Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 314
NİSÂ SÛRESİ 102.AYETLER TEFSİRİ
25.07.2005
1143 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN   314

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi         22- 25 Temmuz 2005        Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;     314. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

*TEFSİR SEMİNERİ [Cuma Üsküdar (19.00-21.00);  Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00);  Pazartesi Ümraniye (19.00)]

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Lütfi Hocaoğlu, Reşat Nuri Erol ve …………… dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Üsküdar ve Ümraniye’de Reşat Nuri Erol tarafından;    diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır...

Hedefimiz; bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. Süleyman KARAGÜLLE

NİSÂ SÛRESİ TEFSİRİ - 39

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم  *  وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمْ الصَّلَاةَ فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَائِكُمْ وَلْتَأْتِ طَائِفَةٌ أُخْرَى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةً وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِنْ كَانَ بِكُمْ أَذًى مِنْ مَطَرٍ أَوْ كُنتُمْ مَرْضَى أَنْ تَضَعُوا أَسْلِحَتَكُمْ وَخُذُوا حِذْرَكُمْ إِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُهِينًا(102)

وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ (Va EÜAv KuNTe FıyHıM)  “Sen içlerinde olduğunda.”

Bundan önceki âyet iki şekilde kıraat edilebilir. “Küfretmiş olan kimselerin sizi fitne etmesinden korkarsanız.” cümlesi, kendisinden önce gelen “Seferde iken namazları kısaltmanızda cunah yoktur.” ifadesinin şartı yapılır. O zaman seferde namazı kısaltabilmemiz için korkmuş olmamız şart olur. Bunu böyle anlayanlar, sadece zahirilerdir. İkincisi ise “Siz eğer küfredenlerden korkarsanız, kâfirler size düşmandır.” şeklindeki âyete bağlanmaktadır. Bu havfta yani korkuda tedbir almanız gerekir demektir.

Fa” (‘Fe Ekamte’deki ‘Fa’) harfi ile atfetmiştir, “Va” harfi ile atfetmemiştir. O halde havf namazı misafir namazından farklıdır. “Kâfirler size düşmandır.” âyeti mu’teriz cümledir. Her iki namazın arasına getirilmiştir. Sefer namazı, dört rekatlı namazları iki rekata indirmek, üç rekatlı vitri terk etmek, üç rekatlı akşamı da ikiye indirmek (icmaa aykırı) tahfiftir. Sefer tahfifidir. 20 rekatlık namazlar 10 rekata indirilmiştir. Oruçta yüsr (kolaylık) tehir iledir, namazda yüsr de tahfif ile, tansif (yarılama) iledir. İlleti misafir olmaktır, meşakkat değildir. İnsanın misafir olduğunu bilmesidir. Misafirlerin kendi aralarında cemaat olmalarıdır.

Burada “Sen içlerinde olduğunda.” denmektedir. Bu çok önemli hususu şöyle izah edeceğiz.

Savaştayız. Her birliğin üç kolu vardır; sağ, sol ve orta. Bunlar sıra ile cephede nöbet beklerler. Eğer çatışma yoksa bir grup 8 saat bekler, 16 saat dinlenir. Çatışma hâlinde iki grup nöbettedir, bir grup dinlenmektedir. En sıkıntılı an nöbet değiştirme ânıdır. Çünkü birileri cepheyi bırakırken diğerleri cephede yer alacaktır. Komutanın bu değişme ânında bulunması gerekmektedir. En küçük karışıklık orduyu mahveder. İşte “havf (korku) namazı” bunun için konmuştur. Değişme esnasında tek komutanın komuta etmesi gerekmektedir. Her kolun vardiye komutanı vardır. Ama değişme komutanın nezaretinde olmalıdır. Çünkü o sırada iki tarafın da eşit olarak itaat edeceği bir komutana ihtiyaç vardır. Bu husus bilhassa çatışma sırasında böyledir.

İza” ile gelmiştir. Başkanın bu değişme esnasında bulunması gerektiğini belirtir. Yoksa “İn” gelirdi.

فَأَقَمْتَ لَهُمْ الصَّلَاةَ (Fa EaQaMTa LaHuM elÖaLAvTa)  “Sen onlara salâtı ikame edersin.”

Burada her üç grubun bir tek namazından bahsetmektedir. Yani; cemaat bölünmeyecek, birlikte namazlarını ikame edecekler, bir namazı ikame edeceklerdir. Üç taifeden biri imama ayrı uyacaktır, ikisi ayrı uyacaktır. Namazları bir imam kıldıracaktır. Günde üç vardiye değişecekse üç namaz kılınacaktır.

Sabah, öğle-ikindi ve akşam-yatsı. Sabah namazını iki rekat olarak böleceklerdir. Öğle ile ikindiyi ikişer rekat olarak kılacaklardır. Burada imamla dört rekatı önce nöbete girecekler kılacaklardır. Siperde yerlerini alacaklar, diğerleri gelip ikinci dört rekatlarını kılacaklardır. Burada en önemli saat, imam otururken herkes nöbetini devralmış olacaktır. Bir anda devralmış olacaklardır.

فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ (Fa eLTaQuM OavEıFaTün MıNHuM MaGaKa)  

“Onlardan bir taife seninle beraber ikame etsin.”

Ezan ve kametten sonra nöbete girecekler imamın arkasına geçer ve namazlarını kılarlar. Sabah namazının bir rekatını, diğer namazların iki rekatını imamla kılarlar. İmam oturur, diğerleri kendi namazlarını tamamlarlar. Nöbet yerlerine gidip devralır, ikinci taife gelir ve imamın arkasında dururlar. Nöbetten çıkacaklar, onlar da yarısını imamla beraber kılarlar. Diğer yarısını kendiliklerinden tamamlarlar.

Üçüncü bir taife daha vardır. Onlar da nöbet tutmayan gruptur. Bunlar kendi grup imamları ile ayrı namaz kılabildikleri gibi, ayrı yerde durmak şartı ile imamla beraber de kılabilirler.

Böylece savaşta nöbet değiştirme gibi en önemli bir sorunun çözümü Kur’an’da belirtilmiştir.

Bu mesele bugünkü günlük hayatımızda da çok önemlidir. Çünkü öyle sanayi kuruluşları vardır ki çalışmayı durduramazsınız. Mesela elektrik santralını durdurmazsınız. Vardiye ile 24 saat çalışması gerekir. Demir-döküm ocaklarını bir defa ısıttınız mı hep devam etme zorunluluğu vardır. İşte orada da nöbet değiştirme vardır. Benzer şekilde nöbetler değişecektir. Havf namazı kılınacaktır. Herkes kendi işini kendisinin yerine geçecek olana teslim etmek zorundadır; hem de aynı zamanda ve birlikte teslim etmek zorundadır.

وَلْيَأْخُذُوا أَسْلِحَتَهُمْ (VaLYaEPuÜUv EaSLıXaTaHuM)  “Silahlarını ahz etsinler.”

Tarihte savaşta araçlar kullanılmıştır. Elleri, pençeleri, dişleri, çenesi parçalamaya elverişli olmayan insan, daha ilk yaratılış yıllarında taş ile sopayı savunma ve saldırma aracı olarak kullanmıştır. Ateşle düşmanı korkutmuştur. Zamanla silahlar geliştirilmeye başlandı. Taşa veya sopaya özel şekiller verilerek mızraklar yapmaya başladılar. Ok ve yayı geliştirdiler. Mancınıklarla ateş bombaları attılar. Sonra barut bulundu, ateşli silahlar kullanılmaya ve bu silahlar gruplanmaya başlandı. Tek kişinin kullandığı silahlarla birlikte gruplar hâlinde de silahlar kullanılmaya başlandı. Silahlara onları taşıyan araçlar da eklendi.

Şimdi savaş tamamen başka bir durum almıştır. Bu savaşların en büyük özelliği olarak silah tüccarları türedi. Başkalarının sattığı silahları iki taraf kullanmaya başladı. Bu savaşlarda en büyük tehlike silah ve cephanenin düşman eline geçmesidir. Sizin silahınızla sizi bertaraf edebilir. Bu sebepledir ki iyi eğitilmiş bir ordu, kendisinin silahı olmasa da düşmandan elde ettiği ganimet sayesinde savaşa devam etmektedir. Bir hava limanını işgal ederseniz oradaki tüm filo sizin olabilir.

İşte savaşın temel kurallarından biri, silahı düşmana kaptırmamaktır.

Arabistan’da savaşan bir gazi anlatmıştı. Arapların eşeledikleri kuyular vardı. Hep pislik ve mikrop doluydu. Bunları içtiğimizde hasta oluyorduk. İngilizler ise derin taze kuyu sondajı yapıyor ve tatlı tatlı sular içiyorlardı. Biz bunların yerlerini basıyor, işgal ediyor ve onu kullanmaya başlıyorduk. Onlar gidiyor ve yeni kuyu açıyorlardı. Biraz sonra bizim kuyumuz bozuluyor, kirleniyor, temizleyemiyorduk. Bir daha onların yeni kuyularını işgal ediyor ve biz de böylece geçinip hayatta kalıyorduk.

İşte, buradaki bütün sorun düşmana imkânlarını kaptırmamaktır.

Allah işte bu sebeple “silahlarını alsınlar” demektedir. Silahlarla namaz kılacaklardır demektir.

فَإِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَائِكُمْ (FA EıÜAv SaCaDUv FaLYaKUvNUv VaRAEıKuM)

“Secde ettiklerinde nöbettekiler arkanızda olsunlar.”

Yani, namaz kılmayanlar namaz kılanları korusunlar.

Cephe kurulmuş, birlik düşmana bakarken, namaz kılanlar onlara sırtlarını çevirmiş olarak aksi istikamette namaz kılarlar. Böylece düşman her taraftan gözetilmiş olur. Arka zeminde namaz kılanlar önde düşmana doğru olacaklardır. Saldırı hâlinde onlar da namazlarını bırakıp birlikte karşı saldırılar yapacaklardır. Demek ki kıble ya düşmana karşı olan yönde veya düşman yönünde olacaktır.

İşyerlerinde vardiye değişmelerinde de benzer olaylar olmaktadır. Bu savaş sahnesiyle kıyas yaparak sorun işe göre çözülecektir. 

وَلْتَأْتِ طَائِفَةٌ أُخْرَى (Va eLTaETı ÖAEıFaTun EuPRay)  “Diğer taife gelsin.”

Nöbet tutmayan taife geliyor, önce imamla beraber yarısını kılıyorlar. İmam oturuyor. Bu ilk taife namazlarını tamamlıyorlar. Sonra gidip nöbetlerini devralıyorlar. Nöbetten çıkacaklar geliyorlar bu sefer onlar imamla namaz kılmış oluyor.

Burada “diğer taife” demek, taifenin iki olduğu, başka taifenin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Üç vardiye tutuluyorsa, onlar ayrı yerde yani karargahlarda kılıyorlar demektir. Bu namaz ise nöbet yerinde nöbet değiştirme namazıdır. Bugün de nöbet değiştirilirken bir üst götürüp nöbet değiştirilmektedir.

Burada dikkat edeceğimiz husus, rüku ve secdeden ibaret olan namaz terk edilmiyor. İşler onun sistemi içinde gerçekleştiriliyor. Bize öğretilen ne kadar ibadet varsa hepsi hayatımızı düzenlemek içindir. Namaz, zekât, oruç ve hac ibadetleri hayatımızı düzenler. Haccın içinde kurban kesmek de vardır. Bu dört ibadetin dışında okuma ve cihad vardır. Herhangi bir sorunumuzu çözmek istediğimizde namazın içinde çözmüş olacağız.

لَمْ يُصَلُّوا (LaM YuÖalLUv)  “Kılmamış olan diğer taife gelsin.”

Zorunlu hallerde namaz tehir olunmamaktadır. Ancak imam ikileştirilmemektedir. Tek imam ile namazlarını kılacaklardır. Yarısını kendi başlarına, diğer yarısını da imamla kılacaklardır. Önce imamla kılacak, sonra kendi başlarına tamamlayacaklardır.

فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ (FaLYuÖalLUv MaGAKa)  “Seninle beraber salât etsinler.”

Yukarıda “seninle kıyam etsinler” diyor. Burada “seninle salât etsinler” diyor. Birinciler imama ayakta uyarlar. İkincilerde imam oturur, gelenler de oturur. Müezzin en arkada durur. Hepsinin geldiğini görünce kendisi sesli olarak tekbir alıp oturur. Namaza ondan sonra devam etmiş olur. Gelme tamamlanınca salât başlar.

وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ (Va’l-YaEPuÜu OiÜRaHuM Va EaSLıXaTaHuM”

“Hızrlarını ve silahlarını ahz etsinler.”

Birinciler için sadece silahları almayı emretmiş. Burada da “Hızrlarını alsınlar” deniyor.

Hızr” koruma aracı demektir. Çelik yelek hızrdır. Bugün hızr olarak siperleri de alabiliriz. Hızr, herkes kendi siperini alsın demek olur. Silahlarını da alsın demektir. Gaz maskeleri de hızrdır.

Bugünkü savaşlar savunmaya dayanmaktadır. Biyolojik ve kimyasal silahlar dahil korunma araçları özel elbiselerdir. Çelik yeleklerdir. Bunlardan en önemlisi siperlerdir.

Savunmaya geçen herkes kendisine bir siper kazacak ve onun içine girecektir. Siperlerde de önemli olan siper değiştirmedir. Ön siperlerde olanlar geri siperlere alınır, oradan da çadırlara alınır. Böylece üç vardiye bu şekilde çalışır. Ön siper, geri siper ve dinlenme yeri olarak üçlü devreler. Geri siperlerden ikmal yapılır, gözetleme yapılmaz. Ön siperlerden gelecek haberlere göre ikmal yapılır.

Silah” saldırma aracıdır, “Hızr” ise savunma aracıdır.

Burada “Hızr” kelimesi “Silah”tan önce getirilmiştir. Gelecekteki savaşlarda silahtan çok hızr önemli rol oynayacaktır demektir. Nöbete girecekler için hızrlarını alsınlar denmemiştir. Burada “hızrlarını da alsınlar” denmiştir. Savaşa katılacaklar zaten hazırlanır ve hızrlı olarak gelirler. Çıkacaklar ise erkenden istirahata geçerler. Genellikle savaş böylece birden ters döner. Hızrı olan her zaman hazır olacaktır.

وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ (VadDa elLaÜIyNa KaFaRUv Lav TaGFuLUvNa)

“Küfretmiş olan kimseler meveddet ederler.”

“Küfretmiş olan kimseler sizleri gafil avlamak isterler.”

Balkan Savaşı’ndan önce Avrupalılar Osmanlıları gafil avlamak, silahsız ve ordusuz yakalamak isterler. Bunun için bir hile kurarlar. Osmanlılara büyük borç vaadederler. Ancak derler ki; ‘Sizin kanunlarınız şeriat kanunları, verdiğimiz borcu sonra ödeyemezsiniz, borcu verebilmemiz için kanunları değiştireceksiniz!’ Osmanlılar borcu alabilmek için denileni yapar. Avrupa’dan gönderilen ve aslında bir ajan olan hukukçu gelir. Görünürde çok yararlı ama gerçekte çok zararlı bir hukuk ıslahatını yapar. Her şey inceden inceye incelenir. Durmadan mahkemeler ertelenir. Taraflar mahvolurlar. Seneler geçer, olaylar unutulur, hakimler değişir, usulden bir hata yakalar ve karar verirler. Muhakeme usulünde konan şartlar ne kadar adil dersiniz, oysa tüm adaletsizliğin kaynağı o içinden çıkılmayan bürokrasidir. Tabii bu durum avukatların da işine gelmektedir.

İşte Osmanlı Devleti’ndeki bu hukuk kurallarını koyan bu ajan hukukçudur.

Bundan sonra Osmanlılar borçlandırılıyor… O kadar borç veriliyor ki, Osmanlı imparatorluğu savaşı kazandığı halde Sevr’i dayattılar ve imparatorluğu ortadan kaldırdılar.

Batılıların iğfalleri bunlarla sınırlı kalmamıştır. İtalya’ya talimat verdiler. İtalya Cezayir’e saldırdı. Ajan hukukçu padişaha akıl verir ve; ‘Avrupalılar bu kadar para yatırdılar, artık buraya saldırmazlar, siz askerlerinizi Kuzey Afrika’ya gönderin!’ tavsiyesinde bulunur. Yönetim bunu kabul eder. Mustafa Kemal dahil, askerî birlikler Kuzey Afrika’ya sevk edilir. Balkan Savaşı başlar! Osmanlı imparatorluğunu gafil avlamışlardır.

İstanbul’a kadar gelirler. Bu nedir? I. Dünya Savaşı için test yapılmıştır.

İşte Kur’an bize bunu söylüyor. Bunlar düşmandır. Onların aldatmacasına güvenmeyeceksiniz. “Küfretmiş olan kimseler sizleri gafil avlamak isterler.” Bunu nasıl anlarsınız? Mâkul şeyleri önerdiğiniz halde kabul etmiyor, yanlışta direniyorlarsa, tereddütsüz sizi gafil avlamak istemektedirler.

Yatırımları durdurmak, tarım sektörünü çalışmaz hâle getirmek, sıkı para politikasıyla işsiz insanları çoğaltmak hep tuzaktan ibarettir. AK Partililer bu âyeti her gün on defa okumalıdırlar.

عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ (GaN EaSLıPaTıKuM)  “Silahlarınızdan.”

Yalta Konferansı’nda dünyayı ikiye bölen Siyonistler bu arada Türkiye’yi silahsız bırakmak istemişlerdir. Adnan Menderes’e verdikleri kredi karşılığı dediler ki; ‘Siz silah üretmeyeceksiniz, uçak yapmayacaksınız, biz size vereceğiz. Ortak düşmanımız ver, birlikte savaşacağız.’ Bizimkileri böyle uyuttular.

Oysa Sovyetler onların düşmanı değil, taşeronu idi. Böylece Türk ordusunu silahtan tecrit eder hâle getirdiler. Kıbrıs çıkarmasını yaptığımızda elimizdeki araçları kullanamaz duruma gelmiştik. Ordunun eski hurdaya atılmış araçlarını harekete geçirerek Kıbrıs’ı fethettik.

İşte düşmanlarımız bizi daima silahtan tecrit etmek isterler.

Kendi fabrikalarımızı durdururlar. Devam etsek bile projeler onların olur. Daha korkuncunu yaptılar. Lâiklik adı altında medreseleri kapattılar. Şapka örttürdüler. Halk isyan etti. İsyan silahla bastırıldı ve silah yasağı getirildi. Böylece Türk ordusunu silahtan tecrit etmediler ama Türk halkını silahtan tecrit ettiler. Oysa bizim İstiklâl Savaşımızı çeteler kazanmıştır. Halkımız çok iyi silah kullanmayı biliyordu, Rum ve Ermeniler bilmiyordu. O sayede onları yenebildik. Bugün askerlikte bile erlere mermi verilmiyor. Talimi yat-kalk ile geçiştiriyorlar. Oysa savaş demek vurmak demektir. Sevr’i dolaylı yoldan gerçekleştiriyorlar.

Burada “Eslihatikum/Silahlarınız” deniyor; kendi silahlarınız, kendi ürettiğiniz silahlar demek olur.

İşte Türkiye Cumhuriyeti bu konularda -askeri de dahil- gaflet içindedir, kendi silahını üretmiyor.

Adil Düzencilerin görevi bu gerçekleri anlatmaktır.

وَأَمْتِعَتِكُمْ (Va EaMTıGaTıKuM)  “Metalarınızdan da.”

Hayatî önemi olan mallar vardır. Savaşın sürmesi için şeker, pirinç ve buğday gibi ana beslenme maddeleri pahalı olsa da ülkede üretilmelidir. Çünkü savaşta bir ambargo olsa yerimizde kalırız. Tren ve vapurları pahalı da olsa kömürle çalıştırmalıyız. Çünkü bizim metaımız odur.

Düşmanlar bir plan kurarlar. Türkiye sanayi malları ile yaşamaya başlar. Tarım sektörü şimdi olduğu gibi iflas eder, çökertilir. Savaşta ise sanayi ürünleri yenmez, savaş ancak tarım ürünleri ile yürütülebilir. Yollar elden çıkmıştır, telefonlar elden çıkmıştır, elektrik elden çıkmıştır. Şalteri bir indirdi mi yeter.

1960’tan önce böyle yaptılar. Demokrat Parti’yi iktidardan indirecekler ama bir türlü cesaret edemiyorlar. Dağınık olan elektrikleri birleştirmek için TEK’i (Türkiye Elektrik Kurumu) kurdular. Tüm elektrik üretimi ve dağıtımını ona verdiler. Zamanla bunu kullandıkları da olmuştur. Şimdi de özelleştiriyorlar. Yani, o zaman toplarken halkın ve belediyelerin elinden devlete gasp ettirerek aldılar. Şimdi de sömürü sermayesine peşkeş çekiyorlar. Devleti hükümetler yönetmiyor, Türkiye’yi yıkmayı planlayan şuursuz taşeronlar yönetiyor.

Kur’an bize bir de bunu haber vermektedir. Yani, onlar ‘biz sizin önemli mallarınızı temin ederiz’ deyip üretiminizi çökertirler. Sonra da sizi aç bırakıp savaşsız öldürürler.

Türkiye’deki hükümetler bu teklifleri kabul ediyor ama devleti yıkmıyorlar. Devleti yıkmayan Adnan Menderes’i bu sebeple astılar. Tansu Çiller ve Necmettin Erbakan’ı kenara ittiler. Allah işte bunları, bu olanları bize haber vermektedir.

فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُمْ (FaYaMIyLUvNa GaLaYKuM)  “Size meyletsinler.”

Meyl” eğik demektir. “Meyletmek” üzerine yönelmek, üzerine çullanmak demektir.

Batı şimdi dünyaya bunu yapıyor. Biyolojik silahı, kimyasal silahı, tahrip edici silahı, atom silahını kendisinden başka kimse üretmeyecektir. Sen silahsız olacaksın, o silahlı olacak!.. Neden???

Efendim, sen zayıf devletsin, küçük devletsin, kötüsün, kötü yerlerde kullanırsın!..

O ise büyük devlettir, iyi devlettir, o silahı gerektiği zaman kullanır!..

Dolayısıyla senin silahın olmayacak, uçağın olmayacak, petrolün olmayacak, hattâ ekmeğin (tarımın) olmayacak! Ürettiklerini senden alacak, başkalarına satacak, başkalarından aldığını da sana satacak! Gümrüklerle, vizelerle, rüşvetlerle, mafyalarla birbirinizle olan alışverişi önleyecek! Dinlemediğin zaman da üzerine çullanacak ve seni yok edecektir. İşte düşmanların planları budur. Bunu yapmaktadırlar.

Kur’an bize bunu haber vermektedir.

مَيْلَةً وَاحِدَةً (MaYLaTaN VAXıDaTan)  “Bir tek meyl ile meyletmek isterler.”

Savaşın en korkunç tarafı baskın tarafıdır. Taarruza geçtiğinizde veya hava indirmesini yaptığınızda veya denizden çıkarma yaptığınızda en tehlikeli an ilk birkaç saattir. Çünkü o anda o hazırlıklı ise, gafil avlanmamışsa çok kolay bertaraf edersin. Ama eğer indirme tamamlandı, birlik yerleşti mi, artık savunmaya geçer. Onu söküp atmak son derece zordur. Çünkü o gemilerini yakmış ve öyle inmiştir. İşte buna hazır olmanın tek yolu üçte bir birliğin daima hazır olmasıdır. Silahlar tetiklemeye hazır. Uçaklar kalkmaya hazır. Pilotlar ve şoförler araçta beklemektedirler. Düşman sizi bombalayıp dövebilir. Eğer hızrınızı almış ve siperlere girmiş iseniz, size zayiat verir ama sizi yok edemez. Siperlere girerek zırhınızı ve maskenizi giymiş olarak bekleyeceksiniz. Sizi bombalayacak ve sizden ateş çıkmasını bekleyecek. Yerinizi tesbit etti mi ondan sonrası onun için kolay. Telefon haberleşmesi de sizin yerinizi ele verebilir.

Eğer silahtan ve hızrdan gaflet içinde iseniz, sizi çökertir. Yoksa düşman siperinize gelinceye kadar bekleyeceksiniz. İşte o zaman ani bir hareketle düşmanı yok edeceksiniz. Savunma taktiği budur.

Saddam Bağdat’ı boşaltıp askerleri sipere alacaktı... Düşman elini kolunu sallayıp Bağdat’ın içine girecekti... İşte o zaman her sokakta siperden doğrulan insanlar saldırganları imha edecekti...

Aslında Irak yenilmedi, komutanlar Irak’ı sattılar. Komutanlar yakalandı mı, asıldı mı? Hayır! Irak’ı ABD’ye savaşsız teslim ettiler. Ama halk bunu hazmedemedi. Savaş devam ediyor; vahşice devam ediyor…

Birlik bozulmamalıdır. Emir-komuta zinciri devam etmelidir. Bu sebepledir ki Adil Düzende askerî görevlendirme isteğe bağlıdır. Komutanını ast seçer, sonra da ömrü boyunca onun emrinde olur. Kendi isteğiyle o da savaşta olmamak üzere komutanını değiştirebilir. Bu suretle emir-komuta zinciri kopmaz. Birlik sağlanır.

Havf namazı bu birliği temin eder. Gafil avlanmama da ancak nöbetlerle olmaktadır. 

وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ (VaLAv CuNAXa GaLaYKuM)  “Size cunah yoktur.”

Bir cümle söylendiği zaman onun dört mertebede manâsı vardır,

a) Vaz’ (konuluş)  manâsı. Yani daha evvel o kelimenin kullanılmış şeklidir. Lügat manâlarıdır. Cümle içinde bir manâsı çıkar. Yahut olayları düşünmeden bir manâsı vardır. b) Kişi dili alır, ona kendi manâsını verir ve söyler. Bir örnek verelim. ‘Ben’ kelimesi lügatte söyle konmuştur. Bunu söyleyen ‘ben’ dediği zaman o cümleyi ben söylemişsem ‘ben Süleyman’ manâsı ortaya konmuş olur. c) Delâlet manâsı onun toplulukça anlaşılan manâsıdır. Herkes farklı manâ anlar. Ayrı ayrı anlaşılan manâların delâleti geniş manâsıdır. Ortak anlaşılan manâ kesin delâletidir. d) Bir de muhatabın anladığı manâdır.

Kur’an üzerinde uygularken “size cunah yoktur.”

Cunah” günah demektir. Size bir günah yoktur demek olur. Allah bu ifadeyi kullanırken diğer ifadelerden ayrı manâ vererek kullanmıştır. Yoksa ‘ism yoktur’, ‘zenb yokdur’ gibi sözler söylenirdi.

Bu ifadeden biz şunu anlıyoruz.

Bu ifade olmadan da insanlar onu farz kabul ederek hiç olmazsa hasen kabul ederek yapmaktadırlar. Başka delillerle sabit olmuş olur. Mesela, Hacda Safa ile Merve arasında gitmek insanlara zaten farzdır veya sevaptır diye yürüyorlardı. Bunu teyiden yürümenizde cunah yoktur, yani eski şeriatı devam ettiriyoruz demektir.

إِنْ كَانَ بِكُمْ أَذًى (EiN KAvNa BıKuM EaÜan)  “Sizde eza varsa.”

Eziyet” Türkçedeki anlamındadır. Başta meydana gelen saçlar arasındaki kepekli yaralanmaların adıdır. Sıkıntı veren, acıtan ama ağrı yapmayan haller için kullanılır. Bedenî olabilir. Çevreden de gelebilir. Fazla sıcağın bunaltması da ezadır. Uyuyamamak da ezadır. Hattâ üzücü söz de ezadır.

Iztırarın hafifidir. Azabın hafifidir. Hapsetmek de ezadır.

مِنْ مَطَرٍ (MıN MaOaRın)  “Yağmurdan eza varsa.”

Yağışlı durumu eza olarak belirtmiştir. Gerek iş hayatı gerekse savaş hava şartlarına çok bağlıdır. Sanayi sektörü hava şartlarından fazlaca etkilenmez. Oysa tarım yarı yarıya hava şartlarına bağlıdır. Tarımdan da uzak durmamız mümkün olmayacağı için insanlık daima hava şartlarına bağlı kalacaktır. Savaşta da hava şartları önemli rol oynar. Yağmur asıldır. Ona diğer birçok oluşlar kıyas edilir. Sadece asıl değildir. Kastedilen fer’ler (detaylar, ayrıntılar) de Kur’an’ın mantığı içindedir. Hava şartlarının bozulması ile kent hayatının nasıl felç olduğunu hep bilmekteyiz.

أَوْ كُنتُمْ مَرْضَى (EaV KuNTuM MaRWAy)  “Yahut hasta iseniz.”

Burada iki örnek verilmiştir. Biri yağmur, diğeri hastalık. Biri çevre şartları nedeniyle, diğeri de iç yapı nedeniyle sıkıntı yapacak şeylerdir. Dolayısıyla yük ağırsa, o silahı taşıyamayacak durumda iseniz silahı bırakabilirsiniz. Hastalık ve yağmura kıyas ederek diğer hallerde de silahı bırakma izni verilmiştir.

أَنْ تَضَعُوا أَسْلِحَتَكُمْ (EaN TaWaGUv EaSLıXaTaKuM) 

“Silahlarınızı vad’ etmenizde cunah yoktur.”

Bu âyetlerde iki şeyi karşı karşıya getirmektedir; silah ve hızr. Silah saldırı âletidir. Hızr ise savunma âletidir. Genel kural şudur: Yeter derecede hazırlıklı değilseniz saldırıya geçmeyeceksiniz. Hava şartları müsait değilse saldırıya geçmeyeceksiniz. Böylece saldırı araçlarınızı bırakabilirsiniz demektir. Nöbet değiştirirken havf namazı kılarken nöbet yerlerinizde saldırı âletleri bulundurmanıza gerek yoktur.

Savaşın bir kuralı vardır: Kötü hava şartları savunmayı kolaylaştırır, saldırıyı zorlaştırır. Tarihte birçok savaş vardır ki hava şartları nedeniyle mağlup olan ordu galip gelmiştir. Saldıranlar hava şartlarını hesaplayarak saldırıya geçerler. Genellikle hava şartları mermilerin izleri ile değişmektedir. Beklenmedik sis, duman ve yağmur gelmektedir. Bu da savunmayı kolaylaştırmaktadır. Galip ordular mağlup olmaktadır.

Demek ki hava şartları müsait değilse saldırı yapmamamız gerekmektedir.

Diğer taraftan eğer hastalık sözkonusu ise yani zayıf isek saldırmamalıyız. Saldıran ordu mutlak galip geleceğine karar verdikten sonra saldırır. Sonuç alamadığı zaman artık o yok olmuştur. Saldırı ancak ‘meyleten vahide’ ile kazanılıyor. Savunmada sabırla muzaffer olunur, saldırıda ise ani sonuçlarla muzaffer olunur.

وَخُذُوا حِذْرَكُمْ  (Va PuÜUv XıÜRaKuM)  “Hızrınızı ahzedin.”

Hızr” savunma aracıdır. Savunma yerleridir. Devamlı savunma içinde olacaksınız. Yağmur gibi dış şartlar, hastalık gibi iç şartlar sizi savunmadan alıkoymamalıdır. Savunmanın temel dayanağı nöbetleşmedir. Devamlı nöbette olmalıyız; savaş olmasa da nöbette olmalıyız.

Nöbetin iki yararı vardır. Biri, saldırıyı aniden haber verirsiniz, birlik en kısa zamanda harekete geçer. Diğeri de, ilk saldırıda düşman çok zayıftır, o andaki küçük müdahale sizi muzaffer kılar.

Savunma tedbirlerinde gevşeme olmaz. Önce ocaklarda geceleri erkekler, gündüzleri kadınlar ‘nöbet’ tutarlar. Herkesin evinde zil bulunur. Tehlike ânını başkana bildirirler. Başkan zile basarak tüm ocaktakileri harekete geçirir. Çok acil ise bizzat nöbetçi de genel zile basabilir. Sonra semtlerde ‘koruma nöbetleri’ tutulur. Ocaklardaki bekçilerin uyarıları ile ekip yangın varsa, baskın varsa onu defetmek için hareket eder.

Ayrıca ilçelerde iç güvenliği sağlayan ‘jandarma nöbetleri’ vardır. Bölgelerde ise dış savunmayı yürüten ‘ordu nöbetleri’ vardır. Barışta da savaşta da bu nöbetler tutulmaktadır.

Yani; bugünkü orduların varlığı bu âyetle emredilmektedir. Bu şekildeki nizami ordular ancak 20. yüzyılda oluşturulabilmiştir. Şeriatta bu nöbetleşme her yıl birkaç gün içinde yapılması gerektiği halde, bugün 20 yaşına gelenlere bir-iki sene yaptırılmaktadır. Şeriata göre bunların düzenlenmesi gerekir. Hızrımızı her zaman tam olarak almalıyız.

إِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ  (EınNa EaGadDa Lı eLKaFiRIyNa) 

“Allah kâfirlere i’dad etti.”

Allah kâfirlere hazırladı. Küfretmiş kimseler sizi gafil avlarlar ve beklenmedik anda saldırırlar.

Savaşın kuralları vardır. Önce savaşlık iş işleyen kimselere nota verilir; hatırlatılır. Yaptığı yanlıştan vazgeçmesi istenir. Sonra hakemlere gidilir. Haksızlık yaptığı hususunda hakem kararı alınır. Hakem karalarına uymadığı zaman savaş durumu ilân edilir; ‘hakem kararlarına uymuyorsun, sana saldıracağım’ denir.

Onun hakemlere giderek savaşlık bir durumun olmadığını, hakem kararlarına uyduğunu ispat etme hakkı vardır. İşte bundan sonradır ki o ülkeye saldırma hakkı doğar. Osmanlılar bunu şeyhülislâmdan aldıkları fetva ile yapıyorlardı. İslâmiyet’teki ‘hakemlik sistemi’ terk edilip ‘kadılığa’ dönüşünce, uluslararası hakemliğin yerini de şer’î fetva almıştır. Osmanlılar bütün savaşları meşru sebeplere dayandırmışlardır.

Kur’an’ın emrettiği ise hakemlere gitmedir. İşte mü’minlerin saldırma usûlü budur. Ama savunma ise her zaman yapılacaktır, hiçbir zaman hakem kararları beklenmeyecektir. Kur’an, hakem kararı olmadan saldıranlara ‘kâfir’ demekte ‘onlara muhîn azabı hazırlamış olduğunu’ bildirmektedir. Yani; sebepsiz sırf ganimet olsun veya Irak savaşında olduğu gibi uydurma bahanelerle savaşanların ‘kâfir’ olduğunu söylemektedir. Bunlar için muhîn azabın hazırlandığını bildirmektedir.

عَذَابًا مُهِينًا(102) (GaÜABan MuHIyNan)  “Muhîn (mihnetli) bir azap.”

Havn” hamile annenin çektiği sıkıntılardır. Kâfirler için bu tür sıkıntıların hazırlanmış olduğunu bildirmektedir. Haksız yere saldıranları sıkıntı bekleyecektir.

Tarihin en büyük haksız saldırısını Avrupalılar yapmışlar, dünyayı işgal etmişlerdir. Ama bu zaferleri onları rahatlatmamış, aralarında çıkan çetin savaşlar tüm tarihlerini işgal etmiştir…

Sonra Sovyetler (SSCB) aynı zulüm içinde tüm Doğu Avrupa ile Orta Asya’yı işgal etmiş ve 40 milyon insanı öldürmüş ama kendi ömürleri de sadece 70 yıl olmuştur…

Şimdi ABD dünyaya saldırmakta ve haksız işgaller yapmaktadır…

Onlar için de ‘mihnetli azap’ vardır.

Bu azap hiçbir zaman beklenen yerden gelmez. Allah beklenmedik cihetten zalim kâfirleri vurur.

Bunun bize sağladığı en büyük ders, ‘kâfir’ ne kadar güçlü görünürse görünsün sonu helâktir. Biz kâfirlerin gücünden değil, kendi küfrümüzden korkmalıyız.

Cumhuriyet döneminde Türkiye daima adil kalmış, hiçbir haksız savaşa katılmamıştır. Irak savaşından kıl payı dönülmüştür. Yoksa şimdi biz de Amerikalılar ve İngilizler gibi Iraklılarla savaş içinde olabilirdik ve sonumuz da hüsran olurdu.

***

Burada küçük bir tartışmayı getirmek isterim.

-Sefer namazlarının kısaltılması ruhsat mıdır, yoksa vacip midir?

Hanefiler âyetlere dayanarak önce sistemi ortaya koyarlar. Sonra, Kur’an’ın müteşabih âyetlerini ona göre tevil ederler. Bu âyetlerin zahirî manâlarına baktığımızda, sefer namazında kasra ruhsat var; eğer havf yani korku varsa ruhsat var, havf yoksa tam kılınacaktır. Âyetlerin zahirî manâsı budur.

Ne var ki, önce havf olsun olmasın, seferde her zaman namazlar kısaltılabilir. Bunda ihtilaf yoktur.

İhtilaf şuradadır;

-Kısaltmak caiz midir, yoksa vacip midir?

Kısaltmak Hanefilere göre vaciptir, Şafiilere göre ise caizdir.

İşte tartışma buradadır.

Hanefiler, eğer bir kimse seferde iken dört rekat olarak kılarsa, son iki rekat sünnet olur. İlk rekatla vacip yerine getirilmiş olur. Ancak bunun için ara tahiyyatta oturmak gerekir. Yoksa tahiyyatsız namaz fasid olacağı için, farz namazı olarak geçersiz olur.

-Hanefiler bunu neye dayandırıyorlar?

İnsanlar için asıl olan ‘sefer’dir. İnsanlar kazançlarını ‘gezgin’ olarak sağlayacaklardır. Toplayıcılık, avcılık ve çobanlık dönemleri insanlığın ‘gezginlik’ dönemleridir. Tarım döneminde ‘yerellik’ hâline geçilmiştir. Şimdiki sanayi döneminde de ‘devamlı hareketlilik’ vardır. Herkes seferdedir gibi bir şey.

Öyleyse esas namazlar sefer namazlarıdır. İkişer rekat kılınması emredilmiştir.

İkamet edince namazlar 10 rekattan 20 rekata çıkarıldı. Böyle olunca ‘kasr/kısaltma’ asıldır. Onun dörde çıkarılması ikamet sebebiyle emredilmiştir.

Hanefilerin görüşü böyledir.

Biz de bu görüşe ‘Lâ Cunaha’ ifadesi nedeniyle iştirak ediyoruz.

Şafiilere göre asıl olan ‘ikamet’tir. Sefer arızidir. Sefer dolayısıyla dört rekatlı namazlar iki rekata indirilmiştir. Bu sebeple ruhsattır. Meşakkatin tahfifidir. Âyetin zahiri manasından bundan dolayı udule diyoruz. Şafii’nin sünnete dayanarak havfı şart koşmaması da öyledir, o da tevil yapmaktadır.

Burada seferi genel olarak ele almamız gerekmektedir. Sefer hükümleri meşakkate dayanmıyor. Uygarlık geliştikçe misafirlerin durumları ile ikamet edenlerin durumları gittikçe farklılaşacaktır. Ailesiyle gemide ikamet eden tayfa misafirdir. Namazı iki rekata kısaltırlar. Tren ve araba şoförleri de böyledir. Hele bugünkü ordular her zaman seferdedirler. Orduların ikametleri sözkonusu değildir. Öyleyse askerî namazlar iki rekatlıdır, oruçlar da uygun zamanlarda yıl içinde tutulur, Ramazan ayında tutma zorunluluğu yoktur.

İleride uzayda yaşayacak olanlar da sefer namazını kılarlar. Farzlarda ihtiyarilik olmaz. Farzlar kesindir. Nafile namazlarında artırıp eksiltme olabilir. Ferdîdir. Oysa farzlar artırılıp eksiltilemez. Bu sebepledir ki bir gün önce oruca başlayamazsınız, bayram günü oruç tutamazsınız.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org    (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ - 314 ADİL DÜZEN DERSLERİ - 144 İstanbul, 22 Temmuz 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

(Selahattin Öztürk ve Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

İŞSİZLİK VE ‘İMAR SENEDİ’

Ak Parti iktidar olduktan sonra fırsat buldukça konuşmalarımda ve yazdıklarımda meydan okudum; ‘üç ay içinde Türkiye’de işsizliğe son verebiliriz’ dedim ve ‘nasıl yapacağımızı’ da anlatmaya çalıştım…

Kör, sağır ve dilsiz olmuş topluluk duymazlıktan geliyor ve ne ‘reddetme’ ne de ‘evet’ deme şeklindeki bir tartışmaya girişemiyor! Onlara sorarsanız, haber değeri olmadığı için haber bile yapılmamaktadır!

Helâk olacak kavmi durdurmak bizim elimizde değildir. Biz Adil Düzen Çalışanlarına anlatmaya devam edeceğiz. Onların da daha fazla ilgi göstermesi gerekmektedir.

İşsizliği gidermek için dört çeşit senet çıkaracağız. Her ilde bir ‘demir senedi’, her ülkede bir ‘imar senedi’, her bucakta bir ‘sipariş senedi’ ve insanlıkta ‘altın senedi’ çıkarılacaktır. Bu senetler işsizliği sona erdirecektir.

Bugün ‘imar senedi’ni anlatıyorum.

Bundan sonra 10 ve 100 gibi rakamlar kullanacağım. Bu 5 ile 20 arasında oynayabilen sayıdır.

Nüfusu 30 000 ile 100 000 arasında olan yerleşim bölgelerine ‘ilçe’ diyoruz. Her ilçede ‘imar vakfı’nı veya ‘imar kooperatifi’ni kuruyoruz. Bu vakıf veya kooperatif ortakları ‘imar anonim şirketi’ni kuruyor ve ‘imar senedi’ni çıkarıyor. Şirketin sahibi vakıf veya kooperatif üyeleridir. Bu kooperatifi veya vakfı ilçenin siyasi partilerinin temsilcileri kuruyor. Bu kurucular ilçede komisyonculuk yapacaklardır.

Komisyonculara imar senetlerini kredi olarak veriyoruz. Bunlar imar senedi ile halktan taşınmazları alıp satıyorlar. Komisyoncular sattıklarında %2.5 ilave ederek satıyorlar. Bu onların komisyonculuk payıdır. Komisyoncudan taşınmaz almak isteyen kooperatifin kasasına giderek YTL’yi yatırıyor, imar senedini alıyor ve komisyonculardaki taşınmazlardan istediğini satın alıyor.

Burada ‘ilçe imar senedi’nin YTL cinsinden değerini belirlemek önemlidir. Bunun için kooperatif üyeleri birer cumhuriyet altınını kooperatife ortaklık payı olarak koyarlar. Komisyoncuların aldığı %2.5 bunlara kâr olarak dağıtılır. Ayrılmak isteyen de altınını alıp gider. Bu altınlar kooperatifin banka hesabına altın olarak konur. Ayrıca kooperatif kasasına nominal değeri ile komisyoncuların belirlediği imar senedi konur. Bununla alınıp satılmaya başlanır. Kasada senet azalır, altın çoğalırsa, senedin değeri yükseltilir. Senet çoğalır, altın azalırsa, senet değeri düşürülür. Böylece senedin değeri dengede tutulur.

Bu kooperatife belediye, köy ve il özel idareleri ortak edilir. Bunlar kendi ellerindeki taşınmazları bu komisyoncular arasında ihale ederek imar senedi ile satar. Belediye imar senedi ile kendisine gerekli taşınmazları üretir, yol yapar, araba alır, su getirir. Bunları da yine imar senedi ile satar. Böylece belediye hizmetlerini döner sermayesi ile çalıştırır.

Halk ve belediyeler ellerinde bulunan âtıl taşınmazları nakde çevirmiş olurlar. Böylece bir iş yapmak için gerekli sermayeyi temin etmiş olurlar. İmar senedi taşınmazların inşasında para görevi görmeye başlar. Komisyoncularda ne kadar satılık taşınmaz varsa, halkın elinde de o kadar o ilçenin imar senedi vardır. Dolayısıyla enflasyon etkisi yapmaz. Ama nakit sıkıntısı da çekilmez. Her ilçe için ayrı imar senedi çıkarılacağı ve bu senet yalnız o ilçenin imarında kullanılacağı için ülke içinde de para dengesini bozmaz.

Bu senetler kredileşme ilkesiyle mevduat olarak kabul edilir. Yani ev almak isteyen önce artırabildiği miktarı kooperatife yatırır ve biriktirir. Yarı bedelini doldurunca sonra aynı taksitlerle ödemek üzere kendisine bir o kadar kredi verilir ve ev sahibi yapılır. Müteahhitlere bu imar senedinden faizsiz kredi verilir. Yaptıkları yapıları %5 müteahhitlik payını aldıktan sonra kooperatife devreder, komisyoncular maliyetle almış olurlar.

Şimdi bunun işsizliği nasıl önlediğini irdeleyebiliriz. Eğer bir ülkede emek varsa, altyapı varsa, tesisler varsa, toprak da varsa; orada işsizlik diye bir şey olmaz. İnsanları çalıştırır imar yaparsınız. Herkes iş bulmuş olur.

İmar senedi işsizliği iki şekilde ortadan kaldıracaktır.

a)       İnşaat yapmayı bilen ve işçi bulan herkes inşaat yapacaktır. Arsa, proje, işçilik ve malzeme bedellerini kooperatif ‘İmar Senedi’ ile ödeyecektir. Herkes inşaat yapacaktır. Burada yaptığımız şudur. İnşaat işçilerinin ‘resmî ücretleri’ olacaktır, bu ‘asgari ücret’tir. Ancak bu tek asgari ücret değildir; tahsiline, ustalığına ve yaşına göre belirlenen baremle orantılı ücrettir. İşçi kimin yanında çalışırsa çalışsın ‘imar senedi cinsinden ücretini’ kooperatif ödeyecektir. Ayrıca işçi çalışıyorsa gerekli malzemenin bedelini de ‘imar senedi’ ile kooperatif ödeyecektir. Müteahhitlik demek, ‘resmî ücret’ ile işçi bulmak ve işi bilmek demek olacaktır. Böylece kabiliyetli olan herkes, sermayeye bağlı olmadan müteahhitlik yapacağı için, herkes inşaatta iş bulma imkânı bulacaktır. Sadece resmî ücreti az bulanlar inşaatta çalışmayacak, daha fazla ücretle başka işlerde çalışacaklardır.

b)       ‘İmar Senedi’nin işsizliği önleyen ikinci etkisi ise; iş yapmak isteyen kullanmadığı taşınmazı önce ‘İmar Senedi’ne çevirecek, sonra onu nakde çevirecek ve onunla inşaat dışında diğer işleri yapacaktır. İşi biliyor ama satacak taşınmazı yoksa, taşınmazı olanla ortak olur, o satar, sermaye koyar, işi bilen de işletir. Böylece ‘İmar Senedi’ ile diğer üretim işleri de yapılır. İmar senedinin değeri düşüyorsa öbür taraftaki ürünün değeri artıyor demektir. Böylece denge kurulmuş olur.

-Devlet ne yapacak?

‘İmar Senedi Kanunu’ çıkaracak ve siyasi parti temsilcilerine ‘ilçe imar kooperatiflerini’ kurdurup komisyoncuları faaliyete geçirecektir. Bunu İstanbul Büyükşehir Belediyesi veya ilçe belediyeleri de rahatlıkla yapabilirler. Yeter ki kör, dilsiz ve sağır olmasınlar.

Devletin yapacağı ikinci iş ise kamuya ait taşınmazları satmak ve elde edilen ilk bedelle kooperatifin birer cumhuriyet altın sermayesini baştan koyup kooperatifin kuruluşunu hızlandırmaktır. Ortaklar bulunduğunda kendi kredisini geri çekecektir. Bunun için şu yapılıyor. Devlet verdiği altın kredisini faizsiz veriyor. İmar senedinden gelen yarımlık kâr sadece ortaklar arasında bölüşülmektedir. Devlet iade garantisini de verdiği için çok kısa zamanda beklenenden fazlası satılıp nakit sermaye oluşur.

Anlattıklarımı birkaç kere baştan düşüne düşüne okuyunuz…

Göreceksiniz ki söylediklerimde bir yanlışlık yoktur. Eksiklikler olabilir. Katkılarınızla onlar da tamamlanacaktır. Onlar kör, dilsiz ve sağır olmaya devam etsinler. Bir gün size uygulama sırası gelecektir. Yeter ki siz de onlar gibi kör, dilsiz ve sağır olmayasınız.

Gelecek hafta ‘Malzeme Senedi’nden bahsedeceğiz.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org    (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ - 314 ADİL DÜZEN DERSLERİ - 144 İstanbul, 22 Temmuz 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI  

(Selahattin Öztürk ve Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

AK PARTİ’NİN EKONOMİDEKİ BAŞARI VE BAŞARISIZLIKLARI

Ak Parti iktidar olduğu zaman bir yazı yazmış ve ‘ABD Ak Parti’ye iki senelik ömür biçer.’ demiştim. İki sene dolduğunda; ‘Ak Parti’nin ömrü bir yıl daha uzamıştır.’ demiştim. ABD’nin kendi iç sorunları ve dünya ile olan sorunları vardır. Bu sorunlar onun Türkiye üzerine fazla yürümesini şimdilik durdurmuştur. ABD Ak Parti’yi bu yıl içinde seçime gitmesi için zorlayacaktır. Çünkü Ak Parti yerinde dursa başaramaz. İntihar saldırlar düzenleyebilir…

Biz bu yazımızda Ak Parti’nin üç yıllık başarıları veya başarısızlıklarını ele alacağız; ancak bu yazımızda partinin sosyal veya siyasi başarıları veya başarısızlıklarını ele almayacağız. Genel olarak parti bu alanda başarılı görülebilir. Bu yazımızda meselenin sadece ekonomik yönünü ele alacağız.

***

AK PARTİ’NİN EKONOMİDEKİ BAŞARILARI

1) Enflasyonu durdurmuş, paranın değerini korumuştur. Enflasyon iki yolla durdurulur. Parayı azaltırsınız, halkın satın alma gücü düşer, enflasyon durur. Bu kötü bir durmadır. Ak Parti böyle bir başarıyı sağlamıştır. Bu başarı değildir. Bu uygulama ileride patlamaya neden olur. Sağlıklı durdurma, halkın satın alma gücünü azaltmadan üretimi artırarak yani işsizliği çözerek durdurmadır. Böyle bir başarı sözkonusu değildir.

2) Faizleri düşürmüştür. Evet, Ak Parti faizleri düşürdü. Ne var ki halkın devlete ve bankalara olan faizlerini düşürmedi. Eski sistemle devam ediyor. Halka yeni kredi de verilmiyor. Sadece spekülatif iş yapan zenginlere ucuz kredi verilerek zenginler daha çok zengin ediliyor. Şimdi bankalar tam takır, orasını devlet dolduruyor. Sonra yine boşaltılacak. Devlet bir de bankacılara haraç ödemeye devam ediyor. Faizlerin düşmesi halka yaramamıştır. Devlet şunu yapacaktır. Ben ABD’de olduğu gibi devlet bankalarındaki faizleri %2.5 altına indirdim. Bunu yapmaması için bir sebep yok. Çünkü YTL dolardan ve eurodan daha kıymetli. Demek ki Ak Parti bu faiz indirimi ile sadece ülkeyi sömürenleri ve dış sermayeyi semirtmiştir. Anadolu holdingleri zaten faizle iş yapmıyorlardı. Onlara bu zararı vermiştir. Çünkü onlar da faizsiz çalışınca ortaklık sistemi çökmektedir.

3) Borsa değerleri yükseltilmiştir. Ak Parti’nin başarı hanesine yazılabilir. Ne var ki Türkiye’deki borsa sadece kumardır. Üretimle hiçbir ilgisi yoktur. Dolayısıyla borsanın bu yükselmesi veya düşmesi Türk halkına hiçbir yarar sağlamamıştır. Aksine piyasada ve iş hayatında dolaşan para senet kumarhanesinde hapsedilmekte, işsizlik artmaktadır.

4) İhracatı artırmıştır. Bu da tamamen aldatmacadır. Bir mağaza kâr ediyorsa, cirosu ne kadar artarsa onun için iyidir, çünkü ciroya göre kâr etmektedir. Eğer mağaza zarar ediyorsa, cirosunu ne kadar azaltırsa da o kadar azaltmış olacaktır. Artması demek borcunun artması demektir. Evet, Türkiye bu artan ihracatla daha çok borçlandığı için zarar etmektedir.

Görülüyor ki, Ak Parti ekonomi bakımından görünürde başarılı gibi görünmekte ama bunlar aslında hep zarar olmaktadır. Yarasını kaşıyan hastanın tedavisine benzer bir iyileşme vardır ama yara daha da açılmaktadır.

Ak Parti’ni ekonomideki başarısızlıkları ise çok açıktır.

***

AK PARTİ’NİN EKONOMİDEKİ BAŞARISIZLIKLARI

1)       Dış borç her yıl hızını artırarak çoğalmaktadır. Bu kan kaybeden ve serum ile yaşatılan hasta misalidir. Ülke süratle çökmektedir. Buna dair tedbir almak ve bunun üzerinde çalışmak akıllarına bile gelmemekte, sadece daha fazla borç edinme yolları aranmaktadır! Bu nasıl bir düşüncesizliktir, anlamak mümkün değil.

2)       Bütçe gittikçe açık vermektedir. Gelen ağır faiz yükü ile yeni yatırım yapmaksızın bütçe daha fazla açık vermektedir. Eskiden bu açık enflasyon denilen kapalı vergi ile kapatılıyordu. Şimdi enflasyon durdurulduğu için bu açık dış borçlarla veya KİT’leri satmakla gideriliyor. KİT’ler bitince Türkiye’nin de işi bitecektir.

3)       Dış ticaret dengesi bozulmaktadır. Her yıl dış ticaret açığı artmaktadır. Böylece beslenemeyen Türkiye zayıflayarak yokluğa doğru ilerlemektedir. Kimse çıkıp da artan bu açıkla hayatın süreceğini iddia edebilir mi?

4)       İşsizlik artmaktadır. Bir taraftan sanayileşme, diğer taraftan nüfus artışı daha hızlı, buna karşılık açılan yeni işyerleri çok az. Eski işsizlere iş bulma şöyle dursun, işsiz sayısı da her gün artmaktadır.

***

Görülüyor ki, Ak Parti üç yıldır ekonomi bakımından tam bir karanlık tablo çizmektedir. Bunu acısını da şimdi değil, ileride hissedeceğiz. Şimdi yukarıda görülen sözde başarı ile ülke uyuşturulmuştur.

Medya iktidarı destekliyor. Neden destekliyor? Çünkü böylece hasta tam komaya girsin ve ölsün. Türkiye’yi ancak Ak parti yıkabilir diyorlar ve destekliyorlar. O zavallı medya zannediyor ki, Türkiye batarsa kendi saltanatları yine sürecektir. Türkiye aleyhinde faaliyet gösterenler mikroplar gibi zavallıdırlar. Mikroplar hücum ederler ve vücudu öldürürler ama vücut ölünce onların da işi biter ve onlar da ölürler. Basın ve dış destekli sermaye de Türkiye ile birlikte batıp gideceklerdir.

Ak Parti’nin alternatifi var mı? Yok!

Öyleyse Türk milleti ancak Kuvva-yı Milliye ve halk organizasyonu ile kurtulabilecektir. Biz önerdiğimiz çözümleri bunun için hep halkın kooperatifleşmesinde bulmaktayız.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org    (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3453 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2648 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2137 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2517 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2162 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2160 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2567 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2469 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1974 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2333 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2412 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2238 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2384 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2605 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3025 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2659 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2973 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2730 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2941 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3120 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3009 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3409 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5458 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3061 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3848 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3697 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3401 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3858 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3820 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4096 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4607 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3004 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3102 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3953 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3808 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2837 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2930 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3938 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7693 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5579 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4162 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3562 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3708 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4717 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4429 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4724 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4646 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4798 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4538 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3383 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4460 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3610 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5153 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3839 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5135 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4991 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4916 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3517 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3467 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3682 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5141 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4195 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5402 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4076 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5254 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4405 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4416 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4560 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4756 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5307 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4107 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5250 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4512 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3832 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4364 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4575 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4103 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4085 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4075 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4533 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5634 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9792 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4636 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3690 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3842 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3351 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3374 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3736 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5688 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4239 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3437 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler