Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 354
BAKARA SÛRESİ 61.-AYETLER TEFSİRİ
29.04.2006
2134 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2004...2005...2006

GELECEĞİN  II. KUR’AN  -  V. İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ  KURUYORUZ...

SİZİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ... BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 354

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi       28 - 30 Nisan 2006          Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;   354. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

*TEFSİR SEMİNERİ [Cuma Üsküdar (19.00-21.00);  Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00);  Pazartesi Ümraniye (19.00)]

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Üsküdar ve Ümraniye’de Reşat Nuri Erol tarafından;    diğer yerlerde ilgili ve sorumlular tarafından anlatılacaktır...

Hedefimiz; bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, RNE

 

BU HAFTAKİ “ADİL DÜZEN” DERSLERİ  

AKEVLER’İN “AHŞAP EVLER” PROJESİ

SAADET PARTİSİ’NDE SAADETE DOĞRU…

‘Milli Çözüm’ Dergisi niçin ‘millî nifak’ dergisidir?

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ – 16. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

وَإِذْ قُلْتُمْ يَامُوسَى لَنْ نَصْبِرَ عَلَى طَعَامٍ وَاحِدٍ فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنْبِتُ الْأَرْضُ مِنْ بَقْلِهَا وَقِثَّائِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَا قَالَ أَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذِي هُوَ أَدْنَى بِالَّذِي هُوَ خَيْرٌ اهْبِطُوا مِصْرًا فَإِنَّ لَكُمْ مَا سَأَلْتُمْ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمْ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنْ اللَّهِ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ الْحَقِّ ذَلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ (61)

وَإِذْ قُلْتُمْ يَامُوسَى  (Va EıÜ QuLTuM YAv MUvSAy)  “Hani ‘Ey Musa’ demiştiniz.”

Bir topluluğun başkanı yönetimi temsil eder. Yönetim topluluğun hukukunu korur. Oysa, kişiler kendi çıkarlarını isterler. Topluluk çıkarları ile kişi çıkarları arasındaki denge, başkanla halk arasındaki dengeye dayanır. Hazreti Harun, Hazreti Musa’nın veziridir. Bugünkü başbakanın yerindedir.

Halk isteklerini doğrudan başkana bildirir. Başkan ise topluluğun çıkarlarını da gözeterek kararlar alır.

İslâm demokrasisinin sistemi şöyledir:

[Adil Düzenciler bu basit kuralı kavramadıkça Kur’an’ı siyasi yönden anlayamaz ve anlatamazlar.]

Halk aşiret içinde yaşar, başkanlarını seçer ve aşireti merkezden yönetirler. Halk bucak şûrasını seçer. Bunlar bucak merkez aşiretini oluştururlar ve bucağı bunlar yönetirler. Bucak meclisini halk oluşturur. Doğrudan yönetim vardır. Buranın başkanı ‘Cuma Başkanı’dır. Halkla doğrudan muhatap olan bu başkandır. Bu başkan halkını on-on iki sıbta ayırır ve onlara yöneticiler atar. İlmî şûraya yani ilmî dayanışma ortaklığına danışır, siyasi emirler aracılığı ile bucağı yönetir. Yönetimde esas birim bucaktır. Bucak insanlığın birer hücresidir. İl merkez bucağı vardır, devlet merkez bucağı vardır, insanlık merkez bucağı vardır. Bu bucaklar merkezî bucaklardır ve taşra bucaklarına hâdimdirler. Ama hepsi bucaktır ve bucak olarak yönetilirler.

Hz. Musa’ya hitap edenler bu merkez bucaktaki ileri gelenler olup, halkın isteklerini başkana iletmektedirler.

Bugünkü İsrail oğulları çift başlıdırlar. İsrail devleti vardır. Onun başkanı vardır. Amerika’da 200 kadar sermaye patronları vardır, bunlar dünyaya hükmetmektedirler. İşte İsraillilerin ıstırabı ve insanlığa verdikleri zarar da bu çift başlı olmalarındandır. “Adil Düzen” iktidarında bu patronlar faizden vazgeçecekler, İsrail’e taşınacaklar ve orada tek başlı olacaklardır. Onlar bugünkü Amerikan sermayedarlarını temsil etmektedirler. Faizi bırakıp şeriata gelmeyenler, Karun gibi yerin dibine geçeceklerdir.

لَنْ نَصْبِرَ عَلَى طَعَامٍ وَاحِدٍ (LaN NaÖBiRa GaLaV OaGAvMın VAXıDın) 

“Bir taama sabredemeyeceğiz.”

İsrail oğulları Mezopotamya’dan çıkmışlar, Mısır’da yaşamışlar, müreffeh olan şehirlerin kenarlarında bulunmuşlardır. Gerçi kendileri göçebe topluluktur ama kent hayatına da besin bakımından alışıktırlar.

Allah onlara menn ve selvayı gönderdi. Biri nebati besini, diğeri ise hayvani besini oluşturuyordu. Bununla beraber, yine de bedenleri daha başka alıştıkları gıdalar istiyordu.

İnsanın midesi değişik besinleri sindirecek şekilde yaratılmıştır. Çocuklukta hangi besinleri yemeğe başlamışlarsa mide ona göre şekillenir ve o besinleri sindirecek maddeleri üretir. Süt anne bu sebeple biyolojik akraba da olmaktadır. Alıştığı besini bulamadığı zaman, ona ihtiyacı olmasa da onu arar. Bu alışkanlık, sigaraya alışanın sigaraya ihtiyaç duyması gibidir.

İsrail oğulları da menn ve selva ile yetinmiyor, alıştıkları besinleri istiyorlardı…

Bir tek taamdan bahsetmektedirler. Öyleyse menn ve selva aslında iki taam değil, tek taam olmalıdır.

Menn ve selva üzerinde de araştırmalar yapılması gerekmektedir. Belki bunlar birlikte yenmekteydi.

فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ  (FaWGu LaNAv RabBaKa)  “Rabbine dua et.”

Burada önemli hususlar vardır. Birincisi; ‘Sen dua et’ diyorlar, ‘dua edelim’ demiyorlar. Halbuki Allah herkesin duasını kabul eder. Topluca dua edip amin dedirtme yerine, başkan dua eder, cemaat da hazır olur.

Hazreti Muhammed aleyhisselâm, Müslümanların bugün yaptıkları şekilde dua edip cemaat amin dememiştir. Namazda imam Fatiha okuyarak sesli dua eder, cemaat sessizce âmin der. Hattâ gündüz namazlarında imam sessizce dua eder, cemaat okumaz bile.

Burada başkana topluluğu ve bucağı temsil etme yetkisi verilmiştir. Halk artık kendileri konuşmaz, başkanlarını konuşturur. Dua etmek, bugün bizim bildiğimiz el kaldırıp yalvarmadan ibaret değildir. Dua, istemek demektir. Başkan bu istemeyi sebeplerine tevessül ile yapar.

İkinci önemli husus; ‘Rabbimize dua et’ demiyorlar, ‘Rabbine dua et’ diyorlar. Şunu demek istiyorlar; madem ki O seni seçti, başımıza getirdi, seni bu seviyelere çıkardı, topluluğu yönetici yaptı. O’na şimdi bizim için dua et. Halk toplulukla ilgili bir şey istemiyor, kendi özel çıkarları için talepte bulunuyor. Demek ki, başkanın görevi nedir? Başkan aynı zamanda halkın özel ihtiyaçlarını karşılamak için gerekenleri yapacaktır.

Bugünkü hükümetler bir taraftan kamunun hukukunu korurken, diğer taraftan halkın ihtiyaçlarını da giderecek tedbirleri almaktadırlar. Burada dengeyi kaçırdıkları olmaktadır. Halk tarafı kayınca ‘kapitalizm’ olur, kamu tarafı kayınca ‘sosyalizm’ olur. Oysa, kamu ile halk istekleri arasında denge kurulmalıdır. Bunu kuracak olan da kuvvetler dengesidir. Bucak meclisi ilmî, dinî, meslekî ve siyasî şûraları oluşturur. Şûralar kendilerini temsilci yapan halkla istişare ederek kararlar alırlar. Dinî şûra halkın isteklerini, ilmî şûra bu isteklerin nasıl gerçekleşebileceğini, meslekî şûra bunları kimlerin yapacağını, siyasî şûra hâsılanın bölüşme biçimini belirler. Her şey sistem içinde kurumlar arasında çalışır. Başkan bu kurumlar arasında hakemlik yapar, birliği sağlar. Yapılacak yeni bir şey varsa, kurumları harekete geçirir. Burada başkandan istenen budur. Bu bir kurumca değil, tüm kurumlarca gerçekleştirilecek bir yeni istektir.

Allah burada İsrail oğullarına, dolayısıyla tüm insanlığa inkılâpların nasıl yapılabileceğine işaret etmektedir. Halk talep eder, başkan da kurumları harekete geçirerek sorunu çözer. Halk sonuçları talep eder.

Buradaki “Rabbine” dendiğinde “idare” anlaşılmaktadır. Başkan idareden talep etmektedir. Devlet görevlileri Rabbin melekleri gibidirler. Burada başkandan talep eden dinî şûradır. Bu değişikliğe izin verecek olan ilmî şûradır. Uygulayacak olan da meslekî ve siyasî şûralardır.

يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنْبِتُ الْأَرْضُ  (YuPRiC LaNAy MimMAv TuNBiTu eLEaRWu) 

“Bize arzın imbat ettiklerini ihraç etsin.”

Gerek Mezopotamya, gerekse Mısır tarım ülkeleridir. Uygarlık tarıma dayanmaktadır. Fırat ve Dicle’nin üzerinde kurulan barajlarla sulama yapılmaktadır. Nil’in kabarmasından sonra inmesinin ardından bırakılan gübreli ve verimli topraklarda ziraat yapılmaktadır. Yani, halk hayvani besinlerden çok nebati besinlerden geçinmektedir. Zaten insan meyvecil bir varlık olarak yaratılmıştır.

İsrail oğulları Hazreti Musa’dan bunu istemekte, tarım yapalım demektedirler. Çölün içinde tarım yapmayı talep etmektedirler. Bugünkü Yahudi sermayesi de aynı şekilde sanayi üretim sistemi ile tarım yapıp insanlığı emrine almak istemektedirler. Oysa tarım arazilerde yapılmaktadır, dağınıktır. Sanayi tipi işletmelerle tarım yapılamaz. Diğer taraftan, topraklarda ziraat insan gibi farklıdır, her toprağın özellikleri ayrıdır. Merkezî kurallarla tarım yapılamaz. Tarım aile işletmesi ile yapılabilir, işçilikle yapılamaz. Genel tarım bilgisi ile değil, özel tarla bilgisi ile tarım yapılabilir. Bugünkü Amerikan sömürü sermayesi sahipleri, çölde susuz tarım yapılmasını talep etmekte ve Hazreti Musa’dan talep ettiklerine benzer bir serabın peşinden koşmaktadırlar…

مِنْ بَقْلِهَا  (MiN BaQLiHAv)  “Baklasından.”

Burada beş çeşit toprağın çıkardığından bahsetmektedir. Bunlar Mısır’da yetiştirilen nebati besinler olmalıdır. Araştırma yaparız; o zaman Mısır ve Mezopotamya’da yetişmeyen bir besinden bahsedecek olursa, Kur’an o zaman bilmemiş, hata yapmış, Tevrat’ın hayali esatirini nakletmiş olur.

İşte Kur’an’da böyle bir hataya rastlanmaz. Tarihi anlatırken bugünkü kazılarla onlar ortaya çıkmakta, onları doğru bilen birisinin eseri olduğu açıkça anlaşılmaktadır. İşte bu da Kur’an’ın mucizelerinden biridir, tarihi doğru bilmek ve senaryolarda hata yapmamak. Biz olayları tahkik edemeyiz ama, uygarlıkları tesbit eder, anlatılanların o gün yaşananlara uygun olduğunu tesbit edebiliriz.

Bakliyat” fasulye cinsi yiyeceklerdir. Bunların yaprakları yenmez. Ama taze fasulye pişirildiğinde meyvesi yenir. Sonra kuru fasulye olarak yine pişirildiğinde çekirdeği yenir.

Burada yiyecekleri yere izafe etmiştir. Topraktan çıkan şeyleri istiyorlar. Onların da topraktan bir parça olduğunu ifade ediyorlar.

Canlılar topraktan yaratılmıştır. 19. yüzyılda canlılık diye bir madde olduğu sanılıyordu. Oysa bugün kesin olarak biliyoruz ki, canlı sadece topraktaki yüze yakın elementin özel dizilişinden oluşmaktadır. Canlılarda toprakta olanlardan başka herhangi bir madde yoktur. İsrail oğulları bunu bilerek söylemektedirler.

وَقِثَّائِهَا (Va QıçÇAEıHAv)  “Ve kissainden.”

Kissa” sarımsak olarak tercüme edilmektedir. Mısır’da tarımı yapılan önemli bitkilerden biri olacaktır. Sarımsağın aynı zamanda meyvesidir. Kökte depolanmıştır. Sarımsağın bir dilimini alıp kesseniz yine sarımsak meydan gelmektedir. Burada meyve ile tohum iç içedir.

وَفُومِهَا (Va FUvMiHAv)  “Ve fuminden”

Fum” kelimesi “Fem” yani ağız kelimesine akrabadır. Kabağından diye tercüme etmektedirler.

Bunların meyvesi saklanabilmektedir. Çekirdeklerinden çok meyvesinden yararlanılmaktadır. Pişirilerek yenmektedir.

وَعَدَسِهَا (Va GaDaSiHAv)  “Ve adesinden.”

Ades” kelimesini mercimek olarak tercüme etmektedirler.

Mercimeğin yalnız tohumu yani kendisi yenir. Bu da pişirilerek yenir.

وَبَصَلِهَا (Va BAÖaLıHAv)  “Ve basalinden.”

Basal” kelimesini soğan diye tercüme ediyorlar.

Soğan yapraklardan oluşmaktadır. Tohum içermez. Havuç ve lahana da bu tür sebzelerdendir.

Bu sayılanlar, Mısır ve Mezopotamya’da bilinen temel besinlerdendir. Bunların biyolojik tasnif değerinden ziyade, tarihî değeri vardır. Bu konularda araştırmalar yapılması gerekmektedir.

Bugün yediğimiz meyve ve sebzelerin bir kısmı Amerika kıtasından gelmiştir. Kalanlar ise yaygın bir şekilde bilinmektedir. Soğan, sarımsak, kabak, hattâ mercimek Türkçe’dir. Baklanın Türkçe karşılığı yoktur. Demek ki dördü Türklerin de bildiği besinlerdendir. Orta Asya’da fasulye yemeğini hâlâ bilmiyorlar. Bunların dördü demek ki avcılık dönemlerinde de bilinen yiyeceklerdendir.

قَالَ أَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذِي هُوَ أَدْنَى (QAvLa: Ea TaSTaBdİLUna elLaÖIy HuVa EaDNAv)  

“Ednasını istibdal etmek mi istiyorsunuz, diye kavl etti.”

Burada kavl eden Hazreti Musa’dır. Bu talebi hoş karşılamamıştır. Bu Hazreti Musa’nın sözü olduğu için bunların edna olması gerekmez. Yani, bu yiyecekler bir şeye yaramaz anlamına gelmez. Hazreti Musa’nın bilgisi bu hususta yetmemiş olabilir. Peygamberler her şeyi bilemezler. Onlar da hata ederler. Nitekim hurmanın aşılanmasında Hazreti Muhammed aleyhisselâm da hata etmişti.

Allah burada İsrail oğulları yöneticilerine bir ders vermekte, dolayısıyla tüm insanlığa ders vermektedir.

Hisler de akıl kadar önemlidir. Halkın arzuladığı şeylerde bizim bilmediğimiz hikmetler olabilir. Nitekim tek çeşit yemek insan için yeterli değildir. İnsanların çeşitli gıdalardan beslenmeleri gerekmektedir.

Çok şeyi yemeyi Hazreti Musa’nın edna sayması da doğru değildi. Çünkü sonra Rabbinden aldığı vahiy ile onun edna olmadığı anlaşılmış olmalıdır ki, mısra yani şehre girmek emredilmiştir.

بِالَّذِي هُوَ خَيْرٌ  (Bi elLAÜıY HuVa PaYRun)  

“Hayırlı olanla tebdilini mi istiyorsunuz?”

Bazı besinler vardır ki depolanıp nakledilemez. Yerinde tüketilmesi gerekmektedir. Depolanıp nakledilse bile, vasfını değiştirir, tazeliğini kaybeder. Bu sebeple yerinde tüketilmesi gerekir. Bazı enzimler ve vitaminler ancak yerinde taze taze tüketilirse yararlı olmaktadır. Bu sebeple Hazreti Musa peygamberin söylediği aslında doğrudur. Kırlarda yiyecek çeşidi azdır, ama besin değeri tamdır ve yüksektir. Dolayısıyla kırda yiyecekleri taze taze yediğimizde besinimizi tam olarak alırız. Kentlerde ise besin çeşidi çoktur ama besin değerleri düşüktür. Dolayısıyla kente gidenler her çeşit besini kolay ve bol bulacaklarını sanırlar, oysa kente gittikleri zaman köylerindeki besinleri bulamadıklarını hemen görürler. Köyde doğup büyüyenler kente geldikleri zaman hemen köylerindeki besinleri özlerler. Hattâ hâlâ köylerden gelen besinlerle beslenmektedirler.

Biz İstanbul’da market zincirlerini oluşturduğumuzda, köylerden doğrudan gübresiz ve ilaçsız yiyecekler getirtip satmış olacağız. Ancak yine de besin değeri köydeki gibi olmayacak, çünkü dalından taze taze koparılmamış olacaktır. Bu sebepledir ki biz kentlere elli-altmış kilometre mesafede olan yerlerde kentliler için dinlenme evleri tesis etmek istiyoruz. Buralarda her aileye bir dönüm yer verilecek, çeşit çeşit meyve ve sebze yetiştirilecektir. Kentliler hafta tatillerinde, yıllık tatillerinde oraya gidecekler, dalından meyveler kopararak, taze taze sebzelerden pişirerek doğal besinler ile beslenecekler, kırın hayrından yararlanacaklardır.

İleride helikopter dolmuşları oluşturulacak, bu elli-altmış kilometre mesafe daha da genişleyecektir.

Adil Düzenciler bütün ilhamlarını Kur’an’dan almakta ve ona göre hazırlık yapmaktadır. Bir gün, kim bilir, belki de çok yakında bu uygulamalara geçme durumundadırlar.

Allah İsrail oğullarına bunları anlatarak, şimdi de öyle bir dünyanın oluşması için sermayelerini ve bilgilerini kullanmalarını istemektedir. Savaşlarla, faizlerle, zinalarla, fitnelerle bir yere varamazlar. Hem kendilerini helâk eder, hem de insanlığı ıstıraplara sürüklerler, âhirette de hesap veremezler.

 

اهْبِطُوا مِصْرًا  (EiHBiOUv MIÖRan)  

“Mısra hubut edin.”

Mısr” büyük şehir demektir.

Biz tasnifi yaparken, bunları Karye, Belde, Medine ve Mısr olarak tasnif ediyoruz.

Karye, 300 ile 1000 nüfuslu yerdir. Belde, 30 000 ile 100 000 nüfuslu yerlerin merkezinde bir bucaktır. Medine ise 3 milyon ile 10 milyon nüfuslu bölgenin merkezinde bir ilçedir. Mısr ise 300 milyon ile 1 milyar nüfuslu kıta merkezlerinde olan yerdir. Bunlar III. bin yıl ölçüleridir. Sonraki sayılar zamanı gelince bilinecektir.

Mısr” gayrimunsarif olarak tenvinsiz gelirse, Firavunların Mısır ülkesinin adıdır. Nekire olarak gelirse, mega şehir demektir. Dünyanın şimdilik yedi-sekiz yerinde mega şehirler olacaktır. Kuzey Amerika, Güney Amerika, Afrika, Avrupa, Hindistan, Çin, Avustralya ve Adalar. Bunların merkezleri mısrdır. Avrupa kıtası İran’ı da içerecekse, o zaman merkezi İstanbul olacaktır. Yani, İstanbul da bir mısrdır.

İHBiTUv” denmektedir. Demek ki İsrail oğulları daha yüksek yerlerde yaşıyorlardı.

“Şehrin merkezine inin” denmektedir. Burada mısr yani şehir kastedilmektedir. Çünkü İsrail oğulları bir daha Mısır’a dönmemişledir. “Mısran” da nekiredir. O halde emredilen belli bir şehre girmek değil de, herhangi bir şehre girmektir. Kendilerine kentlerde yerleşmeleri emrolunmuştur.

Burada iki hususa işaret etmek gerekir. Biri, burada tercümenin ‘giriniz’ şeklinde değil de, ‘girelim’ şeklinde tercüme edilmesi gerekir. Çünkü Hazreti Musa da onlarla beraber girecektir. Arapçada biz ve sizin ortak olduğu yerlerde siz kullanılır, Kur’an Arapçasında siz kullanılır. Ben ve sen, biz değil de, sizdir.

İkinci husus ise; burada emir sigası kullanılmıştır. Arapçada yapabilirsiniz, girebilirsiniz şeklinde siga yoktur. Giriniz ile girebilirsiniz aynı sigadır. Girmeye müsade mi edilmiştir, yoksa emir mi edilmiştir? Girmişler midir, yoksa girmemişler midir? Burada mücmeldir.

Bugün İsrail Oğullarına emredilen, İsrail topraklarınıza giriniz ve orada oturunuz emridir.

Kudüs de demek ki mısr türü bir yer olacaktır. İnsanlığın merkezi Mekke’dir. Ama Kudüs de onun gibi kıble sayılmıştır. O da mega kent olacaktır.

 

“Ondan sonra İsrail oğullarına şöyle dedik: Bütün arzda iskan olunuz. Ahiret va’di gelince sizleri birleştireceğiz.” (İsrâ; 17/104)

“Ahiret va’di gelince yüzleriniz kararsın diye, daha evvel Mescide dahil oldukları gibi dahil olsunlar ve yıkılacaklar yıkılsın...” (İsrâ; 17/7)

 

Allah İsrail oğullarını sürgünlerle dünyaya dağıttı ve o sayede dünya ticaretini el geçirdiler. Ayrıca uygarlıkları birbirine taşıyarak bugünkü seviyeye ulaştırmayı sağladılar.

O zaman böyle dağılmaları gerekiyordu. Çünkü ulaşım imkanları yoktu, haberleşme imkanları yoktu.

Artık böyle dağınık yaşamalarına gerek yoktur. Mü’minlerin himayesinde Filistin’de toplanacak, orada ilmî ve ticarî merkezler oluşturacaklardır. Artık uygarlığa oradan hizmet edeceklerdir. Allah bu amaçla I. ve II. dünya savaşlarının çıkmasına izin verdi. Birincisinde İsrail oğulları imparatorlukları yıktılar ve İsrail devletini kurma hazırlığında oldular. İkincisinde İsrail devleti kuruldu. Tüm dünya Yahudileri İsrail’e göç etmeye başladılar. Hitler olmasaydı İsrail devleti kurulamazdı, çünkü kimse oraya gitmezdi.

Henüz bütün İsrail oğulları İsrail devletinde toplanmamışlardır. Çünkü orada henüz güvenlik sağlanamamıştır. “Adil Düzen” gelince dünyaya güvenlik de gelmiş olacaktır. İslâm devleti İsrail devletinin sınırlarını garantiye alacaktır. O zaman artık yeryüzünde güven tesis edilmiş olacağı için Amerika’daki dünyayı sömüren Yahudi sermayesi de İsrail’e gelecektir. Orada şeriata göre ticaret yapmaya başlayacaklardır.

Bunu yapanlar kurtulup insanlığa hizmete devam edeceklerdir.

Bunu yapmayıp faiz ve zina uygulamasına devam ederlerse, onlar helâk olacaklardır.

Kıta merkezlerinde oluşan mısrlarda ticaret serbest olacaktır. Gümrük ve vize olmayacaktır. Burada İsrail oğulları serbestçe ticaret yapabileceklerdir. Sermaye ellerinde olduğu ve dünyayı bildikleri için serbest rekabette onları geçmek kolay olmayacaktır.

Allah Kur’an’da onlara o günleri hatırlatarak bugün emir vermektedir.

Buradaki “İhbitû” emrinin başka bir manâsı daha vardır. Kıta merkezlerinin deniz kenarlarında kurulması gerekmektedir. Çünkü denizlerin güvenliğini sağlamak da o merkezlere ait olacaktır.

İnsanlığın nöbetli bir ordusu olmayacaktır. Ama hava hakimiyeti sağlayan paralı hava kuvvetleri olacak, söz dinlemeyen gemileri o batıracaktır. Deniz güvenliği kıta merkezlerinden sağlanacaktır. Bunların finansmanı uluslararası mega şirketlerinden alınan “Genel Hizmet” payları ile sağlanacaktır.

فَإِنَّ لَكُمْ مَا سَأَلْتُمْ (Fa EinNa LaKuM MA SaEaLTuM)  

“Orada her sual ettiğin vardır.”

Burada bize mısrın yani kıta merkezlerinin durumunu anlatmaktadır. Toprak mahsulleri için yeni statü geliştirmemiz gerekmektedir. Sanayi mahsullerinin standartları kolaydır. Fizik ve kimyaya dayanarak kâğıt üzerinde planlar ve istediğiniz malı üretebilirsiniz. Çünkü eğer kanunları biliyorsanız, madde kayıtsız şartsız itaat eder. Oysa canlı öyle değildir. Kendi genlerine dayalı olarak yetiştiği yerdeki şartlara göre üretim yapar.

Dolayısıyla tarım üretiminde standart mal elde etmek zordur, imkansızdır.

Bunun için Hazreti Muhammed aleyhisselâm bir yol göstermiştir. Bu da, tarım ürünlerinin vasıfları arasında fark olsa da, değerleri eşittir. Yani, bunlarda kalite farkı değer farkını oluşturmaz. Böylece besin olabilecek vasfı taşıyan mallar piyasada eşit fiyatla satılır. Bu ise ekonomik kanunlara aykırıdır.

Biz bunu şöyle bir müessese ile uygulanabilir hâle getiriyoruz.

Bir köyde üretim yapanlar, ürünleri birleştirip harman yaparlar ve böylece ürün olarak ne çıkarsa o kalitedeki tarifleri yazdırıp pazarlarlar. Böylece her yılın mallarının kalitesi yıla bağlı olarak farklı olur, ama bir yıl içindeki tarım ürünleri arasında fark olmaz. Köylerde satılan o köyün standart malları ilçede birleştirilerek tek kalite sağlanır. İlçe tarım ürünleri ambalajlanıp satılmaya başlar. İlçe tarım ürünleri bölgelerde harman yapılarak ülke içinde tek standart olarak pazarlanır. Her bölgenin standartları faklı olur. Ama ülke içinde her bölgenin malları satılır. Böylece rekabet sağlanır. Bu sefer bölge malları mısrlarda birleştirilip harmanlanır ve kıta standartları ortaya çıkar. Her mısrda bütün kıtaların malları pazarlanır. Dolayısıyla bir mısra girdiğiniz zaman yeryüzünde yetişen tüm tarım ürünleri standartlaşmış şekliyle satılamaya başlanır.

Orada her istediğiniz vardır”ın ifadesi budur.

Bunlar “Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası”nda yer almaktadır.

Dünya ticaretini İsrail oğulları ellerinde tutacakları için bu pazarlamayı onlar yapacaklardır. Onun için Kur’an bu hâli anlatarak İsrail oğullarına hitap etmektedir. Yani, onlara “Adil Düzen”in bu projesini desteklemeleri gerektiğini hatırlatmaktadır.

“Burada sizin için her istediğiniz vardır” denmesiyle, dünya ticaretinin ellerinde olacağına da işaret etmektedir. Aralarında da serbest rekabet sistemine sahip olmaları hâlinde, böyle bir hizmetin onlara tahmil edilmesinde insanlara yapılan bir haksızlık yoktur. Ticaret birkaç seçkin kimse tarafından yapılacaktır. Halk için bunun kim tarafından yapıldığı değil, kaliteli ve ucuz bir şekilde yapılıp yapılmadığı önemlidir. Rekabet diğer insanlara da açıktır. Yapamıyorlarsa, yapanlara bırakmaları gerekir. Halk için yararlı olan odur.

O halde, İsrail oğullarının becerisi insanlığa rahmettir.

Biz sermayeye karşı değiliz. Onların ticaretine karşı değiliz. Onun bizim için Allah’ın nimeti olduğunu biliriz. Bizim karşı olduğumuz şey, sermayenin sömürüsü ve tekel oluşturmasıdır.

Bu hususu İsrail oğulları iyi anlamalıdırlar.

Biz onların sermayesine ve ticaretteki üstünlüklerine karşı değiliz. Şeriata göre kullanıldığı zaman, hem kendilerine hem de insanlığa yarayacağı kesindir. Biz onların ‘faizli tekel sistemine’ ve sermayenin ilim, din ve siyasete hakim olmasına karşıyız. Bizimle uzlaşmak istiyorlarsa, bunlardan vazgeçsinler.

 

وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمْ  (Va WuRiBaT GaLaYHiM)  

“Onlara darb olundu.”

Hazreti Musa kavl etti ve onlara darb olundu.

Hazreti Musa aleyhisselâm onlara söylemiş ve onlara zillet darb olunmuştur.

Burada iki cümle birbirine atfolunmuştur. Biri diğerinin sebebi veya sonucu değildir. Söylemesi ile zilletin darb olunması arasında bir ilişki vardır ama biri diğerinin sebebi veya sonucu değildir. Öyle olsaydı “Va” harfi değil de “Fa” gelirdi. Buradan anlaşıldığına göre, onlar mısra hubut etmişler, yani ileride mısr olacak yere girmişlerdir. Burası Kudüs olabilir. Yerleşik hâle gelmişler ama başarılı olamamışlardır.

Bu giriş Hazreti Musa aleyhisselâm zamanında da olmayabilirdi.

Göçebe hayatı gazlara benzer. Kendine has kanunları vardır. Hacim ile basıncın çarpımı sabit kalarak değişir. Oysa, katı kanunları gaz kanunlarına benzemez. Orada Huk’un uzama kanunları vardır. Sıvılardaki kanunlar da farklıdır. Orada da Bernuil’in basınç kanunları geçerlidir.

Topluluklarda da hayat değişiktir. Göçebe hayatı, yerleşik hayat ve sıvı hayat. Tarım topluluğu katı hayattadır. Oysa mısrdaki hayat sıvı topluluğun hayatıdır. Halk birbirine çok yakındır, ama birbirini tanımazlar ama, ilişkileri sürdürürler. Göçebe topluluk kente girdiğinde oranın düzeni içinde başarısız hâle gelirler.

 

الذِّلَّةُ (alÖilLaTü)  “Zillet onları darb etti.”

Zeyl” etek demektir. Eli aşağıda demek, düşük demektir. Topluluk içinde ikinci sınıf olma, aşağı sınıf olarak ortaya çıkma demektir.

İsrail oğulları kentlere girmiş ve dünya üzerinde dağılmışlardır. Seçilmiş bir kavim, bilgili bir kavim oldukları halde, yerliler tarafından hakir görülmüşlerdir. Çünkü kentte çobanlık yapılamazdı. Toprakları yoktu ki ziraat yapsalardı. Ellerinden sanayi de gelmezdi. Ticaretle meşgul olmaya başladılar. Tarım döneminde ticaret başarılı bir meslek değildi. Çünkü tarım ürünleri pazarda alınıp pazarda satılır. Dolayısıyla aşağı sınıf olarak ortaya çıktılar. Son 500 yıldan önce durumları işte öyle olmuştu.

Büyük sanayi dönemi başlayınca ticaret en üst seviyedeki bir meslek oldu. Böylece zilletten kurtuldular. Şimdi bütün dünyada nefret edilen ve şerlerinden korkulan bir topluluk hâline gelmişlerdir.

Allah onlara işte o günleri hatırlatmak istemektedir.

Bugünkü teknolojik gelişme diğer insanları da ticarete doğru götürmektedir. Büyük sermaye ile halk sermayesi arasında savaş vardır. Yedi milyar yedi milyona, bin kişi bir kişiye karşı galip gelecektir. O zillet devri yeniden başlayabilir. Alametleri belirmiştir. Dünyadaki siyasi oyunlar artık işe yaramaz hâle gelmiştir.

وَالْمَسْكَنَةُ (Va eLMeSKeNeTe)  “Meskenet de darb olunmuştur.”

Meskenet” sakin olma,hareketsiz kalma, yoksulluk demektir. “Sikkîn” yani bıçaktan gelen kelimedir.

Demek ki tarihte bir dönemde iş yapamaz duruma düştüler, yoksulluk çektiler. Tarım döneminde ticaretin revaçta ve serbest olmadığı dönemde de böyle olmuştur. Sosyalizm zamanında da Yahudiler sıkıntılı günler yaşamışlar, çünkü başarılı işçi olamamışlardır. Sonra yolunu buldular; devletlerin kasalarını ve ambarlarını ellerine geçirdiler, devletleri soyup soğana çevirerek sonunda iflas ettirdiler…

Bugün bile eski Sovyet ülkelerinde ambar ve kasalar onların elindedir. Hiçbir yenilik yapamıyorsunuz; çünkü işletmelere gidersiniz, yöneticilerle konuşursunuz, anlaşma yaparsınız, son olarak mesele Yahudi muhasibe ve ambar memuruna kadar gider, onlar sizi ambara ve kasaya yanaştırmazlar! Para verirseniz yutarlar ve bir daha geri alamazsınız! Bankaya para yatıramazsınız, çünkü sonra rüşvet vermezseniz çekemezsiniz, vezne size ödemez! Onun için eski Sovyet ülkeleri hep banka dışı çalışmaktadırlar.

Bununla beraber, Kırgızistan’da çok sıkıntılı hayat süren okumuş Yahudileri gördüm. Onların bir kısmında zillet ve meskenet hâlâ devam etmektedir. Türkiye’deki Yahudiler refah içindedirler, ama yine de “Adil Düzen” düşmanlığı yapıyorlar. Otel odalarında Adil Düzen iktidarlarını indiriyorlar...

Bugünkü İsrail’de bile çalışmak suretiyle kazanarak değil de, Amerikan sermayesi ile desteklenen birer bürokrat olarak yaşamaktadırlar. Amerikan doları bir gün tepetaklak gitse, İsrail’de hayat felç olur. Hâlâ zillet ve meskenetten kurtulmuş değildirler...

Adil Düzen” bunların sömürü sermayesini dizginleyecek, şeriat yani hukuk getirecek, bugün zillette olan Yahudileri de bu zillet ve meskenetten kurtaracaktır. Hazreti Ömer zamanında ve Osmanlılar zamanında nasıl himaye edilmişler ise, III. bin yıl uygarlığında da Müslümanlar onları meskenet ve zilletten kurtaracaktır…

وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنْ اللَّهِ (VaBAvEUv Bi ĞaWaBin MiNa elLAHi) 

“Allah’tan gelen gadab ile be’v ettiler.”

Meskenet ve zillet yetmedi, ayrıca eziyetlere uğradılar. Tarihte, İbrani devletinden sonra, hükümranlık başka devletlere geçince önce Babil’e sürüldüler... Mısır’a sürüldüler… Sonra Romalılar sürdüler… Medine’den sürüldüler… İspanya’dan sürüldüler… II. Dünya Savaşı’nda dünyadan sürüldüler... Kendilerine büyük zulümler yapıldı. Bunlar Allah’tan gelen gazaptır. Çünkü bulundukları yerlerde rahat durmamaktadırlar.

Şimdi Afganistan’da kanlar akıyor, Irak’ta kanlar akıyor, Filistin’de kanlar akıyor...

I. ve II. dünya savaşlarını onlar çıkardı. Sosyalizm belasını onlar getirdi ve kırk milyon insan öldürüldü.

İnsanlık belki bütün bunları hak etmişti. Etmeseydi zaten bunları yapamazlardı. Ama yapanlar da şeriat kararı olarak yapmadılar, zulmettiler. Onlar için de elbette bu zulmün sonucunu çocukları çekeceklerdir.

Burada “Duribtüm” denmemiş de, “Duribet” denmiştir. Yani, muhatap sığası getirilmemiş de, gaib sığası getirilmiştir. Bu iki şekilde anlaşılmaktadır: Ya bütün İsrail oğulları değil, onlardan bir kısmı bu sıkıntılara uğradılar, onun için hitap gayba geçmiştir. Yahut, bu âyettekiler bundan sonraki âyetlere mu’terize olarak gelmiştir. Yani, bize ve bütün insanlara hitap etmektedir. O takdirde gazaba bütün İsrail oğulları uğramış olurlar.

Türkiye Yahudilerinin bir şansı vardır. Türkiye’ye davetli olarak gelmişler, muhacir olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu onların sermaye ve becerilerinden yararlanmak istemiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmada aktif olmuşlarsa da, Cumhuriyet’in kuruluşunda destek vermişlerdir. Dolayısıyla Yahudiler Türkiye’de gazaba uğramamışlardır. Türkiye’deki Türkiye Yahudileri sorun teşkil etmiyor. Türkiye’de Anglo-Sakson Yahudileri sorun teşkil etmektedir. Onlar imparatorluğu ortadan kaldırmakla yetinmiyor, şimdi de Türkiye’yi parçalayıp yok etmek istiyorlar. Gazaba çarpılmalarına az kalmıştır. Avrupa’dan olduğu gibi Amerika’dan da sürüleceklerdir. O saltanatları yakında bitecektir.

Bu âyet mu’terize ise; o zaman bize bunların şimdiki akıbetlerini haber vermektedir. İsrail oğullarına haber vermişse, bir kısım İsrail oğullarının aynı gazaba uğrayacaklarını haber vermektedir.

ذَلِكَ (ÜAvLiKa)  “Bu”

Yukarıda anlatılanlar ilk bakışta fazla taam istediklerinden olmuş gibi görünmektedir.

Oysa, buradan öğreniyoruz ki, onların bu gazaba uğramaları, zillet ve meskenete düşmeleri, çeşitli taam istemelerinden değildir. Tam aksine, çeşitli taam istediler, Allah da onlara verdi, bolluğa ulaştılar.

Bugün de tüm dünyanın kaymağını yemektedirler.

Dünyadaki nüfusları binde bir civarındadır. Dünya servetinin yarısı onlarındır.

Çünkü ekonomide reel ekonomi finans ekonomisine eşittir. Finans ekonomisi olmazsa insanlık için reel ekonomi olmaz; reel ekonomi olmadan finans ekonomisi zaten olmaz. Binde bir nüfus dünya servetinin yarısına hükmetmektedir. Bir taraftan bu güce ulaşmışlardır, ama diğer taraftan yeryüzünün hiçbir yerinde huzur içinde değildirler. Allah bunları neden cezalandırmaktadır? Kur’an’ın bu bölümü onu anlatmaya ait kılmıştır.

بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ (BiEanNaHUM YaKFuRUvNa Bi EavYAvTı elLaHi) 

“Bu, Allah’ın âyetlerine küfretmiş olmalarından dolayıdır.”

Evet, İsrail oğullarına gelen tüm zillet, meskenet ve gadab hep Allah’ın âyetlerini tekfir etmiş olmalarından dolayıdır. Tahrif etmiş, tevil etmiş, ilim ve akıl dışı hâle getirmişlerdir.

İnsanları hayvan mertebesinde kabul ederek onlar cennete gitmesinler istemişlerdir.

Zina serbest olsun ki, aile bozulsun…

Faiz serbest olsun ki, ekonomi düzenleri bozulsun…

İdam cezası kalksın ki, her tarafta anarşi olsun, terör olsun…

İnanç ortadan kalksın ki, herkes korkak olsun ve sürü hâline gelsin...

Tevrat’ın emrettiklerinin tam zıddını kullanmaktadırlar…

İşte bu sebeple onlar bu zillet ve meskenet içinde olmuşlardır. Evet, bu küfre devam ettikleri takdirde, daha da beterleri ile karşılaşacaklardır...

وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ الْحَقِّ (VaYaqTuvLUNa elNabiyYIvNa BiĞaYRi HakKın) 

“Haksız olarak nebileri katletmektedirler.”

20. yüzyıl din adamlarını ortadan kaldırma ile geçmiştir. Mabette ibadetten başka bir günahları olmayan insanlar dinsizlik furyasında katledilmiştir. Bütün bunların müsebbibi hep büyük sermayedir. Siyasi suçluları cezalandırma meşru olabilir. Ama sırf dinin ve ilmin adamı olduğu ve kendine göre hakkı söyledi diye insan öldürmek kadar büyük zulüm olarak ne vardır?

Hâlen başörtüsü olan okula gidemiyor!..

İçki içmeyen başbakan, cumhurbaşkanı olamıyor!..

İnsanlar çocuklarına Kur’an ve dinlerini öğretemiyor!..

İşte bu zulümlerinin cezasını, otel odalarında bunların kararını verenler Allah’tan çekeceklerdir.

(61)  ذَلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ (ÜAvLiKa Bi MAv GaÖaV Va BiMAv KAvNUv YAGTaDUvNa) 

“Bu isyan etmelerinden ve i’tida etmelerinden dolayıdır.”

Burada “Va” harfi getirilmeden “Zalike” tekrar edilmiştir. Bundan sonraki ifade yukarıda olanların bedelidir. Yani, isyan etmişler ve i’tida etmişlerdir. Gazabı bunun için istihkak etmişlerdir. Yoksa bir taama sabretmemiş olduklarından dolayı değildir.

İsyan etmek” iç düzeni bozmak ve işte fesat çıkarmadır.

İ’tida” ise haksız yere başka topluluklara saldırmadır. Demek ki, İsrail oğulları o zaman kendi içlerinde birbirine düşmüşler, ayrıca bulundukları topluluklara da saldırmışlardır. Aynen bugün olduğu gibi.

İsrail oğullarından bir kısmı savaş istemiyor, göç etmek istemiyor, bulundukları yerde rahatları iyidir, orada kalmak istiyorlar. Sermaye sahipleri ise savaşlar çıkarıyor, yerli yönetimleri kışkırtıyor, yanıltıyor ve Yahudilere saldırtıyor, onları İsrail’e göç etmeye zorluyor.

Kendileri bulundukları yerden gitmiyor, ama ırkdaşlarını ateşe atıyorlar. Orada da rahat bırakmıyor; bir taraftan Filistinlileri finanse edip isyan ettiriyor, diğer taraftan İsraillileri silahla donatıp Filistinlilere saldırtıyorlar. İsrail’de huzursuzluğu sürdürerek Amerika’daki hegemonyalarını pekiştiriyorlar...

Bir zamanlar bana birisi gelmiş ve Filistinlilere katılmamı teklif etmişti. Ben de ona demiştim ki:

Bu yaptığınız yanlıştır. Siz Filistinlileri destekliyorsunuz, destek almaları için savaşıyorlar. Onlar da İsraillileri destekliyor, destek almak için İsrailliler de savaşıyorlar. Gelin İsrail oğullarından alalım, Filistin dışında bir Filistin ülkesi kuralım, orada uygarlığa katılsınlar. İsraillilere kendi topraklarını kendilerine bırakalım. ‘Öyle yapalım dedi’ ama bir daha görünmedi.

Adil Düzen” işte bu fitneye son verecektir. Allah’ın Tevrat’ta vaadettiği toprakları onlara verecek, şimdi bomboş olan Sina Yarımadası’na Manavgat’tan deniz altından su götürecek, Sina Yarımadası’na Filistinliler yerleştirilecek ve hem İsrail oğullarının hem de Filistinlilerin saadet ve refahı sağlanacaktır. İnsanlar birr ve takvada yardımlaşacak, ism ve udvanda yardımlaşmayacaklardır. Bu projeye uyan İsrail oğulları saadete erecek, uymayanlar helâk olup gideceklerdir…

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

1967-2006;. AKEVLER’DE 40 YILDIR ÇALIŞIYORUZ...

GELECEĞİN İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ...

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-354   ADİL DÜZEN DERSLERİ-184   İstanbul, 28 Nisan 2006

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   (Reşat Nuri Erol ve Selahattin Öztürk Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

AKEVLER’İN “AHŞAP EVLER” PROJESİ

“Akevler İstanbul Konut Yapı Kooperatifi” olarak, kuruluşundan beri bir “AKEVLER DİNLENME SİTESİ”ni tesis etme üzerinde çalışmaktayız. 70 000 dolardan fazla harcama yaparak, değişik tip sökülebilir ve taşınabilir evler projesi üzerinde çalışıyoruz...

Şimdi Camililerin Çatalca Bahşiyaş Köyü’ndeki kırk dönüm arazisi üzerinde faaliyet göstermeye karar verdik. Buraya elektrik getirmek için yeni ortaklar bulma yükümlülüğünü, İzmir Akbilim Kooperatifi Başkanı Av. Süleyman Akdemir yüklenmiştir. Hedefiniz; “Adil Düzen’e göre Market”in yanında, “Adil Düzen’e göre Bir Ahşap Evler İşletmesi” oluşturmaktır...

NE YAPMAK İSTİYORUZ?

1- Günümüz dünyasında büyük kentler oluşmuştur. Büyük kentlerin kirlilik, trafik, yalnızlık, yorgunluk gibi sıkıntıları vardır. İnsanlar gerek sağlık, gerekse psikoloji bakımından bunalım içindedir. Çözüm; şehirde oturan herkesin şehrin dışında bir dinlenme yeri olmalıdır. Buralar bol oksijenli, temiz havalı, gürültüsüz, doğal ürünleri olan yerler olmalıdır...

2- Buralarda yapıların kirlilik yapmaması, çevreye enkaz bırakmaması, savaşta veya âfette sökülüp taşınabilmesi, sağlıklı olabilmesi, ucuza mâl edilebilmesi için ahşaptan yapılması gerekmektedir.

3- Her 2000 metrekarelik parselde 100’er metrekarelik iki villa konabilecektir. Ayrıca birinin bodrum, diğerinin çatı katı olacaktır. Her eve 1000 metrekarelik bağlık-bahçelik yer oluşturulacaktır.

4- Parsellere su kooperatif tarafından verilecektir. Parsellere her mevsimde meyve veren çeşitli ağaçlar dikilecektir. Yirmi-otuz tavukluk, çevre kirliliği yapmayan tavukluk kümes bulunacaktır. Bir veya iki, yine çevreyi kirletmeyen inek ahırı bulunacaktır. Bunların yerleri ve gübreleri doğal olarak kooperatifçe bedel karşılığı temin edilecektir.

5- Gerek bahçenin, gerekse tavuk ve ineklerin bakımını orada oturtulacak bir akraba veya tanıdık yapacaktır. Kendisi yararlanacaktır. Sadece villa sahibi geldiği zaman ona da ikram edecektir. Böylece masrafsız olarak her kentli dinlenme ve doğal ürünlerden yararlanma imkanını bulacaktır.

6- Burada oturan tanıdığın çocukları ve eşi, buradaki işlerle meşgul olacaklardır. Buraya yakın veya site içinde orada oturan erkeklere bir işyeri temin edilecektir. Çevre kirliği yapmayan bir işyeri temin edilecektir. Bunlar burada çalışıp kazanacaklar ve dinlenme yerlerinde oturarak yaşayacaklardır.

7- Bu yerlerin normal zamanındaki yararları, buralara sahip olanların tatil gün ve aylarında gelip dinlenmelerini, kentte işi olmayan yaşlıların ise burada sürekli dinlenmelerini sağlamaktır. Âfetlerde ve savaşlarda dağınık oldukları için güvenli yer olacak, korunma çok daha kolay olacaktır. Oralar boşaltılacak olursa, evleri söküp taşıma kolay olacağı için hicret kolay olacaktır.

8- Ayrıca, değişik şehirlerin civarında böyle kiralık arsalar hazır olacaktır. Bir kimsenin işyeri değişecek olursa, kendi sökülebilir evini oraya taşıyıp yerleştirebilecek, birkaç yıl ondan yararlanabilecektir. Kentte zelzele veya başka bir âfet olduğu zaman burada yaz-kış yaşayabilir.

Böyle bir sitenin “Adil Düzen”e göre oluşması için takip edilecek yol şudur:

1- ARAZİSİ olanlar bu sitelere arazilerini koyacaklar ve yapıların %20’sini alacaklardır. Pazarlığı villaların lüks ve konforu üzerinden yapacaklardır…

2- ALTYAPISINI civar belediyeler getirebilir veya bir ortaklık yapabilir; bunlar da %20’sini alacaklardır. Eğer altyapısı varsa, bu bir kısmı veya tamamı arsa sahiplerine aktarılmış olur...

3- MALZEME: Kereste tüccarları buraya kereste koyacaklar ve %20’sini alacaklardır...

4- ÇALIŞANLAR işçilik yapacaklar ve %20’sini alacaklardır...

5- KOOPERATİF de “Genel Hizmet” karşılığı %20 alacak, bunun yarısını o sitede hizmet verenlere verecek, yarısı de kooperatifin Genel Hizmetine harcanacaktır.

Akevler MİLAD Market Teşebbüsü” yanında, “Akevler Akbesi Dinlenme Tesisleri” de faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Buranın sermaye sorumlusu Süleyman Akdemir olacak, inşaat sorumlusu Süleyman Karagülle olacaktır. Arsayı koyanlar ise Akevler Akbesi Ortaklarıdır.

Burası başarıya ulaştığı takdirde, İzmir Akevler Kooperatifi’nin elinde bulunan arsalar da böyle değerlendirilecektir... Çalışmak bizden, başarı Allah’tandır…

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-354   ADİL DÜZEN DERSLERİ-184   İstanbul, 28 Nisan 2006

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   (Reşat Nuri Erol ve Selahattin Öztürk Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

SAADET PARTİSİ’NDE SAADETE DOĞRU…  

Millî Görüş çizgisinden kopmalar olmuştur. İlk çatlama MSP zamanında Ecevit ile koalisyonda gerçekleşmiştir. Solcuları affetmeyelim diye direnmişler ve af kanununu geçirtmemişlerdi. CIA onlara oyun oynamış ve başarmıştı. Solcuları mahkeme kararı ile affetmişler; ama Millî Görüşçüleri de bölmüşlerdi...

İkinci bölünme AK Parti bölünmesidir. 28 Şubat’la iktidardan uzaklaştırılan Refah Partisi, daha sonra haksızca ve bir ‘adalet faciası’ şeklindeki uygulamalarla kapatılmıştır…

Beş senelik çok olumsuz ve yıkıcı denemelerden sonra, “Millî Görüş” dışında bir çözümün olmadığını anlayan ordu, AK Parti’ye yeşil ışık yakmıştı. Saadet’i çökertmek için ABD ile birlikte AKP’yi desteklemişti. Ama doz fazla kaçtı, AK Parti anayasa ekseriyetiyle iktidar oldu...

Recep Tayyip Erdoğan devre dışı bırakılarak seçim gerçekleşti. Abdullah Gül başbakan oldu. AK Parti’yi bölmek için Recep Tayyip Erdoğan’ı yasalara aykırı olarak başbakan yaptılar. Hedefleri, Gül-Erdoğan çekişmesi ile partiyi bölmekti. Erdoğan Gül’ü harcamaya kalkışmadı, Gül de Erdoğan’la yarışmadı. Böylece üç yıllarını doldurdular, dördüncü yıllarını da yarıladılar...

Saadet Partisi’nde de böyle bir bölünme çabası görülüyordu. Prof. Dr. Arif Ersoy arkadaşımıza, kongreden bir yıl kadar öncesi bir zamanda öneride bulunduk ve dedik ki: ESAM’da, Adil Düzene göre karar şekillerini anlatalım; istişare, seçilme ve karar verme mekanizmalarını söyleyelim… Bu sayede bu çatlamalar önlenebilir… Süleyman Akdemir’in Ankara ESAM’daki konuşma sırası, 2. olağan kongreye üç-dört hafta kala geldi ve Adil Düzene göre karar şekillerini ESAM’da anlattı. Bazı Saadet Partisi yetkilileri konuşmaya şiddetle karşı çıktılar, tartışmalar oldu... O kadar ki, S. Akdemir delegelikten istifa etmeyi bile düşündü!..

Duyduklarımıza göre; Saadet’in bölünmemesi ve istişare yapılması gerektiği hususu ESAM’da anlatıldıktan sonra, Erbakan’a öneri yapılmış, o da kendi içtihadına göre istişare ehli ile istişare etmiştir. Her başkan ve istişare edilen her kimse [1700 kişi] genel başkan olarak üç kişinin adını yazmış ve vermiştir...

Sıralamada en adil ve en beklenen sonuç çıkmıştır: Birinci RECAİ KUTAN, ikinci NUMAN KURTULMUŞ, üçüncü METE GÜNDOĞAN, dördüncü CEVAT AYHAN, beşinci ARİF ERSOY...

Bu liste bize göre çok önemlidir. Demek ki, halk yani istişare ehli seçimi daima doğru yapmaktadır. Ben de sıralasam böyle sıralardım, Erbakan da böyle sıralardı.

Burada Prof. Dr. ARİF ERSOY’un beşinci olması -bize göre- çok önemlidir. Çünkü ARİF ERSOY böyle bir talepte bulunmamıştı. Akevler Ekolü’nden geldiği, Adil Düzen teorisyeni olduğu, genel sekreter olarak ESAM’ı serbest tartışmalı bir şekilde yürüttüğü, akademik kariyere sahip olduğu için, ‘istişare ehli’ kendi inisiyatifleri ile onu beşinci yapmış, böylece “AKEVLER” ile “ADİL DÜZEN”e karşı olmadıklarını göstermişlerdir. Bu durum, Saadet’te olup Adil Düzen ve Akevler’e karşı olanlarca değerlendirmelidir...

Bu sıralama Saadet’i kenetlemiş, bölünme ve çatlama ihtimallerini tamamen ortadan kaldırmıştır. Saadet Partili delegeler oylarını rahat rahat kullanmışlardır. Bakınız, bu sistemin yararı nedir? Partide muhalefet yoktur, ama yarışma vardır. Yarışmada herkes kaç derece alırsa onu bütün içtenliğiyle kabul eder.

Akevler’dekiler ikiye bölünmüş durumdadır. Eşlerden biri Saadet’e oy verirse, diğeri AK Parti’ye vermektedir. Arkadaşlar da, -benim kanaatime göre- aktif olarak her iki partide görünmekte ama, yanlış politikalarından dolayı ikisinde de başarı ümidi göremedikleri için inanarak faaliyet göstermemektedirler...

TAVSİYEM ŞUDUR: Recai Kutan, tüm halkımıza dâvette bulunsun ve ‘partimiz herkese açıktır’ desin. Gruplara da açıktır. Gelsinler ve faaliyet göstersinler. Hayırda yarışsınlar. ‘Biz muhalefetsiz demokrasiyi gerçekleştireceğiz, seçim hep bu usulle yapılsın’ desin. Akevler, AK Parti’ye karşı olmaksızın, Saadet Partisi’nde yer alır ve faaliyet gösterir. Sonunda, Akevler olarak partinin içinde %5’ten fazla oy sahibi olamazsak, grubumuzu dağıtır, diğer gruplara ekleniriz. Şeriatın hükmü budur.

Yeni grup oluşturmak herkesin hakkıdır, ama bir grubun yönetimde temsil edilmesi için %5 oya sahip olması gerekir.

Muhterem RECAİ KUTAN BAŞKANIMIZDAN NELER BEKLİYORUZ?

1- Başta AK Parti olmak üzere, diğer partilere ve kişilere muhalefetten vazgeçilmelidir. Bizim kişilere ve yöneticilere karşı bir sorunumuz yoktur. Biz sadece çözümler ve alternatifler üretiriz…

2- Saadet Partili olsun-olmasın, millî çözümleri üretmek için bütün partileri ortak çalışmaya dâvet etmelidir. “ADİL DÜZENCİLER”in de yer aldığı bir “MİLLÎ ÇÖZÜM PLATFORMU” oluşturulmalıdır. Burada herkes görüşlerini ortaya koymalı, tartışılmalı ve kendi çözüm yollarını öylece oluşturmalıdır. SAADET PARTİSİ’nin “Millî Görüşe Göre ÇÖZÜM YOLLARI” da öylece güncelleşmeli ve yenilenmelidir...

3- SAADET PARTİSİ iktidara talip olmaktan ziyade, halkı organize etme ve meselelerin halk tarafından çözülmesini sağlamalıdır. AKEVLER olarak bu hususta her türlü katkıda bulunmaya hazırız...

4- Saadet Partisi içindeki hizmet yarışı artık millî çözüm olan “ADİL DÜZEN” üzerinde olmalıdır.

Çözümler üretmeden, iktidarların beceriksizliklerine ümit bağlayanlar, iktidarlarla beraber boğulup giderler...

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

Milli Çözüm Dergisi niçin ‘millî nifak’ dergisidir?  

“Milli Çözüm” dergisi, niçin “millî nifak” dergisidir, bunu neden söylüyorum?

a)Millî Çözüm” demek, bir toplulukta bütün halkın birleşmek suretiyle kafa kafaya vererek sorunlarını çözmesi demektir. Önce görüşmeleri yapmaları, tartışmaları, hakkı tavsiye etmeleri, sabrı tavsiye etmeleri gerekir. Oysa Ahmet Akgül ekibi tüm halkımıza saldırmakla, Erbakan ve Mustafa Kemal’i putlaştırmakla Milli Çözüm ürettiklerini iddia ediyorlar! Bu da Türk halkını birbirine düşürmenin ötesinde bir manâ taşımaz. b) Millî çözümde elbette tartışma olacaktır. Ama şahıslar üzerinde değil, fikirler üzerinde olacaktır. Nefsî hesap, siyasi fesada tenezzül gibi saldırılar, şahsî tazyiftir. Yaptığım bir iş, siyasi fesat olabilir. Bunu hatırlatmanız hakkı tavsiyedir. Ama benim niyetimi ise yanız Allah bilir, ben bile farkında olmayabilirim. O halde, hiç kimsenin içini deşifre etme yetkimiz yoktur. c) Bir partiye cephe alıp onun her yaptığını kötülemek, başka bir partiyi de yanına alıp onun her yaptığını ‘hâzâ hak’ kabul etmek nifaktır. Çünkü cepheleşiyorsun ve saldırıyorsun. Oysa, her partinin veya kişinin iyi tarafını ortaya koyup desteklemek, yanlış taraflarında da uyarmak millî çözüm yoludur. d) Sadece kötülükleri sayıp çözümleri üretmemek, nifaktır. Çünkü insanlar ümitsiz hâle gelir ve cihad ruhunu kaybederler. CIA hep bunu yapmaktadır. Birbirini kötüleyerek kendilerini ibra etmeğe çalışan zavallı iki tarafı da çökertmektedir.

Milli Çözüm Dergisi bunları yaptığı için “millî nifak” diyorum; ama asla onlara cephe almıyorum.

ONLARI DEĞERLENDİRİYOR, CEVAP VERİYOR VE TAVSİYELERDE BULUNUYORUM:

a) Önce, bir ekip olmuşlar, hak bildikleri yolda cihad yapıyorlar. Onları gerçekten tebrik etmek gerekir. Cihadın usûlünde hata ediyorlar ama hedefleri haktır. Bizim onlara yardımcı olmamız gerekir. b) Muntazam  ve kaliteli yazılar yazıyorlar. Hatalarından vazgeçer de cihad usûlünü değiştirirlerse, İslâm’a ve insanlığa büyük hizmetleri olur. Biz kimsenin düzelmeyeceğine karar veremeyiz. Hele hakka inanan bir grubun ilelebet hata yapması beklenemez. c) Saldırıları dışındaki tesbitleri ve tahlilleri doğrudur; bizim gibi düşünmektedirler. Dolayısıyla, dikkatli olunmak şartıyla derginin okunmasında yarar vardır. d) En önemlisi; -bize karşı olsalar da,- bizi muhatap almış ve değerlendirme yapmışlardır. Yani dilsiz, sağır ve kör olmamışlardır. Oysa diğer gruplar bizi muhatap almamaktadırlar. Bu CIA’nın taktiğidir; gerçeklerin şayi olmaması için yokluğa mahkum etmek. Bir zamanlar Millî Görüş’ü böyle yapmıştı. Ben de onlardan bahsetme yerine, -bana saldırsalar da- benimle meşgul olan insanları muhatap almayı tercih ederim. Severim de onları. Hakaretlerini işitmez olurum.

Ben hayatımda iki cemaati destekledim: Nur şakirtlerini ve Millî Görüşçüleri. Ben onların başarılı olmaları için dua ediyor ve destekliyorum. Ama ben putlaştırılmalarına karşıyım. Bana göre hatalı veya kusurlu oldukları tarafını da açıkça söylerim. Her iki cemaat bunun için ne beni hepten reddederler, ne de aralarına alırlar. Biz hallerimizden memnunuz; ne yapalım, siz aramıza girmeyin!..

AK Parti’dekiler de benim için Millî Görüşçüler kadar samimi ve bana yakındırlar. Ama parti olarak AKP bir Demokrat Parti’dir. Başarı şansları olmadığı için üzülüyorum. Ben o partinin karşısında değilim, ama yanında da değilim. Reşat Nuri Erol’un o gazetede yazdıkları nifak hareketi değildir, çünkü o çözümleri önermekte ve onlara çıkış yolunu göstermektedir. Yazdıkları şahıslara hakaret şeklinde değil, yaptıklarının yanlışlığı şeklindedir. Bazen dozunu o da kaçırmaktadır, tasvip etmiyorum. [Üstadım! Size ‘Reşat’ı sustur!’ diyen RTE dozu kaçırmıyor da, benim ölçülü dokundurmalarım dozu kaçırıyor, öyle mi?!. Ben de ‘dozu kaçırıyor’ görüşünüzü tasvip etmiyorum. RNE]

Ben Erbakan’a hakaret etmedim, iftira da etmedim sanıyorum. Bilmeden yapmış olabilirim. On sene evvel o şartlarda söylenenler bugün söylenmiyor. O gün o öyle davranmıştı, öyle söylenmiştir. Erbakan bugün iktidarda olsa ondan fazlasını söylerim; eğer öyle davransa. Ama bugün onları söylemek demek, yangına körükle gitmek demek olur. Sizin de deşmemeniz gerekir. O kitabı ben basmadım, basıldıktan sonra gördüm. Bugün dile getirmelerinden üzüldüm. Ama o arkadaşlar da sizin gibi yaptıklarından, samimi olduklarından ses çıkarmazdım. Ben Erbakan’a ‘siyaseti bırak’ demedim, ‘siyasetin tam içine gir’ dedim. Benim dediklerimi anladı ama arkadaşlarına uygulatamadı. Benim dediğimi o gün uygulasaydık, Erbakan şimdi muzaffer bir komutan olarak Anayasa ekseriyeti ile iktidarın sahibi olurdu. Nasıl şimdi Saadet’in sahibidir, o zaman Meclis’in sahibi olacaktı. İşte bu siyasi zekâdır, yahut kurnazlıktır; hadiseleri kendine taraf yorumlamak, olacakları görüp galip geleceklerin yanında görünmek. Bunu meşru saymayabilirsiniz. Bunu kendiniz için yaparsanız meşru değildir, ama İslâm için yaparsanız meşrudur diyorum. Bu kurnazlığı yapsaydık, Erbakan bize muhalif Saadetçileri değil de bizi dinleseydi, kendisine göre de biz doğru olduğumuz için bizi dinleseydi, Erbakan şimdi İKÖ’de Ekmelüddin İhsanoğlu’nun yerinde oturuyordu. O zaman İslâm camiası onun şahsında birleşmiş olurdu. Bu da yetmezdi, Hıristiyan âlemi ile de uzlaşmış ve Adil Düzen’i uygulamış olurduk. Takdir-i İlâhi, bir şey demiyorum, ne yapalım; insanlığın nasibi yokmuş...

İran’ın nükleer silah yapmaması, siyasi zekâ gereğidir. Hazreti Peygamber Mekke’de silahlandı mı? Bizim, nükleer silahlar hakkında, hazırlamış bulunduğumuz “Adil Düzen İnsanlık Anayasası”ndaki hükmümüz şudur: Nükleer silahı her özel firma üretebilir. Ancak bunu sadece Silah Vakfı’na satabilir, dışarıya satamaz. Silah Vakfı da dünyanın isteyen bütün ordularına eşit sayıda dengeli olarak satabilir. Yahut yasaklanır, kimse üretmez veya tüketmez.

ABD’yi yenmemiz için nükleer silaha ihtiyacımız yoktur. ABD silah üstünlüğü ile dünyayı yönetmek istiyor. Biz ise savunma silahlarına sahip olacağız. Ama ABD’yi ‘barış silahı’ ile boğacağız. İsterim ki; sadece bu konuyu ele alınız ve karşılıklı olarak dergilerde bunları tartışalım. İşte bu millî çözüme doğru atılmış bir adımdır. Ben bunda tamamen haklı olmayabilirim. Biz tartışalım ki; kör, dilsiz ve sağır olmayan yöneticiler kendileri içtihat yapıp doğru yolu bulsunlar. Erbakan’ın Erdoğan’dan farkı budur; kör, dilsiz ve sağır değildir.

Bana gönderdiğiniz “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitabının dördüncü baskısına sevindim. İçeriğinden çok, ismi gerekmektedir. “Adil Düzen”i unutturduğunu iddia eden Tansu Çiller grubuna cevap olmaktadır. Yararlanmaya çalışacağım; teşekkürler…

İspat soruşturma ile olur. Soruşturma yetkisine sahip olmadığım için ben sadece şüphelerimi izhar ettim. Soruşturmaya cevap mahiyetinde, şu soruları cevaplandırmak size düşer. Sükut ikrardandır.

a) Niçin AK Parti’nin iktidar olduğu günlerde çıkmaya başladınız? Eğer Saadet Partisi’ni desteklemek gayeniz idiyse, seçimlerden önce çıkmalıydınız. Bana göre sizin gayeniz Saadet’i desteklemek değil, AK Parti’yi yıkmaktır. b) Yazarlarınız ücret alıyor mu? Ücret alıyorsa, dergiyi nasıl satıyorsunuz? Abonelere mi? Çünkü vitrinlerde yoktur. Kimdir bu aboneler, derginizde yayınlayın. c) Finans kaynağınız nedir? Her sayısı için yayınlamanız gerekir. Bilelim ki şüphe etmeyelim. d) Derginizde niye “çözümlere” yer vermiyorsunuz da, ‘Erbakan yeter’ diyorsunuz. Bu yaptığınızın; ‘Efendim, bu Kur’an’da var, bizim okumamıza ve yazmamıza gerek yoktur!’ demekten ne farkı vardır? Niçin “Adil Düzen” kitabının dördüncü baskısını yayınlıyorsunuz?..

Bunlara cevap verin de şüphelerimiz ortadan kalksın. Kur’an kâfir ve münafıklara cevap vermedi mi?

İki dergiye yani Ahde Vefa ve Milli Çözüm’e olan yakınlığım aynıdır. Ahde Vefa Dergisi’ndeki yazılar benimdir ama ben yazmıyorum. Yazdıklarımdan kendileri seçiyorlar, kırpıyorlar, basıyorlar... Sağ olsunlar... Siz de yapabilirsiniz...

BENİM KENDİLERİNE TAVSİYELERİM OLACAKTIR:

a) İki dergi de, nereden finanse edilirseler edilsinler, çıksınlar. Muntazam olarak ayda bir çıkarın. Sonra bunları haftalığa çevirmeye çalışın, çünkü Allah aylık ibadet koymamıştır. b) Uyarılara, düzeltmelere, tartışmalara, çağırmalara devam ediniz. Dergilerinize hakaretleri içeren yazılar girmesin; girmemesine çok dikkat ediniz. Çünkü Allah putlara bile hakaret etmeyi yasaklamıştır. c) Her yazar bir konuyu alsın, karşısında bir yazar seçsin ve onunla tartışsın. Bir konu iyice işlenmeden başka konuya geçilmesin. d) Dergilerdeki yazılar sansür edilmesin, her yazar istediği gibi yazsın. Bir de, dergide kollektif yazı çıkmasın. Her yazının altında bir sorumlu bulunsun.

Sizleri arka planda destekleyenler böyle dergi çıkardığınız için desteklerini keseceklerdir, ama Allah size hiç beklemediğiniz desteği verecektir. “Adil Düzen”in baş oyuncuları olarak gelmiş olursunuz…

Tabii ki “Adil Düzen” yolunda, İslâm yolunda, şeriat yolunda, hak yolunda sizlere başarılar için dua ediyorum…

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2643 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2557 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2179 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2600 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2303 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2445 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2408 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2451 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3054 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2683 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2680 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2759 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2964 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3152 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5496 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3878 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3725 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3886 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3845 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4126 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4638 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3026 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3982 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3858 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2867 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2957 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3968 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7743 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5625 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4186 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3586 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3727 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4749 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4469 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4758 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4679 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4834 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4559 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3411 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4489 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3637 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5187 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3864 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5163 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5031 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4949 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3551 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3490 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3702 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5166 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4218 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5440 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4099 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5285 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4438 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4582 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4779 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5324 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4126 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5272 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4537 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3856 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4393 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4601 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4132 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4109 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4095 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4549 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5662 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9839 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4661 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3711 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3859 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3359 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3391 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3757 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5717 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4253 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3454 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler