Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 289
NİSÂ SÛRESİ 27-30.AYETLER TEFSİRİ
31.01.2005
2035 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   289

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi            28-31 Ocak 2005           Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;     289. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

* TEFSİR SEMİNERİ       [Cuma Üsküdar (19.00-21.00),    Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00),    Pazartesi Ümraniye]

 

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 20.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır.

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Reşat Nuri Erol, Lütfi Hocaoğlu, ve ………..… dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Cuma günü Üsküdar’da Reşat Nuri Erol tarafından;    diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır.

Hedefimiz; bu “Seminer Notları”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. SÜLEYMAN KARAGÜLLE

NİSÂ SÛRESİ TEFSİRİ - 14

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

وَاللَّهُ يُرِيدُ أَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُرِيدُ الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ أَنْ تَمِيلُوا مَيْلًا عَظِيمًا(27) يُرِيدُ اللَّهُ

أَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْ وَخُلِقَ الْإِنسَانُ ضَعِيفًا(28) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ

إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ وَلَا تَقْتُلُوا أَنفُسَكُمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا(29)

وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ عُدْوَانًا وَظُلْمًا فَسَوْفَ نُصْلِيهِ نَارًا وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا(30)

وَاللَّهُ يُرِيدُ  (Va elLAHu YuRIyDu)  “Allah murad ediyor.”

Allah Kâinatı yaratmış ve zıtlar dengesi üzerinde kurmuştur. Bir tarafta küfrü ve şeytanı, diğer tarafta imanı ve meleklerini koymuştur. Beklenen, Allah’ın tarafsız olup onların çatışması üzerine dengeyi kurması, hakem durumunda olmasıdır. Ama bu böyle değildir. Allah iki takım kurmuş ve bunları Kâinat sahnesine getirmiştir. Bunlar yarışmaktadırlar. Ancak burada iki hedef istihdaf edilmiştir.

1) Bunlardan biri, kimler hangi tarafa katılacaklardır? İyiler takımına mı, kötüler takımına mı? Bu hususta taraf ve takım seçme tamamen kişilere bırakılmıştır. Böylece insanlardan isteyenler hidayeti, isteyenler dalâleti seçebilmektedirler. Allah’ın iradesi burada ayıklamaktır; iyileri kötülerden ayıklamaktır. Pirinci taşlardan ayırma gibi bir şey.

Allah’ın buradaki iradesi iyileri seçip çıkarmadır. Kötüleri atma değildir. Kötülere de, cehennemde de olsa, iyiler tarafına geçme imkânını ortaya koymadır. Bundan dolayı Allah iyiler tarafını irade ediyor denmektedir.

2) Diğeri de, ister iyiler tarafına geçsinler, ister kötüler tarafına geçsinler, onları eğitmek, onları yetiştirmektir. Allah iyileri derecelerini yükselterek yetiştirir; kötüleri ise cezalandırarak yetiştirir.

“Allah murad etti” denmiyor da, “Allah murad ediyor” deniyor. O’nun muradı ezelîdir. Ancak O’nun iradesinin bize ulaşması zaman içindedir. Kur’an da O’nun ezelî kelâmıdır, ama bize şimdi ulaşmaktadır. Bu sebeple “murad etti” demiyor da “murad ediyor” diyor.

“Murad etti” demek de aslında gerçeği ifade etmiyor. Çünkü O’nun için geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman yoktur. İradesinin tecellisi şimdi olmaktadır. İnsanın genetiğinde yaşlılık vardır ama insan sonra yaşlanıyor. Allah’ın iradesi böyledir. Allah irade edince “Kün/Ol” der ve o da olur. İrade etmesi ezelîdir. Mazi sığası ile gelmişse de “İza”dan sonra gelmiştir. “Kün” emri ise istikballe ilgilidir. Yekün de istikbaldir.

 

أَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ (EaN YaTUBa GaLaYKuM)  “Üzerinize tevbe etmeyi murad etmektedir.”

Tevbe” kelimesini kavramak için Türkçede yuva ve evy kelimelerinden başlayalım. Arapçada da “EVY” köy ve yuva anlamındadır. “İva etmek” barındırmak demektir. Yuva ne demektir? Canlılar işleri olunca ayrılıp dolaşırlar, ama işleri bitince rahat etmek için yuvalarına dönerler. Yuva asıl yaşama yeridir, bulunma yeridir. Diğer yerler ise iş icabı gidilen yerlerdir. İnsanı bir yerde bulursan sorarsın; “Burada ne arıyorsun?” dersin, ama evinde bulduğun zaman “Burada ne yapıyorsun?” diyemezsin. Çünkü orada bulunması asıldır.

“Tevbe” kelimesinde “E” “V”ye dönüşür. “V” de ticarette olduğu gibi “T”ye dönüşür.

Tevbe” demek, gerisin geriye dönmek, esas ne ise ona dönmek, yuvaya döner gibi dönüş yapmaktır. “Sevb” kelimesi ile akrabalığı vardır. Sevb, elbise demektir. Elbise insanı sarar ve korur.

Üzerine dönmek demek, onu koruyup himaye etmek demektir. Günah işlemelerini önlemektir.

Tâbe ileyhi” demek; ona döndü, onun himayesine, onun korumasına girdi demektir.

Tâbe aleyhi” demek; onun himaye talebini kabul etti demektir

Allahu men tâbe ileyhi fayatubu aleyhi” yani, Allah öyle kimsedir ki kendisine kim dönerse O da ona döner. Onun dönüşünü kabul eder. Allah üzerinize dönmeyi murad ediyor. Yani, Allah sizi bu dünya imtihanına sokmuştur, sıkıntılar çekmektesiniz, ancak O’nun muradı sizin sınıfınızı geçmenizdir. Şeriatın yasaklarından uzak durmanız, emrettiklerini yapmanızdır. Allah’ın muradı sizi korumaktır.

Eğer siz ittika ederseniz, sağ takımda yer alırsanız, O size yollarını gösterecek, sonunda mutlaka galip geleceksiniz. Siz bugün küfrün yaygınlaşmış olmasına, muzaffer olmasına bakmayın; biz onu sizi yetiştirmemiz için yapıyoruz, yoksa onlar yok olup gideceklerdir. Âhirette de onlar azaplarını çekeceklerdir.

 

وَيُرِيدُ الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ (Va YuRIyDu elLaÜIyNa YatTabiGUvNa elŞaHaVavTı) 

“Şehvetlerine tâbi olan kimseler ise.”

Burada Allah’ın karşısında olanları da kurallı erkek çoğul olarak getirmiştir. Böylece onların da örgütlü olduklarını bildirmektedir. Bugün bunlar büyük bir şekilde örgütlü bulunmaktadırlar. Karşı taraf insan ve cinlerden olan şeytanların işbirliği ile oluşmuş bir takımdır. Ancak bunların hepsi insanın şehevî yapısından gelmektedir. İnsan hayvandır. Şehvetleri vardır. Bu şehvetler bir bütündür. Birbirini tamamlamaktadır. Onun için dişi kurallı çoğul gelmiştir. Bunlar ihtiyaçları gideren arzulardır. Genel olarak giyinmek, barınmak, yiyecek yemek ve çoğalmaktır. Cinsi arzudur. Bu ihtiyaçlar hayvanlarda da vardır, insanlarda da vardır. Hayvanlardan farklı olarak insanlar için bu şehveti tatmin etmek için iki yol gösterilmiştir.

1) Biri gelişigüzel ve kontrolsüz tatmindir. Helal-haram demeksizin bulduğunu yemek, giymek, saldırmak, ilişki kurup bırakmak.

2) Oysa Allah bunların meşru tatmin yollarını öğretmiştir. Cemiyette çalışıp kazanacaksınız, evlenip aile kuracaksınız. Diğer insanlarla anlaşıp yaşayacaksınız. Kendinizi yasaklardan koruyacaksınız. Başkalarının mallarını alıp kullanmayacaksınız. Evlilik dışı ilişkilerde bulunmayacaksınız.

 

أَنْ تَمِيلُوا مَيْلًا عَظِيمًا (EaN TaMİıYLUv MaYLan GaJIyMan) 

“Azim meyle meyletmenizi isterler.”

Meyil” dik değil de eğik duran şeyin adıdır. Ona doğru sarkmak, ona doğru eğilmek meyldir. Nil gibi akarsular kıyılarındaki eğik yerlerden çekilince orada bir tabaka bırakırlar. Bu tabakadan oluşan araziye milli arazi, milli toprak denmektedir.

Meyl etmek” o tarafa dönmek demektir. O takımı tutmak demektir. Hakkı bırakıp bâtıla girmek demektir. Arapçada eğer bir fiildeki mastar tavsif edilecekse mastar tekrar edilir. “Temily Azimen” denseydi, azim mef’ul olurdu. Burada ise azim fiilin zarfıdır. Fiilin başıdır.

Azîm meyl” büyük meyl demektir. “Büyük söyleme!” deriz. Bunun anlamı, büyük söz söyleme demektir. Yapamayacağın işleri yaparım deme. “Büyük iş yaptın!” derler; yani başarılı iş yaptın demektir.

Kebir” yaşça veya değerce büyük demektir. “Azim” ise cesametçe ve hacimce büyük demektir.

Azim meyl ile meyletmenizi isterler” yani dengesiz hareket etmenizi isterler.

Arabanın frenine basmanız hâlinde fren arabanın hızını alıp gider ve sonunda araba parçalanmaz, sadece savrulur. İnsanların şehvetini frenlemezseniz onları uçurma götürür.

Şehvetlerine tâbi olanlar doymak bilmezler. İçerler; daha çok içmek isterler!.. Gasp ederler; daha çok gasbetmek isterler!.. Zina yaparlar; daha çok zina yapmak isterler!.. Saldırırlar; daha çok saldırmak isterler!..

Allah’ın hizbi, Allah’ın takımı karşı taraftakileri kurtarmak isterler. Onların hakkı bize geçmesin derler. Cinsi ilişki kurdukları zaman, ya bunun çocuğu olursa ne yapar diye düşünürler. Kadın da ya çocuğum olursa ne yaparım der. Dolayısıyla iffetlerini korurlar.

Öbürleri zevklerini tatmin ettikten sonra çocuğu aldırırlar! Mümkün olmazsa, kadını bile öldürürler! Kumar oynayanlar sürekli olarak oynamalarına rağmen kumardan doymazlar!

İşte Allah’ın hizbi ile şehvetin hizbi arasında böyle büyük fark vardır. Onlar karşı takımı imha etmek isterler; bunlar ise karşıdakileri kendi takımlarına geçirip kendileri gibi yapmak isterler.

 

 

***

 

يُرِيدُ اللَّهُ (YuRIyDu elLAHu)  “Allah murad ediyor.”

“Vav” harfi getirmeden “Yürîdu/Murad ediyor” kelimesini tekrar etti. Yukarıdaki iradenin bir açıklamasıdır. Ondan başkası değildir. Allah’ın tevbe etmesi demek, tahfif etmesi demektir. Böylece Allah’ın şeriatı teşri etmesinin muradı budur. Yani, Allah insanlara bir şeyleri emrediyorsa, sadece kendileri için emretmektedir. Yoksa Allah’ın bir şeye ihtiyacı yoktur.

Usullerde uzun uzadıya tartışma yapılmaktadır. Allah maslahatı içermeyen, sadece ibadet olan bir şeyi emreder mi? Yoksa Allah mutlaka bir yararı olduğu için mi emretmektedir? Bir zararı olmakta, onun için mi nehy etmektedir? Muhtar olan, maslahatsız bir şeyi Allah emretmez şeklindedir. Bu âyet de maslahatsız bir şeyin emr veya nehy edilmeyeceğini ifade etmektedir.

 

أَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْ (EaN YuPafFiFa GaNKuM)  “Sizden tahfif etmeyi murad etmektedir.”

Yani, konmuş olan hükümleri evlenmeyle, mirasla, cezalarla tahfiftir. Yükünüzü hafifletmektir.

Şeriatın bu hükümlerine uymazsanız çok ağır yük içine girer, kaldıramazsınız.

Balıklar yumurtalarını bırakır, ayrılıp giderler. Yavrular kendileri yumurtadan çıkar, suda yüzerek yaşamaya devam ederler. İnsan yavrusu ise yürümeye 1-2 sene sonra başlayabilmektedir. 15 yaşına gelinceye kadar kendi başına yaşama şansı yoktur. Bugün artık insan kendi başına asla yaşayamaz durumdadır.

Hayvanlardan farklı olarak zayıflığı şöyle sıralayabiliriz:

a)       İnsanın bacakları diğer hayvanlardan kaçabilecek veya onları kovalayacak biçimde değildir. İnsanlar maymunlar gibi ağaçtan ağaca atlayamamaktadır.

b)      İnsanlar hayvanlar gibi pençeleri ile avını yakalayamamakta, onu parçalayıp yiyememektedir.

c)       İnsan çenesi ve dişleri ile yiyeceğini doğrudan çiğneyememekte, bazı hayvanlar gibi avını öldürmek için dişlerinde bir zehir bulunmamaktadır.

d)      İnsanın dallara asılmak veya sinekleri kaçırmak için kuyruğu yoktur.

e)       Kendisini soğuktan, sıcaktan, güneşten, ısıdan, darbelerden koruyacak tüyleri, yünü, kılları yoktur. Vücudun ısısını dengeleyememektedir.

f)        Diğer canlılar gerekli her türlü bilgiye sahip olduğu halde, insan bilgisizdir. Gerekli birçok şeyi bilmemektedir. Bazen zehir ona tatlı geliyor, bazen da kendisine yarayan şeyler acı görünüyor.

g)      İnsan beceriksizdir. Arılar, karıncalar, örümcekler gibi bütün hayvanlar her işi en yüksek kalitede yapabildikleri halde, insan kalitesiz mal üretmektedir. Ateş böceğinde ışığın verimi %98 iken, insanın yaptığı lambalarda %20 civarındadır.

h)      Bunlar yetmiyormuş gibi; çocukken ve yaşlılıkta başkasına muhtaç olduğu gibi olgunluk yıllarında da hasta olmakta ve kendi kendine yaşayamamaktadır.

İşte Allah bu eksiklikleri karşılamak üzere insana “ilim” vermiştir. Şeriatı yani hukuku tedvin etmiştir. Eksiklikleri gidermiş, hattâ insan bu eksikliklerini giderdikten sonra diğer bütün canlılardan güçlü hâle gelmiştir.

Tarih şahittir ki, bugün insanlık neyi elde etmişse bunların hepsini peygamberlerin ve kitapların öğretisiyle öğrenmiştir. Mezopotamya peygamberlerin ülkesidir. İlk uygarlık orada doğmuş ve gelişmiştir. Bunun böyle olmadığını kim inkâr edebilir? Ortadoğu İbrani peygamberlerinin ülkesidir. İyonya Yahudilerin en aktif olduğu yerdir. Yunan uygarlığı o sayede doğmuştur. Avrupa uygarlığı İslâm medeniyeti sayesinde doğmuştur. Kitaplar ve peygamberler olmasa, insanlar hâlâ çardaklarda göçebe olarak yaşıyor olacaklardı.

İnsan kişi olarak bugün en zayıf durumdadır. Onu koruyup yaşatacak olan şeriattır, hukuktur. Avrupalılar “insan hakları” diyorlar; diyorlar ama bu hakları nasıl koruyacaklarını bilmiyorlar. “Fıkıh” insanın haklarını ve görevlerini sayan ilimdir. Batı’da Fıkıh var mı, böyle bir ilim var mı?! “Hukuk var!” deniyor ama bugünkü hâliyle Batı hukuku yamalı bohça bile değildir. Batı dünyası bilmek bir yana, henüz Fıkhı ve Usûl-ü Fıkhı anlamış bile değildir.

 

وَخُلِقَ الْإِنسَانُ ضَعِيفً (Va PuLıQa eLEıNSAvNu WaGIyFan)  “İnsan zayıf halk edilmiştir.”

Evet, insan birçok eksikleri ile zalum (zalim) ve cehul (cahil) yaratılmıştır.

Zayıftır, ancak ona öyle özellikler verilmiştir ki, o sayede onu daha mükemmel hâle getirmiştir.

a)       İnsan ayakta durmakta, ama diğer hayvanlar kadar koşamamaktadır. Ağaçlara tırmanamamakta, ama ayakta durarak birbirinin yüzüne bakarak görüşme ve konuşmayı başarmaktadır. Bu da onu topluluğun ferdi hâline getirmekte, tek başına başaramadığı şeyi birlikte daha kolay bir şekilde başarabilmektedir.

b)      Evet, insanın pençeleri yoktur, ama sanata yatkın eli vardır. Onunla yazı yazmakta, ince işleri yapabilmektedir. Böylece ürettiği makineler onun ihtiyaçlarını yüz defa daha fazla gidermektedir. Her yerde yaşama imkânını bulmakta, uzaya bile açılabilmektedir. Başka hiçbir canlının böyle bir şey yapmasına imkân olmamaktadır.

c)       Evet, insanın çenesi parçalamaya müsait değil, ama konuşmaya müsaittir. Bu sayede insan sosyal varlık olmaktadır. İnsanlar birbirleriyle haberleşmektedir. Artık dünyadaki bütün insanlar ikili olarak her zaman görüşebilmektedir. Dil yarası kılıç yarasından keskin olmaktadır.

d)      İnsan çıplaktır, tüyleri yoktur, ama tekstil yoluyla elbise üretmekte ve bu sayede her çeşit iklime uygun hayatı sağlayabilmektedir. Bu sayede bugün uzaya gidebilmektedir. Belki bir gün güneş sıcaklığına dayanabilecek elbise de üretebilecektir.

e)       Diğer canlılar kendilerine ait bilgileri bilmektedirler. İnsan ise bilmiyor, ama öğrenme kabiliyeti vardır. Diğer canlıların ise öğrenme kabiliyetleri yoktur. Bu öğrenme kabiliyetini hafızası ile başarmaktadır. İcat ettiği yazı sayesinde uzaklara ve geleceğe ait bilgilerini aktarmaktadır. Hele şimdi bilgisayar sayesinde kendisine özgü bir beyne sahip olmaktadır. Doğuştan bilmiyor, ama sonra istediği sahada bilgi sahibi olmaktadır.

f)        İnsan beceriksizdir, ama icat ettiği makineler sayesinde her şeyi istediği mükemmellikte yapabilmektedir. Göklere yükselmekte, milyarlarca yıl uzağından haber alabilmektedir.

g)      İnsan aile müessesesi sayesinde tüm sıkıntıları yenebilmekte, uzun bir ömür yaşayabilmektedir. İnsan tüm eksiklikleri fazlasıyla yenmiştir.

h)      İnsan hiyerarşik bir şekilde iç içe teşkilat kurabilmekte, tüm dünyaya birden hakim olmaktadır. Yeryüzünü imar ederek kendisinin kullanacağı hâle getirmektedir. Diğer canlılar tabiata uyarlar, insan tabiatı kendisine uydurur.

Aile ile ilgili hükümleri böylece sıraladıktan sonra, evlilikle ilgili hükümleri koyduktan sonra, bunların insanların kendileri için olduğunu bildirmektedir. İnsandaki eksiklik aile hayatı ile giderilmektedir.

Aile hayatında işbölümü yapılmakta; kadın çocuk doğurup büyütmekte, erkek ise ailenin nafakasını temin edip korumaktadır. Bunu başarabilmek için de aşiret, bucak, il, ülke ve insanlık olarak teşkilâtlanmaktadır. Böylece zayıf yaratılan insan güçlü, en güçlü olmaktadır.

Yeryüzünü yönetmek için yaratılmış olduklarını iddia eden İsrail oğulları, kendileri dışındaki insanları hayvan gibi görürler. Onlara göre diğer insanlar nasılsa cennete gidemeyeceklerdir. O halde onlar insan olmamalıdırlar ki biz onları yönetelim. Onların aileleri olmamalıdır ki, ona dayanan her şey, devlet de, mülkiyet de yok olsun. Marx dört şeyi önermiştir: 1) Tanrı yoktur. 2) Aile yoktur. 3) Mülkiyet yoktur. d) Devlet yoktur.

Kur’an bu sûrede önce aile müessesesini anlattı, ona dair hükümleri koydu. Bunun hikmetini izah etti. “İnsan zayıf yaratılmıştır.” dendi. Bundan sonra insanı güçlü kılan ikinci müesseseyi anlatmaya başladı.

 

***

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا (YAv EayYuHAv elLaÜIyNa EavMaNUv) 

“Ey îman etmiş olan kimseler!”

Bu süre “Ey Nâs!” diye başladı. Fuhuşla ilgili hükümleri beyan ettikten sonra, “Ey îman edenler!” diyerek haram evlilikleri saymaya başladı.

Şimdi de “Ey îman edenler!” diyerek, insanı diğer canlılardan ayıran mülkiyetle ilgili hükümlere geçti.

Aile yapısı diğer canlılarda da mevcuttur. Ancak bu eşler arasında olur, büyüdükten sonra sona erer. Yaşlı anne ve babalara bakma yalnız insanlarda vardır. İnsandaki cinsi ilişki arzusu süreklidir. Oysa hayvanlarda sadece çoğalma zamanında sözkonusudur. Mülkiyet kavramı ise tamamen insana hastır.

Marx hayvanlarda da çok erkekle eşleşme yasağının olduğunu bilmediği için aile müessesesinin doğal olmadığı, aile müessesesini zenginlerin insanları sömürmek için icat ettikleri kanısında idi. Bu varsayımın tamamen yanlış olduğu bugün çok iyi bilinmektedir. Biyolojik zaruretler bunları doğurmuştur. Avrupa’daki soykırımı bunu açıkça göstermiştir. AIDS bunun inkâr edilmez kanıtı olmuştur.

Mülkiyet hayvanlarda olmadığı için insanlarda da olmamalıdır. Hayvanlarda ferdi mülkiyet yoktur. Karınca ve arılarda kolektif mülkiyet vardır. Bütün hayvanların yuvaları kendilerine aittir. Bununla beraber insanlara has olan mübadeledir. Bedelli mübadele yalnız insanlarda vardır. Şimdi onu açıklamaya başlamaktadır.

 

لَا تَأْكُلُوا (LAv TaEKuLUv)  “Ekletmeyiniz.”

Ekletmek” yemektir. Ancak taam etmekten farklıdır. Taam etmek yalnız besinler için kullanılır.

Taam” yiyecek demektir. “Ekle” ise güvedir. Ağacı güvenin yemesi şeklindeki yemeye “ekletmek” denmektedir. Yani, karşı tarafın malını almak ekletmek demektir.

İnsanların bir maldan yararlanması için o malın başkalarına ait olmaması gerekir. Yeryüzü bütün insanlığındır. İnsanlar işgal ile yeryüzünü paylaşmaktadırlar. İşgal ettikleri müddetçe, o yerden, oradaki ürünlerden yararlanma hakkı onlarındır. Siz de işgal ettiğiniz yerden yararlanma hakkına sahip olursunuz.

O halde birisi bir yer işgal etmekte iken, onun elinden orasını alıp biz yararlanamayız. Men edilenin birisi budur. İşgalden ayrıldığında orada hiçbir hakkı kalmaz. İşgal edilen yerin başkasına devri de sözkonusu değildir. Miras yoluyla intikal etmez. Buna karşılık eğer bir yerde bir emek sözkonusu ise o emek sarf edilen yer artık mülk hâline gelmiştir. Ayrılsan da orada hakkın devam eder. Ondan yararlanmak isteyen senin emek hakkını ödemek durumundadır. Böyle olan yer ve malların başkalarına devri mümkün olabildiği gibi miras yoluyla vârislere de intikal eder.

Ekletmek” demek, başkalarının emekleri ile elde ettikleri şeyleri alıp tüketmek demektir. Bunu haram kılmıştır. Demek ki burada yasaklanan şey başkalarının işgal ettikleri yerlerdeki intifa haklarına saygı gösterecektir. Başkalarının emekleri ile iktisap veya imar ettikleri yerler emek sahiplerine ait olduğu için saygı gösterip rıza dışı yanaşmayacaksınız.

أَمْوَالَكُمْ  (EaMVAvLaKuM)  “Mallarınızı ekletmeyiniz.”

Mal” kullanıldığı zaman tükenen şeydir. Yiyecek böyledir. Yakacak böyledir. “Meta” ise kullanırsınız, yine kullanırsınız. Bunlara meta denmektedir. Metaın da mülkiyeti vardır.

Yani, eğer siz oraya emek vermiş iseniz, orada hakkınız vardır. Ne var ki onları âtıl (boş) tutamazsınız. Boş ise başkaları kullanır, siz talep ettiğiniz zaman geri almak durumundasınız.

Burada yasaklanan mallardır, yani tüketim aracı olan mallardır. Arapçada çoğul çoğula izafe edilince herkesin kendisine izafe edilmiş olur. “Nisaüküm” dendiğinde, herkese kendi karısı demek olur. “Ebkarun Leküm” derseniz, sizin ortak inekleriniz anlaşılır.

Burada herkesin kendi malı vardır. Onu aranızda yemeyiniz denmiş olur.

 

بَيْنَكُمْ (BaYNaKuM)  “Aranızda mallarınızı yemeyiniz.”

Aranızda” deyince “Emvâl/Mallar”ın zarfı olur. Aranızdaki malları butlan ile yemeyiniz ortaya çıkar. Bu takdirde özel mülkiyet ortak mülkiyetin içinde olur. İnsanlık ülkelere ayrılır. Yeryüzü insanlığındır ama ülkeler artık kendi topraklarına mâliktirler. İller de ülke içinde kendi topraklarına mâliktirler. Bucaklar iller içinde, ocaklar bucaklar içinde kendi topraklarına mâliktirler. Bunların altyapıları ortak olduğu için iç içe mülkiyet vardır. Bu şufa hakkını doğurur.

Bir yere eğer o ocakta olan biri tâlip ise başkası orada yer alamaz. Bir bucakta eğer biri oraya talip ise başka bucaktan biri gelip alamaz. Bir ilde o yere talip olan varsa, başka ilden birisi gelip alamaz. Bir ülkenin vatandaşı talip iken, başkası gelip alamaz.

Taşınmazlar komisyoncular tarafından alınır. Göç eden kimsenin arazilerini veya yapılarını alan kimseye ek kredi verilir. Belli müddet içinde o bucaktaki almazsa başka bucaktaki alır. Bu böyle gider.

Demek ki bu iç içe mülkiyetlik taşınmazlarda ve taşınırlarda geçerlidir. Şufa hakkı budur. Akrabalık veya komşuluk şufa hakkı doğurmaz. Ama burada “Beyneküm/Aranızda” denmesi, topluluk içinde olmak şufa hakkını doğurur demektir.

Bu “Adil Düzen Anayasası”nda yoktur. Şimdi öğrenmiş oluyoruz. Sizin bunu oraya eklemeniz gerekir. Kur’an böyle tefsir edildikçe anayasanın hükümleri de genişleyecektir.

 

 بِالْبَاطِلِ (Bı eLBAvOıLı)  “Bâtıl ile”

Bâtın” iç demektir. “Zâhir” sırttır. “Bâtın” karındır. Bâtıllı çürük demektir, batmış ve bitmiş anlamındadır. Fıkıhta “fâsid” karşılığı “bâtıl” kullanılmaktadır.

Fâsid, bozulmasına karar verilmeden önce geçerli olan hükümlerdir. Bâtıl ise akitten itibaren geçersiz olan hükümlerdir. Mesela, bir suyun içine bir pislik düşse ve su ile üç gün abdest alınıp namaz kılınsa, üç gün sonra suyun içine pislik düştüğünü öğrensek, üç günlük olduğunu tesbit etsek, üç gün önce kıldığımız namazlar geçersiz midir? Yoksa bundan sonra alacağımız abdestte onu kullanamayız. Abdestsiz namaz kılmak fâsid ise o zaman üç günlük namazlar geçerlidir. Bâtıl ise o zaman ondan sonra o su ile abdest alınmaz olur. Abdest şarttır, şartın yerine getirilmemesi iptal etmez, ifsad eder.

Burada “Bi’l-Fâsidi” denmemiş de “Bi’l-Bâtili” denmiştir. Öyleyse rızaya dayanmayan akitler, fâsit değil bâtıldır. Şimdi buna  dayanarak bir sorunu çözelim. Aldatma rızayı nefy eder. Dolayısıyla birisi “Ben bunu 10 YTL’ye aldım” dese ve 15 liraya satsa, karşı taraf kabul etse; sonra müşteri aldığı malı satıcının 10 liraya değil de 8 liraya aldığını öğrense, bu akdin muallel olduğunda ittifak vardır.

a)       3 lirasını satın alan geri alır. Eğer bu fâsid akitse durum böyledir.

b)      Bâtıl akitse, akit yapılmamış olur, malı iade eder, parasını geri alır.

İşte bu âyet böyle bir akdi fâsid değil bâtıl kabul eder. Ne var ki müşterinin mal üzerinde herhangi bir tasarrufu olmamalıdır. O malın piyasa fiyatları değişmemiş olmalıdır. Yoksa rızası var kabul edilir.

Bu âyet bize önemli bir hususu bildirmektedir. O da insanlar için tek kazanç kaynağı olan emektir. Marx’ın bu teorisi Kur’an’a uymaktadır. Kur’an’da “İnsanlar için sa’yden başkası yoktur” (Necm[53];39) denmektedir. O halde genel kural şudur. Emek dışında bir şeye malik olmak bâtıldır. Buna dayanarak sırf işgali mülkiyet için yeter sebep saymamaktayız.

Bir yeri Fransızlar keşfetti, o halde orası onlarındır demek kadar saçma bir şey yoktur.Yahut biri âlet icat etti, o halde onun patent hakkı vardır! Evet, o icat ettiği makine onun, ama başkaları onu bulamaz diye bir garanti nereden çıkmıştır? Halbuki nikâhta ve biatta böyle rıza şartı yoktur.

 

إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً(EılLAv EaN TaKUvNu TiCARaTan)  

“Sadece alış veriş istisna edilmiştir.”

Bey’” var, “Ticaret” vardır. Bey’de siz kendi malınızı komşunuzun bir malı ile değişirsiniz. Onun altınını alırsınız, malınızı verirsiniz. Yahut altını temsil eden kâğıt parayı alırsınız ve malınızı verirsiniz. Burada ticaret yoktur. Karşılıklı mübadele vardır. Ticarette ise malı alırsınız, satarsınız, kâr edersiniz.

Malları değiştirmede bâtıl ile yemek yoktur. Onun için o hususta bir istisna getirilmemiştir. Çünkü nehyin kapsamına girmemektedir. Ama onda da rıza şartı aranacaktır.

Ticaret ise aslında bâtıl bir iştir. Çünkü emeksiz kazançtır. Alıyorsunuz, üstüne değer koyup satıyorsunuz. Faizden farkı yok! Bu şekliyle emeksiz kazanma değil midir? Bâtıl olması gerekir. Ama istisna edilmiştir. Çünkü ticarette zarar da vardır. Kâr tanımazsak zarar nereden karşılanacaktır? Onun için ticarette kâra izin verilmiştir ve bu izin istisnaidir. Bununla beraber servete haram karışmış veya zarar edilmezse, işte bunun için kırkta bir zekât vermekteyiz.

Aslında ticaret bâtıl kazançtır, ama zekâtla helal hâle getirilmektedir.

Demek ki Kur’an Marx’ın iddialarından bin yıldan daha fazla zaman önce bunu ortaya koymuş ve çözümler üretmiştir. Faiz bunun için haramdır. Kumar bunun içim haramdır. Çünkü bunlarda emeksiz kazanç elde edilmektedir.

Şimdi bir şey sorulabilir. Kiranın durumu nedir?

Kirada da benzer illetler vardır. O sebeple diyoruz ki, mesken gibi kazanç aracı olmayan yerlerin kiraları bey’ gibidir. Yıpranma karşılığı kira nakit olarak alınabilmektedir. Ama işyeri kirası ancak yapılan bir işten pay olarak alınabilir, nakit olarak alınamaz; alınırsa faizdir diyoruz.

Dört şey faizdir: 1) Ticaret yerlerinden alınan sabit kira, 2) Ticaret yerlerinden alınan sabit ücret, 3) Ticaret yerlerinden alınan sabit kâr ve 4) Ticaret yerlerinden alınan sabit vergi, faizdir ve haramdır.

Para ticaret aracı olduğu için parada yapılan kazanç da faizdir.

 

عَنْ تَرَاضٍ (GaN TaRAyWın)  “Rızası ile”

Karşılıklı pazarlık yaparsınız, gönül hoşluğu ile anlaşırsınız, alırsınız, satarsınız. Alıp satan da kâr edebilir. Bu helaldir. Bâtıl olduğu halde yiyin denmektedir. Ticarete şiddetle ihtiyaç olduğu için; rızkın onda dokuzu ticarette olduğu için; aslında bâtıl olan bir şey meşru kılınmıştır. Ancak bunun için bâzı tedbirler alınmıştır. Tekel önlenmelidir. Yani rıza şartı zedelenmemelidir.

“(G)An” sebebiyet anlamını taşır. “Kutile An Katlih” dendiği zaman, öldürdüğü için öldürüldü anlamı gelir. “An Teradin” teradi sebebiyle anlaşılmış olur. Buradan şu anlaşılmaktadır ki, miras başkasının malı değil, vârisin malıdır. Vâris murisin vasiyetine uymak zorunda değildir. Bu sebepledir ki ölenin malları hemen vârislere intikal etmez. Önce yönetim tarafından borçlar ödenir ve vasiyetler yerine getirildikten sonra bölüştürülür. Bundan sonra o mal vârisindir. Ovaz karşılığı alınmıştır. Emeğinin karşılığıdır. Emek dışında insanın başkasının mallarına sahip olması ancak teradin akitle yani rıza sözleşmesi ile mümkündür.

 

مِنْكُمْ (MiNKuM)  “Sizden gelen bir rıza demektir.”

Yani, başka yerden, dışarıdan gelen bir rıza değil. Dolayısıyla alışverişte kimsenin kimseye müdahale etme hakkı yoktur. Ne devlet ne de belediye asla müdahale edemez.

Hazreti Peygamber aleyhisselâmın narh koymasını istemişler, o da şiddetle reddetmiştir.

Piyasanın dengesini bozduğunuz zaman kıtlığa doğru gidilir. Piyasa serbest olarak devam ediyorsa, en güç şartlarda dahi krizi aşar.

Düzce’de deprem esnasında oradaydık. Zelzeleden hemen sonra sokakta pazar kurulmuş ve alışveriş başlamıştır. Sovyetler yıkılmış, hemen güçlü pazarlar doğmuştur. Halk krizleri serbest pazarlarla atlatmıştır. Türkiye’deki bütün krizler, kayıt dışı ekonomi ve zoraki oluşan serbest pazar sayesinde atlatılabilmiştir.

Ancak burada başka bir şeye işaret emektedir. Kendi içinizde rıza olması şarttır. Pazar içinde de serbest rekabet devam etmelidir. İçinizde de pazar oluşmalıdır. Belediye pazarda fiyatlar koyamaz, ama tanzim satışları ile dengeyi koruyabilir. Bir de esnaf o çarşının kararlarına da uymak zorundadır. Çünkü bu “Minküm/Sizden”de onlar da vardır. Uymak istemeyenler çarşıdan ayrılıp başka yere gitmelidirler. Böylece hem kişinin hem de çarşı topluluğunun hürriyeti korunmuş ve rızası sağlanmış olur.

İslâmiyet’te demokrasi hicretle sağlanmaktadır. Küçük yerde yerleşim yerleri, iş yerleri oluşturulur. Hoşlanmayanlar yerlerini değiştirerek istedikleri topluluğa katılabilirler.

Krediyi de çalışana veriyoruz. İstedikleri zaman eski işyerlerinden ayrılıp kredileri ile istedikleri iş yerlerine gidebilirler. Nasıl cinsi ilişkilerde açık akitler ailenin temelini oluşturuyorsa, ekonomide de rıza şartı ekonominin esasını oluşturur.

Batı dünyası henüz bu konuları tartışır seviyeye bile yükselmemiştir.

 

وَلَا تَقْتُلُوا أَنفُسَكُمْ (Va LAv TaQTuLUv EaNFuSaKuM)  “Nefislerinizi katletmeyiniz.”

Canlılar arasında iki türlü ilişki vardır.

1) Bunlardan biri çatışma ilişkisidir. Canlılar birbirleriyle kavga ederler, yenilen yenene yem olur ve yenen çoğalır. Böylece çatışma üzerinde denge kurulmuştur.

İnsanlar da böyle yaşayabilirler. Kur’an Arabistan’da nâzil olurken durum bu idi. Kabileler birbirini yağmalar ve yaşarlardı. Bu yaşama düzeni örflerinde meşru kabul edilmişti. Sadece Mekke’de ve Harem’de çatışma yasaklanmıştı. Haram aylarında ise bütün Arabistan’da çatışma yasaktı. İnsanların kendi kendilerini öldürüp onların üzerinde hayat sürmeleri meşru görülüyordu.

Şimdiki Batı mantığında da bu cahiliye dönemi mantığına göre hareket edilir. Afganistan Ruslar tarafından bu mantıkla işgal edildi. Yine Afganistan ve Irak ABD tarafından bu mantıkla işgal edildi. Ama biz Kıbrıs’ı bu mantıkla işgal etmedik. Bunu da herkes bilir.

2) Diğeri ise çıkar beraberliğidir. Kâinat geniştir. Yeter ki beraberce cehaletle mücadele edelim, ilmimizi genişletelim, o zaman tüm uzay emrimize girer ve Kâinat bizim olur.

İşte Allah diyor ki; böyle birbirinizi öldürmekle hayat sürmeyiniz. Evliliği düzenleyiniz, mülkiyeti düzenleyiniz, sonra da güvenliği getiriniz. Böylece kamuya ait görevlerin üçüncüsü de ortaya çıkmaktadır. Bunun için konmuş olan kural kısastır, aftır, diyettir.

 

إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا (EınNa elLAHe KavNe BiKuM RaXIyMan) 

“Allah sizin için rahim bulunmaktadır.”

Kur’an’da Allah için iki temel sıfat getirilir; Rahmân ve Rahîm. Her ikisi de anneden gelen kelimedir. Anne çocuğuna karşı merhamet duyguları ile doludur. Ondan bir karşılık beklemez, tamamen ona yardım etmek ister. Allah da böyledir. Kimseden bir şey bekleyerek değil, rahmeti ile tüm insanlara hattâ bütün canlılara rahmet etmektedir. Bunu iki şekilde yapmaktadır.

1) Rahmân sıfatı ile yapmaktadır. Kişinin burada herhangi bir etkisi yoktur. Benim gözümü Allah bana verdi ama benim o hususta herhangi bir çabam olmamıştır.

2) Bir de rahîm sıfatı ile vermektedir. Rahmet, çalışana bol bol ücretini verme anlamındadır. Yani, fabrikalar kurmuş, halkı orada çalıştırmakta ve ücretini, vermektedir. Ama bu fabrikayı kendi ticareti için değil, halkın iyiliği için kurmuştur. Onun alıp götürdüğü hiçbir katkı yoktur. İşte burada buna işaret etmektedir. Yani, Allah şeriat hükümlerini koymuştur. Onlara uyanları mükâfatlandırmaktadır. Ama Allah’ın kendisinin bundan bir çıkarı yoktur, çükü O’nun çıkara ihtiyacı yoktur.

 

***

وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ (Va Man YaFGaL ÜAvLıKa)  “Kim bunu yaparsa.”

Yani, insan olarak kim olursa olsun, bunu kim yaparsa o cehennemliktir.

Tevrat İsrail oğullarına yol göstermekte, onlara hitap etmektedir. Kur’an ise tüm insanlara hitap etmektedir. İnsanların birbirlerini öldürmemelerini istemektedir. Sadece meşru öldürmelere izin vermektedir. Öldürülen kimse kim olursa olsun fark etmemektedir. Çünkü “Enfüseküm/Nefislerinizi”deki “Küm/Siz” tüm insanlardır. Tevrat’ta da nefse nefstir. Büyük küçük, kadın erkek, hasta sağlam, kâfir müslüman değişmeden herkes için aynı hüküm vardır; kısas. Burada “Vav” harfi geldiği için kıyasla istisnalar caizdir. Nelerdir bunlar?

a)       İnsan malını, canını, işini ve ırzını savunabilir. Ne var ki bu şartlar içinde de diyetin ödenmesi gerekir. Başka def etme imkânı varken def etmemiş de katle teşebbüs etmişse galiz, başka def imkanı yoksa o zaman hafif diyet öder. Bunu hakemler takdir edeceklerdir. (Bu hususta “Adil Düzen Anayasası”nda bir kayıt yoktur. Düzeltilmesi gerekir.)

b)      Kısas olarak adam öldürülür. Kast olması gerekir. Afv edilmemiş olması gerekir.

c)       Mahkeme dâvet etmiş, buna rağmen dinlemeyip firar eden kimse öldürülebilir. Bizim topraklarda görülürse öldürülebilir.

d)      Savaşta cepheye atılan silahlar masum insanları da öldürebilir.

 

عُدْوَانًا وَظُلْمًا (GuWVANan Va JuLMan)  “Udvanen ve zulmen kim adam katlederse.”

Bir kimsenin katledilebilmesi için zulmün ve udvanın birlikte olması gerekir. Yalnız udvan varsa, yalnız zulüm varsa orada kısas uygulanmaz.

Udvan” düşmanca demektir. “Zulüm” de haksızlık demektir. Potansiyel düşman katledilemez.

Zulüm, haksızlığa uğramak demektir. Haksızlık yapıldığını mahkeme tesbit edecektir. Mahkeme kararlarına uymayan kimse öldürülemez. Ama mahkeme kararlarını uygulatmayan kimse ölüme mahkum edilebilir. Demek ki katlin zulüm ile ve udvanen olmuş olması gerekir.

Udvan, karşı tarafı yok etmeyi istemektir.

 

فَسَوْفَ نُصْلِيهِ نَارًا (Fa SavFa NuÖLıHı NaRan) 

“İleride onu ateşe sılıy edeceğiz.”

İleride onu ateşte pişirteceğiz.

Cehennem insanları terbiye eden ve pişiren yerdir. Orası uslandırma yeridir. Kur’an sadece adam öldürme günahı için ateşe atılacaklarından bahsetmektedir. Onun dışında küfür ve şirkten bahsedilir. 

 

وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا(30) (Va KAvNa ÜAvLıKa GaLAy elLAHı YaSIyRan) 

“Bu Allah için kolay bulunmaktadır.” 

Yani, ateşte insanı pişirmek yani akıllandırmak kolay bulunmaktadır.

Ateşe atıp yakmak bizim için de kolaydır. Ama ateşte yemek pişirmek ustalık ister. Allah insanı ateşe koyacak, yakmadan, bozmadan, artık uslanmış ve akıllı olarak onu ateşten çıkaracaktır.

Bu Allah için kolaydır.

İnsan moleküler yapıdan atomsal yapıya dönüşmektedir. Ancak genlerde ve vücudun organik yapısında bir şey olmamaktadır. Ruh o bedenle irtibat kurmaktadır. Geçiş devresinden sonra tekrar moleküler yapıya dönüşüp eski yapıya dönüşmektedir. Cennete gitmektedir.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                      (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 289. SEMİNER              Yorum-119         İstanbul, 28 Ocak 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI    (Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

K U R B A N

İnsan daima cemaatler hâlinde yaşamış, her zaman ortak işleri olmuştur. Bunun için toplantılar yapmışlardır. Bir de ortak giderleri olmuştur. Bunun için de cemaatlerinden bir pay almışlardır. Kur’an buna “zekât” diyor. Bugün buna “vergi” denmektedir.

Toplayıcılık döneminde halk topladıklarından bir pay ayırır, akşam üstü obanın büyüğüne verirdi. O da onları ortak işlerde harcardı. Mesela, yaşlı veya hasta olup da işe gidemeyenlere dağıtırdı. Avcılık döneminde av avlanıp etler bölüşülürken cemaatin payı da ayrılırdı. Avdan dönünce başkanın payı obanın başkanına verilirdi. Çobanlık döneminde ise vergi kurban yoluyla sağlanırdı. Oba başkanının karargâhı olan mabede getirilen hayvan orada kurban edilirdi. Ya et olarak parçalanır başkanın istediği kimselere ulaştırılırdı yahut orada pişirilir ve orada yenirdi. Tevrat çobanlık döneminde indiği için bu kurbanlardan çokça bahsetmektedir. Tercümelerdeki hatalardan dolayı pişme yerine yakma tâbiri geçmektedir. Kurban hiçbir zaman yakılmamıştır. Pişirilmiş olarak yeniyor veya pişirilmeden dağıtılıyordu.

Anadolu’da hâlâ böyle pişirmektedirler. Kuyu açılır, altında kömür yakılır. Hayvan bir bütün olarak asılır ve pişer. Altına pirinçli tepsi koyarlar, yağlar oraya damlar. İlk devirlerde tepsi yoktu. Derisini tulum olarak çıkarırlar, içini temizledikten sonra tekrar derinin içine koyar, öyle pişirirlerdi. İçi sulu olunca deri yanmaz. Sadece dıştaki tüyler kavrulur ve koku yapar. Tarım dönemine geçilince bu sefer vergi tahıldan alınmaya başlandı. Çünkü tahıl depo edilebiliyordu. Hazreti İsa tarım döneminde geldiği için kurbandan alınan zekât veya vergi sistemini kaldırdı.

İslâmiyet’te ise kurban artık vergi sistemi olmaktan çıkarıldı. Müslümanların iki bayram günü vardır. Birincisi Ramazan Bayramı’dır. Kur’an Ramazan’da nâzil olmaya başlamıştır. Bu bayramda “fitre ziyafeti” verilir. İkincisi ise Hac günlerinde kesilen kurbanlardır. Bu da Kur’an’ın tamamlandığı gündür. Bunlardan başka yıllık bayram günü yoktur. Kurban “bayram ziyafeti” olarak devam etmektedir.

Bununla beraber kurbanın başka fonksiyonları da vardır.

Önce şunu bilmemiz gerekir. Canlılar 92 eleman olarak adlandırdığımız elemanları içerir. Çok az da olsa bütün atomları canlılar içermektedir. Bunlar topraktan, havadan, sudan bazı canlılar tarafından alınmakta, ondan sonra canlılar birbirlerini yedikleri için diğer canlılara intikal etmektedir. İnsanların dünyadaki bütün insanlarla ve hayvanlarla ilişkisinin olması gerekir. Yoksa bazı maddelerin yokluğu sebebiyle birçok hastalıklar ve bozulmalar ortaya çıkar. Ayrıca insan vücudunda her çeşit mikrop az miktarda bulunmalıdır ki vücut onlara karşı ilaç üretsin; sonra büyük miktarda saldırıya uğradığı zaman mikroplar vücudu hasta edip öldürmesinler. Aşı bunun için yapılmaktadır. Artık sular bunun için şifadır. Herkesin ayak bastığı yerlere bunun için secde ediyoruz. Bunun için tokalaşıyoruz.

Hac mevsiminde insanların birbirleriyle ilişkiler kurup gerekli maddeleri aktarabilmeleri ve aşı görevi yapan aktarımların olması için dört müessese geliştirilmiştir:

a)       Zemzem Suyu: Herkes kendi ülkesinden temiz pınar sularını doldurup götürecek ve zemzeme boşaltacaktır. Oradan tekrar doldurup ülkesine getirecek ve komşularına içirecektir. Böylece bütün dünya sularında bulanan şifa tüm insanlığa götürülmüş olacaktır.

b)      Taşlama Taşları: Herkes kendi çevresinde 70 çakıl taşı toplayacak ve götürecek. Orada cemrelere atacak ve o taşlar karıştırılacak. Değişik ülkeden gelen 70 taş alınıp memlekete getirilecek. Çimento ile döşeme taşı yapılacak, kapı girişine konacak, giren çıkan o taşların neşrettiği radyoaktiflerle yıkanacaktır. Atom silahlarına karşı dayanıklı hâle gelecek.

c)       Hacerü’l-Esved: Herkes siyah taşa elini sürecek, oraya kendi bedenindeki bakterileri aktaracak, oradan aldığı bakterilerle şifayab olacak. Memleketine dönüp de tokalaştığı zaman insanlık şifa bulacaktır.

d)      Kurban: Hacca gişenler kurbanlarını celebe teslim ederler, Mekke’de alırlar. İsterlerse kolye takar ve adlarını yazarlar, orada kendi hayvanlarını alırlar. Kur’an’da bunlara “Kalaid” deniyor. İsteyenler ise hayvanı teslim eder ve orada herhangi bir hayvanı alırlar. Kuran bunlara “Hedy” demektedir. Dünyanın her tarafından gelen hayvanlar orada kesilir ve karıştırılır. Hazreti Peygamber aleyhisselâm böyle yapmıştı. Kıyma yapılır, kavurma yapılır. Sonra üçe ayrılır. Üçte biri Mekke Emirine verilir, Mekke’nin geliri olur. Üçte biri orada yenir. Üçte biri de memlekete getirilir komşuya yedirilir. Dünyanın her tarafında oluşan enzimler ve vitaminler dünyanın her tarafına dağılır, tüm insanlık yararlanır.

BUNA GÖRE İSTANBUL’DA KURBANLAR NASIL KESİLECEKTİR?

a)       İstanbul’un her ilçesinde bir kurban kesim yeri yapılacaktır. Yağmurlu günlerde de kesilebilmelidir.

b)       Türkiye’den gelen hayvanlar buralarda birlikte kesilecektir. Etler harman yapılacaktır.

c)       Derisinden, kemiğinden, boynuzundan, kanından, gübresinden, her şeyinden yararlanılacaktır.

d)       Etler harmanlanıp ambalajlandıktan sonra, birer kilo ambalaj yapılmalıdır. Üçe bölünmelidir. Üçte biri Belediye Başkanlarına verilmeli, onlar muhtaç ailelere dağıtmalı. Üçte birini kişi evine götürüp buzdolabına koymalıdır. Üçte birini de kişiler kendi komşularına dağıtmalıdırlar.

Herkes kurbanını kendisi kesmelidir. Kurban, Kurban Bayramından hemen sonra sipariş verilmelidir. Doğal yemlerle beslenen hayvanlar kurban edilmelidir.

Bir televizyon kanalı bizi desteklerse “Akevler İstanbul Tüketim Kooperatifi” bunu organize edebilir. Televizyona toplanan paranın %10’u reklam parası olarak verilecektir.

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                      (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 289. SEMİNER            Yorum-119       İstanbul, 28 Ocak 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   

(Selahattin Öztürk Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

CHP ve DENİZ BAYKAL

Deniz Baykal’ı sevmiyorum. Çünkü o Menderes’in yakasından tutmuştu! Benim Başbakanımı ABD’nin maşası olarak tahkir etmişti. Bu sevmeyişim Menderes’i sevdiğimden değildir. Ben istemesem ve sevmesem de, başbakanımı tahkir ettiği için Baykal’ı sevmiyorum.

Baykal’a sempatim oluşmaya başlamıştı ki, Meclis Başkanı’nın Resepsiyonunda baş çektiği resepsiyon krizinde bir çuval inciri berbat etmişti. Çünkü bu sefer de benim Meclisime saygısızlık etmişti. CIA o krizde şunu test etti. Meclis tarafı kim olacak, benim tarafım kim olacak? İleride Meclis’e saldırdığım zaman yanımda kimi bulacağım? Ne yazık ki Baykal’ın azizliği ile CIA galip gelmiş ve Türkiye’yi ikiye ayırmış, Meclis’i tahkir ve mağlup etmişti. Oysa Meclis benim Meclisimdi, onu tahkir demek beni tahkir etmek demekti. Bu zavallı adam kendi Meclisine karşı caka satmışı!..

Baykal’a bu oyunları yaptıktan veya yaptırdıktan sonra, CIA şimdi başka bir oyun oynuyor. Hedefi Baykal’ı indirip kendi adamını atamaktır. Adamının kim olduğunu hepiniz bilirsiniz. Sarıgül sadece bir maşadır. Livaneli sadece bir maşadır. Bunları Baykal’a karşı kullanıyor. Saçma saçma hatalar yaptırıyor. Sarıgül büyük bir ihtimalle rüşvet almamıştır, Sarıgül yolsuzluk yapmamıştır. Bunların hepsi CIA oyunudur. Biz bu oyunları 1950’den beri hep seyrediyoruz. Ne yapacaklarını artık ezberledik. Sarıgül Müslüman bir kimse, çünkü namaz kılıyor. Benim onu tutmam gerekir, ama tutmuyorum; Baykal’ı tutuyorum. Baykal’ın başarısı için dua ediyorum. Niçin? Çünkü bizim en büyük sorunumuz CIA’dir. En büyük sorunumuz bu tür oyunlardır. CHP benim ülkemin partisidir. Onu sadece halkım seçebilir, onu indirecekse sadece halkım indirebilir; CIA değil.

Sarıgül’ün zerre kadar vatan sevgisi varsa çekilmelidir, zerre kadar imanı varsa çekilmelidir. Biz onu Baykal’dan çok severiz. Ama Kur’an bize iyilikte yardımlaşın diyor, iyilerle yardımlaşın demiyor. Biz size acıdığımız için gerçekleri söylüyoruz. Yolsuzluk yapmadığınızı biliyoruz. Yapılmışsa bile, size komplo olsun diye yapılmıştır. Baykal da yanlış karta oynuyor. Ama sizin gerçekten İslâm ile bir ilişkiniz varsa, çekilin. Çünkü İslâmiyet’te içerden başkanla mücadele hiçbir zaman meşru görülmemiştir. Siz zannediyorsunuz ki ben şimdi böyle yaparım, ben başkan olurum, ileride de böyle gider. Sizi kullanırlar; ondan sonra da aynı oyunlarla paçavra edip atıverirler!..

Tansu Çiller nerelerdedir?!. Mesut Yılmaz nerededir?!. Cem Uzan nerelerdedir?!. Bülent Ecevit nerededir?!. Sadettin Tantan nerededir?!. Ona bazı tavsiyeler yaptım ama dinlemedi ve gitti!..

Çekil siyasetten, şerefle çekil! Belediye başkanlığına devam et. Korkma. Sen siyaset yapacaksan kendin parti kur. Sonra başarıların görüldükçe CHP ile birleşebilirsin.

İstanbul Milletvekili Zülfü Livaneli hemşerimdir. Takdir ettiğim solcudur. Gerçekten acıyorum. Kendisi tarafsız olarak birleştirecekmiş! Bunlar palavra! Baykal başkanlıktan koparıldı mı işi bitecek. Orası artık Derviş’indir. Nitekim, 19 Ocak tarihli gazete haberlerine yansıdığına göre; Livaneli, parti lideri olması halinde, 57. Hükümet Başbakanı Bülent Ecevit ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın ‘a takımı’nda yer alan Kemal Derviş’e kilit görevler vereceğini bildirdi ve dedi ki; “Çalışmalarımızda Derviş’in çok önemli görevleri olacak!..” Doğru, Derviş’in Amerika’dan Türkiye’ye geldiğinden beri çok önemli görevleri var, ama bu görevler hiç de Türkiye’nin hayrına değildir. Livaneli ve Derviş başarır mı? Hiç sanmıyorum.

Baykal’ın yerinde olsam ona şans verirdim. Kemal Derviş’in çok başarısız olduğu Bülent Ecevit hükümetleri zamanından bellidir.

Siz diyebilirsiniz ki; size ne, onların iç işlerine ne hakkınız var uğraşmaya?!.

CHP meşru bir partidir. Ona yapılan bir oyun dün bize yapıldı… Yarın başkasına yapılacak…

O malum günde Erbakan Baykal’a gitti ve yardıma çağırdı. Baykal “Sen pislettin, sen düzelt!” dedi. İşte bundan dolayı onu sevmiyorum. Çünkü o gün de saçma şeyler söylüyordu.

Ama bugün bizim onu desteklememiz gerekir. Yoksa biz de onun gibi sevimsiz oluruz. Memleketimdeki hırsız bile benim hırsızımdır, onunla ilgilenmem gerekir. Onlar da elbette benim işlerimle ilgileneceklerdir. Devletimiz bu sebepledir ki ulusu ve ülkesi ile bölünmez bir bütündür.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                       (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3453 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2648 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2137 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2160 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2333 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2384 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2605 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2659 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2973 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3120 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3409 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5458 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3848 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3697 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3401 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3858 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3820 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4096 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4607 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3004 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3102 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3953 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3808 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2930 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3938 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7693 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5579 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4162 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3562 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3708 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4717 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4429 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4724 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4646 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4798 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4538 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3383 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4460 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3610 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5153 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3839 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5135 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4991 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4916 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3517 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3467 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3682 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5141 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4195 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5402 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4076 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5254 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4405 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4416 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4560 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4756 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5307 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4107 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5250 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4512 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3832 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4364 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4575 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4103 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4085 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4075 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4533 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5634 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9792 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4636 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3690 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3842 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3351 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3374 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3736 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5688 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4239 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3437 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler