Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 243
ÂL -İ İMRAN SURESİ TEFSİRİ 87-91.AYETLER
24.01.2004
1699 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN 243

““ADİL DÜZEN” BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.”Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi        23-24 Ocak 2004        Fiyatı: Seminere katılmak  veya   (akevleronline)  www.akevler.org

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 242. SEMİNER      Yorum-72     

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI

“ADİL DÜZEN”E GÖRE KIBRIS ANAYASASI

ESAS MADDE/   Madde 1- Kıbrıs Elen Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti ve İngiliz Britanya Krallığı devletlerinin garantörlüğünde bağımsız bir ildir. Bağımsız Kıbrıs İlinin dış güvenliğini garantör devletler sağlarlar. Buna karşılık bu devletler Kıbrıs’ta birer ülke bucaklarını kurma hakkına sahip olurlar. Deniz kenarlarında seçilecek bu bucaklarda her birinin büyüklüğü adanın yüzde birinden fazla olamaz. Kıyı uzunluğu mesahanın kare kökünden fazla olamaz. Bu yerleri garantör devletler kendileri için kendileri seçer. Kıbrıs İli’ni dış ülkelerde garantör devletlerin elçilikleri temsil eder. Bir ülkede hangi garantör devletin Kıbrıs İli’ni temsil edeceğini o ülke yönetimi tesbit eder. Kıbrıs’ta da o ülkenin temsilcisi o garantör devletin elçiliği olur. Kıbrıs’ta yalnız garantör devletlerin elçileri bulunur. Garantör devletler Kıbrıs’ın iç işlerine karışamazlar. Garantör devletler kendi bucaklarının topraklarını başka devletlere kullandırabilirler.

BUCAKLARIN KURULMASI/   Madde 2- Kıbrıs İli yüze yakın bağımsız bucaktan oluşur. Bucak kurmak isteyen en az orta öğrenimi görmüş beş ile on arasındaki Kıbrıs vatandaşı kendilerine bir başkan ve bir merkez seçerler, bucak anayasasını yaparlar ve bucak kuruluşunu gerçekleştirmek için garantör devletlerden birine baş vururlar. Garantör devlet bir kurucu atar ve kuruluş masraflarını yüklenmiş olur. Kuruluş tamamlanırsa masraflarını kurulan bucaktan alır. Tamamlanmazsa, masrafları kendi bütçesinden yapmış olur. Diğer iki garantör devlet bu kurucuya birer üye verirler. Üç ay içinde Kıbrıs halkına kurulacak bucağın kurcuları, anayasası ve bucak merkezinin yeri duyurulur. İsteyen Kıbrıslının kendi adına ve velisi oldukları kimselerin oy kullanması istenir. İsteyen vatandaşlar adresleri ve adları ile kurucuya  aşağıdaki taahhütten birini yapar.   “Filan kimsenin filan yerde, şu tarihte açıkladığı anayasa ile kurulacak bucağa katılmak istiyorum. Bulunduğum yerin dışında da olsa o bucağa göç edeceğimi taahhüt ediyorum.”  veya  “Filan kimsenin filan yerde şu tarihte ilân ettiği anayasaya göre kuracağı bucağa katılmak istemiyorum. Bucak içinde kalsam bile oradan ayrılmayı taahhüt ediyorum.”  Bu taahhütleri yapmayan kişiler, nerede kalırlarsa kalsınlar, rıza göstermiş olurlar.   

Üç ay içinde gelen yazılara dayanılarak kurucular, seçtikleri merkezin çevresinde sınırlarını çizerler. Çizdikleri bu sınır içine dışarıdan göç edenlerin sayısı eklenir, dışarıya gideceklerin sayısından çıkarıldığında oradaki nüfusun sayısı 3 bin ile 10 bin arasında olursa bucakları kurulmuş olur. Bu durum kurulmuş başka bir bucağın nüfusunu 3 binden aşağı düşürmemelidir.  Bucaklar bağımsız olup, istedikleri dilde sekiz yıllık ilk öğrenimlerini yaparlar. Bu öğrenim Kıbrıs ilinde geçerlidir. Kendileri yasalarını anayasalarına göre kendileri yaparlar. Yönetimi kendileri oluştururlar. Bucak yönetiminin izni olmadan ilin silahlı güçleri bucağa giremez.

İL YÖNETİMİ/   Madde 3- Elen, Türkiye veya İngiltere’de geçerli yüksek tahsil diplomasına sahip her Kıbrıslı, Kıbrıs’ta halkın ilmî temsilcisi olabilir. 15 yaşını doldurmuş her Kıbrıslıya bir ilmî dayanışma ortaklık belgesi verilir. Ad ve soyadları ile adreslerini doldurup kurucu adaylardan birinin temsilcisine verirler. Tüm ortakların 200’de birini ortak eden Kıbrıs İl Meclisi Üyesi olmuş olur. Bir temsilci tüm üyelerin 50’de birinden fazlasını temsil edemez. En az 5, en çok 20 temsilci birleşerek bir ilmî dayanışma ortaklığını kurmuş olur. İlmî dayanışma ortakları ilmî şûra oluşturur ve bir il başkanını sıralama usûlü ile seçerler.

İLÇELERİN TEŞKİLİ/   Madde 4- Başkan 5’ten az , 20’den fazla olmamak üzere bucakları birleştirerek onlara hizmet verecek bir ilçe merkez bucağını seçer. Bunlardan biri devlet merkez bucağı olacaktır. Bu bucak Lefkoşe’de olacaktır. Çevre ilçelere birer yönetici atar. Yöneticinin yedek subaylığını yapmış olması şarttır. Yöneticiler kendi ilçeleri dışındaki ilçelerden kendilerine siyasi dayanışma ortakları kaydederler. Bunlar iç güvenliğin sağlanması için bu ilçede hizmet vermek zorundadırlar. Bu hizmete katılmak istemeyenler bedel öderler. Bedelin miktarını başkan duruma göre belirler. Bedel değişse bile eski bedellilerin bedelleri değişmez. Kendisine tüm güvenlik hizmetine katılanların sayısının en az %5’i kadar güvenlik hizmeti ortağı bulmuşsa, yöneticiliği kesinleşmiş olur. Altı ay içinde yöneticiliğini kesinleştirmeyenlerin yöneticiliği düşer, başkan başka yönetici atar. İki sene içinde tüm yöneticilerin yöneticilikleri kesinleşmiş ise kendisinin de başkanlığı kesinleşir. Kesinleşmezse başkanlığı düşer, ilmî şûra yeni başkan atar. İlçe yöneticileri siyasî şûrayı oluştururlar.

YARGI/   Madde 5- İlmî Şûra üyelerinden her biri üçer hakimi aday gösterir. Siyasî Şûra üyeleri sıralayarak 20 yüksek hakemi seçerler. Bunlardan her biri ilçelerde birer hakem atar. Halk bu hakemleri kendilerine hukuk danışmanı olarak seçer. Bir kimsenin bir ilçede hakemlik yapabilmesi için ora halkının en az beşte birinin danışmanı olması şarttır. İlçede hakemlerinin hakemliğini kabul ettiren il hakeminin hakemliği kesinleşir. Yüksek tahsilli olanlar il mahkemelerinde, halk bucak mahkemelerinde yargılanır. Hakemler ilçe merkez bucağından seçilir. Hakemler arasından davacı bir hakem, davalı bir hakem seçer, baş hakemi de hakemler seçerler. Hakemlerin kararları kesindir. Başka hakemler nezdinde hakemler aleyhine dava açılabilir. Garantör devletlerin taraf olduğu yargılamada hakemler o ülkenin yüksek hakimleri arasından seçilebilir.

YASAMA/   Madde 6- Yasalar başkanın başkanlığında toplanan İlmî Şûra tarafından yapılır. Son söz başkanındır. Şûra üyeleri hakemlere gidip iptal ettirebilirler. Meclisin ittifakı ile alınmış kararlar ancak meclisin ittifakı ile değişebilir.

HÜKÜMET/   Madde 7- Başbakanı Devlet Başkanı atar. İlmî Şûra üyelerinden birinin iddiası ile hakemlere gidilir. Yargı kararı ile başarısızlık ve suçlu olma sebebiyle düşürülebilir. Bakanların yarısını İlmî Şûra, yarısını da Siyasî Şûra sıralama usûlü ile atar. Başkan oy kullanmaz. İlçelerde her bakanlığı temsil eden sorumlular vardır, bakanlar atarlar. Hizmetlileri ilgili bakanlıkları seçen şûralar seçerler. Bakanları yalnız şûra üyeleri denetleyip yargıya gidebilir. Hizmetlileri ise meclis üyeleri denetleyip hakemlere gidebilir. Başarısızlık veya suç hâlinde görevden alınabilir. Mevzuata aykırı kararlar iptal edilir.

SONUÇ/   Madde 8- Adada çıkacak her türlü anlaşamazlıklar hakemlerden oluşan yargı tarafından çözülür. Garantör devletler de ancak hakemlere gidebilirler. Taraflar garantör devlet iseler, yüksek mahkemelerinden birini hakem olarak seçebilirler. Baş hakemin Kıbrıs il hakemlerinden olması şarttır. Kıbrıs ilinin Avrupa Birliği içindeki durumu, diğer ülkelerle olan ilişkileri statüsündedir.

Hazırlayan: “ADİL DÜZEN” ÇALIŞANLARINDAN SÜLEYMAN KARAGÜLLE

 

“Yapabileceğimiz şeyleri yapmaya başlasak, kendimizi hayretler içinde bırakacak sonuçlar alırız.”  EDİSON

 

ARTIK SİYASET ZAMANI: YA “ADİL DÜZEN”İ BENİMSEYEN BİR PARTİ; YA “ADİL DÜZEN PARTİSİ

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 243. SEMİNER             Tefsir             İstanbul, 24 Ocak 2004

 

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ TEFSİRİ - XXIV

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

أُوْلَئِكَ جَزَاؤُهُمْ أَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ اللَّهِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ(87) خَالِدِينَ فِيهَا لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ(88) إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ(89)

 إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بَعْدَ إِيمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا لَنْ تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْ وَأُوْلَئِكَ هُمْ الضَّالُّونَ(90)

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِمْ مِلْءُ الْأَرْضِ ذَهَبًا وَلَوْ افْتَدَى بِهِ

أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِرِينَ(91)

أُوْلَئِكَ (EuLAEıKa)  “Onlar”

İşte onlar”, işaret zamiridir. Burada aynı zamanda zamir olmuştur. Konuşma dilinde görünüyorlarsa yakın işaret zamiri, kavram olarak ortaya koyuyorlarsa uzak işaret zamiri kullanılır, çünkü konuşma esnasında orada yoklar. “Bunlar” dense orada hazır bulunmaları gerekir. Burada işaret edilen kimseler olarak, iman ettikten sonra küfreden kavimden, o zalim kavimden bahsetmektedir.

Türkler inkılâpları yaptıklarından dolayı küfretmiş kabul edilmişti. Bir taraftan Türkiye’de inkılâplar yaptırılıyor, diğer taraftan da İslâm âlemine “Türkler irtidat ettiler!” diye propaganda yapılıyordu.

Ama Türkiye’nin yaptığı inkılâplardan hiçbiri irtidat değildi. Ömrünü doldurmuş olan medreseler kapatılmış, tarikatlar dağıtılmış ama mescitler devam etmiştir. Harf inkılâbı yapılmış ama dinî eserler Türkçe’ye tercüme edilmeye başlanmış ve bu faaliyet süratlendirilmiştir. Anadolu eskiden %50 Müslüman halkından oluşmuş iken, Cumhuriyet döneminde bu oran %99’lara çıkmıştır.

Türkiye’de Türkleri dinden etmek isteyen dış sermaye tarafından desteklenen bir zihniyet bilhassa entelektüeller arasında mevcut ise de; fitne çıkarma gayretleri dışında bir işe yaramamaktadır.

İşte burada işaret edilen kavim irtidat eden kavimdir. Burada ateistten çok Yahudiler gibi Tevrat’a sahip olup da İncil’e ve Kur’an’a iman etmeyen kavme işaret etmektedir. Kur’an’ı kabul edip de sonra “Adil Düzen”i bırakıp zalim düzenin peşine koşan Müslümanlara hitap etmektedir.

جَزَاؤُهُمْ (CaZAEuHuM)  “Cezaları”

Ceza” karşılık demektir. Kahve pişirdiğimiz küçük saplı kaba cezve denir.

Bunlar elle kullanılan ölçü aletleridir. Büyüğüne tas denir. Küçüğüne cezve denir.

Kıymetli olanlar onunla ölçülürdü. Karşı tarafa ödenen miktarlar onunla verilirdi.

Ceza” karşılıktır. “Cizye” kelimesi de buradan gelir. Hem iyilik karşılığı, hem de kötülük karşılığı verilen şeydir. Türkçe’de yalnız kötülük karşılığı olarak kullanılır. Oysa ecir gibi iyilik karşılığı da kullanılır. “Ecir”, emek karşılığı veya işgal karşılığı verilen bir cezadır. Onların cezaları lânettir.

أَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ (EanNa GaLaYHıM LaGNaTün) 

“Onların üzerinde lânet vardır.”

Lânet etmek” demek, dışlamak demektir.

İnsanlar sosyal varlıklardır. Diğer insanlar tarafından kabul edilmelerini isterler.

Milliyetçi Çin Birleşmiş Milletler’de imtiyazlı devletler arasına alınmıştı. Sonra Avrupalılar Çin’i parçalamak istemişler, Mao’yu destekleyerek sosyalizm ihtilâli yaptırmışlardır. Ama Milliyetçi Çin dayanamamış, küçük bir ülke olarak kalmıştı. Bu sefer Batılılar Sosyalist Çin’i Birleşmiş Milletler’e almadılar. Çin BM’e girmek için yıllarca uğraştı. Oysa Çin’in kendi nüfusu bundan 200 sene evvelki dünya nüfusu kadardı.

İşle lânetlenmek demek böylece dışlanmak demektir. İnsana verilecek cezaların en şiddetlilerindendir. Kendisinde büyük sıkıntı doğar, delirebilir.

İrtidat edenlerin dışlanacağı hükmü çok açıktır. Müslümanlardan kopan bir topluluk başka bir topluluğa katılamaz. Her iki taraftan dışlanmaktadır.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi böyle bir olaydır. Meşru değildir. Neden? Kendisi en az 500 sene İslâm âlemine önderlik yapmış, bütün dünya Müslümanları ona saygılı olmuşlardı. Şimdi onları bırakıp AB’ye gidiyor. Hâ, onları da götürmek istese, Avrupa bütün Müslüman devletlerine kapılarını açmış olsa, o zaman haydi ben gidiyorum, sizi de götürüyorum şeklinde olabilir. Ama Türkiye onları bırakıp AB’ye gidiyor. Orta Asya cumhuriyetlerine gümrük uyguluyor, Avrupa’ya uygulamıyor! Bunun sonucu ne olacaktır?

İslâm âlemi uyanmaktadır. Yakında İslâm ülkeleri ekonomilerini düzeltmiş, demokrasiye geçmiş lâik birer ülke olacaklardır. İster istemez Avrupa’ya karşı organize olacaklardır. Onları ABD ve Çin organize edecektir; Avrupa’ya karşı organize edecektir.

Biz ise; karşı cepheden olduğumuz için Müslümanlar dışlayacak, Müslüman olduğumuz için de Avrupalılar dışlayacak. Böylece lânetlenmiş olacağız.

اللَّهِ (elLAHı)  “Allah’ın lâneti”

Allah’ın lâneti olacak. Allah onları dışlayacak, onlarla ilgilenmeyecek, onları kendi hallerine bırakacaktır. Burada Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan insanlığın da dışlayacağı ifade edilmektedir.

“İnsanlık” diye bir kavram vardır. O Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. “İnsan hakları” diyoruz. İstismar da etseler herkes insan haklarından bahsediyor. Bu nedir ve nasıl bir haktır?!.

Allah yeryüzünü boş bırakmıyor. Allah’a inanmasalar da onun yeryüzündeki halifesi olan insanlığı herkes istese de istemese de kabul ediyor.

Gelecekte Avrupa Birliği’ne giren Türkiye’yi yalnız Müslümanlar dışlamayacak, yalnız Avrupalılar dışlamayacak, diğer insanlar da dışlayacak, insanlık dışlayacak, bizzat Türk halkı kendi kendisini daima suçlu görecektir.

وَالْمَلَائِكَةِ (Va elMaLAEıKatı)  “Ve melekler”

Kur’an’da “melekler”den sık sık bahsedilmektedir, hem de Allah’tan sonra bahsetmektedir.

Kâinat düzen içindedir. Belli kanunlara tâbidir. Ayrıca kanunlara tâbi olmadığı yerde de özel müdahaleler yapılmaktadır.

Dört çeşit oluş vardır.

1)  Üçgenin iç açılarının toplamı 180 derecedir. Bu zorunlu sonuçtur. Bu kendiliğinden olmaktadır ve bunu kimse değiştiremez.

2)  İkincisi ise zorunlu olmamakla beraber, Allah’ın sünneti öyledir, tabiî ve sosyal kanunlar öyledir. Taş aşağıya doğru çekilir. Bu da değişmemektedir.

3)  Bunun dışında rastlantı olaylar vardır. Yağmurun yağması veya bir çocuğun erkek veya kız olması böyledir.

4)  Dördüncü olay da iradi olaylardır. Mesela, şimdi ben bu satırları yazıyorum. Bunun benzeri ne geçmişte olmuştur, ne de gelecekte olacaktır. Bir defaya mahsus olmak üzere işimdi ben yazıyorum. Sizin okumanız da böyledir. Hepimiz ayrı insanız. Bir benzerimiz daha yoktur.

İşte bunları sevk ve idare eden bir orduya ihtiyaç vardır. Bu ordu da “melekler”dir. Allah melekler olmaksızın da bunları yapabilir. Ama Allah araçlarla yapıyor. Çünkü Kâinat’ı onlar için var etti.

Meleklere ne gerek var? dersek; insana ne gerek var? denmiş olur. O zaman Kâinat’a ne gerek var(?)a gideriz. O zaman Tanrı’nın varlığı da Tanrı olmaktan çıkar.

Allah” insanlıktır, diyoruz. “Resul” başkandır, “Nebi” alimdir diyoruz. Bugün yaşadığımız hayatta onların temsilcilerini buluyoruz. Acaba “Melekler” kimlerdir? Yeryüzündeki temsilcileri kimlerdir? Buradaki halefleri kimlerdir? Bu soruyu da sormamız gerekir. Bunların da bir karşılığını bulmamız gerekir.

Biz kendi düzenimizi kuralım. Bunlar da ordular yani askerler dahil kamu görevlileridir. Melekleri yeryüzünde bunlar temsil ederler. Kur’an bu görevi yüklenen meşru örgüte “mü’minler örgütü” demektedir. Yani, “güvenlik güçleri” demektir. Devlet aşamasına gelmemiş topluluklarda bile böyle güvenlik tesis eden gönüllü gruplar oluşur. Şeytan da bunlara karşı fesat çıkartmakla görevlidir.

İşte irtidat eden, düzene girdikten sonra, devlet aşmasına geldikten sonra tekrar ilkel döneme dönen toplulukların böyle lânetleneceği ifade edilmektedir.

وَالنَّاسِ (Va elNAvSı)  “Nâsın lânetine uğrarlar.”

AB meşru bir birlik değildir. Avrupa Birliği şöyle olmalıdır.

Avrupa topraklarının sınırını çizecektir. Ural Dağları, Kafkas Dağları, Karadeniz, Ege Denizi, Akdeniz ve Atlas Okyanusu. Bu topraklar dahil her devlet AB’ye girebilir diyecektir. İngiltere ve İzlanda gibi adalar da başka bir birliğe dahil olmamak üzere girebilirler. Rusya ve Türkiye gibi iki kıtada toprakları olan ülkeler ancak kıta dışı topraklardan vazgeçerlerse girebilir diyeceklerdir. Yani, Trakya Anadolu’dan ayrılırsa Avrupa Birliği’ne katılabilir. Rusya da Sibirya’yı bırakırsa Avrupa Birliği’ne katılabilir. Bu bir siyasi birlik değil, coğrafi birliktir. Coğrafi birliklerin parlamentoları olmaz, kanunları olmaz, orduları olmaz. Bu sebepledir ki Avrupa Birliği sağlıklı bir oluşum değildir. Batı dünyasının çökmesini durduramayacaktır.

Buradaki “nâs”dan maksat kamu görevlisi olmayan halktır. Yani, insanlık, gelmiş ve gelecek düşünce, Allah’ın halifesi olan insanlığın düşüncesi, kamu görevlileri ve halk irtidatı tasvip etmez.

İrtidat ile inkılâp arasında ne fark vardır? İnkılâp, ileriye gitmektir. İrtidat ise geriye gitmektir. İlerilik farklılaşarak ayrılmak, ama dayanışma içinde olmaktır. Gerilik ise farklılığı ortadan kaldırıp ilişkileri gevşetmektir. Biz Avrupa’dan farklı bir uygarlık geliştirir, “Adil Düzen”i tesis eder, sonra Avrupa Birliği ile dostane ilişkiler kurarsak bu ileriliktir. Koskoca süper güçlükten irtidat edip Avrupa Birliği içine girersek ve bu şekilde kaybolursak, işte bu irtidattır.

أَجْمَعِينَ (EaCMaGIyNa)  “Cemian. Birlikte.”

Birlikte dışlarlar. Yani, insanlık, kamu görevlileri ve halk işbirliği yaparak böyle irtidat etmiş olan kavmi yiyip bitirirler. Allah bu insanlara öyle kalp verir ki hepsi birden nefret ederler.

Biz Avrupa Birliği’ne girdiğimiz zaman Avrupalılar bizi çıkarcı, sömürücü, dinsiz, menfaati için inançlarını satmış korkak ve zavallı bir topluluk olarak görecektir. Türk dünyası ise tam ihanet içinde sayıp bize düşman olacaktır. Zaten bu tavır görülmeye başlamıştır. İslâm âlemi de yazıklar olsun diyecekler. Siz mi halifeyi ruyi zeminin çocuklarısınız? diyecekler. Hintliler ve Çinliler de bu gözle bakacaklar. İleride oluşacak gerçek Birleşmiş Milletler ise bizi yerleştirecekleri yer bulamayacaklar.

Dünyada herkes bilir ki, İslâmiyet çok ileri bir uygarlıktır. Bunu daha ileri götürmemiz gerekirken, batmakta olan Batı’nın ateist uygarlığı içinde eriyip gitmek ne acı bir çabadır!

Biz yine Kur’an’dan biliyoruz ki bu olmayacaktır. Batılılar; orduyu dağıtmazsan almayız diyecekler. Ordu da dağılmasına rıza göstermeyecektir. Türkiye de AB’ye girmeyecektir. Aslında Başbakan Tayyip de bunu bilmektedir. Böylece kendisini koruma çabası içindedir. Ancak, çok tehlikeli oyun oynanmaktadır. Dost-düşman bazı yerlerde birleşir. Böyle irtidat edenler hakkında herkesin görüşü bu olur. Çünkü insan ilerlemeyi arzu eder, nasıl hastalıktan, ölümden nefret ederse, gericilikten de nefret eder.

خَالِدِينَ فِيهَا (PAvLıDIyNa FIyHAv)  “Orada haliddirler.”

Lânet içinde olacaklardır. Ne kadar zaman geçerse geçsin hiçbir zaman lânetten kurtulamayacaklar, devamlı dışlanacaklardır. Burada dünyadaki bir oluşta “Hâlidîn” kelimesini kullanmaktadır.

Halid” kelimesine ne manâ vereceğiz? Bir cisim duruyorsa ona dışarıdan müdahale olmadıkça o hareket etmez, hareket ediyorsa ona müdahale etmedikçe hızını değiştirmez. Buna atalet prensibi denir. Kur’an atalet prensibini “Huld” kelimesi ile ifade etmektedir. Kendi kendilerine kurtulmazlar, düzelmezler. Kendilerini kimseye kabul ettirmezler demektir. Mürtet bir kavim bu dışlanmadan kurtulamaz.

لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ الْعَذَابُ (LAv YuPafFaFu GaNHuMu elGaÜAvBu) 

“Onlardan azab tahfif edilmez. Onların sıkıntısı giderilmez, daha azaltılmaz.”

Yani, zaman onları dışlanmışlıktan çıkarmaz. Dışlanmanın bir azap olduğu ifade edilmektedir.

Küçük topluluklarla yargılama dengesi yoktur. Toplulukların âdetleri vardır. Halk ona uyarak yaşar. Uymayanlar dışlanırlar. Mesela, zina yapan bir kadınla kimse evlenmez. Yakınları ona yüz vermez. Bu sebeple bu gibi küçük topluluklarda zina son derece azdır. Bununla kalmaz, bu gibi kızları olan aileler de dışlanırlar. Bu sebepledir ki kızın tarafı zina yapan erkeği öldürmekle yükümlüdür. Öldürmezse o topluluk içinde o aile yaşayamaz. Kan gütme şimdi bize çok kötü görünmekte ise de, topluluğun yargı düzenidir. Böyle cinayetleri hak uğruna işleyebilen kimselere köylüler adaletli kişidir derler.

Böyle irtidat edenler dışlanırlar, sonra kimse onlara yüz vermez.

وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ (Va Lav HuM YuNJaRUvNa)  “Kimse onlara nazar etmez.”

Kimse onlara bakmaz. Onları nazarı itibara almaz. Ne yaptıklarına ne de görüşlerine değer verir. Onları insan bile sayamazlar. İlgilenmezler.

Kur’an burada bize sosyal bir kanunu anlatmaktadır. İnkılâp ne kadar makbul ise irtidat da o kadar merduddur. Tekrar hatırlatalım, inkılâp farklılaşıp başkaları ile birlik kurmaktır. Mesela, biz Avrupa Uygarlığı’nı kabul etmekle diğer Müslümanlardan farklı olduk. Ondan sonra dönüp o Müslümanlarla irtibat kurar, onlarla yardımlaşır ve dayanışırsak inkılâp yapmış oluruz. Avrupa Uygarlığı’nı tamamen benimsedik, onlardan bazı şeyler aldık demektir. Ama kendimizin olan her şeyi terk eder, onlar gibi olursak, o zaman irtidat etmiş oluruz.

Avrupa Birliği buna göre değerlendirilmektedir. Türkiye Meşrutiyet’i kabul etmekle içtihat kapısını açtı, bu inkılâptır. Türkiye cumhuriyeti kabul etmekle demokrasi yönetimini getirdi, bu inkılâptır.

Demokrat Parti, İslâm karşıtlığını bırakıp İslâmiyet’i dışlamakla yetindi. Bu bir inkılâptır. ANAP İslâmiyet’le uzlaşma yoluna gitti. Bu bir inkılâptır. Millî Görüş de merkeze İslâmiyet’i yerleştirdi ama o da ANAP gibi uzlaşma siyasetini sürdürdü. O da inkılâptı. Şimdi AKP ne yapıyor? Kendisi de bilmiyor. Yeni bir şey yapar, inkılâp olur. ANAP siyasetine döner, irtica olur. Demek ki; Yahudi Hıristiyan olursa inkılâp olur ama Hıristiyan Yahudi olursa irtidat olur. Hıristiyan Müslüman olursa inkılâp olur, ama Müslüman Hıristiyan olursa irtidat olur. Karışma irtidattır, birleşme inkılâptır.   

إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ (EılLav elLaÜIyNa TAvBUv MiN BaGDı ÜAvLıKa)

“Bundan bagd tevbe ederlerse. Bundan sonra dönerlerse.”

TVB”, sevb, elbise demektir. İnsanı saran, soğuk ve sıcaktan koruyan deri veya kumaştır.

TVB” kelimesi de insanı kötülüklerden ve günahlardan koruyan bir giysi gibi insanın alıştığı bir şeyi bırakması demektir. Bir kimse sigara içmiyorsa, bu kişinin sigara içmemesi tevbe değildir; ama bir kimse sigaraya alışmış iken onu bırakması tevbedir. Çünkü kendisinde büyük bir azim bulunmazsa o kimse sigarayı bırakamaz. Baştan iman etmemiş kimsenin iman etmesi kolaydır. Ama irtidat ettikten sonra tekrar iman etmesi çok zordur. O kişi dışlanmıştır. Ona kimse güvenmez ve inanmaz.

İslâmiyet böyle yapan kimselerin dahi tekrar imana gelmelerini kabul etmiştir. Yani, bir kimse bir dayanışma ortaklığına girdi. O dayanışma ortaklığını değiştirebilir; ama ben tekrar bedelli olacağım diyemez.

Söz vermemek başka şeydir, söz verdikten sonra dönmek başka bir şeydir. İnkılâp, daha iyiye gitmedir. O halde, bir bedelli nöbetliye geçerse inkılâp yapmış olur, ama bir nöbetli bedelliye geçerse irtidat etmiş olur. Bir kimse, “Ben Müslüman oldum” deyip barışa katıldıktan sonra, “Ben barış düzenini terk ettim” diyemez. Dediği zaman; Allah’ın, meleklerin ve nâsın lâneti yani dışlaması üzerinde olur.

Bununla beraber tevbesi kabul olunur. İrtidat eden kimse iman edebilir. Dayanışma ortaklığına tekrar katılabilir. Dayanışma ortaklığına girip de sonra savaşa gitmeyen irtidat etmiş olur. Barış düzenine girip de bedelini ödemekten veya bedeline denk çalışmaktan kaçınan da irtidat etmiş olur. Bununla beraber bedelini ödemesi veya çalışmayı kabul etmesi hâlinde tevbesi kabul olunur.

وَأَصْلَحُوا (Va EaÖLıXUv)  “Ve ıslah ederlerse.”

Yani, irtidat etmelerinden dolayı zararları öderlerse, savaşa gitmemişlerse tazminatını verirlerse, bedel ödememişlerse bedellerini öderlerse, o takdirde kendileri af edilecektir.

Demek ki, işlenmiş günahlardan da tevbe böyle olacaktır. Günahın kefareti verilecek, bir daha yapmama azminde olacak, o zaman günahları af olacak, suç ortadan kalkacaktır.

Tövbeye “ıslah” kelimesinin eklenmesi, tevbenin anlamını anlatmaktadır.

Suçların tevbe ve ıslah şekilleri yani kefaret cezaları, bucak mevzuatında belirtilir. Her bucak kendi baremini kendisi koyar ve cezalarını da belirtir.

فَإِنَّ اللَّهَ (Fa EınNa elLAHe)  “Allah”

Allah” Kâinat’ı yoktan var eden zâttır. Tüm düzeni O koymuştur. Yeryüzüne halife olarak insanı var etmiştir. Bazı hususlarda kendi adına karar alma yetkisini ona vermiştir. Herkes kendi için de Allah’ın halifesidir. Allah’ın halifesi olarak içtihat yapar ve O’nun kulu olarak amel eder.

Topluluk Allah adına icmalar yapar ve kamu adına hareket eden kişileri yönetim yerine getirir.

Buradaki “Allah” kelimesini sosyal düzende “topluluk” olarak anlamalıyız. Bundan sonra gelen nekire haberler buna delâlet eder. Allah’ın zâtı kastedilseydi bunlar marife olarak gelirdi.

غَفُورٌ (ĞaFUvRun)  “Gafurdur. Örtendir.”

Yani, suçlar görülmez olur. Cezalar verilmez. İnfaz yapılmaz. Kayıt durur. Afta ise suç işlenmemiş hâle gelir. Kaydı da silinir. Böyle yapan kimselerin cezaları kalkar. Tevbeleri kabul edilmiş olunur. Kendilerinden gecikme cezası alınmaz. Yani, faiz tahakkuk ettirilmez, ek bir görev istenmez ve eziyet yapılmaz.

رَحِيمٌ (RaXIyMun)  “Rahmet edicidir.”

Böyle yapmış olan kimseler tekrar Hakka döndüklerinden, kendilerine iyilik de yapılır. Gerekirse yardım yapılır, işleri bozulmuş ise iş bulunur. İrtidattan dolayı ortaya çıkan eksiklikler giderilir. Bir kimse bir işten ayrılırsa, bir daha geri döndüğünde işe alınır. Tevbe kapısı açıktır.

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا (EınNa elLaÜIyNa KaFaRUv)  “Küfretmiş olan kimseler.”

Kur’an’da mü’minlerden bahsederken “Ellezîne amenû” denmektedir. Dayanışma ortaklığına giren kimseler demektir. Bedel verenler de eksik olarak dayanışma ortaklığına girmiş kimselerdir.

Dayanışma ortaklığına girmeyen kimseler kâfirdirler. Kâfir olmaları iki manâ sebebiyledir. Biri, gerçekleri gizlemiş olmalarıdır. Diğeri de nankör olmalarıdır. Yeryüzünden yararlandıkları halde nankörlük yapıp da kamunun hakkını, insanlığın hakkını vermemektedirler. Yani, bedenen güvenlik görevini yerine getirmedikleri gibi bedel de vermemektedirler. Bunlar ayrı topluluk oluşturabilirler. 

Genel düzenlenme şöyledir:

Ocaktaki kadın ve erkekler dayanışma içindedir. Kadınlar temizlik, erkekler ise bekleme nöbetlerini tutarlar; isteyenler bedel verebilirler. İşte bu nöbet veya bedele katılmayan kâfirdir.

Bucakta erkekler koruma nöbetlerini tutarlar veya bedel verirler; katılmayanlar kâfirdir.

İlde iç güvenlik nöbeti tutar veya bedel öderler; katılmayanlar kâfirdir.

Ülkede savunma nöbetleri tutulur veya bedel verilir; vermeyenler kâfirdir. 

İnsanlıkta nöbet veya bedel yoktur. Ancak ülkenin nöbetlileri dayanışma içindedirler, çok büyük zararlar hâlinde insanlık dayanışması içinde bölüşülür. Böylece tüm insanlık dayanışma içindedir. Yani, iman etmiş olur. Kavimler de iman etmiş olurlar. İşte bu dayanışmaya katılmayan kavimler, yani devletler küfretmiş olurlar. Buradaki “Ellezîne keferû”dan kasıt budur. Böyle olan ocak, bucak, il veya kavimdir.

بَعْدَ إِيمَانِهِمْ (BaGDa IyMANıHiM)  “İmanlarından sonra”

Yani, dayanışma ortaklığına katıldılar, sonra çıktılar.

Baştan katılmayan ocak, bucak, il ve ülkeye yapacağımız muamele farklıdır. Onları kendi ülkelerinde terk ederiz, bizim onlara karşı mükellefiyetimiz yoktur, onların da bize karşı mükellefiyetleri yoktur. Ama dayanışma ortaklığına girip ondan yararlandıktan sonra, kendilerine yükümlülükler gelince “biz yokuz” diyen topluluk, imandan sonra küfretmiştir. Bunlarla kıtal meşrudur. Çünkü böyle yapılmazsa herkes yararlanacağı zaman akilede yani dayanışma ortaklığında olur, zora girdiğinde ayrılıp gider. Bu sebepledir ki dayanışma ortaklığını değiştirmek caizdir. Ancak onu kabul eden yeni ortaklık bütün mükellefiyetlerini devralmış olur. Eski sözleşmeler ortadan kalkmaz, sözleşmelerin bütün hak ve vecibeleri yeni dayanışmaya intikal etmiş olur.

ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا (ÇumMa ıZDAvDUv)  “Sonra küfrü ziyadeleştirdiler.”

Yani, askere gelmemekte ısrar ettiler, veya bedellerini ödemediler, yahut kendilerine düşen taksitlerini ödemediler. Ödememekte de ısrar ettiler, imkanları olsa da çalışmadılar.

Bugünkü hukukta buna “mütemerrid oldular” denmektedir. Bucak içinde ocak, il içinde bucak, ülke içinde il, insanlık içinde devlet böyle bir temerrüde gitmiş ise; hakemlerin kararlarına rağmen ısrarla yükümlülüğünü yerine getirmiyorsa, bunların tevbeleri kabul edilmeyecektir. Böyle olan ocak, bucak ve il ablukaya alınır. Çıkışlar serbest olur, girişler yasaklanır. Halk boşalıp nüfusları asgari sayıdan aşağı düştü mü hakemler kararı ile ocağa, bucağa, ile silahlı güçler girer ve bucağı dağıtır. Halk komşu bucaklardan istediklerine katılmış olur. Bucak ve il için de hükümler böyledir. Bucaklar komşu illere, iller komşu devletlere katılırlar. Bedel ödemekten kaçınan ülkeler ise savaş ülkesi haline dönüşür, gönüllü askerler buraları işgal edip ganimet olarak paylaşırlar. Savaşa katılmamış illere dokunulmaz. Komşu ülkelere tâbi olurlar. Yağma savaşa katılanların topraklarında yapılır.

لَنْ تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْ (LaN TuQBaLa TaVBaTuHuM)  “Tevbeleri asla kabul olunmaz.”

Bir topluluk veya kişi bir kamu suçu işlerse, mahkeme kararı ile onun cezası verilir. İnfazdan önce tevbe ettiğini, bir daha böyle bir şey yapmayacağını beyan eder ve zararları tazmin ederse, onların tevbeleri kabul olunur. Ceza infaz edilse bile dışlanmaz. Topluluk tasfiye edilmez. Ama topluluk mahkeme kararlarına uymamakta ısrar ederse, mahkeme kararı ile o topluluk dağıtılır. Halk isterse yeni yöneticiler ve yeni sözleşmelerle topluluğunu kurmuş olur. Kişilerin malları kendilerine kalır, ama ortak mallar dağıtanlara kalır. Suçlular ise o toplulukta yer almazlar. Sürülürler.

Bu duruma geldiklerini hakemlerden oluşan mahkeme karar vermelidir.

وَأُوْلَئِكَ هُمْ الضَّالُّونَ (Va EUvLAEıKa HuM eLWalLUvNa)  “Ve işte onlar dalâlettedirler.”

Dalle” demek, kaybolmak demektir. Biri dalâlet etti demek, kayboldu demektir. Ben dalâlet ettim demek, kayboldum, yerimi bulamıyorum demektir. Bunlar dağıtılacaklardır. Savaşta iseler esir alınacaklardır. Bunların nereye gideceklerine de kendileri değil, galip olan güçler karar verir.

Dağıtılan bucak halkını diğer ocaklara bucak yönetimi bölüştürür. Dağıtılan bucakların ocaklarını il yönetimi karar verir. Dağıtılan illerin bucaklarını ülke yönetimi karar verir. Dağıtılan devletin illerini galip kuvvetler istedikleri devletlere verirler. Çünkü onlar artık nereye gideceklerini bilmemektedirler.

Buraya kadar anlatılanlar dünyevî hükümlerdir.

Uhrevî hükümler ise bundan sonraki âyette belirlenecektir.

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا (EınNa elLaÜIyNa KaFaRUv)  “Küfretmiş olan kimseler.”

Hem bu âyette, hem bundan önceki âyette cümleler “İnne” ile başlamakta ve atıf harfi getirilmektedir. Çünkü bahsedilen kâfirler aynı kâfirlerdir, onların hükümleri anlatılmaktadır. Bununla beraber kâfirlerin hepsi aynı değildirler. Kimi tevbe etmiştir, kimi etmemiştir. Onların dünyadaki halleri birinci âyette anlatıldı, âhiretteki halleri de ikinci âyette anlatılmaktadır. 

Küfretmiş olan kimseler” demek, nöbet tutmayı, bedel ödemeyi ve diyet taksiti ödemeyi reddeden kimseler demektir. Burada şu hüküm çıkıyor ki, bedelleri toplayacak, askere sevk edecek, taksitleri tahsil edecek olan kuruluşlardır. Yani, bucak yönetimi tahsilatı veya sevkıyatı yapar. İl yönetimi tahsilatı veya sevkıyatı yapar.

Bunu yapmayan kuruluş küfretmiş olur. Kişiyi cezalandırma yetkisi ise bucağa aittir. Yani, biri askere gitmediği zaman onu muhakeme edip cezalandırma işi bucağa aittir. Hakemlerden birini nöbet birliği seçer. Yargı kararlarına uymayanlar ise askeri infaza yani ile havale edilir. Bunlar devlet topraklarına girdikleri zaman öldürülebilirler. Aksi takdirde devlet tazminat alır. Tazminat aldıktan sonra artık onu öldüremez. İsterse merkez veya bölge bucaklarına girmesini bekler, isterse diyetini alır.

Bu hüküm Mekke’ye sığınanlar için de geçerlidir. Mekke’ye sığınanların diyetini insanlık öder.

وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ (Va MAvTUv VaHuM KufFARun)  “Onlar küffar iken mevt ettiler.”

Onlar kâfir iken ölmüşlerse, demek ki tevbe dünya ve âhiret için geçerlidir. Bundan önceki âyete ait hükümler ise dünyevî hükümlerdir. Burada “kâfirin” denmeyip “küffar” denmesi, âhirette hesaplaşmanın kişisel olduğunu ifade eder. Dünyada cezayı birlikte ödüyorlar, çünkü dayanışma içindedirler. Kuruluşları dağılınca herkes zarar görmüş olur. Âhirette ise herkes ayrı ayrı hesaba çekilecek ve kimse kimsenin cezasını çekmeyecektir. Bu dünyada da hukuk düzeninde aynı kurallar vardır. Ortak sorumluluk askeri düzende oluşur.

فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِمْ  (FaLan YuQBaLa MıN EaXaDıHıM) 

“Onlardan hiç birinden kabul olunmaz.”

Burada “Ehadihim” demekle âhirette sorumluluğun kişisel olduğu açıkça ifade edilmiştir. Dünyada ise kısmî tevbe geçerli değildir. Yani, halkın kimi dese ki; “Biz bize düşeni verelim, bucağımızı dağıtmayın!” yine kabul olunmaz. Hepsini ödemeleri gerekir. Âhirette ise her biri için ayrı bedel istenebilir.

Burada “kabul olunmaz” demek, sözleşmeye evet denmez demektir. İcab teklif etmiş olur. Kabul ise karşı taraftan gelir. Allah böyle anlaşma önerisini kabul etmez demektir.

مِلْءُ الْأَرْضِ  (MilEu elEaRWı)  “Arz dolusu”

Arz dolusu” ifadesi ile önce âhirette de arzın olacağı ifade edilmiş olmaktadır. “Sıklu’l-erdi” demeyip “milu’l-erdi” demiş olması, âhirette arzın dolabilen bir özelliğinin olması demek olur. Yeryüzünü kaplayan anlamı gelebilir. Yeryüzünün tamamı altın olsa anlamına gelir. Çok altın ifade edilmiş olur.

Âhirette de altının değerli olacağı anlatılıyor. Âhirette de vardır ve kullanılacaktır demektir. Cennette herkesin vasat geçimi çalışmadan sağlanacaktır. Yeme bakımından bir açlık duymayacaktır. Ama orada da çalışanlar ücretlerini alacaklar ve daha yüksek hayatı yaşayabileceklerdir demektir. Yeryüzünde kuracağımız sosyal güvenlik de buna benzer olacaktır. Herkesin aşı olacaktır ve çalışanların işi olacaktır. İş daha fakla kazanmak için yapılacak, yaşama konusunda ise çalışsın-çalışmasın herkes güvende olacaktır.

ذَهَبًا (ZeHeBan)  “Altın”

Zeheb” altın demektir. Ülkeden ülkeye gidip geldiği için zeheb denmiştir. “Fıdda” ise gümüş demektir, ülke içi paradır. Başka bir âyette ikisi birden para olarak kullanılır. Altınla gümüş alınıp satılır. Gümüş ülke içinde kalır. Altın ise ülkeler arası paraların parasıdır. Ülke içindeki fiyatlar gümüş ile değerlenir.

Tüketim malları “buğday parası” ile, inşaat malzemeleri “demir parası” ile, hizmetler ise “gümüş parası” ile değerlendirilir. Taşınmazlar da bununla alınıp satılır. Buna “toprak parası” da diyoruz. Toprak parası gümüşle dengelenmelidir.

Âhirette yalnız altın para olarak kullanılmış olabilir. Hattâ altın dahi kullanılmaz, “kaydî para” olarak kullanılır. Altın sadece değerin tesbiti hizmetini görür. Sosyal yükümlülükler de sonunda altın ile değerlenmelidir. Mihir ve diyet böyledir. Dolayısıyla âhirette altın para olarak kullanılmasa bile, her şey altın değeri üzerinden ölçülecektir demektir. Defterlerde borç ve alacak altın üzerinden hesaplanacaktır.

وَلَوْ افْتَدَى بِهِ  “Onu iftida etse bile.”

Yani, yer dolusu altını olsa ve dese ki; “Ben bunu veriyorum, benim azabımı kaldırın”, yine kabul olunmaz. Küfür o kadar büyük suçtur ki, bütün iyilikler onu tartamaz.

Fidye” demek, bir zarara karşı verilen bedel demektir. “İftida etmek” demek, kendisini başka bir değerle kurtarmak demektir. Kâfir olan cehenneme gidecektir. Bunu hak etmiştir. Oradan kendisini kurtarmak istiyor ve yer dolusu altını fidye olarak vermek istiyor, ama yine kabul olunmuyor. Yani, bunların iyilikleri ne olursa olsun, ne kadar topluluğa hizmet etmiş olurlarsa olsunlar, savaştan uzak duramazlar, askerlikten veya bedel ödemekten kaçınamazlar. Küfrün fidyesi yoktur. Askerlikten kaçmanın bedeli yoktur.

أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ (EuLAEıKa LaHuM GaÜABun EaLIyMun) “Onlara elîm azap vardır.”

Kur’an’da Türkçe’de kullanılan cezanın karşılığı azaptır. Ceza ise iyilik içinde kullanılan karşılıktır.

Burada azap elîm olarak ifade edilmektedir. Sıkıcı azap demektir.

Kur’an’da “azap” kelimesi değişik şekillerde anlatılmıştır. Bu kelimeler üzerinde çalışılarak ceza çeşitleri ortaya konmalıdır. Mesela, orada “azabe’l-cehîm” denmekte ise; bu hücre hapsi olarak ele alınabilir. Küfür etmiş olanlar için sıkıcı ceza olduğu söylenir. Elim azap, ayağı sıkan ayakkabıdır. Orada duyulan sıkıntı, ayağı sıkan sıkıntı benzeri sıkıntıdır. Bu azap âhiret azabıdır.

وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِرِينَ (Va MAv LaHuM MiN NaSıRIyNa)  “Onlara bir nasir de yoktur.”

Nusret” yardımdır. Düşmana karşı yardımdır. Azap görevlilerine karşı bir yardımcı da bulunmaz.

Kur’an’da dünya hayatı kadar âhiret hayatı da anlatılmaktadır. Çünkü dünyanın gayesi âhirettir.

Ağaç büyür çiçek verir. Meyve gayedir. Dünya hayatının gayesini nedir? Tek kelimeyle, âhiret.

Âhiret hayatının varlığını kanıtlayan delillerimiz vardır:

a)       Kâinat’ta yoktan hiçbir şey var olmaz, var iken de yok olmaz. İnsanın ruhu vardır. O halde nasıl bedeni dağılıyor ama yok olmuyorsa, ruhu da bedenden ayrılır ama yok olmaz. Uykuda olduğu gibi ayrı kalır. Tekrar bedene dönebilir.

b)      Biz dört boyutlu uzayda seyahat ediyoruz. Ruhumuz geçilen yerleri seyrediyor. Ne geçmişte olanlar yok oluyor, ne de gelecekte olanlar yok oluyor. Uykuda trenden iniyoruz, sonra dönüyoruz. Ölümle olan inişimiz biraz daha uzun sürmektedir. Seyahatimize devam etmememiz için bir sebep yoktur. Yeni yerlere gitmiş olabiliriz.

c)       Her şey bir maksat için yaratılmıştır. Ölümün bile gayesi vardır. Kendisinden daha iyi yeni oluşuma yer açmak. Kâinat boşu boşuna yaratılmadı. Daha iyi hayata hazırlık için çöküyor. Yoksa bir parlayıp sönmenin manâsı yoktur.

d)      İnsan yaşamak istiyor, canlıda kandırmaca yoktur. Bir şeyi istiyorsak o olabilir demektir. Tarih boyunca insanlar hep âhirete inandılar. Geleceği düzenleyen ve haber veren kitaplar hep âhireti haber verdiler. O halde bu hep yanılma olamaz.

Kur’an baştan sonuna kadar dünya hayatını düzenler, ama her yerde âhireti hatırlatır.

Biz Kur’an’ı sosyal oluşa göre yorumluyoruz. O sebepledir ki bunların üzerinde fazla durmuyoruz. Âhirete göre yorumlanıp açıklandığında âhiret hakkındaki kanaatimiz daha da netleşmiş olacaktır. Nitekim, müsbet ilimle ilgili âyetleri okudukça Kur’an’ın ilâhî söz olduğuna dair kanaatimiz netleşmektedir.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                                          (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 242. SEMİNER                Yorum-72          İstanbul, 16 Ocak 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI

 

“ADİL DÜZEN”E GÖRE KIBRIS ANAYASASI

ESAS MADDE

Madde 1- Kıbrıs Elen Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti ve İngiliz Britanya Krallığı devletlerinin garantörlüğünde bağımsız bir ildir. Bağımsız Kıbrıs İlinin dış güvenliğini garantör devletler sağlarlar. Buna karşılık bu devletler Kıbrıs’ta birer ülke bucaklarını kurma hakkına sahip olurlar. Deniz kenarlarında seçilecek bu bucaklarda her birinin büyüklüğü adanın yüzde birinden fazla olamaz. Kıyı uzunluğu mesahanın kare kökünden fazla olamaz. Bu yerleri garantör devletler kendileri için kendileri seçer. Kıbrıs İli’ni dış ülkelerde garantör devletlerin elçilikleri temsil eder. Bir ülkede hangi garantör devletin Kıbrıs İli’ni temsil edeceğini o ülke yönetimi tesbit eder. Kıbrıs’ta da o ülkenin temsilcisi o garantör devletin elçiliği olur. Kıbrıs’ta yalnız garantör devletlerin elçileri bulunur. Garantör devletler Kıbrıs’ın iç işlerine karışamazlar. Garantör devletler kendi bucaklarının topraklarını başka devletlere kullandırabilirler.

BUCAKLARIN KURULMASI

Madde 2- Kıbrıs İli yüze yakın bağımsız bucaktan oluşur. Bucak kurmak isteyen en az orta öğrenimi görmüş beş ile on arasındaki Kıbrıs vatandaşı kendilerine bir başkan ve bir merkez seçerler, bucak anayasasını yaparlar ve bucak kuruluşunu gerçekleştirmek için garantör devletlerden birine baş vururlar. Garantör devlet bir kurucu atar ve kuruluş masraflarını yüklenmiş olur. Kuruluş tamamlanırsa masraflarını kurulan bucaktan alır. Tamamlanmazsa, masrafları kendi bütçesinden yapmış olur. Diğer iki garantör devlet bu kurucuya birer üye verirler. Üç ay içinde Kıbrıs halkına kurulacak bucağın kurcuları, anayasası ve bucak merkezinin yeri duyurulur. İsteyen Kıbrıslının kendi adına ve velisi oldukları kimselerin oy kullanması istenir. İsteyen vatandaşlar adresleri ve adları ile kurucuya  aşağıdaki taahhütten birini yapar.

“Filan kimsenin filan yerde, şu tarihte açıkladığı anayasa ile kurulacak bucağa katılmak istiyorum. Bulunduğum yerin dışında da olsa o bucağa göç edeceğimi taahhüt ediyorum.”  veya

“Filan kimsenin filan yerde şu tarihte ilân ettiği anayasaya göre kuracağı bucağa katılmak istemiyorum. Bucak içinde kalsam bile oradan ayrılmayı taahhüt ediyorum.”

Bu taahhütleri yapmayan kişiler, nerede kalırlarsa kalsınlar, rıza göstermiş olurlar.

Üç ay içinde gelen yazılara dayanılarak kurucular, seçtikleri merkezin çevresinde sınırlarını çizerler. Çizdikleri bu sınır içine dışarıdan göç edenlerin sayısı eklenir, dışarıya gideceklerin sayısından çıkarıldığında oradaki nüfusun sayısı 3 bin ile 10 bin arasında olursa bucakları kurulmuş olur. Bu durum kurulmuş başka bir bucağın nüfusunu 3 binden aşağı düşürmemelidir.

Bucaklar bağımsız olup, istedikleri dilde sekiz yıllık ilk öğrenimlerini yaparlar. Bu öğrenim Kıbrıs ilinde geçerlidir. Kendileri yasalarını anayasalarına göre kendileri yaparlar. Yönetimi kendileri oluştururlar. Bucak yönetiminin izni olmadan ilin silahlı güçleri bucağa giremez.

İL YÖNETİMİ

Madde 3- Elen, Türkiye veya İngiltere’de geçerli yüksek tahsil diplomasına sahip her Kıbrıslı, Kıbrıs’ta halkın ilmî temsilcisi olabilir. 15 yaşını doldurmuş her Kıbrıslıya bir ilmî dayanışma ortaklık belgesi verilir. Ad ve soyadları ile adreslerini doldurup kurucu adaylardan birinin temsilcisine verirler. Tüm ortakların 200’de birini ortak eden Kıbrıs İl Meclisi Üyesi olmuş olur. Bir temsilci tüm üyelerin 50’de birinden fazlasını temsil edemez. En az 5, en çok 20 temsilci birleşerek bir ilmî dayanışma ortaklığını kurmuş olur. İlmî dayanışma ortakları ilmî şûra oluşturur ve bir il başkanını sıralama usûlü ile seçerler.

İLÇELERİN TEŞKİLİ

Madde 4- Başkan 5’ten az , 20’den fazla olmamak üzere bucakları birleştirerek onlara hizmet verecek bir ilçe merkez bucağını seçer. Bunlardan biri devlet merkez bucağı olacaktır. Bu bucak Lefkoşe’de olacaktır. Çevre ilçelere birer yönetici atar. Yöneticinin yedek subaylığını yapmış olması şarttır. Yöneticiler kendi ilçeleri dışındaki ilçelerden kendilerine siyasi dayanışma ortakları kaydederler. Bunlar iç güvenliğin sağlanması için bu ilçede hizmet vermek zorundadırlar. Bu hizmete katılmak istemeyenler bedel öderler. Bedelin miktarını başkan duruma göre belirler. Bedel değişse bile eski bedellilerin bedelleri değişmez. Kendisine tüm güvenlik hizmetine katılanların sayısının en az %5’i kadar güvenlik hizmeti ortağı bulmuşsa, yöneticiliği kesinleşmiş olur. Altı ay içinde yöneticiliğini kesinleştirmeyenlerin yöneticiliği düşer, başkan başka yönetici atar. İki sene içinde tüm yöneticilerin yöneticilikleri kesinleşmiş ise kendisinin de başkanlığı kesinleşir. Kesinleşmezse başkanlığı düşer, ilmî şûra yeni başkan atar. İlçe yöneticileri siyasî şûrayı oluştururlar.

YARGI

Madde 5- İlmî Şûra üyelerinden her biri üçer hakimi aday gösterir. Siyasî Şûra üyeleri sıralayarak 20 yüksek hakemi seçerler. Bunlardan her biri ilçelerde birer hakem atar. Halk bu hakemleri kendilerine hukuk danışmanı olarak seçer. Bir kimsenin bir ilçede hakemlik yapabilmesi için ora halkının en az beşte birinin danışmanı olması şarttır. İlçede hakemlerinin hakemliğini kabul ettiren il hakeminin hakemliği kesinleşir. Yüksek tahsilli olanlar il mahkemelerinde, halk bucak mahkemelerinde yargılanır. Hakemler ilçe merkez bucağından seçilir. Hakemler arasından davacı bir hakem, davalı bir hakem seçer, baş hakemi de hakemler seçerler. Hakemlerin kararları kesindir. Başka hakemler nezdinde hakemler aleyhine dava açılabilir. Garantör devletlerin taraf olduğu yargılamada hakemler o ülkenin yüksek hakimleri arasından seçilebilir.

YASAMA

Madde 6- Yasalar başkanın başkanlığında toplanan İlmî Şûra tarafından yapılır. Son söz başkanındır. Şûra üyeleri hakemlere gidip iptal ettirebilirler. Meclisin ittifakı ile alınmış kararlar ancak meclisin ittifakı ile değişebilir.

HÜKÜMET

Madde 7- Başbakanı Devlet Başkanı atar. İlmî Şûra üyelerinden birinin iddiası ile hakemlere gidilir. Yargı kararı ile başarısızlık ve suçlu olma sebebiyle düşürülebilir. Bakanların yarısını İlmî Şûra, yarısını da Siyasî Şûra sıralama usûlü ile atar. Başkan oy kullanmaz. İlçelerde her bakanlığı temsil eden sorumlular vardır, bakanlar atarlar. Hizmetlileri ilgili bakanlıkları seçen şûralar seçerler. Bakanları yalnız şûra üyeleri denetleyip yargıya gidebilir. Hizmetlileri ise meclis üyeleri denetleyip hakemlere gidebilir. Başarısızlık veya suç hâlinde görevden alınabilir. Mevzuata aykırı kararlar iptal edilir.

SONUÇ

Madde 8- Adada çıkacak her türlü anlaşamazlıklar hakemlerden oluşan yargı tarafından çözülür. Garantör devletler de ancak hakemlere gidebilirler. Taraflar garantör devlet iseler, yüksek mahkemelerinden birini hakem olarak seçebilirler. Baş hakemin Kıbrıs il hakemlerinden olması şarttır. Kıbrıs ilinin Avrupa Birliği içindeki durumu, diğer ülkelerle olan ilişkileri statüsündedir.

 

“ADİL DÜZEN” ÇALIŞANLARINDAN

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3453 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2648 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2137 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2160 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2333 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2384 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2605 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2659 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2973 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3120 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3409 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5458 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3848 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3697 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3401 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3858 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3820 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4096 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4607 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3004 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3102 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3953 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3808 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2930 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3938 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7693 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5579 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4162 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3562 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3708 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4717 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4429 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4724 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4646 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4798 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4538 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3384 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4460 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3610 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5154 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3839 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5135 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4991 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4916 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3517 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3467 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3682 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5141 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4195 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5402 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4076 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5254 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4405 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4416 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4560 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4756 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5307 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4107 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5250 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4512 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3832 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4364 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4575 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4103 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4085 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4075 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4533 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5634 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9792 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4636 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3690 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3842 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3351 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3374 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3736 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5688 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4239 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3437 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler