Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 219
FURKAN SÛRESİ(25); 4-6. ÂYETLER TERCÜME VE TEFSİRİ
2.08.2003
1908 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN 219

Haftalık Seminer Dergisi     01-02 AĞUSTOS 2003    Fiyatı: SEMİNERE KATILMAK veya www.akevler.org

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 219. SEMİNER  (CUMARTESİ: 09.00-21.00)  İstanbul, 25-26 Temmuz  2003

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİ BOSNA/ İSTANBUL         Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Caddesi, No: 31 ÜSK./İSTANBUL   (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)          Tel: (0532) 246 68 92

*HAFTALIK TEFSİR SEMİNERİ  (CUMARTESİ GÜNLERİ “YENİ BOSNA”; Saat:18.00-21.00)

 

FURKAN SÛRESİ(25); 4-6. ÂYETLER TERCÜME VE TEFSİRİ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ فَقَدْ جَاءُوا ظُلْمًا وَزُورًا(4) وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا(5)

قُلْ أَنزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا(6)

 

 

*HAFTALIK YORUMLAR (49):               (CUMA GÜNLERİ “ÜSKÜDAR”; Saat: 19.00)

ÜSKÜDAR PROGRAMI

Her Cuma günü saat 19.00-21.00 arasında İslâm Medeniyeti Vakfı’nda seminer yapılmaktadır.

Seminerler herkese açıktır. Konular şöyle işlenecektir.

a)  19.00-19.30 arasında Bir Âyet açıklanmaktadır.

b)  19.30-20.00 arasında Adil Düzen anlatılmaktadır.

c)  20.00-20.30 arasında Adil Düzene Göre Bir Sorun Çözülmektedir.

d)  20.30-21.00 arasında Haftalık Yorum yapılmaktadır.

e)  21.00-22.00 arasında “İsteyenlerle Sohbet” yapılmaktadır.

Bir Âyet:

كسراب بقيعة   (Ka SeRABin BıQIyGatin) “KIa ile oluşmuş serap gibidir.”

Adil Düzen:

“ADİL DÜZEN”DE PLANLAMA     

Bir Çözüm:

“ADİL DÜZEN”DE ÇEVRE SORUNU

Bir Yorum:

YÜKSEK ŞÛRA OLUŞTURALIM

Bülent Arınç’a yaptığım öneriyi şimdi Türk halkına beyan ediyorum:

Her devletin bir derin yöneticisi vardır. Amerika’da bu derin yönetici sermayedir, Yahudi bankerlerdir. İngiltere’de Lordlar Kamarası’na dayalı krallıktır. Japonya’nın kralı vardır. Türk Milletinin arka planındaki gücü “Türk Ordusu”dur. Böyle olunca demokrasi gelemiyor. Biz İslâmî yolu tutalım ve “Yüksek Şûra” oluşturalım.

Bu şûraya bugün şu isimler katılacaktır:

a) Kenan Evren, Eski Cumhurbaşkanı.

b) Süleyman Demirel, Eski Cumhurbaşkanı.

c) Necmettin Erbakan, Başbakanlık yapmış sanayi profesörü.

d) Tansu Çiller, Başbakanlık yapmış ekonomi profesörü.

e) Recep Tayyip Erdoğan, İktidar Partisi Başkanı, Başbakan.

f)  Deniz Baykal, Ana Muhalefet Partisi Başkanı.

g) Hüseyin Kıvrıkoğlu, Son Eski Genel Kurmay Başkanı.

h) Süleyman Karagülle, Adil Düzen Teorisyeni.

Bunlar tüm kurullara danıştıktan sonra tavsiye kararlarında bulunacaklardır. Millî Güvenlik Kurulu’nun tavsiyesinden daha ileride olmalıdır. Devlet politikası olarak gerekli tedbirler alınmalıdır. Bizim görüşlerimizin bir kısmını burada söylemek istemiyorum.

 

PKK/KADEK PİŞMANLIK YASASI

 

ARTIK SİYASET ZAMANI: YA “ADİL DÜZEN”İ BENİMSEYEN BİR PARTİ; YA “ADİL DÜZEN PARTİSİ

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 219. SEMİNER        Tefsir    İstanbul, 26 Temmuz 2003

 

FURKAN SÛRESİ(25); 4-6. ÂYETLER TERCÜME VE TEFSİRİ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ فَقَدْ جَاءُوا ظُلْمًا وَزُورًا(4) وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا(5)

قُلْ أَنزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا(6)

وَ (Va) Buradaki “Va” harfi bundan önceki âyette geçen “Onlar hiçbir şeyi yaratamayanları ilâhlar ittihaz ettiler.” âyetine bu âyeti bağlamaktadır. Onlar boş işlerin peşinde koşmakta oldukları için Kur’an’ı da inkâr etmektedirler. Allah Kâinat’ı yaratmış ve onun içine tabiî ve sosyal kanunları koymuştur. Onun dışına çıkmak, o sistemin çalışacağını savunmak şirktir. Enflasyon şirktir. Çünkü gerçekte artmayan bir şeyi artmış göstererek ekonomik düzeni bozmaktadır. Enflasyonun kesin kaynağı faiz de Allah’a şirktir. Çünkü insan için sadece emek vardır. Benzinsiz motorun çalışmaması gibi insan emeği olmadan da üretim olmaz. Olmayan üretimi paylaşmak şirktir. Evlilik dışı cinsi ilişkileri meşru görmek şirktir. Çünkü Allah insanı evlilik içinde yaşayacak şekilde var etmiştir. Şirki böyle anladığımız zaman günümüzde bu âyetlerin manâsı vardır. Sadece heykellere tapmak şeklinde anlarsak şirki her yönüyle açıklayamayız. Kur’an’ın reddettiği şirk budur. Kur’an’ın istediği insanların tabiî ve sosyal düzene uymalarıdır. Onu bozmamalarıdır. Oysa hayatları ile insanlar bu düzeni bozmaktadırlar. Allah’a ortaklar yapmaktadırlar. Bu sebeple de Kur’an’ı dinlemek ve anlamak işlerine gelmemektedir. Açık ifade ile; rüşveti, yolsuzluğu, vergi zulmünü ve vergi kaçırmayı meşru sayıp hortumlamaya devam edebilmeleri için Kur’an’ı reddetmektedirler. Bunun için kendilerince red sebeplerini ortaya koymaktadırlar.

قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا  (QaVLa ellaÜIyNa KaFaRUv) “Küfretmiş olan kimseler dediler.”

Îman etmiş kimselerin karşısında küfretmiş olan kimseler denmektedir. Küfretmek, örtmek ve kapatmak demektir. Çukur açıp içine tohumu kapatmak küfretmektir. Hafretmek, çukur açmaktır. Küfretmek ise açılan çukuru kapatmadır. Nimete karşılık nankörlük yapmak küfretmedir. Kur’an’ın nimetlerini göremeyip onları kapatarak onlardan yararlanmamak da nankörlüktür, küfürdür. Bile bile bir şeyi inkâr etmek ve onun öyle olmadığını iddia etmek de küfürdür. Asıl küfürdür. Samimi olarak Tanrı’ya inanmayan insan kâfir değildir. Tanrı’nın varlığını bile bile yani yokmuş gibi davranan kâfirdir. İnsan tek başına kolay kolay kâfir olmaz. İnsanlar bir araya gelince ortak bir yalan üzerinde birleşirler. Yalanlarını karşılıklı destekleme yoluyla sürdürürler. Günün basınında çıkan haberlerin ve yorumların yalan olduğunu herkes bilir ama iyi yalan uydurdukları için söylenenlerden hoşlanırlar. Eski Sovyet ülkelerinde sosyalizme karşı yalan uydurabilmek o kadar marifetli iş olmuş ki iyi yalan uydurup resmen kayıtlara geçirten kimse baş yönetici durumuna geliyordu. Yazılanların yalan olduğunu herkes biliyordu, ama onu öyle yazmak zorunda idiler. Mağazadan bir şey alınız, size fatura istiyor musunuz diye sorarlar. Onda birin faturası kesilir. Bu yalanı herkes bilir ama yine de kayıtlara o yalanlar geçer. İşte bunların hepsi birer küfürdür. “Ellezîne keferu”da hem kâfir olanlar bellidir, hem de küfür işleri bellidir. Yazarlar, sosyologlar günümüzün topluluklarını ele alıp nasıl sistematik yalan söylediklerini roman veya senaryo hâlinde ortaya çıkarabilirler. Solcular ağaların zulmünü anlatacaklarına kendi yalanlarını dile getirsinler. Yapmazlar. Çünkü solcu olduğunu iddia eden ama solcu olmayan bu kalemler sermayenin sözcüleridir. Derebeyliğini yıkmak için kullanılmış kâfir kalemlerdir. Oysa bugün derebeylik yoktur. Ama Avrupa’daki 200 yıl evvel olanlar şimdi Türkiye’ye geldiği için günü geçmiş aktarmalar bizim solun zavallılığıdır.

إِنْ هَذَا إِلَّا إِفْكٌ (EıN HAvÜAv EiFKün) “Bu bir ifktir. Bu bir uydurmadır.”

“İfk” bir tür tuzaktır. Bir canlı sırığa bağlanan ipin ön tarafına yem koyarlar. Hayvan onu yemek için dala basar. Eğilmiş dal doğrulur, hayvanın ayağını bağlar, kaçmak ister ama kaçamaz. Bu tuzağın adı ifktir. Kur’an’ın bir tuzak olduğunu söylemektedirler. İnsanları kandırmak için uydurulmuş bir şey olduğunu söylemektedirler. Bu iddiaların son kâfiri Marks’tır. Marks Allah’ın var olmadığını, sermaye sahiplerinin insanları sömürmek için bunu uydurduğunu iddia etmiştir. Tarihte din kitapları milyonlarca insanları peşlerine götürmüşlerdir. Bunlar ifk olsaydı bir defa insanlar yakalanır ve iş biterdi. Hiçbir tuzak otomatikman kendi kendine asırlarca çalışamaz. Marks’ın ortaya getirdiği sosyalizmin ifk olduğu ortaya çıkmıştır. Marks dine, aileye, mülkiyete ve devlete karşı bunlar sömürü aracılarıdır diye karşı çıkmıştır. Oysa onun hedefi sosyal müesseseleri yıkarak Yahudi sermayesinin sömürüsüne yol açmaktan ibaretti. İşte ifk budur. Kur’an’ın da böyle ifk olduğunu söylemektedirler. Şaşılacak şey şu ki, biz Kur’an okuyarak Suudi Arabistan’ın sömürgesi mi olacağız? Yahut İran’ın sömürgesi mi olacağız? Kur’an bizi hangi çukura doğru götürmektedir? Tam tersine Kur’an bizi esir etme hattâ yok etme emelleri güdenlere karşı en etkin koruyucudur. Kur’an Kurslarına saldıranlar, başörtülerine saldıranlar, İmam-Hatip Okullarına saldıranlar ne kadar zavallı insanlardır. Kendilerini intihara götürüyorlar. Onları maşa olarak kullananların ilk avı onlar olacaklardır. Kur’an düşmanlarına tekrar tekrar soruyoruz. Kime ne zararı var ki zulmediyorsunuz, yasaklıyorsunuz? Ne imiş, küçük çocukların zihnî melekelerini bozuyormuş! Öyle mi? İşte yarış meydanı. Üniversite giriş imtihanları ölçü. Siz zalimler, aynı şeyi bilenlere aynı fakülteye girme şansını tanımıyorsunuz. Aynı şeyi bileneler aynı haklara sahip olamıyor. İşte zulüm budur. Bunu savunanlar zalimdir.

Buradaki “Haza” Furkan’a işaret etmektedir. Sûre onunla başlamaktadır. Kur’an okunandır, Kitap yazılandır, zikir manâsıdır. Furkan ise âyetlerine dayanılarak çıkarılan hükümlerdir. Bu zikirden farklıdır. Zikirde bir âyeti okuduğun zaman o âyetin değişik manâlarını anlarsın. Furkan ise bütün âyetlerini okuyup hükümler çıkarmaktır. Tefsir zikirdir, içtihat furkandır. 

افْتَرَاهُ (EiFTaRAyHu) “O iftira etmişdir.”

Fariy, ferirle aynı kelime olup kendisinden kaçılan, firar edilen şey demektir. Fırıldak gibi dönen şey demektir. Kişinin beyninde oluşturduğu senaryo demektir. Olmadığı halde bir olay olmuş göstermek demektir. İfk tuzaktır. Bu tuzağı da kendisi imal etmiştir. Tuzakların en iyisi yeni olmasıdır. Çünkü tuzak karşı taraftan bilinirse ona tedbir alır ve düşmez. Ancak yeni bir tuzak oluşturulursa o tuzağı karşı taraf bilmediği için tuzak olduğunu anlayamaz, tedbir alamaz ve düşer. İşte kendisinin icat ettiği bir tuzaktır diyorlar. Hazreti Muhammed Arabistan’da sermayedar bir aileye mensup değildi. Onu finanse edecek bir sermayedar da yoktu. Mekke tüccarları din sömürüsü yaparak ticaret yapıyorlardı. 360’tan fazla putları Kâbe içine doldurup bütün Arapları Mekke’ye getiriyor ve onlara mal satıyorlardı. Kur’an bu putları yerle bir edince sermaye korkuya düştü. Direnmelerinin asıl kaynağı bu idi. Hiçbir şey değişmiş değildir. Kur’an’a karşı olanlar yine aynı amaçla sömürülerine ve hortumlamalarına devam edebilmek için 28 Şubatı yaptılar. Kur’an düşmanlığı oradan gelmiştir.

وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ (Va EaGaNaHUv GaLaYHı) “Ve ona iane etmişlerdir.”

Gavyn, yardım demektir. Gayn, göz demektir. Aynı zamanda delik demektir. Tayin etmek, belirlemek demektir. Sabit tutma demektir. Düşmekte olan bir kimseyi tutmak ianedir. Destekleme amacıyla yardım demektir. Düşmanlara karşı yardım ise nusret ile ifade edilir. Kur’an nâzil olurken Arabistan’da hiçbir okul yoktu. Kitap yoktu. Başka dilleri bilen tercümanlar da yoktu. Kulaktan duyma Yahudi ve Hıristiyanlık hikâyeleri biliniyordu. Ne Arap şiirlerinde ne de Arap deyimlerinde Tevrat ve İncil’in etkilerini aksettiren sözlere rastlanmıyordu. Oysa Kur’an Tevrat ve İncil’in anlattıklarına en ince noktalarına vakıf olarak bahsetmektedir. İşte bu durum yalnız o günün Araplarını değil, bugünün tarihçilerini ve sosyologlarını da şaşırtmaktadır. Kur’an tedrici gelişmelerin sonunda doğmamıştır. Ani sıçrama ile oluşmuştur. Bu da ancak başkalarının öğretmesiyle mümkün olmaktadır.

قَوْمٌ آخَرُونَ (QaVMuN EaPaRUvNa) “Başka bir kavim ona yardım etmişlerdir diyorlar.”

Bu kavim Araplar değildir. Çünkü onlarda bunları bilen yoktu. Bugün de biz Kur’an’dan istidlâl ederek kendilerine birşeyler anlattığımızda kimileri bunların zaten başka yerde olduğunu; Avrupa’da, Rusya’da, Japonya’da da olduğunu söylemektedirler. Oralarda bulamazlarsa o zaman da bunlar ütopik şeyler deyip hafife almak isterler. Başka bir kavim diyerek bilmedikleri bir kavmin bunları söylediklerini ileri sürerler. İsrail oğulları Yahudi olmayan biri bir şey bulsa onu kendi alimlerinin bulduğunu ileri sürerek yüceltirler. Diğer kavimler, bilhassa Türkler ve Araplar içlerinden biri bir şey bulsa, keşfetse de onu bir türlü kabullenemezler, onu başka kavimlerde ararlar. Bu sebepledir ki İslâm alimleri tarihte hep kendi buluşlarını Yunan, Hint yahut Çin’in buluşu olarak takdim etmişlerdir. Avrupalılar da Müslümanlardan öğrendiklerini ya Yunan’dan öğrendiğini ya da kendilerinin bulduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu sebepledir ki ortaçağ karanlık çağ olmuş çünkü o dönemde onların bir şeyleri yoktu. Mü’minlerin bir görevi de karanlık ortaçağı aydınlatmadır. Teker teker Avrupa’ya tercüme edilen eserleri ve aktarılan uygarlığı ortaya koyup Kur’an’ın Avrupa uygarlığı üzerindeki etkisi ortaya konmalıdır.

فَقَدْ جَاءُوا ظُلْمًا (FaQaD CAyEUv JuLMan)

“Zulmen ciet etmişlerdir. Bunu söylemekle zulme varmışlardır. Zura varmışlardır.”

“Qad” kelimesi bugün de bu işi yapmaktadırlar demektir. Eğer olay devam ediyorsa o zaman mazinin üzerine “Kad” gelir. Buradaki “Fa” tafsiliyedir. “Kad” ise takribiyedir. Zamir küfretmiş olan kimselere gitmektedir. “Cae Zulmen/ Zulme vardı” anlamına geldiği gibi, zalim olarak geldi anlamı da çıkmaktadır. Böyle söylemekle zulüm içine düşmüşlerdir. Zulüm, karanlık anlamına da gelir. Bir kavim iane etmektedir sözü zulümdür. Bu adam şu konuda şuna yardım etti veya etmedi denmelidir. Yuvarlak laflar zulümdür. Ben görüşlerine iştirak etmiyorum. Sözlerinde yanlışın var gibi sözler zulümdür. Ben şu önermeyi kabul etmiyorum demek gerekir. Yani karşı fikirler açık olmalıdır. Biz çok açık konuşuyoruz, biz ekseriyet sistemini kabul etmiyoruz. Ama içtihat sistemini kabul ediyoruz. Maruf memurun bihtir. Münker yani belirsizlik münha anhtır. Net ve kesin konuşmak gerekmektedir.

وَزُورًا (Va ZUvRan) “Ve zur olarak gelmişlerdir. Yahut zura varmışlardır.”

Zur, ziyaret kelimesinden gelen bir sözdür. Dolaşıp dedikodu taşımak demektir. Yani ondan bir haberi alıp öbür tarafa götürmek, yanlış haberlerle insanları birbirine düşürmektir. Bunu söylerken maksatları inanmış insanların içlerine şüphe düşürerek onların inançlarını da sarsmaktır. Demek ki ona başka bir kavim yardım yapmaktadır sözü ile bu zulmü ve zuru yapmışlardır. Daha üniversite sıralarında iken tanıştığım kimseler bir bir beni terk ediyorlardı. Çok sonraları öğrendim ki kendilerini mü’min olarak takdim eden tutucular onlara benim için “Bu Vahhabidir!” diyorlarmış. Oysa ben Vahhabilerin kitaplarını ondan otuz sene sonra gördüm. Onların mezhepleri Hambelilerin mezhebidir. Müçtehitlerden ben en çok Hanefi kitaplarını okudum. Şafiilerin Ümmini, Malikilerin Muvattaasını okudum. İlmiliklerinden gerçekten zevk aldım. Hambelilerin hiçbir kitabını okuyamadım. Çünkü ilmiliği bulamadım. Zaif de olsa hadislerle ameli öne çıkarmışlardır. Bu usul bana göre hatalıdır. İşte zur olan söz budur. Mü’minler birisi hakkında bir söz duydukları zaman onun hakkında ilk yapacakları iş eserini doğrudan okumaktır. Kritiğini yapıp ona göndermektir. Sonra da mümkün olduğu takdirde bizzat kendisiyle görüşmek olmalıdır. Asla kendisine karşı olunmamalıdır. Sözleri kritik edilmelidir. Kimin iyi veya kötü olduğunu yalnız Allah bilir. Türk halkı hâlâ bu zulüm ve zur içinde “Adil Düzen”den kendilerini uzak tutmaktadırlar. İstihza ile cevap verebiliyorlar. “Adil Düzen” aleyhinde kitap yazdığını iddia edenler bu kitaplarını bize ulaştırmış değildirler. Bunlardan birini Azmi Ateş bir heyete yazdırdı; bize bir şey gelmedi. Diğeri Ekrem Pakdemirli’dir; yine bize bir şey gelmedi. Oysa bu iki kardeşimiz benim “Adil Düzen”le ilişkimi bilmektedirler. İlk yapacakları benimle görüşmek olmalıydı. Hâlen onların bu tenkitlerini görmek istiyorum.

وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ  (VA QAvLUv EaSaTiRu el EavVAlİYNa) “Evvelkilerin satırlarıdır dediler.”

“Satır” kesici, biçici büyük bıçaktır. Bıçak sürterek keser. Satır ise vurarak keser. İlk uygarlık Mezopotamya’da doğdu. Tabletler üzerinde satırla vurarak çivi yazısı ile yazı yazdılar. Bir sıra üzerine yazıyı sıraladılar. Yatay sıraya satır, düşey sıraya sütun denmektedir. Zamanla insanlar halk hikâyelerini geliştirdiler. Bugünkü roman ve piyese benzer. Olmuş bir olay değiştire değiştire anlatıldı. Halk bunlardan dinlerken zevk alır. Roman okunduğunda alınan zevk gibidir. Halk bunların yalan olduğunu bilir ama yine de onlardaki sanattan zevk duyar. Tarikat hikâyeleri de böyledir. Şiirde söylenen de böyledir. Bugün roman yazanlar gözlerimize baka baka yalan söylerler. Oysa eski hikâyeciler geçmişi anlatırlar. Yalanları onlardan nakleder olurlar. Tevrat’ı Yunan masalları ile aynı görmek isteyen zihniyet, Kur’an’ı da Manas Destanları ile eşleştiren zihniyet bugün de mevcuttur. Kur’an’ın anlattıklarının birçoğu Tevrat’ta vardır. Tevrat’ı esatir kabul eden zihniyet vardır. Kur’an’ı da onlardan sayan zihniyet vardır. Oysa ne Tevrat, ne de İncil esatirleri değil hakikatleri içermektedir. İçlerine esatir karışmıştır. Oysa Kur’an’da asla bir esatir yoktur. İçinde bir tek cümle, hattâ kelime bulunamaz ki o yanlış olsun.

اكْتَتَبَهَا (iKTaTaBaHAv) “Onu iktitab etmiştir. Yani onlardan kopya çekmiştir.”

Onların masallarıdır, uydurma hikâyeleridir. Onların anlattıklarını anlatmaktadır. Ondört asır önce Kur’an için böyle söylenmiştir. Nasıl bir masaldır ki onun sayesinde Arabistan cahiliye döneminden uygar döneme geçmiştir. Nasıl bir masaldır ki onun sayesinde tüm dünya İslâm uygarlığı içinde bin yıl yaşamıştır. Nasıl bir masaldır ki bugünkü Batı uygarlığı onun etkileri ile oluşmuştur. Nasıl bir masaldır ki onun korkusu ile 28 Şubat benzeri zulüm operasyonları yapılmaktadır. Masalsa niçin okuyup geçemiyorlar? İnananlar da inanmayanlar da onu ağızlarından düşüremiyorlar. Kâfirler Müslümanlardan korkmuyorlar, Kur’an’dan korkuyorlar. Yazı değiştirmelerle, medreseleri kapatmakla, kursları yasaklamakla onu yeneceklerini sanıyorlar. Bilakis o bu baskılarla daha güçlenmekte ve yeryüzünü yeniden aydınlatmak üzere ele alınmaktadır. Kur’an’ı iktitab edecek başka bir kaynak yoktu. Bugün de “Adil Düzen”i ortaya koyacak başka bir kaynak yoktur. “Adil Düzen” asrın idrakine söyletilmiş Kur’an’ın müsbet ilimle aydınlatılmış ve muasır medeniyetin üstüne götürecek bir yoldur.

فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْهِ  (FaHiYa TumLAv GaLaYHi) “Ona imla ettirilmektedir.”

İmla etmek demek, çuvalın içine koymak demektir. İmlal ise çuvalı doldurmak demektir. Bir metin yazdırmaya imla denir. Metni mühürlemeye imlal denir. Yazdırılıyor denmektedir. Başkaları söylüyor o yazıyor demektedirler. İktitab etmek demek kendi isteğiyle yazmak, imla ettirmek başkalarının söylemesi demektir. Yani başkaları ona yardım etmektedir. “Fa” harfi ile iktitab izah edilmektedir. Yani bu uydurmalar ona birileri tarafından yazdırılıyor, ama yazma isteği kendisinden gelmektedir. Şimdi bizden öğrendiklerini yarın bize satacaklar, Kur’an’dan anladıklarımızı yarın onlardan öğrendiğimizi iddia edecekler. Türkiye Avrupalılaşınca İslâmiyet’ten giden müesseseleri oradan değişmiş şekilde aldı, onların oldu. “Emiru’l-Mâ” kelimesi “Amiral” olup Türkiye’ye geldi. Onluk sistem oraya gitti sonra ölçülerde inkılâp olarak bize geldi. Hem de bizi geri bırakanın İslâm olduğu iddia edilerek böyle yapıldı. Bugünkü uygarlık Kur’an uygarlığıdır; Kur’an’ın kuvvet uygarlığına dönüşmüş şeklidir. Ben dahi bunun yıllarca hamasi söz olarak söylendiğini sanmıştım. Ne zaman ki Batı Uygarlığı’nı ve İslâm Uygarlığı’nı öğrendim, ancak ondan sonra Batı Uygarlığı’nın bir Kur’an Uygarlığı olduğunu öğrendim. Yunan Uygarlığı’nın bir İbrani Uygarlığı olduğunu öğrendim. Yine Mısır Uygarlığı Mezopotamya Uygarlığı’dır. Roma Uygarlığı zaten Hıristiyan bir uygarlıktır. Onlar bir taraftan fikir ve görüşleri alırken, diğer taraftan da bizim yaptıklarımızı onlardan öğrendiğimizi ileri sürerek açıkgözlük yapmaktadırlar. Batılılardan neler öğrendiğimizi 200 milyar dolar borcumuzla biliyoruz. Kapalı üniversitelerimizle biliyoruz.

بُكْرَةً وَأَصِيلًا (BuKRaTan Va EaÖIyLan) “Bükre ve esil.”

Sabah akşam, gece gündüz demek istemektedirler. Bir defa öğretilip bittiğini söyleyemiyorlar. Çünkü Kur’an günlük olayları dile getiriyordu. Onun için her zaman anlamında gece gündüz veya sabah akşam denmektedir. İnsanlar sabah kalktıklarında işe gitmeden önce ne iş yapacaklarını öğrenirler. Akşamleyin de o gün ne yaptıklarını değerlendirirler. Namazlar bunun için emredilmiştir. Bizim bugün Kur’an’ı günümüz olaylarını açıklayacak şekilde yorumlamamız gerekmektedir. “Adil Düzen” budur. Oysa İmam-Hatip Okulları ve İlâhiyat Fakülteleri bin yıl önceki yorumları anlamadan ezberliyorlar. Medreseler bu sebeple kapandı. Bu okullar da bu sebeple kapanıyor. İşte “Adil Düzen” bu gidişin tam tersini yapıyor. Kur’an nasıl Tevrat ve İncil gibi bir kitaptır ama olayları yeniden ele alıp değerlendiriyorsa, bizim tefsirlerimiz de elbette eski müçtehitlerin ve müfessirlerin tefsirleri gibidir. Ama biz olayları bugün için ele alıyor ve çözümler üretiyoruz. İleride bizim yaptıklarımızı da Kur’an’dan başka kaynaktan öğrendiğimizi iddia edecekler olacaktır.

قُلْ (QuL) “Kavlet. Söyle.”

Putlar edindiler ve Kur’an’ın uydurma olduğunu söylediler. Şimdi Kur’an bunlara cevap vermektedir. Bu Kur’an onun uydurmasıdır demelerine Kur’an nasıl cevap verir? Eğer Kur’an gerçekten biri tarafından uydurma olsaydı verilecek cevap çok zordu. Ama Kur’an ondört asır sonra cevap veriyor. O göklerin ve yerin sırrını bilen tarafından indirilmiştir.

أَنزَلَهُ (EaNZaLAHUv) “Onu inzâl etmiştir.”

Buradaki zamir Furkan’a gitmektedir. Furkan’ı inzâl eden yani hükümlerini vazeden kimse göklerin ve yerin sırlarını bilmektedir. O inzâl etmiştir. Yapılmış bir binanın görünen projesini herhangi bir mimar yapabilir. Ama inşaatın görünmeyen kısımlarında kullanılan malzemeler ve onların boyutlarını dıştan bakan mimar bilemez. Eğer böyle yerleri de mimar biliyorsa o zaman o binanın projesini o inşaatı yapmadan önce yapmıştır. Kendisi yaptığı için hepsini bilmektedir. Kur’an’ın görünen manâları vardır. Bunları herkes söyleyebilir. Ama bir de içtihatla bilinecek ilk bakışta ve zamanı gelmeden anlaşılmayan manâları vardır. Bunlar Kâinat’ın sırları ile çakışıyorsa artık ona kimin yardım ettiği kolayca anlaşılmaktadır. Dedikleri doğrudur. Ona biri yardım etmekte, sabah akşam yazdırılmaktadır. Ama bunu bir kavim değil de göklerin ve yerin sırrını bilen öğretmektedir. Bu ifade Furkan kelimesi ile ne kadar uygun bir şekilde yer almıştır. İnzâl kelimesi kondurma anlamındadır. Tenzil olarak söylersek parça parça inmiş olur. İnzâl ise birden inme anlamındadır. Kur’an 1400 yıl evvel gelmiş ve hükümler getirmiş. Ondan sonra bir daha maddeleri değiştirilmemiştir. Bugünün sorunlarını da aynı derecede ve güçte çözmektedir. Bunun delili karşı gelenlerin haydi uygulayın deyip bizi serbest bırakmaları gerekir. Çünkü bu sayede sorunları çözemediği ortaya çıkacaktır. Oysa bunlar silah zoru ile iktidardan indiriyorlar, bin sene irtica ile mücadele edeceklerini söylüyorlar. “Adil Düzen”i söyletmemek için çeşitli tuzaklar kuruyorlar. Demek ki 1400 sene sonra da onlar için tehlikeli olmaya devam ediyor. Bunu yeryüzünde hangi felsefenin eseri başarabilir?

الَّذِي يَعْلَمُ   (elLAÜIy YaGLaMu) “İlmetmiş olan kimse.”

Zâhir olanı, aleni olanı herkes bilebilir, öğrenebilir. Ama sır olan şeyleri ancak onu inşa eden, onu yapan kimse bilebilir. Hazreti Muhammed bir kişi olduğundan bunları bilmesi mümkün değildir. Mü’minlerden her biri insan olduğu için kendi kafalarından bir şey bilemezler. Biz Akevler Kooperatifi’ni kurunca fıkha ait ifadeleri koyduk. O ifadeleri yazarken başka şeyler anlıyorduk. Uygularken ifadeleri okudukça hayretler içinde kaldık. Hem ifadeler başka manâ taşıyordu, hem de beklenmedik sorunları çözüyordu. Çünkü biz onu aktarırken manâsını bilmiyorduk. Yaşarken gerçek manâlarını anladık. Ondan çıkarılan fıkıhta bile, bin sene önce yapılmış içtihatlarda bile bu sır varken, onu şimdi ele aldığımızda neler olacağını görürüz.

السِّرَّ (elSirRa)

Serir, sedir demektir. Üstü örtü ile örtülmüştür, altında ne olduğunu dışarıdan gelenler bilmezler. Misafirlerin örtüsünü kaldırıp bakmaya da hakları yoktur. Gizli olan şeylere sır denir. Hafi, kapalı anlamındadır. Ancak orada bir şeyin olduğunu bilirsin, ne olduğunu bilmezsin. Sessiz konuşanın bir şeyler söylediğini bilirsin ama ne söylediğini bilmezsin. Sırrın karşılığı aleni veya zâhirdir. Örtünen demektir. Birçok bilgiler var ki biz onu gözümüzle hatta mikroskopla ve teleskopla görürüz. Oysa öyle özellikler vardır ki onları ancak hesapla bilebiliriz. Yer’in Güneş’in etrafında döndüğünü bilebiliriz ama Güneş’in Yer’i çektiğini bize ancak matematik öğretir. İşte bu sırdır. Allah Yer’in ve göklerin sırlarını bilmektedir. Kur’an bize bunu çok açık olarak ifade etmektedir. Kâinat’ı var edenin bütün bu sırları bilen olduğunu, Kur’an’ı indirenin bu olduğunu söylemektedir.

فِي السَّمَاوَاتِ (FIy elSaMAEı) “Semâvatta olanların sırlarını bilen kimse indirmiştir.”

Sema, yüksek üst taraf demektir. Kur’an göklerle ilgili pek çok bilgiler vermektedir. İnsanlar ise onu hiçbir zaman zahirde göremezler.

a)       Önce semalar ayrı ayrı değil de bir bütün olarak ele alınmıştır. Birbirine sistem içinde bağlanmışlardır. Onun için semadır. Yedi tabakadır. Tabaka olması bir sırdır. Oysa Araplar gökleri tabaka değil kat sanıyorlardı. Her katta yerleşip oturulabilecek durum var sanıyorlardı. Oysa Kur’an “Seb’a semavâtin tıbaka” demiştir. Yani yedi kat değil, yedi tabaka diye ifade etmiştir. Bunun bugün böyle olduğu kesin olarak sabit bulunmaktadır.

b)      Gökler birbirine gelişigüzel değil, standartlar içinde bağlanmış bulunmaktadır. Yedi tabaka şöyle sıralanmaktadır:

1-         9414 metre yüksekliğinde su tabakası vardır. Yaklaşık on kilometre alabiliriz. Yağmur burada yağar. En yüksek dağ buralara kadar uzanır. En derin denizin derinliği de buna yakındır.

2-         Bunun 100 katında hava tabakası vardır. Yer’i meteorlardan korurlar. Suyun buharlaşmasını önlerler.

3-         1000 katında ışık tabakası vardır. Zararlı ışıktan Yer’i korurlar. Hava tabakasının kaçmasını önlerler. Bu tabakayı Güneş’ten gelen ışıklar korumaktadır. Yer’in Güneş’ten uzaklığı, çapı, Güneş’in şiddeti bu dengeyi korur. Bunların hepsi birer sırdır.

4-         Yer kabuğu da bu kadardır. Sonra onun iki katı mağma vardır. Katı tabaka vardır. Atmosferle birlikte yedi hava tabakası vardır. Bunun elli katı mesafede 100 katının ortasında Ay vardır. Ay havasız yarıçapın 60 katı uzaklıktadır.

5-         Güneş ise bunun 400 katı, Ay tabakasının 200 katı mesafededir. Güneş’in etki alanı bir ışık yılı mesafededir.

6-         En yakın yıldızın uzaklığı da dört ışık yılıdır. Galaksimizin kalınlığı 10 000 ışık yılıdır. Çapı ise 100 000 ışık yılıdır.

7-         Galaksiler arası mesafe 2 milyon ışık yılıdır.

c)       Görülüyor ki yedi gök birbirine on katlı standart ölçüler içinde bağlanmıştır. Onun için burada “semâvât” denmektedir. Ölçüler zâhirdir, ama ölçülerin standart olması sırdır.

Bu ölçüler ancak 20. yüzyılda belirlenmiştir. Göklerin sırrı elbette bunlardan ibaret  değildir. 20. yüzyıla kadar gökler sabit kabul edilmiş, büyüme sözkonusu olmamıştır. Oysa 20. yüzyılda Kâinat’ın ışık hızıyla büyüdüğünü tesbit emiş oluyoruz. Kur’an’da “Göğü genişletmekteyiz.” deniyor. Gökleri demiyor. Çünkü genişleyen sadece en büyük galaksiler arası göktür. Galaksiler ise genişlemiyor. Bundan daha büyük sır olmaz. Daha önce insanlar Kâinat’ın sonsuz büyüklükte olduğunu iddia ediyorlardı. Oysa bugün yuvarlak olduğu, çapının da 10 milyar yıl olduğu bilinmektedir. Kur’an bunu çok açık şekilde “aktarı semâvât” diyerek bildirmiştir. Nihayet eskiden âlem de yalnız üç boyutlu olarak kabul ediliyordu. Oysa Kur’an dördüncü boyuttan, kürsiden bahsetmektedir. Arş ile beşinci boyuttan bahsetmektedir. Geometriden biliyoruz ki üç boyutlu uzayda hareket için dört boyuta ihtiyaç vardır, iradi hareket yapabilmesi için beş boyuta ihtiyaç vardır. Kâinat’ın fani olduğu bugün entropinin büyümesi kanunu ile kesinleşmiştir. Nasıl oluyor da Kur’an 1400 sene evvel bugün keşfedilmiş sırları o gün bilebiliyordu. Demek ki Kur’an Âlemlerin Rabb’i tarafından indirilmiştir.

وَالْأَرْضِ (Va el EarWı)

“Yer” kelimesi cins olarak alınabilir. O zaman gezegenleri de içerir. Ne var ki gezgenler hep Yer içindir. Yaz ve kışın oluşması, gece ve gündüzün oluşması için onlara gerek vardır. Yer dönerken sürtünme ile 24 saat değişmesin, Yer’in Güneş’e uzaklığı değişmesin, yıl kısalmasın. Bu sebeple gezegenlerin sırları Yer’in sırlarındandır. Yer Güneş’ten Ay’ın uzaklığının 400’üncü kat uzaktadır. Yer ile Güneş arasında iki gezegen daha vardır. Onlar arasındaki mesafe 3’er onda bir Yer Güneş uzaklığıdır. Güneş’le uzaklık 4’dür. Yer’den sonra gezegen arası 3’ün iki katı 6, sonraki onun iki katı 12, ondan sonraki onun iki katı 24 olarak sürer. İşte bunlar da Yer’in sırlarıdır. Yer’in sırları burada bitmez. Yaz ve kış, gece ve gündüz, dağlar ve denizler ve ırmaklar hep sırlarla doludur. Kur’an hep bunları anlatmaktadır. Canlıların varolması ve birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü zaman olarak geçmesi hep sırlardır. Allah bu sırları bilmektedir. İnsanların geçmiş ve geleceklerini bildirmiştir. Bu da Yer’in sırlarındadır.

Kur’an’da bu hususta verilen bilgiler hep doğru çıkmıştır. Yanlış çıkanı yoktur. Oysa Kur’an’ın Allah’ın gönderdiği kitap olduğunda şüphe yoktur.

Kur’an’ın bunun dışında koyduğu hükümlerin ideal hükümler olduğu gerek sosyal gerek ekonomi bakımından çok açık şekilde izah edilebilmektedir. “Faiz mahveder, sadaka ihya eder.” âyetinin ekonomik tahlilleri Kur’an’ın sırlarını görmeye yeterlidir. Kur’an’ın taşıdığı sırlar bundan ibaret değildir. Gerek öğrettiği gerekse uyguladığı sistem ikili ve onlu sistemdir. Bugün bütün dünya bunları tabiî sistem olarak kabul ediyor. Ayrıca atomdaki yedili dağılım da biliniyor.

İşte Kur’an Kur’an’ın ilâhi söz olduğunu ispat için Kâinat’ın sır delilini kullanıyor. Yetmez mi?

إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا (EnNaHUv KavNa YaFUvRan RaXIyMan) “Rahîm gafûr bulunmaktadır.”

Bu sûre Furkan’ı indiren kimse ile başlamaktadır. Sûre 77 ayettir. 41’inci âyete kadar Allah sözü geçmemektedir. Allah yerine Furkan’ı indirenden söz etmektedir. Kur’an’ın Furkan’ı indirenin sözü olduğunu ilmen akıl yoluyla ispatlamaktadır. Bu sebeple de burada o yani Kur’an’ı indiren kimsenin rahîm bir gafûr olduğunu söylemektedir. Gafurdan maksat hataların düzeltilmesi imkânıdır. Bilgisayarda çalışırken hatalar yapmaktasınız. Ama Allah öyle imkanlar var etmiştir ki isterseniz o hataları örtebilirsiniz, giderebilirsiniz. Geri dönüş imkanı verilmiştir. Göklerin ve Yer’in sırrını bilen kimse öyle düzen kurmuştur ki hatalar da giderilebilmektedir. Yani kararlı denge vardır. Geri getiren bir denge vardır. Geri getirmede gaye rahmettir yani oluştur. Rahmet nedir? Bizim yaratılmamız, bize yaşama imkanı verilmesi bir rahmettir. Kendisinin bir ihtiyacı veya yararı olmadığı halde bizi var etmiş, Kâinat’ı var etmiş ve yaşatmaktadır. Bunu rahmeten yapmaktadır. Annenin çocuğa gösterdiği ihtimam türü bir şeydir. Anne gerekli görürse çocuğu için kendisini feda etmektedir.

Bu âyetlerin nâzil olduğu zaman Kur’an’ın bu mucizelerinden hiçbirisi belirgin değildir. Kur’an’a inanmak için insanların bugün daha çok delilleri vardır. “Adil Düzen” geldiği zaman da ikinci mucize gerçekleşmiş olacaktır. Medine’ye Hicret ne kadar önemli ise; “Adil Düzen”in gelmesi de o derece önemlidir. “Medine Anayasası”nın örneği günümüz anayasası olarak tarafımızdan hazırlanmış bulunmaktadır. “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”na imza koyacak Ensar aranmaktadır. Allah’tan yakında onlarla buluşacağımız ümidindeyim.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                                          (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 219. SEMİNER   Yorum-49  İstanbul, 25 Temmuz 2003

                                                                            ÜSKÜDAR PROGRAMI

Bir âyet:

كسراب بقيعة   (Ka SeRABin BıQIyGatin) “KIa ile oluşmuş serap gibidir.”

Nur Sûresi’nde apartmanlardan ve elektrikten bahsedildikten sonra, onların içinde mü’minlerin yaşayacağını bildirmiştir. Onlardan sonra ise kâfirlerin de o apartman ve elektrikli ışıklar arasında yaşayacağını haber verdikten sonra onların durumunu anlatırken “KIa sebebiyle oluşmuş serap gibidir onların işleri.” deniyor. Yani küfredenler serap peşinde koşuyorlar. Uzakta sular görüyorlar, oysa oraya vardıklarında su olmamaktadır.

Bu âyetteki mucize serabın oluşmasını anlatmasındadır. Serap nedir? Çölde veya düz ovada yürürken uzakta göl gibi bir yer görünür. Oysa oraya varıldığında o gölde bir şeye rastlanmaz. Bu su nasıl oluşur? Işık düz bir yere vurunca oradan her tarafa ışık yayılır. Çıkan ışık düz giderse bir şey gözükmez. Ama zemine yakın hava ısınmıştır. Dolayısıyla yoğunluğu düşmüştür. Yukarıdaki hava ise soğuktur. Daha fazla yoğunluktadır. Işık yoğunluklu havada daha yavaş hareket eder. Işık öyle yol alır ki varacağı yere en kısa zamanda varsın. En kısa zamanda varacak şekilde yol alır. Nasıl insan yürürken düz yerleri tercih ederse, ışık da hareket ederken böyle kolay gidecek yerleri tercih eder. Bu ışığı yere doğru eğer. Böylece bize gelen görüntü daha uzaktaymış görünür. Bir de bu arada yerin çıkıntı girintileri süzülür ve düz yermiş gibi olur. Yani su gibi şeffaf görünür. Demek ki serapta iki olay vardır, biri eğrilme diğeri ise süzme. Serap sarf kelimesine akrabadır. Değişme yahut saflaşma anlamlarına gelir. “Kağ” ise eğrilik demektir. Yani Kur’an bu ifadede serabın oluş şeklini anlatmaktadır. “Bı” sebebiyle dolayısıyla demektir. Mecazi olarak “Fi” manâsına gelir. Müfessirler hakiki manâsını veremeyince mecazi manâya gitmişledir. Oysa daha bin yıllarında Müslüman alimler serabı ilmen izah etmişlerdir. Işığın kırılmasından ve eğrilmesinden ileri geldiğini bilmişlerdir.

İşte ilmî bir şekilde serabı bilen Allah kâfirlerin amellerinin serap olacağını bilmiş olması gerekir. Faizli ekonomide başarı seraptır. Hedefe vardıklarını sandıkları anda serap olup gider, ellerinde bir şey kalmaz.

Yahudi sermayesi 500 yıldır faizli işlemlerle semirmektedir. Ancak hedefe ulaştığını sandıkları bu günlerde serap olduğunu göreceklerdir. Karşılıksız faizsiz para ile ancak buraya varabildiklerini insanlık yakında görecektir.

 

Adil Düzen:

“ADİL DÜZEN”DE PLANLAMA     

II. İNSANLIK                              

II A) YERYÜZÜ

Yeryüzü hizmet karşılığı olmak üzere işgalle bölüşülmüştür.

(=Yeryüzü kıtalara bölünmüştür.)

(=Ülke toprakları bölgelere bölünmüştür.)

(=İl toprakları ilçelere bölmüştür.)

(=Ocak yerleri ailelerin kullanımına verilmiştir.)

(=Herkesin kişiliği vardır.)

Merkez toprakları taşralılara açıktır.

İnsanlık Anayasası”nda yukarıda verilen başlıklarla planlama şu şekilde yapılmaktadır.

İl planlamasını il merkez ilçesi yapar. Bölge merkez il planlamasını bölge merkez ilçeleri yaparlar. Ülke planlamasını ülke merkez ilçesi yapar. Kıta merkez bölgelerinin planlamasını kıta merkez ilçeleri yapar. İnsanlık merkez bölge planlamasını insanlık merkez ilçesi yapar.

Önce yarışma açılarak ön planlama yapılır. Bu yarışmaya dayanışma ortaklıkları katılma belgesini verirler. Yarışa katılanlar sıralama yaparlar. Sıralamada birinci olanla takdirde birinci olan kendilerine bir baş mimar seçer ve ön projeyi hazırlarlar. Ön projede tesbit edilecekler ve bedeller belirtilir. Bu projeye meclis üyeleri itiraz edip yargıya gidebilirler. Yargı kararları kesindir.

Ön projenin yapılması ihale keşfidir. Parça parça yapılır. İlk talip olana keşif bedeli ile verilmiş olur. Alınmayanların bedeli yüzde olarak ilave edilir. Yapılan projeler avam projeye uygun olmalıdır. Bu projeye şura üyeleri itiraz edip yargıya gidebilirler. Yargı kararları kesindir. İnsanlığın planına insanlık, ülkenin planına ülke, ilin planına il, bucakların planına bucak meclis ve şura üyeleri itiraz edebilirler. Mesken veya iş sitelerinin ortakları da itirazda bulunabilirler. İmar planları kesinleştikten sonra değişemez. Zorunlu sebeplerle yapılacak tadilat yargı kararı ve başkanın istişari kararı ile değişebilir. 

Bir Çözüm:

 

“ADİL DÜZEN”DE ÇEVRE SORUNU

Bugün ormanlarla ilgili yasa yapılıyor. Bu yasayı kim hazırladı? Türkiye’de yapılan kanunlar Batı’da hazırlanmaktadır. Bunların iki hedefi vardır. Biri Türkiye’yi halka kullandırmamak. Halkı işsiz ve aç bırakmak. Güya memleketi koruyacağız diye yasaklar ülkesi hâline getirmek. Türkiye’de eğer kanunlar tam uygulansa Türk halkı bir-iki senede ölüp gider. Kentte bir şey yapmaya kalkışırsanız imar kanunu karşınıza çıkar, size çivi çaktırmaz. Belediyeleri de mefluç hâle getirmek için sit alanları icat edilmiş. Doğa korunacak, tarih korunacak. Onlar mukaddes ama yaşayanların yaşama hakkı yoktur. Aç insanı koruyan bir kanun yok. Var; onu daha da işsiz ve aç bırakan kanun var! Zorunlu sigorta sahibi insanlara diyor ki; sen şimdi yeme öl, sonra yaşlanırsan aç kalma! Kırlara gidersen orada da doğal sit alanı, orman, mera kanunları. Hâsılı havayı teneffüs etme yasağını da ellerinden gelse koyacaklar ama şimdilik becerememişlerdir. Avrupa’da hazırlanan Türk kanunlarını böyle Meclis’ten geçirilip Türk halkını soykırımına uğratmak istiyorlar.

Avrupa’da hazırlanan bu kanunların diğer hedefi de Türkiye’yi bâkir bırakmak, yarın Türkiye’yi kurtardıkları zaman Türkiye’nin her şeyi korunmuş olsun, ormanlar yerinde dursun, kırlar yerinde dursun. Biz onlar için yol yapalım, baraj yapalım, ama onları kullanmayalım. Suları boşa akıtalım. Doğalgazı pahalı pahalı alıp ekonomimizi çökertelim. Rüşvet mekanizması her sorunu hallediyor. Bir şeyi düzeltmek mi istiyorsun? Düğmeye basılıyor ve herkes harekete geçiyor. Yaptığınızı köreltiyorlar. Meclis’te muhalefet onların arkasında. Parti içi muhalefet onların arkasında. Cumhurbaşkanı onların bekçileri. Güya vatanı koruyor, ama milleti açlıktan öldürüyor. Ne yaptığının farkında değildir. Kanun eskazara çıksa bile cellat gibi bürokratlar var. Hiçbir işe yaramaz. Bürokratları dize getirsen mahkemeler ne güne duruyor? Beraat etsen bile on yıllarca seni süründürüyor. Bu sorun yalnız Türkiye’nin sorunu değildir. Dünyanın sorunudur. Batı sömürüsünün dünyayı sömürebilmek için icat ettiği mekanizmalardır. Kötü tarafı, şimdi bu hastalıklar Batı dünyasının içine de yayılmaya başlamıştır. Onun da işine yaramamaktadır.

Bir defa Türkler bu baskılar ve bozuk düzen içinde direnme güçlerini göstermişlerdir. Hayatları sürüyor. Daha dayanıklı ve becerikli hâle geliyorlar. Türkiye süratle kalkınıyor ve gelişiyor. Devlet bunları öldürmeye çalışıyorsa da halk daha sağlam hâle geliyor. Bir gün devlet baskı unsuru olmaktan çıkarsa Türkiye çok kısa zamanda muasır medeniyetin fevkine çıkacaktır. “Adil Düzen” bunu yapacaktır. Duamız; devletimiz yıkılmadan önce bunu yapabilmemizdir.

Ama devlet yıkılsa da Türk halkı “Adil Düzen” sayesinde II. İstiklâl Savaşı’nı kazanacak ve Türkiye yeniden muasır medeniyetin üstüne çıkan bir ülke olacaktır.

Diğer taraftan bütün koruma yasaklarına rağmen halk ülkeyi yağmalamaya devam ediyor. Yani Türkiye yok olsa bile bir çöpü bile düşmanlara bırakmayacaktır. Bu durumda “Adil Düzen” ne önermektedir?

a)       “Adil Düzen” önce halkımıza önerilerde bulunmaktadır. Türk milleti bilsin ki bu topraklar Türklerindir. “Adil Düzen” gelir gelmez bütün Türkiye’nin imkânları Türk halkının emrine verilecektir. Bu nasıl yapılacaktır? Toprakların nasıl kullanılacağını müsbet ilmin verilerine göre ilim belirleyecektir. Burada doğayı tahrip etmeden ondan azami şekilde yararlanma ilkeleri getirilecektir. Mesela, bir orman yaprakları ile yılda şu kadar O2 üretir. Bunu azaltacak bir işlem yasaklanacaktır. Yerlerden öyle yararlanılacaktır ki yıllık O2 üretim artacak, eksilmeyecek. Bu husustaki çözümleri üniversiteler ve ilim adamları üretecek, öneriler hâlinde halka bedava sunulacak. Bu ilim adamlarının ürettiği proje önerileri serbestçe kullanılacaktır.

b)       Mühendisler ekip çalışmaları yaparak uygulama projeleri hazırlayacaklar. Yukarıda verilen doğayı bozmadan ondan en çok yararlanma projeleri üretecekler. Bu projeleri hiçbir makam onaylamayacaktır. Sadece ilan edilecektir. Projede ilme aykırı bir şey varsa ilgililer hakemlerden oluşan tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın mahkemelere gidip projelerin düzelttirilmesini sağlayabilecektir. Yani tek denetim tarafsız ve bağımsız yargı yoluyla olacaktır. Ama bu yargı tarafların seçtiği hakemlerden oluşacaktır. Kararı hemen verecekler. Bekletme ve uzatma yok.

c)       Devletin arazisini kimseden izin almaksızın çevirip proje uygulamasına geçebilirler. Özel arazinin resmi değerini ödeyerek projeye katabilirler. Resmi değer geçmiş yıllarda ödenmiş vergilerle belirlenir. Yeni proje eski verginin iki misli vergi getirmelidir. Devlet bu yerlerin alınması için kredi verecektir.

d)       Bütün bu çalışmada sadece ilme ve bu hususta yapılmış mevzuata uymak yeterlidir. Uyulmadığını tesbit ise yalnız hakemlerden oluşmuş yargıya aittir. İşte bu mekanizma çalıştığı zaman bugün mevcut olan zararlı mevzuat yargı tarafından ayıklanır. Yararlı mevzuat da proje üreten bürolarca geliştirilir.

AK Parti bu reformu nasıl yapabilir? Bunun için yapacağı çok basit bir işlem vardır.

EK ANAYASA MADDESİ

Madde 1- Ülke toprakları Türk halkınındır. İnsanlığa zarar vermemek şartı ile bu toprakları istediği şekilde kullanır. Amaç çevre kirliliği yaratmadan ve doğayı bozmadan imkânlardan en verimli şekilde yararlanmaktır. Bu dengeyi sağlama müsbet ilmin işidir. Müsbet ilim, hakemlerden oluşan tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın yargının denetimindedir.

Madde 2- Üniversitelerden yararlanarak ülke imkânlarının çevreyi bozmadan en verimli halde kullanılmasını sağlamak amacıyla mevzuatı hazırlama ve bu mevzuatı uygulayacak teşkilatı kurmakla görevli bir üst kuruluş kurulmuştur. Adı “Geliştirme Üst Kurulu”dur. “Geliştirme Üst Kurulu”na siyasi partiler son seçimde aldıkları oylarla orantılı üye verirler. Seçimden seçime yenilenir. Her %5 oy için bir üye verilir. Partiler oyları birbirine kullandırabilirler. Kurulu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı oluşturur. Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesi içinde faaliyet gösterir. İlgili bakanlıklar bu kurumun kuracağı kuruluşları denetleme yetkisine sahiptirler. Hakemlerden oluşan yargıya giderek kararları iptal ettirebilirler.

Bir Yorum:

 

YÜKSEK ŞÛRA OLUŞTURALIM

“Resepsiyon Krizi” ile AK Parti’yi ürküten ABD ikinci denemesini “Irak Süleymaniye Baskını” ile yapmış ve AK Parti’ye ikinci gözdağı verilmiştir. Orada da başarılı çıkınca şimdi yeni baskı uygulamaktadır. Şiilerin olduğu yerde ABD veya Polonya komutanının emrinde Türk askeri birliklerini istiyor. Bir taraftan Türk askerleri orada Şii Arapları baskı altına alacak, diğer taraftan Şiileri Türklere karşı kışkırtacaktır. Böylece Sünni-Şii çatışmasını geliştirecektir.

ABD’nin hedefi Fırat ve Dicle havzasını ele geçirip İsrail devletine su temin etmektir. Karşısında iki engel ülke vardır. Biri Türkiye, diğeri İran’dır. Burada bulunan Kürtleri Türklere karşı da İranlılara karşı da kullanabilecek durumdadır. Türkiye yanlış politika izlemiştir. Irak’a giderek Türkiye’yi oradan korumak yanlıştır. Oysa kendi topraklarında kendini koruyamıyorsan dışarıdan hiç koruyamıyorsun demektir. Bu politika hem İslâmiyet’e hem de Mustafa Kemal’in “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine aykırıdır. Başkasının topraklarına karışma hiçbir devletin hakkı olamaz. Şimdi kuzey Irak’ta Kürt devleti kuruluyor, oraya Türk ordusunun sokulması istenmiyor. Buna karşılık Şii Araplarla Türkiye karşı karşıya getirilecektir ve böylece Sünni-Şii çatışması başlatılacak ve Türkiye-İran savaşına dönüştürülecektir.

Silahını kendisi verecek, Irak’ın petrol gelirlerini onlara dağıtacak ve Türklere karşı isyan ettirecektir. ABD’nin planı budur, hedefi budur. Irak’ta ölen tek tük askerler de yine ABD’nin kendi icraatıdır. Iraklılar isteseler bir günde bütün Amerikan askerlerini kesebilirler. Onlar ABD yönetiminden memnunlar.

Aslında bu politika henüz kararlaştırılmış değildir. Bunu Başkana kabul ettirebilmeleri için şimdi resmi olmayan yoklamalar yapılıyor. Onlar resmen gelmediği için söylediklerinin bir sorumluluğu olmayacaktır. Ama bizden sokaktaki çöpçü bile söylese resmi geçerliliği olacak ve sonra Türkiye sözünde durmamış olacaktır. Nitekim öyle olmadı mı? Hiçbir yetkileri olmadığı halde otel odalarında görüşmeler yaptılar. Hiçbir söz de almadılar. Ama aldık diye bastırdılar. Hain basınımız da onlara çanak tuttu, Türkiye suçlu oldu.

Şimdi aynı gaflet ve dalâleti bugün yapmaktadır.

Türkiye kestirip atacaktır. Türkiye Irak’a asker göndermeyecek, Irak’taki askerlerini de Birleşmiş Milletler’in güvencesinde en kısa zamanda geri çekecektir diyecek. Herhangi bir olumlu ümit vermeyecektir. ABD’den resmi detaylı bir teklif gelirse detaylı bir cevap verilebilir.

Batı 30 Ağustos’ta bazı komutanların günü gelmemiş olsa bile emekli edilmelerini isteyecek. Bu hükümet bunu kabul edecek veya etmeyecek. Ordu ile gerginlik yaşanacak. Bu hükümetin bu kararsızlığı fitneye sebep olacaktır.

29 Ekim’de AK Parti’ye saldırılacaktır. Sonra neler olacak? Hedefi orduyu bölmek, ülkede iç savaş çıkarmaktır. Sonrası malum senaryolar. O halde ne yapmalıyız?

 

Bülent Arınç’a yaptığım öneriyi şimdi Türk halkına beyan ediyorum:

Her devletin bir derin yöneticisi vardır. Amerika’da bu derin yönetici sermayedir, Yahudi bankerlerdir. İngiltere’de Lordlar Kamarası’na dayalı krallıktır. Japonya’nın kralı vardır. Türk Milletinin arka planındaki gücü “Türk Ordusu”dur. Böyle olunca demokrasi gelemiyor.

Biz İslâmî yolu tutalım ve Yüksek Şûra oluşturalım.

Bu şûraya bugün şu isimler katılacaktır:

i)        Kenan Evren, Eski Cumhurbaşkanı.

j)        Süleyman Demirel, Eski Cumhurbaşkanı.

k)      Necmettin Erbakan, Başbakanlık yapmış sanayi profesörü.

l)        Tansu Çiller, Başbakanlık yapmış ekonomi profesörü.

m)    Recep Tayyip Erdoğan, İktidar Partisi Başkanı, Başbakan.

n)      Deniz Baykal, Ana Muhalefet Partisi Başkanı.

o)      Hüseyin Kıvrıkoğlu, Son Eski Genel Kurmay Başkanı.

p)      Süleyman Karagülle, Adil Düzen Teorisyeni.

Bunlar tüm kurullara danıştıktan sonra tavsiye kararlarında bulunacaklardır. Millî Güvenlik Kurulu’nun tavsiyesinden daha ileride olmalıdır. Devlet politikası olarak gerekli tedbirler alınmalıdır.

Bizim görüşlerimizin bir kısmını burada söylemek istemiyorum.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                                          (0532) 246 68 92

Muhterem Gürsoy Erol’a;

Selâm ve muvaffakiyet duaları ile…

 

PKK/KADEK PİŞMANLIK YASASI

G.E. -Mevcut iktidar PKK-KADEK terör örgütünün gücünü ve bütünlüğünü parçalamak için yeni bir yasa hazırlamaktadır.

S.K. -Kanun mevcut iktidar tarafından hazırlanmamaktadır. Kanun PKK-KADEK terör örgütünü kuranlar tarafından, hedeflerine daha çabuk ulaşmak için daha güçlü terör odakları oluşturabilmek için hazırlanmıştır. Şimdi Meclis’ten geçirilecektir. Gerçekleri saklamakla bir yere varılamaz. PKK-KADEK terör örgütü dış kaynaklıdır. Yurt içinde ortam bulmuş ve yaygınlaşmıştır. Bu örgütün temel kaynağı işsizliktir. İş bulamayan gençler karınlarını doyurma yeri olarak bunlara katılmıştır. İkinci kaynağı ise etkin, saygın, tarafsız ve bağımsız yargının olmamasıdır. Adil yargı kararları ile kendilerini koruyamayanlar bizzat ihkak-ı hakka kalkışmışlardır. Türk basını bu halkı mağdur olduğuna inandırmış ve onları kinlendirmiştir. Oysa gerçekler hiç de öyle değildir. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de refah varsa; buraların nüfusunun çoğu oradan gelen halktır. Buna ilaveten rüşvet sebebiyle bürokratlar halka zulmetmişlerdir. Af terör örgütünün ne gücünü ne de bütünlüğünü parçalar. Beri taraftan affa karşı baskı daha çok onların güçlenmesini ve bütünleşmesini sağlar. Çünkü bu af dış baskı ile gelmektedir ve hükümetin acziyeti sonucu oluşmaktadır.

 

G.E. -Buna göre eyleme katılanlara da (yaralama ve öldürme dahil) belli oranlarda ceza indirimi gelmektedir.

S.K. -Bir kimseyi tamamen affedip yeni hayata kavuşturma onu ve çevresini devlete bağlı hâle getirebilir. İndirim ise o anda hiçbir ferahlatıcılık getirmez, sonra ise müktesep hak olacağından kimseye yaramaz. Bu sebepledir ki ceza indirimi infazı erteleme kanunu getirilmelidir. Adil yargı sistemini oluşturup iade-i muhakeme sistemi getirilmelidir. Kişi dışarıda başka suç işlemezse iade edilen mahkemeler sonuçlanıncaya kadar infaz ertelenir. Bunun yararı olur. Ama affın kesinlikle kimseye, iktidara, hatta bu memleketi yıkmak isteyen terör örgütlerini finanse edenlere bile yararı yoktur. Çünkü bağımsız odaklar doğacaktır.

 

G.E. -Can almış kişilerin mağdur tarafın müsaadesi olmadan (kısmi de olsa) cezalarını azaltmak doğru mudur?

S.K. -Batı düzeninde cezaların iktidarlar tarafından affı mekanizması getirilmiştir. Bir genel affın çıkarılması için;

a)       Daha önce zulüm düzeni olur. Adil yargılama sistemi olmaz. Suçlular dışarıda iken suçsuzlar mahkûm olmuş olur. Yahut kimi suçlular içeride iken kimi suçlular dışarıda olur. Düzen değiştirilir. Adil düzen getirilir. Zulüm düzeninde işlenen suçlar da affedilir.

b)       İstiklâl savaşı gibi ülke ağır tehlikelerden kurtulmuş olur, Halkın Allah’a şükür etmesi karşılığı olarak genel af çıkarılabilir.

c)       Yahut savaş hallerinde olduğu gibi hapistekiler cepheye götürülüp savaştırılır. Sonra da gösterdikleri başarı sebebiyle affedilmiş olurlar.

d)       Bunun dışında devletin yüksek çıkarları böyle bir affı zorunlu kılabilir. Bu iktidarın çıkarıyorum dediği kanun bu yönüyle açıklanabilir. Türkiye 200 milyar dolar dış borç içinde yıkılmaktadır. AB’nin isteklerini yaparsak belki merhamet edip borcumuza katkıda bulunurlar.

Sosyal veya kapital devlet anlayışında kişi hakları, insan hakları diye bir şey yoktur. Devlet sermayenin veya silahlı gücün isteklerini yerine getiren bir kurumdur. Bu sebepledir ki orada devletin şuna hakkı var buna hakkı yok deme müessesesi mevcut değildir. Halk bu sistemde insan dışı varlıktır. Tüm ceza kanunu buna dayanır. Batı ceza hukukunda mağdurların affı diye bir şey yoktur. Bu bakımdan sorunun Batı hukuku mantığı içindeki cevabı hayırdır. Yani devlet kimseye sormadan istediğini affedebilir.

 

G.E. -“Adil Düzen”e göre ne yapılmalıdır?

S.K. -İslâmiyet’te affın hükümleri şöyledir:

a)       Savaşta cephe çatışması vardır. Sorumluluk kolektiftir. Yenen komutan yenilip teslim olan birliğe uygun gördüğü yöntemleri uygular. Burada geçmişte yapılanlardan dolayı kimse sorumlu olmaz. Gelecek düşünülür. En uygunu ne ise galip komutan karar verir. Savaşa katılanları öldürebilir. Esir edebilir, fidye ile serbest bırakabilir. Haraçla ülkelerinde bırakabilir. Karşılıksız serbest bırakabilir.

b)       İsyanda asi pişman olup teslim olursa, her ne zaman teslim olursa işlemiş olduğu fiillerin cezası verilir. Af müessesesi de uygulanabilir. Devlet değil de mağdurlar affeder. Ama teslim olmadan elde edilirse işlediği fiillerin cezaları verilir. Bunu ne devlet ne de mağdur olanlar affedebilir. Mağdur olanlara diyet ödenir. Asinin malları müsadere edilir.

c)       Barışta zina, hırsızlık, iftira gibi cezaların affı yoktur. Kimse affedemez. Ancak ilçesini terk ederse gittiği yerin bucak başkanı uygulamayabilir.

d)       Kişilere karşı işlenmiş suçlarda af mağdur olanlara aittir. Diyete dönüşür. Hata gibi bazı hallerde kendiliğinden diyete dönüşür. Diyetin affı yoktur.

 

G.E.- Terörün ortadan kalkması için çözümler nelerdir?

S.K.- Terörün ortadan kalkması için yukarıda arz ettiğim kaynakları kurutmamız gerekir.

a)       Türkiye’de bugün çalışabileceklerin üçte biri işsizdir.Önce bunlara çare bulmamız gerekir. Bunun için “Çalışana Kredi Sistemi” basit ama etkin çaredir. Üç ay içinde tek işsiz kalmaz. O zaman açalım hapishanelerin kapılarını. Şimdi açsak ne olacak? İşsizler daha gür bir şekilde eşkıyalığa başlayacaktır.

b)       Hakemlik sistemini getirelim. Bağımsız, tarafsız, saygı ve etkin yargı sistemini oluşturalım. Affedilenler kendilerini koruyabilirler, onlar da bir daha eşkıyalık yapamazlar.Bu altı ay içinde gerçekleşir.

c)       Medya kooperatifleri kuralım. Bankalar için nasıl anonim ortaklık zorunlu ise burada da kooperatif zorunlu olsun. Yazar ve okurlar ortak olsunlar. Devlet bunları finanse etsin, bunlara ilan versin, bunların dağıtımını yapsın. Millî basın oluşsun. Bu basın teröre karşı savaş açacak ve terör temel destekten mahrum olunca çökecektir. Bu da bir yıl içinde çözülür.

d)       Ülkeyi rüşvet belasından kurtarmadıkça terörü bertaraf etmenin ne yararı olacaktır? Terör bir tür tansiyon yükselten hastalık gibidir. Ancak rüşvet kanser gibidir. Bunun ilacı da yerinden yönetim sistemidir.

Terör ancak bölge merkez illeri dışındaki illerin bağımsız hâle getirilmesi ile çözülür. Halk kendi diliyle orta öğrenimini yapabilir. Mahalli dil ile il yayınevlerinde yayın yapabilir. Kendi kanunlarını kendisi yapar. Askerliği ulusal orduda yapar, ancak ilinde de altı aylık jandarma hizmetini verir. Kendi güvenliğini sağlayamayan ilin il başkanı sıkıyönetim ilan edip iline orduyu çağırır. Belde-köy ayırımı kalkmalıdır. Yerinden yönetimli seçimle oluşan yönetim getirilmelidir.

 

SONUÇ: Terörü ancak gerçek demokrasi önler. Bu da çoklu sistem ve yerinden yönetimdir. Bunun adı “Adil Düzen”dir.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                      (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3143 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2411 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2376 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 1925 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2197 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2241 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 1879 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 1911 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2299 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2176 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1783 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2125 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2020 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2150 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2122 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 1992 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2184 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2139 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2395 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2204 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 2790 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2402 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2699 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2421 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2648 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 2761 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 2702 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3040 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5056 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3153 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 2796 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3428 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3286 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3028 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3527 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3770 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4216 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 2746 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 2790 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3585 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3494 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2614 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2678 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3623 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6973 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5101 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3844 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3289 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3427 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4387 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 3995 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4341 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4331 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4402 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4208 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3127 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4047 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3326 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4800 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3568 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4823 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4641 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4589 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3245 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3256 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3408 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 4782 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 3935 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 4995 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 3778 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4906 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4058 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4106 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4230 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4405 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4919 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 3833 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4852 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4096 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3607 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4057 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4276 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 3805 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 3850 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 3869 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4282 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5278 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9058 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4430 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3455 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3613 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3235 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3234 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3591 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5367 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4008 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3257 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2024 - Akevler