Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 287
ASR SÛRESİ TEFSİRİ
17.01.2005
1193 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   287

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.”   Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi        14-17 Ocak 2005        Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;   287. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL              Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

*HAFTALIK TEFSİR SEMİNERİ  [Cuma Üsküdar (19.00-21.00), Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00)]

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 20.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır.

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Reşat Nuri Erol, Lütfi Hocaoğlu, ve ………..… dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Cuma günü Üsküdar’da Reşat Nuri Erol tarafından;    diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır.

Hedefimiz; bu “Seminer Notları”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. SÜLEYMAN KARAGÜLLE

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

ASR SÛRESİ TEFSİRİ

 

KUR’AN’IN YAPISI

Kur’an sûre sûredir. Her sûrenin başına “Besmele” getirilmiştir. “Tevbe Sûresi” ayrı sûre sayılır ama başında “Besmele” yoktur. “Fatiha Sûresi” Kur’an’ın fihristidir.

Büyük Kur’an” Tevbe ayrı sûre sayılmazsa 112 sûredir; bu 7’nin 16 katıdır. Fatiha Sûresi 7 âyettir ve Büyük Kur’an’daki Besmele sayısı kadar yani 112 harf vardır. Baştaki vasık “E” de sayılacak olursa 113 harf kadardır. “İhdi”deki kesre de Y harfi olduğu için 114 harf olmuş olur. Böylece toplam harf sayısı toplam sûre sayısı olan 114 eder; bu da 19’un 6 katıdır.

Kur’an’ın üslûbu çok farklıdır, Kur’an’dan olduğu hemen anlaşılır. Ayrıca Mekkî sûrelerin üslûbu ile Medenî sûrelerin üslûbu da farklıdır. Sûreler başlarına konan harflerle ve Medenî veya Mekkî olmalarına göre gruplanmışlar, karışık olarak sıralanmışlardır.

Sûreler aşağıdaki şekilde dizilmişlerdir.

1+[(4*2(-1)+4*3+(3+1+3)+4*7+10)]+32+16=1+64+32+16             7*16+1+1=7*19=114

Kur’an 30 cüzdür. Her cüz 20 sahifedir. Her sahife 15 âyettir. Âyetler sahife sonunda noktalanırlar.

Sahifeler de “Allah” kelimeleri üst üste gelecek şekilde yer almışlardır.

 

KUR’AN’IN İNİŞİ

Kur’an Allah kelamının Arapçasıdır. Allah kelamı mahluk değildir, Allah’ın bir sıfatıdır. Kendisinden ne ayrıdır, ne de aynıdır.

Kur’an Cebrail’in riyasetinde meleklerden oluşan bir heyet nezaretinde Allah kelamından Arapçaya çevrildi. Kitap olarak tamamlandı.

Cebrail Kur’an’ı bazen sûre sûre, bazen âyet âyet, bazen da kelime kelime Hazreti Muhammed aleyhisselâma öğretti. 23 senede aralar doldurularak tamamlandı. Cebrail önce daha önce inmiş âyetten başlar, sonra yenisini eklerdi.

İnne’l-İnsane Lefî Husrin إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ der, ondan sonra İllellezîne Âmenû إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا olarak devam eder. Sûrelerin arasında ise “Besmele” okurdu. Böylece âyetlerin ve sûrelerin yerini bilirdi.

Cebrail her yıl Ramazan ayında gelir ve o zamana kadar gelen Kur’an’ın otuz cüzünden ayrı ayrı her gece birisini tekrar eder ya da ettirirdi. Kur’an’ın otuz cüze ayrılması böyle idi.

Kur’an inmeye başladığı zaman kâğıt yoktu. Kemik, deri, taş, tahta parçaları üzerinde yazarlardı. Bir âyet veya sûre indiği zaman onun uzunluğu kadar yazılacak şeyi seçerler ve Cebrail’in söyledikleri gibi yazarlardı. Her parçanın sondaki kelimelerini diğer sahifenin başına geçirirler ve devam ederlerdi. Hangi parçanın devamı olduğu böyle bilinirdi. Rakamlama yoktu. Olsa bile kullanılmazdı. Çünkü bugünkü bilgisayar tekniği ile yazılıyordu. Araya giriliyordu. Bu usûl son zamanlara kadar devam etmiştir. Ben yazılanları gördüm.

Kur’an iniş sırasına göre inmediği için iniş sırası hakkında sahabelerden parça parça anlatımlar vardır. Şu sûre şu olay üzerine inmiştir diyorlar. Tutarsız rivayetler vardır. Yahut Mekke’de indi derler. Bunun dışında sûrelerin iniş sırasına dair herhangi bir rivayet yoktur. Ne kitapta, ne sünnette, ne icmada, ne de kıyasta bir mahalli vardır. Bir iki asır sonra tarihçiler içeriğine bakarak tahminlerde bulunmuşlardır. Bu tahminlerin şer’î bir hükmü yoktur. Esasen bazı sûreler 20 senede tamamlanmıştır.

 

KUR’AN’IN TOPLANMASI

Hazreti Peygamber aleyhisselâmın ölümü ile Kur’an tamamlanmıştı. Suffe raflarında levhalar hâlinde sıralanmış olarak duruyordu. Hangi parçanın nereden sonra geldiği de yazılı idi. Yüzlerce hafız yetişmişti. Hazreti Ebu Bekir kendisine bunlardan bir mushaf yaptı. Deriden yapılmış kâğıtlar üzerinde cilt yaptı. Hazreti Osman zamanında hafızlar azalmaya başladı ve ülke genişledi. İstişare ettikten sonra resmi mushaf yapılmasına karar verildi. Altı hafız kâtibi seçerek bunlara Kur’an’ın cem edilmesini (toplanmasını) emretti.

Verilen talimat şu idi: Sahabelerde bulunan Kur’an parçaları bunlara teslim edilecek, diğer hafızlarla da istişare edecekler. Suffe raflarındaki Kur’an parçaları ve Ebu Bekir’in nüshası daima göz önünde bulundurulacak. İhtilaf ettikleri hiçbir şey girmeyecek. Altı nüsha yazılacak. O zamanki yazı çok ilkel idi. Farklı kıraatler aynı hat ile yazılabiliyordu. Sesli harfler yoktu. Noktalar da yoktu. “Y” “T” olarak okunabiliyordu.

İhtilaf edilen hiçbir şeyi geçirmediler. Çok az kelimede iki kıraatin de Hazreti Peygamber tarafından geldiğinde ittifak ediyorlar, ancak bunlar tek olarak yazılamıyordu. O zaman bazıları öyle, bazıları öyle yazdılar.

Bugün yeryüzünde mevcut 100 milyondan fazla Kur’an nüshası vardır. O zamanki ilk yazılı altı nüshadan elimizde olanları vardır. Bunların hepsi birbirine uymaktadır. Kur’an’ın sırasında asla ihtilaf etmediler. Tek ihtilafları “Tevbe Sûresi”nin ayrı sûre olup olmadığında oldu. Onu da ayıralım ama “Besmele” koymayalım diyerek anlaştılar. Bunun dizide ne kadar gerekli olduğunu bugün anlayabiliyoruz.

Kur’an’ın altı nüshası değişik bölgelere gönderildi. Arkalarından bunları doğru okutacak kurralar gönderildi ve bu kurralar oralarda kıraat okulları açtılar. 150 sene sonra o kurraların yetiştirdikleri bir araya getirilerek “kıraat ilmi” yazıya geçirildi. Çünkü yazı gelişmiş ve “ses ilmi” ilerlemişti. Artık sesler notaya alınabiliyordu. Bu sefer Kur’an kıraati ile yazılı hâle geldi. Ondan sonra bu o kadar kesinleşti ki kimse buna dokunamaz olmuştur. Bu hafızların hepsi Kur’an’ı bugünkü yazılış şekliye notaya aldırdılar. Böylece 7 ana kıraat ortaya çıktı. Bu kurraların hiçbiri diğer kıraatleri hatalı görmüyordu. Bu yedi kıraat da Kur’an’dandır. Kıraatin birini inkâr küfür sayılmıştır.

Ayrıca üç kıraat daha vardır. Bu kıraatleri kabul etseniz de olur, etmeseniz de olur. Küfre gitmezsiniz. Bunun dışındaki kıraatleri Kur’an’dan saymak küfür sayılmıştır. Yazılışta ise zaten ittifak vardır.

Kur’an’ın yazılışı da okunuşu da artık yazılı hâle gelmiştir. İcma hâsıl olmuştur. Muhalefet etmek İslâmiyet’ten ayrılmak demektir. Biz öyle inanırız.

Bu bilgiyi verdikten sonra, bir hususu hatırlatmakta yarar vardır.

Yahudiler dünyayı sömürgeleştirerek Avrupalıların emrine vermek istediler. Bu arada Müslümanların da sömürgeleştirilmesi istendi, ama bir türlü başarılamadı. Bir raporda; “Müslümanların elinden Kur’an’ı almadıkça onları fethedemeyiz.” diye yazıldı. Bunun üzerine Yahudi sermayesi bir plan hazırladı; Kur’an Müslümanların elinden alınacaktı. Yapılacak iş Hıristiyanlarda olduğu gibi Protestan mezhepler oluşturmak, herkese başka başka Kur’an vermekti. Bunun için şunlar yapılacaktı:

1.       Önce Kur’an’ın dünya dillerine çevrilmesine gayret edilecek, asıl yerine tercümeler ikame edilecektir. Bugünkü Araplar da Kur’an Arapçasını konuşmadıkları için bugünkü irapsız Arapça yapılacaktır. Böylece zamanla asıl Kur’an raflarda çürüyecektir.

2.       Bu arada tercüme yapılırken sûrelerin yerleri uydurma da olsa iniş sırasına göre sıralanacak, Kur’an hayat kitabı olmaktan çıkarılıp masal kitabı hâline getirilecektir. İnsanlar onu sadece geçmişteki bir vaka olarak okuyacaklardır.

3.       Bundan sonra âyetlerin de yerleri değiştirilecek ve iniş sıralarına göre yerleştirilecektir. Tabii bu sefer sûreler allak bullak olacak, bazı sûreler ortadan kalkacaktır.

4.       Sonra da bir işe yaramadığı görüleceği için kendilerinin bozarak ortaya çıkardıkları yanlışları düzelteceğiz derken istedikleri şekle sokacaklardır.

İşte bu faaliyet bir asırdır devam ediyor. İniş sırasına göre metinsiz tercümeler Batı’da yapılmaya başlanmıştır. Türkiye’de de bundan 20-30 yıl önce “Türkçeciler” ortaya çıktılar ve tercümelerle hem de iniş sırasına göre Kur’an okunmaya başlandı! Hattâ namazları da Türkçe kılmaya başladılar!

Herkes bunlara karşı çıktı, ben onları destekledim; “Siz Kur’an’ı bozamazsınız ama siz okudukça Kur’an sizi adam eder.” dedim. Çalışmalarına katıldım. O zaman CIA’nın parası ile hızlı bir şekilde çalışmakta idiler. Sonra ne oldu? Türkçe Kur’an okurken, değişik tercümelerle karşılaştılar. Biz de tercüme edelim dediler. Bu sefer Arapça öğrenmeye başladılar. Sonunda benim dediğim oldu; onlar Kur’an’ı bozamadılar ama Kur’an onları sağlam mü’min yaptı. Tabii bunu gören CIA desteğini çekti.

Tavsiyem; böyle bir faaliyetle karşılaşırsanız karşı çıkmayın. Böylece onları Kur’an’la temas eder hâle getirirsiniz, sonra onlar sizden daha ileri Müslüman olurlar. Yaşar Nuri’nin uygulamaları da bunun benzeridir.

***

Asr Sûresi 103’üncü sûredir. Son 16 sûrenin 5. sûresidir. Sûrenin Mekkî veya Medenî olduğu ihtilaflıdır. Üslûbu ile ilk iki âyeti Mekkîdir. Son âyet ise Medenîdir. Birinci kısmı insanlığın çökmüş olduğunu bildirmekte, Mekke’deki durumu anlatmaktadır. İkinci kısmı ise Medine’deki aydınlık dönemi anlatmaktadır.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

وَالْعَصْرِ(1) إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ(2)

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ(3)

KELİME SAYISI

HARFLER

MEBNİ

MEBNİ

KÖKLÜ KELİMELER

  و  َوَ و        وَ   لَ

الَّذِينَ

HARFİ TARİFSİZ

آمَنُوا عَمِلُوا تَوَاصَوْا تَوَاصَوْا     خُسْر ٍ

بِ بِ    فِي      إِلَّاِإنَّ

 

 

HARFİ TARİFLİ

الْعَصْر الْإِنسَانَ الْحَقِّ الصَّبْرِ       الصَّالِحَاتِ

(2+3)+(2+3)=5+5=10

1=1

 

(4+1)+(4+1)=5+5=10

 

 

10+1+10=21=3*7

   3+4=7       7+ (6+1)=7+7=14 =2*7

       (N=10 :P=5 :Q=5)*2  : (N=21 :P1=10 :P2=10 P3=1:)

 

KELİME SAYISI

 

 

TİTREK

DİL

MED

DUDAK

HEMZE

BOĞAZ

 

ن ل ر

ضظزذ دط

شصسثت

 

ا ى  وا

ب م ف          و

ا

     ء

ه ح ع خ غ ق ك ج   ي

 

ننننر للل رر

صسس

ى

 ف  و

ا ءء

ع خ

MEKKÎ

(2+3)+5=5+5=10

2+1=3

1=1

1+1=2

2+(1)=3

1+1=2

 

10+3+1=14=2*7

 

 

 

 

2+3+2=7

MEDENÎ

الل لل ال ل ل

نن ر

الص الص صص

ذ تتت

ااا ى  وا

ووووووو ببب مم

ءء اا

ع حح قق

 

7 +2+1=10

(6+1)+3=10

3+1+1=5

7+3+2=12

2+2=4

   2+2+1=5

 

10+10=20

3+10=13

1+5=6

2+12=14

3+4=7

2+5=7

 

20+13=33

 

1

 

 

5+4*7=33

(N=10: P1=5:P2=5) *2 : (N=10: P1=7:P2=3)*2: (N=21: P1=14+:P2=7)*2  :    (N=20: P1=10+:P2=10)

(N=28: P1=14+:P2=7+7) ;    (N=67: P1=33+:P2=33+1) ;    (N=63: P1=42+:P2=21+1) :

Toplam harf sayısı 67’dir. “İnnel İnsan”  “İnne Linsan” okunmaktadır. O zaman 1 hemze ortadan kalkar 66 eder. 66 ve 67  100’ün üçte biridir.

Sesli harfler Arapçada ayrı harf sayılmaz, harfin özelliği kabul edilir. Ancak bazen “V” ve “Y” harfleri “A”ya dönüşür, o zaman harf sayılır. “SÂlihât”taki “A”lar “V”lerden dönüşmüştür. “Âmenû”daki “A” da “V”den dönüşmüştür. Bunlar çıkarılırsa 64 kalır. Bu da yemin edilen Şaf sayısıdır. Buradan “İnnel İnsan”daki “İ” de düşürülürse 63 kalır. Bu da emeklilik yaşıdır. 63  21’in üç katıdır. Oysa 21 kadar kelime vardır. Demek ki Asr Sûresi’nde kelime ortalaması 3’tür. Bunlar bize neyi gösterir?

1)       Bu metin Kur’an’ın bir sûresidir. Çünkü Allah’tan başka kimse böyle bir şeyi istese de ayarlayamaz.

2)       Bu sûre toplam olarak ortak standarda, seçkin sayıya sahiptir. Ancak ilk iki âyetle son âyetin sayı oranları farklıdır. O halde bu metnin ilk kısmı ile son kısmı ayrı ayrı zamanlarda nâzil olmuştur. Gerek söz gerek mana üslûbu ile bu çok kolay görülmektedir.

Bir torbaya eşit sayıda siyah ve beyaz bilyeler doldurunuz. İçine çok az da -mesela onda bir kadar da- sarı renkte bilye katınız. 66 çekim yaptıktan sonra baktınız ki 33 siyah, 33 beyaz var. 67’inci çekimi de yaptınız, o da sarı renk geldi. Acaba bunun rastlantı olarak olasılığı nedir? Diğer kısımları bırakalım, sadece bir tanesinin hesabını yapalım.   P= 66!/(33!*33!) * (1/2)^66   Bazikte hesaplama programı.

 

ASR  SÛRESİ  TEFSİRİ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

وَالْعَصْرِ  (Va eLGaÖRı)  “Asr için”

Asr” nasıl gerçek ise insan da öyle gerçekten hüsran içindedir.

Biz Allah’a yemin ederiz. Eğer benim söylediklerim doğru değilse, o zaman ben Allah’a inanmıyorum demek olur. Allah da muhataba, “Asr” nasıl gerçek ise söylediklerim de o kadar doğrudur demiş olur. Dikkatimizi asra çeker.

Usare” meyve suyudur. “Asretmek” demek, meyveyi sıkıp suyunu çıkarmak demektir.

Meyve toplayıcılık döneminden beri insanlar gündüzün topladıkları yemişleri akşama doğru cenderenin başına getirir, ağırlıkla bastırarak sıkar ve meyve suyunu çıkarırlardı. Onu ısıtır ve pekmez veya reçel yaparlardı. Bundan dolayı Güneş batmaya yaklaştığı zamana sıkma zamanı olarak “asr vakti” demektedirler.

Sonra bir sıkmalık zaman anlamımda tüm güne o ad verilmiştir.

Sonra meyvenin devşirilme zamanına da “asr ayı” denmiştir.

İnsan ömrüne “asr” adı verilmiştir. “Muasırdır” demek, aynı olgunluk zamanlarını yaşadılar demek olur. Her insanın asrı başkadır. Yaşdaş olanlar asırdaştırlar. Ortalama ömür 60 ile 70 arasındadır. Ama öldükten sonra da etkinliği sürdüğü için 100 yıla bir asır denmektedir.

Bununla beraber uygarlıkların asrı yani ortalama ömürleri 1000 yıldır. Uygarlık için 100 yıl 10 yıl demektir. İnsan ömrü nasıl 10’ar yıllık devrelere ayrılırsa, 1000 yıl da 100’er yıllık devrelere ayrılır. 100 yıl da üç döneme ayrılır. Çünkü bir neslin yönetime hâkim olması 30 yıl civarında sürer. 33 yıllık dönem de asırdır.

Herkesin kendi asrı vardır.

Burada insan ayrı ayrı ele alınıyor. Her insanın kendi asrına dikkat etmesini emretmektedir.

 

إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْر (EınNa eLEıNSANa La FIy PuSRın) “İnsan hüsran içindedir.”

İnsan” cins isimdir. Ademoğlu olarak herkes insandır. Burada herkesin, insan yapısının hüsran olduğu bildirilmiştir. İnsan “zalum ve cehul” yaratılmıştır. Kur’an böyle diyor. İnsana zulmedilmiştir.

Bütün diğer varlıklara gerekli her şey eksiksiz verilmiştir. İpek böceği çok büyük tekstilcidir. Arı çok büyük kimyagerdir. Karıncalar mimardırlar. Ne bilgi bakımından ne de beceri bakımdan bir eksiklikleri yoktur.

İnsan” bilgisizdir. Kendisine gerekli olan şeylerin çoğunu doğarken bilmemektedir. Sonra uzun çabalar sonunda bilgi sahibi olabilmektedir. Oysa hayvanlarda öğrenme yeteneği yoktur, doğuştan ne biliyorlarsa milyonlarca yıldır hep aynı şeyi biliyorlar. Yapma, korunma ve avlanma bakımından onların pençeleri ve çeneleri yeterli olduğu halde, insan ise bilgisiz olduğu kadar da beceriksizdir. Bunları öğrenerek ve alışarak yapabilmektedir. Böylece insanın “zalum ve cehul” olması öğrenme ve yapma kabiliyetleri ile giderilmiştir.

İnne” ve “Le” harfleri münkirlere karşı kullanılır. Yani, insanlar aksini iddia etmekte iseler de insan “hüsran” içindedir. “Hüsran” “Hasır” kelimesiyle alâkalıdır. Kamışlar yere serilir, onunla hasır yaparlar. “Hasar var” deriz, yani yıkıntı var demektir. Bir kimsenin gerek bedenen gerekse mâlen zarara uğraması hasardır. “Husr” çökme demektir, ziyanda olma demektir.

Burada şu sorulur. “Asır” ile “Hasr” arasında kelime benzerliği var da, manâ yakınlığı nedir?

İnsanlık öyle yaratılmıştır ki evrimleşmektedir. İnsanlığın her asır daha ileri bir asır olmaktadır. Hayvanlarda türden türe evrim varken, insanda tür içinde evrim vardır. Hazreti Adem’in genleri, zekâsı ve çalışkanlığı bugün bizde de vardır. Bir şey değişmiyor. Ama mağara devrinde yaprakla örtünen insan bugün uzaya gidiyor. Uzay elbisesi dikebiliyor. Bu değişme bizim elimizde değildir. İnsanlığın yaratılışı insanlığı devamlı ileri götürmektedir. Bu sebepledir ki her insan çağına uyabilmelidir. Çağdaşlaşabilmeli, hattâ çağın ilerisine geçebilmelidir. Yoksa çöker gider. Nasıl havada uçan uçak dursa düşerse, insan da gayret göstermezse düşer. Yani her insan bir asrın başında dünyaya gelir, asrının sonunda gider. Ama onun asrında dünya değişmiştir. Hayata uyabilmek için onun da bazı şeyleri yapması gerekir. İşte bu sûre bunu anlatmaktadır.

Mekke’de nâzil olan bu sûre o karanlık günleri hatırlatmıştır. Arabistan’da evrim olmuştur. Bu evrime ayak uyduramayanlar yok olup gitmiştir. Oysa Arabistan’daki bu yeni evrime ve gelişmelere uyanlar ise dünyanın hakimi olmuşlardır.

Bugün de insanlık karanlıklar içindedir. Çünkü bin yılda bir gece olur, kış olur. Doğu uygarlıkları Miladi takvimin 1000’li yıllarında çökerler ve yeniden oluşurlar. Batı uygarlıkları 500’lü yıllarda çöker ve yeniden oluşurlar. Günümüz işte böyle gecenin sona erdiği ve fecrin sükun ettiği gündür.

Bin yılın asrını yaşıyoruz. İnsanlıktarım dönemi”nden “sanayi dönemi”ne geçti ama insanlar bu yeni duruma ayak uyduramadı, perişandır hüsran içindedir.

1-       Çevre kirliliği var; toprak, hava, su ve canlı kirleniyor. İnsanlık bir bütün olarak topyekün ölüme doğru gidiyor. Nesil dejenere oluyor. Zina aile müessesesini çökertiyor. İlaç tedavisi insanın irsi yapısını, genetik yapısını bozuyor. Doğum kontrolü genetik seleksiyonu önleyerek neslin seleksiyonunu önlüyor. Nihayet sosyal güvenlik de insanları tembelleştirerek çocuk yapmaktan alıkoyuyor.

2-       Kimyasal, biyolojik, tahrip edici ve atom silahları insanlığı kitle hâlinde imha ediyor. Durmadan artan ve dünyayı patlayıcı deposu hâline getiren bu silahlar birden patlarsa yeryüzünde kimse kalmaz.

3-       İş mafyası, senet mafyası, rüşvet mafyası ve terör mafyası hayatı çekilmez hâle getirmiştir. Bu gidişle bir gün insanlar birbirini kıracaklardır.

4-       İşsizlik, açlık, borç, yolsuzluk, rüşvet, baskı, isyan ve işkence sorunları peş peşe birbirini doğurmaktadır.

Bu konuların her biri doktora tezi seviyesinde incelenmesi ve çözümler üretilmesi gereken konulardır.

Ama ne var ki bu çalışmalar yapılmamaktadır. Bundan dolayı asrımız insanı hüsran içindedir.

O günkü Mekke’nin durumu da bizim bu asırdaki hâlimize benzemektedir. Onun için sûredeki bu kısım Mekke’de nâzil olmuştur. Bundan sonraki kısım Medine’de nâzil olmuştur.

 

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا (EılLAv elLaÜIyNa EAvMaNUv) 

“İman etmiş olan kimseler bunun dışındadır.”

Burada istisna yapılmıştır. “İllâ” kelimesi, ‘bunlar hüsran içinde değildir’ demek değildir.

Ebu Hanife’ye göre mefhumu muhalefet geçerli değildir. Aşağıda sayılan özelliklerin yapılması şarttır, ancak yeterli değildir. Çünkü aşağıda sayılanlar uhrevî kurtuluşu göstermez, ama bu dünya için şarttır. Ayrıca Allah’a ve âhirete de iman etmek gerekir. Yalnız amel-i sâlihi işlemek yetmez; aynı zamanda amel-i hasenatı da işlemek ve amel-i seyyiattan kaçınmak gerekir. Hakkı tavsiyenin yanında; tayyibatı helal, habisatı haram etmek gerekir. Emri bi’l-maruf ve nehyi ani’l-münker yapmak gerekir. Bu sûrede bunlara işaret edilmiştir. Çünkü bu sûrede istisna vardır. İstisna şartı getirir, ama mucibi getirmez.

Bu sûrede anlatılanlar bütün insanları ilgilendiren dünyevi hükümleri içermektedir.

Mena” karşılıklı kurulan binaların ortak avlularıdır. Eskiden çadırlar, çardaklar, kulübeler bir avlunun çevresinde kurulur, burası güven altına alınırdı. Bu yere giren kimse “Mena” olurdu. İf’al bâbından “Emena” “Menaya” yani avluya bir şey koydu veya kendisi girdi anlamları ile fiil olmuş, sonra sonundaki “A” düşmüş ve sülasiye (yani üç harfli kök fiile) dönüşmüştür. Arapçada böyle kelimeler çoktur. Ebed, Ezel, Ehad menfileştirilmiş kelimelerdir. Zail olmaz, badiyeleşir, hudutlu veya hudutsuz anlamlara gelir.

Âmenû” faale bâbından da olabilir, if’al bâbından da olabilir. Her ikisi sonunda manâ olarak güven altına almak olur. “Amene Lehu” ona emanet etti, “Amene Alyhi” onu emanet etti, “Amene Bi” onunla emniyete aldı demek olur. Harfsiz söylendiği zaman da, kişiler birbirlerini emniyete aldılar anlamı çıkar.

Burada harfsiz geldiği için Allah’la, âhiretle, meleklerle, resullerle kendini veya başkasını emniyete aldı anlamı verilemez. Birbirlerini güven altına alma demektir. Dayanışma ortaklığı kurmak, âkileyi kurmak, velâyeti kurmak demektir. Bu İslâmî sigortadır. İslâmî sigortada aidat istenmez. Dayanışma ortaklığı kurulur.

Mesela, sağlık sigortası şöyle kurulur. İçimizden biri hasta olursa biz ortaklaşa aramızda eşit olarak bölüşüp onun tedavi masraflarını karşılayacak, ayrıca ona vasat ücret kadar da maaş vereceğiz. Yüz kişiden bir kişinin böyle hasta olduğunu kabul edersek, yüz lokmadan birini onunla paylaşacağız demektir. Bu ortaklığın temelinde olan özellik, hasta olmayanların hiçbir şey almamalarıdır. Aidatlı sigortanın yerini dayanışma sigortası almıştır. Aynı şekilde içimizden birine saldıran olursa, hepimize saldırılmış kabul edip birlikte karşı koyacağız. Eğer diyet ödeme sözkonusu ise hepimiz paylaşarak ödeyeceğiz ve onu kısastan kurtaracağız. İçimizden nakden ödeyemeyen olursa, onun çalışarak bunu ödemesine imkân hazırlayacağız.

İslâmiyet’te bu âkile sisteminden kadınlar ve çocuklar da yararlanırlar, ama onlar ödeme yapmazlar. İslâmiyet’te emeklilik demek bu ödemeden kurtulma yaşı demektir.

İşte uygarlığın ilerlemesi ile insanlar artık kendi ürettiklerini kendileri tüketmiyor. Sanayi döneminde herkes çalışıyor ve emeğini satıyor. İnsanlar işçidir. Dayanışma sigortası ile sigortalanmak zorundadır. İşsizlik, aşsızlık, hastalık gibi âfetler; işte zelzele, işte sel… Bunların dayanışma içinde giderilmesi gerekir.

Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Medine’ye gelir gelmez, orada ilk olarak siyasi dayanışma ortaklığı kurdu.

Kur’an üç çeşit “dayanışma ortaklığı”ndan daha bahsetmektedir; Vicha siyasî, Şir’a ilmî, Minhac ahlâkî, Mensek meslekî dayanışma ortaklıklarıdır.

-Bilgisizlikten doğan zararlar ilmî;

-Beceriksizlikten doğan zararlar meslekî;

-İhmalden doğan zararlar dinî;

-Kasten iras edilen zararlar siyasî dayanışma ortaklıkları tarafından karşılanır.

Hubr, rahib, ruhban ve kıssis bunların sorumlularıdır.

Savamı’, biye’, salavât ve mesacid bunların toplanma yerleridir.

Bugün ‘aidatlı sigorta’ müesseseleri doğmuştur. Çünkü başka türlü hayat yürümez. Aidatlı sigorta ise insanları hasardan kurtaramıyor. Bundan dolayı ‘dayanışmalı sigorta’ müessesesi getirilmelidir. Buna zaruret vardır. Yoksa birbirini tanımayan insanlar aralarında nasıl güvenlik işleri yapacaklardır?

Bu sûre en çok asrımıza hitap etmektedir. Çünkü “sanayi aşaması” gibi önemli bir insanlık dönemine geçme tarihte ikinci defa olmaktadır. Birincisinde insanlar “çobanlık dönemi”nden “tarım dönemi”ne yani yerleşik hayata geçtiler. Asrımızda ise “tarım dönemi”nden “sanayi dönemi”ne geçiliyor.

Bütün dünya, bütün insanlar hareket hâlindiler. “Nuh Tufanı” gibi “sosyal tufan” beklenmektedir.

İnsanlığı tufandan kurtaracak olan da “sosyal gemi”dir; o da “dayanışma ortaklığı”dır.

Kur’an’a göre İslâm Anayasası” bu ortaklığa dayanmakta ve bunun hükümlerini beyan etmektedir.

Demek ki bu âyet sigortalan(a)mayanların hüsran içinde olduğunu ifade ediyor.

Sigortalanmak yetmez, “dayanışma sigortası”nı kurmak gerekir.

 

وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ (Va GaMıLUv eLöÖAvLıXAvTı)  “Salihleri amel ettiler.”

Uygun olanları işlerler.

“İman etme”de hemen “Allah’a iman” akla geldiği gibi; burada da “sâlih amel” demek “hasen amel” olarak akla gelmektedir. “Hasen amel” iyi ameldir; “Sâlih amel” ise uygun ameldir.

Uygun amel” demek, işbirliği içinde yapılan amel demektir.

Aramızda işbölümü yaparız, her birimiz ayrı ayrı işler yaparız, ama yaptığımız işler birbirini bütünler. Bunun için yapılan işler kurallı olacak ama ortak kurallı olacaktır. Benim yaptığım iplik senin yaptığın tezgahta işlenebilmelidir. Benin yaptığım tekerlek senin yaptığın arabalara takılabilmelidir. Bunu insanlığa Davut Peygamber öğretmiştir.

“Tekstilde serdi tahdir et.” (Sebe’[34],11) deniyor. Bu İslâm âleminde loncalar tarafından yapılmakta idi. Osmanlılarda pek çok standartlar vardı. Bu mesele Avrupa’da ancak 20. yüzyıl içinde kavrandı. Bunu Almanlar yaptı. Onlar ‘norm’ dedi. Sonra İngilizce ‘standart’ kelimesini kullandılar.

Sâlihât” denmektedir. Kurallı dişi çoğuldur.

Kurallı erkek çoğul toplulukları, kurallı dişi çoğul ise sistemleri ifade eder.

Sistem içinde iş yaparlar anlamı çıkar.

Arapçada sade sayı fazlalığı olan çoğullar mükesser çoğullarla ifade edilir. Sâlihîn, Sâlihât ve Sevâlih çoğulları arasında bu fark vardır.

Görülüyor ki “sâlih” amel” demek “uygun amel” olup iyi amel değildir.

Adam öldürmek istesen de yine işbölümü yapıp sâlih amel yapmak gerekir. İş yapabilmek için sâlih amel etmek gerekir. Ayrıca cennete gitmek için amelin hasen olacaktır. Bu sebeple istisna ile ifade etti.

Demek ki aramızda “dayanışma ortaklıkları” kuracağız, bir de “standartlar” yapacağız ve o standartlara göre amel edeceğiz, üretim yapacağız ki yaşayalım. Tarım döneminde ise herkes kendi ürettiğini tükettiği için böyle bir sorunla karşılaşmamıştır. Herkes zaten birbirini tanıyordu. Malları da biliyordu.

Bu sûre asrımız için nâzil olmuştur. Çünkü Kur’an’dan sonra böyle büyük inkılâp ilk defa oluyor. Bundan sonra da ancak denizlere taşındığımız veya göklere çıktığımız zaman benzer olaylar olabilir. Bu inkılâp karalardaki hayatta son inkılâptır. Bundan sonra insanlar bu âyetlere uymak zorundadırlar.

“Ev/veya” değil de “Ve” harfiyle eklenmekte olduğu için her dört iş birlikte yapılırsa hüsrandan kurtulunabilir. Dayanışma ortaklığı ile birlikte standartlara göre üretim yapmak, kaliteli üretim yapmak gerekir.

 

وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ  (Va TaVAÖaV Bı eLXaqQı)  “Hakkı tavsiyeleşirler.”

Hak” “Bâtıl” karşılığı kullanılan bir kelimedir. İnsanlar arasında hakları adaletle bölüşme anlamına geldiği gibi; hata olmama, gerçeklere uyma anlamına da gelir.

Hak” nedir?

Herkesin asrı farklı olduğu gibi hak olanlar da herkes için ayrıdır. Bana göre doğru olan size göre doğru olmayabilir. İslâmiyet’te ihtilâflı konular hak olmaz. Hak bir tanedir. Onun için buradaki “Hak” kelimesi marife ve müfret gelmiştir.

Topluluğu ilzam eden iki çeşit hak vardır. Hakemlerin verdiği kararlara herkes uyacaktır. Hakemlerin kararları dışına çıkmayacaklardır. Bir de icma ile sabit olan kararlara uyulacaktır.

“Sigara içmek kötüdür” kuralını kabul ediyorsak, o zaman sigara içenleri uyarma hakkımız vardır; “sigarayı bırak” deme yetkimiz vardır. Her toplulukta ittifakla alınmış kararlar o topluluk için haktır. O topluluk içinde kaldıkları müddetçe ona uymalıdırlar. Uymayanları diğerleri uyarmalıdırlar. 

Burada çok önemli bir husus olarak “Tavsiye” kelimesini kullanmıştır. Tefaul bâbı çok kimselerin karşılıklı tavsiyede bulunmasıdır. Bu sistem İslâm devlet sistemini ortaya koyar. O da nedir?

İslâm devlet sisteminde “başkan” dışında bir ‘memur sınıfı’ yoktur. Herkes başkanın emrinde memurdur. Gerek hakkın ortaya konması, gerek uygulanmasında tamamen topluluk yetkilidir. Herkes polistir. Herkes savcıdır. Herkesin kamu davasını açma yetkisi vardır. Herkesin silah taşıma yetkisi vardır. Polisin ne yetkileri ve görevleri varsa, halkın da o yetki ve görevleri vardır.

Bunlar zorlama değil tavsiye şeklinde olmalıdır. Bugünkü terörü başka türlü önleme imkânı yoktur.

Devlet halkın elinden silahını alıyor, ondan sonra toplumu polislerle korumaya çalışıyor! Yapılan saldırılara karşı halka da silahla müdahale hakkını tanımıyor. Bunlar hüsranın alâmetleridir.

Adam öldürmek serbest, katili öldürmek yasak!

İşte burada “Tavsiye” fiilinin tefaul bâbında ve cem’ hâlinde gelmesinin önemi buradadır.

Bununla beraber kimse hakka zorlanamaz. Ancak tavsiyede bulunulabilir.

Tavsiye” kelimesi de bu kadar önemlidir.

Demek ki; (1) “dayanışma ortaklıkları”nın yanında (2) tavsiyeleşme, (3) hakemler sistemine gitme ve (4) hakkı bulma yani icma yapma da hüsrandan kurtulmak için şarttır.

“Hakemlik sistemi” zorlama sistemi değildir. Sen bir hakem seçersin, o bir hakem seçer; baş hakemi hakemler seçer. Onlar kimin haklı olduğuna karar verirler. Hakemler ondan sonra tarafların kararlara uyup uymadıklarına karışmazlar.

Dolayısıyla hakem kararları tavsiye mahiyetindedir.

“Hak” ise icma ile sabit olan şeydir.

“Halkın yönetimi” böyle oluşmaktadır; icma ve hakem kararları. Demokrasi budur.

Yoksa ekseriyet sistemi demokrasi değildir. O ekseriyetin yönetimidir. Oligarşidir.

 

وتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ (Va TaVÖaV Bı elÖaBRı)  “Sabrı tavsiyeleşirler.”

Tevasav” kelimesi tekrar edilmiştir. “Hakk”ın karşısına “Sabr” konmuştur.

Hakk” icma ile sabit olan şeylere karşı müdahale hakkının oluşmasıdır.

Sabr” ise eğer icma yapılmamışsa, görüşler farklı ise o hak değildir. Kimse kimseyi ihtilâflı konuda zorlayamaz, hattâ dâvet edemez. Bunun bir misalle anlatalım.

Şafii’ye göre kan akmakla abdest bozulmaz, ama kadına değmekle bozulur. Ebu Hanife’ye göre de kanla bozulur, kadına değmekle bozulmaz. Bir Şafiinin kanı çıkmış olmasına rağmen abdest almadan imam olsa, Hanefi de buna uysa namazı sahih olur. Namazı Şafii’nin içtihadına göre kılmıştır, namazı sahihtir. Ama kadına değmiş ve abdest almamışsa, ona uyan Hanefinin namazı bozulur, yeniden kılması gerekir. Çünkü Şafiinin Hanefiye göre kıldığı namaz fasittir. Yani kimse başkasını kendi içtihadına çağıramaz. Herkesin kendi içtihadında amel etmesi gerekir.

İşte böylece herkes başkasının kendi içtihatları ile amel etmelerine tahammül edecek ve sabredecektir. Yani burada ortaya konan içtihat hükümleridir. İcma haktır. Onu tavsiye ederiz. Ama içtihat ise amel edilmesi gerekendir. Herkes kendi içtihadına göre amel eder.

Burada da “Tevasav” kelimesi gelmiştir. Burada hakemlerin denetimi vardır. Hakemini kişi kendisi seçer. Baş hakemi de onun seçtiği kendi hakemi seçmiştir.O halde bunların kararına uymalarını istemek, hakem kararlarına sabırlı olmayı tavsiye etmek de topluluğa yüklenmiş görevdir.

Subre” granit demektir. İnsan kararlarında, içtihat ve icmalarda granit gibi sağlam olmalıdır.

İcma ile içtihat arasındaki fark şudur.

İçtihatlar yine içtihatlarla değişir. Oysa icmalar ancak icmalarla değişir. Bir örnek verelim.

Burada her hafta belli bir günde akşam saat 7’de toplanmaya karar verdik. Bunu icma ile tesbit ettik. Bundan sonra bu saati ve bu yeri değiştirebilmemiz için yeniden ittifak etmemiz gerekir. Ama biz toplanıp gün ve saate ittifakla karar veremediysek, o zaman başkanın geçici karar almasını isteriz. O bizimle istişare eder ve gün ile yeri belirler. Biz de başkanın bu kararına uyarız. Ama başkan yeniden istişare yapmak şartıyla yeni karar alabilir. Demek ki başkanın aldığı kararlar hak değildir. Sadece amelen uyulur.

***

Bundan sonra gelen sûreler insanın neden hüsranda olduğunu anlatmaktadır.

Kevser Sûresi”nde ise bu istisna edilen kimselerin ne yapmaları gerektiğini, Kur’an’ın gösterdiği yoldan gitmeleri gerektiğini ifade etmektedir.

Ama dünya hayatında yine zorlamanın olmadığını anlatmak için “Kâfirûn Sûresi” gelmektedir. Yani “Tevasav”ın nasıl uygulanacağını ifade etmektedir.

İzâ Câe Sûresi” yani “Nasr Sûresi” ile İslâmiyet’in zaferini haber vermektedir.

Tebbet Sûresi” ile işte hüsran anlatılmaktadır.

Son sûreler ise insanın yaratıcı Allah’a dönüp âhirete mü’min olarak, şeytandan kurtulmuş olarak gitmesi emredilmektedir.

 

Asr Sûresi’nin anlatılması için dört saatlik bir konferans düzenlenebilir.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                        (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 287. SEMİNER            Yorum-117       İstanbul, 14 Ocak 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   

(Reşat Nuri Erol ve Selahattin Öztürk Üsküdar’da değerlendirecektir.)

GÖRÜŞMELER VE “ADİL DÜZEN

2005 yılı Ocak ayının ilk iki gününde İstanbul’da dört görüşme yaptık.

Reşat Nuri Erol ve Hasan Hacıbektaşoğlu bu görüşmelerde hep vardılar.

“Adil Düzen” hiçbir zaman iç olgunluğa ermeden uygulanamaz. Bunu kesin olarak bilmekteyiz.

Ancak, sonuç ne olursa olsun, arada sırada bu çalışmalarımıza katılmayan vatandaşlarla görüşmemiz gerekmektedir.

a)       Bu görüşmeler yeryüzündeki zihniyet gelişmeleri hakkında bize bilgi verir. Değişen dünyayı öğrenir, ona göre çözümleri üretiriz.

b)       “Adil Düzen”i onlara duyurmuş ve reklamını yapmış oluruz. İleride onlarla işbirliği yapacağımız zamanlar için birbirimizi tanımış oluruz.

c)       Adil Düzen çalışmalarına katılacak kimseleri ararız.

d)       Kendi eksikliklerimizi öğrenir ve onları gidermeye çalışırız.

Bu görüşmelerden Adil Düzencileri haberdar etmek elbette ki görevimizdir.

1. GÖRÜŞME: Sayın Emin Şirin, Ankara’da Gürsoy Erol ve Melik Özmen’in dâveti üzerine Gürsoy Erol’un odasına gelmiş, ilk görüşmeyi orada yapmıştık. Kendisine “Adil Düzen Partisi’ni kuralım” demiş ve partinin giderlerini “dergi” yoluyla karşılayalım önerisinde bulunmuştum. Makul karşılamıştı. Sonra da dâvetimiz üzerine görüşmek üzere 1 Ocak 2005 günü Gürsel Kartal’ın yazıhanesine gelmiştir. Kendilerine dua ettik.

İyi başlayıp devam eden bu görüşme, arkadaşların tartışmaya katılmasıyla kısır çekişmeye dönüşmüştür. Dergi çıkarma kararımız da sonunda gölgelenmiştir. ‘Allahaısmarladık’ bile demeden terk etmiş ve gitmiştir! Reşat Nuri Erol buna rağmen kendisini uğurlamıştır... Görüşmelerimiz devam edecektir...

Sayın Emin Şirin tamamen iyi niyetli olarak kendi varsayımları içinde çözemediği bir sorunu bizim çözmemizi istemiştir. Oysa onun varsayımları tutarsızdır. Tutarsız varsayımlarda çözüm bulunamaz. Tutarsız olan varsayım şudur; -bu sadece onun varsayımı değildir, çağın tartışılmaz varsayımıdır-; din siyasete karıştırılamaz! “Dindarlar siyaset yapamaz!” derlerse bunda tutarsızlık yoktur. Ama o da çağın henüz yeterince tartışılmayan bir sorunudur. Sonuç olarak Sayın Şirin’in tezini şöyle tutarsız hâle getiririz.

Kamu alanında hizmet alanlar dindar olabilir, ama hizmet verenler dindar olamaz! O halde kişi ya dindar olup kamuda yönetici olma hakkını kaybedecektir, ya da lâik olacaktır. Diğer taraftan dindarın seçme hakkı vardır, ama seçilme hakkı yoktur! Lâikleri seçmek zorundadırlar! Bu sistemde tutarsızlık yoktur! Biz bu alternatifi şöyle genellendiriyoruz. Dünyadaki insanlar iki gruptur: dindarlar ve lâikler. Bunlardan kim güçlü ise yönetim hakkı onundur. Dindarlar kuvvetli ise yönetim hakkı onlarındır. Lâikler kuvvetli ise yönetme onların hakkıdır. Osmanlılar zamanında dindarlar güçlü idi, ülkeyi onlar yönetiyordu. Şimdi lâikler güçlüdür, onlar yönetiyor. Bunda da bir çelişki yoktur! Şirin’in bunu da kabul etmesi gerekir. Ama bu düzen “barış düzeni” değil, “savaş düzeni”dir. Dolayısıyla İslâmiyet ile alâkası yoktur. “Adil Düzen”in yanından bile uğramaz.

Adil Düzenciler şöyle diyorlar: Devlet hürriyetleri sınırlayan değil, hürriyetleri koruyan bir düzendir.Yani devletin bir dini veya idesi yoktur, hukuku yoktur. Hukuku halk serbest sözleşmelerle kendisi oluşturur. Yerel kuruluşlar ve sosyal gruplar kendi hukuklarını kendileri tedvin ederler. Bunlar arasındaki ayrılıkları hakemlerden oluşan yargı çözer. Devlet hakem kararlarının uygulanmasını temin eder ve devleti dış güvenlik bakımından korur. İller de iç güvenliği sağlarlar. Böylece ne dindarlar lâiklere hükmederler, ne de lâikler dindarlara hükmederler. Hakemlerden oluşan tarafsız, bağımsız, saygın ve etkin yargı güvencesinde barış içinde insanlar yaşarlar. Bu barış düzeni için savaşırlar. Çünkü kendi inançları da ancak böylece güven altındadır. Bu konuları kendileri ile tartışmaya devam edeceğiz…

***                                      ***                                      ***

2. GÖRÜŞME: Fatih Hoca ile görüşme yaptık. Kendilerine telefon ettik; Allah razı olsun, geldiler. Ne var ki diğer misafirimiz ona hakaret etmeye başladı. Kıyafetine saldırdı. O da ‘senin konuşmalarında küfür kokuyor’ dedi. ‘Biz iktidar olursak elbette bizim dediğimiz olacaktır’ dedi. Saldırı artınca, özür dileyerek nezaketle kalkıp gitti. Görüşmemiz mümkün olmadı. Sonra akşamki seminerden dönerken telefon ettik. Kabul buyurdu, gittik. Allah onlardan razı olsun. O da bir misafir çağırmış, o misafir de bize hakaret etti: “Siz bu kadar yıldır bu işlerde hizmet verdiniz. Bu kadar güçlü ekibiniz var. Şimdi buralara gelip ne ortak arıyorsunuz (ne dileniyorsunuz!).” dedi. Ve ısrarla bizim bu başarısızlığımızı söyledi… Fatih Hoca da sükutla onun yanında yer aldı. Dolayısıyla sabahki yanlışlığımızın intikamını aldı. Biz de rahatladık. Çünkü misafirin ona hakareti bizim hakaretimizdi. Vebali âhirete götürmek durumunda kalmadık. Misafirin iddiası şudur: “Bakınız, Üzeyir Garih (yani Yahudiler) başarıya ulaştı. Binlerce konut yaptı. Biz de başarılı olarak ortaklıkları yürütüyoruz. Siz başarılı olursanız, herkes size gelir, sizin dolaşmanıza gerek yoktur!..” İki türlü başarı vardır. Biri, zenginlerin birleşip biraz daha zengin olmasıdır. Böylece zenginler işyerleri kurarlar, bu işyerlerinde çalışan insanlar da aş ve iş bulmuş olur. Bu zenginler dış sermaye olsun, Yahudi sermayesi olsun, ne zararı var!.. Bu söyledikleri tamamen doğrudur. Ne var ki, dış sermaye ve Yahudi sermayesi zekâtlı sermaye ise sorun yoktur. Ama ister iç, ister dış, ister Müslüman, ister Yahudi sermayesi olsun; faizli sermaye ise, hedefi de tahakküm ise, borçlandırarak ekonomik krizleri üretmek ise biz ona nasıl teslim olabiliriz? Biz halkımızın iş ve aş sorununu çözme önerisindeyiz. Biz kimseden para istemiyoruz. Kendilerine işsizlere nasıl iş bulunacağını, aşsızlara nasıl aş bulunacağını Allah’ın Kitabı’ndan öğretmek istiyoruz. Karşılığında bir ücret istemiyoruz. İsterseniz buna biz de katılalım diyoruz. “Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Ecrimi verecek olan âlemlerin Rabbidir.”(Kur’ân;Şuarâ[26]109,127,145,164,180) Misafir kişi bize ‘dilenme’ ile saldırıyor. Onun saldırmasını makul buluyoruz. Çünkü onlar artık zenginler sınıfının işbirlikçileri olmuşlar, birlikte halkın nasıl sömürüleceği üzerinde çalışıyorlar. Sermaye eskiden Masonları kullanıyordu. Şimdi onun yerine tarikat ekabirini kullanıyor. Bize saldırıları da bu çıkarlarından dolayıdır. Fatih Hoca bu sömürenlerin işbirlikçisi olmadığı halde onlarla bir olması bizi üzmüştür. Demek o da kendisine bir ‘şeyler’ arıyormuş gibi geldi. Samimi bir karşılama aradık… Bulamadık… Üzüldük... Öbür şahıs bizi eskiden yaptığımız uzun görüşmeler sonunda da bizi üzmüştür. Fazla önemi yoktu. Tarikat istismarcıları bizi tarikat düşmanı ilan ederek onları bizden uzak tutuyorlar. Böylece sömürtmeye ve sömürmeye devam ediyorlar.

Adil Düzenciler asla bunlara karşı olmayacaklardır. Bu cemaatler gerçekten yüksek vasıflı cemaatlerdir. Onları satarak sömürme durumuna geçen yöneticilere Allah gereken dersi verir. Sabırla bekleyin. Bunlar birden çöküp “Adil Düzen”den Firavun gibi istimdat edeceklerdir. Fatih Hoca’ya bize bu görüşmeleri sağladığı için gerçekten duacıyım. Kim müstesmirse; biz isek bizden, onlar müstesmirse onların şerrinden Allah korusun. Allah müstesmirleri helâk eylesin. Mü’minleri bunlar gibi olan kimselerden korusun.

***                                      ***                                      ***

3. GÖRÜŞME Yaşar Nuri Öztürk ile yapıldı. Ankara’da Meclis’te parti konusunda görüşme yapılmıştı. “Halkın Yükselişi Hareketi” adlı bir kitap yazmış, biz de onu Reşat N. Erol ile paragraf paragraf değerlendirmiştik. Kendilerinin de arzusuna uyarak İstanbul’da yemek davetlisi olarak görüşme yaptık.

Lâiklik ve demokrasi kavramları üzerinde, karşı görüşlerin ayrılığa sebep olmaması üzerinde anlaşmalar kaydettik. Sağ olsun, kendileri siyasi bir hareket içinde olduklarını, buraya bu görüşlerimizin değerlendirilmesi için birkaç arkadaşla katılma önersinde bulundular. Kendilerine; şahsen ben “Adil Düzen”i anlatmak için katılabilirim, ama arkadaşlarımın da gelmelerini sağlayacaksak, o zaman partinin adı “Adil Düzen Partisi” olacaktır dedim. Kendisinin “Adil Düzen”e karşı olmadığını ancak bu kelimeyi arkadaşlarına kabul ettiremeyeceğini; ben de “Adil Düzen” kelimesi olmazsa kimseyi getiremeyeceğimi beyan ettim.

Sorunun çözümü üzerinde çalışmaya devam etmek üzere ayrıldık.

Şimdi şöyle bir sorun vardır. Sermaye CIA ve MAFYA aracılığıyla dünyayı kontrol altında tutmaktadır. Herhangi bir yerde bir sosyal kümelenme hareketi gördüğü zaman onu değerlendirir. İleride işine yarayacaksa, fazla da tehlikeli değilse, onu destekler. Kendi adamlarına finanse ettirir. Adamlarına ‘katılın’ der. Onu yaşatır ve gerektiğinde büyütür. İleride her dediğini yaptırmak için de çeşitli tezgâhları vardır.

a)       Adamları kurucular arasında yer alırlar. Onlar bizim gibilerin oraya katılmasını önlerler. Ben memnuniyetle listeye girelim deseydim bile yine listeye alamazdı. Nitekim bir isimden bahsetti, almak istediği halde alamadığını söyledi. Nitekim Fatih Hocanın misafiri de geçmişte bizi şirketiyle anlaştırmak istemişti ama arkadaşlarından dolayı anlaştıramamıştı.

b)      Her türlü sosyal hareketleri paraya dayandırırlar. Parasını da CIA organize eder. Bu parayı yine oradaki kimselere ödetir. Ama özel mekanizmalarla bunu gerçekleştirir. Çok samimi ve yakından destekleyen bir Müslümanın birden yardımını kestiğini görürsünüz. Sebebini sorduğunuzda, onun da iflas tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmasıdır.

c)       Ajan yöneticiler daima topluluğu suç işlemeye meylettirir. Yasalara aykırı beyanlarda bulundurur. Yasalara aykırı harcamalar yaptırır. Sonra bunları şantaj olarak kullanır.

d)      Oluşan her hareketin karşısında aynı hareketin rakibini oluşturur. CHP-DSP, MHP-BBP, DYP-ANAP, SAADET-AK PARTİ… Yazıcılar-Okuyucular… İşte bu zıtları öyle destekler ki, biri sözünü dinlemezse diğerini harekete geçirir ve...

Yaşar Nuri Öztürk oyala(n)maktadır. Yaşar Nuri Öztürk’te iyi siyaset adamı olma vasfı vardır. İyi bir kadro içinde çok yararlı işler yapabilir. Çünkü hem medrese ilimlerini okumuş, hem de Hukuk Fakültesi’ni okumuş, İlâhiyat profesörü olmuştur. Bir siyasi kadro ondan çokça yararlanabilir, siyasi kadroda değerlenebilir.

İşte bu kabiliyeti köreltmek için onu oyalıyorlar. Bu kadroyu kenara itip ‘ben varım’ diyebilse, başarılı olma şansı büyüktür. Ama onda böyle bir güç gör(e)medim. Yapacağı iş şudur. Bütün kadroyu bırakacak, Süleyman Karagülle ile anlaşacak. Sonra onun kadrosu ile kim gelirse gelir; Karagülle’nin kadrosundan kim gelirse gelir. Paraya ise asla ihtiyacımız yoktur, yeter ki kanaatkâr olalım.

Böyle bir şeyi yapmasının doğru olduğunu söylüyorum; böyle bir şey yapmasını bile önermiyorum.

Ben böyle siyaseti arıyorum. Ülkenin kurtulmasını başka türlü mümkün görmüyorum.

***                                      ***                                      ***

4. GÖRÜŞME ise iç görüşmedir. Gürsel Kartal ve Mehmet Yıldırım ile bir işletme üzerinde görüştük... Sözleşme örneğini yaptık...

Bu görüşmeler bize şunu öğretti. Ben biliyordum, ancak arkadaşlar gözleri ile gördüler. Kendimiz, kendi içimizde bir uygulama yapmadıkça bütün konuşmalarımız boştur. Biz kendimize dönüp amelî bir uygulama yapma durumunda olmalıyız. Hasan Özket ile Yenibosna’daki arkadaşların; yine Gürsel Kartal, Reşat Nuri Erol ile oradaki arkadaşların muvaffak olacaklarından ümitliyim.

Yazan ve Anlatan:   SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3505 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2692 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2663 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2181 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2579 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2321 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2209 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2213 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2626 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2513 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 2021 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2375 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2322 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2467 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2480 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2468 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2427 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2640 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2468 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3083 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2704 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2696 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2776 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3185 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3059 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3471 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5531 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3584 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3109 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3902 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3756 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3465 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3914 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3872 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4153 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4689 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3044 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3150 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 4012 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3890 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2891 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2985 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3992 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7781 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5659 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4219 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3613 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3755 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4783 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4502 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4783 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4707 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4855 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4595 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3435 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4511 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3658 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5216 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3887 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5204 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5064 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4979 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3577 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3508 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3721 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5204 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4242 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5475 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4116 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5312 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4539 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4460 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4616 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4807 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5364 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4153 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5304 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4569 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3876 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4424 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4623 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4152 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4130 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4115 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4576 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5685 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9893 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4689 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3733 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3888 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3381 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3412 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3769 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5735 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4281 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3469 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler