Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 350
BAKARA SÛRESİ 43-48.-AYETLER TEFSİRİ
3.04.2006
1769 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2004...2005...2006

GELECEĞİN  II. KUR’AN  -  V. İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ  KURUYORUZ...

SİZİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ... BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

 

ADİL DÜZEN 350

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi       01 - 03 Nisan 2006          Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;    350. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

*TEFSİR SEMİNERİ [Cuma Üsküdar (19.00-21.00);  Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00);  Pazartesi Ümraniye (19.00)]

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Üsküdar ve Ümraniye’de Reşat Nuri Erol tarafından;    diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır...

Hedefimiz; bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, RNE

 

BU HAFTAKİ “ADİL DÜZEN” DERSLERİ  

BİR KÖR GEÇTİ, BİR KÖR DAHA!..

DAHA “BÜYÜKANIT” OLMAK

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ – 12. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ(43)

أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنسَوْنَ أَنفُسَكُمْ وَأَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ أَفَلَا تَعْقِلُونَ(44)

وَاسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلَاةِ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلَّا عَلَى الْخَاشِعِينَ(45)

الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُمْ مُلَاقُو رَبِّهِمْ وَأَنَّهُمْ إِلَيْهِ رَاجِعُونَ(46)

يَابَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِي الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ(47)

وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْزِي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْئًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ

وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ(48)

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ (Va EaQIyMUv elÖaLAvTa)  “Ve salâtı ikame ediniz.”

Bundan önceki âyetlerde İsrail oğullarına “Ahdimi ifa edin ve sizi tasdik edici olarak gönderdiğim Kur’an’a iman edin, bana ruhbanlık edin ve hakkı bâtılla kapatmayın.” demişti. Bu husustaki emirlerin İsrail oğullarına Kur’an’da verilmiş olması onların Kur’an’a iman etmesi içindir. Ancak Yahudilere ve Hıristiyanlara emredilen başka iki emir daha vardır; onlar da dinin direkleri olan namaz ve zekâttır. Bugün asıl Müslümanlar bunları terk etmişler, namazları evlerinde kılıyorlar ve erkânını da yerine getirmiyorlar. Yahudiler ve Hıristiyanlar da aynı şeyi yapmışlardır.

Onları görevlerine dâvet etmektedir. Salâtı ikame etme ve zekâtı ita etme emri verilmektedir.

Salât” toplantıları yapma demektir. “Zekât” da vergileri verme demektir. Bugün zekât değil de haraç alınmaktadır. Allah Yahudileri ve Hıristiyanları emredilen toplantılara çağırmaktadır.

“Namaz” nedir? Namaz, günde beş defa vakitli, haftada bir defa haftalık, senede iki defa yıllık toplantıları yapma demektir. Bunlar usulüne göre yapılacaktır. Şekil itibarı ile toplantı farklı olabilir ama günlük yaşamayı düzenleyen toplantılar mutlaka yapılacak ve bu toplantılarda ilâhi kitap okunacaktır. Her din mensubunun kıblesi farklı olacak, okuduğu kitap farklı olacak, toplantı saati ve günleri farklı olacak, ama bütün din mensupları mutlaka toplanacaklardır.

وَآتُوا الزَّكَاةَ  (Va EAvTUv eLzZaKAvTa)  “Ve zekâtı veriniz.”

Zekât” temizlik demektir. Üretimde kamu payı vardır ve o haramdır. Onu yani zekâtı verenler mallarındaki haramları çıkarmış ve temizlemiş olurlar.

Bunun dışında, zekât değerlerin akışını sağlar ve bereket getirir. Böylece artışa sebep verdiği için zekât denmektedir. Yani, zekâtın manâsı halkın mallarını azaltmak değil, tam tersine çoğaltmaktır, çünkü verdikleri yine kendilerine dönecektir. Onlara da zekât vermelerini emretmektedir. Zekât miktarları ve alınma şekli farklı olabilir ama zekâtı vereceklerdir. Bütçe oluşturacaklar, halktan haraç almayacaklardır.

Bugün hükümetler güya meclisten kanun çıkararak vergi almaktadırlar. Dünya anayasalarında kuraldır, kanunsuz vergi olmaz. Bu kural İslâmiyet’ten öğrenilmiştir. İslâmiyet’te vergi Kur’an ve Tevrat’la belirlenmiştir. Onu kimse artıramaz, eksiltemez. Hâsılanın beşte biri kamunundur. Zulüm yönetiminde vergileri her gün hem de -Türkiye’de olduğu gibi- hükümetler artırıp eksiltmektedirler. Allah bunları hatırlatmaktadır.

Hem “Salât” hem de “Zekât” marifedir ve müfrettir. Verilen zekât birdir, bütün halkın verdiğidir, yani bütçededir. Namaz da tekildir, bütün cemaatin kıldığı namaz tektir.

Buradaki çok önemli bir husus şudur; “Sallû” demiyor, “Salâtı ikame edin” diyor. “Tasaddakû” demiyor, “Zekâtı ita edin” diyor. Çünkü bunlar birer kurumdur. Onların topluca yapılması gerekir.

Burada “verin” deyince, sadece vergi verin anlamında değildir. “Verin” deyince, toplanan sadakaları hak sahiplerine verin anlamı da çıkmaktadır.

وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ(43)   (VaRKaGUv MaGa elRAvKıGIyNa)  “Rüku edenlerle rüku ediniz.”

Burada namazdan bir cüz almış ve rüku emrini vermiştir. Hem de arada zekât emrini koyarak bunu emretmiştir. “Rüku edenlerle beraber” demek suretiyle salâtı ikame etmenin ötesinde bir şey anlatılmaktadır. O da rükua birlikte gidilmesini emretmektedir. Kıyas yoluyla diğer rükünleri de beraber yapmak farzdır. Bir de namazların cemaatle kılınmasını emretmektedir. Zekâttan sonra getirilmesi, bu ‘beraber yapma’ sadece namazda değil, tüm ortak işlerde yapılacaktır. Başkana bunun için gerek vardır. Ne yapacağımızı şeriat bize öğretmiştir.

Nasıl kıyam edeciğimizi, nasıl secde edeceğimizi biliyoruz, nasıl zekât vereceğimizi de biliyoruz. O sebeple onlar için başkana ihtiyaç yoktur. Ama birlikte yapabilmemiz için bir imama ihtiyaç vardır. Onun görevi birliği sağlamaktır. Bu yalnız ibadetlerde değildir. Tüm çalışma ve yaşamada işleri plan ve projeye göre yaparız. Yönetici kendisi proje çizmez. Ama yönetici kimin ne yapacağına ve ne zaman yapacağına karar verir. Mühendislikte temel kural budur. Uygulayıcılar projeye dokunmazlar. Uygulayıcılar sadece projeye uymakla sorumludurlar. Projenin mes’ulü başka, uygulamanın mes’ulü başkadır. Teşri ile icranın ayrılması bu demektir. Türkiye’de bir atölyeye katiyen istediğini yaptıramazsın, mutlaka projeye aykırı iş yapar. İlkel teknoloji budur.

“Rüku edenlerle rüku edin” denmiş olması bunu veciz bir şekilde ifade eder. İmam sadece birlik sağlıyor, cemaat kendiliğinden birlikte hareket ediyor. O sebepledir ki imamın yüzü kıbleye dönüktür. O önde hareket eder, kimin ona uyup uymadığına karışmaz.

Tevrat ve İncil’de emredilenler burada teyit edilmektedir. Şimdi bize de hatırlatma vardır. Kur’an nâzil olduğu zaman İsrail oğulları ne ise şimdi I. Kur’an uygarlığını kuran Araplar da bizim için aynıdır. Kıyas yolu ile bu âyet bugünkü Araplara da hitap etmektedir.

***

أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ (Ea TaEMuRUvNa elNAvSa Bi eLBirRi)  “Nâsa birri mi emrediyorsunuz?”

Burada İsrail oğulları tüm nâsa, tüm insanlığa karşı muhatap alınmıştır. Nasıl peygamberler seçilerek gönderilir ve ‘niçin ben peygamber değilim de Hazreti Muhammed peygamberdir’ deme hakkımız yoksa, Allah tebliğ edici kavim olarak önce İsrail oğullarını seçmiştir. Bütün halk bir yana, İsrail oğulları bir yana.

İsrail oğulları hâlâ tüm dünyayı emirleri altına almış, yönetmektedirler…

Kur’an’dan sonra dünyayı yönetme işi iki topluluğa verilmiştir. Biri İsrail oğullarıdır. O kavimdir. Diğeri müminlerden oluşmuş, ırka dayanmayan ve isteyenin katılabildiği mü’min topluluktur.

Mü’minler ne zaman ki dünyaya hakimdi, o zaman Kur’an ile hükmediyorlardı. O zaman İsrail oğulları yoktu, mazlum topluluk olmuşlardı. Ne zaman ki mü’minler içtihadı bırakıp da yaşlandılar ve dünyayı yönetmekten çekildiler, İsrail oğulları tekrar ortaya çıktılar ve bugün onlar hükmediyorlar. “Adil Düzen” geldiği zaman onlar tekrar kendi içlerine çekileceklerdir. Yahudiler kendilerine uydurma şeriat icad ettiler. Başkaları kurallara uyacak ve onların istediklerini yapacak, ama kendileri seçilmiş kavimdir, günah işleseler de olur!  

وَتَنسَوْنَ أَنفُسَكُمْ (Va TaNSaVNa EaNFuSaKuM)  “Kendinizi unutuyorsunuz.”

Temel kural şudur. Emredenler önce kendileri yapacaklar, sonra başkalarından isteyeceklerdir. Eğer kendileri yapmadan başkalarından yapmak isterlerse, o zaman İsrail oğulları gibi olurlar.

İslâmiyet’e saldırı 1900’larda başladı. Müslümanlar 33 sene hep gerilediler. Nihayet Mustafa Kemal’in “İnkılâplar tamamlanmıştır, şimdi muasır medeniyetin fevkine çıkacağız.” demesine kadar İslâmiyet gerilemeye devam etti. Sonra 33 sene duraklama devri geçirdi. Akevler’in kurulması, Millî Görüş’ün ortaya çıkması, Akyazılı Vakfı’nın kurulmasına kadar bu duraklama devam etti. 1967’lerde İslâmiyet’i benimseyenler atağa geçti. İlimde “Adil Düzen”i, siyasette Millî Görüşü, dinde Nur okullarını ve ekonomide Anadolu holdinglerini çıkardılar. 2000 yılı sonunda bunlar en üst seviyeye çıktılar ama aynı zamanda kriz dönemini de yaşıyorlar...

Bunun hikmeti nedir?

Bunlar kendileri demokrasiyi savundular ama partilerinde demokrasiyi uygulamadılar… Faize karşı oldular ama iştahla faize sarıldılar… Lâikliği savundular ama Diyanet İşleri Başkanlığı’nı güçlendirmeye çalıştılar… İlimde “Adil Düzen”i askıya aldılar… Böylece başkalarına emrettiler ama kendilerini unuttular!..

İşte İsrail Oğulları da zaman zaman böyle yapar, onlar öyle olunca Allah musibet verir, sürdürür, dağıttırır. Sonra mü’minler ortadan çekilince meydan onlara kalır ve hakim olurlar.

Bugün onların en güçlü olduğu dönemdir. Bu âyetler onlara şimdi nâzil olmaktadır.

وَأَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ (Va EaNTuM TaTLUvNa eLKiTAvBa)  “Oysa siz kitabı okuyorsunuz.”

Bugünkü Batı’da bir hastalık vardır. Tevrat ve Kur’an’dan aldıkları görüşleri, İncil’den öğrendiklerini, bunları reddederek kendileri buluyormuş gibi sunuyor; Avrupa müktesebatı diye dayatıyorlar. İlâhi kitaplardan aşırıp işlerine gelenleri alıyor, gelmeyenleri atıyorlar. Bir yasayı uygularken de hep çifte standart uygulaması yapıyorlar. Hükümleri kendileri için ayrı, başkaları için -hele Müslümanlar için- ayrı uyguluyorlar. Kendi kitaplarına kendileri uymuyor ama insanların uymasını istiyorlar; istiyorlar değil, emrediyorlar!..

Bu âyet bugün nâzil olmadı da ne zaman nâzil oldu? Bu kadar canlı ve yaşanmakta olan görüntüyü 1400 sene önce bir kasabada yaşayan ve okuma yazma bilmeyen bir insan söyleyebilir mi?

تَعْقِلُونَ(44)  أَفَلَا (EaFALAv TaGQıLUNa)  “Akletmiyor musunuz?”

İşte, buna benzer bir akılsızlığı 20. yüzyılın son üçte bir döneminde işlediler.

Batı modeli içinde İslâmiyet’i yaşatacaklardı. Hâlâ bu akılda olanlar anayasa ekseriyeti ile iktidardadırlar. Tayyip bey, ‘felâket tellallığı yapıyorlar’ diyor. Biz yapmıyoruz, Allah yapıyor. Biz sadece iyi veya kötü tercümanız. Beğenmiyorsanız başkasına tercüme ettirin. Faizli düzen uygulayacaksın, ekseriyet sistemi uygulayacaksın, atanmış hakimlere bağımsızlık vereceksin, borçlarını her yıl artıracaksın, mahkemeler otuz yıl sürecek, faili meçhul cinayetler sürüp gidecek ve sen bu zulüm içinde hem de ‘adil iktidar’ olacaksın?!.

Ne yapalım? ‘Kendi düşen ağlamaz’ diyoruz ama, yine de ayağınıza diken batsa biz sizden çok üzülüyoruz. Tekçi sizin yerinize başkası düşmanımız olsa da bari rahatça kahretsek. Allah size yol verse, o zaman insanları dalâlete sürükler. Ben bunları Refah-Yol Hükümeti için de yazdım. O satırları şimdi okuyorlar ve ‘sen Erbakan muhalifisin’ diyorlar. Ben Erbakan muhalifi olsam onları yazmaz, başlarına gelecekleri önceden bildirmezdim. Şimdi de sizi sizden fazla sevdiğimiz için bunları yazıyoruz. Bu uyarımız Bülent Arınç’adır. Makamı işgal etmek için makama gelinmez, bir şey yapmak için gelinir. Bizim üzüntümüzün sebebi şudur. Kırk yıl uğraştık, Allah bize anayasa ekseriyetini verdi, menzile vardık; bir de baktık ki, su yok, serap var!..  

Bizim asıl korkumuz nedir, biliyor musunuz; yoksa biz bu işleri inanmadan mı yaptık?!.

Hayır! Adil Düzen Çalışanları, üzülmeyin, sizlere müjdeler var.

O 33 senenin öyle geçmesi gerektiği için öyle geçti. Siz hazırlanın diye Allah size mühlet veriyor ve dünyayı onlarla oyalıyor. Siz hazır olduğunuz zaman kendinizi iktidarda bulacaksınız. Kendiniz de nerden geldik diye şaşıracaksınız. Çünkü iktidarı veren de alan da Allah’tır. AK Partili kardeşlerimizden, Saadetlilerden, diğer bütün samimi partililerden kendilerini kurtarmalarını istiyoruz. “Gelin “Adil Düzen” gemisine binin, yoksa “sosyal tufan” geliyor, boğulacaksınız. Hazreti Nuh gibi, Hazreti İbrahim gibi, Hazreti Muhammed gibi yalvarıyoruz. Gelin, içinde bulunduğunuz çukurdan kendinizi kurtarın. Allah’tan korkun, ondan bundan değil.” diyoruz. Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç okumuyorlar ama milletvekilleri içinde bunları okuyan hiç mi yok?!. 

***

وَاسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ (Va iSTaGIdNUv Bi elÖaBRı)  “Sabır ile istiane edin.”

Subre” granit taştır. Dayanıklı olunuz demektir. Kendinizi öyle ayarlayacaksınız ki, saldırılarda dayanacaksınız, krizlerde dayanacaksınız. İsrail oğullarına Kur’an yoluyla bunları emretmektedir.

Genel kuraldır, bizden önceki şeriat eğer Kur’an’da anlatılmış ise bunların hepsi bizim de şeriatımızdır. Dolayısıyla onlara söylüyor, bize söylemiyor şeklinde değil de, bütün din mensuplarına ortak emir veriyor şeklinde anlayacaksınız. Yani, bu âyetler İsrail oğullarına hitap etmekle beraber, kıyas yoluyla tüm dinlere ayrı ayrı hitap etmektedir. Bize de hitap etmektedir.

Harb Okulu’nda bir subay öğrenciye, ‘Aç ağzını, ben de açacağım, sen benim parmağımı, ben de senin parmağını sıkalım. Kim bırakırsa o kazanır.’ demiş. Tabii ki hoca kazanmış.

Eskiden kale muhasara edilir, savaş başlardı; kimin yiyeceği önce tükenirse o kazanırdı.

Afganlılar tarihte İngilizlerle savaştılar, ilkel ekonomileri ile dağlarda savunma yaptılar, galip geldiler. Ruslar Afganistan’ı işgal ettiler, Afganlılar sabrettiler, yine galip geldiler. Şimdi de sabrediyorlar, yine galip geleceklerdir. Hâlâ dağlardaki Afganlılara hakim olamadılar. Biz de İstiklâl savaşımızı sabırla kazandık.

Şimdi biz market açtık. Bu mahalle belki de bizim marketi kabul etmez, yeterli müşteri bulamayız. Ama kazanmadan kim satabiliyorsa o kazanır. Adil Düzen Marketi budur.

Türkiye’ye 1900 yılından beri hep krizleri uyguluyorlar. CHP zamanı krizlerle geçti. Demokrat Parti refah getirdi ama adamı astılar. Ondan sonra her on yılda bir askeri müdahaleler yapıldı. Bunlar hep tezgahlanmıştı. Ama Türk milleti dayandı. Şimdi de dayanıyor. Bu sayede “Adil Düzen”e erişecektir. Çok geçmeden dünyanın en müreffeh ülkesi olacaktır. Sovyetler sabırsız, dayanamadılar. Ama İngiltere sabırlı, dayanıyor... Almanlar sabırlı, dayanıyor... Japonlar sabırlı, dayanıyor...

Aslında “Adil Düzen” öyle bir düzendir ki, orada sabretmek mümkündür.

a)      Dinde sabır gerekiyor. Tüm baskılara rağmen halkın inancını yitirmemesi, halkın ‘bu bizdeki eksikliktir’ deyip kendilerine çeki düzen vermesi, sabretmesi sayesinde başarıya ulaşmasıdır. Bunun en ağırını dünyadaki sosyalist ülkeler geçirdiler. Ama bütün dinler sabrettiler ve sonunda şimdi yeniden güçlenmeye başladılar. Türkiye’de dini zulüm Sovyetlerden aşağı olmamış, hâlâ devam ediyor… Ama Türk halkı sabrediyor ve daha çok dindarlaşıyor. Savaşmıyor, isyan etmiyor, sabrediyor ve başarıyor. Yeryüzünde 500 senedir sömürü sermayesinin estirdiği dinsizlik rüzgarı sabır sayesinde son bulmaktadır. Sabır sayesinde müsbet ilimler Tevrat, İncil ve Kur’an’ın söylediklerini kanıtlamıştır. Sabır sayesinde Sovyetler yıkılıp gitmiştir. Bugün İsrail oğulları çok tehlikeli günler yaşıyor. Geçmişten daha beter acı günler çekme arifesindedirler. Sabredecekler ki kurtulsunlar.

b)      İkincisi, ilimde sabır gerekiyor. Şimdi biz Kur’an’ı okuyarak “Adil Düzen”i öğrenmekte sabrediyoruz. Okumaya devam ediyoruz. Bizi okuyan yoksa da, dinleyen yoksa da, kalilün minel evvelinden olarak, şirzimetün kalil olarak devam ediyoruz. Bediüzzaman da böyle yapmış, sabretmişti. Millî Görüşçüler de böyle yapmış, sabretmişti. Sizler de sabredecek, sonra onlar gibi galip geleceksiniz. Duamız odur ki, siz onlar gibi “Adil Düzen” gömleğini çıkarmazsınız, Allah’ı unutup da faizli sisteme dalmazsınız, sabrınızı tüketmezsiniz...

c)      Siyasette de sabredeceksiniz. Partiniz oy alsın diye şeriatın hükümlerinden uzaklaşmayacaksınız. Uzlaşabilirsiniz ama taviz veremezsiniz. Uzlaşma; sen senin yolunda, ben benim yolumda demektir. Beraber yaşayacak, beraber iktidar olacağız, ama birbirimizin işlerine karışmayacağız demektir. Taviz ise; ben Adil Düzenden vazgeçeceğim, sen de ateizmden vazgeç demektir. Böylece oyum az diye Adil Düzen ve Millî Görüşten vazgeçmeyip sabrederseniz, o zaman bir gün muktedir iktidar olursunuz. Hem Hakk’ın dediğini yaparsınız, hem de sizi oradan kimse indiremez.

d)      Sabredeceksiniz, ekonomide de sabredeceksiniz. Mala-mal marketleri kurduğunuz zaman karşılıksız para devreden çıkar ve krizler sizi yıkamaz. İşte sabır ile istiane edin demek, dayanıklı kurumlarla istiane edin demektir. Öyle şeriat geliştirin ki, insanlığa bin sene hizmet etsin. Gelişsin ama değişmesin. Gelişme demek, eski kuralları keskinleştirmek ve yeni kurallarla tamamlamak demektir. Değiştirme demek, dün yazılanı bugün silmedir. Cumhuriyet kanunlarına benzemektir. Tanzimat döneminde Batı’dan kanunlar aktardık, olmadı. Meşrutiyet döneminde yeniden aktardık ve değiştirdik, olmadı. Cumhuriyet döneminde yeniden aktardık, değiştirdik. Demokrasi geldi, yeniden aktardık, değiştirdik. Şimdi Avrupa Birliği adına yeniden aktarıyoruz. Türkiye’de kanunlar yazılır ve uygulamaya vakit bulamadan değişir. Biz şeriatı Kur’an’a dayandırıyoruz. Getirdiğimiz “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası” bin yıl sonra değişecektir. O da değişmeyecek, gelişecektir. Çünkü biz 1000 sene önce, 400 sene içinde oluşturulan İslâm şeriatını değiştirmedik, geliştirdik. Kur’an İncil’i değiştirmedi, geliştirdi. İncil Tevrat’ı değiştirmedi, geliştirdi. Tevrat İbrahim’in sahifelerini değiştirmedi, geliştirdi. Bunlar hep sabır yoluyla olmaktadır.

Yahudiler de sabır sebebiyle varlıklarını korumaktadır. Dağılsalar da, sürülseler de gittikleri yerlerde Tevrat’ın üzerinde sabrediyorlar, bu sayede kıyamete kadar varlıklarını koruyacaklardır.

“Sabır” demek “sebat” demektir. Biz Adil Düzenciler olarak nelere başladık?

a)     Ahşap evlere başladık; duruyor, sabrediyoruz...

b)      Bahşıyaş’ta site kurma teşebbüsünde bulunduk; duruyor, sabrediyoruz...

c)      Plastik torba imalatına başladık; duruyor, sabrediyoruz…

d)     Marketçiliğe başladık; devam ediyor, sabrediyoruz…

Bundan önce de Kırgızistan’da faaliyete geçtik; duruyor, sabrediyoruz... Yani sabırlı olmalıyız…

“Sabır” nasıl yapılacak? Bir işe başlandığında, sıkıntılara girildiğinde savunmaya geçilecek, beklenecek, fırsat geldikçe harekete geçilecektir. Öyle işler yapmalıyız ki, beklemeye geçtiğimizde o iş çökmemelidir. “Sabırla istiane” budur. Dayanma gücümüz olmalıdır. Türkiye tarihinde iki yüz senedir dört cereyan vardır. İki yüz senedir bu millet inatla bunların üzerinde sabrediyor.

a)       Osmanlılarda ‘Osmanlıcılık’ ortaya çıkmıştır. Sonra bu cumhuriyetçiliğe dönüştü, sonra bu demokratçılığa dönüştü. Ama bugün hâlâ müntesipleri var ve devam ettiriyorlar.

b)      Osmanlılarda ‘Türkçülük’ ortaya çıktı. Bugün Türkiye’de bu milliyetçilik olarak mevcuttur, güçlü partisi vardır.

c)       Osmanlılarda ‘İslâmcılık’ vardı. Bugün yerini Millî Görüşe bırakmıştır, güçlü olarak vardır. F. Gülencilik de devam etmektedir.

d)      Osmanlılarda ‘Batılılaşma’ vardı. Mustafa Kemal tarafından bu ‘muasır medeniyetin fevkine çıkma’ şeklinde değiştirilmek istendi ama başarılamadı. Bugün Avrupa Birliği’nin peşinden koşulmaktadır!

Bugün Türkiye devleti varsa, bu görüşlerin sürmesinden dolayı vardır. Çünkü bunların hepsi Türkiye devletinin varlığına dayanmaktadır.

Halkımız bu görüşler üzerinde sabreder ve bunları uzlaştırırsa, o zaman örnek devlet hâline gelir.

“Adil Düzen” bunları Kur’an’ın ve müsbet ilmin ışığında birleştirmek isteyen bir çalışmadır. Bu akımlar sahadaki oyunculardır. Bunlar ne kadar güçlü oynarlarsa seyirciler de o kadar çok olur.

وَالصَّلَاةِ  (Va elÖaLAvti)  “Ve salât ile; sabır ve salât ile.”

Ve toplantılara devam edilecektir. Yani, sabretmenin yolu cemaatleşmedir, toplantılar yapmadır. Toplantılar topluluğu oluşturur ve topluluk ise sabreder hâle gelir.

Risale-i Nur şakirtleri risaleler okudular; onun için şimdi varlar...

Tarikatçılar gizli gizli toplantılar yaparak zikir yaptılar; onun için şimdi varlar...

Millî Görüşçüler Adil Düzen dersleri yaptılar; hâlâ toplantılar yapıyorlar, onlar var olacaklardır...

AK Partililerin böyle şeylere ihtiyaçları yoktur! Onun için buzun erimesi gibi dağılıp gideceklerdir. Onlar CIA ajanlarının yönetiminde yolsuzluk planlarını yapmak için toplanıyorlar.

İzmir TV vesilesiyle AKP’lilerin sırlarına vâkıf oldum. Üç-beş görevli İzmir TV’yi nasıl kendilerine geçirebilirler diye uğraşıyor, kanunsuz işler yapıyorlar. Diğer yaptıkları da böyle ise, yarın fatura bunlara kesilecektir. Mesut Yılmaz beraat edecek, ama bunlar başkalarının yaptığı ile mahkum olacaklardır. Çünkü bunlar eğitim toplantısı yapmıyorlar. Oysa bu parti hâlen iktidardadır. Her sandık merkezinde bir temsilciliği olmalı, her gün buralar dolup taşmalı ve parti halktan aldığı bilgileri parti teşkilatına ulaştırmalıdır. Kamuoyu yoklamaları ile değil, tam tersine teşkilatın istihbaratı ile işler yapmalıdırlar. Oysa, onlar tam tersini yapıyorlar…

İşte, Allah’ın herkese emrettiği bir şey vardır; sabır ve salât, yani toplantılara devam...

Zaten toplantılar yapıyorsanız, o zaman siz sabrediyorsunuz demektir, sabır da ilgili toplantılara katılmadır.

Bazı kardeşlerimiz “Adil Düzen”e maddi desteği yeterli görmektedirler.

Oysa, zekât elbette gerekmektedir ama esas olan sabırdır ve toplantılara katılmadır.

Adil Düzen Çalışanları ne zaman -şimdilik Yeni Bosna’da- toplanır, her gün en az bir defa aileleri ile, çocukları ile buluşurlarsa, o zaman salâtı ikame etmiş olurlar. Sonra başka yerlere taşınabilirler. O toplantılara sabrederlerse, işte o zaman iktidar olacaklardır demektir. Haftada bir defa toplandığımızdan dolayı ne kadar bereket içinde olduğumuzu düşünün. Sizin özel işleriniz bile iyi gitmektedir. Bir de günde beş defa toplanırsanız, bereketin 3-5 defa artacağı çok basit matematik hesabıdır.

وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ (Va EinNaHAv LaKaBiRaTun)  “Ve o çok büyüktür.”

Burada “Ve” harfi getirilmiştir. Cümle hâl yapılmıştır.

Burada işaret edilen namazdır, sabır değildir.

“Toplantılar yapmak çok zordur” deniyor.

Sabretmezseniz bu işi başaramazsınız. Yasin Kılar kardeşimiz bile haftada bir de gelmeyeyim diye düşünmektedir, aklından geçirmektedir. Neden zordur? Önce bir araya gelen insanların kendi aralarında uyumsuzluk olur. Birbirlerine sabredemez olurlar. Kur’an bunun “sabrı tavsiye, hakkı tavsiye” ile yenilmesini emrediyor. Birbirimizi uyaracak, yüzüne açık söyleyecek ama aynı zamanda sabredeceğiz. Birbirimizden ayrılmayacağız. Bu iç itişmenin yanında çevre de baskı yapar ve birleşmenize mâni olur. Sizi zorlarlar. Bıktırır ve bıraktırırlar. Bunlar yetmez. Maddi imkanlarınızın bozulma korkusu ile şeytan vesvese verir. Bu yetmez. Siyasi bakımdan korkuturlar. Kendileri hapishaneye girmiş, hattâ mahkum olmuş kimseler olarak bize siyasi tehlikeleri göstermektedirler. Oysa biz hep kanunlara uyduk, dolayısıyla mahkum olmadık. Her zaman da gerçekleri savunduk. Ama en yakınlarım bile Akevler ile yakınlaşmaktan korkmaktadırlar. Akevler’den çıkan AK Partililer bile korkmaktadırlar. Şeytan bunu böyle yapar.

***

Burada Kur’an’ın bir âyetini aktarmada yarar görüyorum.

Tevbe Sûresi’ndeki 9/24’üncü âyeti her mü’min sık sık okumalıdır.

قُلْ إِنْ كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا

وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُمْ مِنْ اللَّهِ وَرَسُولِهِ

وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُوا حَتَّى يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ(24)

“Şöyle söyle: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz,

yığdığınız mallarınız, kesadından korktuğunuz kazancınız, hoşunuza giden evleriniz,

Allah ve resulünden ve onun yolunda cihaddan daha sevimli ise (onları tercih ediyorsanız),

Allah’ın emriyle gelmesini bekleyin. Allah fâsık olan kavme hidayet etmez.” (Tevbe, 9/24)

Bu âyet toplantılara katılmanın neden zor olduğunu bize anlatmaktadır.

Cihad farzı kifayedir. Mü’minlere farzdır, müslimlere farz değildir.

Kur’an burada âhiret azabından bahsetmektedir. Mü’minlerin dünyada uğrayacakları sıkıntılar anlatılmaktadır. Müslim olarak cihad yapmadan da cennete gidileceğini bilmemiz gerekir.

Adil Düzen Çalışanları diğer insanların yüklerini de almaktadırlar.

F. Gülenciler ve Millî Görüşçüler de bu yükü yüklendiler ve buraya kadar getirdiler. Ne var ki, onlar şeriata göre değil de, cari sisteme göre bu işi yaptılar. Şimdi şeriata göre bu işleri yapacak bir cemaate ihtiyaç vardır. Siz bu toplantılara devam ettiğiniz takdirde “Adil Düzen”in öncüleri olacaksınız.

Duamız şudur ki; bizden başka bir cemaat çıksın, “Adil Düzen”in merkezi onlar olsun. Böylece bizi bu âyetin inzarından kurtarmış olurlar. Onları desteklemeye hazır olmalıyız. Bizim yapamadığımızı bir başkası yaparsa, biz Allah’a hamd ederek onların arkasından gitmeliyiz.

***

إِلَّا عَلَى الْخَاشِعِينَ(45)  (EilLAv GaLAv eLPAvŞIGIyNa)

“Haşi’ olanlar dışında olanlar için zordur.”

Huşu” demek, çekinmek demek, saygılı olmak demektir.

Cihad yapacak kimse önce kendi nefsi ile cihad yapacaktır. Önce onu yenmesi gerekir. Sonra cihad ailece yapılmalıdır. Anne, baba, çocuklar, eşler, ortaklar… Bunlar ile cihad yapmak gerekir.

Önce bunlar karşı çıkarlar, ama cihad yapan erkeklerin kârlı olduklarını görürlerse, çok az kimse vardır ki onları desteksiz bıraksın. Sonra ailece katılırlar. Özket ailesi ile Erol ailesi bunun örnekleridir.

Yani; bizi cihattan alıkoyan çevremiz değildir, bizim nefsimizdir.

Ne zaman nefsimizi yenersek, işte o zaman çevrenin bizimle beraber olduğunu görürüz.

Tarihteki uygarlıkları kuranlar hep böyle ailece kurmuşlardır. Tek tük istisnalar çıkmış ama diğerleri onların etrafında olmuşlardır. Ebu Talip uzak durmuştur, ama Hazreti Muhammed aleyhisselâmın eşi ve yakınları onun yanında yer almışlardır. Siz nefsinizi yenerseniz onları yanınızda bulacaksınız.

Buradaki “Haşi’” demek, nefsini yenen demektir, böyle anlayabilirsiniz. Çünkü gelen korkunç tufan hepimizi alıp götürecektir. “Adil Düzen” gemisini inşa etmek zorundayız. Haftada bir defa da olsa sabredip bu toplantılara katılırsanız, Allah günlük toplantıları da nasip edecektir. Bizim neslin yapamadığını siz yapacaksınız ve bizim günahlarımıza da sizin yapacaklarınız keffaret olacaktır.

***

الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُمْ مُلَاقُو رَبِّهِمْ (elLaÜIyNa EanNaHuM MuLAvQUv RabBeHuM)  

“Onlar Rab’lerine mülaki olacaklarını zannederler.”

Allah her zaman insanlarla beraberdir. Ancak dünyada sadece peygamberler aracılığı ile konuşmuştur. Âhirette Allah doğrudan doğruya melekler aracılığı ile konuşacaktır. Karşılıklı diyalog olacaktır. Bu dünyada insanlar bu mülakatı yapacak şekilde yaratılmamışlardır. Nasıl bebek konuşamazsa, insan da Allah ile bu dünyada konuşamaz. Âhirette ise karşılıklı olarak konuşacaktır. Kur’an “Buna mülaki olacaklardır” diyor.

İnsan en şerefli varlıktır, Allah onu muhatap alıyor ve konuşuyor.

Burada “Rab’leri” sıfatı kullanılmıştır. Çünkü insanlar dünya hayatından sonra Rab’lerine mülaki olacaklardır. Tekâmül sonucu o mertebeye ulaşacaklardır.

Zannederler” diyor. Zan, tereddütle bilinen şeydir. Kanaat olumlu olursa “zan” olur, aleyhte olursa “şek” olur. İnsanlar kesin bilmezlerse, ümitleri olduğu için olması ihtimali daha çok ise zannederler. O haşiînden olur. Tereddütlü olmak, şüpheler içinde olmak onları haşiînden olmaktan uzaklaştırmaz.

Öldükten sonra tekrar yaşama ihtimali, yok olmaktan fazladır.

O halde ona göre hazırlıklı olalım diyen kimse haşiîndendir. İnsan aklıyla doğru yolu bulur, sonra o yola koyularak amele başlarsa o zaman ona inanır, ondan zevk alır, canını verecek hâle gelir. İman akılla oluşmaz, iman amelle oluşur. Sabredip toplantılar yapanlar üzerinde oluşur. Bu sûrenin başında “onlar salâtı ikame ederler” denmiştir. Şimdi İsrail oğullarından da onu istemektedir.

Burada “mülaki” iki şekilde düşünülebilir. İyiler ve kötüler yani herkes O’na mülaki olacaktır. Bu anlamda “zannetmek” kelimesini, âhiret hayatı hakkındaki tereddütler olarak anlarız. Bir de “mülaki olmak” kavramını da Allah’ın rızasını kazanıp cennete girmek şeklinde anlarız. O zaman tereddüdümüz cennetlik olup olamayacağımız bakımındandır. Kimse kendisine cenneti garantileyemez. Herkes her zaman cehennem yolunu tutabilir. İnsan daima havf ile reca arasında olmalıdır.

 

وَأَنَّهُمْ إِلَيْهِ رَاجِعُونَ(46)  (Va EanNaHuM EiLayHi RaCıGUvNa) 

“Ve onlar O’na rücu edeceklerini zannederler.”

Allah’a raci olmak” cennete girmek anlamında alınabilir, ama O’na asıl rücu âhiretin âhiretinde olacaktır. Ancak böyle olan kimseler o büyük işi yapmış olurlar.

İnsanlar beş vakit namaz kılmaya başlamışlar, ama sonra cemaati bırakmışlar. Cemaate devam edenler girer ve çıkarlar, şeklen birlikte namaz kılarlar ama birbirlerini tanımazlar bile.

Cemaatle namaz kılmak demek, şeriat dahilinde emrettiklerini seve seve yapmak demektir.

 

Ben hayatımda ne böyle yapacağım başkan bulabildim, ne de ben kimseye başkan olabildim. Hâsılı, cahiliye dönemi içinde geldim, cahiliye dönemi içinde gidiyorum. Duam, sizlerin böyle bir cemaat olmanız ve böyle bir başkanı bulmanızdır. Bunun tek yolunun olduğunu şimdi öğrendim. Ama benim için artık zaman kalmadı. Bunun yolu cemaatle gece namazlarını kılmaya başlamak, başka bir şey yapmamaktır.

 

Böyle vasıflara sahip kimseler huşu içindedirler.

 

***

 

يَابَنِي إِسْرَائِيلَ (YAv BaNIy İSRAEIyLa)  “Ey İsrail oğulları!”

İsrail” gece yürüyen demektir. Hazreti Yakup peygamberin adıdır. Mekke’ye gitmemiş, İsrail’i ziyaret etmişti. Bugünkü Kudüs’ün bulunduğu yere gelmiş, orada gece yatarken rüya görmüştür.

Tevrat’ta anlatılan bu rüya İsrail oğullarının geleceğini anlatmıştır. Bu rüya sonra teyid edilmiş ve vahiy mahiyetinde olmuştur. Bunun üzerine ona “İsrail” denmiştir. Bundan önce İsrail oğullarına hitap etmiş ve onlara “Ahdimi yerine getiriniz, Ben de ahdimi yerine getireyim.” ile başlamıştır. Burada tekrar etmektedir.

 

اذْكُرُوا نِعْمَتِي (EuÜKuRUv NiGMaTİy)  “Nimetimi zikrediniz.”

Elbette Allah’ın İsrail oğullarına en büyük nimeti Tevrat’tır. Tevrat yeryüzünde elimizde bulunan ilk ana kaynaktır. Ondan daha eski elimizde herhangi bir masal bile yoktur. Tevrat yalnız şeriatın kaynağı değil, aynı zamanda insanlık tarihinin de ana kaynağıdır. Tevrat’ta anlatılanlar zaman geçtikçe tarih olmaktadır.

Allah’ın bir diğer büyük nimeti, Kur’an’da kıssaları anlatılan, dolayısıyla insanlığın bildiği peygamberlerin büyük kısmının İsrail oğullarından gelmiştir. İsrail oğullarını yalnız dinde değil, ilimde de diğer insanların üstüne çıkarmıştır. Ekonomide de, esir bir topluluk iken, servet sahibi onlar olmuşlardır.

 

الَّتِي أَنْعَمْت عَلَيْكُمْ  (elLaTIy EaNGaMTa GaLaYHiM) 

“Size in’âm ettiğim nimeti.

“Size olan nimetlerimi hatırlayın. Bunun üzerinde durun.”

İnsanlar Allah’ın kendilerine verdiği nimeti hatırlayacaklardır. Çünkü her nimetin bir külfeti vardır. Nimetlerin karşılığı ifa edilecektir. Bundan önce hatırlatılan nimetler ahdi ifa etme amaçlı idi. Bu ahd da yeryüzünde “Adil Düzen”in tesisinde yardımcı olmak, ona katılmaktır.

 

وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ (Va EanNIy FawWaLTuKuM)  “Ve Ben sizi tafdil ettim.”

Burada İsrail oğullarının diğer insanlara tafdil edildiğini bildirmektedir.

Çünkü kavim olarak insanlık içinde uygarlıkları sürdürmek üzere görevlendirilen İsrail oğullarıdır. Bu onların cennete gidecekleri anlamına gelmez. Onlara yeryüzünde üstün görev verilmiştir. Yerine getirirlerse cennette rütbeleri yüce olur, ama getirmezlerse cehennemdeki rütbeleri derin olur. Yani, Allah yetkiyi de sorumluluğu da farklı kıldı. Böyle bir kavme ihtiyaç vardır. Birikimli bir kavim görevi sonuna kadar sürdürmelidir. Allah onlara bunu hatırlatıyor.

 

عَلَى الْعَالَمِينَ(47)   (GaLAy eLGaLaMIyNa)  “Âlemlere tafdil etti.”

Burada “Âlem” kelimesi kurallı erkek çoğuldur. İnsanlar kastedilmektedir. Harfi tarifle geldiği için ahd için olabilir. O zaman İsrail oğulları ile karşı karşıya olan topluluklar kastedilmiş olabildiği gibi, bütün insan toplulukları da kastedilmiş olabilir. Burada üstün kılınan teker teker İsrail oğulları değildir. İsrail oğulları kavmi diğer kavimlerden üstün kılınmıştır. Burada “oğulları” dendiği için Adem oğulları gibi kıyamete kadar gelecekler kastedilmektedir. Tarihi bir oluş olduğu için başka hiçbir kavme bu nasip olmaz.

***

 

وَاتَّقُوا يَوْمًا (Va itTaQUv YaVMan)  “Bir günden ittika ediniz.”

Yevmen” kelimesi nekiredir. O halde o bir gün değil, günlerden biridir. Bu kelime bize âhirette kıyamet gününden başka da muhasebe gününün olacağını bildirmektedir.

Bunu iki şekilde yorumlayabiliriz. Cehennemde olanlar cezalarını doldurduklarında hesaba çekilecek ve genel aflarla cennete sevk edilecek, yahut arafa gideceklerdir.

Veyahut âhiretten sonra insanların rücu edecekleri âhiretin âhiretinde suale çekileceklerdir. Hesaplarını vererek cehennemlikler cennetlik olabilecekler, cennetlikler de ya tekrar cennette kalacak, yahut daha yüksek hayatın olduğu yere gideceklerdir. Burada “Yevmen” kelimesine büyük gün, korkunç gün, tek gün gibi manâlar verenler vardır. Bunlar mecazi anlamdır. Mani karine yokken mecaziye gidemeyiz.

لَا تَجْزِي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْئًا  (Lav TuCZIy NaFSun GaN NaFSin ŞaYEan)  

“Hiçbir nefis hiçbir şeyi bir nefisten icaze edemez.”

Yani, öyle bir günde ittika ediniz ki o gün bir nefis başka bir nefisten bir şeyi icaze edemez, onun yerine cezalandırılamaz. Birinin yaptığından diğeri sorumlu olamaz.

Bu dünyada dayanışma ortaklığı vardır. Diyeti birlikte ödeyerek kişinin cezasını ortadan kaldırırlar. Cezada anayasamızda şahsilik ilkesi vardır. Batı her şeyin sahtesini yapmaktadır. Anayasada ve ceza kanununda cezanın şahsiliği yazılır, ama ondan sonra hanımı başörtülüdür diye kocası cezalandırılır. Göreve ataması yapılmaz; hem de buna yüksek mahkemeler karar verir!..

Demek ki ilâhi şeriata dayanmayan hiçbir kural kural değildir. Niçin değildir?

Eğer bir kanuna insanlar Allah’ın emridir diye inanmıyorlarsa onu hep kendilerine tevil eder, istedikleri zaman istedikleri şekilde uygularlar. Ama bir kural ilâhidir diye inanırsak, bir gün onun hesabını vereceğimizi bildiğimiz için keyfî yorumlar yapmayız.

 

İki görüş vardır.

Biri, dindar bir insan kendi dininde olmayanlara düşmandır. Onun için adaletle hükmetmez. Onun için dindar olanı kamu hizmetinden uzaklaştırmak gerekir. Oysa, tek tanrıya inanan dindar bilir ki, bütün insanlar Allah’ın kullarıdır. Zulüm yaparsam Allah bana sorar der ve adil olarak hükmeder.

Oysa, dinsiz olan kimse o anda güçlü ise kararını kendi keyfine, yandaşlarına, modaya göre verir. Bunun açık misali, karısı başörtülüdür diye kocasının atamasını durdurur, terfiini yapmaz, görevden uzaklaştırır. Hani lâiktiniz?!. Hani suç şahsi idi?!.

O halde “Adil Düzen”de lâiklik vardır, ama bütün inananlara…

İnanmayan kimse demek, hakka inanmıyor demektir. Onun kamuda görevi olmamalıdır. Yerinden yönetime bunun için ihtiyaç vardır. O inanmayanlar kendi bucaklarında ne yaparlarsa yapsınlar.

وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ (VaLAv TuQBaLu MiNHAv ŞaFAGaTun)  

“Ondan şefaat de kabul olunmaz.”

Şefaat” demek arka çıkmak, dayısı olmak demektir.

Bu dünyada zulüm düzenlerinde arka çıkılır, kişiler kişileri korurlar. Velayet sistemi de meşru olarak vardır. Ama âhirette şefaat yoktur. Nedeni burada söylenmektedir. İsrail oğullarına söylenmektedir. Ama aynı zamanda tüm insanlara anlatılmaktadır. Çünkü anlatılan kural geneldir.

İsrail oğulları ne diyorlardı? Biz İbrahim’in neslindeniz, biz Yakub’un neslindeniz, o halde bize şefaat ederler ve biz eninde sonunda cennete gideriz.

Hıristiyanlar ne diyordu? Biz İsa’yı seviyoruz, o bizim kolumuzdan tutup cennete koyacaktır.

Kur’an ehli ne diyor? Biz son peygambere inanıyoruz, o bize şefaat edecektir.

Bunların hepsi bâtıldır. Kur’an’da çok açık şekilde ifade edilmektedir. Âhirette herkes kendi yaptığının hesabını verecektir. Kimse kimsenin yaptığından dolayı sorulmayacağı gibi, kimse kimsenin affını da istemeyecektir. Peki, hiçbir yardım olmayacak mıdır? Olacaktır.

Eğer siz bir kimseye Allah rızası için yardım ederseniz, Allah o yardımdan dolayı senin günahlarını silecek ve seni cennetine koyacaktır. Peygamberlere ‘dua edin’ diye emrediliyor. Yani, peygamberlerden şefaat isteyin değil de, onlar için dua edin deniyor. Bu da sadece elleri açıp Allah’a salât et demekten ibaret değildir. Onların getirdiği şeriatı, imanı, ahlâkı ve iş hayatını yaşatın, çevrenize anlatın demektir.

Hazreti Muhammed aleyhisselâm tüm insanlara Kur’an’ı tebliğ ile yükümlüdür. Bu görev kıyamete kadar ne ölçüde yerine getirilirse o görevi o kadar başarılı yapmış olur. İşte ona dua budur.

Millî Görüşü başlatanlar ve onun için çalışanlar, Adil Düzeni başlatanlar ve yaşatanlar ne zaman daha çok sevab alırlar, ne zaman günahlarını affettirirler? Onun mirasını sürdürenler bu işi başarırlarsa ona dua etmiş olurlar. İslâmiyet’te ölülerden yardım alınmaz, ölülere yardım edilir. İşte insanlara bunu anlatmak üzere peygamber için dua emredilmiştir.

وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ  (Va LAv YuEPaÜu MiNHAv GaDLun) 

“Ondan adl de ahzedilmez.”

Adl” denk demektir. Ata yüklenen yükün bir tarafıdır. İnsanlardan bedel olarak alınır.

Mesela, Anadolu’da yaparlar. Kavgada büyük kardeş karşı tarafı öldürür. Evlidir, çoluk çocuk sahibidir. Aile perişan olacaktır. Bekar küçük kardeş suçu üstüne alır ve hapishanede yatar.

Bu meşru değildir. Yani, bugünkü ceza kanunlarında da suçta bedellik yoktur. İsrail oğullarına böyle bir günden sakının diyor. Âhirette böyle sahtekârlık yapılamayacaktır. Şimdi nasılsa idam yoktur. İşsiz kimse katilin savaşını yüklenir, hapse girer, hazır yer içer, kumar parası da verilir. Böylece oluşan şebeke mafya oluşturur. Ülkeye dehşet saçar. Ülke terör olaylarına sahne olur. Asıl sorumlu olan bunun parasını temin eden sermayedir.

Bugün dünyanın savaşlarını çıkartanlar, terör ve her türlü fesadı yapanlar, karşılıksız paranın sahibi olan sermayedir. Lübnan’da Hariri’yi kim öldürdü? Milyon dolarları kimler transfer ettilerse, onlar.

İşte Kur’an, sermayeleri ile dünyayı savaşlara ve isyanlara boğanlara diyor ki, Allah’a o gün böyle fitneleri yapamayacaksınız. Gelin bu dünyada bu fesattan vazgeçin. İnsanlara zulmederek, korkutarak, aralarına fesat sokarak değil, başka türlü davranınız.

Onlara hizmet ediniz, onlara yardım ediniz. Allah’ın size verdiği nimetleri onlar için kullanınız.

Bu servetiniz sömürme aracınız olmasın. Çünkü yarın bu fesat usulleri size yaramayacaktır.

O halde İsrail oğullarının bugün ellerinde bulundurduğu o sermaye gücünü ne yapmalıdırlar?

a)      Faize dayalı karşılıksız para sistemini tadil ediniz. Mal senedi karşılığı ve altına kote edilmiş para sistemine geçiniz. “Adil Düzen” size bu parayı öğretebilir. Yoksa piyasa karşılıksız paraya doyduktan sonra enflasyona gider ve birden para olmaktan çıkar, tüm servetiniz ve gücünüz yok olur gider.

b)      Piyasada tekel olmak için devletlere uygulattığınız zalim ekonomi sistemine son veriniz. Gümrükleri, kotaları, vizeleri kaldırınız. Serbest rekabet içinde ticaretinizi yapınız. Tekelleşmenin önüne geçmek için parayı altına kote ediniz, faizden vazgeçiniz, sermaye vergisini yani zekâtı veriniz, masonluk teşkilatını açık teşkilat hâline getiriniz, kapalı kapılar arkasında fitnenin kaynağı olmayınız.

c)      Siz beş-on milyon kişisiniz. Siz siyasi güvenliği bu sayı ile temin edemezsiniz. İnsanları da artık kullanamazsınız. İsrail topraklarına yerleşiniz. Ama İsrail İsviçre gibi yani uluslararası güvenlik içinde olsun. Siz de artık kimseye saldırmayın, oradaki savaşı bitirin.

d)      İnsanları savaştırarak denge kurmaya çalışmayın. Aksine insanlara ticaret ve ilimde öncülük yapınız. Allah sizden bunu istiyor. Bunları yaparsanız III. bin yıl uygarlığında önemli katkılarınız olur.

İşte, Allah daha Kur’an’ın başında İsrail oğullarına bunun için hitap etmektedir. İlk emri onlara vermektedir. Onlara Adil Düzen çalışanlarını destekleyiniz emrini veriyor.

Kur’an bu emirleri Birinci Kur’an Medeniyeti’nin kuruluşunda da emretmiş, Yahudiler baştan kabul etmemişler, fesat çıkarmışlar, sürülmüşler… Ama sonra Abbasiler zamanında medreselerde Müslüman alimlerle bir olmuşlardır. İslâm uygarlığında Yahudi alimlerinin de büyük katkıları vardır.

Sonra İslâm uygarlığının Batı’ya taşınmasında da büyük katkıları olmuştur.

Başlangıçta İsrail oğulları bize karşı olacaklardır. Ama ileride “Adil Düzen”in oluşmasında İsrail oğulları tacirleri ve alimlerinin katkıları olacaktır diyebiliriz.

وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ(48)   (Va LAv HuM YuNÖaRUvNa)  “Yardım da olunmazlar.”

Önce İsrail oğullarına, sonra da tüm dini temsil eden cemaatlere de benzer şeyleri hatırlatmaktadır. Onlardan istenen artık bütün peygamberlere ve bütün kitaplara inanmaktır, ama herkes kendi kitaplarına ve peygamberlerinin öğrettiklerine göre yaşayacaktır. “Adil Düzen” İslâm düzenidir, şeriat düzenidir, Hak düzenidir. Tüm peygamberlerin ve kitapların ortak düzenidir. “Adil Düzen”i tüm insanlar birlikte kuracaklardır. Dinler arası savaş olmayacaktır. Savaş zulüm düzeni ile adil düzen arasında olacaktır. Demokratik, lâik, liberal ve sosyal hukuk düzenini kabul etmeyenlerle edenler arasında olacaktır. Hakem kararlarına uymayanlarla uyanlar arasında olacaktır. Sömürüye karşı olanlarla sömürüyü sürdürmek isteyenler arasında olacaktır. Ama “Adil Düzen” yani demokratik düzen hâkim olacaktır. ABD de bunu iddia ediyor, AB de bunu iddia ediyor, sosyalistler de bunu iddia etti, Marks da bunu iddia etti. Ancak gayeye ulaşılamadı. Çünkü hiçbirisi hakemlik sistemini ortaya koymadı. Herkes ben doğruyum diyor ve karşı tarafa saldırıyordu.

Adil Düzenciler ise şu ilkeleri koymaktadırlar.

a)       “Adil Düzen” zulümle gelmez. Adil Düzen Çalışanları Hıristiyanlar gibi, Mekke’deki mü’minler gibi zulme karşı koymadan sabır ve salât ile yani toplantılarla karşılık verecekler, bununla yeneceklerdir.

b)       Adil Düzenciler insanlara yaparak ve göstererek anlatacaktır. Önce ekonomide örnekler verecekler, insanların açlık, işsizlik, çevre kirliliği, terör gibi sorunlarına halk olarak çözüm bulacaklardır.

c)       Adil Düzenciler sabır ve salât ile “Adil Düzen”i önce insanlara anlatacaklardır. Ondan sonra zulmün iktidarını Adil Düzenciler yıkmayacaktır, Allah onları yok edecektir. Allah onları ya birbirine düşürecek, ya da krizler sonucu kendileri terk edip gideceklerdir.

d)       Sonra tüm partilerin ittifakı ile Millî Mutabakat Hükümetleri kuracak ve “Adil Düzen”i mutabakat içinde getireceklerdir. İsrail oğullarından bir kısmı bizim tarafta, bir kısmı da karşı tarafta olacaklardır.

Kur’an bizim tarafta olacak İsrail oğullarına hitap etmektedir.

Kur’an’ın daha ilk sûrede İsrail oğullarına hitap etmesi bu hikmete dayanmaktadır.

Harun Özdemir’in bu âyeti açıklaması: Bu âyette “Yevmen” nekiredir. O halde bu yevm âhiret yevmi değil, dünyada gelecek yevmdir. Öyle bir günden korkunuz ki, o gün geldiğinde dayanışma ortaklıkları ortadan kalkacak, kimse kimsenin diyetine katılmayacak, kimse kimsenin sıkıntılarına katlanıp işsize iş bulma, açı doyurma diye bir sorunu olmayacak, kimse ‘bugün sen hastasın ben senin işini yapayım’ demeyecek, yani işte yardımcı olmayacak, zulme uğrayan kimseye yardım edecek polis bulunmayacak… Anlamındadır.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-350   ADİL DÜZEN DERSLERİ-180   İstanbul, 31 Mart 2006

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   (Reşat Nuri Erol ve Selahattin Öztürk Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

BİR KÖR GEÇTİ, BİR KÖR DAHA!..

Arif Nihat Asya’nın “Bir kör geçti, bir kör daha, bir kör daha…” şeklinde bir şiiri vardı. 1940’larda bir öğretmen ortaokul öğrencilerine okumuş ve “Şimdi siz bunu anlayamazsınız!” demişti. Bu şiiri şimdi Merkez Bankası Başkanı değişince anladık. Bir farkla. Gelen ve giden başkanlar kör değildir ama gözleri IMF tarafından bağlanmış ve ağızları bantlanmıştır. İktidarların gözleri bağlı olduğu için göremeyen bir başkanı kapıya kadar uğurluyor, diğerini vekil olarak da olsa makama oturtuyor.

MERKEZ BANKASI’NIN GÖREVİ NEDİR?

a) Ülkedeki işsizliği enflasyona sebebiyet vermeden ortadan kaldırmak. Bunun için yapması gereken şudur. İşsizlik artsa piyasaya para sürmelidir, enflasyon olursa çekmelidir. Bunun için elinde araçlar vardır.

1- Mevduat faizini yüksek, kredi faizini düşük tutarsa piyasaya para sürer, aksini yaparsa çeker.

2- Merkez Bankası’nın bankalara uyguladığı mevduat reeskontları düşük tutarsa parayı sürer, yükseltirse çeker.

3- Alacaklarını çoğaltır, borçlarını azaltırsa piyasaya para sürer, aksini yaparsa piyasadan para çeker.

4- Yatırım kredilerini artırırsa parayı piyasaya sürer, azaltırsa piyasadan çeker.

5- Hazineye faizsiz borç verir; artırırsa parayı piyasaya sürer, azaltırsa piyasadan parayı çeker. Bu araçları kullanarak parayı o miktarda piyasaya sürer ki işsizlik ortadan kalkar ama enflasyon olmaz.

Şimdi gözler başarılı başkandadır, işsizliği artırdı ve enflasyon da devam etmektedir. Bu nasıl başarıdır, biri çıksın da bana izah etsin

b) Ülkedeki açlığı işsizliğe sebebiyet vermeden ortadan kaldırmak. Krediyi sırf çalışana verirseniz üretim çoğalır, çalışanlar refah içinde yüzerler, çalışmayanlar açlıktan ölürler. Buna karşılık eğer krediyi tüketiciye yani halka verirseniz bu sefer de halk mevcut stokları tüketir, kimse çalışmaz, ekonomik kriz olur. Merkez Bankası’nın bunu yapmak için elinde imkanlar vardır.

1- Eğer ülkede stoklar fazla piyasa bulamıyor yani mallar satılamıyorsa, halka tüketim kredisini verirsiniz stoklar erir, ekonomi krizden çıkar. Eğer stoklar erimiş, halk mal bulamıyor, alamıyor, pahalılık varsa, bu sefer üreticiye kredi verirsiniz, üretim artar, stoklar oluşur. Demek ki Merkez Bankası iyi kredi politikasını uygulayarak ülkede ne pazar sorunu ne de mal bulamama sorunu bırakır.

2- Yatırım kredilerini çoğaltırsanız üretim olmaz, pahalılık olur. Tüketim kredilerini çoğaltırsanız elinizde mal olur, ama para olmaz, ucuzluk olur, işsizlik olur. Demek ki tüketim ve yatırım kredisini dengede tutarsanız ne işsizlik olur, ne de pahalılık olur. Yanı enflasyon olur.

Giden Merkez Bankası Başkanı ülkede açlık sorununu mu çözdü? Sanki giden başarılı para politikası uyguladı da, gelen de uygulamaya devam ediyor?

c) Merkez Bankası’nın başka bir işi de paranın kısa devre yapmaması yani üretim dışı dolaşmamasıdır. İktisatçı Keynes bunu ‘nakıs istihdamda denge’ ile açıklamıştır. Türkiye’de bir taraftan işsizlik ve açlık ayyuka çıkarken, diğer taraftan borsa tavana vuruyor. Yani, reel ekonomi yerinde sayıyor, ama finans ekonomisi hopluyor. Merkez Bankası’nın görevi reel ekonomi ile finans ekonomisi arasında paralellik kurmaktır. Yani, üretim arttığında borsa yükselmeli, üretim düştüğünde borsa düşmelidir. Merkez Bankası Başkanı bu sorunu mu çözmüştür de başarılı olmuştur? Yeni gelen de onu izleyerek madalya alacaktır.

Bunu başarmak için Merkez Bankası’nın elinde kozlar vardır.

1- Faizi sıfırlarsınız ve negatif hâle getirirsiniz. O zaman para kısa devre dolaşmaktan vazgeçer. Faizi yasaklayarak düşürmezsiniz, Merkez Bankası krediyi faizsiz olarak verir, devlet alacaklarına faiz uygulanmaz. Devlet kendi parasını zaten istediği kadar basıyor. Halktan faiz almaya ihtiyacı yoktur.

2- Ticari kredi yerine üretici kredisini verirsiniz. İşçi çalıştırana kredi verirsiniz, mal stoku yapana kredi verirsiniz, böylece reel ekonomi ile finans ekonomisini beraberleştirirsiniz. Tüketiciye sipariş kredisini vererek de bunu sağlarsınız.

Giden Merkez Bankası Başkanı böyle mi yaptı? Tam tersine reel ekonomi ile finans ekonomisi arasındaki bağı kopardı. Evet, başarılı başkan oldu, çünkü IMF’nin dediklerini tam yaptı. Yeni gelen de aynen devam edeceğim diyerek yerini sağlamlaştırıyor.

d) Merkez Bankası’nın başka bir işi de devleti dış borçtan kurtarmaktır. MB’nın elinde bunun için şu imkanlar vardır.

1- Dış borcu iç borca çevirir. Doları piyasadan Türk Lirası ile alır ve borcunu faizi ile birlikte kapatır.

2- Dış borcu iç borca çevirir. Dolar olarak halktan borç alır, altın olarak borçlanır. Sonunda faizli dış borç iç borca çevrilmiş olur. Hazine değerlerini satarak iç borcunu öder.

3- Para borcunu mal borcuna çevirir. Dış borç verenlerle pazarlık yaparak borcu malla ödemeyi taahhüt eder, halktan Türk Lirası ile aldığı malları teslim ederek borcu kapatmış olur. Bunu kendisi yapmaz, devlete faizsiz TL borcu vererek yaptırtır. Özel sektöre yaptırtır.

4- Borcu iştirake çevirir. Ülkedeki fabrikaların hisse senetlerini TL ile alır, dış alacaklılara dolar karşılığı hisse senedini pazarlar.

Giden Merkez Bankası Başkanı bunları yaptı da başarılı bir başkan oldu!

Gelmekte olan yenisi de aynı şeyleri yapacağı için başarılı olacaktır!..

Merkez Bankası ne yaptı?

1- Türk Lirasını dolar karşısında çok daha değerli hâle getirdi. Evet, bu iyi bir iş ama bu parayı ülke lehine kullanırsanız iyi, kullanmazsanız sadece ihracatı baltalarsınız. Ambarınızda elma var ama yemiyor ve açlıktan ölüyorsunuz. Cenazenizi kılarken çürüyen elmaları da mezarınıza döküyorlar. Merkez Bankası’nın yaptığı iyilik bu tür iyiliktir.

2- Merkez Bankası enflasyonu düşürdü. Merkez Bankası’nın basit para politikası ile para değeri ile enflasyonu paralel tutması gerekir. Enflasyon varken para değeri yükselirse ortada üretim azalması vardır demektir. Bunu başarı değil de, başarısızlık olarak görebiliriz. Hastanın tansiyonu normal ama ağrıları artmış gibi bir şey.

Merkez Bankası bugün ne yapılmalıdır?

1- Merkez Bankası doları 2 YTL’ye birden çıkarmalıdır. Getiren herkesten dolar almaya başlamalıdır.

2- Ondan sonra her hafta 1 kuruş düşürecektir. Doları elli hafta içinde 1.5 YTL’ye düşürecektir.

3- Elde ettiği dolarla hemen dış borçları tasfiye edecektir. Böylece dış borçlar ödenmiş olacaktır. Bütçenin geliri yüzde yüz artacaktır.

4- Devlet bu para ile yatırım yapacaktır. İşsiz ve aşsız insanımız kalmayacaktır. Bunu yapmayı taahhüt eden Merkez Bankası başkanını atayan iktidar Türkiye’yi kurtarabilir.

Hâsılı, Arif Nihat Asya’nın “Bir kör geçti, bir kör daha, bir kör daha…” şiirini her sabah okuyarak avunabiliriz.

Kimse ümitsizliğe kapılmasın. “Adil Düzen” çalışmaları devam ediyor. Allah yakında “Adil Düzen”i iktidar edecek ve bugünkü basınımızın suni başarılırının yerini gerçek başarılar alacaktır.

Ben yanlış mı söylüyorum? Olabilir ama gelin tartışalım. Mezarcı’nın İsa’lığını veya iki kişi öldü diye kuş gribini aylarca tartışıyorsunuz da, bizimle niçin tartışmıyorsunuz? Tartışamazsınız, çünkü söylediklerimi ilkokul talebesi bile anlar ve tasdik eder.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-350   ADİL DÜZEN DERSLERİ-180   İstanbul, 31 Mart 2006

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   (Reşat Nuri Erol ve Selahattin Öztürk Üsküdar’da değerlendirecektir.)

DAHA “BÜYÜKANIT” OLMAK

Kuvvete dayalı Batı yönetim sisteminde önce çok yasaklı kanunlar çıkarırsınız, sonra herkesi suç işlemeye zorlarsınız, herkesin suç dosyasını tutarsınız, sonra istediğinize şantaj yapıp onu sözünüzde gezdirirsiniz. Batı modeli yönetim biçimi budur. Suç dosyaları kabarık olanlar üst görevlere getirilir ve daha kolay şantaj yapma imkanı doğar.

İslâm yönetim sisteminde ise suçluyu baştan önemli görevlere getirmektir. Getirdikten sonra da işledikleri suçları devletin tekeffül etmesidir. Yani, suçlarının cezasını devlet tazmin eder. Bir bucak başkanı gerekli gördüğü takdirde adam öldürme gibi çok ağır suç işleyebilir. Hakemlere gidilir, muhakemesi yapılır, kısasa mahkum edilir. Buraya kadar başkan ile maktul ve yakınları arasında bir ayırım yapılmaz. Ancak, İslâm ceza sisteminde kısas birkaç sebeple diyete dönüşür. Diyet ağır ve hafif diyettir. Diyet miktarı topluluklara göre değişiktir. Her bucağın ayrıdır. Ama hafif diyet 33 yıllık vasat ücret ile ağır diyet de 66 yıllık vasat ücretle ölçülür.

Maktulün mirasçı olmayan yakınları affederse kısas diyete dönüşür. Hata ile kasıt olayı olmuşsa hafif diyet, kastın aşılması ile ağır diyetle karşılanır. Herkesin can, mal, iş ve ırzını koruma hakkı vardır. Savunmada katil olursa kısas yapılmaz, diyete dönüşür. Başkan veya kamu görevlisi görev yaparken görevini yerine getirmek amacıyla adam öldürürse kısas yapılmaz, kamuca diyet ödenir.

Bugün Mesut Yılmaz’a, Necmettin Erbakan’a, Yaşar Büyükanıt’a isnat edilen suçlar, kamu görevindeki takdirlerinden doğan suçlardır. Başbakanlığa yükselmiş, orgeneralliğe yükselmiş bir kimsenin eğer bir suçu varsa, bunu devlet tazmin etmelidir ama o rahatsız edilmemelidir. Çünkü onları o rütbelere yükselten devlettir, suçlu olan devlettir. Onu korumak zorundayız. Yoksa o seviyeye gelen kimse yarın benim hakkımda soruşturma açarlar diye korkarsa görev yapamaz.

Kaldı ki, bu tür suçlamalar hep siyasidir. Korgeneral mahkemeye verilmiştir, orgeneral yapılmasın diye. Çünkü onun işlediği fiil ihalede birleştirme ve ayırma, her gün her zaman kanunlara karşı işlenen bir hileyi şer’iyyedir. Yaşar Büyükanıt aleyhinde dedikodular çıkarıldı. Neden? Genel Kurmay Başkanı olmasın diye. Niye olmayacak? Çünkü Büyükanıt Amerika’ya gitti. Onunla pazarlık yaptılar. Kabul etmedi. Onun için şimdi bunlar yapılıyor. Mesut Yılmaz’a orduyu küçültme ihalesini verdiler. Yapamadı, şimdi Yüce Divanda. Maliye Bakanı’na kamu kuruluşlarını peşkeş çekmeyi ihale ettiler. Yapamadı, şimdi Meclis’te hesap veriyor. Uzanlar’a üç milyar doları transfer ettiler. Seçim barajını geçemedi. Çünkü üç milyarı harcayamadı. Şimdi tarumar edip perişan ettiler.

Şimdi biz ne istiyoruz? Sermayenin emrine girip kurbanlık koyun gibi yaşamayı mı,? Yoksa, ‘ya istiklâl ya ölüm’ deyip bu tür hokkabazlıklara son mu vermeliyiz?

Neler yapmalıyız?

a)      Yaşar Büyükanıt’ı gerçekten büyük anıt yapmak. Biz onu Kara Kuvvetleri Komutanı yapmadık mı? O halde o komutanımızdır. Genel Kurmay Başkanı da yapacağız. Varsa bir suçu, devlet onu tazmin eder.

b)      Genel Kurmay Başkanı, kolordu komutanlığı yapan birinin mahkemesini hemen durdurmalıdır. Mağduriyet varsa, devlet onu giderir. Koskoca kolorduyu onun emrine biz vermedik mi? Onun suçu milletin suçudur. Onu çeker. Orgeneralliğe etki etmemelidir.

c)      Meclis özel af çıkararak eski başbakanların ve eski kuvvet komutanlarının davalarını durdurmalıdır. Kuvvet komutanının itibarını iade etmelidir. Ne Necmettin Erbakan, ne de Mesut Yılmaz mahkemeye gitmemeli, siyasi haklardan mahrum olmamalıdırlar.

d)      Bundan sonra olacak yolsuzlukların önlenmesi için yeni kanuni düzenlemeler olmalıdır.

1-        Yüce divan hakemlerden oluşmalıdır. Hakemler de Meclis’ten seçilmelidir. Hakemlik yapacakları siyasi partiler seçmelidir.

2-        Yüce divanda dava açma yetkisi %5’ten fazla oy alan siyasi parti başkanlarına verilmelidir. Onların dışında kimse yüce divana dava açmamalıdır.

3-        Eski de olsa, milletvekilliği yapan kimseler, emekli de olsalar; profesörler, orgeneraller, valiler, genel müdürler, cumhurbaşkanları ancak yüce divanda yargılanmalıdırlar.

4-        Görev yaparken görevden doğan zararlar varsa onu devlet ödemelidir. Görevden doğan suçlardan mahkum olanların cezaları para cezasına çevrilmeli ve devlet ödemelidir.

Ben bunların içinde yokum, onun için sözlerimi bir tarafsızın sözleri olarak değerlendirin. O zaman dokunulmazlık da kalkar.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3458 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2652 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2620 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2142 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2521 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2539 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2276 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2166 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2165 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2576 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2474 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1978 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2337 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2282 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2419 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2417 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2251 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2435 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2390 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2609 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2427 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3030 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2663 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2978 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2661 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2739 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2945 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3018 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3415 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5466 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3066 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3854 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3702 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3415 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3863 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3827 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4101 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4613 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3008 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3106 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3959 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3816 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2841 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2935 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3944 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7705 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5589 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4167 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3567 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3712 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4727 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4437 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4731 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4656 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4808 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4544 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3389 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4466 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3616 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5161 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3846 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5139 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4999 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4927 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3529 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3471 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3687 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5145 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4198 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5412 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4081 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5261 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4410 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4422 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4565 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4760 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5311 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4114 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5258 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4517 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3836 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4373 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4581 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4107 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4090 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4080 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4537 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5641 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9805 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4639 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3694 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3850 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3354 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3377 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3738 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5694 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4243 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3440 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler