Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 296
NİSÂ SÛRESİ 47-51.AYETLER TEFSİRİ
21.03.2005
1409 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   296

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi           18-21 Mart 2005           Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;     296. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

* TEFSİR SEMİNERİ [Cuma Üsküdar (19.00-21.00);  Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00);  Pazartesi Ümraniye (19.00)]

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır.

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Reşat Nuri Erol, Lütfi Hocaoğlu ve ………..… dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Üsküdar ve Ümraniye’de Reşat Nuri Erol tarafından;    diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır.

Hedefimiz; bu “Seminer Notları”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. SÜLEYMAN KARAGÜLLE

NİSÂ SÛRESİ TEFSİRİ - 21

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ آمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلَى أَدْبَارِهَا أَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّا أَصْحَابَ السَّبْتِ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا(47) إِنَّ اللَّهَ لَا يَغْفِرُ أَنْ يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَنْ يَشَاءُ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدْ افْتَرَى إِثْمًا عَظِيمًا(48) أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُزَكُّونَ أَنفُسَهُمْ بَلْ اللَّهُ يُزَكِّي مَنْ يَشَاءُ وَلَا يُظْلَمُونَ فَتِيلًا(49) انظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَكَفَى بِهِ إِثْمًا مُبِينًا(50) أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِنْ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا هَؤُلَاءِ أَهْدَى مِنْ الَّذِينَ آمَنُوا سَبِيلًا(51)

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ (Yav EayYuHAv elLaÜIyNa EaMaNUv)  “Ey Kitab verilmiş olanlar.”

İnsanlar yazının bulunmasından yani tarihten önce uzun zaman yaşadılar. Bu dönem insanlığın ümmilik dönemidir. Kur’an bunlara hitap etmemektedir. Çünkü yeryüzündeki bu dönem artık bitmiştir. Bir daha da geri gelmeyecektir. İnsanlar yazıyı bulduktan sonra da yazılı metinleri olmayan dönemlere ‘cahiliye dönemi’ denmektedir. Yazılı şeriatları olan, kanunları olan topluluklara ‘Ehli Kitap’ denmektedir. Allah’tan gelen kitaplara sahip olanlar da ‘Kitap verilenler’ olarak adlanmaktadırlar.

Buradan hemen anlaşılmaktadır ki, Kitap verilenler Ehli Kitap’tırlar ama her Kitap Ehli, Kitap verilen değildir. Kur’an burada ‘kitap verilenler’e hitap etmektedir.

Bugün yeryüzünde Kitap Ehli olanlar Tevrat ehli, İncil ehli, Furkan ehli ve Kur’an ehlidir. Furkan ehli olanlar Budistler ve Hindulardır. Bugün yeryüzünde bunların uygarlıkları vardır. Dünyada cahiliye döneminde olan çok az yer kalmıştır.

Bu beş adet olan uygar toplulukların dayanakları bulunan din kitaplarını inkâr edip, yeniden heva ve heveslerine göre hukuk oluşturmaya kalkışan bir moda vardır. Bunların hiçbirisi başarılı olamamıştır. Ne ekonomik, ne de sosyal düzen kuramamışlardır. Şimdi burada hitap edilenler, ateist olmayan kimselerdir. Yani Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar, Budistler ve Hindulardır. Bunların içine Müslümanlar da dahildir.

آمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا (EavMıNUv BıMAv NazZaLNAv)  “İnzâl ettiğimize îman ediniz.”

Burada inzâl olunan Kur’an değildir. Kur’an olsaydı ‘Billezî Ünzile’ olurdu. Hem “Ellezî”nin yerine “” hem “İnzâl”in yerine “Nezzelnâ gelmiş olması ile anlıyoruz ki, burada kastedilen Kur’an’ın lafızları değildir; Kur’an’ın zamanımızda anlaşılan manâsıdır; çağımıza hitap eden Kur’an’ın manâlarıdır; bizim bugün anladığımız manâdır; bu da “Adil Düzen”dir.. Kitap verilenler, tüm dindarlar, Hıristiyanlar, Yahudiler, Budistler, Hindular ve Müslümanlar insanları “Adil Düzen”e inanmaya çağırıyorlar.

مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ (MuÖadDıQan LıMAv MaGaKuM)  

“Sizin nezdinizde olanı tasdik edici olarak.”

Burada da kastedilen Tevrat, İncil veya Furkan değildir. Burada kastedilen eski içtihat ve uygulamalardır. Kur’an bütün kitap verilenleri “Adil Düzen”e inanmaya dâvet etmektedir. Bunun “Adil Düzen” olduğuna delâlet eden neler vardır? “Adil Düzen” onları nerelerde tasdik etmektedir?

a) Adil Düzenciler Yahudileri tasdik etmektedir. Onlara bugünkü İsrail devletinin topraklarını tasdik etmektedir. Saldırıdan vazgeçmeleri ve silahsızlanmaları şartıyla, Gazze ve Batı Şeria dahil, toprakları kendilerine verilmektedir. Onların kendi dinlerinde kalmaları gerektiği görüşündedir. İlimde ve ticarette de önder millet olduklarını teyid etmektedir. Kıyamete kadar varlıklarını sürteceklerini tasdik etmektedir. Bu daha önceki Müslümanların kabul etmediği bir tasdiktir.

b) Adil Düzenciler Hıristiyanları da tasdik etmektedir. Bundan böyle Doğu uygarlıklarını Müslümanların, Batı uygarlıklarını da Hıristiyanların kuracaklarını, kıyamete kadar hakimiyetin bunlarda kalacağını tasdik etmektedir. “III. Bin Yıl Medeniyeti”ni Müslümanlarla Hıristiyanlar birlikte kuracaklardır. Biz Adil Düzenciler Hıristiyanların görüşlerini tasdik ediyoruz. Oysa bizden önceki Müslümanlar bunu kabul etmiyor, şiddetle tekfir edip reddediyorlardı.

c) Hinduların ve Budistlerin de Kitap verilenler olduğunu biz Adil Düzenciler ortaya koyduk. Hazreti İbrahim’in Katura isimli hanımından altı oğlu olduğunu, bunların henüz Hazreti İbrahim’in sağlığında doğuya giderek İbrahim dinini “Brahmanizm” olarak tesis ettiklerini, Kur’an’da bahsedilen “Furkan” sözü ile kastedilen Kitab’ın da Brahmanların “Vedalar” denen mukaddes kitaplar serisi olduğunu ortaya koyup da onları da Hıristiyanlık ve Yahudilik seviyesine yücelten yine Adil Düzenciler olmuşlardır.

d) Adil Düzenciler Şiileri de tasdik etmektedirler. Şöyle ki, Sünniler 1000 sene evvel içtihadı bırakmış, oysa İran uleması o günden bugüne hâlâ içtihat yapmakta ve ölü müçtehitlerin içtihatlarına uyulamayacağı görüşündedirler. Biz Adil Düzenciler onları da tasdik ediyor, biz de içtihada başlamış bulunuyoruz. Humeyni hareketini tasdik ediyoruz. Diğer Sünni Müslümanlarla usulde hiçbir ayrılığımız yoktur. Kitabı, sünneti, icmayı ve kıyası delil olarak alıyoruz. Bunlar olmaksızın İslâmiyet’in olmayacağında sizinle tamamen aynı görüşteyiz. Hanefilerin kıyasını, aslı nassla belirtilmeyen bir illete asıl bulma şeklinde kabul ediyoruz. Malikilerin Medine icmalarını genişletiyor ve her aşiretin, her kabilenin, her kavmin mahallî icmalarını ortaya koyuyoruz. Şafiilerin sithabı üzerine çok temel kural koyuyoruz. Bugünkü kanunlar zulüm yasalarıdır. Ancak daha âdili gelinceye kadar onlara uyarız. Yürürlükte olan mevzuata karşı gelmeyiz. Hambelilerin mesalihi mürselini de hükümlerin tesbitinde değil ama illetlerin tesbitinde delil kabul ediyoruz.

e) Biz Adil Düzenciler, ehli tarikatın insanları yetiştirmedeki kendi usullerine karışmadığımızı ama şeriatın tartışma usûlüne dayanması nedeniyle bunun onların işi olmadığı görüşündeyiz. Biz tarikata karşı değiliz; tarikatların şeriata ve yönetime karışmalarına karşıyız. Oylarını kullansınlar ama başbakanları atamaya kalkışmasınlar. Biz onları seviyoruz, destekliyoruz ve her zaman her yerde savunuyoruz.

İşte bizim bütün bu tasdik edişlerimize karşılık, kendilerinden bizdeki ispatlanmış şeriat hükümlerini tasdik etmelerini ve tekzib etmemelerini istiyoruz. Biz de onlardan bunu istiyoruz.

Şeriat öyle bir şeydir ki; esası adalettir, emniyettir, insanların dinlerinde serbest olmalarıdır.

Bu sadece Kur’an’ın değil, sadece bir mezhebin değil, bütün dinlerin ve mezheplerin esasıdır.

Biz Adil Düzenciler neyi esas alıyoruz?

İnsan insana hükmetmesin. Herkes kendi içtihadına, kendi verdiği söze, kendi seçtiği topluluğun yöneticilerine ve kendi atadığı hakemlerin kararına uysun. İnsanlar insanlara hükmetmesin ve insanları ezmesin. Bütün dinler böyle istiyor. Kitap verilenleri “Adil Düzen”i oluşturmaya dâvet ediyoruz…

Biz asla sadece bizim söylediklerimiz “Adil Düzen”dir demiyoruz. Bize göre Kur’an böyle söylüyor. Siz de sizin anladıklarınızı getirin, uzlaşalım. “Adil Düzen”in ne olduğunu birlikte arayalım; ama “Adil Düzen”i arayalım, zalim düzeni aramayalım. Zalim düzen şirktir. Zalimlere rıza göstermek, onları tanrı kabul etmektir.

مِنْ قَبْلِ أَنْ نَطْمِسَ وُجُوهًا (MIN KaBLi EaN NaOMıSa VuCUHan) 

“Vecihleri tams etmemizden kabl.”

Yani, yüzleri soldurmamızdan önce iman edin.

Burada kesin olarak “Adil Düzen”i benimsemeyen insanların yüzlerinin solacağı veya dışlanacakları bildirilmektedir. Kur’an insanlığa “Adil Düzen”i getirmiştir. Bu “Adil Düzen” bugünkü Batı literatüründe demokratik, lâik, liberal ve sosyal bir hukuk düzenidir. Kur’an’ın getirdiği yeni bir şey de, yeryüzünün tek şeriatla, İslâm şeriatıyla yönetileceğidir. Bu da “Adil Düzen”dir.

Daha önce şeriatlar vardır. Şeriat şir’alardan oluşur. Şir’a, her topluluğun veya sosyal grubun hukukudur. Şeriat ise bütün bunları içine alan ve bunlar arasında uzlaşma ve birlik sağlayan bir düzendir. Bu dün Hazreti Nuh, Hazreti İbrahim, Hazreti Musa, Hazreti İsa ile Hazreti Muhammed aleyhimüsselâma indirilen şeriattır. Tek şeriattır. Bu şeriatın temeli içtihat ve icmalara dayanır. Akrabalık, komşuluk, emek ve sözleşmelerden doğan haklardır. Hakemlerin verdikleri kararların dayanışma ortaklıkları içinde yürütülmesidir.

Bu düzen daha önce değişik peygamberler ve kitaplarla sağlanıyordu. Ancak bugün dünyanın ulaştığı ulaşım ve haberleşme, müsbet ilim ve eğitim yolları ile insanlık tek ümmet hâline gelmiştir. Devletler olacak, bucaklar olacak, ocaklar olacak ama ‘hukuk düzeni’ de olacaktır. Savaşları devletler yapacak ama hakemlerin verdiği kararları doğrultusunda yapılan savaşlar haklı savaşlar olacaklar. Yargı kararlarını dinlememek isteyenler zalimler sınıfına girecekler ve mağlup olacaklar.

Burada bu yüzleri söndürenin Allah olduğu, Adil Düzencilerin olmadığını onlara bildiriyor.

Biz onların yüzlerini söndürmeyeceğiz, onların yüzlerini Allah söndürecektir.

فَنَرُدَّهَا عَلَى أَدْبَارِهَا (FaNaRudDaHAv GaLAy EaDBARıHAv)  

“Onları dübürlerine reddetmemizden önce.”

Yani, yüzlerini söndüreceğimiz ve onları arkalarına çevireceğimizden önce iman edin.

Bu ifade gösteriyor ki, ölümleri savaşla mukadderdir. Ne var ki “Fa” harfi gelmiş, önce söndürmüş, sonra da gerisin geriye çevirmiştir. Yukarıdaki solmayı ölümle yorumlamamız hâlinde bu dönme artık önlerine bakamaz hâle gelme demektir. Doğmadan önceki hâle ulaşmak demektir. Yani, sizi öldürmemizden ve dünyadan yüzünüzü çevirmemizden önce iman edin denmektedir. O zaman döndürme mecazi olur. Yok, eğer döndürmeyi gerçek anlamda alacaksak, tamsı yani soldurmayı da gerçek anlamda alırız, sararıp solma anlamını taşır. Korkularından yüzleri sararacak ve kaçıp gideceklerdir.

İstiklâl Savaşı’nda azınlıkların yüzleri böyle solmuş ve dönüp kaçmışlardı. Oysa kaçmasaydılar Türkler büyük bir ihtimalle onlara bir şey yapmayacaktı. Savaş savaştı. Barıştan sonra kimse kimseyle uğraşmayacaktı. Ama korkularından kaçtılar ve gittiler. Nitekim, İstanbul’da kalan azınlıklara bir şey yapmadık.

O halde “Adil Düzen” iktidar olduğu zaman hiçbir zulme gerek kalmayacaktır. Kendi yaptıkları zulümlerinden korkup kaçacaklardır.

Biz sizi döndürüp kaçırdığımızda denmektedir. Mü’minlerin görevi “Adil Düzen”i öğrenmek, kendi aralarında uygulamak, çevredekilere göstererek anlatmak, ondan sonra da beklemektir. Allah ne yapacaksa yapacaktır. Bizim görevimiz değildir. Bir araya gelmek bunun için önemlidir... Market işletmek bunun için önemlidir... Site kurmak bunun için önemlidir... Böyle yapmayan kimselere neler olacağını Allah bildiriyor.

أَوْ نَلْعَنَهُمْ  (EaV NaLGaNaHuM)  “Yahut onlara lânet etmemizden önce.”

Lanet etmek” demek, dışlamak demektir.

İstiklâl Savaşı’nda bütün Müslümanlar, mezhep ve ırk ayırımı yapmaksızın bizim yanımızda yer aldılar.Yahudiler ve Hıristiyanlar karşı cephede yer aldılar. Lozan’da bile masaya böyle oturuldu.

Sonunda, şimdi Müslümanlardan kimse dışlanmıyor. Herkes alnı açık olarak ‘biz bu vatanın çocuklarıyız’ diyor; ‘bu ülke bizimdir’ diyebiliyor. Seçiyor, seçiliyor. Kendisini yabancı hissetmeden yaşıyor. Avrupalıların telkinlerine rağmen azınlık olmayı kabul etmiyor.

Oysa, Hıristiyan ve Yahudiler İstiklâl Savaşı’nda bizim tarafta yer almadıkları için Allah onları dışladı. Biz dışlamadık. Ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar. Kalanlar da bir türlü kendilerini psikolojik ve sosyolojik olarak normal vatandaşlık seviyesine çıkaramadılar. Oysa, Ortodoksları Katoliklerin zulümlerinden ve katliamından Osmanlılar korumuştur.

Bugün “Adil Düzen”e karşı olanlar mağlup olacaklardır. Allah onları dışlayacak ve o günkü yönetimde yer almayacak, kendi kendilerini azınlık olmanın üstüne çıkaramayacaklardır.

Bugün söz birliği edip “Adil Düzen”i basın ve yayından uzak tutanlar yerin dibine geçeceklerdir.

كَمَا لَعَنَّا أَصْحَابَ السَّبْتِ (KaMAv LaGanNAv EaÖXABe elSaBTı)  

“Sebt ashabını lânetlediğimiz gibi dışlayacağız.”

Sebt ashabı” İsrail oğullarıdır. Gerçi Kur’an’da onlardan bir gruptan bahsetmekte; sebt yaptıkları gün balıkları geliyordu, yapmadıklarında balıkları gelmiyordu diyerek anlatmaktadır. Buradaki marifelik (yani “Es-Sebt”in marife olarak gelmesi) o halkı dışladığımız gibi özel bir manâ verilebilir. Ancak bütün Yahudiler Eshab-ı Sebt’dirler. Çünkü onlar sebt yani yedinci gün toplantı yapmaktadırlar.

Burada “Sebt” kelimesi üzerinde biraz durmamızda yarar vardır. Toplayıcılık ve avcılık dönemlerinde insanlar çalışmaları ay ışığında yaparlardı. Dolayısıyla ayı dörde ayırmışlardı. Yeni ay, ilk dolunay, son dolunay ve ay sonu. Bu günlerden birini av günü yapmışlardı. Canavarları avlama günü yapmışlardı. O günlerde etçil hayvanları avlamak yasaklanmıştı. Herkesin canavarları avlamaya katılmalarını sağlamak istenmişti.

İşte bu gelenek sonraları Tevrat’ta yer almış ve o gün haram kılınmıştır. Cumartesi hafta sonu tatilidir ve birlikte iş yapma günüdür. Sonraları Hıristiyanlar Yahudilere muhalefet etmek için bu tatili bir gün sonraya aldılar, birinci günü toplanma ve tatil günü yaptılar. Diğer taraftan Müslümanlar da bir gün önceye alarak Cumayı toplanma günü yaptılar. Zorunlu tatil de kaldırıldı.

Oysa Yahudilerin şeriatında hâlâ “sebt” günü iş yapmak haramdır. Hıristiyanlar tatil yapmakla beraber, Hıristiyanlıkta Pazar günü çalışmak haram değildir. Müslümanlar ise Cuma günü tatil de yapmamaktadırlar.

İşçilik döneminde zorunlu tatile ihtiyaç vardır.

Ortaklık döneminde böyle bir tatile ihtiyaç yoktur. İsteyen istediği gün ve saatte kendisi tatil yapar.

İşte Yahudiler hayat boyunca dışlanacaklardır. Çünkü onlar tatil yaptıkları zaman Hıristiyanlar, Müslümanlar, Hindular ve Budistler faaliyette olacaklardır. Onun dışında onlar Kur’an şeriatına inanmayacaklar. Oysa diğer bütün din mensupları kendi dinlerinde kalacak ama şeriat olarak İslâm şeriatını benimseyecektir. Çünkü artık Yahudilerden ve Müslümanlardan başka şeriatı olan dinler yoktur. Sadece dinî âyinler kalmıştır.

وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا (VaKAvNa EaMRu elLAHı MaFGUvLan)  

“Allah’ın emri mef’ul olmuştur.”

Bunlar Allah’ın emridir, yerine gelecektir.

Kur’an bugünkü kâğıt para sistemini 1400 sene önce bütün hükümleri ile anlattı. İnsanlar hayat şartlarının baskıları ile sorunları çözmek için kâğıt parayı buldular. Ama hukukunu kuramadıkları için işte bugün enflasyonist ve dengesiz bir para vardır. Piyasaya fazla para sürerseniz enflasyon olmaktadır. Eksik para sürerseniz, bu sefer ihracat zorlaşmakta ve işsizlik olmaktadır. Bugün Türkiye’de hem enflasyon düşmekte, hem de ihracat artmaktadır. Ne var ki, ithalat daha fazla artmaktadır.

Bunun anlamı, faizli borcun artması ve sonunda Türk devletinin yıkılması demektir. Batı’nın ‘faizli para sistemi’ ile dengeli ekonomi oluşamaz. Yüzler sararır ve herkes gerisin geriye kaçar veya dışlanırlar.

Adil Düzenciler karşılıksız para kullanmamalıdırlar. Bunun basit kuralı şudur; fiyatlar, ücretler, kiralar ve kazançlar hep altın, demir, buğday veya toprak üzerinden değerlendirilmelidir. Ödemeler Türk Lirası üzerinden yapılmalıdır. Para bankada saklanmalı, evde veya cepte saklanmamalıdır.

Bunu yapmayanların yüzleri sararacak, gerisin geriye dönüp kaçacaklar, kalanlar ise dışlanacaklardır. İsrail oğullarının dışlandığı gibi dışlanacaklardır.

Dünyanın neresine giderseniz gidin, ekonomiye Yahudiler hâkimdir. Ancak onlardan nefret etmede bütün nâs yani insanlık birleşmiş durumdadır. Bugün kimse Amerikalılardan nefret etmiyor, Yahudileri himaye ettiği için ABD yönetiminden nefret ediyor. Yahudiler de kendilerini sevdiremeyeceklerini bildikleri için korkutma yolunu tutuyor. Düşmanları finanse ederek aleyhlerinde yazdırıyorlar. Böylece dehşet içinde dünyaya hükmediyorlar. İşte bu balondur. Bir gecede sönecektir. Karşılıksız para da bir gecede sönecektir.

İşte Adil Düzenciler o zaman karşılıklı para mekanizmasını uygulamalı olarak göstereceklerdir. Böylece Allah’ın emri mef’ul olacaktır. Kur’an bunun böyle olacağını çok açık söylemektedir.

Bugün yaşayanlardan bir kısmının o günlere yetişeceklerini sanıyorum. O gün geldiğinde Adil Düzenciler istiğfar edeceklerdir. Çünkü, bir türlü o günün geleceğine inanamıyorlar!..

إِنَّ اللَّهَ لَا يَغْفِرُ أَنْ يُشْرَكَ بِهِ (EınNa elLAHa LAv YaĞFıRu EaN YuŞRaKa BıHı)  

“Allah kendisine şirk edeni mağfiret etmez.”

Şirk” nalının üzerindeki ayağa tutturan kayıştır.

İki ortak birbirleri ile sözleşmelerle bağlanır ve ortak iş yaparlar. Şerikler birbirlerine hükmetmezler, ama aralarında işbölümü vardır. Her şerik yüklendiği işler kadar yetkilidir, sorumludur ve hak sahibidir.

Allah’a işrak etmek” demek, Allah’a ortak etmek demektir. Sanki Allah’ın yanında ortağın yetkileri, sorumlulukları ve hakları vardır diye iddia etmek demektir. Dinî manâsı, Allah için böyle ortak düşünmek ve ortağın isteklerini Allah’ın istekleri ile tartışmak anlamına gelir. Şer’î manâsı ise dünyada topluluk dışında ve topluluğun üstünde bir güç kabul etmek demektir.

Topluluklar Allah’ın halifesidir. Allah’ın hak ve görevleri topluluğa verilmiştir. Topluluk da aşiret, kabile, şa’b, kavm ve nâsdır. Her topluluk bağımsızdır. Topluluklar arası işbölümü vardır.

Aşiretler, birlikte yaşama yerleridir. Kabileler, birlikte çalışma yerleridir. Şa’bler, iç güvenliği sağlayan birliklerdir. Kavimler, dış savunmayı yapan birliklerdir. İnsanlık ise uygarlaşmayı sağlayan birliktir.

İnsanlar uzayları fethediyorlar. Yarın, bugün varamadığımız yerlerde yaşama imkânını bulacağız. Bunları sağlayacak olan insanlıktır. Bunların hepsi kendi sahalarında Allah’ın halifeleridir. Kendilerine verilen görevleri yaparlar. Bunların bu görevlerine müdahale etme ve yetkilerini ellerinden alma şirktir.

İnsanın doğal hak ve görevleri vardır: Yakınlık, komşuluk, emek ve sözleşmeler. Bunları içtihatları ile, temsilcilerinin kararları ile, başkanlarının emirleri ile ve hakemlerinin kararları ile tesbit ederler. Gerektiğinde değiştirme ve hicret etme suretiyle, kendi seçtikleri kimselerin görüşleri ile hareket ederler.

İşte bunların dışında bir güç kabul etme şirktir, Allah bunu mağfiret etmez diyor. Edemez değil; etmez. Hakem kararlarına uymayan müşriktir. Onun affı sözkonusu değildir. Devlet içinde diğer her türlü suçun cezası vardır. O ceza çekildikten sonra sorun biter. Ama biri hakem kararlarına uymuyorsa, uymamaya devam ediyorsa, onun affı caiz değildir. O ya o topluluğu terk eder, ya da öldürülür. Burada afv geçerli değildir.

Bir hususa işaret etmek isterim. Hakem kararlarına uyamamak başkadır, uymamak başkadır. Yanlış anlaşılmasın. Her hakem kararlarına uymayan öldürülmez, hakem kararlarına kasden ve elinden geldiği halde uymayan ve uymamakta ısrar eden kimse öldürülür. Bundan dolayı bunun için ayrı kararın alınmaması gerekir.

وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَنْ يَشَاء (VaYaĞFıRu MAv DuvNa ÜavLıKa LıMaN YaŞAyEu)  

“Bunun dışında meşiet ettiği kimseyi mağfiret edebilir.”

Bir kimse suç işlediği zaman işlenen suçların cezası verilir. Ama bazı cezalar affedilir. Allah’ın âhirette ve dünyada mağfiret edeceği cezalar dinî yorumdur. Biz şer’î yorum yaptığımız için dünyadaki uygulama yönünden manâ veriyoruz. “Allah mağfiret eder” demek, devlet mağfiret eder demektir.

Bir kimse suç işledi. İşrak etti. Yani, mahkeme kararını dinlemedi. Bu arada biz kendisini öldürmeden önce geldi, teslim oldu; artık ona ceza uygulanmaz. Hakemlerin kararı ne ise o uygulanır. Teslim oldu ama kararı uygulamadı. Bu artık müşrik değildir. Bunun cezasının affedilmesi de mümkündür. Kimler affedebilir?

a) Kişilere karşı işlenmiş suçları kişilerin kendileri veya velileri affedebilir, diyete dönüşür.

b) Eğer keffaret cezaları işlenmişse ta’zir cezasını istihkak eder, kabile başkanı affedebilir. Kabileden sürmez. Te’dib cezalarını terbiye edenler affedebilir.

c) Kol kesme gibi veya zinadan dolayı 100 sopa atma gibi bazı cezalar vardır ki, bunları ancak siyasi şûra ittifakla affedebilir. Topluluğu bunlar temsil ediyorlar. Beş (5) ile yirmi (20) arasında olan siyasi dayanışma ortaklıkları başkanları ittifak ederlerse, affedilmiş olabilir. Bunu bize bu âyet bildirmektedir. Başkanın hakemlerin verdiği cezaları affetme yetkisi yoktur. Şûra üyelerinin ittifakla aldığı kararlara karşı mağdur olanlar hakemlere gider ve affı iptal ettirebilirler. 

Şirk edenler şirklerinde devam ettikleri takdirde, onu affetme kimsenin yetkisine verilmemiştir. İcmalarda neyi şirk kabul ediyorsak ve ne ceza veriyorsak, affı caiz değildir. Onun dışındakiler şûranın ittifakı, başkanın tasarrufu, mağdurların affı ile afv gerçekleşir. Burada affedenler Allah’ın halifesi olarak affeder.

وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدْ افْتَرَى إِثْمًا عَظِيمًا (Va MaN YuŞRıK Bı elLAHI FaQaD iFTaRa EÇMan GaJIyMan) 

“Kim Allah’a işrak ederse azim ism iftira etmiş olur.” 

Bir toplulukta hakemlerden oluşmuş yargı kararlarına uyma zorunluluğu vardır. Hakemler de taraflı karar almış olurlar. Ama genel kural şudur. Hakemlerin kararlarına karşı delil getirmedikleri takdirde yalancıdırlar. İftira yapmış kabul edilir ve iftiradan dolayı cezalandırılırlar. İftiranın cezası da seksen sopadır.

Hakemlerin haksızlık yaptığını söyleyen kimse bunu ispat etmek zorundadır. Yoksa, nasıl zina iftirasını yapana ceza veriyoruz, hakem kararlarına herkes kesin olarak itaat edecek ve aleyhinde konuşmayacaktır.

Eğer şahitleri varsa, dört şahit getirirlerse, o zaman cezadan kurtulur. Hakemler tecziye olunmaz ama hakemlerin akileleri diyet öderler. Yoksa iftira eden seksen sopa yer. “İftira” kelimesini kullanması bundandır.

Azîm ism” de budur. Yüz sopa da düşünülebilir. Kol kesilmesi de düşünülebilir. Ama biz en hafifini alıyoruz.

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُزَكُّونَ أَنفُسَهُمْ (EaLaM TaRa elLaÜIyNa YuZakKUvNa EaNFuSaHuM)  

“Nefislerini tezkiye eden kimseleri re’yetmedin mi?”

Herkes kendisini haklı görür. Haklı olduğunu sanır. Onun için hakemlere baş vurmak gerekir.

İnsanın haklı veya haksız olduğunu kendisinin tayin etmesi yeterli değildir. Dolayısıyla kimsenin kendisini başkalarından imtiyazlı kabul etme yetkisi yoktur.

Bir davada taraflar birer hakem seçer, onlar da baş hakemi seçerlerse, oluşan ‘yargı’ Allah’ın adına karar verecektir. Ona uymak zorunluluğu vardır. Uymak istemeyenler orasını terk eder, başka bucağa giderler. Orada o kişinin yeniden muhakeme olunmasına oranın başkanı karar verebilir. Yoksa teslim olacaktır. Bu idam da olabilir. Kişi hakemlerin verdiği kararlara gidip başını uzatacaktır. Eğer karar haklı verilmişse, gidip başını uzatacaktır, idam olunacaktır. Bunu kabul eden bu kişi, şehit mertebesinde ulvi bir kişidir. Tamamen haksız karar ise, o zaman o bucağı terk edecek, ilçesinden uzaklaşacak, oradan hakkını arayacaktır.

بَلْ اللَّهُ يُزَكِّي مَنْ يَشَاءُ (BaLı elLAHu YuZakKı Man YaŞAEu) 

“Aksine, Allah meşieti olanı tezkiye eder.”

Buradaki “tezkiye” beraat demektir. Bir kimsenin suçsuz olduğuna karar verilmesi demektir.

Topluluk tezkiye edecektir. İşte şûranın affetmesi bu demektir. Şûra, Allah’ın halifesi olarak hakemlerin verdiği kararları infaz etmez ve tezkiye eder. İttifakla aldıkları kararla hakem kararları infaz olunmaz. Bir kimse suç işleyip de başka bucağa sığındığında, kararın o bucak şûrasınca ittifakla alınması gerekecektir. Diyetini o bucak tediye eder. Burada tezkiye işi topluluğa yani Allah’a bırakılmıştır. Şûranın ittifakı gerekir.

وَلَا يُظْلَمُونَ فَتِيلًا (Va LAv YuJLaMUvNa FaTIyLan)  “Bir fitil kadar bile zulm olunmazlar.”

Burada çoğul sığası kullanılmıştır. Hüküm kişiler için olduğu gibi, topluluklar için de olur. Gruplar arasında çıkan nizaları da hakemler çözer. Hattâ devletler arası savaşların çözüm mercii de yine hakemlerdir.

İnsanlığın siyasi şûrası vardır. Bu şûra Mekke’de oturur. Bunların mahkum olan bir devleti affetme yetkisi vardır. Sadece hakem kararlarına uyma zorunluluğu vardır. Hakem kararlarına uymayanları bu şûra ittifakla olsa da affedemez. Kimseye fitil kadar zulmedilmez.

Fitil” pamuk veya bezden bir parçadır. “Fitil” kelimesi Türkçe’ye buradan gelmektedir.

Zulm olunmazlar” denmektedir. Bu nasıl olacak da zulmedilmeyeceklerdir? Mahkum olanların hakemlere gitme hakkı olacaktır. Hakem kararlarına, hattâ şûra kararlarına karşı her zaman hakemlere gitme yetkisi vardır. Suç işleyenlerin infazı durdurulmasa da, sonuna kadar yargıya gitme hakları korunacaktır. Sonunda Allah’a gidildiği zaman da kimseye en küçük haksızlık yapılmayacak, affedilebilecektir.

Kimseye bir tüy kadar bile haksız ceza verilemez. Onun için cezada kesinlik aranır. Şüpheli haller hep sanık tarafı yorumlanır.

انظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ (EuNÜuR KaYFa YaFTaRUNa GaLay elLAHı KaÜıBa)  

“Allah’a nasıl kizb iftira ettiklerine bir nazar et.”

Kendilerini tezkiye eden kimseler Allah’a iftira ediyorlar.

Kendilerini tezkiye eden kimseler kimlerdir? Bunlar Yahudiler, Hıristiyanlar, Budistler, Hindular ve Müslümanlardır. Yani, kendilerine Kitap verilen kimselerdir. Bunların her biri büyük dalâlet içindedirler. Sadece kendilerini kurtulmuş kabul ediyor, ‘Allah yalnız bizi cennete götürecek’ diyor ve böylece kendilerini tezkiye ediyorlar. Bunların hepsinin her şeyden önce şeriatları güncelliğini kaybetmiştir. Binlerce yıl önceki hayat ile bugünkü hayat ne kadar farklıdır. O günkü hükümler bugünün sorunlarını çözer mi?

Adil Düzenciler bunlara şunu söylüyor:

Siz içtihat yapmadıkça, çağın gerisinde kalırsınız. Sorunlar sizi ezer, ve siz şeriat dışında çözümler ararsınız. Lâik bir hayata geçersiniz. Bugün tüm dindarların durumu budur. Dini kuru ibadetlere irca edip bununla yetiniyorlar!..

Adil Düzencilerin önerileri şudur:

Gelin, sorunları Allah’ın kitaplarına göre çözelim. Varsayımları olmayan, dağınık, çelişkili kanunlarla sorunlar çözülmez. Gerçi Kur’an’dan önceki kitaplarda içtihat ve icma sistemi yoktur. Ancak onlarda içtihat yasak değildir. Emredilmemiş ama hasen görülmüştür. Gelin, bütün kendilerine Kitap verilenler birleşelim. Yardımlaşalım. Kur’an’ın bütün insanlığa öğrettiği “FIKIH USÛLÜ”nü siz de öğrenin ve kendi kitaplarınızı ona göre yorumlayın. Meseleleri müsbet ilmin gözü ile açıklayalım. Yalnız bizim kitabımız doğrudur, yalnız biz cennete gideceğiz diye bir mantıksızlık içine düşmeyelim.

Bakınız, bunu size yalnız Adil Düzenciler söylüyor. Artık siz de “Adil Düzen” kervanına katılın. Bu kervan yalnız Kur’an ehlinin kervanı değildir. Bu Hazreti Adem aleyisselâmdan başlayıp kıyamete kadar gidecek mustakîm sırâtın yani doğru yolun kervanıdır.

وَكَفَى بِهِ إِثْمًا مُبِينًا (Va KaFAy BıHı EıÇMan MuBIyNan)  

“Mübîn ism olarak bu iftira yeterlidir.”

Nedir bu “ism”? Kendilerine Kitap verilenlerin, ‘Hak yolu yalnız bizim yoldur’ demeleri ve kendilerinden başka dinde olanları tekfir etmeleridir.

Bütün Kitaplar Allah’tan gönderilmiştir. Her biri diğerini takviye ve teyid etmektedir. Yorumlarken, tercüme ederken hatalar olmaktadır. Zamanın geçmesi ile bazı şeyler bugün uygulanamamaktadır.

Allah bugün insanlara müsbet ilim öğretmiştir. Ondan yararlanarak kitaplarımızı yeniden yorumlayalım. İnsanların sorunlarına çözüm bulalım. Eğer biz bu din kitaplarında insanlığın, çağın insanlarının sorunlarını çözmezsek, o zaman bizim beş bin yıldır söylediklerimiz yalan olur.

Lâikler teknikte elde ettikleri başarıları ile şımarıp dinlerin hepsini yok edeceklerini sandılar. Oysa, yirminci yüzyıl insanları tekrar dine yöneltti. Ama Allah’ın verdiği aklımızı ve ilmimizi kullanmaz da insanlığın sorunlarını çözmezsek, açıkça günah işlemiş oluruz.

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِنْ الْكِتَابِ (Ea LaM TaRa EiLa elLaÜIyNa EuTu NaÖ IyBan MıNa elKıTABI)  

“Kitab’dan kendilerine birer nasib verilenleri re’yetmedin mi?”

Kendine Kitap verilenlerin tamamına; Yahudilere, Hıristiyanlara, Budistlere, Hindulara ve Müslümanlara hitap etmiştir. Onların kendilerini tezkiye edip diğerlerini tekfir ettiğini belirttikten sonra, burada “Kitab’dan nasib verilmiş olanlardan” bahsetmektedir. Bunlar kimlerdir?

Bunlar bugünkü Batılılardır. Yani sosyalistlerdir. Sosyalistler dünyada insanlığın üçte birine ulaştılar. Bunlar Çin ve Sovyetler benzeri ateist sosyalistlerdir. Bunlara Kitap verilmedi ama bunlar da Kitab’dan nasiplerini aldılar. Sosyalistlerin dayandığı uygarlık Hıristiyanlıktır. Müslüman sosyalistler de onlardan farklı değildirler. Hıristiyanlığın onlara öğrettiğinden fazla olarak onlar neyi buldular?!.

Sovyetleri merak etmişizdir. Acaba bunların yarattığı ateist uygarlık nasıl bir uygarlıktır?

1991’de Kırgızistan’a gidip beş yıl kaldım. Gördüm ki, yeni hiçbir şey yoktur. Mesela, haftayı yedi gün olarak belirlemişlerdir. Hazreti İsa’nın doğumunu Miladi Tarih kabul etmişlerdir. ‘Mülkiyeti kaldırdık’ dediler, aslında hiçbir şeyi kaldırmadılar. Kapitalistlerde olan her şeyi devam ettirmişlerdir. Güya taşınmaz mülkiyeti yoktu. 1970’lerde Özbekistan’dan bir Ahıskalı Türk gelmişti. Bana evin 55 bin olduğunu söyledi. ‘Orada mülkiyet var mı?’ diye sordum. ‘Resmen yok ama kiracılık var; sen satarsın, paranı alırsın, satın alan girer’ dedi.

Komünizm hiçbir şey getirmemiştir. Sadece inkâr ederek Kitab’dan nasiplerini almışlardır.

يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ (YuEMıNUvNa Bı eLCıBTı Va elOAvĞUvTı)  

“Onlar cibt ve tağuta îman ediyorlar.”

Cibt” cibs demektir. Cibs, alçıdır. Heykellerin yapıldığı malzemedir.

Cibse inanıyorlar... Heykellere inanıyorlar... Ateistlerin hemen tamamı heykelperesttirler. Bir taraftan öldükten sonra hayat yoktur diyorlar, diğer taraftan ölülerin heykellerine taptırıyorlar!.. Alçıya inanıyorlar!..

İşte sosyalizm demek, alçıperest olmak demektir.

Anıtkabirler, resimler birer cibsdir. Bu zavallılar bu heykellere taparak günlerini gün etmektedirler.

Okullarda çocuklara ‘Allah var mı?’ diye sorarlar. Çocuklar ‘Var’ derler. ‘Dua edin de Allah bir torba şeker getirsin’ derler. Tabi şeker gelmez. ‘Şimdi Lenin’e dua edin’ derler. Çocuklar ellerini kaldırıp Lenin’e dua ederler; kapı açılır ve bir torba şeker gelir! ‘İşte, demek ki Allah yok ama Lenin var, duanızı kabul etti!’ derler.

İşte böyle hokkabazlık yapıp maskara olurlar.

Tağut” ise azdıran şey demektir. Yoldan çıkaran şey demektir. İçki, eğlence, fuhuş…

Bunların hepsi tağuttur.

Sovyet dairelerinde herkes komünizmin kurallarını nasıl deleceği üzerinde ittifak etmişlerdir. Devlet başkanı bile, nasıl yaparım da komünizmin kuralını delerim der.

Komünizm kurallarını delme zekâsını gösteren başarılı görevli oldu, devlet başkanlığına kadar yükseltilmekte olduğunu gördü. Kim en iyi yalan uydurursa, makbul insan o olmuştu.

Herkes komünizmi kendi çıkarları için sömürüyordu.

Sosyalizm halkı sömürmüştü ama sonra da halk komünizmi sömürdü.

İşte, Kitab’dan nasib verilenler de böyle alçılara, soygunculuğa ve sahtekârlığa inanıp onlar sayesinde yaşayacaklarını sandılar! Hâlâ sanıyorlar!..

Aslında kapitalistler de sosyalistler gibidirler. Onlar da cibt ve tağuta tapmaktadırlar.

Ne var ki, kapitalistler insanların ellerinden malları zorla değil de, kendi koydukları zulüm kuralları ile, faiz ve vergi ile aldılar. Onlar da insanlara Allah’ı unutturan alçı ve tağuta inandılar. İnsanları ahlâksızlığa sürüklediler. Çünkü onlar Hıristiyan değil, sadece Hıristiyanlıktan nasibi olanlardır.

وَيَقُولُونَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا (Va YaQUvLUvNa Lı elLaÜIyNa KaFaREUv) 

“Küfretmiş olanlar için dediler.”

Burada “küfredenler” alenen ateist olanlardır. Çünkü ne sosyalistlerin ne de kapitalistlerin sistemlerinde dinsizlik yoktur. Ancak onlar din düşmanlarını yani kâfirleri, alenen inkâr edenleri desteklediler.

Demek ki burada bahsedilen “kâfirler” bugünkü ateistlerdir. Din düşmanlarıdır.

Amerika’da bulunan 200 Yahudi ailesinin kendileri dinsiz değildirler. Ama dünya dinsizlerini desteklemektedirler. Onları finanse etmektedirler. Çünkü dindar insanları sömürmek mümkün değildir. Onun için Yahudilerin dışında olan insanlar onlara göre hayvanlar mertebesindedirler. Onlar nasılsa cennete gidemeyecekler. O halde onlar kâfir olsun, onlar ahlâksız olsun isterler ki onları sömürebilsinler. Onları işçi yapıp kendilerine köle edinebilsinler. İşte kâfirler derler.

هَؤُلَاءِ (HavEuLAEı)  “Bunlar”

Bunlar” yani kâfirler için derler. “Kâle lehu” ona dedi anlamına geldiği gibi; “Kâle lehu” onun hakkında dedi anlamı da çıkar. Buradaki “Hâülâi/Bunlar” işte küfretmiş olanlardır. “Kâle”nin muhatabı için olan değildir. Alusi’de de böyle yazıldığını ben manâ verdikten sonra gördüm.

Genel olarak tefsir metodunuz böyle olmalıdır. Önce siz düşünüp yorumlayacaksınız. Sonra tefsirlere bakacaksınız. Sizden daha mâkul bir yorum yoksa, siz kendi yorumunuzu kabul edeceksiniz. Genellikle sizin görüşünüzde olan birini bulursunuz.

أَهْدَى مِنْ الَّذِينَ آمَنُوا سَبِيلًا(51) (EaHDAy MıNa elLAÜIyNa SeBİyLan) 

“Bunlar îman etmiş olanlardan daha doğru yoldalar” derler.

Bugün Müslümanlar, tarikatçılar, particiler bizim söylediğimizin İslâmî olmadığını, dinden sapmış olduğumuzu söylerler. Sonra, gidip de İslâmiyet’e karşı olanlarla işbirliği yapıp onları bize tercih ederler! Hiç namaz kılmayanlarla, namazı inkâr edenlerle dost olurlar, onlarla işbirliği içine girerler! Onlarla ortak olurlar!.. Bize gelince; yok, çorap üzerine meshettiğimiz için bizden uzaklaşırlar; ama zulüm düzeni ile devleti yönetenlerle koalisyon yaparlar!.. Bizimle yıllarca beraber çalışanlar, iktidar olunca selâm bile almaz olurlar!..

Bu yalnız bizde olan bir şey değildir.

Katolik Kilisesi ateist lâiklerle uzlaştı ama hâlâ Ortodokslarla uzlaşamadı. Tarikatlar hâlâ Gülencilere karşılar. Demek ki, bunlar inanmıyor, Allah için bir şey yapmıyor, sadece dini istismar ediyorlar.

Biz ise önce bize en yakın olanlarla çalışmak isteriz. “Adil Düzen”e en yakın olanları tercih ederiz.

Sıralamamız şöyledir:

a)       Biz Ehli Sünnet Ve’l-Cemaati diğer dinlere ve mezheplere tercih ederiz.

b)       Ehli Kur’an’ı diğer dinlere tercih ederiz.

c)       Ehli Kitabı ehli hakka tercih ederiz.

d)       Ehli hakk (akılları ile hakkı bulan) olan kimselerle de beraberiz.

Ama hakka karşı olan, hakkı kabul etmeyenlere de karşıyız. Çünkü bizim için kendi çıkarlarımız, topluluğumuzun çıkarları değil, hakkın yani nâsın çıkarları önemlidir. Bizim çıkarımızı Allah kendisi korur. Bizim kendimizi düşünmemize gerek yoktur.

Bu sebepledir ki, Ehli Sünnet Ve’l-Cemaatten olanlar;

-Düşmana karşı CHP’yi desteklediler...

-CHP ye karşı DP’yi desteklediler...

-DP’ye karşı Millî Görüşü desteklediler...

-AK Parti’nin anayasa ekseriyetini alması için oy verenler oldu...

Hepsi “Adil Düzen”i unutup zalim düzen içinde yerlerini sağlamlaştırmak ile meşguller…

İktidarı meşru yolla elde etmek yetmez. Orada oturmak için meşru yolda yürümek gerekir. Meşru yol da düşmeyi göze almakla tutulur. Ölümü göze almayan savaşı kazanamaz.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                       (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 296. SEMİNER               Yorum-126       İstanbul, 18 Mart 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  (Selahattin Öztürk ve Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

SAHTE RAKIDAN ÖLENLER…

Geçen hafta içinde İstanbul’da kaçak rakı içenler öldü. Türkiye’de yaygın olan bu kaçakçılık basında konu oldu. Kesilen kurban şarbonlu olduğu için onlarca kişi ölseydi, herhalde Meclis’te kurban kesme yasağı getirilirdi. Bu vesile ile bizi fıkhi hükümlere geçelim.

Soru: -Bir kimse bozuk mal satsa ama hiçbir zarar doğmasa cezası var mıdır?   Cevap: -Hiçbir mal kötü olarak kullanılmadığı takdirde zarar vermez. Dolayısıyla zarar vermediği müddetçe kimse cezalandırılmaz. Sadece bu şekilde mal satan kimseyi bucak başkanı isterse bucağından sürgün edebilir. Yani, bir malın satışı hiçbir zaman yasaklanamaz.

Soru: -Bir kimse bir mal satsa ve sattığı mal zehirleme benzeri bir zarar iras etse, satan cezalandırılır mı?

Cevap: -Bir kimse bir malı satsa, adam zehirlense, satan tazmin eder. Kastı olmadığı için cezalandırılmaz. Hata diyetini öder.

Soru: -Hata diyetini kim öder? Kendisi mi, âkilesi mi?

Cevap: -Mal etiketliyse, kontrolden geçmiş, damgalanmış, ambara girmişse, ödeme kontrol edenlerin âkilesi tarafından yapılır. Mal kontrol edilmemiş ve damgalanmamışsa, o zaman malı satan öder. (Âkile: Dayanışma ortaklığı.)

Soru: -Ödeyecek gücü yoksa kim öder?

Cevap: -Ödeyecek gücü yoksa, siyasi âkilesi öder. Zorunlu çalışma sitelerine alınır. Burada giriş çıkış serbesttir. Orada başkaları da iş yapar. Ceza borçlusu burada çalıştırılır. Kendi yiyeceği kadar kendisine verilir. Kalan ile borç ödenir. Ödeyenin âkilesi ödediğini geri almış olur. Kişi serbest bırakılır. Hapis cezası yoktur, zorunlu çalıştırma vardır.

Soru: -İmalatçı mı öder, yoksa satıcı mı?

Cevap: -Kontrolörler tarafından damgalanıp etiketlenmiş malların satışından satıcı sorumlu değildir. Kontrol edip damgalayan kimsenin âkilesi sorumludur. Damgalanıp etiketlenmeyen malları satan sorumlu olup, üretici sorumlu değildir. Mal bozuk çıkarsa da son alan aldığı kimseye rücu edebilir. Etiketli mallarda ise üreticiye rücu edilir, kontrolorüne rücu edilir.

Soru: -Zararlı malları üreten mi yoksa satan mı sorumludur?                Cevap: -Ne üreten, ne satan sorumludur; kullanan sorumludur.

Soru: -Afyon üretmek serbest midir?

Cevap: -Şeriatta serbesttir. Bir şeyi yasaklarsanız, o pahalılaşır. Eğer alışkanlık yapan bir madde ise onun mafyası oluşur, zorla esrarkeş yaparlar. Bu sebeple esrarın üretilip satılması serbesttir. Sadece devlet onları korumaz.

Soru: -Devlet korumaz ne demektir?

Cevap: -Bu mallar çalınsa, gasp edilse şikayet edilemez. Adam bu malları korumak için cinayet işlese, kısasa tâbi olur, ağır diyet öder. Bu malı satsa ve parayı alamasa, mahkemeye başvuramaz. Yahut bu malı almak için sipariş para ödese, gerisin geriye isteyemez.

Soru: -Böyle hukukun korumadığı mallardan zekât alınabilir mi?

Cevap: -Hayır. Vergi, devletin koruması altına aldığı mallardan alınabilir. Bu tür malların ne üreticisi, ne de satıcısı vergi ödemez. Şer’an mal sayılmayan mallardan vergi alınmaz.

Soru: -Tarlalarına afyon ekseler, ne yaparız?

Cevap: -Tarlalara afyon ve kenevir gibi şeyler ekseler, hiçbir şey yapmayız. Çünkü bunların yararları vardır. Ama tütün ekse, ekmemiş sayarız ve boş tutulan arazilere ne muamele yaparsak onu yaparız.

Soru: -Tütün ekilen tarla devlet kolluk kuvvetleri tarafından işgal edilebilir mi?

Cevap: -Elbette edilir. Halkın yapabildiği bir şeyi kolluk kuvvetleri hayda hayda yapabilir.

Soru: -Bir kimse sahte rakı satsa, rakıdan adam ölse, cezası nedir?

Cevap: -Ne satanın, ne de imal edenin hiçbir cezası yoktur. Rakı içen kendi cezasını çekmiş olur. Rakı mal değildir ki onu satanı sorumlu tutalım. Sokakta bulunan bir zehirdir. İçen kendisi almış kendisi içmiş ve kendisi ölmüş olur.

Soru: -Sarhoş olmadan rakı içse cezası var mıdır?

Cevap: -Müçtehitlere göre sadece üzüm şarabı için ceza vardır, diğerleri, için yoktur. Bize göre üzüm şarabı için de yoktur. Sarhoş edene de ta’zir cezası verilir. Ya sopayı kabul eder, ya da başkan onu bucağından sürebilir. Yargı kararı ile de sürülebilir. Eğer o bucakta bu ceza öngörülmüş ise sürülür. Bu husustaki kararları bucak şûrası (meclisi) alır.

Soru: -Bir kimse bir başka firmanın etiketini yapıştırsa ve satsa, bunun hükmü nedir?

Cevap: -Burada iki husus ortaya çıkmaktadır. Birincisi, satın alan kandırılmıştır. İkincisi ise, başkasının ismine saldırılmıştır. Meseleyi önce hak olarak ele alırsak, kandırılan kimseler uğradıkları zararları ödetirler. Kandırılmış olan kimse akdi feshetme yetkisine sahip olduğu gibi, tüm zararları da tediye etme durumundadır. Adı gasp edilen kimse de uğradığı zararları ödetebilir. Zarar olup olmadığını ve miktarını takdir etme yetkisi hakemlere aittir.

Soru: -Kandırmış , yanıltmış olmasından dolayı ceza verilemez mi?

Cevap: -Şeriatta kamuya ait suçların temeli gizliliktir. Kadın ile erkek sözleşme yaparlarsa, kadın evli değilse, mahremi değilse, cinsi ilişkide bulunurlarsa cezası yoktur. Gizli cinsi ilişki ise suçtur. Çünkü devleti koruma gücünden kısıtlamıştır. Bunun gibi gasp suçu oluşturmaz, sadece tazmin olunur. Oysa gizli alırsa kolu kesilir. İftirada bulunan kimsenin durumu da böyledir. Devlet hakkını koruyamaz olmuştur. Burada da insanları kandırmak suretiyle iş yapılmaktadır. Hırsızlık gibidir, zina gibidir, iftira gibidir. O halde böyle yapan kimse cezalandırılacaktır. Ne var ki, çok açık bir şekilde kıyas yapma imkanına sahip değiliz. İşte burada ‘istihsan’ dediğimiz müessese ortaya çıkar. Mal olduğu için hırsızlığa benzetebiliriz. Bu işi yeter miktarda yapmışsa, kolu kesebiliriz. Yahut iftiraya benzetir, sopa vurabiliriz.

Soru: -Yeter miktarda olmak şartıyla kolu kesebiliriz dediniz. Bu miktar ne kadardır?

Cevap: -Yeter miktar Kur’an’da belirtilmemiştir. “Serika” kelimesi ismi faille kullanıldığı için çalınan miktar belirsizdir. “Serika” kelimesinden belli bir miktarın olması hükmünü çıkarabiliriz. Hazreti Peygamber aleyhisselâm da bunu uygulamıştır. Miktarını her topluluk kendisi koyar. Beldeden beldeye değişir.

Soru: -Rakıda da bu hüküm geçerli midir?

Cevap: -Rakıda eğer meşru olan bir şeyin etiketi yapıştırılmış, içine gayri meşru bir şey konmuşsa, geçerlidir. Ama gayri meşru etiketle meşru veya gayri meşru mal satmışsa, geçersizdir.

Soru: -Buradan şunu anlayabiliriz. Sahte etiket yapıştırma cezası verilebilir.       Cevap: -Belli miktarı aşarsa, evet.

İşte FIKIH böyle bir ilimdir. 1400 sene önce tedvin edilmiş ama, İstanbul’daki sahte rakı satıcısı ile ilgili hükümleri rahatlıkla istinbat ediyoruz. Ceza kanununa madde koyalım, ağırlaştıralım, vergilendirelim… Bunlar yanlıştır. Rakı beş misli pahalılaşınca onun kaçakçılığı başlar. Kaçakçılık da kârlı olur. Kenar köşeler meyhanelerle dolar. Yapılacak iş nedir? Rakının imali ve satışını serbest bırakmak, vergi almamak, ama içip de sarhoş olanları cezalandırmak. Zehirlenenleri de korumamak. Mesela, içkiden hasta olanlar, tütünden hasta olanlar sigortaca tedavi edilmezler. Bunun dışında alacağımız tedbirler sadece o suçların daha fazla işlenmesine neden olur.

Hatam varsa, herkesle tartışmaya hazırım.      Not: Bu yazıyı Gürsoy Erol’a ulaştırırsanız sevap alırsınız.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                       (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 296. SEMİNER               Yorum-126       İstanbul, 18 Mart 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI 

(Selahattin Öztürk ve Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

MARKALAŞMA VE YENİ YAPILANMA

İnsanlar toplayıcılık, avcılık, çobanlık ve tarım dönemlerini geçirerek bugünkü sanayi dönemine ulaştılar. Toplayıcılık zamanından beri el sanatları mevcuttu. Dokumacılığı o zaman öğrendiler. Sepet örmeyi o zamandan beri biliyorlar. İp ve halatı onlar imal ettiler. Herkes bu işleri yapamadığı için obanın içinde kimileri bu konuda ustalaştılar. O ustalar bu işleri yapıyorlardı. Aralarında mübadele o zaman başlamıştı.

Mübadele obalar arasında da vardır. Hattâ belki de bazı obalar sadece sanatla geçinmeye başlamışlardı bile. Tarım dönemine geçilince kasabalar oluştu. Birkaç kasabanın merkezinde önce pazarlar kuruldu, sonra da burada araçları üretenler, dokuma yapanlar, terziler, taşçılar yerleşti.

Bütün bunlar olurken, halk üreticileri tanıyor ve yaptıkları malları biliyordu. Sonra tüccar mübadelesi dönemi ortaya çıkınca işler değişmeye başladı. Markalaşma zorunluluğu ortaya çıktı. Çin’den gelen ipekli kumaşta kalite arandı. Hazreti Davut Peygambere standartlar öğretildi. Kalite zorunluluğu geldi. Kur’an’da örgüyü ölçülendir deniyor. Hazreti Davut Peygambere öyle emredilmişti.

Batıda tekel sermaye dünyaya hakim olunca büyük fabrikalar kurdu ve standart mallar üretti. Dünyaya böylece pazarlama imkânı buldu. Bir su olan koka kola markasını marka sayesinde bütün dünyaya satmaktadır. Bunun o kadar yararı görüldü ki, zamanla dağınık üretim kalktı, çarşılar kapandı. Fabrika malları dünyaya hâkim oldu. El üretimini bilmeyen Avrupalılar, Japonlar ve Ruslar bu işi kolay başardılar; ama el üretimini çok iyi yapan Osmanlılar, Hintliler, Çinliler ise bir türlü bu fabrika üretimine geçemediler. Onun için geri kaldılar ve Batılılar tarafından istilâ edildiler.

Ne var ki, her şeyin bir ömrü vardır. Tekel üretim de kendi içinde çökmeye başladı. Buna çare bulmak için kapitalizme karşı sosyalizm üretildi ama başarılı sonuç elde edilemedi.

Özel sektör tekeli de dünyanın üretim sorununu çözemedi. Yeniden ‘halk ekonomisi’ canlanmaya başladı. Halk, markalaşmak suretiyle tekel ekonomisine karşı rekabet eder hâle geldi. Ne yaptı? Büyük fabrikaların mallarını kopya etmeye başladı. Onlara fason üretti. Yahut halk üretti, tekel sermaye sattı.

Şimdi halk sektörü ile tekel sektörü çatışma hâlindedir. Tekel sermaye baskı yapıyor ve halk sektörü ile devlet sektörünü çökertmek istiyor. Ama halk da direniyor…

Bunun en büyük savaşı İstanbul’da veriliyor...

Çünkü İstanbul merkezî bir yerdedir ve halk sektörünün en ileride olduğu bir şehirdir.

Bunun tek çözümü vardır. İstanbul üreticileri birleşecek ve markalaşacak. Artık büyük firmaların mallarını taklit etmeyecek, kendine özgü marka yani stil üretecek ve dünyaya kendi markasını pazarlayacaktır. Adil Düzen” işte bunu önermekte ve öğretmektedir.

Bu geçiş nasıl olacaktır?

Gayet kolay olacaktır. Yeter ki İstanbul esnafı içinde bunu yapan birkaç esnaf ortaya çıksın.

Herkes kendi üretimine devam edecektir. Şimdi ne yapıyorsa onu yapmaya ve satmaya devam edecektir. Bunun yanında İstanbul kendi modasını ve kendi standardını belirten bazı malları da üretmeye başlayacaktır. Bu malların kontrolünü yapacak olan sorumlu kontrol ekibini oluşturacaktır. Ortak depoları olacaktır. Esnaf malını üretti mi, ortak kontrolörler malı kontrol ettikten sonra etiketleyecek ve ambara teslim edecektir. Mal etiketlenecektir. Hem ortak marka konacak, hem de üreticinin, kontrol edenin adı yazılacaktır. Üreticiye bir makbuz verilecektir. Makbuz nâma yazılı olacak ve sadece ortak marka yazılacaktır.

Esnaf tüccara bu mal senetlerini satacaktır...

Tüccar bu malı ambardan alacak ve dünyaya satacak, ama bir tek marka ile satacaktır...

Böylece, küçük esnaf topluluğu büyük bir marka olarak dünya piyasasına çıkacaktır. Önce bir maldan başlayacaktır. Pazar buldukça yavaş yavaş ortak markalı malların üretim miktarını ve çeşidini çoğaltacaktır.

Bunun için ortak bir depo ve bu deponun yanında kalite kontrol araçları ve ortak kontroller olacaktır.

Kontrolörler kontrol edip damgaladıkları mallardan bir pay senedini alacaklardır. Onu tüccara satıp ücretlerini almış olacaktır. Üretici nakit ödemeyecek, sadece o kadar fazla mal verecek, depo kirası da öyle alınacaktır.

Mal bozuk çıktığı zaman da kontrolörlerin paylarından kesilecektir. Kontrolörler dayanışma ortaklıkları içinde olurlar.

İstanbul esnafı bu tür örgütlenmeye gitmek zorundadır.

Bu organizasyonu yapmazlarsa İstanbul Efes harabelerine döner.

Tarih böyle harabe şehirlerle doludur. Kur’an bunu sık sık hatırlatıyor.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org                       (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3453 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2648 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2137 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2160 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2333 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2384 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2605 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2659 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2973 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3120 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3409 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5458 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3848 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3697 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3401 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3858 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3820 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4096 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4607 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3004 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3102 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3953 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3808 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2930 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3938 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7693 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5579 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4162 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3562 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3708 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4717 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4429 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4724 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4646 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4798 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4538 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3383 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4460 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3610 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5153 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3839 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5135 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4991 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4916 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3517 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3467 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3682 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5141 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4195 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5402 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4076 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5254 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4405 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4416 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4560 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4756 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5307 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4107 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5250 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4512 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3832 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4364 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4575 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4103 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4085 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4075 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4533 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5634 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9792 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4636 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3690 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3842 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3351 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3374 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3736 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5688 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4239 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3437 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler