Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 308
NİSÂ SÛRESİ 88-89.AYETLER TEFSİRİ
13.06.2005
2697 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   308

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi         10 - 13 Haziran 2005        Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;     308. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

*TEFSİR SEMİNERİ [Cuma Üsküdar (19.00-21.00);  Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00);  Pazartesi Ümraniye (19.00)]

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Lütfi Hocaoğlu, Reşat Nuri Erol ve …………… dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Üsküdar ve Ümraniye’de Reşat Nuri Erol tarafından;    diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır...

Hedefimiz; bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. Süleyman KARAGÜLLE

NİSÂ SÛRESİ TEFSİRİ – 33

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

فَمَا لَكُمْ فِي الْمُنَافِقِينَ فِئَتَيْنِ وَاللَّهُ أَرْكَسَهُمْ بِمَا كَسَبُوا

أَتُرِيدُونَ أَنْ تَهْدُوا مَنْ أَضَلَّ اللَّهُ وَمَنْ يُضْلِلْ اللَّهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَبِيلًا(88)

وَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُوا فَتَكُونُونَ سَوَاءً فَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ أَوْلِيَاءَ حَتَّى يُهَاجِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا(89)

فَمَا لَكُمْ (Fa Mav LaKuM)  “Size ne oluyor?” / “Sizin bunu yapmamanız gerekir”

‘Allah’ın sebilinde, devlet düzeninin tesisinde savaşın’ âyetinden sonra; ‘Onlardan sizi selâmlayan olursa siz aynısı veya daha ahseni ile reddedin’ âyetinden sonra; şimdi bu selâm verenler arasında münafıkların olacağına işaret ederek “Fa” harfi ile onları açıklamaktadır.

Münafık” demek, zahiren devletin ve barışın varlığını kabul ettiği halde, içten devlet düşmanlılığı yapan kimse demektir. Bunlara karşı ne gibi bir tavır takınacağımızı bize öğretmektedir. Eğer iki grup var, ikisi de “mü’min” olduğunu iddia ediyor, ama ikisi birbirine düşmansa, bilin ki; ya ikisi de münafıktır, yahut içlerinden biri münafıktır. Biz bunları nasıl ayırt edeceğiz? Biz her ikisi ile ilişki kurarak onlarla hakkı ve sabrı tavsiyeleşmeye gireriz. Bunlardan her ikisi de görüşmüyorsa, biz onlara Hak uğruna birlikte cihat yapalım dediğimiz halde bizimle işbirliği yapmıyorlarsa onlar münafıktır; biz yapmıyorsak biz münafığız; onlar yapmıyorsa onlar münafıktır. Her ikisi yapıyorsa, biz onlara eşit muamele yaparız. Onları bizimle eşit kabul ederiz. Yapmıyorlarsa, biz Allah’ın emrettiğini yaparız.

a)       Onlar bizi sevmese de, biz onları severiz. (Âyet; 3/Âl-i İmrân, 119)

b)      Onlar eğer bir hayır işinde bizimle yardımlaşmak isterlerse, biz onlarla her zaman yardımlaşmaya hazırız. Kötülükte ise onlarla beraber olamayız. İki gruptan birine hasım olamayız. Dostlukta varız, düşmanlıkta yokuz. (Âyet, 5/Mâide, 2) Açık söyleyelim. AK Parti bizimle dostluk isterse varız. Saadet Partisi bizimle dostluk isterse varız. Ama Saadet Partililer AK Partililere düşman olmamızı istiyorlarsa, yokuz. AK Partililer de düşmanlık isterlerse, yoğuz. Bunu ABD ve İran için de söyleyebiliriz. ABD dostluk isterse varız, ama İran’a düşmanlık isterse yoğuz. İranlılar bizimle dostluk isterlerse varız, ama ABD’ye düşmanlık isterlerse yoğuz.

c)       Biz herkesi dinleriz ve onlardan bize yarayan iyileri seçip alırız; yanlışları ve hataları atarız. Başkalarının yanlışları üzerinde değil, bizim doğrular üzerinde dururuz. Yanlışları alma yerine, doğruları alma ilkemizdir. Başaklarının yanlışlarını aramak bizim işimiz değildir. (Âyet; 39/Zümer, 18)

d)      Hâsılı; bizim için iyi veya kötü insan yerine, iyilik ve kötülük vardır. Biz iyiliğin destekçiyiz. Hakkı getiririz, bâtıl zâil olur. (Âyet; 17/81) Kötülük ortadan kalkar, kötüler de ya helâk olurlar yahut iyileşirler.

” inkâr sorusu olabilir. “Size ne oluyor?” diye tercüme ederiz. Yahut ihbârî olur; o zaman “Sizin bunu yapmamanız gerekir” anlamına gelir. Sonuç olarak her ikisinde de biz böyle olmaktan uzak olmalıyız.

فِي الْمُنَافِقِينَ (FIy eLMuNAvFıQIyNa)  “Münafıklarda.”

Biz insanların kalbini yarıp münafık olup olmadıklarını bilemeyiz. Onlar sadece davranışları ile bizim için ya münafık ya da mü’min olur. Bunlar yukarıda anlattıklarımızla açıkça bilinmektedir.

Bizimle görüşmeyi reddediyorlarsa, onların bizimle bir ilişkileri olamaz. Bizi kötülükte ve düşmanlıkta işbirliğine çağırıyorlarsa, onlarla da bizim bir ilişkimiz olamaz. Bizim doğru sözlerimize kulak verip yararlanacakları yerde, bizde yanlışlar arayıp onunla bize saldırıyorlarsa, onlar münafıktır. Hatalarımızı söyleyecekler ama düzeltmemiz için; yoksa bizi mağlup etmek için değil. En önemlisi, çıkacak ihtilaflarda hakemlik sistemini benimseyeceklerdir. Şimdi münafık kimdir konusunu biraz daha ele alalım.

Vücudumuzda iki çeşit hücre vardır. Kimi bizim kendi hücrelerimizdir, bizim ilk hücremizden ayrılarak oluşmuştur. Kimi de yabancı hücredir. Gerek kendi hücremiz, gerekse yabancı hücreler ikişer kısma ayrılırlar. Bulundukları vücudu yok etmek isterler. Bunların yabancılarına mikrop, yerlilerine habis hücre, kanser hücresi demekteyiz. Diğerlerinden yabancı olanlar faydalı bakterilerdir, kendi hücremiz normal sağlık hücreleridir.

İşte bu mikroplara “kâfir” diyoruz. Habis hücrelere de “münafık” diyoruz. Yaşadığı topluluğun yıkılması için çalışan kimselere “münafık” denir. Mü’minlerin özelliklerinden biri de bulundukları topluluğun sağlığı için çalışmalarıdır. O devlet için canlarını verebilirler. Eğer bunu yapmayacaklarsa o topluluğu terk ederler. Dış siyasette ‘yurtta sulh cihanda sulh’ ilkesiyle adil davranmak, mü’min olmaktır. Ama çıkar hesabıyla veya korkarak düşmanla bir görünmek münafıklıktır. Münafık, iki yüzlü demektir. İçi başka, dışı başka demektir. Genel olarak bu tanım, ülke içinde Müslüman görünüp Müslüman olamayanlar içindir sanırız. Oysa bu ikili görünenler içindir. Takiyye yapan herkes münafıktır. Takiyye yapan mü’min hicret etme imkânına sahip olduğu halde hicret etmezse, o da münafıktır. Eğer devlet karşı devleti kandırıyorsa, savaş halinde değilse o da münafıktır. Birleşmiş Milletler’de açıkça inandığı oyu kullanmıyorsa, o da münafıktır.

Bu şekliyle takiyyeyi meşru görenler için münafıklık her zaman kötü olmayabilir. Sonuç olarak bir toplulukta başkana karşı olmak münafıklıktır. Başkanı yanına alıp başkalarını dışlamaya çalışmak münafıklıktır. Başkanın tarafsız kalması için gayret göstereceksin. Kendin de başkana karşı olmayacaksın. Şimdi bunu küçük beş vakit cemaati için doğru saydığımız gibi insanlık için de doğru saymamız gerekir.

فِئَتَيْنِ  (FiEaTaYNı)  “İki Fie”

Burada “Fieteyn” münafıkların hâli olarak gelmiş olabilir. O zaman mânâsı: İki fırka olan münafıklar üzerinde sizin bir şeyiniz yok. Onların iki fırka olması sizi ilgilendirmez. Dünya siyasetindeki ikili gruplanmalarda siz devre dışı kalınız. Yurt içi ikili gruplanmalardan da devre dışı kalınız. Lâikçilerin de, anti lâikçilerin de yanında yer almayın. Kürtçülerin de, anti Kürtçülerin de yanında yer almayın. Kemalistlerle anti Kemalistlerin yanında yer almayın. Gericilerin yahut İslâmcıların yanında yer almayın demek olur.

Çoklu sistem hayırda yarış için meşrudur ve gereklidir. Halk çoklu sistemde dilediği partiyi seçer. Partiler on (10) civarında olmalıdır. Mezhepler de öyle. Ama ikili sistem tekli sistem kadar tehlikelidir. İkili sistemde görüşlerden çok insanlar gruplanmakta ve halka takiyye yaparak iktidar olmakta, iktidar olduktan sonra bu sefer söylediklerini yapmamaktadır. Eğer bir camia içinde bir başkanın etrafında toplanmış değişik çoklu grup varsa, orada nifak yoktur.

Türkiye’de mü’min olduklarını iddia eden değişik tarikatlar vardır. Nurculuk vardır, Millî Görüş vardır. Hattâ Akevler vardır. Bunlar İslâmiyet’i kabul etmiş olduklarını söyleyerek cemaat toplamışlardır. Bunlar içinde ikili grup varsa münafıktırlar. Hiç grup yoksa, mü’min değildirler. Bunlar gerçek mümin iseler, bir araya gelip ortak bir hakem başkan seçmek bunlara farzdır. Bağımsız cemaat değil, birer âkile olsunlar. Âkilelerin ortak bir başkanları vardır. Aralarında çıkan ihtilafları çözer. İstişareleri gerçekleştirir. Ortak ihtiyaçları karşılar. Bunların hepsi başörtüsüne karşı olanlara karşıdırlar. Ama güçleri parça parça olduğu için hiçbir güç gösteremiyorlar.

O zaman bu camiaya katılmayan gruplar kâfir olurlar. Şimdi ise kendilerinin doğru olduğunu iddia eden gruplarla, bu iddiada bulunmayan gruplar arasında iman bakımından hiçbir fark yoktur. Benim için CHP ile SP arasında hiçbir fark yoktur. SP’lilerle ilgilenmem benimle görüşmeleridir, tartışmalarıdır. CHP’lilerle görüşme talep ettiğimde cevap bile verme ihtiyacını duymuyorlar. Ama madem ki Türkiye’deki sosyal grupların ortak inandıkları başkan yoktur. Hepsi takiyye olarak devlet başkanına tâbi görünmektedirler. Başbakana tabi görünmektedirler.  Muhalefet-iktidar dayanışması var. İşte bu, iki fiet olma anlamındadır.

İslâmiyet’te ekseriyet sistemi olmadığı gibi; iktidar-muhalefet anlayışı da yoktur. İktidar ‘millî mutabakat’ içindedir. Partiler dayanışma ortaklıkları içinde çoklu gruplardır. On (10) civarındadırlar. Gerçek lâiklik, gerçek demokrasi budur. Ekseriyet sistemi demokrasi değildir. İkili bölünmede lâiklik yoktur.

Fieteyn” “Zaliküm”deki “Küm”ün de hâli olabilir. O halde münafıklar hakkında siz niye iki fiet oluyorsunuz. Kiminiz onları tutuyorsunuz, kiminiz onlara karşısınız. Böyle yapmayın, siz adil davranın. Münafık olsun olmasın, imanın gereği muameleyi yapınız. Görüşürlerse görüşünüz, karşılıklı hakkı ve sabrı tavsiye ediniz. Onlar sizin sözlerinizi, siz onların sözlerini dinleyiniz. İyi işlerde onlarla birleşmeye çalışınız. Aranızda çıkan ihtilafları hakemler yoluyla çözmeye çalışınız. Onları ne dışlayın ne de sırdaş edinin. Kimin münafık olduğunu siz değil onlar kendileri tayin etsinler. Sizin farklı görüşleriniz olabilir. İkili cephe görüşünüz olmamalıdır. Birilerini tutup diğerlerine karşı olmamalısınız. Bütün partilerle irtibat kurabilirsiniz. Sizi alırlarsa girip çalışabilirsiniz. Ama asla orada kalmanız için taviz vermemelisiniz, takiyye yapmamalısınız. AK Parti’yi veya PKK’yı düşman ilan edip karşı olmayacaksınız. Onlarla hakta birleşeceksiniz. Onlar sizi dışlarlarsa da üzülmeyecek, sıkılmayacaksınız. Siz mü’minsiniz. Siz dışlarsanız mü’min olamazsınız. Temas kurmamak, siyaset yapmamak, kendi kabuğunuza çekilme demek, onları dışlamaktır.

Siz devamlı herkesle irtibat kurup birlikte olmaya çalışacaksınız. Cemaat iseler, katılıp hakkı tavsiye etmeye devam edeceksiniz. Değilseler, onlardan sizinle görüşmek isteyen olursa reddetmeyeceksiniz.

Bu âyet bizim için gerçekten çok ince bir sınır çizmektedir. En zor sorunumuz da budur. Çevremiz düşmanlarla değil, münafıklarla çevrilidir. Yalnız ülke içinde değil, dünyada böyledir. Hattâ bir parti içinde olsak bile, gruplanmalar oluşuyor ve münafıklaşıyoruz. Mü’minler cephe almamak suretiyle bu ikiliği önlerler. Bir partide yöneticiyseniz, sizin aleyhinizde çalışırlar. Siz onlara cephe almazsınız. Onlara asla farklı muamele yapmazsınız. Biz kooperatifte bunu uygulamaya çalıştık. Biz kimseyi dışlamadık. Farklı muamele yapmadık. Kooperatif içinde gruplanma olmadı. Ama çoklu grup da oluşamadı. Dolayısıyla mü’minlerin cemaati olamadık.

وَاللَّهُ أَرْكَسَهُمْ (ValLAHu EaRKaSaHuM)  “Allah onları irkas etti.”

ReKeSe” kelimesi “NeKeSe” kelimesi ile akrabadır. “Nüks etmek” demek, baş eğmek, yüzüne  bakmamak demektir. “Reks” rücu gibidir. Geri dönme demektir. ‘Rücu’, iyiye dönmek; ‘Nüks’ ise kötüye dönmektir. Hastalık nüksetti deriz. Reks oldular denmektedir. Bir bataklığa batar, artık oradan çıkamazsın. Çıkmak için debelendikçe biraz daha batarsın. Buna reks denmektedir. Allah onları bataklığın içine sapladı. Debelenip dursalar da o halleri ile çıkamazlar. İnsanlık işte böyle bataklık içindedir.

İnsanlık sosyalizm, kapitalizm, ateizm, özgürlük gibi kavramalar ile büyük bir batağa girmiştir. Debeleniyor ama çıkamıyor. Tüm dinler de böyle bataklık içindedirler. Dinlerin bataklık içinde olmaları, tabii ve sosyal ilimlere karşı cephe almalarıdır. Müslümanlar içtihadı kapattılar. Kilise ise müsbet ilme karşı alenen cephe aldı. Bu batağa girdiler, şimdi çıkamıyorlar. Bu batak bizim evimize kadar girmiştir. Hepimizi kıskaç altına alan işsizlik ve gelir dengesizliği, bu batağın evimize kadar girip gitmez misafir hâline gelişidir. Tek kurtuluş yolunu gösteren bir kitap vardır, o da Kur’an’dır. Eğer insanlar Kur’an’ı tek rehber kabul edip Kur’an’ın emrettiği gibi ilimle onun tafsilini benimserlerse, o zaman bu bataklık kuruyacak ve onlar da çıkacaklardır.

بِمَا كَسَبُوا  (BiMAv KaSaBUv)  “Kesbettiklerinden dolayı.”

Kesb” küsbeden gelen kelimedir. Küsbe, yığın yapma demektir. Başlangıçta biriktirilen malın adı iken, sonra kesbetmek yapılan bütün işlere fiil olmuştur. Yapılan alacak veya borç hesabına yazılan her şey kesbdir. Son beşyüz senelik insanlık tarihi hep bataklık içine doğru yuvarlanmıştır. Son ümit sosyalizm olmuş, şimdi ondan da ümit kesilmiş ve bu bataklıktan çıkış çabaları şaşkınlıklara götürmektedir. Tam dinin fonksiyonunu yitirdiği iddia edilen bir dönemde dünya dine doğru dönmeye başlamıştır. Papa II. Paul’un ölümü gösterdi ki, Batı dünyası yeniden dine dönmektedir. Tüm ümidini yitirmiştir. Kilisede hiçbir yenilik ve canlanma görülmediği halde, insanlar yine de ona sarılma ihtiyacını duymuştur.

Türkiye’de de AK Parti iktidar olmuştur. Anayasa ekseriyetine varmıştır. Gerçi oyu üçte birdir. Ancak mahalli seçimlerde bu oy yüzde kırkları aşmıştır. Saadet Partisi %4 almıştır. Bu 48 eder. MHP %12 almıştır. Bunlar %60 etmektedir. Bu arada HADEP’e oy verenler de ateistlere oy vermediler. Genç Parti de öyle. DYP ve ANAP için de durum farklı değildir. Dindar görüşün oyu üçte ikiden fazladır. Ne var ki, bu partilerin durumu da kiliseden farksızdır. İnsanlık bataktadır. Çevre kirliliği batağı, mafya batağı, silahlanma batağı, neslin dejenerasyonu batağı. Bataklık kurutulamıyor. Türkiye işsizlik batağında, borç batağında, zulüm batağında, satılmışlık batağındadır ve bataktan çıkamıyor. Tek çıkar yol vardır; “Adil Düzen”, ona da düşman kesilmişler!..

أَتُرِيدُونَ أَنْ تَهْدُوا مَنْ أَضَلَّ اللَّهُ (Ea TuRIyDUvNa EN TeHDUv MaN EaWalLa elLAHu) 

“Allah’ın dalâlete düşürdüğünü hidayete erdirmek mi istiyorsunuz?”

Evet, gerek dünya, gerekse Türkiye, içtihadı terk eden Müslümanlar, müsbet ilme savaş açan Hıristiyanlar, Allah’ın idlâl ettiği kimselerdir. Öyle istemişler, Allah da öyle yapmalarına izin vermiştir. İzin vermiştir, çünkü insanlık için onların yaptıkları yararlıdır. Çünkü kış gelmeden yaz olmaz. Gece olmadan gündüz olmaz. Hıristiyanların ve Müslümanların doğru yolu bulmaları için bu âfetlerin başlarından geçmiş olması gerekir. Bu sayede Müslümanlar içtihada dönüp “Adil Düzen”in yanında yer alacaklar, Hıristiyanlar da artık müsbet ilim düşmanlığını bırakacaklar ve Hak yolcuları ile birleşip karanlık dünyayı aydınlatacaklardır.

Bunu yapanlar kurtulacak, diğerleri helâk olacaklardır.

Müslümanlar hâlâ muharref kitabımız yok diye kendilerinin bataklık içinde olmadıkları avuntusu içindedirler. İçtihat kapısını kapatmak demek, Kur’an’ı rafa kaldırmak, muşambalı bezlere kat kat sarıp bağlamak demektir. Kimse açıp okumasın diye tedbir almak demektir.

Kur’an; kitaplarını değiştirdiler demiyor, kitaplarının manâlarını değiştirdiler diyor. Kur’an lafızları ile duruyor ama bâtıl inançlarla anlamları tahrif edilmiştir. İnsanlık işte bunun için bataktadır.

Bizim onları düzeltmemiz mümkün değildir. Biz bize düşenleri yapmalıyız. Kur’an’ı okumaya devam etmeliyiz. Kur’an’ı bu şekildeki açıklamaları ile okumaya devam etmeliyiz. Bunu yaygınlaştırmalıyız. Bu bizim ilmî faaliyetimizi oluşturacaktır. En büyük ibadet Kur’an’ı tedristir. Böylece bir taraftan ilmimizi artıracağız, diğer taraftan ibadetlerimizi de yapmış olacağız. Bir mahallede toplanır da akşamları ikişer saat Kur’an’ı tedris etmeye başlarsak vazifemizi yapmış oluruz. Bir de mahallemizde bir market açar da zekât müessesemizi oluşturursak, karzı hasen müessesemizi oluşturursak, işte bataklıktan kurtulma yolu. Sonra mahallemizdeki faaliyet örnek olacak ve diğer mahallelere yayılacaktır. Zorlamadan, onlar karşı çıkmadan yayılacaktır. Bize saldıracaklar ama biz sabredeceğiz. İşte o zaman münafıklıktan kurtuluruz.

وَمَنْ يُضْلِلْ اللَّهُ (Va MaN YuWLılLAHu)  “Allah kimi idlâl ederse.”

Kelamın en zor ve karışık problemi budur. “Allah kimi idlâl ederse”; demek ki Allah dalâlete sokuyor, o halde kulların ne kusurları vardır ki Allah onları cezalandırıyor? Allah insana önce küfrü mü imanı mı seçmek istediğini soruyor. Baştan insana sen bunu seç demiyor. Hangi takımda oynamak istediğini soruyor. O isterse iman takımında, isterse küfür takımında oynar. Bunu seçmekte serbesttir. Ancak seçtikten sonra ise artık takımda kendi rolünü oynamasını ister. Küfürde bile münafıklığı istemez. Eğer tevbe edeceklerse takımlarını değiştirebilirler. İman takımına kendilerini transfer edebilirler. Ama onlar küfür takımında iken küfür üzerinde sadık olmaları gerekir. Biz münafıkların kurtulmaları, doğru yola gelmeleri için çalışıyoruz. Bu kadarı meşru ve görevimiz ama o münafıklar için bizim içte bölünmemiz yanlıştır. Çünkü biz onları kurtaramayız. Onlardan kimin hidayet edeceğini biz bilemeyiz. Biz herkese eşit muamele gösteririz. O sebepledir ki bir kimsenin mü’min olması için merasime gerek yoktur. “Ben müslimim” demekle müslim olur, “ben mü’minim” demekle mü’min olur. Kabul merasimi olmadığı gibi tard da yoktur. Kimse kimseyi aforoz edep İslâm dininden çıkaramaz. Dolayısıyla biz bütün insanlara insanlık muamelesini gösteririz.

Burada bir soru daha sorulur. Peki, ya bütün insanlar iman takımında olmak isteseler, o zaman küfür takımı nasıl oluşturulacaktır? O zaman Allah yeni insanları var eder ve o kadar çoğaltır ki, karşı takım oluşur.

“Eğer insanlar inansaydı biz göklerin kapılarını açardık.” demektedir. Zaten bizim karşı takımımız uygarlıktır. Uygarlaşma yolunda süratle ilerlerdik. Bozulduğumuzda karşı takım oluşmuş olurdu. Bozulmasak da süratle evrimleşmeye devam ederdik.

Allah’ın idlâl etmesi” demek, dalâlette kalmak isteyenlere kalma imkanını sağlaması demektir. Çünkü Allah istemeseydi onlar dalâlette olamazdı. Allah’ın istemediğini siz isteyip zorlama yapmayın demektir. “Dinde zorlama yoktur” ifadesinin buradaki izahıdır.

فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَبِيلًا(88) (FaLan TaCıDa LaHUv SaBIyLan)  “Sen ona bir sebil vecd edemezsin.”

Yani; batağa batmış olanları artık bataktan çıkaramazsın. Sen onların kolundan tutup çıkarmaya çalışırsan, sen de onlarla beraber batarsın. Biz Saadet Partisi veya AK Parti’yi adam edeceğimizi zannediyorsak, yanılırız. Onlar kendi tarihi ömürlerini doldurmuşlardır. Bataklıktan çıkma niyetleri yoktur. O partilerin içinde mümkün de değildir. Bununla beraber onlarla ilgilenmeliyiz. Takiyye yapmadan aralarında bulundururlarsa, bulunmalıyız. Onları kurtarmaya çalışmalıyız. Ama onların örgüt hâlinde değişeceklerini sanmak mümkün değildir. Peki, bu partilerin içine niçin girip faaliyet göstereceğiz?

Adil Düzen” ekseriyet partisi ile gelemez, ama “Adil Düzen”e particilik mani değildir. Biz onlara doğru siyasette yardımcı olalım, onlar da bize Adil Düzen işletmelerini kurmamızda yardım etsinler. Bu önerileri onlara götüreceğiz. Partiye değil, partidekilere götürmeliyiz. Onları buna davet etmek için yardımlaşacağız. Bu partilerle böyle bir uzlaşmaya gidebilirsek; biz Adil Düzen işletmelerini kurarız, onlar da siyasetlerine devam ederler. Sonra Adil Düzen işletmeleri yaygınlaşınca, Adil Düzen Partisini kurmamıza bile gerek kalmadan onları “Adil Düzen” siyasetinde birleştirmiş oluruz. 

O halde bu âyetler bize nasıl davranacağımızı açık bir şekilde ifade etmektedir. Taviz vermeden “Adil Düzen”i anlatabilmemiz için partiler dahil diğer sosyal grupların hepsiyle ilişkilerimiz olmalıdır. Onlar iyi işler yaparken yardım etmeliyiz. Biz de partici olmalıyız. Ama kesin olarak bilmeliyiz ki, bir defa batağa batmış partileri o bataktan çıkaramayız. Böylece siyaset var olacak ama bundan sonra bir yenilik yapamayacaktır.

***

وَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ  (VadDUv LaV TaKFuRUvNa)  “Sizin küfrettirmenize meveddet ederler.”

Küfür” nedir? Bile bile yanlış yapmaya devam etmek, yanlışı savunmaktır.

Münafıklar sizin iman etmenizi istemezler. “Adil Düzen” taraftarı olmanızı istemezler. Ellerinden geldiği kadar taraftarlarının, hattâ başka insanların da “Adil Düzen”i duymasını istemezler. Sizin faaliyetleriniz için toplantılar yapılmasına canları sıkılır. Konuşmalarda sizlere yer vermezler, söz söyletmezler.

Gazeteler, radyolar, televizyonlar, kitap satıcıları sizin için kapalıdır. Kitap basarsınız ama satamazsınız. Çünkü gizli ambargo koyarlar. Bir yerde derslere başlarsınız, münafıklar gelip hemen onları ayartır, sizin derslerinizi bıraktırırlar. Hâsılı, siz ne yaparsanız onu yaptırmaz, sizin başarınızı istemezler. Sizin de küfretmenizi, yani takiyye yapmanızı, yani münafık olmanızı isterler. Oysa siz onların iman etmesini istersiniz, bataklıktan kurtulmalarını istersiniz. Onlar ise; ‘biz battık, onlar da batsın’ derler!

كَمَا كَفَرُوا  “Nasıl küfrettilerse sizin de öyle küfretmenizi isterler.”

Kendi aralarında birlik ve beraberlik içinde değildirler. Buğuz ve kin içinde birbirlerine saldırmaktadırlar. Ama size ambargo koymakta ittifak içindedirler. Şeytanları ile beraber işbirliği hâlindedirler.

Allah bize bunu bildirmekte, onların tutumlarını anlatmaktadır ki, yolumuzu şaşırmayalım. Başımıza gelenler ve onların yaptıkları bizi yıldırmasın. Biz ise onların yaptıklarına hep sabrederek yolumuza devam etmekteyiz. Biz kendimizi yetiştiriyoruz. Bir gün kendimizi yetiştirdiğimiz zaman onlar bütün yaptıklarından meyus olmuş ve kenara çekilmiş olacaklardır. Dün Tayyib’i hapsettiler, milletvekili yapmadılar; şimdi başbakanları oldu. Kucak kucağadırlar. Allah istediğini istediği yere getirir, kimse onu önleyemez.

Bizim görevimiz iktidar olmak değil, Allah’ın indirdiği Kelamı öğrenmek ve öğretmektir. Onunla çağımızın sorunlarını çözüp ortaya koymaktır. Ulusal dilimizle ifade etmektir. Yarın “Adil Düzen” hep Arapça ortaya konacaktır. Ama sadece Türkler tarafından değil, dünyada ulusal dillerle Kur’an ortaya konulduğunda, çağımıza göre içtihatlar yapılıp “Adil Düzen” ortaya kondukça, bunlar arasında bir ortak çalışma olacak ve III. Bin Yıl Uygarlığının “Adil Düzen”i Arapça dil ile ifade edilecektir. Onlar bütün bunlardan uzak, bizim de bunları yapmamamızı istemektedirler. Oysa ilmin ne zararı vardır? Bil de yine istersen yapma.

Burada “Meveddet” kelimesi kullanılmıştır. Güya bunu bizim iyiliğimiz için yapmaktadırlar. Kur’an okumayı yasaklıyorlar. Gerekçeleri de hazırdır. Kur’an okuyan çocukların zekâları gelişmiyormuş! Ondan sonra bu geri zekâlıları yarıştırırken ayaklarına kilolarca ağırlık bağlıyorlar ki, onların önüne geçmesinler diye!..

فَتَكُونُونَ سَوَاءً (Fa TaKUvNUv SaVAEan)  “Eşit olmanızı isterler.”

Onlar bilmeyecekler. Siz de bilmeyeceksiniz. Tevhidi tedrisat bu demektir. Serbest öğrenimin yasaklanması bu nedenledir. Kendileri okumuyor, tembeldirler. Sizin de okumanızı istemiyorlar.

Bir ara İzmir’de mühendislik okulunda ders veriyordum. Baktım, okul dahil herkes, bir şey öğretilmesin istiyor. Güya dersler yapılsın, diplomalar alınsın ve dostlar alışverişte görsün. Ben öğrencilerime şunu söyledim: “Ben dersleri ciddi yapacağım. Benim derslerimi dinlerseniz anlarsınız ve seviyeniz de yükselir. Yalnız beni can kulağı ile dinleyeceksiniz. Yoklama yapmıyorum. İster devam edin, ister etmeyin. Hepinize vize verecek ve geçireceğim. Tek ricam vardır, öğrenmek isteyenlere mâni olmayın.” Ellinin üstünde öğrenci vardı. Bir baktım, şiddetli mukavemet ortaya çıktı. İdareye şikayetler gitti. “Seviyemizin üstünde anlamadığımız şeyleri anlatıyor.” dediler. Bununla beraber kimse dersleri bırakmadı. Yoklama yapmadığım halde sınıf hep dolu kaldı. İmtihanlarda da başarılı notlar aldılar. Çoğu anlattıklarımı öğrenmiş, kafalarını çalıştırmaya başlamışlardı. Niçin geliyorlar diye merak ettim. Psikoloji şu; biz bilmiyorsak kimse bilmesin, eşit olalım. Ama eğer birileri bilecekse biz de bilelim. Bir sömestrden sonra ders vermemi bıraktırdılar.

Kur’an Kurslarının, İmam-Hatip Okullarının ve tarikatçılığın yasaklanması hep bu eşit olma sevdasından ileri geliyor. Onlar namaz kılmıyor ya; biz de kılmamalıyız! Namaz kılan cumhurbaşkanı olmamalıdır. Eşit olmalıyız. Batılıların kişisel ahlâkları bozuk; Türklerin de bozuk olmalıdır! Ayrıca meslek liseleri kapatılacak ki biz Batı’nın sömürüsü altında olmaya devam edelim.

İşte bu gibi sebeplerden dolayı biz kendimizi yetiştirmeliyiz. Onların peşlerine takılır, onları adam etmeye çalışırsak; onlar bizi kendi seviyelerine indirirler.

فَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ أَوْلِيَاءَ (Fa Lav TatTaPıÜUv MıNHuM EaVliYAEa) 

“Onlardan veli ittihaz etmeyiniz. Onlarla dayanışma ortaklığını kurmayınız.”

İşte Avrupa Birliği’ne girmek bunun için meşru değildir. Zinayı meşrulaştıracaksın, faiz batağı içinde kalacaksın; ondan sonra Avrupa Birliği’ne gireceksin ve kurtulacaksın! Biz Avrupalıların, Amerikalıların, hattâ Yahudilerin  düşmanı değiliz. Biz onları insan oldukları için seviyoruz. Hele İbrahimî dinden oldukları için  onların kardeşiyiz. Biz onların sömürüsüne karşıyız, biz onların zinasına karşıyız, biz onların küfrüne karşıyız. O bataklıkta olanlarla işbirliği yapamayız. Onlarla dayanışma kuramayız. İşte bizden yasaklanan budur.

Biz Avrupa Hıristiyan olduğu için onlara karşı değiliz. Tam tersine, biz Avrupa Hıristiyan olmadığı için Avrupa’ya karşıyız. Lâikliği dinsizlik ve ahlâksızlık olarak anladıkları için karşıyız. Karşıyız da ne yapıyoruz? Silahlı teşkilat mı kuruyoruz? Onlara savaş mı açıyoruz? Onlarla beşerî ilişkileri mi kesiyoruz? Hayır. Sadece onlara yanlış olduklarını söylüyoruz. Türklerden onlara katılan kimselerin de uçurma yuvarlandıklarını söylüyoruz. Biz dünya ile birleşmeye hazır olmalıyız. Ama Avrupa İnsan Hakları müktesebatında değil, insanlığın Hz. Adem’den beri gelen müktesebatında, ilâhi kitapların müktesebatında birleşmeliyiz.

حَتَّى يُهَاجِرُوا  (XatTAy YuHaVCıRUv)  “Hicret etmedikçe”

Burada çok önemli şeylerden bahsedilmiş oluyor. Şimdiye kadar bize öğretilenler alt-üst oluyor. Önce ‘size selâm verenlere siz de selâm verin’ deniyor. Barış isteyenlerle barış yapın diyor. Sonra da onlardan münafık olanlardan bahsediyor. Yani, burada anlatılanlar yurt dışında olanlardır. İçimizdeki münafıklar değil, dışarıda olan münafıklardır. Dışarıda olup Türk veya Müslüman olanlardan bahsediyor. Kesin kural konuyor.

Evet, orada yaşayanlar, ülkemizin varlığı için değil, kendi ülkelerinin varlığı için yaşayacaklardır. Orada o devlete karşı münafıklık yapmayacaklardır. Eğer orada yaşamaları onlara zor geliyorsa, altı milyar insan ülkemize hicret etse, biz onları kabul edeceğiz. Biz kimseye ülkemizin kapısını kapatamayız. Çünkü burası İslâm ülkesidir. Ama orada kalanlar, o ülkelerin dirlik ve düzeni için uğraşmalıdırlar. ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ budur.

Biz bu sebeple başka ülkelerin iç işlerine karışmamalıyız. Ülkemize göç ettikleri zaman kapımız sonuna kadar açıktır. Bugün artık toprakla geçinilmiyor. Üretim yapan makine olsa bile, sonunda onu kullanan yine insandır. Sonra, asıl olan pazardır, pazar da insandır. Altı milyar insan Türkiye’ye gelse dünya yine bizim olur. Çünkü iş yapmak için yine bizden emek isteyecekler. Mallarını yine bize satacaklardır. Münafıkların muhacereti, münafık kavramını değiştirdiği gibi hicret kavramını da yenilemiş olmaktadır.

فِي سَبِيلِ اللَّهِ  (FIy SaBıLı EalLAHı)  “Allah’ın sebilinde”

Hicret ‘Allah yolunda’ olacaktır. Yani siyasi hicret olacaktır. Yoksa sadece biz Türkiye’de daha fazla iş yaparız diye hicret ederlerse, onlarla velayet kurmayız. Onları ülkemize alıp yerleştiririz, ama onlarla dayanışma ortaklığına girmeyiz. Dayanışma ortaklığına girebilmemiz için onların “Adil Düzen”i benimsemiş olmaları ve bu düzen için canlarını vermeye hazır olmaları gerekir. Onları dayanışma ortaklığına almayınız denmektedir.

Demek ki, dışarıda ikamet edip Türkiye’de askerlik yaparak vatandaş olmak isteyenlere askerlik yaptırılmaz. Eğer dışarıda yaşayacaklarsa, oranın müslimi olup yaşarlar. Türkiye ile dostlukları devam eder. İki devlet arasında barışı ve yararları sağlarlar. Demek ki bizim yurt dışında olan kimseleri asker yapmamız caiz değildir. Ülkemizde olan azınlıklar da başka ülkenin askeri olurlarsa Türk vatandaşı olamazlar.

فَإِنْ تَوَلَّوْا (FaEıN TaValLaV)  “Tevelli ederlerse.”

Bir ülke ile savaş başlar. Orada oturan ve bizden olmak isteyen kimselerden oradan hicret etmeleri istenir, oradaki mal ve mülklerini terk etmeleri istenir. Bize gelirlerse artık ülkemizin vatandaşıdırlar. Gelmeyin diyemeyiz. Müslim olarak gelirler, cizye verirler ve ülkemizde yaşarlar. Mü’min olmak isterlerse, asker olmak isterlerse de asker olurlar. Böyle yapmaz da savaştığımız ülkenin içinde kalırlarsa, bizim için onların diğerlerinden hiçbir farkları yoktur. Onları da diğer suçlular gibi yakalarız. Ne gerekiyorsa onu yaparız. Onların ülkelerinde yaşayacak, yararlanacak, onlara vergi verecek, destekleyecek. Bizimle savaş başladıktan sonra biz galip gelince bu sefer de bizim vatandaşımız olacak, yararlanacak, böylece iki yüzlülük onlar için yarar teşkil edecek. Bu takdirde -nerede olurlarsa olsunlar- onlarla diğer yabancılar arasında bir fark yoktur.

فَخُذُوهُمْ  (FaPuZuHuM)  “Onları tutuklayınız.”

Savaşın ilk kuralı şudur. Savaşmayanları tutuklarsın, savaşanları da öldürürsün. Savaşma durumunda değilseler veya savaşmıyorlarsa, onları tutuklarsın, esir edersin. Diğer esirlere ne muamele yapılacaksa bunlara da o muamele yapılır. Zimni yapılıp Müslim olarak bırakılabilir. Yahut köleleştirilebilir. Diğerlerine ne işlem yapılıyorsa onlara da o yapılır.

وَاقْتُلُوهُمْ   (VaQTuLUvHuM)  “Onları katlediniz.”

Yani; savaşanları katlediniz. “Ve” harfi ile geldiği için ikisi de yapılacaktır. Aynı kimse hem tutuklanıp hem öldürülemediğine göre; demek ki kimini tutuklayın, kimini de katledin deniyor. Kimileri içtihatla ayırıyoruz. Savaşanlar katledilecek, diğerleri tutuklanacaktır. Burada esir ediniz denmediğine göre tutuklamanın başka sonuçları da olabilir.

حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ (XaYÇu VaCadTuMUvHuM)  “Nerede bulursanız.”

Burada savaşın başka bir kuralı daha gelmiş oluyor; bu da katletme savaş esnasındadır. Bulduğun yerde katlediyorsun. Daha teslim almadan katlediyorsun. Esir ettikten sonra zaman geçince artık katledemiyorsun.

Savaş esirleri savaş içinde belli yerlere nakledilir ve silahtan tecrit edilir. Geri hizmetlere verilir ve istihdam edilir. Yeni saldırı veya isyan hareketini yapmadıkça katlolunmazlar. Katl ancak savaş esnasında vardır ve nerede bulunurlarsa orada katledilebilirler. Esirler istihdam edilir ve yaptıkları işlere göre karınları doyurulur. Ama artık öldürülemezler. “Nerede bulursanız orada öldürün”ün mânâsı budur.

Esas olan öldürmemektir. Bir kişiyi öldüren bütün insanları öldürmüş olur. Savaşta öldürme meşru kılınmıştır, istisnaidir. Onun için cevazı ifade eder. Savaşta boğuşurken öldürülür. Silahlı olanlar öldürülür. Silahsız olanlar tutuklanır. Biz muktedir olmadan silahlarını bırakarak teslim olan kimseler artık öldürülemez. Çünkü Kur’an selâmı verene sen de karşılık ver diyor.

وَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ (VaLAv TatTaPıÜUv MıNHuM)  “Onlardan veli ittihaz etmeyin.”

Ülkemize hicret etmeyen kimse, vatandaş olmayan bir kimse, Türkiye’de dayanışma ortaklığını kuramaz. Ne ilmî, ne siyâsî, ne dinî, ne meslekî dayanışma ortaklığını kuramaz. Bucak, il, ülke içinde dayanışma kurabilmek için oranın sakini olmak gerekir. İnsanlar seyahat hürriyetine sahiptirler. Hac yolları tüm insanlığa açıktır, denizler ve uzay tüm insanlara açıktır. Ülke içinde de bölgelere ve illere ait olmayan dağlar o ülkenin halkına açıktır. İllerde de ormanlar ve ilçe merkezleri tüm halkına açıktır. Her bucak kendi topraklarına sahip olur. Oralarda mülk edinilemez. Ancak oranın sakinleri mülk edinebilir. Konuk olarak her yerde bulunabilir ve iş yapabilir. Ancak oranın yönetimine karışamaz. Oranın savunmasına da giremez. Sosyal güvenliği de olamaz. Bu ne “nasir” ne de “veli” demektir.

وَلِيًّا (VaLıyYan)  “Veli ittihaz etmeyin.”

Yukarıda evliya ittihaz etmeyin denmiş, yani dayanışma ortaklığına almayın denmiş olmaktadır. Burada ise “Veliyyen” denmiştir. Dayanışma ortaklığının kurucusu, sorumlusu kastedilmektedir. Bucakta ancak bucaklı orta ehliyetli, ilde ancak o ilin sakini yüksek ehliyetli olan, ülkede ise ancak o ülkenin vatandaşı üstün ehliyetli dayanışma ortaklığını kurabilir.

وَلَا نَصِيرًا(89) (Va LA NaÖıRan)  “Nasir de ittihaz etmeyin.”

Veli” dayanışma ortaklığının başkanlarıdır, şûra üyeleridir. Ama acaba “Nasir” nedir?

Nasir” de genel hizmetleri görenlerdir. Bakanlar ve il hizmetlileridir. Çünkü bunlar yardımcıdır.

Genel hizmetlerde son söz hizmet alana aittir. Dolayısıyla yardım mahiyetindedir. Hizmetlilere ‘nâsır’ denmektedir. Bunun anlamı, hizmetin karşılıksız olması demektir.

“Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası” buna göre düzenlenmiştir.

Buradaki velilikten onlarla alışveriş yapmayın anlamı çıkmadığı gibi; onlara iş yaptırmayın veya onlara iş yapmayın anlamına da gelmez. Fail kalıbı, sıfatı müşebbehedir. Geçici arkadaşlığı ve yardımlaşmayı içermez. Resmen görevli olan kimseler demektir. Hicret etmek tamamen serbesttir. Ama hicret etmeden yabancıların kamu veya genel hizmetlerde istihdamı meşru değildir.

“Adil Düzen Anayasası”nın delillerine tam ulaşmamız için Kur’an’ın tamamının bizim usulle tefsir edilmesi gerekir. Bizim bunları bitirmemiz mümkün değildir.

Siz ‘ekol’ oluşturacak ve kendiniz istinbatlara devam edeceksiniz. Bütün Türkiye, bütün Müslümanlar, bütün insanlık bu çalışmaya katılacak ve sorunlarını çözecektir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org    (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ - 308 ADİL DÜZEN DERSLERİ - 138 İstanbul, 10 Haziran 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

(Selahattin Öztürk ve Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

ÇAĞIMIZIN SORUNU ‘MESKEN’; VE ‘ÇÖZÜM’

Bugün asgari ücret 400 YTL’dir. Karı koca çalışsa ve aylık gelirleri 800 Lira olsa bile, bunun en az 300 lirasını kiraya vermektedirler. Yani gelirlerinin %40’ı kiraya gitmektedir. Bir de çeşitli sebeplerle çalışamadıkları günleri düşünürsek, o takdirde borçlar içinde boğulup gitmektedirler demektir. Ayrıca, arandığında bir de ev bulunamamaktadır.

80 metrekarelik bir ahşap evin maliyeti 60 metreküp kerestedir. Bir metreküp keresteyi 200 YTL olarak alırsak, bir evin maliyeti 12 000 YTL’dir. 13 Ocak 1978 tarihinde yayımlanan 23 sayılı Akevler dergisinde bir dairelik evin betonarme maliyeti için de 1200 DÇ (demir-çimento) bulunmuştur. Bugün 1 DÇ (demir-çimento) 10 YTL’dir. O halde betonarme maliyeti de 12 000 YTL’dir.

Bir ahşap ev dahi bir insanın ömrü içinde yeterlidir. Memleketteki babamın ahşap evi 120 senelik olduğu halde hâlâ duruyor. Demek ki bir ahşap ev 40 yıl rahatlıkla kullanılabilir. Kârını da ekleyecek olursak, 20 yılda kendisini amorti etmelidir. Demek ki 12 000 YTL 240 ayda amorti edilecektir. Bu da ayda 50 Yeni Türk Lirası etmektedir. Bu durumda mesken masrafımız bugün ödediğimiz kiraların altıda birine düşer. Betonarme evler için bu 100 metrekaredir. Ahşap evler için balkonlar hariç 64 metre karedir.

Şimdi sorulacak soru şudur:

-Ayda kaç lira yatıralım ki, çocuklar evleneceği zaman birer eve sahip olsunlar?

Bunun için bilgisayara şu programı yüklerseniz bunu kolayca hesaplayabilirsiniz. 

a = 1 / 240: For L = 3 To 6: b = 1: M = L * 5 * 12: For K = 1 To M: b = 1 + b * (1 + a)

Next: Print L, M, b, 12000 / b: Next

15 sene için ayda 45 YTL, 20 sene için 30 YTL, 25 sene için 20 YTL, 30 sene için 15 YTL’yi her ay yatırmak gerekmektedir. Mesken meselesini kız ve erkek için ortak olarak düşündüğümüz zaman; 15 yıl sonra evlenip de evlerine geçebilmeleri için her ay onlar adına şirkete veya mesken kooperatifine 22.5 YTL yatırmak gerekmektedir. 20 yıl için de 10’ar YTL yatırmak yeterlidir.

Ne yapmamız gerekir?

Bir inşaat ortaklığını kurmalıyız. Bankada hesap açtıracağız. Herkes her bir çocuğu için ayda 10 ile 20 YTL arasında bir miktarı yatıracaktır. Ortaklar olarak her ay bir ev alabilmeliyiz. Eğer bir ev 50 000 YTL ise; bu hesaba göre 5000 ortak bulmalıyız. Yani, ayda bir çocuğu için 10 (on) lira verecek 5000 ortak İstanbul gibi bir yerde rahatlıkla bulunabilir. İşte bu ortaklık organizasyonu gerçekleştirilirse, 15 beş sene sonra evlenen çocuklara 100 metrekarelik ev vermiş oluruz.

Çocuklarımıza bunu verebilmemiz için önce inşaat şirketi kurmalıyız. İnşaat şirketi kendisi evleri inşa edebilmelidir. Şirket kurulup evleri kendisi inşa etmezse 12 000 liraya bir ev inşa edemeyiz. Bunun için ortaklarımızın sayısını çoğaltmamız gerekir. Her sene ortalama 200 ev yapmalıyız. Ya da asgari olarak her ay on daire yapmalıyız. Bunun için 50 000 ortak bulmalıyız. İstanbul’da çocuğu için ayda 10 ile 20 lira arasında bir miktarı verecek elli bin kişi bulabiliriz. Demek ki, biz beş sene içinde bir bin hanelik site kurabiliriz.

Bunu başarsak bile, bu da yeterli değildir. Çocuklar 15 yaşına geldiler ve biz bunları nişanladık. Resmen evlenemedikleri için sadece nişanlıyoruz. Ev verdik, ama iş veremedik!..

O halde çocuklarımız için bir de iş yeri düşünmemiz gerekir. Ebeveynler iş yeri için de 10 ile 20 lira vereceklerdir. 1000 hanelik mesken sitesinin yanında 2000 kişi çalıştıran bir de iş sitesini kurmamız gerekir. Bü iş sitesi mesken sitesinden ayrı olacak ama çok uzak ve dağınık olmayacaktır.

Bin metrekarelik bir arsa üzerinde 100’er metrekarelik dört daire yerleşir. Binamızı on katlı yaparsak, bir blokta kırk daire olur. 25 blok bir site eder. O halde bize 25 bin metrekarelik yer yetecektir.

Demek ki, birbirini tamamlayan iki site için birbirinden ayrı 25 dönümlük iki tarla gerekmektedir. Ondan sonra da on sene sonra teslim etme taahhüdünde bulunarak ortaklardan çocuk başına 25 YTL ödenmek üzere ortak etmeye başlamamız gerekmektedir.

Bu iki yerin arazilerini almadan bu projeye başlamamız hatalı olur. Aksi halde havada satmış oluruz. Her şeyden önce arsalarımız olmalıdır. Ondan sonra bu işi yapabiliriz. Böyle bir araziyi belediyeden, devletten ve şahıslardan isteyebiliriz. Bedava vermeyecekler; ancak biz onlara ortak buldukça, gelen paranın beşte birini taksit taksit arsa parası olarak yatıracağız. Arazi tarla bile olmayacak. İşyeri ile beraber bir köyde, bir dağda kurulabilecektir.

Bu hususta ileride size bir sözleşme örneğini vereceğiz.

Akevler İstanbul Konut Yapı Kooperatifi böyle bir sözleşme ile işe başlayacaktır.

Ne zaman?.. Pek yakında; siz derin uykunuzdan uyandığınız zaman!..

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org    (0532) 246 68 92

AKEVLER EKOLÜ” ÇALIŞMA PROGRAMI

İnsanlık tarihte evrimler geçirmiştir. Toplayıcılık, avcılık, çobanlık ve tarımcılıktan sonra; Mezopotamya’da M.Ö. 3000 yıllarında devlet aşamaları başlamış ve 1000’er yıllık geçmişi ile 5 büyük evrim geçirmiştir. Site devletleri, ulusal devletler, şeriat devletleri, imparatorluklar ve lâik devletler aşamaları ile bugüne gelinmiştir.

Lâik devlet” demek, değişik din ve inanışlardaki insanların bir arada yaşadığı devlet modelidir. Bu model İslâmiyet ile gelmiştir. İbranilerde üstün ırk vardır. Hıristiyanlarda tek din vardır. İslâmiyet’te üstün ırk yoktur; tek din ve tek mezhep de yoktur.

Doğu’da uygarlıklar oluşurken, Batı’da 500 yıl arkadan görülmek üzere kuvvet uygarlıkları gelmiştir. Hak uygarlıkları hukukta ve yönetimde evrim yapmış, kuvvet uygarlıkları ise ekonomide ve teknikte evrim yapmıştır. Mısır, Yunan, Bizans ve  Avrupa uygarlıkları peş peşe gelmişlerdir. Şimdi Avrupa Uygarlığı zirvededir. Çökmeye başlamıştır. Daha 500 yıllık ömrü vardır. Doğu uygarlığı ise yeniden doğmaktadır. 500 yıl içinde yücelecek, sonra çökmeye başlayacak ve bin yıl sonra yeniden ortaya çıkacaktır. Eski uygarlıklar yeni peygamberlerle ve yeni kitaplarla geliyordu. Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed peygamberler o uygarlıkları kurdular. Kur’an son kitaptır. Artık peygamberler de gelmeyecektir. “Kur’an” bütün asırlara ve topluluklara cevap veren bir kitaptır. Peygamberlerin yerini de “ilim” alacaktır. Bizim “Adil Düzen Çalışmaları” bu mahiyettedir.

Her medeniyet iki medeniyetin sentezinden doğar. Bu sebepledir ki İbraniler Mısır’a götürülmüştür. Hz. Musa Firavun’un sarayında ve Hz. Şuayb peygamberin yanında eğitilmiştir. İslâm Medeniyeti de Yunan Uygarlığı ile Kur’an’ın oluşturduğu Arap Uygarlığı’nın sentezinden doğmuştur. “III. Bin Yıl Uygarlığı” yani “II. Kur’an Uygarlığı” da “İslâm Uygarlığı” ile “Avrupa Uygarlığı”nın sentezinden doğacaktır. Bu hususta Muhammed İkbal; “Kur’an sana nâzil oluyormuş gibi oku!” demiştir.

Hamidiye Risalesi’ni yazan Hüseyni Cersî, modern ilimlerle Kur’an arasındaki uygunluğu ortaya koymuştur.

Mehmet Âkif; “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhâmı/ Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.” demiştir.

Bediüzzaman’ın talebeleri “Hangi ilimleri okuyalım ki Kur’an’ı anlayalım?” diye soruyorlar.

O da cevap olarak; “Siz fizik okumuyor musunuz, astronomi okumuyor musunuz? İşte onları okuyun.” demiştir.

Akevler Ekolübu çalışmaları kurumlaştırmak istemiştir. Uygulamalı denemelere girişmiştir.

Sizleri bize katılmaya dâvet ettiğimiz çalışmamız budur; Kur’an’ı asrın idrakine söyletme çabası.

Uygarlıklar Milâdî bininci yüzyılın başlarında doğarlar. Ama ondan birkaç asır önce Allah peygamberler gönderir ve hazırlık yaptırır. Bu işe bir ulusu görevlendirir.

III. Bin Yıl Uygarlığı”na da Allah “Türk Milleti”ni görevlendirdi. Türkiye’de yapılan inkılâplar bu amacı güdüyordu. Hz. Yusuf’un kuyuya atılması nasıl sonra hayır olmuşsa; “Batılılaşma hareketi” de böylece hayır olmuştur.

Dünyada iki uygarlığı öğrenmiş tek ulus var ve tek ülke var; o da “Türkiye”dir. Türkiye’de de bu hususta çalışmayı sürdüren yalnız “Akevler”dir. Sizlerin de bu hususta katkıda bulunmanızı istiyoruz.

ÇALIŞMA PROGRAMI OLARAK NELER YAPILACAKTIR:

1-       Önce Kur’an’ın mealleri okunacaktır. Bir araya gelen arkadaşlar Kur’an’ı mealleri ile okuyacaklardır. Bir meal bitince, başkasının meali okunacaktır.

2-       Sonra “Kur’an’ın Arapça okunması” öğrenilecektir. Bunun için bugünkü bilgisayarlardan yararlanılır. Yani, meal okunurken Arap harflerinden Kur’an’ın takibi de öğrenilecektir. Önce meal okunacak, sonra Kur’an âyet âyet okunacaktır. Böylece “Kur’an’ Arapçası”na aşina olunacaktır.

3-       Akevler”de hazırlanmakta olup üçte ikisi tamamlanmış “Kur’an’ın Öz Türkçe Meali” takip edilecektir. Bu meal iyi bir Türkçe ile yazılmıştır. Ama Arapça’nın mantığına vâkıf olabilmek için halkın kullandığı kelimelerle meal yapmak gerekiyor.

4-       Bundan sonra “Kur’an Kelimeleri ile Türkçe Cümleleri İçeren Meal” takip edilecektir. Bu meal de yine Akevler tarafından hazırlanmıştır. Üçte ikisinden fazlası bilgisayara geçirilmiştir. Bu meal de anlaşılarak takip edilecektir.

5-       Bundan sonra bu meallerle Kur’an birlikte okunacaktır. Önce herhangi bir meal, sonra öz Türkçe meal, sonra Osmanlı Türkçesi meal ve en sonunda Kur’an âyet âyet takip edilip hatmedilecektir.

6-       Bundan sonra “Kur’an’da geçen kelimelerin etimolojik lügati” hazırlanmaktadır. 1800 kelimeden 1400 kadarı yapılmıştır. “Kur’an Kelimeleri Etimolojik Lügati” okunacaktır. Kelimeler nasıl doğmuş, cahiliye döneminde nasıl manâlar kazanmış, Kur’an’da ona yüklenen manâlar nelerdir?

7-       Sonra “Fıkıh Usûlü” ilmi okunacaktır. Buna dair metinleri de hazırlamış bulunuyoruz.

8-       Değişik mezheplerin görüşlerini içeren, bizim görüşümüzü de kapsayan “Fıkıh Kitabı” hazırlanmıştır. Bunun da bir defa okunması gerekir. “Tac”ın tercümesi de okunmalıdır.

9-       En son hazırladığımız “İnsanlık Anayasası” da tedris edilenlerin sonu olmalıdır.

10-    Bu arada arkadaşlarımız “Matematiği” öğrenecekler ve “Çağdaş İlimlerin Metinleri” hazırlanacaktır. Onlar da ileride okunacaktır.

Bizim görüşüz şudur ki; insanlık artık Mezopotamya usûlü birkaç yıl tedris ile sorunları çözemez.

a)       Beşikten mezara kadar hem çalışacak hem okuyacağız. Ömrümüz çalışma ve okuma ile geçecektir.

b)       Çalışmalarımızı yazılı hâle getirip katkıda bulunmalıyız, bilgisayarlarda depolamalıyız; onları basıp yaymakla uğraşmamalıyız. İsteyenler oradan ileride yararlanırlar.

c)       Ana ders “Kur’an Arapçası” ile “Matematik” olmalıdır. Diğer bütün ilimler onların uygulaması olarak öğrenilmelidir.

d)       Bunları yaparken “siteleşmek” zorundayız. Evlerimizi yan yana getirmeliyiz, tüm bu çalışmalara “çocuklar” ve “kadınlar” da katılmalıdır. “Beşikten-mezara” bu demektir.

İlmî seviyeler şöyle ayarlanmalıdır: a) Beş vakit namaz kılınırken… …  

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3503 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2691 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2662 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2180 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2578 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2319 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2209 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2212 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2626 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2512 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 2020 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2374 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2322 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2466 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2467 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2426 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2640 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2468 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3082 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2703 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2696 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2776 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3183 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3059 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5526 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3582 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3108 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3901 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3754 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3465 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3913 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3872 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4151 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4688 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3043 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3150 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 4009 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3889 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2889 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3991 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7778 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5656 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4218 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3612 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3754 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4781 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4500 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4781 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4705 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4854 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4595 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3432 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4510 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3655 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5214 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3887 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5204 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5062 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4977 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3573 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3508 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3720 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5204 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4241 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5472 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4116 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5309 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4535 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4459 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4614 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4804 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5364 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4150 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5303 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4569 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3875 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4423 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4622 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4151 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4129 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4114 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4575 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5683 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9891 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4689 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3732 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3888 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3379 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3411 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3769 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5732 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4280 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3468 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler