Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 335
NİSÂ SÛRESİ 171-172.AYETLER TEFSİRİ
19.12.2005
2943 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2004...2005...2006

GELECEĞİN  II. KUR’AN  -  V. İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ  KURUYORUZ...

SİZİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ... BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN   335

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi       16 - 19 Aralık 2005         Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;    335. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

*TEFSİR SEMİNERİ [Cuma Üsküdar (19.00-21.00);  Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00);  Pazartesi Ümraniye (19.00)]

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

(Hasan Özket, Yasin Kılar, Hasan Çetinkaya, Lütfi Hocaoğlu, Reşat Nuri Erol ve …………… dersi okumuş olarak geleceklerdir.)

Üsküdar ve Ümraniye’de Reşat Nuri Erol tarafından;    diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır...

Hedefimiz; bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, RNE

 

BU HAFTAKİ “ADİL DÜZEN” DERSLERİ

Haydar Baş ve Millî Kalkınma Modeli

ÇALIŞAN KADINLAR

***

NİSÂ SÛRESİ TEFSİRİ – 60. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

يَاأَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَلَا تَقُولُوا ثَلَاثَةٌ انتَهُوا خَيْرًا لَكُمْ إِنَّمَا اللَّهُ إِلَهٌ وَاحِدٌ سُبْحَانَهُ أَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ

وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا(171) لَنْ يَسْتَنكِفَ الْمَسِيحُ أَنْ يَكُونَ عَبْدًا لِلَّهِ وَلَا الْمَلَائِكَةُ الْمُقَرَّبُونَ

وَمَنْ يَسْتَنكِفْ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ إِلَيْهِ جَمِيعًا(172)

 

يَاأَهْلَ الْكِتَابِ (YAv EaHLe eLKiTABı)  “Ey Ehli Kitab”

Kur’an İsrail oğullarından başkasına kavim olarak hitap etmez. “Ey Nasara” diye bir hitap da yoktur.

Kur’an “Ey iman edenler, Ey Ehli Kitab, Ey Nâs, Ey Ademoğulları” diye hitap etmektedir. Kendilerine kitap verilenlerden bahseder, ancak “Ya/Ey” ile hitap etmez.

Ehli Kitab”a hitap ederken, bunların içinde kendilerine kitap verilenler de vardır, Hıristiyanlar da vardır. “el-Kitab” marife olunca, “Ehli Kitab” marife olur. Buradaki “Kitap” ahd içindir ve “İncil” demektir.

Bununla beraber hitap Yahudileri ve Müslümanları da içine alarak hitap etmektedir. Hazreti İsa hakkında ifrat ve tefrite gidilmemelidir. Resul olduğu inkâr edilmemeli, “Allah’ın oğludur” da denmemelidir.

لَا تَغْلُوا  (LAv TaĞLUv)  “Ğuluv etmeyiniz.”

Galeyan etmek” demek, kaynayan kazandan taşmak demektir, kaynamak demektir.

Dininizde taşkınlık yapmayınız. Din kazanını kaynatmayınız. Köpürtüp aralarına buhar sokuşturmayın.

Bununla beraber, “galeyan etmek, çapulculuk yapmak, yani soymak demektir. Dininizden soygunculuk yapmayınız. Çıkaranız için dinden olmayanları din içinde zikretmeyiniz.

فِي دِينِكُمْ (FIy DiNiKuM)  “Dininizde.”

Buradaki “DİN” düzen anlamındadır. “Düzeninizde galeyan yapmayınız.”

Düzende yolsuzluk, rüşvet, hortumculuk yapmayınız.

Lâik yönetimlerin en büyük hastalığı hortumculuktur. Bunu Sovyetlerde rahatlıkla görürsünüz. Tüm Sovyet halkı devleti nasıl soyabileceklerini düşünür ve ona göre amel eder. Taşınmazların alınıp satılması yasaktır; ancak, alenen alıp satarlar. Kira değeri ile alıp satarlar. Bizde de KDV’yi kaçırma alenen yapılmaktadır.

Eğer bir düzenin kuralları uygulanmıyorsa, o düzenin kuralları artık eskimiştir, geçersizdir demektir.

İslâmiyet’te 1000 tarihlerinde içtihat kapısı kapanınca şeriat sosyal yapıya cevap verememiş, zamanla rüşvete ve yolsuzluklara sebep olmuştur. Bugünkü İstanbul ruhsatsız yapılarla dolmuştur. Resmen kanunlarla bu ruhsatsız yapılara su, elektrik ve diğer hizmetler verilmektedir. Bu demektir ki, imar kanunlarımız hatalıdır. “Burası doğal sittir, burası tarihî sittir, burası ormandır, burası meradır!..” der de belediyelere ruhsat verme imkanı vermezseniz, oralar gecekondularla ve kaçak inşaatlarla dolar.

 

ALLAH İNSANLARA NE EMRETMEKTEDİR?

a)       Kendi yaşama kurallarını kendin koy. Kuralları seçmekte serbestsin, hattâ değiştirmekte de serbestsin. Kendi koyduğun kurallarına ve içtihatlarına uy, yani düzen içinde yaşa, düzenini karıştırma.

b)      Sözleşmeleri siz istediğiniz gibi yapınız. Sözleşme yapmakta serbestsiniz. Sözleşmeleri tek taraflı olsa da sona erdirebilirsiniz. Ama sözleşme yürürlükte iken ona uyacaksınız. Sözleşmelerde karışıklık yapmayacak, delik deşik etmeyeceksiniz.

c)       Aşiretinizi ve kabilenizi kendiniz seçiniz. İstediğiniz zaman oradan çıkabilirsiniz. Ancak ocak ve bucak başkanlarına ve bucak başkanının görevlendirdiği kimselere kurallar içinde itaat edeceksiniz. Yetkileri dahilindeki emirlere karşı çıkmayacaksınız.

d)      Çıkacak ihtilaflarınızı seçeceğiniz hakemlere çözdüreceksiniz. Hakemleri siz seçeceksiniz, ama hakemlerin verecekleri kararlara uyacaksınız.

İşte bu düzene “DİN” denmektedir. “Galyetmek” demek, bu düzeni bozmak demektir.

Allah bunu bütün Ehli Kitaba emretmektedir. Komünistlere de emretmektedir. Kanunları olan her topluluğa emretmektedir. Sözleşmesi olan her cemiyete emretmektedir. Hıristiyanlık tek evliliği teşri etmiş, boşanmayı meşru görmemiştir. İşte bu sebepledir ki Avrupa’da zina suç olmaktan çıkmış, Avrupalılar AİDS gibi belalara duçar olmuşlardır. Nüfusları azalmaktadır. Riayet edilmeyen yasaklar konmamalıdır.

وَلَا تَقُولُوا  (Va Lav TaQUvLUv)  “Kavletmeyiniz.”

Emir ve nehiyler vardır. Bunlar fiilî emir ve nehiylerdir. Bir de kavlî emir ve nehiyler vardır.

‘Ben müslimim’ demek farzdır. ‘Ben kâfirim’ demek de haramdır. ‘Müşrikim’ demek yasaktır. ‘Fikrî suç yoktur’ gibi kuru laflar İslâmiyet’te yoktur. Bazı sözleri söylemek yasaktır. Ne var ki bu sözlerin sayılı olması ve tadad edilmesi gerekir. Bazı sözlerin söylenmesi de gereklidir. Mesela Türk vatandaşı ‘Ben Türküm’ demek zorundadır. Devletin bölünmesini isteyemez. Ama emirler ve yasaklar ancak kanunlarla belirtilir ve sayılır. Zanlı ise söylenmesi serbesttir. Yanlış, hattâ yalan bile suç teşkil etmez. Yeminli sözlerde yanlış olmamalıdır.

عَلَى اللَّهِ (GaLay elLAvHi)  “Allah üzerinde”

Allah üzerinde söz söylemek” yasaklanmıştır. Aklen ve naklen kesin olarak sabit olmayan hususlarda “Allah üzerinde söz söylemek” yasaklanmıştır. Başka şeyler üzerinde zannî şeyler söyleyebilirisiniz, ama Allah üzerinde kat’î olanları söyleme zorunluluğu vardır. Bu sebepledir ki imanla ilgili kısımlarda zannî deliller geçersizdir. Aklen ve naklen kesin olan şeylere iman edilir. Onun dışında olanlara iman nehy edilmiştir.

Bugün ilmen kesin olarak bilinmektedir ki 13.7 milyar yıl önce Kâinat yoktu. Asgari zaman ve mekan yoktu. Yer de 5.5 milyar yıl önce yoktu. Canlı 2.5 milyar yıl önce yoktu. İnsan 100 000 yıl önce yoktu.

Bizi ve Kâinatı var eden varlığın adı Allah’tır. O’nun varlığını var etmesi ve bize kitaplar göndermesi ile biliyoruz. Ama zaman ve mekan dışı olduğu için (çünkü zaman da mekan da sonradan yaratılmıştır, o yaratmıştır) O’nun kendisinin ne olduğunu biz bilemiyoruz. Nasıl Allah’tan başkasını tanrılaştırmak şirkse, Allah’a sıfatlar izafe etmek de şirktir. Allah hakkında kesin bilmedikleriniz hakkında bir şey söylemeyeceksiniz.

Allah’ın halifesi olan topluluklar hakkında da kesin bilmediğiniz şeyleri söylemeyeceksiniz. Bundan dolayıdır ki herkesi bağlayan kanunlar ancak icma ile çıkan kanunlar olabilir. Yoksa istişarî kararlar taşra bucaklarını bağlamaz.

إِلَّا الْحَقَّ (EilLa eLXaqQı)  “Hak dışında”

Allah üzerinde hak dışında bir şey söylemeyiniz. Zan ve hak Kur’an’da birbirine karşı kullanılır. Biz konuşurken kat’î ve zannî deriz. Kur’an ise hak ve zan der. Zanna göre amel edilir, hakka göre iman edilir. İnsan ancak hakları iddia edip savunur. Zanlarla amel edilir, ama bu bana göre doğrudur, mutlak doğrudur denmez. Kimse kimseyi zanna davet edemez, ancak hakka davet edebilir.

Toplulukta kişilere ittifakla doğru kabul edilen şeyler emredilir. Ocakta ocak icmaları, bucakta bucak icmaları geçerlidir. Bucağı terk eden kimse o bucağın icmaları ile ilzam olunamaz. İslâmiyet’te kısas vardır. Ancak bucağını terk eder de ilçenin dışına çıkarsa, artık kısas değil diyet istenir. Diyet de ödenmezse, o zaman kanı heder olup onu jandarma takip eder. Allah, melek, âhiret hakkında, varlıkları hakkında katiyet vardır. Ama mahiyetleri hakkında fazla bilgimiz olamamaktadır. Bundan dolayı iddia edilemez.

إِنَّمَا الْمَسِيحُ EinNa Ma eLMaSIyPa

Kur’an Hazreti İsa için “Mesih” demektedir. Hazreti İsa’nın asıl adı “Mesih”tir. Çünkü Kur’an’da önce Mesih, sonra İsa zikredilmektedir. Önce İsa, sonra Mesih hiç geçmemektedir. Hazreti İsa tek başına Mesih olarak zikredilmekte, Meryem oğlu Mesih olarak da zikredilmektedir. “Meryem oğlu İsa” da denmektedir. Burada olduğu gibi “Meryem oğlu İsa Mesih” de denmektedir. Özel isim olduğu için manâsı üzerinde fazla zorlama yapmamız gerekmemektedir. Bununla beraber peygamberlerin ismleri kendi özellikleri ile de ilgilidir.

Mesih” seyahat edilmiş manâsında seyahatten gelebilir. Peygamberler içinde cemaatleri tarafından en çok yüceltilen bir peygamberdir. Doğuşu ve ölümü birer mucizedir. Doğuşunun mucize olması o tarihin bütün beşeriyet tarafından yılbaşı olarak kabul edilmesi ile sabit olmuştur. Hazreti İsa eğer göğe gitmişse, onun mucizeliği indiği zaman anlaşılacaktır. Bir füze ile yeryüzüne gelip konacak ama o füze yeryüzünün mamulü olmayacaktır. Hazreti İsa anlattıkları ile onun İsa olduğu beşer tarafından onaylanacaktır. Hazreti Meryem’in kemikleri ile DNA testi yapılarak onun oğlu olduğu sabit olacaktır. Ömürler ise arada bin yıldan fazla geçmiş olarak ortaya konacaktır. İşte “Mesih” böylece ziyaret edilen kimse anlamına gelmiş olur. “Mesih” fail vezni üzerinde olarak mesh eden gelmiş olabilir. Sıvazlamak demektir. Hazreti İsa vaftiz edilmiştir. Hazreti Yahya tarafından veya onun talimatı ile vaftiz edilmiştir. İsimi de “Mesih” olarak takılmıştır.

“1- Zira, işte fırın gibi yanan gün geliyor. Mütekebbirlerin cümlesi fasitlerin kafesi saman gibi olacaktır. Gelen gün onları yakacak. Onlarda ne kök ne de dal bırakacaktır. Orduların Rabbi böyle buyuruyor. 2- Siz isminden çekinenlere salah güneşi doğacaktır. Ve kanatlarında şifa bulunacaktır. Ve siz ahırda besili buzağılar gibi dışarıya sıçrayacaksınız. 3- Ve şerleri ayak altına alacaksınız. Zira bunu yaptığım günde onlar ayaklarınızın altında kül olacaklar deyu buyurdu orduların Rabbi. 4- Kulum Musa’nın şeriatını Horubda bütün İsrail için emreylediğim kanun ve ahkamı hatıra getiriniz. 5- İşte, ben Rabbin azim ve heybetli günü gelmezden evvel size İlya peygamberi irsal edeceğim. 6- O dahi pederlerin kalbini oğullara ve oğulların kalbini pederlere döndürecektir. Olmaya ki ben gelip zemini lânetle vurmayayım.” (Tevrat, Melahya (Malaki)/4. Bab)

Hazreti Yahya İsrail oğullarına gelen son peygamberdir. Kendisinden sonra Hazreti İsa gelmiştir. Bu satırlar Eski Ahit/ Tevrat’ın son sözleridir. Burada Hazreti Muhammed’den de haber verilmektedir. “Azim ve heybetli gün gelmezden” denmektedir. Hazreti İsa azim ve heybetli gün gelmeden önce gelecektir. O azim ve heybetli gün, Kur’an’ın geldiği gün olan Kadir gecesidir. Hazreti İsa vaftizli doğmuş, havrada vaftize gerek görülmemiş, bunun için onun adı “Mesih” olmuştur. Çünkü o beşikte konuşmuştur.

عِيسَى (GIySAy)  “İsa”

Bugün “Mesih”ten daha çok “İsa” ismi yaygındır. Kur’an’da da “İsa” kelimesi daha çok geçmektedir.

“İsa” beklenen demektir. Hazreti Yahya peygamberin müjdecisi anlamında olduğu gibi, bütün dinlerde beklenen kimsedir. Hazreti İsa’yı tanımamalarına rağmen, bir İsa’nın geleceğini Yahudiler beklemektedirler.

Hıristiyanlar ve Müslümanlar da Hazreti İsa’nın nazil olacağını beklemektedirler. Bunun için onun adı “İsa” olmuştur. Genel olarak Hazreti İsa’nın kıyamete yakın nüzul edeceği görüşü vardır. Oysam Hazreti İsa gelecekse bu yakınlarda gelecektir. Bir uzay aracı beklenen yere inecek, içinden onu idare edenlerle berber Hazreti İsa çıkacak, “Gökten geldim. Kırk yaşındayım.” diyecek ve araç kontrol edilecek, yer yapısı bir araç olmayacaktır. Yüksek hızla seyahat etmiş ve aradan binlerce sene geçmiş ama onun yaşı sadece on sene çoğalmış olacaktır. Hazreti İsa’nın bu gelişinin mucize olması için ışık hızına yakın bir hızla hareket etmiş olacaktır. İnsanlar henüz böyle bir aracı keşfetmemiş olacaklardır. Bundan önce gelemezdi. Çünkü kimseye kendisinin Hazreti İsa olduğuna inandıramazdı. Ancak şimdiki ilimlerin karşısında Hazreti İsa olduğuna inanılacaktır. Bütün bunlar Hazreti İsa’nın geleceğine dair emarelerdir.

Diğer âyetlerle birlikte düşünüldüğünde teşabühün ilerisine gitmez. İsmin beklenen olması onun geleceğine delalet etmez. Ama beklenen olmuştur. İsmin mucizesi gerçekleşmiştir.

ابْنُ مَرْيَمَ (ıBNu MaRYaMa)  “Meryem oğlu”

Kur’an’da Hazreti İsa’dan bahsederken hep “Meryem oğlu İsa” denmektedir. İncil’de nesebi Yusuf’a bağlanmışken, Kur’an’da hep “Meryem oğlu İsa” veya “Mesih”ten bahsetmesi, Hazreti İsa’nın babasız olduğuna işaret olsa da, delalet etmez. Hazreti Meryem, Hazreti Zekeriya peygamberin yanında manastırda yetişti; bir peygamberi yetiştirecek şekilde yetişti. Kocasının etkisi altında kalmadan tam şeriata ve takvaya göre yetiştirildi.

Hazreti İsa Hazreti Meryem’in eseridir. Hazreti Meryem de Hazreti İsa kadar Hıristiyanlığın oluşmasında etkindir. Bundan dolayıdır ki Hıristiyanlar hep Hazreti Meryem’i Hazreti İsa ile yan yana tasvir ve takdis ederler. Kur’an’da da birkaç yerde ondan bahsedilmektedir “Meryem oğlu” derken, Hazreti Meryem’in yetiştirdiğine işaret etmektedir. Hazreti Meryem tüm hayatı boyunca onun yanında olmuş ve onunla birlikte risalet görevine katılmıştır. Hazreti Meryem Hazreti İsa’dan sonra ölmüştür.

Meryem” mef’al vezni üzeredir, ravmden gelir. “Rum” kökünden gelebilir. Rum, çanak demektir. İlim dolu, bilgi dolu anlamında bir isimdir. “Meram” kelimesi de buradan gelir. Allah’ın bir meramıdır, iradesidir anlamı çıkar.

Hazreti Adem Hazreti Havva ile insan oğlunu öğrettiler. Günahı beraber işlediler, beraber tevbe ettiler. Hazreti Hacer Mısırlı kültürlü köle idi. İsrail oğullarından uzak Mısır terbiyesi ile Hazreti İsmail’i terbiye etti. Hazreti Musa’nın annesi saraya girdi ve orada öğrendikleri ile oğlunu yetiştirdi.

Hazreti Muhammed aleyhisselâm, kendisinden yaşlı eşi Hazreti Hatice tarafından eğitildi. Hazreti Muhammed’den önce onun peygamberliğine o inandı. Demek ki, kadınlar da erkekler kadar vahyin insanlara ulaşması için rol almışlardır. Hazreti Meryem’den özellikle bahsedilmesi bundandır.

رَسُولُ اللَّهِ (RaSUvLu elLAhı)  “Allah’ın Resulüdür.”

Meryem oğlu İsa Mesih” sadece “Allah’ın resulüdür”, başka bir şey değildir. Allah’ın oğlu değildir. Hazreti İsa havarilere başkanlık etmiştir. Demek ki aşiret başkanı da resuldür. Bunlar yani bu havariler sonra yeryüzüne dağılacaklar ve gittikleri yerlerde siteler kuracaklardır. Halefleri resulün halefleridir.

Hazreti Muhammed aleyhisselâm da Medine’de böyle bir resul idi.

Tevrat bütün insanlar için hidayettir ama Hazreti Musa yalnız İsrail oğullarına peygamberdir. Diğer bütün İsrail oğullarından gelen peygamberler sadece kendilerine peygamber olmuştur.

Oysa “Hazreti İsa” bütün insanlara peygamberdir.

وَكَلِمَتُهُ (Va KaLiMaTuHUv)  “Ve O’nun kelimesidir. O’nun sözleridir.”

Kelime” budanmada kesilen parçadır. Başkasını aşılamak için kullanılır. Kelime kelimesi de, bir şeyi anlatmak için kesilen sözdür. Diğer peygamberlere Cebrail gelmiş ve vahyetmiştir. Oysa Hazreti İsa’ya vahyedilenler annesine vahyedilmiş ve annesi tarafından oğluna öğretilmiştir. Annesine vahyedildiği içindir ki daha çocukken biliyordu. Bu vahiy bize bildirildiği gibi bir vahiy olabilir, yahut Hazreti Meryem’in karnında iken Hazreti İsa’da meydana gelen genetik değişiklikle de vahyedilmiş olabilir.

İnsan genetiğinde kapalı genler vardır. Bir işaretle açılabilir. İnsan olağanüstü hallere ulaşabilir.

أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ  (EaLQAyHAv EıLAv MaRYaMa)  “Onu Meryem’e ilka etmiştir.”

“O kelimeyi Meryem’e yerleştirmiştir.”

Hazreti İsa Allah’ın kelimesidir. Onu Meryem’e bırakmıştır. Hazreti Musa’ya yazılı ayrı kitap verilmiştir. Oysa Hazreti İsa kendi cümleleri ile Allah’ın sözlerini anlatmıştır. İncil, lafız olarak, hat olarak, ne Tevrat’a, ne de Kur’an’a benzer. Adeta Hazreti İsa’nın sözleri gibidir. Müslümanların sünnetine benzer. Onun için “o Allah’ın kelimesidir” denmektedir. Yani, söyledikleri Allah’ın sözleridir. Sözler İsa’nın ağzından çıkmıştır. Hazreti İsa Romalılara Allah’ın gönderdiği görevlisidir. Beni ile imparatorları, ruhu ile kiliseyi kendisine halef bırakmıştır. Zaten teslis kavramı da buradan çıkmıştır. Kilise ve imparatorluk kendilerinin etkilerini yüceltmek için Hazreti İsa’yı tanrılaştırmışlardır.   

وَرُوحٌ مِنْهُ (Va RUvXun MiNHu)  “Ve kendisinden bir ruhtur.”

Kelimesidir. Kendisinden ruhtur. Kelime sözü parçayı ifade eder. Buradaki “Min” de cüz’iyeti ifade eder. Allah Hazreti İsa’yı çok yüceltmektedir. Ne var ki, bütün insanlar O’ndan bir ruhtur.

Allah ile insan arasındaki ilişkiyi tam olarak anlamamız mümkün değildir. İnsan Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Tanrı’nın bir görüntüsüdür; her yönüyle görüntüsüdür. Tanrı’nın ne olduğunu yine insan insana kıyas ederek anlar, başka anlama gücü olan varlık da görünürde yoktur.

Burada Mesih olduğu, İsa olduğu, O’nun kelimesi olduğu, “O’ndan ruh” olduğu ifade edilmiştir.

Tanrı yaratılmamıştır. Tanrı kendi gücünü görünür hâle getirmiş ve Kâinatı yaratmıştır. İnsanı ise bilen varlık olarak yaratmıştır. Melek, cin ve ruh olarak da başka varlıklar da vardır.

RUH” kelimesi “RİH”ten gelir. Reyhan, kokulu bir çiçeğin adıdır. Rüzgar koku getirdiği için kokuya da rüzgara da “RİH” denmiştir. “Ruh” ise bilinç gücüdür. O’nun kendisinden sayılmıştır. Çünkü şuur ilâhidir.

فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ (Fa EAvMıNYv BielLAHi Va RuSuLiHİy)  “Allah ve resullere iman ediniz.”

Allah ve resuller ile” insanlığı güven altına alınız. Topluluk ve yönetimle insanlığı güven altına alınız. Devleti oluşturunuz ve hükümetleri teşkil ediniz. Hazret İsa ile beraber bütün resullere birden başvurunuz.

Bugün yeryüzünde mevcut olan dört büyük dinin Hıristiyanlık, İslâmlık, Budistlik ve Brahmanlık dinlerini birlikte değerlendirin. Yeryüzünü bir Allah’ın mülki olarak güven altına alınız; Ey Kitap Ehli olanlar, ey devletleri ve kanunları olanlar.

وَلَا تَقُولُوا ثَلَاثَةٌ  (VaLAv TaQUvLUv ÇaLAvÇaTun)  “Üçtür demeyin.”

Üç olan” nedir? Burada mahzuf edilmiştir. Kiliseyi İsa’nın bedenine, krallıkları İsa’nın ruhuna ve Allah’ı da pederine benzeterek “üç güç” kabul ettiler. Allah bunu söylemeyin diyor. Yasama, yürütme ve yargı olarak üç kuvvetin olduğunu ve bunların ayrı ayrı olduğunu söylüyorlar. Bu hatalıdır. Önce, üç değil dörttür; yasama, yürütme, yargı ve denetim. Devlet başkanı ve yargı bunların üstündedir. Devlet tektir. Kuvvetler ayrı ayrı değil, birlikte ve dengededirler. Allah ve resuller ile insanlığı güven altına alın, parçalamayın demektir. Allah ve resul yargıyı ifade eder kabul edersek, hakemlerden oluşan yargıyı üstün tutup birlikteliği koruyunuz.

انتَهُوا خَيْرًا لَكُمْ  (EiNtaHUv PaYRan LaKuM)  “Sizin hayrınıza olmak üzere intiha ediniz.”

“İntehu kane hayran leküm” şeklinde de manâlandırılabilir. Söylemezseniz sizin için iyi olur.

Dünyayı kapitalist ve sosyalist olmak üzere ikiye ayırarak, üçüncü dünya ülkelerini sömürülen geri ülke kabul etmek de üçtür demektir.

Tekrar edelim: Hıristiyanlar Hazreti İsa’nın bedenini imparatora, ruhu kiliseye verdiler. Tanrı’yı da göğe gönderdiler. Böylece yönetimi parçaladılar. Zaten şirk çok tanrı ve çok yönetici sonucunda doğmuştur. Her kabile kendisine tanrı edindi ve aralarındaki savaşları tanrılar arasındaki savaşlara dönüştürdüler.

Bugün de Türkiye şirk içindedir. Türkiye’yi kim yönetiyor? Yargıtay çıkıyor, ‘ben yönetiyorum’ diyor! Danıştay çıktı, ‘ben yönetiyorum’ dedi. TÜSİAD, ‘ben yönetiyorum’ diyor! Baro, ‘yönetme bana ait’ diyor! YÖK zaten fiilen yönetiyor. Ordu, sessiz sedasız resmen yönetiyor. Devlet başkanı zaten resmen yetkilidir.

Zavallı hükümet de şamar oğlanı olarak yönettiğini sanıyor. Meclis unutulmuştur.

Böyle kırk başlı devlet olur mu?

Mustafa Kemal’in temel ilkelerinden biri Vahdet-i Kuvva’dır. Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Milletin yegane mümessili Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.

Bu çok başlılıktan vazgeçiniz, sizin için hayır olur diyor, Allah.

إِنَّمَا اللَّهُ إِلَهٌ وَاحِدٌ (EinNA Mav elLAHU İLAvHun VaXiDün)  “Yalnız bir ilah olan Allah vardır.”

Burada “İLÂH” nekire gelmiştir. Bir tek topluluk vardır, bir topluluk içinde tektir. Ama bağımsız oldukları için her ocağın, bucağın, ilin ve ülkenin başkanı Allah’ın ayrı ayrı halifesidir. Bir topluluk içinde çokluk olmaz. Ama her toplulukta tek olan Allah ve O’nun halifesi olan insanlık ayrı ayrı temsil edilir ve o birdir. Birdir ama ayrı ayrı yerlerde birdir. Aynı bir, başka yerlerde başka bir olarak görülür. Bir dağa değişik yönlerden bakarsan farklı görünür ama o bir dağdır.

سُبْحَانَهُ (SuBXANaHUv)  “O’nun sübhanı.”

SEBH” uçmak veya yüzmek anlamındadır. O’nun alanı manâsındadır. Yani, Kâinatın tek sahibi vardır. O’nun sahasına başkaları giremez. Her topluluğun kendi varlığı vardır. Başka topluluklar onun sahasına karışmaz. Yerinden yönetim budur. Bir toplulukta tek şeriat vardır. Tek şeriat tek şir’a demek değildir. Çoklu sistem çoklu yargı demek değildir. Çoklu sistemde herkesin kendi dayanışması vardır. Bir kimse iki dayanışma ortaklığında değildir. Hepsi de bir başkanın yönetimindedir.

أَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ  (EaN YaKUvNe LaHUv VaLaDun)  “O’nun evladı yoktur.”

Topluluk bir bütündür. Herkesin bir görevi ve yetkisi vardır. Allah’ın halifesi ayrı ayrı kişiler değildir. Topluluğun kendisi Allah’ın halifesidir. Topluluk içindeki görevliler topluluğa ait yetkilerini kullanmazlar. Yargı denetiminden kimse ayrıcalığa sahip değildir. Hakemler de hakemlerin denetimindedir. Hazreti İsa Allah’ın oğlu olarak sorunsuz yapılmış, onun halefleri olan papa ile imparator da sorunsuz kılınmıştır.

لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ (LaHUv MAv FIy elSaMAvVAvTı)  “Semâvâtta olanların hepsi O’nundur.”

Canlı cansız O’nundur. O’nun dışında O’nun bir ortağı yoktur, evladı da yoktur. Onun yeryüzündeki halifesi de topluluktur. Kişiler başkan da olsala keyfi hareket edemez. Herkes şeriata göre hareket etmekle yükümlüdür. İmtiyazlı kimse yoktur. Kralın da, papanın da şeriat içinde diğer insanlardan ayrıcalığı yoktur.

وَمَا فِي الْأَرْضِ (Va MAv FIy eLEaRWı)  “Ve yerde olanlar”

“Doğal düzen için nasıl her söz Allah’ın ise, yerdeki insanlar için de hüküm aynıdır. Yeryüzünü insanın halifeliğine bırakmışsa da, onu terk etmiş, halife her şeyi yapabilecek anlamında değildir. Yeryüzünde ilâhlık O’na aittir.

وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا(171)  (Va KaFAy Bi elLAHi VaKIyLan)  “Allah kefil olarak yeter.”

Herkes Allah’a dayanmalıdır, O’n karşı sorumludur. Başka kimseye karşı sorumlu değildir. İnsan kamuya dayanmalıdır. Ona karşı sorumludur. Kişi kişiye kul olamaz; ne İsa’ya, ne imparatora, ne din adamına.

***

لَنْ يَسْتَنكِفَ الْمَسِيحُ (LaN YaSTaNKiFa eLMaSIXu)  “Mesih istinkâf etmeyecek.”

“Mesih’in istinkâf etmediğini” değil de “etmeyeceğini” söylemektedir. Âhirette de istinkâf etmeyecek anlamı verilebilir. Bunun anlamı şudur ki, âhirette ibadet vardır. Cennette olanlar ibadet ederek derecelerini yükseltirler. Melekler için de durum böyledir. Cehennemde de ibadet edip azaplarını hafifletirler, hattâ oradan çıkabilirler. Bir başka manâsı, bu dünyaya tekrar gelecekse, Mesih geldiği zaman dünyada istinkâf etmeyecektir. Zaten şimdi de uzayda yaşadığına göre şimdi de ibadet etmektedir. Sadece onun için zaman çabuk geçmektedir.

İstinkâf” “NKF”nin istif’al bâbındandır. “İstirkab”, diz çökmek oturmak demektir. Verilen bir emre itaat etmeyip oturup direnmek, hareket etmemektir. Yapmamak için direnmek, kaçınmak demekeir.

أَنْ يَكُونَ عَبْدًا لِلَّهِ (EaN YaKUvNa GaBDan LelLAHi)  “Allah’ın abdi olmaktan istinkâf etmez.”

ABD” kelimesi, “amd” kelimesi ile akrabadır. Amd, direk demektir. Kapının önünde dikilip verilecek emri beklemek ibadettir. Bir tür bekçilik yapmaktır.

Allah Hazreti İsa’ya ne emir vermişse onu yapacaktır. Bu dünyaya gelecekse, dünyada emri yerine getirecektir. Şimdi de uzayda füze içinde öyle yapmaktadır. Âhirette cennette de öyle yapacaktır. Mesih, Tanrı’nın oğlu değil, abdidir, kuludur. Kulu demek, görevlisi demektir.

Osmanlılardaki kamu görevlilerine “kul” denmektedir. Köle, kişinin kuludur. Ancak savaş esirleri köle olabilir. Kul ise kamu görevlisidir. Hürlerden de atanır.

وَلَا الْمَلَائِكَةُ الْمُقَرَّبُونَ  (Va Lav eLMaLaEıKaTu elMUQarRaBUvNa)  

“Mukarreb olan melekler de istinkâf etmezler.”

Meleklerin de organize olmuş toplulukları, işbölümü ve yetkilileri vardır. “Mukarrabûn” kelimesinin kullanılması yani kurallı çoğul getirilmesi bunu ifade eder. Mukarreb, Allah’a yaklaşanlar anlamına geldiği gibi birbirine yakın olmak demektir. Mü’minler de birbirine takarrub ettikçe, birbirine yaklaştıkça Allah’a yaklaşmış olur. “Mukarreb olmak” demek, cemaate devam etmek, birlikte çalışmak, zekât vermek demektir.

Birlikte market işletenler, buna katkıda bulunanlar mukarreb olmuş olurlar. Melekler bununla tavsif edilmiştir. Ben kazanayım değil de, biz kazanalım derseniz, mukarrebundan olursunuz. Ortaklıktan, birlikten kaçınan kimse ise Allah’a ibadetten istinkâf etmiş olur.

Hazreti İsa ile beraber neden meleklerden bahsedilmiştir?

Hazreti İsa şimdi uzayda ise melekler gibi ibadet etmektedir. Cennette de insanlar melekler gibi ibadet edecekler. Günah işleyip azabı istihkak etmeyeceklerdir. Ama sevap işleyip derecelerini yükselteceklerdir. Dolaysıyla, nasıl melekler ibadetten istinkâf etmezlerse, cennette olanlar da istinkâf etmezler.

وَمَنْ يَسْتَنكِفْ عَنْ عِبَادَتِهِ (Va MaN YaSTaNKiF GaN GıBADaTıHı) 

“O’na ibadetten kim istinkâf ederse, O’nun verdiği emirleri kim yerine getirmezse.”

Birbirine takarrub edip Allah’a kurbet etmezse o da haşrolacaktır. Yakası bırakılmayacaktır. Cehenneme götürülerek ona ibadet etme, takarrub etme öğretilecektir. İster peygamber olsun, ister kral olsun, herkes âbiddir ve şeriatın hükümleri içindedir. Kimsenin imtiyazı yoktur. Adil yargı sistemi vardır. Ama imtiyazlı insan yoktur. Herkes yaptıklarının hesabını yargı karşısında verir. Dokunulmazlık yoktur.

Oysa, bugün devlet başkanının kaldırılamayan dokunulmazlığı vardır. Milletvekillerinin dokunulmazlıkları vardır. Erler dahil, bütün askerlerin dokunulmazlıkları vardır. Yargıçların dokunulmazlıkları vardır. Kapıcının bile -eğer kamu görevlisi ise- dokunulmazlığı vardır.

Kimlere dokunulabilir? Kamu görevlisi olmayan herkese dokunulabilir. Çalışana dokunulabilir, esnafa dokunulabilir, çiftçiye dokunulabilir. Çünkü bunlar paryadır.

İşte, Hazreti İsa’nın tanrılaştırılması bu imtiyazlı sınıfı oluşturmak içindir.

Fıkıhta dokunulmazlık yoktur. Herkes tarak dişi gibi eşit olarak çıkar. Sultan Fatih, bir mimar onun dediği gibi yapmadı diye kolunu kestirmiş, mimar da kadıya baş vurmuştur. Fatih duruşmaya gelmiş ve kadının yanında oturmuştu. Kadı; “Senin yerin orasıdır begüm.” demiş, onu sanık sandalyesine oturtmuş ve kolunun kesilmesine mahkum etmiş, ancak yapılan fiil kamu adına yapıldığı için kısas diyete dönüşmüş ve hazineden mimarın diyeti ödenmiştir. Mimar müslüman değildi ama hakkını padişahtan söke söke almıştı.

MEN” kelimesi kullanılmıştır. Kim olursa olsun; Hazreti İsa da olsa, Hazreti  Muhammed de olsa, kim olursa olsun, kim istinkaf ederse, o haklardan mahrum olur.

وَيَسْتَكْبِرْ (VaYaSTaKBiRu)  “Ve istikbar ederse”

“İbadetten istikbar etme” tembellikten ileri gelirse, onun cezası belki sevaptan mahrumiyettir. Ama isyan olmadığı, şirk olmadığı için cezası yoktur. “Ben bu kadar basit işleri nasıl yaparım? Ben kralım, kıral soyundanım! Ben peygamberim, ben kilise mensubuyum!” der de Allah’ın emirlerini yerine getirmezse, bu durum kendisini Tanrı ile eşleştirmedir. Kendini topluluğun yerine koymaktır. Bu yerilmektedir.

Kamu görevlisi kamunun hizmetçisidir, kuludur; kamunun temsilcisi değildir, halifesi değildir. Başkan topluluğun elçisidir, halifesi değildir. Elçi demek, kendisi bir şey katmadan sadece onun söylediklerini yapan veya aktarandır. Halife ise, onu halef yapan kimsenin yetkili vekilidir. Onun adına karar alma yetkisine sahiptir.

Peygamberlerin böyle bir yetkisi yoktur. Onlar sadece elçidir. Başkanlar dahil, kamu görevlileri de böyledir. Kendileri şeriat vazedemezler, sadece şeriatı uygularlar.

فَسَيَحْشُرُهُمْ إِلَيْهِ (Fa Sa YaXŞuRuHuM EiLaYHi)  “Onları kendisine haşredecektir.”

Öldükten sonra herkes gelecektir. Onları bir yerde toplayacaktır. Aynı safta toplayacaktır. Devlet başkanı da, köylü de aynı sıraya girecektir. Peygamberler de orada olacaktır. Âhirette insan insana soramayacaktır. Âhiretin görevlileri insanlar olmayacak, melekler görevli olacaktır. Peygamberler de krallar da aynı sandalyede davalı ve davacı sandalyesinde oturacaktır. Savcı da aşağıda onların yanında oturacaktır.

Haşere” sürü hâlinde yürüyen böceklerdir. Halkı bir araya toplamak “haşretmek” demektir.

جَمِيعًا(172) (CeMiGan)  “Cemian.”

Hepsi bir arada haşrolunacaktır. Adem aleyhisselâmdan kıyamete kadar bütün insanlar birlikte haşrolunacaktır. Kimi erken doğmuş, kimi geç ölmüş, ayrı yerde ölmüş. Nasıl bir arada haşredilecektir?

Bir sıraya dizilmiş arka arkaya giden insanları düşünün. Kimi katılıyor, kimi yolun kenarına çekiliyor. Nasıl birden bir araya gelirler? Önce ‘dur’ komutu verilir, herkes durur. Sonra da ‘sağa dön’ denir, herkes sağa döner. İleriye doğru birlikte yürüyebilir. İşte dört boyutlu uzaya doğru böyle haşr olacaktır. Herkes hesabı vermek üzere bir arada haşredilir. Bir vakit içinde hesapları görülüp cennet ve cehenneme gönderileceklerdir.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ - 335 ADİL DÜZEN DERSLERİ - 165 İstanbul, 16 Aralık 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   (Selahattin Öztürk ve Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

ÇALIŞAN KADINLAR

Evlenmemiş kadınlar vardır. Bunlar erkek gibiler ve erkek haklarına talipler. Zengin hanımlar var, evlerinde kadın işçi çalıştırıyorlar. Bunlar da lüks kamu hizmetlerine tâbidir. Bunun yanında kocasız, çocukları olan kadınlar vardır; bunlar çalışmak zorundadır. Kocaları çalışmayan kadınlar vardır, bunlar da çalışmak zorundadırlar. Kocalarının gelirleri ile geçinemeyen kadınlar vardır çalışmak istiyorlar. Bunlar nasıl yaşıyorlar? Sabah iş yerlerine gider, akşama dönerler. Eve gelir gelmez, hemen akşam yemeklerini yapmak durumundadırlar. Onun arkasından bulaşık, çamaşır ve ev temizliği yapacaklardır. Bütün bu işler bittikten sonra bitkin bir halde yatacaklar, sabah erkenden henüz uykularını almadan kalkacaklar, çocuklarına sabah kahvaltısını hazırlayacaklar ve apar topar işe gideceklerdir. Pazar günleri ise işleri daha da ağırdır. Çünkü, başta çamaşır olmak üzere bir haftadır biriken ev işlerini yapmak zorundadırlar. Bu kadınlar iş bulsalar buna da şükrederler. İşyerleri kadın işçi almamaktadır, çünkü kadınlara ağır iş yaptıramamaktadırlar. Ev işleri kendilerine yüklenmiş olduğu için işlerine zamanında gelememekte, işyerinde de yeterli verim verememektedirler. Ayrıca ‘sosyal hak’ diye kadınlara ayrıcalıklı masraflar yüklenmiştir. İşte bu gibi sebeplerle kadınlar iş bulamıyor. Diğer taraftan, bütün bunlar yetmiyormuşçasına, bir de onların kadınlığından yararlanmak isteyen ve bu yönde rahatsız edenler var. İşte bu gibi sebeplerle Türkiye’de kadınlar çalışamıyor. Çalışan kadınlarımızın yarısı yani 7 (yedi) milyonu işsizdir ve evinde oturmaktadır.

-Bir kadın ne ister? -Evimde yapabileceğim iş olsun... Önce çocuklarımı yetiştireyim, ev işlerimi yapayım... Artan zamanlarımı da değerlendirerek ek gelir sağlayayım… Her gün çıkan işlere göre kendimi ayarlayayım ve ev işlerinden artırabildiğim zamanlarımı işe ayırayım... Böylece hem kendi aslî görevlerimi ihmal etmemiş, hem de kimse tarafından rahatsız edilmemiş olurum...

Ne kadar iyi çözümler, değil mi?

İşte bu imkanlara Türkiye’de ‘YASAKLAR’ getirilmiştir!..

Kadın evinde ürettiği malı satamamaktadır. Çünkü kendisinden ‘fatura’ istenmektedir. Fatura kesebilmesi için de Bağ-Kur üyesi olması gerekir. Oysa Bağ-Kur’un yükü o kadar fazladır ki, zaten o kadıncağızın artırıp yaptığı iş sadece Bağ-Kur giderlerini bile karşılamamaktadır.

İşte bu gibi sebeplerle 7 (yedi) milyon kadın  işsiz olarak evlerinde oturuyor. Be akılsızlar! Kadın işsiz kalınca ülke ekonomisine bir katkısı oluyor mu, Bağ-Kur’a bir şey ödüyor mu, emekli oluyor mu? Çalışana, çalışabilene, çalışmak isteyene bu ceza nedir ve nedendir? Bunu bir bilen veya açıklayabilen varsa, beri gelsin.

Kapitalist ülkelerde bunun makul izahı vardır. Kapitalist sömürü sermayesinin işçiye ihtiyacı var. Orada işsizlik yok, aksine işçi açığa vardır. İnsanları çalışmaya zorlamak için bunu yapmaktadırlar. Oysa Türkiye’de işsizlik var. Adam/ kadın açlıktan ölecek veya ölüyor; Bağ-Kur veya sigorta belası ile insanlar yolsuzluklara sürükleniyor!..

Türk Milleti bunun çözümünü bulmuş. Nasıl bulmuş? Faturasız satışla bulmuş.

Gidin, herhangi bir mağazadan bir mal alın. Size sorarlar, ‘fatura istiyor musunuz?’ Cevaben ‘evet’ derseniz, sizden ‘KDV’ isterler. Siz de vazgeçersiniz. Bunun böyle olduğunu herkes biliyor.

Ama hayat devam ediyor ve ‘halk’ kendi kendine ara çözümler üretiyor. Ne oluyor. Üretilen mallar faturasız alınıyor ve satılıyor, bu sayede diğer kadınlara da yani 7 milyon işsiz kadına iş bulunmaya çalışılıyor. Bulunuyor da. Yoksa, bu ülke nasıl ayakta kalıyor, zannediyorsunuz…

Ama bunun kötü tarafları ve sonuçları vardır. Nedir bunlar?

Kaçakçılık yapmayanlar, kayıt dışına kaymayanlar işsiz kalmakta, aç kalmakta ve bu gibi insanların bir kısmına zoraki olarak kapkaç veya hırsızlık yaptırılmaktadır. Son yıllarda artan kapkaç olayları ile hırsızlıkların ve aile facialarının ana sebeplerinden biri de budur.

İşte, biz bunların olacağını ve gidişatın bu yönde olduğunu 40 sene önce görmüş, çareyi siyasette aramış ve Millî Görüş partilerini kurmuştuk. O partiler şimdi iktidardadırlar. Anayasa ekseriyeti almışlardır. Ama bize, bizim millî çözümlerimize kulak vereceklerine, düşmanlarına kulak vermekte, halkımızın daha çok mortu çekmesi için ‘morgage’ gibi ucube ‘faizli’ uygulamaları aktarmaya uğraşmaktadırlar!

Bu durumda iş başa kalmıştır. Yapacağımız iş halk olarak organize olmaktır.

Kooperatif/ler kurmalıyız. Bu kooperatife evlerinde iş yapan kadınlar ortak olmalıdırlar. Kooperatif çalışmak isteyen bu kadınlara makine verecektir, malzeme verecektir. Evlerinde yaptıkları üretime karşılık onlara işçilik hakkı verecektir. Kadın ne kadar iş yaparsa, o nisbette sigorta yapacak, kısmî sigorta yapacaktır. Böylece çalışan kadınlarımız Bağ-Kurlu olma külfetinden ve muhasip ücretinden kurtulacaklardır. Kooperatif işverenlere işçilik faturasını keser. Ondan sonrasına kooperatif karışmaz.

Başka bir şey daha yapılır. Asgari ücretle kısmî sigorta yapılır. Kooperatif daha fazla işçilik faturası kesebilir. Bu kooperatifin geliri olur ve kurumlar vergisini öder. Diğer meblağ ile bir arsa alınır, çalışan kadınlar maliyetle ortak edilir. Arsa zamanla değerlenir, arsayı satarlar ve ücretlerini taşınmaz olarak almış alacakları için ağır vergiden kurtulmuş olurlar.

Hâsılı; Batı dünyası yani AB, ABD, IMF, Dünya Bankası vs ile topyekün seferberlik ilân etmiş, bu ülkeyi yıkacak kanunları dayatmakta ve zorla uygulatmaktadır. AKP iktidarı ülkemizin bu sorunlarına çare ve çözümler bulmak bir yana, bu kurumlara tam bir teslimiyet içindedir. Çünkü, çare ve çözüm bulursa orada oturamamakta, kısa zamanda indirilmektedir. Nasıl indirilmektedir? Efendim; ‘komünistsin, faşistin, gericisin, hortumcusun’ adları ile kan kusturulmakta ve alaşağı edilmektedir.

Biz “halk” olarak da bu oyunlara karşı çözümler üretmek zorundayız. Kanunların imkanlarından yararlanarak işler yapma yollarını aramalıyız. “Kayıt dışı ekonomi”den, acil olarak “kayıt içi ekonomi”ye dönmek zorundayız. Yoksa, ülke ve halk olarak yaşama imkanımız kalmaz.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ - 335 ADİL DÜZEN DERSLERİ - 165 İstanbul, 16 Aralık 2005

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   (Selahattin Öztürk ve Reşat Nuri Erol Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

Haydar Baş ve Millî Kalkınma Modeli

Türkiye’de II. Kur’an Medeniyeti faaliyetlerine Bediüzzaman’la başlanmış, çağımız ilimlerine göre ilmi kelamı kurmuştur. İkinci atılımı Süleyman Tunahan yapmış, Arapçayı çağımız metotları ile tedrise başlamıştır. Üçüncü faaliyet Akevler’de başlamış, şeriatın bir sitede uygulama denemeleri yapılmıştır. Dördüncü faaliyet olarak ise Necmettin Erbakan tarafından “Adil Düzen” ile dünyaya İslâm düzeni anlatılmıştır.

Şimdi beşinci bir faaliyet olarak Haydar Baş, Adil Düzene alternatif oluşturmaktadır.

Haydar Baş;

a)       Her şeyden önce bir tarikatın gelecek uygarlıkta nasıl bir görev yükleneceğini öğretmiştir.

b)      Bir gazete çıkarmıştır. İlk adımı M. Şevket Eygi ‘Bugün’ gazetesi ile atmış, ancak sürdürememiştir.

c)       Bir televizyona sahip olarak İslâmiyet’i anlatmayı sürdürmektedir.

d)      Bir parti kurmuş ve bu sayede Hak düzenin tebliği yolunda faaliyet göstermektedir.

e)       Nihayet, Millî Ekonomi Modeli kitabını yazmış ve bunu dünyaya takdim etmiştir.

Meltem TV’de çalışmaların birinci bölümünü kısmen takıp ettim. İkinci günkü çalışmaları yayınlamadıkları için takip edemedim. İnternete girerek kısmen yayınlanmış Millî Kalkınma Modelini ele aldım ve paragraf paragraf değerlendirme yazdım. Onu ekte gönderiyorum. Düzeltildikten sonra, seminerlerin dışında “Haydar Baş” adı altında “www.akevler.org”a girilmesini talep ediyorum…

Burada, o çalışmadaki önemli eksiklikleri arz etmek isterim:

1)       Millî Ekonomik Modelin Haydar Baş’ın modeli olduğu sık sık vurgulanmaktadır. Modelin tarihçesi yapılmamaktadır. Oysa bu model Hazreti Nuh Peygamber ile başlamış, Kur’an ile ekmel seviyeye ulaşmıştır. Bizim yapmakta olduğumuz, o ilâhî modelle çağımızın problemlerini çözmektir. “Adil Düzen”i değerlendirmeden ve onu yok sayarak yapılanın yeni olduğunu iddia etmek hatalıdır. Oysa “Adil Düzen”i ele almalıydı. Kendine göre yanlışlarını düzeltmeli, eksikliklerini tamamlamalıydı. Bu davranış İslâmî olmayan bir davranıştır.

2)       İsevilik, Musevilik vardır ama Muhammedilik yoktur. Kişilerin tanrılaştırılması ateist sermayenin hileli oyunudur. Başkanlar teori üretmezler, başkanlar teorileri değerlendirirler ve uygulamada tercihlerini yaparlar. Başkanın empozesi olunca onun üzerinde tartışamazsınız, çünkü partiye zarar verir, tarikata zarar verir. Oysa başkan tarafsız kalır ve herkese her şeyi söyletirse, hem başkanlık etkisini yitirmez, hem de model gelişir.Kritik edilmeyen model gelişmez.

3)       Toplantıda model anlatılıp kritik edileceğine, Haydar Baş’ın methiyesi yapılmış ve hep olumlu şeyler söylenmiştir. Bu inandırıcı değildir. Kapalı devre oluşturmaktadır. Topluluğu kendi yazar kendi okur hâle getirmektedir.

4)       Modelde tahliller yapılmış, çözümlerin adları söylenmiş ama mekanizmalara yer verilmemiş, yani çözüm modelleri üretilmemiştir. Para devlet için sonsuzdur. Para faizsiz halka kredi olarak verilecektir. Bu nasıl yapılacak ve kim takdir edecek? Anlatılmamıştır. Rüşveti yaygınlaştırmaktan başka bir şey yapılmaz. Sonunda ödenmemiş kredi ile devlet iflas eder.

Adil Düzen çalışmaları sayesinde AKP’liler sonunda anayasa ekseriyeti ile iktidar olmuştur. Ama bu iktidar maalesef halkın “Adil Düzen”i yanlış tanımalarına sebep olmuştur. Kendi ümitsizliklerini halka aşılamışlar, AB’ye teslim olma dışında bir çare kalmadığına inandırmışlar; yani, Allah’ı unutmuşlardır.

Haydar Baş çalışanları da CIA tarafından kuşatılmış, kendileri dışında kimseleri görmez olmuşlardır.

Adil Düzen Çalışanlarına tavsiyem, kendilerinin çalışıp oluşmalarıdır. Yarın, tecrit edilmiş cemaatlerin hepsi “Adil Düzen” askeri olacaklardır. Dolayısıyla bütün çalışanları ve çalışmaları destekleyin...

a)      Nur talebelerini destekleyin…

b)     Süleymanileri destekleyin…

c)      Bağımsız Türkiye Partisi’ni destekleyin...

d)     Saadet Partisi’ni destekleyin...

e)      Milliyetçi Hareket Partisi’ni destekleyin...

Bunun yanında;   a) AK Parti’ye karşı olmayın...

b) CHP’ye karşı olmayın...

c) ANAP’a karşı olmayın...

d) Doğru Yol’a karşı olmayın...

Bir de;    a) Kürtlerin partisi ile;

b) Millî partilerimizle ilgilenin...

Ne yapmak istediklerini öğreniniz ve onlara ne yapmakları gerektiğini anlatınız...

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2643 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2557 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2179 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2600 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2303 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2445 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2408 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2451 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3054 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2683 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2680 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2759 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2964 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3152 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5496 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3878 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3725 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3886 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3845 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4126 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4638 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3026 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3982 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3858 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2867 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2957 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3967 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7743 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5625 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4186 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3586 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3727 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4749 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4469 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4758 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4679 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4834 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4559 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3411 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4489 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3637 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5187 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3864 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5163 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5031 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4949 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3551 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3490 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3702 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5166 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4218 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5440 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4099 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5285 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4438 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4582 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4779 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5324 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4126 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5272 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4537 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3856 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4393 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4601 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4132 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4109 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4095 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4549 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5662 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9839 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4661 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3711 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3859 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3359 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3391 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3757 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5717 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4253 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3454 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler