Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 261
ÂL -İ İMRAN SURESİ TEFSİRİ 156-158.AYETLER
18.07.2004
1985 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   261

ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi    16 - 18 Temmuz 2004   Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline)  www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 261. SEMİNER     (CUMA-C.TESİ-PAZAR)    İst. - Ank., 16-18 Temmuz 2004

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL              Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

 

*HAFTALIK TEFSİR SEMİNERİ  (CUMARTESİ GÜNLERİ “YENİBOSNA”; Saat:18.00-21.00)

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ TEFSİRİ – 41

 

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 18.00 – 21.00 saatleri arası okunacak ve tartışılacaktır.

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Reşat Nuri Erol ve Lütfi Hocaoğlu, … dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Cuma günü Üsküdar’da bir kısmı ilk yarım saatte Reşat Nuri Erol tarafından özetlenecektir.

Pazar günü Anakara’da bir kısmı yarım saatte Sabri Tekir tarafından açıklanacaktır.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ إِذَا ضَرَبُوا فِي الْأَرْضِ أَوْ كَانُوا غُزًّى لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُوا لِيَجْعَلَ اللَّهُ ذَلِكَ حَسْرَةً فِي قُلُوبِهِمْ وَاللَّهُ يُحْيِ وَيُمِيتُ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ(156)

وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنْ اللَّهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ(157)

وَلَئِنْ مُتُّمْ أَوْ قُتِلْتُمْ لَإِلَى اللَّهِ تُحْشَرُونَ(158)

 

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا (YAv EayYuHAv elLaÜNa EaMeNUv)  “Ey iman etmiş olan kimseler.”

Bu sûrede bu hitap 7 defa geçmektedir. (3/100, 102, 118, 130, 149, 156, 200) 200. âyet son âyettir.

Bundan sonra gelen başlangıçta sûrenin yarısı içtihat bölümünü anlatmıştır. Son yarısında ise diğer cemaatlerle ilişkiler üzeride durmaktadır. Son yarısının ilk dörtte birinde bu hitap yoğunlaşmıştır.

Bundan sonra son âyete kadar bu hitap tekrar etmeyecektir.

Bu sûrede “Ey nâs” hitabı hiç yoktur. Bundan sonraki Nisâ Sûresi’nde her iki hitap vardır.

Sûrenin yarısında içtihat sisteminden bahsedilmiş ve “Ey iman edenler” hitabı yapılmamıştır. Çünkü içtihat hem müslimlere hem mü’minlere farzdır. Sûrenin ikinci yarısı ise müminlere hitap etmektedir.

Mü’minler de iki gruba ayrılmaktadır. Birinci grup öldürme yetkisi olmayan Mekke mü’minleri, ikinci grup ise savaşma yetkisi olan Medine mü’minleridir. Buraya kadar daha çok Mekke mü’minlerinden söz etmiştir. Bundan sonra Medine mü’minleri ele alınmış oluyor.

“Ğuzzen” kelimesi Kur’an’da bir defa geçmekte, o da bu sûrede bulunmaktadır. “Ğaza” savunma savaşı değildir. Fitnenin kalkması ve dinin Allah için olması için yani lâiklik için savaştır.

لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ كَفَرُوا (LAv TaKUvNUv Ka elLaÜIyNa KaFaRUv)  

“Küfretmiş olanlar gibi olmayınız.”

Bu dünyaya gelmişiz, yaşıyoruz ve hayatın hakikatını kavramaya çalışıyoruz.

Bu dünyaya gelirken bize “Bu dünyaya gelmek istiyor musunuz?” diye sormadılar.

Biraz sonra gideceğiz. Kimse bize “Bu dünyadan gitmek istiyor musunuz?” diye sormuyor.

Tıp ilmi çok gelişmiş bulunmaktadır. Değişik tıp alanlarında bu kadar uğraşılmaktadır. İlgili tıp bilginleri yeni canlı var edelim diye çabalar sarf ediliyor. Klonlama yapıyorlar.

Tıp ilmi bu kadar ilerledi de acaba neden yaşlanmayalım diye bir adım atamıyorlar? Hastalıksız bir vücudu neden yapamıyorlar? Yaratan’a kafa tutanlar biraz ömürlerini uzatsalar ya.

Nasıl yaşlanmayı ve ölmeyi önleyemiyorsak, o halde bizi var edenin tabiî ve sosyal kanunlarına teslim olmalıyız. Zaten istesek de istemesek de teslim olmak zorunda kalıyoruz. Çünkü bunun dışında herhangi başka bir alternatifimiz yoktur.

Madem ki iman ettik, madem ki Allah’ın ordusunda asker olduk; o halde ölmeye de rıza göstermeliyiz. O’na teslim olup O ne derse onu yapmalıyız. Ölümü göze alan ve buna baştan rıza gösteren kimse için artık dünyada tasa kalmaz.

Türklerin daima zafer kazanmalarının sebebi budur. Türkler savaşa girmekten çok korkarlar ve kaçınırlar. Ama bir gün savaşa karar verdiler mi, artık yenilmeyi düşünmezler. Çünkü temel şiarları “Ya istiklâl ya ölüm”dür. Artık onlar için ölmek var, dönmek yoktur. Savaşa giderken zaten kendilerini ölmüş kabul ederler. Bu anlayış da onları hep zafere götürür.

Mü’min için mü’min olmak budur. Ben beni var edene teslim oldum. Bana ne görev verirse onu yaparım. Bu görevimi yerine getirirken ölmem gerekirse seve seve ölürüm. Çünkü ben âhirete inanıyorum. Buradan yani bu dünyadan sonunda nasılsa gideceğim.

İman ettikten sonra böyle düşünmeyenler küfretmiş olurlar.

وَقَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ (Va QavLUv Lı EıPVANıHıM) “Ve kardeşlerine dediler.”

Ben mü’minim diyor, kapalı seçim sandığına gidiyor, o anda korkuyor ve ona göre oy kullanıyor. Bizim bu seminerlerimize gelmekten korkup derslere gelemiyor. Çevresi onu değişik maddî ve manevî gerekçelerle korkutuyor. O da sonunda onlara uyup ilmî çalışamaya bile gelemiyor.

Oysa biz şimdiye kadar suç işlemiş ve mahkum olmamışızdır. Aslında bugüne kadar suç işlemeden de, yani haksız yere de mahkum olmadık. Bizim neyimizden korkuyorlar?!. Hâlâ tam olarak anlayabilmiş değiliz. Ama şeytanları onları işte böylece “Adil Düzen”den uzak tutuyor.

Buradaki “kardeşleri” demek çevreleri demektir. Kendileri gibi korkaklardır.

Mü’min olan kimse suç işlemekten korkar, cezadan kokmaz. Mü’min olan öldürmekten korkar, ölmekten korkmaz. Çünkü o malını ve canını Allah’a cennet karşılığı satmıştır.

إِذَا ضَرَبُوا فِي الْأَرْضِ (EıÜAv WaRaBUv Fıy elEaRWı)  “Arzı darb ettiklerinde.”

Burada “İn” değil de “İza”yı getirmiştir. Yani, insanlar için arzı darb etmek asıldır.

Arzı darb etmek” demek; iş için olsun, tebliğ için olsun, tanışmak için olsun, öğrenmek için olsun yola çıkmak demek, yahut fabrikalarda iş yapmak demektir.

İnsanlar kaza olur korkusu ile evde oturmak, iş yapmamak isterler.

Bugün tehlikesiz bir iş yoktur. Aslında bu her zaman böyledir.

Kazadan korkup iş yapmamak, burada yerilmiştir. Yalnız fizikî kazalarda değil, sosyal işlerde de cesur olmak gerekir. Kanunları ve yönetmelikleri adalet içinde yorumlamak, içtihat yapıp doğru ne ise onu uygulamak gerekmektedir. Zulmetmekten korkmak gerekir, zulmedilmekten değil. Bundan dolayı da zalimlerden korkmamalıdır. Kanunlar insanlara zulmetmek için yapılmamıştır. Onun içindir ki kanunların sadece lafzıyla değil, ruhuyla da yorumlanması asıldır.

Kur’an için de bu böyledir. Müteşabih olanlar muhkemlere göre tevil edilir.

Hâsılı, korkaklık sebebiyle iş yapmamak, yahut doğru iş yapmamak küfürdür.

Burada küfrün başka yönüyle tanımı yapılmaktadır. Haksızlığa uğrayacağından veya kaza yapacağından korkup iş yapmamak veya doğru iş yapmamak küfürdür. Allah’a ve Allah’ın kaderine inananlar korkmadan yaşarlar. Ölmekten korkmadıkları için de her gün ölmezler.

أَوْ كَانُوا غُزًّى (EaV KavNUv ĞuzZan)  “Ya da ğazada olduklarında.”

Yani, arzda diğer işler sebebiyle çıkmayı veya gazada olmayı tanımlamaktadır.

Medine Devleti kurulduktan sonra müfrezeler silahlanıp çıkar, kasabalara uğrar, oralardaki insanları dine davet ederlerdi. Kimseyi İslâmiyet’e yani İslâm düzenine girmeye zorlamazlardı. Sadece Müslümanlarla anlaşma yapmalarını, isteyenlerin Müslüman olmalarına müsaade etmelerini isterlerdi. Böyle bir anlaşma yapıldıktan sonra orası Dâr-ı İslâm sayılırdı. İşte buna “gaza” denmektedir.

Bu hizmetler yapılırken saldırıya uğrayıp ölenler olurdu. Kur’an bunu ayrı olarak zikretmektedir.

Güvenlik sağlanacak ve o beldede veya ülkede herkes güven içinde dolaşacaktır. Mü’minler ise güvenliği sağlamakla görevli kimselerdir. Bunu gerçekleştirmekte olan mü’minler eşkıyalar için özel hedef teşkil ederler. Mü’minler işte bu görevleri yapacaklardır.

“Kıtal” cephe savaşı ise, “gaza” eşkıya takibi olarak da anlaşılabilir. O zaman yukarıdaki “arzı darb etmek” demek, cephe savaşı yapmak demek olur. Her iki manâ da doğrudur.

Savaşın kuralları ile gazanın kuralları farklıdır.

Savaşta karşı tarafta olanlar suçlu olsun olmasın, kim varsa öldürülür, esir edilir.

Oysa gazada yalnız saldıranlar öldürülür. Esirlik de yoktur. Ganimet almak da yoktur.

Ganimet askerler arasında bölüşülür. Eşkıyaların malı müsadere edilir, ancak müsadere edilen bu mallar devlete kalır. Öldürene yani katil fiilini işleyenlere karşı yakalanmaları için kamu bütçesinden ödül konabilir.

Hazırlamış bulunduğumuz anayasamızda (İnsanlık Anayasası’nda) bu husus yer almamıştır. Üzerinde çalışılarak eklenmesi gerekir.

لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا (LaV KavNUv GıNDaNAv)  “İndimizde olsalardı.”

Yani, mü’min değil de müslim kalsalardı. Siyasetle uğraşmasalardı, cihat yapmasalardı.

Siyaset yaptığımız zaman arkadaşlarımıza hep bu siyaset yaptırmama baskıları yapılmıştır.

1969’da Aydın’da bağımsız adaylığımızı koyduk. İzmir’deki esnaf toplandı ve bizi desteklemek amacıyla seçim masraflarımızı karşılamak üzere para taahhüdünde bulundular. Ben de bu taahhüde güvenerek gittim ve Aydın’da otel tuttum. Benim ve Erbakan’ın dostu olan Yaşar Tunagür’ü Süleyman Demirel göndermiş ve esnafa demiş ki; “Ne yapıyorsunuz? Yarın maliyeden memur gelir ve sizi mahveder!” Onlar da bu söz üzerine beni desteklemekten vazgeçtiler. Toplanmış olan meblağı da vermediler. Başka amaçla kullandılar. Ben borçlanarak sözümü yerine getirdim. Babamdan kalan bir yerin satışından çok sonra o borcu ödeyebildim.

Millî Selâmet Partisi iktidar olunca bu anlayıştaki insanların hepsi Erbakan’ın sadıkları, etrafından bir an bile ayrılmayan dostları oldular! Ama Erbakan iktidardan düşünce tekrar uzaklaştılar.

Akevler kurucularını çok uzun süreceği için burada anlatamayacağım nice baskılar altına aldılar!

İndimizde olsalardı ölmezlerdi.

Ortaklarımızdan kimi vali olmak için bizimle ne kavgalar yaptılar!..

Engel olarak hep “Adil Düzen” gösterilmiştir. Bunlar kendilerini böylece kurtaracaklarını sanmışlardır.

Bizimle görüşmekten bile korkanların hâli burada tasvir edilmiştir. 

مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُوا (MAv MaTUv Va MAv QuTILUv)  “Mevt etmezler ve katl olunmazlardı.”

Burada “mevt ve katl” birlikte zikredilmiştir.

Mevt” eceliyle ölmek anlamındadır.

Katl” ise başka insan tarafından öldürülmek, yahut kaza ile ölmektir.

Burada her ikisi birlikte zikredilmiş, ama araya “Ve” harfi getirilmiş, “Ev” harfi getirilmemiştir. Çünkü kastettikleri tek kavramdır. Onlara göre eceli gelmeden ölmektir. Evde otursalar kaza olmayacak, yahut birileri onları öldürmeyecektir. 

Daha önce de anlattığımız gibi, kendimizi teoriler içine gömmeliyiz. “Ölür müyüm, ölmez miyim?!.” Bunları düşünmemeliyiz. Yaptığımız işlerde kendimizi tehlikeye atmadan cesaretle doğru bildiğimiz işleri yapmalıyız. Ölürsek şehit, kalırsak gazi olacağımızı bilerek korkmadan davranmalıyız.

Hz. Peygamber (s.a.v), helal rızık elde etmek için çalışırken kaza geçiren şehittir der.

Dört delile dayanarak içtihat yapıp ona göre amel etmeliyiz. Ölmemiz veya öldürülmemiz ise bizim kaygımız olmamalıdır. İşte iman budur. Bu mertebeye ulaşanlara “mü’min” denir. Allah herkesin bu mertebeye çıkmasını da istemiyor. Diğerlerine “müslim” deniyor. Geri dönüş yoktur. Geri dönüş şeytan işi olur.

لِيَجْعَلَ اللَّهُ ذَلِكَ حَسْرَةً فِي قُلُوبِهِمْ (LıYaCGaLa elLAvHu ÜaLıKa XaSRaTan Fıy QuLUvBıHıM) 

“Allah bunu kalblerinde hasret yapsın diye ca’letti.”

Allah insanlara böyle sıkıntılar verir, eziyetlere koyar ve onları cezalandırır.

Eğer birine kin beslerseniz, ona değil kendinize eziyet etmiş olursunuz. Bir şeyi elde edemedim diye sıkılırsanız, kendinizi cezalandırırsınız. ‘Kaybettim’ deyip ‘ah vah’ ederseniz de aynen öyledir.

Mü’minler kendilerine göre doğru ne ise onu yaparlar. Ondan sonra sabırla olacakları beklerler. Ne olursa olsun onu hayır sayarlar. Hepsinin Allah’ın takdiri ile olduğunu bilirler.

Kendileri ellerinden geldiği halde yapmaları gerekeni yapmazlarsa, işte asıl ona üzülmelidirler. Hattâ bu durumda da üzülme fayda vermez. Tevbe edip nasıl o yanlışı düzeltecekleri üzerinde dururlar. Olan olmuştur, kimse onu yani olmuş olanı geri çeviremez. Biz yaptıklarımızdan değil, yapacaklarımızdaki çabamızdan sorumluyuz. Cehennemde bile oradan çıkış yollarını arayacağız.

وَاللَّهُ يُحْيِ وَيُمِيتُ (Va elLAvHu YuXYı Va YuvMIyTu)  

“Oysa Allah ihya ve imate eder. Allah yaşatır ve öldürür.”

İhya” hem diriltmektir, hem de yaşatmaktır. Burada yaşatan ve öldüren anlamındadır.

Nemrut Hz. İbrahim’e bu anlamda “ihya ederim ve imate ederim” demiştir.

İsim cümlesi yapılarak başka ihya eden ve imate eden yoktur denmiş olur.

Her şey Allah’ın takdiri ile olmaktadır. Her şey kader çizgisine göre gitmektedir.

250 seneden fazladır Osmanlı İmparatorluğu gerilemiş durmuştur. Viyana bozgunundan sonra tedbir olarak ne yapılırsa yapılsın gerileme durdurulamamıştır. Nihayet İstiklâl Savaşı günlerinde gerileme Sakarya’da durdu. O sıkıntılı günlerden sonra aradan seksen yıl geçti. Batılılar ne yapsalar Türkiye’yi parçalayamıyorlar.

28 Şubat Müdahalesi bu Türkiye düşmanlarının son denemeleri oldu.

2004 NATO İstanbul Zirvesi, Avrupa’nın Türkiye’yi yıkma programının askıya alındığı bir dönemin başlangıcı olmalıdır. Yapılan darbeler, müdahaleler, kapatmalar ve hapsetmeler Türkiye’yi hedefinden saptırmamıştır. Türkiye her şeye rağmen yoluna devam etmektedir.

O kaderin içinde şehit olanlar olur. Hepimiz er veya geç öleceğiz. Asıl sorun bu kaderin oluşmasında bizim katkımız ne kadar olmuştur. Genç yaşta ölebilirsiniz, ama etkiniz hepsinden fazla olur. İstiklal Savaşı şehitleri her halde Cumhuriyete hepimizden fazla katkıda bulundular.

وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ (Va ellAHu BI MAv TaGMaLUNa BaÖIyRun)

“Allah bütün amel ettiklerinizi basirdir. Allah bütün yaptıklarınızı gözetlemektedir.

Yani, arzı darb etseniz de, gazada bulunsanız da, yaptıklarınızı Allah gözetlemektedir. Her şey O’nun kontrolündedir. Kaderden sapma olursa derhal müdahale eder. 

Çanakkale’de düşmanın attığı kurşun gelmiş, Mustafa Kemal’in saatine çarpmıştır. Ya kendisine çarpsaydı, bugün Türkiye bu durumda olmayacaktı. İşte bu kadere göre Allah’ın müdahalesidir.

Turgut Özal’a kurşun atılmış ve atılan kurşun mikrofona çarpmıştı. Çarpmasaydı, Türkiye hazırlıksız yakalanmış olacak ve bambaşka bir istikamette ilerleme olacaktı. Sivil cumhurbaşkanları olmayacaktı. Ne Demirel, ne de Sezer cumhurbaşkanı olamayacaklardı. Erbakan’ı da iktidardan indiremeyeceklerdi.

Demek ki kader öyle çizilmiştir.

Genel Kurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, Kara Kuvvetleri Komutanı iken, Kıbrıs’ta kendisine yapılan suikast teşebbüsünde dürbününü kurmay subayına vermiş ve kendisi de o anda eğilmişti. Bunun üzerine kendisine atılan kurşun albaya isabet etmiştir. Kıvrıkoğlu o anda eğilmeseydi, onun yerine albay öldürülmeseydi, ondan sonra gelecek komutanlar tam karşı kadroya ait olacaklardı. Orduda bambaşka bir yapılanma olacaktı. Bugün AK Parti iktidarda olmayacaktı.

Görülüyor ki, Allah gözetlemekte ve her olayı takip etmektedir.

AK Parti bunun idrakinde değildir. Hâlâ Allah’tan değil de, sermayeden korkuyor. Takiyyeler yapıyor. Kıl payı Irak’a askeri göndermeyen kimdir? Bunu böyle kim ayarladı?

Herkes kendi hayatında böyle kıl payı kurtuluşları yaşamıştır, hep yaşayacaktır.

Herkes Allah’ı gözleri ile görmüştür, daha doğrusu Allah’ın onları gördüğünü bilmektedirler.

Adil Düzenciler Allah’ı her an yanlarında bilerek amel etmelidirler.

وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوْ مُتُّمْ (VaLaEın QuTıLTuM Fıy SaBiLi elLAHı EaV MütTüM)  

“Allah yolunda katl olunur veya mevt ederseniz.”

Yukarıda kâfirler önce “mevt”, sonra “katl”i ifade etmişlerdi. Onlar arasında kaza ile ölüm daha sık olmaktadır. Yani, onlar arasında savaşta ölmenin dışında, kazada ölüm daha çoktur ve mü’minleri onunla korkutmaktadır.

Burada ise Allah yolunda tehlike savaşta daha çoktur. Dolayısıyla katilden bahsedilmektedir. Orada “Mâ mâtû ve mâ kutilû” denmektedir. Burada “Ev” denmektedir. Onlar için mevt ile katl aynı şeydir. Oysa Allah’a göre mevt ile katl arasında fark vardır. Biri “şehadet mertebesi”dir.

Şehadet mertebesinin önemi, âhiret geldiği zaman bu mertebeye erişen kimse hesap vermeden cennete gidecektir. Mukarabunların cennetine gidecektir. Onun hesabını vekilleri verecektir. Hattâ bunlar kıyameti beklemeyecekler, şimdiden cennette olacaklardır. Peygamberler ise ümmetleri ile hesaplaşacakları için daha sonra cennete gideceklerdir. Allah onların canlarını cennet karşılığı satın almıştır.

Kur’an’da şehit edilen kimseden bahsederken; kavmim bir bilseydi nerelerdeyim diye geçmektedir.

Başka yerde de; şehit olanları ölü sanırsınız, oysa onlar cennette in’am olunmaktadırlar deniyor. 

Hem Mekke şehitleri, hem Medine şehitlerii ölür ölmez hesaba çekilmeden cennete gideceklerdir.

Allah Hz. Ömer’e, Hz. Osman’a, Hz. Ali’ye ve Ebu Hanife’ye bu büyük mertebeyi nasip etmiştir.

لَمَغْفِرَةٌ مِنْ اللَّهِ وَرَحْمَةٌ (La MaĞFıRaTün MiNa elLAHI Va RaXMaTun) 

Burada “mağfiret ve “rahmet”ten bahsedilmektedir.

Mağfiret” günahları örtmek, kötülükleri ortadan kaldırmaktır. 

Rahmet” ise iyi hayat içine koymaktır. Bu mağfiret ve rahmet, âhiretteki mağfiret ve âhiretteki rahmettir. Çünkü bunlar ölüler için söylenen mağfiret ve rahmettir.

Bazı kimseler Kur’an’daki müjdeleri ve uyarmaları yalnız dünyevi olarak kabul eder, âhiretteki mükâfat ve mücazatı kabul etmezler. Oysa bu âyet kesin olarak âhiret mağfiretini ve rahmetini kastetmektedir.

Bazı kimseler de Kur’an’daki bütün müjde ve uyarıları âhiret için kabul edip bu dünyaya karışmadığını sanırlar. Oysa Allah âhirette son hesabı alacaktır. Ama bu dünyada da kendi kanunları içinde insanları cezalandırmakta veya mükâfatlandırmaktadır. Kanser olan kimse sigaradan çekmiş olmaz mı?

Şehitler için mağfiret vardır. Şehitlerin bütün günahları silinecektir. Onların amelleriyle ilgili sol sayfaları bembeyaz olacaktır. Şehitler için rahmet vardır, çünkü cennetin en yüksek makamına ulaşacaklardır. Dolayısıyla mutlak mağfiret ve mutlak rahmet sözkonusudur. Çünkü bunlar Allah’tan gelmiştir.

Şehadetin bu mertebesine ulaşmak için bazı şartlar vardır. Bir defa isteyerek savaşa katılmak gerekir. Haklı olan bir savaşa katılmak gerekir. Savaştan maksat ganimet olmamalıdır. Ganimet heladır ama ganimet için savaşmak haramdır. Ayrıca, ölümden ve öldürülmekten korunmak gerekir. Şehit olacağım diye davranmak da yanlıştır. Hâsılı, mü’min olup şehit olarak ölmek vardır. 

Buradaki bir hususu daha belirtelim. Biz şimdi Türkiye’de yaşıyoruz. Türkiye devleti savunma savaşına girse, bizi askere çağırsa, lâik olan bu ülkede ölsek şehit olur muyuz?

Önce, ülke lâik ise yani demokratiklik ve lâiklik ilkesi uğruna savaş yapılıyorsa gayede birleştiğimiz için elbette şehit olacağız. Ama ülke lâik ve demokratik değilse, o zaman onların savaşlarına katılacak mıyız ve ölürsek şehit olacak mıyız?

Eğer tebliğimizi yapabiliyorsak, ileride burasının İslâm ülkesi olması için savaşacağımızdan yine şehit olmuş oluruz. Ama tebliğ imkânı da bulamıyorsak, o zaman o ülkeyi terk etmeli yani başka bir ülkeye hicret etmeliyiz. Hicret etmezsek savaştan kaçınamayız. Savaşta ölürsek de şehit de olmayız. Ayrıca, iyi bilinmelidir ki mü’min de olmayız. Müslim olarak kalıp kalamayacağımız da duruma bağlı olur.

خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ (PaYRun MımMAv YaCMaGUvNa) 

“Cem etmekte olduklarınızdan daha hayırlıdır.”

Yukarıda ölmek veya öldürülmekten bahsedildiği halde, burada cem ettiklerinizden bahsedilmektedir.

Buradan anlıyoruz ki, kardeşlerimizi korkutan kâfirler sadece ölüm dolayısıyla korkutmazlar; “Makamınızı kaybedeceksiniz! Servetinizi kaybedeceksiniz!” diye korkuturlar.

Yakın ve birlikte çalıştığımız kabiliyetli ve birikimli bir arkadaşım vardı. Emekli oldu. Artık eskisi gibi tekrar faaliyet göstermeye dâvet ettim. “Oğlum askerdir, subaydır... Kurmay olacaktır... Ben şimdi ortaya çıkarsam ona zarar vermiş olurum!..” demişti. İşte ülkemizi bu hâle getiren durum budur. Nice değerli insanlar uyduruk sebeplerle hizmet ve çalışmadan uzak kalıyorlar.

Takiyye ede ede orgeneral olacak da sanki bir işe yarayacaktır.

İslâmiyet böyle takiyye ile değil, açıkça hareket olur. Yetişmiş orgenerallere gerçekleri anlatacaksınız. Yoksa takiyye ile bir yere varamazsınız. Takiyye eden bir gün onlardan olur. Oysa herkes gerçeği kabule eder. Bir kurmay subay herhalde söylenenleri en iyi şekilde anlar.

Asıl mesele, iktidar olduğunuz zaman onlara doğruları doğru yollarla emr edebilmedir. 28 Şubat’ta bu başarılamamıştır. 28 Şubat’ın ana kaynağı Susurluk’tu. Hükümet Susurluk sorununu hukuki yoldan çözememişti.

Basın, Milli Güvenlik Kurulu kararlarını, gizliliğine bakmaksızın siyasi amaç için kullanıyordu. Şevket Kazan Bey Adalet Bakanı bulunuyordu, ama Adil Düzencilere muhalif idi. Onun o dönemdeki beceriksizliği bugün AK Parti’yi getirdi. Şimdiki Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in becerikli olacağını sanmıştım. Ankara’ya gittim, ziyaret ettim, görüştüm ve öneriler sundum... Hiç ümit yok!.. Maalesef o da aynı yolun yolcusu…

AK Parti ve Adalet Bakanlığı, yargıyı bağımsız, yansız, saygın ve etkin hâle getireceğine; Avrupa’nın ihanet kanunlarını Meclis’ten geçirerek bir iş yapacağını sanıyor!..

وَلَئِنْ مُتُّمْ أَوْ قُتِلْتُمْ  (Va LaEıN MütTüM EaV QuTiLTuM.)  “Mevt eder veya katl olursanız.”

Yukarıda, Allah yolunda öldürülmek ve ölmekten bahsediliyordu.

Burada ise genel ölüm ve öldürülmekten bahsediliyor.

Orada katledilme öldürülmeden önce idi. Çünkü Allah yolunda cihadda ölme var.

Burada ölme öncedir. Çünkü hayatta ölme öldürülmeden daha çoktur ve asıldır.

Burada da “Ev” harfi getirilmiştir.

Görülüyor ki aynı ifadeler, “Ev” veya “Ve” ile söylenmesi, birinin diğerinden önce söylenmesi ile değişik manâlar ifade etmiş olmaktadır. Hep tekrar var ama hepsinde farklar vardır ve bu basit farklar sebebiyle birçok farklı manâlar içermektedir.

لَإِلَى اللَّهِ تُحْشَرُونَ  (La EıLAy EalLAHı TuXŞaRUvNa)  Allah’a haşr olunacaksınız.”

Yani, ölmek veya öldürülmüş olmak arasında âhirette fark yoktur. Sonunda Allah’a haşr olunacaksınız. Önemli olan nasıl öldüğün ve ne amaçla öldüğündür.

Gerçekten Kur’an okumak ve Kur’an’a inanmak insanı tamamen değiştirmektedir.

Biz son dönemlerdeki seminer çalışmalarımızda, ortalama yarım sahife Kur’an’ı 8 sahife olarak tefsir yapıyoruz. Böylece 1 Kur’an sahifesi 16 sahife etmektedir. 600 sahife 10 000 sahife etmektedir. Bunu 5 vakte bölersek 2000 sahife eder. 360’a bölersek 5-6 sahife eder. Bir yılda veya iki yılda bir bitmiş olacaktır. Bu tefsirlere genç yaşta başlayamadığım için tamamlamam mümkün olmayacaktır. 

Her tarikat veya mezhep 10 yılda veya 23 yılda bir yeniden 10 000 sahifelik tefsiri güncel olarak yapmalıdır. Aşiretler beş vakit namazlarda 2’şer sahife okusalar, günde 10 sahife okunur. 3 yılda bir, bu tefsir baştan sonuna kadar okunmuş olur. Ömürde 10-15 defa hatmedilmiş olur. 

Bugün herkes âhirete inanıyor. Aynen bunun gibi burada anlatılanlara da inanır. Bu seviyeye gelen insanlar artık Allah’tan başka kimseden korkmazlar. Korku duymadan huzur içinde yaşarlar. Olan bütün olayları takdiri ilâhi sayıp rıza gösterirler. “Onlara musibet isabet ederse, ‘Biz Allah’ınız, Allah’a rücu edeceğiz’ derler.” (Bakara, 2/156) Burada da “Allah’a haşr olacağız.” derler.

Haşr olmak” demek, toplanmak demektir.

Rücu emek” demek, O’na varmak demektir.

Burada mü’minlerden değil de, herkesten bahsettiği için “Allah’a haşr olunacaksınız.” denmektedir.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 261. SEMİNER             Yorum-91         İstanbul, 16 Temmuz 2004

(Reşat Nuri Erol Üsküdar’da yorum olarak anlatacaktır.)

 

NATO’NUN DÜŞMANI

1897’de Basel’de toplanan Yahudilerin I. Siyonizm Kongresi, 20. yüzyılın kaderini çizmişti. Bin senelik İslâm-Hıristiyan çatışması son bulacak, yerine kapitalizm ve sosyalizm çatışması başlayacaktı. Gorbaçov’un Sovyetleri demokrasiye geçirmesi ile bu oyun bitti. 1991 yılında bu oyun sona erdi. Sipsivri ortada kalan Siyonizm, ordularından biri olan NATO’nun karşı takımını kaybetti. NATO bundan sonra kiminle oynayacaktı? 14 yıldır bu takımla oynayacak bir takım aranıyor. Körfez Savaşı ile bu sorun çözülecekti. Saddam yönetimindeki ateist Irak süper güç yapılacak ve NATO oyun sahasına çıkacaktı. Çocukça olan bu oyun işe yarmadı. Yeni Tezgah oluşturuldu. Önce Yahudilere ait olan ikiz kuleler satıldı. Sonra oradaki Yahudi işadamları o gün işe gelmedi. Amerikan kuleleri yıkıldı. Dünya hassaten Müslümanlar “terörist” ilân edildi ve Müslümanlara karşı savaş durumuna geçildi.

Tam askeri metot kullanarak Bush dünyaya meydan okudu; “Ya bizdensiniz, ya düşmanımızsınız!” dedi. Böylece herkesi korkutup dünyayı Yahudi yönetiminde tek devlet yapacağını sandı. Bu durumda Irak’a asker göndermeyen, Birleşmiş Milletler’de onların önerilerini desteklemeyen her devlet ABD ile savaş halindedir. Mesela, Çin ABD’yi istila etse savaşı meşru olarak yapmış olur, çünkü Amerika dünyaya savaş ilân etmiş durumdadır. Bu durum Irak Savaşı’nda açıkça ortaya çıktı. Fransa, Almanya, Türkiye, Rusya ve Çin ABD’yi desteklemedi. Yani, ABD’nin ilân ettiği savaşa bazı ülkeler savaşla cevap verdi. Bu gergin hava bir yıl gibi kısa zamanda ABD tehditlerinin fiyaskosu ile son buldu.

İşte bu gelişmelerden dolayı İstanbul’da akdedilen NATO Zirvesi’nin değişik anlamları vardır:

a) Şimdiye kadar NATO Amerika ordusunun kamufle planı idi. ABD’den sonra NATO’daki en büyük güç Türkiye idi ve kara ordusu olarak ABD’den daha güçlü durumdaydı. NATO Toplantısı’nın Türkiye’de yapılması NATO’yu Amerikan ordusu olmaktan çıkardı. Bu büyük bir gelişme ve yenilikti.

b) NATO İstanbul Zirvesi’ne NATO ülkesi olmayan devletler de çağrıldı ve görüşmelere onlar da katıldı. Bu yeni gelişme NATO’yu uluslararası barış gücü görüntüsünün ötesine götürdü. NATO savunma paktı idi. İsteyen bölge devletleri bu savunma paktında yer alabilecekti.

c) ABD’nin dünyayı karşısına alan savaş ilânı da sonuçsuz kalmıştı. Avrupa ile Asya’nın görüşleri ABD lehine değildi. Yani, ABD tehdidi resmen sözde kaldı. Katılmayanlarla savaşmayı da ABD göze alamadı.

d) NATO’nun ne yapacağını bilmez şaşkın bir durumda olduğu açığa çıktı. NATO bir türlü düşmanını bulamamıştır. Sonuç olarak, “NATO’nun İstanbul Zirvesi” birçok yönden Türkiye için son derece yararlı ve önemli bir toplantı oldu.

NATO kendisine düşman olarak anarşiyi yani terörü seçti. Bu hatadır.

Hukuk düzeninde soruşturma yapılır. Taraflar ve tanıklar davet olunur. Kendi istekleri ile mahkemeye gelirler. Mahkeme karar verir. Yine kendi istekleri ile kararı infaz ederler.

Polis rejiminde ise kişi kendi isteği ile mahkemeye gelmeyebilir. Soruşturmacılara cevap vermeyebilir. Verilen kararlara rıza göstermeyebilir. O zaman mahkeme onun hakkında cebri hazır etme ve infaz kararını alır, yetkililer onları yakalar ve ifadeleri alınır, kararlar infaz edilir. Yakalama esnasında kaçarsa veya karşılık vererek silah kullanırsa öldürülür.

Bunun dışında, eğer karşı güç bir yer işgal etmiş ve orada alenen cephe kurmuşlarsa, toprağa hakim iseler veya başka bir devlet iseler, onlara karşı savaş açılır, birlikler çatışır. Galip gelen taraf karşı tarafa dilediğini yapar. Cephe savaşı ile eşkıyayı tenkil tamamen birbirinden farklıdır. Hem kurallar farklıdır -hukuku ve statüsü farklıdır,- hem de çatışma kuralları farklıdır. Nizami ordu eşkıyayı takip edemez, terörü önleyemez. Kıbrıs’ı iki haftada fetheden ordu PKK’yı yirmi senede yenememiştir. Çünkü asker kendi halkıyla savaşamaz.

Terör olayı eşkıya olayıdır. Tamamen tenkil metoduyla, soruşturma metoduyla, hakemlerin kişiler hakkında verdiği kararlarla icra edilir. NATO ise uluslararası savaşacak şekilde, cephe savaşı yapacak şekilde kurulmuş, ona göre teçhiz edilmiş ve ona gör eğitilmiştir. Dolayısıyla jandarmalık görevini yerine getirmesi mümkün değildir. Hattâ millî ordular bile bu işi yapamadıkları için valilerin emrine verilen özel eğitilmiş jandarma kuvvetleri bu hizmeti yapmaktadır. Kentlerde ise bu hizmet jandarma tarafından da yapılamadığı için polis teşkilatı kurulmuştur.

Demek ki NATO’nun terörü hedef alması saçma bir şeydir.

Asıl hedef şudur: Ülkelere saldırmak için terör bahane edilecek ve böylece dünyada tek devlet oluşturulacaktır. Bu uygulama aynı zamanda terörün varlığının ve yaygınlaşmasının kaynağı olacaktır. Şöyle ki, önce dolarla terör üretilecek, sonra terör bahane edilerek ülkeler işgal edilecektir.

Önce büyük devletler anlaşacak, küçük devletler böylece dize getirildikten sonra, büyük güçler arasında çıkarılacak III. Dünya Savaşı ile dünyada sermaye devleti tesis edilecektir. Bu arada Türkiye’ye biçilen rol şudur. Önce Türkiye’ye jandarmalık yaptırılarak komşu Müslümanlar Türkiye’ye düşman edilecek. Sonra Türkiye’de yıllardır hazırlanan PKK terör olayları bahane edilerek komşulara saldırtılacak ve Türkiye Devleti yıkılacaktır. Şunu unutmayalım ki, sömürü sermayesinin bütün çözümlerinde Türkiye’ni yıkılıp parçalanması vardır. Bu proje Batı dünyasının bin yıllık projesidir. Son bir asırlık hedef ise sermayenin kesin hedefidir. Erteleme yapılabilir ama hiçbir zaman terk edilmez.

İspanya’da Müslümanların imha edilmesi planlanmış ancak plan 250 sene sonra sonuca ulaşmıştır. Yani, 250 yıl erteleye erteleye sonunda hedeflerine ulaşmışlardır. Planı yapan Yahudilerdi. İspanya’dan Türkiye’ye tehcir de onların oyunuydu. Halkı Kudüs’e yaklaştırmak için İspanyalılara zulüm yaptırmışlar, sonra merhamet duygularını istismar ederek onları İstanbul’a yerleştirmişlerdir. Aradan 500 yıl geçti. Türkiye’deki sayıları %1’in çok altına düştü, ama Türk ekonomisinin %90’ına hakimdirler. Koçlar ve Sabancılar hep onların ortağıdırlar. Türkiye’deki bütün ayaklanmalar ve PKK hep onlar tarafından finanse edilmektedir. Bunlardan bütün Yahudilerin haberli olduğu sanılmamalıdır. Kur’an’da yazıldığı gibi çok samimi olanlar da vardır. Üzeyir Garih bunlardan biri idi, onun için öldürüldü ve bir askere suçu yıkıp bitirdiler. 

İsrailoğulları tarihte hep böyle fitnelik yapmışlar ve sonunda kaybetmişlerdir. Bugün bütün Avrupa onlara kan kusup kin besliyor. Arabistan’da artık yoklar. Böyle giderle sonunda Türkiye’de de kalamayacaklar. Kötü olan, kurunun yanında yaş da yanacaktır. Biz ne yapabiliriz ki? Yaş olanlar kuruları ayıklasınlar. Onlar bize Hz. Musa’nın emaneti kardeşlerimizdir. Asla onlara düşman değiliz. Ama hatırları için intihar edemeyiz. 

NATO yeni düşman arayacağına, uluslararası deniz ticaretinin güvenliğini sağlayan gönüllülerden oluşmuş bir koruma teşkilatına dönüşmelidir. Karalara karışmamak üzere, iç denizlere karışmamak üzere, ABD hakim olsun. Türkiye NATO’dan çıksın. Gönüllülere izin versin.

Karaların güvenliği ise ortak ordu ile değil, ortak paktlarla korunsun. Gerektiğinde millî ordular birlikte hareket etsin. Avrupa Birliği’ne tavsiyemiz de budur. Ulusal ordular dışında ordular olmasın. Yoksa Avrupa Birliği tek devlete dönüşür. Bunun sonunda iç savaşlarla son beşyüz yıllarını bitirirler.     

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 261. SEMİNER             Yorum-91         İstanbul, 16 Temmuz 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

(Üsküdar’da Selahattin Öztürk değerlendirecektir.)

 

MAL MUHASEBESİ

Ana kuralımız şu idi:

Her türlü ödemeleri Türk Lirası ile yapacağız. Ancak, borçlanmalar altın üzerinden yapılacaktır. Günlük alışverişimizi TL üzerinden yapacağız. Dolayısıyla faturalar Türk Lirası üzerinden kesilecektir. Ancak, malların fiyatları “altın değeri” üzerinden konacaktır. Satışlar ona göre yapılacaktır. Altının değeri ise Merkez Bankası’nın satış fiyatları üzerinden alınacaktır.

Eğer bir malı veresiye alıp veresiye satarsan, enflasyon da varsa, nakit olarak çok kârlı görünürsün ve gerçek kazanç olmayan vergiyi ödemek zorunda kalırsın. Bu da halk tabiriyle ifade edersek, “sermayeni kediye yükleme”ne sebep olur. Tam tersine, eğer ön ödemeli olarak alır ve ön ödemeli olarak satarsan, enflasyon varsa mal üzerinden kâr eder, nakit üzerinden zarar edersin. O halde “ön ödemeli alış-veriş” sizi “enflasyon vergisi”nden kurtarır.

Ön ödemeli bir ticaret hayatını yaygınlaştırabilmek için muhasebemizi Adil Düzene göre tutmamız gerekmektedir. Bu ticaret şeklinde ne yapıyoruz? Her müşterimize bir hesap açıyoruz. Bize parayı ne zaman yatırırsa o günün altın değeri ile onu alacaklı kılıyoruz. Parayı ödediğimiz zaman da altın değeri ile ödüyoruz. Ondan para almıyor, altın alıyoruz. Ona para değil altın ödüyoruz. Bu durum hesapta böyledir. Yazarken her ikisini yazıyoruz.

Müşterimiz mal üzerinden kâr etmiyor, ama Türk Lirası üzerinden kâr ediyor. Eğer biz bu kârı kendisine nakit olarak ödersek o kazanmış oluyor. Bu durumda ergi kaçakçısı konumuna düşebilir. Bunu önlemek için de ona bu artıştan dolayı fazla nakit ödemiyoruz; ona sattığımız mallarda fiyat tenzilâtı yapıp ona fazla mal veriyoruz. TL kâr etmiş olmuyor, malı ucuz almış oluyor. Dolayısıyla hem o para kazanmamış ve vergi kaçakçısı durumuna düşmemiş, hem de bize daha az para verdiği için biz az vergi vermişizdir.

Görülüyor ki, kanunlara tamamen uymuş olduğumuz halde enflasyonun altında ezilmemiş oluyoruz. Bu muhasebede devlet gelir kaybına uğramaktadır. Maliye Bakanlığı’ndan muktaza isteyerek Muhasebemizi “Mal Muhasebesi”ne çevirebiliriz. O zaman kazancımızı mal artışından yaparız. Gerçek vergimiz ne ise onu devlete öderiz. Yıl sonunda artan malı maliyet fiyatıyla değerlendirip Türk Lirasına çevirir, vergimizi öderiz.

Demek ki, halkın mağazalarımıza gelip ön ödeme yapması için önce para değerini korumuş olacaktır. Dolayısıyla halk enflasyondan zarar etmemesi için eline geçirdiği parayı hemen mağazamıza getirecektir. İstediği zaman nakit olarak, istediği zaman da mal olarak mağazamızdan alacaktır. O halde halk için bizim mağazamız “finans merkezi” hâlini almış olacaktır. Yani, parasını kolayca yatırıp istediğinde kolay bir şekilde çekmiş olacaktır. Yine bu sayede istediği zaman parasıyla mağazamıza ön ödeme yapmasına sebep olacaktır. Fazla nakit çekmedikçe vergilendirilmesi sözkonusu olmayacaktır.

İşletmelerin halkın parasını kullanmamasının sebebi, kâr ve zarar hesaplarının yıllarca sürmesidir. “Mal Muhasebesi”nin sağladığı yararın başında, günlük olarak kâr ve zararın hesaplanmasıdır. Şöyle ki, rafta ve ambarda mevcut olan malların toplamı ile kasada ve bankada mevcut paraların toplamı “günlük sermaye”yi oluşturur. (Bu hesaba borç ve alacaklar ile demirbaşlar girmez.) Bütün bunlar “altın değeri” ile değerlendirilir. Bugün satılanlara %5 eklenerek satış yapılır. Buna da “günlük sermaye payı” denir.

Günlük sermaye payını günlük sermayeye bölerseniz “günlük kâr” çıkar. O halde günlük olarak kâr ve zararımızı hesaplamış oluruz. Bu artan değerin vergilenmemesi için sermayeye kâr olarak dağıtmayız. Bütün malların fiyatlarını düşürmüş oluruz. Yani, “ön ödeme” yapmış olanlara “tenzilât” yapmış oluruz. Böylece satılmayan mallar ucuzlayacağı için onlar da satılır olacaktır.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 261. SEMİNER              Yorum-91         İstanbul, 18 Temmuz 2004

PAZAR GÜNLERİ YAPILAN ANKARA PROGRAMI

(Ankara’da Ali Erişen ve Sabri Tekir değerlendirecektir.)

 

UZAYLARIN TEK BOYLULARI

 

SIFIR BOYUTLU UZAY

Tek boylu uzay uzay sayınsın bir fazla noktayı içerir. Doğruların ikişer ikişer birleşmesinden oluşur. Her noktaya bir eksi karşı boyutlu uzay tekabül eder. Ona indirilen dikme orada bütün büklüklere diktir. Şekli takip ederek üzerinde düşünün.

 

BİR BOYUTLU UZAY

 

 

 

İKİ BOYUTLU UZAY

 

 

 

 

        

 

 

 

 

 

 

Cosinüs Teoremi

Cosinüsler küçük c ile gösterilmiştir.

 0      + c*cB + b*cC = a  buradan   0    + cB/b + cC/c= a/(b*c) = a*a/(a*b*c)

c*cA + 0       + a*cC = b                cA/a +   0    + cC/c= b/(a*c) = b*b/(a*b*c)

b*cA + a*cB +  0      = c                cA/a + cB/b +   0   = c/(b*a) = c*c/(a*b*c) bulunur.

 

Son iki satırı toplar birinciyi  çıkarırsak

cA/a= (-a*a+b*b+c*c)/(2*a*b*c)     cA== (-a*a+b*b+c*c)/(2*b*c)    

                                                           cB== (+a*a-b*b+c*c)/(2*a*c)    

                                                           cC== (+a*a+b*b-c*c)/(2*a*b)   elde edilir.

Sonuç: Kenarları eşit üçgenlerin cosinüsleri de eşittir.

ÜÇ BOYUTLU UZAY

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DÖRT BOYUTLU UZAY (KÜRSİ)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BEŞ BOYUTLU UZAY (ARŞ)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                         (0532) 246 68 92

 

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3453 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2648 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2137 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2160 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2333 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2385 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2605 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2659 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2973 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3120 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3409 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5458 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3848 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3697 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3401 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3858 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3820 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4096 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4607 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3004 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3102 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3953 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3808 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2930 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3938 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7693 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5579 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4162 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3562 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3708 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4717 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4429 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4724 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4646 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4798 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4538 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3384 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4460 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3610 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5154 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3839 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5135 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4991 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4916 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3518 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3467 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3682 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5141 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4195 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5402 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4076 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5254 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4405 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4416 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4560 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4756 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5307 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4107 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5250 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4512 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3832 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4364 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4575 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4103 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4085 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4075 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4533 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5634 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9792 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4636 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3690 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3842 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3351 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3374 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3736 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5688 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4239 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3437 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler