Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 309
NİSÂ SÛRESİ 90-91.AYETLER TEFSİRİ
20.06.2005
1334 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   309

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi         17 - 20 Haziran 2005        Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;     309. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

*TEFSİR SEMİNERİ [Cuma Üsküdar (19.00-21.00);  Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00);  Pazartesi Ümraniye (19.00)]

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Lütfi Hocaoğlu, Reşat Nuri Erol ve …………… dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Üsküdar ve Ümraniye’de Reşat Nuri Erol tarafından;    diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır...

Hedefimiz; bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. Süleyman KARAGÜLLE

NİSÂ SÛRESİ TEFSİRİ – 34

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ   *   إِلَّا الَّذِينَ يَصِلُونَ إِلَى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ أَوْ جَاءُوكُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ أَنْ يُقَاتِلُوكُمْ أَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْ فَإِنْ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَأَلْقَوْا إِلَيْكُمْ السَّلَمَ فَمَا جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَبِيلًا(90) سَتَجِدُونَ آخَرِينَ يُرِيدُونَ أَنْ يَأْمَنُوكُمْ وَيَأْمَنُوا قَوْمَهُمْ كُلَّ مَا رُدُّوا إِلَى الْفِتْنَةِ أُرْكِسُوا فِيهَا فَإِنْ لَمْ يَعْتَزِلُوكُمْ وَيُلْقُوا إِلَيْكُمْ السَّلَمَ وَيَكُفُّوا أَيْدِيَهُمْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأُوْلَئِكُمْ جَعَلْنَا لَكُمْ عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا مُبِينًا(91)

إِلَّا الَّذِينَ يَصِلُونَ (EılLav elLAÜIyNa YaÖıLUvNa)  “Vasl eden kimseler böyle değildir.”

Düşman ülkelerinde olup onlarla oturan ve kalanlara savaş esnasında bunlar mü’mindir diye farklı muamele yapmayınız. ‘Savaşta onları yakalayın ve nerede bulursanız öldürün’ âyeti yukarıda geçmiştir.

Ancak bunlardan istisna edilenleri vardır. Barış zamanında düşman ülkelerinde oturmuş, hicret etmemiş ama savaşa zorlandığında savaşmak istemeyen bir grup insan varsa; iltica ederlerse onlarla savaşmayın, onları tutuklamayın, onları öldürmeyin.

Vasl olmak” demek, bitişmek veya ulaşmak anlamına gelir. Dirseğe ‘mafsal’ denir. Birine bağlı olmakla beraber ayrılabilen yerlere ‘mafsal’ denir. Dirsek ve diz birer mafsaldır. Birinden ayrılabildiği için ‘fasl’ iki manâya gelir. Ayrı demek olduğu gibi birbirine bağlı demektir. Birine ‘fasl’ diğerine ‘vasl’ denmektedir.

Türkçede de buna benzer kelimeler vardır.

‘Bol’ kelimesi ile ‘böl’ kelimesi; ‘çok’ kelimesi ile ‘çök’ kelimesi bu kabildendir.

‘Düşmandan kaçmış ve size iltica etmiş kimseler, size ulaşmış kimseler’ denmektedir.

Yani, bu tür insanları biz kurtarmaya gitmeyiz; biz Irak’a gitmeyiz, Afganistan’a gitmeyiz, Kosova’ya gitmeyiz, Çeçenistan’a gitmeyiz; ama eğer onlar bize vâsıl olurlarsa, bize iltica ederlerse, o zaman onları mülteci olarak kabul ederiz. Onları savaşa da zorlamayız.

إِلَى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ (EiLAv QaVMın BaYNaKüM Va BaYNaHuM MIyÇAQun)

“Sizinle onlar arasında bir misak olan kavme vâsıl olurlarsa.”

Burada önce başkalarına vâsıl olmayı zikretmektedir. Çünkü savaşta iltica kolay iş değildir. Nereden imkân bulurlarsa oradan ülkelerini terk ederler. Sizin ülkenize gelmek isterler. Sizin onları kabul etmeniz gerekir. Çünkü onları yerlerinden yurtlarından eden sizsiniz. Siz savaş açmasaydınız onlar orada kalacaklardı. Şimdi hicret etmek istiyorlar. Onları göçmen veya sığınmacı olarak kabul etmekle yükümlüsünüz.

‘Aranızda misak bulunan kavme iltica edince’ size iltica etmiş olurlar.

Misak” sözleşme, anlaşma demektir. Dengi bağlayan ipe “Visak” denir. İnsanları birbirine bağlayan sözleşme de bir ip gibi kabul edilmiştir. “Misak edenler” nekire gelmiştir. Demek ki değişik şekilde misak yapılabilmektedir. Misakın şekli ne olursa olsun, içinde bununla ilgili hükmün olmasına gerek kalmaksızın bu göçmenleri kabul etmek  yükümlülüğündesiniz. Hattâ bunun aksine bir madde varsa o madde lağvedilir.

أَوْ جَاءُوكُمْ (EaV CavEUvKuM)  “Veya doğrudan size gelmişlerse.”

Veya doğrudan size gelmişlerse, ülkelerinden ülkenize doğrudan doğruya veya dolaylı gelmişlerse, bunları ülkenize kabul etmek zorundasınız.

Yeryüzü insanlığındır. Herkes işgal ettiği yerde savaşmadan yaşama hakkına sahiptir. Savaşı çıkarmakla onların huzurunu siz bozmuş oluyorsunuz. Sizin savaşmanız meşru sebebe dayanabilir. Düşman haksız olabilir. Siz mecburen savaşmak durumunda kalmış olabilirsiniz. Ancak meşru sebep size üçüncü şahısları mağdur etme hakkını kazandırmaz. Dolayısıyla hakkınızı alırken başkalarının haklarını da korumak zorundasınız.

حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ (XaÖıRaT ÖuDUvRuHuM)  “Sadırları hasr oldu.”

Başları daralmış olarak size gelirlerse.

Sadr” baş demektir. “Hisar” da kale demektir.

Hasrolmak” demek, daralmak ve sıkılmak demektir. Yaşadıkları memleketi ve iyi geçindikleri komşuları bırakmak zorunda kalmışlardır. Çünkü o ülke sizden olan kimselerle savaşmaktadır. O zaman ne yapacaklar? Size iltica edeceklerdir. Siz de onlarla savaşmayacaksınız. Onları da savaşmaya zorlamayacaksınız.

أَنْ يُقَاتِلُوكُمْ أَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُم (EN YuQATıLUvNAKuM EV YuQAvTiLUv QaVMaHuM)  

“Ne sizinle ne de kavimleriyle kıtal etmek istemiyorlar”

Ne sizinle ne de kavimleriyle kıtal etmek istemiyor, gönülleri buna razı olmamış da ülkelerini terk etmişlerse; onlarla savaşmayın, onları savaşa da zorlamayın. İltica ettikleri ülkelerde barınır kalırlarsa onlara dokunmayın. Size gelirlerse muhacir olurlar, mü’min veya müslim muhacir olurlar. Demek ki savaşmak istemeyen kimseler savaşa zorlanmayacaktır. Müslim olanlar cizye vererek savaşmak zorunda kalmayacaklardır.

Mü’minler için de savaşmamak için önemli bir kolaylık getirilmiştir.

1) Eğer savaş ülke dışında cereyan ediyorsa, oraya gidip savaşmak sadece gönüllü olanlar için sözkonusudur. Yurt dışına gönüllü olmadıkça kimse zorla gönderilemez. 2) İkinci bir kolaylık da şudur. Yurt savunmasında cephe seçme işi de yine kendilerine bırakılmıştır. Kişi kendisinin de savaşabileceği bir komşunun olmadığı yere gider. Böylece komşularıyla savaşmak zorunda kalmaz. “Adil Düzen Anayasası”na koyduğumuz hükmü bu âyet çok açık bir şekilde teyit etmektedir. İslâmiyet’te savaş, savaşın olmaması için meşrudur.

وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ (VaLaV ŞAEa elLAHu LaSalLAOaHuM GaLaYKuM) 

“Allah istese onları size musallat ederdi.”

Salata” doğranmış yaprak yiyecektir. “Taslit etmek” onu musallat etmek, yani doğramak için görevlendirmek demektir. “Onları size musallat ederdi” demek, onları düşmanlarınız tarafı yapardı demektir.

Savaşın temel kuralı düşmanı parçalamak ve ayrı ayrı yok etmektir.

Türkler tarihte dünyanın çehresini değiştiren iki savaşı kazanmışlardır. Birincisi Çinliler ile Müslümanlar arasında 751’de Kırgızistan’ın Talas kentinde olmuştur. Türkler Çinlilerle beraber idiler. Cephe değiştirdiler ve Müslümanların tarafına geçtiler. Böylece dünya Doğu’nun mistisizmi yerine Batı’nın pozitivizmine girdi. Türkler cephe değiştirmeseydi şimdi biz okullarımızda Çince okutacak, Budist olacaktık.

İkinci büyük zafer de 1071’de Malazgirt’te olmuştur. Hıristiyanlarla Müslümanlar savaşa girişmiş. Bizans ordusunda bulunan Peçenek ve diğer Türk kabileleri bu savaşta cephe değiştirdiler ve zafer kazanıldı. Öyle olmasaydı dünya şimdi hâlâ Ortaçağ döneminde yaşıyor olacaktı. Viyana’da da Kırımlıların onlar tarafına geçmesiyle yenildik. Yoksa şimdi Avrupa Müslüman olacak ve bugünkü uygarlık doğmayacaktı. İstiklâl Savaşı’nı da Rusların, Fransızların ve İtalyanların cepheden çekilmeleri ile kazandık.

فَلَقَاتَلُوكُمْ  (FaLeQavTaLuKuM)  “Sizinle kıtal yaparlardı.”

Allah’ın yardımlarının başta geleni, karşı taraftan bir gruba ilham ederek cephe değiştirmesi ile olur. Sizi kararlı ve azimli görürlerse onlar cephe değiştirirler. Bunun için şunları yapmanız gerekmektedir:

1) Ya galibiyet ya da yok olma, ya istiklâl ya ölüm. Ölmedikçe savaştan çekilmeyeceksiniz. Kararı ölesiye alacaksınız. Herkes şunu bilecek; ya kazanır ya da ölür.

2) Sabırlı olacaksınız. Gerekirse geri çekilecek ama teslim olmayacaksınız. Türk milleti inkılâplarda geri çekildi ama asla teslim olmadı. Ezan 27 sene sonra tekrar Arapça okundu. Tarikatlar devam etti. Okullar ve kurslar açtı. 28 Şubat AK Parti’yi iktidar etti. İç savaş çıkarmak isteyenlerin istekleri kursaklarında kaldı.

3) Üçüncü olarak, cepheyi parçalamak gerekmektedir. Başörtüsü üzerinde Türk milletinin gösterdiği sabır taraftarlarını gittikçe çoğaltmaktadır. Bir gün gelecek, Türkiye’de sadece sosyal baskı nedeniyle kimse başı açık gezemeyecek, çünkü başı açıklar öcü gibi görülecektir. Bunun sorumluları bugünkü başı açma yasağını getirenlerdir. Başörtüsü o kadar taraftar kazanacak ki, kimse başını açma ihtiyacını duymayacaktır. Başı açıklar baskıcı gözü ile görülecek ve ülkeyi terk etmek zorunda kalacaklardır. İran’da başı açıklık yasaklandı ama çarşaf zorunluluğu yoktur. Tesettürlü olmak şartı ile isteyen istediği kıyafetle gezebilir. Ne var ki %99 çarşaflıdır.

4) Dördüncü olarak düşmana iyi muameledir. Dostluktan korkmamak gerekir.

فَإِنْ اعْتَزَلُوكُمْ (FaEıN EıGTaZaLuKuM)  “Sizden i’tizal ederlerse.”

İ’tizal” savuşturma demektir. Görevden uzaklaşanlara “ma’zul” denir.

Sizden i’tizal ederlerse, kendi istekleri ile sizinle savaşmaktan vazgeçerlerse, sizden ayrı dururlarsa, size karışmazlarsa, sizden de karışmanızı istemezlerse, o zaman sizin onlarla savaşmamanız meşrudur. Demek ki barışın olması için onların teslim olmaları, bizim yönetimimize girmeleri, bize vergi vermeleri gerekmez.

İnsanlık Anayasası”nda bu şöyle ayrılmıştı. Bunlar eman içinde olan ülkelerdir. Bu ülkelere ‘daru’l-eman’ diyebiliriz. Buraya girenin mal ve canı mü’minlerin İslâm ordularının güvencesindedir. Bunlar ya savaşa katılır mü’min olur, ya da cizye verir müslim olur. Ama ülke daru’l-emandır.

Bir de kendileriyle savaş hâlinde olduğumuz ülkeler. Giriş ve çıkışın yasaklandığı ülke ‘daru’l-harb’dir.

Üçüncü ülke ise; giriş serbest değil ama çıkış serbestse, biz buraya hadise dayanarak ‘daru’t-terk’ diyorduk. Ancak bu âyet böyle ülkelere ‘daru’l-islâm’ denmesini bildiriyor.

فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ (FaLaM YuQAvTıLuKuM)  “Sizinle mukatele etmezler.”

Yani; savaştan vazgeçerler ve sizinle savaşmazlar. Mukatele sadece savunma mukatelesidir. Karşı taraf savaşmıyorsa siz de savaşmayacaksınız. Savaş barış içindir. Savaş asıl değildir. Ganimet için savaş helal değildir. Barış için savaş yapılır, ama savaş ganimeti meşru kılar. Tarlalarda çalıştırılmak için zenciler köle yapılamaz, ama savaş esirlerinden köle yapılabilir. Bizimle savaşmayanlarla biz savaşmayız. Yeter ki ülkelerinde bulunan bize katılmak isteyenlere çıkmaları için izin versinler, çıkış vizesini uygulamasınlar.

Çıkış vizesini uygulayanlarla savaş meşrudur. Suçlu da olsa ülkeyi terk eden terk eder. Gittiği devletten diyet istenir, tazminat istenir. Orada cephe kurar da saldırırlarsa, işte o zaman onlara savaşın kuralları uygulanır.

Hakemlerin karşısına çıkarlar veya hakem kararlarına karşın direnirlerse, onlara cebri infaz yapılıp katl olunurlar ve kanları heder olur. Suç işlemeyenler suçluların hizmetçisi yapılamaz. Hapis cezası verilemez.

وَأَلْقَوْا إِلَيْكُمْ السَّلَمَ (VaEaLQUv EıLaYKuMu elSaLaMa)  “Size selemi ilka ederlerse.”

Size barış teklifinde bulunurlarsa. Burada ‘sizinle barışırlarsa’ denmiyor, ‘size barışı ilka ederlerse’ deniyor. Bunun anlamı şudur. Barış herhangi şartlarla yapılmaz. ‘Barıştık’ dendiği anda barışmış olunur. Bu sebepledir ki İslâm ve iman için ‘ben müslüman oldum, ben iman ettim’ demek yeterlidir. Şartlar ise sonra müzakere esnasında belirtilir. İhtilaf hâlinde hakemlere gidilir.

Selemi ilka etmek” hakem kararlarına uymayı kabul etmek demektir. Hakem kararlarına uyan kimseler yakalanamaz, tutuklanamaz, hakem kararları dışında herhangi bir ceza verilemez. Devlet genel güvenlik amacıyla işkence yapmak zorunda kalırsa, suçunu itiraf etsin etmesin, işkence tazminatı ödenir. Suç sabit olmuşsa onun cezası ayrıca verilir. Yani, ben nasıl birini dövsem kısas yapılır veya tazminat ödersem, devlette de böyledir. Tüzel kişi olduğu için kısas yapılamayacağına göre tazminat ödenir.

Demek ki, sadece savaştan çekilmek yeterli değildir. Savaştan çekilmenin yanında hakem kararlarına uyma zorunluluğu vardır. Hakem kararlarına uymayanlarla savaş meşrudur. Bu âyet bize bunu ifade etmektedir. Bizi ülkelerine sokmasalar bile, eğer oradan çıkış serbest ise ve bize saldırmıyorlarsa, bir de hakem kararlarını kabul ederlerse, o zaman artık orası daru’l-islâmdır. Çünkü selemi ilka etmiştir. Daru’l-islâm yerine daru’s-selem diyebilir. Daru’l-islâm, daru’s-selem ve daru’l-harb. Daru’l-emanı aynı zamanda daru’l-islâm olarak alabiliriz. Çünkü fukaha şimdiye kadar öyle manâ verdi. Seri barış önerisidir. İslâm, barışa girmek demektir. Yani mü’minlerin emanını kabul etmek demektir.

فَمَاجَعَلَ اللَّهُ (Fa MAv CaGaLa elLAHu)  “Allah ca’letmedi.”

Ca’letmek” bir tabii kanunu koymak, doğal kuralı ortaya koymak demektir. Ayrıca sosyal kanunu koymak da ca’ldir. Topluluk içinde kurallar koymak da ca’ldir. İnsana topluluk içinde konan kurallara uymama gücü verilmiştir. Oysa tabiatta konan kurallara karşı gelme şansı yoktur.

İnsan her iki kuralı da kullanarak makine üretir veya sosyal yapıyı üretir. Kanunlara uygun olarak sözleşme yapar ve dernek veya şirket kurar. Kurallara uymayanlar da uymayabilir. Onlar da bu dünyada ve âhirette cezalarını çekerler. Afv edilebilir, takas yapılabilir. Yani hasene seyyieyi götürür.

لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَبِيلًا(90)  (LaKuM GaLaYHiM SaBIyLan)  “Sizin onların üzerine bir sebil ca’letmedi.”

Sebil” yol demektir. Başka yollarla kesişen paralel olan yollardan biridir. Yani, onların üzerine gitmek, savaşmak yolu kılmamıştır. Ancak hakem kararlarına uyularak hareket edilir. Böylece bizim yönetimimize girmeseler de, bize cizye vermeseler de; bizden ayrılmak, bizim iç işlerimize karışmamak, uluslararası ilişkilerde de hakem kararlarına uymak şartı ile bizim onlarla savaşma diye yetkimiz yoktur. Allah bize onlara saldırma yetkisi tanımamıştır. Müslümanlar; ‘biz uygarız, siz ise ilkelsiniz, sizi sömürme veya soykırım yapma hakkımız vardır’ gibi bir iddiada bulunamazlar. İsrail oğulları kendilerini bu mantık içinde yaşattıkları gibi; Hıristiyanlar da kendilerinde dünyayı istilâ etme hakkını böyle bulmuşlardır.

Osmanlıların Viyanalara kadar gitmesi hep karşı tarafın saldırılarına karşı yapılan savaşlarla olmuştur. Şeyhülislâmlardan fetva alınmış ve o fetvalarla oralara kadar gidilmiştir. Sonra Anadolu’da ve İstanbul’da kaleler fethedilmiş ama halk ile sokak kavgası yapılmamıştır. Halk Osmanlıları bir kurtarıcı olarak karşılamıştır. Müslüman devletler de şeriata uymayarak zulüm yapmış olabilirler. İlle de kendimizi ibra etmemiz gerekmez. Ama Kur’an’ın emri budur.

Kur’an bütün olarak ele alınmalıdır. Bir âyeti okuyup da orada verilen manâya dayanarak amel edilemez. Bir önceki âyette ‘onları nerede bulursanız öldürün’ diyor, burada ise ‘onlara dokunmayın’ diyor.

Bu iki âyet birlikte uygulanmadıkça Kur’an’a uyulmuş olmaz. Hattâ birbirinden çok uzakta olan âyetler de birbirini tamamlar. İçtihat bunun için gereklidir. İçtihatsız onun için amel edilmez.

Hz. Peygamber daha âyetler gelmeden önce bile uygulamalar yapmış ve Kur’an öyle anlaşılır hâle gelmiştir. Biz birden bütün âyetleri değerlendiremediğimiz için sünnete ihtiyacımız vardır. Kur’an’ı sünnetsiz anlamamız mümkün olmamaktadır.

***

سَتَجِدُونَ  (SeTeCıDuNe)  “Bulursunuz”

Topluluklar arasında savaş yapılırken iki cephe oluşur. Yöneticiler baskı yaparlar ve ordular birbirine karşı yürürler. Zafer kazanan yönetici olur, kaybeden canını vermiş olur. Ne var ki, hem ülkemizde savaşmak istemeyen, hem ülkelerinde savaşmak istemeyenler olacaktır. Bu sorun nasıl çözülecektir?

Savaşmak istemeyenler bedel vererek barış içinde yaşarlar. Cizye karşılığı onların güvenliğini gönüllü ordular sağlar. Kimileri ‘insan hakları’ diyerek ütopik şeylerle uğraşıyor. Akıllarınca köleliği kaldırıyor.

İnsan haklarının temel maddesi şu olmalıdır. Savaşmak istemeyen kişi savaşmaya zorlanmamalıdır.

Kendi ülkelerinde insanlar zorla savaşa götürülüyorsa ve onlar da savaşa gitmek istemiyorlarsa, ülkelerini terk etme ve savaşa gitmeme hakları vardır. Yukarıda, bunların içinden sizden uzak durur, sizinle savaşmaz ve barış yaparlarsa sizin onlara saldırmanıza yetkiniz yoktur denmişti. Aksini yapan, ülkelerinde kalıp onlarla beraber sizinle savaşmak istemeyen ama sizinle de anlaşma yapmayan topluluklardan bahsetmektedir.

Bunlar için “Se” harfini getirerek, yakında ikinci grubu da bulacaksınız denmektedir.

Yani, iki tarafı da oyalayan ve ne sizden ne onlardan olan, sizinle de barış anlaşması yapmayan topluluklar var olacaktır. Savaşın kuralı, savaş alanında bulunduğun müddetçe iki taraftan birinde yer alacaksın, savaş alanında tarafsız olarak kalmak savaşın kuralı olarak yoktur. Savaş cephe çatışmasıdır. Bu cephede isen sen de savunmaya katılacaksın. Karşı cephede isen onlara katılacaksın. Bundan dolayıdır ki savaş bittikten sonra savaş suçlusu diye bir şey yoktur. Savaş sonunda verilen ceza değil, tedbirdir. İleride olacakları önlemedir. Ancak savaş alanı dışına çıkmak, savaşmamak ve barış yapmak şartı ile korunmuş olurlar.

آخَرِينَ (EaPaRIyNa)  “Başkalarını”

Burada “Âhar” diğerleri demektir. Kurallı erkek çoğuldur. Nekiredir.

Yani, bunlardan birini bulursun ama başkaları da vardır.

Düşmana büsbütün iyi davranmak düşmanı azdırabilir veya yola getirebilir. Savaş, savaşın kuralları içinde ve sonunda savaşın sonuçlarını göze almak şartıyla yapılmalıdır. Savaş sonunda insanlar yine eski durumlarına döner, yaşayanlar sıkıntı çekmezlerse; savaşa katılır, yaşayanlar yaşar, ölenler unutulur gider.

Bu sebepledir ki savaşın sonunda komutana yetki verilmiş, gelecek için ne iyi ise o yapılacaktır. Bu kararın en ağır olanı, savaşçıları öldürüp kadın ve savaşmayanları esir etmektir. Bir topluluk savaşa girerken bunu göze almalıdır. En hafifi ise; haydi bir daha yapmayın deyip serbest bırakmaktır. Komutan bunları ve aralarında olanları uygulama hususunda karar verir.

Düşman ülkesinde bulunup samimi olan ve orasını terk edip bizimle barış anlaşmasını kuranlarla barışırız. Ama orada kalırlarsa, cephede olurlarsa, diğerlerinden farklı bir muamele görmezler. İnsanda da akyuvarlar savaş hücreleridir. Vücutta savaşı onlar verirler. Diğerleri sadece korunurlar. Aktif olarak mikroplara karşı savaş vermezler.

يُرِيدُونَ أَنْ يَأْمَنُوكُمْ (YuRIyDUvNA EaN YaEMaNuKuM)  “Sizden emin olmayı murad ederler.”

Yani; kim gelirse ona ‘paşam’ derler! Bunlar o ülkeye cizye veren kimselerdir.

Savaşta iken savaş alanında oldukları için onlar da düşman muamelesini görürler. Ancak savaş zaferimizle sonuçlanır da oraları işgal ettiğimiz zaman, siz onlara cizye verdiniz diye saldıramayız. Bize de onlara verdiklerine benzer cizye verirlerse, o zaman onları esir etmeyiz veya katletmeyiz. Bizim esir alacağımız kimseler savaşçıların kadınları ve çocukları olacaktır. Savaş mü’minler arasında olur. Müslimler cizye vermekle savaştan uzak durmuş olurlar ve onlara savaşanlara yapılan muamele yapılmaz. Yukarıdaki “SeTecidûne/ Mutlaka bulacaksınız” ifadesi ile, her ülkede böyle savaşmayan grubun olduğunu bildirmektedir.

وَيَأْمَنُوا قَوْمَهُمْ (Va YaEMaNUV QaVMaHuM)  “Ve kavimlerinden emin olmak isterler.”

Bu insanlar savaşmak istemezler. Kendilerini güven altında tutan, güvenlerini koruyan kimselere cizye vererek hayatlarını sürdürmek isterler. Böyle olanların üzerine gidip zorla savaştırmak yoktur.

Çağımız insan haklarına karşı bu cinayet işlenmektedir. Savaş her zaman varolacaktır, ancak savaş savaşmak isteyenler arasında varolacaktır. Herkes savaşmayacaktır. Kadınlar ve çocuklar savaşmayacağı gibi; erkeklerden istemeyenler de savaşa zorlanmayacaktır. Sadece, önce savaşı kabul edip sonra vazgeçmek isteyen devletini değiştirmek zorundadır. Bir de eğer savaş alanına girmişse, artık savaşçı olarak orasını terk edemez. Ama müslimler ve savaşmayan kadınlar her zaman savaş alanını terk edebilirler. Savaştaki insan hakları budur.

Yoksa; senin atom bomban yok, yapmayacaksın, ya da yapamayacaksın, onu kullanmak serbesttir! Ama sen biyolojik silah üretiyorsun, onu kullanmayacaksın! Böyle saçma kurallar olmaz. Savaş başlamadan önce savaş alanı ilân edilir. Bu düello alanı gibidir. Savaşmayanlar oradan boşaltılır. Savaşan güçler orada toplanır, orada savaşırlar ve her türlü silahı kullanabilirler. Galip gelen savaş konusu olan ülkenin sahibi olur.

كُلَّ مَا رُدُّوا إِلَى الْفِتْنَةِ أُرْكِسُوا فِيهَا (KulLUu Mav RudDUv EıLay eL FiTNaTı EuRKiSUv FıyHAv) 

“Fitneye reddolunduklarında oraya irkas olunurlar.”

FeTeNe” altın ve gümüşü pastan ayırmak için ısıtmak anlamındadır.

Topluluklar bozulmaya başladığında içlerinde fitne çıkar ve bu fitne sebebiyle o topluluk ya yok olur, ya da kendisini tedavi eder. İnsan vücudu da böyle değil midir? Bir anormallik olduğu zaman hastalanır ve vücut faaliyete geçer; ya kurtulur ya da ölür! Savaş bir topluluk için fitnedir.

Savaşa maruz kalmak, o topluluğun bozulmaya gitmesi, kendi kendisini düzeltememesidir.

Adil Düzen” Türkiye’ye barış yoluyla gelecektir. Gelmezse, savaş fitnesi çıkacaktır. Adil Düzenciler savaşmayacak; ‘zalim düzen’ içinde kendi aralarında fitne olacaktır. Bunun sonunda Adil Düzen kanlı olarak gelecektir. ‘Kanlı mı gelecek, kansız mı gelecek’ meselesi işte budur. Eğer yine de düzelmezse, o zaman devlet yıkılacaktır. Bunlar sünnetullahtır, tabiî sosyal doğanın kanunlarıdır. Kimse bu kanunları değiştiremez.

Bir an önce harekete geçip “Adil Düzen”i ülkemize getirmeliyiz. Yoksa fitne çıkar ve sonra kanlı olarak getirmek zorunda kalırız. Getiremezsek, hasta insanın başına gelen gelir.

Reksetmek” bataklığa batmak demektir. Fitneye bir defa battınız mı, oradan kurtulmaya çalıştıkça daha çok batarsınız. Birçok kereler bu fitnenin ortadan kalkması için dış güçlerin müdahalesi zorunlu hâle gelir.

İşte meşru savaş budur, başka ülkeyi işgal budur.

Irak içinde fitne olsaydı o takdirde ABD’nin müdahale etmesi haklı olurdu. Kosova’da ve Bosna’da böyle iç fitne oldu. Ama Irak’ta böyle bir şey olmadı. Şimdi İsrail’e müdahale edilebilir, çünkü fitne durmuyor. Şimdi biz Irak’a müdahale edebiliriz, çünkü ABD fitnesiz bir ülkeyi fitneli hâle getirdi. Artık ABD’nin çıkması da çok zor, çünkü battıkça batıyor!.. İşte bu sebepledir ki o ülkenin devleti yıkılmıştır. Halkın yeni yönetime yani fitneyi ortadan kaldıracak hükümete itaat etme görevi vardır. ABD’nin Irak’a müdahalesi yersizdir. Ama şimdi orada karşı çıkanları yok etme hakkı vardır.

Kur’an’da istila eden devlete karşı gelenlerin tenkiline hakkı olduğunu bu âyet ifade etmektedir.

فَإِنْ لَمْ يَعْتَزِلُوكُمْ (Feİn LeM YeGTeZiLuKum)  “Sizden i’tizal etmez iseler.”

Savaşın sonunda savaşa fiilen katılmayıp mâlen desteklemiş olanlar da savaşın içinde ülkelerini terk edenler gibi sizinle savaşmaktan vazgeçecekler, ayrı topluluk oluşturacaklar; kendi ocaklarını, kendi bucaklarını ve kendi illerini kuracaklar. Böyle yapmak zorundadırlar.

İ’tizal etmek” demek, ayrı topluluk oluşturmak demektir.

Türkiye’de azınlık haklarından yararlanmak isteyenler kendi ocak, bucak veya illerini kurabilirler.

Kürtler için de aynı çözüm vardır. Nüfusu bir milyonu geçmeyen illerini kurabilirler, nüfusu 10 bini geçmeyecek bucaklarını kurabilirler, nüfusu 100 kişiyi geçmeyecek ocaklarını kurabilirler. Kendi içlerinde tamamen serbest olurlar. Bu Kürt ilinde veya bucağında yaşayan kimselerden isteyen bedelli, isteyen de nöbetli olabilir. Böyle yapmaz da sizin içinize karışarak yaşamak isterlerse, onlara böyle yaşama hakkı verilmez.

وَيُلْقُوا إِلَيْكُمْ السَّلَمَ (Va YuLQUv EıLaYKuM SaLaMa)  “Size selemi ilka edecekler.”

Yani, hakem kararlarına uyacaklarını taahhüt edecekler.

Selem” barışı ilka etmektir. Bu da ancak hakem kararlarına uymakla mümkündür. Hakem kararlarını kabul etmeyenler barış içinde yaşayamazlar. Hakemler kararlı dengeyi oluştururlar. Hakemsiz barış, kararsız dengedir. Bozuldu mu, onu yerine getirecek güç bulunmaz; aksine irkas eder ve daha çok batarlar.

İllerden haraç alma yerine, ilde yaşayanlardan isteyenlerden cizye, isteyenlerden de askerlik hizmeti almak, hem istikrar için hem de halkın zulme uğramaması için gereklidir.

İl kurmuşlarsa kendi iç güvenliklerini kendileri sağlarlar. Hıristiyanlar veya Kürtler, değişmez. Bucaklar ise kendi hukuk düzenlerini kurarlar ve bucaklarını doğrudan doğruya yönetirler. Temsili yönetim uygulanamaz, ‘yerinden yönetim’ vardır. Merkezden müdahale yapılmaz. Merkezin kanunları oralarda geçerli değildir.

وَيَكُفُّوا أَيْدِيَهُمْ (VaYaKufFUv EaYDiYaHuM)  “Yedlerini üzerlerinizden çekmezlerse.”

Bundan önceki âyette savaşta savaş alanlarından ayrılanlardan bahsedilmişti. Onların içine oranın askerleri de dahildir. Şimdi ise askerler farklı muameleye tâbidirler. Oranın zimmileri farklı muameleye tâbidirler. Orada ‘sizinle mukatele etmezler’ deniyor. Burada da ‘yedlerini üzerlerinizden çekmezlerse’ deniyor. Savaş yerine yed kelimesini kullanmaktadır. “Yed” aynı zamanda servettir.

Bunların tekel oluşturup ülkeyi sömürme hakları yoktur. TÜSİAD gibi birlik oluşturup ondan sonra gizlice otel odalarında iktidar etme veya iktidardan indirme hakları yoktur. Böyle yapanların tenkili meşrudur.

Eski ceza kanununda bu tür suçların cezası idam idi. Kur’an da bu cezayı teyid etmektedir. Mason locaları bunun için kapatılmıştır. Böylece 1950’den önce Türkiye yeniden bağımsız hâle getirilmiştir.

Mason derneği kurmak elbette meşrudur, ama hiçbir dernek ve kuruluş ülke içinde gizli faaliyette bulunamaz, otel odalarında iktidarı devirme pazarlıkları yapamaz, bunu finanse edemez.

Yukarıda ‘kıtal yapmazlar’ denmişti, burada ise ‘yedlerini sizden çekmezlerse’ denmektedir.

Kur’an adil düzen getirmiş, güzel bir din kurmuştur. ‘Avrupa insan haklarını’ değil, ‘Kur’an insan haklarını’ savunmamız gerekir. Kur’an üzerinde düşündüğümüz takdirde kafamızda oluşmuş birçok sorun kendiliğinden çözülmektedir. Bunlar “İnsanlık Anayasası”nda yer almıştı. Manâsını şimdi anlıyoruz.

فَخُذُوهُمْ (FaPuÜUvHuM)  “Onları ahzediniz.”

İşte bunların tutuklanması meşru hâle gelir. Bunun için hakem kararları gerekmektedir. Tutuklanırlar ve onlara savaş hükümleri uygulanabilir. Yukarıdaki âyette ‘selem ilka etmezlerse’ dendiğine göre, hakemlere gelme şartı koşulmuştur. Yani, hakemlerin kararı olmadan hiçbir şey yapılamaz.

‘Yedlerini üzerinizden çekmezlerse’ demek, bu tür fitneye devam ederlerse demektir. Yoksa böyle yapanların cezası idam değildir. Bunların bütün faaliyetleri fitnedir.

وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ (VaQTuLUvHuM XaYÇu ÇaQıFtuMUvHuM)  

“Onları sakfettiğiniz yerde katlediniz.”

“Onları sakfettiğiniz yerde katlediniz” denmiştir. Yukarıda ‘nerede vecd edersiniz’ denmiştir. Burada ‘nerede sakf ederseniz’ denmektedir. “Vecd” ile “Sekf” arasında şu fark vardır. Biri kişiyi bulmaktır, biri de suç üzerinde yakalamaktır. Müşriklere dört ay dolaşma hakkı verilmiş, dört ay sonra Mekke’yi terk etmeleri emrolunmuştur. Nerede bulunurlarsa öldürüleceklerdir. Orada bir suç işlemiş olmaları şartı da yoktur.

Hakemlerin kararlarına uymayanlara karşı ülkeyi terk etme kararı verilir. Ondan sonra nerede görülürlerse öldürülürler. Burada ise böyle bir durum yoktur. Suçüstü yakalanmaları gerekmektedir. Suçüstü yakalananlara karşı infaz yargısızdır. Ne var ki infaz edenler sonra mahkemeye hesap vermek zorundadırlar. Gerçekten suçüstü yakalamışlarsa sorumlu olmazlar. Ama bunu kanıtlayamazlarsa diyetleri ödenir.

Burada ‘nerede kapatırsanız’ denmiş oluyor. “Sekf” kelimesinin ‘SİN’ harfi ile başlayan “Sakf” kelimesi ile yakınlığı vardır. Birileri kapalı yerde, otel odalarında pazarlık yapıp iktidarı devirme faaliyetine geçer, karşılıklı çekler tediye ederlerse orada katl olunurlar. Bunu kasten yapanlara karşı ise kısas uygulanır. Kimse gizli toplantı yapıp iktidarı devirmeye kalkışmasın. “Fitne katilden eşeddir.” (2/Bakara, 191)

Tabii ki bu hükümler sermayenin işine gelmez, çünkü yeryüzünde fitneyi sürdürecektir. Bu tedbirler getirilmezse fitne ortadan kalkmaz, terör olayı da bitmez. Bunun açık misali Filistin’dir, Çeçenistan’dır. Oysa Çeçenler kendi illerini kurar, Rusya’dan i’tizal eder, Rusya ile hakemlik anlaşmasını yaparlarsa ve ondan sonra da Rusya içinde fitne çıkarmaya devam etmezlerse, hem Ruslar için hem de Çeçenler için sorun biter, ne kadar iyi olur. Askerlik yapanlar Rusya içinde askerlik yaparlar, yapmayanlar bedel öderler. Bu Kürtlerin sorununu çözdüğü gibi; Basklıların sorununu da, İrlandalıların sorununu da çözer. İsrail’de de sorun kalmaz.

وَأُوْلَئِكُمْ جَعَلْنَا (VaEuLAEıKa CaGaLNAv)  “Onlar için şeriat yaptık.”

Uluslararası şeriat var mıdır? Evet, vardır. Kur’an uluslararası şeriatı koymuştur.

İslâm devletleri yani barış devletleri, hakemlerin kararlarına uyan devletler Kur’an’ın bu uluslararası hukukunun bekçileridir. Hakemlere giderler ve hakemler ne karar alırlarsa ona uyarlar.

İslâm devletlerinin özelliği, uluslar anayasasına tek taraflı olarak uyanlardır. Galip geldikleri zaman, kendi anayasaları olsa da ona uyarlar. Mesela, ABD anayasası sadece ABD’lilerin anayasası değildir. Başka insanlar da onlarla ilişki kurdukları zaman o anayasaya tâbidirler. Adil devlet kendi anayasasının kuralları içinde savaşır, barışır ve ilişki kurar. Karşı taraf da bilir ki, ABD ile ilişki kurarsam ben bu durumla karşılaşırım.

Kur’an mü’minlerin anayasasıdır. Mü’minler bu anayasaya göre hareket ederler.

Bir önemli husus da, eğer sözleşme yapmışsak, Kur’an’a aykırı olsa da önce sözleşmeyi yerine getiririz. Yani, sözleşme Kur’an’dan öncedir. Çünkü Kur’an izin verdiği için o anlaşmayı yaptılar. Kur’an’ın rızası ile olmamıştır ama iradesi ile olmuştur. Böylece insanlık anayasasıdır ama, isteyenler uyarlar, istemeyenler sonuçlarına katlanırlar. Mü’minler ise uyarlar. Hakem kararları Kur’an’dan bizim anladıklarımızın ilerisindedir.

لَكُمْ عَلَيْهِمْ (LaKuM GaLaYHiM)  “Sizin onların üzerinde.”

Mü’minlerin yani hakem kararlarını kabul edenlerin, hakem kararlarını kabul etmeyenler üzerine bir üstünlüğü sağlanmıştır. Eşkıya ile devlet arasındaki fark budur. İkisi de güç kullanır ve yendiği takdirde ona istediğini uygular. Devletin yargı üstünlüğünü tanır, hakemler ne karar verirlerse ona uyar, uymayanlara karşı savaş açarlar. Bu sebeple bunların savaşı meşrudur, Kur’an hükümlerine uygundur. Eşkıyalar ise hakem kararlarına değil, kendi kararlarına uyarak savaşırlar. Bunlar şeriata göre suçludurlar, Allah’a göre suçludurlar. Bu sebepledir ki şeriat devlet kuvvetlerinin, hakem kararlarını dinlemeyen kuvvetlere karşı üstünlükleri vardır. Birileri Allah katında sorumludurlar, diğerleri ise görevlerini yapmışlardır.

سُلْطَانًا مُبِينًا(91)  (SuLOaNan MuBIyNan)  “Mübin sultan yapmıştır.”

Burada “Mübin Sultan” nekire olmuştur. Ama mübindir.

Salata” doğranmış sebzedir. “Sultan” güç demek, otorite demektir. Devletin eşkıyaları tenkil etme hakkı vardır. Açık dağ eşkıyası gibi gizli yeraltı örgütü de eşkıyadır. Devlet otoritesini yıkma faaliyeti gösterenler kıtal ile yok edilir. Bunun yolu değişiktir. Savaş değişik zamanlarda değişik şekillerle oynanır. Ancak bu açık olmalıdır, mübin olmalıdır. Devlet yeraltı faaliyetleriyle güven sağlamaz. Gizli istihbarat bile yoktur. Alınan haber, -savaş hâli dışında- haber alınan kimseye bildirilir; seninle ilgili böyle bir haber geldi denir. Savunmak isterse dosyaya konur. Devlet kimsenin aleyhine kendisinin haberi olmayan bir kayıt tutamaz. Yabancılar da ülkeye gelirlerse o haberler kendisine bildirilir. Devlette açıklık esastır.

ABD anayasasını yapanlar, başkana sınırsız yetki tanıdılar. Bir şartla; her şeyi açık yapacak, gizli yapmayacak. Açık yapmak şartı ile istediğini yapabilir. Başkan Clinton yaptığından dolayı muhakeme edilmedi, gizlediğinden dolayı muhakeme edildi. Bu sebeple Beyaz Saray’ın anlamı şeffaf saraydır. Türkçede beyaz ile şeffaf ayrı kelimelerle ifade edilir. Oysa Batı’da beyaz ile şeffaf aynı kelimedir. Beyaz saray tercümesi yanlıştır. Şeffaf saray olarak tercüme edilmelidir.

Demek ki, ABD devletinin anayasası Kur’an’ın bu âyetine uygundur. Gel gör ki, CIA ile ABD bu maddenin aksine karanlıklar ülkesi olmuştur. Yazmak yetmez; anlayıp uygulamak önemlidir.

Devletlerin gizli istihbarat teşkilatı kurmaları insan haklarına aykırıdır. İstihbarat teşkilatı kurulur. Herkes bildiğini oraya bildirir. Kişiler haberdar edilerek dosyalar saklanır. Kişinin dosyası barış zamanında sadece kendisine gösterilir. Kişi kendi dosyasındaki bilgilere dayanarak dava açabilir. Devlet de açabilir. Ama dava açtığı anda artık o kısımlar alenidir.

III. Bin Yıl Uygarlığının düzeni ancak Kur’an’ın öğretileri ile düzenlenebilir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org    (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ - 309 ADİL DÜZEN DERSLERİ - 139 İstanbul, 17 Haziran 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

(Selahattin Öztürk ve Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

AVUKATLIK

Devletin ana görevi, insanlar arasında adaleti sağlamaktır. Halktan vergi alan devlet mahkemeleri oluşturur, davalı ve davacısını dinler, soruşturmayı yapar ve kararını verir. Karardan sonra da onu icra eder. Devlet bunları karşılıksız yapar. Buna ‘Adil Düzen’ denmektedir. ‘Adil Düzen’de haklıların hakkını devlet vergi karşılığı korur. Zalim düzende ise devlet ya zenginlerin hakkını, ya da silahlı güçlerin haklarını korur. Zenginlerin haklarını koruyan sisteme ‘kapitalizm’, askerlerin haklarını koruyan düzene de ‘sosyalizm’ denir.

Türkiye anayasası itibariyle şeklen adil devlet düzenine sahiptir. Halkın ve devletin anlayışı da budur. Ne var ki, müesseselerini Batı’dan kopya ettiği için onların zalim çarkı içinde devletimiz her gün biraz da zayıflamakta, halkımız da işkenceler içinde kıvranmaktadır. Neden? Adalet mekanizması ile anlatmaya çalışalım.

Eğer zengin iseniz, paranız varsa, ne kadar haksız olursanız olun davaları kazanırsınız. Eğer yoksul iseniz, ne kadar haklı olursanız olun davaları kaybedersiniz. Önce mahkeme masraflarını ödeyemeyeceğiniz için dava açamazsanız; açsanız bile avukat tutamazsınız; tutsanız bile yıllarca, on yıllarca süren davalarda avukatlarınıza para yetiştiremezsiniz. Dolayısıyla sizi ‘mahkum olmaya’ her zaman mahkumsunuz!

Otuz davaya bakan hakimler de davaları esastan değil, ancak usulden karara bağlamaktadırlar. Avukatlar dosya okuma ihtiyacında değildirler. Çünkü onlar para babalarından karşılığını almışlardır. Nasılsa davalar onların lehine sonuçlanacaktır. Uzayan davalara ancak onlar dayanır. Uzamakta da yarar vardır, çünkü zenginlerin gelirlerine böylece ve bu sayede ortak olursunuz!

Kapitalistler bunu şöyle savunuyorlar. Haksız olan dava açmasın, davalı olmuşsa hemen teslim olsun. O zaman ne mahkeme masrafları, ne de avukatlık masrafları sözkonusu olur. Bu mantık çarpık mantıktır.

Davacı olan kimselerin yüzde doksanı kendisini haklı zannederek dava etmektedir. Davalıların yüzde doksanı da kendilerini haklı sanarak savunmaktadır. Mahkeme yalnız haklının hakkını teslim için değildir, aynı zamanda kimin haklı olduğunu da ortaya koymalıdır. Esas görevi budur. Çünkü hüsnüniyet asıldır. Davalıyı da davacıyı da kötü niyetli kabul edemeyiz ki sonunda davayı kaybettiği zaman onu cezalandıralım.

Zulüm mantığında elbette tutarlı bir düşünce aranmaz.

Batı dünyasının dayattığı zulüm düzenini bizim düzeltmemiz mümkün değildir. Çünkü iktidarda olanlar doğru dürüst hareket etseler, ABD lobisinde sermaye patronları toplanır, bedavadan sahip oldukları dolarları ortaya koyar ve CIA’ya ‘indirin bu iktidarı’ derler… CIA da Türk ordusuna talimat verir; ‘iktidarı indirin yoksa biz size saldıracağız’ der... Türk ordusu bakar ki; bu iktidar ne kendisini ne de devletini koruyacak durumdadır, bir beyanat verir ve iktidar 28 Şubat’ta olduğu gibi iner…

Bu durumda iktidarda iken hiçbir şey yapamayız. AK Parti gibi akıllı davranır da onların zulüm düzenine devam ederse orada durur. Yoksa en küçük sapma, Ecevit hükümetlerinde olduğu gibi alaşağı edilir.

-O halde ne yapmalıyız? Kurbanlık koyunlar gibi kesilmemizi mi bekleyeceğiz?

‘Adil Düzen’ halkımıza çıkar yolu öğretmektedir. Kesilmek veya kurtulmak kendilerine ait olacaktır.

Sanayi toplumunda halk gelirinin yüzde 20’sini kamu hizmetine ayırır, tarım toplumunda yüzde 10’unu ayırır. Biz şimdi kolay hesaplamamız için herkes gelirinin %1’ini (yüzde birini) avukatlık masrafları için ayıracaktır. Bunun anlamı şudur ki, 100 aileye bir avukat düşecektir. Bir ilçede 50 000 kişi yani 10 000 aile vardır. Eğer işçilerin aldığı ücreti alsalar, 100 avukat çalışacaktır demektir. Dört misli alsalar, 25 avukat olacaktır. Mahkeme masrafları aileden iki kişi çalıştığı için o da ayrıca birikmiş olacaktır.

Bunun anlamını, 400 aileye bir avukat düşmektedir. Bugün her şeyde ihtisaslaşma olduğu için ilçedeki avukatların bölge merkezlerinde ihtisas yapmış avukat danışmanları olacaktır. Her ihtisas konusunda 10’a (ona) yakın avukat olacaktır. Ayrıca devlet merkezinde de her ihtisas için 10’a (ona) yakın üstün avukat olacaktır.

Davalar ilçelerde görülecektir. İlçe avukatları davayı alacaklar, dosya hazırlayacaklardır. Takıldıkları hususlar olursa, bölgedeki danışman avukatlara soracaklardır. Onların da takıldıkları konular olursa, devlet merkezindeki avukatlara soracaklardır. Böylece dava dosyaları tamamlandıktan sonra avukatlar uzlaştıkları hususlarda uzlaşmış olarak, sadece uzlaşamadıkları hususlarda hakimlere gitmiş olacaklardır. Hakim, avukatlar danışmanları ile birlikte çalıştıkları halde meseleyi çözememişlerse, o hususta kararını verecektir.

Herkesin parasını ödemediği avukatı olacaktır. Her zaman onu değiştirebilecektir. Avukat aynı zamanda hukuk müşaviri olacaktır. Avukatlar avukat oldukları kişilerin adediyle orantılı olarak pay alacaklardır. Bir avukat bir ilçedeki nüfusun beşte birden fazlasının avukatı olamayacaktır. Bir avukat bir ilçede en az yirmide birinin avukatı olursa, o ilçede bu kooperatifin avukatı olabilir.

Sanayi çağında bu kurumları kurmadıkça yaşama şansımız yoktur.

“Adil Düzen Çalışmaları”na devam eder, bilginizi geliştirirseniz; halk yarın sizin etrafınızda toplanacak ve “Adil Düzen Müesseseleri” halk arasında kurulmaya başlanacaktır. Çalışırsanız başarırsınız.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL  www.akevler.org  (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ - 309 ADİL DÜZEN DERSLERİ - 139 İstanbul, 17 Haziran 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   (Selahattin Öztürk ve Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

AB ANAYASA OYLAMALARI VE ‘ADİL DÜZEN’

‘Avrupa Birliği’ olayı, III. Bin Yıl Uygarlığını etkileyecek ‘Adil Düzen’ kadar önemli bir olaydır.

‘Adil Düzen’ III. Bin Yıl Uygarlığının ne olacağını ortaya koymuştur.

Ancak “Adil Düzen Uygarlığı”nı yüklenecek topluluğun neresi olduğu belli değildir. Kimler olabilir?

1.        İlk akla gelen “İslâm ülkeleri” olabilir. Bu en çok muhtemel görülen, tarihte en az gerçekleşen bir olaydır.  Çünkü, eskiyi atmak zordur. Yeni bina yapmak kolaydır da, eski binayı yenileştirmek mümkün değildir. Biz ‘Adil Düzen’i eski binaları yıkmadan kurmak durumundayız. İslâm âlemi kendi dünyasını yaşarken, başka bir dünya ‘Adil Düzen’i kuracaktır. ‘Adil Düzen’e karşı İslâm âleminde ve Türkiye’deki Müslümanlar tarafından alınan cephe bu ihtimali çok uzak tutmaktadır. Elbette gaybı yalnız Allah bilir.

2.        İkinci aday “Avrupa Birliği” görünmektedir. Din olarak Hıristiyan kalacaktır. Ancak şeriat olarak ne sosyalizm ve kapitalizm gibi sömürü araçlarını kullanacak, ne de Tevrat’ın günümüz ihtiyaçlarına cevap vermeyen klasik Bizans şeriatını kullanacaktır. Düzen olarak Tevrat ve İncil’e de ters düşmeyen, sadece daha geniş şekli olan tahrif edilmeyen Kur’an şeriatını benimseyebilir ve III. Bin Yıl Uygarlığını kurabilir. Avrupa Birliği girişimi bu yönde ilerleyebilir ve “Adil Düzen”i insanlığa hediye edebilir.

3.        Üçüncü aday eski SSCB/Sovyet topluluğudur. Onların adil bir düzen ihtiyacı sebebiyle dünya sömürü sermayesine karşı cephe açan bir topluluktur. Ateist bir adil düzeni getirmek istemiş ve yetmiş yıl uğraşmalarına rağmen bunu başaramamışlardır. Şimdi de ateist olmayan bir adil düzeni getirmeyi deneyebilirler. Nitekim Putin’in bu yönde attığı adımlar vardır. Tevrat’ı, İncil’i, Kur’an’ı ele alır ve adil bir düzeni bunların öğretileri içinde öğrenebilir. Eski SSCB/Sovyet camiası da üçüncü adaydır.

4.        Dördüncü aday Afrika topluluğudur. Putperest olan Afrika İslâmlaşıyor veya Hıristiyanlaşıyor. Bunlar yeni mü’minlerdir ve bunların yeni uygarlığı getiren topluluk olması da en çok muhtemel olanıdır. Sessiz sedasız tropikal ormanlarda ve uçsuz bucaksız topraklarda neler olduğunu bilemiyoruz. Afrika ülkeleri kendilerini ancak bu sayede Batı sömürüsünden kurtarabilir.

5.        Çin tarihin büyük uygarlıkları içindedir. Çin, hâlâ sosyalist bir yönetim uygulayan dünyanın en büyük ülkesidir. Din, aile ve mülkiyet düşmanlığını bırakmaktadır. Bunları terk ettikten sonra doğru yola girebilir. ‘Adil Düzen’ din, aile ve mülkiyeti meşru kabul eden sosyal devlet mekanizmasıdır. Liberalliği içeren ama makroda sosyal olan bir düzendir. Ayrıca Çin’deki düzen Budistler tarafından geliştirilmemiştir. Budistlerde düzen lâiktir. Çin’de 300 milyon Müslüman yaşıyor. Dolayısıyla Kur’an şeriatını alması hiç de zor değildir. Bunu rahatlıkla yapabilir.

6.        Hindistan ‘Adil Düzen’i getirebilir. Hint Yarımadası’nda birlik ancak Kur’an şeriatı ile mümkündür. Hint Birliği böyle kurulabilir. Bütün dinler serbest olursa, düzen Kur’an düzeni olabilir. Yoksa, aksi uygulamalarla Hindistan kanlı boğuşmalara her zaman gebe durumdadır. Hindistan’daki Müslümanların sayısı ekalliyet yani azınlık değildir. Bu ülkede 200 milyon Müslüman var. Hindistan bu Müslümanların ilminden ve nüfusundan ‘Adil Düzen’ çerçevesinde müsbet yönde yararlanabilir.

7.        Güney Amerika ülkeleri de ‘Adil Düzen’i getirebilir. Çünkü onlar bağımsız olmalarına rağmen geri kalmış Katoliklerdir. Hıristiyan kalarak, -ama Tevrat’ı bir yana bırakarak- İslâm şeriatını ve Kur’an’ın öğretilerini ele alabilirler. Nitekim bunların bir kilisesinin merkezi Vatikan’da değil, Almanya/Bon’dadır. Bunlar faize karşı faizsiz sistem geliştirmeyi denemişler, bu hususta Müslümanlardan yararlanma kararını da almışlardır. Bu konuda bizimle temasları olmuştur. İşte bu bizim dediğimizin kabulüdür. Dinleri Hıristiyan, düzenleri Kur’an düzeni olabilir. III. Bin Yıl Uygarlığı kurulduktan sonra böyle gelişebilir.

8.        Son adayımız ABD’dir. Yahudi sermayesi çıkmazda olduğunu görür, İsrail oğulları için de Adil Düzen’in en iyi çözüm olduğunu anlar, Kur’an düzenini benimser ve faizden uzak bir uygarlığı uygulama yolunda harekete geçebilir. Çünkü ABD’de ‘sömürü sermayesi sorunu’ vardır. Her gün çok yönlü tehlikelerle karşı karşıyadırlar. Amerika’da araştırmaları üniversiteler yapar, devlet finanse eder. Sonra yayımlanıp uygulanır. Amerika’daki bir akademi çalışanından aldığımız talepte bize, ‘Adil Düzene göre para nedir?’ diye sormuş ve biz de İngilizce olarak onlara cevap göndermiştik. Ola ki onlar ihtida eder ve fitne-fesattan vazgeçip ‘Adil Düzen’i kurarlar.

Bütün bunlar muhtemeldir. Yalnız, önemli bir hususu hatırlatmakta yarar vardır. “III. Bin Yıl Uygarlığı”nı hangi topluluk yüklenecekse yüklensin, Türkiye ile mutlaka işbirliği yapmak zorundadır. Çünkü ‘Adil Düzen’in teorisini oluşturma görevini Allah Millî Görüşçü Adil Düzen Çalışanları Türklere vermiştir. Türkler 200 senedir bunun hazırlığı içindedirler. Türkiye de, ülke olarak bu hizmeti verebilmek için mutlaka Adil Düzendekilerle beraber çalışmak zorundadır. Dünya buraya gidiyor…

Akevler Adil Düzen Çalışanlarının üzerinde ne kadar ağır yük olduğunu bilmeniz ve ona göre çalışmanız gerekiyor. Siz muhacirîn durumunda sessizce ‘Adil Düzen’in teorisini hazırlamaktasınız. Sizin yazdıklarınız ve okuduklarınız yarın III. Bin Yıl Uygarlığının tutuşturucusu olacaktır.

Bu açıklamalardan sonra şimdi Avrupa yani Fransa, Hollanda ve diğer AB ülkelerindeki halk oylamalarının manâsını değerlendirebiliriz. ‘Avrupa Anayasası bir Adil Düzen anayasası mı, yoksa bir sömürü anayasası mı olacaktır?’ Soru ve sorun budur. Bugün halkın referandumuna sunulan anayasa bir sömürü anayasasıdır. Dini değerlendirmeyen, lâikliği dinsizlik şeklinde anlayan bir anayasadır. Biz Avrupa’ya Hıristiyan oldukları için değil, Hıristiyan olmadıkları için; ahlâksız, zinacı ve faizci oldukları için karşıyız; kendi heva ve heveslerini ‘Avrupa müktesebatı’ diye dayattıkları için karşıyız. Bakın; “Avrupa insan hakları” diyorlar, sadece “insan hakları” demiyorlar! Çünkü kendilerinin alt bilincinde Avrupalı olmayanlar insan değildirler!..

Avrupa’da halk her şeye rağmen direniyor. Bizi ümitlendiren ölen Papa’nın görkemli ve geniş katılımlı cenaze töreni olmuştur. O törenden yani dine ilgiden sonra bu ahlâk dışı anayasaya Avrupalıların oy vermesi beklenemezdi.

Şimdi Avrupa yeni yol arayacaktır. Ümit edilir ki, bulacağı yol “Adil Düzen” olacaktır.

Biz Akevler olarak AK Parti’ye öneride bulunduk: ‘Baş Müzakereci’ orgeneral seviyesinde bir asker olsun; mesela Hüseyin Kıvrıkoğlu olsun dedik. Bütün siyasi partilerden aldıkları oy nisbetinde bir heyet oluşturalım ve Avrupa’ya samimi olarak gidelim dedik. Tayyip ciddiye almadı; Avrupa Birliği meselesini çoluk çocuğun elinde bir siyasi oyuncak hâlinde bıraktı!..

Ancak; Adil Düzen Çalışanları çalışsınlar, “Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası”nı Almanya ve Avrupa’daki Adil Düzen Çalışanları Almanca’ya çevirsinler. Orada Hıristiyanlar iktidara geliyor… Gelmeseler bile, şimdiki başbakan da Putin gibi Adil Düzenci. Yararı olabilir. Dua edelim de kilise müsbet ilim düşmanlığını bıraksın, İslâm düşmanlığını bıraksın da Avrupa’ya hakim olsun. Avrupa Birliği’ni İbrahimî birliğe dönüştürsün, bunu kilise yapsın. Yoksa ateist zinacılardan bir şey bekleyemezsiniz.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE  [Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL  www.akevler.org                (0532) 246 68 92]

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3453 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2648 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2137 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2160 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2333 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2384 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2605 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2659 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2973 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3120 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3409 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5458 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3848 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3697 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3401 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3858 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3820 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4096 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4607 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3004 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3102 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3953 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3808 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2930 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3938 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7693 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5579 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4162 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3562 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3708 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4717 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4429 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4724 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4646 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4798 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4538 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3383 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4460 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3610 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5153 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3839 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5135 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4991 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4916 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3517 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3467 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3682 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5141 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4195 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5402 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4076 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5254 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4405 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4416 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4560 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4756 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5307 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4107 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5250 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4512 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3832 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4364 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4575 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4103 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4085 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4075 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4533 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5634 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9792 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4636 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3690 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3842 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3351 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3374 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3736 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5688 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4239 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3437 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler