Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 506
RA’D SÛRESİ TEFSİRİ - 26-29.AYETLER
18.04.2009
3111 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 42 YILDIR ÇALIŞIYOR....2007...2008...2009

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜNYA DÜZENİ 506

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜNYA DÜZENİ YENİ BİR MEDENİYET PROJESİDİR.”

Haftalık Seminer Dergisi             18 Nisan 2009                        Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 506. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00-21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI;

KÜRT SORUNU VE ÇÖZÜMÜ

AKP ve İZMİR EKOLÜ NE YAPMALIDIR?

***

*İŞLETME SEMİNERLERİ; 53. SEMİNER

Her Hafta PERŞEMBE akşamları; Adres: EMİNEVİMKısıklı Cad. No: 36  Altunizade - Üsküdar / İSTANBUL  Tel: (0216) 444 36 46

ADİL DÜNYA DÜZENİ

***

Neyi nasıl yapacağız?

Kriz ve âfetlere hazırlanmak

İdeal ve “Adil Ekonomik Düzen”

Erbakan: Millî Görüş 3. Şahlanışı başladı

Reşat Nuri EROL

***

RA’D SÛRESİ TEFSİRİ - 13

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَالَّذِينَ صَبَرُوا ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُوْلَئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ(22)جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالْمَلَائِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِمْ مِنْ كُلِّ بَابٍ(23)سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ(24) وَالَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ أُوْلَئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ(25)

اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ وَفَرِحُوا بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا مَتَاعٌ(26) وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ قُلْ إِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ أَنَابَ(27) الَّذِينَ آمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللَّهِ أَلَا بِذِكْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ(28) الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ طُوبَى لَهُمْ وَحُسْنُ مَآبٍ(29)

اللَّهُ (elLAvHu)  “Allah”

“Dârın ukbası”ndan ve “dârın suun”dan söz ettikten sonra, ukbanın da suun da sahibinin kendisi olduğunu ifade etmek için Allah, rızkı meşieti olan bast eder, meşieti olan da takdir eder diyor. Böylece “Adil Düzen”i benimseyenlerin bol rızıklar içinde olduğunu, etmeyenlerin darlık içinde olduğunu beyan etmektedir.

Rızık konusundaki durum şudur.

“Adil Düzen”de herkese iş var, herkese aş var, tam istihdam sağlanıyor, bölüşüm adildir. Dolayısıyla insanlar hem refah içindedir, hem saadet içindedir. Bu refahı doğuran “Adil Düzen”dir. Ne var ki refah evrimi sağlar, insanlar yeni hayata kavuşurlar.

Ancak refahı getiren hukuk artık yeni dünyaya uymaz olur. Herkese iş ve herkese aş sağlayamaz. İşsizlik ortaya çıkar. Adil bölüşüm sistemi ortadan kalkar. Kimileri sefalet içinde can çekişirken, kimileri sefahat içinde paralarını nerelere harcayacaklarını bilemezler. Böylece adalet ortadan gider, zulüm ortalığa hakim olur.

Bugün bu durumdayız.

İşte böyle durumda Hakkı ve adaleti kabul eden Adil Düzen Çalışanları ortaya çıkar. Yeni ekonomik gelişmelere göre yeni hukuk düzeni gelir, Adil Düzen gelir. Adil Düzen Çalışanları yoksulluk içinde cihat yaparlar. Çünkü çarpıp çırparak mal edinmek istemezler. Zaruret içinde geçimlerini temin ederler. Sıkıntılı hayat içinde “Adil Düzen”i getirirler.

En yakın tarihimizde bunu Risale-i Nur şakirtlerinde görürsün. Bediüzzaman’ın talebeleri yoksulluk içinde günlerini hapishanelerde geçirirken, Gülenciler sabredenler içinde yer alıp refah içinde olmuşlardır.

Millî Görüşçüler sıkıntılar içinde Mamaklarda cezalarını çekerlerken, AK Partililer ise şimdi geçmişteki çalışmaların sefasını sürüyorlar.

Tarihte hep böyle olmuştur.

Akevler birçok zorluklarla boğuşarak halka iş yapmayı öğretirken, Anadolu holdingleri bu çalışmaların parsalarını toplamışlar, dünyanın en ileri halk ekonomileri kuruluşlarını kurmuşlardır.

Bu tarihî oluşma içinde insanlar gruplara ayrılırlar.

Zalim düzende topluluk sefalet içinde, zalimler sefahat içindedirler.

“Adil Düzen Çalışanları” geliyor, kendileri sıkıntı içinde halka “Adil Düzen”i hazırlıyor, çalışmalarını zor şartlarda sürdürüyorlar. Sıkıntı içinde “Adil Düzen”i getiriyorlar. Bunlar bu dünyada “Adil Düzen”in nimetlerini görmüyorlar. Bunların nasipleri âhirettedir, âhirette yüksek derecelere ulaşacaklardır.

“Adil Düzen”i destekleyenler başta sıkıntı çekiyorlar ama “Adil Düzen” geldiğinde refaha ulaşıyorlar ve zenginlik içinde hayatlarını sürdürüyorlar. Bunlar bu dünyada da âhirette de mükafata eriyorlar. Âhiretteki dereceleri birincilerden azdır.

“Adil Düzen” varken gelenler ise dünyanın sıkıntısını çekmeden saadet içinde, refah içinde yaşarlar. Onlardan da günah işlemeyenler cennete gidecek, dereceleri cihat yapanlar kadar olmayacaktır.

Bütün bunların ilâhi kanunlar gereği olduğunu ifade etmek için burada “Allah” ile başlayan cümle getirilmiştir. Bundan önceki anlatılanların izahı olduğu için aralarında atıf yapılmamış, fasledilmiştir. Mübtedadır. Bunları Allah yapıyor, başkaları yapmıyor, kendiliğinden olmuyor demiştir. Konu topluluk olunca “Allah” kelimesini getiriyor. Kendi halifesi olan topluğun sosyal kanunları gereği bunların olduğunu ifade etmiş oluyor.

يَبْسُطُ الرِّزْقَ (YaBSuOu elRıZQa)  “Rızkı basteder.”

İnsanların doğal ihtiyaçları vardır. İhtiyaçlar dört çeşittir: Yiyecek, giyecek, barınacak ve dolaşacak. Bunların zaruri olanları vardır. İnsan onlarla yaşar. Bunlar hem sağlık bakımından hem ihtiyacı giderme bakımından yeterlidir. Örnek olarak kepekli çavdar ekmeği en ucuz olanıdır ama sağlık bakımından da en lüks ekmekten daha sağlıklıdır. 10 liralık ayakkabı ile 1000 liralık ayakkabı arasında fark yoktur, her ikisi de ayakkabıdır. Alışmış olmayanlara sıkıntılı olur ama alıştıktan sonra bin liralık ayakkabı giyen ile on liralık ayakkabı giyen arasında hiçbir fark olmaz. Hattâ on liralık giyen daha sağlıklı olur, çünkü çile çekmeyi ve gerektiğinde en zor şartlara alışmış olmaktadır. Evler de böyledir. Mağarada yaşayan insanlar daha sağlıklı idiler. Ne kadar lüks yerlerde yaşarsanız hastalıklar o kadar peşinizden koşar. Otobüsle gidenle uçakla giden arasında fazla fark yoktur.

Bununla beraber insanlar için rızkın bastı sözkonusudur.

a)      Bol gelirli olup daha fazla insanın yaşamasını sağlama anlamındadır. Yani nüfus artar demektir.

b)     Bol gelire sahip olup sağlık şartlarını daha iyi imkanlarla sağlayarak ömrü uzatma anlamında olur.

c)      Daha çok çalışarak geçinme sağlanabilir ve artan zamanı daha çok hayır işlerinde harcayabilirsiniz.

d)     Varlığınız sizin topluluktaki seviyenizi gösterir. Zengin iseniz başkalarına yardım etme imkanınız oluşur. Darda iseniz yardım almak zorunda kalabilirsiniz.

1.      Allah’ın rızkı bastetmesi bu demektir.

Kanaat sahibi olanlar hayatta çok zengin gibidirler.

Bu nasıl olur?

Diyelim ki sizin 1000 lira geliriniz var. Ayda 100 lira ayırarak yedekte 2000 lira artırdınız. Bunu harcamaya çalışıyorsunuz. Yedek olarak 1000 lira var. Bazan azalıyor bazan çoğalıyor. Ama siz hiçbir zaman sıkıntıda değilsiniz. Şimdi, farz ediniz ki siz yine 1000 lira harcıyorsunuz ama her ay borçlanarak bu işi yapıyorsunuz. Pahalı alarak faiz ödüyorsunuz. Yani 1000 liranın hepsini harcıyorsunuz. Bu yetmiyormuş gibi her gün yoksulluk içindesiniz. Çünkü ya borcunu ödeyemezsem diye korku içindesiniz.

O halde rızkı bast etme demek sadece bol olma anlamında değildir. Varlığınız ne kadar çok olursa olsun sıkıntıdasınız. Hep muhtaçsınız. Yahut az olanı israf etmeden dengeli bir şekilde öyle kullanıyorsunuz ki hep zenginsiniz.

لِمَنْ يَشَاءُ (Li MaN YaŞAvEu)  “Kim için meşiet ederse.”

Burada meşiet eden kimdir?

MeN” olabilir. O halde kişi isterse onun rızkını bast eder. Yani kişi hep refah içindedir. Çünkü kanaatkârdır. Artırabilmekte ve biriktirmektedir. Yedeğinde bir mal varlığı vardır. Geldiği kadarını harcamaktadır. Bu tamamen kişiye bağlıdır. Kişi eğer Adil Düzen kanunlarına uyuyorsa hayatında sıkıntı çekmemektedir. Az harcasa bile, değersizlerle yetinse bile daha sağlıklıdır, daha istikrarlıdır. İslâmiyet’in istediği bu miktarın bir yıl yetecek kadar olmasıdır. Yani biz ayda 1000 lira harcıyorsak, bankamızda 12 000 liramız olmalıdır. O kadarının zekâtı yoktur. Ondan fazlası varsa o miktarın yılda kırkta bir zekâtı vardır.

“Allah kime isterse” mânâsını da verebiliriz. Bu mânâyı verdiğimizde, kazancın olması kanunlara tâbi olduğundan, aynı işi yapanlardan kimi zengin olabilir, kimi de fakir olabilir. Herkes zengin olacak demek değildir. Zaten o zaman zenginliğin fazla kıymeti yoktur.

Şimdi zenginliğin ne işe yaradığını düşünelim.

1-     Zenginliğin birinci yararı, ‘ak akçe kara gün içindir’ deyip sıkıntılı günlerde kullanmaktır.

2-     Zengin iseniz gerektiğinde iyilik yapar, böylece başkalarının sıkıntısını borç vererek giderebilirisiniz.

3-     Miras olarak çocuklarınıza bırakır, bu şekilde zürriyetinizin çoğalmasını sağlarsınız.

4-     Zengin iseniz onu sermaye yapıp iş yapabilirsiniz. Yani sizin üretme gücünüz artar.

İşte bu son imkan toplulukta ortak üretimin yapılması içindir. Eğer herkes zengin olsaydı herkes kendisi iş kurar, böylece kimse iş bulamazdı. Bundan dolayıdır ki Allah zengin olmayı olasılık kanunlarına bağlamıştır. Yani raslantı sonucu zengin olunabilir.

Kimse ben zengin oldum, ben akıllıyım demesin. Her çalışan ilim sahibi olabilir. Âlim olmak olasılık kanunlarına tâbi değildir. Yaratılışın belli etkisi vardır. Ama hayatta kim çalışırsa mutlaka kabiliyetine göre ilim sahibi olur. İlim kendiliğinden elde edilemediği gibi kimse de onu başkasının elinden alamaz.

Burada bir şey de vuzuha kavuşmuş bulunmaktadır. Biz bir parayı yukarıya atıyoruz. Yazı veya tura gelecektir. Bizim için bu olasılık kanunlarına tabidir. Yazı mı gelecek, tura mı gelecek; bilmemiz mümkün değildir. Ancak benim para tutuşum, atarken kullandığım güç, paraya verdiğim yön bilinirse, o esnada esen rüzgar ve hava direnci özelliklerini bilirsem, düştüğü yeri hesaplayabilirim. Düştüğü yeri bilirsem, oradaki pürtükleri bilirsem, yuvarlandığı zaman geçtiği yolu ve sürtünme özelliğini bilirsem, paranın ne tarafına düşeceğini bilirim. O tura veya yazı gelmesi gerçekten olası değildir. Sadece biz bilemediğimiz için bizim için olasıdır. O halde tüm olasılıklar Allah’ın meşietinde olan olasılıklardır. Usul olarak “Allah meşiet ederse” deniyorsa, orada demek ki bizim bilgimiz yoktur. Olasılık kanunlarına tabilik vardır demektir.

وَيَقْدِرُ (VaYaQDıRu)  “Takdir eder.”

Ölçümlendirir.

KıDR” kazandır. Kazanın içine uygun malzemeleri koymak kadr etmek demektir. Zaman içinde planlama yapmak ise takdir etmektir. Yani tef’il bâbından gelir. Burada kadr eder, ölçümlendirir, yeteri kadar verir şeklinde ifade edilir.

Asrımız insanlık tarihinin en zor ekonomik dönemidir. Tarım dönemi bitmiş, sanayi dönemine geçilmiş ama sanayi döneminin sorunlarını henüz çözememiştir.

Sanayi döneminin sorunları nelerdir?

Tarım döneminde ferdi üretim vardı. Halk ürettiğini tüketiyordu. Mübadele yüzde on veya yirmiler seviyesinde idi. Bugün artık kimse ürettiğini tüketmiyor, kimse ürettiğini bildiği kimselere satmıyor. Eskiden serbest pazar piyasası ile sorunlar çözülüyordu. Şimdi böyle bir piyasa kalmamıştır.

Serbest pazar piyasası neden oluşamıyor?

1)     Günümüzde ekonomik çevre büyümüş, fiyatlardaki şeffaflık kalkmıştır. Mal çeşitleri pek çok şekilde çoğalmış, ara mallar, parçalar mal hâline dönüşmüştür. Yani mallar çeşitlenmiş, tüketiciler de kalabalık içinde tek tük kişi hâline gelmiştir.

2)     Bugün mal mübadelesinin yerini emek mübadelesi almıştır. Emek ise depo edilemediği ve teşhir edilemediği için serbest piyasa ile dengesini kuramaz.

3)     Bugün üretimin yanında taşınmazların inşaatı piyasaya girmiştir. Halbuki inşaat beş on senede ancak yapılabilmektedir. Halbuki on sene sonraki ihtiyaçlar bugünkü ihtiyaçlar olmadığı için arz ve talep dengesi kurulamamaktadır.

4)     Faizli sömürü sistemine dayalı olarak oluşan sistem tekele dayanmaktadır. Tekel ise serbest piyasayı önlemektedir.

Bu durumda yeni dengeleme sistemleri geliştirilmelidir.

Bunu “Adil Düzen” ortaya koymakta ve çözmektedir. 

1-     Ortak ambarlar tesis edilmelidir. Üretilen mallar kontrol edildikten sonra bu ambarlara verilmelidir. Ambarlar mal senetlerini sahiplerine vermelidir. Halk senetleri serbest borsalarda satmalıdır. Senetler borsalarda arz talep kanunları ile alınıp satılmalıdır. Malı ambardan tüketiciler çekmelidir. Böylece “mal piyasası”nın yerini “senet piyasası” alacaktır. Burada şeffaflık kolayca sağlanır.

2-     Para altına kote edilmelidir. Altınla değiştirilmeli ve değeri korunmalıdır. Piyasaya ise senetler rehin alınarak çıkartılmalıdır. Mal ambara giriyor senet çıkıyor, senet kasaya giriyor para çıkıyor. Para geri gelip sentler alınıyor. Senetler ambara giderek mallar çekiliyor.

3-     Altın karşılığı altın para, tüketim malları karşılığı buğday parası, inşaat malzemesi karşılığı mal parası ve yapılar karşılığı toprak para çıkarılmalıdır. Faizsiz olarak kredilendirilmelidir. Bu kredi halka “selem senedi” karşılığı, işletmelere de “çalışma kredisi” karşılığı çalışan işçi nisbetinde verilmelidir. Böylece tam istihdam sağlanmalıdır.

4-     Faiz yerine kredileşme sistemi konmalıdır. Stok edilen malların fiyatları artmalıdır. Böylece ortak stoklar artmış olur, denge oluşabilir.

İşte bu tedbirlerin alınmadığı yerlerde büyük sorunlar olması gerektiği halde, yine de açlıktan ölen insan en gelişmiş ülkelerde ve yerlerde değil, gelişmemiş yerlerde görünmektedir. On beş milyon insanın yaşadığı İstanbul’da açlıktan öldü haberi hiç çıkmamaktadır. Çünkü Allah rızkı ortadan kaldırmaz. Tüm halk rızkını bulur demektir. Yani hiç vermez değil de, ölçülü vermiş olur. Hiç doğru dürüst bir düzen olmadığı halde insanlar yaşıyorlar. Çünkü Allah takdir ediyor. Takdir eder demek, ölçülü de olsa verir demektir.

وَفَرِحُوا بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا

(Va FaRiXUv bi elHaYaTi elDuNYa)

“Dünya hayatı ile ferahlandılar.”

Buradaki “Va” harfi nereye atıftır? Mazi gelmiştir. Yukarıdakiler ise muzari gelmiştir. Muzari maziye, mazi muzariye genellikle atfedilmez ama bazan bir fiil işlenir ve o fiil orada kalır. Ama tesiri sonraları devam ediyorsa o zaman mazi muzariye atfedilir. Ağaçtan düştü, şimdi topallayarak geziyor, düştü ve aksak dolaşıyor diyebilirsiniz. Bazan de işler şimdi olmaktadır. Onun sebebi mazi ise bu sefer muzari söylersin, maziye atfedersin.

Valilik yapıyor ve o siyasal bilgiler fakültesini bitirdi.

Burada bu iki örneği yan yana, peş peşe vermektedir.

Sabrettiler, salâtı ikame ettiler, zekâtı ita ettirler. Seyyieyi hasene ile savdılar.

Nakzediyorlar, kat’ ediyorlar, ifsad ediyorlar ve dünya hayatı ile ferahlandılar.

Demek ki iyi insanlardan bahsederken üç mazi, bir muzari; kötü insanlardan bahsederken üç muzari, bir mazi getirilmiştir. İyilerde maziyi takdim etti, kötülerde muzariyi takdim etti. Demek ki buradaki “ve” harfi bundan önceki muzarilere atfetmektedir. Ancak daha önceki muzariye mukabil olmaktadır. Mânâlandırırken de bu hususları hesaba katarak mânâlandırmamız gerekir.

“Ellezî nasara” ile “ellezî yensuru” arasında ne fark vardır?

“Ellezî nasara”da bir defa yapmış olma vardır. Kesinlik vardır. Mazide olması onun etkisinin şimdi olmaması anlamına gelmez. “Ahmet geldi” dediğimiz zaman, bu aynı zamanda şimdi buradadır mânâsını da içerir. Muzaride ise henüz olmamış olduğu için kesinlik ifade etmeyebilir. Bu da istimrarı ifade eder. Bir çok defalar yapma durumunda olabilir.

Yalnız mübteda haber şeklinde geldiği zaman cümle şart cümlesine dönüşür ve her ikisi gelecekte böyle yapanlar böyle sonuçlar ile karşılaşırlar demek olur.

Ellezî nasara hüve mensurun, ellezî yensuru hüve mensurun. Fehüve mensurun da denebilir.

“Men” ile yapılabilir.

“İn nasara nusre, İn yensur yünser.”

“Fa” ile söylenebilir. Mazi muzari ayrı olabilir.

“Men” yerine “ellezî” gelebilir.

Demek ki aynı manaya gelen değişik cümleler kurulabilir. İşte sadece bunu yorumlamaya kalktığımız zaman ciltler dolusu kitap yazılabilir. Biz parça parça temas ediyoruz.

Burada mazi getirilmesi, onlar geçmişte ferahladılar, bir defaya mahsus ferahlandılar. Ama artık ferahtadır mânâsı çıkmaktadır. Kötüler önce ferahlanır, sonra sıkıntıya düşerler. İyiler ise önce sıkıntıya düşer, sonra ferahlanır. Yani bu kural Adil Düzen Çalışanları içindir. Adil Düzen Çalışanları bu ferahlığa yetişmemiş olabilirler. Onlar için âhiret müjdesi vardır. Rabbimden âhirette derece bekliyorum. Hamd ediyorum.

Şimdi çözemediğim bir sorunu çözdüm. Âhiret senin için ûladan iyidir. Buradaki âhiret iki mânâya gelir. Biri bu dünyadaki son anlamında böyledir. Diğeri de mü’minlerin öldükten sonraki ferah halleridir. Sabikunlar, evvelunlar bu dünyada bu ferahı göremeyebilirler. Ama tabiin olanlar bu dünyada ferahı görürler. “Adil Düzen”e karşı çıkanlar ise önce bu ferahı tadarlar. Ama sonları gelmez. İşte buradaki mazinin mânâsı budur.

Dünya en yakın demektir. Bu dünya hayatına “deni hayat” demiyor, “edna hayat” diyor. Acaba neden? Çünkü daha başka yakın hayatlar vardır. Evrim bu dünyada bitmeyecektir. Allah’ın rab sıfatı, öldükten sonra da evrimleşmeye devam edecektir.

Ondokuzuncu asrın âlimleri, biz her şeyi öğrendik, artık yirminci asrın âlimleri yeni bir şey bulamayacaklardır diye düşünüyorlardı. Oysa o gün elektrik yoktu, o gün uçak yoktu, o gün cep telefonu yoktu, o gün bilgisayar yoktu…

Biz şimdi haklı olarak sorabiliriz: Siz neyi biliyordunuz ki?

İşte cennete gittiğimizde de cennetten üstün hayat yok sanacağız. Ama bir gün gelecek başka hayata geçeceğiz ve ‘Ona da cennet mi denir?’ diyeceğiz.

“Dünya” kelimesinin ismi tafdil olması bize bu mânâları düşündürmektedir.

وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا

(Va MAv el HaYaTu eldDuNYAv) 

“Dünya hayatı başka bir şey değildir.”

Buradaki cümle hâl cümlesidir. Oysa dünya hayatı sadece âhiretin metaıdır. Dünya hayatı âhiretin metaı iken onlar dünya hayatından hoşlanmadılar.

Burada bir fail veya mefulün hâli değildir. O halde bu “Ve”ye ne ad vereceğiz? Biz buna vav-ı beyaniye diyoruz. İstinafiye de diyebilirler, itiraziye de diyebilirler.

Biz Kur’an’daki durumları tesbit ederek kendimiz adlandırmalıyız.

İstinaf cümlesi cümlede anlaşılan ifadeyi açıklığa kavuşturur. Hikmetini bildirir. İtiraz cümlesi daha çok mânâsı belirsiz kelime veya ifadeyi açıklığa kavuşturur. Hâl cümlesi ise cümle bittikten sonra o olayın olduğu durumda failin veya mefulün hâlini anlatır. Bazan da çevrenin hâlini bildirir. Buna zarfın hâli diyebiliriz. Haydi tartışın bakalım, ne demeliyiz? Yani zarfın hâlidir. Burada her ikisi marife gelmiştir. Kastedilen bu yaşadığımız hayattır.

فِي الْآخِرَةِ  (Fi eLEAPiRaTi)  “Âhiret içinde”

İsmi tafdiller, izafet, Min, Li ve Fi ile gelmektedir. Ahseni’l-halikin, eşeddü mine’l-küfr, akrabu li’t-takva, dünya fi’l-âhireti gibi... “Fi’l-Âhireti” “ed-Dünya”nın zarfı olabilir. Âhiret içinde dünya denmiş olur. Yani âhiret içinde en yakın olan anlamına gelir. Burada bu mânâyı verecek olursak, dünya âhiretin cüzü ve metaı olmuş olur.

Meta, yararlanılan şey demektir. Yani dünyanın hiçbir değeri yoktur. Dünya dünya için istenmez. Ancak âhireti elde etmemiz için ona ihtiyacımız vardır. Bebeklik kimse tarafından istenmez. Ama delikanlılık için bir metadır. Ondan yararlanmazsak delikanlı çocuğumuz olmaz. Nasıl çocukluk o kişinin bir cüzü ise, dünya da âhiret için bir cüzdür. Ona dayanılarak elde edilecektir.

Burda bize gelen yeni mânâ dünyanın âhiretin bir cüzü olduğudur.

Âlimler dünya hayatını annenin rahmine benzetmişlerdir. Ölümden sonraki hayatı ise doğumdaki hayata benzetmişlerdir. Bu âyet buna delalet etmektedir.

“Fi’l-Âhiret” “hayat”ın zarfı olur. Âhiret hayatı için de dünya bir metadır. Onun cüzü olmasa da ona metadır denmiş olur. O zaman da dünya âhiretin parçası olmaz. Yani dünyada elde edilenler âhiret için metadır. Burada dünya zikredilmiş, orada iktisab edilenler kastedilmiş, böylece zarfiyet alakası ile mecaz yapılmıştır.

Kur’an ve diğer bütün semavi kitaplar Allah ve âhiret inancına dayanmaktadır. Bu da insanın yaptıklarından dolayı âhirette Allah’a hesap vereceği inancıdır. Biz herhangi bir iş yaparken onun hesabını bu dünyada Allah’ın halifesi olan topluluğa, âhirette ise kendisine vereceklerdir. Sonuç ne olacak? Elde ettiğimiz sonuçlarla cennete veya cehenneme gidilecektir. Biz buna inanıyor ve hayatımızı buna göre hayal ediyoruz.

Kimse ‘ben ölmeyeceğim’ demiyor. Tanrı olduğunu iddia eden akıl hastaları ortaya çıkmıştır ama ‘ben ölmeyeceğim’ diyen olmamıştır. Her şeyi kendisine borçlu olduğumuz iddia edilen Mustafa Kemal, ‘benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır’ demiştir. Akıllı akılsız herkes öleceğini bilmektedir.

Kimse de öldükten sonra yok olacağına inanmıyor. İnsanlar anıtlar yapar, öldükten sonra onlara tapılmasına insanları zorlarlar mıydı? O halde bu meçhul dünyada neler olacağını nasıl düşünmezler. İşte bizim huzurumuz buradan gelir.

Biz Kur’an’ın Allah’ın sözü olduğuna müsbet ilme dayanarak inanıyoruz. Orada söylenenlerin O’nun sözü olduğunu biliyoruz. Anlattıklarının doğru olduğuna kaniyiz. Sokaktaki adama yolu sorarız, ‘şöyle git’ der, biz de inanırız ve gideriz de; bizi var eden kâinatın sahibi Allah’a sen yalan söylüyorsun mu diyeceğiz. Kaldı ki âhireti zaten aklımızla biliyoruz. Sadece O’ndan nasıl olduğuna dair bilgi alıyoruz.

إِلَّا مَتَاعٌ(26)  (EilLAv MaTAvGun) 

“Sadece bir metadan başkası değildir.”

Meta’” burada nekre gelmiştir Yani âhiretin dünyadan başka da metaları vardır. Âhirette de amel-i salih vardır. Âhirette de derecemizi yükseltmek için amel edeceğiz. Nasıl dünyada çocuk yetiştirmek için evleniyoruz, ilişkide bulunuyor, zevk alıyorsak, cennetteki ameli salih de böyle olacaktır. Bir şey üretirken, yemek yerken aldığımız zevke benzer zevk alacağız. Hattâ cehennemdekiler de ameli salih işleyecekler ama istemeye istemeye işleyecekler, cehennemden çıkmak için işleyeceklerdir.

Meta’” kendisinden yararlanılan şeydir. Menfaat ise yararın kendisidir. Ev metadır, evde oturmak ise menfaattir.

Dört çeşit mülkiyet vardır. Eşyaya malik olmak, eşyanın menfaatine malik olmak, alacağa yani zimmete malik olmak ve metaa malik olmak.

Muta mülkiyeti, çocuğun annesinin sütüne malik olmasına benzer. İnsanın bedeni üzerindeki diğer insanın haklarıdır. Evlilik meta mülkiyetidir. Erkek tarafı iştiraki kabul eder. Kadın tarafı kabul etmez.

***

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا

(Va YaQUvLu elLaÜIyNa KaFaRUv) 

“Küfreden kimseler derler ki”

Buradaki atıf bundan önceki cümlelere aittir. Nakzettiler, kat’ ettiler, ifsat ettiler ve dünya hayatından ferahlandılar dedikten sonra; oysa dünya hayatı kalil bir metadan başkası değildir âyetini getirmiştir. O âyet cümle-i mu’terize olmaktadır.

Ve küfredenler mucize istediler deniyor.

Böylece nakzedenlerin içinden bir grubu daha tarif etmektedir. Mevcut davranışlardan fazla o durumlarını savunmaya giriştiler ve ona Rabbinden bir âyet nâzil olmazsa denilmektedir. Yani insanlardan sizin hak yolda olduğunuzu bilenler sizi dinlememek için size Rabbinden âyet gelmesini isterler.

Eskiler peygamber bir şey söyledi mi ondan değneği yılan yapma, ölüyü diriltme gibi âyetler isterlerdi. Kur’an’dan sonra artık âyet yalnız Kur’an’dır.

Bizim âyetlerimiz dört tanedir: Kur’an, sünnet, icma ve kıyas.

Başka delilimiz yoktur.

Oysa onlar bizden Ebu Hanife’nin, İmamı Yusuf’un fetvasını istiyorlar. Onlar Allah’a değil de fakihlere tapıyorlar. Oysa onlar birer insandı. Ancak kendi zamanlarına ait fetvalar verebilirlerdi ve o zaman için sahih olabilirdi.

Onlar sadece Kur’an’ı, Kur’an’ın ilk uygulaması olan sünneti, Kur’an’ın dili olan icmaları ve Kur’an’ın her alanda uygulamasını sağlayan kıyas yapmayı öğrettiler. Yani dört delili öğrettiler. Onlardan başka mucizemiz yoktur.

Bazı kardeşlerimizi şeytan başka yönüyle ifsat ediyor.

İlmihal onlara yetermiş. İçtihat yapılmayacak, sorunlar çözülmeyecek, sonra sorunları zinacı Avrupa Birliği’nin uydurmaları çözecekmiş.

Hüküm = Müsbet İlim * (Sünnet * İcma * Kur’an ) * Kıyas 

Müsbet ilmin meşalesi ile Kur’an’ı sünnet ve icma ile anlama, sonra da kıyas yaparak yeni olayları çözme.

Bir örnek verelim.

“Hilal Hac ve nâs içindir” denmektedir. Yani her hac ayından sonra yeni yıl başlar.

Yeni ay nerenin yeni ayı olacaktır?

Mekke’nin; çünkü Mekke’nin mevakiti haccın mevakitidir. Mevakitu linnasi ve mevakitu lilhacci denmediğine göre ikisi de aynı mevakittir. O halde usulü fıkıh yardımı ile tüm insanların takvimi Mekke takvimidir. Şimdi astronomi ilmine başvurur ve Mekke’de ay ne zaman yeni ay olacaktır, öğreniriz.

İşte bu da müsbet ilimdir.

Eğer bunu fıkha göre öğrenmezseniz, astronomi size Griniç’e göre rakamlar verir. Hatalı olur. Günü gece yarısında başlatır, hatalı olur. Oysa değişme günün ortasından önce olacak, gün ise akşamdan sonra başlayacaktır.

Kur’an’ı bilmeden astronomi ile hareket edenler dalalettedirler, astronomiyi bilmeden ayları içtihatları ile başlatanlar da dalalettedir.

Kur’an verilerine göre astronomiden yararlanmak gerekir.

لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ

(LaV LAv EuNZiLa GaLayHi MiN RabBiHi AyaTun) 

“Rabbinden ona âyet inzal olunmalıdır derler.”

Biz “Adil Düzen”i ortaya koyup tüm insanlığa sunduk. Biz bunu Kur’an’a ve bugünkü sosyal ve doğal ilimlere dayandırdık dedik. Bize karşı çıkan kimseler dost düşman ittifak ederek bize saldırdılar. Oysa Kur’an’a inanan kimseler gelip bize bu hükmün delilini nerde buldunuz, dört delille ispat ediniz diyeceklerdi.

Ali Şafak ve Yusuf Ziya Kavakçı gibi ilahiyatçı profesörler, bizim çalışma arkadaşımızın doktora çalışması için yazdıkları doktora raporunda, ‘böyle bir yorum eski kitaplarda yoktur’ dediler. Hâlâ da susuyorlar. Gelsinler tartışalım. Eski kitaplarda yoksa bile, Kur’an’da vardır.

Bunlar buradan saldırırken, diğer taraftan Kur’an’a inanmayanlar da biz kimiz ki bugünkü Batı uygarlığına karşı bir şey söyleyelim diye düşünüyorlar ve susuyorlar! 

Evet, biz susmadık ve söyledik. Tüm dünya ve Türkiye sesimizi kısmaya çalıştı. Bizim kardeşlerimiz bizden bahsetmez oldular. Ama “Adil Düzen” tüm gücü ile gelişti. Nasıl ipek böceği krizalite girer, sonra kelebek olur. Biz de yirmi senedir olgunlaşıyoruz. Yakında kelebek olup uçacağız, daldan dala konarak Allah’ın nurunu dağıtacağız. Yakındır.

Müslümanlar bizden ilmihal içinde delil istediler. Batıcılar ondokuzuncu yüzyıl Batı âlimlerinin sözlerinden delil istediler. Biz bunu başaramadık. Çünkü oralarda bunlar yoktu. Kendilerinin ilme saygılı olduklarını, ancak bizim ilmi deliller getirmediğimizi ileri sürdüler. Çünkü onların ilmî delilleri sömürü sermayesinin hevai kurallarıdır. Onlar görünüşte ilmî delil istiyor ama delillerimize kulak vermeyerek bize gerici diyorlar.

a)      Batılılar bize müsbet ilim karşıtı olduğumuzu iddia ederek gerici diyorlar. Ortaya koyduğumuz delilleri kapatmak için her türlü tedbiri alıyorlar. Biz buna kendimiz için üzülmüyoruz. Çünkü bizim yanımızda semavat ve arzın Rabbi vardır. Onlara acıyoruz. Yalancının mumu yatsıya kadar sürermiş.

b)     Doğulular da bizim Ehli Sünnet mezhebinden ayrıldığımızı iddia ederler. Oysa bu zavallılar Ehli Sünnetin millerce uzağındadırlar. Bizi suçluyorlar. Ehli Sünnetin dört delili vardır. Biz bu delillerin dayandığı ilimleri elde etmek için tüm zamanımızı harcadık, hâlâ da harcıyoruz. Varsa içinizde bizden fazla usulü fıkhı bilen, buyursun bize öğretsin. Kendisine sadece dua ederiz. Hayır, olmadığını itiraf ederler, ama yine de kendilerinin Ehli Sünnetten olduklarını iddia ederler. Siz Ehli Sünnet değil, siz ancak Ehli Tanzimatsınız, Batı taklitçisisiniz.

قُلْ إِنَّ اللهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ

(QuL EinNa elLAHa YuWılLu MaN YaÇAvEu) 

“Allah meşieti olanı idlâl eder, de.”

Kim dalâlette olmak isterse onu dalâlete koyar. İnsan sadece kendisine verilen gücü kullanır. Kendisi güç vermez. O güç de doğa kanunları içinde kullanılır. Kanunları değiştiremez. O halde tüm olanlar sadece doğa kanunlarının işlemesinden ibarettir. Kişi düşünüp bir şey yapmak istediği zaman doğa kanunları içinde kendisine verilen imkanlarla bunu sağlar. Yapan doğadır. Yani Allah’tır. Kendisi sadece onun öyle olmasını istemiştir.

Buradaki “yeşau”nun faili “men”dir. İdlâl eden ise Allah’tır. Bu Ehli Sünnetin mezhebidir. Mutezile fail olan da insandır diyor. Cebriyeciler ise meşiet eden de Allah’tır diyorlar. Bize göre dalalettedir. Oysa bu âyette açıkça ifade edildiği gibi idlâl eden Allah’tır, ama dalâleti isteyen insanın kendisidir. Gerçi bu âyet, Allah istemedikçe siz isteyemezsiniz âyeti ile tearuz hâlindedir. Bunun mânâsı insandaki iradenin cüzi irade olmasıdır. Allah bunu isterse bu olsun, bunu isterse bu olsun dediği için onu isteyebilmektedir. Oysa Allah’ın izin vermediği bir şeyi insan isteyemez de.

“Âyet getir” demeleri onlara dalâlet yolunun açılması içindir. Onlar yaptıkları ile dalâleti hak etmişlerdir. Burada dalâleti istemeleri onların daha evvel yaptıkları fiillerden ötürüdür. “Adil Düzen”i kabul edemeyişleri onların kendi fiilleri dolayısıyladır.

Biz bir mucize beklemiyoruz, sadece sünnetullahı bekliyoruz.

Zulüm düzeninin payidar olması söz konusu değildir.

وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ أَنَابَ

(Va YaHDIy EiLaYHi MaN INAvBa) 

“İnabe eden kimseyi kendisine hidayet eder.”

İsteyeni idlâl eder. İnabe edeni de kendisine inabe eder. Söyle. Böylece Allah bize bir görev vermektedir. Uyarma görevini verir. Biz kimlerle karşılaştık?

a)      Demokrat Parti’ye oy verilmesini istediğimizde akıldaneler; CHP’nin arkasında asker var, bunlar göstermeliktir, akıbetleri kötüdür, bırakın bu yolu dediler. Biz Halk Partisi’ne karşı değildik, dinsizliğe karşı idik. 1960’da ihtilal oldu, askerler müdahale etti. DP gitti ama yerine daha iyisi geldi. Tek parti yönetimi gitti, çok partili sistem geldi. Biz organize olmaya başladık. Kooperatif kurduk, parti kurduk, vakıf kurduk...

b)     Artık Halk Partisi yerle bir olmuştu. Onların iddiası boşa çıkmıştı. Zafer bizim olmuştu. Şeytan bu sefer başka bir bahane çıkarmıştı: Bölmeyelim, CHP gelecek! Demokratların devamı olanların peşine takıldılar. Başka bir bahane buldular. Demirel, MSP kapanmalıdır diye yaygaraya başladı. Geldi, gitti. DYP ile karşımızda duramayınca, bu sefer bizim İzmir adayımız Turgut Özal’ı çıkardılar. Erbakan’a karşı 28 Şubat’ı yaptılar. Ne oldu? Olan oldu. ANAP da DYP de tarih oldu. Daha başka bir şey oldu, ordu bizim tarafa geçti. Yine zafer bizim oldu.

c)      Şimdi hâlâ “Adil Düzen”den bahsetmiyor, uzaktan dolaşıyor, etraftan dolanıyorlar. Sonunda bu zavallıların sonu hüsran olacaktır. Artık Türkiye’de ve dünyada gün ağarmakta, “Adil Düzen” geliyorum demektedir.

Sizlere tekrar “Adil Düzen”i hatırlatayım.

“Adil Düzen” Adalet Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi’nin istediği ama söyleyemediği düzendir. Liberal düzendir. Denge düzenidir. Arz ve talep kanunlarının çalıştığı düzendir.

“Adil Düzen” İslâm düzenidir, barış düzenidir, lâik düzendir. Yargı kararlarının üstün olduğu, yargının hakimlerden oluştuğu bir düzendir.

“Adil Düzen” şeriat düzenidir, içtihat düzenidir, demokratik düzendir.

“Adil Düzen” hak düzenidir, sosyal düzendir.

Evet, “Adil Düzen” hukuk düzenidir, ahkam düzenidir, kurallar düzenidir.

“Adil Düzen” bunların yalnız temenniler düzeni değildir. Bu hususta mekanizmaları olan, kuralları olan bir düzendir.

İşte Allah istediğini “Adil Düzen”e getirir.

Bugün “Adil Düzen”e karşı olanların hepsi dalalettedir.

“Adil Düzen”e kimler karşıdır?

“Adil Düzen”e karşı Amerika’da bulunan 200 kadar sömürü sermayesi patronu karşıdır. Çünkü bunları sömürüleri sona ermektedir. Artık dünya uyanmaktadır.

“Adil Düzen” gelecek, zulüm bitecektir.

Bu zulüm sermayesi en büyük zulmü İsrail oğullarına yapmakta, kendi sömürü düzenlerini devam ettirmek adına onları ateşe atmaktadır.

Bu zulüm ve sömürü sermayesi ikinci büyük zulmü Amerika Birleşik Devletleri’ne  yapmaktadır. Kendi sömürüsü için onları cephelerde öldürmektedir.

Bu zulüm sermayesi, ondan sonra da Hıristiyan dünyasına zulüm yapmakta, kendi sömürüsünün ordusu olarak Hıristiyanları kullanmaktadır.

Bu zulüm ve sömürü sermayesi, son olarak da solcuları kullanmakta, solcular ABD’deki sömürü sermayesinin hatırına dünyada dinsizliğin askerleri olmaktadırlar.

En son kullandıkları kimseler ise maalesef bazı Müslümanlardır.

Adil Düzen Çalışanları ise Allah’a yolundan yol alan kimselerdir. Bunlar bir avuç insanlardır. Şimdi bize karşı olan tüm Müslümanlar AK Parti’de birleşmişlerdir. Yine bize karşı cephe almaya devam etmektedirler. Bize yardım edip “Adil Düzen”i bir an önce öğrenip kurtulmaya çalışacaklarına, hâlâ “Adil Düzen” aleyhindeki anlayış ve davranışlarına devam ediyorlar. Yazı yazdırmıyorlar, televizyona çıkartmıyorlar, konuşturmuyorlar...

Kur’an bunların geleceklerini aynen şöyle bildiriyor: “Gayzınızla geberin.”

Biz Rabbimiz için yazıyor ve Rabbimiz için okuyoruz. Ötesi bize ait değildir. Bize karşı olanlar varsın küfürleri içinde yuvarlansın dursunlar...

İzmir’de bir televizyon kanalı ayarlandı, anlaşma yaptık, yarısını “Adil Düzen Ekibi” çalıştıracaktı. Adı İzmir TV idi. TMSF haksız olarak el koydu, gasbetti. Biz alacakken bize satmadı; birilerine sattı. Biz o an için sustuk. Onlar zannediyorlar ki biz sustuk; oysa biz susmadık. Günü gelince konuşmak üzere hazırlanıyoruz.

Topraktaki tohum önce çürür, ondan sonar filiz verir.

Enabe etmek” nöbet tutmaktır. Tarihi geliş içinde nöbetleşmedir. Biz Akevler Ekibi olarak Adil Düzen Çalışmalarında tarihin nöbetçisi olmaya karar verdik.

Tarihte bin yıllık uygarlıkları peygamberler kurdular. Birinci Kur’an Uygarlığını  Sahabeler kurdular. Biz İkinci Kur’an Uygarlığı nöbetini tutmaya başladık. Yeni kitap gelmeyecek. Yeni peygamber gelmeyecek. İsteyenler âlim olacak. Kuranı, ilimleri, Batı’nın müsbet ilimlerini öğrenecek ve nöbeti devralacak dedik. Biz kırk yıldır bununla uğraşıyoruz.

Kur’an’dan sonra değişik nöbet sıraları gelip geçti. İlk nöbeti Sahabeler devraldı. Dört halife devrinde istişare usulünü geliştirdiler. Sonra içtihat dönemi doğdu. Bu da Emeviler ve Abbasiler döneminde gerçekleşti. Sonra kelam dönemi doğdu. Türkler bunu ele aldılar. Tasavvuf dönemi geldi. Selçuklu ve Osmanlı dönemidir. Bunlar hep nöbetleşe İslâmiyet’i yücelttiler. Şimdi ise nöbet müsbet ilim döneminindir. İşte yeni nöbete girdik.

Bu nöbete Akevler’le başladık. Nöbetleşmemiz burada bitmedi.

Türkiye iki asırdır Batılılaşmaktadır. 1933’e kadar Batı taklitçiliği Türkiye’nin umdesi idi. 1933’de Mustafa Kemal yeni hedef çizdi: Muasır medeniyetin fevkine çıkmak. Aradan otuz seneden fazla zaman geçmişti, ama Türklerde herhangi bir kıpırdanma yoktu.

Bizi Akevler olarak devreye girdik ve müsbet ilimle Kur’an’ı yorumlayarak Akevler’de uygulamaya başladık. O nöbetimizi de o zaman tamamladık ve bugünkü Türkiye’ye ulaştık.

Şimdi İstanbul Akevler Kooperatifleri yeniden nöbet almış bulunmaktadır. “Adil Düzen”in bir örneğini ortaya koyacaklardır.

Neler yapılıyor?

1-      Kur’an Arapçasını bilgisayarlaştırıyor.

2-      Genel muhasebeyi Kur’an Arapçasına uyarlıyor.

3-      Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasasının fıkhına çalışıyor.

4-      Örnek dergi ve market uygulamaları için hazırlanıyor, hazırlanıyor...

Allah vadediyor bize; bu nöbetleri yüklenen kimseleri Allah kendisine hidayet edecektir. Yani kendisine götürecektir. Böylece Allah biz Adil Düzen Çalışanlarına büyük müjdesini vermiş bulunuyor. O’na hamd olsun.

الَّذِينَ آمَنُوا  (elLaÜIyNa EAvMaNUvu)  “Onlar ki iman ettiler.”

“Ellezîne âmenû” “Men enabe”nin  bedelidir. “Men” nekre olduğu için ellezî ona sıfat olmaz. “Inabe”den müfret olarak kullanılmıştır. Ama cem anlamına da gelir. Nöbete girmek fert fert başlar. Sonra bunlar birleşerek cemaat oluştururlar. İslâmiyet’i müsbet ilmin ışığında yeniden dört delile dayanarak anlamak fert fert başlayacak. Ama cemaatleşeceklerdir.

Baştan “Men” ile ifade edilmiştir. Şimdi de “Ellezîne” ile ifade edilmiştir. “Enab” olanlar anlatılıyor. “Enabe eden” nöbet tutan demektir. Yani asker olanlar münibdir.

Mü’minler ocakta bekleme, bucakta koruma, ilde güvenlik, ülkede savunma nöbetleri tutarlar. İşte bunlar dayanışma ortaklığı içindedirler. Nöbet tuttukları çevrenin güvenliğini sağlayan kimselerdir. İf’al bâbından alırsan tam polis ve asker demektir. Hazreti Peygamberin böyle de hadisi vardır. 

Nöbetlilerin güven altına alan kimseler olduğunu bu âyet çok açık bir şekilde ifade ettikten sonra mü’minlerin işi zordur. Çünkü bunlar karşılığını bu dünyada beklemezler. Âhiret için mallarını ve canlarını vermişlerdir. “Adil Düzen”i kurarken, sonra dünyanın güvenliğini tesis edenler bunu ancak kalbleri ile mutmain olduklarında yapabilirler. Bu sebepledir ki nöbet tutarlar, güven altına alırlar ama aynı zamanda kalbleri de tatmin olur.

Burada nöbet demek namaz kılmak demektir. Namaz vakitlerinde camiye gelmek de nöbettir. Tüm nöbetlilere namaz farzdır. O da bir nöbettir.

وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللهِ  

(Va TAOMaEinNu QuLUvBuHuM Bi ÜiKri elLAHı) 

“Ve kalbleri Allah’ın zikri ile mutmain olur.”

“TFE” ateşi söndürmedir. Tamamen yürekte olan karışıklığı, korkuyu, kini söndürmedir. Tarikatlar ya Kur’an okutarak ya da “Allah, Allah” dedirterek kişileri huzura götürmektedirler. Oysa Kur’an, Kur’an’ın mânâsı ile, tefsir ve yorumlarla ancak tatmin olur diyor. Kıraat veya tesbihle demiyor.

Yapacağınız iş nedir?

Kur’an mealleri ve yorumları ile devamlı okunmalıdır. Beş vakit namazlarda ikişer sahife okunmalıdır. Ayrıca yatmadan evvel üç veya dört saat, hiç olmazsa iki saat Kur’an’ın tefsir yorumu okunmalıdır. Allah Kur’an’da sesini duyurur ve size değişik mânâlar ilka eder ve siz tatmin olursunuz. Birlikte Kur’an yorumlanarak anlaşılmadan insanın mü’min olması mümkün değildir. Aksi halde askerlik bir işkence olur. Oysa askerlerin ulaştıkları derecenin üstünlüğü bilinci insanı mücahit yapar. Burada sadece Kur’an okumak şartı yoktur. Bu husustaki sohbetler insanı tatmin eder.

أَلَا بِذِكْرِ اللهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ

(EaLAv Bi ÜiKRi elLAvHi TaOMaEinNu eLQLUvBu)

“Bilin ki kalbler Allah’ın  zikri ile tatmin olur.”

Kalblerin tatmin olması imana atfedilmiştir. O halde tatmin ile iman aynı mânada değildir. İman güven altına almaktır. Siyasi bir oluşumdur.

Bugün Türkler de imanı kalblerin tatmini şeklinde anlamaktadırlar. Bu tamamen hatalıdır. Bu şekilde anlaşıldığında sonu gelmez hatalar yapılmaktadır.

Hatalı sonuçlar şunlardır.

İnsanın kalbi tatmin olursa cennete gider, olmazsa cehenneme gider anlamında iman kullanılmaktadır. Önce iman ve İslâm farklıdır. Müslim de mü’min de cennete gidecek, dereceleri farklı olacaktır. Sadece mü’min olmak cennete gitmek için yeterli değildir. Mutmain olmak da gereklidir. Yani Allah rızası için savaşmalısın. Ganimet için savaşırsan ona da ulaşırsın, ganimete iştirak edersin ama cennette yerin olmaz. 

الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ    

(elLaÜIyna EAvMaNUv Va GaMıLUv elÖAvLıXAvTı) 

“Onlar iman ettiler ve  salihâtı amel ettiler.”

Bu “Ellezîne Âmenû” bundan önceki “Ellezîne Âmenû”nun bedelidir. Dolayısıyla aralarında atıf harfi yoktur. İman ettiler ve kalbleri tatmin oldu. İman ettiler ve salih amel ettiler. İman ettiler, “Adil Düzen”i öğrendiler ve iman ettiler, salih amel işlediler.

Bunlar nöbetlilerdir, askerlerdir. Bunlar mü’minlerdir. Uygun işler işleyenlerdir.

Şimdi “Adil Düzen” nedir?

Bunun için “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nı okumamız gerekecektir.

Özetlersek.

İnsanlar aşiretler hâlinde örgütlenmişledir. Örgütlenenler on kadar ailedir. Bunlar beş vakit namazı birlikte kılmaktadırlar. Sabah ezan okunur, namaza kalkar, evlerinde vitir kılarlar. Sabah saat altıdan önce mescide gelirler, sabah namazını kılarlar, sabah mesaisine giderler. Öğle namazını kılar ve evlerine giderler. Öğle uykusundan sonra ezan okunur, mescide gelirler. İkindi namazını kılarlar ve akşam mesaisine giderler veya ilmi çalışmalar yaparlar. Akşam namazında toplanırlar. Namaz kılarlar. Yatsıdan önce gece sohbetlerini yaparlar. İşte bunlar nöbet tutanlardır.

Cuma günleri bucak mescidinde toplanarak siyasi namazlarını kılarlar. O da nöbettir. Senede bir gün ilde Ramazan Bayramı Namazı’nı kılarlar, ülkelerinde Kurban Bayramı Namazı’nı kılarlar. Ve tüm insanlar ömürlerinde bir defa olmak üzere Mekke’de hac yaparlar. İşte bunlar savaşma eğitimini alırlar. Gerektiği yerde nöbetlerini tutarlar. Ayrıca mesai saatlerinde salih ameli amel ederler.

طُوبَى لَهُمْ وَحُسْنُ مَآبٍ(29)

(OUvBAv LaHUM Va XuSNu MaEABın)

“Tuba onlarındır ve onlara hüsnü meab vardır.”

“Tûbâ” “tayyibet” kelimesinin köküdür. Sağlıklar vardır, iyilikler vardır.

Burada anlatılan mü’minler “Adil Düzen” geldikten sonra anlatılan mü’minlerdir. Askerlerdir. İslâm düzeninde savaş dahil ortak işler nöbetleşe yapılır. Nöbet tutmayanlar cizye verirler. Yönetme hakkı nöbetlilerindir. Siyasi dayanışma ortaklıklarını bunlar kurmuş olur. İlmî şurada söz sahibi bunlar olur. Komutanlar bunlar olur. Savaşa bunlar gidip ganimeti bunlar paylaşır. Diyetleri bunlar öder. Bunlar kamu gücünü kullanırlar. Polislerin sahip olduğu yetkilere sahiptirler. Soruşturmaları bunlar yaparlar. Şahitlikleri bunlar yaparlar. Cizye verenler ise yararlanırlar. Bunlar için tûbâ vardır ve hüsnü meab vardır.

“Eva” yuvaya dönmedir. “İyab” ise obaya yani kışlaya dönmedir. Bunlar için güzel kışlalar yapılır. Evlerinden daha iyi evlerde otururlar. Köşkler ve saraylar oluşturulur. Bunlar, halkı sosyal görevlilerin gücüne inandırması içindir.

İbni Haldun bunu çok güzel açıklamaktadır. Çöküş sebepleri sarayların israfıdır.

Demek ki tûbâ siyasi haklardır. Meab da humustan aldıkları paylar ve kışlalardır. 

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-506/ADİL DÜZEN DERSLERİ-336İstanbul, 18 Nisan 2008

 

KÜRT SORUNU VE ÇÖZÜMÜ

Türkiye değişik dillere konuşan halklardan oluşur. Bununla beraber artık Türkiye’de Türkçe bilmeyen kimse yok gibidir. Dil birliği sağlanmıştır. Ayrıca bu başka alt dilleri konuşanların ortak özelliği vardır. Hepsi Müslümandır. Hepsi İstiklâl Savaşı’nda yanımızda yer almıştır. Türkiye Cumhuriyeti Lozan’da bir ırkı ve bir dini temsil etmiştir. “Türk” kelimesi Anadolu halklarının ortak kelimesidir. Dünyanın hiçbir yerinde kendilerine “Türk” diyen bir halk yoktur. Biz onlara “Türk” diyoruz. Gök Türkler de aynı ırkın devleti değildir. Adı Göktürk’tür.

Türkiye’de sadece Kürtler Batı’nın kışkırtmaları ile, o da cumhuriyet’ten sonra isyan etmişlerdir. Din birliği ortadan kalkınca, aşiret duyguları ile sorunumuz devam etmektedir. Bu sorun yalnız bizde olan bir sorsun değildir. Sömürü sermayesi dünyanın bütün devletlerinde böyle asi kabileleri kışkırtmaktadır.

Sorunu çözmemiz gerekmektedir.

Sorun ancak “Adil Düzen” tarafından çözülür.

Yapılan seçimler göstermiştir ki bunların sayıları yüzde beş civarındadır. Yaklaşık üç milyon kadardır. İstanbul’da bir ilçe oluşturacak kadar nüfusları vardır. Türkiye’de de üç dört il oluşturabilirler.

Yapacağımız iş şudur.

1-     Nüfusları bir milyonu geçmemek şartı ile bunlar kendi illerini kurmalıdırlar. İl dili Kürtçe veya Zazaca veya Türkçe olabilir. Herkes Türkçe bilmek zorundadır.

2-     Lise öğrenimlerini Kürtçe yapabileceklerdir. Üniversite öğreniminin ise Türkçeden başka dille yapılması yasak olmalıdır. Yabancı dille tedris de yasaklanmalıdır. Yabancı dil doktora için şart olmalıdır.

3-     Kendi iç güvenliklerini kendilerinin oluşturacakları zaptiyelerle tesis etmelidirler. Güçleri yetmediği zaman sıkıyönetim ilan edebilirler ve bizden Kürt olmayan askerler talep edebilirler. İstedikleri zaman da sıkıyönetimi kaldırabilirler.

4-     Türkiye 12 bölgeye ayrılır. Her bölgede bir merkez il bulunur. Diyarbakır bunlardan biridir. Burası merkezden atanmış vali ile idare edilir. Burası bağımsız il olamaz. Burada Türkçeden başka dil kullanılamaz. Burada kurulan üniversiteler Türkçe tedris ederler. Burada o bölgeden olmayan halktan oluşmuş ordular bulunur. Her bölge halkı askerliğini kendi bölgesi dışında yapar. Bölgesini kendisi seçer. Merkez vilayetinin valisi aynı zamanda oranın ordu komutanıdır. Merkezden atanır.

5-     İl içinde bucaklar oluşturulur. Bucaklar da ile karşı bağımsızdırlar. İl dilini bilirler ama kendileri de il dilinden başka dil konuşabilirler. İlk okullarını bu dillerle yaparlar.Türkçe ve o ilin dilini bilmek zorundadırlar. İlçe merkez bucakları ise yalız o ilin dilini konuşur. O ilden oluşan jandarma birlikleri orada otururlar.

6-     Hicret tamamen serbesttir. İsteyen istediği yere hicret edebilir. Onun taşınmazlarını devlet hakemlerin takdir edeceği fiyatla satın alır ve gelenlere satar. Bucaklardan ve illerden çıkış tamamen serbesttir. Bölge illere tüm vatandaşlar serbestçe girip çıkarlar. İlçe merkez bucaklarından o il halkı serbest girip çıkar. Taşra bucaklarına giriş için yerli halktan birinin davetlisi olma şartı vardır.

7-     Merkezi hakimlik sistemi kaldırılmıştır. İlçelerde de hakemlik sistemi getirilmiştir. Bölgelerde yüksek mahkemeler bulunur. Her türlü ihtilaflar hakemler yoluyla çözülür. Hakem kararları kesindir. Merkezin yargı kararlarına müdahale yetkisi yoktur.

8-     Ülke bütündür. Herkes bedenen ülke içinde askerlik yaparak vatanı savunmak zorundadır. Kendi bölgesi dışında bir bölgede askerliğini yapacaktır. Komutanını kendisi seçecektir. Askerliği yapmak istemeyen her yıl askerlik bedelini ödeyecek, silah taşıyamayacak, seçme ve seçilme hakları olmayacaktır.

Şimdi dilsiz, kör ve sağır olarak susar, benim bu önerilerimi dinlemezsiniz. Varsa bir yanlış çıkın, tartışalım. Ama susarsanız ülkede Kürt sorunu devam eder. Devlet kuruluşları ile desteklenir. Yani Türkiye’nin parçalanmasına göz yumulur. Obama’nın tek hatalı kelimesi olmuştur; Kürtleri de azınlık saymıştır. Kürtler azınlık değildir, çünkü hiçbir ayrıcalıkları yoktur.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-506/ADİL DÜZEN DERSLERİ-336İstanbul, 18 Nisan 2008

 

AKP ve İZMİR EKOLÜ NE YAPMALIDIR?

İki önemli olay olmuştur.

Seçimlerde AKP uyarılmıştır.

Barack Hüseyin Obama Türkiye’ye gelmiştir.

İkisinin önemli anlamları vardır. Türkiye bu olayları iyi tahlil etmelidir. Nerde olduğunu bilmelidir. Dışa bağımlı basın millî olmadığından bunları gerçek anlamda tahlil edecek durumda değildir. Türkiye’de de www.akevler.org dışında bir şekilde bağımlı olmayan basın yoktur.

O halde Adil Düzen Çalışanlarına bir görev düşüyor. Bu görev www.akevler.org’da çıkan tahlilleri şifahi de olsa yaymaktır.

Önce AK Parti’nin aldığı oyları tahlil edelim.

Dünyada sömürü sermayesi siyasi partiler oluşturup onların ellerine program verir. Onlar da o programları okurlar. Halk bunlardan birine oy verir. Sermayenin iki partisi vardır: Sağ kapitalist parti ve sol sosyalist parti. İkisini de kendisi kurar ve halka ‘beğendiğini seç’ der! Bazı ülkelerde iki parti ile denge kuramaz. Yedek partiler çıkarır. Bunlar aşırı milliyetçilerle aşırı solculardır. Bunlara da meclise girme imkanını sağlar, meclisi kontrol eder.

Bu işi başaramazsa oraya sosyalist yönetim getirir. Demokrasiyi askıya alır. Liberalist ülkelerde ise demokrasiyi yürütür, çünkü para kendisinin kasasındadır. Kime ne kadar para verirse o partiye seçimde o kadar oy aldırır. Dolaysıyla tüm ülkeleri istediği gibi yönetir.

İşte bu evdeki hesabı bozan Türkiye olmuştur.

1-     İzmir’de Akevler Kooperatifi kuruldu ve halkın organizeleşmesi gerektiğini, bu sayede sömürü sermayesinin sömürüsüne son verilebileceğini anlatmaya başladı. Bu görüşe daha evvel Gümüş Motor’u kuran Necmettin Erbakan katıldı. Daima zulüm görmüş Nur Şakirtleri katıldı. A. Gül’ün dayısı Prof. Dr. Ahmet Tahir Satoğlu’nun başkanlığında oluşan bir kadro bugünkü Türkiye’nin oluşmasına imkan verdi.

2-     Türkiye’de iki İslâmî ekol oluşmuştur. Biri İstanbul Ekolü’dür. Bunlar düzeni değiştirme değil, mevcut düzende İslâm’ı yaşama yolunu seçmişlerdir. Yönetim tamamen sömürü sermayesine bırakılmıştır. Buna karşı İzmir Ekolü sistemin değişmesi gerektiği görüşünde olmuştur. İzmir Ekolü’ne göre sorun yöneticiler değildir. Yöneticilerin çoğu iyi insanlardır. Bürokratlar da iyi insandır. Sistem/düzen bozuk olduğu için zulüm içindeyiz. O halde yeni düzeni getirmemiz gerekir.

3-     Millî Görüş İzmir’deki Adil Düzen Çalışanları sayesinde gelişti. Ne var ki, İstanbul güçlü olduğu için “Adil Düzen” itilerek, mevcut sistem/düzen içinde iş yapma ve bu anlayışta direnme başlamıştır. Necmettin Erbakan’ı uzaklaştırıp, cari sistemde Akevler’i uzak tutma gayretine girişmişlerdir. Parti içinde bu başarılamayınca AK Parti kurulmuştur.

4-     O halde AK Parti hareketini iyi okumak gerekir. “Adil Düzen” karşısında mağlup olan iç ve dış güçler, AK Parti yoluyla “Adil Düzen”i kenara itme çabasında başarılı olacaklarını sanmışlardır. AK Parti Millî Görüş’ü bıraktı, muhafazakâr parti oldu. Millî Görüş gömleğini çıkardı, Adil Düzen ceketini hiç giymedi, çıplak dolaşmayı tercih etti.

5-     AK Parti’yi seçimle yenemeyeceklerini anlayan çevreler, AK Parti’yi içten işgal etmeyi denedi. Önce 160 milletvekilini uzaklaştırıldı. Sonra Millî Görüş belediyecileri kadro dışında bırakıldı. Şimdi de Bakanlar Kurulu’nu çökertme peşinde. Daha başka bir iş yaptı. A. Gül’ü cumhurbaşkanı yaparak partinin bir kanadını kırdı. Bülent Arınç da resmen milletin emanetini hibe etti. Millet sana oy verdi, ey şakın! O emanet bir başkasına teslim etmeye ne hakkın var. Şimdi ne yapacağını bilmez bir şekilde şaşkın şaşkın dolaşmaktadır. Manisa’da bile seçimi kaybettiler. İslâm düşmanı Özbudun ve Üskül şimdi Erdoğan’ın teslim olduğu profesörler, yeni anayasayı onlar hazırlayacakmış!..

Bu şartlar altında yapılan seçimlerde halkımız ne dedi?

1-      AK Parti’ye büyük bir ihtar çekildi: Sen böyle bizim emanetimizi usul usul sinsi düşmanımıza devrediyorsun. Ayağını denk al. Yoksa gelecek seçimde havanı alırsın.

2-      Diğer partilere de dedi ki: Bakın, siz de millî birliği sağlayacak partiler değilsiniz. Bu halinizle size gelmemiz mümkün değildir. Çare bulamazsak yine AK Parti iktidar olur.

Bu durumda biz Adil Düzen Çalışanlarına düşen nedir?

Ne yapıp yapmalı, İzmir Ekolü anlayışını bu insanlara anlatmalıyız. Sorun kişi sorunu değildir. Sorun sistem sorunudur. Bu sistem de yalnız ve yalnız Kur’an düzeninin gelmesidir. Bunları başarmamız için beni yalnız bırakmayacağınızı ümit ediyorum.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2586 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2394 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3422 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5478 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3541 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3072 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3710 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3420 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3832 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4108 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4618 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3012 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3112 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3965 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3822 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2942 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3950 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7713 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3574 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4443 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4741 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4663 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4815 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4547 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3395 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5173 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3853 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5148 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5007 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4933 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3477 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3688 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5150 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4205 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5418 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4087 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4417 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4429 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4765 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5314 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5260 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4380 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4590 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4112 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4097 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4086 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4540 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5648 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9814 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4645 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3703 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3852 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3355 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3742 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5696 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4244 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler