Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 313
NİSÂ SÛRESİ 98-101.AYETLER TEFSİRİ
18.07.2005
2214 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   313

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi         15- 18 Temmuz 2005        Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;     313. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

*TEFSİR SEMİNERİ [Cuma Üsküdar (19.00-21.00);  Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00);  Pazartesi Ümraniye (19.00)]

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Lütfi Hocaoğlu, Reşat Nuri Erol ve …………… dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Üsküdar ve Ümraniye’de Reşat Nuri Erol tarafından;    diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır...

Hedefimiz; bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. Süleyman KARAGÜLLE

 

NİSÂ SÛRESİ TEFSİRİ - 38

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

إِلَّا الْمُسْتَضْعَفِينَ مِنْ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ لَا يَسْتَطِيعُونَ حِيلَةً وَلَا يَهْتَدُونَ سَبِيلًا(98) فَأُوْلَئِكَ عَسَى اللَّهُ أَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْ وَكَانَ اللَّهُ عَفُوًّا غَفُورًا(99) وَمَنْ يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ يَجِدْ فِي الْأَرْضِ مُرَاغَمًا كَثِيرًا وَسَعَةً وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِهِ مُهَاجِرًا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ أَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا(100) وَإِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْأَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَقْصُرُوا مِنْ الصَّلَاةِ إِنْ خِفْتُمْ أَنْ يَفْتِنَكُمْ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوًّا مُبِينًا(101)

إِلَّا الْمُسْتَضْعَفِينَ  (EilLa elMuSTaWGaFIyNa)  “Müstadaflar böyle değil.”

“Kaid olanlar ile malları ve canlarıyla cihad edenler bir değildir.” denmişti. Şimdi onlardan bir kısmını istisna etmektedir. Böyle olanlar mü’min iseler, kaid olsalar da diğerleriyle müsavidirler. İnsanlar eşittir. Yetki ve görevlerde eşittirler. Kendilerine güç verilmemişse onlar zayıftır, mazurdur. Onların dereceleri amel etmedikleri halde amel edenler kadardır. Zekâtı zenginler verirler, onlar zekât vermez alırlar ama, zenginler kadar onlar da sevap almış olabilirler. Küçükler büyük olsalardı savaşa gideceklerdi; o halde onlar da zaferden yararlanırlar. Sakatlar sağlam olsalardı savaşa gideceklerdi; o halde onlar da savaşa gitmiş gibi olurlar.

Müstadaf” olarak onlar da yapmadan sevabını alırlar demektir.

Müstadaflar” burada erkek kurallı cem getirilmiştir. Bunlar da cemaat olurlar demektir.

مِنْ الرِّجَالِ (MıNa elRıCALı)  “Ricalden.”

Bunlar imkânsızlıktan dolayı ülke dışında yapılacak cihad savaşına katılamayanlar demektir. Güçleri yetmemiş olabilir veya maddî imkânları olmayabilir. Sakatlar ve hastalar bunlara dahildir.

Fiilen askerlik yapamayan erkeklerin siyasi hakları tamdır, seçerler ve seçilirler.

وَالنِّسَاءِ  (Va eLNıSAEı)  “Ve nisadan, ve kadınlardan.”

Kadınlar da cihada katılmakla yükümlü değildirler. Dolayısıyla savaşa katılmadılar diye onların dereceleri düşmez. Âhirette mü’min kadınlar da savaşan erkekler kadar derece alırlar. Kadınların çocuk doğurmaları onların savaşlarıdır. Doğum esnasında ölseler şehit olurlar, şehitler mertebesindedirler.

وَالْوِلْدَانِ  (Va elVBıLDANı)  “Ve çocuklardan.”

Vildan” ‘veled’in çoğuludur. Sonunda “Nun” harfi varsa da kurallı cem değildir. Yedi yaşını dolduran çocuklar da mümeyyiz olurlarsa, onların da birçok işleri yapmaya ehliyetleri doğar. Kamu hizmetleri yapabilirler. Ama yapmakla yükümlü değildirler. Onların dereceleri de savaşan erkeklerden az olmayacaktır. Küçüklük tabii hal kabul edilmez, arızalardan kabul edilir.

Usulde müstedaflar için arızalar tesbit edilmiştir. Bunları burada gözden geçirirsek istid’af edilen müstedaflar daha iyi anlaşılır.

Müstedaflar iki gruba ayrılır. Bir kısım müstedaflar vardır ki hem iradelerini hem rızalarını kaybederler. Bazı müstedaflar vardır ki sadece rızalarını kaybetmiş olurlar.

CENİN                   :              Uyku                      Acz                         Cehl                       Hata

Sagir                     :              CUNUN                 İğma                       Tağrir                  İKRAH

MÜSTADAF        :              Hezl                       Sekr                      Hacr                      Sefeh

Kebir                     :              CİNS                     Rikkat                   Zimmilik              SEFER

MEYYİT                :              Nisyan                   Ateh                       İztirar                   Maraz 

لَا يَسْتَطِيعُونَ حِيلَةً (LAv YaSTaOIyGUvNa XIyLaTan)  “Havlı istitâa edemezler.”

Hilev” filev vezninde sıfatı müşebbehedir. Havl, değişme anlamındadır.

‘Değişmeye güç bulamayanlar’ demek olur. Yani, ‘hicret etmeye güç bulamayanlar’ denmiş olur. Bu şekliyle yukarıda “İllâ” istisnası, ‘niçin hicret etmediniz’in muhataplarıdır. Hicret etmeyenlerden istisna edilmedir. Taşınmaya gücü yetmeyenler müstesna denmektedir.

Buradan şunu öğreniyoruz ki, hicret herkese farzdır. Bulundukları yerde cihad edemezlerse, orada cihad edecekler kalmadığı zaman hicret etmek herkesin sorumluluğundadır. Ancak hicret etmeye güçleri yetmeyen kimseler bu hicretle mükellef değildirler. ‘Hicret’ deyince İran’a veya Hindistan’a hicret anlaşılmamalıdır.

İslâmî hayatı yaşayamayanlar, günde beş vakit namazı ailece kılıp sohbet edemeyenler, haftada bir gün bir araya gelip kabile kongresini yapamayanlar, aralarında İslâm şeriatını uygulayamayanlar, kim olursa olsun hicret edeceklerdir. Bu yalnız erkeklere değil, kadınlara ve çocuklara da farzdır. Mü’min olanlara farzdır. Müslim olanlara farz değildir. -Nereye hicret edecekler? Bugün bir apartmana hicret edeceklerdir. Evleri varsa satacaklar ve ortak olarak alacakları apartmana hicret edeceklerdir. Kirada iseler buradan kalkıp oraya hicret edeceklerdir. -Sonra ne yapacaklar? Mü’minler bir mahallede apartmanlar edinmeye çalışacaklar. Böylece mahallelerinde varsa caminin haftalık cemaatleri olacaktır. Bunların kooperatifleri olacak, kendi şeriatlarını kendileri tedvin edecekler. -Uymayanlara verilecek ceza nedir? Kooperatiften çıkarmaktır. Apartmanın daire tapuları kendilerinde olmaz. Hakem kararı ile ortaklıktan çıkarılır ve daire de satın alınmış olur. İşte günümüzde hicret buralara yapılacaktır. Aynen Son Nebi’nin yaptığı gibi yapılacaktır. Mahalleye hicret tamamlandı mı iki üç apartman ortaklık kuracak ve İslâm sitesini oluşturacaktır. Diğer apartmanlar da dâvet edilecektir. Medine’de veya şimdi Avrupa’da olduğu gibi çıkarları için kendi istekleri ile katılacaklardır.

وَلَا يَهْتَدُونَ سَبِيلًا(98) (Va LAy YaHTADuVNa SaBIYLAn)  “Sebili ihtida edemeyenler.”

Gitmeye halleri, mecalleri yoktur ve yol bulamamaktadırlar. Burada “VeLâ Yestetığûne Sebilan” denmiyor da, “VeLâ Yehtedûne Sebilan” deniyor. Mazeret olması için gidecek durumları olmayacak, bir de yol bulamayacaklardır. Bu durumda gidilecek yerin olmaması gerekir.

Bizim dünyamızda gidilecek yol inşaat şirketidir. Adil Düzen apartmanları kurulmalıdır ki müstedaflar oraya hicret edebilsinler. Adil Düzen siteleri oluşmalıdır ki müstedaflar oraya hicret edebilsinler. Evleri varsa satabilmelidirler ki oraya hicret edebilsinler. Dolayısıyla evlerini alıp satacak, karşılığında İslâm apartmanında daire verecek bir vakfın oluşturulması gerekir.

Akevler’in Ana Sözleşmesi’nde; “Çalışmada ve yaşamada birbirleri ile anlaşabilecek kimseleri bir araya getirerek aralarında iktisadi ve içtimai dayanışma ve yardımlaşmayı sağlamaktır.” deniyor.

İnsanlar için gelecek dünyanın temel oluşum şekli muhacerettir. 20. yüzyılda sanayileşmenin sonunda insan yerinden yurdundan kopmuş, ama insanlar gittikleri yerlerde yurtlarını bulamamışlar, yerleşememişlerdir. 21. yüzyıl yerleşme asrı olacaktır. 21. yüzyılın sonunda artık insanlar gezgin olmayacak, aileler dağılmayacak, aynı yerde yaşayacaklardır. Yerel yönetim kanunları yerine, yeryüzünü bölüşme kanunları ortaya çıkacaktır.

a)       İnsanlık kıta merkezlerinde teşkilatlanacak, araştırma hizmetleriyle uygarlığa doğru adımlar atacaktır.

b)       Ülkeler bağımsız olacak, insanların iç işlerine karışmayacaklardır. Ülke bölgelerde teşkilatlanarak dış güvenliği sağlayacak ve ihtisas hizmetleri yapacaktır.

c)       İller bağımsız olacak, ülkeler illerin iç işlerine karışmayacaktır. İller iç güvenliği ve genel hizmetleri yapacaklardır.

d)       Bucaklar bağımsız olacak, iller bucakların iç işlerine katılmayacaktır. Kamu hizmetleri buralarda görülecektir. Şeriat burada oluşacak, bağımsız yargı burada olacaktır.

e)       Bucaklar içinde ocaklar da yaşamada bağımsız olacaklardır.

فَأُوْلَئِكَ عَسَى اللَّهُ (Fa EuLAEıKa GaSAy elLAHu) “İşte bunlar Allah’ın asyettiği kimselerdir.”

Asâ” beklenir demektir. Allah’ın bunları affetmesi beklenir. “Allah bunları affeder” denmiyor da, “Allah’ın bunları affetmesi beklenir” deniyor. Burada ancak gerçekten samimi olarak büyük çaba varsa ve başarılamamışsa o zaman affedilecektir. Bahane ile hicret etmeyenler için affın olmadığı belirtilmiş olmaktadır.

Yukarıda sayılan arızalar derece derecedir. Diyelim ‘ikrah’ vardır. İkrahı usulcüler ikiye ayırmışlardır: Mülci ikrah ve mülci olmayan ikrah. Kişiye tabanca dayatıyor ve; ‘ya buraya imzanı at ya da seni öldüreceğim’ diyorlar. Kişi tetiğin çekileceğinden emin. İşte bu mülci tehdittir. ‘Bak, sen bunu yapmazsan seni işten çıkarırım’ derse, işte bu da mülci olmayan ikrahtır. Yol bulamama acziyeti de böyledir. Siz son gayreti gösterdiğiniz halde başaramazsanız o zaman mazursunuz demektir. Nasılsa yapamam deyip gayret göstermezseniz, bu takdirde afv edilmeyeceksiniz demektir. İşte bu sebeple burada “Asâ” kelimesini getirmiştir.

أَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْ (EaN YaGFuVa GaNHuM)  “Onlardan afvetmesi Allah’tan beklenen kimseler.”

Aslında hicret etmemek bir suçtur. Sadece mazeretten dolayı Allah affedecektir. Hicret yalnız mü’minler için bir emir değildir. Hicret, mü’min-müslim herkes için farzdır. Kadınlara ve çocuklara da farzdır.

Arada şu fark vardır. Mü’minlerin görevi hicret edilecek yeri hazırlamaktır. Eğer beş vakit namazı çoluk çocuk beraber kılamıyorsanız, eğer Kur’an’ı mealle yani anlayarak okuyamıyorsanız, hastalık hallerinde veya yoksulluk hallerinde birbirinize dayanışamıyorsanız, o zaman size hicret etmek farzdır.

Bugün biz böyleyiz. Sanayi dönemine geçmekle sudan çıkmış balığa dönmüşüzdür. Dayanışma hayatını yaşamak zorundayız. Bunun için İstanbul’da ‘İnşaat Şirketi’ kurulacak, arsalar temin edilerek inşaat yapılacak, insanların hicret etmelerine imkan sağlanacaktır. İstanbul’daki Akevler İzmir’den farklı çalışacaktır. İşte bunu tesis etmek İstanbul mü’minlerine farzdır. İstanbul müslimlerine de bu şirkete ortak olmak farzdır. Demek ki mü’minler şirket kuracak, İslâmî apartmanların ve sitelerin oluşmasını sağlayacaklar, müslimler orada ortak kendi evlerini temin edeceklerdir.

Burada dikkat edilecek husus, kooperatifi yöneten mü’minlerin bu organizasyonda verdiklerinden fazla bir şey almamaları, onların da diğer ortaklar kadar pay almalarıdır. Bu kooperatifi şirket kabul ederek kendilerini diğerlerinden farklı olarak zengin etmemelidirler.

وَكَانَ اللَّهُ عَفُوًّا غَفُورًا(99)  (Va KAvNa elLAHu GaFuvVan ĞaFUvRan)  

“Allah afvedici ve mağfiret edici bulunmaktadır.”

Yukarıda “Asâ” demekle affı çok tedbirli olarak belirttiği halde, burada te’kiden “Allah affedicidir, mağfiret edicidir” demek suretiyle teyit ve tekit etmesi nasıl telif edilecektir?

Önce şöyle diyelim. Medine gibi bir site oluşturmak mü’minlere farzdır. Yani, İstanbul mü’minlerine İstanbul’da inşaat şirketi kurmak farzdır. Müslim olanların buraya hicret etmeleri farzdır. Ancak bu oluşma meydana geldikten sonra, artık farz diğerlerinden de sakıt olmuştur. Ama kimse görevi yerine getirmezse herkesin üzerinde çok ağır yükümlülük vardır. Yukarıdaki ifade farz-ı kifayenin yerine gelmesinden önceki durumu, burada ise farz-ı kifayenin yerine gelmiş durumunu ifade etmektedir. Bu sebepledir ki afv ve mağfiret nekireli olarak kullanılmıştır. Yani, devlet nezdinde de böyledir. Hicret etmiş olanlar sonra imtiyazlı değildirler. İnşaat şirketini kuracaklar ve bu şirkete ortak olacaklar, sıkıntı çekecekler, sonra İslâmî apartmanlar ve siteler oluşacaktır. Sonradan katılanlarla bunlar arasında bir sınıf farkı olmayacaktır. Sadece onların yaptıkları yatırımlar da diğerleri gibi değerli olacaktır. İlk yatırdıkları için kuruculuk payları olmaz ama saatlerinin ve paralarının değeri yüksek tutulabilir. Biz bunu işletme senedi ile sağlıyoruz.

Afv” suçu silmek demektir. Siciline işlememek demektir. “Mağfiret” cezayı çektirmemek demektir. Suç var ama ceza çekilmediği halde çekilmiş kabul edilmektedir. Afv sicile geçtiği için mağfiretten daha iyi olabilir, ama mağfirette ceza çekilmiş olduğu için etkileri daha derindir.

***

وَمَنْ يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ (Va MaN YuHAvCıR FIy SaBıLı elLAHı)  

“Allah’ın sebilinde kim hicret ederse.”

Bundan önceki âyette istisna nerden yapılmıştı? İki şekilde değerlendirdik. Savaşa katılmayanlar veya hicret etmeyenler şeklinde iki manâ verileceği belirtilmişti. Her iki manâ da aslında doğrudur. Ancak burada açıkça hicret etmeyenlerden bahsedildiği anlaşılmaktadır. Yine burada hicret etmekten değil, birbirine hicret etmekten bahsedilmektedir. Ortak bir apartman tesis edilecek ve oraya hicret edilecektir. Ortak apartmanların olduğu yerlerde ortak siteler oluşturulacaktır. Muhaceret orayadır, yoksa dışarıya hicret muhaceret değildir.

İnsanlar muhaceret sistemleri ile kendi ocaklarında ve bucaklarında yer alacaklardır. İstedikleri zaman değiştirebilecekler, hicret edebileceklerdir. Demokrasi demek, insanların istedikleri yere göç ederek Medine tipi kendi istedikleri siteleri kurabilmeleri, beğenmeyenlerin de oradan hicret edebilmeleridir. İslâm demokrasisi hicret demokrasisidir. Burada dikkat edilecek bir şey vardır. Mü’minler halkı sitelerinden sürmüyor, tehcir etmiyor, kendileri hicret ediyorlar. Bundan daha barışçı bir ideoloji düşünülebilir mi?

Ne var ki, insanlar gittiğin yerde rahat bırakmak istemiyorlar. Orada da rahatsız ediyorlar. Sizin apartmanınıza karışıyorlar. Sizin bucaklarınıza karışmak istiyorlar. İşte onlar kâfirdir.

يَجِدْ فِي الْأَرْضِ (YaCıD FıY eLEaRWı)  “Arzda bulurdu”

Burada “arz” marifedir ve ‘gidilen yerde’ anlamındadır. Hicret edilen yer demektir. Muhacirlerin hicret ettikleri yerde karşılaştıkları sıkıntılar vardır. Burada ona işaret etmektedir. Bu yer neresidir?

Bulunduğu apartmandan çıkıp başka yere göç eden bir ailenin karşılaştıkları sıkıntılar vardır. Bir mahalleden başka mahalleye yapılan göç vardır. İlini değiştirme vardır, ülkeyi değiştirme vardır. Alışılmış ve bilinmiş bir düzenden başka bir düzene geçiyorsunuz. Bu insanlara hem bir ferahlık hem de sıkıntılar getirir.

Orada vecd edecektir, orada bulacaktır.

Eski yerlerin iyiliklerinden yararlanmaktasınız, kötülüklere alışmışsınızdır, onlara karşı tedbirler almışsınızdır. Yeni yere geçtiğiniz zaman eski yerlerdeki iyilikleri bulamayacaksınız. Dolayısıyla sıkıntı içinde kalacaksanız. Oranın iyiliklerini bilmediğiniz için yararlanamıyorsunuz. Kötülükler ise bilginize bağlı olmadan üzerinize çullanır. Onu da bilmediğiniz için tedbir almazsanız kendinizi kötülüklerden koruyamazsınız.

Bu hicret edilen yerde bulunan kötülüklerdir. Buna karşılık yeni yerde eski yerin müzminleşen kötülükleri yoktur. Bunlardan kurtulacağınız için ferahlarsınız Sizin bilgilerinizle yerlilerin bilgileri birleşir, sizi daha bilgili hâle getirir, siz onların bilgilerine sahip olursunuz, onlar sizin bilgilerinize sahip olamazlar. Sorunları daha kolay çözersiniz. Bu sizi yerlilerin üstüne çıkarır. O toplulukta da reform olur. Tarihte daima göç veren ülkeler çökmüş, göç alan ülkeler yenilmiş olsalar bile zengin olmuşlar ve yükselmişlerdir.

مُرَاغَمًا كَثِيرًا (MuRAĞaMan KaÇIyRan)  “Birçok murağım”

Rağıma” kelimesi “Rağıba” kelimesi ile akrabadır. “Rağbe ileyhi”, ona rağbet etmek demektir. “Rağıbe anhu”, ondan uzaklaşmak demektir.

İğam etmek” demek, oradan uzaklaştıracak veya oraya çekecek birçok şeyler bulursunuz demektir.

Her gülün dikeni vardır. Bulunduğun memleketin iyi tarafları var, kötü tarafları vardır. İyi taraflarından dolayı orada kalmak istersin, kötü taraflarından dolayı oradan kaçmak istersin. Ancak alışık olunduğu için de orada kalmak istersin. Yeni gidilen yerin de birçok iyi tarafları vardır, birçok sıkıntılı tarafları vardır. Onun için oraya gitmek istersin. Ne var ki yeni gidilen yer bilinmediği için oradan çekinilir ve kaçılır. Eski yurdun alışkanlığı ve bilinirliği, yeni yerin bilgisizliği ve acemiliği insanları hicretten alıkoymaktadır. Bu hissî tembelliği delip açabilenler, hicret edenler, eski bilgileri ile yeni bilgilerini bir araya getirerek ileri adım atarlar.

1960’larda Türkiye çok sıkıntılı günler yaşıyordu. Demokrat Parti’nin sayesinde ekonomide açılan halk, 1960 müdahalesiyle ekonomik durgunluğa girmiş ve çok zor duruma düşmüştü. Eski kapalı ekonomiden kurtulmuş ama yeni ekonomide birden çıkmaza girmişti. AP ve Süleyman Demirel Avrupa yollarını açtı. Türkiye’nin en fakir halkı, köylüler düz işçi olarak bile değil, sadece insan olarak Avrupa’ya gittiler. Şimdi onlar Türkiye’nin en üst tabakasını oluşturmuşlardır. Orada aktif rolde olanlar yerlilerden daha ileridir.

وَسَعَةً (Va SaGaTen)  “Ve sayı bulacaklardır.”

SeATen” vus’atten, genişlikten bir kelimedir. “Ve” harfi atıftır. “S”nin başındaki “V” düşmüştür. Bolluk ve rahatlık demektir. Yani, servet bakımından daha fazla imkânlara ulaşacaklardır. Çünkü hicret edenler sıkıntı içinde yaşamayı kabul etmişlerdir. Dolayısıyla giderleri azalmıştır. Örfi harcamaları yoktur, moda harcamaları yoktur. Buna karşılık gelirleri artmıştır. Çünkü o yörede bilinmeyen bir sanatla gelmişlerdir. Halk onu ya hiç kullanmıyordu, ya da başka yerlerden sağlıyordu. Dolayısıyla üreticisi tek olduğu için gelirleri artmıştır. Bu bakımdan birkaç sene sonra onlar zengin olmuş, yerliler geri kalmışlardır.

Tarihte bu hep böyle olmuş, büyük medeniyetler hep hicretten sonra doğmuştur. Sonra yerliler de onların yaptıklarını yapmaya başlar, göç alan tüm kent gelişir. İstanbul 1950’lerde 1 milyondu, bugün 15 milyona yaklaşıyor. Bu nüfus kendi çoğalmasıyla artmamış, Anadolu’dan ve diğer yerlerden gelen göç bunu sağlamıştır. Hâlâ İstanbul’un hayat seviyesi Anadolu’dan daha üstündür. Öyle olmasa hâlâ göç almaz.

Topluluk içinde yarış başlar, birbirleriyle üstünlük çekişmesi halkın çevresini daraltır. Yeni gittiğin yerde sen onlarla ayrışmayı bırakır, herkesle iyi geçinmeye dikkat edersin. Bu da senin çevreni genişletir, daha rahat bir sosyal ortam içinde olursun. Göçün iyi tarafı, her şeye sıfırdan yeniden başlar, tecrübelerle elde ettiğin bilgileri kullanarak yeniden daha kusursuz bir yapı oluşturursun. Bu sebepledir ki göç olmadan inkılâplar olmaz.

Mustafa Kemal bunu bildiği içindir ki merkezi Ankara’ya taşımıştır. Sovyetler de Petersburg’tan Moskova’ya taşınmışlardır. Biz de apartmanımızı, mahallemizi, ilimizi, ülkemizi değiştirmek zorunda kalabiliriz. Hazırlıklı olmalıyız. Hz. Musa Peygamber’in kavmi göç etti, hâlâ da göçteler ama bu sayede dünyaya hükmediyorlar. Akevler Adil Düzen Ekibi mobil bir aşiret olmalıdır. Sık sık yer değiştirmemelidir, ama daima değiştirmeye hazır olmalıdır. Bizim ‘ahşap evler’ geliştirmemizdeki hikmet budur. Gerekirse sitemizi hemen Ankara’ya taşımalıyız. İktidar olduğumuzda ülkeyi İstanbul’dan idare etmemeliyiz. Ankara’da ev bulma sıkıntısı içinde olmamalıyız. Demek ki “genişlik” deyince iki şey anlıyoruz; ekonomik imkânlar ve sosyal çevre.

وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِهِ (Va MaN YaPRuC MıN BaYTıHı)  “Beytinden kim huruc ederse.”

İnsanlık tarihinde göç her zaman mukadder olmuştur. Göçün sebebi üçtür. Biri ekonomidir. İnsanlar nerede karınlarını doyururlarsa oralara doğru göç olmaktadır. Mevsimlik göçler, kentleşme göçleri hep ekonomik kaynaklıdır. Bir de siyasi göçler vardır. Savaşların sonunda ortaya çıkan göçler vardır. Bir de demokratik sebeplerle oluşacak göçler vardır. Kişi bulunduğu ocağı, bucağı, ili ve ülkesini beğenmez, orasını terk eder ve başka bir yere göç eder.

Bir ‘göçmenler vakfı’ kurulmalıdır.

-Bu göçmenler vakfı ne yapacaktır?

Zorlanarak veya kendi isteğiyle evini terk eden bir kişi, evinden ayrılır ayrılmaz artık “göçmen” olmuştur. Kur’an’ın “göçmen” yani ‘muhacir’ tanımına göre, bir yere gittiği zaman değil de, evinden çıktığı zaman göçmen olmuştur. Artık göçmenler vakfının himayesine girmelidir.

Vakfın himayesine girdiği zaman yerel yönetimin ona hükümranlığı sona erecektir. Kişinin oradaki mülkü vakfa intikal eder. Vakıf ona ödeme yapar. O da istediği yerde yerleşir. Bu vakıf göçmen sitelerini kurar. Ayrılanlar önce bu sitelerde yerleşirler, isterlerse o sitelerde kalırlar, isterlerse oradan başka sitelere geçerler.

Bizim Bosnalılara, Kosovalılara, Çeçenlere, Iraklılara yapacağımız yardım ancak bu olabilir.

Buradaki bu kelime bize göçmenliğin evden çıkış ile başlayacağını öğretmektedir.

مُهَاجِرًا (MuHACıRan)  “Muhacir olarak.”

Çıkışta alabildiğini alacaktır. Kalanı hicret vakfına bırakarak ayrılacaktır.

Sefer, iş, ticaret, seyahat amaçlarıyla çıkma bu çıkış içinde değildir.

İki çeşit mülkiyet vardır. Birincisi ‘yararlanma mülkiyeti’dir. Bu mülkiyete herkes her yerde nâil olur. İkincisi olan ‘işletme mülkiyeti’ne ise yalnız işinde, ocağında ve kendi bucağında, semt merkezlerinde kendi ilinde, ilçe merkezlerinde, kendi ülkesinin bölge merkezlerinde ve insanlığın ortak merkezlerinde mâlik olabilir. Evini muhacir olarak terk eden o mülkiyetin ilgili olan hepsinden vazgeçmiş ve hicret vakfına devretmiş olur.

إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ (EıLay elLAHı Va RaSUvLıHı)  “Allah ve resulüne hicret ederse.”

Allah’a” dediğimizde topluluğa; “resule” dediğimizde yönetime; “Allah ve resule” dediğimizde başkanın hakemliğine demek olur. “Allah ve resulüne” dediğimizde de, hakemlerden oluşan bağımsız, yansız, etkin ve saygın yargıya demektir.

O halde burada insanların nereye hicret edeceği belirtilmiş olmaktadır. Yargıyı Cuma cemaatinin oluşturduğunu, kabile yani bucak içinde kurulacağını biliyoruz. O halde ocağını değil de bucağını terk eden muhacir sayılır. Buradan niçin hicret edileceği de belirtilmiştir, hakemlerden oluşan adil yargı sistemi olan bucağa hicret edilecektir. Ülkemizde hakemlik sistemi kanunlarca meşrudur. O halde beş vakit namazlarımızı beraber kılacağımız apartmanlara hicret eder, bir de aramızda çıkan nizaları hakemlerle çözme sözleşmesini yaparsak, İstanbul’dan bir yere hicret etmemize gerek kalmadan Allah ve resulüne hicret etmiş oluruz. Kamu davalarında hakemlik yoksa, kooperatiften çıkarma vardır. Böylece kamu hukukunu da devletimize şimdilik bırakmış oluruz. Allah adil yargılama sistemine hicret etmemizi emretmektedir.

ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ (ÇumMa YuDRiKHu eLMaVTu)  “Sonra onu mevt idrak ederse.”

Hicret cihattır. Hicret esnasında ölen kimse şehittir. Şehit demek, bütün günahlarının affedildiği ve sorgulanmadan cennete alınan kimse demektir. Allah için savaşırken ölmek ne ise hicret ederken ölmek de odur. Çünkü hicret kıtalden daha müessirdir. Kıtal savunmak içindir, oysa hicret İslâm düzenini tesis etmek, adil düzeni kurmak içindir. Zordur, sıkıntılıdır. Ama kıtalden daha gerekli bir ibadettir.

Burada “sonra” kelimesi getirilmiştir, “Fa” getirilmemiştir. Çünkü hicretin sıkıntısı torunlara kadar sürer. Gerek iklim gerekse çevre sıkıntıları devam ettirir. Göçmenler yerliler tarafından devamlı dışlanırlar.

Hicretin başka bir sıkıntısı da şudur. İnsanların bedenleri kendi vatanlarına alışıktır, memleketlerinin mikroplarına karşı muafiyetleri vardır. Yeni yerlere gittiklerinde kendileri bulaşıcı hastalık götürebilir, onlardan da yeni hastalık alabilirler. Böylece hicret ölüme sebebiyet verebilir. Ancak, hicret o kadar gerekli ve lüzumlu bir şeydir ki, bu yolda hastalanıp ölme tehlikesi olsa bile bu yapılacaktır.

Bu tehlikenin hicret edip yerleşme olduktan sonra da sözkonusu olacağını bildirmektedir.

فَقَدْ وَقَعَ أَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ (FaQaD VaQaGa EaCRuHUv GaLay elLAHı) 

“Ücreti Allah üzerine vâki olacaktır.”

Allah’ın üzerine şehit olduklarını belirtmiştim, bu ifade onu teyit etmektedir. “Fa” harfi getirilerek ölür ölmez ücreti vaki olacaktır demektir. “Kad” kelimesi ile getirilmiştir. Bu da şehitler için Kur’an’da belirtilmiş bir ücretlendirme durumudur. Onların kabirde bekleme müddeti sıfıra veya birkaç saate indirilmiştir. Zamandaki izafiyet yoluyla kısaltılmıştır. Ücreti Allah’ın üzerinde olmuştur. Bir hakem yargılarken, bir başka şeriatı icra ederken, bir şahit şehadet ederken, adil kararından dolayı saldırıya uğrayıp vefat etse o da şehittir. Allah’ın hilafet görevini yerine getirirken vefat etmiştir. Dolayısıyla ücreti de Allah’a aittir.

Demek ki bir görevli öldürülse veya bir muhacir yolda telef olsa, onun diyeti de devlete, kamuya aittir. Hicret için memleketinden çıkan kimseye dokunulsa, onun diyetini kamu ödeyecektir. Çünkü hicret kararından sonra artık onun âkilesi yoktur. Burada yeni bir müessese ortaya çıkmaktadır. Âkilesi olmayanların diyetlerini devlet öder. Şehitlerin ailelerine de ödeme yapılacaktır. Yani, savaşa katılıp da şehit olanlar ganimet elde etmiş olmasalar da devlet tarafından diyetleri vârislerine ödenir. Yetimler faslı budur.

وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا(100)  (Va KAvNa elLAHu  ĞaFUvRan RaXIyMan) 

“Allah gafur ve rahîm bulunmaktadır.”

Allah, hicret veya kıtal yaparken ölenlerin yalnız suçlarını bağışlamayacak, aynı zamanda onlara daha fazla rahmet edip derecelerini yükseltecektir. Burada “gafûr ve rahîm” nekire gelmiştir. O halde Adil Düzen devleti de gerek savaş gerek hicret şehitlerinin bütün borçlarını ödeyecektir. Aynı zamanda onlara diyetlerini de dağıtacaktır.

Burada bir husus aydınlanmış olmaktadır. Savaşta ölenlere de ganimetten pay verilecek midir? Savaşta ölenlere ganimetten pay verilse bile bununla iktifa edilmeyecek, savaşta ölenin vârislerine diyet de ödenecektir.

Bu mesele “Adil Düzen Anayasası”nda yer almamıştır. İlave yapılması gerekmektedir.

Hiçbir kitap onun yani Kur’an’ın söylediklerini istiab edemez, kapsayamaz.

***

وَإِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْأَرْضِ (Va EıÜAv WaRaBTuM FIy eLEaRWı)  “Arzda darbettiğinizde”

“Arzın içine darbettiğinizde.” “Seferde olduğunuzda” denen yerler olduğu gibi “Arzda darbettiğinizde” de denmektedir. Sefer namazında dört rekatlı namazlar iki rekat  olarak kılınır. Arzda darbde ise yapılan herhangi iş demektir. İlle yolcu olmak, uzak seferde olmak gerekmez.

Mesela, vardiye değişmelerinde de arzda darb vardır. Nöbet değişmelerinde de darb vardır. Namaz nöbet değişmeleri esansında kılınacağı için bu esnada kılınan namaz farklı namaz olmaktadır. Bundan sonraki âyette açıklanacaktır. “Fi” harfi darbın sefer esnasında anlamına gelmediğini gösterir. Buna ‘havf namazı’ denir. Sefer namazından farklıdır.

فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ (Fa LaYSa GaLKaYKuM CuNAXun)  “Size cunah yoktur.”

“Size cunah yoktur.” Usulde tartışma vardır. Bir vacip kalktığı zaman meşruluğu kalır mı? Mesela, kurban bize farz değilse meşru mudur? Sevabı var mıdır? Eğer “leyse aleyküm cunahun” dense ve öyle teşri edilse artık eski hüküm ortadan kalkar. Bu sebeple Hacda Safa ile Merve arasında say yapmak vaciptir. Bu arada da cunah yoktur derken meşruiyetini anlatmaktadır. Yoksa mefhumu muhalefetle isterseniz yaparsınız anlamında değildir. Bundan sonraki âyette “FelTakum” emri bunun vucubiyetini ortaya koymaktadır. Mefhumu muhalefetin olmadığına bu da bir delildir.

أَنْ تَقْصُرُوا مِنْ الصَّلَاةِ (EaN TaQÖuRUv MıNa elÖaLAvTı)  “Salâtı kasr etmeniz de”

Salât kasr edilecektir. Dört rekatlı namazlar iki rekata indirilecektir. Dört rekatlı namazlar iki rekat olarak kılınacaktır. Çünkü arada kade vardır. Ama bölünebilmektedir. Acaba üç rekatlı namaz ne olacaktır?

Burada tasniften değil de kasrdan bahsedildiğine göre onun da iki rekata indirilmesi sözkonusu olur. Sefer namazlarında akşam namazları iki rekat olarak kılınmamaktadır. Bunda icma hâsıl olmuştur. Bunun anlamı şudur. Tek sayılar bölün(e)mez. Beş sopadan aşağı ceza verilmez. Hayız üç kuru’dur, yarılanmaz. Sefer namazlarını yarılıyoruz. Vitri terk ediyoruz, akşamı tam kılıyoruz. Sefer namazları 11 rekat oluyor. Rekat olarak yarılanmıyor. Üçü iki kılsak, bu sefer vitri de iki kılmamız gerekir. Hiç kılmasak on eder. Benim içtihadım bu olmakla beraber icmaa muhalif olduğu için böyle amel etmiyorum. Havf namazlarında ise vardiye değişirken böyle yapmak zorunda kalabiliriz.

6-12, 12-18, 18- 24, 24-6  Dört namaz kılınacaktır. Yalnız öğle ile ikindi cem edilecektir. Diğer namazlar cem edilmeyecektir. Çünkü bu gündüzlerin düzenlenmesidir. Gündüz namazları cem edilir. İşte akşam namazı kılınırken üç rekat değil de iki rekat kılınacaktır. Öğleyin ise iki namaz kılınacaktır. İmam birilerine öğle, diğerlerine ikindiyi kıldıracaktır. Birinciler kendiliklerinden öğleyi kılacaklar, ikinciler kendiliklerinden ikindiyi kılacaklardır.

إِنْ خِفْتُمْ (EıN PıFTuM)  “Havf ederseniz.”

İn Hiftüm” başa gelseydi, o zaman vücubu ifade ederdi, havf olunca kasr etmek zorunlu olurdu. Sonradan geldiği için kasr ruhsattır. Yani, havf olursa kasr edebiliriz demektir. O halde vardiye değiştirilirken kasr etmeyebiliriz. Ama imam yarısını birilerine yarısını birilerine kıldıracaktır. Yani şöyle olacaktır. Ya yatsı namazı iki rekat kılınacaktır. Bir rekatını imamla kılacaklar, diğerlerini kendileri kılacaklardır. Ya da dört rekat kılınacak, ikisini imamla, ikisini ise kendiliklerinden kılacaklardır. İmam kıraatlerini ilk iki rekatta değil de birinci ve üçüncü rekatlarda okuyacaktır. Akşamda da havfde ikiye indireceğiz. Ya da imam birilerine iki, birilerine bir rekat kıldıracaktır. Kıraatin birini üçüncü rekatta yapacaktır.

أَنْ يَفْتِنَكُمْ الَّذِينَ كَفَرُوا (EaN YaFTıNaKuMu elLaÜIyNa KaFaRUv) 

“Küfretmiş olan kimselerin sizi fitne edeceklerinden havf ederseniz.”

Savaş olmadan bile bile eğer eşkıyalardan havf edilirse böyle yapılacaktır.

Bu ifade bize göstermektedir ki, yol kesenler kâfirdir. Eşkıyalık yapanlar kâfirdir. İntihar terörü yapanlar kâfirdir. Masum insanlar ancak savaşta, o da saldıranların yanında istenmeyerek öldürülmelerine izin verilmiştir. Sırf kadınlara, sırf çocuklara, yaşlılara, savaşmayanlara saldırmak küfürdür.

Filistin intihar komandolarını veya Irak intihar komandolarını tasvip etmek mümkün değildir. Bunlar küfür içindedirler. Terörün savaşta da barışta da meşruiyeti yoktur. Kimyasal bomba, biyolojik bomba, tahrip edici bomba veya atom bombasının sivil hedeflere atılması haramdır ve küfürdür. Bunları yapanlar kâfirdir. Dinlerinde bu haramı bulundurmayanların bu silahlara sahip olması savaş sebebi olur.

إِنَّ الْكَافِرِينَ (EınNa eLKAvFıRIyNa)  “Kâfirler”

Burada kâfir topluluklardan bahsetmektedir. İçlerinde kâfir olmayanlar olsa da bizim için hepsi kâfirdir. Buradaki “Lam” ahd için gelebilir, savaşta olduğunuz kâfirler demektir, ya da bütün kâfirler demek olur. Bu takdirde Kafirûn Sûresi ile çelişir. Dolayısıyla mahut kâfirler demektir. Bu tür yol kesenlerin kâfir oldukları ortaya çıkmaktadır. Hakem kararlarına uymadan, hakem kararları olmadan savaşmak küfürdür. Onlar devlete ve nizami ordulara düşmandırlar. Savaşın meşruiyeti hakem kararlarına dayanmalıdır. Bundan dolayıdır ki Şeyhülislâmdan fetva almadan Osmanlı Devleti savaşa girmemiştir. Savaş kararı bugün Anayasa Mahkemesince onaylanmalıdır dersek, Osmanlı uygulamasını yapmış oluruz. Bugün askeri yargı bile bağımsızdır. Onun için biz “Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası”nda şunu önerdik. Yüce Divan meclisteki hakemlerden oluşsun ve yüksek seviyedeki askeri kararlar onların denetiminde olsun. Askeri yargı hakemlerden oluşmasın.

كَانُوا لَكُمْ عَدُوًّا مُبِينًا(101) (KAvNUv LaKuM GaDuvVan MuBIyNan)  

“Size mübin aduv bulunmaktadır.”

Kâfirler size mübin aduv bulunmaktadır” denmektedir. Siz hakem kararlarını yerine getirmek için görevli kimselersiniz. Bu şekilde kendilerini görevli görenlerle birleşmek ve hakem kararı ile savaşmakla yükümlüsünüz. Hakem kararlarına uyan diğer ulusların orduları ile işbirliği hâline girebilirsiniz. Böyle devamlı bir Nato benzeri ordu olmaz, ama Sovyetler gibi fiilî tehlike ortaya çıktığı zaman bir Nato kurulabilir ve savaşılabilir. Ama tehlike kalkınca o ordu devam ettirilmez. Nato ayrı ordu olamaz, Nato uluslararası ordular birliği olabilir. Bu hususta kâfirlerle işbirliği yapılamaz, aynı hakem kararlarına uymayanlarla işbirliği yapılamaz, çünkü onlar sizin düşmanınızdır. Birleşmişler eğer gerçekten insanlığı temsil eden bir birlik ise hakem kararlarına uymayan devletleri bünyesinden çıkarmalıdır. Ordusu olmayacak ama çıkarma yetkisi olacak ve onlar kâfir devlet olacaklardır. Kâfir devletler bizim düşmanımız kabul edilecektir. Kendimizi her zaman onlardan korumalıyız. Birleşmiş Milletler bu çıkarmayı yaparken planlayarak değil, hakem kararı ile alacaktır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ - 313 ADİL DÜZEN DERSLERİ - 143 İstanbul, 15 Temmuz 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

(Selahattin Öztürk ve Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

CANLI BOMBA VE…

İnsanlık III. bin yıla tarihte pek görülmeyen yeni bir eylemle girdi. İnsanlar tarih boyunca daima savaşmışlardır. İkili olarak da hep kavga etmişlerdir. Öldürmek için ölmeyi göze almışlardır. Savaşta bile bile zafer için canlarını vermişlerdir. Hayvanlar âleminde de yavrularını korumak için kendilerini feda eden canlılar vardır. ‘İntihar komandosu’ mefhumu yirminci yüzyılda ortaya çıkmış, II. milenyumun III. bin yıla verdiği hediye olmuştur! Kişiye önce suç işletmektedirler. Suç işledikçe cezasını çekmemesi için daha büyük suç işletiyorlar ve böylece suçu o seviyeye çıkarıyorlar ki, kişi artık yaşama şansını kaybediyor. Aslında savaş da bu şekilde oluyor. Birbirini öldürmeye kasteden kişiler şunu bilmektedirler ki, ya ben öleceğim ya o! Dolayısıyla öldürmeye davranmaktadır. Burada da farklı olay yoktur. Suç idamlıksa, kaçma şansı da kalmamışsa, yapacağı şey daha fazla dehşet uyandırarak ve öldürerek ölmeyi tercih etmek olmaktadır.

İdam cezasının kalkması, canlı bomba malzemesi bulmayı azaltmıştır. Devlete teslim olur, hapishanede yaşar, belki de oradan kurtulma imkanını bulur. Böylece bombalı intihar eylemlerinin azalmış olması sözkonusu olabilir. Ama öyle olmadı; çünkü bu sefer hapishaneler kurtarılmış yer oldular. Dağdan firar edip devlete teslim olsa bile, bu sefer kendisini hapishanelerde onlardan kurtaramaz. Dolayısıyla mafya ile terör örgütleri mağlup edilmedikçe bu tür olayların önüne geçilememektedir.

Ne yapıyorlar? Kurban olarak seçtikleri kimseye diyorlar ki; ‘Ya sen gidip bombalı intihar eylemini yapacaksın, ya da biz seni öldüreceğiz. Ama eğer gider de bu eylemi gerçekleştirirsen biz yakınlarına şu kadar dolar vereceğiz!’ Kişi sağ bırakılmayacağına iyice inandırılmıştır. Nasılsa ölecek; intihar ederek bu şekilde ölmeyi tercih edemektetir. Bu fanatik ırkçı veya dinci kişi de olabilir. İntiharla ırkına veya dinine hizmet edeceğine inandırılmış olabilir. Ancak, sadece bu inançla intihar ettirmek kolay değildir. O telkinler arasında inanç ile menfaat ve tehdit de birleşince, canlı bomba ortaya çıkar.

İntihar komandolarını organize eden sadece ve sadece sömürü sermayesidir. Sermaye şunu planlıyor. Dünyadaki bütün devletleri yıldırmak ve emrine almak. Türkiye onun dediğini yapmazsa başına PKK’yı ve intihar komandolarını musallat edecektir. Devlet anarşi içine sürüklenecektir. Ordu artık güvenliği sağlayamayacak ve teslim olacaktır. 1960’tan beri Türkiye’de oynanan oyun budur. Önce anarşik hareketler organize edilir. Sonra askerler ABD’ye çağrılır; ‘ya bizi dinleyecek ve müdahale edeceksiniz, ya da Sovyetler orasını işgal eder, biz müdahale etmek zorunda kalırız.’ Askerler de savaşmaktansa iktidara el koymayı yeğlerler.

Tansu Çiller’e de; ‘Ekonomik darbe yap, yoksa PKK’yı ayağa kaldırırız’ dediler. Çiller de meşhur ekonomik operasyonu yaptı. Kötülüğü o kadar fazla oldu ki, askeri müdahaleleri bile solladı. Hiçbir askeri müdahalede enflasyon %100’ü bulmamıştı. O operasyonda %150’yi buldu.

Sermaye dünyayı böyle idare etmeyi planlıyor. CIA ve MAFYA el ele vererek istediği zaman ülkede anarşi çıkararak, karşı gelen iktidarları yerinden etmek, gerekirse öldürmek, ama dediğini yaptırarak tüm dünyayı yönetmek sevdasındadır.

Biliyorsunuz, mafya önce ayağa ateş eder. Yola gelirsen yaşarsın, gelmezsen sonra ölürsün. Şimdi sermaye Ak Parti’nin ayağına ateş etmektedir. Önce bombalı saldırı hazırlatmakta, sonra da haber vererek bertaraf edilmesini sağlamaktadır. Böylece şunu ihtar etmektedir: ‘Bakınız, şimdi size haber verdik, kurtuldunuz. Eğer inadınızda ısrar ederseniz haber vermeyiz ha!..’

Tayyip Erdoğan’a ABD ziyaretinde bu ihtar yapılmıştır. Başkan çok iyi karşılamıştır, ama diğer taraftan görevliler abanın altından sopa göstermişlerdir. Başkan demek istemiştir ki; ‘Bak, ben seni koruyorum. Eğer benim sözümü dinlemezseniz bunların ne yapacakları açıkça görülüyor!..’

Buraya kadar anlattıklarım tesbittir. Aşağı yukarı bunun böyle olduğunu herkes biliyor. Bunun söylenmesini sömürü sermayesi de istiyor. Böylece tehdidini en yüksek seviyeye çıkarıyor.

Bundan sonra anlatacaklarım ise çözümdür. İşte onun söylenmesini sermaye istemiyor. Dolayısıyla onların emrinde olan yayın organları bundan sonrasını söylemezler, yazmazlar. Çünkü o zaman onlar da susturulurlar. www.akevler.org’da yayınlanması yeterlidir. Adil Düzenciler bilsin, yeter. Zafer mü’minlerindir.

Ne yapılacaktır?

1- Bucaklar oluşturulacaktır. Her bucak kendi iç düzenini kendisi kuracaktır. Kendi kanunlarını kendisi yapacaktır. Her bucak herkese aş ve herekse iş sorununu kendisi çözecektir. İl ve devletler, hattâ insanlık o bucağa yardım edecektir. Böylece mafyayı besleyen kaynaklar kurutulmuş olacaktır. Kırsal tarım için Camili İşletmesi örnek olarak anlatılmıştır.

2- Her il bağımsız olacak, ilin iç güvenliğini kendisinin kendi halkından kurduğu jandarma teşkilatı ile gerçekleştirecektir. İlin içinde mafya hareketi önlenecektir. Bunu sağlayan teşkilat oluşturulacaktır. Devlet iç güvenlik işleri ile uğraşmayacaktır. Sadece illerin talebi üzerine onların iç güvenliği sağlaması için destek verecektir.

3- Devletler iç işlerinde bağımsız olacaktır. Kendi savunmalarını ve güvenliklerini kendileri sağlayacaklardır. Başka hiçbir devlet, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği ülkelerin iç işlerine, hukuk düzenlerine karışmayacaktır. Hiçbir devlet başka ülkenin iç güvenliği nedeniyle ona müdahale etme hakkını kendisine tanımayacaktır. Ne Irak’a, ne Rusya’ya, ne de başka herhangi bir ülkeye oradaki halka sahip çıkmak amacı ile müdahale edilmeyecektir. Kimse bizim vatandaşların hamisi olmamalıdır.

4- Uluslararası bir göç vakfı kurmalıyız. Ülkesini terk eden herkesin oradaki mallarını bu vakıf satın almalıdır. Onun karşılığında nereden bir yer veya ev alırsa, işyeri kurarsa, oraya ödeme yapmalıdır. Ayrıca göçmen siteleri kurulmalı, suçlu olup olmadığına bakılmaksızın güven içinde kaçanlar burada yerleştirilmelidir. Böylece mikropları yok etmemiş oluruz ama mikropları etkisiz hâle getirmiş oluruz.

Biz mafya ile değil, mafyayı destekleyen devletlerle askeri ve diplomatik savaşa gitmeliyiz.

Tayyip Erdoğan’a tavsiyemiz şudur. Gelsin hakka teslim olsun. Ülkeye Adil Düzeni getirelim. Bakınız o zaman tehditler nasıl tehdit edenlere dönecektir. Millî Görüşe ve Adil Düzene sırtınızı çevirirseniz, ABD’yi razı etseniz bile, başka bir ABD çıkar ve yine kurutulamazsınız. Biz size kendiliğimizden bir şey söylemiyoruz.

Hatalar bizim, doğrular Allah’ın. O’na sırt çevirenler iflah olmazlar.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org    (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3453 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2648 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2137 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2160 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2333 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2384 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2605 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2659 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2973 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3120 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3409 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5458 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3848 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3697 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3401 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3858 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3820 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4096 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4607 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3004 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3102 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3953 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3808 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2930 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3938 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7693 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5579 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4162 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3562 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3708 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4717 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4429 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4724 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4646 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4798 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4538 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3383 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4460 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3610 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5153 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3839 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5135 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4991 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4916 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3517 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3467 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3682 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5141 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4195 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5402 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4076 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5254 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4405 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4416 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4560 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4756 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5307 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4107 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5250 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4512 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3832 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4364 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4575 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4103 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4085 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4075 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4533 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5634 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9792 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4636 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3690 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3842 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3351 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3374 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3736 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5688 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4239 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3437 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler