Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 277
NİSÂ SÛRESİ 6.AYETLER TEFSİRİ
7.11.2004
1288 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   277

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi        05-07 Kasım 2004      Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 277. SEMİNER      (CUMA-C.TESİ-PAZAR)      İst. - Ank., 05-07 Kasım 2004

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL              Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

*HAFTALIK TEFSİR SEMİNERİ  [Cuma Üsküdar (19.00-21.00), Cumartesi Yenibosna (18.00-21.00)]

NİSÂ SÛRESİ TEFSİRİ - 3

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 18.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır.

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Reşat Nuri Erol, Lütfi Hocaoğlu, ve ………..… dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Cuma günü Üsküdar’da Reşat Nuri Erol tarafından;   Pazar günü Ankara’da Sabri Tekir tarafından anlatılacaktır.

Süleyman KARAGÜLLE

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

وَابْتَلُوا الْيَتَامَى حَتَّى إِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَ فَإِنْ آنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُوا إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ وَلَا تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَنْ يَكْبَرُوا وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ وَمَنْ كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ

فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُوا عَلَيْهِمْ وَكَفَى بِاللَّهِ حَسِيبًا(6)

 

وَ (Va)  “Ve”

Bu sûrede ilk emri “Allah’a ittika ediniz” diye verdi. Sonra “Va/Ve” harfleri ile emirler peş peşe geldi: Yetimlere malları veriniz, nikâhlanınız, mihrleri veriniz, sefihlere malları vermeyiniz.

Şimdi de yetimleri imtihan ediniz denmektedir.

Atıflar ilk âyete yapılmış olmaktadır. Buradaki atıf Allah’a ittika ediniz âyetine bağlıdır.

İttika” emrine girip O’nun istediği ibadetleri yapmaktır. Daha çok kişilerin şahıslarını ilgilendiren hükümlerdir. Burada sayılanlar ise topluluğa emirdir. Yönetimle ilgilidir, yani düzenle ilgilidir. Oysa ittika kişinin inanç ve ibadetleriyle ilgilidir. O sebeple “Ve” ile ayırmış olup “VaÂtû/Veriniz” demiştir.

Ondan sonra gelen emirler hep topluluğa aittir. Kamunun aileye müdahale hakkı ortaya çıkıyor. Yani, çocuğun hakkını aileye karşı koruma yetkisine sahiptir. Bunu yine akrabalık içinde yapar.

Eğer çocuğunu dövmüşse, anne çocuğunu hastahanelik etmişse, onun hıdane hakkı annesinden başkasına intikal eder. Bu anneannesi, teyzesi, ablası ve saire olabilir. Devlet alıp onu yuvaya koyamaz. Ama devlet görevini yerine getiremeyen annesinin elinden çocuğu alır ve ondan sonra gelen en yakınına verir. 

Buradaki “Ve sefihlere malları vermeyin.” dedikten sonra, meseleyi yetimlerin imtihanına getirmektedir. Sefihler hükmünde olan küçüklerden bahsetmektedir. Sefih veya küçük kendi kazandığı malları istediği gibi harcar. Anne babadan intikal eden mallar üzerinde ise tasarruf hakkı kısıtlanmıştır.

Bu önemli hükmü her yerde uygulamalıyız.

Mesela, emekli olan kimse emekli maaşı almaya başladığı andan itibaren, o zamana kadar kazandığı mallar üzerinde tasarruf hakkını kaybeder. O mallar artık miras olarak intikal eder. Onun yöneticisi kayyumu olur. Kendisine kredi verilmez. Müflis borçlu hükmündedir. Ancak, emekli olduktan sonra kazandığı mallar kendisine aittir, onları istediği gibi harcar.

Bu hüküm küçükler için de geçerlidir. 7 yaşından sonra çocuk çalışıp kazanabilir, bu kazanç kendisinindir, istediği gibi harcar. Ancak miras olarak kendisine intikal eden mallar üzerinde harcama yapamaz.

 

 

ابْتَلُوا  (ıBTaLUv)  “İbtila ediniz.”

Bela” kelimesi bilmekten gelmektedir. Biley taşına “belv” denir. İftial bâbı, kendi kendini bileme demektir. Yahut bilemeyi kabul etme demektir. İmtihanı böyle tanımlamaktadır.

Bir şeyi göstereceksin, ondan sonra onu serbest bırakıp yapmasını isteyeceksin. Verilen derslerden imtihan etme sistemi vardır. Burada bu tür imtihandan bahsetmektedir.

Çocuk 10 yaşından sonra kısmî olarak mezun edilir, işler yapamaya başlar. Başardıkça da yetkileri artırılır. Bu durum 15 yaşına kadar sürer.

15 yaşına geldiği zaman bütün mallarının kendisine teslim edilmesi gerekir.

İmtihanın ikinci şekli ise; siz bir şey öğretmezsiniz, kurallar koyarsınız, bu kurallara göre başarırsa ehliyet verirsiniz. Bu da Kur’an’da “Mihnet” kelimesi ile ifade edilmiştir. “İmtihan” onun if’al bâbıdır.

“Mahn” makine demektir. Batı dilinde bu “X” harfi “CH” olarak yazılmıştır. “Ş” olarak okuyanlar var; “Maşina” diyorlar. “K” olarak okuyanlar var; “Makine” diyorlar. “H” olarak okuyanlar var; “Mihanik” diyorlar.

Kimya da böyledir.

Oradaki imtihan mekanik imtihandır. Pratik imtihan vardır, teorik imtihan vardır.

Şimdi soru şudur. Kim imtihan edecektir?

Buradaki imtihanda derece sözkonusu değildir. Evet veya hayırdır. Müsabaka veya müsaraat değildir. Orada derece sıralama usûlü ile verilir. Burada ise hakemlik sistemi ile verilir.

Çocuk; ‘Ben artık rüşde eriştim, malımı verin.’ diye dava açacak.

Velisi veya yakınlısı; ‘Hayır, buna şimdi mallar verilemez.’ diyerek vermek istemeyecek.

Baş hakem seçilecek. Çocuğun geçmişte yaptıkları ortaya konacak. Bir de kendisi ile sohbet edilecek. Ondan sonra baş hakem karar verecektir.

Bugünkü imtihanlarda da benzer iş yapılmalıdır. Mesela, bir öğretmen birisini sınıfta bıraktı veya eksik not verdi. Bu durumda öğrenci bir öğretmeni hakem seçecek. Öğretmen de başka bir öğretmeni hakem olarak seçecek. Onlar baş hakem seçecekler. Baş hakemin verdiği karar geçerli olacaktır.

Trafik ehliyeti de böyledir.

 

 

الْيَتَامَى (eLYaTAvMAv)  “Yetimleri.”

Bundan önce “Sefihlere malları teslim etmeyin.” denmişti. Bu âyette “yetimler”den bahsetmektedir. “Yetimler”in sefihler hükmünde olduğu ifade edilmektedir. Hüküm kıyas yoluyla bütün küçükleri içermektedir. Yalnız anne babası varken genel olarak çocukların malları olmayacağı için burada “yetimler” sözünü kullanmaktadır.

Burada emredilen kimseleri “veliler” olarak değil de, “topluluk” olarak ele alırız.

İmtihanı kimler yapacaktır?

İmtihan hakemler yoluyla yapılacaktır. Rüşde erişmiş olan kimse şahitlere yani karakola baş vuracak, şahitlerden biri eğer bunu tesbit ederse ve velisi de itiraz etmezse, hakemlerin kararı ile mallar teslim olunur. Velisi mu’teriz ise (itiraz ediyorsa) iki şahidin şehadeti gerekir. Anne baba sağ ise malların kendisine teslimi için mahkeme kararı gerekmez. Babası teslime karar verdiğinde ona teslim edebilir. Bunun için burada “yetama”dan yani yetimlerden bahsetmektedir. Hakemlerin kararı yetimler için gereklidir.

 

 

حَتَّى إِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَ (XatTAy IZa BaLaĞUv elNıKAXa)  

“Nikâha bâliğ oluncaya dek.”

İnsanın ömrü ikili sisteme göre kısımlara ayrılmıştır. 1, 2, 4, 8, 16, 32, 64 ve bunların eklemesi ile yaşlarda dönüm noktaları oluşmuştur. 1, 3, 7, 15, 31, 63, 127. Ayrıca onlu sistem içinde 10, 20, 40, 80 ve 100, 50, 25. İnsan ömründe bu yaşlar önemli dönüm noktalarını teşkil eder.

Kur’an’da 40 yaştan doğrudan bahsetmektedir. Ayrıca buluğ yaşından, yani nikaha baliğ olmaktan bahsetmektedir. Bu müşahede ile 15 yaştır. Ayrıca Kur’an sabi, tıfl, sağır, reşid, eşud, kırk, baliğ, şeyh, kiber, şeyhi kebir gibi insanın hallerinden bahsetmektedir. Bunların yaşlarını biz ikili düzenden çıkarırız.

Nikâha baliğ olmayı 15 yaş olarak anlıyoruz.

Hattâ İzâ” tâbiri ile 15 yaşa kadar imtihan ederiz, rüşd görürsek mallarını teslim ederiz. 15 yaşına girdiğinde onu reşit kabul eder, mallarını teslim ederiz. Sadece yetimler için bu rüşd hakemler kararı ile sabit olur.

Bu âyetten anladığınız şudur ki, rüşd ile buluğ farklıdır.

Baliğ oluncaya kadar çocuk bir suç işlerse ondan sorumlu olan velisidir. Kısas yapılmaz. Diyet ödenir. Diyet babanın akilesi (dayanışma ortaklığı) tarafından ödenir.

Baliğ olduktan sonra kişi kendisi sorumlu olur ve kısas uygulanır. Baliğ olmuş ama henüz rüşd yaşına ermemişse kısas yapılmaz ama ağır diyet öder. Ağır diyeti çalışarak kendi kazancından öder. Askere gidebilir, ama zorlanmaz. Rüşd yaşına erince askere gider ve cinayetlerde kendisine kısas uygulanır.

Bu rüşt yaşı ne zamandır, yani kişi ne zaman askere alınır, ne zaman kısas uygulanır ve mallar ne zaman kendisine teslim edilir? Bunun için değişik yaşlar üzerinde durulmuştur. Kadınlar için 17, erkekler için 18 denmiştir. 25 yaş denmiştir.

Bize göre bu yaş 20’dir. İkili dizide 20 yaş yerini aldığından buralara en yakın seçkin sayı 20’dir.

 

Biz insan ömrünü şöyle sıralıyoruz:

a)       1 yaşına kadar, anne baba istemese de çocuğa süt verilecektir.

b)      3 yaşına girinceye kadar çocuk anne baba razı olurlarsa sütü kesebilirler.

c)       7 yaşına erdiği zaman çocuk ilmî ehliyet kazanır ve okula gider.

d)      10 yaşında çocuk meslekî ehliyet kazanır ve çalışmaya başlar.

e)       15 yaşındaki çocuk siyasî ehliyet kazanır ve askere gidebilir. 20 yaşına kadar bedel veya askerliği tercih edebilir. Orta ehliyet almaya hak kazanır.

f)        25 yaşında yüksek ehliyet almaya hak kazanır.

g)      30 yaşında üstün ehliyet almaya hak kazanır.

h)      40 yaşında üstün ehliyetteki stajını tamamlayıp olgunlar meclisine üye olur.

i)        50 yaşında devlet başkanı olabilir.

j)        63 yaşında emekli olabilir. Başkanlıktan çekilebilir. Kibere ermiştir.

k)       70 yaşında başkanlıktan çekilmek zorundadır.

l)        80 yaşında artık zorunlu emeklidir. Yani, bundan sonra çalışma kredisini alamaz. Ondan önce isterse çalışma kredisini alır, isterse emeklilik payını alır.

m)     100 yaşında nominal ömrünü tamamlamıştır. Bu yaştan sonra mirasçı olamaz. Bu yaşta mirası taksim olunur.

 

فَإِنْ آنَسْتُمْ (Fa EıN EAvNaSTuM)  “İnas ederseniz.”

Üns” oku atmak için gerilen yayın atan tarafı olana; “Vahş” da karşı taraf olana denir. 

İnase etmek” demek, çok yaklaşmış olmak demektir. İki ok atımı mesafede olmak demektir. Uzaktan müşahede etmek demektir.

Burada imtihanın nasıl olacağını da bize göstermektedir.

Onu işe alıyorsunuz. Yaptıklarını gözetliyor, kararınızı öyle veriyorsunuz. Yani, imtihan soru sorarak değil de, yaptıklarını müşahede etmek suretiyle tesbit yapılmaktadır.

Çocuk kendi kazandıklarını kendisi harcamaktadır. Borçlarını ödeyebiliyor mu? Sözünde durabiliyor mu? Kazandıklarından biriktirebiliyor mu? Bunlar müşahede ediliyor, ondan sonra da kendisine intikal eden miras ona teslim ediliyor.

Kıyas yoluyla her mesleğin bir staj dönemi olacaktır.

Onu sınırlı yetkiler içinde serbest bırakırsınız, başarılı olmuşsa sonra tam yetki verirsiniz.

Mesela, bir kimse öğretmen olarak bir dersi vermeye başlıyor. Bu öğretmen baştan anlatacağı dersin özetini yazılı olarak özetleyip tecrübeli öğretmene verme zorunda bırakılır. Öğretmen dersten sonra kritiklerini yaparak onu yetiştirmeye başlar. Bir gün gelir ki artık yanlış ve eksik bir şey yapmaz. İşte o zaman artık özet yazıp vermekten muaf tutulur.

Yahut proje yapan mühendis ilk yıllarında projesini tecrübeli bir mühendise kontrol ettirip tasdik ettirmek zorunda tutulur. Ancak hata etmediği görülürse artık onun projesini tasdik ettirme zorunluluğu kalkar, sadece hangi projeyi uyguladığını belediyeye bildirir. Tasdik zorunluluğu kaldırılmıştır.

Ânestüm” dediğimizde, bu müşahedeyi görmemiz şeklinde olur.

Burada “Ânestüm” kelimesi kullanılmaktadır. Yetkililerden birinin bunu görmesi yeterli kılınabilir, başkaları hakemlere giderek iptal ettirebilirler. Yahut hakem kararı gerekir. Kendisini bu seviyede gören şahitlere giderek hakemler huzurunda ispat etmiş olabilir.

Burada kimin nasıl görüleceğinden bahsedilmiyor. Onu müçtehit diğer âyetlere dayanarak içtihadıyla tesbit edecektir. Nitekim biz de onu yapıyoruz.

 

 

مِنْهُمْ رُشْدًا (MıNHuM RuŞDan)  “Onlarda rüşdü görürseniz.”

Ruşd” kelimesi “Rasad” kelimesi ile akrabadır. Rasad, gözetlemektir. Rasathanede oturursun, geleni geçeni rasat edersin. Avı gözetlersin.

Rüşd” demek, olayların akışını görerek nelerin gelmekte olduğunu kavramak ve ona göre tedbir alabilmektir. Savaşma kabiliyetini kazanmış olmadır.

Savaşta refleks hareketler vardır. Gelen tehlikeye karşı hemen tedbir alabilmedir. Bu psikolojik bir durumdur. Bunun için bugün psikolojik testler geliştirilebilir. Zeka seviyesi ölçülmekte, doktorlar bu kişi zekâ bakımından şu yaştadır demektedirler.

Bu ilim şimdilik çok ilkel durumdadır. Ancak zamanla bu zekâ yaşları içinde rüşdün, eşüddün, tesbit edilenlerin afaki miyarları (objektif kriterleri) öğrenilmiş olunacaktır. Bunun eğitimi oyunlarda ortaya çıkar. Bilgisayarda öyle oyunlar tertip edilebilir ki, oyunu kazanan reşit olmuş olur.

Birçok kimseler sosyal baskı dolayısıyla geri zekâlı görünürler. Bunların dama, satranç gibi oyunları iyi oynadıkları görülür. Köylerde belli oyunlar vardır. O oyunlardaki başarı rüştlerinin alâmeti sayılır.

İşlerin yapılmasında da belli seviyede üretim yapabilmek rüşde ermek demektir. Belli matematik soruların çözülmesi de rüşdün tesbitinde ayar olabilir.

 

 

فَادْفَعُوا إِلَيْهِمْ (FaDFaGUv EıLaYHıM)  “Onlara def’ edin.”

Def’” kendini savunmak için elindeki taş veya sopa demektir. Bugünkü ‘top’ kelimesi de buna akrabadır. Yuvarlak taşlar havada daha kolay gideceği için ilk insanlar kendilerini savunmak için yuvarlak taşlar seçiyorlardı. Mermi atan araçlara bu sebeple ‘top’ denmiştir.

Def’ etmek” savunmak demektir.

Kur’an yetimlere kendi mallarını iade etmeyi “def’” kelimesi ile ifade etmektedir. Çünkü yetim mallarına sahip çıkma çok zordur. Kamu mallarına sahip çıkma da çok zordur. Böylece malları iade etmekle insanlar ağır yükten kurtulmuş olurlar.

1967 yılından beri kurduğumuz kooperatiflerde de aynı sıkıntı içinde olmaktayız. Emanet malları korumak son derece zor olmaktadır. Tabiî ve beşerî güveler bu malları kemirmektedirler. Onun içindir ki herkes ortaklıktan kaçmaktadır. Özel mülkiyet bunun için gereklidir. Rakaba mülkiyeti yanında kıyam mülkiyetine bunun için ihtiyaç vardır.

 

 

أَمْوَالَهُمْ  (EaMVaLaHuM)  “Mallarını.”

Yukarıda; “Allah’ın sizi onun üzerine kıyam kıldığı mallarınızı, sizin mallarınızı” demişti. Burada o mallar için “yetimlerin malları” tabirini kullanmıştır. İşte bu iki ifade iki türlü mülkiyetin olduğunu açık bir şekilde ifade eder.

Bir fabrikanın iki çeşit sahipleri vardır. Biri, o fabrikayı yapanların, yani sabit sermaye koyup fabrikayı inşa ettirenlerin sahipliğidir. Bunun gelirlerinden yararlanırlar. Diğeri, fabrikayı işletenlerin sahipliğidir. Onlar fabrikayı işleten kimselerdir. Birine ‘kıyam mülkiyeti’, diğerine ‘intifa mülkiyeti’ diyoruz. Türkçe olarak ‘işletme mülkiyeti’ ve ‘yararlanma mülkiyeti’ demektir.

Bunun anlamı şudur.

Bütün zenginlik bütün insanlarındır. İnsanlar bunlara yararlanma mülkiyeti ile mâlik olup yararlanırlar. Ancak bunları işletmek bilgi istiyor, maharet istiyor. Bilgisiz kimseler yeterli verim alamadıkları gibi, aynı zamanda onu tahrip ederler. O sebepledir ki bu doğal imkanları kullanırken yeterli bilgi ve beceriye sahip olma şartı vardır. Çünkü her şeyi Allah insanların cemii için var etmiştir.

 

 

 

وَلَا تَأْكُلُوهَا (Va LAv TaEKuLUvHAv)  “Onu ekletmeyiniz.”

Onu yiyip bitirmeyiniz.”

Yetimlerin malları veliye teslim edilir. Ancak bu vakıf olarak teslim edilir. Nasıl teslim edilmişse o miktarda kendisinden istenir. Taşınmazlarda aynı mallar talep edilir. Onları alıp satmak ve değiştirmek caiz değildir. Taşınır malların da mislisi istenir.

Onu işletmek, kullanmak, ondan yararlanmak işletenin yetkisindedir. Elde edilen kazanç ise; mesela kira gelirleri çocuklara harcanır. Hattâ eğer ihtiyacı varsa kendisi de bu kazançtan yiyebilir. Ama ana mal çocuklara aynen intikal ettirilir. Zengin de olsalar çocuklara humustan ve öşürden pay verilmektedir. Çocuklar o seviyede büyütülür.

 

 

 

إِسْرَافًا وَبِدَارًا (İSRAFan Va BıDaRan)  “İsraf ve bidar olarak yemeyin.”

Serf” serpinti demektir, döküntü demektir. Ekmek yerken dökülenler “serf”dir. 

Kâinatta her şey dengededir. Mizan vazolunmuştur. Denge içinde yaratılmıştır. Elinizin parmaklarına bakınız, farklı uzunluktadır. Kısa kalsa da israftır, fazla gelse de israftır.

İsraf etmek” demek, gereksiz harcama yapmak demektir. Yetimlerin gelirleri fazla da olsa, onları gereksiz yere harcama yapmak meşru değildir. Fazla gelirler biriktirilecek ve büyüdüklerinde kendilerine teslim edilecektir. Ne kadar gerekiyorsa onlar için o kadar harcanacaktır.

Büzür” bitkilerin başaklarından çevrelerine döktükleri tohumlar veya tohumluk hububattır. Onları ayırırlar, yemezler. Ekin zamanı gelince tüketirler.

Bedr etmek” demek, saçmak demektir. “İsraf” serpmek, “Bedr” saçmak demektir.

Türkçede de iki kelime kullanıyoruz, Arapçada da iki kelime kullanılıyor. Her ikisi de birbirine yakın anlamda kullanılıyor. Bunların arasında bir fark olması gerekir.

“Mübadere etme” demek, aynı zamanda acele etmek demektir. Bundan sonra “En Yekberû” gelmektedir. Bu durumda “En Yekberû” “Bidar”ın mef’ulü olur. Büyümelerinden önce bidar etmeyin anlamı çıkar. Yani, büyüyünceye kadar mallarını tüketmeyin demek olur. Yani, ana mala dokunulmaz. Ana mal hep aynen korunmuş olarak kalacaktır.

Demek ki, “israf” kazançtan gereğinden fazlasını harcamak, “bidar” ise ana mala dokunmak demektir. İhtiyaçları olsa da ana mala dokunulmayacaktır. Harcamaları yapmak topluluğa düşer.

 

 

 

أَنْ يَكْبَرُوا

Bu ifade ya “Bidaren” kelimesinin mef’ulüdür. “Kıyamen en yektübü” demek, yazmak için ayakta demektir. “Kuuden en lâyeskutu” demek, düşmemek için demektir. Başka bir ifade ile düşer diye oturmuştur. Böylece “En” menfi müsbet anlamlarını taşır.

Büyüsünler diye saçmayın anlamına geldiği gibi; büyümesinler diye saçmayın anlamına da gelebilir. Yani, çabuk büyüsünler diye malı tüketmeyin. Büyümelerine kadar malın anasına dokunmayın anlamı çıkar.

“Ekletmeyiniz”in mef’ulü de olabilir. O zaman da aynı manâ çıkar. Büyümüş olsunlar diye onlara mallarını def’ ediniz manâsı da çıkabilir. Yani, malları onlara def’ ediniz ki kendi kendilerine yönetmeyi öğrensinler. Yalnız yaşla değil, başla da büyük olsunlar. Yahut da baştan sefihlere mallarını vermeyin, imtihan edin öyle verin demektir. Bunların hepsi onların büyümelerini sağlamak içindir.

Burada hazf vardır. ‘Li’ olabilir, ‘İlâ’ olabilir, ‘Kable’ olabilir. Ona göre hepsinde doğru manâlar çıkar.

 

 

وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ (Va MaN KAvNa ĞaNıyYan Fa eL YaSTaGFıF) 

“Gani olan isti’faf etsin.”

Hafi” çıplak demektir. “Haff” ise mest demektir, ayakkabı demektir. “Afv etmek” serbest bırakmak demektir. “Aff” ise geri çekilmek, dışarıdan bir şey almak demektir. “İktifaf etmek” demek, kendi kendine yeterli görmek demektir. “İsti’faf etmek” de o manâdadır. Yani, yetinmek demektir.

Yetimlerin mallarından harcamasın. İşletme payını almasın.

Ğani” kelimesi ğanamdan gelir. Zengin anlamında kullanılmaktadır.

“Ğanam” koyun sürüsü demektir. Tek koyun “şat”tır.

 

وَمَنْ كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ (VaMaN KAvNa FaQIyRan FaLYaEKuL)  “Fakir olan ekletsin.”

Fıkra” kaburga kemikleri demektir. Yani, yoksulluktan kaburgaları görünen kimseye fakir denir. Etli olmayan kimse demektir.

Bir bucakta veya ilde vasat servetin altında olanlara “fakir”, üstünde olanlara “zengin” denmektedir.

Burada halkı ikiye ayırmıştır; kimine fakir, kimine zengin denmiştir. Bir üçüncü grubu saymadığına göre, demek ki üçüncü bir grup yoktur. Fakirlik ve zenginlik servetten doğduğuna göre, bir bucak içinde kişiler servetlerine göre sıralanırlar. Orta yerde serveti olan ve daha üsttekiler zengin, onun altında olanlar fakir olur.

Zengin olan vasi olacaksa, bu vesayetini sevab için yapacaktır. Yoksa vasi olmasın demektir. Yani, eğer vasilikten yararlanma sözkonusu ise bundan fakirler yararlansın. Ama karşılıksız vesayet yapacaksa, bu yetimlerin lehinde olduğu için onlar tercih edilir.

Bu durum diğer bütün kamu görevleri için, kooperatif hizmetleri için, parti hizmetleri için de doğrudur. Zenginler bu hizmetleri bedelsiz Allah rızası için yaparlar. Fakirler ise bunlar bir karşılık alırlar.

 

 

بِالْمَعْرُوفِ (Bı eLMaGRUvFı)  “Maruf bir şekilde yesinler.”

Kur’an’dan önce “maruf olanlar” kitaplar ve peygamberler tarafından belirlenmiştir. Kur’an ise “marufları” tesbit etme işini kişilere ve topluluklara bırakmıştır. Kişiler içtihatları ile kendi hayatlarını maruf hâle getirirler. Yani, herkes onların nasıl davranacağını bilir.

Babası, çocuğuna bir miras intikal etse onu nasıl idare edeceğini tesbit eder, yazar ve artık onu ona uygular. Kendisi ondan yararlanma sınırını çizer.

Vasi de böyle yapar. Ancak vasinin bu sözleşmesini kabul edip etmeme diğer yakınlarına ait olur. Mesela, yaşlı dedesi varsa o vasiyi atar ama kendisi vasilik yapamaz. Anne vasiyi atar ama kendisi vasilik yapamaz. O hıdane hakkını tekeffül eder. Yani, çocuklarının nafakasını temin etmekle yükümlü değildir. Onu erkek tarafı temin eder. Dolayısıyla onların mallarını da o kadın idare etmez.

Kocasından boşanan kadın çocukları yanına alır, nafakasını erkek tarafından alır. Malları idare edenle yapılacak sözleşmeyi annesi yoksa, hıdane hakkı kimde ise o tesbit eder. Yani, nafaka temin etmek babaya ve babanın erkek yakınlarına aittir. Ancak burada denetim anneye ve annenin kadın yakınlarına aittir. Bakım ve hıdane anne ve annenin kadın akrabalarına aittir, ancak bunu denetleme de baba ve babanın erkek yakınlarına aittir. Böylece çocuğun hukuku karşılıklı denge ile korunmuştur.

 

 

فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ (Fa EıÜAv DaFaGTuM EıLaYHıM EMVALaHuM)  

“Mallarını onlara def ettiğinizde.”

Burada “Mallar” kelimesi tekrar edilmiştir. Bu mallar izah edilmiştir.

“Ha” zamiri ile de iktifa edilirdi. Ancak yukarıdaki mallar ile buradaki mallarda farklılık vardır.

Şöyle ki, önceki mallar olarak rüşde erdiklerinde verilecek malları ifade etmektedir. Oysa bu defa daha vesayet zamanında kısmen olabilir. Mallar teslim edildiği zaman belgelerle teslim edilecektir. İmzaları alınacaktır. Şehadet ile yapılacaktır. Yani, muhasebesi belli olacaktır.

Bu mallar yukarıdaki mallardan farklı olduğu için tekrar etmiştir. Yani, bütün harcamalar kayda geçmiş olup şahitlere listesi verilecektir.

 

 

فَأَشْهِدُوا عَلَيْهِمْ (Fa EaŞHıDUv GaLayHıM)  “Aleyhlerine işhad edin.”

Demek ki mallar teslim alınırken, yönetilirken, harcanırken muhasebe tutulur. Karşı taraftan imzalar alınır. Bunlar şahitlere verilir. Şahitler bunları saklarlar. Eğer niza çıkarsa şahitler o zaman şehadet ederler.

Bakara Sûresi’nde “İstişhad” kelimesini kullandı, burada “İşhad” kelimesini kullandı.

Burada “İleyhim dedi. Bunun anlamı şudur.

İspat külfeti yetimlere değil, velilere aittir. Malların uygun şekilde harcandığını ispatlamak vasiye veya veliye aittir. Vasinin kendi hukukunu korunması içindir.

Oysa Bakara Sûresi’nde çıkarılan “selem senedi” ile ilgili olup kanunen hukuku korunacaktır.

Burada işhad etmek demek, murakabe etmek demek olur.

 

 

وَكَفَى بِاللَّهِ حَسِيبًا(Va KaFAy Bi elLAHı XaSIyBan)  “Hasib olarak Allah kifayet eder.”

Burada “Kefallahu” denmesi gerekirken, “Kefa billahi” olarak isti’mal olunmaktadır. Fail Allah’tır. Ancak harficer gelmiştir. Allah ile olmak yeter anlamındadır. Allah kendi kendisine yeter demek olur.

Kur’an’da “Kefallahu elmü’minîne” tâbiri de geçmektedir.

İkisi arasındaki fark; biri mef’ule karşı lehte kifayettir, diğeri ise mef’ule karşı durmadır.

Kefa bika aleyye rakıben/ Senin beni denetlemen yeterlidir. Beni yeteri kadar kontrol altına alır. Yekfini nasiren/ Senin yardımcı olman bana yeter demek olur.

Muhasip olarak yeter tabirinden anlıyoruz ki, işhad muhasebeye işhaddır. Hesaplar genel muhasebede tutulacaktır. Yalnız o muhasebede yürütülenleri denetleyen asgari bir şahit olacaktır. Yani, vasiyi tayin ettiğimiz zaman bir de onu denetleyen bir murakıb atayacağız.

Genel muhasebede bütün bunlar tutulacaktır.

Murakıb daha çok bilgilerin doğru verilip verilmediği hususunda denetçi olacaktır. Bazı harcamalar murakıbın da imzası ile olacaktır.

Bugün derneklerde, vakıflarda murakıp vardır. Genel açık muhasebe yoktur. Sene sonuna kadar yetkisi yoktur. Birçok zaman belgesiz harcama zorunlu olur. İşte onlar için belge tanzim edilir. Tanzim eden alacaklıya değil de murakıba imza attırır.

 

Böylece bu âyet bize birçok hususlarda bilgi vermektedir. Emirler içermektedir.

a) İmtihan müessesesi,

b) Buluğ,

c) Rüşt,

d) Murakıplık,

e)Vesayet.

d) Genel muhasebe.

 

Yirminci yüzyılda ortaya çıkan ihtiyaçlar, o gün ortaya konmuştur.

 

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 277. SEMİNER         Yorum-107              İstanbul, 5 Kasım 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

(Üsküdar’da Selahattin Öztürk değerlendirecektir.)

 

FAİZDEN KURTULUŞ

Saf veya saf görünen müslümanlar vardır. Kendilerine sorsan; faiz yemiyorlar, faiz vermiyorlar!

Oysa, Prof. Dr. Necmettin Erbakan “Teşhis” kitapçığını yazarken bizden ekmekteki faizi hesaplamamızı istedi. Akevler olarak yaptığımız hesaplamalarda ekmekte üçte bir “faiz”, üçte bir de “vergi” vardı. O verginin hemen hepsinin devlete faiz olarak gittiğini biliyoruz. Demek ki un, diğer girdiler, işçilik ve kârın toplamı ekmekte sadece üçte bir kadardır.

Erbakan bizzat kendisi doğrudan tahkik etti. Ondan sonra bunu ilân etti. Kimse hesabımıza itiraz etmedi. Demek ki herkes aylık masrafının üçte birini kendi faizi olarak, üçte birini de devlet faizi olarak ödüyor. Oysa kimse bunu “faiz” olarak bu isimde ödemiyordu!

Ayrıca, kadınlarımızın yarısının çalışamaması, gençlerimizin 25 yaşına kadar iş tutamaması, 55 yaşında emekli olmamız, resmî işsiz ve gizli işsizliği de katarak yaptığımız hesaplamalarla çalışabilen nüfusun üçte ikisi Türkiye’de işsizdir. Bunlar diğerlerinin emeğiyle geçinmektedirler.

Bu durumda bir aile çalışıyor, dokuz aile geçiniyor demektir!

Devlet de borçlanarak yaşıyor!..

 

-Acaba bu durumdan kurtulmamız mümkün değil midir?

 

Bu arada, eğer faizden kurtulursak işsizlikten de kurtulmuş olacağız.

 

O HALDE TÜRK HALKI OLARAK, ALLAH’A İNANAN İNSANLAR OLARAK, HALK OLARAK FAİZDEN KURTULMAK İÇİN ŞU BASİT TEDBİRLERİ ALMAMIZ GEREKMEKTEDİR:

1-       Bir “Kredileşme Kooperatifi” kurarak faizli krediden kurtulacağız. Şöyle ki, Kooperatif bir ortak hesap açacaktır. Kooperatif bir vezne ayarlayacak, akşam üstü bütün işyerleri giderek paralarını toplayıp Bankanın ortak hesabına yatıracaktır. Esnafa kendi çekiyle ödeme yapılacaktır. Banka ortak hesabından aktarma yaparak o günkü çekleri kapatacaktır. Böylece halk birbirine faizsiz olarak kredi verip alacaktır. “Kooperatif Muhasebesi” bunları düzenleyecektir. Bankaya Kooperatifin yatırdığı para ‘altın değeri’ ile yatırılacağı için enflasyondan doğan farkı ödemiş olmayacağız. Biz “faizsiz kredi” ile iş yaptığımız için maliyetlerimiz düşecek ve halk faiz ödemek zorunda kalmayacaktır. Böylece halkın satın alma gücü artacak ve iki misli olacaktır demektir. Mal iki misli satılacağı için işsizlik de üçte ikiden üçte bire düşmüş olacaktır. Üretim artınca devletin geliri artacak ve dış borç ödenecektir. Devlet faizi de sıfırlanacaktır.

2-       Yine Kooperatif Ortaklarına “Sipariş Kredisi”ni verecektir. Sipariş verenin parası peşin ödemeli olacak ve parasını biz peşin ödeyelim diyeceğiz. Mağazalar sipariş alacaklar, peşin ödemeli olarak tüccarlara kredi verecekler, onlar da Kooperatifin ödemesi ile peşin ödemeli siparişi iş yerlerine verecekler, onlar da ham madde siparişini verecekler. İşçilerin parasını Kooperatif üretimle ödeyecektir. Böylece “peşin ödemeli bir ekonomi” doğacaktır. Peşin olduğu için faiz olmayacaktır. Hiç nakit ödenmediği için de Kooperatif bunu rahatlıkla yapabilecektir.

3-       “Mala-Mal Marketleri” kurulacak; halk ürettiği malı marketlere götürüp “market senedi” ile satacaktır. Marketten para istemeyecek, marketten istediğini alacaktır. Marketler zinciri kurulur, marketlerde de her şey bulunursa, artık ‘faizli para’ kullanılmaz, takas sistemi gelişir, faiz ödenmemiş olur. İş yapanlar ham maddeyi kredi olarak alacaklarından ve her zaman da pazarları olacağı için işsizlik ortadan kalkacaktır.

4-       Nihayet “Kuyumcular Kooperatifi” kurulur, “Altın Sertifika” çıkarılır ve bütün kuyumcular bu sertifikaya karşı altın vermeyi taahhüt ederler. Böylece “Altın Sertifika” tasarruf aracı olarak dolaşmaya başlar. Altın sertifikalar faizsiz kredi olarak verilir. Altının millî stoku kadar bir ‘altın senedi’ piyasaya çıkmış olur. Bu faizsiz teminat olarak kredileşme aracı olur.

 

İşte, halkımız bu şekilde “kooperatifler” olarak organize edilirse halk dolaylı faizi ödemeyecektir. Faizsiz kredileşme sayesinde faizli krediye ihtiyaç kalmayacak ve faizler kendiliğinden sıfırlanacaktır.

 

Biz bunları söylüyoruz, kimse kulak vermiyor!

Kur’an’ın bildirdiklerine kulak verenler kurtulacak, vermeyenler helâk olacaktır.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 277. SEMİNER            Yorum-107         İstanbul, 5 Kasım 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

(Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

KUR’AN OKUMA USÛLÜ

Tarihte uygarlıklar bir kitabı herkesin okuması ile başlamıştır; Mezopotamya’da, İbranilerde, Yunanlılarda, Hıristiyanlarda hep halkın bir kitabı anlayarak okuması ile başlamıştır.

Kur’an Mekke’de okundu, Medine’de yazıldı, halifeler zamanında toplandı.

Abbasiler zamanında fıkhı yapıldı. Karahanlılar zamanında hikmeti yapıldı.

Selçuklu ve Osmanlılar zamanında tasavvufu yapıldı.

Bu uygarlıkların hepsi Kur’an üzerinde yaptıkları çalışmalarla başarıya ulaştılar.

Şimdi biz ilmini yapacağız, inşaallah…

Hedefimize ulaşabilmek için Kur’an’ı bugünkü ilmin verileri içinde okumaktır.

Osmanlılar zamanında Kur’an yalnız Arapça okunuyordu.

2000 yılına kadar halkın ibadet olarak Kur’an’ı mealleri ile okuması sözkonusu olmamıştır.

Kur’an’ı tefsir olarak ele alan Risale-i Nur şakirtleri olmuştur.

İzmir’de Hail Rifat Paşa’da 1960’larda Remzi Güres’in başlattığı Kur’an meali okuma hareketi devam etmiş, İzmir Akevler’de bu sistemleştirilmiştir.

Bugün ise hemen her tarafta Kur’an mealleri veya tefsirleri gruplar hâlinde okunmaya başlanmıştır. Bunun daha çok yaygınlaşacağına kani bulunuyorum.

Bu durum “III. Bin Yıl II. Kur’an Uygarlığı”nın gelmekte olduğunu haber vermektedir.

 

BİZ BU HAFTAKİ BU YAZIMIZDA

KUR’AN’IN NASIL OKUNMASI GEREKTİĞİ

HUSUSUNDA BİRKAÇ KURALI ÖNERMİŞ OLACAĞIZ.

 

1-      Kur’an okumaya başladığınız zaman bunun Allah sözü olduğunu kabul ederek okuyacaksınız. Allah kendisinden “Ben, Biz, O, Allah ve Rab” gibi isim ve sıfatları ile bahseder. Genellikle bu okuyucuları şaşırtmaktadır. Allah kendisinden “O” olarak neden bahsetmektedir? Edebiyatta insanın kendisinden bahsetmesi vardır. Bunun sizi şaşırtmaması gerekir. Sonra neden “Biz” demektedir. O çok kimse midir? Bunun da edebiyatta yeri vardır. Bu da sizi şaşırtmamalıdır. Allah tektir. Allah kendisinden adıyla bahsediyor. Neden? Bunun da yeri vardır. Sonra Allah bir olduğu halde isimleri çoktur. Kur’an’da o isimler geçmektedir. İsmin çokluğu ile beraber kendisinin de çok olmadığını bilmeniz gerekmektedir. Şimdi bunları niçin böyle yaptığını sonra öğrenirsiniz, ama şimdi baştan bu kuralları bilerek okumanız gerekir. Yoksa ne söylediğini anlayamazsınız. Onun dili böyledir. Yanlış veya doğru, orası ayrı mesele; ama O’nun dili budur. O’nun ne dediğini anlamız için O’nun dilini bilmemiz gerekir.

 

2-      Kur’an’ın size hitap ettiğini, orada “sen” derken kastedilenin sen olduğunu; “kim” derken kastedilenin de orada toplantıda olan cemaatin kastedildiğini bilmeniz gerekir. Baştan sonuna kadar Kur’an’ı hep öyle okumanız gerekir. Şimdi Allah size hitap etmektedir. Orada peygamberlerin hikâyeleri anlatılır. Bu arada son peygamberden de bahsedilmektedir. Kur’an onları size misal olsun diye anlatmaktadır. Onlara böyle yaptı, ondan ders alın diye anlatmaktadır. Yani, Kur’an ve diğer kitaplar peygamberler vasıtasıyla size gelmektedir. Kur’an’da Allah doğrudan size hitap etmektedir. Onların hikâyelerini anlatarak örnekler vermekte, daha kolay anlamanızı sağlamaktadır.

 

3-      Kur’an sizin sadece okuyup bilgi sahibi olmanız için size gelmiş değildir. Kur’an’ı okuyacaksınız ve Allah’ın onları yapmayı sizden istediğini bildirmekte olduğunu bilmeniz gerekecektir. Yani, okurken emir almak için okuduğunuzu, oradan öğrendiklerinizi uygulamak gerektiğini bilmeniz gerekir. Ne var ki, insan bütün emirleri bir günde uygulayamaz. O halde aldığınız emirleri sıraya koyup yapacaksınız. Bazılarını yapma zamanı gelmemiştir bile. Günü gelince yapmak üzere öğreniyorsunuz. Ama bileceksiniz ki okumak yapmak içindir.

 

4-      Kur’an her insana ayrı ayrı hitap eder. Sen nefsinden başkasından mükellef değilsin der. Ancak her emrin birlikte ifa edileceğini bildirir. Dolayısıyla, işe tek başımıza başlayacağız; ama daima cemaat olmayı arzulayacağız. Kur’an’ı okuyup anlamaya tek başımıza başlayacağız, ama bizimle beraber okuyacak arkadaşlar arayacağız. Ne kadar kimse ile beraber olursak o kadar verimli olur. Normali, 10 kişi bir cemaattir. 20’ye kadar aktif olur. 20’den fazla olduğunuzda, bölünme hayırlı olur. Beş vakit namazların böyle küçük cemaatlerle kılınması efdaldir. Haftada bir gün Cuma günleri Cuma cemaati bir araya gelecektir. O gün alimler müzakere edecekler, halk da onları dinleyecektir. Bunlar yazılı hâle getirilip ilde bir dergi oluşturulmalıdır. İllerdeki dergileri birleştirecek ülkede bir dergi çıkarılmalı, burada Kur’an anlatılmalıdır. Ülke dergileri de Arapçaya çevrilerek bir de Arapça Kur’an dergisi çıkarılmalıdır. Bunlar hedeflerdir. Şimdi Kur’an’ı cemaatle okumak şeklinde ortaya çıkar.

 

5-      Her namazdan önce veya sonra ikişer sayfa okunmalıdır. Bu günde 20 sahife eder. 30 günde 600 sahife eder. Yani, Kur’an ayda bir defa hatmedilmiş olur. Böylece namazlarda Kur’an’ın Arapçası okunur. Namazdan önce ve sonra mealleri okunur. Sünnet namazların yerini alır. Sünnet namazları Arapça bilenler için sözkonusu olabilir.

 

6-      Her ay başka meal okunmalıdır. Okunan meallerin Kur’an olmadığını, oradaki doğruların Kur’an’dan aktarıldığını, yanlışların ise tercüme edenlere ait olduğunu kabul etmek gerekir. Dolayısıyla aklınıza yatmayan şeyleri duyarsanız üzerinde durmadan geçiniz.

 

7-      Mealleri mutlaka Arapçasıyla cümle cümle takip ediniz. Önce bir cümlenin tercümesi okunur. Sonra onun Arapça karşılığı okunur. Böylece zamanla Arapçayı da anlamaya başlarsınız.

 

8-      Kur’an okurken siz ne anlıyorsanız sizin için doğru olan odur. Herkesin kendi anladığına göre Kur’an anlaşılmalıdır. Çünkü Allah o zaman ona onu öyle bildirmiştir. Kimsenin başkasını kendi anlayışına zorlamaya hakkı yoktur. Başkalarının anladıklarının yanlış olduğunu iddia edemez. Ortak anlayışta beraber amel ederler, farklı anlayışta herkes kendi anlayışına göre amel eder.

 

9-      Kur’an’ın iki yanı vardır. Biri takva yanıdır. Kişiye hitap eder ve doğrudan onun nasıl hareket edeceğini anlatır. Buna âhiret yanı diyoruz. Diğeri ise dünyevî hükümleri içerir. O zaman kelimelerin manâları farklıdır. Allah, Kâinatı var eden, âhirette bizi muhakeme edecek olan, gözlerin göremediği Rabb’imizdir. Dünyevî düzenle ilgili olarak Kur’an’ı okursak; o zaman Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan İslâm devletidir, topluluğudur, insanlıktır. Allah kendi haklarını onlara devretmiş ve kendisine halife yapmıştır. “Resul” dendiği zaman; Mekke’de Cebrail’in Kur’an’ı öğrettiği Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin adıdır. Takva olarak okuduğunuzda Kur’an’daki manâsı budur. Ama “İslâm düzeni” olarak  okuduğunuz ve öyle manâ verdiğiniz zaman ise; size Cuma namazını kıldıran başkandır. “Nebi” ise sizin fetva sorduğunuz imamınızdır. Tarikat başkanıdır. Yahut mezhep başkanıdır. “Allah ve resul” dendiği zaman; hakemlerdir. “Melekler” dendiği zaman; devlet görevlileridir. Yani, Kur’an’ı okurken Kur’an’da zikredilen bizim şimdi aramızda görmediğimiz kimselere bir halife bulacağız. Peygamber olmadığına göre, başkana itaat edeceğiz; Allah’ı görmediğimize göre, O’nun halifesi olan cemaate ‘zekât’ vereceğiz, yahut ‘karz’ vereceğiz. Kur’an’ın bu iki yanını ayırt etmez ve iki manâsıyla okumazsanız, dünyevi hükümleri anlayamazsınız.

 

10-  Kur’an bir kanun değildir. Kur’an kanunları nasıl yapmamız gerektiğini öğreten bir kitaptır. Biz bütün insanlarla oturur sözleşme yapabiliriz. Yapmamız da gerekir. Kur’an bazı yerlerde onlara taviz vermemize izin verir, hattâ emreder. Mesela, biz hırsızın kolunu kesmeyeceğiz derse, hapis cezasını vereceğiz derse, onları ikna edinceye kadar bu isteklerine uyarız. Birlikte yaşarız. Ama; “Zinayı serbest bırakacağız, evliliği kaldırıp kreşler tesis edeceğiz!” derlerse, biz o zaman onlarla yaşamayız. Ya biz onları süreriz, ya da süremiyorsak biz onlardan ayrılırız ve hicret ederiz.

İşte Kur’an’ı okurken bu soruları da sormanız gerekir. Bu hususta Kur’an bize taviz veriyor mu, vermiyor mu? Hangi ifadelerde tavize cevaz var, hangi ifadelerde tavize cevaz yok? Şimdilik bu ON İLKE içinde Kur’an’ı okunmaya başlarsak III. bin yılın asr-ı saadetini getirmiş oluruz.

 

Bir Hatırlatma! Bu minvâl üzere 267. Seminerde “Kur’an’a Giden Yol” ve 268. Seminerde “OKU!” konuları işlenmiştir.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

 

İSLÂM’A DÂVET TEŞKİLÂTI

Allah insanları evrimleşmek üzere yaratmıştır. Bedenî yapılarında evrim olmamakta, ancak sosyal yapılarında evrim olmaktadır. Uygarlık dediğimiz bu evrimin nominal ömrü bin yıldır. Bu yılların başlangıcı milâdî bin yılların başıdır. Hz. İsa’nın doğumu bunun için mucizedir. Daha önceleri bu inkılâbı yapmak için ulu’l-azm resuller gönderilmiştir, kitaplar gönderilmiştir. Son olarak Kur’an indirilmiştir. Artık yeni nebi gelmeyecek ve yeni kitap inmeyecektir. Kur’an o çağlardaki alimlerin içtihatları ile yeniden anlaşılacak ve inkılâplar öyle olacaktır.

Allah çağın sorunlarını Kur’an’ı yorumlayarak çözme görevini mü’minlere vermiştir. Görevimiz; Kur’an’ın Beyanını öğrenmek ve ona göre çağın sorunlarını çözmek, sonra da Kur’an’ı tüm insanlığa ulaştırmaktır. Bu hizmet bütün mü’minlere farzdır. Çünkü bu ümmet içinde ruhbaniyet yok, seçkin insanlar yoktur. Bu hizmete ilimle iştirak edilmesi gerekir, mal ile iştirak edilmesi gerekir; her ikisiyle iştirak edilebilir. Ama iştirak etmeyen mü’min olamaz. Burasını net ve açık olarak her mü’minin bilmesi gerekir. Sonra bu iştirak istitaa (yani gücü) kadar olur.

İki türlü ilim vardır.

Bazı ilimleri içimizden birinin bilmesi yeterlidir. Mesela şimdi Afrika’dan Amerika’ya gidilecek yolu içimizden birisinin bilmesi yeterlidir. Gerektiği zaman ona sorar, öğreniriz. Ancak herkesin o yolu kimin bildiğini bilmesi gerekir. Böylece o bilgi de bütün topluluk tarafından bilinmiş kabul edilir. Bunun için bir internet ağını kurmamız gerekir. İsteyen o ağla o bilgilere ulaşmalıdır.

İkinci bilgi, hepimizin ayrı ayrı onu bilmek zorunda olduğumuz bilgidir. Mesela, toplanma günü ve saatini öğrenmeliyiz ki aynı gün buraya gelebilelim. Buna “icma” denmektedir. İcmaların herkes tarafından bilinmesi ve uyulması gerekir. İçtihatlarda ise herkes kendisinin içtihadına uyar. Ancak onun da isteyenler tarafından bulunabilmesi gerekir. Şimdi sorunun ikincisi de icmaların tesbitidir.

Kur’an’a göre çağımızın sorunlarını çözen bütün içtihatları kayda alıp isteyen herkesin hizmetine sunmak birinci görevimiz olacaktır. Bu içtihatlarda ortaya çıkan ortak görüşlerin tesbit edilerek tüm insanlara ulaştırmamız da ikinci görevimizdir. İcmaları insanlara tebliğ etmeliyiz, içtihatlara ulaşma yollarını herkese öğretmeliyiz.

Bu amaçla;

Önce insanları “kabileler”e bölmeliyiz. Bir kabilenin nüfusu 3.000 ile 10.000 arasında olmalıdır. 10’a yakın kabilenin bir “merkez kabilesi” olacak; buna “belde” diyeceğiz. 10 beldenin bir “merkez kabilesi” olacak; buna “şa’b” diyeceğiz. 10’a yakın şa’bın “merkez kabilesi” olacak; buna “medine” diyeceğiz, 10’a yakın medinenin merkez bir kabilesi olacak; buna “kavm” diyeceğiz. Bir kıtada 10’a yakın kavim olacaktır. 10’a yakın kıta insanlığı oluşturacaktır. Biz bunları kendi haritamızda taksim etmiş olacağız.

Her beldede bir bilgisayar merkezimiz olacak. Orada bilgisayarı kullanmayı bilen bir elemanımız istihdam edilecek. O belde havalisinde verilen yazıları oradaki görevlimiz alacak ve bilgisayarın belde deposuna koyacaktır. Ayrıca insanlık merkezinde başka merkezlere bağlanacaktır. Bir kimse internetten bir şeyi bulmak isterse buna gelecek, disket verecek ve onu diskete yükletebilecektir. Bunlar ücretsiz olacaktır. Böylece her mü’min içtihatlarını internete verme imkanına sahip olacak ve yine herkes internetten istediğini çekme gücüne sahip olacaktır.

“Şa’b merkezi”nde 10 civarında oradaki halk tarafından seçilmiş ulema olacaktır. O şa’b içinde bulunan beldelerdeki o hafta yapılan içtihatları birleştirerek tasnif edecekler ve birer ekol yaparak il internet ağına gireceklerdir. Bunlar kabilede bulunan 10 civarındaki alimler olacak ve kendi halkına ulaştıracaktır. Bir bucak 1000 haneden ibarettir. 10 alim olacağına göre, demek ki her alim hafta içinde bütün cemaatine ulaşmış olacaktır.

Medine hizmetlileri il alimlerinin içtihatlarını bölge bilgisayar merkezinde depolayacaklar, ayrıca dünya internetine bağlanacaklardır. Kavmin merkezinde 10 kadar alim olacak, onlar o hafta içinde il alimlerinin içtihatlarını değerlendirerek içtihatlarını yapacaklar, icmalar ve emxhebelr olarak internete verileceklerdir. Buradaki icmalar şa’b alimlerine, onlar tarafından da kabile alimlerine ulaştırılacaktır. Şa’b icmaları da halka her hafta ulaşmış olacaktır.

Kavm müçtehitleri içtihatlarını merkezî bilgisayara ekleyeceklerdir. Mısrda bunlar bilgisayara depolanacak, ayrıca insanlık bilgisayarına yüklenecektir. İnsanlık merkezinde de 10 civarında rasih (rusuh seviyesinde alim) olacak, bunlar her gün insanlığın günlük sorunlarını içtihatları ile çözeceklerdir. Bunlar merkez bilgisayarda yüklenecek, onlardan kavm, onlardan şa’b, onlardan kabile alimlerine ulaştırılacak ve onlar da icma ile sabit olanlarını herkese, kendi mezheplerinin kendi cemaatlerine ulaştıracaklardır.

Demek ki; İslâm’a dâveti gerçekleştirmemiz için bir internet ağını kurmalıyız. Oraya herkesin yazısı girebilmeli ve oradan herkes yararlanabilmelidir. Bu hizmeti veren bilgisayar operatörleri istihdam etmeliyiz.

İkinci olarak ise; her kabile, şa’b, kavm ve beşeriyette 10 civarında alimlerimiz olacaktır. Bunlar içtihatlar yapacaklar. Bu içtihatlar yaşayan mezhepler hâlinde olacak ve Kur’an’ın ahkâmı bunlar tarafından halka ulaştırılacaktır.

Burada çözeceğimiz bazı sorunlar vardır.

İnsanlık bir dergi çıkaracaktır. Dergide her alime bir sahife ayrılacaktır. İnternete verilenlerin özeti bu dergide yer alacaktır. Bu dergi internette yayınlanacaktır. Kavimdeki her alim, insanlıktaki bir alime tâbi olacaktır. Onun sahifelerini o dile o çevirecektir. Kendi içtihatları da o sahifeye eklenecektir. Şa’bdaki alimlerin de kavimde tâbi oldukları alimleri olacak, onun yazılarını o çevirecek ve kendi içtihatlarını da ekleyecektir. Kabiledekiler de şa’bdaki alimlerden birine bağlanacaklardır. Onun yazılarını o çevirecek ve kendi yazılarını da ekleyecektir.

Böylece oluşmuş internet dergisinden her âlime bir sahife ayrılacaktır. Her ilçede bu derginin özeti basılacak ve halka satılacaktır. Halk bunları abone olarak alacaktır; piyasada satılmayacaktır. Bu dergi mümkün olduğu kadar ucuz olmalıdır. Parayla alabilen parayla almalıdır. Parayla alamayana beldede kendisine temin edilen bir işte çalıştırılarak ödeme yapabilmelidir. İş olmasa bile; bir yer belirlenir, oraya gelip ilim yapınca bedelini ödemiş olacaktır. Kişi mü’min olduğunu bununla ispat edecektir.

1-       Dil meselesi bir sorundur. İnternete girmek isteyen herkes yazısını istediği dilde yazabilir. Ancak, eğer onun şa’b uleması dilinde değerlendirilmesini istiyorsa, şa’b diline çevirmeli veya çevirtmeli; kavim alimlerince de değerlendirmek istiyorsa kavim diline de çevirtmelidir. İslâm uleması tarafından okunması isteniyorsa Kur’an Arapçasına çevrilmelidir.

2-       İnsanlık içtihat ve icmaları kavim uleması tarafından kavmin diline, şa’b uleması kavmin içtihat ve icmalarını kavmin dilinden şa’b diline, kabilenin ulaması şa’b içtihat ve icmalarını kabilenin diline çevirmelidir. Halka Arapça, kavmin dili, şa’bın dili ve kabilenin diliyle ulaşmalıdır. Kur’an bütün kabile dillerine çevrilmelidir. Her yıl güncelleştirilmelidir. Her mezhebin çevirisi ayrı olacaktır.

3-       Alimler nasıl belirlenecektir? Her kabilede “Ben kabilenin âlimi olmak istiyorum.” Diyen kişiye âlimlik adaylığı verilmiş olacaktır. Orada dergi satıp abone bulmaya çalışacaklardır. En çok dergi satan 20 (yirmi) kişiye “kabile âlimliği” payesi verilecektir. Diğerleri istedikleri kimseye tâbi olurlar. Bir âlimin abone sayısı vasın yarısından az olursa âlimliği düşer. En az 5 (beş) kişiye “âlimlik ehliyeti” verilir. 10 (on) kabile âlimini kendisine tâbi kılan “şa’b âlimi” olur. 10 tanesi bir il müçtehidini seçmiş olur ve il mezhebini kurarlar. 10 (on) şa’b âlimini kendisine tâbi kılan “kavim âlimi” olur. Ve 100 (yüz) kavim âlimi kendilerine bir sorumlu kılıp “kavim müçtehidi”ni seçerler. 10 (on) kavim âlimini kendisine tâbi kılan “insanlık âlimi” olur. 1000 (bin) insanlık âlimi kendilerine “bir insanlık müçtehidi”ni atar.

4-       Belde, Medine, ve Mısr’da atanacak olan bilgisayarcıları ise İslâm Dâvet Cemiyeti Başkanı tarafından atanırlar. Kıta merkezlerine atama yapılır, onlar da medine merkezlerine atarlar, onlar da belde merkezlerine atarlar. Her karyede bir “temsilci” bulunur, dergiyi halka onlar ulaştırırlar. Aboneyi “bucak âlimleri” yaparlar, paraları onlar tahsil edip ilçedeki bilgisayarcıya verirler.

5-       Vakfın gelirleri:

a)       Her âlime belde merkezinden defter verilir. Âlimler bağışları kabul eder ve deftere kaydederler. Bunlar internette yayınlanır. 

b)       Dergi abone bedelleri.

c)       Mülkiyetleri kendilerinde kalmak şartı ile mülklerinin kira paylarını vakfedenler.

d)       Vakıf tarafından yayınlanan kitapların satışından dağıtım payı olarak % 20.

 

Bunlar kabile bilgisayar merkezinde açılmış hesaplarda toplanır. Gelirler aşağıdaki şekilde bölüşülür:

a)       Gelirlerin beşte biri üst kuruluşa intikal ettirilir.

b)       Gelirlerin beşte ikisi o bilgisayar merkezinde çalışanlara ücret ve bilgisayar amortismanı olarak ayrılır.

c)       Gelirlerin beşte biri ise abone sayısına bağlı olarak âlimlere bölüştürülür. Her âlim beşte birini bağlı bulunduğu âlim ile paylaşır.

6-       Başlangıçta, cemiyet her kıta merkezine bir bilgisayarcı atayacaktır. O medinelere birer bilgisayarcı atayacaktır. O da beldelere birer bilgisayarcı atayacaktır. Belde bilgisayarcısı Kabile âlimlerini kayda başlayacaktır. Kabile âlimleri oluştuktan sonra, Medine bilgisayarcısı Şa’b âlimlerini oluşturacaktır. Şa’b âlimleri oluştuktan sonra Kıta bilgisayarcıları Kavm âlimlerini oluşturacaktır. Kavm âlimleri oluştuktan sonra Cemiyet insanlık âlimlerini oluşturacaktır.

7-       Bu teşkilâtın yaygınlaştırılması ve araştırmaların yapılması için örnek kentler kurulmalıdır. Bu kentlerin nasıl kurulacağı hususu ayrı tebliğin konusu olacaktır.

 

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

İSLÂMKENT PROJESİ

Yeryüzünde 1000 (bin) kadar dil vardır. Yaptığımız denemeler göstermiştir ki, bir dili konuşan 10 aile bir arada bulunduğu zaman kendi dillerini korumaktadırlar. Çocuklar onu ana dil yapmaktadırlar. Öyleyse 10.000 ailelik bir site kurarsak, 1000 dili konuşan site oluşturabiliriz.

14 katlı bir apartman inşa edilecektir. Bunun her katında 10 daire olacaktır. En altı bodrum garaj olacaktır. Bodrum ve zemin kat işyerleri olacaktır. 10 kat meskenlerden oluşacaktır. En üst katta da sosyal faaliyetlerin olduğu kat olacaktır. Her katta ayrıca beş vakit namazın kılındığı mescitler olacaktır. Bu tip apartmanlardan 1000 dili konuşan 1000 aşiret olacaktır.

Her daire 25.000 dolara mal olur. 25.000 dolarlık da işyeri olacaktır. Toplam 50.000 dolara ihtiyacımız vardır. 10.000 aile için 500 milyon dolar gerekmektedir. 1.5 milyon Müslüman vardır. 5 kişiyi bir aile kabul etsek, 300 milyon Müslüman aile vardır. Her aile 2 dolar verse 600 milyon dolar elde edilir. Ulaşıldığı takdirde bunu herkes verir. Böylece bir siteyi kurabiliriz.

Devletlerden biri arazisini bedava verecektir. Arazinin büyüklüğü duruma göre değişir. Hâli (boş) yerlerde büyük, meskun yerlerde küçük olacaktır. Devlet araziyi kredi ile veya karşılıksız verebilir. Kredi ile verilen arazinin bedeli 10 sene ödemesiz, 20 sene ödemeli olarak olabilir. Devlet, boş olan, alt yapısı yapılmamış arazi vereceği için o devlet için herhangi bir yük olmayacaktır. Bunu kıyamayacak devlet içinde böyle bir site kurulamaz. Eğer yeryüzünde hiçbir devlet çıkmazsa, o zaman insanlık tufanını beklesin.

Site iç işlerinde tamamen bağımsız olacak, devlet asla karışmayacaktır. Burada kurulacak düzen ‘İslâm düzeni’ olacaktır. Kendisini savunan devlete on sene sonra başlamak üzere cizye benzeri bir vergi verebilir.

Buraya yani bu siteye her kat için ayrı dili konuşan aileler alınacaktır. İlk dönemde her yaşta ilim adamları alınacaktır. Bunlar yaşlarına göre sıralanacaktır. Birinci yıl birlikte çalışıp o dil ile Kur’an Arapçasını on yılda ikmal edecek program hazırlayacaklardır. Bir yıl sonra en yaşlı olan emekli olup siteden ayrılacaktır. Onun yerine 20 ile 30 yaş arasında o dili konuşan aile çifti alınacaktır. Her ikisi de kendi dilleri ile Arapça öğrenimine başlayacaklar ve on senede ikmal edeceklerdir.

İlk gelen genç kendisinden kıdemli olandan her gün üç saat ders almaya başlayacak. Üç saat de büyüklerin derslerine katılarak nelerin okutulacağını hocalarından dinleyecektir. İkinci ile dokuzuncu arasında olan kimseler ise üç saat ders alacak, üç saat da ders verecektir. Verdiği dersleri kendisi yeniden yazacak ve bilgisayara yükleyecektir. Onuncu olan kimse ise üç saat ders verecek, üç saat de serbest sohbet yapacaktır. Yeni gelenler buraya katılabildikleri gibi; hoca-talebe anlaşarak birlikte bunun sohbetine katılabileceklerdir.

Böylece her yıl Arapça ile o dil arasında birer tercüman yetişmiş olacaktır. Bunlar medinelere (şehirlere) gönderilecek ve orada tercümanlık yapacaklardır. Kendi dillerinden Arapçaya ve Arapçadan kendi dillerine çeviriler yapıp bilgisayarlara yükleyeceklerdir.

Karı-koca aynı zamanda günün 6 saatinde de kendileri için hazırlanmış olan işyerinde çalışacaklardır.

Bu site bir şeyi öğretecektir. Her zaman ve her yerde geçerli bir şeyi öğretecek ve dünyaya pazarlayacaktır. Mesela bu 1, 3, 7, 15, 31, 63 kişilik araçlar olabilir. Bu araç karada yürüyebilecek, denizde yüzebilecek, havada uçabilecek, hattâ demiryolunda da seyredebilecektir. Yahut, bilgisayar üretimi olabilir.

Burada çalışıp alim olan karı-koca aynı zamanda bir mesleğe de sahip olabilecektir. Çünkü on yıl hep aynı meslekte çalıştırılmış olacaktır. Karı-koca çalışmaları ile geçindikleri gibi, ülkelerine döndükleri zaman mesleklerini icra edecek araçları da temin etmiş durumda olmalıdırlar. Orada işyerleri kuracaklar ve İslâm kenti ile ilişkilerini sürdüreceklerdir. Oralarda hem iş, hem de öğretmenlik yapacaklardır. Amelsiz ilim, ilim değildir. İlimsiz amel de amel değildir. O halde herkes gücü nisbetinde hem “alim”, hem de “amil” olmalıdır.

Dersler birinci seneden başlayacak, onuncu senede bitecektir. Arapça gramer esas alınacak, her dilin kendi grameri Kaşgarlı Mahmud’un yaptığı gibi Arapça grameri ile karşılaştırılarak tedvin edilecektir. Kur’an o dile çevrilecek, Arapça Kur’an ile öğretilecektir.

1-     Birinci yıl, Kur’an’ın Arap harfleri ile okuması öğretilecektir.

2-     İkinci yıl, Kur’an’da geçen (kök) kelimeler onların diliyle açıklanacak. O dilden cümle içinde kullanılarak manâsı zihinlerde yerleştirilecektir.

3-     Üçüncü yıl, kelime üretimleri öğretilecek; hem kendi dillerinde, hem de Arapçada. Dillerde mevcut fazlalıklar ve eksiklikler gösterilecek.

4-     Dördüncü yıl, hem Arapça hem kendi dilleri ile ilgili cümle yapısı öğretilecektir.

5-     Beşinci yıl, Arapçadan kendi dillerine tercümeler yaptırılacaktır.

6-     Altıncı yıl Maani ilmi öğretilecektir. Hem Kur’an’dan hem de kendi dillerinden örnekler verilecektir.

7-     Yedinci yıl Beyan ilmi, mecaz ve hakikat öğretilecektir. Hem Kur’an’dan, hem kendi dillerinden örnekler verilecektir.

8-     Sekizinci yıl Bediiyat öretilecektir; hem kendi dillerinde, hem de Arapçada.

9-     Dokuzunu yıl Fıkıh Usûlü öğretilecektir. Kendi dillerinde ve Arapçadaki uygulaması gösterilecektir.

10- Onuncu yıl kendi dillerinden Arapçaya tercümeler öğretilmiş olacaktır.

BU ÇALIŞMADA ŞU HUSUSLAR ESAS ALINACAKTIR:

a)      Arapça merkez dil olacaktır. Bütün dünya dillerindeki her türlü eserler önce Arapçaya çevrilecek, sonra Arapçadan diğer dillere çevrilecektir.

b)     Her dilde keşfedilen kural bilgisayar programına geçirilecektir. Bilgisayar dili oluşacaktır. Bu oluşan bilgisayar dili bütün dünya dillerinin kurallarını içerecektir. Arapça esas olmakla beraber, esas bu bilgisayar dili olacaktır. Bilgisayardan dillere o programın bazı özelliklerini alarak geçirilecektir. Mesela, Arapçada tesniye vardır, Türkçede yoktur. Türkçeye geçerken programa tesniyeler için d eler, cem için d eler kullanacağız.

c)      Bütün ilimler “Kur’an Arapçası” ile yazılmalıdır. Bunun için 25 tür ilim vardır. Her ilmin nazarî, amelî, tabiî ve hikemî ilmileri vardır; 100 ilim etmektedir. Her ilmin 6 sahifelik bir metni olmalıdır. Burada bütün alimlerin icma ettikleri hususlar yer almalıdır. Toplam 600 sahife eder. Büyüklüğü Kur’an kadar olacaktır. Fakih olanlar bütün ilmilerin metinlerini bilmelidirler. Sonra her ilmin 600 sahifelik şerhi olacaktır. Bu şerh her ekol için ayrı olacaktır. Fakihler ilimlerden birinin şerhini bilmelidirler. Bundan sonra içtihatlar yer almalıdır. Şerh ve haşiyede geçen cümle veya kelimelerden biri üzerinde doktora yapılır. Doktorada metin ve şerhlerde geçenleri kaynak göstermeden alabilirler. Diğer bilgileri ise kendileri tahkik etme durumundadırlar. Bundan başka bir de mecelleler olacaktır. Tesbit edilen rakamların cetvellerini içerecek, kaynak olarak oralardan rakamlar alınabilecektir.

d)     İslâm Dil Kentlerinde bu metinler de öğretilmelidir. Okuyanlar kendileri çalışmalı, bilemedikleri olursa sormalıdırlar.

İSLÂM KENTİ’nin kurulması için;

1967’de İzmir’de kurulan Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi’nin bu hususta kırk yıllık deneyimi vardır. Cemiyetiniz bundan yararlanabilir. Böyle bir sitenin kurulmasını bu Kooperatife havale edebilir. Cemiyet de dünyadaki bütün mü’min ailelerden ikişer dolarları toplar ve bu sitenin kurulması için harcayabilir. Sitenin kuruluş yeri için dünya devletleri ile Akevler’le birlikte temaslar yapılır: Anlaşma yapılan yerde bu proje başlayabilir.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3505 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2692 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2663 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2181 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2579 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2321 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2209 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2213 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2626 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2513 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 2021 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2375 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2322 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2467 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2480 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2468 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2427 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2640 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2468 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3083 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2704 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2696 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2776 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3185 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3059 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3472 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5531 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3584 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3109 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3902 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3756 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3465 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3914 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3872 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4153 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4689 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3044 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3150 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 4012 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3890 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2891 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2985 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3992 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7781 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5659 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4219 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3613 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3755 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4783 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4502 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4783 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4707 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4855 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4595 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3435 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4511 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3658 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5216 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3887 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5204 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5064 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4979 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3577 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3508 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3721 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5204 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4242 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5475 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4116 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5312 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4539 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4460 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4616 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4807 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5364 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4153 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5304 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4569 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3876 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4424 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4623 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4152 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4130 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4115 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4576 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5685 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9893 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4690 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3733 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3888 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3381 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3412 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3769 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5735 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4281 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3469 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler