Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 259
ÂL -İ İMRAN SURESİ TEFSİRİ 149-152.AYETLER
4.07.2004
1264 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   259

ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi    02 - 04 Temmuz 2004   Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline)  www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 259. SEMİNER     (CUMA-C.TESİ-PAZAR)    İst. - Ank., 02-04 Temmuz 2004

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL              Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)            Tel: (0532) 246 68 92

*HAFTALIK TEFSİR SEMİNERİ  (CUMARTESİ GÜNLERİ “YENİBOSNA”; Saat:18.00-21.00)

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ TEFSİRİ – 39

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 18.00 – 21.00 saatleri arası okunacak ve tartışılacaktır.

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Reşat Nuri Erol ve Lütfi Hocaoğlu, … dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Cuma günü Üsküdar’da bir kısmı ilk yarım saatte Reşat Nuri Erol tarafından özetlenecektir.

Pazar günü Anakara’da bir kısmı yarım saatte Sabri Tekir tarafından açıklanacaktır.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تُطِيعُوا الَّذِينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرِينَ(149)

بَلْ اللَّهُ مَوْلَاكُمْ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِرِينَ(150) سَنُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَا أَشْرَكُوا بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَأْوَاهُمْ النَّارُ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَ(151)

وَلَقَدْ صَدَقَكُمْ اللَّهُ وَعْدَهُ إِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِإِذْنِهِ حَتَّى إِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْأَمْرِ وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا أَرَاكُمْ مَا تُحِبُّونَ مِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ الْآخِرَةَ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْ وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْ وَاللَّهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ(152)

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا (YAv EayYuHAv elLaÜIyNa EaMaNUv)  “Ey iman etmiş olan kimseler.”

Allah bu dünyayı insanları yetiştirmek için yaratmıştır. Dünyayı bir okul olarak yaratmıştır. İnsanlar derslerine çalışırlar ve notlarını alarak ölürler. Kimi sınıfta kalır, kimi mezun olur. Kimi iyi derece ile bitirir, kimi de pekiyi derece ile mezun olur. Peki, sonra ne olur? Sınıfta kalanlar yeniden eğitime alınır. O yeni eğitim yeri cehennemdir. Cehennem bir sıkıntı dünyasıdır. Okul da öyle değil midir? Dünya da öyle değil midir?

Sınıfta kalanlara “kâfir” diyoruz, “münafık” diyoruz. Sınıfı geçenlere de “müslim” diyoruz, “mü’min” diyoruz. Kur’an’da birçok tasnifler yapılmaktadır. Çokça okuyup düşününce onları anlamaktayız.

Kur’an’da aynı anlamda hiçbir zaman iki kelime geçmez. Eğer Kur’an’da “müslim” ayrı, “mü’min” ayrı geçmekte ise farklı manâları vardır.

Hem müslim, hem mü’min olanlar cennete gideceklerdir. Kuran bunu açıkça bildirmektedir. Bunun dışında Rahmân Sûresi’nde iki cennet olduğunu, iki cennetten başka iki cennet daha olduğunu söylemektedir. O halde iki çeşit mü’min ve iki çeşit müslim vardır. Bu sûrede iki çeşit mü’mini ayırdetmiş bulunuyoruz.

Müslimler” hem dünyada hem âhirette hasene isteyenlerdir. Bunlar âhirete ve dünyaya kıyamayanlardır. Allah bunlara da hayrı vâdetmektedir. “Müminler” ise cennet karşılığı dünyayı ve âhireti satan kimselerdir. Onlar can ve mal karşılığı cenneti satın almıştır. Yani, Allah için canlarını ve mallarını verenlerdir.

İşte bunlar da iki guruptur. Birilerine sadece ölme emredilmiştir; bunlara öldürme izni verilmemiştir.

 Hazreti Musa (a.s.) Mısır’da iken böyle idi. Hazreti Muhammed (s.a.v.) Mekke’de böyle idi. Hazreti İsa (a.s.) hayatta hep böyle kaldı. Bunlar iman edeceklerdir. Kendilerine zulmedilecek, ama onlar devam edecekler, zulme katlanacaklardır. Bunların ücretleri en fazladır. Bunlar “mukarreb”dirler, bunlar “evvelûn”durlar. İmanı bunlar hazırlarlar. Bugün Türkiye’de cihad yapan mü’minlerin durumu budur. Kendilerine ölme emredilmiştir, savunma hakkı verilmemiştir.

İkinci gurup Müslümanlara ise savunma hakkının yanında, savunmada öldürme izni verilmiştir. Medine’ye hicret ettikten sonra savaş izni verilmiştir. Mü’minlere farz kılınmıştır, Müslimlere değil. Şimdiye kadar öldürmeye izin verilmeyen mü’minlerden bahsetmiştir. Şimdi ise savunmak için öldürmelerine izin verilen mü’minlerden bahsedilmektedir. “Adil Düzen” sahipleri kendi sitelerini kurar, ondan sonra da hicret ederler ve bir gün meşru yoldan iktidar olurlarsa, onlara da kendilerini silahla savunma hakkı tanınır.

إِنْ تُطِيعُوا الَّذِينَ كَفَرُوا (EıN TuvOIyGUv ElLaÜINa KeFeRUv)  

“Küfretmiş olanlara itaat edecek olursanız. “

Yukarıda “iman etmiş olanlar” geçmiştir. Burada da “küfretmiş olanlar” geçmektedir. Müslim ve mü’min olmayanlar arasında da “müşrikler” ve “kâfirler” vardır.

Müşrikler” anarşistlerdir, düzeni kabul etmeyenlerdir. Hakemlerin verdikleri kararlara uymayanlardır.

Kafirler” ise düzeni kabul etmekle beraber, düzende zorlama yapanlardır. Yani, demokratik ve lâik olmayanlardır. Şimdi şunu ortaya koyalım; “demokratiklik” ne demektir, “lâiklik” ne demektir.

Demokrasi” demek, herkesin kendi içtihadına, içtihadına göre yaptığı sözleşmelere, içtihadına göre en doğru bilen vekilinin kararlarına, ve hakemlerin kararlarına uyma demektir. Bu demokrasiye inanmış kimsedir. Ehli şeriattır. “Lâiklik” ne demektir. “Lâik” olan kimse, başkalarının inançlarına veya içtihatlarına, sözleşmelerine, topluluklarına ve hakemlerden oluşan yargıya baskı yapmaz. Kendi inançlarında ne kadar samimi ise başkalarının içtihatlarına da o derece saygılıdır. Yani, müslimdir, barışçıdır. Böyle olmayıp içtihatlara, sözleşmelere, topluluklara, hakemlere baskı yapanlar ise kâfirdir.

İşte bunlarla savunma savaşı yapma hakkımız vardır. Neden? Sonra iktidar bizde ise; bunlar güçlü olmadıkları zaman demokrat görünürler, lâik görünürler, kendi yanlarına çekip sonra kendi zulümlerini sürdürür, sonra yeniden gericilik yaparlar. İşte böyle kâfirlere itaat ederseniz, sizi tekrar eskisine çevirirler diyor.

İstiklâl Savaşı’nı biz Avrupalılara karşı yaptık. Ondan sonra onlarla barış yaptık, lâikliği kabul ettik. 1950’lerde de demokrasiyi kabul ettik. Ama bizi dinsizleştirmek istediler. Bizi anti-lâik ve anti-demokrat yapmak istediler. Hâlâ da öyle yapmaya çalışıyorlar.

Burada lâikliği tarif edelim:Lâiklik” demek, bir şey suç ise, dinî olduğu için suç olmaktan çıkmaz. Bir şey suç değilse, dini olduğu için suç olmaz. İşte lâiklik budur. Bundan başkan tarifler hep saçma ve mantıksızdır. Ama kâfirler ne yapıyor? Başı örtmek lâikliğe aykırı imiş, çünkü başörtüsü dini simge olduğu için aykırı imiş! Her şeyden önce bu kâfirler yalan söylüyorlar. Bir şeyin simge olması için onun başkası tarafından kullanılmaması gerekir. Polis elbisesini polisten başkası giyemez, çünkü o onlar için simgedir. Oysa başörtüsünü Müslümanlar örtemez, Hıristiyanlar örtemez, komünistler örtemez diye bir kural mı vardır? O halde yalan söylüyorlar. Başörtüsü haç değildir, simge değildir. Olsa bile, dinî simgedir diye bir şeyi yasaklamak; işte lâikliğe aykırı olan budur. Yani, başörtüsü yasaklanıyorsa, bu lâikliğe aykırıdır.

İşte bunlar önce lâikliği savunuyor, sonra din düşmanlığı yapıyorlar. İşte bunlar kâfirlerdir. Bunlara itaat edecek olursak bizi tekrar anti-demokrat ve anti-lâik yaparlar. Hıristiyanlar, Yahudiler, Budistler, hattâ ateistler kâfir değildirler; demokratik ve lâik iseler kâfir değildirler. Ama isterse evliya olsun; başkalarına, içtihatlara ve inanışlara baskı yapıyorlarsa, işte onlar kâfirdirler. Çünkü hüküm yalnız Allah’ındır. Kimsenin kendisini Allah yerine koyup baskı yapma hakkı yoktur. Bu kendisini tanrı yerine koymadır ve şirktir, küfürdür.

يَرُدُّوكُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ (YaRudDuKuM GaLAv EaGQABıKuM)

“Sizi a’kablarınıza reddederler. Topuklarınıza gerisin geriye çevirirler.”

Tarihte dinler gelmiştir. Her yeni gelen din bir önceki dinden daha ileride olmuştur. İnsanlar için bâtıl din çok tanrıya inanmadır. “Türkiye’yi Mustafa Kemal yarattı derseniz” müşrik olursunuz. Yaratan tektir ve Allah’tır. “Tabiatta kanunlar var, kendiliğinden vardır! Kimse onları yaratmamıştır! Devleti de kişiler yarattı!” derseniz, bu şirktir. Bu kişi peygamber olsa da ona pay vermek şirktir.

Batı dünyasının sömürü sermayesi 500 senedir insanlığı tekrar şirke çevirmek istiyor. Her yeni kelimenin manâsını bozarak gerisin geriye çevirmek istemektedirler. “Lâ ikrahe fi’d-dîn”i “dinde zorlama yoktur” yani “lâiklik” olarak anladıktan sonra; tam tersine anlamında anlayan, “dinde ikrah vardır” şeklinde anlayan mürtetler ortaya çıkmaktadır.

Kur’an’da “mürteci” kelimesi yoktur. Çünkü “mürteci” demek, hakka dönen, rönesans yapan, reform yapan kimsedir. Ama kötülüklere dönmeyi ise Kur’an “irtica” ile değil de, “rüddet” kelimesi ile ifade etmektedir. Yani, “mürteci”nin Kur’an’daki karşılığı “mürted”dir. Yani, “sizi gerici yaparlar” diyor, Kur’an.

Bir kimse kalksa ve “Tekrar Osmanlı Hanedanı getirelim, saltanatı ve hilafeti onlara teslim edelim!” dese, bu irtidattır. Bu ric’attır, irticadır. Bir gün sömürücü tekel sermaye bunu da savunabilir. Çünkü bunlarda şeriat yok, yalnız kendi çıkarları vardır. Çünkü onlar hakka değil, kuvvete inanırlar. Onlara göre, kendilerinin kuvvetli olması için ne gerekiyorsa o doğrudur!

فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرِينَ (Fa TaNQalıBUv PavSıRIyNa) “Hasîrler olarak inkılâb edersiniz isterler.”

Yahut, öyle yaparsanız hasîr olarak inkılâb edersiniz deniyor.

Hasir” yere serilip pestil olmak, yahut ufalayıp gitmek demektir. Kâinat’ta evrim kanunu vardır. Her şey ileri gider, geri gidemez. Kimse çocukluğa dönemez. Kimse gençliğe dönemez. Kimse ölüyü diriltemez. Kimse yeniden Osmanlı imparatorluğu kuramaz. Kimse Müslümanları Hıristiyan yapamaz. Kimse Hıristiyanları dinsiz, ateist yapamaz. “Allah” olayları izah için konmuş bir isimdir. “Allah” yerine daha üstün bir varlık konabilse Allah’a inanmaktan vazgeçebiliriz. “Allah” olarak Müslümanların veya Hıristiyanların tanımından daha güçlü bir varlık düşünülebilse ona inanırız. Ama bir şey yoktur demek, vardır demenin alternatifi değildir.

Bir bardak su getirdiler. İçtim. Yazı yazıyordum. Beş dakika sonra başımı kaldırdım ki bardak dolmuş. Oysa ben dolduranın farkında olmadım. Şimdi ben size desem ki; “Ben keramet sahibiyim, içtiğim su kendiliğinden yeniden doldu! İnanır mısınız?” Hayır. “Bu adam bunamış!” dersiniz. Ya da şeyhini uçuran müritler misâli olur, buna inanan olabilir. Ama ben desem ki; “Biraz evvel bardakta su yoktu. Ama o sırada bende tanrılık gücü oluştu ve bardaktaki suyu ben doldurdum!” Buna inanan herhalde hiçbir aptal bulunmaz.

Bir bardağa dolan suyu benim yarattığıma inanmayanlar, Türkiye’yi Mustafa Kemal’in yarattığına hangi akılla inanıyorlar?!. “Bu Atatürk ilkelerine aykırıdır, dolayısıyla yanlış da olsa doğrudur!” diyenler kâfirdir. Yahut; “Atatürk geçmiş ve gelecek her şeyi biliyordu! O halde biz onun arkasından gideriz!” diyenler kâfirdir. Bunu Hazreti İsa (a.s.) için deseler, Hazreti Muhammed (s.a.v.) için deseler yine kâfirdirler. Çünkü bunların yalan olduğunu onlar da bizden iyi biliyorlar, ama kendi kendilerini aldatıyorlar.

بَلْ اللَّهُ مَوْلَاكُمْ (BaL elLAHu MaVLAyKuM)  “Bel mevlânız Allah’tır.”

Yani, itaat etmeyin, putperest olmayın, kendinizi tanrı yerine koyup kimsenin dinine ve imanına baskı yapmayın. Size baskı yaparlarsa sabredin. Demokratik ve lâik kalmaya, mü’min olmaya devam edin. Sizin arkanızda Allah var, O sizi korur.

1900’lu yıllardan beri hep Müslümanlara baskı yapılmıştır. Onları ezmek istemişlerdir. Ama onlar hep sabrettiler. Asla isyan etmediler. İhtilâl yapmadılar. Asla dinlerinden vazgeçmediler. Daha çok demokrat oldular, daha çok lâik oldular. Sonu ne oldu? Anayasa ekseriyetini aldık. Hâlâ bize baskı yapıyorlar. Biz yine sabrediyoruz. Oyumuz %70, %80 olmalı istiyoruz. Sonra, “Adil Düzen”i tam öğrenelim de, biz de onlar gibi zalim olmayalım diye şimdilik sabrediyoruz. Çünkü mevlâmız Allah’tır.

وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِرِينَ (Va HuVa PaYRun elNAÖıRINa)  “O nâsırların hayırlısıdır.”

Türkçe’de nusret kelimesinin karşılığı yardımdır. Arapça’da “Nusret” düşmana karşı yardımdır. “Gavn” ise işe yardımcı olmaktır. Size saldıranlara karşı Allah size nusret edecektir.

Osmanlı İmparatorluğu’na saldırmışlar, Sakarya’ya kadar gelmişlerdir. Sonra denize döküldüler. Ama düşmanlıkları bitmiyor. Bize hâlâ saldırmaktadırlar. Ekonomik saldırı içindedirler.

Hukukumuza saldırmaktadırlar… Dinimize saldırmaktadırlar... Askerî saldırıya hazırlanıyorlar... Türkiye’de onlarla işbirliği içinde olanlar, bu saldırılara çanak tutanlar vardır...

Ama Allah yüz yıldır hep Müslümanlara yardım etmiştir. Bundan sonra da yardım edecektir.

سَنُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ  (SaNuLQIy Fy QuLUvBı elLaÜIyNa KaFARUv elRuGBa) 

“Yakında küfretmiş olanların kalbinde ru’bu ilka edeceğiz.”

Bu âyet çok önemli âyettir. Başka yerlerde de bu konuda açıklama yapılmaktadır. Daha biz iktidara gelmeden ödleri patlamaktadır. Biz onlara kötülük etmeyeceğiz. Onlar kendi kendilerine kötülük edecekler.

Burada “Sa” kelimesi getirilmiştir; “yakında” diyor. Yani, belli bir zamana kadar Allah onlara cesaret vermektedir. Bize saldırmaya devam ediyorlar. Ama günü gelince Allah onların kalbine korku düşürecek.

Ragb” kelimesi “Rahb” kelimesine akrabadır. “Rahb”, çekinerek korkmaktır. “Ragb” ise endişe ile korkmaktır. Başımıza geleceklerden korkmaktır. Mesela, ayı ile karşılaşacağından korkma “ru’b”dur. Ama ayı karşına çıkıp saldırmaya geçtikten sonra ise “havf”dır.

Onlar kendi kendilerine endişe duyup korkacaklar. Ve çekilip sineceklerdir.

Bu Avrupalılar için de doğrudur. Bu Avrupalıların peşine takılıp da bize saldıranlar için de doğrudur. Avrupalılardan korkup da bize, yani Adil Düzencilere saldıranlar için de doğrudur.

بِمَا أَشْرَكُوا بِاللَّهِ (BıMAv EaŞRaKUv BielLAHı)  “Allah’a şirk ettiklerinden dolayı böyledir.”

Şirk edenlere korku düşecektir. Lenin’e inananların içine korku düşmüştür. Çünkü tanrıları ölmüştür. Bununla Lenin ölmüştür demiyorum, Lenincilik ölmüştür demek istiyorum.

İstiklâl Savaşı’ndaki zaferimiz bu olmuştur, Allah onların kalbine ru’b düşürmüştür. Bugün de bize saldırmaya cesaret edemiyorlar. İran’la savaştırıp bizi birbirimize kırdırmak istiyorlar… 

“Akevler”de de Allah bizi böyle korumuştur. Bize bir yakınlıkları olmadığı halde, Özal başbakanlığa namzet olunca Hürriyet’te bir beyanat çıktı: Özal Karagülle ile görüştü! Haber yalandı. Ama benim pasaportumu senelerce vermeyen şube evime kadar gelerek pasaportum için gerekli işlemleri başlattı. Erbakan’ı İsviçre’den albaylar getirmiştir. Bilmiyorum, belki de getirtmişlerdir. Ama bize MGK’dan idam fermanları çıkmıyor, biz korkmuyoruz da, onlar acaba iki albayın görüşmesinden neden korkuyorlar?

Bunlar işimize hep yaramıştır. Çünkü şirk koşanlar Allah’a inanmıyor ama O’na iftira ettiklerini biliyorlar, onun için korkmaktadırlar. Hindistan’da ineğe tapan insan bunlardan daha az kâfidir. Çünkü onlar samimi olarak öyle olduğuna inanıyorlar. Diktatörlere tapanlar, yalan söylediklerini, kendilerini ve halkı kandırmak istediklerini biliyorlar, onun için her akşam korku içindedirler. Çünkü hem Allah’a inanmıyor, hem de O’nun indirmediği konularda cihat yapıyorlar.                              

مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا (Mav LaM YuNazZıL BiHi SulOANan)  

“Ona bir sultan inzâl etmemiştir. Ona bir kanıt, bir güç indirmemiştir.”

Yani, onlara bir güç vermemiştir. Tanrılık özelliğini kimseye vermemiştir.

Kimileri sanırlar ki, diktatör kendisi diktatör olur. Bu mümkün değildir. Tarihin akışı onları bir yere getirir. Halk onlara saygı duymaya, sevgi duymaya başlar. Onların çevresinde çıkarcılar oluşur. İktidarın nimetlerinden yararlanmak için o kişiyi tanrılaştırırlar. Kendileri de onların sayesinde sömürüye devam ederler. Bunu o kişi hayattayken yapmaktan çok, o öldükten sonra yaparlar. Çünkü hayatta olanı emirlerine tam gezdiremezler. Ama ölü itirazsız onların emrinde olur! Her türlü zulmü onun adına yapmaya devam ederler.

Bu tezgah bazen binlerce sene sürer. Mezopotamya’da böyle olmuştur. Zamanımızda en uzun süren şirk Atatürkçülük olmuştur. Koyu şirk olmadığı için hâlâ devam etmektedir. Kimi ona saldırarak şirk içindedir. “Dinimizi Mustafa Kemal yıktı!” diyenler şirk içindedirler. Çünkü onun din yıkmaya gücü yetmez. Din yıkılmışsa Allah yıkmıştır. Böyle düşünenler şirk içindedirler.

Diğer taraftan “Allah yoktur! Türkiye’yi Mustafa Kemal yarattı, o ne demişse onu yapacağız!” diyenler de putperesttirler. Şirk içindedirler. Her şeyi Allah yapmıştır. Bazılarını Mustafa Kemal ile yaptırmış olabilir, ama yaptırtan O’dur.

وَمَأْوَاهُمْ النَّارُ  (Va MAEVAvHuM elNARu)  “Me’vaları ateştir. Yuvaları ateştir.”

Kuşlar nasıl dönüp dolaşıp yuvalarına dönerse, onlar da sonunda ateşe varacaklardır.

Burada ateş marifedir. Cehennem ateşidir.

Me’va” aslında sığınacakları yer demektir. Ateş nasıl oluyor da sığınılacak yerdir. Dünyadan kaçıp oraya sığınacaklardır. Dünya hayatından daha iyi midir? Sıkıntı olarak dünya hayatından belki daha kötüdür. Ama orada ölüm korkusu yoktur. Yani, idam cezası yoktur. Bu bakımdan cehennem dünyadan daha emin bir yerdir. Bazen sıkılıp ölmeyi isteyecekler ama, sonra, eğitildikten sonra cehenneme de şükredeceklerdir.

وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَ (Ve BıESa MaSVa elJAvLIMINa) 

“Zalimlerin mesvası be’sdir. Zalim kimselerin barınakları ne kadar kötüdür.”

Burada ateşe kâfir olduklarından değil, zalim olduklarından gideceklerdir. Şirk etmiş olmalarından Allah dünyada kalplerine korku düşürecektir. Dünyada kendilerini güvende hissetmeyeceklerdir. Ahirette ise şirk ettiklerinden dolayı değil, zulmettiklerinden eziyete uğramış olacaklardır.

Allah insanları yaratmış ve adalet içinde birlikte yaşamalarını istemiştir. Zulme müsade etse kendisi de zalim olur. Kendisine küfreden ve şirk edeni cezalandırmazsa zalim olmaz; ihsan eden, ikram eden olur.   

وَلَقَدْ صَدَقَكُمْ اللَّهُ وَعْدَهُ (Va LaQaD ÖaDaQa elLAHu VaGDaHUv)  

“Allah vadinde sâdık olmuştur.”

Kur’an Mekke’den başlayarak hep vaatlerde bulundu. Daha ilk nâzil olan sûrelerde; “Size Firavuna gönderdiğimiz gibi resul gönderiyoruz.” denmektedir. O gün Hıristiyanlar ve Persler dünyada iki süper güçtü. Uzakta Çin de en parlak günlerini yaşıyordu.

Hazreti Musa’ya benzetmiş olması çok önemlidir. Firavun gibi Mekkeliler de cahiliye döneminde idiler. Hz. Musa oradan göç etmiş ve Filistin’de devlet kurmuşlardır. Hz. Muhammed (s.a.v.) de Mekke’den hicret etmiş ve Medine’de devlet kurmuştur. Sonra İbraniler gibi Müslümanlar da uygarlık kurmuşlardır. Sonra da İbraniler uygarlığı Hıristiyanlara devrettikleri gibi Araplar da Türklere devretmişledir. 

İşte Kur’an buna benzer çok vaatlerde bulunmuştur. Bu vaat gerçekleşmiştir. Eskiden yaptığı vaat yerine geldiği gibi, şimdi de bize yaptığı vaat yerine gelecektir.

Zaten Sakarya Savaşı’ndan beri bu vaatler adım adım gerçekleşiyor.  

إِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِإِذْنِهِ (EıÜ TaXuöÖUvNaHuM Bi EıÜNıHı)  “İzni ile onları hissediyordunuz.”

O zaman size vâdettiğini yerine getirmiştir.

Burada “hissetme” ne demektir? Düşmanların ne yapacaklarını önceden hissetmektir. Olacağı veya olmakta olanları duymak demektir. Savaşta en önemli olan şey düşmanın nereden ve ne ile saldıracağını bilmektir. Bu sıcak savaşta çok önemli olduğu gibi, soğuk çatışmada da çok önemlidir. Düşman doğrudan gelip yapını bozmaz. Lehine gördürür, sonra seni tuzağa düşürür, dostunu sana düşman, düşmanı dost gösterir.

Bugün Türkiye’de ordu düşmanı olanlar, kendilerinin lâik olduğunu söyleyip laikliğe saldıranlardır. Türk ordusunun düşmanı ise bu memleketin asıl sahipleri olduklarına inanan Müslümanlardır. Çünkü onlar biliyorlar ki düşmanların asıl hedefi Türkiye’dir. Bunu yapmakta ilk hedef ordudur. Ordu gitse Türkiye kalmaz. Bunun için askerler zulmetseler bile onların dostudurlar. Ne var ki, işte düşman orduya düşmanını dost, dostunu düşman göstermektedir. İşte yarım asırdır Türk milleti böyle bir zorluk içindedir.

Mustafa Kemal askerlere lâikliği değil, Türk istiklâl ve cumhuriyetini emanet etmiştir. Lâikliği gerçek anlamında biz de kabul ediyoruz. Ama din düşmanlığı olan lâikliği Mustafa Kemal takiyye amacıyla kabul etmiş görünmüş ama Türkiye’yi İslâmlaştırmıştır.

İşte Allah Türk milletine gerçekleri hissettirmiş ve vâdinde sadık olmuştur. Türkiye’de halk inkılâplara karşı gelmemiştir. 1960 ihtilâlinde karşı gelmemiştir. 1980’ karşı gelmemiştir. 1971 ve 1997 müdahalelerinde ses çıkarmamıştır. Millet gerçekleri hissetmiş ve sabretmiştir. Seçimlerde ise Demokrat Parti’yi, Adalet Partisi’ni, ANAP’ı, Refah Partisi’ni, AK Parti’yi iktidar ederek yine gerçekleri hissetmiştir.

Türk milleti oyunu her zaman isabetli kullanmıştır. Bütün bunlar Allah’ın vâdinde sadık olmasıdır.

حَتَّى إِذَا فَشِلْتُمْ  (XatTAv EıÜAV FaŞıLTuM)  “Hattâ faşl ettiniz. Faşlettiniz.”

Onları o kadar doğru ve güçlü hissetiniz ama, yine de size Allah vâdini yerine getirmiştir.

Yani, bu soğuk veya sıcak çatışmalarda düşmanlar çok yakından hissedilmiştir.

Dış sermayenin Türkiye’deki işbirlikçileri karşısında kendinizi onlardan korumanız için paramparça oldunuz. Kimi Uşşakî, kimi Nakşî, kimi Kadirî, kimi ırkçı, kimi medreseci oldu. Böylece size saldıranlara karşı ayrı ayrı olup herkes kendi canını kurtarmaya çıktı. İnanmış olanlar hep birbirlerine düştüler. Türkiye’de birbirlerini tekfir edecek şekle girdiler. Değişik siyaset gruplarına katıldılar.

وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْأَمْرِ (Va TaNazaGTuM Fı elEaMRı) “İşlerde nizaa düştünüz.”

Türkiye’nin kurtarılması için Meşrutiyet’ten beri değişik görüşlere kapıldılar.

Kimi, Türkiye dinden uzaklaştığı için bu duruma düştük. Kimi, biz dindar kaldığımız için bu durumdayız. Kimi milliyetçilikle, kimi İslâmcılıkla, kimi bilmem necilikle başarıya ulaşacağını düşündü.

Kimi Mason olup ülkeyi kurtaracağını sandı; Demirel böyle yaptı. Kimi Mason olmayacak ama onlarla iyi geçinerek ülkeyi kurtaracağın denedi; Özal böyle yaptı. Kimi doğrudan cephe aldı ve çatışmaya girişti; Erbakan böyle yaptı. Böylece görüldü ki, Türkiye çatışmalar dünyasına girdi.  

وَعَصَيْتُمْ  (Va GaÖaYTüM)  “Ve isyan ettiniz. Ve günah işlediniz.”

Hemen herkes günün kötülüklerine boyun eğdi. Herkes faizi meşrulaştırdı. Baskı görünce örtünmeden de taviz vermeye başladı. Hele takiyye yapalım diye televizyonlarda açıklık modalaştırıldı. Lâiklikten bahsetme suç sayıldı. Rüşvet, yolsuzluk, vergi kaçakçılığı meşru sayılmaya başlandı. Cihad edenler tekfir edildi.

مِنْ بَعْدِ مَا أَرَاكُمْ مَا تُحِبُّونَ  (MıN BaGWı MAv EaRAyKuM MAv TuXıbBUvNa” 

“Siz muhabbet ettiğiniz şeyleri ira ettiğinizde böyle yaptınız.”

Makam göründü, iktidar göründü, servet göründü. Hemen taviz verip günah işlemeye başladınız. 

Faiz meşru oldu! Rüşvet meşru oldu! Açık saçıklık meşru oldu! Hattâ düşmanlıklar meşru oldu!..

Servet ve iktidar için her türlü tavizler verildi.

İki çeşit korku vardır. Biri canınızı tehlikeye atan tehlikedir. Diğeri kârdan zarardır.

Bugün Müslümanlar hep böyle korkuda ve paniktedir. Biz şimdiye kadar hiçbir suç ile cezalanmadık. Takip bile edilmedik. Ama çoğu, yakınlarım memur olacakmış, onun için bizim toplantılara gelemiyormuş! Kapanacakmış diye bize gazetede yazdırmıyor, televizyonda konuşturmuyormuş! Bütün bunların hepsi isyandır. Bu isyanları Müslümanlar yapmaktadır. Buna rağmen Allah bize haseneyi vâdetmiştir ve bu gerçekleşiyor.  

مِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ الدُّنْيَا  “Bunlardan kimi dünya hayatını murad ediyordu.”

Bunlar para kazanmayı para kazanmak için yapıyordu. Makamı dünya hayatı için istiyordu. Yani, niza ve isyanı sadece dünyayı kazanmak için yapmakta idiler. Bunlara kötü niyetli diyemeyiz. Bunlar çıkarcılardır.

Dünya ve âhirette de hasene istiyorlardı. Beride göremeyince o tarafa yöneldiler. Beride gördüklerinde beri tarafta olurlar.

وَمِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ الْآخِرَةَ “Bunlardan kimi de âhiret hayatını murad ediyordu.”

Kimi ise bu tavizleri ve bu takiyyeleri dünya hayatı amacı ile yapmıyorlardı. Âhiret hayatını bu yolla kazanmak için yapıyorlardı. Yani, malları Allah yolunda harcamak için kazanmak istediler. Gayrimeşru yoldan olsa da bunu yaptılar. Rüşvet verdiler ise yine Allah için verdiler, İslâmiyet için verdiler. Onların hepsini kendilerine zaruret olduğu için yaptılar. 

Bugünkü Türkiye Müslümanlarını bu kadar açık ve gerçekçi olarak tanımlamak kadar mucizevi ifade mümkün mü? Bunlar isyandı. Ama iyi niyetle yapılan isyandı. Mason locasında olmak için değil, İslâmiyet’e daha iyi hizmet etmek için girdiler veya dost oldular. Bu amaçla düşman oldular. İçkiyi bunun için içtiler. Günahı sevaba zemin hazırlamak için yaptılar.                     

ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ (ÇümMa ÖaRaFaKuM GaNHUM)

“Sonra sizi onlardan sarf etti, onlardan uzaklaştırdı.”

Sonra aradan bir dönem geçtikten sonra onlardan kurtardı. Nasıl yaptı? 

Kendileri parça parça olduğu halde, oylarını daima birleştirip İslâmiyet’e karşı olanlara karşı kullandı. Solda olanlar İslâmiyet’e karşı değildir diye oylarını DSP’de topladı. İslâmiyet’e karşıdır diye CHP’yi Meclis dışı bıraktı. Sonra Deniz Baykal “Anadolu solu” deyip İslâm düşmanlığını bıraktı. Bülent Ecevit başörtülü Kavakçı olayında İslâmiyet’e cephe aldı; oyları sıfırlandı ve kendisi partisiyle Meclis dışında kaldı. Baykal yine sapıttı; artık CHP de ecelini bekliyor.

1950’de sağcılar DP’de oylarını birleştirdiler; oysa Menderes namaz kılmazdı. Sonra AP’de birleştirdiler; Demirel bazen namaz kılardı. Sonra da Özal’da birleştirdiler; o İslâmiyet’i savunuyordu. Sonra Erbakan’ı getirdiler. Şimdi de oylar AK Parti’de birleşti. Adım adım Türkiye İslâm düşmanlarından kurtuldu. Yani onları bizden uzaklaştırdı. Ordu gittikçe bize yaklaştı. Aşırılar kendi kendine tasfiye oldu. 

Hep kurala uyuldu. İslâm düşmanı olmayan generaller orduda kaldı. Muhalif olanlar kendi kendine tasfiye edildi. Özal’a atılan kurşun savuşturuldu. Kıvrıkoğlu’na atılan kurşun savuşturuldu.

Bunların hepsini Allah yaptı.

لِيَبْتَلِيَكُمْ (Li YaBTaLiYaKUM)  “Bütün bunları sizi ibtilâ etsin diye yaptı.”

Yani, sizi “III. Bin Yıl Medeniyeti”ni kuracak hâle getirmek için yaptı. Bu belâlara uğramasaydınız, “III. Bin Yıl Uygarlığı”nı kuramazdınız. Kendinizi yetiştirmiş olamazdınız.

Ordu da 50 yıl içinde çok büyük tecrübeler edindi. O sebepledir ki demokratikleşti. Artık din düşmanlığı görüntüsünü bırakmak üzeredir. Ancak, hâlâ başörtünün İslâmiyet’teki manâsını bilmiyor.

İslâmiyet’teki başörtüsü Türkiye’nin bayrağından çok daha ileridir. Bayrağı değiştirebilirsiniz ama bayrağı ortadan kaldıramazsınız. Lozan’da şöyle anlaşsaydık: Siz devlet olun ama bir şartımız var, ülkenizde kendi bayrağınızı değil, düşman olan Yunan bayrağını asacaksınız! Türkiye de bunu kabul etseydi, bugün Türkiye Devleti olur muydu? Başörtüsüz İslâmiyet bayraksız devlete benzer. 

İşte Müslümanlar başörtüsünde birleştiler. Dağınıklık son buldu.

وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْ (VaLaQaD GaFAv GaNKuM)  “Sizi afvetmiştir.”

İşte Allah diyor ki; sizden yaptığınız isyan ve takiyyedeki günahınız afvedilmiştir.

Bu Allah’ın büyük müjdesidir. Bu memleketin kötülüğüne çalışmayanlar afvedilmiştir. Yani, kâfir olmayanlar, bu memlekete kötülük düşünmeyenler, İslâmiyet’e hainlik düşünmeyenler, yani kâfir olmayanlar, demokratik olanlar, lâik olanlar, hepsi afvedilmiştir. Bu seviyelere yükseltilmiştir.

Burada sizden böyle olanlar, böyle olanlar da diyor. Sonra her ikisi için sizi afvetmiştir. “Adil Düzen”e yaklaştırmıştır. “Adil Düzen”i getireceğinden hiç kuşkunuz olmasın. Allah’a hamd olsun.

وَاللَّهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ  (Va EalLAHu ÜU FaQGıN GaLAv eLMuEMıNIyNa) 

“Allah mü’minlere fadl sahibidir.”

Burada mü’min olandan kastettiği kimlerdir? “Adil Düzen” gelmesi için çalışanlardır.

“Adil Düzen” deyince, sadece “Akevler”in veya Refahçıların “Adil Düzen”i değildir. Sadece Müslümanların adil düzeni değildir. Yahut Hıristiyanların adil düzeni değildir. İnsanlığın “Adil Düzeni”dir.

Yani, insanların refah ve saadet içinde yaşaması için adaleti ülkelerine getirenler mü’minlerdir. Bu zulüm dünyasında dünya hayatını istemek için takiyye de yapılsa, eğer sonunda insanlık için adaleti isteyenler varsa onlar mü’mindir. Allah onların günahlarını afvedecek, ayrıca faziletle birçok ikramda bulunacaktır.

 

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 259. SEMİNER              Yorum-89         Ankara, 04 Temmuz 2004

PAZAR GÜNLERİ YAPILAN ANKARA PROGRAMI

(Ankara’da Ali Erişen ve Sabri Tekir değerlendirecektir.)

U S U L

Tümdengelim metodu ile üst kümede bulunan bir özelliğin alt kümelerde de olduğu ifade edilmiştir. Hayvanlar canlıdır. İnsan da hayvandır. Öyleyse insan da canlıdır. Bunun pek çok söylenişi vardır. Bazı insanlar beyazdır. Türkler insandır. Öyleyse Türkler beyaz olabilir. Yunanistan’da gelişen bu ilim bugün 01 tanımları ile matematikleştirilmiş bulunmaktadır.

Osmanlılarda bazının yanında bazen kelimesi eklenmiştir. İnsanlar bazen hasta olurlar. Kadın da hastadır. Öyleyse bazen kadınlar da hasta olur. Bugünkü 01 mantığında bu dört terimliye beşinci terim ilave edilerek matematikleştirilebilir.

Tümevarım metodu ise alt kümelerde oluşan özelliklere dayanarak ortak üst küme oluşturmaktadır. Maymunlar doğurur, ayılar doğurur, insanlar doğurur. Öyleyse bunlar birbirine benziyor. Bunlara memeliler diyoruz. Batılıların geliştirdikleri bu sistem tümevarım sistemidir.

Fıkıhçılar ise “kıyas”ı oluşturdular. Kurt doğurmaktadır, memelidir. Maymun da doğurmaktadır. O halde maymun da memelidir. Burada kurda “asıl”, maymuna “fer’”, doğurmaya “illet”, memeli olmaya “hüküm” adını veriyoruz. Yahut memelilik “illet”, doğurma “hüküm”dür. Usulcülere göre tüme varma veya tümden gelme yoktur. Hepsi kıyasın içindedir. İnsan hayvandır, dolayısıyla canlıdır. Burada insan “asıl”, hayvan “illet”, canlılık “hüküm”dür. Kıyas buna yapılır. Yani, eksik kıyastır.

Sonuç olarak Müslümanlar en ileri ilmî düşünceyi ortaya koymuşlardır. Bu Avrupalıların tümevarımını da içeri almaktadır. Yunanlıların tümevarımını da içine almaktadır.

“III. Bin Yıl Uygarlığı” bu kıyas metoduna yeni bir şey ilave edecektir. Bu da maanide okunan istişare-i temsiliyyedir. Yani, sistemli bir şekilde benzetmedir. Analogdur. Analojidir.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 259. SEMİNER              Yorum-89         İstanbul, 2 Temmuz 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

Bu yazı Selahattin Öztürk tarafından Üsküdar’da anlatılacak; ayrıca Hasan Özket ile TV5’e götürüp vereceklerdir. İmza M. Lütfi Hocaoğlu’na ait olacaktır.

 

TV5 YÖNETİM KURULU BAŞKANLIĞINA

Allah’ın, “Hakkı Üstün Tutan Medeniyet” yolundaki yayın çalışmalarınızda sizleri sabit kalmasını ve başarılı olmanızı dua eder, katkıda bulunanları me’cur etmesini dilerim.

Günümüzde hukuk ve yönetime dayanın 1000 yıllık “I. Kur’an Medeniyeti” son bulmuştur.

“II. Kur’an Medeniyeti” doğmak üzeredir. 500 yıllık “Avrupa Medeniyeti” de en güçlü seviyesine ulaşmış ve artık çökmeye başlamıştır.

“III. Bin Yıl Uygarlığı”, İslam Uygarlığı ile Batı Uygarlığı’nın sentezinden doğacaktır. Bu iki medeniyet bilinmeden yeni medeniyete katkıda bulunulamaz.

“Türkiye” bu yeni medeniyetin oluşması dışında kalma şansına sahip değildir.

Yeni medeniyet yeni sosyal kurallarla doğar.

Sosyal kurallar ikidir. Biri “Fıkıh kuralları”dır. Fıkıh kuralları kişinin hayat boyunca nasıl davranacağını öğretir. Bu kuralların bir kısmı ahlâkî, bir kısmı hukukîdir. Ne var ki “fıkıh” hukuku hukukçulara öğretmiş olur. Yani, hakime nasıl hükmetmesi gerektiğini öğretir. Hukuk ise hakimlerin verdiği kararları inceler. Yani, hukukta hakim değil hüküm ele alınır. Fıkıhta ise kişilerle alınır. Yani, davacı nasıl davranmalı, davalı nasıl davranmalı, şahit nasıl davranmalı, savcı nasıl davranmalı, hakim nasıl davranmalı, ne zaman ne kararı almalı? Bunu öğretir. Fıkha halk kendi istekleri ile uyar. Uymazsa, bunları uyduracak bir polis yoktur.

Herkes fıkıh öğrenmelidir. Her sistemin, her mezhebin bir fıkhı vardır. Halkımız onu öğrenmelidir. Mesela, komünizmin de fıkhı vardır.Mesela, bir komüniste göre bir çocuğa baba bir şey emretse, bir de yönetici bir şey emretse; çocuk yöneticiyi dinlemelidir. Oysa İslâm fıkhında bir çocuk üzerinde velâyet hakkı yöneticiye değil, anne ve babasına aittir. Halkımıza Türkiye’de taraftarı olan her sistemin fıkhı tartışmalı olarak öğretilmelidir. Bu aynı zamanda onların vakitlerini değerlendirmeleri için de gereklidir.

Bir olay önce temsil edilmelidir. Mesela, bir çocuğun nasıl giyineceği üzerinde anne ile baba tartışmaktadır. Anne başka türlü kıyafeti, baba başka türlü kıyafeti önermektedir. Bu tartışma önce temsilî olarak sahnede gösterilmelidir.

Bu temsil tartışma meclisine gösterilecektir. Tartışma meclisi şu kimselerden oluşacaktır:

a)       Hanefi bir fıkıhçı,

b)      Maliki bir fıkıhçı,

c)       Şafii bir fıkıhçı,

d)      Hambeli bir fıkıhçı,

e)       Şii bir fıkıhçı,

f)        Adil Düzenci bir fıkıhçı,

g)      Türk Medeni Kanunu hukukçusu,

h)      Kapitalist bir hukukçu,

i)        Sosyalist bir hukukçu.

Birinci turda herkes kendi görüşünü belirtecektir. İkinci turda fikir savunması yapılacaktır.

Bu program her gün belirli yarım saatlik bir zaman içinde tartışılacaktır. Bunlarda yukarıdan aşağıya doğru söz verilir. Son turda ise aşağıdan yukarıya doğru konuşma yapılır. Her gün sadece bir konu tartışılır. Herkes kendi delillerini ileri sürmüş olur 

Bu program şöyle yapılacaktır.

Önce bu program “Akevler” tarafından halka anlatılacak. Bu programa katılmak isteyen ortaklar katılacaktır. Tartışmacı olarak, senarist olarak, oyuncu olarak, kameraman olarak, stüdyo olarak programa katılınabilir… Buraya seri ilânlar verme taahhüdü ile katılınabilir. Belli firmaların reklâmları periyodik olarak bu saatlerde yapılır.

Bu şekilde reklâmları yapılan firmalardan elde edilen meblağın yarısı Televizyon işletmesine ait olacaktır. Diğer yarısı ise bu programı hazırlayanlara verilecektir. Böylece televizyon programı masrafsız yapmış olacak, diğer giderleri karşılamak üzere TV geliri sağlanmış olur.  

Bu önerimiz danışma kurulunda okunur. Menfi de olsa cevap verilirse; başka önerilerimiz de gelecektir. Cevap verilmediği takdirde, öneride bulunmama sorumluluğu “Akevler”den kalkar.

 

Dr. M. Lütfi HOCAOĞLU

AKEVLER İSTANBUL

TÜKETİM KOOPERATİFİ BAŞKANI

 

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 260. SEMİNER              Yorum-90         İstanbul, 9 Temmuz 2004

(Reşat Nuri Erol Üsküdar’da yorum olarak anlatacak; Hasan Özket (her ikisini) Yusuf Kaplan’a ulaştıracaktır.)

CARİYELİK MESELESİ VE…

Meseleyi anlatmaya baştan başlayalım: Evde kullandığınız alüminyum kepçeler kum kalıplar içinde dökülür. Kasa içine kum doldurulur. Kepçeyi üst tarafı açık kalmak üzere gömerler. Üstüne üst kapak koyarlar. Kumla kapatırlar. Bir delik açarlar ve havalık verirler. Üst kapağı kaldırıp kepçeyi çıkarırlar. Tekrar kapatırlar. Erimiş madeni içine akıtırlar. Kepçe ortaya çıkar. Dökümcülükte dikkat edilmesi gereken en önemli husus; bir kalıba bir ocaktan çıkan maden sıvısını dökeceksiniz. Aksi halde kepçe bozuk çıkar. Sonra, model olarak kullanacağınız kepçe sağlam olmalıdır; yoksa bütün kepçeler sakat çıkar.

Peki, elinizde sağlam kepçe yoksa; o zaman kiminin kolunda kırıklık, kiminin ağzında kopukluk vardır! Bu durumda ne yaparsınız. O zaman iki kepçeyi parçalar, yarısını birinden, diğer yarısını diğerinden alırsınız. Yan yana koyarak kalıplarsınız. Sağlam kepçe ortaya çıkar ve bundan sonra bu kepçeyi model alarak istediğiniz kadar sağlam kepçe üretirsiniz. Allah bu teknolojiyi bütün canlılarda kullanır. Kromozom üzerinde DNA dizisi vardır. Bunlar model ve kalıp olup kendilerini çoğaltabilirler. Buna “bölünme” denmektedir. Bu zincir zaman zaman bozulmaktadır. Bunu sağlamlaştırmak için sağlam zincirle sakat zincir bir araya getirilir ve birleştirilir. Bu sayede sağlam bir kromozom elde edilir. Tıplı kepçe kalıpçısının yaptığını yapar.

Burada dikkat edilecek husus, kalıba değişik ocaklardan mayi akıtmamaktır. Yani, bir dişi yumurtaya yalnız bir erkekten döl akacaktır. İşte bu “evlilik müessesesi”dir. Bütün canlılar evlenerek yaşarlar. Bitkilerde ve hayvanlarda döllenme olduktan sonra rahim diğer erkeklere kapanır. Bunu insanlardaki uygulaması; bir kadın bir döllenme dönemi içinde bir erkekten fazlasıyla cinsi ilişkide bulunmaz. Bir erkekle cinsi ilişkide bulunduktan sonra üç ay başka erkekle cinsi ilişkide bulunamaz. Bu durum bütün canlılar için ortak kuraldır. Bir erkek istediği kadar dişiyi dölleyebilir. Bu biyolojik kanundur.

Yine kepçe misalinde olduğu gibi sağlam kepçeler birleştirilir. Bunun için uzaktan evlenme gerekmektedir. Yani, eğer yakın akrabalarla cinsi ilişki kurulursa çocuk sakat çıkar. Bu da biyolojinin değişmez kuralıdır. Çiçekler kendi tozları ile döllenmezler. Arılar kendi konaklarının erkekleri ile çiftleşmezler. İşte bu iki temel kanun “evlilik müessesesi”ni ortaya çıkarır.

EVLİLİK DIŞI İLİŞKİLERİN ZARARLARI:

a)       Evlilik dışı ilişkilerde bir kalıba ayrı ocakların sıvıları dökülür. Bu hem olacak çocuğu hem de kadını hasta eder. Bugün bunlara “zührevi hastalıklar” dönmektedir. AIDS böyle ortaya çıkmış bir hastalıktır. Çok tehlikelidir. Henüz tedavisi bulunmamıştır.

b)       Doğacak çocuğun kimden olduğu bilinmediği için yakın akrabalar arasında cinsi ilişkilere sebep olur. Bu da sakatlıkların kaynağı olur.

c)       İnsan 15-20 yıl bakılmaya muhtaçtır. Anne tek başına onu büyütemez. Babasının yardımına ihtiyaç vardır. Bu sebeple evlenme zarureti vardır.

d)       İnsanlar kolayını buldukları zaman gevşerler. Çalışmazlar. Eğer evlilik dışı ilişkiler serbest olsa kimse evlenmez. Sorumluluk yüklenmedikleri zaman çalışmazlar. Bu durum hem neslin kurumasına, hem de insanların tembelleşmesine sebep olur.

İşte bu sebeplerden dolayıdır ki evlilik dışı ilişkiler yasaklanmıştır. Bununla beraber yine de bu husus önlenemediği için bu yola düşenlere karşı tedbirler alınmıştır.

EVLİLİK DIŞI İLİŞKİLERİN KURULMAMASI İÇİN ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER:

a)       Evlenme ve boşanma kolaylaştırılmalıdır. Baliğ olur olmaz evlenmelerine izin verilmelidir. Yoksa gizli olarak ilişkide bulunur ve fahişe üreme kaynağı olur. Boşanma zor olursa kimse evlenmek istemez. Oysa evlenme ve boşanma serbest olursa kimse kaçamak yapma ihtiyacını duymaz.

b)       Erkekler için çok evlilik serbest olmalıdır. Böylece her kadın kendisine eş bulmuş olur. Açıkta kadın kalmayacağı için fuhuş olmaz. Her kadın tek erkekle evlenmeyi tercih edeceği için fiilen tek evlilik olur. Yani, boşanma kolay olur ama kimse boşanmaz. Çok evlilik serbest olur ama kimse ikinci eş bulamaz. Bu sonuçlar istatistiklerle sabittir.

c)       Muta evleri tesis edilmelidir. Muta evleri nedir? Buralara eş bulamayan kadınlar yerleştirilir. Bunlara özel olarak iş verilir. Bağımsız oda verilir. Bunlarla cinsi ilişki kuranlar geçici evlilik yaparlar. Ama en kısa evlilik üç aylık olur. Ayrılık olunca kadın üç ay (iddetini) bekler, ancak ondan sonra ikinci evlilik yapar. Burada denetim vardır. Normal evlilikten sadece miras ve nafaka konularında farklıdır.

d)       Cariye evliliği. Bu nedir? Bu da evliliktir. Diğer evliliklerde kadın ile erkek arasında sadece cinsi ilişki ve nafaka anlaşmaları yapılır. Kadın erkeğe hizmet etmez. Evin mâlî giderlerine karışmaz. Cariye evliliğinde ise koca karısına bakar, aynen kendisi gibi yaşatır ama kadını çalıştırır. Kendisine hizmet ettirir. Sekreterlik yaptırabilir. Diğer evliliklerden farkı budur. Böyle bir kimseyi yine iddetini bekleterek başkasına devredebilir. Oysa diğer evliliklerde kadını boşayabilir, kadın da boşayabilir ama, bir başkasına devir sözkonusu değildir.

BUGÜNKÜ GENELEVLER BİYOLOJİK VE SOSYOLOJİK KANUNLARA AYKIRIDIR:

a)       Sermaye kadını bir kazanç aracı yapıyor. Kadın bir defa düştü mü bu durumdan kurtulamıyor.

b)       Kadın değişik erkelerle cinsi ilişkide bulunuyor. Bu durum genel biyolojik kanunlara aykırıdır.

c)       Genelev kadını birçok erkeğin cinsi arzusunu tatmin ettiği için erkekler evlenmiyor. Oysa kadınların gideceği bir erkek evi olmadığı için evlenmeyen kadınlar serbest cinsi ilişki yapmak zorunda kalıyorlar. Bu da genelevleri çoğaltıyor.

d)       Evli olanlar ailelerini ihmal ederek geneleve düşmüş veya dışarıda o işi yapan kadınlara kendilerini kaptırıyor ve birçok aile perişan oluyor.

Bütün bu açıklamalardan sonra, genelev sistemi ile cariyelik sistemi daha sağlıklı bir şekilde mukayese edilebilir. Genelevdeki sistemde sorun çözülmüyor. Cariyelik sisteminde mevcut özgürlüğü kısma ve kadın erkek arası eşitsizlik de fazlasıyla korunuyor. Ben bütün bunları Kur’an’dan öğrendim. Biri çıkar da genelevin daha iyi olduğunu bana ispat ederse, derhal bırakır, cariyelik müessesesini genelev kadınlığına çeviririm. Kur’an’ı buna göre tevil ederim. Eğer tevil imkânı kalmazsa, Kur’an’ı terk ederim. Ama ben Kur’an’da bir tek müessese bulamadım ki orada sosyal ve tabii kanunlara aykırı bir hüküm olsun ve İslâm alimleri onda icma etsinler. Ondan sorası; “Sizin dininiz (düzeniniz) size, benim dinim (düzenim) bana.” demekten başka hiçbir farkı olmayacaktır.

(Bu mektup Hürriyet ve Cumhuriyet yazarlarına gönderilecektir. Mail adresi vardır. Ek açıklamam da gönderilecektir.)

CARİYELİK VE ÇOK EŞLİLİK

“Kendisini ‘muhafazakâr’ olarak tanıtan bir okurumuz şu notu aktarıyor:

“SP’nin TV5 kanalında Cumartesi akşamı ‘Açılım’ adlı bir program vardı. Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan’ın sunduğu programın konuğu Süleyman Karagülle idi... MNP ve MSP’nin ‘Adil Düzen’ teorisyeni diye bilinir. Aynı zamanda ‘İzmir Akevler’in kurucusudur. Bilindiği gibi RP ve SP ‘Milli Görüş’ programını ortaya atmıştır daha sonra... Süleyman Karagülle ise ‘Adil Düzen’i savunmaya devam etmekte ve SP’yi de eleştirmektedir. Karagülle’nin programda mealen şöyle dediğini duydum: ‘Adil Düzen geldiğinde Türkiye’deki genelevlerin hemen kaldırmasının mümkünatı yoktur. İlk önce çok eşliliğin ve cariyelik müessesesinin kurulması lazım. Bunları tesis ettikten sonra genelevler kaldırılabilir.’ Türkiye nereye doğru sürükleniyor?”

YALÇIN BAYER – 22.06.2004 – HÜRRİYET GAZETESİ

 

HİKMET ÇERTİNKAYA - 25/6/2004 - POLİTİKA GÜNLÜĞÜ / CUMHURİYET GAZETESİ

Hikmet.Cetinkaya&Cumhuriyet.Comt.tr

Hikmet Çetinkaya -“Süleyman Karagülle ortalıkta yoktu.”  Süleyman Karagülle -Ben hep ortalıkta vardım. Bugüne kadar “Adil Düzen” ile ilgili 20 000 sahifelik külliyât hazırladım. 1000 sahifeden fazlası Rusça’ya çevrildi. Çoğu yayımlandı. Adil Düzen çalışmaları devam etmektedir; İstanbul, Ankara ve İzmir’de. Sizi finanse eden Batı’nın sömürücü sermayesi fikre fikirle cevap verme gücünü kendisinde görmediği, bundan dolayı yazılarıma ve konuşmalarına sansür koyduğu için ara sıra yazılarım çıkar veya konuşurum. Benim insanlığın beni dinlemesine ihtiyacım yoktur; insanlığın benim söylemekte olduklarımı dinlemeye ihtiyacı vardır. Ben teoriysen değilim. Sadece öğrendiklerimi aktarmaya çalışan sade bir insanım. Adil Düzen İnsanlığın Düzenidir. Teorisyeni olma ne haddim; belki aktarıcısıyım.

-“Kırgızistan’da 18 yaşında bir kızla evlendi.”   SK -Ben kanunlara harfiyen uymaya çalışırım. Yalan beyanlarda bulunmam, vergi kaçırmam, yasak olan bir şeyi yapmam. Mesela, başıma takke giymem. Şeriata uyarım. Elimden geldiği kadar şeriatın dışına çıkmam. Mesela, ben sigara içmem. Askerlik gibi zaruret olmadıkça şapka giymem. Evlilik dışı ilişkide bulunmam. İyi bir vatandaş ve iyi bir Müslüman olmaya çalışırım. Ondan ötesi bana sinek vızıltısı bile gelmez. Ben ahmakların modaları ile yaşamam. Kırgızistan’a gittim ve beş sene kaldım. Orada Türkçe ve Arapça dersler verdim. Ücret karşılığı değil. Türklerin orada işletmeler kurmalarına yardımcı oldum. Cumhurbaşkanı Asker Akayev’e fahrî danışmanlık yaptım. İlk defa enflasyonsuz para çıkardık. Bu para hâlâ değerini koruyor. Oraya gelen ama orada kalmayan Türkiye’deki resmi eşimin de izniyle imam nikahı yapmadan eşlik sözleşmesini yaptığım 22 yaşında örtülü biriyle üç yıl birlikte yaşadım. Kendisini üniversite mezunu yaptım… Ev ve iş sahibi yaptım… Annesi Türkiye’ye göndermediği için yine bir sözleşme ile eşlik sözleşmesine son verdim. Hem şeriata ve kanunlara uygun olan, hem de kimseye zarar vermeyen, ilgililere yarar sağlayan örnek davranışımdan övünç duyarım.

-“Fehmi Koru’nun kayınpederi…”   Süleyman Karagülle -Ben yılda sekiz ay kasabadan ve şehirden kopuk ücra bir köyde doğdum. Babamdan Arapça öğrendim. 11 yaşımda ilkokula gittim. Parasız yatılı olarak orta öğrenimimi yaptım. Yakınlarımdan aldığım borçla İstanbul Teknik Üniversitesi’ni bitirdim. İslâmî ilimlerle Batı’nın müsbet ilimlerini birlikte en yüksek seviyede öğrenmeye çalıştım. Benim çevrem halktır. Ama hem çocuklarım, hem de eşleri yüksek tahsillidir. Başarılıdırlar. Yalnız benim yaptıklarım benimdir. Bir kimseyi yakınlısı ile düşünüp değerlendirmek ilkel zihniyettir.

-“Karagülle hem cariyelik hem de çok eşlilik müessesesinin harekete geçirilmesini istiyormuş.”  

Süleyman Karagülle -O konuşmamda; Faizsiz düzen şimdi gelemez… Genelevler kalkamaz… Evlilik kolaylaşır, çok evlilik, muta nikahı ve cariyelik müesseseleri gelirse genelevler kapatılır... Yoksa patlama olur, dedim. Üç saatlik konuşmamda bu sadet dışı bir misaldi. Çarpıtılarak onun üzerine abanıldı. Söylentilerle yazı yazılıyor. Önce dinlersin, sonra yazarsın.

-“Fethullah Gülen gibi ilkokul mezunu değildir.” 

Süleyman Karagülle - Fethullah Gülen ilkokul mezunu ama dünyaya ders veriyor. Acaba hangi güçle?..

-“İzmir’deki Akevler macerasını on yıl evvel yazdım.”   Süleyman Karagülle -“Akevler” rüşvet vermeyen, vergi kaçırmayan, ortakların haklarını adil bir şekilde koruyan ve hâlâ varlığını sürdüren bir kooperatif. Bin yıl sonra bile adı anılacaktır. Bugün Türkiye’de anayasa ekseriyetine ulaştık. “Akevler” ilk tohumu atan mayadır.

-“Turgut Özal’a yanaştı.”   SK -Ben Turgut Özal’la bazı seminer ve konferanslarda karşılaştım. Turgut Özal döneminde kamu görevinde bulunmadım. Ne ben, ne de kooperatifim kimseden bir kredi almadı. Erbakan’ı destekledim. Ama Özal’ı hiçbir zaman desteklemedim. Ortaklarımızdan ANAP’lılar vardı, hâlâ da vardır. Kooperatifimiz hiçbir zaman vergi kaçırmadı. Sadece kendi vergi borçlarını değil, iflastan kurtardığı Özdemir Fabrikası’nın vergilerini de ödedi. Kooperatifimizde yolsuzluk olmaz.

-“Türkiye Cumhuriyeti’nin savcılarına ve yargıçlarına güvenmezler. Hakeme gideriz derler.”   Süleyman Karagülle -Ben hem Nurcuyum, hem de Millî Görüşçüyüm. Onlar ise beni ne Nurcu, ne de Millî Görüşçü kabul ederler. Biz savcıları ve hakimleri beğenmiyor olabiliriz; ki biz asıl yıllarca süren yargılama sistemini beğenmiyoruz. Fakirleri zenginlere ezdiren avukatlık sistemini beğenmiyoruz. Siz ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni beğenmiyorsunuz, kanunları beğenmiyorsunuz. “Hakemlik” Türk hukuk mevzuatında bütün ayrıntıları ile yer alır. Biz hakemlere dâvet ederken, mahkeme konusu olmayan hususlarda dâvet diyoruz. Herkes kanunlara ve yetkililere uymak zorundadır. Ama kimse kanunları ve yetkilileri beğenmek zorunda değildir.

-“Bir kadın yetmez. Üç, dört, beş.”    Süleyman Karagülle -Bugün Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında bir kimse seksen kadın da isteyebilir. Evli değilse, yahut eşi izin veriyorsa hiçbir sorun yok. Size ne yetmiyorsa yetmesin. Benim hayatımda iki eşim oldu. Başka bir kadının şehevi olarak elini bile sıkmadım. Merak ediyorum. Sizin kaç eşiniz oldu? Hayatta müdafii olarak geneleve gittiniz mi? Evlilik dışı ilişkilerde bulundunuz mu? “Ben hayatımda bir eşimle yaşadım, başka kimse ile asla cinsi ilişki kurmadım, sevişmedim…” diyebiliyorsanız; gerçekten sizi tebrik edeceğim. Çünkü ben bunları Allah’tan koktuğum için yapmadım. Siz Allah’a inanmadığınız, yalan söylemeyi, ona buna iftira etmeyi sanat edinmiş olduğunuz halde bunu yaptıysanız gerçekten tebrik ederim. Benden üstün kişiliğinizin olduğunu söyleyebilirim. Ama yalan söylemeyin. Çünkü siz inanmasanız da Allah var. Cezanızı âhirete bırakmaz, sizi çarpar. Bir kazaya kurban olursunuz. Biliyorum, sömürü sermayesi size bunun için maaş veriyor. Ama sizin gibi olmayan yazarlar da vardır.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 259. SEMİNER              Yorum-89         İstanbul, 2 Temmuz 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

(Üsküdar’da Reşat Nuri Erol tarafından değerlendirecektir.)

NATO’NUN GELECEĞİ    

Gelecekte yeryüzünde yüze yakın ulusal devlet olacaktır. Ordular ulusal olacaktır. Gelecekte insanlığın “ortak teşkilatı” olacaktır. Ama insanlığın “ortak ordusu” olmayacaktır. İnsanlık ulusların iç işlerine karışmayacaktır. Hakemlerden oluşan uluslararası yargı olacaktır. Hakemlerden oluşan uluslararası yargının kararlarına uymayanlara karşı savaş meşru olacaktır. İsteyen devletler gönüllülerden askeri bir ordu oluşturup o ülke ile savaş yapabilirler. Savaş bitince ordu dağılır.

“Adil Düzen”in önediği gelecek dünya budur. Şimdi asıl konumuz olan NATO nasıl oluşmuştur, ona balalım.

İsrailoğulları bin yıldır Müslümanlarla Hıristiyanları savaştırıp denge kurmuşlar ve bu sayede kendileri zenginleşip bugünkü ateist uygarlığı kurmuşlardır. 1897’de İsviçre’nin Bazel kentinde akdettikleri I. Yahudi Kongresi’nde kararlarını değiştirmişler, dünyayı zaten dinsizleştirdiklerini sanmışlar, dünyayı rejimlerle yönetmeye karar vermişlerdir.

Yalta toplantısında zamanın güçlü devlet başkanları dünyayı ikiye ayırmışlar; yarısını sosyalist, yarısını kapitalist ülke yapmışlar; sosyalistlerde “Varşova Paktı”, kapitalistlerde “NATO orduları” oluşturmuşlardır.

Bunlar güya birbirine karşı kurulmuş olacak; aslında “Varşova” sosyalistlerin jandarması olacak, “NATO” da kapitalistlerde jandarma görevi göreceklerdi. Yalta kararlarına uymayıp diğer tarafa katılmak isteyen olursa, bu jandarmalar göstermelik savaş çıkarırlardı. Silah satmak için de dünyayı devamlı olarak ateşli savaşlarda tutmuşlardır.

Bu arada Müslümanlar da bu orduların baskısı altında dinsizleştirilmek istenmiştir. Arap ülkelerindeki Baas partileri işte bu programın uygulaması idi. Aslında Batı dünyasının nüfuzunda bu ülkelerin yöneticilerine dinsizlik yaptırılmıştır. Oysa bu diktatörler hep kapitalistlerin adamları idi. Bu adamların başında Saddam geliyordu. Türkiye’de dinsizlik faaliyetleri ve lâiklik oyunları hep bu planın bir sonucu olmaktadır.

Varşova Paktı askerleri de, NATO askerleri de aynı sermaye ile destekleniyor, Amerika’nın sömürücü tekel sermayesi tarafından besleniyordu. Bunlar birbirine karşı dengeleniyordu. Sahnede oynayan sadece iki takımdı. Böylece dinsizlik dünyaya tamamen yerleştirilecekti.

Sonra ne oldu? Çok önemli bir olay oldu. Mihail Gorbaçov bu oyunu bozdu. Gorbaçov’un oyunbozanlığı bin sene sonra dönüm noktası olarak yâd edilecektir. Çünkü Sovyetler bu savaşma felsefesini bıraktılar. Artık Sovyetler demokratikleşecek, Sovyetler liberal olacaktır. Dünyada yeni bir uygarlık doğacaktır. Gerçek sosyalizm olacak; din düşmanı, aile düşmanı, mülkiyet düşmanı, ulus düşmanı sosyalizm ortadan kalkacaktır. Tekel sermaye bu durumdan son derece rahatsız oldu. Yeni bir oyun oynandı.

Sarhoş Boris Yeltsin yönetimi eline aldı. Gorbaçov devre dışı bırakıldı. Yeltsin, Sovyet ülkelerini topladı ve dağıttı. Yeltsin’i şöyle kandırdılar. İslâm nüfusu artıyor. 2020’lerde Sovyetlerde Müslümanlar hakim olacaklardır. Bundan korunmak için bir yol vardır. Bu devletleri dağıt. Ama askeri birliği koru. Böylece Sovyetler fiilen devam eder. Moskova Parlamentosu’nda Müslümanlar çok az olur.

Bu sayede Müslümanların devre dışı bırakılması hedeflenmiştir. Yani, şimdi gizli anlaşmalarda Ruslar eski Sovyetlerin hakimidir. Eski Sovyetler tek devlettir. Ama diğer devletler müstemleke ülkelerdir. Onların yönetimde bir yetkileri yoktur. Orta Asya ve Kafkasya ülkeleri kendilerini devlet sandılar. Bu arada Rusya beklenmedik derecede sarsıntı geçirdi. Bu müstemlekelerine hakim olamadı. Amerika Ruslarla anlaştı ve oralara askerlerini yerleştirdi. Gaye, orada Rus hakimiyetini korumak ve İslâm ülkelerinin oluşmasını önlemektir.

Gorbaçov’un yaptıkları sonunda Varşova Paktı dağılınca, NATO açıkta kaldı. NATO’ya bir düşman arandı. Önce “Afganistan”, sonra “Irak” icat edildi… Başarılamadı…

Şimdi İstanbul’da “NATO Zirvesi” neden toplanıyor?

NATO ve Varşova paktlarından oluşan göstermelik iki ordu zaten tek ordu idi. Şimdi resmen tek oldu. Bu ordu kime karşı savaşacaktır? Düşman kim olsun? NATO İstanbul’da işte bunun için toplanıyor.Yani, NATO düşmanını arıyor. NATO’ya karşı en büyük düşman adayı “İslâm”dır, İslâm ülkeleridir. Doğudur…

İşte NATO’ya düşman aranırken, şimdilik İslâm ülkeleri bulunacaktır. İslâm ülkelerini ıslah etmek için Ortadoğu ülkeleri ıslah edilecektir. Bu ıslaha Müslümanlar karşı geleceklerdir. Ateist Sovyetler benzeri İslâm dünyası oluşturulacaktır. Yeni düşman bulununcaya kadar İslâm ülkeleri yedek düşman olarak kullanılacaktır. Çünkü buralar sonra kurulacak olan İsrail imparatorluğuna aittir.

NATO insanlığı tehdit eden en büyük tehlikedir. Şimdi NATO yeniden oluşturulacak, yeniden yapılandırılacaktır. Karşısına güçlü silahları ve ordusu olan bir düşman oluşturulacaktır. Sonra NATO ikiye bölünecek ve Avrupa ordusu kurulacak. Bunlara karşı Sovyetler birlik kuracak… Hintliler birlik kuracak, Afrikalılar birlik kuracak, Güney Amerikalılar birlik kuracak… Dünyadaki bu birlikler birbirleriyle savaşlara girişecek, bin yıl kan gövdeyi götürecektir. Sömürücü sermaye de silah ve para ile bu orduları istediği gibi kullanacaktır.

Bugün sokaklara dökülen Müslümanları sermaye organize etmektedir. Maksadı NATO’ya düşman bulmaktır.

NATO’YA AŞAĞIDAKİ ÇÖZÜM YOLUNU ÖNERİRİZ:

1) NATO dünya denizlerinin güvenliğini sağlayan bir sigorta ortaklığının koruması olmalıdır. Açıklarda seyahat eden gemilerin güvenliği bunlara ait olmalıdır. 2) Açık denizlerde seyahat eden gemiler NOTO tarafından sigortalanmalıdır. Sigorta bedeli yüke göre tesbit edilmelidir. Yolcu başına da alınabilir. 3) Bu bedel ile NATO askeri gücünü beslemelidir. Askerler gönüllülerden oluşmalıdır. Uluslararası hakemlerden oluşan yargı denetimiyle denetlenmelidir. 4) Buraya dünyanın bütün devletleri katılabilmelidir. Devletler her yıl buraya aidat ödemeli ve ödedikleri aidat kadar da yönetici temsilci göndermelidirler. Bunların aidatları yettiği takdirde bütün gemiler bedelsiz sigortalanmış olacaktır. Açık denizlerde savaşmak ise yasaklanmalıdır. Açık denizlerde savaşan ülkelerle savaşmak meşru hâle getirilmelidir.

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3505 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2692 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2663 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2181 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2579 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2321 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2209 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2213 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2626 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2513 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 2021 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2375 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2322 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2467 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2480 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2468 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2427 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2640 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2468 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3083 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2704 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2696 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2776 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3185 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3059 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3472 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5531 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3584 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3109 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3902 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3756 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3465 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3914 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3872 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4153 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4689 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3044 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3150 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 4012 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3890 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2891 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2985 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3992 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7781 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5659 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4219 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3613 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3755 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4783 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4502 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4783 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4707 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4855 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4595 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3435 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4511 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3658 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5216 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3887 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5204 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5064 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4979 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3577 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3508 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3721 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5204 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4242 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5475 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4116 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5312 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4539 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4460 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4616 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4807 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5364 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4153 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5304 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4569 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3876 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4424 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4623 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4152 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4130 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4115 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4576 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5685 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9893 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4690 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3733 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3888 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3381 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3412 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3769 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5735 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4281 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3469 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler