Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 522
ŞÛRÂ SÛRESİ TEFSİRİ - 25-28.AYETLER
8.08.2009
1030 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 42 YILDIR ÇALIŞIYOR....2007...2008...2009

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜNYA DÜZENİ 522

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜNYA DÜZENİ YENİ BİR MEDENİYET PROJESİDİR.”

Haftalık Seminer Dergisi             08 Ağustos 2009                      Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 522. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00-21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI;

BARIŞ VE SAVAŞ DEVLETLERİ

LAİK MÜSLÜMAN VE ERDOĞAN

***

*İŞLETME SEMİNERLERİ; 69. SEMİNER

Her Hafta PERŞEMBE akşamları; Adres: EMİNEVİMKısıklı Cad. No: 36  Altunizade - Üsküdar / İSTANBUL  Tel: (0216) 444 36 46

ZEKÂT.. ZEKÂT..

***

3G ve sağlığımız

Faizsiz sistem faizli sistemi nasıl yener?

Reşat Nuri EROL

***

 

ŞÛRÂ SÛRESİ TEFSİRİ - 10

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

حم(1)عسق(2) كَذَلِكَ يُوحِي إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ(3) لَهُ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ ((4تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْ فَوْقِهِنَّ وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْأَرْضِ أَلَا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ(5) وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ أَولِيَاءَ اللَّهُ حَفِيظٌ عَلَيْهِمْ وَمَا أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَكِيلٍ(6) وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنْذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ(7) وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَهُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِنْ يُدْخِلُ مَنْ يَشَاءُ فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمُونَ مَا لَهُمْ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ(8) أَمْ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ فَاللَّهُ هُوَ الْوَلِيُّ وَهُوَ يُحْيِ المَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ(9) وَمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِنْ شَيْءٍ فَحُكْمُهُ إِلَى اللَّهِ ذَلِكُمْ اللَّهُ رَبِّي عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ(10) فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنْ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ(11) لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ(12) شَرَعَ لَكُمْ مِنْ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ يُنِيبُ(13) وَمَا تَفَرَّقُوا إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمْ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ أُورِثُوا الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَفِي شَكٍّ مِنْهُ مُرِيبٍ(14) فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَقُلْ آمَنْتُ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنْ كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمْ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ(15) وَالَّذِينَ يُحَاجُّونَ فِي اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مَا اسْتُجِيبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ(16) اللَّهُ الَّذِي أَنْزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْمِيزَانَ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَرِيبٌ(17) يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَا وَالَّذِينَ آمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَا وَيَعْلَمُونَ أَنَّهَا الْحَقُّ أَلَا إِنَّ الَّذِينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَفِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ(18) اللَّهُ لَطِيفٌ بِعِبَادِهِ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْقَوِيُّ العَزِيزُ(19) مَنْ كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ وَمَنْ كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤتِهِ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ نَصِيبٍ(20) أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُمْ مِنْ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللَّهُ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ(21) تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِ لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الكَبِيرُ(22) وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِ لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الكَبِيرُ(22) ذَلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ قُلْ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى وَمَنْ يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ(23) أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَإِنْ يَشَأْ اللَّهُ يَخْتِمْ عَلَى قَلْبِكَ وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ(24)

 

وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُو عَنْ السَّيِّئَاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ(25) وَيَسْتَجِيبُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَزِيدُهُمْ مِنْ فَضْلِهِ وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ(26) وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ وَلَكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَاءُ إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ(27) وَهُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنشُرُ رَحْمَتَهُ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَمِيدُ(28)

وَ  (Va)  “Ve”

Bundan önceki cümle fiil cümlesi idi. “Allah hakkı tahakkuk edecektir.” denmiştir.

Bundan sonraki cümle ise hâl cümlesidir. “Hüve” zamiri Allah’a racidir, cümle de Allah’ın hâlidir. “Allah bâtılı mahveder ve hakkı tahakkuk edecektir.” dedikten sonra; “O (Allah) kullarının tevbelerini kabul edecektir.” denmektedir. Seyyiatın çoğunu da affedecektir. Böylece Allah “Adil Düzen” geldiğinde neler olacağını bildirmektedir.

Tarihî gelişmeleri ele alalım.

Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’u fethetmesi ile Birinci Kur’an Uygarlığı zirveye ulaşmıştı. Fetih aynı zamanda bugünkü Avrupa uygarlığının doğmasının başlangıcı olmuştu. Birinci Kur’an Uygarlığı ömrünü doldurmuştu.

Yalnız Birinci Kur’an Uygarlığı’nın ömrü sona ermiyor, aynı zamanda peygamberli uygarlık sona eriyordu. Birinci Kur’an Uygarlığı, peygamberli uygarlıkların sona erdiğini ortaya koymuştu, ama Birinci Kur’an Uygarlığı peygamberli uyarlıktı.

İşte, Osmanlılarla yalnız Birinci Kur’an Uygarlığı sona ermiyordu, aynı zamanda peygamberli uygarlığı sona erdiriyordu. Yani bu dönem insanlık açısından mistisizmden rasyonalizme geçiş dönemidir. Bu özelliğiyle tarihte tek olacaktır. Bundan önce böyle bir dönem olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Çünkü insanlık artık mistisizmden pozitivizme geçecektir. Bu sebepledir ki Kur’an bizim çağımıza özel olarak bakmaktadır.

Tarihin hiçbir döneminde yirminci yüzyıldaki gibi böyle bir ateizm modası olmamıştır. İnsanlığın pozitivizmi ve rasyonalizmi kavrayabilmesi için önce ateizm ile tanışması gerekmektedir. İnsanlık beşyüz yıldır tanrısız bir dünya üzerinde düşünmüş ama başaramamış, bu arada akılcılık üzerinde çok ileri egzersizler yapmıştır.

Yirminci yüzyılın ilk yarısında ateizmin şampiyonu Siyonizm dinleri yeryüzünden kaldıracağını sanmış ve İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra zaferini ilan etmiştir. Ne var ki yirminci yüzyılın son yarısında bu çabasının boşa çıktığını görmüştür.

Bugün neredeyiz?

Bugün insanlık dinleri yenemeyeceğini anlamıştır.

Elli senedir din düşmanlığı bırakılmış, şeriat düşmanlığı yapılmıştır. Ancak son senelerde bu çabanın da işe yaramadığı anlaşılmıştır.

İşte bu âyette bugün şeriat düzenine karşı direnenlerin halleri anlatılmaktadır.

هُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ

(HuVa elLaÜIy YaQBaLu elTaVBaTa GaN GıBaDiHIy)

“Abdlerinden tevbeyi kabul eden kimsedir O.”

Burada “İBAD” kelimesi getirilmiştir.

Millî Görüşçülerin, Gülencilerin, İlâhiyatçıların ve AK Partililerin “Adil Düzen”e karşı takındıkları tavırdan dolayı tevbeleri kabul edilecektir. Yani bu gruplar “Adil Düzen”e karşı tavır almışlar, İslâmiyet’i sadece din olarak kabul etmiş ve Adil Düzen Çalışanlarını dışlama gibi bir hata yapmışlardır. Bunun hatalı olduğu artık anlaşılmıştır.

AK Parti iktidarda kalmak için “Adil Düzen”i zaten ağzına almamış, bu arada Millî Görüş gömleğini de çıkartmıştır.

Ne var ki ondan sonra “Adil Düzen”e Putin talip olmuş; Amerikan halkı da Adil Düzenci olur ümidiyle Obama’yı başa getirmiştir...

AK Parti ve diğer “Adil Düzen” mürtetleri artık tevbe etmelidirler. Tevbe ederlerse, Allah onların tevbelerini kabul edeceğini bildirmektedir.

Burada tevbeyi kabul edecek olan, hakkı tahakkuk ettirecek olan, yani “Adil Düzen”i getirecek olan kimsedir; Allah’tır. Onlar geçici olarak “Adil Düzen”e karşı olan tavırlarıyla günah işlemişlerdir. Ama Allah bundan sonra tavırlarını değiştirirlerse mağfiret edeceğini bildirmiş olmaktadır. “İbadihi” denmiş olması, muhatabın onlar olduğunu belirtmektedir.

TEVBE” kelimesi burada marife getirilmiştir. Yani genel tevbeden değil, “Adil Düzen”e karşı işlenmiş günahlardan dolayı tevbeleri istenmektedir.

Allah onlardan ne istiyor?

1-      Önce, İslâm yalnız dinî düzen değildir. Kur’an dinî olduğu kadar aynı zamanda ilmî, meslekî ve siyasî düzenlerle ilgili hükümler içermektedir. Bu gerçeği kabul edip Kur’an’a inananların “din” kadar “düzen”e de inanmaları gerekir.

2-      İslâm dini yalnız mü’minlere hitap eder ve zorlama yapılamaz. Ama İslâm düzeni ilâhi düzen olup yeryüzünde herkesi İslâm düzenine, barış düzenine getirecektir. Burada zorlama yapılacaktır. Yani biz istesek de istemesek de tüm dünya yakında “Adil Düzen”e ulaşacaktır. Muarızlar tasfiye edilecektir. O halde bu dört grup fikren “Adil Düzen”in yanında yer almalıdırlar.

3-      Allah’ın bu gruplardan istediği; Kur’an’ı yalnız “din” gözü ile değil de “düzen” gözü ile ele alıp incelemelere başlamaları ve güçleri yettiği kadar bu konudaki uygulamaları gerçekleştirmeleridir.

4-      Son olarak, Adil Düzen Çalışanları bir proje getirdikleri zaman, diğerlerinden ayırt etmeksizin desteklenmesi, yani tu kaka edilmemesidir. “Bu Adil Düzendir, bu olmaz!” denmesin, hiç olmazsa şimdilik “Mevzuatımıza uygun değil” densin.

Yani Allah bunlardan “Adil Düzen”e karşı olan tavırlarında değişiklik olduğunu beyan etmelerini istiyor.

Allah kimlerden tevbe etmelerini istiyor?

-Kur’an bu tevbeyi Millî Görüşçülerden istiyor.

Bunlardan, hassaten Akevler Adil Düzen Çalışanlarına karşı takındıkları tavırlarını bırakmalarını istemektedir. Kur’an’ı kabul edip de Cebrail’e düşmanlık yapmamalarını istemektedir.

-Kur’an bu tevbeyi AK Partililerden istemektedir.

Onlar ki, daha Millî Görüşte iken kurdukları sözde ilmi heyet raporuyla “Adil Düzen”i terk etmeyi tavsiye etmişlerdir. Bundan tevbe ettiklerini, Adil Düzenci olmasalar bile karşı olmadıklarını açıkça beyan etmelerini istemektedir.

-Kur’an bu tevbeyi Gülencilerden istemektedir.

Gülenciler aslında “Adil Düzen”e karşı değildiler. Ancak belli güce ulaşıncaya kadar düzenden bahsetmememiz gerektiği görüşünde idiler. O gün için doğru olan o görüşün artık günü sona erdi. “Adil Düzen”i benimsediklerini kabul edip tevbelerini bekliyor, Allah.

-Kur’an bu tevbeyi İlâhiyatçılardan istiyor.

Nihayet İlâhiyatçılar o günkü siyasi gücün arzusuna uyarak yaptıklarından tevbe edip bugün alenen “Adil Düzen”in yanında yer almalıdırlar. Yani İslâmiyet yalnız “din” değildir; İslâmiyet “din” olduğu kadar “ilim”dir, ilim olduğu kadar “siyaset”tir, siyaset olduğu kadar “ekonomi”dir. İslâmiyet düzen olarak lâiktir. Din olarak lâik düzende varlığını sürdüren ama kendisi asla lâik olmayan bir dindir.

Peki, bunların dışındaki MHP’liler ne yapsınlar? Tevbe yalnız kötülüğü bırakıp iyiliğe dönme değildir. İyiliğe dönmek de tevbedir. MHP’liler “Adil Düzen”e karşı olmadılar, ama katkıda da bulunmadılar. Şimdi katkıları isteniyor.

CHP’liler ile de 1973 koalisyonundan beri beraberliğimiz olmuştur. Artık inanarak tevbeniz bekleniyor. Ateizm modası tarih oldu. Klasik İslâm anlayışının artık dirilmesi sözkonusu değildir. “Adil Düzen” ise İslâmiyet’in muasır medeniyetin fevkine çıkacak şekilde anlaşılması demektir. Elimizde tuttuğumuz meşale müsbet ilimdir. Kur’an’ı müsbet ilimle anlayacağız.

Bu arada DTP’liler için de söylenecek daha başka ve özel bir şey yoktur. Kürtler tarih boyunca en samimi Müslüman olarak tanınmaktadırlar. Artık Kürtçülüğü solculuk olmaktan çıkarın ve İslâmcılık olarak ortaya koyun. Ayırımcılık yerine “Adil Düzen” çalışmalarında diğer Türk halklarını geçme yarışında olun.

وَيَعْفُو عَنْ السَّيِّئَاتِ

(Va YAGFUv GaNı elSayYiEAvTi)

“Seyyielerden affeder.”

Seyyiât” burada marifedir; belli seyyielerdir. Kurallı dişi çoğuldur. Sistematik olarak işlenmiş seyyielerdir. “Adil Düzen”e karşı bütün bunların hepsinin birleşerek cephe almasıdır. Tevbe kabul edilir. Sonra da işlenmiş olan seyyieler affedilir.

“Adil Düzen” aleyhinde çalışmamakla beraber, “Adil Düzen”e karşı tavır alan AK Partililer, Millî Görüşçüler, Gülenciler ve İlâhiyatçılar yanında; “Adil Düzen”e karşı cephe alan ANAP’lılar, D(Y)P’liler, CHP’liler  ve bürokratların seyyielerini de affedeceğini bildirmiştir. Yani bundan önce “Adil Düzen” aleyhinde faaliyette bulunanların da günahları affedilmiştir. Yeter ki bundan sonra artık “Adil Düzen” aleyhinde faaliyette bulunmaktan vazgeçsinler.  

“Adil Düzen”den evvel işlenen suçlar ve günahlar düzenin zaruri suçları olup, değişmeye katılmaları şartıyla, yani “Adil Düzen”in yanında yer almaları şartıyla tevbeleri kabul edilecek ve affedileceklerdir.  

وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ(25)  

(Va YaGLaMu MAv TaFGaLUvNa)  

“Yapmakta olduklarınızı da bilmektedir.”

Tevbeyi kabul eden ve seyyiâtı affeden kimse sizin yapmakta olduklarınızı bilmektedir. Burada Allah doğrudan yaptıklarınızı biliyor diyerek muhatap almıştır. Yahut “KUL” emrinin içinde söylenmiş bir sözdür. Hangisi olursa olsun; artık Allah AK Partilileri, Saadet Partilileri, Gülencileri ve İlâhiyatçıları tevbeye davet etmektedir.

Diğer taraftan karşı tarafta olanların seyyielerini de affedeceğini bildirmektedir.

“Bizi geçmişte böyle yaptık, şimdi nasıl rücu edelim?” demeyin. Allah onları bilmektedir. Önemli değil. Hakka gelmeniz sizin değerinizi daha çok kıymetli yapar. Bundan önce yapılanları bir tarafa bırakarak gelin bundan sonra gelmekte olan “Adil Düzen”e doru birlikte yol alalım…

Tekrar olarak “Adil Düzen” hakkında biraz bilgi verelim.

Kur’an insanlıktan ne istiyor?

1-      Sahte demokrasi, sahte lâiklik, sahte liberallik ve sahte sosyallikten vazgeçin. a) Ekseriyet demokrasisi olmaz. b) Din düşmanlığı şeklindeki lâiklik olmaz. c) Tekelleşmiş ekonomik düzende liberallik olmaz, faizli ekonomide liberallik olmaz. d) Aidatlı sosyal güvenlik olmaz; sadece sahtekârlıktır.

2-      Gerçek demokrasi nedir? Gerçek demokrasi, yerinden yönetimli çoklu sistemdir. Gerçek lâiklik, devletin bütün dinlere eşit uzaklıkta olması, bir dinin yönetime hakim kılınmaması ve dinde baskı yapılmamasıdır. Gerçek liberallik, faizsiz kredileşme sistemi ile olur. Gerçek sosyal güvenlik, herkes için aidatsız olmak üzere vergi ile karşılanmasıyla olur. Vergi de anayasal olmalı, beşte birden fazla olmamalıdır.

3-      Hakimlik sistemi ile yargı bağımsızlığı ve yansızlığı olmaz. Hakemlik sistemi gelmelidir. Hakemlerden oluşan yargının üstünlüğü ile gerçek demokrasi ve barış olur.

4-     Evet, “Adil Düzen” sahte olmayan demokratik, lâik, liberal ve sosyal hukuk düzenidir.

Biz önerileri getiriyoruz; gelin tartışalım…

“Adil Düzen” sizin anayasalarda değişmez maddeler olarak koyduğunuz şeylerin mekanizmasını getiriyor.

Sizde bizimkinden daha iyisi varsa, biz sizinkini de kabul etmeye hazırız.

İşte, onlar tevbeye davet edilirken, sahtekârlıktan vazgeçip Hakka gelmeye davet edilmektedirler. Eskiden yaptıklarınız Allah’ın bilgisindedir. Yaptıklarınıza rağmen Allah tevbenizi kabul etmeyi ve affetmeyi vaat ediyor.

وَيَسْتَجِيبُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

(Va YaSTaCiYBu elLaÜIyNa EAvMaNUv Va GAMiLUv elÖALıXATı)

“Ve iman edenlerle salih amel işleyenlere icabet ediyor.”

Adil Düzen Çalışanları adım adım “Adil Düzen”e yaklaşırlar.

Bu yaklaşmayı baştan ele alalım.

a)      Kur’an’ı okuyup Allah’ın “III. Bin Yıl İkinci Kur’an Uygarlığı”nı nasıl getireceklerini öğrenir ve Allah’a bunun için çalışacaklarına söz verirler.

b)      Buna inanan iş adamları bunları desteklemeye karar verir ve Adil Düzene göre işletmelerin kurulması için gerekli finansmanı yaparlar.

c)      Böylece kurulmuş Adil Düzen işletmelerine ortak olarak katılan grup oluşur. Bunlar baskılara dayanarak Adil Düzen Çalışmasının yayılmasını sağlarlar.

d)     Adil Düzen Çalışması ortaya çıktıktan sonra bir kısım Adil Düzen Çalışanları iktidar olur ama “Adil Düzen”i uygulayamazlar veya uygulamazlar.

e)      Bundan sonra günü gelince “Adil Düzen” iktidar olur. İşte o zaman bu “Adil Düzen” kaçkınları tevbe eder ve tekrar “Adil Düzen”e sahip olurlar.

f)       İşte bundan sonra “Adil Düzen”e inananlarla inanmayanlar arasında bir savaş başlar. Bunlar “Adil Düzen”e inanmış kimselerdir ve aynı zamanda adil uygulayanlardır.

Bundan evvelki Adil Düzen Çalışanları “Adil Düzen”i dünyaya duyurmuşlar, ama “Adil Düzen”i uygulayarak gösterememişlerdir.

Bu sebeple Adil Düzen Çalışanlarının çoğu “Adil Düzen”den ümitlerini kesmiş ve kendilerini cari sistem içinde yalnız din/dar olarak mü’min kalmayı tercih etmişlerdir.

Şimdi ise “Adil Düzen”i gözleri ile görmüş ve hak olduğuna şüpheleri kalmamıştır. “Adil Düzen” için çalışmayı kabul etmişlerdir.

O günlerin geleceğini bekliyoruz...

İsticabe etmek” iki anlam taşımaktadır. Biri sorulan sorulara cevap vermek, diğeri ise istediklerini vermek. “Sual etmek” istemek demektir. “İsticabe etmek” de cevap vermektir.

“Adil Düzen”i getirmek isteyen mü’minlerin talepleri yerine getirilecektir. İster sabikundan olsunlar, ister sonradan tâbi olanlar olsunlar; onların içinden “Adil Düzen”e inanıp onun için uygun amelleri yapanların amellerinin karşılanacağını bildirmektedir. Yani bunlar gayelerine ulaşacaklardır.

“Adil Düzen”in ne olduğunu anlamanız için biraz ileride sizlere “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nı bu tefsirin içinde koymuş olacağız. İşte o zaman “Adil Düzen” insanlığa gelmiş olacaktır.

وَيَزِيدُهُمْ مِنْ فَضْلِهِ

(Va YaZIyDu MiN FaWLiHIy)

“Ve fazlından ziyade edecektir.”

Yani bizim çalışmalarımızdan çok daha fazlası gelecektir. Bizim şimdi düşünemediğimiz, bilemediğimiz nice daha fazla nimetleri “III. Bin Yıl Uygarlığı” görecektir.

Bu sûre Mekke’de nâzil olmuştur. O zaman mü’minler henüz işin başında ve başlangıcındaydı. Bizim genel olarak İstanbul’da ve özel olarak Yenibosna’daki çalışmalarımız gibi çalışıyorlardı. Kur’an’ı okuyorlar ama ne olacağından haberleri yoktu.

Sonra ne oldu?

Medine’ye hicret edildi... On sene içinde İslâm devleti kuruldu... Sonra dört halife zamanında imparatorluk hâline geldi... İran devleti yıkıldı... Kuzey Afrika fethedildi... Aradan yüz sene kadar bir zaman geçti ve o zamana kadar bilinen tüm ülkeler fethedildi...

Ayrıca Fıkıh ilmi doğdu… Müsbet ilimler doğdu...

Endülüs fethedildi... Viyana’lara kadar gidildi… Avrupa uygarlığı doğdu...

Şimdi şöyle bir düşünelim bakalım: Kur’an’ı Mekke’de okuyan sahabeler bu saydıklarımızdan ne kadarını düşünebiliyorlardı?!.  

İşte biz de şimdi ancak o kadarını düşünebiliyoruz...

İman etmiş olanlara Allah “Adil Düzen”i verecektir...

Amellerini müstecab edecektir…

Fazlasını da verecektir...

وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ(26)  

(Va elKaFiRUvNa LaHuM GaÜAvBun ŞaDIyDun)

“Kâfirler için ise şedid azab vardır.”

Yani “Adil Düzen” geldikten sonra da hâlâ tevbe etmeyip “Adil Düzen”e karşı direnenler olursa -ki olacaktır-; onlar için şiddetli azap vardır.

“Adil Düzen” gelmeden önce işlenmiş tüm suçlar affedilecektir. Tevbeler kabul edilecektir. Geçmişte olanlar geçmişte kalacaktır. O düzenin gereği onlar işlenmiştir. Onun için inkılaplar ve darbeler olmuştur, müdahaleler olmuştur.

Ergenekoncuların muhakeme edilmesi yanlıştır. AK Parti’nin yapacağı iş “Adil Düzen”i getirmek, daha önce işlenmiş suçları ise affetmektir.

Adil yargı sistemi nasıl gelecektir?

1- Hakimlik sistemi yerine hakemlik sistemi getirilecektir. Devlet hakemlik yapacakları belirleyip ehliyet verecektir. Taraflar onlardan birer hakem seçecekler. Hakemler de baş hakemi seçecekler. Mahkeme bunlardan oluşacak. Bunların verdiği karar kesin olacaktır.

2- Mahkemeler yalnız duruşmayı yürütecektir. Soruşturma da bağımsız kurul tarafından yapılacaktır. Hakemler soruşturma yapmayacaklardır. Soruşturmacıların soruşturmasını onaylayacak veya reddedeceklerdir.

3- Soruşturmacılar ve hakemler bilirkişilere dayanacaklardır. Onların verdikleri raporlarla kararlar verecekler, raporlar ve fetvalarla kararlar vereceklerdir.

4- Savcılık ve avukatlık kalkacak, yerine kamu hakemleri ve tarafların hakemleri yerlerini alacaklardır.

Yani adil yargılama sistemi doğacaktır. Yargı kararları temyiz edilemeyecektir. Ancak yargı kararlarına karşı da hakemlere gidilebilecektir. Haksızlık olmuşsa mağduriyet giderilecek ama eski karar bozulmayacaktır.

Daha açık ifade ile söyleyelim. Diyelim ki, bir kimse haksız olarak bin liraya mahkum oldu ve karşı tarafa ödedi. Artık bu onun elinden alınmaz. Haksız da olsa o onun kazandığıdır. Mağdur, hakem veya soruşturmacılar aleyhine dava açar ve kazanırsa, hakim veya soruşturmacının dayanışma ortaklığı bin lirayı öder.

İşte böyle adil yargı sistemi kurulduktan sonra, bu yargı sistemi kurulmadan önce işlenmiş suçlar affedilir. Tevbeler kabul olunur. Ama bu yargılama sistemi kurulduktan sonra herhangi bir kimse yine de suç işlemeye devam ederse, o zaman gözyaşına bakılmadan sehpaya gönderilir. Davalar yıllarca sürmez. Hafta içinde sonuçlanır. Mahkum olmadan kimse tutuklanmaz, göz altına alınmaz. Hakim kararı da olsa, mahkum olmayan göz altına alınmaz.

وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ

(Va LaV BaSaOa elLAHu elRZQa LiGıBADiHIy) 

“Allah ibadının rızkını bast etseydi.”

Burada “insanların rızıklarını bast etseydi” demiyor da, “ibadının rızkını bast etseydi yeryüzünde bağy ederlerdi” diyor.

Bu dünya imtihan dünyasıdır. Öyle olmasaydı Allah kullarını cennete götürüp koyardı. Bu dünyaya getirip eğitmesi gerekmezdi. Öyle yaptıkları da vardır. Bize ise böyle takdir etmiştir. O’na, bizi niçin böyle yarattın deme hakkımız yoktur, yetkimiz de yoktur.

İnsanlar çalışarak geçinmelidirler. Ayrıca evrim olması için insanların sıkıntıya girmeleri gerekir. Tarihî sosyal evrimler hep sıkıntıları yenmek üzere olmuştur. Halk sıkıntılara girdiği için peygamberleri dinlemiştir.

Eğer Türkiye’de refah olsaydı, sıkıntılar olmasaydı “Adil Düzen”i kim düşünürdü? Sıkıntılar çektiğimiz için bugünkü “Adil Düzen”i elde etmişizdir.

Şahsen ben başarılı biri olsaydım, “Adil Düzen” üzerinde çalışmaya devam etmezdim. Allah bizim rızkımızı kısmakla bizi “Adil Düzen” üzerinde çalışmaya zorlamıştır.

Bir işe teşebbüs ettiğimiz zaman başarısızlığa ulaştığımızda üzülürüz. Oysa sevinmemiz gerekir. Çünkü daha büyük başarı için bize imkan hazırlamaktadır.

Rızıktaki “lam” cins isim içindir.

لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ

(La BaĞaV FIyeLEaRWı)  

“Arzda bağy ederlerdi.”

İnsanlar geçinemez hâl aldıkları zaman azarlar. Dolayısıyla herkesin aç kalmayacak, çıplak kalmayacak şekilde geçinmesi gerekir. Bunun için çalışanların ürettikleri mallardan alınan kira payı çalışmayanlara bölüştürülerek kimse aç kalmıyor. Buna mukabil çalışanlar çoğaldığı zaman çalışmayanlar azalacak, dolayısıyla payları artacaktır. Çalışmadıkları halde yeterli payı alınca çalışmaktan vazgeçeceklerdir. O zaman da payları azalacağı için çalışmaya başlayacaklardır.

“Adil Düzen” öyle bir çalışma mekanizması getirmiştir ki; insanlar aç kalıp ölmüyorlar, fazla çalışıp tekel de kuramıyorlar. İşte bu denge içinde insanlar imtihan olmaktadırlar.

Tarihî gelişmelerde insanların bu seviyeye ulaşması için bugünkü mübadele araçlarını elde etmiş olmaları gerekir. Bu araçlar ancak yirminci yüzyılın sonlarında elde edilmiştir. Ancak halk hâlâ bunları kullanamaz durumdadır. Batıda ancak sömürmek isteyen zenginler bunları elde etmektedirler.

Para, faiz sebebiyle yalnız zenginlerin sahip olduğu bir şey olmaktadır. Çek, bono, hisse senedi ise halk tarafından kullanılamıyor. Son zamanlarda ortaya çıkan banka kartı ise halk açısından ancak aile yuvalarını söndürmeye yaramaktadır. Ayrıca ipotekli borç senedi ve ipotekli irad senetlerini Türkiye henüz bilmiyor bile.

“Adil Düzen”in oluşması için “para”dan önce “mal senetleri” çıkarılmaktadır. Hisse senedi, mal senedi, selem senedi ve işletme senetleri sayesinde halk ekonomiye istediği zaman istediği miktarda girmektedir. Toprak, demir, buğday ve altın paralarla ekonomi makroda dengesini oluşturmaktadır. Altın ve gümüş ise parada ölçü birimi olmaktadır.

وَلَكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَاءُ  

(Va LAvKiN YuNazZiLU BiQaDeRin MAv YAŞAyEu)

“Meşieti olduğu kadar inzâl etmektedir.”

Allah yeryüzünü belli büyüklükte yapmıştır. Güneşten gelen ışık belli miktardadır. Yeryüzünün denizlerini ve karalarını belli ölçülerde yapmıştır. İnsanoğlu geliştirdiği teknikle daha fazla nüfusu besleyecek hâle gelebilmektedir. Yeryüzü insanlara daima zor yetmiştir. İmkanlar oluştukça nüfus artmıştır. Böylece yeryüzünde daima dengeli bir yaşam olmuştur.

Savaş bu dengeyi sağlayan unsurlardan biridir. Bu sebepledir ki yeryüzüne “Adil Düzen” gelse de hiçbir zaman savaş son bulmayacaktır. Savaş devletleri ile barış devletleri har zaman var olacak, savaş her zaman devam edecektir. Zaman zaman barış devletleri galip gelecek ve insanlık yücelecektir. Zaman zaman da kuvvet devletleri galip gelecek, maddeten yükselse bile sosyal bakımdan kötü dönemler yaşayacaktır.

Allah doğada her şeyi dengeli inzâl etmektedir.

Adil devletler de dengeli bir ekonominin oluşması üzerinde duracaklardır.

Bu dünyada mutlak zafer yoktur. Sosyal evrim vardır ama zaman zaman mağlubiyetler sözkonusudur. Kutuplar gibidir. Yenilir veya yenersiniz ama Hakkı üstün tutanlar insanlığın uygarlaşmasına hizmet ederler, zalimler ise kışın soğuklarını yaşatırlar.

إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ(27)

(EinNaHUv BiGıBAvDiHIy PaBIyRun BAÖIyRun)  

“O ibadına habir ve basirdir.”

Kur’an’da ibadından bahsetmektedir. Bu bir tanımdır. Mü’minlerin yanında ibadından söz etmektedir. “İbad” kelimesiyle kastedilenin içine, Kur’an’ı din olarak kabul edip düzen için faaliyet göstersin göstermesin herkes dahildir.

Buradaki “ibad”ın içine Ak Partililer, Saadet Partililer, Nur şakirtleri, ehli tarik ilâhiyatçılar dahildir. Bunlar İslâmiyet için gayret göstermiş kimselerdir. “Adil Düzen”e cephe almış olmaları; sonraları tevbe edeceklerinden, Allah’ın da onların tevbelerini kabul edeceğindendir. CHP, DTP ve solcu gruplar da “Adil Düzen”i kabul ettiklerinden ve karşı çıkmadıklarından onlar da “ibad”dır.

O hepsinin yaptıklarından haberdardır ve basirdir.

İnsanları ikiye ayırırız; iyi insanlar ve kötü insanlar. Cepheleşmelerde her zaman iyiler iyi cephede, kötüler kötü cephede olmayabilirler. İçtihatlarındaki hatadan dolayı veya şartların zorlamasıyla iyi cephede olanlar içinde kötüler de yer alabilir. Hatalı cephede de iyiler yer alabilir. Bu dünyada sonunda iyilik galip gelecektir, “Adil Düzen” galip gelecektir. Ancak bu durumda adil cephede olanlar cennete, olmayanlar cehenneme gidecek anlamı taşımaz. O tamamen içtihat ve niyete bağlıdır. Bu dünyada da “Adil Düzen” gelmeden önce yapılanlar affedilecektir. Ancak “Adil Düzen” gelmeden önce yapılanlar tesbit edilecek, kim ne yapmışsa bilinecektir.

Türkiye’de Ahmet Emin Yalman’ın yaralanmasından başlayan, -hattâ daha da geriye gidebiliriz- İzmir suikastı, Menemen olayı, 31 Mart vakası ve benzerleri hep tertip olunmuştur. Onlar yaptılar, mü’minlerin üzerine attılar ve zulmettiler. Bunların hepsi ortaya çıkacaktır. Söylenen yalanlardan Allah haberdardır. Adil Düzen yönetimi de haberdar olacaktır. Suçların affedilmesi ayrı şeydir; yapılan zulümlerin ve tertiplerin ortaya çıkarılması ayrı şeylerdir. Tarih doğru yazılacaktır. Oynanan oyunlar ortaya konacaktır. Allah’a inanmayan insanların ne kadar zalim oldukları belirlenecektir.

ABD’de kuleleri kedileri yıkıyor, Müslümanlar yıktı diye dünyayı Müslümanlara düşman etmek istiyorlar. Ama sonra gerçek anlaşılıyor ve herkes kendilerinden nefret ediyor. Amerikan halkı da bunları anlıyor ve Obama’yı Beyaz Saray’a yani başa getiriyor.

Kur’an, Adil Düzen Çalışanlarına ileride ne yapacaklarını açıkça anlatmaktadır. Olaylar tahkik edilecektir. Tarafsız, yansız, etkin ve saygın yargı olayları doğru olarak ortaya koyacaktır. Ne var ki tevbe edenlerin tevbeleri kabul edilecek, bütün suçlar affedilecektir. Geçmişte yaptıklarından dolayı kimse cezalandırılmayacaktır. Çünkü onlar Allah’ın izniyle yapılmış ve zulüm düzeninin bir gereği olarak yapılmıştır.

Burada şu soru sorulabilir.

Geçmişte cereyan eden olaylar nasıl aydınlatılacaktır?

Allah olayları öyle cereyan ettirir ki, sonra gelenlere mutlaka bir ip ucu bırakır.

Bugün Danıştay davası ile Ergenekon davası birleştirilmiştir. Danıştay olayı o gün belli idi. O gün eğer yüz binleri aşan kitleleri bulabilseydiler, Meclis’e yürüyecek, hileli seçimle geldi diye AK Parti iktidarı yok edilecekti. Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’da olan olaylar Türkiye’de de olacaktı. İstedikleri kalabalığı bulamayınca emelleri açıkta kaldı.

Ergenekon sanıkları itiraz ettiler. Çünkü onlar da gerçek sanık değil, asıl sanıklar tarafından kullanılan kimselerdir.

“Adil Düzen” gelmeden bu yargılamanın hiçbir mânâsı yoktur. Çünkü bu gibi olaylarda gerçek suçlular değil, kandırılmış saflar yargılanır ve mahkum olur. Asıl suçlular ise ellerini kollarını sallayarak yeni ihtilallerin peşinde koşarlar.

Bu sebepledir ki önce adil yargı sistemini getirelim. Sonra da affedelim.

Ama olayları aydınlatalım.

Bir hususu belirtmekte yarar vardır. Adil yargı yoktur dediğimiz zaman; hakimlerin, savcıların, polislerin adil olmadığından bahsetmiyoruz. Sistem adil değildir. Bu sistemde kimi koyarsanız koyun, sonunda ancak zalimlere hizmet eder.

Hazreti Ömer İslâm’dan önce dünyanın en zalim kişisi idi; Müslüman olduktan sonra en adil kişi oldu. Ergenekon sanıkları ve savcıları, her biri yarın birer Ömer olmaya adaydır. Bu hususları iyi anlamamız ve bugünkü sanıkları da yargılayanları da suçlamamamız gerekir. Düzeni değiştirmemiz gerekir, “Adil Düzen”i getirmemiz gerekir.

وَهُوَ الَّذِي   

(Va HuVa elLaÜIy)

“Yine o”

Kur’an’da kelimelerin iadesi ile gruplama yapılır.

Bundan önce “hüvellezî” ile Allah’ın topluluk içinde yaptıkları anlatıldı.

Şimdi “ve hüvellezî” tekrar edilmiştir.

Allah doğayı yaratmıştır.

Bir de insanı yaratmıştır.

Doğal kanunların yanında sosyal kanunlar vardır.

Doğal kanunları insanlar değiştirememektedir.

Söz konusu olan bir de bunların kullanılmasıdır, uygulanmasıdır.

Yani bazı insanlar kendi faaliyetleri ile oluşlara yön vermektedir. Bir kısım oluşlar vardır ki, onlar bizim hiç etkimiz olmadan cereyan eder.

İşte bu iki oluşu harfi tarifle anlatmaktadır.

Burada başka bir şeye de işaret etmektedir. Doğa olayları ile sosyal olaylar birbirine benzer. Hepsi bir Allah’ın olan kanunlarıdır. Dolayısıyla aralarında büyük farklar yoktur.

يُنَزِّلُ الْغَيْثَ

(YuNazZiLU eLĞayÇa)  

“Gaysı inzâl eder.”

Gays” kuraklıktan sonra yağan yağmurdur, sıkıntıyı gideren yağmurdur.

“İstiğase etmek” yardım istemek demektir.

“Mâı inzâl eder” denmiyor da, “gaysı inzâl eder” diyor.

Yeryüzünün beşte üçünden fazlası denizlerle kaplıdır. Gelen güneş ışınları denizdeki suları buharlaştırmakta, bulutlar hâlinde karalara göndermekte, mevsim mevsim yağmurlar yağmaktadır. Bu yağmurların insanlara yararlarının olması için uygun zamanlarda, uygun yerlerde, uygun miktarda yağması gerekmektedir.

Yağmur bazan bekler bekler ve birden boşanır. Sel olur. Yağmur felakete dönüşür. Bazan bir yerlerde bol bol yağarken, diğer yerlerde hiç yağmaz. Yağmur yağmadığı zaman yeraltı suları da çekilir, göller kurur, akarsular akmaz olur.

İnsanlık buna çare bulacak bir durumda değildir.

Bir yıldırımdaki enerji miktarı İstanbul’u bir yıl idare edecek kadar olabilir ama onu zaptetmek ne mümkün. Yani demek istediğimiz o ki; insanlar yağmurlara karşı sanayi tesisleri ile dengeleme yapma imkanına sahip değildirler. Kıyamete kadar su sorunları olacaktır. Bu âyetin ifade ettiği mânâ budur. Su sorunu insanlar uzaya gittikleri zaman da olacaktır. Çünkü uzayda su yoktur. Yerden götürdükleri sularla idare edeceklerdir. Uzayda başka maddeler vardır, hidrojen vardır ama oksijen yoktur.

مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا

(MiN BaGDi MAv QaNaOUv) 

“Ümitlerini kestiklerinden sonra.”

Biz 1950’lerde büyük ümitlere kapıldık. 1960’lara geldiğimizde serabın içine düştüğümüzü anladık. Demokrat Parti işe yaramadı. Zaten o da elden gitti.

İşte tam bu ümitsizlik içinde iken Akevler (1967) ümidi belirdi, Millî Görüş (1969) ümidi belirdi, “Adil Düzen” ümidi (1960’li yıllardan itibaren) belirdi. Birden yağmur/lar yağdı. Anayasa ekseriyeti ile iktidar olduk. Heyhât; beklediğimiz “Adil Düzen” yine gelmedi.

Bugün ümidimizi genel olarak kesmiş durumdayız.

Sadece biz bir avuç Kur’an okuyanlar, Kur’an etrafında çalışmalar yapanlar olarak ümidimizi yitirmedik. Ama şimdilik ufukta bir ışık görünmüyor gibi.

Kur’an da olmasa, ümidimizi kesip ölümümüzü ve mezarımızı bekleyeceğiz.

İşte tam da bu en kesif ümitsizlik içinde iken yağmur yağacaktır.

Adil Düzen Çalışanları insanlık için rahmet olan gaysı hazırlamaktadırlar. İnsanlık bir gün karşısında sorunları çözmüş halde “Adil Düzen”i bulacaktır.

Buradaki gays Kur’an’dan istidlâl edilen “Adil Düzen”dir.

Yağmur ne yapar?

Yağmur toprağı sular. Suya kavuşan topraktaki tohumlar yeşerir. Güneş ışığı sayesinde ortalık yemyeşil olur.

Toprak nedir?

Toprak halktır.

Tohum nedir?

Tohum, halkta mevcut olan “Adil Düzen” fikirleridir. Demokrasidir, lâikliktir, liberalliktir, sosyalliktir; hukuk düzenidir, devlettir, ordudur, adalettir. Bunların hepsi yeşerecek tohumlardır.

Güneş ışığı nedir?

Müsbet ilimdir. Eldeki teknik imkanlardır.

Böylece yeryüzü yepyeni bir bahara kavuşacaktır.

Demek ki “Adil Düzen” yeni şeyler getirmiyor. “Adil Düzen” insanlarda mevcut olan tohumları çimlendiriyor. “Adil Düzün” bir şey yapmıyor, sadece insanlığın binlerce yıldır çalışıp ulaştığı müsbet ilmin verileri ile sosyal yeşermeleri yapıyor.

“Adil Düzen”e karşı olanlar “Adil Düzen”in ne olduğunu bilmedikleri için karşıdırlar. “Adil Düzen” onların istediklerini nasıl yapacaklarını öğreten bir mekanizmadır, onların istediklerini onlara veren bir mekanizmadır.

وَيَنشُرُ رَحْمَتَهُ

(Va YanŞuRu RaXMaTaHu) 

“Rahmetini intişar eder.”

Yağmur yağar. Yalnız yağmur rahmet değildir.

Rahmet” yağmurun sebep olduğu olaylardır. Toprak uygunsa, tohumlar veya kökler varsa, yeşerecektir. Yağmur rahmet değil, ilâhi düzen rahmettir.

“Adil Düzen” de böyledir. “Adil Düzen” bir anahtar gibidir. “Adil Düzen” Kur’an’ın öğrettiği düzenin esaslarını ortaya koyacaktır. İnsanlar mevcut inançlarla bu düzeni benimseyecek ve müsbet ilmin verileri içinde sosyal düzen kurulacaktır. “Adil Düzen” ağacı büyüyecek, meyveler verecek, bin sene insanlığa hizmet edecektir.

“Adil Düzen” yalnız “Üçüncü Bin Yıl Uygarlığı”nı getirmeyecek; bundan beş yüz sene sonra oluşacak olan Batı’nın kuvveti üstün tutan uygarlığının temel dayanağı olacaktır. Mısır Mezopotamya’ya, Yunan İbrani’ye, Roma/Bizans Hıristiyanlığa ve Avrupa uygarlığı son kurulan İslâm uygarlığının verilerine dayanmaktadır. Bozulmuş olsa da, Batı uygarlığı birinci Kur’an uygarlığına dayanmaktadır. 2500 yılında başlayacak o zamanki yeni kuvvet uygarlığı da ikinci Kur’an uygarlığına dayanacaktır.

Bugün bizim oluşturmakta olduğumuz “Adil Düzen Uygarlığı” yalnız bundan sonraki bin yıllık hak uygarlığının dayanağı olmayacak; aynı zamanda beş yüz sene sonra doğup bin sene sonra zirveye ulaşacak Batı’nın kuvvet uygarlığı da bugün bizim ortaya koyduğumuz “Adil Düzen”e dayanarak oluşacaktır.

“Adil Düzen Medeniyeti” -artık peygamberlik kapısının kapanması sebebiyle- peygambersiz oluşan ilk medeniyet olması nedeniyle, kıyamete kadar örnek olmaya devam edecektir. Bu “Adil Düzen Medeniyeti” bundan sonra gelecek üç-beş asırda oluşacak ve o zaman tamamlanmış olacaktır. Bu gelişme Allah’ın rahmeti olacaktır. Bizim yaptığımız bu gelişmelere sadece gays olmadır, yağmur olmadır.

وَهُوَ الْوَلِيُّ  (Va HuVa eLVaLiyYu)   “Veli O’dur.”

Unutmamak gerekir ki, biz bir şey yapmıyoruz. O bizi görevlendirmiş ve biz onları yani görevlerimizi yapıyoruz. Olaylar tarihi kader içinde cereyan etmektedir. Veli O’dur, yani “Adil Düzen”in arkasında olan O’dur. Biz O’nun sadece basit ve aciz birer görevlisiyiz. Bizim küçüklüğümüz söylediklerimizin küçüklüğü değildir. Söz O’nundur ve çok büyüktür. “Adil Düzen”i bizim sözlerimiz olarak anlamamanız gerekmektedir. Yanlışlar bizim, doğrular O’nundur. Sizin yapacağınız yanlışları bulup ayırmaktır. Yalnız bunu yaparken hayali saplantılarla değil de dört delile dayanacaksınız; kitap, sünnet, icma ve kıyas.

الْحَمِيدُ(28) (eLXaMıDu)  “Hamiddir.”

Burada “veli” ve “hamid” marife gelmiştir. Yani O’ndan başka veli yoktur, O’ndan başka hamid yoktur.

Burada bazı ibad “Adil Düzen” Akevler’den çıktı diye ona karşı cephe almaktadırlar. Oysa kimsenin “Adil Düzen”e sahip çıkma yetkisi yoktur. Kimse onunla öğünemez, kimse o benimdir diyemez. O yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın düzenidir. Kendi kullarından istediğine istediği görevi vermiştir.

Onu oluşturmak Akevler’e nasip olmuş, onu dünyaya duyurmak da Millî Görüşe nasip olmuştur. Ona ne Akevler, ne de Millî Görüş sahiplenmek ve onunla öğünmek hakkına sahip değildir. Aksine, yarın Akevler de, Millî Görüş de hesap vereceklerdir; acaba görevinizi layıkıyla yerine getirdiniz mi, yoksa Allah’ın size verdiği imkanları gereği gibi ve yeterince kullanmadınız mı?..

Yarın “Adil Düzen” iktidar olduğu zaman da bugün çalışanların hiçbir hakları yoktur. “Adil Düzen” âlemlerin Rabb’ine aittir ve insanlığa rahmettir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-522/ADİL DÜZEN DERSLERİ-352   081 Ağustos 2009

 

BARIŞ VE SAVAŞ DEVLETLERİ

Barış devletleri vardır; savaş devletleri vardır. Barış devletleri de savaş yaparlar, savaş devletleri de savaş yaparlar. Bu sebepledir ki barış devletleri de savaş devletlerinden daha güçlü orduları bulundurmak zorundadırlar; onlardan daha kuvvetli silahlara sahip olmak durumundadırlar.

Bu genel kurala dayanarak şunu söyleyebiliriz: İran da ABD gibi atom bombası yapma hakkına sahiptir. Bu yüzdendir ki Türk ordusu en güçlü durumunu korumak zorundadır.

Peki madem ki barış devletleri de savaş yapıyorlar, o halde bunların adı neden “barış devleti”dir. Barış devletleri savaş devletleri ile savaşırlar, barış devletleri birbirleri ile savaşmazlar. Birbirleri arasında olan sorunlarını hakemler yoluyla çözerler. Yani aralarında bir sorun çıktığında taraflardan biri bir hakem, diğeri de başka bir hakem seçer; iki hakem başhakemi seçerler. Hakemler kurulu ne karar verirse taraflar ona uyar. Buna uyanlar barış devletleridir. Hakemlere gitmeyenler veya gittikten sonra hakem kararlarına uymayanlar “savaş devletleri”dir.

Bu net tanımı belirledikten sonra yeryüzünün barış dünyası olabilmesi için uluslararası bir barış sisteminin oluşması gerekir. Barış sistemini oluşturmadığımız müddetçe, devletler hakemlerin kararlarını kabul etseler bile, sorunlar çözülmediği için barış olmaz, savaş devam eder.

Demek ki; barışın sürebilmesi için insanlığın sorunlarını çözmemiz ve ondan sonra hakemler kararına uymamız gerekmektedir.

İşte biz bu yazımızda insanlık sorunlarına ve çözümlerine temas edecek G8’ler ve D8’ler yerine “Barışçı Devletler Birliği”ni oluşturmamız gerekmektedir.

Bunun işçin barış devleti olmak isteyenler:

a)      Barış devletleri kendi içlerinde veya aralarında faizi sigortalamamalıdırlar. Yasaklamasalar bile faizli işletmeleri hukuken korumamalıdırlar. Faizsiz kredileşme sistemini kurmalıdırlar.

b)      Barış devletleri barış istiyorlarsa ekonomide faizi sıfırlamalıdırlar. Aralarında sıfırlamalıdırlar; hattâ savaş devletleri ile de sıfırlamalıdırlar. Yani emek, sermaye, ham madde ve mamul madde her türlü bilgi hareketi serbest olmalıdır. Devletler bunlara engeller koymamalıdır.

c)      Devletler vergilerini almalı, faizsiz olarak kredileri vermeli, altyapı ve sosyal güvenliği sağlamalı ve elbette ana görevi olan genel güvenliği sağlamalıdır. İlmî, dinî ve iktisadî hareketlerin sadece hukuki davalarına bakmalıdır.

d)     Bunun dışında barış devletleri stratejik mal ve hizmetler konusunda uluslararası vakıflar kurarak sorunları çözmelidir. Bunları şöyle sıralayabiliriz.

1-                  Ülkeler arası kara, deniz, hava ve demir yolları işletmeleri vakıflarca yapılmalıdır.

2-                  Her türlü haberleşmeler ülkeler arası vakıflarca yapılmalıdır.

3-                  Petrol, gaz ve elektrik enerjilerinin dağıtımı vakıflarca yapılmalıdır.

4-                  Kimya, biyoloji, tahrip edici ve atom silahlarının alınıp satılması vakıflarca yapılmalıdır ve bütün ordulara eşit kısıtlamalar getirilmelidir.

5-                  İlaçların alınıp satılması vakıflarca yapılmalıdır.

6-                  Patentler ve telif hakları vakıflarca alınıp karşılıksız insanlığa arz edilmelidir.

Barış devletleri halklardan istedikleri vergileri alamazlar. Vergi nisbetleri insanlık anayasası ile tesbit edilmelidir. Devletler bunun dışında halkından vergi almamalıdır. Savaş hallerindeki iç istikraz müstesnadır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, barışçı devletler ortak bir enstitü kurmalıdırlar. Bizim “Bin Dil Üniversitesi” bu amaçla kurulabilir. Bu enstitüde önce insanlığın ortak sorunlarının nasıl çözüleceği ortaya koymalıdırlar. Sonra hakemlik sisteminin hukukunu ortaya koymalıdırlar.

İşte buna katılan devletleri biz değil kendileri belirlerler.

İşte D8 ve G8’lerin hataları bunlardır. Kendi kendilerine gelin güvey olan bu devletler insanlığa barışı ve saadeti getirememişlerdir; getiremezler.

Birliğe girecek olanları biz belirlemeyeceğiz. Sözleşmeyi kabul edip etmeme belirleyecektir. İşte bu İslâm’ın temel kuralıdır.

Yahudi olmak için İsrail oğlu olmak gerekiyor. Oysa Müslüman olmak için kimseden herhangi bir izin almaya gerek olmadan kişinin “ben Müslüman oldum” demesi, Müslüman olması için yeterlidir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-522/ADİL DÜZEN DERSLERİ-352   081 Ağustos 2009

 

LAİK MÜSLÜMAN VE ERDOĞAN

İslâm dini vardır, İslâm düzeni vardır.

İslâm dini yalnız Müslümanlara hitap eder, yalnız onlarla konuşur.

İslâm düzeni tüm insanların nasıl yaşamaları gerektiğini anlatır. Orada her din ve ırk mensubu vardır.

İslâm dini lâik değildir.

R. Tayyip Erdoğan doğru söyledi. Ben müslimim hemde din de laikim derse elbette o yalan söylüyor. Ama ben müslimim ama düzende lâikim derse gerçeği söylemiş olur. Ben dinde mü’minim, asla lâik değilim, düzende ise lâikim, asla bir din mensubunu başka dine mensup olanlardan farklı görmem. Kur’an bana böyle emrediyor.

Şimdi R. Tayyip Erdoğan eskiden dinde müslimdi, lâik değildi. Düzende zaten lâik değil la dini idi. Şimdi ise dinde de lâiktir. Bir de dinde anti laik ama düzende laik olan Karagülle ile dinde lâikleşmiş Erdoğan’ı mukayese edebilirsiniz.

Şöyle ki, eğer ben Erdoğan’ın yerinde olsaydım: Beni başbakan yapan anayasa der ki; cumhurbaşkanı ve meclis başkanı seçimi gizlidir ve partiler aday göstermezler. Gaye, buraya gelenler uzlaşma ile gelsinlerdir.

Ben lâik olmayan dindar olarak ne yapardım?

Ben madem bu anayasa sayesinde buraya geldim; ya bu anayasaya saygılı olmalıyım, ya da milletvekilliğinden istifa etmeliyim. Hattâ Türkiye’yi terk etmeliyim. Çünkü Kitabım bana sözünde dur demiştir. Ben Türk vatandaşlığını kabul ettiğim gün TC kanunlarına uymayı da kabul ettim demektir.

O halde ne yapmalıyım?

Madem ki benim de kabul ettiğim anayasa bana parti başkanı olarak cumhurbaşkanı veya meclis başkanı seçimlerine etki etmemem gerekir. O halde ben samimi bir Müslüman olarak anayasayı delmemeliyim. İstişareler yapıp parti başkanı olarak aday göstermemeliyim. Bu verdiğim söze aykırıdır. Sırtına binip başbakan olduğum anayasaya aykırıdır. Sözünde durulmalıdır. Kuran’ın sözünüzde durun emrine aykırıdır. Hatalıyım der, şiddetle bu tür hareketlerden kaçardım.

Kur’an’a inanmış bir insan düşünün. Topluluğun ve kanunların baskısındaki hükümlere uyar ama sonra sanki Allah yokmuş gibi onun hükümlerini delmek için alenen faaliyette bulunur. Bu Kur’an ehli olur mu? Âhirette cennete gidebilir mi?

Demek ki şimdi R. Tayyip Erdoğan gerek devlet başkanı ve gerekse meclis seçimlerinde yaptığı bu istişarî hareketler ve sonunda bir kişiyi ataması ne insanidir, ne İslâmdir, ne de millîdir.

Dinde lâik olmayanlar yasalara ahlaklı samimiyetle bağlıdır. Dinde lâik olanlar ise hukuka yasal zorunluluk içinde bağlıdır. Kendisi daima yasaları delmeye çalışır.

Şimdi de bu davranış yararlı mıdır?

Âhireti unutalım. Ama bu dünyada yaralı mıdır?

Unutmayalım ki yetkiler merkezileşiyor, sorumlular da merkezileşir. Ülke diktatörlüğe gider ve diktatör yıkıldığında tüm sistem yıkılır. Ak Parti yıkılmakla kalmaz, demokrasi yıkılabilir. Oysa R. Tayyip Erdoğan serbest bırakıp etki etmeseydi; seçilecek devlet başkanı bazı zorluklar çıkarabilir ama o zorluk kendisine fren olur, arabanın devrilmesini önler. Şimdi durumda ise AK Parti frensiz bir arabaya dönmektedir.

Oysa R. Tayyip Erdoğan iyi Müslüman, iyi vatandaş ve iyi insan olsa; yalnız yasaların zorunluluğuna değil, yasaların istediklerine samimiyetle uyar ve o yasalar onu iktidar yaptığı gibi onu iktidarda korur. Eğer iktidarın tekliği ilkesi sebebiyle merkezi bir dikta taraftarı ise elinde anayasa ekseriyeti vardır. Anayasada seçimi aleni yapar. Gurupların aday koymasına izin verilir. O zaman da yasaların ruhuna da uyarak hareket etmiş olur. Ama onu yapmıyor da anayasayı ahlaken delerek bir yere varmak istiyor.

Biz bunları yazarken R. Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığına taraftarım. “Adil Düzen” başbakan çıkarıncaya kadar en uygun başbakan Erdoğan’dır. Ben oyumu bu şartlar içinde yine AK Parti’ye vereceğim. Ben onun oradan inmesi için değil, orada kalması için yazıyorum. Bu hatalara rağmen bugün Türk milletinin ve ordunun AK Parti’ye güven devam ediyor. Ancak bu güven sonuna kadar devam edemez. Ben milletvekilli olsam R. Tayyip Erdoğan’ın adayına oy vermem. Uygun gördüğüm başka partiden olsa da ona veririm. Böylece başta Erdoğan’ı, kendimi, meclisi ve AK Parti’yi kurtarırım. Uçuruma takılanın peşine gitmek onunla beraber uçmak demektir. Ben burada R. Tayyip Erdoğan’ın yanlış aday seçeceğinden bahsetmiyorum. Belki R. Tayyip Erdoğan en doğru adayı seçecektir. Ama seçilenin hatalı olacağından değil, onun seçmesinin hatalı olduğunu söylüyorum.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

*522. GENEL; 72. İŞLETME SEMİNERİ

Adres: EMİNEVİM/EMİNOTOMOTİV MerkeziKısıklı Cad. No: 36    ALTUNİZADE - ÜSKÜDAR / İSTANBUL    Tel: (0216) 444 36 46

Perşembe, 06.08.2009

 

ZEKÂT.. ZEKÂT...

 

 

 

İŞLETME

SINAİ

ZIRAİ

TİCARİ

İNŞAİ

KAMU HİZMETİ

KREDİ

GENEL HİZMET

KAMU GÖR

ALTYAPI

YERYÜZÜ

ÜLKE

İL

BUCAK

OCAK

KAMU PAYI

İbnü’s-sebil

Sâil

Mahrum

Müellef

MUSTAHAK

FAKİR

YOKSUL

YETİM

ZİLKURBA

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2586 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2394 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3422 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5478 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3541 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3072 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3710 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3420 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3832 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4108 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4618 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3012 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3112 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3965 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3822 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2942 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3950 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7713 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3574 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4443 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4741 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4663 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4815 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4547 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3395 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5173 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3853 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5148 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5007 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4933 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3477 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3688 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5150 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4205 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5418 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4087 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4417 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4429 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4765 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5314 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5260 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4380 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4590 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4112 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4097 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4086 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4540 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5648 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9814 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4645 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3703 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3852 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3355 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3742 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5696 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4244 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler