Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 292
NİSÂ SÛRESİ 36-37.AYETLER TEFSİRİ
21.02.2005
1656 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   292

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi           18-21 Şubat 2005           Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;     292. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

* TEFSİR SEMİNERİ [Cuma Üsküdar (19.00-21.00);  Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00);  Pazartesi Ümraniye (19.00)]

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 20.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır.

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Reşat Nuri Erol, Lütfi Hocaoğlu, ve ………..… dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Üsküdar ve Ümraniye’de Reşat Nuri Erol tarafından;    diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır.

Hedefimiz; bu “Seminer Notları”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. SÜLEYMAN KARAGÜLLE

NİSÂ SÛRESİ TEFSİRİ - 17

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

وَاعْبُدُوا اللَّهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ

إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا(36)

الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَا آتَاهُمْ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ

وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُهِينًا(37)

وَاعْبُدُوا اللَّهَ  (VaGBuDUv elLAHa)  “Allah’a ibadet ediniz.”

Buradaki “Vav” harfi ondan önce gelen emir veya nehiylere gidebilir. Hakemler gönderin, onlara vazedin, temenni etmeyin, ekletmeyin… Çünkü emirlere uymak, nehiylerden uzaklaşmak ibadettir.

Vav” harfi ile atfetmiş olması, yukarıda sayılan emirlerden başka emirler ve nehiyler de vardır demektir. Genelleştirerek bütün emirlere ve nehiylere uyun.

Kur’an Allah’ın emir ve nehiylerine uyun diyor. Başka kimsenin emir ve nehiylerini dinlemeyin.

Kur’an insanın insana köle olmasını men eden kitaptır. Kur’an’ın amacı budur.

“Bismillahirrahmânirrahîm” ile insan Allah’ın fabrikasına kaydolur. Bunu her davranışta hatırlar.

“Yalnız San’a ibadet eder, yalnız Sen’den yardım alırız.” demesiyle, diğer bütün insanlara ve varlıklara ibadet etmeyeceğini bildirir. Fatiha’ Sûresi’ndeki taahhüt burada emre dönüştürülmüştür.

وَلَا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا (Va LAv TuŞRiKUv BiHi ŞaYEAn)  “O’na bir şeyi teşrik etmeyin.”

Yukarıdaki cümlede “Allah’a ibadet edilmesi gerektiği” ifade edilmiştir. Orada O’ndan başkasına ibadet etmeyiniz denmiştir. Burada bu hüküm gelmiştir. Onun için “Va” harfi ile atfetmektedir.

İnsan hiç kimseye medyunu şükran değildir. Herkes Allah için yapar, bütün hayırlı amellerin karşılığını da Allah’tan alır. Siz birisine iyilik ederseniz Allah’a iyilik etmiş olursunuz; birisinden iyilik görürseniz Allah’tan görmüş olursunuz. Kötülük de öyledir. Hayır ve şer Allah’tandır. Allah’ın izni olmadan kimse size kötülük de yapamaz, iyilik de yapamaz. Her şey Allah’tandır.

Devlet yönetiminde durum başkadır. Kişiler verdiklerini ve aldıklarını topluluğa vermiş ve topluluktan almış olurlar. Verirken ve alırken aynı zamanda Allah’ın halifesidirler. Allah adına vermekte ve Allah adına almaktadırlar. Bunu böyle kabul etmeyip ‘ben yaptım - o yaptı’ dersek, o zaman şirk etmiş oluruz.

Suç işleyene ceza verirken kendi adımıza değil, Allah adına ceza vermiş oluruz.

Allah’ın yeryüzündeki halifesi topluluktur. O halde sosyal düzenimizi de buna göre kurmak zorundayız. Herkes topluluğa karşı sorumludur. Son karar daima hakemlerindir. Hakemlerin karşısında bütün insanlar eşittir. Kişilere ceza verilmez, yapılan bir fiili yapana ceza verilir. Allah’ın emri öyle olduğu için biz onu yaparız. Bu emir akıl ile da tesbit edilebilir, nakil ile de tesbit edilebilir.Sağlıklı akıl ile sağlıklı nakil arasında çelişki olmaz.

Şimdi bu kadar açık olarak Allah’tan başka kimseye ibadet edilemeyeceği emredilmektedir.

Peki, ya anne babayı dinlemeyecek miyiz? Amirlerimizi dinlemeyecek miyiz?

Bu suale karşı çok açık ifade ile cevap verilmiştir.

وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا (Va Bı eLVAvLıDaYNı EıXSANan)  “Anne babaya ihsan edilecektir.”

Anne babaya ibadet edilmeyecek, anne babaya ihsan edilecektir, iyilik yapılacaktır. İhtiyaçları giderilecek ama saygı gösterilecektir. Taziz edilecek, tevkir edilecektir. Ama asla ibadet edilmeyecektir.

Kur’an’ın hiçbir yerinde anne babaya itaat edilecek diye bir madde yoktur. İnsan anne babaya veya amirine itaat etmeyecektir; ihsan edecektir. İtaat ederse sorumluluktan kurtulamaz.

Dünyada kişiler mevzuata, kanunlara, kurallara uymakla yükümlüdürler; amirlere değil. Eğer amirleri yetkileri dahilinde olan emirleri verirlerse o mevzuata uymadır. Ama yetkilerini aştı mı onu dinleyen de sorumlu olur. Onun için yargı huzurunda taraflar eşit şartlar içinde çıkarlar. Amirin değil, amirin yetkisi dahilinde koyduğu kurala uyulup uyulmadığı muhakeme edilir.

Türkiye’de yetkisiz işler yapılmakta ve yapana kâr kalmaktadır. Mesela, Anayasa Mahkemesi’nin dokunulmazlığı kaldırılmayan bir kimseyi muhakeme etme hakkı yoktur. Yine Anayasa Mahkemesi’nin muhakeme edilmemiş kişiyi mahkum etme yetkisi de yoktur. Bunu eski Anayasa Mahkemesi yaptı. Bu yetkisiz tasarruftur. Buna uyan Meclis Başkanı, buna uyan Hükümet, buna uyan Savcı, buna uyan herkes sorumludur.

“Adil Düzen” olsaydı, bunların hepsi sorumlu olurdu. Çünkü bâtıl bir karara uyulmuş oluyordu.

Bu usûlü uygulamazsanız, yarın Anayasa Mahkemesi “Meclis’i dağıttım!” der. Yahut yetkisiz cumhurbaşkanı veya milletvekilinin görevine son verir. Beşir Atalay’ın rektörlük görevinden alınması da böyledir. Demirel suç işlemiştir. Çünkü her atayan görevden alamaz. Hele kollektif bir kararla atanmışsa onu hiç kimse görevden alamaz. Yargı görevden alabilir. Ulusun kayıtsız şartsız hakimiyeti de budur. Yani, ulusun ötesinde bir güç yoktur. Ulusu da meclis temsil eder. “Hakimiyet Allah’ındır” demek, “hakimiyet ulusundur” demektir. Çünkü Allah kendi haklarını devletlere devretmiştir. Devletin sahibi de ulustur.

وَبِذِي الْقُرْبَى (Va Bı Üıy eLQuRBAv)  “Ve kurabası olan kimseye,”

Kurbâ” fu’lâ veznindedir. En yakın anlamında olanın müennesidir. Masdar da olabilir.

Herkesin yakınlısı vardır. Ancak burada marife gelmiştir. Belli tür yakınları olan kimse demektir.

İslâmiyet’te öksüzler yurdu yoktur, huzur evleri yoktur. Küçüklere anne babaları bakarlar. Yaşlılara da çocukları bakarlar. Kadın-erkek arasında işbölümü vardır. Bedenî hizmetleri kadınlar verirler, mâlî ihtiyaçları erkekler görürler. Eğer anne veya baba, kız veya oğul yoksa, onların yerini yakınları alırlar. Babanın yerini dede, sonra kardeş, sonra amca alır. Annenin yerini anneanne, sonra kız kardeş, sonra da teyzeler alır. Kızların yerini kızların kızları alır. Oğulların yerini oğulların oğulları alır.

İşte böylece kendi çocuklarına veya anne babalarına bakar gibi bakan erkek veya kadın “zi’l-kurbâ”dır, yakınlısıdır. Devlet kreş açmaz, huzurevi yapmaz, ama işte böyle yakınları olan kimselere katılır. Zekâttan pay ayırır. Bu anlayışla zi’l-kurbâ emekli olanlar demektir. “Ben emekli oldum” diyen emekli olur. Malları dondurulur. Emekli olan artık alamaz, satamaz, tasarruflarda bulunamaz. Kendisine bir yakınlıyı atar, o yakınlı onun mallarını idare eder. Mallarda eksiltme ve artırma yapamaz, ama onu işletir ve gelirlerinden kendi emek payını alır, kalan kısmını sahibine verir. Emekli olduğu zamanki mallar vârislerine eksiksiz olarak intikal eder. Çalışanlara çalışma kredisi verilir. Emekli olanlara emeklilik payı verilir. Emekliler için bütçede ayrılan miktar bölüştürülür. Doğduklarında sağlam olup 15 yaşından sonra sakat olanlar zi’l-kurbâ statüsünde maaş alırlar.

وَالْيَتَامَى (Va elYaTAvMAy)  “Ve yetimlere,”

Yetimler” de kadın yakınları tarafından büyütülürler. Onların malları da kayyuma verilir. Gelirleri yetimlere bakan yakınlarına verilir. Mallara onlar büyüyünceye kadar dokunulmaz, sadece işletilir.

Bu husus sûrenin ilk âyetlerinde açıkça söylemiştir. Burada ‘zi’l-kurba’ eklenmiştir. Yetimlerle beraber zikredilmiştir. Benzer ama ayrı ayrı müesseseleri olacaktır. Bütçeden eşit olarak ayrılan pay emeklilere ayrı, yetimlere ayrı olmak üzere aralarında paylaştırılacaktır.

وَالْمَسَاكِينِ (Va eLMaSAKıNı)  “Ve miskinlere,”

Serveti vasat servetin altında olan fakirlerden gelirleri de vasat gelirlerinin yarısının altında iseler onlar “miskin”dir. Bunun anlamı işsiz demektir. Geliri vasatın yarısından az ve serveti olmayan işsiz kabul edilir. İşi olsa da çalışmasa dahi bu maaşı alır. Bu onun yeryüzündeki arazide olan payının karşılığıdır. Çalışan o payı çalıştığı yere kullandırmış olur. Yetim ve emeklilere devlet gelirlerinden pay verilmiştir. Miskinlere ise hem devlet hem de bucak gelirlerinden pay verilmiştir. Kur’an’da devlet gelirleri ile bucak gelirleri paylaştırılmıştır.

“Humus” devlet gelirlerinden sayılmıştır. “Kırkta birler” bucak gelirlerinden sayılmıştır. İllere de onda birleri istihsan ediyoruz. Onun taksimini de yarısı ondan yarısı ondan olmak üzere bölüştürüyoruz.

وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى (Va eLCAvRı Üıy eLQuRBAy)  “Ve kurabalı câr,”

“Yakınlığı olan komşular.” Zekâtta olsun, humusta olsun, cârdan ve cenb sahiplerinden bahsedilmemektedir. Burada ihsandan bahsedilmektedir. Oralarda ise mâlî paydan bahsedilmektedir. Orada bunlara pay verilmemiştir. Ama ihsan emredilmiştir. Komşular birbirine ihsanda bulunurken bedenî ihsanlarda bulunacaklar, kap kacak kullandıracaklar, borç verecekler, gidip gelecek ve ziyaret edeceklerdir. Bunların zekâtta payları yoktur. Kur’an’da başka hak sahiplerinden bahsederken “sâil ve mahrûm”dan bahsetmektedir.

Zekât sekiz sınıfa dağıtılmaktadır. Humus ise altı kimseye dağıtılmaktadır. Miskin her iki kısımda da vardır. İbnüssebil de her ikisinde vardır, farklı manâdadır; birinde vakıfta çalışanlar, diğerinde ise turistlerdir. Yakın komşu, uzak komşu, yatalaklar burada zikrediliyor. Mahrum ve sâil de başka yerde zikrediliyor. Böylece 16 hak sahibi oluyor. Resul ve Allah’la beraber 18 olmaktadır. Mirastan doğan yardımlaşmalar bunların dışındadır. Onları da iki olarak sayarsak 20 kadar olmaktadır.

وَالْجَارِ الْجُنُبِ (Va elCAvRı eLCaNBı)  “Ve cenb cari de,”

“Yakın komşular ve uzak komşular da.” Yakın komşudan maksat bitişik komşudur. Aranızda kimsenin bulunmadığı komşudur. Yunanistan bizim yakın komşumuzdur. Komşunun komşuları da uzak komşulardır. Ürdün bizim uzak komşumuzdur. Evler için de bunları saymamız gerekir. Apartmanda üst kat, alt kat ve karşıki daire yakın komşulardır. Diğer apartman sakinleri ise uzak komşularımızdır.

Burada ihsan edeceklerden bahsetmediğine göre; kişilere komşu olanlar sayıldığı gibi, kuruluşların da yakın ve uzak komşuları vardır. Aşiretler için karyede olanlar yakın, kabilede olanlar uzak komşulardır. Bucaklar için ilçedekiler yakın komşular, ildekiler uzak komşulardır. İller için bölgedekiler yakın komşular, ülkedekiler uzak komşulardır. Ülkeler için kıtadakiler yakın komşular, insanlıkta olanlar uzak komşulardır.

Böylece tanımladıktan sonra bu komşuluk hukuku ortaya konacaktır. Bu da ihsandır.

İhsan nekire olduğuna göre iekli biçime değidlecedkir demektir.

وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ (Va eÖöAXıBı BiLCaNBı)  “Ve cenbin sahibine ihsan vardır.”

Cenbin sahibi”nden maksat yatalak demektir. Yani, hasta olup kendi işlerini kendisi yapamaz durumda olan kimselere yardımcı olunacaktır. Bedenen yardım olunacaktır. “Adil Düzen”de küçük yerde hastahaneler de yoktur. Her “ocakta bir revir vardır”, yatalak hastalar o revirde yatarlar. O revir mescide açıktır. Hastalar hücrelerinden isterlerse toplantı yerini takip ederler. Sohbetlere katılırlar, namaz kılarlar... İsterlerse hücrelerinin kapılarını kapatırlar. Bunlarla ilgili sadece yakınları değil; ocak sakinleri, emekliler ve kadınlar da bunlar üzerinde nöbet tutarlar. Ocaktaki nöbetin manâsı budur. Gündüzleri erkekler, geceleri kadınlar nöbetleşirler. Hasta burada tedavi edilir. Doktor yanına gider. Benzer şekilde “ilçede klinikler vardır”, burada da refakatçiler, jandarma birlikleri nöbet tutarlar. “Bölgelerde hastahaneler vardır”, burada da askerler nöbet tutarlar, hizmet yaparlar, temizlik yaparlar. Sağlık hizmetleri bedavadır. Ama giderleri de asgariye indirilmiştir.

Zelzeleye veya sele uğramış kent de ülke de “sahibi bi’l-cenb”dir. Zelzeleye uğrayan bir ocaksa bucaktakiler; bir bucaksa, ildekiler; bir il ise ülkedekiler; bir ülke ise insanlık yardımına koşmalı ve ihsanda bulunmalıdır. Burada muaahat sistemi çalıştırılmalıdır. Herkesin evi ikiye bölünebilmelidir. Böyle anlarda mağdur olan aile komşu ailelerden birine konuk yapılır. O kimse onu ağırlar ve ona hizmet verir.

Biz Akevler’de böyle üç blok yaptık. Sonra imardaki oyunlar sebebiyle fazlasını yapamadık.

Toplanan yardım ise bu aileleri yanında barındıran ailelere bölüştürülür. Kimden ne alındı ise internette yayınlanır. Kime ne verildi ise yine internette yayınlanır. Veren orada kendi verdiğini kontrol eder. Alan da kontrol eder. O zaman herkes seve seve yardım eder. Şimdi yardım edemiyoruz. Çünkü yardım yerine ulaşmıyor.

Demek ki bu “sahibi bi’l-cenbi” aynı zamanda tabiî ve sosyal âfetlerde ne yapılacağını bize öğretmektedir. Marife gelmiştir. O halde bunlar tanımlanacaktır.

Kur’an’da bir kelime marife geldiği zaman müçtehit onu tanımlayacaktır demektir. İcma hâsıl olunca da artık tek ve kesin tanım olur. Yoksa mezheplere göre değişik olabilir.

وَابْنِ السَّبِيلِ (Va EıBNı elSaBIyLı)  “Sebil ibnlerine. Yol uşaklarına.”

Bunun iki manâsı vardır. Biri turistlerdir. Dışarıdan gelen turistler barındırılır. Dışarıya giden turistler de desteklenir. Diğer manâsı da vakıflarda çalışan personelin ücretidir. Kamu görevleri vardır. Genel hizmetler vardır. Kamu görevleri “âmilîn” tarafından yapılır. Genel hizmetler de “ibnüssebîl” tarafından yapılır.

İbnüssebîl” kavramı hem bucak hem de devlet bütçesinde geçer.

وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ  (Va MAv MaLaKaT EaYMANuKuM)  “Ve eymanınızın mülk ettikleri.”

Zekât âyetinde bunlar rikab olarak geçmektedir. Oradaki köleler mükâteb olanlardır. Yani çalışıp kazanarak, değerlerini ödeyip hür hâle gelmeleri için anlaşma yapılan kölelerdir. Onlara maddî destek verilmektedir. Burada ise tüm köleleri içermektedir. Köleler de diğer insanlar gibi müreffeh olarak yaşama haklarına sahiptirler. Kabul edilen kural şudur. Aynı evde yaşayan kimselerin eşit olarak beslenmeleri, eşit olarak giyinmeleri, eşit olarak barınmaları gerekmektedir. Hattâ eşit olarak seyahat etme hakları vardır.

Üretimde mülkiyet vardır, girdilere göre pay alınır. Tüketimde birlik vardır, herkes ihtiyaca göre pay alır. Üretimde imkâna göre pay alır, tüketimde ihtiyaca göre pay alır. Böylece ailede eşitlik vardır, imaret kuruluşlarında da tüm kademelerde ortak ve eşit tüketim vardır. Bu sebepledir ki genel hizmetler ve sigorta tamamen bedelsizdir... Yollar bedelsizdir... Haberleşme bedelsizdir... Yargı bedelsizdir...

Demek oluyor ki “ihsan” demek, kişilere karşılıksız iyilikte bulunmaktır. Bundan köleler de anne ve baba gibi yararlanacaklardır. Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası, Kur’an’ın emrettiği ihsanı gerçekleştirecek çözümleri içermektedir. Tefsirde kabul edilen bir usul vardır. Bir şey yapmamız emrediliyor, ama nasıl yapacağımız anlatılmıyorsa, onun için kurulacak mekanizma içtihada bırakılmış demektir. Kıyas yoluyla onun mekanizmasını biz oluştururuz. Başkaları başka türlü oluşturabilir. Ancak oluşturma zorunluluğu vardır.

إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ (EınNa EalLAHa LAv YuXıbBu)  “Allah muhabbet etmez.”

Habbe” kubbe misali yuvarlak tanedir. Suda yükselen köpük de habbe olarak adlandırılır.

Muhabbet” kalbî bir fiildir, sevgidir. Allah’ın sevmediği kimse ile asgari olarak Allah ilgilenmez, o da böylece yaşayamaz olur. Biz Allah’ın muhabbeti ile bizimle her an ilgilenmesi dolayısıyla yaşıyoruz.

Allah zalimlere belki vazgeçerler diye mühlet vermektedir. Yani onlardan muhabbeti kesmediği için varlar. Ama hiçbir zaman onlar muvaffak olamayacaklardır. Bugün onlar üstün görünüyorlar, çünkü onların karşısındakiler de onlar gibidir de ondan. Son iki-üç asırdır biz hep yeniliyoruz. Neden? Çünkü Kur’an’dan çok çok uzaklaştık. Hâlen de Kur’an’a ve Allah’a yaklaşacaklarına, AB’ye tapıyorlar! Adil Düzenciler bu gerçeği bilmelidirler. Kendilerini düzeltmelidirler. Görülecektir ki Allah’ın nusreti karibdir; Allah’ın yardımı yakındır.

مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا(36)  (MaN KAvNa MuPTaLan FaPUvRan)  

“Fahur muhtal olanı hubbetmez.”

Fahr” içi boş küptür. Vurduğunuz zaman çin çin titrer. Böyle olan insan, hiçbir şey yapmadığı halde yapmış zannederek öğünen kimsedir. Aile hukukunda temel olarak herkes Allah’ın verdiği nimetine karşı görevini yapmaktadır; Allah’ın izni ile yapmaktadır. Kimsenin öğünmeye hakkı yoktur.

Muhtâl” hayalden türemiş bir kelimedir. “İhtiyal” kendi kendine hayal kuran demektir. Burada ism-i fâil de olabilir, ism-i mef’ul de olabilir. Hayal kuran kimse demektir. Hayal kurdurulan kimse demektir. Çevresi onu büyütür, o da kendisini bir şey zannetmeye başlar.

İnsan Allah’ın halifesidir. İnsan için bundan daha büyük bir rütbe var mıdır?

***

الَّذِينَ يَبْخَلُونَ (elLaÜIyNa YaBPaLUvNa)  “Onlar buhl edenlerdir.”

Fahur” kelimesinden sonra “Bahul” kelimesini kullanmıştır. Bunlar mahreçte birbirine yakın olan kelimelerdir. İnsanlar servet sahibi olmaya çalışırlar. Bir kısmı servet edinip başkalarından üstün olduğunu düşünüp korunmak isterler. Tekasür içindedirler. Bunlar edindikleri serveti kendileri için bile harcayamazlar. Servet sahibi olup onun gücü ile başka insanları sömürmek isterler. Fahr için buhl ederler.

Oysa servet kullanıldığı zaman bir işe yarar. Kasada saklanan paranın bir kıymeti olmadığı gibi; ekilmeyen tarlanın, oturulmayan binanın bir yararı yoktur. Sadece başkalarına üstün olduğunu göstermeye yarar. Kimi insanlar da bunların peşinde koşarlar. İnsandaki buhlu yenmek için Allah emirler ortaya koymuştur.

a)       Paradan, ticaret mallarından, merada yayılan hayvanlardan ve depo edilen mallardan senede kırkta bir zekât verilir. Böylece depolanan sermaye çalıştırılmazsa erimiş olur.

b)      İnsanlar eğer kendileri sermayeyi çalıştıramıyorlarsa bankaya faizsiz yatırıyorlar. Başkaları faizsiz alıp onları çalıştırıyor. Böyle yapmayanların malları çalınsa devlet onu korumuyor. Yani para evde saklanıp çalınsa devlet onu tazmin etmiyor.

c)       Eğer bir işletme çalıştırılmıyor, boş tutuluyorsa, kirasız verilip çalıştırtması gerekir. Yoksa değerini vererek devlet onu satın alabiliyor. İstimlak hakkı budur.

d)      Kullanılmayan boş evlerde sahiplerinin izni olmadan girilip oturuluyor, boş bina korunuyor.

Demek ki “Buhl” deyince sadece fakire verilen sadakadan ibaret değildir. Zekât, karz-ı hasen, istimlâk ve işgal gibi müesseselerle buhl önleniyor. Boş küp dolduruluyor.

وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ (Va YaEMUvRUvNa elNAvSa Bil BuPLı) 

“Ve nâsa buhlu emrederler.”

Serveti başkalarına tahakküm için yığanlar, aynı zamanda başkalarının da fahur olmasını isterler. Zenginler sınıfı oluşturup halkın fakir kalmasını isterler. Bütün kanunları ve kuralları bu ilkeye dayandırırlar. Orta sınıfı ortadan kaldırıp herkesi işçi yapmak ve kendilerine köle etmek isterler.

Faiz ve vergilerle orta sınıf çökertildi ve Batı’da tekel oluştu. Gelişmemiş ekonomilerde halkın elinden varlıklarını almak mümkün olmadı. Bunun için ABD’de kölelik yasaklandı, bütün halk işçi hâline getirildi... Avrupa’da feodalizm kaldırıldı, krallıklar oluşturuldu... Halkın ve kilisenin elindeki mallar zorla alındı. Bu da yetmedi. İtalya’da, Almanya’da, Rusya’da sosyalizm uygulandı, halkın serveti yağmalandı, halk işçi hâline getirildi. Türkiye’de Mustafa Kemal buna karşı devletçiliği getirdi, KİT’leri kurdu. Böylece halkın elindeki malların alınmasını önledi. Şimdi ‘özelleştirme’ yapılarak devlet yani halk yoksul hâle getirilecektir.

İşte buhlu emretmek demek bu demektir. Halk fakirleştirilecek ki sömürülebilsin. Onun için halka bir şey verilmeyecek, halka bir şey de yapılmayacaktır. Türkiye’deki ‘özelleştirme’ furyası işte bu buhlü emretmenin bir uygulamasıdır.

وَيَكْتُمُونَ مَا آتَاهُمْ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ (Va YaKTuMUvNa MAv EaTAyHuMulLAHu MıN FaWLiHi)  

“Allah’ın fadlından kendilerine verdiklerini gizlerler.”

Allah bugün devletlere fadlından büyük imkânlar vermiştir; bu da ‘kâğıt para’dır. Bundan yüz yıl önce para olarak altın, gümüş veya bunların senetleri kullanılmakta idi. Bugün ise artık ‘kâğıt para’ kullanılmaktadır. Devletler hiçbir şey harcamadan, bir emek harcamadan paraya sahiptirler.

Eğer para üretilen mala karşı çıkarılırsa enflasyon da yapmaz.

Parayı piyasaya nasıl süreceksiniz?

a)       Eğer bir kimsenin satılık malı varsa, ona bedelini faizsiz kredi olarak verirsiniz. O da onu harcar. Halkın eline para geçer ve o malı satın alır. Böyle mala karşı çıkarılan para ne kadar çok olursa olsun, asla enflasyon yapmaz. Sadece zenginlik getirir.

b)      Taşınmazları satmak üzere devlet satın alır ve kârsız satar. Böylece para piyasaya girer veya para piyasadan çıkar. Bu da enflasyona sebep olmaz. Çünkü piyasaya çıkan paranın karşılığı devlette taşınmaz olarak vardır.

c)       Halka sipariş yapabilmesi için faizsiz kredi verilir... Halk mağazalara sipariş verir... Mağazalar tüccarlara sipariş verir… Tüccarlar işyerlerine sipariş verirler… Halk bu işyerlerinde çalışır ve borcunu öder... Siparişlerini teslim alır... Böylece devre başında ekonomi planlanmış olur. Pahalılık olmaz, ucuzluk olur. Devre başında fiyatlar serbest pazarlıkla belirlenip ödenmiştir.

d)      İşçi bulan müteahhitlere inşaat kredisi verilir. Halk yapılar yapar. İşçinin ücreti ödenmiştir. Malzeme parası ödenmiştir. Karşılığında taşınmaz oluşmuştur. Hisse senetlerini halk alarak kirasından yararlanmaktadır. Yahut da evi satın almaktadır.

Böylece piyasaya sürülen para asla enflasyon yapmaz. Tam tersine, bolluk içinde ucuzluk olur. Bütün girdiler aktif hâle gelir. İşte devletler bunları yapacağına, bunları gizlemekte ve bu imkânları yokmuş gibi faizli sistemle halk yabancılara köle yapılmaktadır. Şaşkın yöneticiler kendi bastıkları paraya kendileri faiz verip satın almaktadır. Böylece Allah’ın fazlından onlara verdiklerini ketm etmektedirler.

Dikkat edilecek nokta şudur. Burada çoğul sığasını kullanmaktadır. İşte Kur’an bunları öğrettiği için okunmasının yasaklanması istenmektedir. ‘Kur’an sadece ahlâk kitabıdır!’ denerek geçiştirilmeye çalışılmaktadır. Kur’an bin sene önceki içtihatlarla anlaşılmaya çalışılmaktadır.

Böylece gerçekleri saklayacaklarını sanmaktadırlar.

وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ (Va EaGTaDNAv LıLKAvFıRIyNa)  “Kâfirlere hazırladık.”

Kâfirler” burada marife yani belirli gelmiştir. O halde kâfirlerden kasıt yukarıda tarif edilenlerdir.

Muhtâl olanlar kimlerdir? Avrupa Birliği gibi hayaller peşinde koşanlardır. Dünyayı sömürmek için servet sahibi olmak isteyen AB zihniyetidir. IMF dayatması ile işsizliği ve yoksulluğu zorunlu hâle getirenlerdir.

“Biz üç ay içinde işsizliği yok edeceğiz.” diyoruz; dilsiz, sağır ve kör olarak davranıyorlar.

Allah’ın fazlından verdiği TL’yi kullanmayıp faizle aldıkları dolarlarla ülkeyi sömürtüyorlar!.. Parayı üretime kredi olarak vereceklerine, faizcilere faiz karşılığı çıkarıyorlar!.. Üretim yapılmadan piyasaya sürülen parayı enflasyondan korumak için üretimi durduruyorlar!.. Haksız vergilerle halkı yoksullaştırıyorlar!.. Halk vergisini nasıl ödeyecek?!. Sen piyasaya para sürmezsen halk o parayı nereden bulacak?!.

عَذَابًا مُهِينًا(37) (GAÜABan MuHIyNan)  

“Muhin azabı kâfirlere hazırlamış bulunuyoruz.”

Türkiye 1950’den beri bu ekonomik siyaseti izlemektedir. Bundan dolayı her on yılda bir müdahale zorunluluğu doğmuştur. Bu güne kadar ne krizler yaşamışızdır. Ama bütün bunlara rağmen hâlâ uslanma yoktur. Hâlâ kurtuluş IMF ve AB’de aranmaktadır…

Halkımız da gaflet içinde her şeyi devletten beklemektedir. Oysa halk kendi aralarında dayanışma içinde kooperatifleşebilir ve bu durumdan kurtulabilir.

Böyle iktidarda olanları suçlayarak oturmak da yanlıştır.

Halkımız hizmet kooperatifleri kurmalıdır. Kooperatiflerin kefaletinde insanlar siparişlerde bulunmalıdır. Kooperatifler devlet gibi para çıkaramazlar ama kredileşme yoluyla yukarıda sayılanların hepsini yapabilirler. Çünkü kooperatifler de topluluktur. Allah her topluluğa bu imkânları vermiştir.

HALK NELER YAPABİLİR?

a)       Kooperatife ortak hesap açarlar. Ortaklar paralarını oraya yatırıp karşılığında makbuz alırlar, çekmek istedikleri zaman da çek alıp çekerler. Bu hesaptan ortaklar kendi aralarında kredileşme yapabilirler. Kullandırdıkları para kadar para kullanırlar. Büyük ihalelere girebilirler. Ancak buhlu emredenler bunu yaptırmak istemezler. Onlara karşı dayanmak gerekir.

b)       Ortak bir muhasebe bürosunu kurarlar. Herkes alacağını ve satacağını oraya bildirir. Dolayısıyla aracı ve sömürücüleri devreden çıkarabilirler. Böylece bütün mallar satılıp alınabilir.

c)       Kooperatifin kefaletinde siparişler verirler. Böylece devre başında her şey planlanmış olabilir. Dış ticaret dengelenir.

d)       Mala mal (yani takas yani bartır) marketleri kurarak bu marketlerde emek de mal da değişmiş yani takas edilmiş olabilir.

Gelecekte “halk ekonomisi” oluşacaktır. Dolayısıyla artık devletten bir şey beklenmemelidir.

Halk kendisi kendi ekonomisini kurmalıdır; kuracaktır... Başka çare ve çözüm yoktur.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                       (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 292. SEMİNER            Yorum-122       İstanbul, 18 Şubat 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   

(Selahattin Öztürk ve Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

AR-GE/ “Halk Araştırma-Geliştirme Merkezi”

İnsanın hayvandan farkı, insanın gelişen varlık olmasıdır.

Yirminci yüzyılın başına geldiğimiz zaman uçak henüz yeni icat edilmiş, otomobil yeni icat edilmiş, elektrik yeni icat edilmiştir... İnsanlık hâlâ develerle seyahat ediyor, uçamıyor, uzaktakilerle konuşamıyordu... Mum yakarak evlerini ve mabetlerini aydınlatıyordu. Bilgisayarlar ise 1950’den önce yoktu. Sadece bir asır içinde gözümüzün önünde ne evrimler geçirdiğimizi herkes biliyor.

-İnsanlar bunu ne ile başardılar?   -Müsbet ilimlerle başardılar.

Yirminci yüzyıl araştırmaları “teknoloji” üzerinde oturmuştur; “hukuk” ve “ekonomi” yani “yönetim” üzerinde henüz yeteri kadar araştırma yapılmamıştır. Yapılsa bile, büyük sermaye bunu kendisi için saklamakta, halka yararlandırmamaktadır. Tekel sermaye halktan ve Hak’tan kopuk olduğu için başarıya ulaşamamaktadır. Bundan dolayı insanlık âleminde krizden krize gidilmektedir.

Halk Ekonomisi”nin devreye girmesi için bir “Araştırma Merkezi”nin oluşması gerekir.

-“HALK ARAŞTIRMA-GELİŞTİRME MERKEZİ”Nİ NASIL OLUŞTURACAĞIZ?

-Bu merkezin oluşturulması için İstanbul esnafı organize olmalıdır.

İstanbul esnafı cirolarının binde birini araştırma merkezine vereceklerdir. Araştırma sonucu elde edilenlerden ortaklar karşılıksız yararlanacaklardır. Şimdi binde bir olarak öneriyorum. İstanbul için bu yeterlidir. Çünkü araştırma öyle bir şeydir ki, elde edilen sonuçlardan herkes yararlanır. Ayrıca ek masrafı yoktur. Taşra kentlerde bu araştırmaların yapılması için %5’ler gerekebilir. İllerde ise %20’ler de yetmez. Ama yine de kârlı olurlar.

Bir “ARAŞTIRMA KOOPERATİFİ” kurulacak, bu binde birler bu fonda toplanacaktır.

İstanbul’da birkaç esnaf harekete geçsin, onlar bu işi çok kolay başarır.

Bu paranın toplanması kolaydır. Asıl zor olan bu paranın değerlendirilmesidir.

Geçmişte pek çok fonlar toplanmıştır... Gerek partiler, gerekse tarikatlar ve Nurcular varlık içinde yüzmektedirler... Ne var ki bunların hiçbirisi bu araştırmayı yapamıyor, yapmıyor!..

Türkiye’de kıt imkânlara rağmen, saldırılara rağmen, desteklenmemesine rağmen araştırma yapan tek kooperatif mevcuttur; AKEVLER KOOPERATİFİ. Uygulamalı denemelerle “Adil Düzen”i ortaya koyan ve değil Türkiye’de, dünyada bile benzeri olmayan tek kooperatiftir.

Ne var ki bu kooperatif şimdi uyumaktadır. Araştırmalarını yap(a)mamaktadır.

Çünkü artık onun küçük varlığı daha büyük araştırmalara yetmemektedir.

AKEVLER’in kurucularından biri olarak ve hiçbir zaman araştırmayı tatil etmeyerek buraya gelen arkadaşınız size öneride bulunmaktadır. Asla maddî bir şey istememektedir; sadece kırk senelik deneyimlerini sizlere aktarmak istemektedir... Gelin, aramızda binde birleri toplayarak “Halk Araştırma-Geliştirme Merkezi”nin kurulmasına size yardımcı olsun.

-SORUN VARDIR.   -ADİL DÜZEN BU SORUNU ÇÖZMEK İSTİYOR.

a)      Böyle bir hayır kurumu oluşturulduktan sonra onu belli bir partiye, bir tarikata, bir siyasete kanalize etmek isteyenler ortaya çıkar. Edemeyince de cephe alıp sabote ederler.

b)      Böyle bir hayır kurumu kurulduktan sonra, varlık oluşunca onu yağmalayacak hortumcular çıkar ve onu yağmalarlar. Halk da aldatıldık diye hayır yapmaktan uzaklaşır.

c)      Böyle bir hayır kurumu Türkiye’yi geliştirip kalkındıracağı için dış güçler saldırıya geçerler. İçteki işbirlikçilerini yanlarına alarak sahtesini ortaya koyarlar. Türkiye’deki Ar-Ge’lerin tamamı böyledir. Çalışanlar maaş alır ama hiçbir şey yapmazlar. Yaptıklarında kovulurlar.

d)      Böyle bir araştırma sonunda elde edilen bilgiyi kullanamazsınız. Çünkü dış sermaye bunu önlemek için her türlü oyunlara baş vurur.

İşte Akevler bu maceraları yaşayarak bugünkü hâle geldi... Yenilendi... Bilgi edindi... Nereyi destekledi ise orası başarılı oldu... Onlar hemen karşı tarafa geçtiler ama bu arada birçok şey değişti...

Başka çıkar yol yoktur. İstanbullular organize olacaklardır. “Halk Araştırma-Geliştirme Merkezi”ni kuracaklardır. Karşılaştıkları sorunları ilim yoluyla çözeceklerdir.

İstanbul’da benimle bu konuda çalışacak mü’min(ler) arıyorum.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                       (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 292. SEMİNER             Yorum-122         İstanbul, 18 Şubat 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   

(Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

TÜRKİYE, AVRUPA BİRLİĞİ VE DÜNYA

Roma imparatorları Roma devletini Roma’da koruyamayacaklarını anlayınca merkezi İstanbul’a taşımışlar, Hıristiyanlığı da kabul etmişlerdir. Biraz sonra Roma kendisini koruyamayacağını anlayınca ikiye bölünmüştür. Doğu Roma’ya “Bizans” denmiştir.

Batı Roma Cermenler tarafından istila edilmiş ve ortadan kalkmıştır… Cermenler Hıristiyan olmuşlardır… Roma’da “Papalık” oluşmuştur... Doğu Roma ise bundan sonra 1000 yıl yaşamıştır...

Türkler Anadolu’yu fethettikleri zaman ne Bizans halkını, ne de Bizans uygarlığını ortadan kaldırmadılar. Aksine onlarla kaynaşarak değişik kültürlerin Anadolu’da yaşamalarını sağlamışlardır. Bin yıla yakındır bu uygarlık böyle başlayıp devam etmiş ve bugüne kadar gelmiştir... Osmanlılar birçok müesseselerini Bizans’tan almışlar, Bizanslılara lâikliği öğretmişlerdir. Avrupa’dan sürülen Yahudiler İstanbul’a gelip yerleşmişlerdir. Bizanslılarca yasaklanan değişik kiliseler Osmanlılarda rahatça varlıklarını sürdürmüşlerdir. Süryani Kilisesi, Ermeni Kilisesi, Gürcü Kilisesi, Yahudi Hahamlığı ve diğerleri hep Selçuklu-Osmanlı yönetiminin lâik anlayışının sonucu olarak günümüzde bile hâlâ Türkiye’de yaşıyorlar...

Türkiye’ye karşı çıkan Rumlar ve Ermeniler Meşrutiyet ve Cumhuriyet döneminde Anadolu’dan sürülmüşlerdir. Ama mabetlerine dokunulmamıştır. Lâik yönetim onları sürmüştür. Soykırım olmuş olsa bile, bu soykırımı Osmanlılar değil onların yetiştirdikleri Jön Türkler yapmışlardır. Kimse bu hususta ne Osmanlı halifelerini ne de İslâmiyet’i suçlayamaz. Batı dünyası önce Rumları ve Ermenileri kışkırtmış, sonra da Türkiye’yi teslim etmişlerdir. Türkiye’de soykırım olmamış, ama “tehcir” olmuştur. Mabetleri hâlâ duruyor ama kendileri yüzde bire indiler. Oysa onların nüfus oranı olarak Anadolu’daki varlığı yüzde elli idi. Zorunlu tehcir başkadır, soykırım başkadır. Hele “mübadele” yoluyla tehcir asla soykırım değildir. Bugün bir Yunan devleti vardır. Bugün bir Ermeni devleti vardır. Bugün bir Yahudi devleti vardır. Bu devletler Osmanlı toprakları içinde kurulmuştur. Soykırım olsaydı, bugün buralarda tek Hıristiyan olmazdı.

Türkiye öyle bir yerde bulunmaktadır ki, buraları ele geçirenler süper güç olurlar ve bin sene yaşarlar. Bu durum Türkiye’nin bulunduğu coğrafî yapısından ileri gelmektedir. Roma’yı ele geçirenler İstanbul’u ele geçirememişlerdir. İstanbul’u fethedenler orada soykırım yapmadılar. Onların varlıklarını hep korudular.

Türkiye Avrupa Birliği’ne girmekle kendisini koruyamaz; ya Avrupa’ya hâkim olacaklardır, yahut Türkiye’yi Avrupa’ya teslim edeceklerdir. Bunun açık anlamı şudur; ya Avrupa Müslüman olacak, ya da Türkiye Hıristiyan olacaktır. Dine dayanmayan hiçbir imparatorluk uzun zaman yaşamamıştır.

Avrupa Birliği yeni dine dayanmalıdır. Türkiye de ancak o din içinde varlığını koruyabilir.

-Bu yeni din nedir? Avrupa şeriat olarak “Kur’an şeriatı”nı kabul edecek ama Hıristiyan kalacaktır. Kur’an’ın anladığı anlamda Avrupa ve Türkiye lâik olacaktır. Bunun ne olduğu “Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası”nda maddeleşmiştir. Türkiye bunu benimseyecek, Avrupalılara anlatacak, onlar bunu sevinerek kabul edeceklerdir. İşte o zaman Türkiye Avrupa Birliği içinde yer alacaktır.

Yani, açıkça ifade edecek olursak; Avrupa bize teknolojiyi öğretirken, biz de Avrupa’ya hukuku öğreteceğiz, Adil Düzeni öğreteceğiz. Böylece uzlaşmış olacağız. Birbirimizin eksikliklerini tamamlayacağız.

Kur’an’ı dışlayan hiçbir uygarlığın yaşama şansı yoktur. Bu AK Parti için de doğrudur.

Kur’an’ı dışlayan hiçbir çözüm AK Parti’yi iktidarda tutamaz. Zalim düzenin dünyada galip geleceğini sanmak Tanrı’ya inanmamaktır. Türkler Arapları yendiler ama Müslüman oldular… Cermenler Lâtinleri yendiler ama Hıristiyan oldular… Moğollar Müslümanları ve Çinlileri yendiler ama Müslüman ve Budist oldular, varlıklarını öyle sürdürdüler… Allah başka türlü hayat hakkını kimseye tanımıyor.

-O halde şimdi ne yapılacaktır?

AK Parti “Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası”nı bilen müzakerecileri atamalıdır.

Onlar Türkiye’yi ve dünyayı uzlaştıracaklardır. Müzakerecileri nerelere atayacaktır?

a)  Avrupa Birliği’ne atayacağı müzakereci “Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası”nı bilmelidir. O müzakereci Avrupa Birliği’nin varlığını sürdürmesini sağlamalıdır.

b) Ortadoğu’ya “Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası”nı bilen birini atamalıdır. O müzakereci ABD, İsrail ve Araplar arasındaki sorunları çözebilir.

c)  Kafkasya’ya “Adil Düzene göre insanlık Anayasası”nı bilen biri atanmalıdır. Ruslarla, Gürcülerle, Ermenilerle ve Azerilerle olan sorunları o çözebilir.

d) Orta Asya’ya “Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası”nı bilen biri müzakereci olarak atanmalıdır. Moğol, Çin ve Türk devletlerinin sorunlarını o çözebilir.

Bunlar dışında Hindistan, Afrika, Güney Amerika bölge ve ülkelerine de bir “Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası”nı tebliğ eden kimseler atanmalıdır.

Bu müzakereciler dış işlerince değil, Başbakan tarafından doğrudan atanmalıdır ve tam yetki verilmelidir.

Dış işleri ancak rutin işleri yürütebilir. Bürokratlar inkılâp yapamaz.

Eğer Türkiye Anadolu’da varlığını sürdürmek istiyorsa, kendi gücünü kullanarak barış atağına geçmelidir. İnsanlığı 500 yıldan beri sürüp gelen ateizmden kurtarmalıdır. Türkiye süper güç olmayacak ama “süper devlet” olacaktır. Sömürücü değil barışçı olacaktır. AK Parti bu atağa geçmezse, başka parti gelir ve o geçer. O parti de bu atağa geçmezse, Türkiye devleti yıkılır ve yeni Türkiye kurulur...

Adil Düzencilerin görevi “Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası”nı öğrenmek, ondan sonra beklemektir... Böyle uyarıları yapmak ve beklemek... Adil Düzenciler bir şey yapmayacaklardır; Allah yapacaktır.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                       (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3453 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2648 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2137 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2160 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2333 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2384 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2605 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2659 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2973 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3120 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3409 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5458 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3848 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3697 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3401 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3858 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3820 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4096 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4607 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3004 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3102 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3953 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3808 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2930 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3938 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7693 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5579 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4162 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3562 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3708 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4717 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4429 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4724 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4646 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4798 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4538 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3383 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4460 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3610 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5153 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3839 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5135 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4991 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4916 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3517 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3467 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3682 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5141 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4195 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5402 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4076 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5254 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4405 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4416 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4560 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4756 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5307 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4107 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5250 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4512 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3832 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4364 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4575 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4103 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4085 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4075 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4533 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5634 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9792 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4636 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3690 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3842 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3351 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3374 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3736 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5688 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4239 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3437 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler