Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 343
BAKARA SÛRESİ 17-20.-AYETLER TEFSİRİ
13.02.2006
1953 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2004...2005...2006

GELECEĞİN  II. KUR’AN  -  V. İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ  KURUYORUZ...

SİZİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ... BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 343

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi       10 - 13 Şubat 2006          Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;    343. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

*TEFSİR SEMİNERİ [Cuma Üsküdar (19.00-21.00);  Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00);  Pazartesi Ümraniye (19.00)]

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Üsküdar ve Ümraniye’de Reşat Nuri Erol tarafından;    diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır...

Hedefimiz; bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, RNE

BU HAFTAKİ “ADİL DÜZEN” DERSLERİ

İŞSİZLİK SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ

KADINLAR CAMİDE!

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ – 5. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقَدَ نَارًا فَلَمَّا أَضَاءَتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ اللَّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ

لَا يُبْصِرُونَ(17) صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ(18) أَوْ كَصَيِّبٍ مِنْ السَّمَاءِ فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ يَجْعَلُونَ أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ مِنْ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِ وَاللَّهُ مُحِيطٌ بِالْكَافِرِينَ(19)

يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْ كُلَّمَا أَضَاءَ لَهُمْ مَشَوْا فِيهِ وَإِذَا أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُوا وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ(20)

 

مَثَلُهُمْ  (MaÇaLuHuM)  “Onların meselleri.”

Temsil” heykel demektir. İnsanın veya bir hayvanın benzerini yapma demektir. “Resim” de temsil olabilir. “Şibh”de görünüşte bir benzerlik vardır. “Temsil”de sistemde benzerlik vardır. Bitki hayvana benzemez ama o onun misli olabilir. Canlı olması, hücreleri olması, ayaklarının yerine kökleri olması, ciğeri yerine yaprağının olması, yumurtanın yerine tohumunun olması, kemikleri yerine gövdesinin olması ile onlar birbirinin misli olurlar. Dil benzerlere ortak ad vermekle oluşur. Cümleler benzer olayları bir söz grubu ile ifadedir.

Mesel” veya Türkçede söylendiği gibi “masal” hayali benzetmelerle anlatılır. Kurt cesur hür adama, köpek de sadık köle adama benzetilir. Kurt ile köpek meseli anlatılır. Masal, insan zihninde tasavvur edilen ve insan ı anlatan bir benzetmedir. Hazreti Adem’in yaratılışını ele alalım. Allah insanı, melekleri, şeytanı yarattı ve insandaki iradeyi gerçekleştirmek için melekleri ve şeytanı görevlendirdi. İşte bu görevlendirme bir meseldir.

Allah meleklerle ve şeytanla Kur’an’da söylendiği gibi konuşarak onlara görevlerini öğretmiş oldu.

5, 7 daha kaç eder diye sorduğunuzda, çocuk parmaklar üzerine sayar. Bu toplamanın parmaklarla temsilidir. Daha doğrusu 5 elma ile 7 elmanın toplamı parmaklar üzerinde sayma ile temsil edilmektedir. Harita arazinin temsilidir. Piyes, roman, şekiller hep temsildir. Kur’an kâfirlerle münafıkları anlatırken bir meselle anlatmaktadır. Burada “Ve” harfi getirilmemiştir. Çünkü yukarıdakilerin meselleri anlatılmaktadır. Kâfir ve münafıklara birlikte zamir gitmiş olur. Kâfirler kendi kafalarında hakkın dışında doğru yolu bulacaklarını sanırlar. Münafıklar da dilleri ile hakkı kabul etmekle ortalığın aydınlandığını zannederler. Onların meseli de getirilmiştir. Burada onların bir meseli anlatılmaktadır. Yani, birlikteki tek meselleri denmektedir.

كَمَثَلِ  (Ka MaÇaLi)  “Meseli gibi”

Ke” gibi demektir. “Meseli” de benzeri demektir. Benzeri gibi. Burada kâfir ve münafıkların meselini bir kimsenin davranışına benzetmektedir. O benzetilen olay gerçekte olmuş değildir. Ama öyle olay olabilir.

Bu bize roman ve hikâyelerde, piyeslerde hayali olayları anlatmamızın meşru olduğunu gösterir. Hattâ peri masalları ile bir şeyler anlatmak da meşru olmaktadır. Çizgi filimler meşru olmaktadır. O hayali olay ve yaratıklarla bir düşünce veya duygu anlatılmak istenmektedir. Sevap veya günah duygu ve düşünceyi ifade eden araçta değil, duygu ve düşüncenin kendisindedir. Bu ilke kabul edildikten sonra duygu ve düşüncelerin radyo, televizyon, resim, heykel gibi araçlarla ifade edilmesi de meşru hâle gelir. Günah olan Allah’a şirk etmektir. Bunu ister resimle, ister heykelle, ister sözle, ister davranışla ifade edin, hepsi günahtır. Ama şirki ifade etmeyen her araç onunla şirk de ifade ediliyor diye haram olmaz. Şarabın içilmesi günahtır. Yoksa ellerini kolonyalamak günah değildir. Domuz postu yağ ve etten soyutlandığı takdirde kullanılması haram değildir.Onun için domuzun kendisi değil, eti haram kılınmıştır.

الَّذِي اسْتَوْقَدَ نَارًا (elLaÜIy iSTaVQaDa NAvRan)  “Nârı istivkad eden kimse”

Burada “Ellezî” gelmiştir; “Men” değil de “Ellezî” gelmiştir. Burada maruf olan kimse, tebliğ yapan, yani Kur’an’ı anlatan kimse olabilir. “Ünzile İleyKe”deki “Ke/Sen” ile belirtilen kimse olabilir.

Hazreti Muhammed aleyhisselâm yahut bugün tebliğ ile görevli olan kabile başkanı olabilir. Kendi kabilesine bir ateş yakıp aydınlatmak istemiş olabilir. Gece karanlığında halk otururken o yakıt bulmuş ve ortalığı aydınlatmıştır. Ama kabilesi aydınlanmaya alışık olmadığı için kabile reisi bunu başaramamış, kavmini veya kabilesini kurtaramamıştır. Yahut, kâfir veya münafıklardan onları şeriat dışında aydınlatmaya kalkışan kimse demektir.

Mesela, Karl Marks böyle yapmıştı. Hitler böyle yapmış, Mao böyle yapmış, Tito böyle yapmış; ama Allah onların bu aydınlatması işe yaramamış ve sönmüş gitmiştir. Refah Partisi’nin 1996’da kurduğu Refah-Yol Hükümeti böyle bir ışık yakmış ama Allah onu birden söndürmüştür.

Demek ki, “Ellezî” kelimesi marife gelmekle Allah’ın hizbinden veya şeytanın hizbinden olan birileri kastedilmektedir.

Vakud” yakıt demektir. Yakıldığında ısı ve ışık veren maddedir.

Kömür oksijenle birleşerek ısı veya ışık dağıtmaktadır. Yakıttır. Kimyasallar iki çeşittir, ya ısı alırlar, yahut ısı verirler. Isı verenler yakıttır ve gittikçe tükenmektedir. Ayrıca çekirdek oluşmaları vardır. Hidrojen birleşir, helyum olur ve ısı veya ışık ortaya çıkar. Güneşteki yakıt hidrojendir. İnsanlar kömür benzeri maddeleri yakarak ışık veya ısı elde etmeğe çalışırlar.

İstivkad etmek” demek, yakmak istemek demektir. Ortalığı aydınlatayım deyip ateş yakan kimsedir.

Nâr” ateş demektir. “Nûr” da ışık demektir. Nâr, ışık üreten kaynaktır. Nûr ise ışık, nârın verdiği aydınlıktır. Göz içinde aydınlık olur. Ateşten çıkan her ziya aydınlık olmaz. Çünkü göz onları göremez. Göz ışığın bir kısmını alır. Uzaya yayılan televizyon dalgaları, radyo dalgaları da ışıktır. Ama gözümüz onları almaz. Uygun televizyon âleti, uygun radyo âleti yani alıcısı olursa, o zaman görüntü ve ses ortay çıkar. Gözlerimiz olmazsa yahut uygun âletler olmazsa onları göremeyiz.

فَلَمَّا أَضَاءَتْ (Fa LamMAv EaWAvEaT)  “Ziyalandırılınca”

Güneş ziya çıkarır ve etrafını aydınlatır. Ateş ziya çıkarır ve etrafını aydınlatır, yani etrafa ışık salar. Işık cisimlere çarpar ve gözlerimize gelir Yansıyan ziya nur olur. Gözümüz onları alır ve beyne götürür. Görüntü olur. Ona da “basar” denir. Güneş ziyadır, çünkü ziyanın kaynağıdır. Ay ise nurdur. Çünkü Güneş’in ışıklarını kendi yapısına göre değiştirip gönderir. Biz o nur sayesinde Ay’ı basarımızla görürüz.

Ziyayı üreten ateş olduğu için burada edanın faili nâr olmuştur.

مَا حَوْلَهُ  (MAv XaVlaHUv)  “Havlini ziyalandırınca.”

Hâle” puslu havada Güneş’in etrafında oluşan aydınlıktır. Çevre anlamındadır. Varlığın bulunduğu ortama “Havl” denir. Ateş de ateşi yakanın çevresini aydınlatır.

“Nâr” müennes olduğu için buradaki “HU” zamiri ateşe değil de kişiye gitmektedir. Kişi ateşi çevresi ziyalansın diye yakmıştır. Bu kişi kabile başkanıdır, kabilesini aydınlatmak istemiştir. Şa’b başkanıdır, şa’bı aydınlatmak istemiştir. Kavm başkanıdır, kavmi aydınlatmıştır. İnsanlığın resulüdür, insanlığı aydınlatmıştır.

Havl” herkes için değişik çaptadır. Ateşi yakan kimse bir karanlıkta yakarsa çevresi aydınlanmış olur. Allah’ın yaktığı ateş ise bütün kâinatı aydınlatır.

Burada önemli bir noktaya dikkat edilmelidir. Kur’an ile diğer beşeri sistemler arasındaki fark, güneşle karanlıkta yakılan ateş arasındaki fark kadardır.

ذَهَبَ اللَّهُ بِنُورِهِمْ (ÜaHaBa elLAHu Bi NUvRiHiM)  “Allah nurları ile zihab etmiştir.”

Allah onların nurlarını alıp götürmüştür. Tebliğcileri onlara aydınlık olsun diye ateş yakmıştır. Ateş ışık göndermiştir. Ama onlar için aydınlık olmamıştır. Çevrelerini göremez olmuşlardır. Çünkü onların gözleri ışığı almış ama beyinleri o ışığı değerlendirememiştir. Televizyonun antenindeki veya televizyondaki arızadan dolayı görüntü alınamamıştır.

“Allah onların ışığını alıp götürmüştür” diyor. ‘Ateşi söndürmüş veya ziyayı yok etmiştir’ demiyor.

Küfür ve nifak hakkı ortadan kaldıramaz, hakkı yok edemez, sadece kendileri görmez olurlar.

Nitekim 20. yüzyılda yapılan zulüm yapanların yanına kâr kalmış, ilâhi ziya sönmemiştir.

وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ (Va TaRaKaHuM FIy JuLuMAvTın)  “Onları zulumât içine bırakır.”

Nûr zulumât olur. Burada çok önemli bir hususa işaret edilmektedir. Zulumât, karanlık ve yokluk değildir. Nûrdan dönüşen bir varlıktır. Nûr ile zulumâtın ne olduğunu açıklayalım.

Bir askeri birlik sıra olmuş, uygun adımlarla gitmekte, alan içinde dolaşmaktadır. Bu nûrdur. Bir de halk gelmiş, hareketli haldedir ama kimi sağa, kimi sola, kimi ileriye, kimi geriye gitmektedir. Burada da hareket vardır, ama başıbozuk hareket vardır. Bu da zulumâttır.

Rüzgâr bir istikamette esen havadır. Alabora ise karmakarışık hareket eden havadır. Işık, en yüksek hızda bulunun en küçük parçaların bir yönde hareketleridir. Oysa sıcaklık değişik yönlerde hareket eden yine ışık hızında parçacıklardır. İşte, ısı zulumâttır, ısı ortalığı aydınlatmaz. Zulumât karmakarışıklıktır.

Batılılar buna entropi demektedirler.

Kâinatın entropisi artmaktadır. Nûru tükenmekte, zulumâtı artmaktadır.

Burada aydınlanma teorisindeki bütün etkiler sıralanmıştır: Yakıt, Nâr, Ziya, Nûr ve Zulumât.

Bütün bunlar birlikte görmeyi ortaya koyarlar.

لَا يُبْصِرُونَ(17)   (Lav YuBÖıRUvNa)  “Basar edemezler.”

Yani, göremezler. Şimdi görme olayını ele alalım. Ateşin yakılmasıyla ortalığa ışık gönderilir. Işık cismin üzerine düşer ve yansır. Böylece cismi kendi durumuna göre bir ışık grubu gibi görür. Göz merceğinden geçerek gözün ağ tabakasına cismin görüntüsü düşer. Burada elektrik sinyallerine dönüşür, sinirler vasıtasıyla beyne gider. Beyinde 01’ler şeklinde değerlendirmeleri olur ve insanın ruhu onu algılar.

İşte bu algılama “basar”dır. Asıl görme buradadır. Diğerleri görüntünün şart ve sebepleridir.

Görmek için her şey tam olduğu halde, küfreden kimse, münafıklık yapan kimse göremez, idrak edeme, kavrayamaz. Parça parça görse bile tümüne ulaşamaz.

***

صُمٌّ  (ÖuMMun)  “Asamdırlar.”

SuMM” “ESaM”ın çoğuludur, sağır demektir. Kulağı sağlam olsa da, eğer duymuyorsa sağırdır.

Siz ne söylerseniz söyleyin, onlar duymazlar, işitmezler.

Yukarıda basarı anlatmış olduğu halde, görmediğini anlattı. Bu âyet ise sağırlıkla başladı. Hem de basara benzer bir şekilde.

İnsan beyninde ziya olur, dile gelir, dil onu seslere çevirir, ses havada ışık gibi yayılır, kulağa gelir. Kulak onu elektrik dalgalarına çevirir, beyne gider ve söz olarak idrak edilir.

Eğer insan kâfir ise bu sözler bir şey ifade etmez. Beyin onları bir türlü idrak edemez. Böyle bir insanın meseli sağır meseli gibidir. Sağır nasıl sesleri duyamazsa, onlar da Kur’an’ı ve hidayeti duyamazlar.

“Hüm” burada hazf olmuştur. Çünkü aşağıda “FaHüm”da tekrar edilecektir. “Geldi, konuştu, oturmadı, onu ben görmedim” derseniz, başta “o geldi” demenize gerek kalmaz.

بُكْمٌ  (BuKMun)  “Ebkemdirler.”

Dilsizdirler. Yani, dilleri olsa da konuşamaz durumdadırlar. Duymada dışarıdan gelen işaretler ruha, yani beynin merkezine iletilmiş olur. Beynin merkezinde oluşan karar ağıza iletilir ve cümle hâline gelir.

Sözler söyleseler de kelimelerle kendi düşündüklerini değil, başkalarının cümlelerini tekrar ederler. Klasik manâsız cümleler söyleyip dururlar. Demagoji yaparlar.

عُمْيٌ  (GuMYun)  “Onlar âmâdırlar.”

Âmâ” kör demektir. Gözü olsa da görmez, çünkü görme kabiliyeti kaybolmuştur. Görmek demek, bir varlığı toptan kavramak demektir. Kör olmak demek, toptan görüntüyü alamamaktır.

Muttakiler karşısındaki kâfir ve münafıklar sağır, dilsiz ve kör durumdadır.

UMY” sonradan olmuş olayları değerlendirememektir. Ne kadar başarılı sonuç alırsan al, onlar onu göremezler. Geleceklerini göremezler. Geçmişlerini anlayamazlar. Sizinle işbirliğine giremezler ve geleceklerini göremezler. Geçmişteki, hâldeki ve gelecekteki karanlıklar içindedirler.

فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ(18)   (Fa HuM Lav YaRCıGUvNa)  “Onlar rücu etmezler.”

RaC’” akan nehrin ana gövdesinden ayrılıp tekrar eski gövdesine eklenendir. Asla dönmektir. Rönesanstır. Yeniden doğuştur. Türkçede irtica, kötüye dönmektir.

Şöyle ifade edelim. Batılılara göre asıl olan kötülüktür. Dolayısıyla eskiye dönmek kötülüğe dönmektir. İslâmiyet’e göre ise asıl olan iyiliktir. Eskiye dönmek de iyiye dönmektir. İrtica kelimesinin kötüye dönme anlamında kullanılması hatılıdır. Kur’an bunu ata babalarının kötülüklerinin peşine gitme şeklinde ifade etmektedir. Buna “irtifa” denmektedir. Asla ve iyiliğe dönme “irtica”dır. İyiye, yeniye gitme inkılaptır. İnkılap ve irtifa hidayettir.İltica ve irtidat dalâlettir. Hakka dönmek farzdır. Dalâletin terk edilmesi gerekir.

***

أَوْ كَصَيِّبٍ مِنْ السَّمَاءِ (EaV Ka ÖayYıBın MıNa elSaMAvEi)  “Veya semadan isabet eden.”

EV” o veya bu olabilir, ikisi de birden olabilir. Muttakiler için onlar hidayettedir, onlar muflihtirler demiş, her iki vasfın birden muttakilerde olduğunu belirtmiştir. Kâfir ve münafıkları tavsif ederken onları iki örnekle anlatmaktadır. Fatiha’da ki dâllîn olanlarla mağdub olanları örneklemektedir. Sırasını değiştirmiştir. Çünkü tekabüliyet yoktur. Hem münafıklar, hem de kâfirler için iki misal da geçerlidir.

Savab” hedef demektir. Ağaca armudu düşürmek için atarsınız. Armut savabdır. Armudu düşürmek isabettir. Taşın yerine yani hedefine varıp düşürmemesi hatadır. Savab, hata, doğru ve yanlış için de kullanılmıştır. “SaYYıB” isabet eden, yağan demektir. Bombalandığı zaman ülkeye yağan bombalar, ateşler, zehirlerdir.

Mine’s-Semâi”  Gökten, yukarıdan...

 

 

فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ  (FIyHi JuLuMAvTun Va RAGDun Va BARQun) 

“Onda zulumât, ra’d ve berk vardır.”

Ateş aşağıdan yukarı, karşıdan yahut yukarıdan aşağıya yağar. Burada yukarıdan aşağıya doğru yağanlardan bahsedilmektedir. Zulumât, ra’d, berk vardır. Yukarıdan aşağıya doğru akmaktadır.

Zulumât” buluttur. “Ra’d” gürültüdür. “Berk” şimşektir. Bunlar yukarıdan aşağı inmektedir.

Bunların içinde yıldırım vardır. Bulut su damlalarından oluşmaktadır. Kaotik bir hal vardır. Şimşek, iki bulutun elektriklerini aktarmaktır. Bu arada ses çıkar. Bu gürültüdür. Bunların hepsi yere inmektedir. Su damlaları yağmur, dolu veya kar şeklinde iner. Şimşek şiddetli ışık olarak yere iner. Gürültü de yere ses olarak iner. Elektrik ise buluttan buluta değil de, buluttan yere doğru olursa ona şimşek denmektedir. Önce şimşek çakar, sonra gürültü gelir. Burada gürültü önce gelmiş, şimşek sonra gelmiştir. Gürültü ve şimşek birden olmakta, sadece bize gelişleri farklı olmaktadır. Yani, gürültünün gecikmesi bizim algılamamızdan ileri gelmektedir. Yoksa oluş aynı andadır. Bu sebeple önce gürültüden bahsederek birden olduğuna işaret etmiştir. Sonra yıldırımla şimşek benzer olaylardır ama yere doğrudan inmekte, insanlar yıldırımdan korkmaktadır.

يَجْعَلُونَ أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ (YaCGaLUvNa EÖABıGaHUM FIy EAvÜANıHıM)  

“Parmaklarını azanlarına caglederler. Parmaklarını kulaklarına koyarlar.”

Gök gürültüsüne karşılık kulaklarını tıkarlar. Böylece kendilerini koruyacaklarını sanırlar. Bunu halk dilinde devekuşuna benzetirler. Başını kuma gömmekle bedenlerini koruyacaklarını sanırlar.

Birçok olaylara böyle görünürde tedbir alırlar ve işin çözüleceğini zannederler. Enflasyonun düşmesi, para değerinin korunması, borsadaki değerlerin yükselmesi ile işlerin yolunda gittiğini sanırlar. Odanın sıcaklığını gösteren termometrenin haznesini ısıtırsanız sıcaklığı otuz derece olarak gösterir. Ama o suni ısınma dondurucu soğukluğu ortadan kaldırmaz. Finans ekonomisi, mali ekonomi yahut parasal ekonominin düzelmesi reel ekonomiyi gösterirse o zaman işe ayar. Reel ekonomi üretim yapmaktadır, çalışmaktadır, emeği iyi bir şekilde düzenlemektedir. Para bunu yaptığı müddetçe paradır. Üretim yapıldığı için fiyatlar düşerse, işte o zamanki çözüm çözümdür. Yoksa, şayet üretim yapmazsa, paranın değeri ne olursa olsun, ne işe yarar?

مِنْ الصَّوَاعِقِ  (MiNa elöÖaVAGıQI)  “Savaikdan.”

Yıldırım düştüğü zaman görülür. Ses sonra bize ulaşır. Bunu bilen halk gürültüye karşı kulakları ile korunmaktadırlar. Oysa saıkanın zararı düştüğü yeri yakıp yıkar, ayrıca radyoaktif ışınları ile kişileri hasta eder. Gürültü ise sonradan gelecektir. Bu hastaların muska yazdırmalarına benzer.

Olayları tahlil etmeden, asıl sebepleri bilmeden, tedbir almadan işler yapacaklarını zannederler.

حَذَرَ الْمَوْتِ  (XaÜaRa eLMaVTı)  “Mevtten havf ederek.”

Düşman gökten bomba, ateş, hastalık, kimyasal zehir gibi ölüm yağdırmaktadır. Buna karşı tedbir alacaklarına, kulaklarını tıkayıp ses çıkarmamak suretiyle ölümden kurtulacaklarını sanırlar. Duymamazlıktan gelerek sorunların çözüleceğini sanırlar. Türkiye bugün işte tam da bu durumdadır.

‘Borçlar artmakta ve Türkiye Osmanlılar gibi ölüme doğru gitmektedir’ diyorsunuz; kimse duymamaktadır. ‘Millî hasılaya nisbeti artmamaktadır’ diyorlar. İşsizlik, boşa giden enerjidir. ‘Türkiye bu sebeple borçlanmaktadır’ diyorsunuz; ‘bu elli yıldır böyledir’ diyorlar! ‘Bu basın dışa bağımlıdır, millî basın oluşmamıştır, gelin medya kooperatifleri kurarak millî medyayı oluşturalım’ dersiniz; mümkün değil diyorlar! ‘Mahkemeler on yıl sürüyor, yargı etkinliğini kaybetmiştir, bağımsız değildir, haydi düzeltelim, hakemlik sistemini getirelim’ derseniz; biz öyle bir parti değiliz, biz öyle bir söz vermedik, bir şey yapamayız diyorlar. ‘Gelin, ülke kurtulsun, gerekenleri yapalım. Çalışana yani emeğe kredi verelim, üretim başlasın ve işsizlik yok olsun’ diyorsunuz; duymamak için parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar. ‘Ülkenin faizli borçlarını faizsiz iştirake çevirelim’ diyorsunuz; duymuyorlar.

Bütün bu yaptıklarını da akılları sıra iktidarda kalmak, Menderes’in durumuna düşmemek, siyaset sahnesinden atılmamak korkusuyla yapıyorlar. Oysa bu vurdumduymazlık onları ölüme götürüyor.

Korkunun ecele faydası yok. Korktukları başlarına gelecektir. Yıldırıma karşı tedbir almıyor da gürültüye karşı kulaklarını tıkayarak kurtulacaklarını sanıyorlar, hidayeti kararmış olan bu ahmaklar!..

وَاللَّهُ مُحِيطٌ بِالْكَافِرِينَ(19)   (Va elAHu MuXIyOun Bi eLKAvFıRIyNa)  

“Oysa Allah kâfirleri muhittir.”

Bu ifade gösteriyor ki, münafıklar da kâfirdir ve bu temsil hem kâfirleri hem de münafıkları içermektedir. “MeselüHüm”deki “Hüm” zamiri hem münafıklara, hem de kâfirlere racidir demiştik. Bu tercihimiz bu cümle ile teyit edilmektedir.

İhata etmek” demek, çevirmek demektir. “Hait” çeperdir.

Nasıl ağıla hayvanları atar da dışarı çıkmalarını önlerseniz, kâfir ve münafıkların hâli de böyledir. Belli bir yere kadar yapacaklarını yaparlar, ondan sonra önleri kesilir. Dünya uzun zaman içinde dinlerini bozmuş ve uygarlık çökmeğe başlamıştır. Bâtıl inançlar hak imiş gibi ortaya çıkmıştır. Ameli fasit ameli salih imiş gibi gösterilmektedir. Bu düzenin kökünden değişmesi gerekmektedir. O nedenle iki bâtıl düzen dünyayı dümdüz etmiştir: Kapitalizm ve sosyalizm. Böylece bâtıl inançlar başka bir bâtıl ile yok edilmiştir.

Nasıl yaşlanmış meyve ağaçları sökülüp yenileri dikilirse, dünyada yaşlanmış dinler ve inançlar da sökülüp atılmıştır. Bunu yapmak için belli bir mühlet verilmiş ve bu da sonuçlanmıştır. Uygarlığın oluşması için sermaye terakümüne ihtiyaç vardı. Bu da nacak faizle mümkün olurdu. Bugün uygarlık gerçekleşmiş, artık faizli müesseselere ihtiyaç kalmamıştır. Böylece onlar da artık çepere dayanmışlardır. Bundan sonra yeryüzüne “Adil Düzen” hakim olacaktır. Muttakiler Kur’an’ın hükümlerini yeryüzüne hakim kılacaklardır.

***

يَكَادُ الْبَرْقُ (YaKAvDu eLBaRQu)  “Berk keyd eder.”

Keyd” tuzak demektir. Tuzak bekler, bekler; av ayak basınca birden yakalayıverir. Ani oluşma anlamında kullanılır. Oluş isimlerin başına gelir. Fiiller üzerine gelir. Berk şu özelliği kazanır, olur demektir.

يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْ  (YaXOaFu EaBÖaRaHuM)  “Basarlarını hatfeder.”

Hatfe” ivme demektir. “Hatve”den dönüşmüştür. Adım demek olan “hatve” sıçrama anlamına gelir. Bir şeyin hızlanması yani ivme hatfedir. Basarları birden ivme kazanır, ortalık aydınlanır.

Küfretmiş olanlar ve münafıklar da zaman zaman hakkı görürler, onların çevresi de aydınlanır. Ne var ki, bu aydınlanma güneşin aydınlatmasına veya lambanın aydınlatmasına benzemez, ateşin aydınlatmasına benzemez. Olaylarda en önemli husus insanın olaylara hakim olabilmesidir. Baraj yapmadan sel olan su, baraj yapıldıktan sonra elektrik olur, nûr olur. Sağanak yağmur toprağı denizlere götürür ama dengeli sulama ile yeşillik olur. Gözlerin aniden her şeyi görmesi ve biraz sonra tekrar kararması dengesiz bir aydınlıktır, herhangi bir işe yaramaz. Aslolan devamlı aydınlıktır.

كُلَّمَا أَضَاءَ لَهُمْ (KulLa MAv EaWAEa LaHuM)  “Onlara her zaman ziyalandırdıkça.”

Şimşek çakar ve ortalık aydınlanır. Kâfir ve münafıkların yani bile bile gerçekleri gizleyenlerin, yahut inanmadıkları halde inandık diyenlerin durumu böyledir. Bazen çevreyi doğru olarak görürler. Ama, sonra…

مَشَوْا فِيهِ (MaŞaV FIyHı)  “İçinde meşyederler.”

Kapitalizm ve sosyalizm gibi muttaki olmayan çözümler bazen çözüm olur, bazen ise çözümsüzlük olur. Müsbet ilmin metodu şudur. Düşünürsünüz. Bir proje oluşturursunuz. Sonra onu uygularsınız. Olumlu sonuçlara vardınız ise sizin bilginiz sağlıklıdır demektir. Dolayısıyla ilim daima bir hakemedir. Şahittir.

Marks’ın denemeleri sonuçlar verdi ve başarısız oldu. Bu pahalıdır ve inandırıcı bir deneme değildir.

Büyük çapta uyguladığınız zaman şartları gerçekleştiremezsiniz. Ama bu uygulamayı küçük çapta, bucak çapında, beş bin nüfuslu bir beldede uygularsanız, o zaman sonuçları daha iyi görürsünüz.

Devlet gönüllülerin oluşturacağı kimselere kredi vermelidir ve kendi sitelerinde onları rahat bırakmalı, sonucu beklemelidir.

En az 30, en çık 100, ortalama 40-50 kişilik nüfusu olan kimseler bir araya gelir. Bunlar kendi, apartmanlarını kurmak istediklerini devlete bildirince onların taşınmazlarını cari değerle alarak kendi apartmanlarını satın almalarına veya inşa etmelerine imkan sağlamalıdır.

3 000 ile 10 000 arasında nüfusu olan kimseler bir araya gelir de ‘biz kendi sitemizi kurmak istiyoruz’ dediğinde, devlet onların evlerini satın almalı ve oraya taşınmalarına imkan vermelidir.

Böylece insanları ikna eden bir düşünür kendi projesini uygulamalıdır. Bunun bize yararı, insanlığa yararı şudur. Hangi sistemin sorunları daha iyi çözdüğü görülürse o haklı olur. Gelecek dünyada kimin haklı olduğu ilimle deneyerek ortaya çıkacaktır. İslâmî bir oluşun denenmesine izin vermiyorlar. Ama bunlar denenecek ve İslâm’a karşı olanlar gerçekleri gözleri ile göreceklerdir.

وَإِذَا أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ (Va EiÜAv EaJLaMa GaLaYHiM)  “Onlara ilzam edince.”

İlzam eden kimdir? Harfi atıfla bağlandığına göre, ilzam eden, onları karanlık içinde bırakan berktir, yani şimşektir. Berk aydınlatır ama karanlıkta bırakamaz. Çakması ilzam şeklinde ortaya çıkmış oluyor. Yahut buradaki fail şimşek değil de Allah’tır. O zaman Allah onlara ne kadar yol verirse o kadar ilerlerler, sonra dururlar. Demek ki akıl yoluyla bulunan yol da, küfür ve nifak içinde açılan yol da Allah tarafından aydınlatılan yoldur. Karanlıkta bırakan da Allah’tır.

قَامُوا (QAMUv)  “Yerinde kalırlar, bir adım atamazlar.”

Medeniyetler iki çeşittir. Hak medeniyetleri sürekli olarak gelişme ve ilerleme içindedirler. Kuvvet medeniyetleri ise adım atar, beklerler; sonra yine adım atarlar. Çünkü onlar medeniyetlerini yıkar, yeni medeniyet kurarlar. Oysa hak medeniyetler eski medeniyetleri değerlendirip rönesans yaparlar. Uygarlıklar eklenerek gelişirler.

وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ (Va LaV ŞAyEa elLAHu )  “Allah isteseydi.”

Mü’minlere cihad emredilmiştir. Ama karşısına çıkarılan grup da Allah’ın halkettiği değil midir? Sonra Allah’ın kendi gücü yetmiyor da bizden yardım mı istiyor?

Allah bu düzeni kurmuştur. Her iki yolu kendisi var etmiştir. Kişiden de iradesini kullanmasını istemiş, ona göre kişi eğitilmiş ve kişiliği yükseltilmiştir. Allah’ın meşieti böyle olduğu için böyledir. Çünkü genel denge böyle sağlanmaktadır.

لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ (La ÜaHaBa Bi SamGıHıM)  “Sem’lerini giderirdi.”

Onlara söylenen sözleri anlamazlardı. Ama onların sem’leri vardır. Yani onlar öldüğü halde sonra yeniden ortaya çıkarlar. Bu gelişmenin, evrimin zorunlu sonucudur. Nasıl mikroplar varsa, küfür ve nifak da olacaktır. Bunlar da genel düzen içinde görev yapmaktadır. Ne var ki gaye bunlar değildir. Yok olacak yeryüzünün gayesi yoktur. Gaye insanın yetişmesidir. Onun için sem’lerini gidermemektedir.

وَأَبْصَارِهِمْ (Va EBÖARiHiM)  “Ve basarlarını izhab eder.”

Sem’” ve “Basar” aklî ve naklî delildir. İnsanlar kişi olarak çok az şeyi doğrudan görerek öğrenirler. İlmin çoğu başkasından duyularak öğrenilir. Projeler ona göre, sem’e göre oluşturulur. Sonra uygulanır ve sonuç görülür. Böylece duydukları ve iştittiklerinin doğru olup olmadığını öğrenir.

Kapitalistlerin serbest ekonomi düşünmesi doğrudur. Oluşan tekelleri gördükten sonra artık gerçekleri görmeli ve yanlışlarını düzeltmelidirler.

Sosyalizm uygulandı, üretim yapılamadı. Ancak zulümle korundu. Gorbaçov bunu gördüğü için yeniden yapılanmayı denedi. Ama çevreden dolayı başarıya ulaşılamadı.

Demek ki kapitalizmin ve sosyalizmin eksiklikleri vardır, görülmelidir. Demokrat Parti’den AK Parti’ye kadar sonuçlanan denemelerde de faizli sistemin başarısız olduğu görülmelidir, görülmektedir, görülmüştür. Artık “Adil Düzen”e gelmelidirler.

إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ(20)   (EınNa elLAHu GaLAy KülLi ŞaYEıN QaDIyRun) 

“Allah her şeye kâdirdir.”

Kadir” kelimesi gücü yeten anlamına geldiği gibi ölçülendiren anlamına da gelir. Allah her şeyi ölçülendirmiştir. Küfür, gerektiği kadar müsade edilir.

Sonuç olarak Kur’an hidayet olmak üzere indirilmiştir. Ancak hidayeti isteyenlere hidayettir.

Kur’an’ın hidayetini istemeyen kâfirler ile Kur’an’dan yararlanmak ama başkasıyla yararlanmayı ve birleştirmeyi kabul etmeyen münafıklar bundan yararlanamazlar.

Mü’minler Kur’an’ı okurken bunları bilerek okumalıdırlar. Kur’an’ı elbette kendi çıkarları için okuyacaklardır. Ama başkalarının zararına, kendilerinin lehine ondan yararlanmak isteyenler yararlanamazlar.

 

 

İŞSİZLİK SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayan: REŞAT NURİ EROL

 

TEŞKİLATLANMA

Bakanlar Kurulu Kararı

Türkiye’de yaşayan çalışabilecek herkesin iş bulabilmesini sağlamakla görevli bir Çalışma Yüksek Kurulu kurmak üzere Yüksek Mühendis Süleyman Karagülle görevlendirilmiştir. Ziraat Bankası, Halk Bankası, Emlak Bankası ve Vakıf Bank’ın koordinasyonu emrine verilmelidir. Göreve 1 Şubat 2006’da başlayacak ve görevi 1 Şubat 2007’de son bulacaktır.

Çalışma Yüksek Kurulu Üyelerinin Seçilmesi

Yüksek Kurul en az akademik kariyeri olan veya harp akademisini bitiren kimseler arasından siyasi partilerin atayacakları en çok yirmi Yüksek Kurul üyesinden oluşacaktır. Son milletvekili seçimlerinde alınan her %5 oy için bir Yüksek Kurul üyesi atanacaktır. Partiler oylarını birbirlerine kullandırabilirler. Görevleri bir yıl sonunda sona erer, yeniden atanabilirler. Bakanlar Kurulu kararı ile kesinleşir.

Çalışma Bölge Merkezi Yönetim Kurulu Üyelerinin Seçilmesi

İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Diyarbakır, Kayseri, Samsun, Konya, Van, Erzurum ve Afyon illerinde birer Çalışma Merkezleri oluşturulur. Çalışma Merkezi Yüksek Kurul yöneticisini Kurucu Görevlisi atar. Üyeler ise, Çalışma Yüksek Kurulu üyelerinin atadıkları birer üyelerden oluşur. Görevleri birer yıldır.

Çalışma İl Kurullarının Oluşturulması

Her ilde birer İl Çalışma Kurlu oluşturulur. Üyeler, il meclisi seçimlerindeki oylar esas alınarak siyasi partilerin atayacakları yüksek tahsilli veya harp okulundan mezun kişilerden oluşacaktır. Görevleri birer yıldır. Nüfusu 1 milyondan yukarı olan iller bölünerek birden fazla Çalışma İl Kurulları oluşturulur. Her biri kendi bölgelerinde faaliyet gösterir. İl kurucusunu Kurucu Görevli atar.

Çalışma Şube Merkezlerinin Oluşması

Her ilçede bir şube merkezi oluşturulur. Şube yöneticisini il kurucusu atar. Üyeler, İl Çalışma Kurulu üyelerinden her birinin atadığı birer üyeden oluşur. Nüfusu 100 000 den yukarı olan ilçeler bölünerek her bir çevre için bir İlçe Merkez Şubesi, oluşturulur.

Belde Çalışma Kurulları

Beldelerde birer Belde Çalışma Kurulları oluşturulur. Belde çalışma kurulu görevlisini İl çalışma görevlisi atar. Üyeleri siyasi partiler tarafından atanır ve çevrede milletvekilleri seçimleri için alınan oy nisbetine göre bölüştürülür.

Çalışma Temsilcilikleri

Okullar, camiler, özel veya kamu işletmelerinin büyük yerlerinde veya başkaca uygun görülen yerlerde Çalışma Temsilcileri bulunur. Bunlara birer oda verilir. Günün belli saatlerinde buralar açık olur.

Çalışma Yüksek Kurulu Çalışanları

Bunlar Yüksek Çalışma Kurulu çalışanlarıdır. Bunlar kamu görevlilerinden seçilirler, maaşlarını kadrolarından alırlar. Mesailerinin bir kısmını buralarda yaparlar. Dışarıdan atananların da ortaklık şeklinde hizmetleri değerlendirilir.

Çalışmaların Değerlendirilmesi

Yüksek Çalışma Kurulu’nda çalışanlara tahsil ve yaşa göre veya başka kriterlere göre birer saatlik çalışma derecesi verilir. Herkes harcadığı saatini yazar ve muhasebeden saatlik alacak derecesi olarak geçer. Çalışma Kurulu faaliyete geçip işyerleri bu kurulun desteği ile faaliyete geçince, işletmelerde yapılan üretimden bir pay çalışma kuruluna ayrılacaktır. Bu paraların toplamı kurulların fonlarında toplanacaktır. O zamana kadar harcanan saatlik dereceye bölünerek saatlik derecenin değeri bulunacaktır. Çalışanlar bunu her zaman çekebileceklerdir. Vergi ve sigorta kendilerine ait olacaktır.

Genel Hizmet Kooperatifleri

Çalışma Kurulu’ndan yararlanmak isteyen herkes kurulacak “Çalışma Kooperatifleri”nden birine kaydolmak zorundadır. Bu kooperatifler işletmelerin ve üyelerinin Genel Hizmetlerini göreceklerdir. Çalışanlar bu kooperatifin işçisi olacaklar, onlar tarafından sigortalanacak ve onlar tarafından vergi ve sigortaları ödenecektir. İşletmeler işçilik faturalarını keseceklerdir. İşçilik giderleri olacaktır. Artan kısım kurumlar vergisini ödeyerek üyelerine istihkakları nisbetinde bölüştürülecektir.

Çalışma İşletmeleri

Küçük işletmeler Belde Çalışma Kurulu üyelerinden herhangi birisinden, orta işletmeler İl Çalışma Kurulu üyelerinden herhangi birisinden, büyük işletmeler Çalışma Yüksek Kurulu üyelerinden herhangi birisinden kredilendirilen işletmelerdir. Bunların bütün borç ve alacakları Çalışma Kuruluna devredilir. Borç fazla ise çalışma tesislerine bu nisbette ortak olur. İşletmede işçi veya işveren olarak çalışanlar, sadece çalışmalarından sorumlu olup, borç ve alacakla ilgilenmezler. Borçları alacak ve mal varlıklarından fazla olduğunda bunların işverenlik sıfatı kalkar. Tesis yeni ortaklık şeklinde işletmeye devam eder.

İşletme Girdileri

İşletmeye altyapı, üstyapı, üretim işçiliği, bakım işçiliği, ilk madde, yardımcı madde, genel hizmet ve dayanışma ortaklıkları şeklinde girer ve bunlar bir ortaklık oluştururlar. Sermayelerini koyanlar yararlanma mülkiyeti ile ortak olurlar. Çalışanlar ise işetme mülkiyeti ile ortak olurlar. Ürün ortak ambara konur.Girdi sahiplerine hamiline yazılmış pay belgesi verilir. Pay sahipleri paylarını serbest piyasada istedikleri gibi değerlendirirler. Tüketicilerden ambardan pay belgeleri ile çekerler.

İşletme Senedi

Her işletmenin bir “İşletme Senedi” olacaktır. İşletme bütün girdilere para yerine “İşletme Senetleri” verecektir. Çıktılarda “Mal Senetleri” ile verilecektir. Pay belgeleri “İşletme Senetleri” ile değiştirilecektir. Bu değiştirmeler çalışma temsilcileri tarafından yapılacaktır. İşletme Senetleri banka kasalarında nakde çevrilebilecektir. Senetlerin değerlerini arz ve talep kanunlarına göre bilgisayarlar hesaplayacaklardır.

 

BANKALAR

Banka hesapları

Bankalar yalnız Türk Lirasını mevduat olarak kabul edecektir. Türk Lirası olarak ödeyeceklerdir. Her türlü borç ve alacak hesaplarını ise Merkez Bankası’nın satış bedelinden değerlendirip ödeme yapılacaktır. Döviz veya diğer kıymetli evrakı sadece emanet olarak saklar. Faiz alamaz veya ödeyemez.

Faiz yerine kedileşme

Banka mevduata faiz ödemez. Banka kredi karşılığı faiz almaz. Bunun yerine müşterilerinin mevduatları hacminde onlara kredi hakkı tanır. Faiz yerine kredileşme yer almıştır.

Banka Giderleri

Çalışma Kurulunun desteklediği işletmelerin cirosundan bankalara bir pay verilir. Bankaların cari giderleri bunlarla karşılanır. Banka bu işletmelerin senetlerini kârsız alıp satar. Böylece işletme senetlerini konvertibl hâle getirir. Senedin değerini bilgisayar arz ve talebe göre hesaplar.

 

HALK MARKETLERİ

İlçe Halk Marketleri

Her ilçede 2000 metrekarelik bir arsa üzerinde halk marketleri kurulacaktır. Arsalar üzerinde sökülüp takılabilir barakalar kurulup market olarak kullanılacaktır. Arsa sahiplerine satıştan %1 kira payı verilecektir. Altı ay önce haber verildiğinde arsa boşaltılacaktır. Altyapı getirenlere cirodan %1 verilecektir. Baraka yapanlara %1 cirodan kira payı verilecektir. İç donanımı yapanlara %1 cirodan kira payı verilecektir.

Market Çalışanları

Halk marketlerinde tercihen ev hanımları, emekliler, öğretmen ve din görevlileri, öğrenciler istihdam edilecektir. Her biri saatlik derecelerine göre veya yaptıkları işe göre market işletme senedinden pay alacaktır.

Market Ortaklıkları

İşyeri Ortakları: Arsa, altyapı, yapı ve donanım ortakları dışında araç ortakları olacaktır. Araç ortakları araçlarını taşıdıkları mallarla orantılı olarak taşıma paylarını bölüşeceklerdir Bu da %2’dir.

Alıp Veren Ortaklar: Markete mal getirenlerden malları teslim alacaklar, raflara veya ambarlara koyacaklardır. Mal senetlerini getirenlere veya market senetlerini verenlere malları teslim edeceklerdir. Teslim aldıklarına mal veya işletme senetlerini vereceklerdir. İşletme senetlerini kasaya teslim edeceklerdir. Bu hizmetlerine karşılık satıştan %4 alacaklardır. Bu payı aralarında katkıları nisbetinde bölüşeceklerdir. Sabit ücretle kişiler istihdam edilemez.

Alıcı Tüccar Ortaklar: Alıcı tüccar ortaklara işletme senedi kredi olarak verilir. Bunlar bunu bankada nakde çevirir, dışarıdan mal alır, getirip mağazalara koyarlar. Malların fiyatlarını kendileri koyarlar. Satılmazsa mallarını alıp geri götürürler veya fiyatları düşürürler. Bu tüccarlar kârlarını kendileri koyarlar. Kâr-zarar onlara aittir.

Satıcı Tüccarlar: Mağazalarda bulunan mallardan satmak istedikleri malların senetleri kendilerine kredi olarak verilir. Senetleri dışarıya satarlar. Elde ettikleri nakit ile yeni senet alıp ticaretlerine devam ederler. Malları taşıma ortakları teslim eder. Kar-zarar kendilerine aittir.

Genel Hizmet Ortakları

S.S. Akevler İstanbul Tüketim Kooperatifi işletmenin 25 genel hizmetini yapacaktır.

Bunlar 25 hizmet olup 7 grupta toplanır.

1.1. İşletme Baş Sorumlusu, işletmenin çalışabilmesi için gerekli istişareleri yaptıktan sonra genelgeleri yayınlar, bu genelgelerin iptali için hakemlere gidilebilir. Hakemlerce iptal edilinceye kadar yürürlükte olur.

1.2. İşletme içinde çalışan kooperatif ortakları veya işletme ile ilişkisi olan diğer üçüncü şahısların işletme ile ilgili ihtilaflarda geçici kararlar alarak işletmenin aksamadan işlemesini sağlar.

1.3. İşletmede bir aksaklık olur, ortaklardan biri işi terk eder veya terk ettirilirse yerine geçici olarak birisini görevlendirir.

1.4. İşletme ile ilgili toplantılarda toplantı başkanlığını yapar ve İşletme Karar Defterine sonuçları geçirtir. İşletme Baş sorumlusunu Kooperatif Başkanı atar. Diğer hizmet sorumlularını Baş Sorumlu atar.

2. Personel ve Evrak Kayıtları, Borç-Alacak Muhasebesi, Stok ve Mal muhasebesini ile Demirbaş Kayıtlarını yapar.

3. İlmî, Meslekî, Ahlâkî ve Sivil Savunma Eğitimini yaptırır ve bunlara dayanışma içinde güvenceli yeterlilik belgesini verir. Bu konularda onlara kefil olur, zarar ziyan olunca dayanışma içinde ödenir.

4. Takip, Araştırma, Ambar ve Kasa hizmetlerini görür.

5. Basın, Yayın, Ulaştırma ve Haberleşme ile ilgili hizmetleri organize eder.

6. Planlama ve Proje, Tamir ve Bakım, Sağlık ve Tedavi, Güvenlik ve Koruma hizmetleri.

7. Sözleşme, Kontrol, Soruşturma ve Hakemlik hizmetlerini ifa eder.

Kooperatif bu hizmetleri karşılığı cirodan % 2 alacaktır. Bunun yarısı orada bu hizmetleri verenlere bölüştürülecektir. Diğer yarısı da kooperatif ortaklarına bu hizmetleri verenlere verilecektir. Ortaklardan bu hizmetler karşılığında bir şey alınmayacaktır. Bu hizmetlerin işleyişi için yeter gelir sağlanınca sözleşme yapılacaktır.

Dayanışma Ortakları

Kooperatif içinde “Dayanışma Ortaklıkları” kurulur. Dayanışma ortaklık içinde herhangi birinin bir tazminata mahkum olması hâlinde o dayanışma ortaklığına kayıtlı olanlar bölüşerek eşit şartlar içinde taksitle öderler.

 

Mağaza Malları

Mağazalarda dört çeşit mallar pazarlanır.

a)      Esnaf Marketleri: O çevrede bulunan bakkal ve marketlere birer bölme verilir. Buraya koyacakları mal ve satıcılarla satış yaparlar veya alıcılarla mal getirenlerden satın alırlar. Ödemeler işletme senedi ile yapılır. Vergi ve sigorta kendilerine aittir. Kira ve genel hizmet paylarını cirodan %6 olarak öderler.

b)      Konsinye Marketleri: Mallarını satmak isteyen malları teslim ederek onlar adına alıp satıcı ortaklar onlar adına alıp satarlar. Vergi onlara aittir. Sigorta kooperatife aittir.

c)      Elektronik Marketler: Markette sadece örnek mal ve kataloglar bulunur, halk gelip görür, beğenir ve peşin ödeme yaparak sipariş verir. Mal nakliyeciler tarafından evlerine veya işyerlerine teslim edilir.

d)      Mala-Mal Marketleri: Mallarını satmak isteyenler mallarını satıcı tüccarlara işletme sendi ile pazarlarlar. Alıcı tüccarlar on civarındadır. Aralarında serbest rekabet vardır. Bu işletme senedi ile mağazadan mal alabilirler. Vergilendirmek için TL değerleri de satıcı tüccarlar tarafından belirlenir. Faturalar buna göre kesilir. Bunların kârları %2.5 olarak belirlenir. Mağazanın %10 payları ayrıca alınır.

 

Sermaye Payı

Sermaye: Raflarda ve ambarda mevcut mallar, kasada ve bankada mevcut nakit toplamı o günkü günlük sermayedir. Günlük satışlardan elde edilen % 5’lerden zayi olan malların bedellerinin düşülmesinden sonra kalan, günlük sermayenin tenzilat payını oluşturacaktır. Bu tenzilat payı oraya mal koyanların fiyatlarında tenzilat yapılarak daha ucuz satılacaktır. Müşteri ortakların ödemelerine tenzilat (iskonto) yapılmış olacaktır

Sermaye payından mallarını satanlar, satılmayan malları kendilerine ödeneceklerden bir eksilme olmadan ucuzlamasından yararlanacaklardır. Müşteri ortaklar ise ön ödeme yaparak tenzilattan yararlanacaklardır.

 

 

KREDİLENDİRME İLKELERİ

Ön Sipariş Kredisi: Banka, müşterilerden hiçbir güvence istemeden sipariş vermek üzere yıl başında nakit kredi açar. Kredi miktarını kurul üyeleri her biri ayrı ayrı belirler. Halk bununla halk marketlerine giderek peşin ödeyerek yıllık ihtiyaçlarını sipariş verirler. Siparişler haftalara göre yapılır. Günü gelince ödemesini yapmış olup siparişini almış olacaktır. Ödemeyenlere siparişleri teslim edilmeyecektir. Mağazalar peşin ödeyerek tüccarlara sipariş vereceklerdir. Tüccarlar peşin ödeyerek işyerlerine sipariş vereceklerdir. Sipariş aldıkları mal ülke içinde üretilmiyorsa o para ile ülke içinde ihraç malları sipariş vereceklerdir. İhraç malları alıp dışarıya satacaklar, işyerleri ham maddeleri peşin ödeyerek sipariş vereceklerdir. İşçilerin parası da her hafta ödenecektir. Böylece halk, mağaza, tüccar, işveren ve işçi faizsiz nakit olarak kredilenmiş olacaktır. Ama bankanın kasasından para çıkmayacaktır. Bu sayede yılbaşında işletmeler hammaddelerini peşin ödeyerek temin etmiş olacaklar, işçilerin parası hazır olacak, fiyatlar serbest olarak belirlenmiş olacaktır. En önemlisi, bütün işletmeler bir yıllık siparişlerini almış ve pazarlama sorununu çözmüş olacaklardır.

Kredileşme Kredisi: Halk beyaz eşya veya araba gibi kiralanabilir, taşınır eşya alacaklar, taksitlerinin yarısını önceden yatırırlar. Geri kalan taksitlerini malları satın alarak satın almış olurlar.

Malzeme Kredisi: İnşaat malzemesini üretenlere faizsiz nakit kredi verilir. Mallar satılınca kredi itfa edilir. Satılmadığında kredinin itfası istenemez. 

İnşaat Kredisi: Devlet ormanları, siteleri, arazileri ve KİT tesislerini almak ve satmak üzere Çalışma Yüksek Kurulu emrine verir. Vakıf işletmeler kurulur. Hisse senetleri veya parseller halka satılır veya rehinlenir. Taşınmazlar bir değerle halkın yararına tevdi edilir ve kira alınmaz. Karşılığında alınan paraya da faiz ödenmez. Böylece toplanmış para ile taşınmaz alınır verilir. İnşaat içinse resmi ücret üzerinden bankaya nakit ödenir.

 

 

İşsizliğin Sebepleri ve Çözüm Önerileri

a)      Doğal imkanların olmaması: Türkiye doğal imkanlarının sıkıntısını çekmemektedir. Petrol dışında her şeyi vardır. Petrol da komşularında bol olarak bulunmaktadır. Irak’a su vererek, İran’a demir vererek, Azerbaycan’a tüketim malları vererek, Rusya’ya madenleri vererek enerjiyi takas yoluyla sağlayabilir.

b)      Makineler ve tesisler: Türkiye 1950’den beri borçlanarak tesislerini fazlasıyla kurmuştur. Türkiye’de 30 milyon çalışan vardır. Bir otuz milyona daha iş verebilir.

c)      Eğitimli elemanın olmaması: Türk işçileri Avrupa’da çalıştılar ve başardılar. Türkiye’nin yetişmiş çalışanı vardır.

d)      Pazarın olmaması: Faizli ekonomide en büyük sorun pazar sorunudur. Faizsiz ekonomide pazar sorunu veya iş bulma sorunu yoktur. Çünkü kâr nakit üzerinden değil, mal üzerinden yapılmaktadır. Refah seviyesi düşük veya yüksek olabilir, ama pazar sorunu olmaz, çünkü halk ürettiği kadar tüketir.

e)      Sermaye sorunu: İşletmeler nakit sorununu çözemedikleri için çalışamamaktadır. Faizsiz ve cebri icrasız kredi sayesinde sermaye sorunu kökünden çözülmüştür.

f)        Vergi sorunu: Vergi ve sigorta sorunu ile cebri icra uygulamaları işletmeleri çökertmektedir. “Genel Hizmet Kooperatifleri” ile bu sorun da çözülmüştür.

 

 

 

 

İ Ş S İ Z L İ K   ve   A Ç L I K

Sanayileşmeden önce insanların çoğu kendi ürettiklerini kendileri tüketiyorlardı. Göçebelik zamanında dahi yaşama toprağa dayanıyordu. Herkes kendi toprağında çalışıyor ve yaşıyordu. Artan mahsulü satıyor, onunla üretemediği malları satın alıyordu. Toprak darlığı dışında geçim sıkıntısı ile karşı karşıya değildi. Toprak savaşları ile nüfus dengeleniyordu.

Sanayileşme yeni yaşama biçimini ortaya koydu. Artık kimse kendi ürettiğini tüketmiyor. Ürettiğini satıyor, karşılığında aldığı para ile kendisine gerekenleri satın almaktadır. Bu yetmiyormuş gibi toprak ekonomisi büyük aile ekonomisidir. Bu durum bir taraftan aile müessesesini yaşatıyor ve dayanışma içinde sosyal güvenlik de ailece sağlanıyordu. Çalışamayanlar küçük topluluklarda yardımlaşma ile yaşayabiliyordu. Sanayi döneminde aile küçüldü, akrabalar arasında dayanışma ortadan kalktı, sosyal dayanışma yok oldu. İnsanlar açlık ve işsizlikle karşı karşıya kaldılar. 

Allah her zorluk için bir kolaylık var etmiştir. Sanayi döneminde ‘karşılıksız kâğıt para’ ortaya çıktı. Böylece sermaye sorunu çözüldü. Uygun para politikası ile herkese her zaman hem de kendi istediği işi yapma imkanı sağlanabilmektedir. Adil bölüşme sistemi ile de herkese aş bulunmaktadır. Bu kağıt para sayesinde sağlanmaktadır. Kur’an’daki bir sahife tutan en uzun âyet “hamiline yazılmış para ve senetlerin ihracı” ile ilgilidir. Kayıtlı ekonomiyi tekitle emretmektedir. O halde işsizlik ve açlık sorununu para ve kredi politikası ile çözeceğiz.

 

Şunu baştan belirtelim ki, genel olarak işsizliğin kaynağı faizdir. Faiz parayı tekellerde toplar, reel ekonomiyi kenara iterek finans ekonomisini kurar. İktisatçı Keynes buna “nakıs istihdamda muvazene” diyor. Bugün buna “işsizlikte muvazene” diyebiliriz. Bugünkü Türkiye’nin durumu budur. Paranın altın karşılığı değeri korunduğu halde enflasyon devam ediyor. Çünkü üretim azalıyor. Reel faiz de enflasyonun çok üstünde. Bu faiz nereden karşılanıyor? Dış borçla karşılanıyor.

Demek ki, işsizliğin sebebi sonunda “faizli ekonomi”dir. Bir taraftan tekel oluşturuyor, diğer taraftan parayı üretimden spekülatif döngü içinde bırakıyor. Kur’an buna “beyne’l-egniya düle” diyor.

 

Ekonominin ana formülünü yazalım:

Para = Fiyat * Mal

Bu statik dengedir. Halkın elinde bulunan para ile tüccarın ambarında bulunan mal fiyatlarla çarpılınca birbirine eşit olur. Çünkü satılmayan eşya mal değildir. Karşılığı mal olmayan da para değildir. O halde halkın tüketmek üzere bulundurduğu meta mal olmadığı gibi, bankalardaki ticari mevduat da para değildir. Para halkta olacak, mal da tüccarda olacaktır. Bu denge hiç üretim olmasa, tüketim de olmasa devam eder. Bir taraftan tüccardaki stoklar erir, diğer taraftan halkın paraları da tüccarın eline geçer ama fiyatlarda değişme olmaz. Tarihteki büyük ekonomik krizler hep böyle farkına varılmadan doğar.

Şimdi paranın türevini alarak dinamik dengeyi kuralım:

Paranın değişmesi / Para = Fiyatın değişmesi / Fiyat + Malın Değişmesi / Mal

dP / P = dF / F + dM / M

dP/dk  Kişi başına düşen para ise dk/dz de zaman içinde paranın kişiden kişiye geçmesi yani paranın dolaşım hızı ise dF/dz zamanla artan fiyat aynı enflasyon ise dM/dz kişinin zamanla tüketip tükettiği mal ise.

dP/dk *dk/dz = dM/dz/M+ dF/dz/F     dF/dz/F  enflasyondur. Enflasyonu 0 kabul edersek

dP/dk*dk/dz= dM/dz/M dir  dM/M =dE/E dir. Yani, harcanan emek kadar üretim olur.

Biz parayı artırır veya hareketini hızlandırırsak önce mal artar. Emek bitince de enflasyon olur. O halde emeğe kredi verirsek hem enflasyon olmaz, hem de işsiz kimse kalmaz.

Demek ki, işsizliğin tek çözümü vardır: Parayı basıp faizsiz olarak üretim yapana kredi olarak vermek.

Faizsiz kredi ne demektir?

a)      Mal karşılığı nakit kredi verilir ve zamanla artmaz.

b)      Mal ne zaman paraya dönerse tahsilat o zaman yapılır, mal satılmadan kredi geri istenmez.

c)      Kişi malı üretememiş, koruyamamış, satmış ama haber vermemiş gibi sebeplerden dolayı borcunu ödeyemezse cebri icraya gidilmez; sadece kredisi kesilir ve borçlanma ehliyetini kaybeder. Mal varlığına ve işlerine dokunulmaz.

d)      Borcunu kapatması için kendisine destek olunur, borcunu öderse itibari iade edilir.

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-343   ADİL DÜZEN DERSLERİ-173   İstanbul, 10 Şubat 2006

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   (Reşat Nuri Erol ve Selahattin Öztürk Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

KADINLAR CAMİDE! 

Gizli bir el tarafından ayarlanmış bir ekip kadınlı-erkekli camiye girmiş, kadınlar erkekler arasında saf tutarak başı açık olarak namaz kılmıştır. Baskıcı devletten korktukları için halk şaşkına dönmüş ve bir şey diyememiştir. Müftülük de ‘biz kimseyi camiden kovamayız’ demiştir!..

Şimdi, önce şu genel ilkeyi kabul edelim: Camiye girmek için veya içerde herhangi bir davranışta bulunmak için belli bir merciden izin alınmaz. Orası bütün insanlara açık olan yerdir.

İkinci bir kural olarak da: Camide yapılacak ayinler bir kurala ve bir düzene tâbi değildir. İsteyen istediği gibi ibadet yapar. Ancak, bu son derece demokratik gibi görünen kural uygulanamaz. Öyle olsa, her isteyen içeriye girer, namaz yerine kadın erkek dans etmeğe başlayabilir. İçki, hattâ esrar çekmelerin merkezi olabilir. Sevişme yeri, fuhuş yeri hâline gelebilir. Böyle ‘anarşik bir düzeni’ hiçbir mabet ve hiçbir din kabul etmez.

O halde caminin içinde kurallara uyulacaktır. Kurallara uymak şartı ile camiye herkes gelip ibadet yapabilir. Bu da yetmez. Kurallara uyup uymadığını tesbit edecek bir yetkili olacaktır. Sarıklı olan bu imam kurallara uymayanları mescit dışına çıkarabilmelidir. Bu yetkiye sahip olmayan birinin bulunmadığı bir yerde düzen sağlanamaz. Buna karşı sarıklı cami imamının da her zaman kendi keyfine göre davranışlarda bulunması mümkün değildir.

Bir caminin imamı başörtülüleri ‘burası kamu alanıdır’ diye almayabilir. Bir diğeri erkeklere bile ‘burada başı açık namaz kılınmaz’ der, erkeklerin de zorla başını örtmesini isteyebilir. Böyle zorla baş örtmeye teşebbüs eden kişilerle karşılaşmışızdır. Sarıklı imamın keyfi hareketlerde bulunmaması için onu denetleyen bir merciin olması gerekir. Bugün için bu merci Müftülük ve Diyanet İşleri Başkanlığı’dır. Oysa, İslâmiyet’te böyle bir makam yoktur. Onun yerine denetleyen ‘hakemler’ vardır. Camiden zorla dışarıya çıkarılan kimse haklı ise tazminat alır.

Şimdi soru şudur:

-Bir mabedin içinde gerek cemaatin gerekse görevlinin uyması gereken kuralları kim koysun? İşte, şimdi verilen cevaba göre bu kuralları Diyanet İşleri Başkanlığı koyar. Bu görüş İslâmî değildir. Çünkü İslâmiyet’te böyle bir merci yoktur. İslâmiyet’te halife vardır, ama o din işlerine karışamaz, sadece devlet işlerini düzenler. Dinde/düzende zorlama yoktur.

-O halde bu kuralları kimler koyacaktır? “Adil Düzen”in buradaki çözümü nedir?

1.       Her caminin çevresi belirlenir, orada oturanların o mescide gittiği farzedilir. Bir ev ancak bir caminin çevresinde olabilir. Burada oturanlar o caminin cemaatidir.

2.       Bir caminin derneği veya vakfı kurulur. O çevrede oturan ve namazlara gelen herkes derneğin veya vakfın doğal üyesidir. Üyelerden hiçbir aidat alınmaz. O kişi cami derneğinin üyesidir. Her üye kendilerine bir temsilci seçer. Cemaatin en az yirmide birinin temsilcisi derneğin yönetim kurulu üyeleridir. Başkanlarını kendi aralarından sıralama usûlü ile seçerler.

3.       Dernek yönetim kurulu o caminin içinde nelerin yapılamayacağını belirler. Bu kararları gözetleme ise o günkü görevliye aittir.

4.       Gerek kararlar, gerekse kararların uygulanmasında o cemaatin benimsediği şeriatın icma ile sabit olan hükümlerine aykırı bir durum varsa, ‘hakemler’ onu iptal eder. Bunun için derneğin yirmiye yakın kişiden oluşan ‘hakemler kurulu’ bulunur. Bir meselede taraflardan biri bir hakemi, diğeri diğer hakemi seçer, iki hakem de bir baş hakemi seçerler ve hakemlerin verdiği karar uygulanır.

-Demek ki, şeriatın, hukukun yani “Adil Düzen”in hükmü nedir?

İçtihat ve mahallî icmalarla oluşan ‘yerinden yönetim sistemi’ bu konuyu açıkça çözer. Merkezî sistemle hareket edildiği takdirde, halk merkezin kurallarına karşı gelerek mescitleri terk eder. Ki, bu uygulama bugünkü dünyada dine karşı olmanın temelidir. Böyle olmayınca, mabetler birer çekişme ve kavga yeri hâline dönüşür.

Bir kimse camiye girdiği zaman o caminin sarıklı yetkilisi ‘çık’ dediğinde çıkmak zorundadır. Çıkmazsa, meskene tecavüz suçunu işlemiş olur. Zorla çıkarmak isteyen cemaat da nefsi müdafa ilkesi içinde ev sahibi olarak hırsızı veya saldırganı evinden kovmuş olur. Hukuken böyledir.

Şunu unutmayalım ki, İslâmiyet bir bütündür. Yarısını uygulayıp yarısını bırakmak mümkün değildir. Biz İslâmiyet’in halk [yani örf ve âdet] tarafını alırız, şeriat tarafını atarız derseniz veya aksini yaparsanız, İslâmiyet’i tamamen atmış olursunuz ve uygulayamazsınız. Kuran diyor ki; “Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Böyle yapmanın cezası dünyada rezil olmaktır. Kıyamet gününde ise şiddetli azaba uğramaktır. Allah, sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.” [Bakara, 2/85]

Lâiklik [yani ‘dinde zorlama yoktur’ veya ‘senin dinin sana, benim dinim bana’ uygulaması] olmadan demokrasi olmaz; demokrasi olmadan da liberal bir düzen olmaz, sosyal güvenlik oluşmaz, uygarlık oluşmaz. Uygarlık hürriyettir. Herkesi zorla başı örtülü olarak namaz kılmağa zorlamak ne kadar gericilik ise, zorla baş açtırmak da elbette o kadar gericiliktir. Ancak toplulukların kendi örf ve âdetleri, dinî anlayışları o kalabalığı topluluk yani cemaat yapmıştır. O kurallar olmazsa topluluk olmaz. Farklı topluluğun oluşması bu kuralların farklılığından doğar. Her canlı varlığın ayrı DNA’sı vardır. Antijenleri vardır. Yabancı bir hücre geldiği zaman derhal birlik onu vücut dışına atar. Arı kovanlarının kapısında bekçi arılar bulunur. Gelen arının yabancı kovandan olması hâlinde bekçi arılar kokusundan hemen tanır ve onlarla savaşa girer. Tüm kovan savunmaya geçer. Uygarlığın tarifi zaten farklı olmak ama bu farklılıklar içinde barış içinde birlikte yaşamaktır.

Bir gün insanlar bu kuralları, “hicret demokrasisi” kurallarını öğrenecekler ve uygarlık oraya ulaşacaktır. Ama buna barış içinde mi ulaşılacağı insanların kendilerine kalmıştır. Varsa, başka bir çözüm, söylesinler, biz de öğrenelim. O zaman “Adil Düzen” o çözüm olur. Yani, biz bizim söylediğimizin adil olduğunu söylemiyoruz. Biz “Adil Düzen”i söylemeğe çalışıyoruz. Birisi onu bizden daha iyi söylerse elbette biz oradayız ve ona uyarız. Hodri meydan!..

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2643 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2557 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2179 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2600 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2303 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2445 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2408 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2451 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3054 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2683 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2680 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2759 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2964 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3152 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5496 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3878 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3726 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3886 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3845 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4126 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4638 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3026 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3982 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3858 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2867 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2957 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3968 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7743 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5625 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4186 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3586 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3727 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4749 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4469 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4758 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4679 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4834 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4559 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3411 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4489 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3637 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5187 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3864 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5163 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5031 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4949 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3551 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3490 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3702 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5166 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4218 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5440 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4099 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5285 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4438 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4582 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4779 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5324 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4126 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5272 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4537 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3856 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4393 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4601 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4132 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4109 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4095 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4549 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5662 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9839 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4661 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3711 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3859 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3359 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3391 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3757 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5717 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4253 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3454 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler