ADİL DÜZEN
Haftalık Seminer Dergisi 01 ŞUBAT 2003 Fiyatı: SEMİNERE KATILMAK! veya www.akevler.org
TEBLİĞ AMACIYLA “ADİL DÜZEN DERGİSİ”Nİ FOTOKOPİ İLE ÇOĞALTIP DAĞITMAK, BİZDEN İZİN ALMAKSIZIN SERBESTTİR!
*ADİL DÜZEN HABERLERİ AK-İLHAM (Akevler İlim ve Haber Merkezi)
TÜRKİYE VE SAADET PARTİSİ KOMADA!
TEK TEDAVİSİ VAR; “ADİL DÜZEN”
“Adil Düzen”ci Akevler Kooperatifi”nin
“Millî Görüş”çü Saadet Partisi”ne Ö N E R İ S İ
3 Kasım Seçimi sonrasında ilk “Adil Düzen Ekibi – Saadet Partisi / Süleyman Kara gülle – Necmettin Erbakan Görüşmesi” 22 Ocak 2003 Çarşamba günü Ankara’da nihayet gerçekleşti. Necmettin Erbakan, Süleyman Karagülle’nin; “Adil Düzen”ci Akevler Kooperatifi”nin “Millî Görüş”çü Saadet Partisi”ne “ÖNERİSİ” ile açtı.
TOPLANTIYA DÂVET EDİLENLER
A. KURUCULAR KURULU VE GİK ÜYELERİ
B. ARAŞTIRMACI GRUPLAR 1. Prof. Burhanettin Can (Ümran Dergisi), 2. Levent Gültekin (Gerçek Hayat Dergisi), 3. Prof. Mevlüt Güngör (Ankara ve İst. İlâhiyat) 4. Süleyman Karagülle (Adil Düzen Ekibi), 5. İbrahim Tuncer (BAV (Adnan Hoca) Temsilcisi)
C. HALKLA İLİŞKİLER (Mehmet Batuk, Yakup Budak, Yaşar Canbay, Mustafa Geçer, A.Feyzi İnceöz, Niyazi Yanmaz)
D. BAŞKANLIK DİVANI (Recai Kutan, Temel Karamollaoğlu, Şevket Kazan, Yasin Hatipoğlu, Fehim Adak...)
NECMETTİN ERBAKAN: “Bu bir ilk adımdır. “TEKLİF VE TAVSİYELERİN TOPLANMASI TOPLANTISI” yapıyoruz... İnsanda “İMAN” var; ama “DÜŞÜNCE”nin yerini hiçbir şey dolduramaz... KOORDİNASYON gerekli... ÖNCELİKLER tesbit edilmeli... İSRAF olmamalı, çünkü imkânlar mahdut... Şuurlu olmak içim MÜSLÜMANLIĞI ÖĞRENMELİYİZ... (Erbakan, her önemli konuya işaret ettikten sonra “HANİ BUNUN KİTABI?” diye sordu. )
REŞAT NURİ EROL: ““AKEVLER” 1967 yılında kuruldu. AKEVLER, Başta “İLMÎ ÇALIŞMALAR” ve “AKEVLER SİTESİ” olmak üzere; Türkiye’de ilklerin öncüsü oldu. Bu özelliği artık “EKOL” olarak devam ediyor... “AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ” kuruldu... 5 yıldır her hafta İSTANBUL’da “KUR’AN MATEMATİĞİ” veya “KUR’AN VE İLİM” dediğimiz “ADİL DÜZEN SEMİNERLERİ”nin bu hafta 194.’sünü yapacağız... Türkiye’de “İlk Toplu Konut” projesini gerçekleştiren “Akevler”, şimdi de “AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ”nin öncülüğünde ilk “AHŞAP EVLER SİTELERİ”ni kuruyor. “ÖRNEK AHŞAP EV” İzmir’deki fabrikamızda yapıldı... “KONSİNYE MARKET” ve “MALA-MAL MARKET” projelerimizin “İDARE VE MUHASEBE BİLGİSAYAR PROGRAMLARI” yazıldı... “AKEVLERONLİNE” kuruldu... “AKEVLER EKOLÜ” “20 (YİRMİ) BİN SAYFA TELİF ESER” üretti... “İSLÂM Devlet ve Dünya DÜZENİ” kitabımız iki ciltlik 1200 sayfadan oluşuyor. Bu kitaptan 1001 kitapçık çıkabilir... “TÜRKİYE ANAYASASI”, “İNSANLIK ANAYASASI” ve “İNSANLIK TARİHİ” kitapları yazıldı... Sadece TÜRKİYE değil; “BÜTÜN DÜNYA VE İNSANLIK KOMADA”. Globalleşen dünyaya tek alternatifi “Adil Düzen” sunuyor...”
TEMEL KARAMOLLAOĞLU: “Bizde “HEYECAN” kalmadı!.. Nasıl heyecan verelim?..”
SÜLEYMAN KARAGÜLLE: “Sadece yöneticilerin, komutanların ve kurmayların düşmanları iyi bilmesi gerekir. Halkın ve askerlerin düşmanı bilmesine gerek yoktur. Halk ve askerler sadece yönetici ve komutanlarını iyi tanımalıdır... “Heyecanı nasıl vereceğiz?” diye soruluyor. Heyecanı “KELİME” ile vereceğiz. Hz. Muhammed tek kelime söyledi; “LÂİLÂHEİLALLAH”... Çağımızdaki kelimemiz “ADİL DÜZEN”dir. “İSLÂM” kelimesi olmaz!.. “ŞERİAT” kelimesi olmaz!.. “HAK” kelimesi olmaz dediler!.. Geriye ne kaldı; “ADİL DÜZEN”. Peki, “ADİL DÜZEN” olmayacak da, “ZULÜM DÜZENİ” mi olacak?!. Erbakan Hocamızla birlikte “1000 SAYFALIK ADİL DÜZEN KİTABI”nı yazalım... Bu toplantıda herkes sadece “SORUN” söyledi; “ÇÖZÜM” söylemediniz... Herkes “FİKİR” söyleyecek; BAŞKAN TARTIŞMAYACAK; sadece “RESMÎ BEYAN” söyleyecek... Başkana “FİKİR” olarak karşı çıkılabilir; ama “FİİL” olarak karşı çıkılamaz...”
“ADİL DÜZEN”İN İÇYÜZÜ
NECMETTİN ERBAKAN VE 30 YILIN MUHASEBESİ KİTABI -GEÇEN AY- ÇIKTI
Yazan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE / Yayına Hazırlayan: REŞAT NURİ EROL SİPARİŞ İÇİN FAX: (0212) 598 23 74 (FERDİNAZ BEY (0532) 784 25 51
*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 194. SEMİNER (CUMARTESİ GÜNLERİ Saat: 09.00-21.00) İstanbul, 25 Ocak 2003
Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİ BOSNA/ İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51
*HAFTALIK YORUM (25)
“YAŞ KARARLARI” VE “BASIN TOPLANTISI”
GENEL KURMAY BAŞKANI HİLMİ ÖZKÖK DÖRT KONUYU İŞLEDİ
“RESMÎ YAYIN KANUNU” TEKLİFİ
*HAFTALIK TEFSİR SEMİNERİ (CUMARTESİ GÜNLERİ; Saat:18.00-21.00)
SECDE SÛRESİ(32) 4-5. ÂYETLERİN TEFSİRİ
Değerli Okuyucularımız! Sevgili Seyirciler! Haberiniz var mı?!.
Milli Gazete, Vakit, Yeni Şafak, Zaman ve diğerleri; Kanal 7, STV, TGRT, Mesaj TV ve diğerleri; bugüne kadar olduğu gibi “Geçen Hafta” da “ADİL DÜZEN ÇALIŞMALARI”na yer ver(e)mediler!.. Hâlâ bu GAZETELERİ okuyor ve bu TV kanallarını izliyorsanız; artık onlara “ADİL DÜZEN ÇALIŞMALARI”nı hatırlatabilirsiniz!..
“Adil Düzen”ci ‘Akevler Kooperatifi’”nin
“Millî Görüş”çü ‘Saadet Partisi’”ne
Ö N E R İ S İ
1- IV. İslâm, I. Kur’an Hak Medeniyeti bin yıllık ömrünü doldurarak son bulmuştur. IV. Kuvvet Medeniyeti olan Avrupa Medeniyeti 500 yaşlarındadır ve çökmeye başlamıştır. V.İslâm, II. Kur’an, III. Bin Yıl Hak Medeniyeti doğmaya başlamıştır.
2- II. İslâm Medeniyeti olan İbrani Medeniyeti’ni İsrail oğulları, III. İslâm Medeniyeti olan I. Kur’an Medeniyeti’ni Araplar hazırladı. Hazırlık dönemleri asırlarca sürdü. Her medeniyet iki medeniyetin sentezinden doğmuştur. III. Bin Yıl Medeniyeti de Batı Medeniyeti ile I. Kur’an Medeniyeti’nin sentezinden doğacaktır. Bu sentezi yapmaya Tanzimat’tan başlayan reformlarla Allah Türk Milletini görevli kılmıştır.
3- Uygarlığı onu yapabilecek kavim içinden çıkacak bir cemaat yapar. 1960’lardan sonra faaliyet göstererek bugünkü seviyeye ulaşması hizmetini veren “Adil Düzenciler” bu inkılâbı yapmakla görevlidirler. İlmî, dinî, iktisadî ve siyasî çalışmaları ile “Adil Düzen”in şartlarını hazırlamışlardır.
4- “Adil Düzen”in beyni “Akevler” olmuştur. “Adil Düzen”in bedeni ise “Millî Görüşçüler” olmuştur. 1960’larda başlayan “Adil Düzen Çalışmaları” batı modeli içinde başarıya ulaşmışlardır. Bugün Anayasa ekseriyetine ulaşmışlardır. Bu asrın başlarında ilimde, dinde, ekonomide ve siyasette “Adil Düzene Göre” teşkilâtlanacaklardır. Bundan sonraki görevleri bu olacaktır.
Bugün Türkiye komadadır. “Adil Düzene Göre Müdahale” olmazsa, Türkiye halkıyla ve devletiyle son bulacaktır.
1- Medya devletin gözü ve kulağıdır. Ters gören ve yanlış duyan bir haberleşme topluluğu uçuruma götürür. Bugünkü basın yabancı sermayenin eseridir. “Basın” özgürdür; ama “Yazarlar” esirdir. Yazarlar özgür hâle getirilmelidir. Basın kooperatifleştirilmelidir. Yazarların kurduğu ve okurların ortak olduğu kooperatifler desteklenmelidir. Medya bunların olmalıdır. “Adil Düzen” bu sorunu 1 yıl içinde çözer.
2- Devletin eşkıyadan farkı “adalet”tir. Bugün “yargı” özgürdür; ama “hakim” baskı altındadır. “Hakemlik sistemi” ile “yargıçlar” bağımsız hâle getirilmelidir. “Adil Düzen” bu sorunu 6 ay içinde çözer.
3- Dış borç Türkiye’yi ölüm döşeğine getirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkan “Duyun-u Umumiye” kapıya gelmiştir. “Dış borç” “iç borc”a çevrilmelidir; “Döviz borcu” “mal borcu”na çevrilmelidir. Borç iştirake çevrilmelidir. Enflasyon sıfırlanarak Döviz borcu TL borcuna çevrilmelidir. “Adil Düzen” bu sorunu 2 yıl içinde çözer.
4- Türkiye’nin baş sorunu “işsizlik”tir. Açlık içinde olan ülke dış sorunlarını çözemez, borçlarını ödeyemez, millî basını oluşturamaz ve adaleti tesis edemez. Bu sorun işçiye kredi ile çözülecektir. İşveren borçlandırılıp ücreti ödenecektir. Ayrıca işverene satın aldığı ham madde kredisi de ödenecektir. “Adil Düzen” bu sorunu 3 ay içinde çözer.
Bir uygarlık bozularak sona erer. Uyarıcılar gelir. Uyarılara uyanlar kurtulur; uymayanlar helâk olup giderler.
Mü’minlerin görevleri; “Adil Düzen”i öğrenmek, uygulamak, anlatmak ve ondan sonra beklemektir. Dinlemeyen toplulukları Allah helâk eder. Mü’minlerin görevi onlarla savaşmak değildir. Bugün “Adil Düzenciler”in görevi; öğrenmek, yaşamak, anlatmak ondan sonra da beklemektir.
“AKEVLER ADİL DÜZEN MENSUPLARI”
“SAADET PARTİSİ MİLLÎ GÖRÜŞ MENSUPLARI”NA
AŞAĞIDAKİ “ORTAKLIK TEKLİFİ”Nİ ÖNERMEKTEDİR
Madde 1- “Millî Görüşçü Saadet Partisi” ile “Adil Düzenci Akevler Ekibi” arasında “Oraklık Anlaşması” yapılmıştır. Taraflar çıkacak ihtilafları hakemlerle çözmeyi kabul ederler.
Madde 2- “Akevler” her hafta çalışarak günlük olayları “Adil Düzene Göre” yorumlayacak, çözümlerini üretecek ve bir “DERGİ” haline getirip Salı günleri Necmettin Erbakan’a teslim edeceklerdir. Perşembe günü Erbakan tarafından “MİLSAN”a teslim edilecektir.
Madde 3- Dergide her türlü görüş ve yazı yer alacaktır. İslâmcıların, Milliyetçilerin, Solcuların, Avrupacıların, Kemalcilerin görüşleri yer alacaktır. Bedenî ceza sorumluluğu yazara ait olacaktır. Erbakan isterse konuşmalarında o görüşleri değerlendirebilir.
Madde 4- Necmettin Erbakan her Cuma günü herkese açık bir salonda “Haftalık Konuşma”sını yapacaktır. Konuşmasını salonda olanlar kritik edebilecek, dergide de buna yer verebileceklerdir. Erbakan tartışmayacaktır. İsterse ertesi haftaki konuşmasında, eski konuşmasının kritiklerine cevap verebilir.
Madde 5- “MİLSAN”da basılan dergi “Saadet Partisi”ne teslim edilecektir. Partililer dergileri evlerine götürüp dağıtacaklardır. Derginin üzerinde okuyucudan istenen; “Gelecek hafta sizi ziyaret edeceğiz. Dergimizi beğendiyseniz parasını veriniz; beğenmediyseniz dergiyi iade ediniz.” yazılı bir açıklama bulunacaktır. Ertesi hafta yayınlanacak derginin parasını verenler derginin abonesi kabul edilecektir. İade edilen dergiler de başka evlere götürülüp dağıtılacaktır.
Madde 6- Dergi abone sayısının beşte biri fazlası ile basılacaktır. Bununla yeni aboneler aranacaktır veya beldesiz olarak değişik kimselere okutulacaktır. Elde edilen hasılatın dörtte biri Milsan’a baskı bedeli olarak verilecek; dörtte biri Akevler’e telif karşılığı ödenecek; dörtte biri dergileri dağıtan kişilere bölüştürülecek; ve kalan dörtte biri de taşıma giderleri karşılığı olarak partiye bırakılacaktır.
ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI adına
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 192. SEMİNER YORUM – 23 İstanbul, 11 Ocak 2003
TÜRKİYE KOMADAN NASIL KURTULUR? (ÖNERİ ÖZETİ)
Türkiye komadadır. Ayrıca dış sorunları vardır.
İç sorunlar çözülmeden dış sorunlar çözülemez.
Türkiye dört sorununu çözebilirse komadan çıkabilir:
1) Medya mensupları ve sanatçılar serbest hâle gelmelidir.
2) Yargı tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın hâle getirilmelidir.
3) İşsiz bir kişi bile kalmamalıdır.
4) Bir dolar borcu olmamalıdır.
Adil Düzene Göre;
1) Siyasi partilere “ödenek” ayrılmalı, yazar ve sanatçılar partilerce finanse edilmelidir.
2) Yargıda dıştan soruşturma ve hakemlik sistemi getirilmelidir.
3) İşçilerin ücretleri devletçe ödenmeli, işverenler borçlandırılmalıdır.
4) Dış borç iç borca, mal borcuna, ortaklığa, faizsiz mevduata çevrilmelidir.
“Adil Düzen Ekibi”ne görev verilirse;
1) Üç ayda “işsizlik sorunu” çözülür ve Türkiye’de işsiz bir kişi bile kalmaz.
2) Altı ayda “yargı” tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın hâle getirilebilir.
3) Bir yılda “yazar ve sanatçılar” serbest hâle getirilebilir.
4) İki yılda “dış borçlar” biter ve Türkiye rahatlar.
Bunların başarılabilmesi için;
1- “Devlet Başkanı” asker olmalıdır.
2- “Millî Mutabakat Hükümeti” kurulmalıdır.
3- “Ordu” doğrudan Devlet Başkanına bağlanmalıdır.
4- DPT “Meclis”e bağlanmalı ve “mevzuat”ı o hazırlamalıdır.
TÜRKİYE, PARTİLERİMİZ VE “SAADET PARTİSİ” KOMADA!
TEK TEDAVİSİ VAR; “ADİL DÜZEN”
3 Kasım Seçimi sonrasında ilk “Adil Düzen Ekibi – Saadet Partisi / Süleyman Karagülle – Necmettin Erbakan Görüşmesi” 22 Ocak 2003 Çarşamba günü Ankara’da nihayet gerçekleşti. Katılımcılara önceden “GÜNDEM” belirtilmeyen toplantıyı Necmettin Erbakan, Süleyman Karagülle’nin; “Adil Düzen”ci Akevler Kooperatifi”nin “Millî Görüş”çü Saadet Partisi”ne “ÖNERİSİ” ile açtı. “ESAM Toplantısı Yapıyoruz” diyerek söze başladı ve bir saat konuştu. Sonra 14 konuşmacının söz aldığı “Teklif ve Tavsiyelerin Toplanması” denebilecek iki saatlik merhaleye geçildi.
TOPLANTIYA DAVET EDİLENLER
A. KURUCULAR KURULU VE GİK ÜYELERİ (Prof. Mehmet Bekaroğlu ve Doç. Numan Kurtulmuş’un mazeretleri(!) sebebiyle katılmamaları dikkat çekiciydi.)
B. ARAŞTIRMACI GRUPLAR 1. Prof. Burhanettin Can (Ümran Dergisi), 2. Levent Gültekin (Gerçek Hayat Dergisi), 3. Prof. Mevlüt Güngör (Ankara ve İst. İlâhiyat) 4. Süleyman Karagülle (Adil Düzen Ekibi), 5. İbrahim Tuncer (BAV [Adnan Hoca] Temsilcisi)
C. HALKLA İLİŞKİLER (Mehmet Batuk, Yakup Budak, Yaşar Canbay, Mustafa Geçer, A.Feyzi İnceöz, Niyazi Yanmaz)
D. BAŞKANLIK DİVANI (Sadece Recai Kutan, Şevket Kazan, Temel Karamollaoğlu, Yasin Hatipoğlu ve Fehim Adak isimlerini tesbit edebildik... Oğuzhan Asiltürk yoktu. Yasin Hatipoğlu’nun en öndeki sırada ve kenarda küskün küskün oturması dikkat çekiciydi. Fehim Adak ise kapı kenarında oturmaya ve Adil Düzen Ekibi ile görüşmemeye özen gösterdi.)
“ADİL DÜZEN EKİBİ” toplantıya 20 kişi ile katıldı. Hanımlar da toplantıya ısrarla katılmak istemelerine rağmen; S. Karagülle gündemi tam olarak belli olmayan bu toplantıya hanımların katılmasını uygun görmedi. Toplantı öncesinde İstanbul ve İzmir Adil Düzen Ekipleri olarak 18 kişiyle bir araya geldiğimizde Süleyman Abi’ye sordum: “Süleyman Akdemir henüz gelemedi. Geç gelecek. Ankara veya Çorum’dan katılan Arif Abi’yi (Prof. Arif Ersoy) de sayarsak, şimdilik 19 kişiyiz. Bu sayının bir hikmeti var mı?” Süleyman Abi yerine Arif Abi cevap verdi: “Elbette var; 19, Çorum’un plaka numarasıdır!..”
NECMETTİN ERBAKAN: (Bir saat konuştu) “Bu bir ilk adımdır. “TEKLİF VE TAVSİYELERİN TOPLANMASI TOPLANTISI” yapıyoruz... İnsanda “İMAN” var; ama “DÜŞÜNCE”nin yerini hiçbir şey dolduramaz... Tarihçi Arnold Toynbee (1889-1975), tarihi 1569 öncesi ve sonrası olmak üzere ikiye ayırır. Bu tarihte İngiltere Kraliçesi alimleri topladı ve dedi ki: “Bugüne kadar “ilim için ilim” yaptınız; artık “FAYDA İÇİN İLİM” yani halkım için ilim yapmanızı istiyorum.” Böylece İngiltere’nin kalkınma hamlesi başladı... KOORDİNASYON gerekli... ÖNCELİKLER tesbit edilmeli... İSRAF olmamalı, çünkü imkânlar mahdut... Şuurlu olmak için MÜSLÜMANLIĞI ÖĞRENMELİYİZ... HAK-BÂTIL MÜCADELESİ var. 5000 yıldan beri bu böyle... BÂTIL tek millettir ve bu tek milleti SİYONİZM kontrol ediyor... CHP, İttihat ve Terakki’nin isim değiştirmiş şeklinden ibarettir. Diğer partiler CHP’den doğdu... 30 bin Sabetaist Türkiye’yi yönetiyor... Biz israf içindeyiz. Önceliklerimizi tesbit etmeliyiz... (Erbakan, daha sonra siyasî mücadele hayatından örnekler verdi. Her önemli konuya işaret ettikten sonra; “HANİ BUNUN KİTABI?” diye sordu. )
Erbakan konuşmasını bitirdikten sonra, (iki saat süren bölümde) 14 kişi söz aldı.
Burada sadece -bize göre- önemli şeyler söyleyenlerin görüşlerine yer vereceğiz.
REŞAT NURİ EROL: “1972 yılında resmen birlikte (N.E. MSP Gen. Bşk., S.K. İzmir İl Bşk., R.E. İzmir Gençlik Kolu Bşk.) çalışmaya başladık. 30 yıl birlikte çalıştık... “AKEVLER” 1967 yılında kuruldu. AKEVLER, Başta “İLMÎ ÇALIŞMALAR” ve “AKEVLER SİTESİ” olmak üzere; Türkiye’de ilklerin öncüsü oldu. Bu özelliği artık “EKOL” olarak devam ediyor... “AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ” kuruldu... 5 yıldır her hafta İSTANBUL’da yapmakta olduğumuz ve başlangıçta “KUR’AN MATEMATİĞİ”, şimdi “KUR’AN VE İLİM” olarak isimlendirdiğimiz “ADİL DÜZEN SEMİNERLERİ”nin bu hafta 194.’sünü yapacağız... Türkiye’de “İlk Toplu Konut” projesini gerçekleştiren “Akevler”, şimdi de “AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ”nin öncülüğünde ilk “AHŞAP EVLER SİTELERİ”ni kuruyor. “ÖRNEK AHŞAP EV” İzmir’deki fabrikamızda müşterilerimize arz edilmektedir... “Akevler İstanbul Tüketim Kooperatifi”nin öncülüğünde “KONSİNYE MARKET” ve “MALA-MAL MARKETİ” projelerimizin “İDARE VE MUHASEBE BİLGİSAYAR PROGRAMLARI” tarafımızdan yazıldı... “AKEVLERONLİNE” kuruldu... “AKEVLER EKOLÜ” otuz yılda “20 (YİRMİ) BİN SAYFA TELİF ESER” (Tercüme veya Derleme değil) üretti. Sadece “İSLÂM Devlet ve Dünya DÜZENİ” kitabımız iki ciltlik 1200 sayfadan oluşuyor. Bu kitaptan –samimi olarak isteniyorsa- konu ağırlıklı 1001 kitapçık çıkabilir... Kur’an, İslâm, Sistem, İktisat, Fıkıh ve Tefsir Serileri ile ilgili “KİTAPLARIMIZ” yayına hazırdır... Son yıllarda Süleyman Hocam ile 1200 sayfa “TÜRKİYE ANAYASASI”, “İNSANLIK ANAYASASI” ve “İNSANLIK TARİHİ” (Hz. Adem – Hz. Nuh – Hz. İbrahim – Hz. Musa – Hz. Davut – Hz. İsa - Hz. Muhammed HAK MEDENİYETLERİ ve KUVVET MEDENİYETLERİ) kitaplarını yazdık... Sadece TÜRKİYE değil; “BÜTÜN DÜNYA VE İNSANLIK KOMADA”. Globalleşen veya küreselleşen dünyaya tek alternatifi “Adil Düzen Ekibi” sunuyor... Bugünlük bu kadar!.. Bütün çalışmalarımızı ancak 10 günlük yoğunlaştırılmış seminerde sunabiliriz... Türkiye’deki bütün ilgililerin dikkatine arz olunur...”
A. FEYZİ İNCEÖZ: (Toplantı esnasında sadece A. Feyzi Bey, Süleyman Karagülle Hoca ile “Adil Düzen Ekibi”nin çalışmalarını andı.)
KAZIM ERTEN: “Her konudaki kitaplar fazlasıyla vardır... Sadece Siyonizm ve Yahudiler ile ilgili kitapları okuyanların ruh sağlığı bozulur, çalışma azmi kırılır... Biz önceliklerimizi Kur’an’a göre tesbit etmeli ve önce İslâmiyet’i öğrenmeliyiz... BAV Çalışanlarına İsra Sûresi’ni baştan sona kadar bir tefsir profesörü ile okumalarını tavsiye ediyorum... Kur’an’dan bizim yaptığımız tesbitlere göre; Kudüs’e Hz. Ömer zamanında olduğu gibi tekrar “BARIŞ” ile –savaş ile değil- girilecektir...” [Bk. 133. Kur’an Matematiği Semineri] (“Bu sûreyi bizimle de okusalar, fayda ve katkı olur.” RNE)
Prof. ALİ AKMAZ (ESAM Konya Şb. Bşk.): “Her şeyden önce, ESAM Genel Merkezi yok!.. ESAM Genel Merkezi faaliyete geçmeli... ESAM ve benzeri kurumlar “siyasete atlama taşı” olarak kullanılmaktan çıkarılmalı... Erbakan Hoca ve araştırmacılarla söyleşiler yapılıp yayınlanmalı...”
HARUN ÖZDEMİR (İlâhiyat ve Kamu Yönetimi Uzmanı): “Kur’an’da 1700 “KÖK KELİME” var. Her araştırmacı bir kelime almalı ve ömrünün sonuna kadar bu kelimeyi araştırıp yazmalı. En az 10 kişi kendisine yardımcı olmalı. Çalışma sonunda 1700 ciltlik “KUR’AN ANSİKLOPEDİSİ” ortaya çıkar... Ben “ŞİN-RA-AYN” yani “ŞERİAT” kelimesini seçtim ve yazdım... Önceliğimiz Yahudiler ve Siyonizm değil, “KUR’AN ÇALIŞMALARI” olmalıdır... Kur’an’ın yüzlerce yerinde “îmân ve sâlih amel” vurgusu ve tekrarı var. Buna dikkat edip çalışmalarımıza öncelik vermeliyiz... “AKEVLER EKOLÜ” insanlığa 1000 yıllık program sunuyor...”
TEMEL KARAMOLLAOĞLU: “Bizde “HEYECAN” kalmadı! Nasıl heyecan verelim?.. Çalışmanın birinci şartı îmân ve rûhî coşkudur. Sonra üslûp gerekiyor. Siyonizmden çok bahsedince; “Bu durumda çalışmayalım!” sonucu çıkıyor... Sabır ve sebatla sıkıntıyı çeken bir topluluk yetiştirmeliyiz... Yan kuruluşları “FİKİR ÜRETEN” kuruluşlar yapmalıyız...
YASİN KILAR (Mühendis ve Fıkıh Doktora Öğrencisi): Yıllarca değişik cemaatlerde bulundum ve Hayrettin Karaman Hoca ile çalıştım... Sekiz yıldır Adil Düzen İstanbul Ekibi ile çalışıyorum... “FIKIH USÛLÜ”ne her şeyden fazla önem vermeliyiz... Kur’an’da her şey vardır; “İÇTİHAT” ile çıkarmalıyız... Anlamasını bilirseniz Kur’an’ın tamamı ahkâm âyetleridir...”
SÜLEYMAN KARAGÜLLE: “Hocamız benim teklifimi okuduğu için ben bu toplantıda konuşmayacaktım. Kendisine teşekkür ederim. Ancak, kısaca bazı konuları hatırlatmam gerekiyor. Sadece yöneticilerin, komutanların ve kurmayların düşmanları iyi bilmesi gerekir. Halkın ve askerlerin düşmanı bilmesine gerek yoktur. Halk ve askerler sadece yönetici ve komutanlarını iyi tanımalıdır... “Heyecanı nasıl vereceğiz?” diye soruluyor. Heyecanı “KELİME” ile vereceğiz. En güzel örneği Hz. Peygamber’den verebiliriz. Hz. Muhammed tek kelime söyledi; “LÂİLÂHEİLALLAH”. Bu kelime sayesinde 100 yıldan kısa zamanda dünyanın süper gücü oldular... Bizim çağımızdaki kelimemiz “ADİL DÜZEN”dir. “İSLÂM” kelimesi olmaz!.. “ŞERİAT” kelimesi olmaz!.. “HAK” kelimesi olmaz dediler!.. Geriye ne kaldı; “ADİL DÜZEN”. Peki, “ADİL DÜZEN” olmayacak da, “ZULÜM DÜZENİ” mi olacak?!. Erbakan Hocamızla “1000 SAYFALIK ADİL DÜZEN KİTABI”nı yazalım... Herkes sadece “SORUN” söyledi; “ÇÖZÜM” söylemediniz... Herkes “FİKİR” söyleyecek; BAŞKAN TARTIŞMAYACAK; sadece “RESMÎ BEYAN” söyleyecek... Başkana “FİKİR” olarak karşı çıkılabilir; ama “FİİL” olarak karşı çıkılamaz... Vesselâm...”
Böylece 3 Kasım Seçimi öncesinde birkaç “Özel Görüşme” yapabildiğimiz Necmettin Erbakan ile; seçim sonrasında 80 kişinin huzurunda ilk “Genel Görüşmemiz”i yapmış olduk. “Özel Gündemli Görüşmemiz”i de yaparız, inşaallah...
AK Parti Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan son görüşme talebimizi; “Çin seyahati sonrasında görüşelim” diyerek cevapladı. Görüşmek dileğiyle... “Reis! Dünya gezmelerin bittiyse; “Komadaki Türkiye”yi görüşelim artık!..” RNE
Bu arada AK Parti Milletvekili ve Bakanlarının “Adil Düzen Çalışmaları”na olan ilgisizlikleri devam ediyor!. Devlet Bakanı ve İzmir Milletvekili Prof. Mehmet AYDIN ve Millî Eğitim Bakanı Erkan MUMCU başta olmak üzere, son haftalarda kendilerine “çözüm önerileri” sunduğumuz bakanlardan henüz cevap alamadık. Elbette, Sayın Başbakan Abdullah GÜL ve Sayın TBMM Başkanı Bülent ARINÇ da sitemlerimizden üzerlerine düşen paylarını almalıdırlar… Vesselâm…
Bu satırlarımızı okuyan her okuyucu, bu notlarımızı ilgililere ulaştırma gayreti içinde olmalıdır. Selâm ve duâ ile…
Hazırlayan: REŞAT NURİ EROL
AK-İLHAM (Akevler İlim ve Haber Merkezi) Koordinatörü
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 194. SEMİNER İstanbul, 25 Ocak 2003
SECDE SÛRESİ(32) 4-5. ÂYETLERİN TEFSİRİ
| SESLİ | SERT | SERT | YUMUŞAK | YUMUŞAK | SERT |
| | TİTREK | SÜREKSİZ | SÜREKLİ | SÜREKSİZ | SÜREKSİZ |
| | | | | H= ه | E= ء |
| | | G= ع | X= ح | | |
ARKA | | | Ğ= غ | P= خ | (Boğaz) | |
KAMERİYE | | | | | K= ك | Q= ق |
| I= ى | | Y= ي | | | C= ج |
| | | W= ض | Ş= ش | | |
ŞEMSİYE | | R=ر | J = ظ | Ö= ص | | Ö= ط |
| | L=ل | Z=ز | S= س | T= ت | D= د |
| A= ا | N= ن | Ü= ذ | Ç= ث | | |
ARKA DUDAK | U= | | V= و | F= ف | | |
ÖN DUDAK | | M= م | | | | B= ب |
بسم الله الرحمن الرحيم
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ مَا لَكُمْ مِنْ دُونِهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا شَفِيعٍ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ(4) يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنْ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ(5)
اللَّهُ (EalLAHu) Bundan önceki âyetlerde Âlemlerin Rabb’i tarafından insanları uyarman için sana gönderildiğini ifade etmiştir. Böylece müminleri tebliğe görevli kıldıktan sonra; ne ile uyaracağını mü’mine bildirmektedir. Arada bir ekleme harfi getirilmemiştir. Çünkü inzâr edilecek şeyin bedelidir. Yani, mü’min insanlara bunları söyleyecektir. “Allah” mübtedadır. Haberi bundan sonra gelen “ellezî” cümlesidir. Yani, Allah’ı tanımlamaktadır. Bundan önce “Allah” kelimesi geçmemiştir. “Rabb’in” ve “Âlemlerin Rabbi” kelimesi geçmiştir. Rab, yetiştiren demektir. Anne-baba da yetiştirendir ama hâlik değildir. Sonra Rabb’in kim olduğu belirtilmiştir. Güneş rab olabilir. Lenin rab olabilir. İnek rab olabilir. İşte insanlara tebliğ yaparken herkesin rabbinin kim olduğunu anlatmak gerekir. Bundan sonra gelen âyetler tebliğin ve uyarının konusunu belirlemektedir. Son harfin “U” bitmesi, bunun müpteda olduğunu gösterir. Allah’ın Kâinat’ı yaratmadan önceki adı “O”dur. Yarattıktan sonraki adı ise “Allah”tır. Tanımı ise; tek olması ve kendisinden başka hiçbir şeyin tek olmamasıdır. Özelliği ise; samettir. Kendisine herkes ve her şey muhtaçtır. O ise hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir.
الَّذِي خَلَقَ (EalLaÜIy PaLaRa) Yaratandır. Allah yaratan kimsedir. Arapçada yapan veya yapılan dört şekilde ifade edilir. “Hâlıkun” dersen; yaratılış da belirsiz, yaratan da belirsizdir. “El-Hâlık” dersen; yaratan bellidir ama yaratılış belli değildir. “Man Halaka” dersen; yaratılış bellidir, ama yaratan belli değildir. “Ellezî Halaka” dediğinde; hem yaratılış, hem yaratan bellidir. Burada yaratan da, yaratılan da bellidir. Yaratan da, yaratılış da tektir. Başka yaratıcı yoktur. O’nun yaratmadığı bir şey de yoktur. Halak ile rab arasındaki fark; halak birden oluşturma demektir. Rab ise yavaş yavaş oluşturmadır. Allah hem hâlıkdır, hem rabdir. Kaderde yani plân ve projede her şey yaratılmıştır. Her şey bellidir. Bu plân birden yapılmıştır. Plânın uygulanması ise zamanla evrim kanunlarına tâbi olarak yapılmaktadır. Bundan önceki âyetlerde “rab” kelimesi kullanılmıştır. Burada “halaka” denmiştir. Çünkü tebliğ rablik ile ilgilidir. Allah ise hâlıklıkla tanıtılmaktadır.
السَّمَاوَاتِ (elSaMAvVATı) Gökleri. Allah gökleri yaratmıştır. Bizim üstümüzde olan yerdir. Kur’an’da yedi tabaka olarak belirlenmiştir:
1. Tabaka “Sema-i Mâ”dır. Rüzgârların estiği ve yağmurun yağdığı tabakadır. 10 000 metreden biraz azdır.
2. Tabaka “Sema-i Şihab”dır. Kayar yıldızların eriyip gittiği tabakadır. Su tabakasının on katıdır.
3. Tabaka “Sema-i Sabah”tır. Işık tabakasıdır. Bu da şihab tabakasının on katıdır.
4. Tabaka “Kamer Tabakası”dır. Ay onun ortasından dolaşır. Atmosfersiz yer yarıçapının 60, atmosferli yer yarıçapının 50 katında Ay bulunur. Bu tabaka da atmosferli yer yarıçapının 100 katıdır.
5. Tabaka “Güneş Tabakası”dır. Ay tabakasının 200 katıdır. Ay uzaklığının 400 katıdır. Bu tabakada on gezegen vardır. Biri Yer, diğer ikisi iç gezegendir. Yedisi dış gezegendir. İç gezegenler arası Yer uzaklığının onda üçü kadardır. Dış gezegenler arası ise 3, 6, 12, 24, 48, 96, 192 aralıklarla dizilmişlerdir. En yakın yıl arasındaki uzaklık 4 ışık yılıdır.
6. Tabaka-i Gök burçlar göğüdür. Milyarlarca güneşlerin yığınıdır. Kalınlığı 10, çapı 100 ışık yılıdır.
7. Sema-i Hubuk semasıdır. Orada yıldız yığınları burçlar vardır. Bu semanın çapı 10 milyar ışık yılıdır. Yığınlar arası mesafe 2 milyon ışık yılı civarındadır.
Kâinat genişlemektedir. Yıldız yığınları arasında mesafeler artmaktadır. Yıldızlar arası mesafe ise artmamaktadır. Sürtünmeden dolayı azalmaktadır. Allah işte bu görkleri yaratmıştır. Kurallı çoğul gelmiştir. Bu göklerin iç içe olduğunu gösterir.
وَالْأَرْضَ (Va eLEaRWa) Yeri de yaratmıştır. Yıldızlar sıcaktır. Orada moleküller başka şekilde oluşmuştur. Yeryüzü ise soğuktur. Orada moleküller vardır. Yıldızlarda yaşayan canlılar vardır. Bunlar cinlerdir. Orada da yeryüzünde varolan atomlar vardır. Onlara birleşerek molekül oluşturmuşlardır. Ancak bağlar kimyasal bağlar değildir. Buradaki bağlar çekirdek bağlardır. Biz Yer’de yaşayacak şekilde varolmuşuzdur. Cennet bizim bu Dünya benzeri yer üzerindedir. Cehennem ise Güneş gibi sıcağın olduğu yerdir. Orada cin ve insanlar bir arada olacaktır. Yerimiz üzerinde yaşadığımız yerin bir canlı tabakası vardır. Bu aynı zamanda su tabakasıdır. Ondan sonra çamur tabakası vardır. Orada su bulunur. Ondan sonra toprak tabakası vardır. Su hareketleri yoktur. Onun altında da kaya tabakası vardır. Deniz derinliği su seması kadardır. Ondan sonra 10 katı, 100 katı ve 1000 katı kalınlıklar vardır. Onun altında üç tabaka daha vardır. Biri gaz, biri sıvı, biri de katı tabakadır. Toplam yer kabuğunun altı katıdır.
بَيْنَهُمَا وَمَا (Va MAv BaYNaHuMAv) Aralarlarında olanları da yaratmıştır. Yerdeki maddeler demirden daha ağır maddeleri içerir. Parçalanacak sıcaklık verirler. Güneş’te olanlar ise birleşerek sıcaklık verirler. Yeryüzünde olanlar ise Güneş ısısı ile ısınır ve onunla buharlaşırlar. Canlı da Güneş ışığını alarak yaşar. Böylece göklerde ve yerde olanların dışında arada bulunan varlıklar vardır. Yeri ve gökleri yarattığı gibi aralarda bulunanları da yaratmıştır. Buradaki “aralarında”n maksat yeryüzü olarak anlayabiliriz. Çünkü zamir yer ile gökler arasındadır. Gökler bir sayılmıştır. Böylece yer altımız, gök üstümüz ise, bizim bulunduğumuz yerler demektir. Esas olan insan olduğuna göre, bütün bunları birlikte anlatmaktadır. Her tarafı birlikte var etmiştir. Olaylar üçe ayrılır; atomsal değişmeler, moleküler değişmeler ve canlılık oluşmaları. “Beynehuma” odur.
فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ (FIy SitTaTı EayYAMın) Sitte yevmde yani altı günde yaratmıştır. Bu “altı gün” kelimesi Tevrat’ta da geçmektedir. “Yevm”, Arapça ve İbranicede “devir” anlamına da gelir; “çağ” demektir. Bunun en açık delili, bundan sonraki âyette geçen “miktarı bin yıl olan bir yevmde” denmektedir. Zaten yıl güneş ile ölçülüyor. O zamanlar gün yoktu ki günle ölçülseydi. Bugün ilmen yeryüzünün altı devir geçirmiş olduğunu biliyoruz.
1) Zaman yoktu, mekân yoktu, bir nokta vardı. 10 milyar yıl önce patladı, fizik ve kimya kanunları içinde genişleyerek bugünkü durumuna geldi. Burçlar göğü doğdu, güneş sistemi doğdu. Bunlar hep fizik ve kimya kanunları içinde geçti.
2) Sonunda Yer özel olarak düzenlendi. Kendi etrafında döndürüldü. Ekseni 23 derece eğrildi. Belli ölçüler içinde maddeler kondu, canlıların yaşayacağı hâle sokuldu. Fizik ve kimya kanunlarından yararlanarak bir mimarlık içinde inşaat yapıldı.
3) Yeryüzüne ilk canlı hücresi kondu ve bu hücre kendi kendini çoğaltabilen ve geliştiren bir yapıya sahipti ve zamanla evrimleşti.
4) Tek hücreli canlılar çok hücreli canlılar olmaya başladılar. Denizlerde ve sularda yayılıp geliştiler.
5) Nihayet bunlarda değişik bir yapı geliştirildi ve karaya çıktılar. Kara hayvanlarını oluşturdular. Ormanlar oluştu.
6) Sonunda insan yaratıldı ve biyolojik evrim son buldu. Yerini sosyal evrim aldı. İşte Tevrat ve Kur’an bu evrimlere işaret etmektedir. Filozoflar Kâinat’ın yaratılmadığını ve evrim olmadığını iddia etmişlerdir. Peygamberler ise evrimi bildirmişlerdir. İlim peygamberleri haklı çıkarmıştır.
ثُمَّ (ÇumMa) Sonra demektir. Yarattı denmektedir. Yani, her şeyi planladı ve varlıklara o özellikleri verdi. Melekleri, ruhları, insanları ve cinleri görevlendirdi. Sonra uzaktan baktı, demektir. Buradaki “sonra”dan maksat, her türlü imkânları sağlamış olması demektir. Plân ve projede her şeyi yaptı. Uygulamayı ise bunlara bıraktı. Zaten Allah bu Kâinat’ı onlar için yaratmıştı. Ama eksik hiçbir şey bırakmamıştı. Madde ve tabiat kanunları, tesis ve yapılar hazırdı.
اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ (ıSTaVAy GaLay eLGaRŞı) Sonra arşa istiva etti. Sekiye doğruldu. Arş, seki demektir. Toplantılarda divanın kurulduğu koltuğun konduğu yerdir. Kürsü ise divanda konan kürsü tahtadır. Kâinat üç boyutlu uzaydır. En, boy ve yükseklik vardır. Kesişmeden hareket edebilmek için üç boyutlu uzaya ihtiyaç vardır. Hareket için bir üst boyutlu uzaya gerek vardır. O da “kürsi”dir. İradeli hareket ise “arş”tır. Kürsi, zamanın çizdiği üç boyutlu uzaydır. Arş ise dört boyutlu uzayın bulunduğu ve alternatifleri oluşturan beş boyutlu uzaydır. Allah buraya istiva etmiştir. İstiva etmek, kendi kendisini hızlamak demektir. Kendini aynı seviyeye getirmek demektir. Bu aşağıdan yükselerek de yapılabilir. Yukarıdan aşağı inme şeklinde de olabilir. Allah halk ettikten sonra arşta tezahür etti. Onun içinde yarattığı insan, melek, cin ve ruhlarla bir olup onlar seviyesine indi. Onları kendisine halife yaptı ve onları muhatap aldı. İşte bu “istiva” tabiri ile kullanılmaktadır. Bu istiva sebebiyle Allah bize kitabı indirmiştir ve bize hitap etmektedir. Bizi görevlendirmektedir.
مَا لَكُمْ مِنْ دُونِهِ(Ma LaKuM MıN DuvNıHı) Onun dışında sizin kimseniz yoktur. Buradaki “Hu” zamiri Allah’a gitmektedir. Kur’an’ı gönderen Allah’ı bize tanıttıktan sonra, O’ndan başka kimsemiz olmadığını bildirmektedir. Çünkü her şeyi var eden ve ne yapacağını takdir eden O’dur. İlk âyetlerde mü’mine görevini bildirmişti. Kitabı öğrenip yapmak, sonra da tebliğ olduğunu anlatmış. Sonra da Rabb’i olan Allah’ı tanıtmıştır. Şimdi insanın O’na olan ihtiyacını bildirmiştir.
مِن وَلِيٍّ Veliyden, arkadan kimse yoktur. Veli, sizi destekleyen ve koruyan demektir. Bir anne çocuğunu serbest bırakır ve o dolaşmaya başlar. Düşmesin, kötü bir yere gitmesin diye anne de arkasından dolanıp durur. Allah da insanları yaratmış ve onları serbest bırakmıştır. Ama arkalarından takip etmektedir. Onu kollamaktadır. Velinin ikinci manâsı da, arkada durup korumasıdır. İnsan önünü görmektedir. Ama arkasını görememektedir. Onun için koruyucular arkadan dolaşır ve onları korurlar. Allah da insanı arkadan korumaktadır. “Allah’tan başka bir veliniz yoktur” denmektedir. Burada “senin yoktur” denmemiş de “sizin” denmiştir. Çünkü Allah herkesin velisidir.
وَلَا شَفِيعٍ (Va LAv ŞaFIyGın) Ne de şafiniz var. Şufa, çift demektir. Şerikten farkı, öncelik şeklinde olmasıdır. Şerikte eşitlik vardır. Şefide asıl mülk sahibinindir. Şefin ise ona karışma hakkı vardır. O’nun dışında bir şefiniz yok demektir. O herkese karışabilir. O’na ise kimse karışamaz. Yani, herkesin yanında size şefaat edebilir. Ama O’nun yanında kimse şefaat edemez. Son söz sahibidir. O’na göre hareket etmeniz gerekmektedir.
أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ (Ea Fa LAv TaÜakKaRUvNa) Tezekkür etmez misiniz.? Anlamıyor musunuz? Allah’ın kanunları vardır, Kâinat’ı vardır. İnsanlar o kanunlar içinde yaşarlar. O’nun kanunlarını ve çevresini değiştiremezler. Su 100 derecede kaynar. Taşı bırakırsanız düşer. Elinizi ateşe sokarsanız yanar. Bunları değiştiren kimse var mıdır? Sosyal kanunlar da böyledir. Onları da değiştirecek yoktur. Nasıl kaynayan sudan yararlanıp yemeğimizi pişirirsek, aynı şekilde sosyal kanunlardan yararlanarak istediğimizi yaparız. Ama o kanunları değiştiremeyiz. Allah âlemlerin Rabb’idir. Herkesin velisi ve şefiidir. Kuzuyu yaratan da O’dur. Kuzuya kaç, kurda da tut demiştir. Böylece düzeni kurmuştur. İnsanlar arasında iyiliği ve kötülüğü yaratmıştır. İnsan isterse iyilik tarafında yer alır, isterse kötülük tarafında yer alır. Ona göre mükâfat veya mücazat görür. Bu insana tevcih edilen en yüce rütbedir. Böylece insan kendi kendisini var etmektedir. Yetiştirmektedir. Kişi ne yapmak isterse onu yapmaya veli ve şefi’ olmaktadır. Adeta Allah O’nun emrine girmiş bulunmaktadır. Allah’ın fabrikasında O’nun istediklerinin başkasını yapabilmekte ona geçici olarak izin vermektedir. Düşünmeniz ve bu imkânları değerlendirmeniz gerekmektedir. Gökler ile Yer’e ve aralarında bulunanlara baktığımız zaman Allah’ın ne büyük ve de güçlü olduğunu görmekteyiz. O bizi muhatap alıp bizimle konuşmaktadır. Bundan büyük rütbe olur mu? Bu da yetmiyormuş gibi; bize vekâletini vererek kendisine halife yapmıştır. Yüce mertebeye ulaştırmıştır. Onun emirlerini yerine getirmeyip tembellik etmek nasıl izah edilebilir? O’na nasıl karşı gelinebilir?
يُدَبِّرُ الْأَمْرَ (YuDabBıRu eLEaMRa) Emri tedbir eder. Dar, dıvar demektir. Devretmek, dıvarla çevirmek demektir. Daire buradan gelir. “V” harfi “B” harfine dönmüştür Tedbir, tedvir demektir. Türkçede tedbir almak olarak kullanırız. İdare etmek şeklinde kullanılır. Müdir Kur’an’da müdebbir olarak kullanılmaktadır. Tedbir eder, idare eder ve yönetir demektir. Halk etmek veya terbiye etmek, kurallar koyarak olayların oluşmasını düzenlemektir. Tedbir etmek, kurallar içinde de olsa her olayda bağımsız karar almak demektir. Burada tedbir eden Allah’tır. Allah hâliktır, Rab’dır. Yasa koyucudur. Aynı zamanda müdebbirdir. Uygulayıcıdır. İnsanlığı var etmiştir. Hayvanlarda tür içinde evrim yoktur. Yaratılış kanunlarına göre doğar, yaşar ve ölürler. İnsanların bedenleri ise böyledir. Beyinlerinde devamlı evrim vardır. Her nesil eski nesilden farklıdır. Bundan dolayıdır ki her uygarlık yeniden düzenlenmektedir. Özel olarak tedbir edilmektedir.
الْأَمْر (ELaMRa) “Emerre”den “Mürrü” geçmek demektir. Emarra, geçirmek, söz geçirmek manâsına olduğu gibi; geçen yani oluşan anlamında iş demektir. Burada sözünü geçirir veya enerjisini gönderir demektir. “Semadan Yer’e” dendiği için bu zahiri manâda enerji gönderir anlamını verir.Yani, Güneş enerjisini yere indirir anlamı çıkar ki, bizim hayatımız buna dayanmaktadır. Diğer taraftan bin senede kendine uruc eder demesiyle buradaki emir buyruk anlamına gelmesine işarettir. Buyruk yukarıdan gelir. Arzda bin yıldır sana buyruk geri döner denmektedir.
إِلَى الْأَرْضِ مِنْ السَّمَاءِ Semadan, yukarıdan yere. Semeve, dört ayaklı hayvanın sırtıdır. Erd de, dört ayaklı hayvanın yere bakan karnıdır. Sonra sema gök anlamını almıştır. Arz da yer anlamını almıştır. “Arşa istiva etti” ifadesinden sonra “semadan emrin gelmesi” ifadesi de ona uygun olarak söylenmektedir. Allah elbette arşta değildir. Ama ona istiva etmiştir. Gökte de değildir. Ama oradan yere tedbir etmektedir. Yeryüzünde olan ve olacak olaylar kader içinde yerleştirilmiştir. Onun hayata geçirilmesi arza indirme şeklinde ifade edilmektedir. Bu ifade yasamanın yürütmenin üstünde olduğunu ifade etmiş olur.Yasalar yukarıdan aşağıya inmektedir.
ثُمّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ Sonra kendine uruc eder. “Semadan tedbir eder, sonra ona yükselir” demekle; semadan kasdın yüzeylik anlamında olduğu anlaşılmaktadır. Sema, genel olarak insan iradesinin katılmadığı olaylardır. Erz ise insan iradesinin katıldığı olayları içermektedir. Türkçede fen ilimleri ve sosyal ilimler olarak belirlenmektedir. Fıtrî ve vaz’î ilimler diye adlandırılmaktadır. Emri semadan arza tedbir etmek demek, ilâhî kanunların insanın emrine verilmesi demektir. İnsanlar bunlara dayanarak uygarlığı kurarlar ve uygarlık bin yıllık ömrünü doldurarak emr Allah’a uruc eder ve yeniden yeni uygarlık başlar.
فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ Miktarı elf sene olan bir yevmin içinde/ Miktarı bin sene olan bir dönemde. Yevm, dönem demektir. Dönem olduğu buradan da anlaşılmaktadır. İnsanın nominal ömrü 100 yıldır. Uygarlıkların nominal ömürleri insan ömrünün 10 katı olarak 1000 yıldır. Yeryüzünde iki büyük medeniyet olarak sürüp giderler. Hak medeniyeti ve kuvvet medeniyeti. Hak medeniyetleri Hazreti İsa’nın doğumuna göre ayarlanmıştır. Kuvvet medeniyetleri ise 500 yıl gecikmeli olarak onlar da biner yıldır.
مِمَّا تَعُدُّونَ Sizin tadat ettiğiniz, sizin saydığınız. Yani, gerçek manâda bin sene. Yani mecazi manâda veya başka yıllar değil. Böylece çok açık olarak uygarlıkların biner yıl olduğu anlaşılmaktadır.
Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 194. SEMİNER İstanbul, 25 Ocak 2003
YORUM – 25
YAŞ KARARLARI ve BASIN TOPLANTISI
Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’nin önünü ve arkasını kesmiş ve ara yerde imhaya hazırlanıyor; “Sebepsiz olarak Irak’la savaş ve sonunda öl!” diyor. Yahut; “Savaşmazsan ben desteğimi keseceğim, açlık içinde öl!” diyor. İktidar, muhalefet, sivil, asker, bürokrat baş başa vermiş, cepheyi yararak kurtulma plânlarını kurarken; beklenmedik bir günde Ordu “Gazi Orduevi’nde “Basın Toplantısı” yapıyor ve Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök üniformasıyla sekiz sayfalık yazılı beyanat veriyor; hem de şaşılacak bir şekilde. Ordu bir taraftan bir İslâm ülkesine saldırmaya hazırlanıyor, ülkenin hava alanlarını ve limanlarını Amerika’ya açıyor; “Sana teslimim!” diyor! “Gel, gör ve koordinatlarını tesbit et. Sonra ben sana karşı gelirsem bombala!” diyor. Bu yetmiyormuş gibi; bir de hiç günü değilken “Türk milletinin dini bayrağı olan başörtüsü”ne saldırıyor. Bu davranış ilk bakışta “Ordu”nun intiharıdır. Devleti de yok etme çabasıdır. Bu durum beni çok üzmüştür ama cesaretimi kaybetmedim. Bunu savunan yorumlar yapmaya başladım. Sonra arkadaşlar bir milletvekilinden sekiz sahifelik beyanatın metnini rica ettiler, o da bulup gönderdi. Onu okuduktan sonra ordumuza olan güvenim bir kat daha arttı.
Bu sekiz sahifelik metni Müslümanlar okumadılar. Önce ellerine geçmedi. Çünkü metni “Ordu”nun davet ettiği basın yayınlamadı. Diğerlerine zaten yayınlama izni verilmedi. Bir de “Ordu”nun kendisine saldırısını görmek istemedi. Onun her yaptığını hoş görmek zorundadır. Başka çaresi yoktur. “Ordu”suz Türkiye olmaz. Düşman yok edeceğine ordusu yok etsin diye düşünüyor.
Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök dört konuyu işlemektedir:
1- Sekiz sahifenin yarısından çoğu “Basın”a aittir ve basına nasihat etmektedir. Bu toplantının asıl amacının bu olduğunu söylemektedir. Sorulacağı için de diğer konulara temas etmektedir. Başkan Özkök’ün bu çıkarması başarısız olmuştur. Bizi çok üzmüştür. Neden başarısız olmuştur?
a) Başta basını ayırmış, Türk Milletinin kendi sermayesi ile oluşmuş bir bölümünü devre dışı almıştır. Ordu bölücülük yapmıştır. Ordu vatandaşları gruplara ayıramaz ve onlarla cephe kuramaz. Kürtleri PKK’cı yapamaz. Ordu iç güvenlikle değil, hatta iç reformlarla değil; dış güçlerle uğraşır. Mustafa Kemal inkılâplarını orduya dayandırmamıştır. Mustafa Kemal Türk Ordusuna; “Yegane vazifen Türk istiklâl ve cumhuriyetini müdafaa ve muhafaza etmektir.” demiştir. Türk inkılâplarını veya lâikliği korumak dememiştir. Mustafa Kemal iyi askerdir, Mareşal Fevzi Çakmak iyi askerdir. Ordumuz onları daima örnek almalıdır.
b) Basın çıkarmasının başarısızlıkla sonuçlanmasının ikinci sebebi; basın ancak karşı basınla bertaraf edilebilir. Basın ne taltifle, ne tehditle, ne tavsiye ile, ne de serzenişle yola getirilemez. Basın “Millî Basın”la yola getirilir. Bunun için bir kanun önerisini değerlendirmemin sonunda ekleyeceğim.
c) Başarısızlığın üçüncü sebebi; basının da esir olmasıdır. Basın dış güçlerin esiridir. Mâli bakımdan onlara bağlıdırlar. Bu yetmiyormuş gibi; ülke içinde oluşturulmuş silahlı mafya vardır, dinlemedikleri zaman ölmektedirler. Ama ordumuzu yıpratırlarsa taltif edilmektedirler. Siz de taltif etmediniz mi?
d) Ülkenin bürokratları, avukatları ve diğer yetkilileri “Millî Basın”a karşı elbirliği yapmış saldırmakta, karşı olanları korumaktadırlar. Siz de öyle yapıyorsunuz. Meselâ, Vakit Gazetesi size karşıdır kabul edelim. Acaba bunları size karşı iten siz değil misiniz? Başörtüye saldırırsanız size karşı olurlar. Siz ayırımcılık yaparsanız; onlar da ister istemez size karşı dururlar.
2- “Basın Toplantısı”nın ikinci konusu dış ilişkiler idi. ABD, AB, Kıbrıs ve Irak konuları ele alınmıştır. Ordu kararlılığını yurt içine ve yurt dışına ilân etmiştir. ABD’nin dostuyuz, taşeronu değiliz. AB’ye girmek istiyor ama vilâyet olmayacak, ordusunu dağıtmayacak, Kıbrıs’ta barışa hazır, Anadolu hapsedilmemelidir. Irak’ın Birleşmiş Milletler kararlarına uymasına evet ama ABD’nin de BM kararlarına uyması gerekir. Bu mesajları net olarak vermiştir. Bunu Türkiye Müslüman olmadığı için değil, genel olarak ülke ve insanlık çıkarları için böyle yapıyor. Yoksa YAŞ kararlarını almaz, başörtüsünü sorun yapmaz ve gerici basını da davet ederdi mesajını vermiştir. Böylece ABD dışındaki ülkelere güvence vermiştir. Burada çok başarılı olduğu açıktır. Olacaktı, çünkü dışa karşı bir çıkarma idi. Türk ulusunun tercümanı olmuştur. Sivillerin söyleyemediğini söylemiştir. Ulusumuz medyunu şükrandır.
3- Üçüncü konu ise; “Başörtüsü” idi. Burada Sivil yönetime açık mesaj göndermiştir. Başörtüsü meselesi askerlerin değil sivillerin konusudur. Kanun konusudur, yargı konusudur, sivil yönetimdeki uygulama konusudur. Siz önce oralarda sorunları çözün, sonra bize gelin. Her şeye bizden başlayıp bizi yıpratmayın diyor.
4- Dördüncü konu ise; “YAŞ Kararları”dır. Burada komutan sonuna kadar haklıdır. Önce askerî yönetimin kuralları vardır. Onları siviller kavrayamaz. Onun içindir ki Genelkurmay’ın Başbakan’a bağlı olması hatalıdır. Genelkurmay Başkanı Cumhurbaşkanı’na bağlanmalıdır ve Cumhurbaşkanı da asker olmalıdır. Başka türlü sorunlar çözülemez.
a) Askerlik, hukuka değil kuvvete dayanır. Kuvveti sağlayan emir-komutadır. Amire mutlak itaatle kuvvet sağlanır. Askerî yargı komutanın müşaviridir. Asıl karar komutanca verilmektedir. O sebepledir ki mahkemelerin başında muharip bir subay bulunur. “Yüksek Askerî Şûra” en yüksek komuta heyetidir, onun yargıya açılması askerî mantığa aykırıdır. Anayasa Mahkemesi kararları yargıya açık mıdır? Yüksek Seçim Kurulu kararları yargıya açık mıdır? Bugün değildir. Çünkü son mercidir. “Adil Düzen”de Askerî Şûra Kararları yargı denetimine açık değildir. Ama Anayasa ve Yargıtay kararları yargı denetimine açıktır. Çünkü hakemlik sisteminde yargı yargı ile denetlenebilmektedir.
b) Askerlikte son kararı komutan alır. Şûra danışmanlardan oluşur. Ekseriyet kararı yoktur. Bu sebepledir ki şûra kararlarına şerh konamaz. Başbakan gerçek başkan olsaydı son söz onun olur ve karar alınmamış olurdu. Ama fiili başkanın dediği olmuş, sonunda da acayip bir şey çıkmıştır. Bu durum Başbakan Abdullah Gül’ün acemiliğine bağışlanmalıdır.
c) Askerlikte kararı ast alır, amiri onu ya tasdik eder ya da onu görevinden alır. Yoksa onun kararını bozamaz. Abdullah Gül hükümet olarak Genelkurmay Başkanı’nı görevden alabilirdi. Ama Genelkurmay Başkanı’nın çıkarma kararına müdahale edemezdi. Tamamen yanlış olmuştur.
d) Askerlikte haklı olmak yetmez. Askere engel her şey ortadan kaldırabilir. Kişi çok iyi komutan olabilir, vatansever olabilir. Ama birlikle uyuyamadığı için bozgunculuk yapıyorsa onu birlikten çıkarabilirsiniz. “Ordu” ben bunları istemiyorum diyorsa, orada o kimse bulundurulamaz.
Demek ki “Ordu”nun “YAŞ Kararları”ndaki beyanatı tamamen doğrudur. Bir daha hiçbir Başbakan veya Millî Savunma Bakanı böyle hata yapmamalıdır.
Bununla beraber “YAŞ Kararları” vatandaşları mağdur etmemelidir.
a) Suçsuz insan askerî hizmet yaparken mağdur edilebilir. Ama barışa dönüldüğünde veya sivilleşince mağduriyeti giderilmelidir.
b) Mağdur olan Ordu’ya karşı değil ama Millî Savunma Bakanlığı’na karşı tazminat davasını açabilmelidir. Bu “YAŞ Kararları”na karşı değil, mağduriyetin giderilmesi için devlete karşı açılan davadır.
c) Bir başka konu da; askerî hizmetlilerin özlük haklarında bir üstünlük olmalıdır. Askerler hürriyetlerini kaybederek görev yaparlar. Dolayısıyla sivillerden üstün haklara sahip olmazlarsa haksızlık yapılmış olur. Kimse asker olmak istemez.
d) Askerlikten atılan kimseler mağdur edilmemelidir. Ama askerlikte bulduğu imkânları da sivil hayatında bulamamalıdır. Yoksa herkes askerlikten atılmak için anormal işler yapmaya başlar. Bu da orduyu yıpratır. Çözülecek sorunlar bunlardır.
Bunun için şu ilkeler kabul edilmelidir:
1. Sivilde ve askerlikte insanlar tahsillerine göre ehliyete sahip olmalıdırlar. Ayırım olmamalıdır. Çırak=Er, İşçi=Erbaş, Usta=Çavuş, Mühendis=Subay, Yüksek Mühendis=Yüksek Subay, Dr. Mühendis=General. Bu hususta ayrılık olmamalıdır.
2. Sivil ve askerlikte insanlar her yıl derece almalıdırlar. Yılda başlangıç 5, temel 6, ilk 7, orta 8, yüksek 9, üstün ehliyetliler 10 derece almalıdır. Bu hususta da askerle sivilde fark olmamalıdır.
3. Askerler ve siviller derecelerine göre ücret almalıdırlar. Her dereceye TL olarak her yıl bir karşılık belirtilmelidir. Bir dereceye verilen ücrette askerler sivillerden üstün olmalıdır. Aynı derecedeki asker daha fazla maaş almalıdır.
4. Emeklilik dereceleri de emekli oldukları tarihteki derecelerle ilgili olarak bir katsayı ile yapılmalıdır. Burada askerlerin sivillere göre üstünlüğü olmalıdır.
Hâsılı; “Türk Ordusu” Türk halkından oluşur. Aralarında sivil-asker ayırımı yapmak yanlıştır. Ama askerlerin görevleri sebebiyle hukukî haklardan vazgeçtikleri için özlük haklarında ayrıcalık olacaktır. Diğer taraftan görev gereği askerî davranışlar yargı dışı olmalıdır.
ŞU GENEL KURAL KONMALIDIR: Ordu istediğini orduya kabul edebilir, istediğini de çıkarabilir. Azılı bir katili askere alıp general yapabilir. Kahraman bir askeri de ordudan atabilir. Orduda kişi değil birlik düşünülür. Ama askere alınan herkesin özlük hakları korunmalıdır. Cezalandırma dışında farklı muamele yapılmamalıdır. Cezayı komutanlar verir. Sivile geçen bir asker de sivildeki özlük haklarını korumalıdır. Ama asker olanın sağladığı üstün özlük haklarından mahrum edilmelidir. Yaş kararları ile ilgili yeni düzenleme gerekir. Bu da eğitim ve ehliyet yasasıdır. Sadece YAŞ Kararları tek başına ele alınamaz.
İkinci konu ise “Basın Konusu”dur. Bu sorun da Türkiye’nin çok büyük sorunudur. 1960’daki Millî Birlikçilerden biri yakın arkadaşıma söylemiş: “Bütün yazarları toplayıp gemi ile seyahate çıkaralım ve gemiyi batıralım diye düşündük!” Bu sorun 1950’den beri sorundur. Tüm kötü olayların silahı “Basın”dır. Bu sorun nasıl çözülür? O sivillerin işidir. Ama “Ordu”nun yapacakları vardır.
Devlet televizyonlarından birini Ordu alıp “Millî Televizyon” hâline getirmelidir. “Millî Televizyon”un bir gazetesi olmalıdır. Televizyonda söylenenlerin önemlileri gazetede yazılı hâle gelmelidir. Gazetede yazılanların önemlileri bir dergide aktarılmalıdır. Halk bu dergilerini saklamalıdır. Sonunda bu dergide tanıtılan yayınlar grubu oluşturulmalıdır.
Bu resmî televizyon, gazete, dergi ve kitaplar demokratik olmalıdır, millî olmalıdır. Bunun için şöyle bir mekanizma oluşturulmalıdır.
“RESMİ YAYIN KANUNU” TEKLİFİ
Madde 1- İlk sermayesi kamuca konan bir “Resmî Medya Kooperatifi” kurulmuştur. Kooperatifin ortakları siyasi partilerin atadıkları yazarlardır. Her partinin aldığı %5 oy için bir yazar atanır. Oylar partilerce birbirine kullandırılabilir. Kooperatifin her seçim bölgesinde bir şubesi bulundurulur ve o seçim çevresindeki oylara göre üyeleri oluşturulur.
Madde 2- Kooperatif bir “Devlet Televizyonu”na, bir “Devlet Gazetesi”ne, bir “Devlet Dergisi”ne ve bir “Devlet Kitaplığı”na sahip olur. Bunlar kooperatife altın değeri üzerinden kredi olarak verilir. Bütün bunlar taşınmazlara çevrilir. Taşınmazlar hayırlık ve gelirlik olurlar. Kooperatif gelirliklerden elde ettiği gelirle harcamalar yapar. Yıl sonunda bütçe denk olmalıdır. Açık verdiği takdirde üyeleri üyelikten çıkarır.
Madde 3- Ordu yazarlara genel kurallar koyar ve o kurallar içinde yayın yapılır, yazılar yazılır. Yayın ve basında her üye serbest ve bağımsız olarak hareket eder. Ordu bir üyenin yayın ve basınını ülke çıkarlarına aykırı bulursa gerekçe göstermeden partisinden değiştirilmesini isteyebilir. Yazarlar askerlerle her zaman istişare edebilirler.
Madde 4- Kooperatif sözleşmesini “Yazarlar Kurulu” hazırlar. Ordunun onayı ile yürürlüğe girer. Ordunun onayı olmadıkça hiçbir üyenin yazı ve konuşmaları dava konusu yapılamaz. Kooperatifin gelirlikleri vergiden muaftır.
Madde 5- Bu kanunu Millî Savunma Bakanı yürütür.
Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92