Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 279
NİSÂ SÛRESİ 11.AYETLER TEFSİRİ
21.11.2004
1846 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   279

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi        19-21 Kasım 2004      Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 279. SEMİNER      (CUMA-C.TESİ-PAZAR)      İst. - Ank., 19-21 Kasım 2004

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL              Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

*HAFTALIK TEFSİR SEMİNERİ  [Cuma Üsküdar (19.00-21.00), Cumartesi Yenibosna (18.00-21.00)]

NİSÂ SÛRESİ TEFSİRİ - 5

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 18.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır.

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Reşat Nuri Erol, Lütfi Hocaoğlu, ve ………..… dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Cuma günü Üsküdar’da Reşat Nuri Erol tarafından;   Pazar günü Ankara’da Sabri Tekir tarafından anlatılacaktır.

Süleyman KARAGÜLLE

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

يُوصِيكُمْ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ فَإِنْ كُنَّ نِسَاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ وَإِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ وَلِأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌ فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلِأُمِّهِ الثُّلُثُ فَإِنْ كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلِأُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ لَا تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًا فَرِيضَةً مِنْ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا(11)

يُوصِيكُمْ اللَّهُ  (YuvÖIyKuMu elLAHu)  “Allah size vasiyet ediyor.”

Burada fasıl yapılmıştır. Yani atıf harfi getirilmemiştir. Bu konunun ayrı olmasından ileri gelmiş olur. Ortaklıklara dayanan mirasın bölüşülmesinden sonra akrabalığa dayanan mirasın paylaşılmasına geçilmiştir. Bu sebeple birbirinden ayrılmıştır. Birini insanlar kendi sözleşme ve örfleri ile düzenlemektedirler, diğerini Allah tavsiye etmektedir. Birinin hükümleri değişmez, diğerinin hükümleri tamamen belirlenmiştir. Bu ayrılıktan dolayı atıf harfi getirilmemiştir. Bununla beraber, bundan önceki âyetlerde geçen erkeklerin nekire olan nasipleri içinde Allah’ın belirdikleri yorum olarak alınabilir. Bu takdirde şer’an miras hükümleri serbest bırakılmış, ancak Allah vasiyetini yapmış olur. Bu takdirde miras hükümleri bunun dışında olursa kazaen icra edilmiş olur.

Burada şu soru vardır. Buradaki hitap tüm insanlığadır. Miras âyeti de o hükümler içindedir. O halde acaba miras hükümleri tüm insanlar için bu şekilde midir? Yani, bizim mahkemelerimize başvurdukları zaman bizim miras hükümlerimiz ile mi, yoksa onların kendi miras hükümleri ile mi çözeceğiz?

Vasiyet olunca bu sadece tavsiyedir, zorlama değildir. Aksini yaparsınız sizin için kötüdür. Ama siz eğer bu vasiyeti tutarsanız, o zaman bu sizin için iyidir. Anlamı çok hukukluluktur. İşte fıkıhçılar böyle anladılar. Din ihtilafını veya dâr (yurt)ihtilafını mirastan mahrumiyet sebebi saymışlardır. Bizim görüşümüz şudur:

Miras konusu kamu hukukundan değil, özel hukuktandır. Miras mezheplerin içtihadına göre bölüşülür. Miras bırakanın mezhebi ne ise ona göre bölüşülür. Ancak burada yapılanın dışında bir taksim haramdır, âhirette mesuliyeti muciptir. Ayrıca, bu dünyada da fesada sebep olur. Bununla beraber size böyle vasiyet edilmektedir, demek suretiyle, mirasın özel hukuk yerine kamu hukuku mahiyetinde olduğu da ortaya çıkmış olur. O zaman da bize başvuranlara Allah’ın vasiyetine göre hükmetmemiz gerekir.

Bir hususa burada işaret etmemiz gerekmektedir. Bu hususa mufavada şirketinde işaret edilmesi gerekirdi. O da şudur. Mufavada şirketi doğal şirkettir. Yani, eğer fiilen mufavada içinde yaşıyorlarsa, ayrıca sözleşme yapılmasına gerek yoktur. 15 yaşına gelen çocuk artık kendi ehliyetini kendisi kullanmaya başlar. Evden ayrılmamışsa o mufavada şirketi teessüs etmiş olur. Eğer karı koca kazançlarını birleştirip harcıyorlarsa mufavada şirketi kurulmuş olur. Eğer 15 yaşını geçmiş kimseler evde varsalar ve eş onlara yemek pişiriyorsa, onların çamaşırlarını yıkıyorsa, mufavada şirketi kurulmuş olur. Eğer bunları, alıp verdiklerini ve çalışmalarını yazıp muhasebeye veriyorlarsa, sorun çok kolaylıkla çözülür ve ayrılmalar çok kolay olur. Ama böyle yazma ihtiyacını hissetmiyorlarsa, ondan sonra sorun başlar ve nizalarla biter. Kardeşler ve çocuklar bazen birbirine girerler. Kur’an’ın ‘yazın’ emrine uyulmadığı için dünyada cezası çekilmiş olur.

Miras, şirketi mufavadanın tasfiyesinden sonra doğan, ölünün payının bölüşülmesine aittir. Bu tasfiyenin fiilen yapılması gerekmez. Muhasebede tasfiyesi yeterlidir. Vârisler de şirketi mufavadaya paylarını karz-ı hasen olarak bırakmış olurlar. Bu konunun aydınlanması için uygulamalara başlanması ve sorunların içtihatlarla çözülmesi gerekir.

Şirketi mufavada hükümleri ile miras hükümleri birlikte çözülmek zorundadır. Bunun için “Ve” harfi âyetin başına getirilmemiştir.  

فِي أَوْلَادِكُمْ (Fıy EaVLADıKuM)  “Evlatlarınızda.”

Mirasın yakınlara intikal etmesidir. Şöyle ki, aile dayanışması vardır.

Eşleri ele alalım. Eşler birbirine dayanışma içindedirler. Dünyada yaşarken karşılıklı hak ve görevleri vardır. Baba ve çocuklar için de böyledir. Çünkü insan tek başına yaşayamamaktadır. Zayıf günleri ve yardıma muhtaç zamanları olmaktadır. O zaman yakınları ona yardım etmektedir. İşte bu karşılıklı yardımlaşma ilkesi sonucu hangisi erken ölürse onun bıraktığı mallarda karşı tarafın payı olur.

Mirasın ikinci sebebi de aile müessesesinin devam ettirilmesidir. İnsanların nesillerini sürdürmeleri için kendilerine miras bırakılmaktadır. Bu sebepledir ki miras üzerinde tasarruflar kısıtlanmıştır, sefih olanlara miras teslim edilmiyordu. Çünkü torunların ve onların çocuklarının o mirasta hakkı vardır.

Mirasçılarla soyu sürdüren miras arasında bazı farklar vardır:

a)       Yakınlardan biri öldüğü zaman artık onun payı da biter. Yakınlık mirasına ölenin vârisleri vâris olmazlar. Neseb mirasına ise ölenin yerine mirasçıları geçerler.

b)      Yakınlık mirasında kadın-erkek eşittir. Oysa neseb mirasında kadın-erkek eşit değildir. Neseb mirasında evin nafakasını temin etmekle yükümlü kılınan erkek kadının iki mislini alır. Oysa anne-baba eşit alır.

c)       Yakınlık mirasından artmış olanlar üzerinde vasiyet yapılabilir. Oysa neseb mirası üzerinde vasiyet yapılamaz. Vasiyet yapılmamışsa o pay da neseb mirasına katılmış olur.

d)      Neseb mirası ile yakınlık mirası birbirine eşittir. Yani mirasın yarısıdır. Altıda biri annenin, altıda biri babanın, altıda biri de eşindir. (Eşin dörtte bir veya sekizde bir alması mihrin bedelidir.)

لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ (Li elÖaKaRı MıÇLu XajJı elUuNÇaYaYNı) 

“Zeker için ünsa için olanın iki misli vardır.”

Sadece neseb mirasında erkeğin payı kadının payının iki katıdır. Neden? Bunun sebepleri çok açıktır.

Önce neseb erkek tarafından sürdürülür. Bunun sebebi şudur. Kadında XX kromozomu vardır, erkekte XY kromozomu vardır. Birkaç nesil sonra bir kadın on göbek önce 1000 kadar büyük anne ve babalarının torunu görünür. Oysa o yalnız 48 dede ve ninelerin torunudur. O halde kimin torunu olduğu bilinemez. Oysa Y kromozomu erkekten geldiği için babasının babasının babasının kim olduğu, onun torunu olduğu kesin olarak bilinir. İşte bu sebepledir ki soy erkek üzerinden yürümüştür. Böyle olunca onun bundan pay alması gerekecektir. Kadınların da yakınlık payı olduğu için onlara buradan erkeğin yarısı kadar verilmiştir.

Buradaki erkek ve kadın olarak zikretmeyip erkeğin payı iki mislidir, denmiştir. Kadının payı erkeğin payının yarısıdır denmemiştir. Yani, bu kadınların erkeklerden aşağı olmasından dolayı değil, sadece erkeklere fazla görev yüklendiğinden dolayı bu pay verilmiştir. Ama anne-baba eşit miras aldıkları gibi, anadan kardeşler de eşit miras alırlar. Ananın mirasına çocuklar eşit olarak vâris olabilirler.

Küm” hitabı erkeklere alınabilir. Çünkü miras âyetlerinde erkek ve kadın ayırımı yapılmaktadır. Dolayısıyla ana mirası taksim edilirken sadece baba mirası böyle farklı bölünür, ana mirası eşitlik içinde taksim olunmasına mani olduğu buradan istidlal edilmez. Bu konuda fazla araştırmam olmadığı için benim reyim budur demiyorum. Ama böyle bir anlam verilmesinde şimdilik Kur’an’a aykırı bir şeye rastlayamadım.

Bir adamın on tane kızı, bir oğlu olsa, mirası nasıl taksim edilecek? Fıkıhçılara göre; on kıza 10 pay, bir erkeğe 2 pay olmak üzere toplam olarak 12 pay yapılır; ikisi erkeğe, bireri de on kıza bölüştürülür.

Bizim reyimiz şudur. Burada “Li’z-zekeri mislü hazzi’l-ünseyeyn” olayıdır, yani bu kelimeler nekire gelseydi biz bunu böyle anlayabilirdik. Ancak, bize göre erkeklerin payı bütün kızların aldığının iki katı olmalıdır. Çünkü bu miras neseb mirasıdır. Neseb mirası için zaten yarısı yakınlık mirasına gitmiştir. Dolayısıyla bizim içtihadımız şudur. Erkeğin payı üçte birinden az olmaz. Kızlar ikiden çoksa kadınların payı üçte ikisinden fazla olamaz. Şöyle diyelim;

Kızlar o kadar çoktur ki, kadınların payı üçte ikisinden fazla ise onlara verilmez. Onlara üçte ikisi dağıtılır ve erkeğe veya erkeklere üçte biri asgari olarak kalır.

فَإِنْ كُنَّ نِسَاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ  (Fa Eın KunNa NıSAEn FavKa iÇNaTayNı)

“İkinin fevkinde nisâ iseler.”

Aralarında erkek yoksa veya varsa ama erkeğe düşen pay kadınlara düşen payın yarısından az ise, yani üçte birden az ise, o zaman onlara üçte ikisi verilecektir. Burada ikinin üstünden bahsedilmektedir. Biraz sonra da bir kız ise denmektedir de iki hakkında hüküm verilmemektedir. İkiyi bir tek kıza da benzetebiliriz, ikiyi ikiden fazlasına da benzetebiliriz. Acaba hangi tarafa kıyas yapılacaktır? İkiden fazla olan pay terekenin üçte iki denmiş, marife getirilmiştir. Oysa bir kızın payı marife getirilmiş “el-Nısf” denmiş. Marifede tahsis vardır. Nekrede tahsis yoktur. “El-Raculü Kaimun” desen, bir tahsis yoktur.

“El-Raculü huve’l-kaimu/ Kaim olan racüldür”de hasr vardır. Dolayısıyla “Sülüsân”a kıyas, “el-Nısf”a kıyastan daha kolaydır. Onu tercih ediyoruz ve ikiyi de çok kızlar arasına koymuş oluyoruz. Nitekim bundan sonra sûrenin sonunda gelen âyette ikiden bahsedilecektir. Kıyasımızı doğrulayacaktır.

 

فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ  (FaLaHunNa ÇuLuÇAy MA TaRaKa) 

“Onlar için terk ettiğinin üçte ikisi vardır.”

Annesi babası kalsa, kızları da kalsa, üçte biri onlara gidecek, üçte ikisi de onlara gitmiş olacaktır.

Şimdi şu soru ortaya çıkar. Ya bir de eşi de sağ ise durum ne olacaktır? İşte burada meydana gelen müşkül halifeler tarafından avliye olarak çözülmüştür. Hepsi toplanır ve miras ona göre fazlasına bölünür ve pay sahiplerine Kur’an’da zikredilenden daha az düşer, yani hükümde değişiklik olur. Kadın ölmüşse dörtte bir kocasına düşecektir. 2/3, 1/3 ve 1/4  15/12 eder. Miras 15’e bölünür, kızlara 12’de 8 değil de, 15’te 8 düşer. Bu hükümde değişikliktir. İfadede bir eksiklik var gibi görünüyor. İbni Abbas bunu kabul etmemiş, ama onu dinlememiş ve icma kabul ederek uygulamışlar.

Biz burada buna iştirak etmiyoruz. “Mâ Tereke”de, ne terk etmişse onun üçte ikisi denmiştir.

Terk ettiği nedir? Biz bunu şöyle açıklıyoruz:

a)       Karı-koca payları ne yakınlık payıdır, ne de neseb payıdır. Karı-kocalık payları İslâm nikahının sonucudur. Muta nikahında karı-koca birbirine vâris olmazlar, mihir de yoktur. Normal olanı da budur. Çünkü aralarında ne yakınlık vardır, ne de neseb vardır. Ancak evliliği kutsallaştırmak için birbirine mirasçı olmaktadırlar. Mihir borçtan mirasa dönüşmüştür. Yani, kadın öldüğü zaman mirası iade etmesi gerekir. Çünkü boşanma olmamıştır. Ama iade etmiyor da buna karşılık altıda bir pay alacağına sekizde bir pay alıyor. Koca öldüğü zaman da boşanma olmadığı için karıdan mihri geri alması gerekir. Almıyor da buna karşılık kadından dörtte bir alıyor. Yani aradaki fark mihirdir. Bu mihir kadının mallarının onda biridir. Erkeğin mallarının yirmide biridir. Erkek iki misli zengin farz edilirse eşit olmuş olur. Denklemleri kurar çözerseniz bunu bulursunuz. O halde karı-koca payı aynı zamanda borcu içerdiğinden tereke bu paylardan sonrasıdır.

b)      Buna göre miras taksim edilirken borçlar ödenecektir. Bu arada karı-kocanın payları ayrılacak, kalanlardan 6’da biri anneye, 6’da biri babaya, ve üçte ikisi de kızlara kalacaktır. Böylece avliyeye gerek kalmayacaktır. “Mâ Tereke”nin nekire olması bizi bu anlayışa götürmüştür.

وَإِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً  (Va EıN KavNaT VaPıDaTan)  “Eğer vahit ise”

Yani, erkek çocuklar yoksa, erkek yoksa, o zaman kız mirasın yarısını almaktadır.

Burada da aynı durum ortaya çıkmaktadır. Koca dörtte bir almakta, anne ve baba altıda birer almakta, kız da yarısını almaktadır. 1/2+1/4+1/6+1/6 = 17/12 etmektedir. Kocaya dörtte bir verilir. Kalanın yarısı kıza kalır. Kalanın yarısı anne ve baba arasında bölüşülür. Altı pay yapılır. Üçü kıza verilir. Kalan üçün birini anne alır, diğer ikisini baba alır. Eğe bu durumda iki kız iseler, kocaya dörtte bir verilir. Kalanın üçte ikisini kızlar, üçte birini de anne babası bölüşür.

Böylece bu âyet bize şunu öğretmektedir ki, anne baba ve çocuklar arasındaki miras eşin hakkı çıktıktan sonradır. “Mâ Tereke” budur.

فَلَهَا النِّصْفُ (Fa LaHAv elnNiÖFu)  “Onun payı nısftır.”

Buradaki marifelik zihni harici marifeliğidir. Yani, terekenin nısfıdır. Eşlerin payı çıktıktan sonra nısfıdır.

Şimdi bu anlayışa göre sürdürelim. Bakalım bundan sonraki âyetler bu varsayımımızı destekleyecek mi? Varsayımımız nedir? “Mâ Tereke” derken, eşin payı alındıktan sonraki paydır. Eğer ileride bu varsayımımıza uymayan bir durumda kalırsak bu varsayımımızı terk etmiş olacağız.      

وَلِأَبَوَيْهِ (Va LıEbaVaYHı)  “Anne babanın ise”

Yukarıda “Fî Evladiküm” denmiş, orada neseb mirasından bahsetmiş ve o neseb mirasında erkeklerin kadınlara göre iki kat hakları olduğu belirtilmiştir. Şimdi yakınlık mirasına geçti, yakınlık mirasını altıda bir altıda bir olarak belirledi. Altıda bir de eşlik payı olarak ayırdı. Neseb payına dokunmadı.

لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا  (Lı KulLı VaXıDın MiNHuMAy)  “Onlardan her biri içindir.”

Ebeveynin bedelidir. “Onlardan her birini” denmiştir. Bu ifade gelmiş olmasaydı, ikisine birden altıda bir olurdu. Burada “Valideyhi” denmemiş de “Ebeveyhi” denmiştir. Bu yakınlık mirasın dedelere de gittiğini ifade etmesi içindir. “Valideyhi” deseydi dede girmiş olmazdı. Böylece eğer baba ölmüşse onun yerine babasına da altıda bir verilir. Bu ne kadar yukarı giderse böyledir. Anne ölmüşse anneannesine de bu gitmektedir. Mirasçılara gitmez. Çocuklar varken de miras aldığı halde çocuklar varken kardeşler miras almazlar. Dede babayı temsilen değil, doğrudan sorumlu dede olduğu için almaktadır. Oysa neseb mirasında çocuklar öleni temsilen mirası paylaşırlar. “Li’l-ebi südüs ve li’lümmi südüs” de denebilirdi. İkisini birden zikretmiştir. Çünkü bunlar yakınlık payıdır. Hükümleri aynıdır. “Lı”ların tekrarı ile ayrı sınıftan olmuş olurlardı.

 

السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ (elSuDuSu MımMAv TaRaKa)  “Terk ettiğiniz altıda biri”

Yani, eşlerin payı verildikten sonra denmiş olmaktadır. “Tereke” ikiye ayrılmaktadır. Yarısı çocuklara kalmaktadır. Yarısı ise yakınlar arasında bölüşülmektedir. Yakınlar da üç tane kabul edilmiştir; anne, baba ve eştir. Bunlar sağ ise payları verilmektedir. Sağ değilseler miras payına eklenmektedir. Yani, bu paylar üzerinde vasiyet yapma hakkı doğmaktadır.

إِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌ (Eın KAvNa LaHuV VaLaDun)  “Eğer onun bir veledi varsa.”

Bir tek evladı da olsa ancak altıda bir almaktadır. Kızı varsa yarısını kız alır. Koca veya eş yoksa onların payını da baba alır. Kız burada neseb mirasını almaktadır.

Veled” nekire olduğu için kız veya erkek olması tesir etmediği gibi, o kocadan veya başka kocadan olması da etmez. Mirası taksim ederken sırayı iyi takip ederseniz sorunlar kolay çözülür.

فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَد (FaEıN LaM YaKuN LaHUv VaLaD)  “Eğer onun bir veledi yoksa.”

Neseb mirası çocuk şartına intikal eder. Bunun miktarı mihir payından sonra yarısından az olamaz. Hattâ bir kız varsa yarısı ona verilir. Bu bize şunu göstermektedir ki, çocukların payı yarısından az olamaz. Mihir payı düşüldükten sonra yarısından az olmaz. Anne-baba altıda bir aldığı halde, tek kız yarısını almaktadır. Evlat yoksa onun yerine anne-babası geçmektedir. Onlar vâris olmaktadır. Anne-baba ikiden fazla olamayacağı için onların payları baştan belirlemiş olacaktır.

وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ (Va VaRıÇaHu EaBaVAyHu)  “Ebeveyni vâris olacaktır.”

Yani, anne-babası vâris olacaktır. Vâris olmak demek, öldüğü zaman çocuklarının onun yerine geçmiş olması demektir. Bu durumda anne-baba ve eş vâris değil pay sahibidir. Onlara ashabı fariza denmektedir. Anne-baba çocukları imiş gibi miraslarını alır ve paylaşırlar. Eğer anne veya baba daha önce ölmüşse, onların yerine onların çocukları mirası paylaşırlar. Annenin mirası kızın mirası gibi paylaşılır. Babanın mirası erkek çocuğun mirası gibi paylaşılır. Erkek çocuğun mirası kardeşler arasında eşit paylaşılmaz, erkek kızın iki katını alır. Kızın mirası ise çocukları arasında eşit olarak paylaşılır.

فَلِأُمِّهِ الثُّلُثُ (FaLıEumMıHı elÇuLuÇu)  “Ümmisi için sülüs vardır.”

Annenin payı üçte birdir. Yani, ölenin bir kızı bir de oğlu kalmış, miras bunlar arasında paylaşılmış gibi olur. Burada babanın payı belirtilmemiştir. Ancak annenin payı üçte bir olunca ve başka vârisi de bulunmayınca, babanın payı kendiliğinden üçte iki olur.

Bu tür hesaplayarak yapılan açıklamalara “beyan-ı zaruret” diyorlar. Bu kıyas-ı aklidir. Kıyas-ı aklinin de meşru olduğuna bu âyet delâlet etmektedir.

فَإِنْ كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ  (Fa EıN KAvNa LaHUv EıHVaTun)  “Eğer ehleri varsa.”

Yine burada çoğul gelmiştir. İki kardeşi varsa anlamını taşımaktadır. Yani, ikiyi de çoğula ekliyoruz ve ona kıyas ediyoruz. Miras taksimi yapılırken bir tarafta çok kimse varsa, diğer tarafta az iseler, o tarafa daha fazla pay verilmektedir. Bir kız olması ile çok kız olması arasında da böyle ayırım yukarıda yapılmıştır. Babaya vâris olanlar fazla, ana tarafı az ise onun tarafı çoğaltılıyor. Çocuklar arasında da bir kızın çocuğu bir ise düşen payın yarısını alır. İki veya daha fazla iseler tamamını alırlar.

Anne için de durum böyledir. Eğer annenin çocuğu tek, babanın çocukları iki ise anne altıda bir alır. Babanın çocukları annenin çocuklarının iki katından fazla değilse, üçte bir annenin olur. Yani, annenin üçte birini alabilmesi için çocukları babanın çocuklarının yarısından fazla olmalıdır.

Mirasın taksiminde demek ki şu husus da göz önüne alınacaktır. Birinin çocukları çok, diğerinin çocukları azsa, çocukları çok olanın payı kimi zaman artırılabilecektir. İşte bu sebepledir ki şirket-i mufavada hükümleri önce çalıştırılmalıdır. Yani, yetişkin erkekler ve gelin olmamış kızlar, kendi katkı paylarını önce almış olmalıdırlar.

Şirket-i mufavadada hükümler Kur’an tarafından belirtilmemiş, örf ve sözleşmelere bırakılmış olduğu için bu gibi dengesizlikler orada giderilecektir.

فَلِأُمِّهِ السُّدُسُ (FaLıEumMıHı elSuDuSu)  “Ananın payı altıda birdir.”

Babanın çocukları annenin çocuklarının yarısından fazla ise, baba çocukları üçte bir değil de altıda bir alacaklardır. Kız kardeşlerin çok olması hâlinde de erkek çocuğun payı korunmakta idi. Burada aksi olmaktadır.

مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ (MıN BaGDı VaÖıyYaTın)  “Vasiyetin ba’dinde.”

Yaptığı herhangi vasiyetten sonra. Vasiyetin ifasından sonra denmemekte, vasiyetten sonra denmektedir. Vasiyet âyetinde ise; siz bir hayır bırakırsanız vasiyet yapmanız emredilmiştir, denmektedir. Aşağıdaki âyetlerde; siz kimin size daha yakın olacağını bilemezsiniz deniyor. Allah taksim etmiştir deniyor

O halde bunlar arasında tearuz görünüyor. Bunlarda nesh vardır deniyor.

Biz Kur’an’da neshi kabul etmiyoruz.

Bir kimse öldüğü zaman önce iki çeşit mal bırakır. Biri tüketim mallarıdır. Diğeri ise üretim mallarıdır. Tüketim malları üzerinde kıyam mülkiyeti olmayabilir. Bu mallar doğrudan vârislerine teslim edilir. Oysa üretim malları kayyuma teslim edilir. Kayyum da ölen tarafından vasiyetle atanır.

O halde önce kayyuma teslim edilecek mallar ile mirasçılara verilecek mallar ayrılacaktır. Kayyuma teslim edilen mallar üzerinde mirasçıların sadece yararlanma payları olacaktır. İşte burada temas edilen husus budur. Yoksa mirasçıların payları üzerinde ölenin vasiyet etme hakkı yoktur. Sadece daha önce ölmüş bulunan annesi, babası varsa onların payları üzerinde vasiyet etme hakkı vardır. Eşin payı üzerinde ise bunun olup olmadığı tartışılabilir. Çünkü eşin payı borç mahiyetinde olup tereke eşin payı varsa ayrıldıktan sonra taksim edilmektedir. Eş yoksa o terekeye intikal ettiği için artık onun payı üzerinde vasiyet payı da kalkmaktadır.

Hazreti Peygamber’in “Üçte birinde vasiyet vardır.” sözü böylece uygulanmış olur. Bu hadis meşhur hadistir, fıkıhçıların icmaı vardır. Biz Kur’an’ı Sünnete göre anlamak durumunda olduğumuz için böylece vasiyeti sadece ölen anne veya babanın payları üzerine hasrediyoruz.  

يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ (YUvÖIy BıHAv EaV DaYNın)  

“Vasiyet ettiği vasiyetten veya deynden sonra.”

Burada ölenin vasiyet ettiği anlamında zamir göndermektedir. Oysa yukarıda müfret olarak ölüden bahsedilmemektedir. “Mâ Tereke”de olduğu gibi burada zamir mezkur olmayan ama mefhum olarak bilinen kimseye gönderilmektedir. O halde muhatap eğer bilmekte ise, konu belli ise, o zaman mezkur olmasa da zamir gönderilebilir demektir. Bu kaydı düşmek gerekmektedir. Çünkü yukarıda “Allah size vasiyet etmiştir.” denmektedir. O halde Allah’ın vasiyeti değil de, ölenin vasiyeti tasrih edilmektedir. Sonra vasiyetin ölen tarafından yapılmış olması gerekir.

Burada “Vassa biha” değil de, “Yûsî Bihâ” denmiştir. Bunun anlamı çok önemlidir. Ölü de öldükten sonra vasiyet yapabilmektedir. Yani, hayatında vasiyet yapabildiği gibi öldükten sonra da atayacağı vâsi veya vekil ile de vasiyet devam eder.

Buradan çok önemli bir hüküm ortaya çıkar. Bir kimse birine bir hususta vekâlet vermiş ise, öldükten sonra da o vekâlet devam eder. Mirasın taksiminden sonradır ki vekilin tasarrufu sona erer. 

Usulcüler, ceninin doğmadan önce hakları vardır, ama görevleri yoktur demektedirler. Biz de kıyasla ölen bir kimsenin de miras taksimine kadar hakları yoktur, ama görevleri vardır diyoruz. Borçlar ödenecektir. Mirasçılara olan hakları paylaştırılacaktır. Buradaki bu muzari sığası bizim kıyasla tesbit ettiğimiz hükmü Kur’an tansis etmektedir, yani nâs hâline getirmektedir.

Bu anlayışın manâsı şudur. Mirasçılar ölen kimsenin mallarına mâlik değildirler. Ölenin atadığı vâsi veya atamamışsa, yahut ehil değilse, dinî dayanışma sorumlusunun atayacağı görevli mirası taksim eder. Vârisler ondan sonra ona mâlik olurlar. Oysa Batı’da ölüm ile vârisler mirasa müşterek sahip olurlar. Borç ve alacak onlara intikal eder. İsterlerse mirası reddederler. Oysa İslâmiyet’te miras borçların tasfiyesinden sonra paylaştırılır. İşte burada vasiyetten sonra ifadesi bunu belirtmektedir.

Veya Deyn” denmiştir. “Ve Deyn” demesi gerekirken “Ev Deyn” denmiştir. “Ve” yerine “Veya” getirilmiştir. Bunun anlamı şudur ki, borçlunun vasiyet yapma yetkisi yoktur. İki çeşit borç vardır. Biri işletme borcudur. Bir mal alınmış ama henüz bedeli ödenmemiştir.

Böyle bir borç İslâmiyet’te meşru değildir. Çünkü veresiye satış yoktur. Onun yerine konsinye satış vardır. Yahut selem borcudur. Yani sipariş alınmıştır. Yahut, taksitli satış vardır. Bu tür borçlar üzerinde alacaklıların öncelik hakları vardır. Diğer taraftan alacaklıların belli mallar üzerindeki hakları olmaksızın alacakları vardır. Birinci tür alacaklar tamamen önce ödenir. Önceliğe sahiptirler. İkinci tip borçlar varken vasiyet yapılmaz. Daha önce ölmüş anne baba paylarından ödenir. Hattâ şu hüküm de getirilebilir. Eşin payı çıktıktan sonra kalanın üçte ikisi çocuklara kalır, ikinci tip alacaklılar, yani mallarda alacaklı olmayanlar, alacaklarını da almazlar.

Genel olarak kabul ettiğimiz kural şudur. Bir kimse ancak servetinin yarısı kadar borç yapabilir. Yani, üçte biri borç olabilir. Bundan fazla borç verenler bilmelidirler ki, alamayabilirler.

İslâm düzeninde kamuya borçlanma, faizsiz olarak borçlanma kolaylaştırılmış, buna karşılık kişilerin birbirine borçlanmaları zorlaştırılmıştır. Her alacağı kamu korumaz. Buna mukabil bazı alacaklara devlet kefildir. O ödemezse devlet öder.

Görülüyor ki, sanayi dönemine geçildiğinde Kur’an’daki müteşabih olanlar anlaşılır hâle gelip muhkem hâle gelmektedir. Bundan dolayı Kur’an’ı baştan sonuna kadar yeniden tefsir etmek zorundayız.

Önce “Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası” iyi anlaşılmalı, ikmal edilmeli ve tefsirde onlara delil aranmalıdır. Ona göre tashih veya teyit edilmelidir.  

آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ (EAvBAEuKuM Va EaBNaEuKuM)  “Ebleriniz ve ibnleriniz.”

“Vâlid ve Veled” sadece çocukları ve anne-babayı ifade eder.

Oysa “Abâ” baba ve onların babalarını ifade eder.

Ebnâ” da oğul ve onların oğullarını ifade eder.

Kıyas olarak “Ummehatukum ve Benatukum” da aynı anlamı taşır. Yalnız soy “Âbâ” üzerinde kurulmuştur. Çünkü Y kromozomu ile o belirlenmiştir. Nafaka mükellefiyeti bunun için baba üzerine tahmil edilmiştir. Şöyle açıklayabiliriz.

Anne doğuracaktır. Sonra emzirecektir. O halde babaya nafaka temin etme ve savunma düşecektir. Bunun için baba mirasına ihtiyaç vardır. O halde soy erkekler üzerinde sürmelidir. Bunun için erkekte farklı kromozom oluşturulmuştur. Yani, erkeğin çocuk doğurma ve süt verme kabiliyeti körleştirilmiştir. Zaten Y kromozomudur, X kromozomunun bazı genleri atılmış bir kromozomdur. Yani, eksik olan kadın değil erkektir. Ne var ki, kadında Y kromozomu yoktur. Onun için eski anlayışa göre kadının bir kaburgası eksiktir denmektedir. Eksek olan Y kromozomudur. 

Böylece mirasta daha önce olmuş olanların vârisleri vâris olur. Feraizde ise yani paylarda, daha önce ölenlerin hiçbir hakkı kalmaz.

لَا تَدْرُونَ  (LAv TaDRUvNa)  “İdra edemezsiniz. Dirayetiniz yetmez.”

Dirayet” rivayetin karşılığı olarak kullanılır. “Derc etmek” yerli yerine yerleştirmek demektir. Burada “C” “Y”ye dönüşmüştür. Yani, beyninizde ona bir yer bulup yerleştiremezsiniz.

Acaba bir insan için hangisi daha yarayışlıdır. Mirasımı ben ona bırakayım diyemezsiniz. Sizin çok iyi takdir ettiğiniz bir kimse bakarsınız size en çok kötülük yapabilir. Allah insanlara burada takdir hakkı vermemiştir. Bu sebepledir ki insanın hislerine göre değil de, kurallara göre hareket etmesi gerekir. Yani, sizin vasiyet yoluyla bunlara faklı miras taksimi yapmanız yanlıştır. Mirasta mirasçılara vasiyet kaldırılmıştır. Hazreti Peygamber, mirasçılar arasında vasiyet yoktur demiştir. O bu âyetin bir açıklaması olmaktadır.

أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًا (EayYuHuM EaQRaBu LaHuM NaFGan)  

“Onların içinde hangisi size menfaat olarak daha yakındır. Bunu bilemezsiniz.”

Burada şu tahlil yapılmış oluyor, miras menfaat karşılığı konmuştur. Çıkara dayanmaktadır. Dayanışma ortaklığıdır. Sen önce ölürsen ben mallarını alacağım; ben önce ölürsem malları sen al. Ama hayatta da bir bağlantımız olsun; ben hastalanırsam sen bana bak, sen hastalanırsan ben sana bakacağım.

Dayanışma ortaklığı budur. Dayanışma ortaklığında paylar girdilere göre değil de, ihtiyaca göre bölüştürülür. Aile doğuştan oluşmuş ortaklıktır. Akdî ortaklık değildir. Bundan dolayıdır ki mufavada şirketi için de akdilik yani akit yapma gerekmez. Birlikte yaşayanlar mufavada şirketini kurmuş oluyorlar.

فَرِيضَةً مِنْ اللَّهِ  (FaRIYWaTan MıNa EalLaHı)  “Allah’tan feriza olarak.”

Yani, siz sizin için kimin daha yararlı olacağını bilemeyeceğiniz için Allah’ın taksimine tâbi olun. Kendiniz vasiyetle taksime kalkışmayın.

Farz etmek” bölüşmek demektir. Arsaların ifrazı bu demektir. Allah’ın bölüştürmesidir demek olur.

“Allah size vasiyet ediyor.” haberiyle başladı; burada da “Taksimin Allah tarafından yapıldığını” ifade ediyor.

Mirasın şartlara göre çok önemli etkisi vardır. Mesela, memleketim olan Borçka’nın Camili Bucağı halkının ekonomisi kızlara miras vermeye elverişli değildir. Şöyle ki;

Orman köylüleri toplayıcılık, avcılık, çobanlık ve tarımcılığı birlikte yaparlar. Değişik işler vardır. Kalabalık olmak zorundadırlar. Yoksa hayat olmaz. Bu sebepledir ki amca çocukları birlikte büyürler. Birbirleriyle evlenmezler, uzak kimselerle evlenirler. Karadeniz’de toprakların üzerinde ev yoksa o toprak yabanilere karşı korunamadığı gibi güvenli de değildir. Dolayısıyla uzak yerlerde tarım yapılamaz. İşte bu sebepledir ki kişi kız kardeşiyle toprağı paylaşmaz, annesinin veya karısının topraklarına da sahip olamaz. Kıza evlilik sebebiyle evden ayrılırken çeyizini verirler, orada kız hakkı biter. Bu kızlar yarım olarak da paya sahip olmazlar. Bunu ne İslâmiyet, ne de Cumhuriyet kanunları değiştirmiştir.

Bunun şeriata uydurulmasını ancak kıyam mülkiyeti ve şirket-i mudarabe hükümleri ile sağlayabiliriz. Kız topraktan pay almayacaktır. Ancak kızın intifa hakkı devam edecektir. Bu da ancak şirket-i mudarabe hükümleri ile sağlanabilir. Babasından alacağı mesela hayvanları gelin geldiği yerde nasıl değerlendirecektir? Bunların hepsi mufavada şirketinin hükümlerine tâbidir. Benzer kurallar vardır.

Kıyam mülkiyeti ile intifa mülkiyeti tefrik edilmedikçe sorunların çözülmesi mümkün olmaz, dolayısıyla şeriat hükümleri uygulanamaz. 

إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا (EınNa elLAHu KAvNa GaLIyMan XaKIyMan)  

“Allah alim ve hakim bulunmaktadır.”

Hakimdir, hükmeden alimdir. “Hakimen alimen” denmesi bize daha uygun geldiği halde, hükmeden bilicidir denmiştir; bilici hükmedendir denmemiştir. Yani, bildiğini icra eden kimsedir demektir. Yani, siz O’nun hükümlerine uymazsanız başlarınıza gelecekleri bilmektedir. Dolayısıyla burada hükümlere uyun, yoksa yaptıklarınızı bilecek ve gerekli cezayı size verecektir. Daha bu dünyada çarpılacaksınız.

 

Bu âyetle miras âyetlerini bitirmiştir. Eşlerle ilgili hükümler bundan sonraki âyetlerde gelecektir.

Demek ki miras konusu şu şekilde paylaştırılacaktır:

1-       Birisi öldüğü zaman kişiliği bitmez. Bedenî varlığı sona erer, ama mâlî varlık devam eder. Mâlî varlık mirasın taksimi ile biter.

2-       Ölen vasiyet etmişse vasisi, varsa vekilleri, yoksa velisi onun yerine tasarruf eder. Bu mirasçısı olmalıdır. Vasiyet etmişse vasiyet edilen etmemişse, dinî velisi bir vâsi tayin eder.

3-       Vâsi ilk olarak ortak olduğu mufavada şirketi ile olan ilişkisini tanzim eder. Ona ait hükümler örfe ve sözleşmelere göre belirlenir. Mufavada şirketi hükümleri içinde ölenin payları belirlenir.

4-       Bundan sonra intifa malları ile kıyam malları birbirinden ayrılır. Kıyam malları kayyumlara teslim edilir. Mufavada şirketi içinde de bırakılabilir.

5-       Bundan sonra alacaklılara bakılır. Alacaklıların belli mallar üzerinde oluşmuş bir alacakları varsa önce bu alacaklar tasfiye edilir. Gerekirse bütün mallar bunlara verilir.

6-       Mallarla ilgili borçlar tasfiye edildikten sonra, geçinme borçları ödenmeden önce eşin alacağı 1/4 veya 1/8 olarak ödenir. Kalan mallar mamelektir. Bunun yarısı çocuklara miras olarak bırakılır. Geri kalanla borçlar ödenir.

7-       Anne-babadan biri daha önce ölmüşse, anne veya baba da kalmamışsa, yaşayan veya yerine geçen altıda bir alır, artan çocuklara kalır.

8-       Çocuklar kendilerine düşen payları erkekler iki kat olmak üzere bölüşürler. Ancak eğer kızlar çoksa, erkeğin payı üçte birden az olamaz.

9-       Çocuklara düşen pay yarıdan az olmaz.

10-    Şayet çocukları yoksa, eşinin payından sonra kalan anne ve babanın olur. Baba iki misli alır.

11-    Eğer annenin çocukları babanın çocuklarının yarısından az ise o zaman anne altıda bir alır. Altıda beş babaya kalır.

12-    Çocukları yoksa, anne veya baba da daha önce ölmüşse, annenin mirası annesinin çocuklarına, babanın mirası da babanın çocuklarına yani kardeşlere kalır. Bu ileride gelecektir.

13-    Erkek daha önce ölmüşse çocukları onun yerine geçerler. Bire iki olarak bölüşürler. Kız daha önce ölmüşse ve bir çocuk bırakmışsa, kendisine düşen payın yarısını alır. Daha fazla ise annelerine düşen payın tamamını eşit olarak bölüşürler. Bu hüküm bundan sonraki âyetlerde anlatılanlara kıyas edilerek tesbit edilmiştir.

14-    Baba ölmüş ise dede sağsa, altıda bir ona geçer, o da ölmüşse onun babası sağsa ona geçer. Annenin payı da anneannesine geçer. Kimse yoksa çocuklara kalır, miras gider.

Bu kurallar içinde mirasın taksimi karışık olmaktan çıkmış olur.

 

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 279. SEMİNER            Yorum-109       İstanbul, 19 Kasım 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI 

(Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

ABD SEÇİMLERİ

500 yıldır Avrupa’ya hakim olan sömürü sermayesi, iki asırdır dünyaya hakim olmuştur. I. Dünya Savaşı ile Osmanlı İmparatorluğunu, Rus Çarlığını ve Nemse İmparatorluğunu yıkan sermaye, II. Dünya Savaşı’ndan sonra İsrail devletini kurmuştur. Şimdi de İsrail imparatorluğunu kurmanın peşindedir. Ortadoğu’da on milyondan büyük devlet bırakmayacak, bunları da silahsızlandıracaktır. İsrail’i atom silahları ile tecrit edecek ve böylece Ortadoğu Birleşik Devletlerini kuracaktır. Sonra dünyayı doğu ve batı bloklarına ayıracak ve bunları çatıştırarak İsrail’i dünyanın tek yöneticisi hâline getirecektir. Avrupa, Amerika ve Afrika’yı batı, Asya ve Avustralya’yı doğu bloku hâline getirecektir. Bu hedefe varmak için önce Irak, sonra İran, sonra Suriye ve en sonunda da Türkiye’yi parçalayacaktır. Bunun aksini iddia edenler sadece saf değil, aynı zamanda hain kimselerdir.

Ancak, evdeki hesap her zaman çarşıya uymaz. Sömürü sermayesi tarafından 1897 yılında yapılan bu planlama 1997 yılına kadar hep istediği gibi gitmiştir. Ancak 1997 yılında hedefe ulaşılamamıştır. Bunların başlı başına önemli sebepleri vardır. 1) Beklendiği ve planlandığı gibi dünya dinsizleşmemiştir. Beklendiği ve planlandığı gibi Sovyet bloku varlığını sürdürememiştir. Beklendiği ve planlandığı gibi Avrupa iç savaşlara devam etmemiştir. Beklendiği ve planlandığı gibi Amerika’da işler yolunda gitmemiştir.

Sömürü sermayesi yüzlerce yıldır Müslümanlarla Hıristiyanları çatıştırıp kendisi hakimiyetini sürdürdü. Dünyadaki bu çatışma, önce 1974 yılında Erbakan ile Ecevit’in koalisyon yapması ile sona erdi. Sağ-sol  barışının başarısını gören ve o zaman Türkiye’de Bursa’da sürgünde olan Humeyni, İran’da sol ile işbirliği yaptı. İran devrimi böyle gerçekleşti Oradaki başarıyı gören Sovyet lideri Mihail Gorbaçov Afganistan’dan askerleri çekti ve Müslümanlarla barış sürecine girdi. Bu gelişmeleri gören Batı solu da din düşmanlığını sona erdirdi. Sermaye Gorbaçov’a bunun cezasını verdiyse de, bu inkılap geriye dönüş yapmadı.

Sömürü sermayesi ikinci darbeyi yine Türkiye’den yedi. Çekiç Güç ile ABD doğuda PKK’yı destekleyecek ve böylece Türkiye’de iç savaş çıkarılacaktı. Sonra Irak ve İran ile savaş başlayacak ve böylece Türkiye parçalanacaktı. Çekiç Güç PKK’yı alenen destekliyordu. Ecevit ancak 20 günlük bir izin alabilmişti. Ondan sonra Refahyol Hükümeti kuruldu ve Erbakan Başbakan oldu. Erbakan Amerikan elçisini çağırdı ve açıkça “Eğer PKK’yı desteklemezseniz ben size altı aylık ortak izin çıkarayım.” dedi. ABD’liler söz verdiler ve Erbakan hiçbir sıkıntı çekmeden Çekiç Güç için ruhsat çıkardı. Bunu gören ABD Başkanı Clinton, Gorbaçov gibi siyasette inkılâp yaptı; artık dünyada İslam’a ve Müslümanlara karşı siyaset gütmeyecekti. Ramazan’da başkanlık sarayında iftarlar vermeye başladı. İşte buna kızan sermaye Başkan Clinton’a Monika oyununu oynadı ve ABD’de çetin bir siyasi savaş başladı.

Gorbaçov sol cephede, Clinton da kapitalist cephede sermayenin planlarını alt üst ettiler.

ABD’de 2000 yılı seçimleri bu sarsıntı içinde yapıldı, Amerikan halkı Clinton’u tuttu. Ama sermaye seçim oyun ve hileleri yaparak Clinton’un adayını değil de, Cumhuriyetçilerin adayını yani Bush’u başkan yaptılar. Bush’un sermayeye borcu vardı. Hepsini tane tane yerine getirdi. Irak’a saldırdı. Amerikan halkı daha da bilendi. Ancak ben o zaman şöyle tahmin etmiştim. Bush kaybeder ama hile ile onu iktidar ederler. Dediğim doğru çıktı. Bush seçilerek gelmedi. Son seçimde de sonuç baştan belirlenmişti.

a)      Seçim sonucu baştan ilân edildi ve değişmeden sonuna kadar hep aynı kaldı. Yani, verilen talimat bu idi, Amerikan halkı Bush’a şartlandırıldı.

b)      Seçim başa baş götürüldü. Ama Kerry hep arkadan takip etti. Seçim neden başa baş götürüldü? Çünkü Bush seçimi ben kazandım zanneder, karşı çıkabilirdi. Sermaye, sen değil biz kazandırdık havasını oluşturmayı güdüyordu.

c)      Son olarak Ohio’da seçim başa baş götürüldü. Oyun sonuna kadar heyecanla sürdürüldü. 2000 yılındaki oyunun senaryosu aynen oynandı. Bu kadar rastlantılar muhtemel kanunlar içinde gerçekleşemez.

d)      Geri kalmış bölgelerde Bush, gelişmiş bölgelerde Kerry kazandı. Bunun anlamı şuydu; geri kalmış bölgelerde kolay hile yapıldı.

Bütün bunlar gösteriyor ki, aslında ABD’de seçim yoktur, seremoni vardır. Halk seçimlere katılmıyor. Halkın gelişmişlik seviyesi düşük.

Bizim buna ilave edeceğimiz bir şey vardır. Varsayalım ki ABD’deki seçim tarafsız yapıldı ve sonuçlar gerçekten böyle çıktı. Bizim daha önce yaptığımız tahminleri teyit etmektedir. Artık Amerikan halkı uyanıyor. Gelecek seçimlerde iç bölgelerde de Demokratlar kazanacak, 2008 seçimleri Demokratların olacaktır. Neden?

a)       Amerikan halkı yavaş yavaş siyasete ısınmaktadır. Gelecek seçimlerde daha büyük oranda seçime katılacaklardır. Amerikan halkı dört sene içinde bilinçlenecektir.

b)       Bush’un takip edeceği sömürü sermayesinin saldırı siyaseti başarısızlığa uğrayacak ve Amerikan halkı artık bu gidişata ‘dur’ diyecektir.

c)       Dünyada Euro değerini artıracak ve Dolar tepetaklak gidecektir. Bu da ABD içinde ekonomik krizler doğuracaktır. Bunu savaşlarla kapatmaya çalışacak ama başaramayacak ve federe devletler bağımsızlığa doğru kayacaktır.

d)       Geri kalmış iç bölgeler şimdi seçim yapılsa Bush’a değil Kerry’e oy verirler. Çünkü geri kalmış ülkelere basın yayın ulaşamadığı ve dış dünya ile ilişkileri kesik olduğu için Bush’a oy verdiler. Oysa artık görüyorlar ki, dış dünya ile ilişkisi olan gelişmiş ülkeler sömürü sermayesinin taşeronlarını desteklemiyorlar.

Bütün bu olaylar gösteriyor ki, bundan sonraki dört yıl içinde ABD’de artık iktidar el değiştirecek ve yeni iktidar eski dünyadan elini çekmek zorunda kalacaktır. O zamana kadar belki TC devletini yıkmış olabilirler. Çünkü Türkiye AB’ye girse dünya Türkiye’ye düşman olacak, güçlü ülkeler ülkemize saldıracak ve ABD önderliğinde yıkacaklardır. Türkiye AB’ye girmese, bu sefer sömürü sermayesinin güdümündeki dünya ülkeleri Türkiye’ye saldıracaklar, dünya da bu saldırıya seyirci kalacaktır. Bu durumda Türkiye için yazılmış olan kader; “Ölümlerden ölüm beğen!” olacaktır.

Türkiye bundan ancak “Adil Düzen”i kabul ederse kurtulabilir. “Adil Düzen”in Türkiye’yi nasıl kurtaracağını göstermeye hazırız. Ne var ki, eğer kader mağlubiyetle bitecekse, kulak veren olmayacaktır. Üzülerek, ağlayarak devletimizin yıkılışını beklemek zorunda kalıyoruz.

Ne var ki ümitliyiz, hattâ eminizi ki Türkiye “Adil Düzen” üzerinde İkinci Cumhuriyeti kuracaktır. Mustafa Kemal’i “Gençlik Hitabesi”ndeki ileriyi gören ifadeler gerçekleşecektir.

Ümit olunur ki Bush siyasetini değiştirir, sömürü sermayesinin körü körüne maşası olmaz, Amerika Birleşik Devletleri’ni çökertmez, insanlığı da kana bulamaz. Yine ümit ediyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Ordusu gafletten uyanır. “Adil Düzen”i önce dinler; sonra kendisi düzenler; sonra da uygulayarak Cumhuriyetimizin yıkılmasına sebep olmaz. Osmanlıların akıbetine düşmez. Duamız budur.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 279. SEMİNER         Yorum-109            İstanbul, 19 Kasım 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   (Üsküdar’da Selahattin Öztürk değerlendirecektir.)

İSTİŞARE ve BİR PROJE ÖNERİSİ

Geçen hafta İstanbul’da Sayın Dr. Ramazan ile görüşmeler yaptık. Çok önemli bir söz söyledi: “Yönetmek demek, istişare etmek demektir.” Bu söz çok önemli bir sözdür. İstişareli yönetim demek, demokratik yönetim demektir. Sanayi toplumunda artık yönetim “demokratik” olmak zorundadır; yani “istişareli yönetim” olmak zorundadır. Demokrasinin pek çok tanımları ve tasnifleri yapılmıştır.

İstişareye dayanan demokrasi yalnız İslâmiyet’te vardır.

Bugün bir işletme istişareli olarak nasıl yönetilir, bunun üzerinde duracağım.

Bu yazım ve önerim derhal Selahattin ve Ramazan Beylere ulaştırılsın. Mümkünse, gereği yapılsın.

BİR İŞLETMENİN DÖRT RÜKNÜ VARDIR:

a)       Kurucular Meclisi;           işletme ekonomik ise “Kurucu Ortaklar” diyoruz.

b)       Ortaklar Meclisi;              işletme ekonomik ise “Sermaye Ortakları” diyoruz.

c)       Çalışanlar Meclisi;           işletme ekonomik ise “Emek Ortakları” diyoruz.

d)       Yararlananlar Meclisi;     işletme ekonomik ise “Müşteriler Meclisi” diyoruz.

Bunlar ayrı ayrı meclisler oluşturur. Meclise bütün üyeler veya ortaklar katılır. Eğer meclisteki üye sayısı 20’den fazla ise; onlar 5’ten az, 20’den fazla olmamak üzere bir şûra oluştururlar; istişare onlarla yapılır. Şûrada her üye veya ortağın “temsilci”si bellidir; yani, “şûra üyesi”nin kaç kişiyi ve kimleri temsil ettiği bellidir. Temsilciler aynı zamanda şûra üyeleridir. Üye veya ortaklar temsilcilerle görüşür ve isteklerini onlara iletirler. Temsilciler onlarla istişare ettikten sonra şûrada görüşlerini beyan ederler.

Şûra görüşmeleri halka açıktır. Dinleyici olarak katılabildikleri gibi; görüşmeleri teybe alıp sonra da dinleyebilirler veya seyredebilirler.

Şûrada her üyenin temsil ettiği üye veya ortak sayısınca söz hakkı, oy hakkı, icra hakkı ve ücret hakkı vardır. Şûra üyesi kendi söz hakkını diğer şûra üyelerine veya temsil ettiği kimselerden birine kullandırabilir.

Şûra üyeleri her yılın başında kendilerini sıralarlar. Birinin aldığı sıraların tersleri toplanır, dereceleri bulunur. Bu sıralama ilmî kabiliyetine göre yapılır. Bir yıl içinde bu sıra ile oturulur. Toplantıyı en önde olan yönetir. Görüşmeler en son derece alandan başlar. Yöneten soruyu koyar. Zaman ve konu gereği turlar devam eder. Şûrada herkesin görüşü alınmış olur.

Her üye kendi kararını orada, dağılmadan, yazılı olarak ifade edip toplantıyı yönetene verir. Bu kararlar bilgisayara yüklenir. Böylece her şûra üyesinin kendi mezhebi oluşmuş olur.

Mezhep kararları istişare ile tesbit edilir, istişare ile değiştirilir. Kararlar eğer ittifakla alınmışsa o şûra kararıdır. Şûra kararları yine şûra kararları ile değişir. Ayrıca orta değer, sıralama, ölçme ve hesaplama gibi yollarla bazı sonuçlar tesbit edilebilir. Onlar da şûra kararlarından olur.

Gerek mezhep (yani bir şûra üyesinin kendi kararları), gerekse şûra kararlarına itiraz yapılabilir. İtiraz şûra üyesinden veya mezhep üyesinden gelebilir. Hakemlere gidilir. Hakemler bu kararı iptal edebilirler. Hakemlerden birini davacı, diğerini davalı seçer; baş hakemi hakemler seçerler. İçtihat ve icma denetimleri böyle yapılır.

Kararlarda çelişki olmamalıdır, yapılması fiilen mümkün olmalıdır, icmalara aykırı olmamalıdır, hedefe götürücü olmalıdır. Hedefe götürmediğini ispat eden o kararı iptal ettirir. İspat külfeti itiraz edene aittir.

Kurucular, finansörler, çalışanlar ve yararlananlar şûralarının işleyiş şekli farklıdır.

Kurcular proje yapıp sözleşmeleri tanzim ederler... Finansörler iştirak ederler... Çalışanlar icra ederler… Yararlananlar da sonuçtan yararlanırlar.

Şimdi bir projenin nasıl yapılacağına dair kısa bilgi verelim.

Bir örnek olarak işe başlayacağım. Öneri bir sahife kadar olmalıdır.

ÖNERİ

Çeçenistan’dan ülkemize iltica etmiş 100 civarında Çeçen vardır. Bunların üçte biri erkek, üçte biri kadın, üçte biri de çocuktur. Bunların Türkiye’de çalışma izinleri yoktur, başkasının işlerinde çalışamazlar. Ancak bir kooperatif kurulursa bunlar üye edilebilir. Kooperatifte de bunlar kendi işerinde çalışabilirler.

Bunların evleri yoktur. Caminin altında sıkıntılı ve gayri sıhhi hayat yaşamaktadırlar. Bunlar kendi işlerini yapacak olurlarsa ve ürettiklerini kooperatif pazarlarsa, kiralık evlere taşınabilir ve sağlıklı hayat yaşayabilirler. Böylece hem kimseye yük olmaz, hem de sağlıklı hayata kavuşturulabilirler.

Mezkur caminin birinci alt katında bunlar oturmaktadırlar. Onların altı boştur. Burası işyeri hâline getirilebilir. Burada bunlara iş kurulur ve bunlar burada kendi işlerini kendileri yaparlar. Kooperatif bunların ürettiği malları yurt dışında pazarlayabilir, yahut gümrüğünü ödeyerek ithal edebilir. Böylece onların emekleri değerlendirilmiş olur. Kanunların açıklarından yararlanılacaktır. Kanunların daima insan haklarına saygılı olarak yorumlanması gerekir. Çalışmak ve yaşamak her insanın hakkıdır. Kanunda çok açık yasak yoksa, kimse insan haklarına aykırı yorumlayamaz.

Biz yaparız, yarın mahkemelere gidebiliriz, kendimizi savunuruz. Savunamazsak da cezalanırız. Ama açlıktan şimdi öleceğimize, yarın hapishaneye girmeyi tercih edebiliriz. Dolayısıyla kanunları insan haklarına göre yorumlayıp uygulamalıyız. İleride yapılacak hatalı yorumlardan korkmamalıyız.

İş teklifi olarak “ÇEKYAT TESİSLERİ”nin kurulmasını öneriyorum. Mezkur caminin alt katında çekyat imal edecek tesisler kurmalıyız. Bunun için hayır kurumlarını harekete geçirerek burada bu tesislerin kurulmasına katkıda bulunur, bunu tamamlayabiliriz. Zaman kaybetmeyi önlemek için satıcılardan faizsiz rehinli olarak makineleri alır, şimdi yerleştiririz. Sonra karşılığını hayır sahiplerinden toplar, öderiz.

Böylece bir taraftan camiye gelir temin etmiş, diğer taraftan da muhacirlerin yerleştirilmesini sağlamış oluruz. Çünkü bunlar muhacirdir, bunları yerleştirmek hepimize farzdır.

Çekyatın malzemesini biz vereceğiz. Mesela 100 çek yatın malzemesini vermiş olacağız. Kendilerinden 50 çekyat almış olacağız. Böyle bir uygulama sayesinde onlar kendi ihtiyaçları olan çekyatlarını kooperatif içinde imal etmiş olacaklardır. Böylece çalışma yasağına uymuş olacaklardır. Sonra da kendi çekyatlarını yurt içine getirip satmış olacaklardır. Devlete gümrük ödeyeceklerdir; yani, kazançlarından vergi ödemeyecekler, ama kendi mallarının gümrüğünü ödeyeceklerdir. Böylece vergilendirilmiş olacaklardır.

Bununla ilgili projenin hazırlanması gerekir. Tesis projesi olarak bu hazırlanmalıdır.

Caminin altındaki iş yeri olacak yerde ne eksiklikler var, onun keşfi yapılacaktır. Çekyat için hangi makineler alınacaktır? Fiyatları nelerdir? Onun tesbiti yapılacaktır. Burada kaç kişi çalışabilecektir? O ortaya konacaktır.

Bütün bunlar için 1000 dolar ön proje bedelini talep ediyorum.

Ön projeyi ve keşfini bir ay içinde yapabilirim.

TEKLİF EDEN

Mühendis ……………………..

 

İşte böyle bir sahifelik teklif ile ilmî şûraya, kurucular şûrasına isteyen kişiler başvuracaklardır.

Teklifler çoğaltılarak şûra üyelerine dağıtılacaktır. Şûra üyeleri bunları ayrı ayrı okuyarak kendilerine göre not vereceklerdir; 10 (on) üzerinden not verilecektir. Orta değer (ortalama değer değil), projeye verilmiş değer olacaktır.

Sonra bu proje finansörler şûrasına gelecektir. Onlardan destekleyip desteklemedikleri sorulacaktır.

Destekliyorlarsa, projenin yapısına katkıda bulunacaklardır. Bin dolar dolarsa, bu proje kabul edilmiş olacaktır. Finansörler destekleme yaparken projenin ilmî şûrada aldığı notlara bakacaklardır.

Proje yapılacaktır. Proje maliyetini ortaya çıkaracaktır. Yani, bu tesisin faaliyete geçmesi için gerekli mâli imkân ortaya konacaktır. Bu sermaye içinde ayrı kapasiteyi dolduracak ham ve yarı mamul de ilk sermaye olarak yer alacaktır.

Proje yine ilmî danışma kuruluna gelecektir. Yine her üye ayrı ayrı tetkik edip bir not verecektir. Orta değer yine projenin değeri olacaktır. Sonra bu yine finansörler şûrasına gidecektir. Orada sermaye sahipleri bunu şöyle destekleyeceklerdir. Biz şimdi buna sermaye yatırırız. Kooperatiften aldıkları belgelerle ortak bulmaya çalışırlar. Bulamazlarsa, kendileri ortak olmuş olurlar. Onlara kurculuk payı da verilebilir.

Sermayesi tamamlanınca, bu iş ihaleye çıkarılmış olur. İhale yapılan masraflar üzerinden %1 pay konur, öyle yapılır. Proje yapan denetçi olur. Denetçinin payı ilmî şûrada kararlaştırılır. Her üye masraflardan bir pay verir. Orta değer karar değeridir.

Kabulü projeyi yapan yapmış olur. İleride çalışmazsa sorumlu o olur.

Şimdi de işetme planına ihtiyaç vardır. Yine benzer şekilde bir başkası veya aynı kişi bu sefer işletme teklifini getirir.

İşletme planlamasında bir akış şeması çizilir. Girdiler nereye girecek, hangi tezgahlarda işenecek, hangi yerlere konacak, sonunda nerede müşterilere arz edilecek. Böylece işletme planlamasını yapmış olacaktır. İşletmede bütün ambarlar yarı stoklarda tutular. Ham madde ambarları da yarı stokta, mamul madde ambarları da yarı stokta bulunur. Bunun sermayesi zaten tesis projesinde konmuştur.

İşletme şöyle çalışacaktır. Tüccar ambara ham maddeyi yani kereste ve kumaşı getirecek, ona karşılık mamul ambarından çekyatı alıp götürecektir. Böylece işletme akıp gidecektir. Satıldıkça imalat artacak, satılmadıkça yavaşlayacaktır.

İşletme projesinde bu akış şeması yapılacaktır. Bu akış seması içinde kadro da belirlenmiş olacaktır. Yani, burada kim nerede çalışacaktır? Her işyerinin bir kadrosu olacaktır. Bu işetme projesinde her kadro için görev, yetki, sorumluluk ve hakkı (ücreti) belirlenmiş olacaktır.

Bunun yine önerisini isteyecek ve bunu kaça yapacağını belirleyecektir. İlmî şûraya gidecek, notunu alacak, sermaye şûrasına gidecek ve iştirak eden olursa o miktar proje ona ihale edilmiş olacaktır. Tabii ki çok projeler iştirak etmiş ve her biri ayrı not almış olurlar. Son karar sermaye şûrasında verilmiş olacaktır.

Böylece işletme projesi tamamlandıktan sonra, artık bir müteşebbise ihtiyaç vardır. O iş Çeçenlerden oluşturulacaktır. Çeçenler kendilerine temsilciler seçecekler. Beş kişilik bir yönetim oluşturulacaktır. Bu yönetim bir işletme sorumlusunu seçecektir. Bu sorumlu kadroları personele dağıtacaktır. Beş kişilik yönetici aralarında kadroları bölüşebilir. Böylece personelin kadrosu ortaya çıkacaktır.

Ondan sonra bunların eğitimi sözkonusudur. İlk kadro oluşturulurken bu eğitim çok zordur. Çünkü tedrici eğitime başlayacaksın. Bu eğitimi planlamayı yapan yapacaktır. Ancak sonrası çok kolaydır. Bütün kadrolara çırak verilir. Onlar onun yanında çalışırlar. Birkaç ay sonra yetişmiş olurlar. Sonra o kadroyu benzer işletmeye aktarmak kolaydır.

Kurucular Şûrası 20 (yirmi) kişi olmalıdır. 10’u yaşlı ve tecrübeli ilim adamlarından, 10’u da doktora yapmışlardan veya yardımcı doçentlerden oluşmalıdır. Bire bir asistanlık yapmalıdır. Yaşlı olanlar emeklilerden alınmalıdır. Maliyetleri ucuz olur. Gençler de görevlerine devam etmelidirler. Ancak evleri merkezde olmalıdır. Boş saatlerini değerlendirmelidirler. Onlara da ek maaş verileceğinden ucuz olur.

Bunlar geçimlerine yetecek kadar gelire sahip iseler, bunlara sadece burada kirasız ev temin etmeliyiz. Katkıları ile bu istişare işletmesine ortak olmalıdırlar. İstişareye para üretimden pay olarak gelecektir. Üretilen çekyatın %2’si veya %3’ü istişare işletmesinin olmuş olur.

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

 

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3503 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2691 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2662 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2180 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2578 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2319 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2209 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2212 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2626 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2512 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 2020 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2374 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2322 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2466 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2467 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2426 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2640 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2468 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3082 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2703 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2696 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2776 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3184 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3059 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5526 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3582 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3108 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3901 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3754 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3465 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3913 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3872 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4151 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4688 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3043 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3150 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 4009 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3889 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2889 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3991 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7778 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5656 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4218 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3612 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3754 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4781 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4500 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4781 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4705 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4854 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4595 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3432 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4510 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3655 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5214 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3887 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5204 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5062 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4977 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3573 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3508 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3720 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5204 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4241 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5473 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4116 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5309 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4535 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4459 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4614 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4804 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5364 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4150 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5303 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4569 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3875 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4423 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4622 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4151 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4129 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4114 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4575 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5683 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9891 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4689 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3732 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3888 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3379 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3411 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3769 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5732 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4280 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3468 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler