ADİL DÜZEN 331
“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE
Haftalık Seminer Dergisi 18 - 21 Kasım 2005 Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org
*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 331. SEMİNER
Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51
ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği) Tel: (0532) 246 68 92
*TEFSİR SEMİNERİ [Cuma Üsküdar (19.00-21.00); Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00); Pazartesi Ümraniye (19.00)]
Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...
(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Lütfi Hocaoğlu, Reşat Nuri Erol ve …………… dersi okumuş olarak geleceklerdir.)
Üsküdar ve Ümraniye’de Reşat Nuri Erol tarafından; diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır...
Hedefimiz; bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, RNE
NİSÂ SÛRESİ TEFSİRİ – 56
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم
بَلْ رَفَعَهُ اللَّهُ إِلَيْهِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا(158)
وَإِنْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا(159)
فَبِظُلْمٍ مِنْ الَّذِينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ كَثِيرًا(160) وَأَخْذِهِمْ الرِّبَا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَأَكْلِهِمْ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا(161)
لَكِنْ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَالْمُقِيمِينَ الصَّلَاةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ أُوْلَئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْرًا عَظِيمًا(162)
*
بَلْ (BaL) “Bilakis”
“Bel” harfi atıftır. Daha önceki cümleyi ret veya tasdik etmeden doğrusunu belirtmektedir. Bundan söylenen cümle açıkça daha önceki cümlenin aksini söylüyorsa, daha öncekini reddetmiş olur.
Buradaki durum budur. Katledemediler, salbedemediler deniyor. Allah ref’ etmiştir diyor. Müslümanlar Hazreti İsa’nın öldürülmediği, diri diri göğe gittiğine inanıyorlar. Hıristiyanlar ise öldürüldü, dirildi ve göğe kaldırıldı diyor.
Kur’an ise Hazreti İsa öldürülmedi, asılmadı, ama vefat etti ve Allah onu kendisine ref’ etti diyor.
رَفَعَهُ اللَّهُ إِلَيْهِ “Allah onu kendisine ref’ etmiştir.”
Bu ref’ semaya ref’ şeklinde ifade edilmektedir. Oysa Allah zaman ve mekan dışıdır. Eğer bu ref’i yanına almayı bu şekilde alsak, zaman ve mekan dışına çıkmıştır. Oysa insan ne bu dünyada ne de âhirette mekan ve zaman dışına çıkamaz. Çünkü ruh da zaman ve mekan içindedir.
Peki, Allah kendisine nasıl ref’ etmiştir? Bu geri çağırmadır. Valiyi merkeze almadır. Eğer bir elçinin orada görevi bitmişse veya valinin orada daha fazla kalması uygun değilse geri çağrılır. Allah da Hazreti İsa’yı geri çağırmıştır. Görevi tamamlanmadan geri çağrılmıştır. Çünkü insanlık henüz Hazreti İsa’nın başlattığı inkılabı tamamlamamıştır. Hazreti İsa ne yapmıştır? Kavmî din anlayışını beşerî din hâline getirmiştir. Hıristiyanlık beşerî din oldu. Ama beşerî bir şeriatı o gün insanlar anlayamadığı için 600 sene sonra şartlar müsait olunca onun başlattığı reformu tamamlamak üzere Hazreti Muhammed aleyhisselâm gönderilmiştir. O halde ref’ etmenin anlamı geri çağırmadır. Mertebesini düşürme değil, nöbeti değiştirmedir.
وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا(158) (Va KAvNa elLAHu GaZIyZan XaKIyMan)
“Allah azîz ve hakîm bulunmaktadır.”
Allah sözünü geçirir ve hükmeder. Sözünü geçirmiştir çünkü bugün Hazreti İsa insanlar içinde, insanlık içinde en yüksek makamdadır. Ref’ edilmiştir.
Hükmedendir. Çünkü ondan sonra gelen Kur’an Hazreti İsa’nın başlattığı evrimi tamamlamıştır.
بَلْ رَفَعَهُ اللَّهُ إِلَيْهِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
(BaL RaFaGa elLAHGu İLaYHi Va KAvNa elLAHU GaZIyZan XaKIyMan)
“Bilakis Allah onu kendisine ref’ etmiştir. Allah azîz ve hakîm bulunmaktadır.”
Kur’an’da Hazreti İsa’dan bahsederken bizim bildiğimiz Allah’ın sünnetine uymayan iki olaydan bahsetmektedir. Bunlardan biri Hazreti Meryem’in Hazreti İsa aleyhisselâmı babasız doğurmuş olmasıdır. Bu husus diğer âyetlerle tearuz içinde değildir. Çok açık ve kesindir.
Bunu daha önce anlatmış ve bunun mümkün olduğunu biyolojik olarak izah etmiştik. Eşleşmiş kromozomları olmayan canlıların var olduğunu, insanın böyle de gelişebileceğini söylemiştik. Şimdiye kadar böyle birine rastlamış değiliz ama ileride rastlanması mümkündür.
Başka biri izah daha yapılmaktadır. Üçüncü kromozomda Y’deki genlerin faal olmadan sakladığı, dolayısıyla onunla kadında Y kromozomunun ayrıca imal edilebileceği tesbit edilmiştir. Bu ihtimal diğer ihtimalden biraz daha uzaktır. Bunun melekler tarafından yapılması gerekir. Bununla berber Hazreti Meryem’in Cebrail göründükten sonra nişanlısı Yusuf’la eşleşerek alabilmesi de Kur’an’ın ifadeleri ile tenakuz teşkil etmez.
Neden “Meryem oğlu” dendiğini de daha önce açıklamıştır.
Başka bir durum da, Hazreti Meryem’in spermi farkında olmadan yıkanırken kendisi dışında daha önce bırakılan spermden almış olabileceğidir. Hattâ bu nişanlısının spermi de olabilir. Daha önce o yıkanmıştır.
Hazreti Meryem’in iffetine dil uzatan kafir olur. Çünkü bu hususta Müslüman ve Hıristiyan alimleri arsında, hattâ sonra çağdaş Yahudiler arasında bile ittifak vardır. Ve Kur’an bunu çok açık ifade etmektedir. Diğer tevillerden birini benimsemek küfre götürmez. “Müteşabihün vallahu e’lamu bissevab” deyip açıklamadır.
Kur’an’da Hazreti İsa için bize göre sünnete aykırı görünen ikinci olay da bu âyetlerde izah edilen “Onu öldürmediler, katletmediler. Aksine Allah onu kendisine ref’ etmiştir.” meselesidir.
Bu âyette Hazreti, İsa’nın öldürülmeden göğe kaldırıldığı ifade edilmektedir. Zahiren bu ifade tevil edilecektir. Vefat ettirilmiş ve öylece kendisine ref’ edilmiştir. Başka âyetlerde bu açıkça söylenmektedir. “Sen öleceksin de onlar mı ölmeyecekler?” ifadesiyle bu açıkça ifade edilmektedir. Kur’an’da zahiren Hazreti İsa’nın öldükten sonra ref’ edildiği ifade edilmektedir. Hattâ “onu katletmediler, salbetmediler” onların hâlini anlatmış olur, Hıristiyanların inandığı gibi öldükten sonra diriltilip kaldırıldığı olarak da yorumlanabilir. Şehitler için “Onlar için ölü demeyin, onlar hayattadır” dendiği gibi; Hazreti İsa da ölmesiyle dirilmesi aynı zamanda olabilir. Şöyle ki, zaman izafidir. İnsan öldüğü zaman bu zamanı farklı uzunlukta yaşar. Kimine göre kabirde asırlar geçer, binlerce yıl geçer, ondan sonra diriltilir; kimine göre hemen diriltilmiş olur. Bunu bugün Einstein’in izafiyet nazariyesiyle çok iyi bilmekteyiz. Deneyler bunu kanıtlamıştır.
Ben burada açıklayacağım. Matematik bilenler diğerlerine daha çok açıklasınlar.
Bugün yapılan ölçmelerle şunu öğreniyoruz. Her maddenin bir kendi hızı vardır, bir de dalga hızı vardır. Bu iki hızın çarpımı ışık hızının karesine eşittir. Bu da üç boyutlu Kâinatın dört boyutlu Kâinat içinde büyümesinden dolayı böyledir Şekilde bunu görebilirsiniz. Bir üçgende yükseklik hipotenüs üzerindeki iki parçanın çarpımının karesine eşittir. Lisede bu okunur.
c2=uv
Bunun anlamı şudur. Bir cismin kendi hızı ışık hızından fazla olamaz. Dalga hızı da ışık hızından aşağı olamaz.. Bu husus çok önceleri tesbit edilmiştir.
Şimdi şöyle durumlarda kalabiliriz. İki cisim birbirine yaklaşırken ışık hızı c+v olmalıdır; uzaklaşırken de c-v olmalıdır. Frekansları da değişmelidir. Frekansları değişiyor ama kendi hızları aynı kalıyor. Bu deneylerle sabit olmuştur.
Durağan zamanı Td ve hareketli zamanı da Th olarak gösterirsek
(c+v)Td = cTh
(c-v)Th = cTh Taraf tarafa çarpıp cebrik işlemler yapacak olursak bulunur.
Buradan şu sonuca varıyoruz. Hareketli de geçen çok kısa zaman durağanda milyarlarca sene olabilmektedir. Deneyler bunu göstermektedir.
Eğer sabit kalan hız ile zamanları çarparsak aynı formül uzaklıklar için de bulunacaktır.
Tdv= Th v/(1-v2/c2)0.5
Ld durduğumuz yerden görünen uzunluk, Lh hareketlinin oradaki uzunluğu ise;
Ld = Lh /(1-v2/c2)0.5 olacaktır.
Bunun anlamı şudur. Bizden çok kısa görünen bir şey hareketinde çok uzun olacaktır. Güneş’ten gelen demir böylece küçülmektedir. Işıkta demir değil kuantum olmaktadır. Yoksa ışık hıza çıkmazdı.
Şimdi bu açıklamalardan sonra diyelim ki uzaydan melekler geldiler ve Hazreti İsa’yı alıp ışık hızına çıkardılar. Bizim için milyar sene geçtiği halde onun için birkaç sene geçmiş olabilir. Bu füzenin hızına bağlı bir olaydır. Kâinatlı olan melekler, esir içinde uçabilen melekler bu işi rahatlıkla sağlayabilirler. Sonra da Hazreti İsa tekrar füze ile yeryüzüne gelebilir. Uzaydan gelen bir füze Kudüs’e konar ve kendisi herkesin gözü önünde oradan çıkabilir. Burada sünnetullaha aykırı bir şey olmaz.
XX. yüzyılın ilimleri bunları kolaylıkla izah edebilmektedir. Hattâ bir gün biz de böyle araç imal eder, seyahatten dönerek ilerideki torunlarımızla çağdaş olabiliriz. Pek saygı göreceğimizi zannetmiyorum.
Kur’an’ın diğer âyetlerinde böyle bir şey olacağı reddedilmektedir. Ancak bu âyet zahiri manâsı ile buna işaret etmektedir. Başka yerde onu yani Hazreti İsa’nın bâtın ilim sahibi olduğu söylenmektedir. Öyleyse bu âyetler arasında tearuz vardır. Müteşabihtir. Buna inananların veya inkar edenlerin tekfiri gerekmez.
Bu zamanın ve mekanın izafiliğini veya esnekliğini yani uzayıp kısalmasını başka bir yolla da ortaya koyabiliriz. İki cisim birbirleriyle çarpıştıklarında eğer sıcaklıkları artmıyorsa hem hızlarının toplamı sabit kalır, hem de hızlarının karelerinin toplamı sabit kalır.
m1v1 + m2v2 = m1u1 + m2u2
m1v12 + m2v22 = m1u12 + m2u22
Burada iki bilinmeyenli iki denklem vardır. Giriş hızları v ler biliniyor, çıkış hızları bilinmiyor.
Bunlar çözülerek bulunur.
Şimdi bu denklemleri bir cisme çarpan ışığa uygulayalım.
Işığın hızı c olduğuna göre v1 yerine c yazacağız. Çıkışta u1=u2 ye eşit olduğu için u yazalım. v2 d3b v olsun.
mo = ışık parçacığının kitlesidir. Sıçrayarak artar.
Ortalama en küçük artış dm= 2*mo dir. Birden artmıştır.
dm dikdörtgenin yarısıdır. mo ise dikdörtgenin kendisidir.
2dmc2+mv2= (m+dm)(v+dv)2 v1-v2 =dv (v1+v2)/2 =v alırsak.
Bunu açarsanız ve 2 (c2-v2)dm = c2dv entegral alırsak
m = mo/ (1- v2/c2)0.5 bulur.
Bir cismin hızı arttıkça kitlesi de artar. Bu da azami hızın ışık hızı olduğunun ispatıdır.
Kur’an’da “Ve la elleylu sabıku elnehar” âyeti ile; “Madde ışığı geçemez” âyeti ile sabittir.
وَإِنْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ (Va MiN EaHLi eLKiTABı)
“Ehli kitaptan kimse yok ki ölümünden önce ona iman etmesin.”
Burada “el-Kitab” istiğrak için alırsak, bütün Ehli Kitab Hazreti İsa’nın katledildiğine veya Hazreti İsa’ya iman edecek demektir ki, bu yukarıdaki “şübbihe lehüm” âyeti ile tearuz içinde olur.
“Ehli Kitab” olarak buradan kasıt kişiler değil de Hıristiyan, Müslüman, Yahudi, Budist ve İnduist olan kimselerdir. Bunlar zamanla müsbet ilme ve müsbet ilmin ispat5 ettiklerine inanacaklardır. Sonunda bütün büyük tek tanrılı dinler, hattâ müsbet ilme inanan diğer topluluklar da Hazreti İsa’nın peygamber olduğuna iman edeceklerdir.
إِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ (EılLAv La YuEMıNanNa BiHİy QaBLa MaVTiHIy)
“Mevtinden kabl ona iman edeceklerdir.”
Bu ifade gösteriyor ki Hazreti İsa aleyhisselâm vefat etmiş ama mevt etmemiştir. Farklı kelime olduğuna göre manâsı da farklıdır. Demek ki Hazreti İsa ölmemiş, ileride belki milyon sen sonra uzay aracı ile inecek ve “Ben İsa’yım” diyecektir. Araca bakacağız. Yer firmalarının yaptığı araç olmayacaktır.
“Ben giderken bir taş parçasını ikiye ayırdım. Birini yanıma aldım, birini Yerusalem’de gömdüm. Gidin falan yerdeki taşı getirin.” diyecek. Taşı getirecekler. Bir de bakacağız ki birbirine uyuyor, o taş ile bu taş aynı taşın iki parçası. “Evet, bu Hazreti İsa’dır.” diyeceğiz. O zaman fen o kadar ilerlemiş olacak ve dinler fenne tamı tamına inanacakları için artık onun Hazreti İsa olmadığını söyleyemeyecekler, tasdik edecekler.
Hazreti İsa’ya soracağız; “Kaç yaşındasın?”
“Ben dünyadan giderken 33 yaşımda idim, şimdi 66 yaşındayım.” diyecek.
İki taşın yaşlarını ölçeceğiz, biri diğerinden bir milyon yaş daha yaşlı olacaktır. Böylece müsbet ilme inanan kimse artık Hazreti İsa’nın peygamberliğini ve göğe gittiğini, katledilmediğini inkar edemeyecektir.
Görülüyor ki, Hazreti İsa âyetlerinde teşabüh devam etmektedir. Kur’an üzerinde daha çok durmamız ve yorumlamamız gerekmektedir. İki tarafın birbirini tekfir etmesi caiz olmaz.
وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ (Va YaVMa eLQıYAMaTi) “Kıyamet yevminde”
Hazreti İsa aleyhisselâmın gelmesi ile kıyametin yaklaştığına burada bir delalet yoktur.
Ne var ki kıyamet yevminde bu mucize aleyhinde delil olacaktır. Çünkü insanlar gerçekleri gördükleri halde yine küfre devam etmektedir.
يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا(159) (YaKUvNu GaLaYHiM ŞaHİyDan) “Aleyhlerine şehid olacaklardır.”
Yani, araştırıp da Hazreti İsa’nın bu mucizesine şehadet edeceklerdir.
(Kalan kısım gelecek hafta devam edecek…)
فَبِظُلْمٍ مِنْ الَّذِينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ كَثِيرًا(160) وَأَخْذِهِمْ الرِّبَا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَأَكْلِهِمْ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا(161)
لَكِنْ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَالْمُقِيمِينَ الصَّلَاةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ أُوْلَئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْرًا عَظِيمًا(162)
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ - 331 ADİL DÜZEN DERSLERİ - 161 İstanbul, 18 Kasım 2005
CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI (Selahattin Öztürk ve Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)
HALK, EKONOMİK İSTİKLÂL, TV, RADYO VE DERGİ
Günümüz dünyasında ekonomik savaş vardır. Beşyüz senedir ‘tekel sermaye’ ile ‘halk sermayesi’ savaşmaktadır. Tekel sermayesi halk sermayesini ortadan kaldırıp yerine kendi sermayesini koyarak dünyaya hakim kılmak için uğraşmaktadır. Sanayileşmiş ülkelerde bunu ‘faizli ve gelir vergili serbest piyasa kuralları’ ile sağlamaktadır. Serbest piyasa kendi kendisini öldürmekte ve tekel piyasaya dönüşmektedir. Sanayileşmemiş ülkelerde sosyalist diktatörlerle ‘halk sektörü’ devlet eliyle yok edilmek istenmektedir.
Her canlı gibi ‘halk sektörü/halk sermayesi’ de çeşitli şekillerde buna karşı direnç göstermektedir.
Sermayenin dünyada bilhassa İstanbul’da çıkardığı periyodik krizlere karşı ‘İstanbul’daki halk sektörü’ hâlâ ayaktadır. Ne var ki ülke Osmanlılar döneminde olduğu gibi borç içine boğularak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkıp yeniden Sevr’i diriltmek istemektedirler. Krizlere dayanan İstanbul esnafı sıkıntı içindedir. Türkiye ekonomik istiklâlini kaybetmiş durumdadır. Ekonominin istiklâli için ekonomik savaş vermek zorundayız. Akevler işte bu savaşı başlatan bir kooperatiftir.
İstiklâl Savaşımız din adamlarının önerilerini Anadolu esnafı kabul ederek Kuvva-yı Milliye’yi oluşturmaları ile başladı. Sonra askerler başa geçip ülkeyi kurtardılar.
İstanbul esnafı Akevler’i dinlemelidir, Adil Düzencileri dinlemelidir. Din adamları askerleri değil de ilim adamlarını dinlemelidir. Çünkü kaybedilen istiklâl siyasi değil, ekonomiktir.
Biliyorsunuz, Batı sermayesinin uzantısı olan Türkiye’nin büyük iş adamları bir gazete ile yetinmiyorlar, bir televizyonla yetinmiyorlar. Radyolara, televizyonlara, gazetelere evvela TMSF’ye el koyduruyorlar, sonra da onların elinden ucuz ucuz alıyorlar...
Bunların hepsi tekel sermayenin oyunudur. Bugün bazılarının başına gelenler yarın Koç’ların, Sabancı’ların başına da aynı şekilde gelecektir ve onlar da Uzan’lar gibi olacaklardır.
Tekelin kuralı tekleşmek, tekelleşmek ve sonunda yıkmak. Marx hep bunu anlatmıştır.
Avrupa Birliği’ne girerek bu istiklâli kazanacağımızı sananlar kurtlara kuzuları emanet etmiş olurlar.
Ülkemiz yıkılmadan esnaf bizi desteklemelidir. Ekonomik savaşımızla istiklâlimizi kazanmak zorundayız. Bizim acilen yapacağımız iş basın-yayının tekleşmesini önlemektir. NELER YAPILACAKTIR?
1- Anadolu esnafı İstanbul esnafı ile birleşip bir ‘Medya Kooperatifi’ kurmalıdır. Bu Kooperatif yerel de olsa bir televizyona sahip olmalıdır. Televizyon radyo ile de yayınlanmalıdır.
2- Medya Kooperatifi ‘haftalık bir dergi’ çıkarmalıdır. Televizyonda yayınlananların özeti bu dergide yayınlanmalıdır. Halk bu dergiye abone olarak katkıda bulunmalıdır. Kooperatife ortak olma bu dergiye ortak olma şeklinde olmalıdır.
3- Dergi aboneleri kendilerine ‘TEMSİLCİ’ seçmelidir. Abonelerin en az %5’ini temsil eden medya kooperatifinin yönetim kurulu üyesi olmalıdır. Bir üye %20’den fazlasını temsil edememelidir.
4- ‘Kooperatif Başkanlığı’nı temsilciler sıra ile yapabilirler veya herkes birine devrederek sürekli hâle getirebilirler.
5- Kurucu esnafın buraya koyduğu ilk sermaye tesis için harcanmıştır. Dergi abonesinden gelen sermaye ise televizyon, radyo ve derginin cari giderleri karşılığı harcanacaktır. Kurucu esnafın karşılıksız reklamı yapılacaktır. Paralı reklam yapılmayacaktır. Kurucu ortaklar koydukları sermayelerini hisse senetlerinin cari değerlerini alarak her zaman ayrılabileceklerdir. Toplanan ilk sermayenin beşte biri bankada bloke edilecek, hisse senedi alınıp satılacaktır. Çıkanlar çoğalırsa değeri azaltılacak, girenler çoğalırsa değeri yükseltilecektir. İlk ortakların senetlerinin değeri yükselmiş olacaktır.
6- Televizyonda konuşmak isteyen dergi aboneleri bir sahifelik konuşma metnini hazırlayacak ve temsilcilere göndereceklerdir. Temsilciler kendileri okur veya okutur ve gelen yazıları sıralarlar. Hafta içinde gelenler yönetim kurulu üyeleri tarafından ayrı ayrı sıralanır. Sıraların tersleri toplanarak dereceleri bulunur. İlk sırayı alanlardan 28’i seçilerek dergide yayınlanır. 32 sahifelik derginin dört sahifesi ve kapakları dergiyi yayınlayanlara bırakılır.
7- Dergi kapaksız sade kâğıtta çıkar. Herkesin almasını sağlayacak şekilde ucuz yapılır. Dağıtım kendi temsilcileri vasıtasıyla yapılır. Halk ulaşımından yararlanılır.
8- Dergide yayınlananlardan ilk 7 sırayı alanlardan 10’ar sahifelik konuşma yazılarını yazmaları istenir. Bunlar bir veya iki saat her gün televizyona çıkarılır. İsteyen yanına başka konuşmacıyı alabilir ve bunu karşılıklı diyalog şeklinde yapabilirler. O saat ona tahsis edilmiş olacaktır.
9- Yarışmaya giren bütün yazılar internette yayınlanır.
10- Televizyon benzer şekilde haber programlarını, sanat programlarını ve spor programlarını halkın dergi abonelerinin katkısıyla sağlar. Mesela ressamlar resimlerini, müzisyenler şarkı bantlarını, edipler eserlerini ve piyeslerini, filim sektörü filmlerini böyle gönderirler. Bunların reklamı bedava yapılır, satıştan müellifleri yararlanırlar. İşte böyle bir çalışma ülkeyi ekonomik istiklâle kavuşturur.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ - 331 ADİL DÜZEN DERSLERİ - 161 İstanbul, 18 Kasım 2005
CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI (Selahattin Öztürk ve Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)
SERMAYE, TERÖR VE SON FRANSA OLAYLARI
Haçlı Seferleri sonunda Avrupa uygarlaşmaya başlamıştır. Gelişen ticaretin sonunda Yahudi sermayesi hakim olmuştur. Sermaye Masonlar aracılığı ile dünyadan ham madde alıyor, Avrupa fabrikalarında işletiyor, mamul maddeleri dünyaya pazarlıyordu. Eline geçirdiği büyük sermaye gücü ile Avrupa’da Kilise’nin gücünü yok etmiş, feodal düzeni yıkmış, sonra krallıkları ortadan kaldırmış, sonunda dinsiz diktatörlerle Avrupa’yı avucunun içine almıştır.
Müstemlekecilikle dünya Avrupalılara parsellenmiş ve Avrupa sermayenin jandarması hâline gelmişti. Bu arada müstemleke halkı Avrupa’nın merkezlerine gelip yerleşmiş, Avrupa’nın dinî ve ırkî birliği bozulmaya başlamıştı. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Yahudi sermayesi müstemlekeciliğe son vermiş, dünyayı sermayeye açmış, Avrupa kendi içine çekilmek zorunda kalmıştır. Ne var ki, Avrupa içine gelip yerleşmiş başka ırk ve dinde olanlar Avrupa’nın başkentlerinde veya büyük şehirlerinde yerleşmeye başlamıştır.
Sermaye Avrupa’yı ve Masonları devre dışı bırakarak dünyayı doğrudan yönetme yollarını aramaktadır. Bunun için ABD merkezli gizli istihbarat teşkilatı gizli sabote teşkilatı olmuştur. Terör olaylarını çıkarmak için de sermaye dünyada terör merkezli mafyayı organize etmiş, bunu CIA ile dengelemeye çalışmıştır…
Sermaye kendisi ne isterse onu yapıyordu. Önce mafyaya emir veriyor ve terör olayları çıkartıyor… Sonra CIA’ya emir veriyor ve askeri darbeler yaptırıyordu... Bu arada idam cezaları kaldırılmış, işkence yasağı ile de hapishaneler lüks istirahat yerleri hâline getirilmiştir. Parasını kullanıyor, istediği insanları öldürtüyor, sonra katillerini dinlenme evlerinde hapsediyordu. Rüşvet ve benzeri usullerle yargı çalışmaz hal almıştır. On yıllarca süren davalar tamamen etkisini kaybetmiştir. Dünya devlet öncesi cahiliye dönemine dönmüş ve sermaye eşkıyası artık dünya cehennemini avucunun içine almıştır. Saddam, Üsame bin Ladin, Afgan Taliban’ı sermayenin böyle kullandığı kişilerdir. Hâlâ onları korunmakta ve onlara dokunmamaktadır.
Aptal dünyayı Yahudi sermayesi kukla gibi oynatıyor, istediğini yaptırıyordu.
Amerikalılar yani terörün kendi ülkelerinde olmayacağını sanan ABD halkı sermayeye kafa tutmuş, Clinton sermayeden izin almaksızın Müslümanlarla dostluğa başlamıştı. Sermaye bahaneler icat ederek onu mahkemelere vermiş ama sonunda başaramamıştır... Şimdi de benzer işlemi Bush’a oynuyor…
Fransa Irak’ta sermayeyi desteklememiş ve ABD’ye karşı çıkmıştı. Bunun cezası olarak Almanya hükümetini de cezalandırmak istemiş ama başaramamıştır. Fransa’yı da önce başörtüsü problemi ile Müslümanlarla karşı karşıya getirtmiş, şimdi de Fransa’daki Müslümanlara anarşik eylemler başlatmıştır…
Dünya Tevrat, İncil, Furkan ve Kur’an’ın öğrettiği “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nı benimsemedikçe yani genel durum böyle devam ettikçe; artan bir hızla dünyamız anarşi, terör ve kan gölüne dönecek, devletler yıkılacak, halk birbirine girecek ama sermaye de varlığını yitirecektir.
ADİL DÜZEN NE DİYOR?
1- Her ülkenin bir yönetimi vardır. Yöneticilerin adil olmaları gerekir. Ancak en zalim yönetim bile anarşiden ve terörden daha hayırlıdır. Dolayısıyla herkes bulunduğu ülkenin kanunlarına göre hareket edecek ve yöneticilere itaat edecektir. İsyan etmeyecek, eğer dayanılmaz durum olursa oralar terk edilip başka yerlere gideceklerdir. Şimdi Irak’ta ABD yönetimi hakimdir. O halde Irak halkı o yönetime itaat edecektir. Savaşmak istiyorlarsa tüm halk Irak’tan çöle kaçacak, orada kırk sene dolaştıktan sonra boş kalacak Bağdat’ı ele alacaklardır. Kişi veya topluluk ya oradaki mevzuata ve yönetime alışacak, ya da orasını terk edip hicret edecektir.
2- İkinci önemli husus; Fransa yüze yakın ile bölünecek, merkez iller hariç diğer iller bağımsız olacak ve kendi iç güvenliklerini kendileri sağlayacaktır. Devlet onların iç işlerine karışmayacaktır. Eğer il kendi güvenliğini sağlayamazsa kendisi örfi idare ilan edecek ve merkezden askeri birlik isteyecek; istediği zaman da sıkıyönetime son verecektir. Üniversite öğrenimi devlet içinde Fransızca olacak, orta öğrenim öğrencileri liselerde kendi dilleri ile eğitilecektir.
3- İller yüze yakın beldeye, bucağa ayrılacaktır. Her bir kendi kamu hukukunu kendisi oluşturacak, iller onlara karışmayacaktır. Eğer isyan olur bastıramazsa, il jandarma teşkilatlarından askeri destek isteyecektir. Onlar da ilk eğitimlerini kendileri yapacaklardır.
4- Fransız devletinin milliyetçileri asker olacaklar ve ülkede seçme ve seçilme hakkı onların olacaktır. Diğerleri ise her yıl veya ay askerlik bedellerini ödeyeceklerdir.
5- Bunun dışında göç etme tamamen serbesttir. Kişiler istedikleri sitede ve bucakta oturup istedikleri gibi yaşayacaklardır.
Bunlar Tevrat’ın ve Kur’an’ın emrettikleridir. “Biz lâikiz!” der de inat olarak böyle devam ederseniz; dün biz, bugün siz, yarın başkası; son olarak da tüm insanlık zulüm ve cehalet içinde kavrulup gideceklerdir...
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92
www.akevler.org (0532) 246 68 92