ADİL DÜZEN
Haftalık Seminer Dergisi 08 ŞUBAT 2003 Fiyatı: SEMİNERE KATILMAK! veya www.akevler.org
“HİÇBİR HAKKI MAHFUZ DEĞİLDİR!” TEBLİĞ AMACIYLA FOTOKOPİ İLE ÇOĞALTIP DAĞITMAK VE e-mail GÖNDERMEK SERBESTTİR
*ADİL DÜZEN HABERLERİ AK-İLHAM (Akevler İlim ve Haber Merkezi)
*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 195. SEMİNER (CUMARTESİ GÜNLERİ Saat: 09.00-21.00) İstanbul, 01 Şubat 2003
Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİ BOSNA/ İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51
*HAFTALIK YORUM (26)
“ULUSAL HEYECAN” NASIL VERİLECEK?
Necmettin Erbakan geçen Çarşamba günü (Ankara, 22 Ocak 2003) ESAM’da (Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi) toplantı yapmıştır. Sözkonusu toplantıda Temel Karamollaoğlu “ulusal heyecanın kalmadığı”nı söylemiştir. Süleyman Karagülle de bu heyecanın “Adil Düzen” ile kazanılacağını beyan etmiştir.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE DİYOR Kİ;
“Başarıya ulaşmak için;
a) “Adil Düzen” sözü benimsenecek.
b) “Adil Düzen Ekibi” ile anlaşma yapılacak.
c) Bir parti siyaseten “Adil Düzen”i benimseyecek.
d) Bin sahifelik “Adil Düzen Metni” yani kitabı hazırlanacak.
e) “Adil Düzen” diğer düzenlerle tartışılarak karşılaştırma yapılacak.
f) Bütün bunlardan sonra “Adil Düzen” parti tarafından halka ulaştırılacak.”
*HAFTALIK TEFSİR SEMİNERİ (CUMARTESİ GÜNLERİ; Saat:18.00-21.00)
HESAP İLMİ; SAYMA – İHSA VE “MARKET ÖRNEĞİ”
CİN (72) 28; MERYEM (19), 93-94; İBRAHİM (14) 34. ÂYETLER
“Görülüyor ki; “bakkal” işletmekle “market” veya “mağaza” işletmek arasındaki fark budur. Ancak buna küçükten başlayacağız. Elemanlarımızı yetiştirdikçe işletmelerimiz büyüyecektir. Böyle bir “market”i kurmak “sermaye” işi değil, “bilgi” işidir. Bunu başarmamız için “buna inanan gönüllü insanlar”a ihtiyaç vardır. İnsanlar dershanelere gidiyor ve para vererek ders alıyorlar; okullara gidip masraf yapıyor ve gereksiz şeyler ezberliyorlar. Burasını yani “Adil Düzen Çalışmaları”nı da bir okul kabul etmeliyiz. Çocuklarımızı buraya gönderip okutmalıyız. “Kur’an Kursları” yetmez; “Adil Düzen Kursları” açılmalıdır.”
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
“ADİL DÜZEN”İN İÇYÜZÜ
NECMETTİN ERBAKAN VE 30 YILIN MUHASEBESİ KİTABI -GEÇEN AY- ÇIKTI
Yazan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE / Yayına Hazırlayan: REŞAT NURİ EROL SİPARİŞ İÇİN FAX: (0212) 598 23 74 (FERDİNAZ BEY (0532) 784 25 51
Değerli Okuyucularımız! Sevgili Seyirciler! Haberiniz var mı?!.
Milli Gazete, Vakit, Yeni Şafak, Zaman ve diğerleri; Kanal 7, STV, TGRT, Mesaj TV ve diğerleri; bugüne kadar olduğu gibi “Geçen Hafta” da “ADİL DÜZEN ÇALIŞMALARI”na yer ver(e)mediler!.. Hâlâ bu GAZETELERİ okuyor ve bu TV kanallarını izliyorsanız; artık onlara “ADİL DÜZEN ÇALIŞMALARI”nı hatırlatabilirsiniz!..
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 195. SEMİNER İstanbul, 01 Şubat 2003
“ULUSAL HEYECAN” NASIL VERİLECEK?
GİRİŞ
Necmettin Erbakan geçen Çarşamba günü (Ankara, 22 Ocak 2003) ESAM’da (Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi) toplantı yapmış ve bu toplantıda Temel Karamollaoğlu “ulusal heyecanın kalmadığı”nı söylemiştir. Süleyman Karagülle de bu heyecanın “Adil Düzen” ile kazanılacağını beyan etmiştir. Karagülle’nin “Adil Düzen Dergisi Önerisi”ni Erbakan baştan okumuş ve oradakilerin tartışmasına sunmuş ise de; katılımcılardan hiçbiri bu öneriyi değerlendirmemiştir. “Umran Dergisi” temsilcisi; dergi için sermayeye gerek vardır, nerede bulunacaktır sorusunu sormuştur. Bir profesör; dört süper genci finanse edelim önerisinde bulunmuştur. Erbakan da böyle birileri var mı diye sormuştur. Bu soruya da cevap verilememiştir. Süper gençlerin nasıl belirleneceği hususunda da bir öneri getirilmemiştir. Biz bu yazımızda derginin ulusal heyecanı nasıl getireceğini anlatmaya çalışacağız.
HEYECAN NASIL DOĞAR?
Bir topluluk içinde heyecanı uyandırmak için bir konunun seçilmesi ve topluluğun o konu üzerinde yoğunlaştırılması gerekir. Ayrıca konunun topluluk tarafından benimsenmesi gerekir. Bu konuyu seçme bir kurala tâbi değildir. Topluluğa ve şartlara göre sezilerle seçilir. Tarihte böyle heyecanları peygamberler ve filozoflar keşfetmişler ve binlerce yıl süren etkiler yapmışlardır. Seçilen konu heyecan verici olsa da; onu topluluğa sunanlar belli kurallara uymazlarsa heyecan ortaya çıkmaz. Sunma kuralları şunlardır:
a) Konuya isteyen herkes katılabilmelidir. Belli şartları haiz olanların katılabildiği bir çalışma olmazsa heyecan ortaya çıkmaz; çıksa bile uzun ömürlü olmaz. Sunucuların herkesi aktif hâle getirecek kurallar koymaları gerekir.
b) Konu üzerinde çalışanlar kendi istekleri ile ekipleşmelidirler.Tek tek çalışma yerine birlikte çalışma ancak bu birliktelik isteyenler arasında olmalıdır. Sunucular çalışmaya katılanların kendi istekleri ile gruplanmasına imkân sağlamalıdır.
c) Konu üzerinde çalışanların başarılarını ölçen bir metot getirilmelidir. Yani, başarılı olanlar bir başka kimsenin takdiri ile değil, elde edilen sonuçlara göre başarılarını kendileri görmelidir. Herkes başarısını kendisi ölçüp görebilmelidir. Sunucular bu ölçme aracını bulmak zorundadırlar.
d) Maddî imkânlara kavuşma topluluğu heyecana götürmez. Topluluk heyecanı manevî değerlerde bulur. Ancak katıldığı faaliyetler onun maddî imkânlarını düzeltmezse başlangıçta sağlanan heyecan sonra sönüp gider. Dolayısıyla seçilen konu ve çalışma metotlarında çalışanların maddî bakımdan da tatmin edilmeleri gerekir.
KONUNUN SEÇİLMESİ
İnsanlık bugün “tarım dönemi hukuku” ile yönetilmektedir. En az 5000 yıllık bir geçmişi olan bu hukuk düzeni bugün insanlığın sorunlarını çözmüyor. “Sanayi dönemi”nde insanlar iş bulamıyor, aş bulamıyor. İşsizlik ve açlık sebebiyle insanlık sefalet içindedir. “Herkese Aş - Herkese İş” bulunacak, insan topluluğunun daha çok üyesi olacaktır. Ama hürriyetinden de fedakârlık istenmiyor. İşte hürriyetle uzviyet arasında dengenin kurulmasını sağlayan mekanizma “Adil Düzen”dir. Bu düzen bugünkü müsbet ilimlerden yararlanarak Kur’an’ın ve Tevrat’ın ortaya koyduğu adalet kuralları içinde sorunları çözmektir. Konu dinî, ilmî, iktisadî ve siyasî sorunları ve çözümleri içerdiği ve günümüzün en çok ihtiyacını karşılayacağı için halk tarafından benimseneceği kesin gibidir. İnsanlar “Adil Düzen” istiyor.
ADİL DÜZEN DERGİSİ
Hazreti Adem’den başlayan “göçebe dönemi yönetimi” kişi yönetimi idi. Baba aileyi nasıl yönetiyor idiyse, başkan da aşiretini öyle yönetiyordu. Hazreti Nuh’tan sonra kurallarla yönetildi ama kuralları peygamberler koydu. Yazılı kitap yoktu. Hazreti Musa’dan sonra “şeriat yönetimi” başlamıştır. Şeriat Allah tarafından gönderilen kitapla belirtiliyordu. Hazreti Muhammed’den sonra şeriatı üretme kurallarını “Kur’an” öğretti, hükümleri içtihat ve icmalara bıraktı. Asrın idraki içinde Kur’an’ı dillendirmek “Adil Düzen”dir. “Adil Düzen” kelimesi toplulukta makes bulmuş ve insanları heyecanlandırmıştı. Bu kelime ile heyecanı ortaya çıkarmak çok daha kolay olur. Küçük bir tenkitle kelimeyi değiştirmek köksüz bitki gibi olur. Kur’an kelimeyi takdis etmekte ve onu birliğin aracı yapmaktadır. “İslâm” dedik, olmadı, kaçtık!.. “Şeriat” dedik, kaçtık!.. “Hak” dedik, kaçtık!.. Şimdi de “Adil Düzen”den kaçıyoruz!.. Lugattaki kelimeleri bitirinceye kadar kaçarsak, ömrümüz yetmez. Bu sebepledir ki “Adil Düzen Dergisi”ni çıkarmalıyız. “Adil Düzen” kelimesi yıpranmıştır diyorlar. Kelime yıpranmaz, sistem yıpranır. Bu kelime ve sistem yeni doğuyor; bin yıl sonra yıpranmış olacaktır.
DERGİDE HER ÇEŞİT GÖRÜŞ YER ALMALIDIR
Bir mal üretmeniz yetmez, onu satabilmelisiniz. Malınızı alırsınız ve diğer malların da satıldığı pazar yerine gidersiniz. Başka malları alanlar oraya gelir, sizin malınızı da görür ve beğenip satın alır. Ama siz malınızı dağ başına götürüp “satıyorum” diye levha koysanız kimse gelip alışveriş etmez. Bu sebeple dergimizde “Adil Düzen”i anlatabilmemiz için bütün görüşlere yer vermeliyiz. Fikir pazarını kurmalıyız. İsteyen gelip tezgahını kursun ve malını satmaya başlasın. Onlara gelen müşterilere bizim yazımızı da okutmuş oluruz. Bu durum Adil Düzencileri aynı zamanda heyecana götürür. Çünkü onlarla yarışmak zorunda olacaklardır. Yarış onları heyecana götürecektir.
Dergi 32 sahife olacaktır. Her karşılıklı çift sayfa bir görüşe verilecektir. Bu sayfanın bir sorumlusu olacaktır. Bu sayfalarda yazı yazmak isteyen o sorumluya gönderecektir; o gönderilen yazıyı değerlendirecektir. Bu sahifeler görüşler arası yarışmayı başlatacaktır. Yazı yazmak isteyenler yazılarını bu sorumlulara göndereceklerdir. Böylece herkes aktif olacaktır.
Her sorumluya internette bir yer ayrılacaktır. Sorumlular gelen yazıları basmazlarsa da internete yerleştireceklerdir. Bu yazıların fihristi de dergide yayınlanacaktır. Reklamını yapmak istediği kimselerin sorumluları sahifesi içine reklam kâğıdını koyabilecektir. Reklâm gelirinin yarısı sorumluya, yarısı da derginin olacaktır.
“ADİL DÜZEN DEGİSİ”NDE “ADİL DÜZEN SAHİFESİ” OLACAKTIR
Derginin ilk sahifesinde “Adil Düzen”i benimseyenleri temsil eden başkanın görüşleri olacaktır. Her çeşit görüşler olmalıdır. Ancak bir derginin etrafında toplananlar kendi görüşlerinin ne olduğunu bileceklerdir. Halk kendisi tercihler yapamaz. Onun için kendilerinden olan bir yetkilinin beyanı gerekir. Karşı fikirlerini bilecekler, onlarla tartışacaklar ama neyi savunacaklarını da bileceklerdir. Bu da heyecanı oluşturacaktır.
“GAZETE” DEĞİL “DERGİ” ÇIKARILACAKTIR
Televizyonun olmadığı zamanlarda gazete belki ihtiyaç idi. Ama şimdi artık gazete fonksiyonunu yitirmiştir. Gazete israftır, haramdır. Sadece bir gün başlıklara bakmak için bir gazete çıkarmak ve kâğıdını harcamak israftır; israf da haramdır. Dergi ise saklanacaktır. Haftalık olarak çıkacaktır. Ancak farklı dergiler farklı günlerde çıkar. Komşular değişik dergiler alırlar. Böylece herkes her gün bir dergiyi okumak durumda kalır. Halkımızın günlük gazeteleri alma imkânları olmadığı gibi; okumak için de zamanları yoktur. Ayrıca bugünlü ulaşım imkânları ile Türkiye’ye hitap eden gazete çıkarılamıyor. Sadece büyük şehirlerde bulunanlar bu imkânlardan yararlanabiliyor. Bu durum da ülkede sınıflaşmaya sebep olmaktadır.
Televizyon ve radyo haberleri söylenip kaybolur. Dergi ise bu haberleri saklar. İleride eskiden kalma dergileri kütüphanelerinde bulacaklar ve geçmiş bilinci yaşayacaktır.
DERGİ TEBLİĞCİLERİ İLE DAĞITILMALIDIR
Dergi değişik siyasi partiler tarafından dağıtılmalıdır. Dağıtıcılar dergileri alıp evleri ziyaret etmeli ve onlara derginin muhtevasını anlatmalıdır. Böylece sadece yazı değil aynı zamanda elçi de yer almalıdır. Allah böyle yapmıştır. Dergiyi bırakacak ve ertesi hafta ziyaret edip dergiyi yahut parasını geri alacağını söyleyecektir. Bu ziyaretler karşılıklı tartışmaları başlatacaktır. Bu uygulama hem insanlar arasında yakınlık sağlayacak hem de ortak heyecanı doğuracaktır. Türkiye’de 14 milyon aile vardır. Bir milyon dergi satarsak her abonemize 14 aile düşmektedir. Dergi temsilcilerimizin kuracağı ilişkiler sayesinde bütün yurtta insanlarla ilişkiler kurulmuş olacaktır.
Dergi aboneleri gruplanmış olacaktır. Bucak içinde haftada bir toplantı yaparak ortak görüşme yapar ve dergide yazılanlar hakkında rapor vererek derginin içinde halkın görüşleri girmiş olur. Bucak temsilcileri ilçede; ilçe temsilcileri ilde; il temsilcileri bölgede toplanacaklardır. Sonunda temsilciler merkezde görüşme yapacaklardır. Burada beklenen hedef okuyucuların yazılara ve yazarlara etkin olmasıdır.
ABONELER YAZAR SORUMLULARI SIRALARLAR
Haftalık toplantılarında aboneler yazarları sıralarlar. Böylece sahife sorumluları okuyucular tarafından denetlenmiş ve sonra derecelendirilmiş olacaklardır. Bu suretle hem dergi halkın tercümanı olmuş olacak, hem de ulusal heyecan ortaya çıkmış olacaktır.
DERGİ ÜLKEYE REFAH GETİRECEKTİR
Önce yazarlar ve dergiye abone edenler dergi bedellerinin yarısını aralarında bölüşeceklerdir. Dörtte bir de yazarlar arasında bölüşülecektir. Yazarlar kaliteli yazı yazarlarsa, abone edenler çalışıp aboneleri çoğaltırlarsa gelirleri artmış olacaktır. O halde heyecan maddî bakımdan da desteklenmiş olacaktır.
Derginin asıl ekonomik ve sosyal yararı; vatandaşlar dergide buluşacaklar ve dergideki reklamlarla ortaklıklar kurabilecek, pazarlar oluşturabilecek, böylece insanlar ihtiyaçlarını giderebileceklerdir. Mesela; bir hasta hastalığını dergiye koyacağı bir kâğıtla okuyuculara duyuracak, okuyucular da onu kurtaracak mütehassıs doktoru bildirerek tedavisine imkân vermiş olacaklardır. Hukukî, mâlî, ahlâkî, sosyal vs sorunu olanlar için de benzer işlem olabilir.
Dergiden toplanan meblağ dörde ayrılacak; biri yazarların, biri basanların, biri taşıma giderleri, biri de dağıtanların olacaktır.
Başarıya ulaşmak için;
a) “Adil Düzen” sözü benimsenecek.
b) “Adil Düzen Ekibi” ile anlaşma yapılacak.
c) Bir parti siyaseten “Adil Düzen”i benimseyecek.
d) Bin sahifelik “Adil Düzen Metni” yani kitabı hazırlanacak.
e) “Adil Düzen” diğer düzenlerle tartışılarak karşılaştırma yapılacak.
f) Bütün bunlardan sonra “Adil Düzen” parti tarafından halka ulaştırılacak.
Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92
Not: AK Parti Milletvekili ve Bakanlarının “Adil Düzen Çalışmaları”na olan ilgisizlikleri devam ediyor!. Devlet Bakanı ve İzmir Milletvekili Prof. Mehmet AYDIN ve Millî Eğitim Bakanı Erkan MUMCU başta olmak üzere, son haftalarda kendilerine “çözüm önerileri” sunduğumuz bakanlardan henüz cevap alamadık. Elbette, Sayın Başbakan Abdullah GÜL ve Sayın TBMM Başkanı Bülent ARINÇ da sitemlerimizden üzerlerine düşen paylarını almalıdırlar… Vesselâm… Bu satırlarımızı okuyan her okuyucu, bu notlarımızı ilgililere ulaştırma gayreti içinde olmalıdır. Selâm ve duâ ile…
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 195. SEMİNER İstanbul, 01 Şubat 2003
HESAP İLMİ; SAYMA – İHSA VE “MARKET ÖRNEĞİ”
CİN (72) 28; MERYEM (19), 93-94; İBRAHİM (14) 34. ÂYETLER
| SESLİ | SERT | SERT | YUMUŞAK | YUMUŞAK | SERT |
| | TİTREK | SÜREKSİZ | SÜREKLİ | SÜREKSİZ | SÜREKSİZ |
| | | | | H= ه | E= ء |
| | | G= ع | X= ح | | |
ARKA | | | Ğ= غ | P= خ | (Boğaz) | |
KAMERİYE | | | | | K= ك | Q= ق |
| I= ى | | Y= ي | | | C= ج |
| | | W= ض | Ş= ش | | |
ŞEMSİYE | | R=ر | J = ظ | Ö= ص | | Ö= ط |
| | L=ل | Z=ز | S= س | T= ت | D= د |
| A= ا | N= ن | Ü= ذ | Ç= ث | | |
ARKA DUDAK | U= | | V= و | F= ف | | |
ÖN DUDAK | | M= م | | | | B= ب |
بسم الله الرحمن الرحيم
لِيَعْلَمَ أَنْ قَدْ أَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَأَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ وَأَحْصَى كُلَّ شَيْءٍ عَدَدًا (CİN (72) 28)
إِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَانِ عَبْدًا(93) لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا (94)
(MERYEM (19), 93-94)
وَآتَاكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَأَلْتُمُوهُ وَإِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللَّهِ لَا تُحْصُوهَا إِنَّ الْإِنسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ
(İBRAHİM (14) 34)
ربلرنن رسالاتنى ابلاغ اتمش اولدقلرنى علم اتسن ديه .و لديلرنده اولانلرى احاطه اتمشدر وهر شيى وعدد اولرق احصا اتمشدر
28. Onların Rab’larının risalatını iblağ etmiş olduklarını ilm etsin diye… Ve ledeylerinde olanları ihata etmiştir. Ve her şeyi aded olarak ihsa etmiştir. / 28. Yetiştirici’lerinin elçiliklerini yerine ulaştırdıklarını bilsin diye… Ve o onların yanında olanların hepsini içermiştir. O her ne varsa onu sayı olarak kapsamıştır. (CİN SÛRESİ)
سماوات و ارضده رحمانه عبد اورك اتى اتميه جك هيج بر كمسه يوقدر اونلرى احصا اتمشدر و عددا عد اتمشدر
93. Semâvât ve arzda Rahman’a ety etmeyecek hiçbir kimse yoktur. 94. Onları ihsa etmiştir. Onları aded olarak ad etmiştir. / 93. Göklerde ve yerde Yaşatan’a kul olarak gelmeyecek hiçbir kimse yoktur. 94. Onları kavramıştır.Onları sayı olarak saymıştır. (MERYEM SÛRESİ)
اوندن نه لرى سوال اتمش ايسه نز اونلرن هبسنى سزه ايتا اتمشدر اللهن نعمتلرنى عد ادجك اولسانز اونلرى احصا اده مزسنز انسان كفار بر ظلومدر
34. O’ndan neleri sual etmiş iseniz onların hepsini size ita etmiştir. Allah’ın nimetlerini addedecek olsanız onları ihsa edemezsiniz. İnsan keffâr bir zelumdur. / 34. O’ndan neleri istemiş iseniz onların hepsini size vermiştir. İyiliklerini sayacak olursanız kavrayamazsınız. İnsan ezen bir kapatıcıdır. (İBRAHİM SÛRESİ)
Bu âyetlerde “ad etmek/ saymak” ve “ihsa etmek” kelimeleri birlikte kullanılmıştır. “Hesap İlmi”nin esası olan sayma bu iki kelimede toplanmıştır. “Aded” kelimesi ayıklama anlamındadır. Udva, yaka kelimesinden dönüşmüştür. Karışık halde bulunan bir çokluğu gruplara ayırma demektir. “Hasat” çakıl taşı demektir. “İhsa” da dizme ve sıralama demektir. Dağınık olan çakılları sıralamak, yerine yerleştirmek demektir.
Sürekli varlıklar vardır. Bunları eşit parçalara ayırıp dizerseniz saymış olursunuz.
Ayrı ayrı varlıklar vardır. Bunları bir araya getirip paketlerseniz ihsa etmiş olursunuz. Matematik, tadat ile ihsayı bir araya getirip yürüten bir ilimdir.
Bu âyetler buna işaret etmektedir. Bu işi iyi kavramanız için iki çeşit işlem yapabiliriz:
a) Analiz, ayırma: Bir kâğıt parçasını ele alalım. Bu kâğıt üzerinde herhangi bir yeri başkasına bildirebilmemiz için önce kâğıdı karelere ayırırız. Sonra satır ve sütunu söyler, yerini buluruz.
b) Sentez, birleştirme: Yığın halinde bulunan taneleri paketler hâline getirir istif ederiz. Her iki halde de hem aded, hem de ihsa vardır. Önce ayırma, sonra da birleştirme.
Paketleme: 1+1=2 2+2=4 4+4=8 8+8=16 Böyle devam eder.
Yazılışı: Sağdan en küçük paketten başlanıp sıralanır. O paketten varsa 1 konur, yoksa 0 konur. 101001’de 1 var. 2’li ve 4’lü paket yok, 8’li paket var, 16’lı paket yok, 32’li paket var. Ondan daha büyük paketler yok demektir.
Matematik, paketlere ad verip onları işaretlerle gösterme demektir. Arap sayılarında sıra da çok önemli yer alır. Sağdan sola doğru yerlerde olanlar daha büyük paketi ifade eder.
7’li paket yapsak, 7’lik 7*7=49 49*7=343 Böyle gider.
Bunun yazılışında 6 sayıdan fazlası bulunmaz. 7(563) = 5*7*7+6*7+3 olarak gösterilir.
Onlu sayı bizim kullandığımız sayılardır.
Sayma, dağınık çokluğu paketlemek demektir.
Toplama, ayrı ayrı sayılmışları, paketleri bir tek paket haline getirmek demektir.
Çarpma, aynı büyüklükteki paketleri bir paket yapma demektir.
Üst alma, çarpanları aynı olan paketleri bir arada gösterme demektir.
Terslerine kök alma, bölme, çıkarma ve dağıtma olarak adlandırabiliriz.
İşte bu işlemlerin hepsi aded olarak ihsa etmektir.
Bu işlemin ileri tarafı, “yeni kavramlar”ı doğurmasıdır.
Küçük sayı büyük sayıya bölünemediği için “kesir sayısı kavramı” doğmuştur.
Büyük sayıdan küçük sayı çıkarılamadığı için “negatif sayı” doğmuştur.
Negatif sayının kökü alınamadığı için “sanal sayı” doğmuştur.
Bunlar dört çift işlemi uygulamada gösterilmezse de hesapların sonuçları doğrulanmaktadır. Bu da düşünme yapmanın çok ilerisine geçmiştir.
ŞİMDİ SİZE YENİ KAVRAMI GELİŞTİRELİM:
Çarşıya giden dört arkadaş çarşıdan beş çeşit mal aldılar. Bu malların fiyatları aynıdır.
Her birinin harcadığı para, fiyatlarla aldıkları miktarlarının toplamıdır.
Birinciler fiyatı, ikinciler sayıları göstersin. Malları da sıraya koyalım. Önce Patates, sonra Pirinç, sonra Zeytin, sonra Peynir ve en sonunda da Ekmek olsun. Bunları bu sıra ile yazıp toplarsak, her birinin ödediği parayı bulmuş oluruz. Şimdi “saymak”la “ihsa” arasındaki farkı belirtelim. Fiyatlar ve Miktarlar sayıları gösterir. Ama gerek miktar gerekse fiyatların sırası sayıyı değil varlıkları gösterir. Ama onlar da sayı ile belirlenmiştir. İşte bu “ihsa”dır.
(Patates, Pirinç, Zeytin , Peynir, Ekmek) Mallarının cinslerini;
(Miktar ve Fiyat) Malların değerlerini;
(Ahmet, Hasan, Cemal, Zeynep) Malları satın alanları gösterir.
Şimdi kavramları ihsa ettik. Sıra bize bu varlıkları gösterecektir.
4*5+4*6+ 0*2+2*10+2*4 = 72
3*5+3*6+ 5*2+1*10+0*4 = 53
5*5+2*6+ 7*2+2*10+6*4 = 95
Görülüyor ki, sadece rakamlar yazılmış ama ne oldukları belirtilmemiştir. Böylece hem yazma külfetinden kurtulduk, hem de oluşları ilk bakışta gördük. İşte bu “ihsa”dır. Batılılar buna “algoritma” demektedir. “Elharezmi”den öğrendikleri için bu adı vermişlerdir.
Birinci rakamlar değerleri, satırdaki sıralar malların cinsini, sütundaki sıralar kişileri göstermektedir.
Burada yine tekrar vardır. Fiyatlar aynı olduğu halde, her satırda tekrarlanmaktadır.
“+”lar tekrarlanmaktadır. “=”ler tekrarlanmaktadır. Acaba bunları kısaltamaz mıyız?
4 4 0 2 2 5
3 3 5 1 0 * 6 =
5 2 7 2 6 10
2 4 2 3 7 4
A*X=B şeklinde yazılır ve üzerinde yazılır. İşte “ihsa” budur. Çoklukları paketleyip etiketlemeden ibarettir. Dışarıda paket; kâğıtta sıra ve satır.
Herkes kendi paketini bir torbaya koyuyor. Hepsini bir çuvala koyup ambara veriyorlar. Paraları zarflara, zarfları da bir büyük zarfa koyup marketin kasasına ödeme yapıyorlar.
ŞİMDİ BİZİM “MARKET ÖRNEĞİMİZ”E GELELİM:
Marketimize çeşitli mallar alınmaktadır. Raflara konmaktadır. Malların “ihsa edilmesi” gerekir. Hangi malların hangi raflara konacağını bilmek bir ihsa sorunudur.
Müşteri geldiği zaman malın ismini söyler. Tezgahtar binlerce mal içinde bunu bilmeyebilir. Yahut başka adla bilmiş olabilir. Sonra, hangi rafta olduğunu bilmez, mağazada bunun olup olmadığını bilmez. İlkel topluluklarda bu tezgahtarın belleğine dayanarak çözülmektedir. Bu da ancak tecrübeli tezgahtarlarla ve belli mallar için geçerlidir. Ancak, eğer ihsa yapılmışsa, işte o zaman bilgisayar yardımı ile yeni tezgahtarlarla da çalışabilirsiniz. Mağaza böylece tezgahtarların esiri olmaz.
Tezgahtar müşteriden nasıl mal istediğini sorar. Müşteri;
a) Müşteri firmanın adını söyler. Tezgahtar bilgisayara girer ve mallarına bakar. Müşteriye ürettiği malların isimlerini söyler, böylece istediği malları bulabilir. Müşteriye nereye kullanacağını sorar, ona göre malı sorar. Varsa o malı verir. Yoksa aynı işi gören başka firmanın malını önerir. Eskiden bunları tezgahtar beyninde yapıyordu. Şimdi bunu bilgisayar yapacaktır.
b) Müşteri malın adını söyler. Hangi firmalara ait o mallar varsa onu bilgisayar bildirir, tezgahtar ona göre birini müşteriye tercih ettirir. Müşteri aralarındaki farkları öğrenmek ister. Bilgisayar bunu çözmelidir.
c) Müşteri neyi yapmak istediğini söyler. İşte bunun için fonksiyon programına girer ve orada istenen işi yapan firma veya malı bulur. Bulamazsa merkeze sorar ve oradan öğrenir. Yoksa mucitlere baş vurulur, onlar o işi yapacak icadı yaparlar.
d) Müşteri malın prospektüsünü ister. Malı nasıl kullanacağını ona öğretmek gerekecektir. Her malın tarifesini içeren belge olmalıdır. Bugün bu bilgiyi her pakete ayrı ayrı koyuyorlar. Bu israftır. Ayrı satılmalıdır, ucuz satılmalıdır.
Demek ki; mallar adlarına, firmalarına, cinslerine ve fonksiyonlarına göre tasnif edilecektir. Bilgisayar buna göre geliştirilecektir. Bir de malların konacağı yerler de önemlidir.
a) Mal, hacmine göre;
b) Ağırlığına göre;
c) Zehirli olup olmamasına göre;
d) Isıya göre yerleştirilir.
Bu sebepledir ki, mallar yukarıdaki müşteri taleplerine göre sıralanmalıdır. Korumaya göre yerleştirilecektir. Bilgisayar bize o malın yerini gösterecektir.
Görülüyor ki; “bakkal” işletmekle “market” veya “mağaza” işletmek arasındaki fark budur. Ancak buna küçükten başlayacağız. Elemanlarımızı yetiştirdikçe işletmelerimiz büyüyecektir. Böyle bir “market”i kurmak “sermaye” işi değil, “bilgi” işidir. Bunu başarmamız için “buna inanan gönüllü insanlar”a ihtiyaç vardır. İnsanlar dershanelere gidiyor ve para vererek ders alıyorlar; okullara gidip masraf yapıyor ve gereksiz şeyler ezberliyorlar. Burasını yani “Adil Düzen Çalışmaları”nı da bir okul kabul etmeliyiz. Çocuklarımızı buraya gönderip okutmalıyız. “Kur’an Kursları” yetmez; “Adil Düzen Kursları” açılmalıdır.
Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92