Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 257
ÂL -İ İMRAN SURESİ TEFSİRİ 142-145.AYETLER
20.06.2004
1082 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   257

ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi   18 - 20 Haziran 2004     Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline)  www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 257. SEMİNER     (CUMA-C.TESİ-PAZAR)    İst. - Ank., 18-20 Haziran 2004

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL              Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)            Tel: (0532) 246 68 92

*HAFTALIK TEFSİR SEMİNERİ  (CUMARTESİ GÜNLERİ “YENİBOSNA”; Saat:18.00-21.00)

 

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ TEFSİRİ – 37

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 18.00 – 21.00 saatleri arası okunacak ve tartışılacaktır.

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Reşat Nuri Erol ve Lütfi Hocaoğlu, … dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Cuma günü Üsküdar’da bir kısmı ilk yarım saatte Reşat Nuri Erol tarafından özetlenecektir.

Pazar günü Anakara’da bir kısmı yarım saatte Sabri Tekir tarafından açıklanacaktır.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمْ اللَّهُ الَّذِينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ(142)

وَلَقَدْ كُنْتُمْ تَتَمَنَّوْن الْمَوْتَ مِنْ قَبْلِ أَنْ تَلْقَوْهُ فَقَدْ رَأَيْتُمُوهُ وَأَنْتُمْ تَنْظُرُونَ(143)

وَمَا مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِيْن مَاتَ أَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلَى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللَّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللَّهُ الشَّاكِرِينَ(144)

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ كِتَابًا مُؤَجَّلًا وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ(145)

 

أَمْ حَسِبْتُمْ (EM PaSıBtUM)  “Yoksa şöyle mi hesab ediyorsunuz?”

Em” harf-i atıflardandır. “E Cae Zeydun Em Amrun?” dersen, birinin geldiğini biliyoruz ama hangisinin gelmediğini bilmiyoruz. Burada ikisi gelmiş olamaz. “Em” eğer “Ev” diye sorarsak, ikisi de gelmiş olabilir, ikisi de olmayabilir. Aslında bu “Em” de “Ev”den dönüşmüştür. Söylemleri değişince manâlarında da farklar oluşur. Bir sorudan sonra “Em” gelirse, Türkçe’deki “yoksa” anlamındadır.

“Yoksa siz öyle mi hesab ediyorsunuz?” Yanlış hesab ediyorsunuz.

Beklenmeyen bir hesab için söylenir. Genel olarak dinler yahut sosyal gruplar kendilerini daima kurtulmuş kabul ederler. O topluluğa katılmış olmakla, hattâ o toplulukta doğmakla, kurtulduğunu, en doğru yolda olduğunu zanneder ve dalâletten dışarıya çıkmadığı gibi; o gruptan olmayan insanlara düşman olurlar. Bu husus eski dinlerde görüldüğü gibi; bugünkü Müslümanların ciğerine işlemiştir. Bir partiye girer, yahut bir tarikatta yer alır; artık o kendisini diğer insanların üstünde görür. Başkalarını küfürle itham eder!..

Bağımsız Türkiye Partisi’nin bir yetkilisi, Tayyip Erdoğan ile Fethullah Gülen’i tekfir etmedik diye, bizi küfürle itham etmiş ve yan yana kıldığımız namazı iade edeceğini söylemiştir. Mü’minlere karşı bu kadar haşin ve cesur olan bu kimseler, TV ve diğer programlarını yaparken gerçekleri söylemekte lâl (dilsiz) olmuşlardır. Sadece ruhsat verilenleri konuşabiliyorlar. 28 Şubat’tan önce İslâm’ın şampiyonları olup Erbakan’a caka satanlar, 28 Şubat’tan sonra köçek oynatmaya başladılar, kursları ve yurtları kapattılar…

Şurasını tekrar hatırlatarak bu âyetin anlamını vermeye devam edelim.

Müslimler” vardır. Bunlar dünyada ve âhirette hasene isterler. Eğer günah işlemezlerse onlara cennetin kapıları açıktır. Cihat etmelerine gerek yoktur. Ancak bu dünyada bunlar kâfirlerle beraber helâk olabilirler. Bunların hükümleri ayrıdır.

Mü’min olanlar” ise mallarını ve canlarını cennet karşılığı satmışlardır. Onlar artık bu dünyada bir şey isteyemezler. Çünkü onlar mü’minlerdir. Bu âyet onlara hitab etmektedir.

Buradaki muhatap müslimler değil, mü’minlerdir.

أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ (En TaDPuLUv eLCanNaTe)  

“Cennete dahil olacağınızı mı hesab ediyorsunuz?”

İnsanlar dünyada yaşarlar, imtihan olurlar, âhirete giderler. Orada hesab verirler. Kimi cennete, kimi cehenneme gider. “Ben müslimim” diyen, “Ben mü’minim” diyen kimseler cennete giderler.

Müslimler de, mü’minler de imtihandadırlar. İmtihanı kazananlar cennete, kazanamayanlar cehenneme gider. Ne var ki, bugün nasıl meslek okulları ve liseler varsa ve bunların eğitimleri ile yükümlülükleri farklı ise, âhiret okulu da farklıdır. Yahut, askeri lise ile sivil lise arasında fark varsa, mü’minlerin okudukları İslâmiyet ile müslimlerin okuduğu İslâmiyet de farklıdır. Mü’minler askerî disiplinle yetişirler. İhaneti kabul etmezler. İrtidatları hoş karşılamazlar. Mü’minlerin dereceleri yüksektir. Ama sorumlulukları da o kadar büyüktür.

Her müslim her zaman mü’min olur, ama mü’min artık müslimlik derecesine inemez.

وَلَمَّا يَعْلَمْ اللَّهُ (Va LamMAv YaGLaMı elLAHu)  “Allah ilm etmeden.”

Allah her şeyin alimidir, O’nun denemesine gerek yoktur. Ancak Allah insanlığı ve topluluğu kendisine halife yapmıştır. Halifesi olan insanlık, halifesi olan topluluk, yani tarih bilmeyecek.

Demek ki, Allah bu dünyayı öyle yaratmış, öyle olaylar cereyan eder ki, o sayede gerçekler ortaya çıkar.

İnsanlığı kandırmak için genellikle tarihte uğraşılmıştır. Ancak, sonra insanlar belgelere ve beyanlara dayanarak gerçekleri hep bulmuşlardır, bilmişlerdir. Âhirete varıldığında ise herkesin tüm hayatı hesaba geçmiştir, borç ve alacaklar işlenmiştir. Bir şey eksik bırakılmamıştır. İşte o defterde alacaklı çıkarsan cennete gidersin. Her gün o defterimizdeki alacak hanesini çoğaltmak için gecemizi gündüzümüze katmalıyız.

الَّذِينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ (elLaÜIyNa CaHaDUv MıNKuM) 

“Sizden cihad edenleri Allah bilmeden cennete mi gireceğinizi hesab ediyorsunuz?”

İşte bunlar mü’minlerdir. Bunlar cihad yapmadan cennete gidemezler. Bunlar baskılardan ve tehlikelerden korkmazlar. Bunlar suç işlemekten korkarlar, ama cezalanmaktan korkmazlar. Bunlar öldürmekten korkarlar, ama ölmekten korkmazlar. Bunlar için mal ve can kaybının hesabı yoktur.

Allah bunları, bu cihad edenleri bilecektir. 

وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ (VaYaGLeMe elÖAvBıRIyNa)  “Sabredenleri bilecektier.”

Bunlar yukarıda anılan kimseler değildir. Bunlar başka grupturlar. Nereden biliyoruz? Çünkü burada “Yag’lamu” iade edilmiştir. Ayrıca yukarıdakilere “Ellezîne câhedû” denmiş, burada ism-i fail ile gelmiştir.

“Ellezîne” ile gelenlerde hem cihad edenler, hem de cihadın şekli bilinmektedir. Oysa “sabredenler”de ise sabredenler biliniyor ama sabır türü nekiredir. İşte bunlar müslimlerdir. Bunlar da cennete gideceklerdir. Ama cihad edenler uçarak, bunlar yürüyerek; cihad edenler yücelerde, müslimler yerlerde olacaklardır.

O halde müslimler de sıkıntı çekeceklerdir. Onlardan istenen sabırdır, yani savunmadır.

Oysa mü’minlerden istenen ise saldıranlara darbe indirip işini bitirmektir.

Bu sebepledir ki Medine’de savunma anlaşması yapıldığı zaman müslimlere sadece Medine müdafaasına katılma yükümlülüğü getirilmiş, mü’minlere ise cihad yapma ve düzen kurma görevi verilmiştir.

وَلَقَدْ كُنْتُمْ تَتَمَنَّوْن الْمَوْتَ مِنْ قَبْلِ (VaLaQaD KuNTuM TaManNaVNa eLMaVTa)

“Daha önce mevti temenni ediyordunuz.”

Kur’an Mekke’de nâzil olduğu zaman, müşrikler müslümanlara çok ağır zulümler yapıyorlardı. Müslümanlar Hz. Peygamber’den el kaldırmalarına izin verilmesini istiyorlar. Ama bu izin çıkmıyor. Müslümanlar zulüm görecek ama karşı çıkmayacaklardır. Bu şekilde tahkir edilerek yaşamaktansa, ölmeyi tercih edenler vardı. Buna rağmen izin verilmemiştir. Medine’ye hicret edildikten sonra savaşa izin verildi.

Bizim hatamız, kendimiz olmadan siyasete atılıp iktidar olmamız olmuştur. Olan hayırlıdır. Olanda hayır vardır. Ama Adil Düzenciler, önce sabrı öğrenip bir defa sadık Mekke müslimi olmalılar. Ondan sonra kendiliğinden Medine mü’minliğine sıra gelir. Acele etmesinler.

Şimdi biz iktidardakileri uyarmaya çalışıyoruz. Bu da yanlıştır. Onların yapacakları hiçbir şey yoktur. Çünkü daha İslâm sabrını yaşamdılar ve iktidar oldular. Şimdi işte bu durumdadırlar.

Biz iktidarı temenni etmeyelim. Bugün iktidar olduğumuzda çevremizi çeviren dev güçler vardır. ABD, AB, Eski Sovyet Ülkeleri, Çin, Hindistan… İktidar olduğumuzda çevremiz mazlumlarla dolu. Her taraf ateş içinde. Irak, Suriye, Balkanlar, Kafkasya… Ortadoğu’nun tamamı ateş çemberi içinde. Bunlara yardım etsek olmaz, etmesek hiç olmaz.

-O halde iktidara ne zaman talip olabiliriz?

Ancak “Adil Düzen”i öğrendiğimiz ve o sayede üç ayda işsizliği, altı ayda bağımlı yargıyı, bir senede sermaye esiri olan basını, nihayet iki sene içinde dışa borçları ödediğimiz zaman, işte o zaman bizim iktidar olma hakkımız vardır.

-Peki, bunları nasıl çözeceğiz?

Samimiyetle ve inanarak söylüyorum. Bunun yolu “Yenibosna Marketi”nden geçer. Buna inanmış ve bunu başarmış cemaat olduğumuz zaman biz mü’min olacağız. Yoksa müslim olarak kalacağız. Din ve düzen düşmanları ile beraber biz de helâk olacağız. Âhiretimiz inşaallah kurtulacaktır.

Basit bir market nasıl olacak da Türkiye’nin işsizliğini halledecek, dış borçları ödeyecek? Asıl olan tohumdur. Koskoca tarlada bir tek buğday tohumu atsan, iki sene içinde tüm ülkeyi ekebilirsin. Ama o tohum konmadıkça milyon sene geçse o tarlada buğday olmaz. 

أَنْ تَلْقَوْهُ (EaN TaLQaVHu)  “O’na mülâki olmak istiyordunuz. Ölmeyi istemiştiniz.”

Yani, müslimler için de sabır dönemi vardır.

1969’dan beri hep siyaset yapıyoruz. Önümüz açılıyor, iktidar oluyoruz. Anayasa ekseriyetini alıyoruz. Ordu yanımızda oluyor. Ama ondan sonra halkın karşısına çıkacak yüzümüz kalmıyor!..

Tayyip Beye öneride bulunmuştum. Gelin, siyaseti tatil edelim, ekonomik girişimlerde bulunalım demiştim. Sonra o başbakan olunca, herhalde ben yanlış öneride bulundum diye düşündüğüm oldu. Duam, o önerimin yanlış olması. Ama bu dua sadece Hz. Muhammed’in amcası için yaptığı duadır diye korkuyorum.

Önce öğreneceğiz, sonra kendimiz uygulayacağız, göstererek anlatacağız, ondan sonra onları dâvet edeceğiz. Biz öğrenmeden, kendi partimizde uygulamadan, kimseye bir şey anlatmadan iktidar olmaya kalkışıyoruz.

Bugün Allah onları iktidar etti. Onlar da biliyorlar ki hiçbir şey yapamayacaklar.

İhanet mahiyetinde olan Avrupa’da hazırlanan kananları Meclis’ten geçirip duruyorlar. İçinde ne olduğunu kendileri de okumuş değillerdir. Altında hangi ilim adamının imzası var?

Onların iktidarı bize yaramaktadır. Şimşekler onların üzerinde. Bizim bunlardan yararlanarak hareket etmemiz gerekmektedir. Bu Allah’ın bize verdiği en büyük fırsat ve nimettir.

فَقَدْ رَأَيْتُمُوهُ (FaQaD RaEaYTuMUvHu)  “İşte şimdi onu gördünüz. Ölümü gördünüz.”

Biz daha o güne gelemedik. “Adil Düzen” iktidar olduğu zaman Türkiye’nin işleri iki sene içinde düzelecektir. İşsiz insan kalmayacaktır… Yargı bağımsız, tarafsız, etkin ve saygın olacaktır… Basın serbest ve ulusal basın olacaktır… Ve nihayet dışarıya borcumuz kalmayacaktır…. Bütün bunlar iki sene içinde olacaktır.

İşte böyle bir başarıya ulaştığımızda dünya birleşip hep birden bize saldıracaktır.

Medineliler için Arabistan ne ise, bizim için de dünya o olacaktır. İki sene sonra Bedir Savaşı olacaktır. İşte o zaman ölümü göreceğiz. Ama Kur’an’a inanacak ve dünyaya meydan okuyacağız. Ülkemize saldıracaklar, ama Bedir’de olduğu gibi yenileceklerdir. Çanakkale’de yenildikleri gibi yenileceklerdir. İşte o andan itibaren de artık dünya “Adil Düzen”e kavuşmuş bulunacak ve 500 yıllık sermaye hakimiyeti son bulmuş olacaktır.

وَأَنْتُمْ تَنْظُرُونَ (Va EaNTuM TaNJuRUvNa)  “Ve siz nazar ediyordunuz.”

Medine’ye gelince rahatlamışlar ve onunla iktifa etmeyi düşünmüşler. Biz Medine’de kendi işimize bakalım, Mekke de onların olsun demişlerdi. Yani, kaybettikleri malların veya yurtların peşinde değildiler. Oysa, asıl savaşlar, asıl ölümler ondan sonra başlamıştı. Ama asıl zaferler de ondan sonra olmuştur.

Koskoca Arabistan’da İslâm devletini tesis ettikleri zaman Müslümanların verdikleri şehit sayısı 250 kadardı. Biz bu kadar şehidi sadece Kıbrıs için verdik. Yaptığımız ise sadece başımıza bela almak olmuştur.

Oysa Kıbrıs’ta biz “Adil Düzen”i kursaydık, Güney Kıbrıslı Rumlar bile; “Hayır, biz Avrupa Birliği’ne girmek istemiyoruz, Kuzey Kıbrıslılara katılmak istiyoruz.” derlerdi. Tarihte hep böyle olmadı mı? 

Bu âyet bizim önümüzü daha da aydınlattı. Bize düşen “müslim” yani “barışçı” olarak her türlü zulme sabırla dayanmaktır. Bundan sonrası kendiliğinden gelecektir.

وَمَا مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ   “Muhammed bir resulden başkası değildir.”  

Medine’ye hicret edildikten sonra Müslümanlar Medine’de kendi site devletlerini kurmuş ve önce Medine içinde barışı temin etmişlerdi. Civardaki kabilelerle de barışçı ilişkiler kurmuşlardı.

Kimseyi İslâmiyet’e girmeye zorlamıyorlardı. Hz. Muhammed (s.a.v.), savaşmaktan çok, Kur’an düzenini Medine içinde tesis etmekle meşgul idi. Ancak bütün Arabistan’da Hicret duyulmuş ve Medine’nin adı Mekke gibi Araplarca ilgilenilen yer olmuştu.

Bu husus Mekkelileri rahatsız etti ve Arabistan’daki merkezîliklerini kaybetmemek için Medinelilere baskı yapmaya başladılar. Muhacirleri beldelerinden çıkaracaklardı. Civarda Medine ile rekabet içinde olan yerler ile işbirliği yapmaya başladılar. Yahudilerle işbirliği içinde oldular. Mekkelilerin bu düşmanca davranmalarına karşılık Mekkelilere Medine civarından geçmek yasaklandı. Ebu Süfyan bir ticaret kervanı ile Suriye’ye gitmişti. Ticaret malları ile Mekke’ye dönerken, Medine mü’minleri silahlanıp yola çıktılar. Maksatları silahsız Ebu Süfyan kervanın vurmaktı. Ebu Süfyan bunu haber almış, Mekke’ye haber göndermiş, kendisi de yolu değiştirerek deniz kenarından gitmiştir. Mü’minler Ebu Süfyan kervanı ile karşılaşacaklarına, bu sefer Ebu Cehil’in ordusu ile karşılaşmışlardır. Düşman kuvvetleri üç misli idi. Savaştılar ve yendiler. Ebu Cehil öldü. Ebu Süfyan onun yerine geçti. Kervanın kârını dağıtmayarak onunla komşu kabilelerden asker topladı.

Ebu Süfyan büyükçe bir ordu ile Medine’ye yürüdü. Hedef olarak Medine’yi işgal edecekti. Medineliler müşrikleri Uhud’da karşılamaya karar verdiler. Çetin bir savaş oldu. Hz. Muhammed düştü, yaralandı, dişi kırıldı. Her tarafa ölüm haberi yayıldı. Nihayet bir sahabe “O yaşıyor!” diye bağırınca, tekrar toparlandılar. 

Ebu Süfyan muzaffer bir şekilde geri çekildi. Medine savunmasız idi. Ebu Süfyan Medine’ye yürüseydi işgal edebilirdi. Ama paralı askerler çok şeyler istediler. Bu istenenleri vermektense, Mekke’ye dönmeyi tercih etti. Böylece Müslümanlar Uhud’da mağlup olmuş ama sonuçta Medineliler de galip gelmişti.

İşte bu âyet önemli olan bir hususu hatırlatmak için Hz. Muhammed’in sadece resul olduğunu, o ölmüş olsa da görevinize devam etmeniz gerektiğini bildirmiştir. Yani, bu âyetten sonra artık Hz. Muhammed (s.a.v.) olsa da, olmasa da, mü’minler devletlerini yaşatmakla görevlidirler.

İşte o tarihte mü’minlere verilen görev günümüze kadar devam etmektedir. Aramızda resul olsun olmasın, biz mü’minler vazifelerimizi yapmakla görevliyiz ve yapıyoruz.  

Kur’an’da “Hz. Muhammed”in adı sadece dört yerde geçer. “Hz. Musa” 136 defa geçmektedir. Bununla beraber “Ey nebi” ve “Sen” hitapları ile pek çok defa geçmektedir. Ancak Hz. Muhammed’den sonra gelen, ilim ve devlet adamlarına da hitap ettiği için özel hitap olmamaktadır. Bu sebeple Kur’an’da çok az defa tekrar edilmiştir. Bir de “Ahmed” olarak geçmektedir. “Muhammed bir resulden başkası değildir.” denmektedir.

Burada savaştaki başkandan bahsettiği için “resul” denmektedir, “nebi” denmemektedir.

Bu hitap bundan sonra gelen bütün başkanlar için ve alimler için sözkonusudur.

Başkanların başlattıkları ekol sürdürülmelidir.

Bediüzzaman Said Nursi Ekolü, Süleyman Tunahan Ekolü sürmektedir. Duamız, “Adil Düzen Ekolü”nü de sizlerin sürdürmeniz ve sizden sonra gelenlere aktarmanızdır. Bunun için hedefiniz bir “Adil Düzen İşletmesi”ni ve bir “Adil Düzen Sitesi”ni kurmak olmalıdır. Önce cemaat olacak, sonra kuracaksınız.

Biz önce kurmaya kalkıştık. Akevler Sitesi oldu ama Medine olmadı.

قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ (QaD PaLaT MıN QaBLıHı elRuSULu)

“Daha önce de resuller halet etti.”

Hazreti Muhammed’in de sadece bir resul olduğunu ifade etmektedir. Onlardan farklı olmayan resuldür.

Hz. Muhammed (s.a.v) bütün mü’minler için nebidir. Kur’an’ı bize getirmiş, biz o Kur’an’ı öğreniyoruz. Ama o başkan olarak sadece o günkü Arapların ve çağın başkanıdır. Ondan sonra halifeler gelmişler ve onlar yönetmişlerdir. Hattâ, her kabilenin, her bucağın bir başkanı olacak ve orayı onlar yönetecektir. Cuma imamı kim ise resulün halifesi odur, yani halefi odur.

أَفَإِيْن مَاتَ أَوْ قُتِلَ  (EaFaEıN MAaTa EaV QuTiLa)  “Mevt eder veya katledilirse.”

Burada Kur’an; sen ölürsen veya öldürülürsen onlar gerisin geriye dönecekler şeklinde ifade edilmemiş, yani resul aracılığıyla konuşulmamış, direkt olarak mü’minlere hitap etmiştir. Yani, bize hitap etmiştir. Aramızdaki başkanları da devre dışında bırakmış, cemaate hitap etmiştir.

Başka yerlerde de “Ey iman edenler” hitabı vardır ama oralarda onların içinde Resul de vardır.

Oysa burada doğrudan Hazreti Muhammed (s.a.v.) hitap dışı bırakılmış, “o ölürse” denmiş ve müslümanlara hitap etmiştir. O halde Kur’an bize peygamber aracılığı ile doğrudan hitap etmektedir.

“Kul/ Söyle” olarak söylediği yerlerde bile bizim Cuma imamımıza hitap etmektedir. Bunun anlamı şudur ki; âhirete gittiğimiz zaman biz hesabımızı Hz. Muhammed’e değil, Allah’a vereceğiz. Bu dünyada da biz uygulamalarda hata yaparsak, başkana karşı değil, hakemlere karşı sorumlu olacağız.

انْقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ  (EıNQaLaBTuM GaLAv EaGQABıKUM)  

“A’kablarınıza inkılâb mı edeceksiniz? Topuklarınıza mı döneceksiniz.”

Gerisin geriye dönüp yapmak yoktur. Girişilen Adil Düzen çalışmalarımızdan vazgeçmeyeceksiniz.

O halde, iman etmiş olan kimse odur ki, yalnız kalsa da Kur’an’ın hâdimi olmaya, Kur’an’ın mübelliği olmaya ve bu uğurda sabretmeye, sonra da cihad etmeye devam eder.   

وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلَى عَقِبَيْهِ (VaMaN YaNQaLıB GaLAv GaQıBaYHı)  

“Kim a’kabına inkılâb ederse.”

Burada “Adil Düzen”i tesis etmeye başlayıp vazgeçenlere de büyük müjde vardır.

Mü’min olduktan sonra cihattan vazgeçmek başkadır. Daha mü’min olmadan bizim gibi “Adil Düzen” uğruna sabredip devam etmek başka bir şeydir. Başkan vefat ettiği veya vazgeçtiği zaman vazgeçenler için burada hiç cezadan ve azaptan bahsetmemektedir. Bu sizlere de, bizlere de büyük bir müjdedir. Biz bu çalışmalarımızı yarım bıraksak da, sevabımızı yine alacağız demektir. Allah bizi cezalandırmayacaktır.

Benimle beraber çalışan çok sevdiğim fedakâr kardeşlerimiz vardır. Olanca güçleriyle çalışmışlardır. Sonra onlar gevşemişlerdir. Bizi bırakmışlardır. Allah onların sa’yini meşkur edecektir.

Demek ki, bazı Millî Görüşçüler hakkındaki aşırı görüşümüz yanlışmış. Daha iman safhasına gelmemiş kabul edilerek, eski çalışmalar me’cur edilecektir. Bu çabadan vazgeçmiş olsalar bile, eski çalışmalarının karşılığı verilecektir. Bu âyetlere hamd etmemiz gerekmektedir.

فَلَنْ يَضُرَّ اللَّهَ شَيْئًا (FaLaN YaWurRu elLAHa ŞaYEan)  “Allah’a bir zarar veremezler.”

Yani, biz daha ileri bir adım atmasak da, Yenibosna marketini kurmasak da, Allah’a zarar vermeyeceğiz. Allah yine “Adil Düzen”i tesis edecektir. Biz bu çalışmalarımızın ücretlerini de alacağız. 

Bu âyet bizim rahatlık içinde olmamızı sağlamıştır. Herkes servet ve iktidar peşinde koşarken, bizler buraya gelip sadece “Adil Düzen”i öğrenmek için hizmet vermişiz. Mâlen ve bedenen veya sadece mâlen, yahut sadece bedenen katılan kardeşlerimize cenneti müjdeleyebiliriz artık. Bu âyetlerle bu müjdeyi verebiliriz.

وَسَيَجْزِي اللَّهُ الشَّاكِرِينَ (VaSaYaCZI elLAHu elşŞAKıRıyNa)

“Allah şükredenleri yakında cezalandıracaktır.”

Allah müjdesini vermektedir. Yani, “gerisin geriye dönenleri cezalandıracaktır” demiyor; “şükredenleri cezalandıracaktır” deniyor.

İşte II. Cihan Savaşı’ndan sonra hep bu durumda olmuşlardır. Mü’min olup cihad yapamamışlardır. Ama müslim olup şükreden olmuşlardır. İslâmiyet’i yaşatmak için sabretmiş, malları ve canları ile Kur’an’ı yaşatmaya ve yaymaya gayret göstermişlerdir. İşte bugünkü anayasa ekseriyetini böylece elde etmişlerdir. Şükretmeleri gerekir. Allah’tan Mehdi değil ama bir mü’min cemaatin oluşması için de dua etmelidirler.

HEDEFİMİZ NEDİR?

a)       Faizli sistemden biz müslimler uzak duracağız. Bunun için her türlü peşin ödemeleri Türk Lirası olarak yapacağız. Borçlanmayı Merkez Bankası’nın altın satış değeri üzerinden hesaplayacağız. Bir kuruş ne eksik ne fazla alacağız. Bütün belalar faizden gelmektedir.

b)      Fuhuştan uzak duracağız. Sokak kıyafetinden daha açık saçık giyinenleri teşhir eden yerlerden, yayın organlarından uzak olacağız, bunlara boykot ilan edeceğiz. Böyle sinemalara gitmeyeceğiz.

c)       Sigara dahil her türlü bağımlılık yapan içkilerden kesin olarak uzak duracağız. Bunları imanımızın esası yapacağız.

d)      Kumar, eğlence, oyun, gösteri gibi her türlü zaman israfından ve mal israfından kaçınacağız. Bunlar kişisel ahlâkımızı oluşturacaktır. Tevillerle haramları helal yapmayacağız, yine tevillerle helalleri haram yapmayacağız.

Bunlar kişisel ahlâktır. Bir de sosyal ahlâk ihtiyacımız vardır.

a)       Kanunları kendimiz yorumlayacağız. Hüsnüniyet esasları içinde yorumlayacağız, ama sonra da mümkün olduğu kadar var gücümüzle uyacağız. Topluluğun yararlı olan kurallarını savsaklamayacağız. Zararlı olanları yararlı kılacak şekilde tevil edeceğiz.

b)      Yetkililere uyacağız, zulümlerine sabredeceğiz. Ama cezadan değil, suç işlemekten korkmalıyız; ölmekten değil, öldürmekten korkmalıyız. İktidar zalim de olsa karşı gelmeyeceğiz.

c)       Gerek yönetirken, gerek şehadet ederken adil olacağız. Yakınlarımız olsa da taraf tutmayacağız. Daima adil olanı söyleyeceğiz.

d)      Vergi öderken, askerlik yaparken ülkemize karşı olan vazifelerimizi eksiksiz yerine getireceğiz. Vergi kanunlarını adalet içinde yorumlayıp uygulayacağız. Gerçek kazancımızdan kamu payını kaçırmamamız gerekir. Askerlik yaparken amirlerimiz zalim olsa da biz devletimiz için onlara sabredeceğiz.

İşte böyle yapanlarşakirlerdir, şükredenlerdir.”

Allah onları makamı mahmuda yani mü’minler mertebesine yükseltecektir.

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ (Va Mav KAvNa Lı NaFSıN EaN TaMUvTe) 

“Bir nefsin mevt olması olmaz.”

Kelam’ın en çok tartışılan bir konusudur, bu konu.

Biri diğer insanı ölürdü. İnsan mı öldürdü, yoksa Allah mı öldürdü? Bu âyete göre Allah öldürdü. Öyleyse kişiyi neden cezalandırıyoruz? Kelamcılar bunu kişi öldürdüğü için değil, öldürmek istediği için cezalandırılıyor diyor. Öldürmek istese ama adam ölmese, yine cezalanacak mı? Hayır, diyoruz. Niçin? Afv edildiği için. Şimdi Allah tarafından değil de, insan tarafından olaya bakalım. Acaba kaç çeşit olay vardır?

Önce olanlar iki çeşittir. Ya değişmez kurallar ve hesaplar içinde cereyan ederler. Mesela, su seksen derecede buz olur. Bu değişmez kurallar içindedir. Ancak bunlardan bir kısmı bugün böyledir ama böyle olması zorunluluğu yoktur. Mesela, Ay bir tanedir. Ama pek ala iki tane olabilirdi. Bunların oluşu kanunlara, hesaplara tâbidir. Başlangıca bağlı olur veya olmaz. Yani, bir tane olması, başlangıçta bir tane idi, ondan dolayı şimdi de bir tanedir, gelecekte de bir tane olacaktır. Ama bazıları ise başlangıçta da başka türlü olmazdı. 

Bu olaylara “zorunlu olaylar” diyoruz.

Bundan başka iki türlü olaylar daha vardır. Bunlar değişmez kanunların içindedir ama özel durumları vardır. Mesela, bir ırmaktaki çakıl taşları tabiî kanunlara tâbidir ama orada mevcut çakılların yer ve büyüklükleri tesadüflerle olmaktadır. Bir amaçla o taş oraya gelmemiştir. İhtimaliyata, kanunlara uyarak taşlar yerlerini almıştır. Buraya kadar olan kanunlarda ilk Yaratan’a ihtiyaç vardır, ama sonra da oluş kendiliğinden sürüp gider. Hani bir usta ev yapsa, sonra o usta ölse, o ev yaşamaya devam eder. Bu kanunlar da işte böyle kanunlardır.

Bunun dışında bildiğimiz olaylar vardır ki, bunlar sonradan olmuştur ve rastlantıdan ibaret değildir. Mesela, Kâinat 13,6 milyar yıl önce oluşmaya başladı.

Yer yuvarlağı da oluştu. Ama Yer’in bugünkü özel durumu ise bundan üç dört milyar yıl önce meydana geldi. İçinde canlının yaşayacağı bir ortam oluştu. On kadar gezegen vardır. Hiçbirinde dünyaya benzer özellikler yoktur. İhtimaliyat hesaplarına göre bunun ırmaktaki çakıl taşları cinsinden bir oluşma ile olduğu da söylenemez. Mümkün değildir. O halde bilinçli bir varlık bunu düzenlemiştir.

Sonra canlılar âlemi de DNA’larla düzenlenmiştir. Bunun da rastlantı ile açıklamak mümkün değildir. En son insan ortaya çıkmıştır. İnsan irade sahibi bir varlıktır. Yaptığı şeyleri bilinçle ve hesapla yapmaktadır.

Her birimiz bilinçli ve farklı davranışa sahibiz. Kâinatı var eden, Dünyayı düzenleyen, kromozomlarda DNA’ları dizen ve bilinçli varlığı var eden bir kimse her halde bilinçsiz ve iradesiz olamaz. Öyleyse, O bizim hayatımızla ilgilenmektedir demektir.

Herkes ancak eceli gelince ölür. Yani, Allah bütün insanlarla doğrudan ilgilenmektedir. Her insanın hayatını O düzenlemektedir.

Üç türlü ölüm vardır. Allah doğrudan doğruya birini öldürmeyi irade etmişse, o kimse o anda ölür. Ölmesin demişse, onu kimse öldüremez. Onun dışındakiler Allah’ın iznine tâbidir. Tabiî ve sosyal kanunlara bağlı olarak ölmesi gerekeni melekler Allah’a arz ederler, O izin verirse öldürürler. 

إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ “Ancak Allah’ın izni ile ölür.”

Yani, insanın ölümü de yaşaması da Allah’ın iznine tâbidir. Dolayısıyla Hazreti Muhammed’in ne zaman ölmesi takdir edilmişse o zaman ölecektir. Bu hepimiz için böyledir.

Turgut Özal’a kurşun atılmış, kurşun mikrofona değmiş ve o ölümden kurtulmuştur. O zaman “Allah’ın verdiği canı kimse alamaz.” deyip, konuşmasına devam etmiştir. Kıbrıs’ta Hüseyin Kıvrıkoğlu’na ateş edilmiş ama o anda eğilmesi ile kurtulmuştur.

Kendi hayatımızda da bunlara benzer olaylarla karşılaşırız. Kıl payı olaylar bizi ölümden korur. Bugünkü tahrip edici silahlar bile sayılı insanları öldürebiliyor.

كِتَابًا مُؤَجَّلًا (KiTABan MuECCeLen)  “Müeccel bir kitab olarak.”

Müeccel bir kitap olarak izin verilmektedir demektir. Yani, meleklere defter verilmiştir. O defterde kimin, nerede, hangi saatte öleceği takdir edilmiştir.

Kadir Sûresi’nin tefsirinden biliyoruz ki; aynen devlet bütçesi gibi, yeryüzünde cereyan edecek olayların bütçesi yapılmakta, melekler bu görevleri ile yeryüzüne inmekte ve bir yılın işlerini tedvir etmektedirler. Onlar da bizim gibi varlıklardır. Biz ancak kendi ölçeğimizde iş yaparız. Melekler ise daha geniş bir şekilde bunu yapmaktadırlar. Bir yıldan önce melekler ya hiç bilmemektedir, ya da sadece uygulayıcı melekler bilmemektedir.

İşte burada yazılanların bazıları dualarla değişebilir.

Bazen yeni infaz emirleri gelebilir. Bu gaybı da Allah kimseye bildirmez. Ancak gerekli olan kadarını bildirir. O halde bizim ölümümüze Allah karar verir ve uygulatır.

Bu biraz akla zor geliyor, ama tam tersine, bundan başkasını kabul etmek demek, Kâinatın sahipsiz, insanın da sahipsiz olduğunu kabul etmek demektir. Bu insanlar için böyle olduğu gibi; topluluklar için de, işletmeler için de, iktidarlar için de, “Adil Düzen” için de böyledir.

O halde biz, bize düşeni yaptıktan sonra tasasız oturalım. O, günü gelince yapacağını yapacaktır.

وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَاَ  (VaMan YuRıD ÇaVaBa elDüNYA NuETıHIy MınHAv) 

“Kim bu dünya savabını murad ederse ona ondan veririz.”

Böylece burada müslimlerin isteklerini ortaya koymaktadır. Dünya nimetlerini isteyenlere Allah dünyada verecektir. Helalinden isterlerse helalinden verecektir. Âhirette günahkâr olmayacaklardır. Günahından isterlerse yine verecektir ama âhirette hesabını soracaktır.

وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا  (VaMan YuRıD ÇaVaBa eGEAPıRaTı NuETıHIy MınHAv)

“Âhiretin savabını murad edenlere de oradan veririz.”

Yani, âhiret için çalışanlara oradan veririz deniyor.

Burada şu manâlar çıkmaz. Âhireti murad edip dünyayı murad etmeyene dünyada bir şey vermeyiz demek değildir. Allah isterse bol bol burada da verir. Mesela, Hazreti İbrahim’e böyle vermiştir.

Yahut dünyayı murad edene âhireti vermeyiz anlamı da çıkmaz. Savab işlerse elbette âhirette de verir.

Her ikisini murad eden olmaz anlamı da çıkmaz. Her ikisini murad edene her ikisini de verir.

Yani, burada açık olarak müslimler tanımlanmıştır, mü’minler de tanımlanmıştır.

وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ (Va Sa NaCZıy elŞAKıRIyNa) “Şükredenleri cezalandıracağız.”

Yine burada “şâkirîn” kelimesini tekrar etti. Böyle yapmayanlara ceza vardır demedi.

Tamamen mü’min ve müslimlere ayrılan bu âyetler onların karşılıklarını alacaklarını ifade etmektedir.

Yukarıda “Allah yakında cezalandıracaktır.” demişti. Burada “Biz yakında cezalandıracağız.” demektedir. Yukarıdaki dünyaya ait mükâfattır. Topluluk eliyle, insanlık eliyle demektir.

Nitekim, Millî Görüşçüler çalıştılar, iktidar oldular. AK Partililer Millî Görüşte çalıştılar, mükâfatlandırıldılar. Sabrettiler, dünya muratlarına erdiler.

Siz de bu çalışmalarınızla eğer dünya nimetlerini isterseniz, bulursunuz. Ama şükretmeyi her zaman bilmeliyiz. Daha fazlasına şükrederek gitmeliyiz. Hırsımız olmamalıdır. Hırs, komşumda var, bende niye olmasın gibi, haset gibi şeyler; işte onlardan olmamalıyız.

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 257. SEMİNER              Yorum-87         İstanbul, 18 Haziran 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

(Üsküdar’da Selahattin Öztürk değerlendirecektir.)

M A R K E T   P R O J E S İ

Bir İngiliz kadını, Türkiye’ye gelmiş, “mağazalar zinciri” açıyor. Dünyada binlerce mağazası varmış, Türkiye’de de onlarca mağaza açıyormuş. 1975 yılında küçücük bir dükkancıkla işe başlamış. Ev kirasını ödeyemediği için işe başlamış. Eşi ölmüş. Kulaklara küpe bir hikâye…

Bize okulda iken bir atasözü ezberlettiler: “Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır, bir at bir er kurtarır, bir er bir ülkeyi kurtarır.”

İşte Yenibosna’daki bir market İstanbul’daki Adil Düzencileri kurtarır. Adil Düzenciler İstanbul’u kurtarır. İstanbul Türkiye’yi kurtarır. Türkiye dünyayı kurtarır.

Şimdi Yenibosna’daki 30 metrekarelik bir market nasıl olacak da dünyayı kurtaracaktır?

Kısaca onun hikâyesini anlatmaya çalışalım.

Bu market sahibi tarafından ciro üzerinden kiralanmıştır. Satıştan %4 kira payı verilecektir.

Burada çalışacak hanımlar Ev Hanımlarıdır, satıştan %4 alacaklardır.

Buranın Muhasebesini ve diğer Genel Hizmetlerini yapan Kooperatif %2 alacaktır.

Buraya Adil Düzene inanmış kredileri olan Ortaklarımız mallarını koyacaklar. Mallar mahalle içinde satılacaktır. % 10 ile satılmış olacaktır. Ne avantajlar olacaktır?

Bir defa %10 ile satılacağı için diğer bakkallardan daha ucuz olacaktır.

Müşteriler (yani Ortaklar) önceden para yatırırlarsa tenzilât yapılacak, böylece daha ucuz mal temin edilmiş olacaktır. Çünkü biz de önceden ödeyerek satın alacağız.

Siparişler evlerden alınacak ve evlerine teslim edilecektir.

Müşteriler her ne zaman ihtiyaçları olursa gelip zile basarak evden tezgâhtarı çağırıp istediklerini alabileceklerdir.

Mağazada bulunmayan malların siparişleri alınacak ve ertesi gün kendilerine teslim edilecektir. Böylece bizim market süpermarket temsilcisi gibi çalışmış olacaktır.

Burada ne yapmış oluyoruz?

Önce İngiliz hanımın yaptığını yapıyoruz.

Küçük bir yerde deniyoruz… Muhasebemizi kuruyoruz… Sistemimizi kuruyoruz… Elemanlar yetiştiriyoruz…  Böylece “Adil Düzen” çekirdeği oluşuyor.

Bu şimdilik yoğurdun sadece mayasıdır. Artık bütün sütler yoğurt olabilecektir.

Bu denemeden sonra, İstanbul’un semtlerinde dolaşarak boş dükkânlar buluyoruz. Orada bunu yapacak müteşebbis buluyoruz. Onu getirip Yenibosna’da eğitiyoruz. Biz bir kuruş harcamadan yeni mağaza kuruyoruz. Böylece kuracağımız “marketler zinciri”ne bir “merkez market” oluşturuyoruz.

Bu merkezî market artık esnaf, konsinye, elektronik ve mala-mal marketleri içeren mağazadır.

Bu semt marketlerine mal ulaştırılmalıdır. Bu merkez marketlerin sayısı 20 kadar olacaktır. İstanbul’da büyük ve bütün Türkiye’ye hitap eden “merkezî bir mağaza” oluşturuyoruz. Sermayesiz, sadece “Genel Hizmet” ile organize ettiğimiz bu mağaza sayesinde İstanbul mala-mal ilkesi üzerinden kalp gibi çalışacaktır. Türkiye’nin 12 yerinde “bölge mağazaları” oluşturuyoruz. Bunların hiçbirisine biz para vermiyoruz. Mağazaları oranın mülk sahipleri koyuyor. Çalışanlar oradaki halk. Sermaye ise halkın getirip koyduğu mallardan, üreticilerin mallarından oluşacaktır. Bizim yaptığımız sadece “merkezî haberleşme ve bilgi iletişimi”ni sağlamaktır.

Sonra bu mağazalarda biriken sermaye ile “bir milyar dolarlık dünya projesi”ni yapıyoruz. Birer milyon dolar koyarak dünyanın bin yerindeki her ülkede on civarında banka şubeleri açıyoruz. O ülkelerin paraları ile ortak yapıyoruz. Oralarda da “mala-mal marketleri” açıyoruz. Transferler ve ticaretler bunlar aracılığı ile olmaktadır.

İşte böylece ekonomi bakımından “Adil Düzen” tüm dünyaya yayılmış ve insanlık aş, iş, eş sorunlarını çözmüş olacaktır.

Bunlar için en önemli olan ilk adımı atmaktır.

Bekliyoruz…

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 257. SEMİNER              Yorum-87         İstanbul, 18 Haziran 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

(Üsküdar’da Reşat Nuri Erol değerlendirecektir.)

TV5

Önce Türkiye’deki Müslümanlar şunu bilmelidir ki, artık Türkiye’de 163. madde yoktur. Bunun anlamı şudur; lâikliğe aykırı propaganda yapmak suç değildir. Sadece siyasi partilerin Anayasanın 24. maddesine aykırı faaliyette bulunarak odak oluşturma partilerin kapatılmasında sebep olur. Kanunlarda yasak olmayan bir şekilde televizyon yayını yapmak hiçbir zaman suç oluşturmaz. Mesela, başı açık kadını televizyona çıkarmamak herhangi bir sorun teşkil etmez. Öbürleri de başı örtülüyü çıkarmazlar. Vatandaşlar önce kanunları iyi öğrenmeli ve avukatları ile savunmalıdır. Mevcut avukatlar sizi savunamazlar, çünkü onlar şunu bilirler; savcıların veya hakimlerin hoşlarına gitmeyen savunma yapan avukatlar bir daha dava kazanamayacaklarından şuur altında korkarlar. Ciddi savunma yapamazlar. Savcı ve hakimler de kanunlara göre değil de, Yargıtay’ın isteklerine göre karar alma yolunu tutarlar. Yargıtay hakimleri de daima basın, sermaye, dış ve siyasi baskı altındadırlar. Bunun için denge oluşturmanız için başka davalara girmeyen avukatlarınız olacaktır. Güçlü avukatlarınız olacaktır. Bunlar finanse edilmelidir. Onlar kanunlara aykırı olmayan ahlâkî televizyonların faaliyetlerini korumalıdırlar.

TGRT, STV, KANAL 7, MELTEM gibi İslâmî kanallara şimdi beşincisi eklendi; TV5.

Bu sıralama, bu kanalların İslâmiyet’ten uzaklaşma sıralarıdır. Küçük bir baskı gördüklerinde hemen teslim olmakta, açık saçık gösterilere başlamaktadırlar. Millî Görüş çizgisindeki kaç parti kapatıldı. Taviz vermeden yenisi kuruldu. Bunu medya niçin yapmasın. Zulme sabretemeden İslâmiyet’e hizmet olmaz.

 

İSLÂMÎ TELEVİZYONLARDAN NELER BEKLİYORUZ?

a)       Müslümanların sokak kıyafetinin ötesinde daha açık bir görevlileri ekranda görülmemelidir. Davetliler kendi kıyafetleri ile geleceklerdir. Kimsenin sokak kıyafetine baskı yapılamaz. Eşlik sözleşmesi dışında her türlü cinsi ilişkilere karşı fikrî savaş açılmalıdır. Herkese aş, herkese iş ve herkese eş ilkesi Müslümanların temel hedefi olmalıdır. Müslüman deyince; dindar Hıristiyanların, Yahudilerin, hattâ Budistlerin de Müslüman olduğunu unutmamamız gerekir.

b)       Her türlü faizli işletmelere son verilmelidir. Temel ilke şudur: Her türlü ödemeler Türk Lirası ile yapılarak Türk Lirasının değeri korunacaktır. Ama her türlü borçlanmalar ve ortaklıklar, Altın değeri üzerinden ve faizsiz yapılacaktır. Sabit kâr, işyerlerinde sabit kira, işyerlerinde sabit ücret faizdir. Halkımız aydınlatılmalı ve faizin haram olduğu beyinlerine sokulmalıdır.

c)       Sigara dahil her türlü bağımlılık yapan içkilere karşı savaş açılmalıdır. Sigara, alkollü içki ve her türlü uyuşturucunun haram ve zararlılığı tüm konuşma, sanat eserleri, hikâye ve temsillerde işlenmelidir.

d)       İsrafın haramlığı anlatılmalıdır. İsrafın en kötüsü zaman israfıdır. Oyun, eğlence, kumar, gösteriş tüketimi hep israftır. Dindarlar, bunlardan uzak durmalı ve vakitlerini üretim yapmak, artan vakitlerini eğitim yapmakla geçirmelidirler. Beşikten mezara kadar hep ilim tahsil etmelidirler. Televizyon saatlerini bunlarla doldurmalıdırlar. Programlar kasetlere ve diğer aletlere alınıp depolanmalıdır.

 

BUNUN DIŞINDA SİYASİ AHLÂKA DA İHTİYACIMIZ VARDIR:

a)       Kanunları biz yorumlayacağız. Avukatlarınız onları savunacak. Ama kanunlara uyacağız. Mevzuata uyacağız. Yürürlükte olan zararsız kanunlara kesin uyacağız. Mesela, emniyet kemersiz arabada oturmamalıyız. Kötü kanunları genel hukuk kuralları içinde yararlı şekilde yorumlayıp uymalıyız.

b)       Yöneticiler, yetkililer zulmetseler de karşı gelmemeliyiz. Onları düzeltmek için cihad yapmalıyız. Ama karşı gelmemeliyiz. Hiçbir gizli kapalı teşkilatta asla yer almamalıyız.

c)       Zulüm etmemeliyiz. Yönetici isek veya tanıklık gibi kamu hizmeti görüyorsak, adil olmalıyız. Kesinlikle yakınımız olsa da kimseye zulüm etmemeliyiz.

d)       Vergimizi öderken gerçek kazancımızı eksiksiz vergilendirmeliyiz. Enflasyon kazancı gerçek kazanç değildir. Hesaplarınızı ona göre yapar, gerçek kazançtan vergi ödersiniz. İsraf olmayan harcamalarınız da vergiye tâbi değildir. Ama ondan fazla gerçek kazanç vergilendirilecektir. Yaklaşık yarısı kamunun hakkıdır. Bugünkü mevzuat budur. Kesin olarak bu hak devlete verilmelidir. Askerlik büyük samimiyetle yapılmalıdır. Bugünkü devlet adil olmasa da, yarın adil devlet oluşacaktır. O halde bu devleti korumanın ve onun için ölmenin şehitlik olduğunu bilmemiz gerekir. Yöneticiler zalim olabilir, komutanlar kötü olabilir. Ama onları dinlemezsek ülkemiz elden gider. Ne ulusumuz ne de dinimiz kalır.

İşte TV5’ten beklediklerimiz bunlardır. Burada işaret etmek istediğim bir husus daha vardır.

Televizyonumuz bizlerden bahsetmelidir. Düşmanlar onun konusu olmamalıdır. Yayınlarda hem “Adil Düzen” anlatılmalı, hem mü’minler tanıtılmalıdır. Muhaliflere de yer verilmelidir. Onların görüşleri de yer almalıdır. Ama onlar reklam edilmemelidir. Asıl inanmışlara, Hıristiyan veya Yahudi de olsalar onlara yer verilmelidir. Ülkemizin insanına yer verilmelidir. Ülkemizin kültürüne sahip olanlara yer verilmelidir. Halkımız bizi tanımalıdır. Yoksa onların aleyhinde konuşacağız derken halkımızı onlardan yaparız.

İkinci husus; halkımıza çözümler öğretilmeli, çözümler üretilmelidir. Halkımız düşmanların zorbalıklarını her gün duyarak ümitsiz hâle düşüp şuur altında düşmanlara teslim edilmemelidir.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 257. SEMİNER              Yorum-87         Ankara, 20 Haziran 2004

PAZAR GÜNLERİ YAPILAN ANKARA PROGRAMI

(Ankara’da Ali Erişen değerlendirecektir.)

 

III. BİN YIL UYGARLIĞINDA ÖĞRENİM

Osmanlı İmparatorluğu yenilip Sevr imzalatılınca ümitlerini kesmiş olan Türk halkı imamların teşviki ile çeteler oluşturmuş ve esnaf bunları desteklemişti. Ülkenin her tarafında kıyam başlamıştı.

Şüphesiz sadece bu direnmeler ülkeyi kurtaramazdı. Ülkenin kurtulması için merkezî bir yönetime gerek vardı. Kazım Karabekir’in başlattığı merkezî teşkilâtlanama Mareşal Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü tarafından da desteklenmiş, Mustafa Kemal başa geçerek Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Böylece siyasi istiklâl sağlanmıştır.

Mustafa Kemal 1933’te Türkiye Cumhuriyeti’nin hedefini; muasır medeniyetin fevkine çıkma olarak göstermiş ve araç olarak da müsbet ilim meş’alesini koymuştur. Bu yolda resmî çalışmalar olmuş ama muasır medeniyetin üstüne çıkmada herhangi bir adım atılamamıştır.

Ya bin yıl önceki İslâmî ilimler ezberlenmiş, ya da Batı dünyasının en erken 50 sene öncesindeki ilimler ezberletilmiştir. Hayat ilk çağlardan daha geride, ilimden uzak olarak devam etmiştir. Bunun yanında halk İstiklâl Savaşı’nın çeteleri gibi küçük küçük gruplanarak her tarafta Kur’an’ı tefsirleri ile okuma yolunu tutmuştur. Her tarafta bu husustaki çalışmalar sürüp gitmektedir. Bizim “Akevler Çalışmaları” da bunlardan birini teşkil etmektedir.

Ne var ki, henüz bu çaba bir ilmî merkez oluşturamamıştır. Yani, daha ilmî istiklâlimizi temin etme savaşına girişemedik. Şimdi bunun zamanı gelmiştir.

Artık Erzurum ve Sivas ilmî kongrelerini yapma zamanıdır. Bunu nasıl başaracağız?

a)      Yüz ilim var. Her ilimde en az on alim çalışmalıdır. Demek ki, bin alimden oluşan bir ortaklık kurmalıyız. Bunu yapabilmemiz için önce kendimiz birer ilim alarak çalışmaya başlamalıyız. Çalışma örneğini basılı hâle getirip Türkiye’deki ilim adamlarına ulaştırıp çalışmalarımıza ortak olmalarını istemeliyiz.

b)      Bir basın veya bir yayın bize ortak olabilir, parti kurucuları gibi Türkiye’yi dolaşır ve bin ilim adamını buluruz. Bir sözleşme yapar, bu ilmî çalışmalara ortak olmalarını isteriz. Üreteceğimiz eserler gelir getirdiğinde bölüşürüz.

c)      Ondan sonra bin ilim adamının katıldığı “bir haftalık bir kongre” yapmalıyız. Bu kongrede neler yapmamız gerektiğini tesbit edip dağılmalıyız. Sonra “ikinci kongre”yi yapıp çalışmalarımıza son şeklini vererek “örgütlenmiş bir üniversite” hâline gelmeliyiz. Bin öğretim üyesi olan bir üniversite.

d)      Bunlar onarlı gruplar oluşturup 6 sayfalık metinler oluşturmalı, sonra 600’er sahifelik şerhler yazmalıdır. Böylece muasır medeniyetin fevkine çıkacak müsbet ilmin yolunu tutmuş oluruz.

Ondan sonra artık, bugün olduğu gibi bizim üniversitemiz okutarak ders vermeyecektir.

TARİHTE İLMÎ FAALİYETLER DÖRT DÖNEM GEÇİRMİŞTİR:

a)      Görenek dönemi. Toplayıcılık döneminde çocuklar anne babalarının yanında iş hayatında büyürlerdi. Ayrıca öğrenim müesseseleri yoktu.

b)      Avcılık döneminde çocuklar iş yerine gidemedikleri için mağaralarda çizdikleri av hayvanlarının resimleri üzerinde ders vermeye başladılar. Şimdi biz hâlâ o dönemdeyiz.

c)      Yerleşik dönem. Toprağa yerleşip siteler kurmaya başlayınca yargı doğdu. Davalı ile davacı tartışmasında tartışmalı ilim doğmuştur. Bu metot Mezopotamya’da gelişmeye başlamıştır. Yunan’da olgunluk çağına ulaşmıştır.

d)      Sonra bu da yetmedi, deneme dönemi geldi. Müslümanlar tarafından başlatılan bu metot Avrupa’da bugünkü olgun meyvelerini verdi. Okullar ve üniversiteler dönemi oluştu.

Bundan sonra yeni dönem başlayacaktır. Bu da “imtihanlı eğitim sistemi”dir.

İnsanlar nereden nasıl isterlerse öyle öğrensinler: Bugünkü imkânlarla isteyen her istediğini her yerde öğrenebilir. Ancak bildiğini kanıtlamak için imtihana girecektir. O halde gelecekte üniversiteler okutmayacak, öğretmeyecek, sadece imtihan yapacak ve diploma verecektir. Diplomalar da teminatlı olacak, yani doktor eğer hastaya zarar verirse, dayanışma ortaklığı onu tazmin edecektir. Eğer bir mühendisin yaptığı inşaat çökerse, onun dayanışma ortaklığı tazmin edecektir. Eğer bir şoför kaza yaparsa, ona diploma (ehliyet) veren üniversitenin dayanışma ortaklığı tazmin edecektir.

İşte böyle bir üniversiteyi kurmamız için “Akevler Ankara Ekibi” faaliyete geçebilir.

İLİMLER VE KİTAPLAR

(Ankara’da Sabri Tekir değerlendirecektir.)

Mantık

 

Lügat

Nüfus

Geometri

 

Coğrafya

Planlama

Kimya 

 

Maddeler

Sağlık   

Fizik

 

Enerji  

Bakım

Mekanik

 

Astronomi

Güvenlik

Matematik

 

İstatistik

Envanter Muhas

Atom Fiziği

 

Irklar

Okullar

DNA

 

Bitkiler

Araştırma

01 Byt

 

Hayvanlar

Tebliğ

Dalga Fiziği

 

Devletler

Mabetler

Hikmet

    

Felsefe

Anayasa

Tarih

 

Medeniyetler

Noter

Evrim

 

Jeoloji

Kontrol

Entropi

 

Arkeoloji

Soruşturma

Âhiret

 

Dinler

Hakemler

Usul

 

Fıkıh

Zimmet Muhasb

Eğitim

 

Kütüphaneler

Mesleki Eğitim    

Psikoloji

 

Etkin Kişiler

Banka

Sosyoloji

 

Bucaklar

Ambar

Yönetim

 

Kurumlar

Askeri Eğitim

Gramer

    

Edebiyat

Tapu

Dil

 

Diller

Basın

Teknik

 

Araçlar

Ulaşım

Hukuk

 

Kanunlar

Haberleşme

Sanat

 

Yapıtlar

Yayın

 

 

Yukarıda yazılanlar birer varsayımdır, öneridir. Üzerinde çalışılacak ve zamanla olgunlaşacaktır. Bu olgunlaşma kıyamete kadar sürecektir. Hangi konuların hangi ilimlerde inceleneceği hep konular ortaya çıkınca içtihat yapılıp uygulanacak, zamanla icmaya gidilecektir. Bir karede olanlar bir fakültenin bölümleridir. Bunların yerleri de değişebilir. Banka, psikolojide değil de sosyolojide bölüm olabilir. Biz sadece kabaca ilk aklımıza geldiği gibi yerleştirdik. Bunlara verilecek adlar da zamanla oluşacaktır. Asıl değişmeyecekler nelerdir?

a)       Bir üniversite 25 fakülteden oluşacak, bu artmayacak ve eksilmeyecektir. Ortaya çıkacak her türlü ilimler bunların içinde yer alacaktır.

b)       Her fakültede dört bölüm bulunacaktır. Biri teori, biri tabiî, biri amelî, biri de hikemî olarak konular ele alınacaktır. Teorik bölümde sadece o ilmin kanunları öğrenilmiş olacaktır. Tabiî ilimlerde ise Kâinatta mevcut olanlar tasnif edilerek tanıtılacaktır. Amelî olanlarda ise onlardan yararlanarak uygulama yapacağız, kendimiz yararlanacağız. Hikemî olanlarda ise böyle olmalarının sebebi nedir? Kaşın gözün üzerinde olduğunu, bunun insandaki genlerden şu numaralı genin kontrolünde şöyle oluştuğunu tesbit biyolojinin teorisine aittir. Yani oluş sebeplerini inceler. Hikmet ilmi ise gaye sebeplerini inceler. Niçin böyle yaratılmış? Gaye nedir? Dünyanın çevresinde Ay vardır ama niye vardır? Fırat ve Dicle Körfez’e dökülür. Bunun ne yararı vardır? Böyle olmazsa ne olur? Bu ilimler daha gelişmemiştir. Oysa buna şiddetle ihtiyacımız vardır. Aile müessesesinin, dışarıdan evlenmenin, serbest cinsi münasebetin zararlarını ancak hikmetle bilebiliriz. Kanunlarımızı ona göre yaparız, makinalarımızı ona göre yaparız. Ona göre yaşamayı tercih ederiz. Sigaranın zararlarını biyoloji değil, hikmet ilimleri öğretir.

c)       İlimler için ortak metinler tesbit edilmelidir. Her ilmin 6 sayfadan oluşan bir metni olmalıdır. Bütün metinlerin toplam sayfası 600 sahife olmalıdır. Bu metinlerde icma ile sabit olan ve dolayısıyla ispatsız doğru kabul edilen şeyler yazılmalıdır. Dünya yuvarlaktır. İstanbul Boğazı üzerinde iki köprü vardır gibi kesin bilgiler yer almalıdır. Bu metni herkes bilmeli ve kaynak göstermeden bu bilgileri kullanmalıdır.Her ilmin 6 sahifelik metni 600 sahife ile şerh edilmelidir. Bu da bu metnin içeriğinin ispatını içermelidir. Bir ilimde ihtisas yapanlar o ilmin 600 sahifelik şerhini bilmelidirler. Bütün araştırma çalışmaları bu metin ve şerhlere dayanmalıdır. İlmin deney sonuçlarını içeren ansiklopediler olmalıdır. Araştırmacılar ya bu ansiklopedilere katkıda bulunacaklar, deney ve müşahedelerini oraya ilave edecekler, ya da onlara dayanarak sorunları çözeceklerdir. Nihayet araştırmalar, bu metin şerh ve ansiklopedileri içinde sistematik olarak yer almalıdır. İlim dağınıklıktan kurtulmalıdır.

d)       İlimler ilk, orta, yüksek ve akademik olarak derecelendirilmektedir. Kitaplar ona göre yazılmalıdır. İlk okullarda ispatsız ama pratik olarak her şey öğretilmelidir. Mesela, Logaritmayı kullanmayı, sinüs ve kosinüslerden yararlanmayı bilmelidir, ama onun ispatları öğretilmemelidir. Liselerde ise bunların ispatları öğretilmeli ve kişi müsbet düşünme seviyesine ulaştırılmalıdır. Değişik görüşler değil, her ekol kendi tek görüşünü öğretmelidir. Üniversitelerde lisedeki ispatların üzerindeki ihtilâf ve tartışmalar öğretilmeli, kişi proje yapacak hâle getirilmelidir. Akademik kariyerde ise tamamen yeni keşifler ve üretimler üzerinde çalışacak hâle getirilmelidir.

İşte bu kurallar içinde ilmin keşfine çıkmalıyız, ilmin öğretilmesine değil.

Çünkü ilim bilinenleri öğretmek değildir. Bilinmeyenleri bilinir hâle getirmektir.  

 

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3453 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2648 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2137 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2160 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2333 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2385 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2605 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2659 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2973 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3120 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3409 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5459 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3848 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3697 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3401 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3858 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3820 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4096 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4607 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3004 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3102 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3953 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3808 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2930 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3938 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7693 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5579 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4162 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3562 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3708 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4717 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4429 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4724 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4646 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4798 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4538 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3384 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4460 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3610 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5154 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3839 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5135 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4991 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4916 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3518 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3467 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3682 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5141 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4195 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5402 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4076 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5254 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4405 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4416 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4560 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4756 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5307 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4107 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5250 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4512 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3832 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4364 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4575 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4103 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4085 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4075 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4533 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5634 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9792 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4636 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3690 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3842 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3351 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3374 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3736 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5688 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4239 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3437 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler