Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 351
BAKARA SÛRESİ 49-53.-AYETLER TEFSİRİ
10.04.2006
1706 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2004...2005...2006

GELECEĞİN  II. KUR’AN  -  V. İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ  KURUYORUZ...

SİZİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ... BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 351

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi       07 - 10 Nisan 2006          Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;   351. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

*TEFSİR SEMİNERİ [Cuma Üsküdar (19.00-21.00);  Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00);  Pazartesi Ümraniye (19.00)]

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Üsküdar ve Ümraniye’de Reşat Nuri Erol tarafından;    diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır...

Hedefimiz; bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, RNE

 

BU HAFTAKİ “ADİL DÜZEN” DERSLERİ 

DİNLERİN GEÇMİŞİ VE GELECEĞİ

Sanayicinin ‘dertleri’ çok, Başbakanda ‘derman’ yok!

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ – 13. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

وَإِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ

يُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ وَفِي ذَلِكُمْ بَلَاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظِيمٌ(49)

وَإِذْ فَرَقْنَا بِكُمْ الْبَحْرَ فَأَنْجَيْنَاكُمْ وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَوْنَ وَأَنْتُمْ تَنظُرُونَ(50)

وَإِذْ وَاعَدْنَا مُوسَى أَرْبَعِينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمْ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِهِ وَأَنْتُمْ ظَالِمُونَ(51)

ثُمَّ عَفَوْنَا عَنْكُمْ مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ(52)

وَإِذْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ(53)

 

وَإِذْ نَجَّيْنَاكُمْ (Va EiÜ NacCaYNAvKuM)  “Sizi necata erdirdiğimizde.”

Allah Hazreti Adem’i yarattı. O zayıf ve cahildi. Ona esmayı, dili, ilmi öğretti.

O gün bu gündür insan cehaletini ve zafiyetini gidermektedir. İnsan bugün Kâinat’ın derinliklerine ulaşmıştır. Oraları bilmektedir. Atomun içine girmiş, ölçmeler yapmaktadır. Birçok âletler ve maddeler üretmekte, göklere açılmaktadır. Bu gelişme Hazreti Nuh’a gelmiş şeriat düzenini kendi vâdisinde oluşturmuştur.

Hazreti Nuh’un kendi soyundan gelen Hazreti İbrahim uygarlığı dünyaya yayma ile görevlendirilmiştir. O zamanlar bugün olduğu gibi üniversiteler, kitaplar, ordular yoktu. Sadece aile eğitimi vardı. Peygamberler de, krallar da soyu takip ediyordu. Hazreti İbrahim büyük oğlu Hazreti İsmail’i Mekke’de bıraktı. Onun soyuna ileride gelecek olan Kur’an’ı ifade edecek Arapçayı oluşturma görevi verildi.

İkinci oğlu Hazreti İshak ve onun oğlu Hazreti Yakub’a ileride gelecek olan Kur’an’ı anlayabilmeleri için insanlığa bir örnek uygulamasını öğretmesi görevi verildi. İbranilerde oluşturulan bu uygarlık yine kendi soylarından olan Hazreti İsa’ya Tevrat uygarlığının Hıristiyanlık uygulaması görevi verilecektir. Doğuya giden Hazreti İbrahim’in hanımı Katura’dan doğma dört oğluna İbahimî esasları yayma görevi verildi.

Kur’an o sayede tüm insanlık tarafından kavranacak ve öğrenilecekti.

İşte, İsrail oğullarının bu görevi yapabilmeleri için o zamanın iki süper gücü ve uygarlığı olan Mezopotamya ve Mısır uygarlıklarını öğretmek için Hazreti Yusuf Mısır’a götürülmüştü.

Orada başlangıçta sarayda istihdam edilen Hazreti Yusuf’un soyu sonraları köleleştirilmiş ve İbranilere eziyet etmeye başlamışlardı. Bu da Allah’ın takdiridir. İsrail oğulları bir kavim olarak ancak Mısır’dan sürülürlerse oluşabilirlerdi. Hazreti Musa sarayda büyüdü. Sonra suç işledi ve kaçtı. Doğuda Medyenlilerin yanında büyüdü. Sonra tekrar Mısır’a gelip İsrail oğullarını oradan çıkardı. Böylece İsrail oğulları Firavun’un zulmünden ve esaretten kurtulmuşlardı. Şimdi 21. yüzyılda Allah İsrail oğullarına bunu hatırlatmaktadır.

مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ (MiN Ali FiRAVNa)  “Firavun’un âlinden.”

Firavun” fer’den gelen bir kelimedir. Fer’ dal demektir. Firavunun soyundan demektir.

Nasıl “Osman oğulları” diyorsak, Mısır’da Firavun soyundan gelen hükümdarlara “Âli Firavun” denmektedir. Sonraları Firavun kral manâsına da gelmiştir.

Kent uygarlığı ilk olarak Mezopotamya’da Sümerler tarafından tesis edilmiştir. M.Ö. 3000 yıllarından önce Hazreti Nuh peygamber gelip şeriat düzenini kurmuştur. Bu uygarlık yerinden yönetimli site uygarlığıdır. Devlet siteler birliği hâlinde oluşmuş, ancak merkezî devlet oluşmamıştır. M.Ö. 2500 yıllarında Mısır’da merkezî uygarlık oluşmuştur. Mezopotamya liberal bir yönetime sahipti. Mısır ise merkezî ulusal devlete dayanan bir sosyal devletti. M.Ö. 1600 yıllarında Hazreti Yusuf Mısır’a götürülmüştü.

M.Ö. 1200’de yani 400 yıl sonra İsrail oğulları Mısır’dan çıkmışlardı.

M.Ö. 300’lere kadar 1000 sene Mısırlılar varolacaklar ve bu tarihlerde Büyük İskender tarafından ortadan kaldırılacaklardı. Hazreti İsa geldiği zaman Firavunların yerini Romalılar almıştı.

İsrail oğulları Mezopotamya’nın kültürüne Mısır kültürünü ekleyerek İbrahimî uygarlığı oluşturacaktır. Bu uygarlık ne Mezopotamya uygarlığına, ne de Mısır uygarlığına benziyordu. Site yönetimi vardı, ama kuvvetli merkezî yönetim de vardı. Merkezî yönetim dış savunmayı yapar, bir de halkın yapamayacağı işleri yapardı. Yani, ekonomi bakımından halkın yapabileceği işleri Mezopotamya usûlü ile halk yapardı. Halkın yapamayacağı işleri ise Mısır’da olduğu gibi devlet yapardı.

Günümüzde Mezopotamya düzeni kapitalizme, Mısır düzeni sosyalizme tekabül eder. İbrani yönetiminde ise Cumhuriyeti devletçilik sistemi ile karşılanır. Halkın yapabileceği işleri Halkçılık ilkesi ile halk yapar, halkın yapamayacağı işleri Devletçilik ilkesi ile devlet yapar. Bu da Kur’an’ın insanlığa öğrettiği düzendir. “Adil Düzen” budur. Sermaye tekeli yoktur. Devletin yaptığını da vakıflar yapar, dolayısıyla devlet tekeli de yoktur.

يَسُومُونَكُمْ (YaSUvMUvNaKUM)  “Size sevmediyorlardı.”

Sevm etmek” damgalamak demektir. Türkçede iftira etmek anlamına gelmektedir.

Onlara farklı muamele yapıyorlardı. Belki de Mısırlıların giydiği kıyafeti giymelerine müsade etmiyorlardı. Bugün biz nasıl askerlerin giydiği elbiseyi giyemezsek, polis kıyafeti ile dolaşamazsak, onlar da Mısırlı asilzadelere mahsus kıyafeti giyemezlerdi. Bu normaldır. Ama İsrail oğulları İsrailli olduklarına dair bir elbise giymek zorunda bırakılırsa, bu kötü olaydır.

Buradan şu anlaşılıyor ki, Mısır’daki İbraniler maddeten sıkıntıda değillerdi. Belki şimdi olduğu gibi zengindiler. Çünkü bir taraftan Mısırlılar gibi devlet işlerinde çalışıyor ve maaş alıyorlardı, diğer taraftan Mısırlıların yapamadığı çobanlığı yapıyor ve servet sahibi oluyorlardı. Maddi bakımdan da her halde işkencelere uğramıyorlardı. Ancak, bu zenginliklerden dolayı Mısırlıların nefretini kazanmışlardı. Mısırlılar onların çoğalmasını istemiyor, yeni doğan erkek çocuklarını kesiyorlar, kızlarını bırakıyorlardı. Yani, onları hor görüyorlardı. “Yesumuküm” deneceği yerde, “Yesumuneküm” denmiş olmasının hikmeti budur. Doğrudan buradaki u sesi mu sesine dönüşmüş olabilir. Tevil yapmadan su’ manâsı da verilebilir.

سُوءَ الْعَذَابِ (SUvEa ELGaÜAvBı)  “Azabın sûu ile azab ediyorlardı.”

“El-Azabu es-Sû’” deneceği yerde, “Sûe’l-Azab” denmiştir. Kötü azab değil de, azabın kötüsü ile sevmediyorlardı. “Sev’et” Türklerin edep yerleri dedikleri yerlerdir. Görünmelerinden utanılacak uzuvlardır. Hırsızlık ve zina gibi suçların vasfıdır. Yani, size utanacağınız cezalar veriyor, sizi aşağılıyor ve utandırıyorlardı.

Tarih boyunca hep sınıflaşma olmuştur. Bu sınıflaşma iki şekilde olmuştur. Şerefli olma üstünlüğüdür. Bir makamı elde etme, ilimde bir rütbe kazanma, zengin olma veya halkın sevgisini kazanma üst sınıfı oluşturur. Bu hayırda yarıştır. Geçiş olmak şartı ile meşrudur. Hindistan’da geçiş olmadığı için makbul sayılmamaktadır. İngiltere’deki lordlar sınıfı da böyledir. Bir de, mesela bir hırsızın veya bir zaninin aşağı sayılması ve halkın altında görülmesidir. Kişilere böyle cezalar verilebilir ama bunun bir topluluğa veya bir sınıfa verilmesi eşrafça hiçbir zaman meşru sayılmamıştır.

Mısır’da İsrail oğullarına böyle bir muamele yapılmaktadır. Hindistan’daki parya, Yunanistan’daki köleler sınıfı böyle bir sınıftır. İslâmiyet’te asker sınıfı üst sınıftır ama herkes asker olabilmektedir.

يُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ (YüÜabBiXUvNa EaBNAEaKuM)  “Oğullarınızı zebhediyorlardı.”

Mısır uygarlığında İsrail oğullarının rolü vardı. Birçok işleri onlar yapabiliyordu. Tarımı Mısırlılar biliyordu, ama hayvancılığı bilmiyorlardı. Bu sebepledir ki Mısırlılar İsrail oğullarından vazgeçmek istemiyorlardı ama onların zenginliklerini de çekemiyorlardı. Bunun için geliştirdikleri sistem şu idi.

Doğacak erkekler kesilecek ve böylece erkeklerin nesli kurutulacak, kadınlar ise Mısırlılar tarafından istifade edilecek. Doğan çocuklar artık Mısırlılardan olacak, böylece melez bir ırk oluşacak, İsrail oğulları böylece asimile edilmiş olacaklardı.

Bu sistem sonraları Marks tarafından komünizmde uygulanacaktı. Çocuk doğar doğmaz kreşe alınacak, kreşte büyüyecek, anasını ve babasını bilemeyecek, akrabalarını bilemeyecek, ulusunu bilemeyecek, ana dilini bilemeyecek, böylece eşitlikçi bir insanlık ortaya çıkacaktı. Mısırlıların İsrail oğullarına uyguladıkları sistemi 20. yüzyılda İsrail oğulları insanlığa uygulayacak ve intikam almak isteyeceklerdi. Sovyet uygulaması bir Firavun uygulamasıdır. İsrail oğullarını Firavunlardan kurtardığı gibi, Allah Sovyet halkını da sosyalist yönetimden kurtarmıştır. Kıyas yoluyla bu kurtuluşu ve nimeti onların da hatırlamaları gerekir.

Burada İsrail oğullarına şu hatırlatılmaktadır ki; şimdi insanlığa uygulamakta olduğunuz bu ahlâksızlık ve aileyi yıkma siyasetinde başarılı olamayacaksınız. İnsanlık sizden kurtulacaktır. İnsanlığa faiz, zina, savaş, vize vesaire uygulamaları ile yaptığınız işkenceler son bulacaktır.

وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ (Va YaSTaXYuvNa NiSAEaKuM) 

“Ve nisalarınızı istihya ediyorlardı.”

İstihya” haydan gelen kelimelerdir. “Kadınlarınızı ihya ediyorlardı” demiyor, “istihya ediyorlardı” diyor. Diriltmeye çalışıyorlardı manâsı çıkabilir. Ancak buradaki manâsı utandırıyorlardı.

Bugün nasıl kadınları zinaya, fuhşa, utanmazlığa, iffetsizliğe itmek için bütün güçleri ile saldırıyorlarsa, o gün de onlara saldırıyorlardı. Erkekler öldürülüyor, kadınlar ise evlilik dışı ilişkilere zorlanıyor ve böylece kendi sulbünden gelen ama kendilerinin olmayan nesil yetiştiriyorlardı.

Belki bugün de İsrail oğulları aynı hayal peşindeler. Erkekleri verecekleri ilaçlarla kısırlaştıracaklar, sonra kadınlarla kendileri ilişki kuracak ve insanlık İsrailli olmayan ama İsraillilerden olma çocuklarla dolacaktır. Bunun bir ön uygulaması olarak, İsrailli olmak için İsrailli kadından doğma olmak gerekmektedir. Yani, diğerleri İsrailli olmayı iddia edemeyeceklerdir. Bugün aileye saldırmalarının hikmeti bu olabilir.

İşte Allah bunlara diyor ki; bakın size böyle yapıldı ama başaramadılar. Siz de şimdi insanlığa yapmak istiyorsunuz ama başaramayacaksınız. Bana hiç kimse bunlar kuruntudur diyemez. Niçin? Faizle sömürerek elde ettikleri servetlerini fuhşu terviç ve aile düşmanlığı için harcıyorlar. Tüm mevzuat ona göre hazırlanıyor, tüm medya bunun için ayaktadır. Başörtüsü kavgası bundan başka ne ile izah edilir?

وَفِي ذَلِكُمْ بَلَاءٌ  (Va FIy ÜAvLiKuM BaLAvEun) 

“Bunda size belâ vardı.”

Bila” bilemekten gelen bir kelimedir. Demir keskin olsun diye törpülersin. Biraz azaltırsın ama sonra o keskinleşir, kılıç olur. Firavun’un bu yaptıkları da İsrail oğullarını keskin hâle getirmek içindi. Sonra ne oldu? O İsrail oğulları Mısır’dan çıktılar, kırk yıl çöllerde dolaştılar. Ama sonra Filistin’e gidip yerleştiler ve İbrani devletini kurdular. Tevrat uygarlığı ile önce Yunan ve Romalıları, sonra da tüm dünyayı uygarlaştırdılar. Bugün de o günkü keskinliği ile tüm dünyayı parmaklarında dolandırmakta, Firavun’un makamında oturmaktadırlar.

Allah bunları onlara hatırlatmakta, bugünkü mazlum insanlık da bilenmektedir. Onlar da kurtulacaklar ve daha büyük uygarlığı yani “Adil Düzen” uygarlığını kuracaklardır.

مِنْ رَبِّكُمْ (MiN RabBiKuM)  “Rabbinizden gelen bir belâdır bu.”

Evet, bu belâ, bu bileme Rabb’inizden gelmiştir. Sizleri bir taraftan yetiştirmek, diğer taraftan Mısır’dan çıkarıp daha büyük imkânları sizlere bahşetmek için Firavun’u görevlendirmişti. Şeytan da böyle görev yüklenmişti. Firavun’un bu zulmü yapmasına Allah izin vermişti. Demek ki, eğer bize bir kötülük geliyorsa, Allah bizim için izin vermiştir. Bize daha iyi hayat için vermiştir. Yolunuzu değiştirin diyor.

Alman ve Japonların başına gelenler sayesinde bugün onlar dünyanın ileri ekonomi gücü hâline gelmiştir. Almanya’ya Müslümanlar akın etmiş ve orada İslâmî cemaatler oluşturmuştur. İslâm uygarlığı onların içine girmiştir. Bu demek değildir ki onlar Müslüman olacaklardır. Ama onlar Hıristiyanlığın aslına bu sayede döneceklerdir. Halk zamanla İslâmiyet’i öğrenecek, bu sayede kendi dinlerini de öğrenmiş olacaklardır.

Birinci ve ikinci dünya savaşlarını İsrail oğulları fitneledi. Ama insanlık büyük gelişmeler kaydetti.

İnsanlık için Rab’lerinden büyük belâ oldu ama sonunda büyük rahmet olmuştur.

عَظِيمٌ(49)  (GaJIyM)  “Azim bela vardı.”

Gerçekten bir kavim için en büyük bela halkın esir alınması, erkeklerin kesilmesi, kadınların ise istifraş edilerek köle bir nesil yetiştirilmesidir. İnsanlık mantığı budur. Bir topluluğu istila edersiniz. Erkekleri toptan kesersiniz, kadınlarla galip devletin erkekleri ilişki kurar. Doğan çocukları köle olarak bırakırsınız. Bir köleler nüfusu ortaya çıkar. Onları istihdam ederek sınıflı bir topluluk oluşturur.

Bir kavim için bundan daha büyük bela olamaz.

İslâmiyet bu amaçlarla savaşı tamamen yasakladığı gibi; kadınların, erkek de olsa çocukların, yaşlıların, din adamlarının kesilmesini yasaklamıştır. Kölelerin birbirleriyle evlenmelerinden doğan çocuk köle olarak kabul edilmiş ama, ana veya babadan biri hür ise çocuk hür olmaktadır. Kölelerin tam kişiliği bulunmaktadır. Azad edilmek suretiyle hürriyete kavuşmaktadırlar. Hattâ mahkeme kararı ile hür olabilecek durumda ise hür edilecek mükatebe müessesesi getirilmiştir.

***

 

وَإِذْ فَرَقْنَا بِكُمْ الْبَحْرَ (Va EıÜ FaRaQNAv BiKuM eLBAXRa)  “Sizin için bahrı ferk etmiştik.”

İsrail oğullarının geçirdikleri devirleri “İz” kelimesi ile ayırarak anlatmaktadır. Burada Enceytu, Ferektu demeyip “Enceynâ” ve “Feraknâ” dendiğine göre, necatın da, denizin yarılmasının da doğal ve sosyal kanunlarla olduğuna işaret etmektedir. Yani, deniz doğal kanunları içinde yarılmıştır.

Şimdiki Süveyş Kanalı gel-git olaylarında denizin altında kalmakta ve çıkmakta idi. Ne var ki buradaki geliş birden olmaktadır. Akdeniz’de ve Kızıldeniz’de kabarma olduktan sonra serbest kalmakla ortada yükselen deniz çökmeye başlayıp dalga oluşturmaktadır. Bu dalgalar harekete başladığı zaman kanal yeri karalar içindedir. Tsunamide olduğu gibi buraya doğru hareket etmektedir. Allah öyle vahyediyor ki, kanal karada iken İsrail oğulları geçiyor. Onları kovalayan Firavun ordusu da öyle hareket ediyor ki, tam kanalın olduğu yere geldiği zaman dalgalar buraya ulaşmış oluyor ve ordu boğuluyor.

İşte buradaki mucize yahut yardım bu saatlere ayarlanmış olmasıdır. Nitekim sonra dalgalar çekilince Firavun’un bedeni görünmüş ve alınarak Mısır’a götürülmüş ve mumyalanmıştır. Mumyası hâlâ bulunmaktadır. Kur’an, âlemlere ibret olsun diye bedenini kurtaracağız dedik diyor. Bu hükümdar Ramses II’dir.

فَأَنْجَيْنَاكُمْ (Fa EaNCaYNAvKuM)  “Sizi inca ettik. Sizi necata erdirdik.”

Necva” kapalı yer demek, gizli toplantılar yapmak demektir. “Necat” da tehlikelerden korunmuş yer demektir. “Necat” fiili, tehlikeden kurtulup emin yere gitmek demektir.

Denizlerde inme olunca karalar ortaya çıkmış, bu esnada gelen İsrail oğulları karadan geçmişler ve kurtulmuşlardı. Biraz geç gelselerdi arkadan Firavun orduları yetişip onları öldürecekti, biraz erken gelselerdi denizde Firavun’un yerine onlar boğulup gideceklerdi. İşte saniyelerle ilgili bu ayarlama Allah’ın takdiri ile olmuştur. Allah bunlara böyle ilham etmiş, onlara da öyle ilham etmiştir.

وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَوْنَ  (VaEaĞRaQNAv EAvLa FıRGaVNa)  “Ve Firavun’un âlini gark ettik.”

Âle” kelimesinde ihtilaf vardır. ‘Firavun’un ailesi midir?’ demektedirler. Oysa onları kovalayan yalnız Firavun’un ailesi değildir, hattâ ailesinden olanlar yoktu bile. Kovalayanlar onun ordusu idi. O halde aile deyince tüm devlet teşkilatıdır. Onun görevli kıldığı kimselerdir. Firavun da o ailenin içine dahildir.

Firavun ordusu burada boğuluyor. Kabaran dalgalar Akdeniz ve Kızıldeniz’den gelmiş, gel-gitten daha yüksek bir şekilde burasını kaplamış, Firavun’u ordusu ile birlikte boğmuştur.

Bu tür yardımlar ve helâkler şimdi de her zaman olmaktadır. Âli İsrail de böyle boğulacaktır demektir.

İsrail oğullarına bunlar hatırlatılmaktadır. Eğer Firavun İsrail oğullarını katılsaydı boğulmayacaktı. Nitekim İsrail Firavunların hükümdarlıkları daha bin sene devam etmiştir. Bugün de İsrail oğulları fitne fücurdan vazgeçip şeriat hükümlerine dönerlerse; faizden, zinadan, savaş kışkırtmacılığından, insanları ahlâksızlaştırmaktan vazgeçerlerse varlıklarını sürdürürler. Yoksa Amerika’daki sömürü sermayesi Yahudileri boğulup giderler, ama İsrail oğulları varlıklarını sürdürürler.

وَأَنْتُمْ تَنظُرُونَ(50)   (Va ENTuM TaNJuRUvNa)  “Ve siz nazar ediyordunuz.”

İsrail oğullaarı kimseye duyurmadan gece çıkmışlardı. Hayvanları ve eşyaları ile yolculuk yapıyorlardı. Çıkmadan önce Mısırlılardan ‘yortumuz var’ diye altın ve süs eşyalarını borç almış, onları kaçırmışlardı. Bunlar bıraktıkları taşınmazların karşılığı idi. Mısır yönetimi istese onlara dağıtabilirdi.

Demek ki bir gün Adil Düzenciler Türkiye’yi terk edip gidecek olurlarsa, mallarını ipotek ederek bankalardan kredi alıp kaçırabilirler. Bankalar da o evlere sahip olmuş olurlar. Uluslararası hukukta siyasi gerginlik olduğu zaman kişisel borçlar kamu borçlarına dönüşür. Nitekim İstiklâl Savaşı’ndan sonra Türkiye’de Türkiye’den giden muhacirlerin taşınmazları gelen muhacirlere bölüştürülmüştü.

İşte bu mal hırsı içinde İsrail oğulları kovalanıyordu. Ulaşsaydılar çiğ çiğ onları yiyeceklerdi. Can havliyle denizi geçtiler ama eğer Mısırlılar da geçseydiler o zaman bu kurtuluşun fazla bir önemi olmazı. Hattâ Mısırlılar boğulmasalardı biraz sonra denizler tekrar çekilecek, Mısır ordusu rahatlıkla geçecek ve onları yakalayacaktı. Ama deniz kapandı ve onlar boğuluyorlar, bunlar da seyrediyorlardı.

Zafer sonunda toplulukların bir haletiruhiyesi vardır. Bu savaştaki haletiruhiye gibi bir haldir. Onlar bu kurtuluş hâlini sefer almışlardı Şimdi yeni safha başlamıştır. Burada o safha anlatılmıyor. Hazreti Musa vahyi alacak ve ilk olarak Sina’da organize olmaya başlayacaklar. Çobanlıkla geçindikleri için şimdilik idare ediyorlardı, ama mevcut olan hayvanları kesip yaşıyorlardı. Buralarda yeteri kadar mera yoktu. Doğuya gidecekler ve orada Allah’ın bereketli kıldığı topraklarda yaşayacaklardı Bu ikinci dönem çıkışla anlatılmaktadır.

Tevrat’ta birinci bölüm ‘tekvin’ olarak, ikinci bölüm ise ‘huruç’ ile anlatılmaktadır.

***

وَإِذْ وَاعَدْنَا (Va EiÜ VAGaDNAv)  “Vaatleştik. Sözleştik.”

Sözleştik, birbirimize randevu verdik. Mısır’dan çıkıştan sonra Sina Yarımadası’ndaki oluşları anlatmaktadır. Bir topluluğun varlığını düzenlemesi için önce kendi içyapısında teşkilatlanması gerekir. Burada bu olay olmuştur. Hazreti Peygamber’de de Mekke’den sonra Medine’de bir örgütlenme durumu vardır.

Örgütlenmenin başarılı olması için göç yani hicret şarttır. Her topluluğun kendine has örfü ve âdeti vardır. Kolay kolay bundan vazgeçemezler. Ancak bulundukları yerden ayrılınca artık o örf işe yaramaz olur. Halkta bir boşluk meydana gelir, ondan sonra yeni düzen kurulabilir.

İnsanlık 20. yüzyılda kendi tarihî geleneğini yıkmıştır. Yönetimde hanedanlıklardan diktatörlüğe, diktatörlükten sonra parti yönetimlerine geçmiştir. Bunlar eski gelenekleri yıkmıştır. “Adil Düzen” için bunlar hazırlık safhasıdır. Kapitalizm ve sosyalizm, siyasi ve mâli güçleri ile mevcut düzeni alt-üst etmişlerdir. Sosyalizmin görevi bu idi. Bir tarlayı ekmeden önce orasını çalıdan, çırpıdan, dikenlerden, yabancı otlardan temizlemek gerekir. Bu temizliği sosyalizm ve kapitalizm yapmaktadır.

Bunun gibi, İsrail oğulları da denizden geçince Mısır geleneklerinden kurtulmuşlardı. Boşlukta idiler. İşte Allah Hazreti Musa ile vaatleşti ve onunla özel proje hazırlandı.

مُوسَى (MUvSAy)  “Musa ile”

Musa” usve olan demektir. “Usve” örnek manâsında, yahut doktor anlamındadır. Berber, operatör demektir. Hazreti Musa insanlığa sosyal operasyon yapmıştır.

Kur’an nâzil olmadan önce meleklerden bir heyet oluşturulmuş ve Arapça olmayan Allah’ın kelamını Arapçaya çevirmişlerdi. Sonra Allah’ın onayı ile Hazreti Muhammed’e tebliğ edilmişti. Melekler yalnız Kur’an’ı Arapçalaştırmadılar, aynı zamanda Arapçayı da Kur’an’ı çevirtecekleri bir dil olarak geliştirdiler.

Bunun gibi, Hazreti Musa Cebrail ile beraber çalışarak Tevrat’ı oluşturmuşlardır.

İnsanın kromozomlarında meleklerle görüşebilecek, onların söylediklerini anlayabilecek, onları görebilecek genler vardır. Bunlar normal insanlarda körleştirilmiştir, çalışmaz durumdadır.

Bugün kromozomlar üzerinde böyle birçok köreltilmiş faal olmayan genler bulunmuştur. Mesela, üçüncü kromozomda Y’nin sahip olduğu genler vardır.

أَرْبَعِينَ لَيْلَةً (EaRBaGIyNa LayLaTan)  “Kırk gece olarak vadelenmiştir.”

Önce bir aylık bir çalışma planlanmıştır. Sonra bu süre “kırk güne” çıkarılmıştır. Otuz gün yılın on ikide biridir. “Kırk” gün ise dokuzda biridir. “Gün” demiyor da “Leyle” diyor. Kırk gece orada kalınmıştır.

Gidiş-geliş hariç 39 gün mesai saatidir. Demek ki mesai saatlerinde gidiş sayılmakta, dönüş sayılmamaktadır. Güneş doğduktan sonra araba ile yola çıkılır. Zevalden sonra dönülür.

Burada bizim öğreneceğimiz şey, bir proje yaparken otuz ile kırk gün inzivaya çekilerek çalışmak, bu arada diğer işleri terk etmek gerekir. İnsan zihni başka işlerle meşgul iken yeni proje üretilemez.  

Biz “Adil Düzen” eğitimi yapacaksak, otuz gün genel olarak “Adil Düzen”i öğrenmemiz gerekmektedir. Sonra da on gün yirmi beş kurumdan birini öğrenebiliriz. Mesela sağlık eğitimini yapabiliriz.

Demek ki kırk günlük bir inziva hayatı ile ancak bir bakanlıkla ilgili proje yapılabilir.

ثُمَّ اتَّخَذْتُمْ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِهِ (ÇümMa itTaPaÜTuMu eLGıCla Min BaGDiHIy)  

“Sonra onun arkasından icli ittihaz ettiniz.”

Burada “Sümme/sonra” kelimesini getirmektedir. Bir de “Min Ba’dihi” diyerek iki defa arka arkaya sonra kelimesini kullanmaktadır. Buradaki zamir kırk geceye gitmiş olabilir. Gece müennes olduğu için cemi müzekker olur. Yani, “kırk geceden sonara siz icli ittihaz ettiniz” denmiş olur. Yahut zamir ile vadeleşmekten sonra denmiş olur. Zamir vadeleşmedeki masdara gitmiş olabilir. “Ben Ahmet’i eve çağırdım ama o bunu iyi karşılamadı” dediğimiz zaman fiile işaret etmiş oluruz ve onu değerlendirmedi diyebiliriz.

Başka âyetlerden bu hususta daha çok bilgi edinebiliriz. Hazreti Musa Sina dağında iken, Hazreti Harun başkanlık yapıyordu. Samiri bir buzağı yaptı ve o ses çıkarıyordu. Hava ile doldurup sıkıştırırsan tulum gibi ses çıkarmaktadır. Samiri de burada bunu yapmıştır. Halkın bir teknolojisini kullanmış ve buzağı cesedine ses çıkartmıştı.

Icl” buzağı demektir. İnsanlar tanrıyı bir resimle temsil etmişler, heykelle ifade etmişlerdir. Tarihte ilk yapılan ve tanrıyı temsil eden kadın heykelidir, buna ‘kıbele’ denmektedir. Kadın tanrı değil, kadın gibi insanlara merhametli tanrıyı ifade etmektedir. Rahman gibi bir addır ve şekilleşmiş ifadedir.

İnsanlar daha sonra bizzat ineği mabud yapma dalâletine gitmişlerdir. Hindistan’da hâlâ inek mukaddestir. Yahudilerde de böyle olmuştur. Daha sonra kurban olarak ineği kesmeyeceklerdir.

Allah Musa’ya kitap öğretirken, onlar da icl üzerinde duruyorlardı. Şeytanın işi daima bu olmuştur. Bir şeyi sabote etmek için onun karşısında halk için başka meşgale ortaya koyar.

Icl” kelimesinin başka bir manâsı aceleciliktir. Tevrat’ın getireceği düzenin yanında acele ıslahat yapmaktır. Bir zamanlar Millî Görüşçü olan AK Partililerin “Adil Düzen”i bırakıp da aceleden faizli ve zinacı bir düzende AB’ye girmekle Türkiye’yi kurtaracaklarını sanmaları böyledir.

وَأَنْتُم ظَالِمُونَ(51)   (Va EaNTuM JAvLiMUvNa)  “Siz zalim iken.”

Icli edindikleri için zalim olmadılar. Zalim oldukları için icli edindiler.

Şeriat zalimlerin işlerine gelmez. Onlar şeriat dışında bir düzen olmasını isterler.

Bugün İsrail oğullarının dünyaya saldığı şeriat düşmanlığı buradan gelmektedir. Din düşmanlıkları buradan gelmektedir. Çünkü, eğer Tevrat ve Kur’an hükümleri uygulanacak olursa, o zaman onların yani kapitalistlerin ve sosyalistlerin dünyayı sömürmeleri ve ezmeler sona erecektir.

Bunun için insanları tanrıya değil de heykellere ve mezarlara taptırmaktadırlar.

Bugünkü zalimler de insanları ıcla yani çağdaş buzağılara taptırmaktadırlar.

Faizli sistem ıcldir. Ürettiğiniz malı hemen satmak zorundasınız, yoksa faizi gün gittikçe biner ve artık kârla satamazsınız. Zina da ıcldir. Şimdilik geçici olarak zevk alır, ama nikah gibi ileride semeresini alacağı ilişki kuramaz. Bugün insanlık zulüm içindedir. Bu zulmü yapanlar İsrail oğullarındandır.

Kur’an onlara hitap etmektedir. O zaman yaptıklarına benzer işleri şimdi insanlığa yapmaktadırlar. Zalim oldukları için yapmaktadırlar. Mesela insanlığa musallat ettikleri komünizmin felsefesi aileyi, mülkiyeti, ulusu ve dini inkâr eden zulüm felsefesidir.

***

ثُمَّ عَفَوْنَا عَنْكُمْ (ÇumMa GaFaVNa GaNKuM)  “Sonra sizi afvettik.”

Mağfiret emek ile affetmek arasındaki fark nedir?

Mağfirette suçun cezasını çektirmemektir. Suç baki kalır ama cezası çektirilmez. Cezası affedilir. O suçu işlemiş ve cezasını çekmiş gibi olurlar. Çünkü mağfirette örtme vardır.

Oysa, afta dipten taraş etme, kesme sözkonusudur. O suç hiç işlenmemiş kabul edilir. Cezayı af değil de, suçu af vardır. Birinde sicilinde kayıtlı kalır, diğerinde ise sicilinden de silinir.

İsrail oğullarının o günkü ıcli ittihaz etme suçları affedilmiş ve o suçu işlememiş muamelesini görmüşlerdir. Bugün de İsrail oğulları 500 senedir ıcli ittihaz etmiş, hem kendilerini hem de insanları maddeye taptırmış, şer’î değerlere arşı savaş açmışlardır. Bugün işledikleri suç o gün işlediklerinden daha da büyüktür. Ama yine de Allah onlardan bunu affedecek ve insanlık içinde görevlerini kıyamete kadar sürdüreceklerdir.

مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ (MiN BaGDi ÜAvLiKa)  “Bunun arkasından.”

Icli ittihaz etmiş olmalarının arkasından sizi affetmiştik. “Nim Ba’de et-Taam/ Yemeğin arkasında uyu” dersek, yemek yedikten sonra uyu demek olur. Burada taam zarftır. “Min Bag’de et-Taam” da zarftır.

Min” teb’iz ve tayin içindir. Günü gelince affettik demektir.

“Sümme” de tehiri gösterir. Biz sizi günü gelince affettik anlamına gelir.

Icli ittihaz ettiklerinde hemen affetmedi ama tevbe ettikten sonra zamanı gelince affetti.

Bugünkü İsrail oğullarını da hemen affetmeyecek, tevbe edenler tevbe edecekler ve onlar affedilecek, tevbe etmeyenler ise Babil zulmü, Roma zulmü gibi zulme uğrayacaklardır. İsrail oğullarına Allah’ın bu tebliği ulaştıktan sonra kendilerine mühlet verilecek, tevbeleri istenecektir.

Nitekim, Kur’an’ın nâzil olduğu zamanda da Medine Yahudilerine bu tebliğden sonra zaman verilmiş, ama tevbe etmeyenler Medine’de kılıçtan geçirilmiş, kadın ve çocukları esir edilmiştir. Hayber fethinde öyle olmuştur. Sonra İspanya’dan sürülmeleri de öyle olmuştur.

Allah onlara doğrudan doğruya hitap edip tevbe etmelerini istemektedir.

لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ(52)   (LaGalLaKuM TaŞKuRUvNa)  

“Şükredersiniz diye affettik.”

Lealle” kelimesi bir beklentiyi ifade eder. “Li Teşkürûn” derseniz, şükretmeniz için affettik, yani şükretmenize imkan vermek için affettik demek olur. “Li Teşkürû” der, yani “Nun”u hazf ederseniz, şükrediniz diye affettik demiş olursunuz. Yani, şükür emrini yerine getiriniz diye affettik.

Lealleküm Teşkürûn”u Türkçeye iki şekilde çevirebiliriz. Şükredesiniz diye affettik, şükrediniz diye affettik. Şükretmenizi istediğimiz için affettik, yahut zaten kendiniz şükredesiniz diye affettik demek olur.

Her iki manâsıyla bize verilen haber aftan sonra onların şükredecekleridir. Şükretmişler ki sonra arz-ı mev’uda ulaşmışlardır. Yahut arz-ı mev’uda ulaştıkları için şükretmişlerdir.

Bugünkü İsrail oğullarının hiç olmazsa bir kısmı afv olunacaklar Ve onlara şükredecekleri imkanları da verilecektir. Kur’an’da bildirildiğine göre; İsrail oğulları bugünkü dağınıklıktan kurtarılacak, mev’ud arzda bir araya getirileceklerdir. Kıyamete kadar varlıklarını sürdüreceklerdir.

İsrail oğullarının ilimde ileri olacakları Kur’an’da bildirilmiştir. Nitekim bugünkü büyük ilmî inkılâpta İsrail oğullarının büyük başarıları olmuştur.

Şunu tekrar edelim ki, şükür hamd gibi lisanî ve kalbî bir duygu değildir. Şükür amelîdir.

***

وَإِذْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ (Va EiÜ EAvTaYNAv MUvSAv eLKiTAvBa) 

“Hani Musa’ya Kitabı vermiştik.”

Burada “Kitab” marifedir. Hazreti Musa’ya verilen kitap Tevrat’tır. Bunun en büyük nimet olduğu daha yukarıda belirtilmiştir. Şimdi şu sorulabilir:

-Peki, Tevrat Kur’an’dan daha mı büyük nimettir ki öyle denmektedir.

Buna şöyle cevap verilir:

-Kur’an tüm insanlara nimettir. Orada tafdil yoktur. Oysa Tevrat İsrail oğullarına gönderilmiştir. İçinde nâsa hidayet vardır, ancak asıl hitap edilenler onlardır. O çağlarda bugün olduğu gibi ulaşım olmadığı için fiilen onlara has olmaktadır. Oysa Kur’an döneminde tüm insanlara ulaşıldığı için belli bir kavme has değildir.

وَالْفُرْقَانَ (Va eLFuRQAvNa)  “Ve Furkan’ı”

Burada “Ve Âteynâ el-Furkane” denmemiş, “Âteynâ” kelimesi iade edilmemiştir. Dolayısıyla buradaki “Furkan” Tevrat’la verilen furkandır. Bu da Tevrat’a göre içtihattır.

Eski dinlerde kıyas yoktu  ama içtihat vardı. İçtihat uygulamada alınan karardır. Mahkemeler furkandır. Çünkü onlar hakkı zulümden tefrik etmektedir. Bakara Sûresi’nde ise “Ve Enzelnâ el-Furkane” denmektedir. Orada Tevrat, İncil ve Kur’an’dan ayrı olarak inzâl ettik denmektedir. Bu üç kitaptan ayrı kitaptır. Furkan, Purkan, Burkan ve Buda kelimeleri ile ifade edilmiştir.

لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ(53) (LaGalLaKuM TaHTaDUvNa)  “Hidayet edersiniz.”

Bundan önceki âyette “Lealleküm Teşkürûne” denmiştir. Burada da “Lealleküm Tehtedûne” denmiştir. “Şükretmek”, amel etmek; “Tehtedûn” de doğru amel etmek demektir.

Sadece amel yeterli değildir, yararlı amel yapmak gerekmektedir.

Böylece Allah İsrail oğullarına Kur’an’da yapmaları gerekeni hatırlatmaktadır.

Kur’an nâzil olduğu zaman vahiy vardı. Kur’an’ı uygulamada mü’minlerin İsrail oğullarına ihtiyacı yoktu. Oysa şimdi durum değişiktir. Artık melek gelmiyor, vahiy yok, aramızda peygamber yoktur. Dolayısıyla kendi gücümüzle III. bin yıl uygarlığını kurma durumundayız. Şimdi mü’minler onlarla dayanışma durumundadır. Onların da kitapları bugün uygulanacak durumda değildir. Kur’an’da onlara inen vahiyden yararlanmak zorundadırlar. Birbirimize dayanışarak bugünkü zulümatı defedeceğiz. Bizim önerimiz şudur.

Dünyada büyük dinler ve Yahudilik vardır. Bunların hepsi İbrahimî dinlerdir. Hak dinlerdir. III. bin yıl uygarlığını, yani “Adil Düzen”i bu beş din kuracaklardır. Bu dinler şu ilkelerle “Adil Düzen”e katkıda bulunacaklardır. Bu beş din mezheplere ayrılacak, bunlardan hak mezhepler yaşayacak, bâtıl mezhepler tarih olacaklardır. Din olarak ise beş din yaşamaya devam edecektir.

a)      Bütün dinler kendi kitaplarını ve fıkıhlarını müsbet ilmin verilerine göre yorumlayacaklardır. Müsbet ilme aykırı bir anlayış olmayacaktır. Müsbet ilmin ulaşamadığı yerleri vahye dayalı olarak aydınlatacaklardır.

b)      Bütün dinler birbirini hak olarak tanıyacak, hakkı kabul eden herkes hangi dinden olursa olsun mü’min olacak ve cennete gidecek, hakkı reddeden herkes hangi dinden olursa olsun kâfirdir ve cehenneme gidecektir. Dinler birbirlerini tekfir etmeyecektir.

c)      Dinler sadece barış içinde dâvet edecek, asla zor kullanmayacaklardır. İlim, ekonomi ve siyasetle barış içinde ama tahakküm etmeden birlikte herkes kendine düşen hizmetleri yapacaklardır. Yasama ilmin, yürütme ekonominin, yönetme siyasetin, eğitim ise dinin olacaktır.

d)      Bu beş din dayanışma içine girerek dünyanın sorunlarını çözecek ve III. bin yıl uygarlığını sunacaklardır. Tarihte bütün uygarlıklar dine dayalı olarak doğmuştur. III. bin uygarlığında da yol gösteren ve öğreten dinler olacaktır. Bu dinler birbirine dayanarak “Adil Düzen” olarak sorunlarını çözeceklerdir. Dinler kendilerini bu çözümleri ile gösterecektir.

Kur’an İsrail oğullarına hitap ederek buna dâvet etmektedir. Diğer dinlere de örnek vermektedir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-351   ADİL DÜZEN DERSLERİ-181   İstanbul, 07 Nisan 2006

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   (Reşat Nuri Erol ve Selahattin Öztürk Üsküdar’da değerlendirecektir.)  

 

Sanayicinin ‘dertleri’ çok, Başbakanda ‘derman’ yok!

Başbakan Tayyip Erdoğan işadamlarına hitap ederek dedi ki; “Siz istediniz, KDV’yi %18’den % 8’e indirdik, siz istediniz Kurumlar Vergisini %33’ten %20’ye indirdik. Hâlâ teşekkür bile etmiyorsunuz!..”

Bu ifadede kaç tane hata vardır?

1.                      Önce, vergi ancak kanunla konur ve kanunla kaldırılır. Hükümetlerin vergi azaltma veya vergi çoğaltma yetkisi yoktur. Hükümet Meclis’in kendisine verdiği vergi toplama yetkisiyle elde ettiği imkânları kullanır ve kendisine verilen görevleri yapar. Kur’an vergi nisbetlerini kendisi belirlemiş ve hükümetlere sadece bunları toplayıp harcama imkânını vermiştir. Meclis de vergilerin toplanması ve nisbetlerin uygulanması hükümlerini koyabilir. İslâmiyet’in etkisi ile Batı’da ihtilaller olmuş ve “vergide kanunilik ilkesi” konmuştur. Anayasada “vergi kanunla konur” dendiği hâlde, Bakanlar Kurulu kararı ile vergi azaltılıp çoğaltılıyor! Enflasyon dolayısıyla buna mecbur olunmuş veya bahane edilmiştir.

2.                      Sonra, vergi ulusun ve ülkenin yani devletin yararına ise yükseltilir ve düşürülür. İşadamlarının yararına ve isteklerine göre vergi yükseltilmez ve düşürülmez. Oysa, Sayın Başbakan bunu işadamlarının isteklerine göre yapmıştır. Eğer bu iş ulus ve ülke yani devlet unutularak sadece oy almak için yapılıyorsa, o zaman işadamlarının istediğini değil halkın istediklerini yapması gerekir. Oysa o işadamları istedi diye bir şey yapıyor. Yani, bu siyaset halkın oyunu da getirmez.

3.                      Vergilerden dolayı ülke ve ulus mustariptir... Halk mustariptir, çünkü KDV’yi o ödüyor... İşadamları mustariptir, çünkü iş yapamıyorlar... Devlet mustariptir, devamlı bütçe açığı vardır... Ülke mustariptir, ülkede yatırım yapılamıyor... Hasta ıstıraplar içinde durmadan inlemektedir... Siz işadamlarından başkasına kulak vermediğiniz için sadece onlarını iniltisini dinliyorsunuz. Hasta tedavi istiyor. Şeker hastasına şekerli sütlaç veriyorsunuz. Şikayeti devam ediyor, inilti sesleri geliyor; “Ne diye inliyorsun, şekerli sütlaç verdim ya!” diyorsun. Hasta kendisine neyin yaradığını bilse hastahaneye gelmez. Sen doktor olarak onun hastalığını iyileştirecek ilaç vermedin. Sonuç; hasta inlemeye devam ediyor...

4.                      Bir araba çarpmış ve birçok arızalar yapmışsa, bütün arızaları gidermeden sadece bir tekerleği değiştirmekle, fren balatalarını değiştirmekle araba yürümez. “Sen şimdilik bununla idare et de, diğerlerini sonra yaparım!” deseniz de, araba sizi dinleyip yürümez. Böyle bir-iki kalemdeki iyileştirme, KDV’yi %18’den %8’e indirmek işadamlarına yaramıyor, çünkü piyasa hareketlenmedi. Şikâyetleri devam ediyor. O halde bu şikâyetlerinde onları haksız bulmak son derece yanlıştır.

5.                      Başbakan, “Kusura bakmayın, siz beceriksizsiniz!” diyor. Bir topluluğa ‘siz beceriksizsiniz’ demek bir şey ifade etmez. Çünkü topluluk beceriksiz olamaz, yöneticileri beceriksiz olur. Mevzuat ve sistem halkı beceriksiz hâle getirir. Yöneticiler beceriksizse halk ne yapsın?

O halde ne yapılmalıdır?

1- Bir “Vergi Islah Yüksek Kurulu” kurulmalıdır. Siyasi partiler bu kurula ilim adamlarını üye olarak vereceklerdir. AK Parti 7, CHP 4, MHP 2, DYP 2, ANAP 2, HDP 1, GP 1, SP 1 üye vermelidir. Kurul başkanını başbakan atamalıdır. Bu Yüksek Kurul, vergi mevzuatını sıfırdan ele alıp bugünün şartlarına ve Türkiye’nin imkânlarına göre düzenlemeli, kanun üzerinde ordunun da görüşü alınıp Meclis’ten geçirilerek kanunlaştırılmalıdır. Hükümetlerin vergiler üzerinde oynaması tamamen kaldırılmalıdır. Hükümetlerin kanun hazırlama metoduna son verilmelidir. Anayasadaki ‘kuvvetler ayrılığı ilkesi’ göstermelik olmaktan çıkarılmalıdır.

2- İşi kanun yapmaz, kanunu uygulayan hükümet de iş yapmaz; işi yapacak olan halktır. Halk organize olmadıkça işler yapamaz. Halkı ya sermaye organize eder, ya da devlet organize eder. Türkiye’de halkı organize edecek bir sermaye oluşmamıştır. Halkı devlet organize ederse sosyalizm olur ki, dünyada bu alanda yapılan uygulama başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Türkiye şimdilik millî varlıklarını peşkeş çekerek bu durumdan uzaklaşmak istemektedir. Çıkmaz yollardadır. O halde iş başa yani halka kalmıştır ve halkı mevzuat organize etmelidir.

3- Türkiye’de iş adamlarını resmen toplayan odalar vardır. Her şeyden önce bu odalar ‘tekel’dir. Sonra, bu odalar meslekî kuruluştur. Ülkenin değil, halkın değil de; sadece işadamlarının çıkarını düşünürler. Bunların yaptıkları iş; yalandan da olsun inleyip, ‘ah vah’ edip hükümetten birşeyler kopartmadır. “Odalar Yüksek Kurulu” oluşmalıdır. Odalar Yüksek Kurulu, odalar ve sendikaları birleştirerek halkın oluşturacağı meslekî kuruluşlar oluşturulmalıdır. Bu kuruluşların yöneticilerini işadamları değil, tüm çalışanlar seçmelidir. “Çoklu Sistem” olmalıdır. Tek sanayi odası, tek ticaret odası, tek mühendisler odası, tek baro gibi antidemokratik “tekel” örgütlenme yerine, çok mesleki kuruluşlar oluşturulmalıdır. Mesela TÜSİAD, MÜSİAD ve ASKON bunlardan biri olmalıdır.  Bunlar bütçeden pay almalıdırlar. İşadamları çalıştırdıkları işçi sayısı ile orantılı olarak söz sahibi olmalıdırlar.

4- Eskiden kamu ekonomiye sadece vergi ile katılırdı. Bugün ise vergiden önce olan etkiler vardır. Bunları şöyle sayabiliriz.

a) Para politikası vergiden daha önemli bir etken olmuştur. Çünkü enflasyon yoluyla vergi masrafsız tahsil edilebilmektedir.

b) Krediler vergiden daha önemlidir. Çünkü kredi kişilere sağlanan güçtür. Tekellere kredi verilince tüm ulus onların kölesi hâline getirilmektedir. Hele üretim dışına verilen kredi Keynes’in dediği gibi nâkıs istihdamda denge oluşturur. Bu durumda insanların bir kısmı sefahat içinde, diğer kısmı sefalet içinde yüzüp gider.

c) Faizler de ekonominin bozulmasında vergiden çok çok fazla roller oynar. Çünkü faiz sermayenin halktan aldığı vergidir. Faiz, bir kısım insanların halkı soyması, adeta canını almasıdır. O zaman halkın devlete vergi verme imkânı kalmaz.

d) Vergi günümüzde yarar bakımından dördüncü sırada yer almıştır. Zarar bakımından da birinci sıradadır. O halde, artık bütün bunların birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.

Yapılacak iş nedir?

Yine bir yüksek kurul, yani “Merkez Bankası Yüksek Kurulu” kurulmalıdır. Yine bu kurul demokratik olarak kurulmalıdır. Bunlar para politikası, kredi politikası, meslekî kuruluşların düzenlenmesi ve vergi politikası üzerinde mevzuatı hazırlayacaklar, Merkez Bankası’nı yöneteceklerdir. Merkez Bankası Başkanı’nı Meclis seçmelidir. Divanı muhasebat buraya bağlanmalıdır. Meclis hükümetini bunlar aracılığı ile gözetlemelidir; denetlemelidir demiyorum.

Sayın Başbakan Erdoğan, “Adil Düzen” işte budur. “Adil Düzen” ilâhi düzen ve sistemdir. O’nun düzeni dışında çözüm yoktur. Kur’an ve müsbet ilim böyle diyor. Siz bunları duymuyor, görmüyor, okumuyorsunuz; biz sizi bizden saydığımız için üzülüyoruz.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-351   ADİL DÜZEN DERSLERİ-181   İstanbul, 07 Nisan 2006

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   (Reşat Nuri Erol ve Selahattin Öztürk Üsküdar’da değerlendirecektir.)

DİNLERİN GEÇMİŞİ VE GELECEĞİ

İnsanlık dört ana kuruluşa mâliktir; ilim, din, ekonomi ve yönetim.

İlk ortaya çıkan kuruluş “din”dir. İnsanlık avcılık dönemine geçince, kadınlar ve çocuklar avlanmaya katılamadılar, onlara avcılığı öğreten din adamları evde kaldılar, mağaralarda resimler çizerek avcılık ve diğer dersleri verdiler. Erkekler ise ava gittiler ve birlik sağlamak için bir başkana tâbi oldular. Böylece avcılık döneminde din ile yönetim birbirinden ayrıldı. Sonraları ekonomi yönetimden ve ilim dinden ayrıldı.

Bugün bu dört kurum ayrı ayrı kurumlar olarak vardır.

Dinde sevgi, ilimde tartışma, ekonomide pazarlık, yönetimde ise güç düzenleyici unsurdur.

Kuvvetler ayrılığı ilkesi içinde ilim yasamayı, ekonomi yürütmeyi, siyaset yönetmeyi, din de eğitimi üstlenmiştir. Bugünün en önemli sorunu lâiklik sorunu, yani, dinin düzen içindeki yeri sorunudur. Bu sorunu çözmek için dinlerin geçmişini ve geleceğini ilmen ele almak gerekmektedir.

DİNLERİN GEÇMİŞİ

Din madem insanlığın ilk müessesesidir, din diğer kurumları çıkarmıştır. Dinin Hazreti Adem’den başlayarak günümüze kadar incelenmesi gerekmektedir. Yalnız bu incelmeyi ikiye ayırmamız gerekir. Nasıl insanın hayatında iki devre varsa, insanlıkta da işte öyle iki devre vardır.

Çocukluk devresi ile yetişkinlik devresi olmak üzere insanlığın iki devresi vardır.

Kur’an nâzil olmadan evvel insanlık çocukluk devresini yaşıyordu. Peygamberler vahiy yoluyla öğrendiklerini halkına öğretiyor ve böylece evrim oluyordu. O zaman bugün olduğu gibi okullar ve iletişim imkânları olmadığı için eğitim aile içinde yapılıyordu. Peygamberler ve krallar aile eğitimi ile yetişiyordu. Hanedan yönetiyordu.

Kur’an’dan sonra ise insanlık rüşt yaşına ulaştığı için vahiy kesildi. Yani, peygamber ve kitap gelmeyecek, insanlık artık reşit delikanlı gibi kendi kendisini yönetecektir. Yeni imkânlar aile ekolünü yetersiz bıraktığı için krallık da ortadan kalkmış, yerine halk yönetimi yani demokrasi gelmiştir.

O halde dinlerin geçmişini incelerken iki devreye ayırmamız gerekmektedir. Kur’an öncesi dinler ve Kur’an sonrası dinler. Bu objektif tasniftir, sübjektif bir görüş değildir.

KUR’AN ÖNCESİ DİNLER

Kur’an öncesi dinler; Hazreti Nuh’tan önceki dinler, Nuh uygarlığı dinleri, Hazreti İbrahim’in oğullarının oluşturduğu dinlerdir. Bunlar Yahudilik, Hıristiyanlık, Brahmanizm ve Budizm’dir. Bir de sonradan İslâmiyet’i getirecek olan Araplar vardır.

a)       Hazreti İbrahim zamanında iki uygarlık vardı. Mısır ve Mezopotamya uygarlıkları sözkonusudur. Hindistan’a da Mezopotamya uygarlığı M.Ö. 2500 yıllarında ulaşmıştı. Çin’e M.Ö. 2000 yıllarında varmakta idi. Hazreti İbrahim büyük oğlu Hazreti İsmail’i Mekke’ye yerleştirdi. Onun görevi ileride nâzil olacak Kur’an’ın dilini oluşturmaktı. Bu dil Arapçadır ve şöyle oluşmuştur. Mekke tüccarları Mezopotamya ile Mısır arasında çöl ticareti yapıyorlardı. Uygar halk çöle gidemediği için bu ticareti yalnız bunlar yapıyordu. Arap tüccarlar bu sayede iki uygarlığı da öğrenmişlerdi. Ancak çöl hayatı bu uygarlığa uygun olmadığı için Araplar uygarlaşmadan devam ettiler. Arap tüccarları bedevilere uygarlığı anlatırken Mısır’dan veya Mezopotamya’dan aktarılan kelimeleri kullanamıyorlardı. Çünkü bir şeyi gösterebilirsen yabancı kelimeyi kullanabilirsin. Arap tüccarlar zorunlu olarak bedevilerin dili ile uygarlıkların kavramlarını aktarabiliyordu. Böylece Araplar uygarlaşmadan ve Arapça bozulmadan, yabancı kural ve kelimeleri almadan, kendi kelime ve kuralları ile uygarlığı ifade edecek seviyeye yükseldiler. Kur’an geldiği zaman, Arapça bütün uygarlığı ifade edecek seviyede en ileri bir dildi ve bu ileriliğini bugün de korumaktadır.

b)       Hazreti İbrahim’in ikinci oğlu İbrahim’in ırkından olan kadından doğmuştur. Oğul Hazreti İshak’tan, Kur’an’dan önce Kur’an uygarlığını göstererek anlatacak bir örnek uygarlığın ortaya çıkarılması istenmiştir. Bu görev Hazreti İshak’ın oğlu Hazreti Yakup’un ailesine ve aileden ortaya çıkan İsrail oğullarına vermiştir. İsrail Hazreti Yakup’un ikinci adıdır. Hazreti İbrahim insanlık için ilmi dinden ayırdı, insanlığı akılcılıkla eğitti. Hazreti Musa şeriatı yani yönetimi dinden ayırdı ve akıl yoluyla yönetilmesini öğretti. Hazreti Davut ekonomiyi dinden ayırdı, insanların çalışmayı ve kazanmayı lâiklik ilkesi içinde yapmalarını öğretti. Lâiklik kavramının yerleşmesi için Tevrat’ın hükümleri yalnız İsrail oğullarına uygulandı, başka kavimler Yahudiliğe dâvet edilmediler.

c)       Sonunda Hazreti İsa geldi ve dini ilim, yönetim ve ekonomiden ayırdı, Tevrat ve İncil’i tüm insanlığa teşmil etti. Böylece bin yılı aşkın bir dönemde Kur’an’ın getireceği düzene hazır zemin hazırlanmış oldu. Artık insanlık Kur’an’ı anlayabilecek seviyeye çıkmıştı.

d)       Hazret İbrahim’in Katura isminde üçüncü eşinden dört oğlu olmuştu. Hazreti İbrahim bunlara mirastaki paylarını vererek doğuya gitmelerini emretti. Batıdaki yerler diğer iki oğluna aitti. Onlara ise Hindistan ile Çin’i vermiş, onlar orada görevli kılınmışlardır. Onlar Hindistan’a gittiler ve orada Brahmanizm’i yani İbrahimizmi kurdular. İsrail oğulları benzeri kendilerini üst sınıf kabul ettiler. Buda gelişti ve batıda Hazreti İsa’nın yaptığını yaptı, Brahmanizm’i genelleştirdi. Kast sınıfını ortadan kaldırdı. Bu din de Çin’de gelişti.

Böylece bütün dünyada Kur’an anlaşılacak hâle geldi. Çinlilerin bir felsefesi vardır, bu Çin Seddi’nin dışına çıkmama ilkesidir. Bu ilke Hazreti İbrahim’in buralar size ait değildir sözünden anlaşılmaktadır.

Görülüyor ki, Kur’an indiği zaman yani peygamberliğe son verilirken, artık nakil değil de akılla düzenleme dönemi tamamen dinlerin çabaları ile mümkün olmuştur. Peygamberler insanlığı lâikleştirmek için adım adım değişik kollardan faaliyet göstermişlerdir. Bu konuyu kapatmadan önce bir hususa daha işaret etmemiz gerekir.

Kur’an inmeye başladığı zaman dünyada dört büyük güç vardı. Doğuda Çinliler en parlak zamanlarını yaşıyordu. Kâğıt ve barut gibi buluşları ile Romalılardan ileri idiler ve Budizm’i temsil ediyorlardı. İran’da Sasaniler vardı, Romalılarla yarış hâlinde idiler. Bunlar Brahmanizm’i temsil ediyorlardı. Orta Asya’da Göktürkler büyük bir imparatorluk hâlinde tek tanrılı dine sahiptiler ve Şamanizm’i temsil ediyorlardı. Batıda ise Bizans imparatorluğu vardı, Hıristiyanlığı temsil ediyordu.

Demek ki dinlerin her biri sayesinde kendi sahaları içinde büyük uygarlıklar oluşuyordu.

İşte Kur’an bu zamanda Arapça olarak inmiştir. Arapça uygar halkın dili değildir. Halkı da en geri durumda idi, henüz devlet aşamasında bile değildi. Son peygamber Hazreti Muhammed’e verilen görev, insanlığa Kur’an’ı ulaştırarak Budizm, Brahmanizm, Hıristiyanlık ve Yahudilik dinleri ile Çin, Hint, Türk ve Roma uygarlıkları arasında barışı sağlayarak barış düzeni yani İslâm düzenine insanlığı kavuşturmaktır.

KUR’AN’DAN SONRA DİNLER

Kur’an’dan önce adım adım yenilikler yapılıyor ve insanlık mistik hayattan müsbet hayata doğru götürülüyordu. Kur’an insanlara içtihat ve icmayı öğreterek vahyi sona erdirdi. Artık bir daha peygamberler gelmeyecekti. Bundan sonra Batılıların rasyonalizm ve pozitivizm dedikleri bir dönemin tutucularıyla savaşı başlayacaktı.

İlim ile tutuculuğun çarpışması bugüne kadar sürmüştür. Bu mücadeleyi kısaca hatırlayalım.

a)       Müsbet ilmin ilk zaferi Hendek Savaşı’nda olmuştu. Mekkeliler Medine’de gelişmekte olan İslâmiyet’in Mekke’nin üstüne çıkmakta olduğunu hissetmeye başlamışlar ve bu hareketi söndürmek için büyük bir ordu hazırlamışlar, Mekke civarındaki kabilelerle anlaşmışlar, Medine içindeki Yahudilerle işbirliği yapmaya başlamışlardır. O zamana kadar Arabistan’da kalelerle savunuluyordu. İranlı Selman’ın önerisiyle Medine çevresinde hendek kazıldı. Araplar o güne kadar bilmedikleri bir engelle karşılaştılar, hava şartları bozuldu ve dağıldılar. Düşmanla işbirliği yapmış olan Yahudiler konusunda Hazreti Peygamber hakemlere gitti. Hakemi onlar seçtiler. Hakem de erkeklerin öldürülmesi, kadın ve çocukların esir edilmesine karar verdi. Sonunda karar acımadan infaz edildi. Bu infazın etkisiyle artık ne Yahudiler, ne Mekkeliler, ne de diğer Arap halkı böyle bir ihanet denemesine girişemediler. Sonra Mekke fethedildi, Arabistan fethedildi ve fetihler devam etti. Müsbet düşünce mistik düşünceye galip gelmişti.

b)       Müslümanlar Cebel-i Tarık’ı geçerek Fransa’nın kapılarına dayandılar. Fuatiye Meydan Muharebesi oldu. Müslümanlar yenildiler. Yenilmeseydiler şimdi Avrupa Müslüman olacak ve Amerika fethedilmeyecek, Avrupa’daki ateist uygarlık oluşmayacak, kapitalizm ve sosyalizm olmayacaktı. İnsanlık orta çağda yaşayacaktı.

c)       Müslümanlar doğuda Çin sınırlarına dayandılar. O zamanın en güçlü devleti olan Çin büyük bir ordu ile Müslümanların üzerine yürüdü. Kırgızistan’ın Talas vadisinde karşılaşan iki orduda Müslümanların yenmesi için bir ümit yoktu. Eğer Çinliler galip gelseydi, bugün biz Budist olacak ve insanlık orta çağa bile girmemiş olacaktı. Ama Çin ordusunda bulunan Türkler cephe değiştirdiler ve böylece müsbet düşünce mistik düşünceye galip geldi. Kur’an uygarlığının yayılmasına böylece zemin hazırlanmıştır.

d)       Önemli ve büyük bir savaş da Malazgirt’te olmuştur. Bizans ordusu Müslümanların yayılmasına son vermek için doğuya doğru Alpaslan’a saldırmaya gitmiş ve çok üstün bir güçle İslâm ordusunu imha edecek durumda idi. Bu böyle olsaydı Ortadoğu bir Hıristiyan ülkesi olacak ve orta çağın karanlık dönemi böylece bugün de sürüp gidecekti. Orada da Bizans ordusunda bulunan Türkler cephe değiştirdiler, İslâm ordusu galip geldi ve yine müsbet düşünce diğer düşüncenin üstüne çıktı.

e)       Müslümanlar Viyana’ya kadar gittiler. Viyana’yı fethetselerdi Avrupa şimdi Müslüman olacak, bugünkü kapitalizm ve sosyalizm uygarlığı ortaya çıkmayacak, sanayi devrimi gerçekleşemeyecek, müsbet ilimler bugünkü seviyeye çıkmayacaktı. Ama orada da yine Türkler cephe değiştirdiler, Kırımlılar Batılıların tarafına geçtiler. Böylece Osmanlılar yenilmeye başladılar. Bu gidişata paralel olarak bugünkü sanayi devrimi gerçekleşti. Demokratik ve lâik düzen ortaya çıktı. İnsanlık açısından hanedanlık ve dinlerin dadılığı son bulmaktadır.

f)        Önemli bir dönüm noktası da Sakarya Meydan Muharebesi’dir. Eğer Sakarya savaşını kazanmasaydık, bugün Türkiye’nin %99’u Müslüman değil, Hıristiyan olacaktı. Azgın kapitalizm ve sosyalizm dünyaya hükümferma olacaktı. Şimdi ise dünya yeniden Türkiye merkezli dindar uygarlığa doğru yol almaktadır.

Görülüyor ki, Kur’an’dan sonra insanlık hep rasyonalizme doğru gitmiştir. Batı’daki ateizm bile rasyonalizmin perçinlenmesi ile Allah tarafından geliştirilmiştir. Ateist rejimler denenmiş ve insanlığa saadet getirmediği anlaşılmıştır.

DİNLERİN GÜCÜ

Dinler zayıf doğarlar, zulme uğrarlar, savaşta yenilirler ama uygarlıkta yenerler. İslâmiyet’in doğup gelişmesi istisna edilirse, Kur’an’dan sonra tüm gelişmeler böyle olmuştur.

a)       Hıristiyanlık ortaya çıktığı zaman dünyanın dev bir imparatorluk vardı, tüm Akdeniz’e hakimdi, bu da Roma İmparatorluğu idi. O kadar büyümüştü ki, yönetim bakımından ikiye ayrılmak zorunda kalmıştı. Hıristiyanlığa karşı savaşmış ve tarihin en büyük zulmünü yapmıştı. Sonunda imparatorluk Hıristiyanlığı kabul ederek bu sefer Hıristiyanlık adına zulme başlamıştır. Güç dine karşı yenilmiştir.

b)       Bu arada Türkler Arap Müslümanları ile savaşırken Müslümanlığı kabul etmiş ve ondan sonra İslâm âleminde lider kavim olmuşlardır. Yine güç dine teslim olmuş, yahut dinle güçlenmişlerdir.

c)       Bu arada Cermenler Batı Roma’yı yıktılar ama kendileri Hıristiyan oldular. Böylece Batı Roma’da dine bağlı devletler ortaya çıktı. Doğu Roma’da ise devlete bağlı din ortaya çıktı.

d)       Germenler Katolik, Türkler de Müslüman olmaya başlayınca, ortada eriyip gitmemek için Slavlar Ortodoks olup Bizans’ı güçlendirdiler.

e)       Sonra dünyada Moğollar ortaya çıktı. Şamanist olan bu devlet doğuyu batıyı istila etti ve Cengiz Han yönetiminde dünyanın en büyük imparatorluğunu kurdular. Cengiz Han ölünce imparatorluk dörde bölündü. Her biri bugünkü Çin kadar büyük imparatorluk idi. Ne var ki Çin’deki hakim güç Budist oldu. Hindistan, Orta Asya, Doğu Avrupa ve Ortadoğu’da hakim olan devletler Müslüman oldular. Burada da güç dinlere teslim olmuştur.

f)        En son sosyalizm ateizmle dünyanın yarısından fazlasına hakim oldu, ama mağlup oldu. Solcular ancak dinlere taviz vererek varlıklarını koruyabildiler. Ateizmi dünyaya yayan Yahudiler, kıtaları fethetmek için Hıristiyan papazlarını oraya götürüp kilise yapmak zorunda kalmışlardır.

Demek ki, dinerin maddi güçleri hemen hemen hiç yoktur. Devletleri yenilir ama, kendileri galip gelir. Yenen devlet yendiği devletin dinini kabul eder. Dinlerin geleceğini ele alırken bu tarihî gelişmeleri göz önüne alarak değerlendirmemiz gerekir.

 

DİNLERİN GELECEĞİ

Tarihî gelişmelere bakarak dinlerin geleceği hakkında ilmî sonuçlara varabiliriz. Meseleyi iki şekilde ele alacağız. Önce genel olarak ele alacağız. Ondan sonra Yahudilik, Hıristiyanlık, İslâmiyet, Budizm ve Brahmanizm dinleri hakkında ayrı ayrı görüşlerimizi beyan edeceğiz.

GENEL OLARAK DİNLERİN GELECEĞİ

Dört büyük din ve Yahudilik ilâhi dinlerdir. Allah onlara tarihte ayrı ayrı görev vermiştir. Bugün de yeni uygarlıkta kendilerine düşen görevlerini yüklenecek, varlıklarını ve etkinliklerini sürdürmeye devam edeceklerdir. Vahiy bittiği için, yeni kitap gelmediği için yeni dinler ortaya çıkamayacak, ayrıca bu dinler de varlıklarını yitirmeyeceklerdir. Mezheplerle ayrılırlar ama dinler daima         İbrahimî din olarak kalırlar.

a)            Dinler yok olmayacak ama, bu dinlerdeki mezhepler arasında çıkacak yarışta ancak müsbet ilmi benimseyen mezhepler varlıklarını sürdürecekler, diğerleri elenip gideceklerdir. Herkes kendi kitabını müsbet ilmin verileri ile yorumlayacak ve tevil edecek, çağımızın sorunlarına öylece çözümler üretecektir.

b)           Büyük din ve mezhepler ile Yahudiler bu hak dinleri tanıyacak, birbirlerini cehenneme göndermeyeceklerdir. Hangi ırktan veya dinden olursa olsunlar, mü’minler cennete, kâfirler cehenneme gideceklerdir. İnancı hakim kılacaklardır. Dinler arası düşmanlık kalkacak, dinler arası barış ve dayanışma ortaya çıkacak, küfürle, cehaletle, fitneyle, fesatla ancak bu sayede savaşma imkânı bulunacaktır.

c)            Dinler lâik olacaklardır. Bu demektir ki, dinler birbirleriyle savaşmayacak, birbirini tekfir ve tahkir etmeyecek, bunun dışında dinler doğrudan siyasetle, ilimle ve ekonomiyle uğraşmayacaklardır. Dinler çözümler üretecek, kişileri yetiştirecek, onları ilimde, siyasette ve ekonomide serbest bırakacaklardır. Nasıl inşaat malzemesi üretenler malzemelerini kim alırsa ona starlar ve inşaata karışmazlarsa, dinler de yetiştirdikleri kişileri serbest bırakacak, onlar istedikleri ekonomik, siyasi ve ilmî faaliyette bulunacaklardır. Hattâ kâfir olacaklar, zalim olacaklar, fasık olacaklar ise olacaklar, dinler onları gözetlemek ve cezalandırmak gibi bir vazife ile muvazzaf olmayacaklardır. Buna lâiklik diyoruz. Tabi ki dinerle de halkı yetiştirme ve insanlığa doğru yolu gösterme hususundaki yetkilere de ilim, siyaset ve ekonomi güçleri karışmayacaktır. Dengeli yani adil düzen içinde herkes kendi işini yapacaktır.

d)           Tarihte iki tür uygarlık gelip geçmiştir: Hak uygarlıkları ve kuvvet uygarlıkları. Hak uygarlıkları insanlığa şeriatı ve yönetimi öğretmiştir. Kuvvet uygarlıkları da sanayi ve ekonomiyi öğretmişlerdir. Bu uygarlıklar peş peşe gelmişlerdir. Dinlerin dışında geçmişte adil şeriat ve yönetimi getiren bir felsefe olmamıştır. Bugün insanlığın düştüğü düzen krizine de ancak dinler çözüm bulacaklardır. “Adil Düzen” budur. Dinler bunu ancak her din kendi çözümlerini üretirken diğer dinlerle işbirliği yaparak ve dayanışarak gerçekleştireceklerdir. Bütün Hak dinlerin ortak yönlerini tesbit edip onların çevresinde birleşeceğiz. Ayrıldığımız hususlarda her din ve mezhep kendi çözümlerini insanlığa sunacaktır. Bütün diner halkını buna göre  eğitecek, böylece hem birlik hem de farklılık ortaya çıkacaktır.

Demek ki, dinler geçmişte olduğu gibi gelecekte de maddi güçle değil, manevi güçle sorunları çözerek hakim olacaklardır.

ÖZEL OLARAK DİNLERİN GELECEĞİ

Bu hususta tarihî gelişmelerin yanında Kur’an’ın bildirdikleri ile tahminlerde bulunacağım.

a)        İsrail oğulları bundan sonra da varolacaklardır. Dinleri de Yahudilik olacaktır. Bugünkü İsrail devletinin bulunduğu topraklar onların olacaktır. Batı Şeria ve Gazze de onların topraklarıdır. Filistinliler oradan çıkarılıp başka yerde yerleştirilebilir, başka yerde bir devlet kurabilirler. Orası onların arz-ı mev’ududur. Kimse onların elinden bunu alamaz. Ancak Yahudilerin sayıları bir devlet olmaya müsait değildir. Toprakları Müslümanların garantisinde olacaktır. Kendi iç işlerinde tamamen serbest olacaklardır. Dünyada dağılmış bulunan Yahudiler orada toplanacaklardır. Dünya ile ilişkileri devam edecektir. İlmi faaliyette yine onlar ileride insanlığa hizmet edeceklerdir. Uluslararası ticarette de onlar önde olacaklardır. Amerika’daki faizli Yahudi sermayesinin sonu gelmiştir. Ya yaptıklarından vazgeçerler ve İsrail’de yerleşirler, ya da yok olup giderler.

b)       Hıristiyanlar Avrupa ve Amerika’da hakim olacaklar, kuvvet uygarlıklarını onlar götüreceklerdir. İncil’de şeriat olmadığı için Hıristiyanlıkta kuvvet uygulamaları kolaydır. Kuvvet uygarlığı en güçlü olduğu zaman, şeriat ve yönetim uygulamaları buhranda olur. Hıristiyanlar arasında çöküş başlamış olur, kurtuluş için Müslümanlarla Hıristiyanlar birleşerek yeni Hak uygarlığını oluştururlar. Hak uygarlık zirvede iken ise kendileri kuvvet uygarlığını uygularlar.

c)        Eğer Hıristiyan ve Müslümanlar birleşmezlerse, doğudaki Budizm ve Brahmanizm devreye girer, Moğollar gibi buraları istila eder ve bunların birleşmelerini sağlar. Demek ki, doğu dinlerinin de siyasi görevleri devam etmektedir. Bu iş daha çok Budistlere yüklenmiş durumdadır.

d)       Hinduların gelecekteki rolü sınıflar arası mücadelede düzenleyici rol oynamalarıdır. Sınırsız bir dünya düzenini Müslüman ve Hıristiyanlar kuramamış olurlarsa, Hindistan kast sistemi düzenini kurabilir. Şimdilik yakın bir tarihte böyle bir tehlike görülmüyor.

Coğrafi Bakımdan Dinlerin Dağılışı

Gelecekte her yerde her dinden insan bulunacaktır. Hıristiyan ve Müslümanların olmadığı ülke olmayacaktır. Budist ve Hinduların da istedikleri yerde yayılma ve yaşama hakları olacaktır. Ancak her yerde hakim bir din de olacak, hattâ mezhep olacaktır.

a)        Güney ve Kuzey Amerika ile Avrupa’da Hıristiyanlık hakim olacaktır.

b)       Afrika, Ortadoğu, Orta Asya, Avustralya ve adalar ülkesinde İslâmiyet hakim olacaktır.

c)        Çin, Kore ve Japonya’da Budizm hakim din olacaktır.

d)       Hindistan’da Hindu dini hakim din olacak, yani kalabalık olacaklardır.

Devletler lâik olacak, resmi dinleri olmayacak, dinler devlet içinde sayıları nisbetinde yer alacaklardır. Yani, bugünkü gibi dışlanmış bir din olmayacak, devlet içinde aktif rol alacak ama bütün mezhepler çoklu sistemle yer alacaklardır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

İSTANBUL İNSANLIK DİLLER VAKFI

PROJESİ

 

Ana Konu

İstanbul Belediyesi 20 000 dönümlük bir yer üzerinde kurulacak “İstanbul Diller Vakfı” projesine ormanlık bir saha tahsis edecektir. Bunun 10 000 dönümü üzerine kooperatif demontabl ve sade 10 000 villa koyacaktır. Bundan temin edeceği meblağ ile diğer 10 000 dönüm üzerinde her katında 10 daire bulunan 10 katlı 100’er dairelik 10 apartman koyacaktır. Her katta ayrı dil konuşan 10’ar hâne yerleştirilecektir. Apartmanın altında birer mala-mal marketi açacaktır. Yeryüzünün 1000 yerinden gelen mallar Türkiye’de pazarlanacak mallarla takas edilecektir. Bunun geliri ile bu katlarda oturanların geçimleri sağlanacaktır. Bunlar dünya dillerinden Türkçeye, Türkçeden de kendi dillerine tercümeler yapacaklardır. İlk olarak dünyadaki dini kitaplar Türkçeye çevrilecek, Kur’an’dan başlayarak diğer kitaplar o dillere çevrilecektir. Sonra ortak müsbet ilim metinleri oluşturularak dünyanın bütün dillerine çevrilecektir.

Orman Villaları

Orman içinde her 1000 metre kareye birer villa konacaktır. Villa zemin yani toprak tahribatı yapılmadan çakılacak direkler üzerine konacaktır. Üzerine sökülebilen iki katlı 64 metrekare üzerinde oturan ahşap villa oturtulacaktır. Bunun maliyeti 15 000 dolar civarındadır. (Bak Ek-1) Arsa parası da 15 000 dolar olarak alınacaktır. Bir villa 30 000 dolardır. Elektrik, su, yol ve gaz 10 000 dolar olarak hesaplanır. (Bakınız Ek-2)

40 000 dolara karşılık kârsız dünyaya pazarlanacaktır.

 

Villaların Bedeli

Villalar ülke içinde ve ülke dışında 40 000 dolar karşılığı verilecektir. Kooperatife 40 000 dolar yatıran bu villalardan birinde kirasız oturma hakkına sahip olacaktır. Kişi istediği zaman villayı boşaltarak 40 000 dolarını alacaktır. Biz de istediğimiz zaman 40 000 dolarını vererek villayı boşaltmasını isteyebileceğiz. Kendisine tahsis edilen yerin ormanlık vasfında bir eksilme olursa, kişi onu da tazmin etmeyi taahhüt eder. Düştükten sonra kalan bedel ödenecektir. Mülkiyet kooperatifte olabilir yahut ormandan kiralanmış olur.

 

Villaların Pazarlanması

Villalar aşağıdaki şekilde pazarlanacaktır.

a)      Dışarıda yaşayan Türklerden on ortak bulan tüzel veya özel kişiye marketimizin Türk mallarını orada satma, oradan da Türkiye’ye malları gönderme yetkisini vereceğiz. Orada onu “temsilci” yapacağız. O da fark almayacaktır.

b)      Din adamları bu vakfa Kur’an tebliği olduğu için Allah rızası için yurt içinde veya dışında ortak bulacaklardır. Kendilerine çıkan neşriyattan satmak üzere kitaplar göndereceğiz, ondan kâr edeceklerdir. Ayrıca  tercüme edilecek eserler bunların oyları ile seçilecektir.

c)      Haftalık dergi çıkarılacak ve bu faaliyetler orada yer alacaktır. Her ülkeden bir televizyonla anlaşıp bu derginin reklamı yapılacaktır. Dergi baskı maliyetinin dört misli ile abonelere satılacaktır. Biri baskı, biri yazı, biri dağıtım, biri de televizyonun tanıtma bedeli olacaktır.

d)      İnşa edilen villalara Türkiye’de ve dünyada seçilecek kişilere bir defaya mahsus olmak üzere bir ay konaklama imkanı sağlanacaktır. Devre mülk olarak da kullanabilirler. O zaman her biri beş bin dolarla katılmış olur.

Komisyon farkı alınmayacaktır.

 

Dil Blokları

Bloklar 1000 metrekare üzerinde oturacaktır. Her katta 10 daire ve iki dairelik sosyal yeri olacaktır. Her katın ayrı asansörü olacak, ancak o kattan ve zemim ile çatı katından çağrılabilecektir. Zemin ve çatı katından çağrıldığında yalnız o katta duracaktır. Bodrum katı garaj ve sığınak mahiyetinde olacaktır. Zemin kat mala-mal marketi olarak dizayn edilecektir. Birinci kat market işletme bürosu olacaktır. Üst kat ise bloğun ortak sosyal faaliyetleri için ayrılacaktır.

 

Kat Sakinleri

Dünyada 2500 civarında dil vardır. Ancak bunların çoğu birbirinin aynıdır. Mesela, Azeri ile Anadolu Türkçesi aynıdır. Kırgızca ile Kazakça aynıdır. Bunları tek dil olarak alacağız ve yeryüzünde 1000 dil kabul edeceğiz. Türkiye’ye 12 dil düşmektedir. Buraya kimler yerleşecektir? Her dilden on aile gelip yerleşecektir. Buraya yerleşecek olanlardan istediğimiz; evli olmaları, hangi dil adına geliyorlarsa ana dilleri olmalıdır. Yaşlı iseler yanlarında küçük çocukları olmalıdır. Okuma-yazma bilmeleri gerekir. Türkiye’de kendi dillerinin derslerini kendi aralarında yapacaklar, ayrıca Türkçe öğreneceklerdir. Bir de Matematik ve Klasik Arapça öğrenimini yapacaklardır. Başaramayanlar ülkelerine gönderilecek, orada temsilcimiz olacaklardır. 10’dan fazla aile baş vurduğu takdirde seçme yapılacaktır. Yaş göz önüne alınacaktır. Her yaşta insan olsun istenecektir. Yanlarında bulunduracakları çocuk veya anne-babaların sayısı, tahsili ve kendi dilindeki bilgiden imtihan olunacaklardır. 

 

Kat Sakinlerinin Geçimi:

Dört çeşit market işletilecektir.

a)      Esnaf Marketlerini kişiler kendi getirdikleri malları burada satarlar. Bedellerini kendileri alırlar. Bunlar mağazaya kira öderler.

b)      Konsinye Market. Kişilere yer verilecektir. İsteyen getirip onlara mal bırakabilecek, satışa %10 ekleyeceğiz. %4’u satanın olacak, %4’ü kira karşılığı olacak, %2’si de genel hizmete ait olacaktır. Kira payını onlara bırakabiliriz.

c)      Mala-Mal Marketi. Kişilere birer kredi tanınacak, o kadar malı o kredi ile satın alıp konsinye olarak markete koyarlar. Bu mallar karşılığında müşteriye işletme senedi verilir. İşletme senedi ile marketten başka mal alırlar. Para almazlar.

d)      Elektronik Markette mal örnekleri markete konur, müşteriler malları görürler beğenirler, bedelini ödeyerek satın alırlar. Kooperatifin ulaşım imkanları ile müşterilere ulaştırılır.

Bunun dışında yaptıkları tercümelerde telif hakları olacaktır. Kitaplar satıldıkça telif paylarını alacaklardır.

Bu işleri yapabilmemiz için Belediyeden talep ettiklerimiz nelerdir?

a)      Belediye 20 000 (yirmi bin) dönümlük arazi temin edecektir. Bu arazi ormandır ve ormanlık vasfı korunacaktır. Çevre kirliliği olmayacaktır. Kimse bunun için bedel talep etmeyecektir. Belediye satın alır da koyarsa, Kooperatif bu bedeli demir cinsinden borçlanacak ve ödeyecektir. Ödeyemezse belediye vakfa el koyar.

b)      Belediye arazinin altyapısını yapacaktır. Elektrik, su, kanalizasyon, telefon ve gaz sağlanacaktır. Belediye bu ve satın aldığı arsa bedeli karşılığı marketlerdeki satıştan elde edilecek %4 kira payının yarısını alacaktır.

c)      Belediye bu kooperatiflere ortak olacak ve denetimini sürdürecek, kamu güvencesini vermiş olacaktır.

d)      Belediye yapılacak binaların ruhsatlarını verecek ve imar harçları ile de katılacaktır.

 

Vakıf ve Kooperatif:

Tercüme ve telifle ilgili akarlar ve ticaret vakfa ait olacaktır. Villalar ve marketlerin işletilmesi ile ilgili hususlar Kooperatiflere ait olacaktır. Lojmanlar için ayrı, marketler için ayrı kooperatif kurulacaktır. Lojman sakinleri marketler kooperatifinin üyeleridir. Vakıf Yönetimi aşağıdakilerin temsilcilerinden oluşur.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerde oy alan partilerden her bir %10 oy için bir Temsilci atar. Partiler oylarını birbirlerine kullandırabilirler. Ayrıca Villalar Kooperatifi 2, Marketler Kooperatifi 2, Yayın Kooperatifi 6 üye atar. Bunlar vakfın yönetim kurulunu oluşturur. Vakfın tüm sözleşmelerini bunlar hazırlar. Başkanı Belediye Başkanı atar ve alır. Başkan oturumları yönetir, sözleşmeleri uygular.

 

Vakıf Hakemleri:

Başkanın dışındaki bütün yönetim kurulu üyeleri hakemdirler. Ayrıca her yönetim kurulu üyesi bir hakem atar. Taraflar birer hakem seçerler. Baş hakemi hakemler seçerler. Başkan hakemi atamayanın yerine hakem atar, kendisi hakemlik yapamaz. Kooperatif ve vakıflar içerisindeki tüm nizalar hakemler yoluyla çözülür. Başkan dahil bütün uygulayıcı yetkililerin kararlarına uyulur. Mağdur olanlar her zaman hakemlere giderek mağduriyetlerini giderirler. Hakem kararları temyiz edilebilir. Kesinleşen hakem kararlarına uymayanlar ortaklıktan çıkarılırlar. Türk vatandaşı olsun olmasın, ortaklar aleyhine herkes hakemlere gidebilir.

Not: Bu önerimize ilave üç sayfalık “Villa Projeleri”ne, www.akevler.org’dan ulaşılabilir.

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3547 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2728 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2695 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2221 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2590 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2611 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2354 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2243 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2248 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2662 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2544 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 2050 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2407 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2364 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2493 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2328 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2499 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2462 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2682 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2513 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3125 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2745 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 3070 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2731 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2815 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 3019 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3239 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3101 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3522 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5602 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3618 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3148 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3950 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3806 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3550 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3953 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3911 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4202 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4749 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3079 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3188 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 4060 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3942 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2925 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 3022 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 4037 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7866 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5722 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4269 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3654 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3800 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4835 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4556 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4832 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4758 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4902 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4645 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3469 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4570 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3690 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5265 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3917 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5253 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5112 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 5024 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3611 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3539 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3753 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5268 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4278 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5524 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4158 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5363 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4605 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4488 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4649 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4845 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5414 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4186 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5349 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4601 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3917 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4466 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4669 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4185 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4163 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4143 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4616 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5731 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9982 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4718 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3758 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3921 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3412 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3430 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3797 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5782 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4342 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3488 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler