Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 284
NİSÂ SÛRESİ 20-22.AYETLER TEFSİRİ
26.12.2004
2232 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   284

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi        24-26 Aralık 2004      Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 284. SEMİNER      (CUMA-C.TESİ-PAZAR)      İst. - Ank., 24-26 Aralık 2004

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL              Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

*HAFTALIK TEFSİR SEMİNERİ  [Cuma Üsküdar (19.00-21.00), Cumartesi Yenibosna (18.00-21.00)]

NİSÂ SÛRESİ TEFSİRİ - 10

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 18.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır.

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Reşat Nuri Erol, Lütfi Hocaoğlu, ve ………..… dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Cuma günü Üsküdar’da Reşat Nuri Erol tarafından;    diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır.

Hedefimiz; bu Seminer Notlarının İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır.     SÜLEYMAN KARAGÜLLE

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

وَإِنْ أَرَدْتُمْ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَكَانَ زَوْجٍ وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنطَارًا

فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْئًا أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا(20)

وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ أَفْضَى بَعْضُكُمْ إِلَى بَعْضٍ وَأَخَذْنَ مِنْكُمْ مِيثَاقًا غَلِيظًا(21)

وَلَا تَنكِحُوا مَا نَكَحَ آبَاؤُكُمْ مِنْ النِّسَاءِ إِلَّا مَا قَدْ سَلَفَ إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًا وَسَاءَ سَبِيلًا(22)

 

وَ (Va)  “Ve”

Bundan önceki âyette kadınlara vâris olma haram edildi. Yani, kadınların kendi rızaları olmadan onları birbirine devretme, onları eşya olarak kullanma haram kılınmıştır. Hattâ bu haramlığa bakarak, kölelerin bile zorla cariye yapılması meşru yapılmayabilir. Karı koca esir olmuşlarsa, çocukları varsa veya yoksa, eş olarak kalmak istiyorlarsa tefrik edilmemeleri gerekir.

Kadınları cinsi ilişkiye zorlama fahiş bir günah kabul edilmiştir. Erkeğe ikinci evlenme yetkisi verilmiş ama kadına zorla mâlik olma haram kılınmıştır. Bu ikrahla nikahın gayri meşruluğuna delâlet etmez. Burada ona atıf yapılmıştır. Şimdi ikinci evlilik ele alınmış, ilk karının veya karıların hukuku üzerinde durulmuştur.

إِنْ أَرَدْتُمْ (EıN EaRadTuM)  “Murad ederseniz.”

İn” ile getirilmiştir. Murad edilmesi beklenen bir şey değildir.

Murad” kelimesi ile; başka bir kadınla evlenmeye kalkışan kimse, eski karılarına boşanma, haklı boşanma sebebini ortaya koyar. Yani, ikinci evlenmeye kalkışan, hitbede bulunan yani birisini belirleyip onunla evlenme müzakerelerine girişen kimsenin eski karıları, kocalarından tam mihir alarak ayrılabilirler. Nikahlanmış olmaları şart değildir.

İşte bu sebepledir ki “Eradtüm” deyip; “Nekehtüm” veya “Zevvectüm” dememektedir.

Sığanın çoğul hâlinde kullanılması evlenmenin sosyal olay olmasıdır.

Oysa “Zevc” kelimesini müfred (tekil) olarak kullanmıştır.

Bu âyette evlenmelerin açık olması, yazılı olması, tesmiye edilmemişse mihri mislin, tesmiyede asgari mihirin şart koşulması ve nikâhın ifade edilmesi gibi hükümler konmuştur. Çünkü nikahla bile sıhri akrabalıklar doğmaktadır.

اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ (EısTıBDALa)  “Zevci istibdali murad ederseniz.”

Bedel” “Beden” kelimesi ile akrabadır. Esir düşen kimselere karşılık verilen şeye bedel denmektedir. “Beden” kelimesinden “l” harfi ile manâsını değiştirmiştir.

Burada ikinci evliliği “Bedel/ İstibdal” kelimesi ile ifade etmiştir. Çünkü yeni evliliğe kalkışmak demek, eski eşlere haklı boşanma hakkını tanımaktadır. Buna kalkışan kimse eski eşlerinin tam mihir alarak ayrılmalarına sebeptir, illettir.

Erkeğin her zaman karısını mihrini vererek boşama yetkisi vardır.

Kadının da aldığı mihri iade ederek veya mihirden vazgeçerek kocasından ayrılma yetkisi vardır.

Ayrıca erkek kusurlu karısından tam veya kısmen mihri geri alarak hakemlerin kararı ile ayrılabilir. Buna “hul” diyorlar. Kadın da kusurlu kocadan mihri tam veya kısmen alarak ayrılma yetkisine sahiptir.

Burada belirtilen, yeni evlenmeye kalkışan erkeğin tam kusurlu olması ve eski karıların her zaman tam mihri alarak ayrılma hakları olduğu ortaya çıkmaktadır. Müeccel olan mihirler de muaccel hâle dönüşür. Yani, kadın mihrini alarak yine de isterse ayrılmayabilir. Yeni evlilik eski karıları tam yetkin hâle getirmiş olur. Onlar ne yaparsa yapsınlar mihirleri geri isteme yetkileri olmaz.

مَكَانَ زَوْجٍ (MaKAvNa ZaVCın)  “Zevcin mekânını istibdal etmeyi murad ederseniz.”

Zevc” kelimesi müfred ve nekire olarak kullanılmıştır.

Kendisini değiştirmek değil de, “Mekânını” değiştirmekten bahsetmektedir.

Kendisini değiştirmek, onu eşya kabul etmektir. Oysa o insandır, kimse onu alıp satamaz. Sadece yerini değiştirir, mekânını değiştirir. Yeri de birinci veya ikinci veya üçüncü karı iken, yeni eş alarak eski eşin yerini düşürmek anlamına gelir. Her gece kendisi yanında kalırken, şimdi iki gecede bir veya üç gecede bir yanında kalacaktır. Koca karısının yanında olan karıya ait mekânı başka bir kadın ile değiştirmektedir.

Bu âyet aynı zamanda kadınlar arasındaki kısmeti de teşri etmektedir.

Demek ki ikinci evlilik kadına ait mekânı değiştirmek olacaktır.

Burada hem zevc hem de mekân nekiredir. Yani, bütün mekânların değiştirilmesi gerekmez.

Burada sığanın cem olarak kullanılmasından anlaşılıyor ki, böyle yapan bir erkeğin mihrini âkilesi (dayanışma ortaklığı) ödemek zorundadır. Yani, mihir dayanışma ortaklığının teminatı altındadır. Nafaka da öyledir. Karısının nafakasını temin edemeyen kocanın âkilesi onu tediye etmek zorundadır.

وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ (Va EaTaYTuM EıXDAvHunNa)  “Birine ita etmiş olsanız.”

Burada mihirin esasta acilen verilmiş olması gerekir. Tecil edilmiş olsa bile, bu durumda acil hâle geldiğine işarettir. Bunun için “Faradtüm” denmemiştir. 

Birine” denmek suretiyle anlıyoruz ki, mihir miktarının eşler arasında eşit olması gerekmez. Eşler mihirlerini istedikleri kadar pazarlıkla tesbit ederler. Eğer bir kadın kocasının kendisinden sonra başka bir kadınla evlenmesini istemiyorsa, çok ağır diyet koyar ve kocasının evlenmesini zorlaştırır.  

Yeni evliliğin başka bir şartı da, eski eşlerinin almış oldukları nafaka yani aynı geçim seviyeleri düşmelidir. Yani, kocanın durumu bozulsa da, veya yetmese de, eski hayat seviyelerini yaşamak durumundadırlar. Bu karılar arasında eşittir. Sadece ev çocuklara göre büyük veya küçük olabilir. Bunları temin edemeyen erkeğin âkilesi bunları sağlamak durumundadır.

Bunun anlamı şudur ki, yeni evlenen erkek âkilesinin muvafakatini almak durumundadır. Yoksa âkilesiz kalırsa o toplulukta yaşayamaz. Âkilesizler bucağına gitmek zorunda kalır ve orada askeri hayat yaşar. Tabii oraya belki yeni eşi de gitmez.

قِنطَارًا (QıNOARan)  “Kantarlarca vermiş iseniz yine de ondan bir şey ahzetmeyiniz.” 

Kantar” aslında kaldıraç demektir. Bir tarafa hafif ağırlık koyar, diğer tarafa ağır bir şeyi koyarsanız, o zaman oynatabilir yahut kaldırabilirsiniz. Bugün buna baskül denmektedir. Köprülerin ayakları bu suretle sabitlendiği için köprülere de kantar denmektedir. Bunu tonlarca şeklinde ifade edebiliriz.

Nikâhta mihir belirlenmemişse mihir misl olarak belirlenir. Bu da kadının mensup olduğu aile ile ilgilidir. Bu belirlemede ekal mihir vardır, ondan aşağı tesbit edilemez. Bu da bucakların şeriatına göre belirlenir. Her bucak için ayrıdır. Bir de karı koca istedikleri kadar anlaşarak tesbit ederler. Bunun üst sınırı yoktur. Onun için “Kantarlarca” denmektedir.

Koca bulabilen kadınlar, mihirlerini yükselterek kocalarının ikinci evliliklerine mâni olabilirler.

Şeriat bir denge düzenidir.

Eğer kadınların sayısı erkeklerin sayısına eşitse, o zaman mâli olarak herkes bir kadınla evlenir. Ender olarak iki kadınla evlenmeler de az sayıda erkekleri bekâr bırakır ve bütün erkeklerin daha çok çalışmalarına sebep olur.

Avrupa’da ve kapitalist ülkelerde bu politika uygulanmakta ve az miktarda işsizlik oluşturularak iş hayatı dengede tutulmaktadır. Böylece herkes iş bulma derdi ile patronların kölesi olmaktadır.

İslâmiyet bunu erkekleri kadınlara köle etmekle sağlamıştır. İslâmiyet erkekleri sermaye sahiplerinin esiri yapacağına, karılarının esiri yapmıştır.

Ama eğer kadınların sayısı erkelerden çoksa, elbette kadınlar hizmetçilerini paylaşacaklardır. Birinin hizmetçisi olacak, diğeri kimsesiz bırakılacak! İslâm düzeninde böyle bir şey olamaz.

İşte bundan dolayı bütün sosyal patlamalar, insanların şeriata razı olmamalarından ileri gelmektedir.

فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْئًا (Fa Lav TaEPuÜUvHu MıNHU ŞaYEan)

“Ondan bir şey ahzetmeyiniz.”

Burada emir yine topluluğadır. Yani, eğer kadın mihri alır, sonra kusurlu olarak boşlanırsa, mihri iade etmesi gerekir. Ancak, eğer kadın bunu iadeye muktedir olmazsa, hattâ olsa bile bunu âkilesi iade edecektir. Yani, mihir sigortalanmıştır.

Erkek ödeyemezse onun âkilesi, kadın gerektiğinde iade edemezse onun âkilesi tediye edecektir.

Hattâ mezhepler isterlerse mihirlerin tediye veya iadesini âkilelere bırakabilirler. Yani, evliliklerini sigortalamış olurlar.

Kadının kendisini istemeyen eşinin yanında durma zorunluluğu ortadan kalkar. Mihrini alarak başka kocaya gider. Gerekirse ondan da mihir alır. Böylece kadın zenginleşir, çocuklarına daha çok miras bırakır.

Çok evlilik evli olmayan erkekleri çoğaltacağı için yeni koca bulmak kolay olacaktır. Bu eşleri maddî zorluklar veya başka eş bulamama zorunluluğu olarak bir arada tutma yerine, birbirini severek ve bağlanarak bir arada olmalarını sağlar.

“İslâm aileleri” demek, mesut aileler demektir. Tek evlilik aileleri demek, kavga yuvaları demektir.

Şeriatı dinlemeyenler ve uygulamayanlar sonunda acısını kendileri çekerler.

Allah; “Biz onlara zulmetmedik, onlar kendi nefislerine zulmettiler.” diyor.

أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَانًا (Ea TaEPuÜUvNaHuv BuHTANan)  

“Buhtan olarak onlardan ahz mı edeceksiniz?”

Buhtan” iftira demektir. “Behit” aslında konuşamayan demektir. Savunmasız yargı demektir.

Bütün hukukta itham edilenlere savunma hakkı verilir. İspat külfeti de iddia edenlere aittir.

Eski karılardan mihiri geri alma ancak ve ancak zina suçundan olabilir. Eğer kadın bu şartlar altında zina yaparsa, o zaman ondan verilen mihir her hâlü şartta geri alınır.

Buradaki bu ifade ile zina fiilini yukarıdaki hükümlerden istisna etmiştir.

وَإِثْمًا مُبِينًا (Va EıÇMan MuBIyNan)  “İsmi mübîn olarak.”

“Buhtan” yani iftira “ismi mübîn” olmaktadır. Yani, kadının zina ettiğinin tesbit edilmemesi hâlinde bu iftira olur. Eğer böyle bir iftira da mübeyyen ise yanı ispatlanmışsa, o zaman mihir geri alınır.  

Bir kimse “Ahmet Ayşe’nin zina yaptığını söyledi” derse; Ahmet’in onu söylediğini ispat edemezse, kendisi söylemiş olur ve zina cezasını o çeker.  

Bir gazete “Falan yerden aldığım habere göre bu böyledir” derse; sonra o haberi oradan aldığını ispat edemezse, kendisi söylemiş olur, kendisi sorumlu olur. İftira ile cezalanır. Mahremiyete aitse tazminat öder.

28 Şubat gizli haberlerini yayınlayan her yazar ve her gazete suçludur. Çünkü gizli haber yayınlanamaz. İşte Refahyol Hükümeti’ni yıkan asker değil, bunu önleyemeyen o hükümetin Adalet Bakanlığı olmuştur.

Burada iftira ve gizli haberle ilgili hükümler konmaktadır.

***

 

وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ (Va KaYFa TaEPuÜUvNaHUv)  “Ve nasıl ahz edersiniz.”

Bundan önce “Ta’huzunehu” demiş, inkârcı soru edatını kullanmıştır. Burada yine sordu ama şimdi de “Nasıl alırsınız!” dedi. Almanız mümkün değildir. Alınması şeriata uygun olmaz demektedir.

Birincisinde kendisinin yapılması men edilmiş oluyor, burada ise alış şekli men edilmiş oluyor.

Böylece haramlar ikiye ayrılmış oluyor. Haramun liaynihi onun yapılması haramdır. Mesela, livata haramun li aynihidir. Yahut, akraba ile zina haramun li aynihidir. Başkasının eşi olan kadınla cima haramun liaynihidir. Ama kadın ve erkeğin gizli cinsi ilişkileri ligayrihi haramdır. Yani, yapılış biçimi ile haramdır.

Aleni olmak, akde dayanmak şartı ile cima haram değildir.

İstibdalde ahzı hem li aynihi, hem de li gayrihi haram etmiş olmaktadır. Başka bir ifade ile buradaki zarar sadece karı koca arasında değil, doğrudan aile müessesesinedir... Nikahadır... Evliliğedir...

Sosyal ilişkileri dengede tutarsanız, baraj oluşur, onunla elektrik üretirsiniz. Yoksa sel olur, her tarafı tahrip eder, yok eder. Şeriatın koyduğu haramlar sosyal enerjiyi biriktiren birer barajdır. Şer’î müesseseler ise o barajlar üzerinde kurulmuş birer santraldir.

Zina yasağı cinsi enerjiyi biriktirir. Cinsi enerjinin depolandığı güç oluşmaktadır, onun üzerine kurulmuş evlilik müessesesi ise çocuk üreten santral olmaktadır.

Zinanın AIDS gibi bizatihi zararı vardır. Ama aile müessesesini çökerttiği için ligayrihi de zararı vardır.

Burada ahz edilemeyeceğini bildirmektedir.

وَقَدْ أَفْضَى بَعْضُكُمْ إِلَى بَعْضٍ (Va QaD EaFWAy BaGWuKuM EıLAv BaGWın)  

“Bazınız bazınıza ifda etmişlerdir.”

Fada” ile “Fidye” kelimesi akrabadır.

Bedel verilemeyince fidye verilir. Oruç tutulamazsa fidye verilir.

Erkek kendisi çocuk doğuramadığı ve çocuğuna süt veremediği için kadınla ortaklık kurmuştur. Kadın rahmini koyacak, çocuklarını emzirecek; buna karşılık erkek nafakayı temin edecek, askerlik yaparak ailenin savunmasını sağlayacak, böylece ortak olarak çocuk yetiştireceklerdir.

Fada” kelimesi fidyeleşme manâsını taşımaktadır. Şirketi mufavada ile de akrabalığı vardır. Yani, aile bir ortaklıktır. Ancak aile ortaklığı gelişigüzel bir ortaklık değildir. Akitle oluşan bir şirketten ziyade, fiilî şirketlerdendir, tabiî ortaklıklardandır.

Şirket akdi olmayınca da hukuk komşuluk ve yakınlık ilkelerine göre şeriatça belirlenecektir. Akde belli yerlerde müsade edilecektir. Alım-satımda akit serbesttir. Ne istersen o şartı koyarsın. Faiz gibi bazı istisnai yasakları vardır. Nikâhta ise şeriat asıldır, serbestlik istisnaidir. Dolayısıyla mihir veya diğer nafakada şeriatın koyduğu hükümler dışında hükümler koyamazsınız.

وَأَخَذْنَ مِنْكُمْ مِيثَاقًا غَلِيظًا (Va EaPaÜNa MiNKuM MİÇAQan ĞaLIyJan) 

“Sizden ğaliz misak ahz ettiler.”

Ğaliz Misak” demek, feshedilemeyen misak demektir. Bunlara “lâzım akit” denir.

Nezr ettiğin bir şeyden vazgeçemezsin. Yemin ettiğin ifadelerden rücu edemezsin, nikahı fesh edemezsin, talakı geri alamazsın, azat ettiğin köleyi tekrar köle yapamazsın, çocuğa izin vermişsen geri alamazsın, atadığın hakemi değiştiremezsin… Îlâ ve zıhar da böyledir.

Bir başkana biat ettikten sonra, oradan ayrılmadıkça onu azledemezsin.

Bunlara “geri alınamayan tasarruflar” denmektedir.

Mihir de böyledir. Belirlenmiş mihri sonra taraflar artıramaz veya eksiltemezler. Artan ve eksilen kısımlarda âkile garantisi olmadığından mahkemelerde mesmu da olmaz.

Bunlara “misakı ğaliz” denmektedir.

Bu âyet mihrin ve nafakanın misakı ğaliz hükümlerine tâbi olduğuna işaret etmektedir.

 

Not: Buraya kadar olan kısmı bozulan bilgisayarda yazmıştım. O bilgisayardan alıp Reşat’a gönderemediğim için ikinci defa yazmış oldum. Onu da sonra göndereceğim. İki yorumu karşılaştırınız ve aralarındaki ayrılıklara dikkat ediniz. Kur’an’ı her okuduğunuzda manâsı yeniden nâzil olur ve farklı manâlar anlarsınız. Bundan dolayıdır ki size sadece nasıl yorum yapacağınızı anlatmaya çalışıyorum. Kur’an’ı siz kendiniz anlayıp kendi hayatınızda uygulamaya çalışmalısınız. Her gün yeniden anlamalısınız. Her iki yorumu örnek olmak üzere alt alta koyarsınız ve değerlendirirsiniz. (15.12.2004)                                                                               Süleyman Karagülle

 

***

وَلَا تَنكِحُوا  (Va Lav TaNKiXUv)  “Nikâhlamayınız.”

Leka” yanak demektir. “Lıka” yanak yanağa gelmek anlamındadır. Kavuşmak olarak fiil olmuştur. “Lıkah” döllemek anlamındadır. “Nikâh” da iki şeyi birbirine bağlamaktır.

Nikâh” evlilik akdi anlamına gelir. Sadece nikâh akdi demektir. “Hattâ tenkiha zevcen ğayrahu” ifadesinde; duhul nikâh kelimesinden değil, zevcen kelimesinden dolayıdır. Nişanlılar birbirinin zevci değildirler. Zevc için duhul şarttır. Tezvic duhulu gerektirdiği halde, nikâh duhulu gerektirmez. 

Nikâhlamayınız” nehyi, akdi yapmayınız anlamındadır. Burada çoğul sığası kullanılmıştır. Emri topluluğa bildirmiş olmaktadır. Çünkü nikâh topluluğun teminatı altında olan bir akittir. Böyle bir akdi tescil etmeyiniz demektir.

Bunlar nikâhlanmadıkları halde cinsi ilişkide bulunurlarsa zina cezası ile tecziye olunurlar. Hattâ sadece zina değil, fuhuş cezası ile tecziye olunurlar.

مَا نَكَحَ آبَاؤُكُمْ  (MAv NaKaXa EaBAEuKuM) 

“Eblerinizin nikâh ettiklerini nikâhlamayınız.”

Burada nikâhlanan zi şuur (şuur sahibi) kadınlar olduğu halde, neden şuursuz varlıklar için olan kelime yani “” getirilmiştir. Çünkü nikâhlanan kadının kendisi değil, sadece rahmidir.

Nikâhlanan kadın çocuk yetiştirmek için rahmini ortaklığa koyuyor. Erkek ise menisini ortaya koyuyor. Kadın rahmini ve sütünü vermesi ile çocuk yetiştirmeye katılıyor, erkek ise nafaka temin etmek ve onu korumakla yükümlü oluyor.

O halde nikah bir ortaklık akdidir. Dolayısıyla ortaklık kadını değil rahmi ortak eder. Bunun dışında kadın tamamen serbesttir. Kocanın o kadının başka yanlarına karışma yetkisi yoktur. Kadın çalışır, ticaretini yapar veya okur ve başka işler yapar. Rahme zarar vermeyecek hiçbir işe kocası karışamaz.

Buradaki “”nın anlamı budur. Kadını küçük düşüren değil, kadını hür yapan bir ifadedir.

Eâbâ” kelimesi, babalar anlamına geldiği gibi babaların babası, dedeler anlamına da gelir. Dolayısıyla dedelerin nikâhlandıkları ile de nikâhlanmak men edilmiştir. Babaların babaları ile de sabit olmaktadır.

Anaların babası babadan addedilmese de, kıyasla onlar da haram olmuş olur. Yani, usulden birinin eşi olan birisini nikâhlamayınız.

Burada karşılıklı olarak şu sorulur.

Kız anasının kocası ile nikâhlanabilir mi?

Bu hususta duhul olmuşsa nikâhlayamaz. Ama duhul olmamışsa ona istisna getirilmiştir.

Burada ise mutlak ifadede nikâh olması yeterli sayılmış, duhul olsun olmasın haram kılınmıştır.

Nikâh” kelimesini müşterek ortak kabul edenler vardır. Yani, hem duhul anlamında, hem de ahit anlamında anlayanlar vardır. O zaman kıyasla bu böyle babasının nişanlısı ile evlenmesi caiz görülebilir.

Biz “Nikâh” kelimesini müşterek kabul etmiyoruz. Dolayısıyla babasının nişanlısı ile de nikâhlamayı kabul etmiyoruz. Bu takdirde kadınla erkek arasında fark ortaya çıkıyor. Anasının nişanlısı ile kız evlenebildiği halde, babasının nişanlısı ile oğul evlenemiyor.

Bu farkın neden teşri edildiğinin hikmetini arayabiliriz.

Nişanlı geline bakma yükümlülüğü kayınpedere getirilmemiştir. Oysa üvey anneye bakma yükümlülüğü oğluna getirilmiştir. Şöyle ki; baba ölse, kadın ayrılmak istemezse mufavada şirketinde kocasının evinde ölünceye kadar kalacaktır. Oysa o ev aynı zamanda vârislerindir. Dolayısıyla aynı yerde kalma durumunda olanlar için nikâh meşru değildir. Bu bakımdan burada fark edilmiştir.

Siz de düşünüp fark üzerindeki hikmetleri ortaya koyabilirsiniz.

مِنْ النِّسَاءِ  (MiNa elNıSAEı)  “Nisadan, kadınlardan.”

Kadınlardan” kaydını getirmekle, duhul olmuş kadınlar şartı getirilmiştir.

Nisâ” kelimesi evli kadınlar anlamına gelir. Evli olma şartı yoktur. Evlenecek yaşta olan kadınlar anlamına gelir. Demek ki eğer kız baliğ olmadan nişanlanmışsa onunla evlenilmez. Kıyasen, duhul olmamış kadınla da evlenme sözkonusu olabilir.

Şimdi koyacağımız kural şudur.

Çocuk yaşta olanın nafakası kocasına ait olsa bile, koca onu yanında bulundurmaz, sadece nafaka verir. Çocuk hıdane sebebiyle anasının yanında olur. Duhul olmayan kaynanası ile evlenmesi de caiz olmadığı için bunda bir mahzur yoktur. Yani, kızı ile nikahlı kimse duhul olmasa da kaynanası ile oturabilir.

Min en-Nisâ” kaydı, çocukları istisna etme şeklindedir. Kıyasen duhul olmamış kızları da içermiş olur. O zaman kız ile erkek arasında nikâh bakımından fark olmayabilir.

Yukarıda verdiğimiz hüküm “Min en-Nisâ” kaydı olmadan verdiğimiz hüküm olmaktadır. Şimdi reyimiz değişmiş oluyor.

İşte Kur’an bunun için mübîndir. Her kelimesi bunun için değiştirilemez.

إِلَّا مَا قَدْ سَلَفَ  (EilAv MAv QaD SaLaFa)  “Selef etmiş hariç.”

Bu âyet nâzil olmadan önce nikâh yapılmışsa o nikâhı muteber sayıyor ve boşatmıyor.

Şimdi farkına varmadan, bilmeden üvey annesi ile evlenmiş olsa, sonra üvey annesi olduğu anlaşılsa, artık ona zina cezası uygulanmaz ama nikâh da meşru sayılır. Çünkü iki nikâhtan biri sâkıt olacaktır. Diğeri zaten sâkıttır. Çünkü daha evvel boşanmış veya ölmüştür. O takdirde artık bunun tefriki gerekmez.

Bilerek böyle bir nikâh yapmışlarsa zina cezası uygulanır, ama nikâh sahih sayılır. Sadece nikâh olsa da nikâh sahih sayılır. Bunun için “Mâ tezevvece âbâukum” denmemiş de, “Mâ nakaha âbâukum” denmiştir.

Bu “Selef” hükmü faizde de geçmektedir.

Bazı konular vardır ki, olan yanlıştır, ama olmuşsa artık o meşru olur. Feshedilmez. Mesela, bir kimse iki kızla evlense, sonra bunların kardeş oldukları ortaya çıksa, artık bu nikâh iptal edilemez. Ama evlendiği kimsenin kardeşi olduğu ortaya çıksa, bu evlilik bâtıl olduğu için feshedilir.

Bilerek bir kimse iki kız kardeşi alsa, zina cezası uygulanır ama evliliklerine artık müsade edilir. Ama kardeşi ile böyle bir evliliğe müsade verilmez.

إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً (EınNaHUv KAvNa FAXıŞaTan)  “O fahişedir.”

Yani, bu zinadan daha büyük bir suçtur. Zina cezası verilir, köleleştirilir, kadınlar müebbet olarak evlerde hapsedilirler. Erkekler sürülürler ve hadım yapılırlar. Akrabaları ile zina yapanın cezası budur.

Bize göre budur.

Bu ceza uygulanmadığı takdirde aile müessesesini yaşatamayız, yargısız infazlar ortaya çıkar.

Bütün bu cezaların başka bir özelliği daha vardır. Bu tür cezalara mahkum olanlar, orayı terk eder kaçarlarsa ve kendilerini kaybederlerse; yahut Mekke’ye gider orada Harem’de sığınırlarsa, bunlar için herhangi bir takip yapılamaz. Çünkü takip eden bucak diyet isteyemez. Dışarıda infaz edemez. Yani katline fetva çıkaramaz. Böylece bucağından uzaklaşıp giden kimse artık takip edilmez olur.

Eskiden insanlar başka bucaklara gidemedikleri için bu büyük bir ceza olmakta idi. Ama şimdi gidilecek yerler çok olduğu için bu ceza büyük bir ceza sayılmaz. Ama bu sayede otopluluğun bucak içindeki yapısı bozulmamış olur.

Kur’an’da bunlara verilecek cezalar mücmel olduğu için topluluk uygun çözümler bulabilir.

Her ne olursa olsun, aile müessesesi bozulmamalıdır. Neseb sarih olarak belli olmalıdır.

وَمَقْتًا  (Va MaQtan)

Maktan” kelimesi “Ba’den” kelimesine akraba bir kelimedir.

Ba’d” uzak demektir. “Makt” da nefret edilen demektir. Tiksinilen, istenmeyen demektir.

“Fahişa” müesseseleşmiş kötülük demektir. Yani, sadece kendisinde kalmaz, çevreye de etki eder. Zinanın fuhuş hâline gelmesi bundandır.

Bir kadın zina yapar ve birkaç erkeği tatmin eder... Böylece birkaç erkek evlenmekten uzak kalır... Evlenmezler... Böylece birkaç kadın koca bulamaz... Bu sefer onlar da zina yapmaya başlarlar...

Bütün bunların sonucunda zincirleme reaksiyon gibi sosyal patlama ile aile müessesesi yıkılır.

Eğer bir fiil böyle ise o fiil fahişedir. Bunun için “fuhuş” değil de “fahişe” deniyor. Yani yaygınlaşma, başkalarını da kendine benzetme istidadı var demektir.

Makt” da böyle tam aksine bir etkidir. Herkes ondan nefret eder ve uzaklaşır.

İşte bu ifade bizim sürgün etme veya tecrit etme hükmümüzü teyit eder. 

Bu tür izdivaçlar normal bucaklar içinde bulundurulmamalıdır. Bu bucaklar kendilerini asıl kabul etmelidirler. Bunlara süfli bucaklarda yaşama imkânı verilmelidir. Bu tür izdivaçlar yapmış veya fahişe olmuş kimseler, kendilerine özgü bucaklarda yaşayabilirler. Ancak asıl bucaklarda oturamazlar.

Hapishaneler yerine düşük bucaklar tesis edilmelidir. Buranın yönetimi de demokratik olmayabilir. Askeri yönetim olabilir.

Kur’an nizamında, adil düzenin temeli hicrettir. Yani, hayatları birbirine uymayan kimseleri ayırmadır.

Vücutta da mikroplar ıslah edilemeyince onlar bir yerde toplanıp kapatılır. Ur aslında budur. Mikropları öldürebilirsiniz. Ama kendinizden olan kanser hücrelerine yapılacak şey onları hapsetmektir.

Tecrit bucakları, onların topluluğa yük olmadan kendi hayatlarını yaşamalarını sağlamak için gereklidir. Burada büyüyen çocuklar istedikleri zaman asıl bucaklara geçip oralarda yaşamaya devam ederler. Onlarla evlenebilirler. Hattâ buraya sürgün olanlar da asıl bucakta olanlarla evlenirlerse onlar da asıl bucaklara geçebilirler.

وَسَاءَ سَبِيلًا (Va SAEa SaBIyLan)  “Sebili saedir.”

Zengin babaları ile evlenen genç kızlar oğullarına göz koymuş olabilirler. Daha hayatta iken de onlarla ilişki kurabilirler. Böylece kötülüğe yol açmış, kötülüğe götürmüş olabilirler.

Sıhri akrabalık bunun için tesis edilmiştir. Sıhri haramlık olmazsa, birbirlerine gidip gelen baldız veya kaynana arasında ilişkilere yol açar. Ama haramlık onlar arasında kardeşlik sevgisini ve saygısını doğurur.

Süt anne ile haramlık da böyledir. Onlarda biyolojik yakınlık da vardır.

Topluluklar neseb dışında da yakınlıklar tesis etmek isterler. Kirvelik müessesesi böyle bir müessesedir.

İslâmiyet bunları tabiî kurallarla bağlamıştır. Akrabalık dört şeyle doğmaktadır:

a)       Neseb akrabalığı. Usul ve füru’, usulün kardeşleri kardeşler ve onların füruu neseb kardeşliğidir. Kur’an bunlara “erhâm” demektedir.”

b)      Sıhri akrabalıklar. Bunlar da neseb akrabalığı gibidirler. Eşin ana usulü, eşin füruu, bunlar daima akrabadırlar, boşansalar da akrabalıkları devam eder. Usulde akrabalık nikah için yeterlidir. Füru’ için duhul şarttır. Kardeşleri, usulün kardeşleri, kardeşlerin füruu ise nikah devam ederken akrabalık devam eder. Eğer nikâh sona ererse akrabalık da biter, evlenebilirler.

c)       Süt anne ve kardeşler. Bu da sıhri akrabalık gibidir. Süt emen çocuk o ailenin süt kardeşi olur. Akrabalıklar tamamen devam eder. Onlaın süt akrabaları çocuğun akrabası ile akraba olmazlar. Bu akrabalığın sınırını kıyasla neseb akrabalığına kadar götürmekteyiz. Bununla beraber bazı istisnalar ortaya çıkabilir.

d)      Köleler de birbirine akraba olurlar. Dolayısıyla bir kadın kendi kölesiyle evlenemez. Cinsi ilişkide de bulunamaz. Sahip olduğu anda azat eder ve evlenebilir, yahut akraba yapar ve bir daha onunla evlenemez. Erkek ise kadın köleye sahip olduğu zaman cariye yapar, yahut akraba yapar ve bir daha da onunla cinsi ilişki kuramaz. Kimin zamanında azad olurlarsa onların akrabası olarak kalır. Hattâ başka mirasçıları yoksa birbirlerine vâris olurlar. Oysa sıhri ve süt akrabalıklarda mirasçılık yoktur.

İşte akrabalar arasındaki evlilikler fahişedir. “Makttır ve sae sebîlâ”dır. Cezaları da ağırdır.

Böyle yapanlara zina cezası uygulanır. Bir de kendi medinelerinden sürülürler. Haramlık daimi ise nikâh feshedilir. Nikâh daimi değilse, o zaman nikâh sahih olur, sadece ceza uygulanır.

Aynı yerde yaşayan kimseler arasında sınıf farkı yoktur. Ancak farklı bucaklarda yaşayanlar arasında eşitlik olmayabilir. İcma ile haram olan hususları kendilerine helal yapmışlarsa, biz onların iç hukuklarına müdahale etmeyiz. Ancak o bucakları aşağı bucaklar olarak ilân ederiz. Mahkeme kararı ile ilân edilir. Burada yaşayanlar da asıl bucaklarda yaşayanlara küfv olmazdan onlarla evlenen kıza velisi evlenmesine mâni olur. Evlenirse o da sürülmüş olur. Bucaktan göç edip asıl bucakta yerleşenler de asıl hâle gelebilirler.

Mahkeme kararıyla mahkum olanlar, ancak yine mahkeme kararı ile o cezadan kurtulmuş olurlar. Bunun için tevbe etmiş olmalı ve bir daha yapmayacaklarını kanıtlamak için bir hayır yapmaları gerekir. Tevbenin şekli ve hayrın kabul şekli ya şeriatça belirlenir ya da hakemler tesbit ederler.

 

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 284. SEMİNER         Yorum-114            İstanbul, 24 Aralık 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

(Üsküdar’da Selahattin Öztürk değerlendirecektir.)

 

HALKIN İKTİDARI

Tarih boyunca insanları halk değil de, halka yol gösteren iktidarlar yönetmiştir. Ne lâiklik, ne de demokrasi olmuştur. İktidarda dört tip güç bulunmuştur:

a)      Din adamları, başlangıçta her şeye hakim olmuşlardır. Halk onların Allah’tan vahiy aldığını ve onlara itaat etmenin Allah’a itaat olduğunu kabul etmişlerdir. Böylece din adamları insanları on binlerce sene yönetmişlerdir.

b)      Hanedanlar. Beşerî yönetme sanatını öğrenmişler ve halkı o sanatla idare etmişlerdir. Halk bunların üstün insan olduklarına inanmış ve onlara itaat etmişlerdir. Hattâ bunlardan olan çocukları ve akıl hastalarını da üstün saymışlardır! Mantıken izahı olmayan bu inanış 20. yüzyıla kadar gelmiş ve hattâ bugün bile hanedanlar varlıklarını sürdürüyor. Yönetimde irs devam ediyor. Özelleştirme çabası bu hanedanlık sevdalılığından gelmektedir.

c)      Üstün şahısların yönetimi de 20. yüzyılda moda olmuştur. Kişinin ne din ne de soy bakımından bir üstünlüğü yoktur. Ancak kendisi kabiliyetlidir. Dolayısıyla her ne suretle gelirse gelsin, baş olunca ona itaat esas alınmıştır.20. asırda bunlar devlet başkanları olarak ortaya çıkmışlardır. Şimdi de parti başkanları partilerine aynı şekilde hâkimdirler.

d)      Şeriat yönetimi, her türlü şahsın üstünlüğünü ortadan kaldırır, bütün hamdi Allah’a yani topluluğa verir. Halk kendi kendini yönetmektedir. Başkanlar hâkim değil, kayyumdurlar. Kâhya benzeri hizmetleri vardır. Bu demokratik ve lâik yönetimdir. Ekseriyet sisteminde, merkezî yönetim sisteminde demokrasi de olmaz, lâiklik de olmaz. İnsanın istediği gibi yaşayabilmesi istediği topluluğa katılabilmesi ile mümkün olur. Bu da çoklu ve yerinden yönetimle sağlanır. Bu sistemi Kur’an getirmiştir. Ne var ki, yönetimde bu sistem dört halife döneminde sona ermiştir. Sosyal hayatta da bu sistem Türklerin devlete hâkim olmaları ile son bulmuştur. Henüz yeryüzünde tesis edilememiştir. Ancak herkes tarafından arzulanır olmuştur.

ŞERİAT DÜZENİ NEDEN TESİS EDİLEMİYOR? “ADİL DÜZEN” NEDEN GELEMİYOR?

a)      “Adil Düzen” daha bilinmiyor. Öğrenilmiş değildir. “Adil Düzen”in gelebilmesi için onun önce öğrenilmesi gerekir.

b)      “Adil Düzen”i öğrenebilmek için de uygulamalar yapılarak içtihatların yapılması gerekir. Akevler ve Millî Görüş uygulamaları ilk hamleyi yapmış ama uygulanabilecek seviyeye ulaştırmamıştır. Yeni hamle ile uygulanabilir seviyeye ulaştırılması gerekir. Yeter derecede teorik bilgi vardır. Bu bilgiler uygulanarak tashih edilmelidir.

c)      Kötü bir alışkanlık olarak, “Adil Düzen”in iktidarda geleceği bekleniyor. Bu mümkün olmaz. İktidarlar her zaman karşı olurlar. Halk kendisi teşkilatlanırsa ancak o zaman başarıya ulaşılır. Yani, devlet değil, halk örgütlenecek; kuracağı kooperatif, şirket, vakıf, dernek benzeri teşkilatlarla bu düzeni getirecektir. Parti kurulabilir; bunları organize etmek için. İktidara göz koyarsa, o parti bir şey yapamaz. SP ve AKPlilerin düştükleri gaflet budur.

d)      Önce ilim adamları “Adil Düzen”i ortaya koymalıdırlar. Çalışıp yetişmelidirler. Şimdilik “Adil Düzen” üzerinde çalışanlar; İzmir’de merkezde Harun Özdemir, İzmir Selâmet Konağı’nda Burhan Erol, Üsküdar’da Reşat Nuri Erol, Yenibosna’da Hasan Özket, Ankara’da Ali Erişen ve bunların arkadaşlarıdır. Buralarda “Adil Düzen” üretilmektedir… Tartışılmaktadır… Yorumlanmaktadır… Uygulama arzusu duyulmaktadır... Bundan sonra “bir market” uygulaması gerçekleşmelidir. Bunlarla yaygınlaştırılmalıdır. Sonra “Adil Düzen Siteleri” kurulmalıdır. Sonra “Adil Düzen Partisi” kurulmalıdır; yahut bir parti “Adil Düzen”i benimsemelidir. Bu parti sayesinde halk “Adil Düzen”e geçmiş olacaktır. Ondan sonra diğer siyasi partilerle işbirliği yaparak “Adil Düzen Anayasası” tesis edilmelidir.

Adil Düzen” 21’inci yüzyılda gelecektir. Çünkü tabiî akış böyledir. Günü gelmediği için bugüne kadar olmamıştır. Olanlar ise bugüne hazırlık mahiyetindedir.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 284. SEMİNER            Yorum-114       İstanbul, 24 Aralık 2004

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   

(Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

AVRUPA BİRLİĞİ’NE NEDEN HAYIR?

1-       Avrupa Birliği Roma imparatorluğunu yeniden ihya etmeye özenmektedir. Roma bir Akdeniz imparatorluğu idi, şimdi Avrupa kıta imparatorluğu olmak istemektedir. Bizim Kur’an’dan ve tarihten öğrendiğimize göre, “III. Bin Yıl Uygarlığı” imparatorluklara değil, ulusal devletlere dayanacaktır. Devletler ve topluluklar olacaktır. Birleşmiş Milletlerin Temsilcileri bu devletlerin arasında ekonomik ve sosyal birlik sağlayacaklardır. Toplulukların askeri birlikleri olmayacaktır. Oysa Avrupa askerî birliğe doğru gitmektedir.

2-       Avrupa Birliği merkezî yönetime dayanmaktadır. Merkezde alınan kararların taşrada da geçerli sayılması istenmektedir. Oysa İslâm düzeninde merkezî kararları merkezdeki taşra temsilcileri alır ve bu kararlar sadece merkezde geçerli olur. Merkez taşranın iç işlerine karışamaz. Avrupa Birliği bu merkezî yönetimle bir yere varamaz. Anayasaya göre sadece ortak işler ve devletlerarası ikili işler için merkez karar almalıdır. Hiçbir devletin iç işlerine asla karışılmamalıdır. Ortak ordu olmamalıdır.

3-       Avrupa Birliği ekseriyet sistemine dayanmaktadır. Ekseriyet sistemi bir zulümdür, çoğunluğun azınlığı ezme zulmüdür. Sonunda bir kavmin hakimiyeti ile biter. Amerika’da öyle olmuş, sonunda İngilizlerin hakimiyeti ile bitmiş, ABD bir İngiliz devleti olmuştur. Çünkü ekseriyet ekalliyeti (çoğunluk azınlığı) yutar. Avrupa’da da gelecekte bir dil hâkim olur, artık Avrupa Birliği, ABD birliği veya Sovyetler birliği gibi olur, İngilizce veya Rusça hâkim dili oluşturur. O da parçalanır.Oysa Avrupa Birliği Latince’yi ortak ilmî uluslararası dil kabul etmelidir. Devletlerin kendi dillerine karışmamalıdır.

4-       Avrupa Birliği üyelerinin ortak çıkarları üzerinde değil, üyelerinin ortak sömürüsü üzerine kurulmaktadır. Bunun en açık delili “Gümrük Birliği”dir. Devletlerin gümrükleri kaldırması ortaklarının lehinedir. Ama başka devletlere gümrük uygulama zorunluluğu o devletlerin zararına alınmış bir uygulamadır. Avrupa lâik değildir. Çünkü bir taraftan din düşmanlığı yapmakta, zinayı kutsileştirmekte; diğer taraftan Hıristiyanlığı da kendi birliği için temel dayanak olarak almaktadır. Oysa Avrupa yalnız Hıristiyanlığa değil, Hıristiyanlık ve İslâmlığa dayanmaktadır. Ortaçağ Avrupa’sından farkı da budur. Yapılacak iş, gerçek lâikliği ve demokraside ekseriyeti değil istişârî sistemi getirmesi olmalıdır.

O halde biz Avrupa Birliğine karşıyız. Çünkü AB çıkmazdadır. Başarıya ulaşması mümkün değildir.

Peki, alternatifimiz nedir? Alternatifimiz, tarafsız olmaktır. Çünkü:

a) Biz İslâmiyet’i temsil ediyoruz. Kur’an diyor ki; “Siz hayırlı ümmetsiniz. Bütün insanlar için çıkarıldınız, marufu emreder, münkeri nehy edersiniz.”(Âli İmrân[3], 110) Bizim Avrupa Birliği’ne girebilmemiz için tek şart vardır. Avrupa önce gerçek Hıristiyanlığı kabul edecek. Sonra Hıristiyanlar da şeriat olarak Tevrat’ı bırakıp Kur’an’ı kabul edecekler. Bu kabul dinlerine zarar vermez. Çünkü Tevrat zaten kendi şeriatları değildir, ariyeten yani emaneten kullanmaktadırlar. İncil de Kur’an’a uyulması gerektiğini emretmektedir. Aslında Tevrat ile Kur’an arasında esasta şeriat bakımından fark yoktur, sadece Kur’an içtihat ve icma sistemini kabul etmiştir. Kur’an bu sayede her devre ve zamana uyar. Tevrat ise yalnız İsrail oğullarına o gün için şeriat idi.

b) Avrupa Birliği yerine İnsanlık Birliği hedeflenmelidir. Bu birliğin hedefi Amerika değil de Avrupa olmalı, yani Ortadoğu olmalıdır. Ortadoğu Avrupa Birliği içine alınmalıdır. İnsanlığa hizmet eden merkezî bir kıta olmalıdır. İnsanlığa hükmeden kıta olmamalıdır. Tek devlet çağrışımı yapan merkezî ordu olmamalıdır.

c) Avrupa Birliği kıtanın sınırlarını kesin olarak belirlemelidir. Bu sınırlar şöyle olabilir: Ural Dağları, Hazar Denizi, Belucistan, Akdeniz ve Atlas Okyanusu. AB, bu sınırlar içinde kalan devletleri de hemen hiç zaman kaybetmeden Birliğe almalıdır. Girmek istemeyenler dışarıda kalmalıdır. Birlik üye ülkelerin iç işlerine zaten karışmayacaktır. Merkezî işlerde ise bunların intibaklarında bir zorluk olmayacaktır. Euro altına kote edilmelidir. Her devletin kendi parası olmalı, ancak hepsi Euro’ya kote edilmelidir. Merkez Bankalarındaki Euro miktarı ile orantılı olarak beş misli para çıkarmalıdırlar. Kurlar serbest borsada oluşmalıdır.

Hâsılı, Avrupa Birliği’ne girebilmemiz için; Avrupa’nın adil düzeni, şeriat düzenini, Kur’an düzenini, İslâm düzenini, Hak düzenini yani gerçek demokrasi ve lâikliği kabul etmesi gerekir. Bu düzen aynı zamanda İncil düzenidir, Tevrat düzenidir.

Bunun dışında bugün veya yarın Avrupa Birliği’ne kesin olarak girmiş olsak bile; ülkemizde Millî Görüşe dayalı adil bir düzen iktidar olunca, Türkiye orada kalmayacak, çıkacaktır. Bırakmazlarsa savaşla çıkacaklardır. Şimdiden haberleri olsun.

Adil Düzenciler bu yazımızı sağlam olarak korusunlar. Yarın kendilerine gerekecektir.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3453 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2648 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2137 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2160 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2333 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2384 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2605 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2659 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2973 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3120 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3409 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5458 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3848 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3697 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3401 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3858 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3820 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4096 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4607 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3004 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3102 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3953 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3808 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2930 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3938 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7693 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5579 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4162 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3562 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3708 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4717 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4429 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4724 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4646 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4798 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4538 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3383 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4460 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3610 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5153 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3839 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5135 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4991 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4916 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3517 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3467 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3682 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5141 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4195 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5402 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4076 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5254 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4405 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4416 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4560 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4756 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5307 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4107 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5250 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4512 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3832 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4364 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4575 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4103 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4085 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4075 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4533 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5634 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9792 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4636 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3690 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3842 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3351 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3374 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3736 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5688 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4239 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3437 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler