Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 236
ÂL -İ İMRAN SURESİ TEFSİRİ 64-66.AYETLER
6.12.2003
1563 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN 236

““ADİL DÜZEN” BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.”Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi        05-06 Aralık 2003        Fiyatı: Seminere katılmak  veya   (akevleronline)  www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;  236. SEMİNER       (CUMA-CUMARTESİ)       İstanbul, 05-06 Aralık 2003

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL              Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi CD. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)           Tel: (0532) 246 68 92

*HAFTALIK TEFSİR SEMİNERİ  (CUMARTESİ GÜNLERİ “YENİBOSNA”; Saat:18.00-21.00)

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ TEFSİRİ - XVII

 

Bir Âyet:                                               فَلِمَ تُحَاجُّونَ فِيمَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ

“Niçin ilminiz olmayan hususlarda tartışıyorsunuz?” [Âl-i İmrân(3);66]

İlmimiz olduğu yerde tartışacağız. Şimdi bizim yaptığımız tartışma değildir; müzakeredir. Hepimiz görüşlerimizi ortaya koyuyoruz. Varsayımlarımız var; doğru-yanlış olanları bilmiyoruz. Proje yapacağız. Bunları uygulayacağız. Elde ettiğimiz sonuçlara göre ilme varacağız. Deneyler bizi doğrularsa o zaman tartışırız. Şimdilik hepimiz sadece görüşlerimizi ortaya koyuyoruz.

Bir Çözüm: İSTANBUL OTOBÜSÇÜLER DAYANIŞMA KOOPERATİFİ - II

Adil Düzen:   SÜLEYMAN KARAGÜLLE İLE ZİYA GÖKALP GÖRÜŞTÜ!

  TÜRKLEŞMEK, İSLÂMLAŞMAK, MUASIRLAŞMAK – V

4- HARS ZÜMRESİ - MEDENİYET ZÜMRESİ

Ziya Gökalp -Aile asabiyeti millî duyguları zayıflatabilir, Avrupa’da sınıf düşmanlığı millî duyguları zayıflatıyor.

Süleyman Karagülle -Aile ve insanlık uç topluluklardır. Kişilik duyguları aileyi ve insanlığı zayıflatıyor. İnsanlık duyguları aileyi ve insanlığı güçlendiriyor. Ara kuruluşlarda ise bunlar bir taraftan zayıflarken diğer taraftan güçleniyor. Yatay örgütteki farklılaşma dikey örgütteki birleşme duyguları ile dengeleniyor. Dengenin bozulması yıkıma götürüyor.

Ziya Gökalp -Batı’daki bu dengesizliği giderme yolunu bulma ilmin görevidir.

Süleyman K.gülle -İşte “Adil Düzen” bu dengelerin reçetesini veren anayasayı Kur’an’a ve müsbet ilme dayanarak hazırlamıştır. Üzerinde çalışılır ve uygulanmaya başlanırsa sonunda insanlık huzura erişir. İlk öğrenip uygulayacaklar aranıyor; bunlar Adil Düzencilerdir.

a)       Kişi kendisini bir peygamber gibi bu işe görevli görmelidir. Bu mü’mindir.

b)       Mü’min başka bir mü’min ile birleşip birlikte çalışmaya başlamalıdır. Mü’minler çalışmalarını ortak bir defterde yazmaya başlayarak insanlığın yararlanması için hazırlık yapmalıdırlar.

c)       Bu mü’minlerin sayıları 10’a vardıkça kendilerine bir başkan seçmelidirler. 20’den fazla olurlarsa bölünmelidirler.

d)       Başkanlar ayrıca haftada birer defa bir araya gelerek çalışmalarını birleştirmelidirler. Onlar da yazmalıdırlar. Onların sayıları da 10 kadar olunca birer başkan seçmelidirler. Bu böylece yukarıya doğru büyümeye devam etmelidirler.

e)       Bir taraftan öğrenmeye çalışırken, diğer taraftan öğrendiklerini kendi hayatlarında ve aralarında uygulamalıdırlar. Katılanlardan isteyenler uygulamaya katılmalıdırlar. Zorlayıcı değil, imkân sunucu olmalıdırlar.

f)        Uygulamalarını araştırmaya katılmayanlara da aktarmalıdırlar. Göstererek uygulamalara katmalıdırlar.

g)       Tutucuların saldırılarına karşı dayanışarak direnebilmelidirler. Sorunlar ancak böyle çözülür. Sorunları sadece ilim çözmez.

İşte bu yol peygamberlerin yoludur, Adil Düzencilerin yoludur.

Ziya Gökalp -Medeniyet içtimai kanunun genişlemesi, hars ise vazifede ihtisaslaşmasıdır.

Süleyman Karagülle -Medeniyet insanlığın işbölümü içinde farklılaşıp birleşmesidir. Uygarlık tüm insanlığı ilgilendirir. Kuvvet kutbu ve hak kutbu vardır. Ama mıknatıs gibi insanlığın tek medeniyeti vardır ve tarih boyunca etkileşerek evrimleşmektedir. Kültür ise insanları diğer insanlardan ayırarak ayrı ayrı toplulukların oluşmasına yarayan araçtır. Şeker kamışından başka şekilde, pancardan başka şekilde şeker üretilir ama üretilen ürün birdir. Birincisi tekniğin, ikincisi ise ekonominin konusudur.

Ziya Gökalp -Medenileşmek milliyetçiliğe mâni değildir.

Süleyman Karagülle -İlim, din, iktisat ve ekonomide yatay çokluk vardır. Beşerîdir. Her ulusun içinde her gruptan ilmî, dinî, meslekî ve siyasî temsilciler olacaktır. İnsanlık içinde organize olmuş olacaklardır. Dil, sanat, teknik ve hukukta ise tam tersine insanlığın tek dili, ulusların ayrı ayrı birer dilleri, illerin yine ayrı ayrı ama birer lehçeleri, bucakların ayrı ayrı ama birer şiveleri olacaktır. Böylece hücrelerdeki deriler gibi bunları diğer hücrelerle karışmaktan koruyacaklardır.

Ziya Gökalp -Çağdaş uygarlığın akıl ve ilmini almalıyız. Dil ve dinimizi korumalıyız.

Süleyman Karagülle -İlim uygarlıktır. Çağdaş ilmî ekollerin hepsinin temsilcileri ülkemizde olmalıdır. Din de uygarlığın malıdır. Çağdaş mezheplerin hepsi eşitlik içinde ülkemizde olacaklardır. Uluslararası şirketlerin temsilcileri ülkemizde bulunacaktır. Rejimleri temsil eden partiler ülkemizde var olacaktır. Bu çağdaşlaşmanın gereğidir. Bunlarla yarışarak çağdaş uygarlığın önünde olmalıyız. Ulus olarak dilimiz, sanatımız, tekniğimiz ve hukukumuz millî olmalıdır ve başkalarından farklı olmalıdır. Varlığımızı böyle koruyabiliriz. Dini harstan saymak yanlıştır. Dinin farklı olması yatay teşkilatta etkilidir. Dil ise düşey teşkilatta etkilidir. Lâiklik, dini düşey teşkilatlanmadan çıkarmaktadır. İnsanlık henüz bu tanımlara ulaşamadığı için savaştadır.                                                               Derleyen: Reşat Nûri EROL

 

“Yapabileceğimiz şeyleri yapmaya başlasak, kendimizi hayretler içinde bırakacak sonuçlar alırız.”  EDİSON

 

ARTIK SİYASET ZAMANI: YA “ADİL DÜZEN”İ BENİMSEYEN BİR PARTİ; YA “ADİL DÜZEN PARTİSİ

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 236. SEMİNER         Tefsir         İstanbul, 06 Aralık 2003

 

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ TEFSİRİ - XVII

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

قُلْ يَاأَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلَّا نَعْبُدَ إِلَّا اللَّهَ وَلَا نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلَا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ(64) يَاأَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تُحَاجُّونَ فِي إِبْرَاهِيمَ وَمَا أُنْزِلَتْ التَّوْرَاةُ وَالْإِنجِيلُ إِلَّا مِنْ بَعْدِهِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ(65) هَاأَنْتُمْ هَؤُلَاءِ حَاجَجْتُمْ فِيمَا لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ فَلِمَ تُحَاجُّونَ فِيمَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ(66)

قُلْ  (QuL)  “Söyle.”

Bu sûrede bundan önce “Kul/ Söyle” kelimeleri geçmişti, ancak onlar mü’minlere söylenenler idi. Bir de ibtihalde “Fa Kul” geçmişti, ancak o âyetin içinde ve bir şartın cezası idi. Şimdi burada “Kul/ Söyle” emrini şartsız ortaya koymaktadır. Bize yani her birimize verilen emirdir; yahut başkanımıza verilen emirdir.

İnsanlık bir yere çağırılmaktadır. Yalnız bütün insanlar değil sadece Kitap Ehli olanlar dâvet edilmektedir. Çünkü Kitap Ehli olanlar hakkı kabul etmiş kimselerdir.

يَاأَهْلَ الْكِتَابِ (YAv EaHLa eLKiTABı)  “Ey Ehli Kitap.”

Kur’an’da “Müslim” geçer, “Mü’min” geçer, “Kitabı verilenler” geçer. “Kitap Ehli” geçer. 

Müslim ile mü’min, ilmî dayanışma ortaklığında aynı grupta olanlardır. Sadece Müslimler bedelli olan kimselerdir. Bunların siyasi dayanışma ortakları kendi dârlarının siyasi dayanışma ortaklığıdır.

Ehli Kitap ile kitap verilenler ise ilmî dayanışma ortaklıkları farklı olan kimselerdir, Kur’an’a tâbi olmayan kimselerdir. Bunlardan kitap verilenler, Hıristiyan ve Yahudilerdir. Ehli Kitap ise hukuk düzenine inanmış herkestir. Yani, hukuka inanan kimselerdir. Kur’an, kitap verilenlerin cizye vermek şartı ile İslâm ülkesinde yaşayabileceklerini beyan ediyor. Onların askerî hizmete alınıp alınmaması anlaşmaya bağlıdır. Burada “Ey Kitap Ehli” diyerek hepsini içeri almaktadır. Yani, bunlar bütün hakka, hukuka inanan kimselerdir.

تَعَالَوْا (TaGayLav)  “Teal ediniz. Geliniz.”

Asıl manâsı “yukarı çıkınız”dır. “Geliniz” manâsında kullanılmaktadır. Türkçe’deki “buyurunuz” anlamındadır. Buyurmak, emretmektir. Ancak geliniz, saygı ifade etmektedir. İnsanları anlaşmaya ve uzlaşmaya çağırmaktadır. Nazik bir dille çağırmaktadır. Üstünlük içinde değil, eşitlik içinde çağırmaktadır.

Bu sûre Medine sûrelerindendir. Müslümanlar Medine’de devlet kurmuş ve artık siyasi üstünlük elde etmişlerdi. Yahudilere bir ihtiyaçları yoktu. Ama Allah onları nazik bir dâvetle dâvet etmemizi emretmektedir.

إِلَى كَلِمَةٍ (EıLAv KaLıMaTın) “Bir kelimeye.”

Burada “kelime” bir cümledir, hattâ bir konuşmadır. Türkçe’deki kelimeden daha geniş manâsı vardır. Allah’tan başkasına ibadet edilmeyecek. O’na bir şey şerik yapılmayacak. Birbirimizi rab ittihaz etmeyeceğiz. İşte bunu yapanlar “Müslim”dirler. Bu bir kelimedir. “Eslemtü” demekten ibarettir. Cümleler bunu açıklar. Ortak kelimede birleşelim. “Adil Düzen”de birleşelim. Çünkü hiçbiriniz zalim düzeni ister durumda değilsiniz.

Şeriat yani hukuk düzeninde toplulukları yöneten kelimelerdir. Sözleşme yapılır. Birileri tarafından teklif edilir, diğerleri tarafından kabul edilir. Teklif eden ile kabul eden arasında bir ayırım olmaksızın o sözleşme amir olur, hakim olur, bizi artık o yönetir. Yorumu yapmak da artık bize ait değildir. Bizim seçtiğimiz hakemlere aittir. Burada kelime nekire gelmiştir. Herhangi bir söz olabilir. Yeter ki o söz ortak söz olsun.

سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ (SaVAEun BaYNaNAv Va BaYNaKuM)

“Sizinle benim aramda sava olan bir kelimede birleşelim.”

Savae” eşit demektir. İki kişi arasındaki ortak mesafeye “suva” denir. Geliniz, ortamızda olan kelimede birleşelim denmekte ise de, Arapçada gelelim ifadesi de “Taalev” olarak söylenir Yani, ikimiz aramızda tam ortada bulunan bir kelimede birleşelim. Yani uzlaşalım.

Uzlaşma demek, çıkarları eşitlik içinde bölüşme demektir. Topluluklar birbirleriyle anlaşmış insanlardan oluşur. Bunlara “dayanışma ortaklığı” denir. Dayanışma ortakları da sözleşmede uzlaşarak bir araya gelirler ve birlikte yaşarlar. Bu sebepledir ki bizimle sizin aranızda cem’ ile ve nekire ile söylenmektedir.

Bu öneri ocakta yapılacak, bucakta yapılacak, ilde yapılacak, ülkede yapılacak ve insanlıkta yapılacaktır. Hukuk düzeni içinde yaşayanlar böylece bir kelimede birleşecekler. 

أَلَّا نَعْبُدَ (Ean LAv NaFBuDu)  “İbadet etmeme kelimesi üzerine birleşelim.”

Abd” birisine kendisini satmış olan kimsedir. Yalnız onun işçiliğini yapan kimsedir. Başkasının işini yapmayan kimsedir. “Amel” ise başkasının işini de yapabilen ama birinin işini de yapmadır. Topluluktan başkasına ibadet haram kılınmıştır. Amel ise meşrudur. Kölelik haram kılınmıştır. İşçilik yasaklanmıştır.

Harpteki esirler bile istedikleri zaman mezun köle olurlar. Sahiplerine belli bir aidat ödeme şartı ile diğer zamanlarını kendileri için geçirirler.

İnsanlar bir iş yaparken topluluğa yaparlar, topluluk adına iş yaptıkları kimseye teslim ederler. Ücretlerini de topluluktan alırlar. Ücret ödeyen topluluk adına öder. Dolayısıyla kimse kimsenin kölesi değildir. İşte demokrasi budur.

إِلَّا اللَّهَ (EilLa elLAHa)  “Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim.”

Kur’an’ı yorumlarken kelimelerin iki çeşit manâsı vardır. Bunlardan biri imânî manâsıdır, yani insanın inanması gereken manâları içerir. Bu manâda Allah Kâinat’ı var eden, her şeyin ve herkesin Rabbi olan, zaman ve mekân içinde olmayan Kadir ve Mürid Allah’tır. Buna herhangi bir şeyi veya kimseyi ortak etmek küfürdür.

Buna iman edilir ama buna ibadet edilemez. Çünkü kimseye herhangi bir ihtiyacın yoktur ki ona ibadet edelim. O zaman ona ibadet etmek demek, hamd etmek anlamına gelir. Ona saygı duymaktan ibaret olur. Onun buna da ihtiyacı yok ama biz ona saygı duyabiliriz. Ama onun herhangi bir işini biz yapmayız.

Amelî manâya gelince; Allah topluluğu var etmiş ve onun işlerini inananların yapmasını takdir etmiş, onu da kendi hakkı olarak görmüştür. Yani, “Allah’ın hakları” dediğimiz zaman “topluluğun hakları” manâsını taşır. Çünkü topluluk onun halefidir. O halde “Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim” demek, topluluktan başkasına köle olmayalım demektir; yalnız onun işlerini yapalım, yalnız ondan ücret alalım demektir. 

İşte imandaHalik Allah’ı” anlayacağız, amelde ise “O’nun halifesi topluluğu” anlayacağız. Bu topluluk ocak, bucak, il, ülke ve insanlık olabilir. Bir işletmede kapıcı ile genel müdür birdir. İkisi de topluluğun temsilcisi ve işçisidir. Bundan dolayıdır ki sorumluluk amire karşı değil de hakemlere karşıdır.

وَلَا نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا (VaLAv NuŞRiKa BiHi ŞaYEan)  “Ona hiçbir şeyi şerik etmeyelim.”

İmanda Hâlik olan Allah’a bir ortak bulmayalım. O tektir, hepsini O yaratmıştır. Çok sevdiği peygamberler de O’nun kullarıdır. Amelî manâ verdiğimizde topluluğa hiçbir şeyi ortak etmeyeceğiz.

Burada cümle “Va” harfi ile gelmiştir. Öyleyse “Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim”den farklı bir anlam vardır. İbadet bedenîdir, şirk ise mâlîdir. Yani, mülkte kimseyi ortak etmeyelim.

Bunun anlamı şudur: Benim sahip olduğum mal benim değil, topluluğundur. Ben onu yönetiyorum, ona bakıyorum ve ücretimi alıyorum; yani, ondan yararlanıyorum, yoksa o mal benim değildir.

Aynı şekilde başkalarının elindeki mallar da öyledir, makamlar da öyledir.

Müdür, müdürlük makamında otururken kendi malı olarak oturmaz, topluluğun işçisi olarak oturur. Bugün bu kavram bilinmektedir. Ama Arabistan’da böyle bir kavram yoktu. “Devlet benim!” diyen kralın zihniyeti, devleti kendi mülkü sanıp halkı da kul kabul eden zihniyeti 20. yüzyılda bile zor terk ediyoruz.

İbadette kendi amelin sözkonusudur. Şirkte ise mallar sözkonusudur.

وَلَا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا (Va LAv NatTAPıÜu BaGWuNAv BaGWan)

“Birbirimizi ittihaz etmeyelim.”

Yani; ne siz bizi tanrı yapın ve kendinize taptırın, ne de biz sizi tanrı yapalım da bizi size taptıralım. Yani, biz başkalarını ne tanrı yapalım, ne şerik yapalım, ne de aramızda birbirimizi tanrılaştıralım. Eşitlik içinde, sözleşmelerin kuralları içinde birlikte yaşayalım. Herkes topluluğa hizmet etsin, ücretini de topluluktan alsın. Yani, Allah’a kulluk etsin, ücretini de O’ndan alsın.

“İşte uzlaşmanın temel kuralı budur. Ortak kelime budur. Anayasamızda bu amaçla herkes kendi içtihadına göre amel edecektir. Kimse kimsenin emir ve talimatı ile hareket etmeyecektir. Hakim olan uzlaştığımız kurallar olacaktır. Bunu sözleşmeler ifade edecektir. Yorumu hakemlere ait olacaktır.” diyoruz.

Bu âyetleri başka türlü yorumlamak zordur.

أَرْبَابًا (ERBABan)  “Rabler ittihaz etmeyelim.”

Rab” terbiye edici demektir. Bir kimsenin mülküne tecavüz etmiyorsun. O onun mülkü olduğu için değil, “Allah” yani “topluluk” onun yönetimini ona vermiştir. Onun mülküne tecavüz Allah’ın mülküne tecavüz olur. Çünkü sana ondan yararlanma yetkisini vermemiştir.

Bir amire itaat ederken o kişiye itaat etmiyorsun, onu o işe koyan Allah’a ve topluluğa itaat ediyorsun. Nitekim başkan iken onun sözünü dinliyorsun, değişince de sonra geleni dinliyorsun. İmam kim ise onunla beraber secdeye gidiyorsun. Böyle yapmaz da başkanın yetkileri dışında olan işlerde de ona itaat edersen işte o zaman siz o kişiyi ‘rab’ ittihaz etmiş olursunuz. Kişilere değil de, yetkililere itaat edelim demiş oluyoruz. Yani, “Adil Düzen”e göre hareket edelim demiş oluyorsunuz.

مِنْ دُونِ اللَّهِ “Allah’tan başkasını biz erbab (rabler) ittihaz edinmeyelim.”

Birbirimize tapmayalım. Topluluğa hizmet edelim. Allah’a da hamd edelim.

Kur’an Yahudilere bu hitapta bulununca Yahudiler itiraz ettiler; “Biz Allah’tan başkasına ‘rab’ demedik” dediler. Hazreti Peygamber onlara sordu: “Siz hahamlarınızın helal kıldığını helal saymadınız mı? Haram kıldığını da haram saymadınız mı?” Onlar bu soruya “Evet!” deyince; “İşte bu sizin onları ‘rab’ ittihaz etmeniz demektir.”

Yöneticilerin kural koyma yetkileri yoktur. Kural koyma ancak dört yoldan olur: İçtihat, sözleşme, istişare ve hakem kararları kural koyabilir. Aynı yollarla değişebilir. Kur’an gerçek demokrasiyi ne kadar güzel tarif ediyor. Gerçek lâiklikle ne kadar uyuşmuş bir şekilde takdim ediyor. Dinde zorlama yapar da o sizin içtihadınıza göre amel ederse size tapmış olur. Zaten lâiklik de işte bu zorlamayı yapmamaktır.

فَإِنْ تَوَلَّوْا (FaEıN TaValLaV) “Tevelli ederlerse, öneriyi kabul etmezlerse.”

Tevelli ederlerse, öneriyi kabul etmezlerse, o zaman onlar kâfir olur, Müslüman olmazlar.

Müslim” demek, işte bu demokrasi ve lâiklik kurallarına uymak demektir.

Mü’min” yani “İman” ise bu düzeni koruma azmidir.

Burada öneri Ehli Kitaba verilmiştir. Herkesin kendi kitapları ile yani kuralları ile amel etmesi serbestisi getirilmiştir. Savunma, bir kuralı halkına empoze etme değil; tam tersine, herkesin kendi kurallarını yaşaması için birlikte savaşırız demektir. Demokrasi için, lâiklik için savaşırız demektir. Bir din için veya dinsizlik için savaşmayız demektir

“Hayır!” böyle demeyip de; “Biz sizin başınızı açmanızı istiyoruz! Açacaksınız!” derlerse, işte o zaman onlar bizi kendilerine taptırmak istiyorlar demektir. O zaman biz o ülkeyi terk eder, oradan hicret ederiz ve orada böyle baskıların yapılmasına imkân vermeyiz.  

فَقُولُوا (Fa QuLUv)  “Kavlediniz, söyleyiniz.”

Yukarıda “Kul/Söyle” dedi. Burada “Kûlû/Söyleyiniz” dedi. Arada da “Birbirimizi” dedi.

Yani, başkanın söylediği cemaatin söylediğidir. Başkan söyler cemaat sükut ederse, cemaat söylemiş olur. İmamın okuması bunun için yeterlidir. Başkanın istişari kararı da böyledir. İfade edince sükut ederlerse ittifak olur. Kabul etmeyen hakemlere gider. Hakemlerin kararı topluluğun kararı olmuş olur.

Görüyorsunuz, Kur’an düzeninde herhangi bir çatlaklık yoktur.

اشْهَدُوا (iŞHaDUv) “Şehadet ediniz.”

Şuhd” petekteki baldır, katkısız bal demektir. Eğer bilginiz kesin ise şehadet edersiniz.

Şehadet”, bilip bildirmektir. “Biliniz ve bildiriniz ki biz Müslimiz deyin” denmektedir.

Yani, karşı taraf ister önerimizi kabul etsinler, ister etmesinler, biz Müslimiz. Biz barışçıyız. Siz buna şahit olunuz. Görünüz demektir. Yani, siz bize zorla baş açtırıyorsunuz ama biz iktidar olunca size zorla baş açtırmayacağız, dinde yani düzende zorlama yapmayacağız. Yerinden yönetim sistemi ile isteyen kendi bucağında ve ocağında kurallara uyar. Beğenmeyen hicret eder.

بِأَنَّا مُسْلِمُونَ (Bı EanNAv MusLiMUvNa)  “Biz Müslimiz.”

Silm” canavarların çıkamayacağı yüksek kayadır. Ancak merdivenle çıkılır. Selâmetli yer demektir.

İslâm olmak” demek, başkalarının selâmetini sağlamak demektir. Barışçı olmak demektir. Yani başkalarına zarar vermemek demektir. Hazreti Peygamberimiz böyle tanımlamış ve; “Müslim, elinden ve dilinden bütün Müslümanların selâmette olduğu kimsedir.” buyurmuştur.

Mü’min” ise bütün insanların mallarını ve canlarını ona emanet ettiği kimsedir.

Müslim” bedel veren vatandaşlardır. “Mü’min” askere giden vatandaşlardır. Bunlar amelî manâsıdır.

İmânî manâ ise; “Müslim” dil ile Allah’ın varlığını ve birliğini tasdik edendir. “Mü’min” ise kalbiyle Allah’ın varlığını ve birliğini tasdik edendir.

يَاأَهْلَ الْكِتَابِ (YAv EaHLa eLKıTAvBı)  “Ey Kitab Ehli.”

Ey kurallarla yönetilmeyi kabul eden kimseler. Ey hukuk düzeni içinde yaşamak isteyen kimseler.

Tekrar ediyor. Hem de “Ve” harfi kullanmadan tekrar ediyor. Birleşilecek ikinci kelimeye geliniyor. Ayrı kelime olarak zikretmiyor da ihtilaf edilmemesini söylüyor. Bu birinci dâvetin bir açıklaması olduğu için böyle zikrediliyor. Önceki âyette birleştirici kelimeden bahsetmişti. Şimdi ise ayırıcı tartışmalardan kaçınılmasını istemektedir.

Yeryüzünde bugün devlet kavramına ulaşmamış bir yer kalmadığından bugün bütün insanlar Ehli Kitaptır. Halkın içinde anarşist olanlar vardır. Yöneticiler içinde anarşist olanlar vardır. Ama düzen olarak herkesin kanunu var ve Ehli Kitaptır. İşte onların bu zahirî kabullerine dayanılarak onlara hitap ediyoruz.

“Geliniz, eşitlik içinde, birbirimizi esir etmeden, barış içinde yaşayalım.” diyoruz.

“Manâsız tartışmalara ve çekişmelere gitmeyelim.” diyoruz.

لِمَ تُحَاجُّونَ (LıMa TuHAcCUvNa)  “Neden hüccetleşiyorsunuz?”

Hac” gidip-gelme demektir. Sarkaç demektir. Mekke’ye gidilip gelindiği için veya Kâbe’nin etrafında dolaşıldığı için “Hac” denmiştir.

Karşılıklı deliller ortaya koyup bir görüşü savunmaya “hüccetleşme” denir. “Tezekkür”de görüşler birbirine aktarılır, kimse kendi fikrini savunmaz. “İçtihat”ta görüşler aktarılır, kimse kimseyi kendi bildiğine çağırmaz. Oysa “hüccet”te karşı taraf doğruya çağırılır.

Hüccetleşme” yapabilmek için zan değil de ilim seviyesinde bilgiye sahip olunmalıdır. Yani, icmalarla gerçekler sabit olmalıdır. İcma ile sabit olanlar üzerinde tartışma yapılır.

Mesela; Hazreti İbrahim Yahudi mi idi? Yoksa Hıristiyan mı idi? Hazreti İbrahim daha önce idi. Bunda ittifak vardır. Öyle ise ne Yahudi ne de Hıristiyan idi. Demek ki icma ile ilmen sabit önermelerden icma ile sabit kıyasla elde edilen sonuçlar da ilmîdir. İşte hüccetleşme bunun üzerinde yapılır. 

فِي إِبْرَاهِيمَ (Fıy İBRAHIyMa)  “İbrahim’de neden tartışıyorsunuz?”

İnsanlar Hazreti Adem ve karısından türediler. Her tarafa yayıldılar. İlk uygarlık Mezopotamya’da doğdu. Nuh Tufanı ile helâk oldular. Hazreti Nuh ve oğulları (Ham, Sam ve Yafes) uygarlığı dünyaya yaydılar.

Nuh Uygarlığı” kişinin kurallı yönetimine dayanıyordu. Yani, kuralı yönetici koyar, sonra onunla ülkeyi yönetirdi. Tümevarım metodu ile ilimler gelişmişti. Tümdengelim metodu yoktu.

Allah Mezopotamya’da Hazreti Nuh’un zürriyetinden bir peygamber gönderdi. Bunun adı “İbrahim” (aleyhisselâm) idi. Bunun nesli tüm dünyada inkılâp yapacaktı. Harf yazısı ile şeriat yönetimini getirecekti.

Şeriat yönetimi demek, yöneticilerin de tâbi olduğu kurallarla yönetilmesi ve yaşanmasıdır. Artık yöneticiler kuralları değiştiremiyordu. Herkes Tevrat’a uyacaktı. Kur’an’da Tevrat’ta anlatılanlara uyumlu olarak Hazreti İbrahim’in iki oğlundan bahseder. Biri “İshak”tır. Onun oğlu “Yakup” aleyhisselâm yani “İsrail” “İbrani Uygarlığı”nı oluşturacaktır. Diğeri “İsmail”dir. Onun neslinden “Muhammed” aleyhisselâm “Kur’an Uygarlığı”nı getirecektir.

İbrani Uygarlığı” peygamberlerin mucizesine dayanan bir uygarlıktır.

Kur’an Uygarlığı” kitabın mucizesine dayanan bir uygarlıktır.

Tevrat’a göre Hazreti İbrahim’in üçüncü bir karısı daha vardır. Bu kadının adı “Ketura”dır. Hazreti İbrahim’in bu hanımından altı oğlu olmuştur. Bunlar şarka gitmişlerdir.

“Ve İbrahim başka bir kadın aldı, ve onun adı Ketura idi. Ve ona Zimranı, ve Yokşanı, ve Medanı, ve Midyanı, ve Yişbakı, ve Şuahı doğurdu. Ve Yokşan Şebanın ve Dedanın babası oldu. Ve Dedanın oğulları Aşurim (Asurlular), ve Letuşim (Lidyalılar), ve Leummim (Rumiler); ve Midyanın oğulları Eyfa (Aykalar/Akalar), ve Efer(Aykarlar/Uygurlar), ve Hanok (Hunlar), ve Abida (Budalar), ve Eldaa idiler. Bunların hepsi Keturanın oğullarıdır. Ve İbrahim kendisine ait olan her şeyi İshaka verdi. İbrahimin olan cariyelerinin oğullarına ise, İbrahim hediyeler verdi; ve henüz hayatta iken onları oğlu İshakın yanından şarka doğru, şark diyarına gönderdi…” (Tevrat, Tekvin, Bab 25/1)

Buradan anlaşılıyor ki Hazreti İbrahim’in nesli yalnız batıda değil, her tarafta uygarlığı yaymışlardır. Hindistan’daki “Brahman dini” ismiyle “İbrahim dini”dir. Hâsılı, Hazreti Adem ve Hazreti Nuh’tan sonra, uygarlığın üçüncü atası Hazreti İbrahim’dir.

Neden bir soy izlemiştir? Çünkü o zaman üniversite yoktu. İnsan aile içinde yetişebilirdi. Dolayısıyla soyu izlemek zorunlu idi. Bugün onun yerini hiyerarşik kuruluşu ile ordu almıştır. Hâkim olmayıp hâdim olunca soydan gelmenin bir eksikliği olmaz.

Soydan gelmenin başka bir özelliği de peygamberliğin genetik olmasıdır. İnsanda vahyi alabilecek ve meleklerle görüşebilecek bir genler takımı vardır. Bu genler ancak peygamberlerde faal olur. Bu genleri taşımayanlar peygamber olamazlar. Vahyin kesilmesi ile bu genlere ihtiyaç kalmamıştır. Soydan gelme şartı bundan dolayı kalkmıştır. Bununla beraber dayanışma ortaklıklarında alim olma şartı ile soydan gelmede bir engel yoktur.

Kur’an tartışma örneğini Hazreti İbrahim üzerinde vermektedir. Çünkü bu hem basittir hem de en açık delildir. Bununla beraber insanlarda bir hastalık vardır. Meşhur olan kimseyi sonra herkes kendisinden sayar. Mustafa Kemal’e veya Demokrat Parti’ye şimdi değişik partiler sahip çıkıyor ve bu konuda adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Böylece insanlardaki bu hastalığa da işaret etmektedir.

Bugün Mustafa Kemal yaşamıyor. O halde bugünkü düzenlemelerde ona yer vermek yanlıştır, onu otorite kabul etmek yanlıştır. Onun görüşlerini ve yaptıklarını değerlendirmek başka, onun dediklerini mutlak kabul etmek başkadır. İstenilen şekilde olmadığı zaman da kendi görüşlerini onun görüşleri olarak kabul etmek ne derece büyük saçmalıklardır. Mustafa Kemal Avrupa Birliği’ne girmeyi aklından bile geçirmemiştir. Onun ideali muasır medeniyetin üstüne çıkarak uygarlıkta Avrupalılara hakim olmak idi. Ama şimdiki sahtekârlar onu Avrupa Birlikçi gösteriyorlar. Şimdi biz diyebiliriz ki; “Ne tartışıyorsunuz? Mustafa Kemal zamanında Avrupa Birliği yoktu ki! Avrupa o zaman İkinci Cihan Savaşı’na hazırlanıyordu.”

وَمَا أُنْزِلَتْ (Va MAv EuNZıLaT)  “İnzâl olunmadı. İndirilmedi.”

Kur’an ve Tevrat’ın inzâl olunduğunu söylemektedir. Oysa Tevrat ve İncil bir hikâye kitabı gibi peygamberlerin hayatını anlatmaktadır. Tevrat da böyle anlatılıyor. Bu onların kitap halinde inmediği anlamına gelmez. Sebebi nüzullerle birlikte anlatılmaktadır.

Nitekim Kur’an’da da tercüme yapılırken “Habibim Muhammed, de ki” kelimeleri çok çok geçer. Oysa Kur’an’da sadece “De ki” kelimesi var. “Habibim Muhammed” sonradan ilâve edilmiştir. Eğer Kur’an’ın aslı olmasaydı bu tür ilaveler Kur’an’dan sayılırdı. Buna riayet edilmek amacı ile son zamanlarda bu kelimeler parantez içinde yazılmaya başlandı.

التَّوْرَاةُ وَالْإِنجِيلُ (elTaVRAvTu Va el EınCIyLu)  “Tevrat ve İncil.”

Tevrat ve İncil Hazreti İbrahim’den sonra inzâl olundu.

Tevrat”, tavırları ifade eden Tur Dağı’nda nâzil olmuş bir şeriat kitabıdır.

İncil” ise Dicle gibi deniz kıyısında yayılmış bir iman kitabıdır. Tevrat İncil sayesinde dünyaya yayılmıştır. Yayılması karadan ziyade denizlerden olmuştur. Önce Akdeniz’de yayılmıştır. Sonra da okyanuslarla bütün dünyaya yayılmıştır. Kur’an ise bunları bir merkezde toplamıştır.

Tevrat şeriatı getirmiştir. İncil iman ve ahlâkı getirmiştir. Kur’an’ın içtihat ve icmalarla anlaşılması için bu iki kitap örnek olarak verilmiştir. Sünnet ise Kur’an’ın birinci ve belli bir tarihteki uygulaması olmuştur.

Hazreti İbrahim ilmi, Hazreti Musa şeriatı, Hazreti Davut ekonomiyi, Hazreti İsa dini lâikleştirmiştir. Kur’an ise bütün bu reformları birleştirerek birlikte uygulamıştır. Bir yerde birlikte tek örnek vermiştir. Hazreti Nuh ve Mezopotamya peygamberleri de Tevrat ve İncil’in anlaşılabilmesi için ön örnek vermişlerdir. Tarih bu sayede uyumlu bir vücut olarak gelişmiştir.

إِلَّا مِنْ بَعْدِهِ (EilLAv Mın BaGDıHI)  “Onun ba’dinden, sonradan, önce değil.”

Ondan sonra nâzil olmuşlardır. Bugünkü tarihlemelere göre Hazreti Nuh Milattan 3300 yıl önce gelmiştir. Hazreti İbrahim M.Ö. 2000 yıllarında gelmiştir. Tevrat Milattan 1200 yıl önce gelmiştir. İncil ise Hazreti İbrahim’den 2000 yıl sonra gelmiştir.

O halde Hazreti İbrahim’in Yahudi veya Hıristiyan olması mümkün değildir. Hazreti İbrahim lâik uygarlığı başlatandır. Ama uygarlıklar sonra oluşmuştur. Hazreti İbrahim akıl yoluyla Allah’a inanmaya çağırmıştır. Hazreti Musa ve Hazreti İsa ise mucize ile insanları Allah’a inanmaya çağırmıştır.

أَفَلَا تَعْقِلُونَ (Ea FaLAv TaGQıLUvNa)  “Akl etmeyecek misiniz?”

Ukla” halka demektir. Akletmek demek, halkalamak demektir. Yani, kıyas yapmak demektir, düşünmek demektir. Bu âyet akletmenin tüme varmak veya tümden gelmek olduğunu açıkça ifade etmektedir.

Tarihte tümdengelimin temelini Hazreti İbrahim atmıştır. Sonra Yunanistan’da bu felsefe olarak gelişmiştir. Yunanlılar İbrani Medeniyeti ile Mezopotamya Medeniyeti’ni sentez ederek yeni uygarlık doğurdular. Bu sentez Batı Anadolu’da İyonya’da başladı. Lidya halkı Yahudi idi. Devlet ise İranlıların satraplığında idi. Yunanistan’dan sürülmüş olan İyonya Rumları bunların bu iki uygarlığını birleştirdiler. Böylece Yunan Uygarlığı doğdu.

Tümevarımı ise Müslümanlar kıyas yoluyla tedvin ettiler. Kur’an bu yolla bizi geçmişlerin görüşlerini tahrip edip de o böyle düşünür demekten alıkoyuyor. Herkes insandır. Ancak geçmişinin etkisindedir. Geleceğe de etki eder. Ama gelecekten etkilenemez, geçmişe de etki edemez. Bugünkü olaylar hakkında onun bir bilgisi olamaz. Kur’an Allah’ın sözüdür. Etkilenmez, hep etki eder.

هَاأَنْتُمْ (Hav EaNTuM)  “İşte siz.”

Buradaki “” harftir. İşaret sıfatıdır. “İşte siz” diye işaret ediyoruz. Bu size söylenmektedir. “Siz ey kitabı olanlar. Hukuk düzenini kabul edenler.” Ayrılıklara düşmemeniz, birlikte barış içinde yaşamanız için ilmen sabit olan hususlarda birleşin. Buna aykırı hareket eden olursa onunla tartışın. Siz böyle olmalısınız. “Hâ entüm” müptedadır. “Hâülâi” de haberidir. İsmi işarettir. Siz busunuz. Yahut bu olmalısınız. Size yakışan budur.

هَؤُلَاءِ (Hav EuLAEi)  “Busunuz. Böyle olmalısınız. ”

Elâi” “Za”nın çoğuludur. “Haza, Hazani, Haulâi” denir. “Böyle olmalısınız.” denmektedir. Bundan sonraki ifade işaret edilen husustur. İlminiz olan hususlarda hüccetleşmelisiniz.

Burada icmanın temel kuralını koyuyor. Birlikte yaşayanlar birbirlerinin işlerine karışmazlar. Herkes kendi içtihadına göre amel eder. Ancak ilmen sabit olmuş olan ilk önermelere dayanarak muhakeme yürütülerek hüccetleşilir. Tümdengelim de ilmen sabit olacaktır. Sizin tartışmanız böyle olmalıdır.

حَاجَجْتُمْ “Hüccetleştiniz.”

Yani, siz bugünkü varlığınızı böyle elde ettiniz. Ehli Kitap böyle oldunuz. Uzlaşmayı böyle sağladınız. Uygarlığınızı böyle kurdunuz. Ortak kelimeye istinad ettiniz.

Tarihte kim bunu yapmışsa onlar birleşmiş ve yücelmişlerdir. Zoraki düşünceleri empoze edip de korkutarak devlet kuranlar çok kısa zamanda dağılıp gitmişlerdir. Dinler binlerce yıl insanlar arasında yaşamaya devam etmiştir. Halkın iradesine dayanan yönetimler ise yüzlerce yıl varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Hitler’in, Mussolini’nin, Stalin’in, Mao’nun yönetimleri ise yüzyılı bile dolduramamıştır. Medine Devleti uzlaşma ile kuruldu. Papalık uzlaşma ile kuruldu. Bizans Hıristiyanlarla uzlaştı. Alman Birliği uzlaşma ile oluştu. Savaşlar onları dağıtamıyor. 

فِيمَا لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ (FIyMAv LaKuM FIyHı GıLMun)  “İlminiz olduğu yerde hüccetleşin.”

İlmimiz olursa hüccetleşemeye ne gerek vardır? Zaten biliyoruz denmiş olur. İşte Tümdengelimin sırrı budur. Bilinen öncüller aslında bütün ilmi içermektedir. Ama o bizim bilincimizde değildir.Tümdengelim yerine bilgimize çıkarırız. İlk önermelerde ilim hafidir. Muhakeme ile onu nas yaparız. 3*5’in 15 ettiği kendiliğinden bilinmektedir. Ama biz herhangi bir alışverişte kaç lira ödeyeceğimizi ancak hesabı yaptıktan sonra öğreniriz. Tartışma konumuz hesap yapma konusu olmalıdır. Hesabı doğru yapıp yapmadığımız ortaya konmalıdır.

فَلِمَ تُحَاجُّونَ (Fa LiMa TuXacCUvNa)  “Neden hüccetleşiyorsunuz?”

Siz böyle ilmin olduğu bir topluluğun fertlerisiniz. İlimle hüccetleşerek oluştunuz. Şimdi neden bilmediğinizde hüccetleşiyorsunuz? Burada hüccetleşmeyi muzari olarak getirmiştir. Şimdiki hâli göstermektedir. Bu âyette şuna da işaret vardır. İlme dayanmadan oluşmuş olan topluluklar sonra ilmîleşemezler. O topluluğu dağıtıp yeni topluluk olarak oluşmalıdır. Esasen hicrete bunun için ihtiyaç vardır.

Bizler de yeni topluluk oluşturmamız için başka bir yere hicret etmeli ve orada kendi topluluğumuzu kurmalıyız. Önce Mekke’de olduğu gibi İstanbul’da bir semtte yani Yenibosna’da bir araya gelmeliyiz. Bir cemaat oluşturmalıyız. Sonra bir yere taşınıp bin hanelik bir site kurmalıyız. Bu yer Bahşayış (Çatalca) olabilir. Çevresi boştur. Bin hanelik yerler alınabilir. Her haneye bir dönüm yer verilerek İslâmî site oluşturulabilir.

Birincisinin mâzi, ikincisinin muzari gelmesi, eski köyde yeni âdet kurulamaz anlamındadır.

Yeni âdet yeni köyde oluşturulur.

فِيمَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ (FIy MAv LaYSa LaKuM GıLMun) 

“İlminiz olmayan hususlarda neden tartışıyorsunuz?”

İçtihatta deliller toplar, görüşler alırsın. O ilim değil, reydir. Kendin amel etmen için gereklidir. Ona göre amel etmek farzdır. İcma ile sabit olan veya onlara dayalı olarak icma ile sabit olan kurallarla çıkarılan sonuçlar ise tartışma ve dâvet konusudur. İçtihatlar tartışma konusu değildir. 

Burada ilim nekire gelmiştir. Herhangi bir konuda ilmin yoksa tartışmayacaksın. İlmin olduğu yerde ise tartışacaksın. İlmin mertebeleri vardır. Ona göre de hükümleri vardır.

Müteşabih”, bugün kimsenin bilmediği, ileride de bilemeyeceği şeylerde tartışma yapılmayacaktır. Bugün bilinmeyen ama ileride bilinebilecekler; buna “mücmel” denir. Bunlarda tartışma olmayacaktır. Kişinin bilip bilemeyeceğini bilmediği hususlar. Kişi isterse araştırıp öğrenir, isterse işi oluruna bırakır. Buna “müşkil” denir. “Hafi” ise öğrenebileceğimiz hususlardır. Araştırma yapmamız ve sorup öğrenmemiz farzdır. “Zâhir” de ilk görüşte bilinen ama yanlış olması muhtemel olan işlerdir. Zaman kaybetmemek için onunla amel edilir. Araştırmaya devam edilir. Başkaları ile müzakere edilir. “Nas” ise kesin kanaate varırsınız ama başkaları sizin görüşte olmaz. İşte orada müzakere etmezsiniz, tartışmazsınız da. Bundan sonra “müfesser” gelir ki, bugün için doğrudur, ama ileride doğru olmayabilir. Ayda hayat yoktur gibi “muhkem” ise ileride de hata olması ihtimali olmayan bilgilerdir. 3, 7 daha 10 eder gibi. İşte bu ilimde tartışma yapılacaktır. Bunlar ilimle sabit olanlardır.

İçtihat yaparsınız. Ona dair proje üretirsiniz. Sonuçlar tasarladıklarınıza uyuyorsa o zaman sizin projeniz ilme dayanmıştır. İşte ilim böyle elde edilir. İhtimaliyat hesapları bilinenlerin ne derece kesin olduğunu ortaya koyar. Hüccetleşebilmeniz için ise %1’den fazla haklı olmalısınız.

وَاللَّهُ يَعْلَمُ (ValLAHu YaGlaMu)  “Allah biliyor.”

“Allah biliyor.” Kur’an’da verilen bilgiler doğrudur. Birçok bilgiler vardır ki bizim bilmemiz mümkün değildir. Öldükten sonra nasıl bir hayata gideceğimizi bizim bilmemiz gerekmez. Hazreti Meryem’in masum olup olmadığını bizim bilmemiz mümkün değildir. Hazreti Aişe’nin masum olup olmadığını bizim bilmemiz mümkün değildir. Eğer Kur’an’da bildirilmişse o doğrudur. Birçok tarihî olayları biz Kur’an’la biliyoruz. O olaylar zamanla onaylanıyorlar. O halde eğer bir konuda bilgimiz yoksa, Kur’an’ın Allah’ın sözü olduğu ilmen sabit olmuşsa, o zaman onun söylediklerine inanmanın dışında neyimiz kalmaktadır?

İşte bizim temel kuralımız budur. Kur’an’ın Allah sözü olduğu müsbet ilimle sabittir.

Biz bunu dört temel mucize olarak koyuyoruz.

1. Kur’an’ın matematiği ile Kâinat’ın matematiği aynıdır.

Bu da     2*5=10

3+7=10  da geçen beş sayının çarpımlarıdır, toplamlarıdır.

2. Kur’an Kâinat’ın kendisini bilmektedir. Orada anlatılanlar müsbet ilmin buluşları ile örtüşmektedir.

3. Kur’an lafzıyla ve manâsıyla günümüze gelmiştir. Her dönemde inkılâp yapmıştır.

4. Kur’an’daki hükümler ideal hükümlerdir. Uygulama ile ispatlanmıştır. Bunlar bizim Kur’an’ın Allah sözü olduğuna dair en güçlü bir ispatımızdır. O halde orada söylenenler doğrudur. 

وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (Va EaNTuM LAv TaGLaMUvNa)  “Siz bilemezsiniz.”

Buradaki “Siz bilemezsiniz”, öğrenemezsiniz anlamında değildir. Müsbet ilim yoluyla kesin sonuçlar alınamaz demektir. Bugün fizikte insanın hiçbir şeyi hatasız bilemeyeceği ispatlanmıştır. O halde gerçek ilim yalnız Allah’ta vardır. Bizim ilmimiz takrîbîdir, izafîdir, nispîdir ve ihtimalîdir. Zamanı belirsizdir.

Böylece bizim ilmimizin eksik olduğu ifade edilerek ancak belli kesinlik kazandıktan sonra onu kesin kabul edebiliriz. Amelde artık ona muhalefet edemeyiz, ama ilimde her zaman aksi içtihatta bulunabiliriz ve bu içtihatlar icma hâline gelince ilim değişmiş olur. Bizim ilmimiz değişmiş olur. İlâhi ilim ise kesindir. Değişmez.

Böylece bu âyetler bize icmanın kurallarını öğretmiş oluyor. Daha önceki âyetler daha çok içtihatları anlatıyordu. Böylelikle sûredeki bütünlük ortaya çıkmaktadır. Beşerî icmanın meşruiyeti bu âyetlerle ortaya çıkıyor. Sosyal ve tabiî ilimlerde insanlığın icmaına gerek vardır. Mahallî icmalar ise kendileri için geçerlidir.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NÛRİ EROL

www.akevler.org                                          (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 236. SEMİNER      Yorum-66   İstanbul, 05 Aralık 2003

                                                                               ÜSKÜDAR PROGRAMI

Bir Âyet

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

فَلِمَ تُحَاجُّونَ فِيمَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ

“Niçin ilminiz olmayan hususlarda tartışıyorsunuz.” [Âl-i İmrân(3);66]

İlmimiz olduğu yerde tartışacağız. Şimdi bizim yaptığımız tartışma değildir; müzakeredir. Hepimiz görüşlerimizi ortaya koyuyoruz. Varsayımlarımız var; doğru-yanlış olanları bilmiyoruz. Proje yapacağız. Bunları uygulayacağız. Elde ettiğimiz sonuçlara göre ilme varacağız. Deneyler bizi doğrularsa o zaman tartışırız. Şimdilik hepimiz sadece görüşlerimizi ortaya koyuyoruz.

 

Bir Çözüm

İSTANBUL OTOBÜSÇÜLER DAYANIŞMA KOOPERATİFİ - II

Hatların değiştirilmesini önerenler, bunun mekanizmasını da ortaya koyacaklar. Yani, hangi hat hangi hatla değiştirilecek? Kim değiştirecek? Araba sahibi ile şoför nasıl ikna edilecek? Bu hususun ortaya konacağı konuşmalar yapılmalıdır. Bizim önerimizi daha da açıklıyoruz.

Otobüsçüler kooperatifi kurulacak ve bu kooperatifte dört işletme oluşturulacaktır.

a)       Otobüs sahipleri işletmesi.

b)       Otobüs bakım işletmesi.

c)       Otobüs sürücüleri işletmesi.

d)       Otobüs yakıt ikmal işletmesi.

Satılan bilet paralarını bu dört işletme aralarında bölüşecektir.

Bu durumda değişik sorunlar ortaya çıkacaktır:

a)       Arabanın değerini kim takdir edecektir?

b)       Hangi otobüs hangi hatta tahsis edilecektir?

c)       Hangi araba hangi şoföre verilecektir?

d)       Hangi arabanın bakımını hangi araba yüklenecektir?

“Adil Düzen”de bu tahsis işleri için şu esaslar getirilmiştir:

a)       Serbest pazarlık. Eğer çıkar dengesi serbest pazarlıkla sağlanıyorsa karşılıklı pazarlıkla değerler tesbit edilir.

b)       Eğer stoklama söz konusu ise stok seviyesinin düşüp yükselmesi ile değer tesbit edilir.

c)       Ehliyetli on civarında hizmetli konur. Halk hizmetlileri kendileri seçer. Hizmet verdiği kimselerin sayısına göre hizmetliye ücret verilerek rekabet sağlanır.

d)       Ehliyetli on civarında komisyoncu ortak bulunur. Kendilerine kredi tanınır ve yaptıkları anlaşmalara göre komisyon verilir. Pazarlık yaparlar.

Diğer konular:

a)       Arabanın değerini ortak komisyoncular takdir edecektir. Araba değeri ile gelirden paya iştirak edecektir. Komisyoncu elde ettiği arabaların kira gelirinden önce arabaların bakımını yapacaktır. Gerekirse yenilemesini yapacaktır. İşçilik ödemeyecektir. Sadece parça alacaktır. Kalan kısmından %2,5 alıp kalanını araba sahiplerine dağıtacaktır.

b)       Ortaklığa şoförler alınacaktır. Şoförler imtihanla alınacaktır. İmtihanda:

1- Direksiyon,

2- Trafik,

3- Araba,

4- Bakım,

5- İstanbul şehri,

6- İstanbul trafiği sorulacaktır.

Bu imtihanlarda aldığı notlarla , tahsili ve yaşı da değerlendirilerek her şoföre bir derece verilecektir. Şoför bu derece ile ortaklığa girmiş olur.

c) Otobüslerin değeri kadar bir kredi ortaya konacaktır. Bu kredi şoförlere derecelerine göre bölüştürülecektir.

d) Her hata bir araba kontenjanı takdir edilecek ve hattın durumuna göre bir hat bedeli belirlenecektir. Şoförler kredilerini kullanarak istedikleri hata talip olabilirler. Yeter kontenjan dolmazsa hattın değeri düşürülür. Çok talipli olursa hattın değeri yükseltilir. O değer ve sayı ile çalışma devam eder.

e) Arabalar şoförlere kiralanmış olur. Komisyoncu arabasını istediği şoföre kiralar. Seçtiği hat da bu kiralamada rol oynar. Arabaların sayısı şoförlerin sayısının %10 fazlası kadar tutulur. Böylece her şoföre araba bulunmuş olur. Her hatta da araba bulunmuş olur. Bakım zamanlarında yedek arabalar devreye girmiş olur. Şoförler vardiyalı çalışırlar. Saatlerini kendileri bölüşürler.

f) Bakımcılarını şoförler kendileri belirlerler.

g) Yakıtı şoför istediği istasyondan alır.

Not: Hatların değeri değişik günler için ve değişik saatler için farklı olabilir. Şoförler de buna göre tercihler yapabilirler. Araba kirası ve benzin hatta göre değişmeyecektir. Bütün hatlar sübvanse edilecektir. Bakım payı ve şoför payı farklı olacaktır. Yani, satılan biletle doğrudan orantılı olacaktır. İstenirse bu payların yarısı bütün hatlardan diğer yarısı da o hattan gelen ile dengelenir.  

 

Adil Düzen:

SÜLEYMAN KARAGÜLLE İLE ZİYA GÖKALP GÖRÜŞTÜ!

TÜRKLEŞMEK, İSLÂMLAŞMAK, MUASIRLAŞMAK – V

4- HARS ZÜMRESİ - MEDENİYET ZÜMRESİ

Ziya Gökalp -Tard’a göre “İçtimai hadiseler taklit sebebiyle oluşur”; Durkaym’a göre “Taklit içtimai hadiselerin sonucudur.”

Süleyman Karagülle -Birlikte cereyan eden olaylardan hangisi hangisinin sebebidir, bilinmez. Genellikle ikisi de üçüncü olayın sebebidir. Kişi ve topluluk ayrı ayrı varlıktır. Topluluk kişilerden oluşur. Kişiler de topluluksuz yaşayamazlar. Çıkar paralelliği içinde oluşturulmuş bir düzendir. Bu bunun sebebi, bu da sonucudur tartışması yanlıştır. Allah kişileri var etmiş, onlara topluluğu oluşturma melekeleri vermiştir. Oluşan topluluk da kişilerin varlıklarını sürdürmesini sağlamaktadır. Bu soru; “Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar?” sorusunun bezeridir.

ZG -Tard medeniyeti, Durkaym kültürü esas almıştır.

SK -Tard topluluğu kişilerin terkibinden ibaret görmüş, Durkaym (Durkheim) ise kişileri topluluğun tecezzisinden ibaret görmüştür. Oysa topluluğun bedeni yurttaşlardır. Mülkiyetle tecezzi etmektedir. Topluluğun ruhu ise insanlardır. Hakimiyetle yani organize olmakla varlığa dönüşür. Demek ki ülke olarak tecezzi eder, ulus olarak da halk terekküp eder. Her iki görüşün terkibi ile topluluk oluşur.

ZG -Kültür telakkilerdir, medeniyet reel kurallardır.

SK -İnsanlar dil ile anlaşırlar. Dil kelimelerden oluşur. Cümle fail ve mef’ulden oluşur. Bunlar insanın uygarlık yanıdır. Ama yazı yazdığım âlete ‘parmak’ demek kültürdür. Arap ‘ısba’ der. Demek ki bunlar topluluklara göre değişir. Oysa medeniyet topluluklara göre değişmez. Objektif kurallardır.

ZG -Biyolojik, ekonomik, yahut hukuki kaidelere uymazsak cezalanırız. Ama dinî kaidelere uymazsak sadece vicdanımız sızlar, cezalanmayız.

SK -Tabiî kanunlara uymazsak tabiat kanunları bizi cezalandırır. Sosyal kanunlara uymazsak sosyal kanunlar bizi cezalandırır. Dinî kaidelere uymazsak cezamızı hemen göremeyiz. Kur’an’a göre kısmen beklenmedik yerden, kısmen de âhirette cezalanırız.

ZG -Kültür vicdanın inşası, medeniyet aklın ihbarıdır.

SK -İnsanda dört meleke vardır. Doğruyu yanlıştan ayıran fikir, iyiyi kötüden ayıran his, yararlıyı zararlıdan ayıran irade ve zulmü adaletten ayıran ünsiyet melekeleri vardır. Bunları ifade etme gücüne sahiptir. Fikirleri dil ile, hisleri sanat ile, iradeyi teknik ile, ünsiyeti örf ile ifade eder, icra eder. Bunlarda insanın belirleme yetkisi vardır. Bu araçları kendisi icad eder. Topluluklardan topluluklara değişir. Bu yönleri ile inşaidirler. Bunlara “kültür” diyoruz. Diğer taraftan fikirlerin dil ile oluşturulan içtimai hâsılasına “ilim”, hislerin sanatla oluşturulan içtimai hâsılasına “din”, iradenin teknikle oluşturduğu içtimai hâsılaya “ekonomi”, ünsiyetin örfle oluşturduğu içtimai hâsılaya “yönetim” demekteyiz. Bunların ortak adı “medeniyet”tir. Medeniyet fertlerin özel araçlarla oluşturduğu bir oluştur ama fertlere bağlı değildir. Beşerîdir. Kültür yönüyle kişiler topluluklardan farklıdır ve kendi öz varlıklarını korurlar. Medeniyet yoluyla kişiler insanlığın üyeleridir, insanlığın birlikteliğini oluştururlar. Böylece kişi varlığını koruyarak topluluğun üyesi olabilmektedir.

ZG -Sadece taklit topluluğu oluştursaydı aile, klan, bucak, ocak, sınıf ve cemaat, kavim, ümmet, devlet farklılıkları olmazdı.

SK -İnsanlar yeryüzünü bölüşerek insanlık, ulus, il, bucak, ocak olmak üzere iç içe topluluklar oluştururlar. İnsanlık yeryüzünü kıtalara, ulus ülkelerini bölgelere, iller yörelerini ilçelere, bucaklar yurtlarını semtlere, ocaklar yerlerini evlere bölerler. Böylece dikine teşkilatlanırlar. Ayrıca ilmî, dinî, meslekî ve siyasî dayanışmalarını kurarak ve kamu görevleri ile genel hizmetleri yüklenerek yatay olarak teşkilatlanırlar. Bunların taklit yoluyla olması mümkün değildir. Kişilerin üstünde oluşan ortak bir varlık bunları böyle örgütlemektedir. Kimyada da H2 ile O2 birleşir ve su olur. Bunları oluşturan varlıkların özelliği ile değil, bu özelliği verenin iradesi ile su oluşmuştur. Cıvata somuna uymaktadır, çünkü o somunu imal eden ona uysun diye imal etmiştir. Yoksa her cıvata her somuna uymuyor. İnsanlar topluluğu oluşturuyor, ama onları bu şekilde var eden birinin projesi ile oluşuyor.

ZG -Topluluk bir karışım değil, kimyada olduğu gibi birleşimdir.

SK -Topluluğun kimyadaki birleşimi, suda erimiş olan tuzun birleşimidir. Tuz NaCl’dan oluşur. Suya indikleri zaman Na ve klor ayrı ayrı dolaşırlar ama sudan birini söküp çıkaramazsınız. Diğeri de hemen çıkar. Klor gaz olur. Na da A(OH) olur. İşte topluluk içinde hür olma da budur. Kurallara uyuyorsun ama serbestçe dolaşıyorsun.

ZG -Taklit ve mübadele de arızasız cereyan etmez.

SK -Taklit ve değiştirmenin kanunları vardır, kuralları vardır. Kişi o kanunları kullanırken hürdür. Tabiat kanunlarına nasıl uymak zorunda ise, sosyal kanunlara da uymak zorundadır. Tabiî kanunlardan nasıl makine yapıyorsa, aynı şekilde sosyal kanunlar da toplulukları oluşturuyor. Farkı birlikte oluşturuyorlar. Çünkü oluşturanlar oluşanların kendileri.

ZG -Kişiler kendilerini topluluk içinde mensup oldukları topluluklarını diğer topluluklardan korurlar. Onlarla karışmayı, kendi değerlerini yitirmeyi istemezler.

SK -İnsanın bu şekilde yaratılmış olması nedeniyledir ki insanlık içinde teşkilatlanma ve bölünmeler oluşmaktadır. Taklit ve değiştirme meyli ile varlığını ve özelliğini koruma meyli insanı topluluk içinde kişiliğini koruyan varlık yapar.

ZG -Vicdan ile akıl, hars ile medeniyet bazılarında çatışmaktadır. Oysa vicdan yani hars niçine cevap verir, mefkûre niçin yaşamalı der. Akıl yani medeniyet de akıl ile nasıl yaşamalı der. Kültür gayedir, medeniyet vasıtadır.

SK- Kişi varlığını medeniyet içinde, kişiliğini ise kültür içinde korur. İnsan bir hayvan olarak medeniyetine, bir insan olarak da kültürüne hizmet eder. Çünkü insan olmak kişilikle kaimdir. Kişilik ise diğerlerinden farklı olmakla oluşur. Kültür medeniyeti oluşturma aracıdır. Aynı zamanda kişilerin medeniyetten yararlanma aracıdır. Kişinin ulusu için ölmesi kişiliği için ölmesidir. Kişi kişiliğini varlığına tercih ediyor. “Ya istiklâl, ya ölüm”ün manâsı budur. Hayvan gibi yaşamaktansa, insan gibi ölme tercih edilmektedir. Bu tercihi yapanların çocukları yaşayabilmektedir. Medeniyet de bu ayıklanma ile oluşmaktadır. Yoksa insanlık hep yerinde sayardı.

ZG -Edmond, İngilizler ferdiyetçi yani kültürcü oldukları için yükseldiler, şarklılar cemiyetçi yani medeniyetçi oldukları için çöktüler diyor. Yanlıştır.

SK -Doğu’nun çöküşü ve Batı’nın yükselişi sadece ve sadece bir sebebe dayanır. Tarihin değişmez kanunu. Doğu ve Batı uygarlıkları doğar, gelişir, yaşar, yaşlanır ve çökerler. Bunlar arasında 500 yıllık yaş farkı vardır. Biri zirvede iken, diğeri diptedir. 500 yıl önce Doğu zirvedeyken, Batı dibe vurmuştu. Şimdi Batı zirvededir, Doğu dibe vurmuştur. Artık Batı çöküyor, Doğu yükseliyor. 500 yıl sonra Doğu zirvede olacak, Batı çökmüş olacaktır.

ZG -Anglo-Saksonlar en fazla örfçü oldukları için ileridedirler. Bununla beraber bu medeni olmalarını da önlememiştir.

SK -Anglo-Saksonlar teknik ve ekonomide örfçü değildirler. Hukuk ve yönetimde örfçüdürler. Bunlardan biri diğerinden farklı gelişir. Doğu Uygarlıkları hukuk ve yönetimde inkılâp yaparlar, Batı Uygarlıkları teknik ve ekonomide uygarlık yaparlar. Şimdi Doğu’da yeni uygarlık doğacaktır. Ama bu yeni uygarlık yeniliğini teknik ve ekonomide yapmayacak, hukuk ve yönetimde yapacaktır.

Ziya Gökalp -Aile asabiyeti millî duyguları zayıflatabilir, Avrupa’da sınıf düşmanlığı millî duyguları zayıflatıyor.

Süleyman Karagülle -Aile ve insanlık uç topluluklardır. Kişilik duyguları aileyi ve insanlığı zayıflatıyor. İnsanlık duyguları aileyi ve insanlığı güçlendiriyor. Ara kuruluşlarda ise bunlar bir taraftan zayıflarken diğer taraftan güçleniyor. Yatay örgütteki farklılaşma dikey örgütteki birleşme duyguları ile dengeleniyor. Dengenin bozulması yıkıma götürüyor.

Ziya Gökalp -Batı’daki bu dengesizliği giderme yolunu bulma ilmin görevidir.

Süleyman K.gülle -İşte “Adil Düzen” bu dengelerin reçetesini veren anayasayı Kur’an’a ve müsbet ilme dayanarak hazırlamıştır. Üzerinde çalışılır ve uygulanmaya başlanırsa sonunda insanlık huzura erişir. İlk öğrenip uygulayacaklar aranıyor; bunlar Adil Düzencilerdir.

h)             Kişi kendisini bir peygamber gibi bu işe görevli görmelidir. Bu mü’mindir.

i)        Mü’min başka bir mü’min ile birleşip birlikte çalışmaya başlamalıdır. Mü’minler çalışmalarını ortak bir defterde yazmaya başlayarak insanlığın yararlanması için hazırlık yapmalıdırlar.

j)        Bu mü’minlerin sayıları 10’a vardıkça kendilerine bir başkan seçmelidirler. 20’den fazla olurlarsa bölünmelidirler.

k)       Başkanlar ayrıca haftada birer defa bir araya gelerek çalışmalarını birleştirmelidirler. Onlar da yazmalıdırlar. Onların sayıları da 10 kadar olunca birer başkan seçmelidirler. Bu böylece yukarıya doğru büyümeye devam etmelidirler.

l)        Bir taraftan öğrenmeye çalışırken, diğer taraftan öğrendiklerini kendi hayatlarında ve aralarında uygulamalıdırlar. Katılanlardan isteyenler uygulamaya katılmalıdırlar. Zorlayıcı değil, imkân sunucu olmalıdırlar.

m)     Uygulamalarını araştırmaya katılmayanlara da aktarmalıdırlar. Göstererek uygulamalara katmalıdırlar.

n)       Tutucuların saldırılarına karşı dayanışarak direnebilmelidirler. Sorunlar ancak böyle çözülür. Sorunları sadece ilim çözmez.

İşte bu yol peygamberlerin yoludur, Adil Düzencilerin yoludur.

Ziya Gökalp -Medeniyet içtimai kanunun genişlemesi, hars ise vazifede ihtisaslaşmasıdır.

Süleyman Karagülle -Medeniyet insanlığın işbölümü içinde farklılaşıp birleşmesidir. Uygarlık tüm insanlığı ilgilendirir. Kuvvet kutbu ve hak kutbu vardır. Ama mıknatıs gibi insanlığın tek medeniyeti vardır ve tarih boyunca etkileşerek evrimleşmektedir. Kültür ise insanları diğer insanlardan ayırarak ayrı ayrı toplulukların oluşmasına yarayan araçtır. Şeker kamışından başka şekilde, pancardan başka şekilde şeker üretilir ama üretilen ürün birdir. Birincisi tekniğin, ikincisi ise ekonominin konusudur.

Ziya Gökalp -Medenileşmek milliyetçiliğe mâni değildir.

Süleyman Karagülle -İlim, din, iktisat ve ekonomide yatay çokluk vardır. Beşerîdir. Her ulusun içinde her gruptan ilmî, dinî, meslekî ve siyasî temsilciler olacaktır. İnsanlık içinde organize olmuş olacaklardır. Dil, sanat, teknik ve hukukta ise tam tersine insanlığın tek dili, ulusların ayrı ayrı birer dilleri, illerin yine ayrı ayrı ama birer lehçeleri, bucakların ayrı ayrı ama birer şiveleri olacaktır. Böylece hücrelerdeki deriler gibi bunları diğer hücrelerle karışmaktan koruyacaklardır.

Ziya Gökalp -Çağdaş uygarlığın akıl ve ilmini almalıyız. Dil ve dinimizi korumalıyız.

Süleyman Karagülle -İlim uygarlıktır. Çağdaş ilmî ekollerin hepsinin temsilcileri ülkemizde olmalıdır. Din de uygarlığın malıdır. Çağdaş mezheplerin hepsi eşitlik içinde ülkemizde olacaklardır. Uluslararası şirketlerin temsilcileri ülkemizde bulunacaktır. Rejimleri temsil eden partiler ülkemizde var olacaktır. Bu çağdaşlaşmanın gereğidir. Bunlarla yarışarak çağdaş uygarlığın önünde olmalıyız. Ulus olarak dilimiz, sanatımız, tekniğimiz ve hukukumuz millî olmalıdır ve başkalarından farklı olmalıdır. Varlığımızı böyle koruyabiliriz. Dini harstan saymak yanlıştır. Dinin farklı olması yatay teşkilatta etkilidir. Dil ise düşey teşkilatta etkilidir. Lâiklik, dini düşey teşkilatlanmadan çıkarmaktadır. İnsanlık henüz bu tanımlara ulaşamadığı için savaştadır.

 

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                                          (0532) 246 68 92

 

 

Gelecek Hafta:

 

TÜRKLÜĞÜN BAŞINA GELENLER

 

SESSİZ HARFLER

 

UZUN

SERT

SERT

YUMUŞAK

YUMUŞAK

SERT

 

SESLİ

TİTREK

SÜREKSİZ

SÜREKLİ

SÜREKSİZ

SÜREKSİZ

ALT BOĞAZ

 

 

 

 

H=ه

E=ء

ORTA BOĞAZ

 

 

G=ع

X=ح

 

 

ÜST BOĞAZ

 

 

Ğ=غ

P=   خ

(Boğaz)

 

YUTAK

 

 

 

 

K=   ك

Q= ق

ARKA DAMAK

I=ى

 

Y= ي

 

 

C=  ج

ORTA DAMAK

 

 

W= ض

Ş= ش

 

 

ÖN DAMAK

 

R=ر

J= ظ

Ö= ص

 

Ö=  ط

DİŞ DİBİ

 

L=ل

Z=ز

S= س

T=   ت

D= د

DİŞLER ARASI

A= ا

N= ن

Ü=  ذ

Ç= ث

 

 

ARKA DUDAK

U= و

 

V= و

F=  ف

 

 

ÖN DUDAK

 

M=م

 

 

 

B= ب

   

بسم الله الرحمن الرحيم

ه H Harf Allah’ın kainatı yaratmadan önceki adıdır. Boğazın alt tarafından çıkar. Bütün sesler buradan çıkar. Her şey de Allah dan gelir. Yumuşaktır. Allah Latiftir. Şeffaftır. Görünmez. Süreksizdir. Birdir ve üzerinden zaman geçmez.

ل  L harfi ortadan çıkar yarı süreklidir. Şuurlu varlıkları ifade eder. Melekût alemi denmektedir.  ‘Her şey onun’ anlamında LaHUv له   olur. Birinci yaratılıştır.

ب  B harfi dudaktan çıkar. Görünen alemi, sebepler alemi ifade eder. L den de ikinci L çıkar.  BiLLaHı بالله olur. ‘Her şey Allah iledir’ anlamındadır. Artık Allah’ın ismi vardır. Varlık aleminden sebepler çıkarılırsa, madde çıkarılırsa Allah olur. H Allah’ın kendisini, L melekût alemini, ikinci L melekleri ifade eder. Melekût alemimde insan cin ve ruhlar da vardır. İkinci oluşta madde alemi var edilmiştir. Melekler görevlendirilmiştir. Sebep sonuç ilişkileri vardır. Henüz insan ve cin ve ruh madde ile irtibatlı değildir.

ح X H den X harfi çıkmıştır. Yani Allah hayatı var etmiştir. Sebepten de cisim ortaya çıkmıştır. M maddeyi cismi adlandırır. L’ler R’lere dönüşür elRaXM الرحم

olmuştur. Hayat, varlıkların gayeli hareketleridir. Bu üçüncü bölünmedir.

Dördüncü bölünmede İnsan ortaya çıkar.  ELLAH الله da ki iki L’nin biri N’ye diğeri S’ye dönüşür. H den I çıkar ben demektir. ‘Ruhumdan’ anlamında insandır.

BiSMı ElLAHı elRaXMANı elRaXıYMı بسم الله الرحمن الرحيم  olur.,

Bu hususta daha önce ki derslerde bilgi verilmiştir.  Fatiha yedi besmeleden oluşur. Besmeledeki harflerin benzerleri fatihada vardır. Kur’an’da ‘biz sana yedi besmeleyi ve büyük Kur’an’ı verdik’ diyor. Besmeleyi mesani kelimesi ile ifade ediyor. elMeÇANIy kelimesinin ‘besmele’ye delalet eden delilleri sıralayalım.

1-      1.ثنا ÇeNA =  yaka demektir. ‘Bir şeyin ikilenmesi demek’ olur. Mesna masdar olursa ikinin iki defa çoğaltılması demektir ki sonuç dörttür. Mekan olursa iki demek olur. Mesani Mesnaın çoğulıudur. Üç defa iki demek olur sekizdir. Yahut üç defa ikilenmiştir. 16 dir. Besmele sekiz çeşit harf içerir ve 16 harften oluşur. Dört kelimedir. O halde Kur’an’dan bir parça olduğuna göre bu besmeledir.

2-      Besmelede harfler ikişer ikişerdir. Yarısı şemsiye yarısı kameriyedir. Kameriyenin yarısı boğaz yarısı dudak harfidir. Bu hem harfin türü hem de harfin sayısına göre böyledir. Dolayısıyla Mesani kelimesi Besmeleye delalet eder.

3-      Besmele Kuranda her sürenin başında tekrar etmektedir dolayısıyla da bir mesanidir.

4-      Fatihanın yedi mesanı olduğu ifade edilmiştir. Fatiha ile besmele harfleri arasına tekabüllük vardır. Dolayısıyla mesani kelimesi besmeleyi ifade eder.

5-      Şimdi Fatihanın yedi besmeleden oluştuğunu ispat edelim.

6-      Fatiha Besmelesiz Yedi Ayettir.

 

 

 

بِِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

16

0

الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

17

1

الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

17

2

مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ

12

3

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِي

11

4

اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيم

17

5

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ

18

6

غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّين

23

7

Fatiha yedi ayettir. Bu hususta icma vardır. İhtilaf, besmele ile mi besmelesiz mi  yedi ayet olduğu hususundadır. Bu araştırmalar göstermiştir ki Fatiha Besmelesiz yedi ayettir. Harfler ona göre sıralanmıştır.

Fatihanın kelimeleri de 28 olmalıdır. Gerçekten Fatiha 28 kelimedir. VaLa bir RiyYAKa iki kelime kabul edilmiştir. Kelimeler yerlerini değiştirmiştir. Aynı satırda aynı renkde olan kelimeler yerlerini değiştirmişlerdir.

                                    

 

 

 

 

 

 

ا لرَّحِيمِ

الرَّحْمَنِ

اللَّهِ

بِِسْمِ

16

0

الْعَالَمِينَ

الْحَمْدُ

لِلَّهِ

رَبِّ

17

1

الرَّحْمَنِ

ا لرَّحِيمِ

مَالِكِ

يَوْمِ

17

2

نَعْبُدُ

إِيَّا

كَ

الدِّينِ

12

3

نَسْتَعِي

َإِيَّا

ك

و

11

4

صِرَاطَ

الْمُسْتَقِيم

اهْدِنَا

الصِّرَاطَ

17

5

غَيْرِ

َ أ نْعَمْتَ

عَلَيْهِمْ

الَّذِينَ

18

6

الضَّالِّين

الْمَغْضُوبِ

عَلَيْهِمْ

وَلَا

20

7

 

Harflerin toplamı da 7*16=112 olmalıdır.

Eksik ve fazla harfleri tesbit edelim.  İkinci satırda sadece bir L fazla. İkinci satırda bir I eksik bir Ma fazla. Üçüncü satırda 2 L ve 2 M eksik  dördüncü satırda 3 L ve 2 M eksik  Beşinci Satırda  bir X ve 2 M eksik dört L fazla (L orta harfleri temsil eder.) altıncı satırda bir L eksik  Ğayr ve l ile 3 M fazla (M dudak harfleri temsil eder.)

Burada kural dışı olarak ortaya çıkan Y’ler vardır. Bunların sayısı 7’dir. 3’ü L’lerin değişmesi ile oluşmuştur  Iyya’dakı başta olan I harfi X’den dönüşmüştür. Ortadaki y harfi L’den dönüşmüştür. Sondaki Y harfi M den dönüşmüştür. Sondaki A ise harekeden dönüşmüştür. Harf sayılmaz. Yevm deki Y de Rabbin R’sinden dönüşmüştür. Engamta deki I de V den dönüşmüştür. Yüngımüden bilinmektedir.

 

 

 

 

 

Fazla

Boğaz

Dudak

Orta2

Orta1

Eksik

0

16

3

             

ح ح ه   ِي

ب م م م

ال ال ر ر

ل ل س ن

-

1

17

6

 ل

ح ه ع  ِي

ب ب م م

ال ال ل د

ل ل ر ن

-

2

17

4

مَا

ح ح ك َي

و م  م  م

ال ال ر ر

. ى  ل ن

ل

3

12

0

 

إ ع ك  ِي

ب .   . ي

ال د د .

. ي ن ن

ل ل م م

4

11

2

                

إ ع ك  ِي

و  .   . ي

س ت. .

. ي ن ن

ل ل ل م م

5

17

7

ر ط ر ط

. ق ه  ِي

م م  .   .

ال ال ص ص

س ت دن

ح  م م

6

15

1

            

ع ع  ه  ِي

 م م  أ  ى

ال ال ل .

ذ ت ن ن

ل

7

23

5

غيرل ا ي و

غ ع  ه  ِي

ب و م م

ال ال ض ض

ل ل ل ن

-

 

1-      Şimdi hangi ayetin hangi ayetten bölündüğünü arayalım. 5, 7 ile 7 5’le eşleşmek zorundadır. Çünkü boğaz harfi Ğ 7 de fazla 5de eksiktir.

2-      0 e çift sayılı ayet eşlik etmelidir. 12 harfli 3. ayettir.

3-      Ma fazla olan 4. ayet Ma’sı eksik olan 2. ayete eşlik etmelidir.

4-      Kalanlar birbirine eşlik etmelidir.

5-      İkisinin toplamında aynı mahreçli dört harf olmalıdır. Gerçekten R O R O dört harf fazladır.

O halde 0-3, 5-7 bir grup 1-6, 4-2 bir grup oluşturmalıdır.

 

 

 

 

Alınan

Boğaz

Dudak

Orta2

Orta1

Verilen

0

16

3

             

ح ح ه   ِي

ب م م م

ال ال ر ر

ل ل س ن

-

3

12

0

 

إ ع ك  ِي

ب .   . ي

ال د د .

. ي ن ن

ل ل م م

7

23

5

غيرل ا ي و

غ ع  ه  ِي

ب و م م

ال ال ض ض

ل ل ل ن

-

5

17

7

ر ط ر ط

. ق ه  ِي

م م  .   .

ال ال ص ص

س ت دن

ح  م م

1

17

6

 ل

ح ه ع  ِي

ب ب م م

ال ال ل د

ل ل ر ن

-

6

15

1

            

ع ع  ه  ِي

 م م  أ  ى

ال ال ل .

ذ ت ن ن

ل

2

17

4

مَا

ح ح ك َي

و م  م  م

ال ال ر ر

. ى  ل ن

ل

4

11

2

                

إ ع ك  ِي

و  .   . ي

س ت. .

. ي ن ن

ل ل ل م م

 

Kırmızı harflerle yazılanlar oradan alınıp başka ayetlere gitmiş bulunmaktadır.

 

 

 

 

Alınan

Boğaz

Dudak

Orta2

Orta1

Verilen

0

16

3

             

ح ح ه   ِي

ب م م م

ال ال ر ر

ل ل س ن

-

3

12

0

 

إ ع ك  ِي

ب وا  ي

ال ر  د د

ل ي ن ن

ل ل م م

7

23

5

غيرل ا ي و

غ ع  ه  ِي

ب و م م

ال ال ض ض

ل ل ل ن

-

5

17

7

ر ط ر ط

غ ق ه  ِي

م م  ي ي

ال ال ص ص

س ت دن

ح  م م

1

17

6

 ل

ح ع ه ِي

ب ب م م

ال ال  ل  د

ل ل ر ن

-

6

15

1

            

ع ع  ه  ِي

 م م  أ  ى

ال ال  ل ل

ذ ت ن ن

ل

2

17

4

مَا

ح ح ك َي

و م  م  م

ال ال ر ر

ر ى  ل ن

ل

4

11

2

                

إ ع ك  ِي

و  مَا ي

س ت رط

ط ي ن ن

ل ل ل م م

 

Burada harf listesine alınmayan harfler hakkında da bilgi verelim.

1.       Bism’deki ı harfi yazılmamıştır. Fatihada ise Lillah daki  i harfı yazılmamıştır. Demek ki o çoğaltılmamıştır.

2.       Ellah ve rahman daki A lar besmele’de yazılmamıştır ve harf değildir. LiLLAh, GAlemin,   RaxmAn , İyyA, İyyA, elssıAO sırAo  bunlar 7 adettir. Fatihada ise 2 dir. Yarı sayıda alınmıştır.

3.       eLXamdu, elGalemiyn, elrexman, elrexiym, eldin, elsırao, elleziyn, elmüsteqım, elmağdub, elddallin   10 harfi tarif vardır. Oysa besmelede 2 idi.

4.       Vasıl hemzeleri ise harfi tarifleri ve ellah’taki yazılmayan ve ıhdi’deki ı ile birlikde 12 tanedir. Bunlar sayı itibari ile ikili sistem içindedir. Ama harekelerle beraber değerlendirilmeleri gerekir.

Şimdi buna göre eksik ve fazla harfleri dikkate alarak besmeledeki harfleri birleştirerek birinci ve ikinci bölünmelerde besmelenin aldığı şekli görelim.

a)      Kırmızı ayetler ilk bölünme den sonraki durumu göstermektedir. Sadece bir L harfini bir besmele diğerin vermiştir.

b)     İkinci bölünmede ise  5-7 grubu 0-3 gr LM harfleri vermiştir  ve 2-4 grubu  LL yi 1-6 ya vermiştir. Üçüncü bölünmelerde  ise 3-0 LM vermiştir,  7-5 e L vermiştir 5-7 ye Ğ  ve MM yi vermiştir.

c)      6-1 e bir L vermiştir

d)     4 den 2 MM almıştır  iki  ve 2 L almıştır

 

 

 

 

Alınan

 

 

 

Verilen

 

 

 

 

لبسم الله الرحمن الرحيم

17

 

0

16

             

بسم الله الرحمن االرحيم

بالله الرحمن الرحيم

14

-

3

12

 

له الرحن الرحيم

ل م

 

ل ل م م

7

23

غيرل ا ي و

الرحم بسم الله بالرحمن وبالرحيم

 لسل بسم الله بالرحمن الرحيم

20

ح  م م

5

17

ر ط ر ط

سل لله سل بالرحيم  لسل        

ل ل ل م

 

-

 

 

 

 

بالله بالرحمن الرحيم

15

 

1

17

 ل

لبسم الله الرحمن الرحيم

بسم الله الرحمن الرحيم

16

-

6

15

            

بالله بالرحمن الرحيم

 

 

ل

2

17

مَا

بالله بالرحمن وبالرحيم

بسمه الرحمن الرحيم

14

ل

4

11

              

ه الرحمن الرحيم

   ل ل

 

ل ل ل م م

 

Şimdi de harflerin dönüşümüne bakabiliriz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

لبسم الله الرحمن الرحيم

 

0

بسم الله الرحمن االرحيم

بسم الله الرحمن االرحيم

بالله الرحمن الرحيم

 

3

الدين اياك نعبد

له الرحمن الرحيم

 

 

7

غبر المغضوب عليهم ولاالضالين

الرحم بسم الله بالرحمن وبالرحيم

 لسل بسم الله بالرحمن الرحيم

 

5

اهدنا الصراط المستقيم

سل لله سل بالرحيم  لسل        

 

 

 

 

 

بالله بالرحمن الرحيم

 

1

الحمد لله رب العالمين

لبسم الله الرحمن الرحيم

بسم الله الرحمن الرحيم

 

6

صراط الذين انعمت علبهم

بالله بالرحمن الرحيم

 

 

2

الرحمن الرحيم مالك

بالله بالرحمن وبالرحيم

بسمه الرحمن الرحيم

 

4

واياك نستعين

هو الرحمن الرحيم

 

 

 

Sonuç:

Allah canlıyı bir harften yaratmaya başladı.  DNA azotlu bir moleküldür. Onda küçük değişiklik yaptı ve ikinci harfi var etti. Sonra bunlarda küçük değişiklik yaparak eşlerini var etti. DNA lar yan yana dizilirler birer kelime oluştururlar. Karşılarında Eş DNA ları içeren eş kelimeler oluşur.  Eş kelimelere de birine bağlanarak cümlelere oluşur. Bunlara gen denir. Bunlar da birleşerek canlıyı oluştururlar. Kur’an da böyledir. H harfinden başlayarak önce Billah kelimesini oluşturdu. Sonra kelimeler birleşti cümleler oldu. Cümleler surelere sureler de Kur’an oldu. Fatiha suresinin oluşumunu ortaya koymuş oluyoruz. Diğer surelerin oluşumunu çözmek için binlerce yıl beklenecek belki de.

 

Canlıda yeni oluşumlar oluyor.

a)      Bölünerek çoğalıyor.

b)     Çoğalanlar birbirine ekleniyor

c)      Birinden kopan diğerine ekleniyor.

d)     Sıra değiştiriliyor.

e)      Genler değişerek akraba genler oluşuyor. Evrim buna dayanıyor.

Fatihada da aynı sistem uygulanmış oluyor. Kur’an’ın Allah sözü olduğu kesin olarak ispatlanmış oluyor.

Kelimeler 8’li olarak kümelenmiştir

 

 

الحمد          الرحمن

الصراط       الدين

المغضوب     المستقيم

العالمين        الضالين        

 صراط        الله

الرحيم         الذين         

و    ل

 و   لا

رب            مالك

يوم             غير

نعبد           اهدنا

نستعين       انعمت

 علي هم

علي  هم

ايا  ك

ايا  ك

 

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3453 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2648 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2137 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2160 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2333 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2384 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2605 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2659 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2973 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3120 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3409 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5458 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3848 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3697 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3401 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3858 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3820 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4096 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4607 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3004 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3102 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3953 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3808 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2930 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3938 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7693 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5579 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4162 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3562 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3708 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4717 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4429 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4724 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4646 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4798 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4538 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3384 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4460 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3610 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5154 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3839 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5135 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4991 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4916 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3517 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3467 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3682 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5141 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4195 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5402 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4076 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5254 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4405 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4416 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4560 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4756 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5307 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4107 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5250 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4512 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3832 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4364 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4575 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4103 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4085 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4075 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4533 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5634 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9792 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4636 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3690 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3842 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3351 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3374 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3736 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5688 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4239 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3437 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler