Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 258
ÂL -İ İMRAN SURESİ TEFSİRİ 146-148.AYETLER
27.06.2004
2496 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   258

ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi   25 - 27 Haziran 2004     Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline)  www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 258. SEMİNER     (CUMA-C.TESİ-PAZAR)    İst. - Ank., 25-27 Haziran 2004

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL              Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)            Tel: (0532) 246 68 92

*HAFTALIK TEFSİR SEMİNERİ  (CUMARTESİ GÜNLERİ “YENİBOSNA”; Saat:18.00-21.00)

 

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ TEFSİRİ – 38

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 18.00 – 21.00 saatleri arası okunacak ve tartışılacaktır.

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Reşat Nuri Erol ve Lütfi Hocaoğlu, … dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Cuma günü Üsküdar’da bir kısmı ilk yarım saatte Reşat Nuri Erol tarafından özetlenecektir.

Pazar günü Anakara’da bir kısmı yarım saatte Sabri Tekir tarafından açıklanacaktır.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

 

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

وَكَأَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ(146) وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ(147)

فَآتَاهُمْ اللَّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْآخِرَةِ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ(148)

 

 

وَكَأَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ  (Va KaEayYın Mın NaBıyYın)  “Nebilerden niceleri.”

Kur’an’da Allah’ın görevli kıldığı insanlardan “nebi” ve “resul” olarak bahsetmektedir. Bazıları için “nebi”, bazıları için “resul nebi” denmektedir. Hazreti Muhammed (s.a.v.)’in “son nebi” olduğunu bildirmekte, ama “son resul” olduğunu söylememektedir. Kur’an’da “Ey nebi” çok kere geçtiği halde; “Ey resul” iki defa, “Ey resuller” bir defa geçmektedir. Oysa “Ey nebiler” geçmemektedir.

Resul ve nebi arasında değişik görüşler vardır. Biz burada sadece kendi içtihadımızı aktaracağız.

a)       Nebi, haber alan demektir. Yani, Allah’tan vahiy almıştır. Resul ise, bu vahyi tebliğ eden kimsedir.

b)      Hz. Muhammed (s.a.v.)’den sonra nebi yoktur. Artık vahiy yoktur. Onun yerine içtihat vardır, ilham vardır. İçtihat, akıl yoluyla delillerden yapılan istidlâldir. İlham ise, duygularla alınan sezilerdir. Bunların vahiyden farkı; vahiyde Cebrail geliyor, doğrudan söylüyor, hata olma ihtimali yoktur. Oysa içtihat ve ilhamda ise hata olma ihtimali vardır. Demek ki, nübüvvet görevi devam etmektedir, ama artık nebi yoktur.

c)       Resul, haberi ulaştıran demektir. Allah’tan aldığı vahyi insanlara tebliğ eden, ulaştıran demektir.

d)      Resullük görevi bitmemiştir. Bundan sonra kıyamete kadar Kur’an tebliğ edilecektir, bu tebliğ ile görevli kimseler olacaktır. Bunlar topluluğun başkanlarıdır. Ne var ki, bu başkan hangi mertebede başkandır? Esas olarak Cuma namazını kıldıran başkanlardır. Bunlar hukuk düzenini kurarlar ve adaleti tesis ederler.

e)       Kur’an’dan önce hem nebiler, hem resuller gelmiştir. Bir kimse hem nebi, hem de resul olmuştur. Yalnız nebiler vardı; yalnız resul olanlar da vardı, görüşündeyim. Son nebiden sonra artık nebi resuller yoktur. Müçtehit resuller veya müçtehit olmayan resuller vardır.

Şimdi bu âyette nebilerin ribbiyyunlerle birlikte mukatele ettiklerini burada bahsetmektedir. Oysa bizim kabulümüze göre resullerin savaşma hakkı vardır. Çünkü onlar cihadla mükelleftirler. Nebilerin görevleri ise tebliğdir. Burada “nice nebiler” diyerek onların da savaştıkları anlaşılmaktadır.

Burada şöyle yorum yapabiliriz. Nebi ve resul olan kimselerden bahsedilirken, “resul” değil de “nebi” olarak bahsedilir. Yani, yalnız “nebi” olanın adı “nebi”, yalnız “resul” olanın adı “resul”, hem “nebi” ve hem “resul” olanın adı da “nebi”dir. Yani, burada bahsedilen “resul-nebi” anlamındadır.

Bunun başka bir tevili de, nebilerin de savunma savaşları yapma görevleri vardır. İzin verildiği zaman yapılan savaşlar böyledir. Yani, savaşların iki meşruiyeti vardır. Biri müdafa savaşlarıdır. Bedir, Uhud, Hendek savaşları böyle savaşlardır. Bu tür savaşları yapmak nebilerin de yetkisindedir. Bu savaşa herkes katılma durumundadır. Savaşın ikinci meşruiyeti ise; fitne kalmayınca ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar, yani güven ve özgürlük için savaş, dinde/ düzende zorlama olmaması için, hukuk düzeninin kurulması için savaştır. Bu savaşla yetkili olan mü’min cemaatlerdir ve bunların başında asker bir resul yani başkan bulunmalıdır.

Bu yorumumuzu teyid eden bundan sonra açıklayacağımız âyetlerde (149) “iman edenler” diye hitaba başlanmakta ve savunma savaşları anlatılmaktadır. 161’inci âyette ise “nebinin ğalletmesi olmaz” denerek, savunma savaşında ganimet sözkonusu olmayacaktır. 164’üncü âyette, Allah mü’minlerin içinde kendilerine bir resul ba’sederek onları memnun etti denmektedir. Demek ki, önce mü’min olunmakta, sonra resul gelmektedir.

Adil Düzenciler de şimdi mü’min olmaya çalışıyor ve içlerinden bir resul bekliyorlar. Günü gelince Allah onların içinden birini bununla görevli kılacaktır.

قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ (QavTaLa MaGaHU RibByYuNa KeSıRun) 

Kur’an’da Ehbar, Kıssıs, Rebban ve Ruhban kelimeleri geçmektedir. Kur’an’da “Ahbar”, Rebban ve Ruhban kelimeleriyle beraber geçmektedir.” Kıssıs” Ruhban kelimesi ile birlikte geçmektedir.

Rabbaniyyun kelimesi ayrı, Rıbbıyyun kelimesi ayrı ayrı geçmektedir. Burada “Ribbiyyun” kelimesi geçmektedir. Rebban ile Ruhban kelimelerinden biri meslekî, diğeri dinî dayanışmadır. Rebban kelimesini meslekî dayanışma olarak alıyoruz. Çünkü terbiyeden, eğitimden gelmektedir. Ruhban ise çekinmeden gelmektedir. Biri isim biri fiildir. Burada rebbanilerden değil de ribbilerden bahsetmiş olması ayrı bir önem taşımaktadır. Bunlar devlet aşamasına gelmeden önce mü’minlerin örgütlenmeleridir.

Bu örgütlenme ekonomik örgütlenmedir. Ama cihad için örgütlenmedir. Yani, imamları ile cihad yapacaklardır. Ekonomik olarak nebilerinin çevresinde birleşecekler ve bir taraftan içtihat ve icmalarla Kur’an’ı öğrenecekler, diğer taraftan bu öğrendiklerini ekonomide uygulayacaklardır. Yani, bir tür meslekî dayanışmayı oluşturacaklardır. Bu arada kendilerine saldıranlara karşı da direnme yapacaklardır. Mekke devrinde yaşarken silahlı mücadeleye girişmeyeceklerdir. Ama bir gün iktidar olabilirler. Bu iktidar iki şekilde olur.

Birinci şekil olarak, hicret ederler ve hicret ettikleri yerde “Adil Düzen”i kurarlar. Buna karşı saldırılara uğrarlar. Nitekim tarihte hep böyle olmuştur. Demokrasi Avrupa’ya gelmeye başlayınca, Avrupa krallıkları bileşip birlikte demokratik hareketlere karşı savaş açtılar. Sosyalizme karşı da böyle olmuştur. İşte o zaman savunma savaşını vermek durumundadırlar.

İkinci şekil olarak, seçimle iktidar olabilirler. Ekseriyeti elde eder ve onlar da iktidar olurlar. Millî mutabakat hükümetini kurarak “Adil Düzen”i getirmek isteyebilirler. Ama birtakım kimseler bu millî mutabakat hükümetini tanımayabilir ve o zaman iktidarlarını kendi ülkelerinde korumak durumuna düşerler. Burada rol oynayacak kimseler meslekî dayanışma ortaklıklarıdır. Yani, Adil Düzen sermayesidir. Onun için “Ribbiyyun” kelimesi geçmiştir. 

Bu âyet bize yeni bir şey öğretmektedir. Siyasi iktidar mı, yoksa ekonomik iktidar mı?

Ekonomik iktidar siyasi iktidardan daha önemlidir. Bugün Yahudilerin siyasi iktidarları yoktur. Ama ekonomik iktidarları ile bütün siyasi iktidarları emirlerine almışlardır. Onlar “faizli sistem” ve “karşılıksız para” ile bu iktidarı elde ettiler. Biz ise “karz-ı hasen sistemi” ile ve altınla değil, “altın karşılığı para” ile ekonomik iktidar elde edecek ve insanlığın zulümden kurtulması için vesile olacağız.

“İslâm devleti” yani “barış devleti” demokratik, lâik, sosyal ve liberal hukuk devleti oluştuktan sonra sermaye artık siyasete karışmaz, ribbiyunluktan rabbaniyinliğe geçer. Bununla beraber vergi vererek devleti onlar yaşatacaklarından kamu yönetiminde hâlâ sözleri geçerli olacaktır.

فَمَا وَهَنُوا (Fa MAv VaHaNUv)  “Vahn etmediler. Gevşemediler.”

Vahn” gevşek, sarkık demektir. Vehn etmediler. Gevşemediler.

“Katele” kelimesi, karşılıklı savaştır. Ancak silahla karşı gelme olmadığı halde, siyasi sebeple ölme de mukateledir. Yani, senin bir suçun yok, doğrusunu söylüyorsun. Silah kullanmaya izin olmadığı için karşındakine silah kullanmıyorsun, ama görüşlerinde ısrar ediyorsun ve o seni öldürüyor. Hapsediyor, kapatıyor.

Bu da kıtaldir.

Burada ribbilerin en önemli işi dayanmadır. Gevşememedir. Taviz vermemedir. Görüşlerden ayrılmamadır. “Adil Düzenden vazgeçtik” denmemedir. Yalnız Millî Görüş gömleğini değil, Adil Düzen gömleğini de çıkarmamaktır. Partileri kapatılabilir. Ellerindeki malları alınabilir. Hattâ öldürülebilirler. Ama onlar “Adil Düzen”den vazgeçmezler. Rüşvet vererek iş yapmayı asla meşru saymazlar, vergi kaçırarak iş yapmaya tenezzül etmezler, faizli işleri meşru görmezler. Ortaklığı bırakıp ücret sistemine geçmezler.

لِمَا أَصَابَهُمْ (LıMAv EaÖABaHuM)  “Kendilerine isabet etmiş olduğundan dolayı.”

Hak uygarlığını tesis edecek olan cemaat birtakım sıkıntılara girecektir. Onlara kötülükler isabet edecektir. Bulundukları mevkileri kaybedecekler, servetlerini yitirecekler, çevreden dışlanacaklar, yurtlarından sürülecekler… Bunlar hep olacaktır… Bu imtihandır... Hapishanelere girecekler, öldürülüp şehit edilecekler…

Ama onlar gevşemeyecekler. Mekkeli Müslümanlar bunlara örnektir.

فِي سَبِيلِ اللَّهِ (FIy SaBıYLı elLAHı)  “Allah’ın sebilinde.”

-Allah’ın sebili nedir?

Önce müslim olmadır, sonra ittika etmedir, sonra ihtida etmedir. sonra mü’min olmadır.

Müslim olma demek, şeriatın dediklerini yapma demektir. Bu da Kur’an’ı birlikte manâsı üzerinde düşünerek okuma ile olur. Sonra bu öğrenilenleri yapma demektir. Sonra kurtuluş yolu arayıp faizsiz ekonomik işletmeleri kurma demektir. Ondan sonra da İslâm düzenini, “Adil Düzen”i tesis etme demektir. İnsanlığı saadete ulaştırma demektir.

وَمَا ضَعُفُوا (Va Mav WaGuFUv)  “Zaaf etmediler.”

Zafiyet” eriyip küçülmek demektir. Eğer baştan inanmamış kimseleri çevrenize alır büyürseniz, sonra birden onlar dağılır ve siz küçülürsünüz. Biz aynı zafiyeti İzmir Akevler’de gösterdik. Kooperatife herkesi aldık. Birden büyüdük. Ama sonra birden durakladık. Hâlâ yol alamadık.

Millî Görüşçüler de böyle yaptılar. Ondan sonra zayıfladılar. Şimdi AK Parti’nin büyümesi de böyledir.

Oysa, sahabelerden irtidat eden, gevşeyen, hemen hemen olmadı. Sahabelerin kendi aralarında kavgaya tutuldukları zaman duraklamalar olmuş, İslâmiyet ise daima genişlemiştir.

Bugün bile dünyada Müslümanlar mağlup durumda oldukları halde, dinlerine galip gelen bir din yoktur. Sağlanan büyük imkânlarla Müslümanlar kitleler hâlinde Hıristiyan veya dinsiz olmamaktadır.

Adil Düzencilerin dikkat edecekleri şey, kendilerinin sağlam olmaları, gevşememeleri ve fedakârlıklarda bulunmalarıdır. Onların bu azmini ve imanını görmüş olanlar zamanla onlara katılırlar. Kötü günlerde, sıkıntılı günlerde, zayıf günlerde katılırlar. Sonra ise onları “Adil Düzen”den kimse ayıramaz.

Gevşemezler. Çabuk büyüme yerine sağlam büyüme esas alınacaktır.

Buradaki “Ma”yı olumsuz “Ma” yaptık. Bu sula olup “Lima”ya atfolur. O zaman da manâsı, zayıf oldukları halde gevşemediler. Yani, zamanla zayıf hâle düşerler ama gevşemezler.

Bugün Millî Görüşçüler bunu yapıyor, çok zayıf hâle düştükleri halde gevşemiyorlar. Akevler’dekiler de böyle olmalıdırlar. Bu manâsıyla Millî Görüşçülere büyük müjde vardır.

وَمَا اسْتَكَانُوا (Va Mav iSTaKAvNUv)  “İstikan etmediler.”

Bu kelime “Kâne”den gelebilir. O zaman mekân istemediler demektir. Olmak istemediler demektir. Yani, makam ve servetin peşinde koşmadılar demek olur. Yani, zafiyet göstermediler. Sonra da zafer göründüğü zaman ganimet peşinde koşmadılar demektir.

Siyasiler bu işi başaramadılar. İktidar olunca gerek kendilerine, gerekse partilerine servet edinme peşinde koştular. Hepsinin akıbetleri hüsran oldu.

Akevler’dekiler zafiyet gösterdiler, gevşediler; ama servet ve iktidar peşine koşmadılar. Bu sebepledir ki tohum olarak varlıklarını koruyorlar. İleride “Adil Düzen”in oluşmasında rol oynayabilirler.

İkinci anlam ise “Sekene”den gelir. O zaman istifla babından olur. Duraklamadılar demek olur. Bu tam Akevler için söylenebilir. İstikân gösterdiler. Elleri ayakları bağlı hiçbir şey yapmaz bir durumdadırlar. Başarı için harekette olmak gerek. Tebliğ hareketini bile yapamıyoruz. Başkanlardan randevu alın, tebliğ yapalım diyoruz. Bir yerden alınıyor, görüşülüyor, tebliğ yapılıyor. Ama ondan sonra duruluyor. Başkalarından randevu bile alınamıyor. Market için harekete geçiliyor, hevesleniliyor, ondan sonra tam bir istikân içine giriliyor.

İşte şimdi başarısızlığımızın sebeplerini burada öğreniyoruz. Allah’ın bir güç vermesini dua ediyoruz.

Buradaki “Ma”yı mevsula yapabiliriz. İstikân etmiş olmalarından dolayı gevşemediler olur. O zaman istikân, mekân tutmak, yer tutmak olur. Gevşeme iki zamanda olur. Ya çok zayıf zamanında, ya da çok güçlü oldukları zaman. Biz artık güçlüyüz, bize bir şey olmaz dendiği zaman birden darbe gelir. Hazırlıksız iseler yok olup giderler. 1960 yılında Demokrat Parti’ye böyle geldi.

وَاللَّهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ  (Va elLAHu YuXıbBu elöÖAvBıRIyNa)  “Allah sâbirleri hubbeder.”

Burada “Subarâ” değil de “Sabirîn” gelmiştir. Yani, ayrı ayrı, teker teker sabretme değil, cemaatçe sabretmemiz gerekir. Asan edersek Allah bize hub edecektir. İnsanlar dünyada sevilmek için yaşarlar.

Herkesin kendilerinden nefret ettiklerini hissederlerse, Allah’a da inanmıyorlarsa, insanlar intihar ederler. İntiharların başlıca sebeplerinden biri, toplulukla bağını koparma olur. Yani, insan canını çok sever ama sevilmeyi ondan daha çok sever. Allah tarafından sevilmenin manâsını burada anlamalıyız.

Burada “sabredenler” denmiştir. Savaşıp öldürenler denmiyor. Tam tersine, ölesiye kadar hak yolunda sabır gösterenler denmektedir. Buradan anlıyoruz ki “kıtal” kelimesi hak uğruna can verebilme demektir.

Sabır, savunma savaşının mağlup olmaz silahıdır.    

وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا (Va MAv KaNe QaVLuHuM IlLa EeN GaLu) 

“Ribbilerin kavilleri şöyle kavletmekten başkası olmadı.”

Ribbiler, yani İslâm düzeni, “Adil Düzen” gelmeden önce Adil Düzen hazırlığını yaparken, uğradıkları zulme karşı sabretmişlerdir. Mevkilerini kaybetmiş, mallarını kaybetmiş, çevrelerini kaybetmiş, hatta canlarını kaybetmişler ama sabırlarında devam etmişler. Bu durumlarından şikayetçi olmamışlar.

Niye başımıza bunlar geliyor dememişlerdir. Allah’a teslim olmuş ve “Adil Düzen”in, Hak düzeninin, şeriat düzeninin, İslâm düzeninin gelmesini, ellerinden ne gelmişse onu yaparak beklemişlerdir.

Anayasalarında demokratik, lâik, sosyal ve liberal hukuk devleti olduğunu yazanlar, onun gelmesinin tek yolunu gösterenlere ellerinden gelen her zulmü yapmayı esirgememişlerdir. Ama Adil Düzenciler sadece şunları, aşağıda geçen duâyı söylemişlerdir.

Bundan sonraki âyetlerde geçen duâ, bizim için ağzımızdan düşürmememiz gereken duâdır.

رَبَّنَا (RaBbAaNAv)  “Rabbimiz. Bizim Yetiştiricimiz.”

Bizi terbiye eden Rabbe, bizi yetiştirerek yüksek derecelere çıkaran Var Edicimiz demişlerdir.

Müslümanlar dualarını “Rabbenâ” diye yaparlar. Çünkü onların duaları, evrim kanunlarına uygun mümkün olan şeyleri istemektir. Sünnetullaha uymayan şeyleri istemezler. Dolayısıyla Allah’a zâtının ismiyle değil, “Rab” sözüyle çağırarak dua ederler. O’ndan Rabbin yapacaklarını yapmasını isterler.

اغْفِرْ لَنَا (EıĞFıR LaNAv)  “Bizim için ğufr et, bizim için ört.”

Ğufr etmek” çukuru kapatmak demektir. Kötü bir şeyin çevreye zarar vermemesi için onu çukura koyar ve üstünü kapatırız. Çevre kirliliğine karşı en kolay çözüm yolu çukura koymak ve üstünü toprakla kapatmadır. Çirkinlikler orada kaybolur. İstanbul’daki çöplükler böylece parklar hâline gelmiştir. 

Toplulukta işlenen suçlar da topluluğun sosyal çevresini bozar. Onun da kapatılıp çukura gömülmesi gerekir. Eski DEP milletvekillerinin dışarıya çıkarılması böyle bir ğufran olabilir. Eski işlenen suçlar tarih olur. Kendileri ve çevrelerinde olanlar, eski kötülüklerini telafi ederler.

ذُنُوبَنَا (ZuNUvBaNAv)  “Zenblerimizi”

Zenb” kuyruk demektir. Halka gösterilmeyen fiiller zenbdir. Suçları içerir. Siyasi suçlarla beraber sosyal suçları içerir. Yaşadığımız çevrede biz ne kadar iyi olmuş olursak olalım, kendimizi koruyamaz, devamlı olarak biz de günah işlemek durumunda oluruz. Bize saldıranlara karşı çıktığımız zaman, karşı taraftaki mazlumlara da zulmetmiş olabiliriz. Yalan söylemek, rüşvet vermek, vergi kaçırmak durumlarında kalırız.

Bizim bu günahlarımız var, o halde buralarda işimiz ne demezler, günahlarından istiğfar ederler. Yani, bir daha işlememek için gayret sarf eder, yaptıklarının görülmemesini isterler.

وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا (VaEıSRAFaNa Fıy EaMRiNAv)  

“Ve emrimizde israfimize de ğufr et, kapat.”

Bu işlerimizde israf nedir? Bu bizim kendi amellerimizdeki israf değildir. Bu zaman israfı veya mal israfı değildir. Bu görev israfıdır. Cihat yaparak “III. Bin Yıl Uygarlığı”nı getirirken israf yaparız. Bazen yetkilerimizi ve görevlerimizi aşar, başkalarına zulmederiz. Yetkimiz olmayan baskı yaparız. Bazen de birden büyümek için daha çabuk ve daha büyük işler yapmaya kalkışırız.

Biz Akevler olarak bu israfı hep yaptık. Küçük ve basit iş yapacağımıza, büyük iş yapmaya başladık; yapamadık... Ahşap evlere giriştik, yarım kaldı... İşi biraz daha küçültmek istedik, poşet imalâtına başladık, o da yarım kaldı... Market kurmaya kalkıştık, yine yarım kaldı…

Yarım kaldı derken, belki hiç başlamadı diyebiliriz. Ama başladık ve hâlâ devam ediyor. Hiç birisi bırakılmış değildir. Bunlar bizim israflarımızdır. İşte bunlardan dolayı mağfiret talep etmeliyiz.

Başarısızlığımızın sebebi; günü gelmeden, biz olgunlaşmadan işe başlamamız olmuştur.

وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا (Va ÇebBıT EaQDAvMaNAv)  “Ve kademlerimizi tesbit et.”

Eğer israfı yaptığımız zulüm olarak anlarsak, o zaman ayaklarımızı tut da başkalarına zulmedip israf etmeyelim demek olur. Yokuş aşağı inen kimse ayakları kayarsa, düşer, yuvarlanır, başkalarını da ezer. Yahut vurmayım derken onu altına alır.

Bizim ayaklarımızı sağlam tut da israf yapmayalım. Başkalarına zulmetmeyelim.

Şayet israf işte ileri gitme şeklinde anlaşılıyorsa, o zaman bizim duamız onları tamamlamak olmalıdır.

İzmir’de, Kemalpaşa’da, İstanbul’da, Kırgızistan’da giriştiğimiz işler vardır Bunların hepsi yarım duruyor. Allah’tan duamız bunları tamamlamak olmalıdır.

Bizim kardeşlerimizde kötü bir huy vardır. Biri topluluk için bir iş yapmaya başlar. Başarırsa, herkes ister ki onun ortağı olalım. Sıkıntıya girerse, onu tek başına bırakırlar. O zaman bütün işler yarım kalır. 

Bizim İzmir’de 1960’larda başladığımız bir faaliyet vardır. Bu sonraları Akevler’e geçmiş, sonra Kırgızistan’a taşınmış, sonra da İstanbul’a gelmiştir. Bunlar hep yarım durmaktadır. Bunları benim işlerimmiş gibi görmektedirler. Yahut, bunları geliştirme yerine, tasfiye etme çabası içindedirler. Kademleri tesbit olmuyor.

Kim ben bunu Allah için yapıyorum derse, o Allah için yapılmıştır. Ona sahip çıkınız. Müslümanların başlatıp da bitiremedikleri iş varsa, onları sizin yapmanız gerektiğini unutmayın. Kademlerin tesbiti budur. “III. Bin Yıl Uygarlığı”nı kurmak için biri çaba sarf etmişse, o orada kalmışsa, siz onu bir adım ileri götürmelisiniz.

وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ (Va EaNÖuRNAv GaLAav elQaVMı elKAvFıRIyNa)

“Kâfir kavim üzerine bize nusret et.”

Bu duâ ribbiyunların duâsıdır. Yani, Adil Düzencilerin duâsıdır. “Adil Düzen” için gerekli ekonomik ve ilmî faaliyetler gösterirken, sünnetullah budur ki, kâfirler onlara düşman olur, onları her çeşit zulme uğratmak isterler. Ribbilerin duâsı ise; bize kâfirlere karşı nusret et. Yani, duâyı yaparken duâlarını amelleri ile de desteklemeleri gerekir. Bunun için ellerinden gelen nusreti de yaparlar.

20. yüzyıla kadar Hıristiyanlar ümitlerini kesmiş, mağlup olarak kabuklarına çekilmişlerdir. Müslümanlar da Osmanlı İmparatorluğu’nu kendilerinin kurtaracağını sanmışlardır. 20. yüzyılın bilhassa ikinci yarısında dünyada büyük değişme oldu. Dinsizlerin dünyayı yönetemeyecekleri ortaya çıktı. Hıristiyanlar ve Müslümanlar bu durumdan cesaret alarak tekrar kâfirlerle mücadeleye başladılar. 50 yıldır büyük mesafe aldık. 

Tarihte Yahudi fitnesi Müslümanlara Hıristiyanları kâfir, Hıristiyanlara da Müslümanları kâfir göstermiş ve savaştırmıştır. Bu her iki din mensuplarının beyinlerine o kadar kötü sokulmuştur ki, aksine bir türlü inanamıyorlar. Aslında kâfir olanlar dinsizlerdir. Hattâ dinsizler bile değildir. Kâfir olanlar din düşmanlarıdır. Adil Düzenciler kâfir olarak din düşmanı olanları; yani demokratik olmayanları görürler, teröristleri görürler. Onlara karşı yardım isterler. Hıristiyanlarla ve gerçek lâiklerle işbirliği içinde olurlar.

فَآتَاهُمْ اللَّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا  (Fa EavTAvHuMu elLAHu ÖaVABa elDüNYAv) 

“Allah onlara dünya sevabını verdi.”

Yani, onlar dünyada zafer kazandılar. Onların dünyadaki sevapları elbette para, servet ve mevki değildi. Onların dünyadaki sevabı “Adil Düzen”in gelmesidir. Bu gelecektir… Gelmektedir... 

Müslümanlar 1900 tarihlerinden beri hep zulme uğruyorlar. Meşrutiyetle, kendilerini koruyan sultanları tahttan indirdiler… 1910’larda, imparatorluğu yıktılar… 1920’lerde, tarikatları ve medreseleri kapattılar… 1930’larda, inananları sakal ve çarşaf aracılığı ile devlet görevlerinden uzaklaştırdılar…. 1940’larda, Köy Enstitülerini diktiler… 1950’lerde, Mustafa Kemal’e taptırmaya başlattılar… 1960’larda, milletin başbakanını astılar, partilerini kapattılar... 1970’lerde, hükümeti haksız yere iktidardan indirdiler, komünizmi dayattılar... 1980’lerde, Müslümanları hapishanelere doldurdular... 1990’larda, 28 Şubat müdahalesini yaptılar...

Görülüyor ki, yüz senede on defa Müslümanların başına âfetler geldi.

Ama Müslümanlar bunların hepsine sabrettiler... Gevşemediler... Teslim olmadılar... İsyan da etmediler.

1910’larda, bin yıldan beri kapalı olan içtihat müessesesi açıldı... 1920’lerde, Anadolu gayrimüslimlerden arındırıldı... 1930’larda, hedef muasır medeniyetin üstüne çıkma olarak belirlendi. Araç olarak müsbet ilim kondu. Artık İslâmiyet’e dönülecekti... 1940’larda, demokrasi geldi, Müslümanlar serbest kaldılar… 1950’lerde Türkiye Arapça ezanla İslâmiyet’i seçti... 1960’larda Müslümanlar teşkilâtlandı… 1970’lerde, Müslümanlar iktidara ortak oldular… 1980’lerde, Türkiye Devleti resmen İslâmiyet’i benimsedi ve resmî eğitime geçti… 1990’larda, Müslümanlar en çok oya sahip olarak koalisyon hükümeti kurdular… 2000 yılında, anayasa ekseriyeti ile iktidar oldular...

Demek ki, Allah onlara dünya sevabını verdi.

Akevler olarak da 1967’de faaliyete geçtik. Hedefimiz; Türkiye’de İslâmî düzeni getirmek; demokrasiyi ve lâikliği getirmektir. Baştan Risale-i Nur şakirtleri ile çalıştık. Bizden ayrıldılar, ama bugün dünyada en gelişmiş ilmî örgüt oldular; müsbet ilme dayanan dinî örgüt oldular. Siyasi parti kuruldu ve “Adil Düzen”i dünyaya yaydı. Ortaklarımız ANAP içinde yer aldılar. Ekonomide faizsiz sistemi bozdularsa da, Akevler’in öğretileri ile dünyanın tekel sermayesi ile yarışır hâle geldiler. AK Parti kadrosunun Akevler’le yakınlıkları bilinmektedir. O halde biz Akevler’de ne kadar çalıştık. Allah bize en az on misli sevabını verdi. Adil Düzen işletmesini kuramadık... Adil Düzen partisini kuramadık... Adil Düzen dergisini çıkaramadık... Henüz kitaplarımız yayınlanıp duyulmadı... Sabırlı olalım, bunların hepsi olacaktır.

وَحُسْنَ ثَوَابِ الْآخِرَةِ  “Âhiret sevabının da hüsnünü verdi.”

Müslimlere âhiret sevabını verecektir; ribbiylere âhiret sevabının hasenini verecektir. Mü’minleri ise ahsen ile sevaplandıracaktır. Bunu bu sûrenin sonunda “Ahsen” olarak değil de, “Min İndillah” olarak zikretmektedir. O âyetten ribbiyunların da cihad edenlerle beraber olduğu anlaşılmaktadır. Amelleri farklı ama mertebeleri aynı demek olmaktadır. O halde, bir kimse hakkı tebliğ ederken zulümle katledilirse şehid olmaktadır. Demek ki Ebu Hanife şehittir.

وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ  (Va elLAHu YUHıBu elMUXsINIYNa)  “Allah muhsinleri sever.”

Yukarıda “sabredenlerle beraberdir”, burada da “muhsinlerle beraberdir”.  

Bu âyetler gösteriyor ki, yukarıda geçen “Katele”de katledenler değil, katl olunanlar kastediliyor.

Savaşta muhsin olunmaz. Ama tebliğde muhsin olunur. Faizsiz işletmeleri kurmakla muhsin olunur. Çünkü o sayede herkes helâl aş ve iş bulmuş olur. O sayede eş bulur ve topluluk zinadan uzak kalır.

Bunların hepsi ihsandır. Basit bir marketi çalıştırdığınız zaman herkes bizi taklit etmeye başlar ve Türkiye o kadar değişir ki, sanki o marketin teorisini biz kurmamışız gibi olur. Demek ki, Allah bizden iki şey istiyor; sabır ve ihsan. “Onlar ki zekât için çalışırlar” âyetine uyarak kazanmaya ve ihsan etmeye koyulmalıyız.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 258. SEMİNER              Yorum-88         İstanbul, 25 Haziran 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

(Üsküdar’da Selahattin Öztürk değerlendirecektir.)

MARKET PROJESİ: HAYIR E-MARKETİ

Henüz okula gitmeden önce köyün mahallesinde bir grup oluşturmuştuk. Grup olarak mevsimi gelince mezarları dolaşırdık. Mezarlıklarda meyve ağaçları vardır. Bunlar hayrattır. Olgunlaşmadan yenmemek üzere dikenler konur. Olgunlaşınca açılır, bu hayrat dedikleri ağaçların meyvesini herkes yerdi. Altı saat süren uzun mesafeye yaya giderdik. Yolda oturulacak yerler vardı. Hayratı yapanın adı ile anılan, getirilmiş sular vardı. Onların adıyla anarlardı. Yağmurda korunmak için kulübeler vardı. Yapanların adıyla anılırdı. Bazen semt onun adını alırdı. Derelerdeki köprüler böyle adlar alabilirdi.

Hemen herkesin evinde bir misafir odası vardı. Köye gelen yabancı cami peykesinden çekiştire çekiştire götürülürdü. Bir kimsenin variyetini anlatırken; “On misafir yatağı var, yirmi misafir yatağı var, otuz misafir yatağı var.” derlerdi. Değirmen vardı. Para ile yapılmamıştı. Bakımını da para ile yapmıyorlardı. Onlar bu hayır işlerini yaparken zevk alıyorlardı. Hem sevap alıyor, hem de topluluk içinde sevilir insan oluyorlardı.

Şimdi İstanbul’a taşındık. Bunlara ihtiyacımız kalmadı. Zenginler artık hayır yapmayı unutmuş, gösteriş peşinde koşuyorlar! Gelin biz garibanlar birleşelim, hayır için bir iş yapalım. Bu hayır çağımızın işi olsun. Çevremizde “yüz adam” bulalım. Her ay onar dolar hayır yapsınlar. Otuz kişiyi evlerine misafir etsinler demiyorum. Sadece on dolarlık hayır yapsınlar. Bu her ay bin dolar eder. 

-Peki bununla ne yapacağız? Ne hayır yapacağız? Bir bilgisayar alalım. Genç yaştaki iki çocuğa 500’er milyon verelim. Biz parasız e-marketi tesis edelim. Çarşıya çıkalım. Esnafı dolaşalım. Küçük esnafı dolaşalım. Mesela, bakkalları dolaşalım. Neler satın almak istediğini bize bildirsin. Biz E-Marketimize iletelim.

Tabii ki, ancak bize güvenen ve inanan insanlar bunun cevabını verecektir. İnanmayanlar ise bizim hayrına iş yağacağımıza akılları ermeyeceği için bizimle ilgilenmeyeceklerdir.

Sonra üreticilere gidelim, onların ürettikleri malları tek elden kaça satacaklarını öğrenelim. Onları bilgisayara geçirelim. Tabii ki bunu da ancak hayır işlerinden anlayan kimseler bize vereceklerdir.

Nakliye yaptıranlar, doktor arayanlar, hasta arayanlar, avukat arayanlar, müvekkil arayanlar bize adreslerini ve ücret tarifelerini versinler. Böylece halkımızı E-Pazarlama ile tanıştıralım, alıştıralım.

Sonra bunları yine aracı farkı almadan takas sistemine geçirip çalıştıralım. Böylece oluşacak Pazarlarda “dağıtım şebeksi”ni de oluşturmuş olacağız. Kişilere interneti öğreteceğiz. Akşam belli saatlerde bize mail atacaklar, biz onları değerlendirmiş olacağız. Bu sayede yavaş yavaş İstanbul halkını çağın teknolojisi ile iş yapmaya alıştıracağız. Haram alış-veriş sistemini helal alış-veriş sistemine geçireceğiz.

Bugün İstanbul pazarı bir gizlilik üzerine oturmuştur. Siz kimin nerede ne sattığını bilmediğiniz için aracılar ortaya çıkıyor, aracıdan aracıya giderek belki fiyat birkaç misli katlanıyor. Sadece bilgiyi değerlendirerek para kazanılıyor. Oysa bilgi Allah’ın insanlara öğrettiği şeydir. Bilgi satılamaz.

Fıkıhta geçen bir meseleyi size aktarmak isterim:

Bir kimse; “Ben bunu 10 milyona aldım, sana 15 milyona satıyorum” dese, alıcı da 15 milyon verip alsa, sonra öğrense ki bunu 8’e almış ve bana yalan söylemiş, öyle satmış. Alıcı bu akdi bozar. İki görüş vardır: Ya malı iade edip parasını geri alır, ya da 2 milyonunu geri alır. Satıcı müşteriye malının maliyetini söylemek zorundadır. Kârını bilerek vermek zorundadır. Fıkıh kitaplarında uzun uzun maliyet hesapları öğretilmektedir.

Demek ki, bugün yaptığımız alışverişlerin tamamı şer’an haramdır.

Çünkü kimse malının maliyetini söylememektedir. Hattâ sormak bile ayıp sayılmaktadır.

İşte bizim kurduğumuz “Elektronik Pazar” açık pazarı oluşturacaktır. Gizlilik ve sahtekârlık ortadan kalkacaktır. Üreticiler arasında gerçek rekabet doğacak, tüccarlar arasında da asgari kâr ile yetinilecektir.

Bu hususta girişimleri esnaf dernekleri yapabilir. Böylece mafya esnafı yerine gerçek esnaf ortaya çıkar. Bugün mafya esnafı vardır. Bir yere nasılsa girmiş ve artık mafyanın ortağı olarak iş yapmakta, mafya ortağı olmayan esnaf için ise iş hayatı tesis edilememektedir. Bunu belediyeler yapabilir. Böylece kendi esnafını hem dürüstlüğe sürükler, hem de halkının soyulmasını önler.

Mafya ne zaman türer? Eğer meşru bir denge yoksa, mafya dengesi kurulur. Meşru denge varsa, orada mafya türemez. Serbest Pazar olursa, kabiliyeti olmayanlar devreye girmezse, mafyayı başaranlar kuramazlar, çünkü onların buna ihtiyaçları yoktur.

Küçük toplulukta esnaf sayısı azaldıkça kâr payı artardı. Oysa şimdi tam tersine bir yerde eğer esnaf sayısı çok ise orada müşteri sayısı da o kadar çok olur. Dolayısıyla esnafın mafya kurmasına gerek kalmaz.

Mafyayı kim kurar? İş yapmayı bilmeyenler eğer pazarı ele geçirmişlerse, onlar pazara bilenleri sokmazlar. İşte gelecekte köyümde olduğu gibi asrî hayır işlerini yapanlar uygarlığı oluşturacaklardır.

Yenibosna Marketini kurabilseydik, Market muhasebesinde çalışanlara bu işleri yaptıracaktık. Marketimiz Hayır E-Marketi olarak çalışacaktı. Gününün gelmesini bekliyoruz…

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 258. SEMİNER              Yorum-88         Ankara, 27 Haziran 2004

PAZAR GÜNLERİ YAPILAN ANKARA PROGRAMI

(Ankara’da Ali Erişen ve Sabri Tekir değerlendirecektir.)

 

DOĞAL SEÇKİN SAYILARA BİR UYGULAMA  

 

 

Yukarıda çıkarılan formül son derece önemli bir maddenin formülüdür. Kandaki Emin maddesidir. Kırmızılığı sağlamaktadır. Havadan O2’yi alır, kalbin pompalaması ile hücrelere dağıtır. Oradan çıkan CO basınç altında kanda erir. Ciğerlere gelince buharlaşarak havaya karışır. İşte nefessiz kaldığımız zaman nasıl boğulduğumuzu biliyoruz. İşte her nefeste sağlık sağlayan madde budur. 

Şimdi bu maddenin nasıl yapıldığını açıklayalım.

Oksijeni kolayca tutup bırakacak bir maddeye ihtiyaç vardır. Üç değerli bir azotta hatit fazla elektrik vardır. Uygun bir vasat bulursa iki azot oksijeni yakalar ve alır. Uygun vasat bulursa serbest bırakır. Havdan oksijeni kapar. Hücrelerde ise bırakır. Bunu sağlamak için bir çift azotu açıkta tutan bir maddeye ihtiyaç vardır. O da işte “emin”dir. Şimdi nasıl oluştuğuna bakalım.

1) İki değerli bir demir atomu alalım. Sağa yatık alt ve üstten iki kol çizelim. Buna birer azotu bağlayalım. Azotun üç değerden biri buraya bağlanmış olur.

2) Buna dik sola yatık iki kol daha çizelim. Buralara da birer azot koyalım. Ama burada iki kol çizmeyelim. Bu kollara oksijen bağlanacaktır. Yeri olsun ama kendisi olmasın. Tevbe Sûresi’nin “Besmele”sine benzemektedir. Yer var ama kendisi yazılmamıştır.

3) İkili sistemi oluşturmaya başladık. Bir demirin çevresinde dört azot koyduk. Bunların ikisi birer kolunu buraya verdiler. Bir elin beş parmağı gibi oldular. El nasıl sopayı tutarsa, ileride bu beş parmak da oksijeni tutacaktır.

4) Bu azotların diğer kollarını oluşturmak için yatay ve düşey çizgiler çizelim. Bunlar dörder tane olacaklardır. Bunların uçlarına dört değerli karbonu yerleştirelim.

5) Şimdi bu karbonlardan birer sağa yatmış, birer sola yatmış kollar çizelim. Bunlar sekizer tane olacaklardır. Birerleri kapanacak, diğer uçlar açık kalacaktır.

6) Açık uçları iki sağa iki sola yatık kollarla kapatalım. Açık kol kalmayacaktır.

Burada ne yaptık?  (2 sağa+2 sola yer) + (4 yatay + 4 düşey) + (8 sağa + 8 sola) + (2 sağa + 2 sola) 2 çift, 4 çift, 8 çift ve 2 çift.  Burada ikili ve beşli sistem yer almaktadır.

14 sağa, bu 7’nin iki katıdır. 10 sola, bu 3’ün dört katıdır. 8 yatay, 2’nin dört katıdır. Toplam 30 kol vardır. İki de boşluk vardır. 32 etmektedir. Standart sayıların nasıl yerleştirildiğini görüyorsunuz.

Bu şekilde sağda, sola altta ve üstte üçlü dişler var. 4 tane 6’lık halka var,  4 tane de 5’li halka var. Kimyada bu iki halka çok önemidir.

7) Devam edelim. Şimdi Azotun üç kolunu tamamlamamız gerekiyor. Bunun için boş olan kollar arasında çift bağ konmuştur. Bir azotunki yatay kolu, diğerinki düşey kolu çift kol olmuş ve kalın çizilmiştir. Burada eşleşme var ama simetrilik bozulmuştur. Bu ikinci defa bozulmadır. Birincisi kollardan ikisinin boş olması ile bozulmuştur. Böylece azotların üçer kolları tamamlanmıştır.

8) Şimdi karbonların kollarını tamamlamaya devam edersek kendiliğinden şekildeki kollar çift çıkar. Böylece şekil tamamlanır. Böylece demir azot ve karbon çekirdeklerinde kendi aralarında tamamlanmış oluyor. Dolgu maddesi olan Hcroien girmemiştir.

9) Çevrede ise tamamlama söz konusudur. Orta dişlerde H konmuştur . En sadesi kullanılmıştır.

10) Alt dişlere çift karbon ve OOH yerleştirilmiştir.  CH2.CH2.COOH   Burada simetrilik korunmuştur.

11) Üst sola dişe ve sağ üst dişe  CH=CH2  yerleştirilmiştir. Burada da simetrilik bozulmamıştır. Üç defa gerçekleşmiştir. Çift bağ ile bağlanmıştır.

12) Kalan yerlere CH3 yerleştirilmiştir.

Demir 1, Oksijen 4, azot 4, Carbon 34, Hidrojen 32 tanedir. Burada bir 13 geçmektedir. Çift bağlar 13tür. 34 vardır.

Rezonansın önlenmesi için fark dizisi kullanılır. 1,2,3,5,8,13,21,34,55 Bir önceki sayı eklenerek bulunur. Bitkilerde rezonans bu sayı ile önlenmiştir. Bu dizi İslâm Matematik kitaplarını ilk olarak Lâtince’ye çeviren Fiboacchi tarafından Avrupa’ya tanıtılmıştır.

Hayvanlarda oksijeni havadan alıp hücrelere götüren Eninişn karşılığı bitkilerde de CO2 yi havadan alıp hücrelere götüren Klorofil vardır. Klorofil de aynen Emişb gibidir. Değişiklikler şöyledir.

1-       Merkezde demir yerine magnezyum vardır. Böylece oksijeni değil de CO i alıp vermektedir.

2-       Rezonansı önlemek için alt köşedeki CH2 CH2 COOH larda değişiklik yapılmış ve fark dizisi yükseltilmiştir. 21 yeni karbon eklenmiştir. 34 den evvelki Fiboncci sayısı 21 dir. Karbon sayısı 55 yapılmıştır.

3-       Sağ alttaki köşede on  CH2 CH2 COOH ın son Oksijene bağlı H atılmış, yerine CH3 getirilmiştir. Sol CH2 CH2 COOH ın de son H ı atılmış, 20 Carbon eklenmiştir. Böylece rezonansı korumak için asimetrilik tercih edilmiştir. İkili sisteme uymak için de iki yere eklenmiş ve öbür tarafın karbonu 20 yapılmıştır.

4-       6 Hidrojen atılmıştır. Yerine 42 hidrojen getirilmiştir. 60 hidrojen olmuştur. Bir çift bağ getirilmiştir. Benim aldığım kitapta bunun yeri yoktu. Sondan ikinci olmalıdır.

5-       Oksijenin sayısı dörtten beşe çıkmıştır.

6-       Sağ CH2 CH2 COOH  ortasındaki hidrojen atılmıştır. Hidrojen sayısı 58 bindirilmiştir.  

Bu bize şunu kanıtlamaktadır. Hayvanları, bitkileri yaratan varlık  bilgilidir, güçlüdür, hâliktır ve en önemlisi tektir. Oysa hayvanların düşmanıdır. Kendilerini korumaları için dikenlere ve zehirlere sahip kılınmışlardır.

İşte Kur’an’ın kullandığı tabii seçkin sayılar da bunlardan ibarettir. Şimdi siz unutmadan ezbere Emin ve kLorogilin formülünü zorlanmadan yazabilirsiniz.

 

 

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 258. SEMİNER              Yorum-88         İstanbul, 25 Haziran 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

(Üsküdar’da Reşat Nuri Erol değerlendirecektir.)

BÜYÜK ORTADOĞU OYUNU

1897 toplanan I. Siyonizm Kongresi’nde alınan kararlara göre:

1-       I. Dünya Savaşı çıkarılacak ve Osmanlı, Rus ve Nemçe (Macar) imparatorlukları yıkılacaktır.

2-       1947 kadar İsrail’de hazırlık yapılıp II. Dünya Savaşı çıkarılacak ve dünyadaki Yahudilerin oraya göç etmelerine zorlanacaktır.

3-       1997’de İsrail imparatorluğu kurulacaktır.

4-       Türkiye devleti kurulup yaşatılacak ve II. Dünya Savaşı’na sokulmayacak. Türkiye Hıristiyanlardan arındırılacak. Böylece 1997’de İsrail imparatorluğu Türkiye’yi yıkarken Hıristiyanlar zorluk çıkarmayacaklardır.

5-       Türkiye’nin kolay yıkılabilmesi için Türkiye dinsizleştirilecektir.

İşte bu plânın uygulanması gereği Türkiye’de 28 Şubat olayları ortaya çıktı. İran-Irak Savaşı, Körfez Savaşı, Türkiye’de 28 Şubat Krizi , Başörtüsü krizleri… hep 1897 Siyonizm Kongresi planının bir asır sonra uygulamasıdır.

Evdeki hesap çarşıya uymadı. Çeşitli sebeplerle Türkiye yıkılamadı. İsrail imparatorluğu kurulamadı. Ortadoğu’nun Baas Partileri ile dinsizleştirilmesi sonuç vermedi. Türkiye’deki din düşmanlığı anlamında olan lâiklik bir işe yaramadı.

Irak Savaşı’nda Fransa ve Almanya’nın karşı çıkması, Rusya ve Çin’in bunların yanında yer alması, Türkiye’de teskerenin geçmemesi ve Euro’nun zaferi, ABD’yi süper güç sandalyesinden fiilen indirdi.

Amerika Birleşik Devletleri’nde de Clinton’un Müslümanlarla işbirliği ve seçimdeki galibiyeti, sermayeyi şaşkına çevirmiştir. Önce Erbakan’la, daha sonra Gorbaçov ile bozulan sağ-sol dengesi, sermayeyi yeni taktikler aramaya yöneltti.

İşte “BOP” isimli (veya her gün yeni versiyonları ortaya çıkıp başka şekilde isimlendirilen) proje, Ortadoğu’da Siyonizm’in mağlubiyetine karşı zaman kazanmak amacıyla ortaya atılan bir projedir. Aslında sosyalizmin yerini İslâmizme verme çabasıdır. Ne var ki, sosyalizmi kurarken sermaye zorluk çekmedi. Çıkardığı savaşlarda dünyayı koyun sürüsü gibi çatıştırdı. Belki 100 milyona varan insanın kanları aktı. Sömürü sermayesi hâlâ o kanları akıtıyor. Ama artık binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca değil, sadece onlarca civarında akıtabiliyor. Artık insanlık o eski aptallık içinde değildir. Siyonizm’in zaferi için kanlarını oluk oluk akıtmayacaklardır.

Türkiye’de yapılan toplantılar, şaşkın sermayenin zaman kazanıp tongaya düşürecek devletleri aramasında ibarettir. Tek istediği şey İran ile Türkiye’nin kapışmasıdır. Çünkü bu iki devletin savaşı İslâm dünyasını bitirir. Türkiye’yi yok eder.

Ahmet Necdet Sezer, Cumhurbaşkanı olunca saf saf ABD’yi dinleyip İran’a gitmedi. Ama şimdi toplantıları o açmaktadır. Türkler saftır. Kolay kandırırsınız. Ama Türkler bir defa kandırıldıklarını anladıkları zaman, beklenmedik hareket yaparlar. Türkler çok korkaktırlar. Kolay kolay savaşa girmezler. Ama bir gün savaş kararını alırlarsa, artık ölmeye karar verdiler demektir. Kimse onları sağ iken yenemez. Osmanlılardan beri Türkler hep masada yeniliyorlar. Sanki İstiklâl Savaşı’nı biz değil de, Yunalılar kazandı, İngilizler kazandı, Avrupalılar kazandı! Bundan dolayı da biz mecburen Avrupa sokaklarında sürünüyoruz! Ama Avrupalılar yanılıyorlar. Türkler yenilmediler ve yenilmeyi de kabul etmezler. Bir-iki hükümet aptal görünüp kandırılmış sanılır. Ama kandırıldıklarını anladıkları zaman iş tamamen değişir.Peki, bu durumda biz şimdi ne yapacağız. Allah ne diyorsa onu yapacağız. Sizinle barış isteyenle siz de barış isteyin. Korkmayın, ben sizin yanınızdayım. Yine Kur’an ne diyor? İyilikte yardımlaşın, kötülükte yardımlaşmayın. “Barış” diyene sen inanmış değilsin demeyin.

Samimi iseler zaten sorun yoktur. Kandırıyorlarsa, kendilerini kandırmış olurlar.

Adil Düzenciler bunları sorun etmemelidir. Kendi işlerine bakmalıdırlar.

PROF. DR. SAMİR SALHA, 11.06.2004 Cuma günü Zaman Gazetesi’nde yayınlanan bir yazısında, Kocaeli Üniversitesi’nde “Ortadoğu’da Yeni Yapılanmalar” seminerinden aktararak bazı şeyler anlatmaktadır. “Küresel güçlerin onayı (!) olmaksızın bunu başarmak güç” olsa da “ilk aşamada; Türkiye, İran, İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün’den Oluşan” “Kriz ortamından çıkışı için gerçekçi çözüm”  “birçok insanın terörizme alet edilip mağdur” edilmemesi “Ortadoğu’da tarafsızlığı, adaleti” sağlayan, “büyük uzlaşma”, “köklü eski düşmanlıklar unutulma”, “Demokratik, laik, ekonomik açıdan liberal bir Türkiye,” “AB için 10 yıl gibi bir süre” beklemeden “OSEGİT gelişerek yeni bir teşkilât” olup “Temel amaç bir örgüt kurmanın çok ötesinde”…

Makaleyi okumaya başladığım zaman, bu önerilerin kaynağı neresidir, merakıyla okumaya başladım. Yanılmamışım. ABD’dir. İçinde bir öneri var mıdır, acaba, diye heyecanla okudum. Yine yanılmamışım.

ADİL DÜZENE GÖRE ORTADOĞU PROJESİ NASIL ÇÖZÜLÜR?

Madde 1- Yeryüzü sekiz kıtaya ayrılmıştır: Güney Amerika, Kuzey Amerika, Afrika, Avrupa, Ortadoğu, Hindistan, Çin ve Okyanusya. Birleşmiş Milletler buralarda birer araştırma hizmet merkezlerini kurar. Bu merkezlerde Birleşmiş Milletlerin ilmî, dinî, meslekî ve siyasî teşkilâtı bulunur. Askerî teşkilât bulundurulmaz.

Madde 2- Kıta merkezleri ülkelerin iç işlerine karışamazlar. Sadece insanlığa ve kıtalarındaki ülkelere araştırma hizmetlerini verirler. Bu hizmetlerin neler olacağı Birleşmiş Milletlerce tayin edilir.

Madde 3- Karalardaki güvenliği ülkeler sağlarlar. Denizlerdeki güvenlik ise Kıta Merkez Hizmetlerince sağlanır. Kıta Merkezleri şunları işletirler.

a)       Uluslararası kara, hava, deniz ve demir yollarını işletme kıta merkezlerine aittir. Sadece yol ve merkezleri işletir, bakımlarını yaparlar, araçlara sahip olmazlar.

b)       Her türlü savaş silahları ticareti Kıta Hizmet Merkezlerince yapılır. Üretimi kendisi yapamaz. Silah bu teşkilatça satılır.

c)       Enerji nakil şebekeleri kıtalar arası teşkilâta aittir. Bütün arz ve talebi karşılayacak şekilde fiyatlandırılır. Kendisi petrol veya elektrik santrallerini üretemez.

d)       İlaç ticareti Kıta Araştırma Hizmetlerine ait olup, bütün arz ve talep karşılanır. Kendisi ilaç üretmez.

Kıta merkezleri bu işleri yaparken, Birleşmiş Milletlerin tarifesi ile bir hizmet payı alırlar, bu pay bunların gelirlerini oluşturur.

Madde 4- Birleşmiş Milletler her kıtada 20’ye yakın hakem atar. Bu hakemler demokratik yoldan atanır. Çıkacak uluslararası ihtilaflar bu hakemlerce çözülür. Hakemin birini bir taraf, diğerini diğer taraf seçer; baş hakemi hakemler seçerler. Hakemi seçmeyenin hakemini karşı tarafın hakemi seçer.

Madde 5- Uluslararası hakemlerin kararlarına uymayan ülkeyi savaşılabilir ülke olarak mahkum edebilirler. Bu takdirde isteyen devletler gönüllülerden oluşan askeri birliklerle bu ülkeye karşı savaş açabilirler. Ülkeyi işgal edip yağmalayabilirler. Yağmalama sınırları hakemlerce belirlenebilir.

Madde 6- Birleşmiş Milletlerin oy çokluğu ile veya Güvenlik Konseyi kararıyla savaş meşru olmaz. Herkes her zaman yer değiştirebilir. Geçişler serbest olduğu gibi yük taşıma da serbesttir.

Muhterem Profesör, ABD sözcülüğü yanında bir de Adil Düzen hakkında bir şeyler söylerse, memnun oluruz.

Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası” “www.akevler.org”da vardır.

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3453 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2648 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2137 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2160 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2333 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2385 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2605 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2659 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2973 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3120 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3409 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5458 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3848 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3697 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3401 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3858 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3820 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4096 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4607 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3004 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3102 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3953 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3808 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2930 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3938 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7693 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5579 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4162 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3562 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3708 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4717 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4429 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4724 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4646 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4798 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4538 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3384 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4460 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3610 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5154 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3839 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5135 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4991 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4916 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3518 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3467 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3682 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5141 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4195 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5402 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4076 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5254 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4405 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4416 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4560 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4756 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5307 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4107 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5250 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4512 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3832 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4364 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4575 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4103 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4085 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4075 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4533 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5634 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9792 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4636 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3690 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3842 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3351 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3374 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3736 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5688 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4239 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3437 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler