Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 291
NİSÂ SÛRESİ 34-35.AYETLER TEFSİRİ
14.02.2005
1980 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   291

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi           11-14 Şubat 2005           Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;     291. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

* TEFSİR SEMİNERİ [Cuma Üsküdar (19.00-21.00);  Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00);  Pazartesi Ümraniye (19.00)]

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 20.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır.

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Reşat Nuri Erol, Lütfi Hocaoğlu, ve ………..… dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Üsküdar ve Ümraniye’de Reşat Nuri Erol tarafından;    diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır.

Hedefimiz; bu “Seminer Notları”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. SÜLEYMAN KARAGÜLLE

 

NİSÂ SÛRESİ TEFSİRİ - 16

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُوا مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللَّهُ وَاللَّاتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبِيلًا

إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيًّا كَبِيرًا(34)

وَإِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَمًا مِنْ أَهْلِهِ وَحَكَمًا مِنْ أَهْلِهَا إِنْ يُرِيدَا إِصْلَاحًا يُوَفِّقْ اللَّهُ بَيْنَهُمَا إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا خَبِيرًا(35)

 

الرِّجَالُ  (elRıCALu)  “Olgun erkekler”

Kur’an’da kullanılan kelimelerin farklı manâları vardır.

Kur’an konuşma dilinde inmiştir. Halk konuşma diliyle anlar. Hukuk diliyle yorumlanır.

Hukuk dilinde kelimelerin tanımlanmış anlamları vardır ve her kelime o anlamları ile kullanılır.

Yorumcuların buna çok dikkat etmeleri gerekmektedir.

Bir başka husus da, ‘tefsir’ ve ‘içtihat’ farklıdır.

Tefsir demek, bir âyetin orada dile dayanılarak ifade ettiği manâdır. Bir âyetten çıkarılan manâlardır. O manâlar başka âyetlerle tahsis ve takyit edilmiş olabilir. Yahut bazı şartlar içinde doğru olabilir. Bunları değerlendiren içtihatlardır.

İçtihat, bir konuda Kur’an’ın tümünü ele almak; sünnet, icma ve hadislere dayanarak sonuca varmak demektir. Bu sebepledir ki tefsirle amel yapılamaz. Tefsirde o âyetin orada taşıdığı manâ sözkonusudur.

Bazı kardeşlerimizin aklına uymayan tefsirler ve yorumlar olabilir. Onlar bize sorsunlar, o husustaki içtihadımızı ayrıca açıklayalım. Bizim o konudaki içtihadımız orada söylenenlerden farklı olabilir.

Bizim buradaki amacımız sizlere ‘tefsir ilmini’, dolayısıyla ‘içtihat ilmini’ öğretmektir.

İçtihat yapmak için önce tefsir ilmini öğrenmek, sonra da usul ilmini öğrenip uygulamamız gerekmektedir. Biz bunların ikisini bir arada yürütüyoruz. Bütün arkadaşlara tefsir üzerinde yazıyoruz. Yazılı kritiklerini istiyoruz. Ayrıca kendilerini ehil gören arkadaşlarla da usul çalışmalarını yapıyoruz. İçtihat ve icmalar ise sonra gelmeye başlayacaktır. Şimdilik herkes kendi mezhebinde amel etmeye devam edecektir.

* * *

Racul” olgun erkek demektir. Karşılığı müfret olarak yoktur. Kazanabilen ve savaşabilen erkek anlamındadır. Bunun karşılığı zayıflardır. Bunlar küçükler, hastalar ve yaşlılardır. Bunlar savaşamazlar, çalışıp kazanamazlar. Erkeğin karşısında olgun kadınlar vardır. Bunların tekil olarak adları yoktur. Bunlar çalışıp savaşmakla yükümlü değildirler, ama çalışıp savaşmaya ehildirler. Bu yönüyle onlar da raculdür, adamdır. Sorumlulukları olmadığı için yarı reculdürler.

Demek ki kadınlar tam kadın, yarım reculdür. Erkekler ise tam erkek, sıfır kadındır. Bu bakımdan kadınlar erkeklerden üstündür. Bir de “Zeker” ve “Ünsa” vardır ki; oğlan ve kız benzeri denir, yani cinsiyeti erkek ve kızdır. Mirasta bu ayırım vardır. “Zevc” ve “Zevce” vardır, koca ve karı demektir. “Mer’” ve “Mer’e” vardır; olgun erkek ve olgun kadın demektir. Bir de sadece koca anlamında “Ba’l” vardır. 

Burada şu soru sorulabilir. “Mer’” racül olduğuna göre, ayrıca “Racül” kelimesi nedir?

Mer’” ve “Mer’e” olgun kadın ve erkektir. Aralarında birlik yoktur. Oysa erkek rical içinde raculdür. Yani birlik oluşturan erkeklerdir. Topluluğu kuran ve topluluğu yöneten grup “Ricâl”dir.

Bütün canlılardan biraz fazla olarak insan hayatı aileye dayanır. Ailede gaye, birlikte yaşamak ve çocuk yetiştirmektir. Bir yaşama ortaklığıdır. İşbölümü yapılmıştır. Erkekler çalışıp kazanacak ve evin nafakasını sağlayacak, aileyi saldırılardan koruyacaklardır. Kadınlar da çocuk doğurup büyütecek, ev işlerini yapacaklardır.

Kadınlar kendi işlerini büyük örgütler kurmadan yapabilirler.

Erkekler ise örgütlenmeden bu işleri yapamazlar. Bu sebepledir ki erkekler bucak, il, ülke ve insanlık hâlinde teşkilâtlanmışlardır. Kadınlar bu teşkilâtlardan yararlanma haklarına sahiptirler, hattâ bütün bunlar onlar için vardır. Ama kadınların oralarda zorunlu görevleri yoktur. İsterlerse katılırlar. Bundan dolayı ‘olgun kadın’ yarı erkektir; yarı insan değil, yarı erkektir. İnsan olarak erkek bir insandır. Kadın ise bir artı yarım insandır.

Er-Ricâl” dendiği zaman işte bu askerlik yapan, çalışıp kazanan, devlet kuran ve yöneten erkekler anlaşılmaktadır. Kimileri bunları mer’lerin çoğulu olarak görmekte, kimileri zevc veya ba’l olarak anlamaktadır. Böyle bir anlayış fahiş hatadır. Kur’an “Er-Ricâl” yerine rahatlıkla “El-Buul” diyebilirdi.

 

قَوَّامُونَ (KavVAMUuNa)  “Kayyumdurlar.”

Birbirlerine dayanışma içine girilen bir yerde ya eşitlik olur, ya da üst ve alt tabakalaşma olur. Tabakalaşma varsa biri âmir ve hâkimdir, diğeri memur ve köledir. Yani buradaki ilişki eşitler arasında kurulmuş bir ilişki değildir. Ama eğer bu dayanışma eşitler içinde kurulmuşsa buna “kıyam” denir. Görevli “kayyum”dur. Diğeri ise hizmet almaktadır. Hizmet veren hizmet alandan ne üstündür, ne de aşağıdır.

Kapitalistlerde hizmet alanlar üstün, hizmet verenler aşağıdırlar. Sosyalistlerde ise hizmet alanlar aşağıda, hizmet verenler üsttedirler. İslâmiyet ise bu iki sistemi de reddetmiş, yerine “kıyam sistemi”ni getirmiştir. Taraflar işbölümü içinde birbirlerine eşittirler. “İslâm Düzeni” budur.

Bu kural devlette uygulandığı gibi ailede de uygulanmaktadır. Kadın ile erkek ailede tam olarak eşittirler. Evin içinde söz kadınındır, yani orada aile reisi odur. Dışarıda ise söz erkeğindir, dışarıda reislik erkeğe aittir. Böylece tam demokratik bir aile oluşturulmuştur. Çocuğu evde annesi temsil eder, baba denetçidir; dışarıda baba temsil eder, anne denetçidir. Bu görev ve yetkiler çocuğun anne babası dışında arkadaşlarına da teşmil edilmiştir. Burada erkekler, kocalar değil, bütün erkekler değil; olgun erkekler, ayrı ayrı değil birlikte kadınların işlerini görmektedirler. Onların kâhyasıdırlar. Onların birer müteahhididirler. Onların işlerini görürler.

 

عَلَى النِّسَاءِ (GaLAy elNıSAEı)  “Olgun kadınlar üzerine”

Nisâ’” “Ricâl”in mukabilinde kullanılan bir kelimedir. Tekili yoktur.

İşbölümünde erkekler nasıl yükümlü iseler, “olgun kadınlar” da yükümlüdürler.Onların da kendilerine ait önemli işleri vardır; çocuk doğurup büyütmek ve ev işlerini yapmak. Herkes yetkili olduğu yerde aynı zamanda hükümrandır. Nafaka ve güvenlik işlerinde görevli olan erkeklerdir, söz onlarındır. Bu konularda kadınlar onları dinlemelidirler. Bizde cumhurbaşkanı istediği gibi dolaşamaz. Muhafızları güvenlik yönünden ne derslerse onu yapmak zorundadır. Bu durum cumhurbaşkanının muhafızlardan daha aşağı olduğunu göstermez.

Kadınlar güvenlik ve iş hususunda erkeklerin himayesinde olduklarından, onların sözlerini ve kararlarını dinlemekle yükümlüdürler. İşte bunun için burada “” kelimesi kullanılmamış, “Alâ” kelimesi kullanılmıştır. Yargı kararlarına erkekler kadar kadınlar da uyacaklardır.

Nisâ’” “Ricâl” yerine getirildiğine göre, onlar da isterlerse erkekler gibi örgütlenebilirler. O teşkilât hâlis olarak sadece kadınların teşkilâtı olur, erkekler karışamazlar. Oysa ricâlin kurduğu teşkilâtta kadınlar siyasi haklara sahiptirler, istedikleri zaman daima görev alabilirler.

Bu kural bugün bile bizim hayatımızda devam etmektedir. Kadınların toplantılarına erkekler gidemiyor ama erkeklerin toplantılarına kadınlar gelebiliyor.

Burada “Alâ Nisâihim” denmeyip “Alâ en-Nisâ” denmiş olması, karşıları anlamında olması dolayısıyladır. Bu âyette baştan sonuna kadar bu böyle devam edecektir.

 

بِمَا فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ (Bi Mav FawWaLa elLAHu BaGWaHuM GaLAy BaGWın)  

“Allah’ın kimini kimine tafdil etmesinden dolayıdır.”

Burada “GAlâ Bag’dın” denmiştir. Kadın ile erkeği ayırmamıştır. Yani manâsı şu değildir; erkekleri kadınların üstünde yaratmıştır anlamı çıkmaz. Öyle olsaydı “Bima Faddalahümüllahu Aleyhinne” olurdu.

Allah kimi yerde kadınları erkeklerden daha faziletli kılmıştır. Kimi yerde de erkekleri kadınların üzerinde faziletli kılmıştır Bu faziletlerinden dolayı aralarında işbölümü olmuş, dolayısıyla kadın-erkek eşitliği içinde insanlar değişik sahalarda yetkili ve sorumlu tutulmuştur. Kıyas yoluyla kadınlar da kendi görevlerinde ve yetkilerinde üstün kılınmışlardır. Sünnet ve icma da bu kıyas üzerindedir.

وَبِمَا أَنفَقُوا مِنْ أَمْوَالِهِمْ (Va BıMAv EaNFaQUv MiN EaMVALıHım) 

“İnfak ettikleri mallarından.”

Erkekler çalışıp kazanmakta, aile içinde harcamaktadırlar. Aile içinde ortaktırlar. O zaman erkeklerin de bunların harcanmasında görevleri olduğu gibi yetkileri de vardır. Bu âyetin delâletinden biliyoruz ki, bir adam ölse, yetimler kalsa, anneleri de zengin olsa, o anne masraflara iştirak etmez. Bütün nafakayı amcası karşılar. Erkek tarafı kalmamışsa dayısı karşılar. Yani nafaka erkeklere yüklenmiş olan bir görevdir.

Kıyas yoluyla hıdane de kadınlara aittir. Çocuklara anneler bakar, annenin anneden yakınları bakar. Baba tarafı bakmaz. Ana tarafı kalmamışsa bile baba tarafının kadınları bakar. Çocuğu yanında bulundurma da onun hakkıdır. Ana köle olsa da oğlundan uzaklaştırılmaz.

Mallarından” demek suretiyle nafakanın babaya ait olduğu açıkça ifade edilmiştir. Kadının bazı serbestliğini kısıtlayabilmemiz için ona tazminat ödememiz gerekir ki, o da ‘mihir’dir.

فَ (Fa)  “Öyleyse”

Erkekler nisaya (kadınlara) kayyumdurlar. Kadınlar kocaları ile ortak olan rahimlerini korumak zorundadırlar. Allah rahimleri yalnız kadınlar için yaratmadı. Öyle olsaydı erkeksiz çocuk yapabilirlerdi. Bir kadının rahmi bir erkeğe ortaktır. Ortak olan bir yerde yükümlülükler doğar, haklar da doğar.

Yükümlülük anlatılmıştır. Nafaka teminidir. Hakları nelerdir? O rahimde başka erkeğin karışmamasıdır. Yani bir rahim iki erkeğe ortak edilemez. O halde bu hususta gözetme görevi de erkeğe verilmiştir. Ancak yine kadın haklarına saygı olmak üzere, kadın sâlih ise ona kocası veya başka erkek yakınlısı asla karışamamaktadır. Kendi görevini kendisi yapmaktadır. İşte buradaki “Fa” harfi bu kayyumluk hakkında kurallar koymaktadır.

الصَّالِحَاتُ (elÖAvLıXATu)  “Sâlih kadınlar ise”

Sâlihât” işe uygun demektir. Laçka olmamış, yerinde ve görevinde olan kadınlar demektir. Bunları çoğul olarak getirmiştir. Kadınlar denetim içinde birbirlerini koruyacaklardır, bekleyeceklerdir. Kadının iffetli olmasına hep birlikte dikkat edeceklerdir. Zaten bunu yapmaktadırlar. Kötülükte de birleşmekte, kocalarının ikinci evlenmelerine de birlikte cephe alarak şeriatın uygulanmasına mâni olmaktadırlar. Ondan sonra gizli olarak kocalarını kaçırmakta veya AIDSli kocalarla karşı karşıya kalmaktadırlar.

Kadınlar arasındaki dayanışmayı ifade etmek için bu sığa kullanılmıştır.

Peki, bir kadının sâlih olduğunu nereden bileceğiz? İşte sâlih kadınlar cemaatine katılan her kadın sâlihtir. Bu sâlih cemaat kadınlarının üye yaptığı kadın sâlihtir. Onun için biz kadınların aşiret içinde teşkilâtlanmaları gerektiği görüşündeyiz. Aşiret sâlih kadınların toplandığı bir birlik olacaktır.

قَانِتَاتٌ (QanıTaTun)  “Kunut eden kadınlar”

Kunut etmek” demek, kulak kesilip dinlemek demektir. Uygulamak için dinlemek demektir. Kur’an’ı onu uygulamak için dinlemektir. Başınızı kaldırıp adamın söylediklerini anlamak için Türkçe tâbirle kulak kesilirisiniz. Bunda itaat manâsı vardır. Ancak itaatte kişiye uyma vardır; kunutta ise şeriata uyma vardır, kurallara uyma vardır, sözlere uyma vardır.

Kadınlar, oluşturdukları beraberlik içinde şeriata uyma kararını almış olacaklardır ve şeriata uyacaklardır, kurallara uyacaklardır. Böylece kadınların işlerine erkeklerin müdahale etme yetkileri yoktur. Burada erkekler kayyumdurlar, asla hâkim değildirler.

حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ (XAvFıJATun LılĞaYBı)  “Gayb için hafizdirler.”

Burada “Fi’l-Gaybi” veya “Gaibe” denmemiş de gayb için hafizdirler denmiştir.

Gayb” görünmeyen demek olduğu gibi gelecek de gaybdır. Şimdi yoktur.

Bunlar evli olsun olmasın, gayb için muhafızdırlar. Yani gelecek çocukları için, gelecek kocaları için muhafaza ederler . Çocukları olduğunda o çocuğun kime ait olduğunun bilinmesi için, o çocuğun ihtilatla ortaya çıkmaması için muhafaza etmektedirler. Böylece temel kural şudur.

Bir kadın eğer iffetliyse, iffeti tehlikede değilse, o kadına kimse karışamaz. İffet nedir? Rahmini gizli ilişkilere karşı koruyacaktır. Rahmini bir erkekle paylaşacak, bir dönemde iki erkekle paylaşmayacaktır. Ayrılma hakkına sahiptir. İddetini doldurduktan sonra başka erkekle paylaşabilir.

Burada “kânitât”tan sonra “hâfizât”ı getirmiştir. Aralarında acaba ne fark vardır? Hıfz etmek zaten kunut etmek demek değil midir? Hıfzetmek ayrıca neden zikredilmiştir? Kunutta birtakım emirler vardır. Ona uymak zorunluluğu vardır. Ama korunmak için zorlama yapılmaz. Mesela, içkili sofrada oturma, belki alışırsın denmez. Zina suçu ise işlenmeden önce de tedbirlerin alınmasını gerektirir. Onun için kunuttan farklı olarak hıfzı da zikretti. Burada önemli olan kendilerinin bu hıfzı yapmaları, başkalarının yani erkeklerin bu hıfza karışmamalarıdır. Çünkü muhafaza vazifesi onlara verilmiş ve yetkiler de onlara aittir.

بِمَا حَفِظَ اللَّهُ (Bı MAv XaFıJa elLAHu)  

“Allah’ın hıfz etmiş olması sebebiyle ona dayanarak gayb için hıfzedenler.”

Bu ifade çok açık olarak gösteriyor ki, rahim kocanın hakkı olarak değil, topluluğun hakkı olarak muhafaza edilmektedir. Dolayısıyla evli olmayanlar da muhafaza edeceklerdir. Kocaları izin verse de yine muhafaza edeceklerdir. Kadınların dayanışma içinde bu hıfzı yapmaları gerekir. Aykırı olsa da, şöyle bir örnek verelim. Çocuğu olmayan erkekler çocuk yapmak isterlerse kadın kocasından ayrılır, kaynı ile evlenir, çocuk yapar, sonra boşanır ve eski kocasına döner. Böylece erkeğin hem yeğeni hem de üvey oğlu olmuş olur. Evlenme ve boşanma kolaylaştırılmıştır. Ama bir kadın evli olsun olmasın evlilik dışı ilişkilerde bulunamaz.

Bu görev kadınlara verilmiş görevdir. Bunlara erkeklerin karışma yetkileri yoktur. Seni koruyorum diye müdahale etme yetkileri yoktur. Kimseye ne kocaları, ne babaları, ne de kardeşleri karışamaz. Onlar iffetli kadınlardır. Hiçbir baskıya maruz tutulamazlar.

وَاللَّاتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ (Va elLAvTIı TaPAvFUNa NuŞUvZaHunNa) 

“Nuşuz etmesine havf ettiklerinize.”

Şimdi ikinci grup kadınlara geçilmiştir. Bunlar sâlih olmayan, kânıt olmayan, Allah’ın izzetlerini hıfzetmeyen kimselerdir. “Naşz” kelimesinin “Neşr” kelimesi ile yakınlığı vardır.

Nuşuz etmek” demek, yoldan çıkmak, dağılmak, ayrılmak demektir.

Bundan “havf etmek” demek, öyle olacağına kanaat getirmek demektir. Burada havf eden kimlerdir? Erkeklerdir, ricaldir. Kocası olması şart değildir. Herkes, her yakınlı böyle bir korkuya düştüğü zaman haber vermek ve şikâyet etmekle mükelleftir. Kocası veya diğer yakınlıları doğrudan şikâyetçi olurlar.

Burada sorulan sual şudur: Kime haber verilip kime şikâyet edilecektir? Bu şikâyet mercii şu kimsedir. Her kadının kendi atadığı bir kayyumu vardır. Onun güvenliği ona aittir. Siyasi velisidir. Kadın küçükse veya mahcursa bu veli onun doğal velisidir, kocası değildir. Erkek yakınlarından en yakın olanıdır. Kız reşit olduktan sonra siyasi velisini kendisi seçer. Her zaman değiştirebilir. Hattâ kocasını da veli yapabilir. Demek ki koca doğal veli olamaz, ama koca atanmış veli olabilir. Çünkü kocaya karşı bu veliyi Kur’an tavsif etmiştir. Nikâh ukdesi onda olan demiştir. İşte Şafiilerce bu velinin izni olmadan evlenemez. Evlilik sahih değildir. Hanefilerce ise bu evlilik geçerlidir. Tabii velilerin her zaman hakemlere gitme yetkisi vardır. Hanefilere göre nikahta veli şart değildir. Şafiilere göre velinin izni şarttır. Velisini değiştirmeden o velinin izni olmadan evlenemez.

İşte şikâyeti bu kadın tarafından atanmış kayyumuna edecektir. Atanmış kayyum yoksa, o zaman doğal veliye şikâyet edilecektir. Nuşuzuna veli veya kayyum karar verecektir. İmamın muvafakatini alacaktır. Kadın velisini değiştirerek bu kararı bozdurabilir. Hıfzetme görevi kadın topluluğa verildiğine göre asıl talep bunlardan gelmelidir. Biz bunu zaptedemiyoruz, velisi meşgul olsun talebinde bulunulabilir.

Kadınların kendi cemaatlerinden çıkarma yetkileri vardır. Aşiretlerde iki başkan bulunur; biri kadınların, biri de erkeklerin başkanıdır. Biri imamsa, diğeri vezirdir, imamın yardımcısıdır. Fıkıh kitaplarında kadının imam olamayacağı hükmü vardır. Ama bunun üzerinde icma yoktur.

Doğal velisi de olsa kadın hakemlere giderek bu kararı iptal ettirebilir.

فَعِظُوهُنَّ (Fa GIJUvHUnNa)  “Onlara va’zediniz.”

Kim vazedecektir? Velisi vazedecektir. Yani saliha kadın olmaktan ihraç edilen, veliye şikayet edilen ve hakemlere gidilerek kararı iptal edilmeyen kimsenin velisine düşen görev anlatılmaktadır.

Burada veli yetkili kılınmaktadır. Kadın velisini değiştirebilir. Sorumluluk o veliye geçer, onu koruma görevi velisine aittir. Yani kararla kadının nuşuz edileceği tebeyyün ederse ki bu karar son olarak yargı denetimindedir. Kadın her zaman hakemlere giderek bu kararı iptal ettirebilir. O zaman velinin görevleri sayılmış, veli ona vaaz yapmaktadır. Bu davranışları ile kötü yola düşeceği, yukarıda anlatılanlarla karşılaşabileceği, fahişe statüsüne düşebileceği izah edilecektir.

Benzer hükümler erkekler için konmamıştır da kadınlar için neden konmuştur? Bunun sebebi şudur.

Muhafaza edilecek rahmi kadın taşımaktadır. Dolayısıyla gerekli güven tehlikenin olduğu yerde alınacaktır. İkincisi de, erkek tehlikeli olmaya başladı mı o ilçeden sürgün edilmektedir. Artık onun tehlikesi kalmamaktadır. Eğer oralarda sürgünden sonra da  görülürse öldürülmekte, yani kanı heder olmaktadır. Oysa kadının sürgün edilmesi teşri edilmemiştir. Çünkü kadın gurbetlerde hayat sürdüremez. Dolayısıyla kadının katli de sözkonusu değildir. O bakımdan kadını korumak amacıyla bu tedbirler konmuştur. Ama kendisi kalkar o bucağı terk ederse, bu tedbirlerin hepsi kendiliğinden ortadan kalkar. Bu bucakta olanlar başka bucaktakini takip edemezler, cezalandıramazlar. Yerinden yönetim ilkesi işte budur. Kısas da buna dayanmaktadır. Kişi orayı terk eder ve başka ilçeye giderse o zaman kısasın yerini diyet alır.

وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ (VaHCuRUvHunNa Fıy elMaWaCıGı) 

“Onları medcalar içine tehcir ediniz.”

Kocaları onlardan uzak olsun denmemiştir. Onları yatakları için hicret ettiriniz. “An” değil de “” kullanılmıştır. Bu ev hapsi anlamına gelir. Onları gözetim altında tutmak demek olur. Onlar gündüzleri gözetim altında oldukları gibi geceleri de onları evlerinde olmak zorunda bırakın. Ev hapsi gibi bir müessese olarak düşünülebilir. Evli iseler kocalarından uzak tutma cezası da verilebilir. Bu ilâdan farklıdır. İlâda kadınlardan uzak durma uygulaması vardır. Erkek bütün kadınlardan, hattâ cariyelerden de uzak durur. Bu uzak durma en çok dört ay olabilir. Ondan sonra kendinin haklı olarak boşanma hakkı doğar. Burada ise karar veren kocası değil, velisidir. Dolayısıyla velisinin kararı uygulanır. Koca diğer eşlerle ilişkide bulunabilir. Vaızla beraber getirilmiş, “Va” harfi ile getirilmiş, acil durumlarda vaız yapılırken de bu tedbirler alınabilir.

وَاضْرِبُوهُنَّ (VaWRiBUvHunNa)  “Onları darbediniz.”

Dikkat edilirse onları dövmenizde bir cunah yoktur denmemektedir. Darb emir halinde gelmektedir. Bu darb etme görevi kocaların değil, siyasi velilerindir, kendi atadıkları velilerindir. Kadın kocasını da veli olarak atamış olabilir. Onun da bu hususta yetkisi doğabilir.

Darb” kelimesi çeşitli manâlara gelir. Burada dayak anlamına gelmesi en çok muhtemeldir. Kur’an’da celd var, darb vardır. Celd kamçılamak demektir. Biri te’dibdir, diğeri ise cezadır. Ceza da sayılıdır. Geçmişte işlenen bir fiilin belli olan cezasıdır. Darb geleceğe yöneliktir. Eğitmek ve korkutmak içindir. Ölçüsü uygulayanın takdirine kalmıştır. Ancak dört yerde bu tür te’dip meşrudur:

a)       Veli kendi çocuğunu veya akıl hastasını te’dip edebilir. Zulmedemez. Zulmederse yakınları hakemlere giderek velayeti iptal ettirebilirler. Te’dibde temel kural, kalıcı etkinlik olmamalıdır. Sadece acı vermeli ve geçmelidir. Islah edici olmalıdır. Hırsın tatmini mahiyetinde olmamalıdır. Çocuğu ruhsal bunalıma sokmamalıdır. Te’dibe sadece başka türlü ıslah ve tedbir imkânı olmadığı zaman başvurulmalıdır.

b)      Askerî eğitim yaptıranlar eğitim gereği darb edebilir. Askerler üstlerine karşı saygılı olmalıdır. Barışta üstü değiştirme hakkı her zaman vardır.

c)       Bucak başkanlarının sürme veya te’dib etme yetkisi vardır. Kişi ayrılıp gitmeyi tercih ederse artık onu te’dip edemez.

d)      Bir diğeri de kadınların siyasi velilerinin siyasi bakımdan hacredilmiş kadına uyguladıkları te’dibdir. Kadın velisini değiştirebilir.

فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ  (Fa EıN EaOaGNaKuM)  “İtaat ederlerse.”

Buradan anlaşılıyor ki kadının davranışlarına birtakım talimatlar konması gerekiyor. Şunu şunu yapacaksın denecektir. Bu hareket kurallarını velisi koyarak tedbir alacaktır. Bu tedbirlere kadın hakemler nezdinde itiraz edebilecektir. Velisi bu hususta ısrar edemez. İşte böylece itaat noktaları açık olacaktır. Mesela bu kimse ile görüşmeyeceksin. Yargı denetimindeki bu kurallara uymaları hâlinde artık medacıa hicret ve darb uygulamaları kaldırılacaktır. Veli daha fazlasını isteyemez. 

 

فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبِيلًا (Fa LAv TaBĞUv GaLaYHınNa SeBIyLan) 

“Onlar üzerinde bir sebil bağyetmeyin.”

Yani nuşuzlarından korkulan hususa da kadın uyuyorsa, artık ona farklı bir davranışı durdurunuz. Velilere onlara eziyet etme hususunda bir bahane vermeyiniz demek olur.

Kadın hakemlere giderek velinin bu tür hareketini durdurabilir. Yani velilerin bu uygulaması devamlı yargı denetiminde olacaktır. Çünkü burada veli topluluk adına hareket etmektedir.

 

إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيًّا كَبِيرًا(34) (EınNa elLAHa KavNa GaLıyYan KaBIyRan) 

“Allah aliy ve kebir bulunmaktadır.” 

Burada işaret edilen husus, bu konuda görevli ve yetkili olan topluluktur. “Aliy ve Kebir” bu sebeple nekire gelmiştir. Yani yetkiler kocaların ve velilerin değil, topluluğundur. Hakemler de topluluk üstünde değildir. Son söz ve son yetki daima topluluğa aittir. Bunu nasıl gerçekleştireceğiz?

Hakemler aleyhinde dava açma yetkisini topluğun temsilcisi olan dayanışma ortaklıklarına bunun için veriyoruz. Hakemler de denetime tâbidir. Veliler de denetime tâbidir. Ancak velâyet yetkisi hakemler kararı ile alınabilir. Atanmış veliler aleyhinde açılacak davaları dayanışma ortaklıkları açabilir. Olur ki kadın ve veli anlaşarak veya zafiyetten dolayı veli görevini yerine getirmez veya getiremez, o zaman kişinin velayet yetkisi iptal edilir. Kadın başkasını atamak zorundadır. Yahut doğal veliye teslim olacaktır. Doğal velisinin de velâyet yetkisi iptal edilebilir. Sonraki doğal veliye düşer.

Aliyyen” ifadesi ile velinin aliy olmadığı ifade edilmektedir. Hakem karşısında eşittirler.

Kebiran” kelimesinden anlaşılıyor ki, cezaları uygulamak da topluluğa aittir.

***

وَ (Va)  “Ve”

Kur’an yorumlanırken en çok dikkat edilecek hususların başında atıf harflerinin değerlendirilmesi gelir. Bilhassa “Va” harfi çok önemlidir. Kur’an’da mesele sûrenin içinde çok uzak yerlere kadar götürülmektedir. Bunu belirtmek için ondan sonra kelimeler iade edilir.

Mesela, “Ve Lekad” dendiği zaman, daha önce geçen “Kad”lı cümlelere atfedilmektedir.

Bu atıflardan biri de cümle içinde geçen zamirlerle de bilinir olur.

Bu “Va” harfi de içinde geçen “Beynehuma” zamirindeki karı kocayı işaret eden zamirdir. Bu sûre başındaki “Besse Minhumâ”ya gitmektedir, “Min Nefsin Vahidetin” ve “Minhâ Zevcehâ”ya gitmektedir. Böylece burada karı koca zikredilmekle beraber bütün hukuk kuralını hakemlere bağlamaktadır.

Kur’an’da birçok yargılama âyetleri vardır. Hiçbir yerde kadılık yani hakimlik sistemi yoktur. Hepsinde hakemlik esas alınmıştır.

إِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا (Va EıN PıFTuM ŞıQAvQa BayNıHıMAv)  

“İkisinin arasında bir şikaktan havf ederseniz.”

Burada “ikisi” sûrenin başındaki “nefs” ve “zevc”ine râcidir. Yani karı koca arasında bir şikaktan havf ederseniz denmektedir.

Karı koca arasında cereyan eden olaylarda karı kocanın başvurusuna gerek kalmadan yakınların müdahale etmesi gerekmektedir. Genellikle karı koca arasındaki geçimsizlik derinden gelişmeye başlar, taraflar şikâyetten kaçınırlar. Bu sebeple “siz havf ederseniz” denmektedir. Yani onların şikâyeti beklenmeyecektir.

Korkanlar kim olacaktır? Şüphesiz en başta kadının veya erkeğin yakınları bunun farkına varırlar. Onlar bu talepte bulunacaklardır. Komşulardan da farkına varanlar bu ba’si götürürler. Tabii ki kendileri de bunu isteyebilirler. Mü’minlerin daima başvuracakları müessese hakemliktir. Verilen kararlara da uymaktır.

فَابْعَثُوا حَكَمًا مِنْ أَهْلِهِ (FaBGaÇUv XaKaMan MiN EaHLiHi)  “Ehlinden bir hakem ba’sedin.”

Buradaki “ehlinden” denince, eğer dayanışma ortaklıkları varsa dayanışma ortaklıkları tarafından atanmış bir hakem ba’sedilecektir. Dayanışma ortaklıkları yoksa o zaman erhamdan biri ba’sedilecektir.

Yalnız burada “Hakem” kelimesi kullanılmaktadır. Hakem sıfatı müşebbehedir. O fiili sanat hâline getirenler için kullanılır. Türkçedeki “ci” takısı gibidir. O halde gönderilecek hakemin ehliyetli olması gerekir. Bu ehliyeti ise topluluk vermelidir. Yani hakemlik yapmakla yetkili kılınmış kimselerdir. Hakemlik ehliyetini kamu verecektir. Kişiler kendi hakemlerini kendileri veya yakınları seçeceklerdir. Hakemler bir taraftan hakim, diğer taraftan avukat şeklinde olacaklardır.

وَحَكَمًا مِنْ أَهْلِهَا (VaXaKaMan MiN EHLiHAv)  “Bir hakem de kadın ehlinden ba’sedin.”

Burada hakemler nekire (yani belirsiz) olarak getirilmiştir. Bunların çok oldukları anlaşılmaktadır. Her dava için ayrı hakem ba’solunacağı emrediliyor. Yani devamlı hakimlik sistemi ile yargılama yoktur. Hakemler taraflarca atandıklarına göre hakemlerin işi sadece yargılamak değildir. Anlaştırmak, uzlaştırmak da görevleridir.

Hakemlerin nekire olması davalara göre ihtisas isteyebilir. Eğer belli kişiler olsa belirsizlik ortaya çıkar. Taraflar birer hakem seçeceklerdir. Bu âyetlerde baş hakemden bahsedilmemektedir. Ancak başka yerde “hukkâm” çoğul olarak kullanılmaktadır. O halde hakemler en az üç kişi olmalıdır. Hakemler anlaşamazlarsa baş hakem olarak birini seçeceklerdir. Baş hakemin hükümleri ‘seni hakem yapmadıkça’daki âyete kıyas edilecektir.

إِنْ يُرِيدَا إِصْلَاحًا (EıN YuRIyDAv IÖLAXan)  “Islahı murad ederlerse.”

Burada iki tesniye zamiri vardır. Karı kocaya gidebilir. Hakemlere gidebilir. Bu durumda dört şık sözkonusudur. Murad edenler hakemler de olabilir, karı koca da olabilir. Hakemler sulh isterlerse demektir. Yani hakemliği Allah rızası için yaparlarsa, Allah onları muvaffak edecektir. Başka bir işaretle bu zamirler karı kocaya gider. Yani karı koca ıslah olmayı murad ederlerse Allah onları muvaffak eder.

يُوَفِّقْ اللَّهُ بَيْنَهُمَا (YuVafFıQı elLAHu BayNaHuMAv)  “Allah beynlerini tevfik eder.”

Allah onların sorunlarını çözer. Anlaşırlar. Yeter ki ikisi sorunları çözmeyi murad etsinler.

Bu zamirler de hakemlere gidebilir. Karı kocaya da gidebilir. O halde dört şekilde manâlandırabiliriz:

a)       Hakemler anlaşmak isterlerse, hakkı bulmayı isterlerse Allah onlara hakkı göstererek adil hükmetmelerini sağlar. Demek ki adil hakemler seçecek olursak, o hakemler de hakkı bulmayı murad ediyorlarsa, Allah onları hakka götürecektir.

b)      Hakemler uzlaştırmak isterlerse Allah karı kocanın arasını bulmaya götürür. Hakemler karı kocanın anlaşmalarını isterlerse Allah onları muvaffak eder. Yani karı koca arasında uygunluk sağlar.

c)       Karı koca murad ederse hakemlerin anlaşmalarını Allah sağlar. Yani onlar anlaşacak hakemleri seçerler. Ama maksatları çatışma ise o zaman hakemlerde anlaşamazlar.

d)      Karı koca eğer barışmalarını murad ederlerse Allah onları barıştırır.

Burada görülüyor ki dört çeşit manâ verilebilmektedir. Bunların hepsi doğru olabilir.

Kur’an’da böyle değişik manâlara gelen ifadeler çoktur. Genellikle hepsi doğrudur. Uygun olmayanlar da çok açık bir şekilde anlaşılır.

إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا خَبِيرًا(35) (EınNa elLAHe KAvNa GaLIyMan PaBIyRan)  

“Allah alîm ve habîr bulunmaktadır. Allah öğretmekte ve haber vermektedir.”

Öğretimle ne yapacağını bilmekteyiz.

Haber vermesi ile de sosyal olayların nasıl cereyan edeceğini bildirmektedir.

Bu âyetler şunu göstermektedir. Evliliklerde birtakım engeller ortaya çıkar. Karı koca arasında çetin sorunlar görünür. Karı koca bunları çözmeyi murad ederlerse Allah onları muvaffak kılar. Yeter ki azimli ve sabırlı olsun. Hakemlik gibi işler yaparken de sıkıntılarla karşılaşacaklardır. Ama çözümü murad ederlerse Allah onları çözecektir. Adil Düzencilerin sorunlarını da Allah onlar samimi iseler çözecektir.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                       (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 291. SEMİNER            Yorum-121       İstanbul, 11 Şubat 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   

(Selahattin Öztürk Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

MARKETLER VE MARKETLER ZİNCİRİ

Bugünkü ekonomide ‘üretim sorunu’ kadar ‘bölüşüm sorunu’ da vardır.

Ürettiğimiz malları biz tüketmiyoruz. Satıyoruz, karşılığında para alıyoruz ve onunla bizim ihtiyacımız olanları alıyoruz. Eğer malımızı satamazsak ürettiğimiz mallar hiçbir işe yaramaz, biz açlıktan ölürüz. İnsanlık da o ürettiğimiz maldan yararlanamaz.

Üretim ve tüketim kolaydır. Genel organizasyon olmasa da olur.

Ama mübadele yani bölüşme büyük organizasyona ihtiyaç göstermektedir.

Hazreti Peygamber aleyhisselâm da rızkın onda dokuzu ticarettedir demiştir.

İnsanlık üretim ve tüketim sorununu çözmüştür; ama bölüşmeyi sağlayamamıştır.

Kapitalizm ve sosyalizm bu sorunları çözmek için uğraşmış ama çözememiştir. Dünyadaki bütün kriz ve savaşların, mafyaların, rüşvetlerin, velhasıl bütün kötülüklerin kaynağı bu ticaret düzeninin kurulamamasıdır.

Tarım döneminde ticaret ekonomide ancak onda bir seviyesinde rol oynardı. Çağımızda ise ekonomi onda dokuz seviyesinde ticarete bağıldır. Ticaret teknolojisi çağımızda hâlâ ilk çağ dönemi teknolojisidir. Dolayısıyla sorun buradan kaynaklanmaktadır ve bu alanda en büyük sıkıntı çekilmektedir.

Bu sorunu çözecek olan marketlerdir. Hangi marketlerdir? Hatırlayalım:

a)       Esnaf Marketleri. Bu marketler Osmanlılardaki lonca teşkilâtına benzemektedir. Bir yerde ayrı ayrı dükkânlar var, ancak müşteri o çarşıya, çarşı yönetimine muhataptır. Müşteri parayı bir kasada öder. Aldıkları tek paket olarak kapıda eline verilir veya evine teslim edilir.

b)      Konsinye Marketleri de esnaf marketleridir. Ne var ki mal sahiplerinin kendileri tezgâhta bulunmazlar. Tezgâhta biri bulunur. Tezgâhtarlar satıcıların bıraktığı malları satarlar. Kendileri yüzde alırlar.

c)       Mala-Mal Marketleri (yani takas ya da bartır marketleri) de benzer şekilde çalışır. Ne var ki satıcılar para almazlar, işletme senedini alırlar. O senetle mağazadan veya mağazalar zincirinden istedikleri malı alırlar. Böylece bugünkü banka parasının krizlerine karşı kendilerini korurlar.

d)      Elektronik Market (e-Market) diğerlerinden farklıdır ve bu fark şudur. Diğer marketler malı mağazada bulundurur ve orada teslim ederler. Oysa e-Marketlerde sadece örnekler bulunur. Müşteriler görürler, satın alırlar ve paralarını öderler. Siparişler evlerine teslim edilir.

İşte bu marketler sayesinde çağımızın ticaret sorunu çözülmüş olacaktır.

Ne var ki bu marketlerin kurulmasında en büyük zorluk hırsızlığı önlemektir. Marketlerdeki mallar çalınmaktadır. Para çalınmaktadır. Bunları önlemek için tedbirler alınmaktadır.

Akevler’in geliştirdiği sistemde bu sorunla ilgili tedbirler alınmıştır.

Bu tedbirler nelerdir?

a)       Marketler ayrı ayrı bölmeler hâlinde oluşturulmuştur. Her bölme bir tezgâhtara verilmektedir. Tezgâhtar kendi reyonunu kapatıp gidebilmektedir. Eğer vardiyeli olarak çalışılacaksa, bölme yine birine verilmekte, o kendisine ortak bulmaktadır. Onu ortaklıktan çıkarma yetkisine sahip olmaktadır. Eğer mal kaybolursa kendilerine veya dayanışma ortaklıklarına ödetilmektedir.

b)       Çarşı içinde elektronik kartla ödeme yapılmaktadır. Ortak kasada hesap görülmektedir. Para ile satış yasaklanmaktadır. Paranın üzerindeki oyunlar asgariye indirilmektedir.

c)       Elektronik ödeme sayesinde tüm alışverişler bilgisayarca kontrol edilmektedir. Bilgisayar her an kasada ve raflarda mevcut olan malları bize saptamaktadır. Para her gün sayılmaktadır. Mallar da haftada bir gün sayılarak denetim yapılmaktadır. Böylece kayıp varsa hemen ortaya çıkmakta, derhal gerekli tedbirler alınabilmektedir.

d)       Bu kayıplar ortak dayanışma ile karşılanmaktadır. Böyle kayıplar önce oradaki çalışanlara dayanışma içinde ödetilmektedir. Sonra satış üzerine bir yüzde konarak bu tür giderler onunla karşılanmaktadır. Artarsa, gelecek yıllarda ona göre çalışanların payı artırılmaktadır.

Görülüyor ki, her işletmenin çözülmesi gereken problemleri vardır. Bunlar denenerek ve zarar edilerek çözülecektir. Esnaflar birleşip bir deneme işletmesini kurmalıdırlar. Bu işletmeye çok küçükten başlanmalıdır. Orada elde edilen bilgi ve kadro ile işletme büyütülmelidir. Sonra eş bölünme ile çoğaltılmalıdır.

Eş bölünme ne demektir? Bir yerdeki kadroyu iki misline çıkarıyorsun. Bir kişinin yapacağı işi iki kişi yapıyor. Bu ikilemeyi öyle yapıyorsunuz ki, kaç günde yetişecekse o kadar önce işe alıyorsunuz. Yani bir usta bir senede yetişecekse, bir sene önce onu işe alıyorsunuz. İşçi ise bir haftada yetişiyorsa, onu da bir hafta önce işe alıyorsunuz. Böylece günü gelince bütün kadrolar iki misline yükseltilmiş olur.

Sonra yeni alınanları yerinde bırakırsınız, eski çalışanları yeni tesislere götürürsünüz, onlar ikincisini kurmuş olurlar. Buna ‘ikileme’ veya ‘eş bölünme’ diyoruz. Bu şekilde marketler zinciri kurulur.

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                       (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 291. SEMİNER             Yorum-121         İstanbul, 11 Şubat 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   

(Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

Çağımız dünyasında ilkleri gerçekleştiren

ERBAKAN ve CHP KONGRESİ

Evrensel bir kanun vardır, etki tepkiye eşittir. Denge etki ile tepki üzerinde kurulur.

Arabaya bir gaz pedalı koyarsınız. Bu pedala bastığınız zaman etki yapar ve arabayı hızlandırır. Arabaya bir de fren pedalı takarsınız. Gerektiğinde frene basar ve arabayı yavaşlatırsınız. Bu pedallardan birini kaldırırsanız arabayı kullanamazsınız.

Yönetimin kuralları da böyledir. Etki-tepki düzenini kurmazsanız yönetim yapamazsınız, idareyi gerçekleştiremezsiniz. Tek kutuplu dünya olmaz. Mutlaka iki kutup vardır. Tarih boyunca bu etkin ve tepkin kuvvetler çeşitli şekillerde oluşmuş ve dengeler kurulmuştur. Birinin dağılması diğerini de dağıtır.

Ortaçağ dünyasında bu denge Müslim-kâfir dengesi üzerine oturmuştu. Bir tarafta dindarlar, diğer tarafta müşrikler yer alır ve denge bunun üzerinde kurulurdu. Zamanla Hıristiyanlığın ve İslâmiyet’in mutlak zaferleri ile küfür ortadan kalkmış ve bu sefer denge İslâm-Hıristiyan çatışmasına oturmuştu.

1900’larda bu denge dinlerin zayıflaması sonucunda kurulamamış, bunun yerine yeni denge çifti oluşturulmuştur. Bu genel anlamda sağ-sol çatışması üzerinde oturan bir denge idi. Tahmin edeceğiniz gibi bu dengeyi icat eden ve kullanan Yahudi sömürü sermayesi idi.

İşte bu sağ-sol dengesi üzerinde dünya düzenleri oluşturulmuştur. Nasıl?

Türkiye örneğini ele alalım.

Merkez sağ parti Demokrat Parti, merkez sol parti Cumhuriyet Halk Partisi olmuştur. Her iki partiyi de dış sermaye organize eder ve aralarında denge kurar. Birini gaz pedalı, diğerini ise fren pedalı olarak kullanır ve o devleti dışarıdan idare eder. Türkiye’de durum böyledir de dünyada farklı mıdır? Hayır!

ABD’de iki parti var; Cumhuriyetçiler ve Demokratlar. Üçüncü bir büyük parti yoktur! İngiltere’de de iki parti var. Onların güçleri ile dünya yönetilir. Sosyalist ülkelerde ise tek parti rejimleri yaşatılır. Bu rejim ve sosyalist ülkeler, dünyanın diğer ülkelerini öcülerle korkutmak için kullanılır. Yani dünyanın diğer ülkelerindeki halk komünizm cehennemine düşmemek için bu tarafta uslu uslu iki merkez partiye teslim olurlar! Sermaye genel olarak böyle planlar ve böyle uygulamalar yapar.

Ancak bazı ülkelerde bazen evdeki hesap çarşıya uymaz. Dünyada ilk defa Türkiye’de Prof. Dr. Necmettin Erbakan çıktı, bu gidişe dur dedi ve oyunu bozdu. Alpaslan Türkeş de sisteme pek sadık kalmadı. Dolayısıyla Türkiye’de kontrol dışı partiler ortaya çıktı.

Millî Selamet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan dünyada ilk defa sol ile birleşerek merkeze karşı cephe aldı. O zaman Bursa’da sürgünde bulunan ve Erbakan’dan örnek alan Humeyni de İran’da solcularla işbirliği yaparak bu yönde inkılâp yaptı. Bunları gören son Sovyet lideri Gorbaçov da din ile barıştı, glasnost ve perestroyka uygulamalarını gerçekleştirdi. Dünyada rejim çatışması son buldu.

Erbakan’ın başlattığı Millî Görüş Hareketi sonucunda Türkiye’deki merkez partiler dağıldı.

Dikkat edilirse çağımızdaki inkılâpların merkezi hep Türkiye olmaktadır. Dünyada ilk halk sanayi hareketi ‘Gümüş Motor’ ile yine Erbakan’ın önderliğinde Türkiye’de başladı. Erbakan ‘her ile bir fabrika’ dediği zaman, dışa bağımlı medya ve partiler akılları sıra alay ediyorlardı ama bugün ülkemizde fabrikası olmayan kasaba bile kalmadı. Sanayi bütün Anadolu’da yaygınlaştı ve Anadolu aslanları ortaya çıktı. Dünyada ilk devletçilik Türkiye’de başladı... Çağımızda sömürgecilere karşı ilk İstiklâl Savaşı Türkiye’de kazanıldı... Dünyada ilk merkez çift parti çöküşü Türkiye’de gerçekleşti... Millî Görüş Hareketi sayesinde Türkiye’deki sermaye güdümlü merkez partiler yok oldu.

Şimdilerde ABD’yi yöneten sermaye yeniden eski hayallerin peşindedir. Türkiye’de merkez sağı birleştirme sevdasındadır. Genç Parti denemesi budur. Sermaye Genç Parti uygulaması ile merkez sağ partileri Meclis dışında bırakmıştır. Böylece Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller devre dışı edilerek yeni bir liderin etrafında merkez sağın toparlanması istenmiştir. Mehmet Ağar’ın DYP’nin başına geçmesi ile bu iş zorlaşmıştır.

Sermaye bugünlerde merkez parti olarak AKP’yi tamamen emri altına almaya çalışmaktadır. Ne var ki Avrupa Birliği’ne aday olan Türkiye’de 1 Mart tezkeresi bu partinin istendiği gibi dizginlenemeyeceği gerçeğini ortaya çıkardı. Sermaye halihazırda AK Parti içinde kendisine tam sadık olan bir kadro aramaktadır. Bulursa AK Parti’yi bölecek ve emri altına alacaktır. Sömürü sermayesi bu hususta Dışişleri Bakanı Gül’e çok ümit bağlamış, uysal tutumundan dolayı onun işe yarayacağını sanmıştı. Ne var ki iş başına geldikten sonra Gül’ün sermayenin sandığı kadar uysal ve teslimiyetçi olmadığı anlaşıldı. Sermaye Başbakan Tayyib’i de ‘seni ben getirdim’ diyerek emrine almak istemektedir. Ancak burada da tam güven verici bir durum görünmemektedir. Sermaye sağda henüz tam güveneceği bir kadro bulamamıştır. Genç Parti denemesi de tam bir fiyasko ile bitmiştir.

Solda ise güvendiği bir adayı vardır ve zaten onu o gönderdi; Kemal Derviş. Seçilen şu ismin asaletine bakın; hem ‘kemal’ hem de ‘derviş’! Derviş’e partileri dolaştırdıktan sonra sonunda onu CHP’ye musallat ettirmiştir. Sarıgül hikâyesi tamamen ABD tezgâhıdır. Kim bilir Sarıgül’ün bundan belki de haberi bile yoktur! Göründüğü kadarıyla onun bunu anlayacak kadar zekâsı da yoktur.

Deniz Baykal’ın da bu oyunu ne kadar kavramış olduğu bilinmemektedir. Baykal 1 Mart tezkeresi ile Sarıgül’ün ilişkili olduğunu sanıyor. Oysa sorun çok daha köklüdür. Baykal solun lideri olmaya elverişli biri değildir. Solu birleştiremez. Sol merkez partisi olamaz. CHP’nin geçmişi buna müsait değildir. Baykal solu birleştirse bile sermayeye sadık birisi olmaz. Beklenmedik dengesiz hareketler yapar ama genel çizgisini de değiştirmez. Tam teslimiyetçi Batıcı olmaz. Bundan dolayı sorun olan Baykal bertaraf edilecektir. Ama bu operasyon Derviş’e yaptırılmayacaktır. Sarıgül veya Livaneli gibi biri çıkar ve maşa olarak kullanılır.

Baykal bertaraf edildikten ve Derviş CHP’nin başkanlık koltuğunu oturtulduktan sonra, AKP bölünür. Bakan heveslileri ve sermaye sadıkları ile Derviş Hükümeti kurularak Türkiye’de demokrasiye son verilir. Ondan sonra Türkiye ‘genel vali’ ile idare edilir. Bu arada meselenin anlaşılması açısından, sermayenin Gürcistan ve Ukrayna operasyonlarını ve başa getirtilen liderlerin eşlerinin veya damatlarının Yahudi olduğunu; Derviş’in de ikinci hanımının Yahudi olduğunu hatırlamakta yarar var.

Bunlar senaryo değildir. Bunlar sermayenin projesidir. Hâlen Gürcistan, Ukrayna, Afganistan ve Irak bu merhaleleri yaşamaktadır, uygulamalar devam ediyor... İran ve Suriye yoldadır... Bu siyasi oyunlar ya sivil darbelerle, ya da askeri darbelerle gerçekleşecektir.

Tansu Çiller ve Deniz Baykal ölümle tehdit edilmiş, çekilmeleri istenmiştir. Çiller ‘ipim cebimde’ demiş ve kahramanca direnmiştir. Baykal da ‘ölümüm doğal olmayabilir’ diyerek mesaj vermiş ama korkmamış, alenen sermayenin oyununu ortaya koymuştur. Benzetmek gerekirse, şimdi siyaseten sermayeye karşı kazanılan I. İnönü Muharebesi’dir. Önümüzde daha II. İnönü, Sakarya ve Dumlupınar savaşları vardır. Tezkere ile başlayan çatışma, CHP Kongresi ile devam etmiş ve insanlığın sömürü sermayesi karşısındaki makus talihi dönmeye başlamıştır.

Yakın gelecekte beklenen çetin savaşlarda nasıl galip geleceğiz?

a)       Kemal Derviş dahil herkes bilsin ki, düşman tektir ve hepimizin düşmanıdır. Bunun böyle olduğunu Türkiye Yahudileri de bilsin. Üzeyir Garih’i bile katleden yine o düşmandır. Bunun kim olduğunda anlaşamayız, ama onun hepimizin ortak düşmanı olduğunu bilmeliyiz. Birleşip düşmanımıza karşı ortak strateji geliştirmeliyiz. Bu çatışma sonunda zaferimizle sona erecektir. Tarihte hep böyle olmuştur. Ancak cepheler belli olacak ve yanımızda yer almayanlar İstiklâl Savaşı’nda olduğu gibi tasfiye edileceklerdir. Birinci mesele budur.

b)      İkincisi ise Kâinatın tanrısı birdir. Bu tanrı, Müslümanların olduğu kadar Hıristiyanların da tanrısıdır. Bu tanrı, dindarların olduğu kadar ateistlerin de tanrısıdır. Bu tanrı insanlara doğru yolu göstermiştir, hem de iki kanaldan göstermiştir; müsbet ilim ve vahiy. Bunlar birbirini desteklemekte ve tamamlamaktadır. İkisini birden değerlendirmek gerekir. Ancak, hiç olmazsa birini mutlaka kabul etmek zorunluluğu vardır. Koyu dindarlar müsbet ilmi kabul etmesinler ama vahyi kabul etsinler ve ona teslim olsunlar. Ateistler de vahyi kabul etmesinler ama müsbet ilme teslim olsunlar. Her iki taraf da bu iki yolun dışında bir yol aramasınlar. Böylece birleşmiş olsunlar. Biz birliğimizi ancak bu felsefe üzerinde sağlayabiliriz. Müsbet ilim ile vahiy arasında çelişki yoktur. Kaynağımız ayrı olsa da sonunda bizi aynı yere götürmektedir.

c)       Üçüncü olarak, temel kavram ve meselelerin başında ‘diyalog’ gelir. Türkiye’de yaşayanların tamamı aynı düşünce ve aynı idealde olmayabilirler. Ama mutlaka birbirleriyle diyalog kurmak zorundadırlar. Adil Düzencilere konmuş ambargoyu kaldırınız. Bizi de dinleyiniz diyorduk, artık demiyoruz; şimdi ‘acilen bize uyunuz’ diyoruz. Yoksa düşman sizi yutmak üzere geliyor. Biz olmadan kendinizi koruyamazsınız. Firavun Hz. Musa’yı yirmi sene dinledi, o sayede varlığını sürdürdü. Şimdi herkes sadece kendi gazetesini okuyor, herkes sadece kendi televizyonunu izliyor. Türkiye’de düşman kamplar oluşturuluyor. Mesela, dünya ile diyalog içinde olan bir cemaat, Müslümanlarla diyalogdan şeytandan kaçar gibi kaçıyor! Neden? Bu durum ortadan kalkacak, herkes herkesi dinleyecek ama kendi mezhep ve meşrebine göre amel edecek. Tarihteki uygarlıklar hep böyle doğdu. Bizi susturmak ve bizimle diyaloga girmemekle bize değil, kendinize zarar veriyor, kendi ocağınızı söndürüyorsunuz. Bizim bir sıkıntımız yoktur. Biz Allah’a inanıyoruz ve O’na teslim olmuşuz. Allah’ın bizi her zaman muzaffer kılacağından eminiz.

d) Biz Akevler Adil Düzen Çalışanları olarak Kur’an’ı ve müsbet ilmi kendimize rehber edindik. Yeni dünyanın çözümlerini ortaya koyduk. Şimdi hem kimi Müslümanlar hem de lâikler kulaklarını tıkamış, bu gerçekleri duymak istemiyorlar. Rahatlarının bozulmasından korkuyorlar. Onun için bizden bahsetmemek için ittifak hâlindedirler. Küfür ve şeytanın mü’minleri ittihat hâlinde Allah’ın nûrunu söndürmek peşindedirler. Allah ise nûrunu tamamlamayı murad ediyor. Bu böyle biline! Buna göre gelecek savaşlara karşı hazırlıklı oluna! Allah onların sonlarını hazırlamaktadır. Hesabınızı biz değil Allah görecektir.

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                       (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3453 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2648 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2137 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2160 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2333 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2384 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2605 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2659 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2973 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3120 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3409 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5458 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3848 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3697 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3401 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3858 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3820 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4096 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4607 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3004 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3102 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3953 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3808 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2930 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3938 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7693 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5579 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4162 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3562 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3708 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4717 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4429 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4724 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4646 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4798 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4538 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3383 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4460 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3610 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5153 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3839 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5135 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4991 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4916 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3517 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3467 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3682 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5141 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4195 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5402 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4076 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5254 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4405 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4416 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4560 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4756 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5307 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4107 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5250 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4512 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3832 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4364 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4575 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4103 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4085 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4075 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4533 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5634 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9792 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4636 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3690 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3842 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3351 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3374 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3736 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5688 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4239 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3437 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler