad etsinler diye bâtılı kullanarak mücadele ediyorlar.  18/56 - 40/5

Hak vaki oldu ve amel ettikleri bâtıl oldu.  7/118

Allah’ın emri gelince hak kaza olundu, burada mübtiller hüsrana uğradılar.  40/78

Canlılarda nasıl sağlık ve hastalık çatışması varsa, topluluklarda da hak-bâtıl çatışması vardır. Sonunda hak galip gelecektir. Kitaplara ve peygamberlere inananlar, hakkın sonunda galip geleceğine inanırlar. Hayatlarını hep ona göre ayarlarlar. İnanmayanlar ise bâtılın galip geldiğini, artık hakkın ortaya çıkmayacağını sanırlar. Hemen bâtıl da olsa güçlünün yanında yer alırlar. Kur’an yukarıdaki âyetlerde hakkın sonunda galip geleceğini çok açık ifadelerle beyan etmektedir.

Biz Kur’an okumakla, en ümitsiz günlerimizde hakkın zafer kazanacağına inanmaya devam ediyoruz. AK Parti’nin bâtıl düzen içindeki başarısı bizi yanıltmıyor. Hakkın galip geleceğine karşı kuşkuya düşmüyoruz. Allah’a inanan, Kur’an’a inanan hiç kimse bâtılın muvaffak olacağına inanmaz.

Hak nedir?

1)     Bir gün gelecek, insanlar bürokrasiden kurtulacak, yargının dışında onu denetleyecek kimse bulunmayacaktır. Yargı hakemlerden oluşacaktır.

2)     Bir gün gelecek, merkezi idare kalkacak, herkes kendi işine kendisi karar verecek. Yerel işler yerel yöneticilere verilecek. Merkezler taşralara emredemeyecek.

3)     Bir gün gelecek, bürokrasi kalkacak, onun yerine serbest meslek erbabı gelecektir.

4)     Bir gün gelecek, isteyen istediğini öğrenecek. merkezi denetim, devlet denetimi kalkacak, insanlar cehalete mahkum edilmeyecektir. Ortak imtihanlarla birlik sağlanacak, yasaklarla değil.

5)     Bir gün gelecek, bütün tarikatlar yüksek zikirlerini her yerde rahatlıkla yapacak. Camilerde, okullarda, stadyumlarda “Allah” sesleri yükselecektir.

6)     Bir gün gelecek, insanlar giyinme haklarını kullanacaktır. Kimse başkasına zarar vermediği hususlarda yasaklar içinde olmayacaktır.

7)     Bir gün gelecek, bir yerden vize almadan Mekke’ye istediği zaman gidebilecektir.

8)     Bir gün gelecek, insanlar aidat ödemeden sigortalanmış olacaklardır.

9)     Bir gün gelecek, askere gönüllüler gidecek, diğerleri bedel vererek kurtulacaklardır.

10) Bir gün gelecek, mahkemeler hakemlerden oluşacak, davalar bir hafta içinde bitecektir.

Evet, bunlar olacak. Çünkü bunlar haktır. Hak her zaman galip gelmiştir, bundan sonra da galip gelecektir.

فَ  (Fa)  “Ve”

Fa” harfi değişik mânâsına gelir.

a)      Ve harfi mânâsında atıf harfidir. Ancak burada tertib ve takip vardır. Buna Fa-i takibiye denir.

b)     Fa harfi ile ifade edilen hükmün hangi genel kuralın bir cüzü olduğu ifade edilmiş olur. Buna Fa-i tamimiye deriz.

c)      Yahut şartın cevabında gelir. Şartın hükmünü kurallaştırmış olur.

d)     Bir de Fa-i tafsiliyedir. Daha önceki ifadeyi açıklar. Bu öyledir.

Bundan evvel “zebed”den bahsedilmiştir. Bunların ne olduğunu açıklamaktadır.

أَمَّا الزَّبَدُ (EamMa alZaBaDu)  “Zebed ise” 

Zebed” sütün üstünde toplanan yağdır. Kaynayan sudan çıkan köpüktür. Seldeki köpüktür. Karma olan, hattâ terkip hâlinde bulunan ve hiçbir iş yapmayan filiz ısıtıldığında cürufunu atar ve saf maden ortaya çıkar. Bir toplulukta başlangıçta iyilerle kötüler kaynaşmış şekilde bulunurken bir sükunet vardır. Taştaki katılaşma o toplukta da görülür. Zamanla kaynaşan pislikle temizlik artık rijit hâl alır, katılaşır. Sonra ne yaparız? Biz onu kaynatırız, ondan altın elde ederiz, demir elde ederiz.

Topluluklar da iman nûru ile kaynayınca o topluluktan gerçek düzen ortaya çıkar, hak düzen ortaya çıkar. Yirminci yüzyıl işte böyle bir fırınlama yeri olmuştur.

Türkiye Meşrutiyet’le işe başlamış, Cumhuriyet inkılâpları ile dinsizleştirilmek istenmiştir. Sonra 1960’ta ihtilâl olmuş, 28 Şubat’a (1997) varıncaya kadar hep boğuşma ile geçmiştir. Ama sonuç ne olmuştur? Köpük mahiyetinde olan dinsizler eriyip gitmiştir.

Şimdi o cürufu anlatıyor.

فَيَذْهَبُ جُفَاءً (Fa YaZHaBu CuFAEan)  “Cufa’ olarak gider.”

Cüruf demektedir. Madenler çıkarıldıktan sonra kalan ve sel artığına benzeyen kısımdır. İçi boş anlamındadır.

“Cevf” karın demektir. “Cufa’” ise içi boş parçalar demektir.

İşte madenlerde dökümde maden dibe çöker, cüruf ise çıkıp gider. Köpük cufa’ olarak gider. Burada fail köpüktür. Yani sonunda köpük cürufa dönüşür.

Cufa’ burada hâldir. Zebedin hâlidir. Cüruf olarak ayrılıp gider.

İşte toplulukta bulunan hakka inananlarla inanmayanlar arasından inanmayanlar cüruf olarak çıkıp gider. İnsanlık tarihte uygarlık dönemleri geçirmiştir. Bin senede bir kendilerini tazelemiştir. Bu uygarlığın değişme seneleri de miladi bin yıl başlarıdır. Hazreti İsa’nın doğumu bunun için mucizedir. Yirminci yüzyıl böyle cürufun ayrılacağı yüzyıl olmuştur.

Dünyada bozulmuş bâtıl inançların ortadan kalkması için sosyalizm, faşizm, nazizm, Maoizm gibi doktrinler gelmiş ve insanlığı kaynatmıştır. Bugün ise bunlar teker teker silinip gitmişler, bir cüruf olarak kaybolup gitmişlerdir. Daha tam temizlik olmamıştır. Dinler ise madenler olarak yeniden ortaya çıkmaktadır. Her tarafta mabetler yapılmakta, din adamları iş başında. Papa İslâmiyet’le yakın ilişki kurmuştur. Ruslar İslâm âlemine yakınlaşmıştır. Dünyada dinlerarası diyalog başlamıştır. Maden izabesinde cüruf nasıl sökülüp atılırsa, bugün de dinsizlik cürufu gitmiştir. Yirminci yüzyılın sonunda Allah’a inanan bir insanlık ortaya çıkmıştır. Şimdi o insanlar Allah’tan kurtuluş bekliyorlar. Camilerde, kiliselerde, doğunun mabetlerinde Allah’a dua edilmektedir; bizleri müstakim sırata hidayet et... Allah elbette bunların duasını kabul edecektir. Öyle diyor: Ben duanıza icabet ederim.

Ben de size haber veriyorum: Allah duanıza icabet etti ve sizin gönlünüze ilham etti, dinlerarası diyalog diye bir faaliyet başladı. Akevler Adil Düzen Çalışması Allah’ın size ve tüm insanlara rahmetidir. Bizim birkaç kişi olduğumuza bakmayın. Biz birkaç kişi değilizdir. Türkiye’nin, belki de dünyanın her yerinde herkes Kur’an’la meşguldür. İnsanlar Kur’an’ı anlamaya çalışıyorlar. Gerçi eksiklikleri vardır. Bin sene önceki tefsirleri okumaktadırlar. Ama olsun. Yakında göreceksiniz, herkes Kur’an’ı Adil Düzen öngörüsü ile ele alacaktır.

وَأَمَّا مَا يَنفَعُ النَّاسَ

(Va EamMAv MAv YaNFAGu elNASa)  

“Nâsa menfaat veren yere çöker.”

Burada madenler dibe çöker demiyor. Çünkü Kur’an bir benzetme yapmaktadır.

Fırınlarda madenler elde ediliyor, topluluklarda cürufsuz bir düzen elde ediliyor.

Evet, rüşvet kalkacak. Evet, faizi kalkacak. Ahlâksız olmadan da, vergi kaçırmadan da, yalan söylemeden de yaşanacak yer olacak yeryüzü.

Burada insanlara menfaat veren nedir? Madenlerdir. Demirdir, bakırdır, kalaydır, kurşundur. Bunlar insanlığa menfaat verir, bunlar dibe çökerler. Ama “Mâ” ile getirilmiş olduğu için genel olarak bütün menfaatleri getirir ve içerir.

“ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI” böyle bir madendir. Kur’an nûru ile arıtılarak bugünkü cüruf yasaları içinden saf maden olarak elde edilip sizlere sunulmuştur.

Evet, tekel sömürü sermayenin oluşturduğu cüruf kanunlar artık sel tarafından götürülmüştür, götürülecektir. Bir gün mindere elbet “Adil Düzen” çıkacaktır.

Onlar şimdiden kulaklarını tıkamıştır, bizleri duymak istemiyorlar.

Evet, hak geldi bâtıl zâil oldu.

Yıllarca önce söyledik. O gün bize güldünüz ama şimdi Millî Görüş Ekolü yüzde elliden fazla oy alınca ödleriniz patlamaya başladı. Dahası var. Bugün bizim oyumuz yüzde doksanları çoktan geçmiştir. İsterseniz istediğiniz yeri seçin. Size göre en dinsiz yeri seçin. Sandık kuralım, seçimi ister gizli yapın, ister açık yapın ve sorun; “Allah’a inanıyor musun?” Bin kişide bir kişi bulamazsınız. On bin kişide bir kişi bulamazsınız, ben Allah’a inanmıyorum diyen. İşte Kur’an kursları yasaklamakla o insanların haklarını çiğniyorsunuz.

“Nâsa menfaat veren” denmektedir. İnsana menfaat veren denmiyor. Nâsa menfaat veren. Bütün insanlara menfaat veren şeklinde ifade ediliyor.

Çıkan madenlerin tüm insanların malı olduğu, alınacak beşte bir vergi dışında alınıp satılabileceğini ifade etmektedir. Biz bu hususu fıkha dayanarak yazdık. Burada delilini görmüş oluyoruz. “Li’n-Nâs” bunun için söylenmiştir. Diğer taraftan “Adil Düzen”in de nâs için menfaati sözkonusudur. Ulusların çıkarları değil, insanların çıkarları sözkonusudur. Çıkar paralelliğidir. İşte bu sebepledir ki “ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI” adını verdik. Sadece bu âyet “ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI”nı yapmaya yeterlidir. Tüm insanlığın çıkarını gözeten anayasa insanlık anayasasıdır. İnsanların anayasası, insanlığın topluca hakları yanında her kişinin, her devletin, her ilin, her aşiretin anayasasıdır aynı zamanda. Yani bugün mevcut olan cüruf hükümlerle karışık yasalardan cüruf ayıklanacak, gerçek hükümler kalacak, diğerleri köpük olup uçup gidecektir.

Tekel sömürü sermayesi, dünyayı devletsiz yönetmek için önce devletleri yıkmayı planlamıştır. İdam cezasını kaldırıyor, böylece tetikçiyi kolay buluyor. Sonra tek para sahibi sermaye tetikçileri buluyor, istediklerini ortadan kaldırıyor ve sonra tetikçisini hapishane denen otellerde besliyor. Sermayenin bu sömürüsü sürsün diye idam cezaları kaldırılmıştır. Bunlar cüruf maddelerdir. Gerçek madde ise kısas hükümleridir. İşte onlar kalacak, cüruf olan uydurma hükümler kalkacaktır.

فَيَمْكُثُ فِي الْأَرْضِ (Fa YaMKuSu FıY EaLEaRWı)  “Arzda yerleşir.”

Madenler için dibe çöker. Burada yer alt taraftır. Toplulukta ise arz ülkedir, ildir, bucaktır. Merkezi yönetim ortadan kalkacak. Her bucağın kamu hukuku olacaktır. O insanlara menfaatli olan hukuk olacaktır. Özel hukuk ise dayanışma ortaklıklarına göre oluşacak, herkes kendi ortaklıklarının hukukuna göre ilzam olunacak, ispat külfeti kime ait değilse onun hükümleri geçerli olacaktır.

Meks etmek” demek yerleşmek demektir. Arzda yerleşirler. Dipte yerleşirler denmektedir. Madenler dibe çökerler. Uygun kanunlar ise yerleşirler.

Faizli sistemle faizsiz sistem serbest olacaktır. Ekonomide yarışacaklar. Faizsiz sistem yerleşecektir. Faizli sistem ise cüruf olup uçacaktır. Faizsiz sistemle yarışamayacaklarını bildikleri için kanunlarla faizsiz sistemi yasaklıyorlar.

Burada hemen şu sorular akla gelebilir.

Faiz yerine ne olacak? Bankalar kapanacak mı? Bankalar taş mı yiyecekler?

Bugün bankalar işletmelerin bono senetlerini kırıyor, aldıkları faizle yaşıyorlar. Mevduat sahiplerine göre kredi veriyorlar.

Oysa Adil Düzen işletmelerinde bankalar mevduat sahiplerine faiz vermiyorlar. Onlar mevduatları hacminde faizsiz krediler veriyorlar. Alışverişi peşin yapıyorlar. Bu suretle topladıkları kredileri işletmelere cirodan pay alma şeklinde alıyorlar. Banka işletmelere kredileşme ilkeleri ile kredi açar. Bono senetlerinin günü gelmişse, hesabında para olmasa da öder. Banka giderleri işletmelerin cirosundan yüzde mesela 2.5 alarak öderler.

Sosyal olaylar daima sosyal kanunlara göre cereyan eder. Nasıl madenler paslanırsa, topluluklar da zamanla paslanır ve bozulurlar. Gün geçtikçe mevcut kurallar topluluğa uymaz olur. Topluluk o kuralları ya bozar, ya değiştirir, ya da terk eder. Böylece kurallar arasında uygunluk ortadan kalkar, sistem bozulur. Birbiriyle çelişen kurallar uygulanmaya başlanır. Mesela laiklikle ekseriyet demokrasisi böyledir. Bir yerde ekseriyet demokrasisi varsa laiklik olmaz. Laiklik varsa ekseriyet demokrasisi olmaz. Ama bugün tüm dünya hem lâikliği hem de ekseriyet demokrasisini benimsemiştir. Böylece toplum zamanla küflenir, taşlaşır.

İşte bu topluluğa ilâhi nur Allah’ın kitabı gelir. Topuluğu kaynatır. Yeni ihtiyaçlara cevap verecek şekilde madenler alta çöker, yerde kalır, diğerleri ise cüruf olup gider. Yeni uygarlık başlar. Bir eşyanın standardı yapılır. Zamanla topluluk tarafından benimsenir. Ona rakip olan mallar piyasadan çekilir. Ama uygarlık sebebiyle o mal işe yaramaz hâl almaya başlar. Bu sefer devreye girer, yeniden insanlara en faydalı ne ise o üretilir.

كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ

(Ka ÜAvLıKa YaWRiBu elLAHu)  

“Allah böyle darbediyor.”

Bundan önceki âyette Allah hakkı ve bâtılı dövüyor denmişti. Hak ve batılı dövmek demek, ikisini birbirine vurmak anlamına gelir veya ikisini dövmek anlamına gelir.

Hak ve bâtıl çarpıştırılmaktadır. Hak galip gelmektedir. Hak iktidar olduğu zaman artık bâtılın ortaya çıkmayacağı zannedilir. Bâtıl galip geldiği zaman da hakkın gelmeyeceği sanılır. Oysa nasıl gece ile gündüz varsa, yaz ile kış varsa, onun gibi toplulukların da geceleri ve gündüzleri vardır. Ne var ki hak birbirine eklenmektedir.

Hazreti Nuh bir ağaç dikti. Hazreti İbrahim onun gövdesini ve dallarını oluşturdu. Hazreti Musa yapraklarını, Hazreti İsa çiçeklerini oluşturdu. Hazreti Muhammed meyvesini olgunlaştırdı ve bize bıraktı.

Şimdi yeniden fidan dikiyoruz. Onun tohumunu yeniden yeşerteceğiz. Birinci Kur’an uygarlığından daha gür, daha yüce yeni Kur’an uygarlığını kuracağız. Evet, tohum onların ama ona biz yeni tarla açtık. Eskiden yağmurla sulanmıştır. Şimdi ise ilimle sulanacak. Asrımızın tekniği ile destek alacak. O genleri taşıyan tohum yeniden orman olacak.

Sahabelerin karşılaştıkları zorluk yeni bir İslâm tohumunu üretmekti. Onların şerefi o sebeple bizden çok çok fazladır. Ama onların yanında peygamber vardı. Cebrail gelip yol gösteriyordu. Bizim Cebrail’imiz âlimlerdir. Bu bakımdan biz de peygambersiz ilk medeniyeti kuruyoruz. Bizim ecrimiz de ona göre olacaktır, inşaallah…

الْأَمْثَالَ(17) (eLEaMÇALa)  “Meselleri darbediyor.”

Emsal” “mesel”in cemidir, çoğuludur. Mesel, bir şeyi benzeri ile anlatmaktır.

Tüme varmak veya tümden gelmek her zaman iki şeyi karşılaştırmakla olur. Ayırıcı bir özellikle tümden gelinir veya tüme gidilir. Ayırıcı özellik fasl yalnız kendilerinde bulunan özelliktir. Meselde ise birçok özellikler karşılaştırılır. Ortak almadan ziyade, aynı yerde yer alması ile yapılır.

Bir ağaç alınır ve bir insanla karşılaştırılır. Kökler ayaklardır. Biri ile yürünür, diğerleri ile tutunulur. Kolları da ayaklardır. Elle tutulur ve gerekli şeyler ağıza götürülür. Kökler de yerden suyu ve tuzları alırlar. Yani ağaçların ağzı parmaklarının üzerindedir. Ağacın ciğerleri yapraklardır. İnsanda deri var, ağacın da kabukları vardır.

İşte böyle, birinde benzerliği diğerinde ise yaptığı işi karşılaştırmak. Buna temsil denir. Yunanlılar tümdengelimi, Fıkıhçılar tümevarımı incelediler. Biz ise temsili ele alıyoruz ve yeni mantık oluşturuyoruz.

El-Emsal” harfi tarifle gelmiştir ve çoğuldur. İki şeyi karşılaştıracağımızda geviş getiren çift parmaklı hayvanlardaki ortak özellikleri anlatma analogdur. Birçok hayvanları birbiriyle karşılaştırıyorsunuz. Yani iki şeyi değil de, çok şeylerin ortak temsilini yapma olmuş olur. Allah böylece emsalleri darbediyor.

Biz fıkhımızı yaparken ne yapacağız?

1)     Geçmiş uygarlıkları inceleyip benzer çözümler üretmeliyiz.

2)     Doğayı inceleyip doğa kanunlarına göre benzerleri bulup yapmalıyız.

3)     Hayvanları örnek olarak almalıyız.

4)     Allah’ın âhirette yapacakları da bize örnektir.

Mantıkta tümdengelim okunur. Usulde tümevarım okunur. Bizim ise temsili anlamamız ve anlatmamız gerekir.

Temsilde her varlığın veya müessesenin:

1)      Maddesi vardır. Maddesinin mânâ ile ilişki kuracak vasfı vardır, bir de mânâsı vardır. Mânâsının da madde ile ilişki kuracak özelliği vardır. Böylece varlık tersim edilmiş olur.

2)      Maddenin iki kutbu vardır; maddenin mânâsı ve maddenin maddesi. Bunlar arasında ilişkiler vardır.

3)      Mânânın da böyle maddesi ve mânâsı ve onlar arasındaki ilişkiler. Bunlar kutup ve bağlardır.

4)      Maddenin mânâ dışındaki dört kutupla ilişkisi dörttür.

5)      Mânânın da diğer dört kutupla ilişkisi dörttür.

6)      Ana iki kutup dışında dört kutbun birbirine ilişkileri ve çevre ilişkisi dörttür.

Demek ki bir şey kendisiyle 25 (yirmi beş) öğeden oluşur.

İşte karşılaştırma bunun üzerinde yapılacaktır.

Mesel kalıbını oluşturmuş bulunuyoruz. Bu kalıbı Fıkıhçılar tarafından keşfedilen dörtlü sistemle bulmuş bulunuyoruz.

Kur’an’da Mürselât Sûresi vardır. Dişi kurallı çoğul en az üçü gösterir. Kalıp sistem kalıbıdır. Yani terkibi gösterir. Terkip de Kur’an’ın ifadesi ile çifttir. O halde muhkemat dediğimiz zaman dört kadar olmalıdır. İşte fıkıh bu dörtlülere dayanmaktadır. Biz de herhangi işlemi aldığımız zaman 24’ünü bulup anlatırız. Bu ilimler yeniden kurulacak. Bu ilimde emsal içinde yerleştirme önemlidir. O zaman aynı kelimeler değişik mânâyı taşıyacaktır.

 

                                          TEMSİL CEDVELİ

BÂTIN

Bâtının Şehadeti

Bâtının Alenisi

Bâtının Sırrı

Bâtının Gaybı

Bâtının Zahiri

ŞEHADET

Şehadetin Gaybı

Gaybın Şehadeti

GAYB

ŞEY

Şehadetin Zahiri

Zahirin Gaybı

Gaybın Sırrı

Sırrın Şehadeti

Zâhirin Bâtını

ALENİ

Aleninin Sırrı

Sırrın Alenisi

SIR

ZÂHİR

Zahirin Alenisi

Zahirin Şehadeti

Zahirin Gaybı

Zahirin Sırrı

 

TEMSİL SEKİZLİSİ (Semaniyete Ezvac)

 

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-501/ADİL DÜZEN DERSLERİ-331   İstanbul, 14 Mart 2008

 

ERBAKAN İSTANBUL’DA NE DEDİ?

Sevr anlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu tarih olmuştur. 1920 tarihinden itibaren Cumhuriyet Hükümeti kurulmaya başlanmıştır. Lozan anlaşması ile Türkiye istiklâlini kazanmıştır. Sonra Cumhuriyet Hükümeti Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını elde etme yolunu aramaya başlamıştır. 

a)      İlk iş olarak Türkiye’yi dış borçlardan kurtarmak gerekiyordu. Lozan’da Türkiye’nin borcu belirlenmiş ve taksitlere bağlanmıştır. CHP bu borçları muntazaman ödemiştir. 1950’lerde bu borç bitmiştir. Böylece Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığı için bir adım atılmıştır. 

b)     Türkiye’nin ikinci ekonomik esareti sanayi alanındaydı, tüm sanayi tesisleri yabancıların idi. Şehirlerin su ve elektrik tesisleri ile demiryolları dış sermayenin idi. Cumhuriyet Halk Partisi yabancı sermayeye dayanan tesisleri millileştirdi ve ekonomik bağımsızlığa ikinci adımını attı. 

c)      Türkiye’nin bağımsızlaşması için modern ekonomik tesislere gerek vardı. Bunun için iktisadi devlet teşekkülleri kurulmuştur. KİT’ler teknoloji transferi yapmış, teknolojik eğitimi gerçekleştirmiş, kentleşmeyi sağlamış ve sermaye tekelinin sömürüsünü önlemiştir. 

d)     Cumhuriyet Halk Partisi nüfusu çoğaltma siyasetini gütmüş, Müslüman halkın ülkeye göçünü kabul etmiş ve Türkiye’yi yeterli seviyede ekonomik bir sayıya ulaştırmıştır. 

 

1950’de CHP iktidardan indirilmiş, DP iktidar edilmiştir.

DP Türkiye’nin siyasetini tamamen değiştirmiştir. 

a) Devlet borçlanarak altyapı yatırımları yapmıştır. Böylece ülkeyi günümüzde çökertecek seviyeye ulaşmış olan bir borç yüküne sokmuştur.

b) Devlet ülkeyi yabancı sermayeye açmış, onların Türkiye’de yatırım yapmalarına imkan vermiştir. Ancak Türkiye’yi yıkmayı düşündükleri için yabancı sermaye sadece borç olarak gelmiş, yatırımlara girişilmemiştir. 

c) KİT’ler zarar ediyor diye bedava satılmaya başlanmıştır. Oysa Türkiye teknoloji transferi yerine teknoloji üretimi yapmak zorundadır. Türkiye köylerin boşalmaması için tedbirler almak zorundadır. Bu da tarım teknolojisi üretmenin yanında, küçük sanayi de köylere götürecek tedbirler şeklinde olmalıdır. Bu da usta-çırak eğitimi ile mümkündür. Türkiye küçük işletmeleri yani KOBİ’leri organize etmek zorundadır. Bu da ancak KİT’lerin fonksiyonunu değiştirerek sürmesi ile mümkündür.

d) Devlet doğum kontrolü ve ülkeye gelen göçü durdurma siyaseti ile birlikte, dışarıya işçi gönderme siyaseti ile Türk nüfusunu durdurma çabası içindedir.

İşte bu şekilde Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi’nin yaptıklarını yıkmakla meşgul olmuştur. Bu da yetmiyormuş gibi dinsizleştirme siyaseti de sinsi bir şekilde devam etmiştir.

 

Erbakan neler yapmıştır? 

a)      Gümüş Motor’u kurarak, Türkiye’de halk işletmelerinin kurulmasına örnek ve öncü olmuştur. Bugün her beldede bu sanayileşme hareketi gerçekleşmiştir.

b)     Millî Görüş Hareketi ile anlaşmalı iki parti sisteminden (DP-CHP) çok partili sisteme geçilmiştir. Bugün AKP, CHP, MHP, DTP grupları vardır. Bütün baskılara rağmen Türkiye’de ikili parti sistemi oluşturulmamıştır.

c)      Erbakan Türkiye’deki sanayileşmeyi İstanbul’dan Anadolu’ya taşımış, Türkiye’nin her tarafını fabrikalarla donatmıştır.

d)     Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasalarına din derslerini koyacak ve İslâm ülkeleri ile birliğe doğru gitme adımlarını atmıştır.

 

Erbakan önce 12 Eylül 1980 darbesi ile iktidardan uzaklaştırılmıştır. Ancak Kenan Evren O’nun başlattığı yenileşmeyi tamamlamış, Erbakan 1970’lerde neler söylemişse onları yapmıştır. 28 Şubat 1997 darbesinden sonraki beş senelik uygulamadan sonra Millî Görüş’ün ikinci kadrosu iktidar edilmiştir.

Hâsılı, Erbakan kırk-elli sene evvel ortaya koyduğu hedeflere fazlasıyla ulaşmıştır.

İşte bu yaptıklarının huzuru içinde İstanbul’da konuşmuştur.

Benim için önemli olan şu cümleleri buraya almada yarar vardır.

“Erbakan iki partiyi arkadan idare ediyor diyorlar, beni de AK Partili sayıyorlar” dedi.

Cevap olarak şunu söyledi:

“Oysa ben şimdi buradayım.

Burası neresi?

Sizin gönlünüz.” 

Erbakan bununla ne demek istedi?

Evet, ben siyaset icabı veytama gereği AK Parti’ye karşı çıktım. Ama ben biliyorum ki AK Parti de Millî Görüş’ün meyvesidir.

Siz AK Parti’de iseniz ben de oradayım...

Siz Saadet’te iseniz ben de oradayım...

Demek istemiştir.

Böylece AK Parti’ye karşı olan saldırganlığa son vermiştir.

 

Benim görüşüm ise:

Sömürü tekel sermayesi AK Parti’yi işgal etmek için akla gelmez oyunlar oynamakta, Erdoğan’ı yalnız bırakmak için her türlü oyunu oynamaktadır.

a)      Erdoğan Gül’ü cumhurbaşkanı yapmakla bir kolu kırmıştır.

b)     Erdoğan Arınç’ı meclis başkanlığından uzaklaştırmakla ikinci kanadı kırmıştır.

c)      Erdoğan bundan önceki genel seçimde 160 milletvekilini uzaklaştırmakla bir ayağını kırmıştır.

d)     Şimdi de belediye başkanlıklarını kendisine karşı olanlara devretmiştir...

 

Biz emekli generallerle görüşmüş, Adil Düzen Partisi’ni koralım demişizdir. Onlar bize mevcut partilere girin demişlerdir...

Adil Düzen Çalışanı gençlerimize tavsiyem ve söyleyeceğim; bu partilerden hiç birisinden herhangi bir ümit içinde olmadığımdır. Bir an önce Adil Düzen Partisi’ni kurun, biz sizi destekleyelim.

Millî Görüşçülere ise her iki partiyi boş bırakmayın tavsiyesinde bulunuyorum. Kardeşlerinizden birisi Saadet’te çalışsın, diğeri AK Parti’de.

AK Parti’yi onlara kaptırmayın...

Sadet Partisi’ni de çökertmeyin...

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-501/ADİL DÜZEN DERSLERİ-331   İstanbul, 14 Mart 2008

 

“İSTANBUL GRUBU” VE İLİM

Reşat Nuri Erol “İstanbul Grubu”ndan bahsetmiştir…

İslâmiyet, gruplanmaları sadece meşru kılmamış, aynı zamanda emretmiştir.

İnsanlar bir araya gelecekler ve sorunlarını birlikte çözeceklerdir.

Kur’an’da gruplanmalar şu şekilde anlatılmıştır.

AŞİRET, KABİLE, ŞA’B, KAVM ve NÂS iç içe dikey gruplanmayı yani örgütlenmeyi emretmektedir. Bugünkü dilimizde APARTMAN, BELDE, İLÇE, İL, ÜLKE ve İNSANLIK iç içe örgütlenenlerdir.

Diğer taraftan da Kur’an’da kavram/kelime olarak geçtiği şekliyle, yatay olarak ŞİR’A, MİNHAC, MENSEK ve KISSİS olarak gruplanılmasını emretmektedir. Bugünkü ifadelerimizle bunlar İLMÎ, DİNÎ, MESLEKÎ ve SİYASÎ gruplardır.

Kur’an bu gruplanmaları meşru ve memurun bih olarak görmekte, ancak bazı yasaklar koymakta, hatırlatmalar yapmaktadır. Onları hatırlatmama izin veriniz. Allah’ın bir emri olarak onları sizlere hatırlatıyorum. İsteyenler ve istifade etmeyi düşünenler dinler okur ve istifade eder.

1-      Grup her söze kulak verecek ve en iyisine uyacak. Yani grup peşin kabul edilmiş fikirlere sahip olmayacak, her türlü fikrin savunulduğu ve tartışıldığı bir grup olacaktır. O tartışmalar sonunda yavaş yavaş grubun kendi görüşleri oluşur. Ama bu görüş bütün görüşlerin değerlendirildiği bir görüş olacağı için daha ileri ve gelişmiş görüş olur. Aynı görüşte olanlar bir grup kurarlarsa, o grup tutucu ve gerici bir grup olur. Dikkat edilirse burada herkese kulak verilecek denmiyor, her söze kulak verilecektir deniyor.

2-      Grup iyilikte yardımlaşacak, kötülükte yardımlaşmayacaktır. Yani grup bir topluluğun veya bir grubun kötülüğünde birleşmeyecektir. Aksine iyilik etmek için oluşmalıdır. Yani “İstanbul Grubu” bir grubun veya bir partinin lehine veya aleyhine toplantılar yapmayacak, aksine ne yapabilir de mevcut grupların eksikliklerini tamamlar, onlara yardımcı olur diye toplanmalıdır. Kişileri ve kuruluşları değil, oluşları ve olayları/gelişmeleri ele almalıdır. Şöyle yapılması birr ve takvadır, o halde bunu yapan kim olursa olsun onun yanında yer alalın denmelidir. Bir parti kursa bile, o parti iktidar olmak için değil, sadece çalışmaları Meclis’e taşımak için kurulmalıdır, halka anlatılması için kurulmalıdır.

3-      Gruplaşma, gruba katılanların birbirlerini sevmeleri üzerine dayanmalıdır. Birilerine nefret üzerinde kurulmamalıdır. Düşmanlık ve hasımlık üzerine oluşmamalıdır. Onlar düşman olsalar bile biz dost olacağız.

4-      Yine grubun en önemli görevi doğruyu söylemek olmalıdır. İktidarın, muhalefetin, yargının, ordunun doğru yaptıkları vardır, yanlış yaptıkları vardır. Onlar kendileri neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemezler. Biz onlara doğru olanı söylemek için bir araya gelmeliyiz.

Demek ki Kur’an böylece hakka yönelmek için gruplaşmamız gerektiğini söyler.

 

GRUPLAŞMADA ARANAN ÖZELLİKLER NELERDİR?

a)      Tüm toplantılar açık olmalıdır. Kesinlikle gizli ve kapalı toplantılar yapılmamalıdır. Bunun için bu toplantılar bir kuruluş adına veya bir kişinin ya da heyetin sorumluluğunda yapılmalıdır.

b)     Tüm toplantılar ve topluluklar herkese açık olmalıdır. İslâmiyet’te diğer insanlara kapalı topluluk ve toplantı yoktur. Toplantılar ve topluluklar ‘ben katılacağım’ diyen herkese açık olacaktır.

c)      Katılanlar fikirlerini çok açık söylemelidirler. Asla sınırlama getirilmemelidir. Ne var ki toplantı kayda alınmalıdır. İstendiği zaman yetkililere ibraz edilmelidir. Herkes söylediğinin sorumlusu kendisidir. Kimsenin sözlerinden başkası ilzam olunmaz, ama şehadeti doğru olarak yapmalıyız.

d)     Toplantılara devam edenler kaydedilmeli, toplantı özetlenip yazılı hâle getirilmelidir. Böylece gelecektekilere bilgi ve tecrübe olarak bir şeyler bırakmak gerekmektedir.

 

Adil Düzen Çalışanlarına hakkı tavsiye babında önerim olacaktır. Her davet edildiğiniz yere gidiniz, dinleyiniz, konuşunuz. Ama dikkatli olunuz, bu tür toplulukları istismar edenler olur. Sonra içlerinden suç işleyenler olur. Bu tür eylemlere katılmayın.

Her yerde söyleyemeyeceğiniz sözü hiçbir yerde söylemeyiniz.

Grubunuzu değiştirebilirsiniz. Ama bir türde sadece bir grupta olunuz.

Bugün Türkiye’nin eksik bir grubu var, o da ilme dayanan grup yoktur.

Siyasî gruplar vardır.

İktisadî gruplar vardır.

Dinî gruplar vardır.

Bir tek grup yok, o da ilmî gruplar yoktur.

Yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada ilmî gruplar yoktur.

Şimdilik tek ilmî grup vardır, Adil Düzen Çalışanları vardır. Tüm dünyaya ilan ediyoruz. Bizden başka Adil Düzen Çalışma Grubu varsa, onlara katılmaya hazırız.

Adil Düzen Çalışanları ne demektir?

Kur’an’ı bugünkü müsbet ilimlerle yorumlamaya çalışan insanlardır.

Müsbet ilimsiz Kur’an ilimleri felçli insana benzer. Hiçbir şey yapmaya gücü yetmez. Kur’an’sız müsbet ilimler, bugünkü bazı batı ülkelerinde (özellikle ABD) olduğu gibi kudurmuş insana benzer, çıldırmış saldırgan deliye benzer.

“Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

“İ L İ M talep etmek her Müslümanın üzerine FARZdır.” (Hadis)

“Bize düşen sadece mübîn/açık tebliğdir.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“Adil Dünya Düzeni, Yeni Bir Medeniyet Projesidir.”

Allah sıratı mustakimde olanların yâr ve yardımcısı olsun.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2586 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2394 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3422 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5478 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3541 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3072 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3710 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3420 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3832 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4108 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4618 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3012 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3112 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3965 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3822 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2942 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3950 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7713 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3574 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4443 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4741 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4663 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4815 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4547 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3395 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5173 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3853 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5148 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5007 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4933 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3477 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3688 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5150 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4205 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5418 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4087 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4417 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4429 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4765 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5314 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5260 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4380 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4590 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4112 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4097 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4086 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4540 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5648 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9814 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4645 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3703 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3852 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3355 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3742 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5696 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4244 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler