Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 281
NİSÂ SÛRESİ 13-14.AYETLER TEFSİRİ
5.12.2004
1542 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   281

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi        03-05 Aralık 2004      Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 281. SEMİNER      (CUMA-C.TESİ-PAZAR)      İst. - Ank., 03-05 Aralık 2004

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL              Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

*HAFTALIK TEFSİR SEMİNERİ  [Cuma Üsküdar (19.00-21.00), Cumartesi Yenibosna (18.00-21.00)]

NİSÂ SÛRESİ TEFSİRİ - 7

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 18.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır.

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Reşat Nuri Erol, Lütfi Hocaoğlu, ve ………..… dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Cuma günü Üsküdar’da Reşat Nuri Erol tarafından;   Pazar günü Ankara’da anlatılacaktır.

Süleyman KARAGÜLLE

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَمَنْ يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا

وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ(13)

وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُهِينٌ(14)

 

تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ (TiLKa XuDUvDu elLAHı)  

“Bunlar Allah’ın hudutlarıdır.”

Yeryüzü insanlığındır. Yaşayan insanlar ondan yararlanarak yaşar ve onu imar ederek çocuklarına devrederler. Yeryüzünü insanlar bölüşerek kullanırlar. Aralarında hak ve vecibeler oluşur. Bunlar doğum yakınlığından, komşuluktan, emekten ve sözleşmelerden doğan hak ve vecibelerdir.

Bu hak ve vecibelerin sınırları vardır. İslâm ülkesinde yani barış ülkesinde bu sınırları devlet korur; Allah’ın halifesi olarak devlet korur. Bu sınırlar da Allah tarafından çizilmiştir. Burada baştan beri anlatılan haklar yakınlık haklarıdır, erham haklarıdır. Zaten sûre de öyle başlamıştır. Bunlar sözleşmelerle düzenlenen haklar olup şeriat tarafından fıtrî olarak düzenlenmiş haklardır. Bu sebepledir ki mufavada şirketinde sözleşme yapma gereği doğmamıştır. Doğal olarak birlikte yaşayanlar mufavada şirketi içindedirler.

Sözleşmelerde değiştirilemeyecek hükümler olduğu için “Bunlar Allah’ın hudutlarıdır” denmektedir. Bunlar savunma hakları yahut güvenlik hakları değildir. Bunlar emeğin korunması hakları da değildir. Bunlar insanın doğal haklarıdır. Bütün insanlık için geçerlidir. Tüm insanlara uygulanacaktır. Böyle yapılmazsa dârın ihtilâfı, dinin ihtilâfı mirasa mâni olur, karabete mâni olur, evlenmeye mâni olur. Oysa tüm insanlar eşittir ve bir nefisten yaratılmışlardır.

Peki, insanlar neyin üzerinde anlaşacaklardır? Makul olan ve ilmen doğru olanda anlaşmalıdırlar. Makul olan Kur’an’ın miras âyetleridir. Bunda anlaşmalıdırlar.

“III. Bin Yıl Uygarlığı”nda hükümranlık Adil Düzencilerde olacaktır. Onlar da İnsanlık haklarını tabiî hukuk ilkeleriyle koruyacaklardır. O da Kur’an hukukudur. Böylece tüm insanların bir arada yaşamaları sağlanacaktır. Devletler değişik hukuklara sahip olmakla değil, değişik yerlerde değişik hukukları korumakla yükümlüdürler. Devletler dış güvenliği, iller iç güvenliği ve bucaklar da hukuk düzenini korurlar. Hepsi yargı hakkı üzerinde dururlar. Burada çok hukukluluk tek hukukluluğa dönüşmüyor mu? Evet.

Eğer insanlar başka ülkelerdeki insanlarla evlenmeselerdi, ortak çocukları doğmasaydı, bu doğru olurdu. Ama gelecekte insanlar yabancılarla evleneceklerdir. Bunda biyolojik gereklilik de vardır. Gönül ferman dinlemez ilkesi bunu sağlamaktadır.

Kur’an da bunu tasvip ettiği için miras âyetlerini insanlık için tanzim etmiştir. Baştan “Ey Nâs” diye başlamıştır. Falan devlet bunu kendi iç işlerinde uygulamayabilir, filan il uygulamayabilir, bucak başka bir bölüşme sistemi kabul edebilir. Onların iç işlerine karışmadığımız için istediklerini yaparlar.

Ancak onlar oradan hicrete mâni olamazlar; olurlarsa bu savaş sebebi olur. Uluslar arası veya iller arası veya bucaklar arası ilişkilerde Kur’an’ın doğal hukuku geçerli olacaktır. Hicret etmeyenler de oradaki zulüm kanunlarına dayanmak zorundadırlar. İçte isyan çıkarma yoktur, hicret vardır.

 

وَمَنْ يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ (Va Man YuOıGı elLAvHa Va RaSUvLaHu)

“Allah ve resulüne kim itaat ederse.”

Buradaki “Men” men-i umumiyedir. Kim olursa olsun, ister Arap, ister Türk, ister Müslüman, ister Budist, hattâ isterse komünist olsun, yani her kim olursa olsun; Allah ve resulüne kim itaat ederse, onun cennetlik olduğunu söylüyor.

Allah âhirette niyetlerden dolayı sorguya çekmeyecektir; niyetli amellerden sorguya çekecektir. Biri niyet etmiş ama yapmamışsa, ona ceza verilmeyecektir. Niyet etmedi ama kaza çıktı; Allah yine sormayacaktır.

Burada “Allah ve Resulü” kelimesi kullanılmaktadır. Kur’an’da;

a)       Allah” dendiği zaman hukuken “topluluk” anlaşılır, içtihat ve icmalarla oluşan şeriat anlaşılır. Kim bunlara uyarsa muttaki olur.

b)      Resul” dendiği zaman halkın temsilcisi olan “başkan” anlaşılır. Başkan kimdir? Cemaatlerin ittifakla karar vermedikleri hususlarda herkes kendi içtihadı ile amel eder. Ancak bazı zamanlar olur ki karar veremezler ama karar vermek zorundadırlar. Mesela, Pazar günü toplantı yapmamız gerektiğinde anlaştık. Ama nerede veya hangi saatte diye anlaşamadık. Yeri veya saati belirlemek üzere ortak bir vekil seçeriz. Ona hepimiz bu hususta bizim adımıza karar almak üzere vekâlet veririz. Sonra o kararı vekilimiz bizim adımıza aldığı için hepimiz ona uyarız. Demek ki başkan ortak vekildir. Yetki verdiğimiz konularda bize vekâleten karar almaktadır. Bu karar ittifakla alınmış gibi olur. Başkanın bu kararlarına itiraz edilebilir. Mağdur olanlar hakemlere gidip haklarını arayabilirler. Bundan daha iyi demokrasi olur mu? Bucak başkanını değiştirebiliyorsun, aldığı kararlara karşı hakemlere gidebiliyorsun.

c)       Allah Ve Resul” dendiği zaman da “başkanın hakemlik yetkileri”ni ifade eder. Eğer iki kişi arasında bir niza çıkarsa başkana başvururlar. Başkan haklı ve haksızı gözetme yerine, işin selametle yürümesini nazara alarak karar verir ve işin önünü açar. Başkan kararında haksızlık yapmışsa mağdur olanlar hakemlere gider ve mağduriyetlerini giderirler. Böylece hayatın önü tıkanmamış olur.

d)      Allah Ve Resulü” dendiği zaman, “hakemlerden oluşan yargı” kastedilmiş olur. Bu devlet aşamasından önce bile var olan bir müessesedir. Taraflar birer hakem seçerler, hakemler de kendilerine bir baş hakem seçerler. Üç kişilik hakem heyeti soruşturmacıları dinler. Kur’an bunlara “şahit” demektedir. Hakemler şahitlerin şehadetini kabul veya reddedebilirler. Kendileri soruşturmazlar. Kabul ettikleri takdirde hüküm kesindir. Artık icra edilir. Sonra hakem ve şahitler hakkında dava açılabilir, akileleri öder. Verilmiş karar infaz edilir. Kararlara herkes kendi arzusuyla uyar. Kararları başkan infaz eder. Böylece yargı bir süreçtir. Dolayısıyla Kur’an’da “Allah Ve Resulü” tâbiri ile ifade edilmektedir.

Yargı kararlarına itaat etmek demek, Allah ve Resule itaat etmek demektir; yani, topluluğa ve başkana itaat etmek demektir. Topluluk kuralları koymuştur. Şahitler kurallara uyulmadığını belirlemişlerdir. Hakemler cezalarını vermişlerdir ve başkan da uygulamıştır. Toplulukta başlamış, başkanda bitmiştir.

Şahitler topluluk adına şehadet ederler, hakemler taraflar adına karar alırlar ve başkan da uygulama yapar. Başkan hakem olarak karar verdiği zaman topluluğa daha az bağlıdır. Oysa hakem kararlarında daha sıkı ilişki vardır.

Başkan kendi adına değil, tamamen topluluk adına karar vermektedir. Onun için izafet etmiş “Ve Resulü” demiştir. 

Hakemlerin ehliyeti topluluk tarafından verilmektedir. Yani, halk hakemini seçerken gelişigüzel kimseleri hakem olarak seçememektedir. Hakemler kararlarını kendi içtihatlarına göre verirler. Baş hakem, tarafların hakemleri anlaşamazlarsa o zaman karar verir. Hakemlerin değiştirilmesi mümkün değildir. Oysa vekiller değişebilir.

Başkanın sitesinden ayrılan o başkanın kararlarına uymak zorunda değildir. Oysa hakemlerin kararlarına herkes her halükârda uymak zorundadır.

Hakemlerin ücretleri, şahitlerin ücretleri taraflardan değil, kamu bütçesi ile karşılanmaktadır.

Hakemler baş hakemlikte anlaşamazlarsa hakemlikler düşmektedir. Bir daha o davada hakem olamamaktadırlar. Zamanında bitirilmeyen davalarda da benzer olay olmaktadır. Davalar sürüncemede bırakılmamaktadır. Bir hakem aynı zamanda iki davanın hakemi olamaz.

Bütün bunlar adaletin tahakkuku ve dengenin bozulmaması için kıyasen ve aklen tesbit edilmiş kurallar olup, daha iyi çözüm getiren olursa ona uyulur.

Neden anlaşamayanların hakemliklerini düşürüyoruz? Çünkü o zaman iş uzar ve yargılama olmaz. Onlara bir an önce baş hakemlerini seçtiriyoruz. Niye? Bir dava bitmeden başka davada hakemlik yapamıyorlar, çünkü o zaman davalar şimdi olduğu gibi asırlara ulaşır. Ücretlerini kamu veriyor, çünkü halk vergisini adaletin tesisi için veriyor, zayıfı kuvvetliye karşı korumak için veriyor. Yoksa yargı Batı’da olduğu gibi zenginlerin sömürü aracı oluverir. 

Hakemlerin atama şekli talak âyetinde belirtilmiştir. Burada ise hakem kararlarına kesin olarak uyulması gerektiği miras âyetlerinde belirleniyor.Çünkü hakların bölüşülmesi en çok boşanma ve ölüm sonrası oluşur.

 

يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ  (YuDPıLHu CenNATın) 

“Onu Cennetlere idhal eder.”

Cennet” meyveli ağaçlıklardır. Kur’an âhiretteki hayatı bunlarla tanımlamaktadır.

Dünya hayatı ile âhiret hayatı birbirine çok benzemektedir. Dünya ölümlüdür, orası ölümsüzdür.

Dünyada soğuyan bir daha ısınmaz. Onu ısıtan mekanizma yoktur. İnsanlar onu ısıtabiliyorlar ama bir başka şeyi soğutarak. Daha sıcak şeyi soğutarak ısıtabilirsiniz. Ama toplam olarak o da ısınmadır.

Denize sular dökülüyor, ama güneş tekrar onu yukarıya kaldırıyor. Ancak bu arada güneş soğuyor. Bundan 10 milyar yıl sonra güneş tamamen soğuyacaktır. Böylece saat gelmiş olacaktır. Ama sonra yeniden dünyada genişleme olacak ve güneşler oluşacaktır. Orada yer güneşleri değiştirerek soğuyan güneşten soğumamışa gidecektir. Bu sefer soğumuş güneş yeniden ısıtılmış olacaktır. Şarj edilen akü gibi olacaktır.

Bu güneşin ısıttığı bahçelere sokulacaktır.

Burada “Cennât” nekire kullanılmıştır. Yargı kararlarına uyan topluluklar bu dünyada da bahçelere ulaşacaklardır. Âhiret burada bilinen bahçelerden olmayacaktır. Çok bahçeden bahsedilmektedir. Cennet halkı değişik sınıflarda olacaktır. Bu dünyadan geldiklerinde dünyadaki amellerine göre bir yere yerleştirileceklerdir. Ondan sonra oradaki amellerle daha yukarılara çıkabileceklerdir. Orada günah işleyip cezalanma yoktur, amel-i salih işleyip derece yükseltme vardır. Bugün melekler için de aynı şeyler söz konusudur.

 

تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ  (TaCRIy MıN TaPTıHAv eLEaNHARu)  

“Tahtında nehirler cereyan edecektir.”

Buradaki “nehirler” belli nehirlerdir. Kur’an’ın bir başka yerinde tanımlanan sudan, baldan, hamrden ve sütten nehirler olduğu bildirilmektedir. Kur’an’da cennetin altından akan nehirlerden bahsetmektedir.

Bu nehirler açık nehirler olmayıp, yer altında borulara alınmış nehirlerdir. Ancak bunlar duran suları değil, devamlı akan boruları içermektedir. Her borunun geliş ve gidiş kısmı vardır. Devamlı akmaktadır. Siz çeşme açıp su alabilirsiniz, süt alabilirsiniz, hamr alabilirsiniz, süt alabilirsiniz. Kapattığınız zaman da sular akmaya devam eder. Bunlar belli göllerde toplanır, orada eksilen sütlere ilave edilir. Böylece sular devamlı denetim altındadır ve arıtılmaktadır.

Gelecekte şehir sularının da bu şekilde devrettirilmesi gerekecektir. Biyolojik ve kimyasal kirlenmelerin önüne böyle geçilebilir. Aslında bu fazla masraf da gerektirmez. Evlere su alınırken bu şekilde devridaim yapan şebeke şeklinde oluşturulmalıdır. “Tahtıha” kelimesinin bize öğrettiği husus budur.

Benzer şebeke pis sular için de yapılabilir. Kullanma suları arıtılır ve sirküle ettirilebilir.

Yargı kararlarına uyan kimselerin âhirette bu cennetlere yerleştirildiği müjdelenmektedir.

Böylece ülkede ve dünyada yeraltı suları, sütleri, balları ve yakıtları dolaştıran şebekeler oluşturulabilir. Kentleşme projelerinde bunlar ele alınabilir. Bunların olabilmesi için ise adil yargı sisteminin mutlaka oluşması gerekmektedir. Bu da ancak dayanışma ile garantiye alınmış “hakemlik sistemi” ile mümkündür.

Mü’minler kendi sitelerini kurmalıdırlar. Kendi sitelerinde “Adil Düzen”i oluşturmalı ve hakemlerden oluşan yargı sistemini meydana getirmelidirler.

 

خَالِدِينَ فِيهَا ( HaLiDıYNa FıYHAv) 

“Orada hâliddirler.”

Orada hep kalacaklardır.

Kur’an’da âhiret için bu ifadeyi kullanmaktadır. Bazı âyetlerde “Ebedâ” kelimesini de eklemektedir.

Dünyaya geliyoruz, yaşıyoruz ve gidiyoruz. İnsanlık olarak da yaşıyoruz.

Şu soru sorulur:

İnsanlar kıyamete kadar yaşayacaklar mıdır?

Yoksa insan nesli kuruduktan sonra Kâinat boş boş devam edecek midir?

Normal olarak meyve ağaçları çiçeklerini büyüdükten sonra geç açarlar. Belli bir dönemde meyve vermeye başlarlar. İnsan da Kâinatta en son yaratılmıştır. Meyve ağaçları yaşlandıkları zaman sonuna kadar meyve vermeye devam ederler. Verimleri az olabilir ama hiç vermedikleri pek az olur. Bu kıyasla bu dünyada insan nesli yok oluşa kadar var olacaktır. Zilzâl Sûresi’nde bu haber olarak verilmektedir.

Âhirette insanlar dünyada olduğu gibi bebek olarak gelip büyümeyeceklerdir. Öldükleri zamanki halleriyle dirilip sonra insanın olgunluk yaşı olan 33 yaşlarında olacaklardır. Yaşlılar gençleşecek, gençler yaşlanacaklardır. Orada zamanı atlamak sözkonusu olduğu için hesap bitince bunlar da gerçekleşmiş olacaktır. Sonra gerisin geriye gidilerek hesaplar kapatılacaktır. Ondan sonra da artık orada hâlid olarak yaşanacaktır.

Ne zaman? Miyarlarca yıl. Peki, sonra ne olacaktır? Sonrası bizim için meçhuldür. Ama hiçbir zaman yok olma yoktur ve hiçbir zaman daha kötü duruma düşme yoktur. Daima ilerleme olacaktır.

İşte yargı kararlarına uyanlara bu müjdeler verilmektedir.  

Mü’minler mahkemelere gitmemelidirler. Sorunlarını daima hakemlere götürmelidirler. Cumhuriyet kanunları hakemlik sistemini benimsemiştir. Hakim kararları gibi geçerlidir. Yeter ki taraflar baştan hakemlik sistemini kabul etsinler.

 

وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ (Va ÜavLıKa eLFaVZu eLGaÜIyMu)  

“İşte azim fevz budur.”

Fevz”, “Feyz” kelimesinden gelmektedir.

Fevz” başarı ve kazanç anlamındadır. Suyun kabarması anlamındadır.

Azîm” kocaman, büyük anlamındadır.

“İşte büyük başarı budur” denmektedir. Bir ilkenin “Adil Düzen”i kurabilmesi gerçekten büyük başarıdır. Biz bunu nasıl kuracağız? Bunu mü’minler yapmalıdırlar.

Akevler Kooperatifi marketi faaliyete geçirdikten sonra, “hakemlik sistemi”ni çalıştırmalıdır. Yaptığı bütün anlaşmaların altına “Anlaşmazlıklar hakemler yoluyla çözülür.” diye kayıt düşmelidir. Bu geçerlidir.

Ayrıca markete veresiye satan veya sipariş veren kimse yani herhangi bir sürekli alışverişte bulunan kimse kooperatife üye olmak zorunda bırakılmalıdır. Kooperatife üye olanlar sorunlarını hakemlere çözdüreceklerdir. Hakemliği kabul etmeyen kooperatiften çıkarılmalıdır.

Hakemlerin aldıkları kararlar kooperatifin garantisinde olmalıdır. Dayanışma içinde tediye edilmelidir.

Kooperatifin ortak avukatları olmalıdır. Bu avukatlar başka dava almamalıdırlar. Bunlar hakem kararlarına uymayanlara karşı çıkmalı ve bunların açacakları davaları bedelsiz takip etmelidirler.

Böylece kendi aramızda kuracağımız “hakemlik sistemi” sayesinde biz azim fevze ulaşacağız. Bu büyük fevz olacaktır. Bunu idrak edemeyen Müslümanlar uçuruma doğru gitmektedirler.

Müslümanlar Cumhuriyet hükümetlerinde herhangi bir eksiklik bulmasınlar. Cumhuriyet kanunları Müslümanların lehine hükümler içermektedir.

Bürokratlar bunları eğip bükmekte ve kendi kafalarına göre zulümler yapmaktadırlar.

Bu mesele de kurulacak “avukatlık sistemi” ile bertaraf edilebilir. Çünkü devletin görevlileri içinde de gerçekleri gören insanlar vardır. Sizi destekleyeceklerdir. Sizi haklı gördükleri zaman hakimler de sizinle beraber olacaklardır. Askerler de öyledir. O halde siz haklı olduğunuzu göstermek durumundasınız.

Bunu da çıkaracağınız “dergi” ve “marketler zinciri” ile başaracaksınız. Başka çıkar yolunuz yoktur. “Yolunuz” diyorum; çünkü hayatımda artık o günleri göreceğimi sanmıyorum. Ben hep bunun için uğraştım... Birçok insanları bu hususta teşvik edip katkıda bulunmalarını sağladım... Kendim her şeyimi bu yolda harcadım... Zaruretler içinde yaşadım... Elimden gelen her şeyi yaptım... Başaramadım…

Ama “Akevler” böyle oluştu.

Muhasebesiz İslâmî hayat yaşanmaz.

Hakemlersiz İslâmî hayat yaşanmaz.

Savunmasız İslâmî hayat yaşanamaz.

Bunların ilmini yaptık. Kitaplarını yazdık. Ama fiilî olarak başaramadık. Fevze eremedik.

Çünkü hakem kararlarını işletemedik, uyma başarısını da elde edemedik.

Bütün belgeleri sizlere bırakıyoruz. Bir gün Allah size muhasebe imkânını verdiği zaman, benim hesaplarımı da çıkarırsınız. Varsa, haklarını onlara verirsiniz. Ama unutmamanız gereken bir şey var; “azim fevz” hakem kararlarına uymakta vardır. Hakemlik müessesesini mutlaka kurmalısınız.

 

وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ (Va MaN YaGÖı elLAHa Va RaSUvLaHu)  

“Allah ve resulüne kim isyan ederse.”

Allah Ve Resulü” deyimi, hakemlerden oluşmuş yargı kararlarına kim karşı gelirse anlamındadır.

Kur’an’da eğer farklı deyim geçiyorsa mutlaka farklı manâları vardır. Allah’a isyan, resule isyan, Allah ve resule isyan, Allah ve resulüne isyan farklı manâlar taşımaktadır.

Allah ve resule isyan” demek, yargı kararlarına isyan demektir. Karşı çıkma ve dinlememe demektir.

Kişi kendi hakemini kendisi seçer. Bu kamu davası ise dayanışma ortaklıkları başkanları kamunun hakemini seçerler. Eğer bunlar çok ise yani davacı çok ise davacı hakemleri ortak hakem seçerler. Ortak hakemlerde anlaşamazlarsa onların hakemlikleri düşer. Taraf ortakları yeni hakemler seçerler.

Hakem kararları karara bağlandıktan sonra herkes kendi arzusu ile hakem kararlarını yerine getirir. Başkanın talimatı ifa edilir. Eğer hakem kararlarına uyulmazsa, bu mâli yükümlülük ise alacak hükümleri uygulanır. Kişi iflas etmiş olur. Mallarına el konmaz. Ancak ona kredi verilmez ve borçlanma ehliyetini kaybeder. Ölünce mirası ile borçlar tasfiye olunur. Eğer cezai mahkumiyetse kendi rızası ile infaza izin vermeyenin hukuki himayesi kalkar ve katl suretiyle bertaraf edilir.

Kur’an’da “Allah Ve Resulü” ile muharebe edenlerin cezaları tesbit edilmiştir.

Bunlar hakem kararlarına uymayan kimselerdir. Bunlara uygulanacak cezalar; katl edilmeleri, salb edilmeleri, ellerinin ve ayaklarını çapraz kesilmesi ve nefydir. Bu işleri uygulayacak ve icra edecek olan il güvenliğidir. Bucak cebri infaz yapmaz.

 

وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ  (Va YaTaGadDa XuDUvDaHuv)  

“O’nun hudutlarını taaddi ederse.”

Udve” vadinin yakası demektir. “Taaddi etme” demek, vadinin bir tarafından diğer tarafa geçmek demektir. “Hududu taaddi etmek” demek, başkasının haklarına dokunmak demektir.

Burada “Va” harfi kullanılmıştır. Bir kimse haklı olduğu halde mahkum edilirse, o kişi o ilçeyi terk ederse günahkâr olmaz. Bucağını terk edecektir. Çünkü muhakeme orada olmuş, karar orada verilmiştir. İlçenin bucaklarına da yerleşemez, çünkü onu mahkum eden hakemler ilçedeki hakemlerdir. Onların kararına isyan etmiştir. O ilçenin diğer bucaklarına da yerleşemez.

İslâmiyet’te davayı temyiz etmek yoktur. Ancak eğer ilçeyi terk ederse, hangi bucak onu kabul ederse o iki bucağın ortak mahkemesinde muhakeme edilir. İl hakemlerince muhakeme edilir. Orada da haksız olarak mahkum olursa, bölgenin dışına çıkmalıdır. İl mahkemesinde muhakeme edilir ve haksız yere mahkum olursa, o zaman kıtanın dışına çıkmalıdır. İnsanlık mahkemesinde muhakeme edilir ve orada da mahkum edilirse, artık gidecek yeri yoktur. İşte o zaman ona cebri icra icra edilir.

Demek ki İslâmiyet’te idam cezası vardır. Ancak bu cezanın infazı önce afla durdurulmuştur. Sonra da hicret ederse diyete dönüşür. Gittiği yer diyeti kabul ederse kısas diyete dönüşür.

Eğer bu kişi Mekke’ye sığınmışsa, orada takip olunmaz, çıkması beklenir. Mağdur olanlar ister beklerler, isterlerse diyete razı gelip onu serbest bırakırlar. 

İslâm hukuku tam denge üzerine oturan hukuktur. Kısaslar diyete çevrilmiştir. Borçlar dayanışma ortaklıkları tarafından ödenmektedir. Kişiye daima ıslah olma fırsatı sağlanmaktadır. Hapis cezaları ve kamu affı gibi müesseseler yoktur. Hapis yerine zorunlu çalıştırma yerleri vardır. Yani bir yere nefyetme vardır.

Burada işaret edeceğimiz en önemli husus “Hududehu” diyerek müfret zamir göndermiştir. “Allah ve resulü”ne “Hüma” yani ikili zamir göndermemiştir. Bunun anlamı, burada kastedilen “Allah ve resul”ün ayrı ayrı değil, ikisinin birden bir müessese olmasıdır. Yani, bu kişi değil, bir kurumdur. Devleti ve yönetimi temsil eden bir kurumdur. Bu kurum da yargı müessesesidir. Çünkü hakemlerden oluşan yargı toplulukta bütün kurumlardan yücedir.

Kur’an yargı üstünlüğünü kabul etmiş ama yargıyı hakemlerden oluşturmuştur. Hakemleri taraflar kendileri seçtiğine göre onların kararına herkes uymak zorundadır.

Batı dünyası ise bu kuralı almış ama kendi atadığı hakimlere uygulatmaktadır. İşte Batı’nın bütün müesseseleri böyle kapitalin yani sermayenin hakim olması için tahrif edilmiştir.

Cezada kesinlik ilkesi Kur’an’ın getirdiği ilkedir, ama suçlardan doğan mağduriyetin giderilmesi için diyet konmuş, diyette ise kesinlik aranmamıştır. Oysa Batı bunu almış, kesinlik ilkesini almış ama diyeti atmış, çünkü sermayeye ortak istememiştir. O zaman hukuk yerine polis dayağı ortaya çıkmıştır. Çünkü hukuk düzeni tesis edilemeyince eşkıya düzeni ortaya çıkar. Eşkıyayı da ancak devlet eşkıyası ile bertaraf edebilirsiniz.

Hukuk düzenini kurmadan karakolda işkenceyi kaldırmak demek, teröre davetiye çıkarmak demektir.

Sömürü sermayesi dünyayı işte böyle ateşe vermektedir.

 

يُدْخِلْهُ نَارًا (YuDPıLHu NaRan)  

“Onu nâra idhal ettirecektir. Onu ateşe sokacaktır.”

Hakemlik müessesesini kurmayan ve hakem kararlarına uymayan topluluklarda ellerinden geleni yapmadan yaşayanlar ateş ehlidirler. Bugünkü insanlığın kurtuluşu hakemlik sisteminin tesisine bağlıdır. Bunun için iktidar olmak gerekmez. Sadece Müslümanlar siteler kuracaklar, hakemlik sistemini kabul edecekler ve aralarındaki sorunları hakemlerle çözeceklerdir.

Gerçi hakemlik sistemi ceza kanununda geçerli değildir, ama orada da bilirkişilik sistemi geçerlidir. Mahkeme masraflarını kooperatifler yüklenirlerse Müslimler kendi aralarında hakemlik sistemini kurabilirler. Böylece ateşe girmekten kurtulurlar.

Kur’an’ı 1400 yıl önce Araplara nâzil olmuş günü geçmiş kitap kabul edenler yanılıyorlar.

Hakemlik müessesesini ve siteleşmeyi gerçekleştirmedikçe insanlığın kendilerini bekleyen sosyal âfetlerden kurtarmaları mümkün değildir.

Sitemizi kurduğumuz zaman diğer ceza sistemimizi uygulayamayız ama nefy cezasını uygularız. Bu da bize yeter.

İktidar olmak hiçbir şey ifade etmez. Önce kendimiz kendi işletmelerimizde ve sitelerimizde İslâmiyet’i yaşamaya başlamalıyız.

Biz “Akevler”de böyle bir site kurmaya çalıştık. Şartlar müsait olmadığı için, bizim bilgimiz yeterli olmadığı için, birden büyümeye başladığımız için, siyasete karıştığımız için başaramadık.

Şimdi ise artık zamanı gelmiştir. Şartlar müsait olmuştur. Anayasa ekseriyeti ile iktidardayız.

“Akevler” denemesi bize yeni siteleri daha sağlam bir şekilde kurma imkânını vermiştir. Küçükten başlayabiliriz. Siyasetten ya uzak dururuz , ya da “Adil Düzen Partisi”ni kurarız. İktidar olmakta gözümüz olmaz; Partimizi sadece korunma ve uzlaşma aracı olarak kullanırız. “Adil Düzen” üzerinde diğer partilerle uzlaşıp “Millî Mutabakat Hükümeti” kurmadıkça yönetime katılmayız. Heykellere yemin etmeyiz.

 

خَالِدًا فِيهَا (PALıDan FıyHAv)  

“Orada haliddirler.”

Yahudilere, Hıristiyanlara, Müslimlere sorarsanız; kendilerinden başka herkes cehenneme gidecek, kendileri ise cehenneme gitseler bile biraz sonra oradan çıkacaklardır.

Oysa burada çok açık olarak Allah ve resulüne isyan eden ve O’nun koyduğu şeriat hükümlerine uymayan kimse kim olursa olsun; ister Müslim, ister kâfir, ister mü’min, ister ateist, ister Türk, ister Rus, ister Yahudi, ister Japon, yani her kim olursa olsun, yargı kararlarına uymazsa cehennemliktirler ve ebediyen orada kalacaklardır diyor.

Men” kelimesini kullanmaktadır. O halde biz cehennemden kurtulmak istiyorsak, kooperatifler kurup hakemlik sistemlerini çalıştırmalıyız.

Kooperatiflerde paylar hayatta taksim edilir. Kooperatif hakemleri karar verirler. Miras hükümleri Allah’ın istediği şekilde paylaştırılabilir.

Şirketi mufavada hükümleri ile bunu çok kolaylıkla sağlayabiliriz. Herkes kooperatife ortaktır. Herkesin ortaklığı sözleşmelerle bağlıdır. Vasiyetleri de ona göre yapılır. Buna uymayanlar kooperatiften çıkarılır. Ona da medeni kanuna göre pay verilir.

“Akevler” ortakları, “Adil Düzen” inananları bu âyeti hiçbir zaman beyinlerinden yani akıllarından çıkarmamalıdırlar.

Devleti yıkmakla değil, devleti yaşatarak içinde şeriatı yaşama yollarını aramalıdırlar.

Eğer daha iyi bir devlet varsa, oraya hicret edebilirler.

 

وَلَهُ عَذَابٌ مُهِينٌ (Va LaHuv GaÜABün MuHIyNun)  

“Onun için mihnetli azap vardır.”

Mihnetli” sıkıntılı demektir. “Muhanat” yorucu demektir.

Yukarda “büyük fevz budur” denmiştir. Orada marife kullanmıştır. O dünya hayatındaki başarıdır. “Adil Düzen” kurulmuş olacak ve insanlığı bekleyen felaketlerden korunmuş olacaklardır.

Bu hakemlik sistemini kurmayanlar, kendi “Adil Düzen Siteleri”ni oluşturmayanlar, mihnetli bir azap içinde olacaklardır. Yani, bunlara helâk gelmeyecek, ancak çok sıkıntılı hayatı bu dünyada yaşayacaklardır. Âhirette ise nârda hâlid olacaklardır.

Kur’an’ı okuduğumuz zaman, Kur’an’ın bize söylediklerine kulak vermeliyiz.

Artık Allah’ın kurtuluş çağrısına, dünya ve âhiret saadetine kulak vermeliyiz.

Miras âyetlerinden sonra bu âyetlerin gelmesi bize şunu bildirmektedir. Miras hükümleri devlet aşamasından önce de vardır. Babalarının malları çocuklarına kalıyordu. Miras âyetleri bölüşmeyi adil hâle getirdi. Yine devlet aşamasından önce hakemlik de vardı. Kur’an bunu müesseseleştirdi.

O halde devlet İslâm devleti olmasa da biz aile hayatımızı ve site hayatımızı İslâmî hükümlere göre yaşayabiliriz. Halkımız buna hazırlanmalıdır.

 

Bizim neslin elli senelik uygulaması bizi buralara getirdi.

Bu çalışmalarımız bizi iktidar etti ama sonuç ne oldu?

Kurtuluş Avrupa Birliği’ne girmede arandı!

Kendisi bitmiş bir dede, nerde kaldı başkasına himmet ede!

Avrupa Birliği’nin nesi vardır? Oraya girmekle nasıl kurtulunacaktır? Ağır yükle o da batacaktır.

Demek ki siyasi yol çıkar yol değildir. 

Çıkar yol Adil Düzene göre ekonomik işletmeler kurmak, Adil Düzene göre siteler oluşturmaktır.

 

Rabbimiz!

Taşıyamayacağımız yükü bize yükleme.

 

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 281. SEMİNER         Yorum-111            İstanbul, 03 Aralık 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

(Üsküdar’da Selahattin Öztürk değerlendirecektir.)

 

İŞLETMEDE MUHASEBE VE HAKEMLİK

500 yıldır Avrupa’da sermaye tekeli oluşturulmaktadır.

Yahudi sermayesi dünyada tekel sermaye oluşturup dünyayı tekel hâline getirmek ve sermaye yönetimini tesis etmek istemektedir. Bunun için ilk savaşı toprak sahipleri ile yapmış, onları bertaraf ettikten sonra savaşı orta ve küçük sermaye sahiplerine karşı açmıştır. Bunu çıkardığı kanunlarla sağlamıştır. Ücret, kira, vergi, faizli kredi, sosyal güvenlik, kalite bahanesiyle konan bir sürü yasaklar, orta sınıfı Avrupa ve Amerika’da çökertmiş, sermaye böylece tekel kurmuştur.

Rusya ve Çin gibi ülkelerde bu çökertmeyi ekonomik yoldan başaramayınca, bu sefer sosyalizmle küçük ve orta işletmeleri ortadan kaldırmıştır.

Ne var ki, bu sefer Türkiye ve Hindistan gibi ülkelerde KOBİ’ler gelişmeye başlamış, sermaye henüz buralarda başarılı sonuç alamamıştır. Bugün bu savaş devam etmektedir.

Yahudi tekel sermayesi küçük ve orta işletmeleri yok edip tüm dünyada tekel ekonomiyi tesis ile meşguldür. Özelleştirme bu uygulamanın bir uzantısıdır. Halktan zorla alınanlar şimdi sermayeye peşkeş çekilmektedir.

Buna karşılık halk ekonomisi de büyük sermaye ile savaşmaya devam etmektedir. Direnmektedir. Halk sermayesinde başı çeken ülke ise Türkiye olmaktadır. Müdahalelerle yediği darbelere rağmen karşı direncini artırmış ve bu çetin savaşı yapmaktadır. Daha çok Müslüman müteşebbislerin oluşturduğu işletmelere darbeler gelmektedir. Ama bunlar çökmemiştir. Yimpaş, Kombassan, İhlas, Jetpa bu saldırı hedeflerinin başında olan işletmeler olmuştur. Sindirilmiş ama çökertilememişlerdir. Bu arada birçok İstanbul işletmesi kapanma durumuna gelmiştir.

Ne var ki Anadolu müteşebbisleri 28 Şubat’tan sonra yeniden nefes almaya başlamışlardır.

HALK İŞLETMELERİNİN BAŞARIYA ULAŞMALARI İÇİN

KUR’AN’IN DÖRT EMRİNİ MUTLAKA YERİNE GETİRMELERİ GEREKMEKTEDİR:

a)      Kur’an her türlü borç ve alacakların mutlaka yazılmasını, yani net muhasebe tutulmasını emretmektedir. Oysa sermaye öyle kanunları yaptırmıştır ki, her şeyi yazdığınız takdirde ezilir gidersiniz. İki sene sonra borçlu olarak işinizi kediye yüklersiniz. “Akevler” 40 senelik çalışmasında şunu başarmıştır. Hem her şeyi yazmıştır, ama işletmeler ezilmemiştir. Bu nasıl başarılmıştır? Kanunların verdiği imkanlardan yararlanılmıştır. Biz isteyen işletmeye bu sistemi öğretmeye hazırız. Muhasebe kurslarını açabilirler. Biz onlara altı ay içinde her gün en az iki saat ders vermek suretiyle kabiliyetli muhasiplere bu muhasebe şeklini öğretebiliriz.

b)      İkincisi de, yine Kur’an’ın emrettiğine göre aralarındaki ihtilafları hakemler yoluyla çözmelidirler. Bunun için işletmeler yapacakları sözleşmelerin sonunda “nizalar hakemler yoluyla çözülür” maddesini eklemelidirler. Hakemler müessesesini kurmalıdırlar. Yine bizim 40 senelik çalışmalarımızla geliştirdiğimiz hakemlik sistemi vardır. Bu hususta da yardımcı olmaya hazırız.

c)      Üçüncü olarak, aralarında faizsiz kredileşme sistemini getirmelidirler. Allah’la harb olan faizden uzaklaşmalıdırlar. Kâğıt para ile borçlanma bir faiz işlemidir. Ödemeler TL üzerinden, borçlanmalar ise buğday, demir veya toprak bedeli üzerinden olmalıdır. Bu hususta da bizim 40 yıllık çalışmalarımız vardır. Yardımcı olmaya hazırız.

d)      Nihayet, dayanışma ortaklıkları kurmalıdırlar. Bugün sigortasız hiçbir iş yapılamaz. Primli sigorta ise faizli sistemdir. Küçük ve orta sınıfı ortadan kaldırır. Oysa “dayanışma ortaklığı” şeklinde oluşan sigorta küçük ve orta işletmeleri büyük işletmelere karşı korur.

Bütün bunların başarıya ulaşması için muhasebe ve hakemlik sistemi başa alınmalıdır.

Kur’an’ın gösterdiği yoldan başkası ile yürümek mümkün değildir, Kurtuluş mümkün değildir.

Bu sistem yalnız küçük ve orta işletmeleri değil, büyük işletmeleri de kurtaracaktır; hattâ tekel sermayeyi de kurtaracaktır. Yoksa ekonomik tufan sömürü sermayesini alaşağı edecektir. Dolar, hattâ Euro tepetaklak gidecektir. Bunlar Kur’an’ın uyarılarıdır.

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 281. SEMİNER            Yorum-111       İstanbul, 03 Aralık 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI     (Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

İÇTİHAT

İnsan dünyaya geldiği zaman içtihat yapmaya başlar. Ağlamak suretiyle ihtiyaçlarını annesine bildirir. Çocuğun yürümeye başlamasına dikkat ediniz, her çocuk farklı şekilde yürümeyi öğrenmektedir. Yani, içtihadını yapmaktadır. Dil öğrenmesine bakınız, her çocuk farklı şekilde konuşmaya başlar. Ve herkesin farklı dili ve sesi vardır. Bunlar çocuk için bir içtihat konusudur.

Çocuk annesiyle didişmeye başlar. Dediklerini yapmaya başlar, dayak yer ama yine onun kucağına koşar. Bu çocuğun araştırmasıdır. Annesinin veya büyüğünün dediğinin aksini yapar. Böylece kendisi denemelere girişmekte ve içtihat yapmaktadır.

Çocuğu müçtehit yetiştirme hususunda resmi bir program uygulayamayız. Annesini yetiştirmiş olmamız gerekir. Eğer anne müçtehit ise çocuğu da müçtehit olur.

7 yaşından sonra çocuk annesinden aldığı öğütleri, babasından aldığı emirleri, arkadaşları ile oynarken arkadaşları ile olan ilişkileri, aile dışı büyükleriyle ve öğretmenleriyle olan ilişkilerinde hep içtihat yaparak gelişir. Nihayet kendisi kişilik kazanarak kendi içtihat usullerini kendisi kurar.

15 yaşına gelip de evlendiği zaman büyük sorunlarla karşılaşır. Yabancı birisiyle en yakın ilişkiler içindedir. Karı-koca içtihatlarıyla ve yaptıkları uzlaşmalarla nihayet ortak yaşama kurallarını geliştirirler ve her ailenin ayrı şeriatı olur. Doğan çocuk bu şeriat içinde büyür.

Bizim topluluk olarak burada müdahalemiz ancak eğitim sistemi ile olur. Eğitim de iki yoldan yapılır. Mabetlerin ve mekteplerin eğitimi. Mabetler insanların duygularına hitap ederler, insanlara iyi alışkanlıklar kazandırırlar. Mektepler ise insanların fikirlerine hitap ederler ve insanlara iyi içtihat yapmayı öğretirler.

İçtihat yapmak demek, meşru kararlar alabilmek demektir. Her insan tüm yaşamı boyunca kararlar almaktadır.

O halde insan “içtihat” yapmaktadır. İçtihat ilmine “usul ilmi” diyoruz.

Medreselerde “usul” çok ileri seviyede öğretilmiştir. Ne var ki, bu ilim ilk ve orta öğretime dayanmadığı için birkaç seçkin kişiden başkası usulü anlayamamıştır, uygulayamamıştır.

Usul derslerine ilkokulun birinci sınıfında başlamamız ve doktoraya kadar hep usul üzerinde durmamız gerekir.

Şimdi size ilk okulun ilk sınıflarında usul dersi nasıl verilir, onu anlatmaya çalışalım.

İlkokulun ilk üç sınıfında öğrencilere sadece iki şeyi öğretmeliyiz. Biri yazı, diğer tam sayılar üzerinde dört işlem; toplama, çıkarma, çarpma ve bölme. Yalnız bunları öyle öğretmeliyiz ki çocuk aynı zamanda usulü de öğrenmelidir.

Usulün temeli kıyastır, yani benzetmedir. Benzer yerlerde benzer davranışlarda bulunmak demektir.

Zaten bizim bütün hayatımızda yaptığımız hep bu benzetmedir. Biz kardeşimizi nasıl tanırız? Çünkü gördüğümüz iki kişi birbirine benzemektedir. O halde bu kardeşimizdir diyoruz. Dün yediğim armut karnımı doyurdu. Bugün soframa gelen dünkü armuda benzediği için onu yiyorum. O halde içtihat yapmak demek, benzerlere benzer hükümler uygulamak demektir.

İçtihat demek, benzerlik melekesini geliştirmek demektir.

Bunu ilkokul birinci sınıf öğrencisine nasıl öğreteceğiz, nasıl alıştıracağız?

Bunun için çok yararlı bir metodumuz vardır:

a)       Çocuğu 7 yaşında Kur’an kursuna gönderiyoruz. 10 yaşına kadar Kur’an harfleri ile okumayı öğreniyor. Kur’an yazısı hareke yazısıdır. Yani sesli harfler yoktur, onun yerine harflerin üstüne ve altına konan esre, üstün ve ötre ile sesli harfler ifade edilir. Bu bir yazı tekniğidir.

b)       Sonra çocuğumuzu 7 yaşında ilkokula gönderiyoruz, üç yıl içinde yani 10 yaşına kadar aynı zamanda harf yazısını öğrenir. Harf yazısında sesli harfler de birer harftir, diğer sessiz harflerin arasına girer, öyle yazılır ve öyle okunur.

c)       İşte çocuk böylece iki tür yazıyı ayrı ayrı yerlerde öğrendikten sonra, çocuğa şu öğretilir. Kendisine hareke yazısı ile bir metin verilir, bunu harf yazısına çevir denir. Böylece çocuk iki yazı arasındaki karşılıklı harfleri öğrenmiş olur. Her iki harfin ortak sese delalet ettiğini öğrenir. Ortak illet mefhumunu geliştirir. İki yazı arasındaki kuralları karşılaştırarak kıyas kanunlarını öğrenmiş olur.

d)       Tersi de yaptırılır, yani harf yazısından hareke yazısına çeviriler yaptırılır. Böylece simetrilik ve mütekabiliyet kavramlarını öğretmiş oluruz.

Dördüncü sınıfa geçtikten sonra Türkçe derslerinin yanında bir de Kur’an Arapçası öğretilir.

Bu Arapçanın yararı, insanlığın en zengin ve çağları birbirine bağlayan dilini öğretmiş olacağız. Bu sayede çocuk yalnız ailesinin yahut ulusunun değil, insanlığın ferdi olacaktır. Ama bu öğrenimin başka bir özelliği daha olacaktır. O da Arapçadan Türkçeye, Türkçeden Arapçaya tercümeyi öğrendiği zaman, kelimelerin arasındaki benzerlik, gramer kuralları arasındaki benzerlik ona kıyası, yani düşünmeyi, yani içtihadı öğretecektir.

Bu kıyas sistemi matematikte de çok kolay öğretilecektir. Mesela, analitik geometri sayılarla şekiller arasındaki benzetmeyi öğretir. Ayrıca sayılar ve şekiller arasında da hep benzerlik vardır. Matematikte konfor tasvir diye bir ilim şekli benzerlikler arasında geliştirilmiştir.

Sömürü sermayesi dünyanın gelişmesini istememektedir. Kendi sömürüsünü sürdürmek için dünyanın cahil kalmasını istemektedir. O sebepledir ki Türkiye’de Kur’an okunmasını yasaklatmakta, dinî okulları kapattırmaktadır, Arapça yazıyı yasaklatmaktadır.

Biz ne yapmalıyız? Bunlara ait kitaplar yazmalıyız. CD’lerle bunları yaymalıyız. Ayrıca imtihan merkezleri kurmalıyız. Altı yaşındaki çocuklardan imtihanı kazananlara ödüller vermeliyiz. Böylece çocuklarımızı müçtehit olarak yetiştirmeliyiz.

Ne yazık ki bizi cahil bırakmak isteyen bu zihniyet Türkiye’de “içtihat düşmanlığı” yapmakta, utanmadan içtihat kapısının kapandığını söylemektedir. Hiç tereddüt etmeden bunu söylemenin küfür olduğunu duyururum. Allah’ın teşri ettiği içtihadı kim kapatabilir? Buna kim inanır? Ancak müşrikler inanır.

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3453 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2648 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2137 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2160 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2333 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2384 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2605 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2659 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2973 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3120 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3409 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5458 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3848 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3697 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3401 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3858 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3820 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4096 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4607 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3004 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3102 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3953 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3808 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2930 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3938 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7693 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5579 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4162 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3562 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3708 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4717 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4429 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4724 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4646 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4798 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4538 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3383 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4460 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3610 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5153 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3839 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5135 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4991 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4916 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3517 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3467 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3682 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5141 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4195 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5402 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4076 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5254 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4405 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4416 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4560 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4756 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5307 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4107 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5250 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4512 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3832 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4364 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4575 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4103 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4085 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4075 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4533 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5634 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9792 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4636 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3690 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3842 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3351 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3374 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3736 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5688 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4239 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3437 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler