Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 358
BAKARA SÛRESİ 74-76.-AYETLER TEFSİRİ
27.05.2006
2273 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2004...2005...2006

GELECEĞİN  II. KUR’AN  -  V. İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ  KURUYORUZ...

SİZİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ... BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 358

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi          27 Mayıs 2006             Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 358. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

*TEFSİR SEMİNERİ [Cuma Üsküdar (19.00-21.00);  Cumartesi Yenibosna (17.00-21.00);  Pazartesi Ümraniye (19.00)]

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Hedefimiz; bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul’da 200, Türkiye’de 1000 yerde okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, RNE

 

 

BU HAFTAKİ “ADİL DÜZEN” DERSLERİ

Dil Merkezi, Dil Merkezi Kenti ve Dil Sitesi

“MUHASEBELİ FIKIH” ZAMANI GELDİ

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ – 20. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً وَإِنَّ مِنْ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْأَنْهَارُ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاءُ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ(74) أَفَتَطْمَعُونَ أَنْ يُؤْمِنُوا لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللَّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ(75) وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ آمَنُوا قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَا بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ قَالُوا أَتُحَدِّثُونَهُمْ بِمَا فَتَحَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَاجُّوكُمْ بِهِ عِنْدَ رَبِّكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ(76)

 

ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ (ÇumMa QaSaT QuLUvBuKuM)  “Sonra kalpleriniz kasvetleşti.”

Summe” atıf harfidir. “Ve”den farkı, iki olay arasında zaman farkı vardır.

Kasvetleşme” kasame olayından sonradır. Yani, kaseme nedeniyle hemen kasvetleşmiyor. Kasame uygulamaları zamanla sıkıntı oluşturmaya başladı. Kaseme diyetleri ağır gelmeye başladı. Çünkü tedhiş olayları o kadar çoğaldı ki, ödenecek diyetler ağır gelmeye başladı. Tedhiş olaylarına insanlar alışmaya başladı. Tedhiş adi vakalar hâline geldi. Topluluklar kasemeyi unutur oldular.

Bugünkü durum da böyle değil midir? Sömürü sermayesinin oluşturduğu mafyanın yaptıklarını önlemek için uygulanması gereken kaseme ortadan kaldırılmıştır. Binlerce kişi öldürse, kentleri yaksa, zehirleyerek bir ülke halkını kırsa bile siz onu idam edemezsiniz, ona işkence edemezsiniz, ayrıca lüks oteller gibi hapishanelerde beslemek zorundasınız. Çünkü dünyayı ateşe veren İsrail oğullarının kalpleri kasvetleşmiştir.

Kısıy” yay demektir. Siz gerersiniz ve bırakırsınız, tekrar eski yerini alır. “Kavse” ise geremezsiniz bile, çünkü serttir. Onda bir türlü değişiklik yapamazsınız. İnadım inat der. Onlar yine eski hallerine döndüler, bu yüzden onları kasameye yanaştıramazsın. Bugünkü dünyanın fesat kaynağı onlardır.

DÜNYADA TERÖRÜN KALKMASI İÇİN YAPILMASI GEREKENLER NELERDİR?

1-       Her bucak kendi hukuk düzenini kuracak, her türlü cinayetleri hukuk düzeni içinde karara bağlayacaktır. Faili meçhul cinayetlere kaseme uygulayacak, faili malum olmuş cinayetlerde de kısas ve diyet hükümlerini uygulayacaktır. Hakemlerden oluşan yargı buna karar verecektir. Kısas kişileri caydırır, kaseme de halkı uyanık yapar.

2-       Hakem kararlarına uyanlara kendi istekleri ile infaz yapılır. Ama hakem kararlarının infazına razı olmayanlar il jandarma teşkilatına havale edilir, onlar cebri infaz yaparlar, daha doğrusu tenkil ederler. Haklarında hüküm verilenler sürülür, yahut öldürülürler. Sürülmüş olan geri gelirse öldürülür. Bunlar hakkındaki cebri infaz kararını yeni hakemler verir.

3-       Eğer birlik olup cephe oluşturmuşlarsa, onların üzerine ordu harekete geçer ve cepheyi çökertir. Böyle cephe saldırısı da yine hakemler kurulu kararı ile alınır.

4-       Hakemlerden oluşan yargı bütün sosyal kurumların üstündedir; Birleşmiş Milletler’in de üstündedir. Hakemlerin denetiminde olmayan hiçbir sosyal işlem olamaz.

İşte şimdi İsrail oğullarının kalpleri kasvetleşmiş durumdadır. Kaseme kalkmış, unutulmuştur. Kısas kaldırılmış, unutulmuştur. İşkence yok, idam yok, hakemlik yok. Yani, resmen anarşi ve terör desteklenmektedir. İnsanlar içinde savaş ve terörü hiç sıkılmadan uyguluyorlar. İnsanlık da bunların bu oyunlarına boyunlarını eğmiş bir durumda ‘evet’ demektedir! “Adil Düzen”in gelmesi yaklaşmıştır, bunlar çözülecektir. Faiz ve zinanın müşevvikleri boğulup gideceklerdir.

مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ (MiN BaGDi ÜAvLiKa)  “Bunun arkasından.”

Yani, İsrail oğullarına kaseme emredildikten sonra zaman geçince tekrar eski hâle dönüp kasameyi ve diğer hükümleri unuttular. Bugün yeryüzünde kalpleri katılaşmış şekilde insanlık içinde hiçbir merhamet hissi duymadan zulüm yapmaktadırlar. Tarihte de böyle fitneler yapmış, arkasından sürülmüş ve en büyük zulmü görmüşlerdir. Bugün soykırımı iddiasıyla savaş suçlularını yakalayıp yargılıyorlar… Yakında saltanatları yıkılacaktır. Hakemlerden oluşan adil yargı karşısında insanlığa 500 senedir çektirdiklerinin hesabını vermek zorunda bırakılabilirler. O zaman her fitnenin hesabını vereceklerdir. Şansları var ki, “Adil Düzen”de cahiliye devrinde işlenen suçlar sürdürülmüyor; tevbe edilmişse sorulmaz, âhirete bırakılır. Ancak kendilerine yapılan ihtarlara rağmen zulümlerine devam ederlerse, o zaman onları “Adil Düzen”in adaleti de kurtaramaz.

فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً  (Fa HiYa Ka eLXıCAvRaTi EaV EaŞadDu QaSVaTen)

“Onlar taş gibi oldu yahut daha da kasvetli oldu.”

Taşı parçalarsın, kırarsın ama onu dövüp yeni şekle sokamazsın. Onlar da böyle olmuşlardır.

Yok edebilirsin, öldürebilirsin ama onların kalplerine merhamet hissini sokamazsın. Onlar sevmeyi ve acımayı unutmuşlardır. İspanya’da insanları boğalara parçalatırken nasıl seyirci hiç üzülmeden seyrediyor idiyse, bunlar da Irak’ta ve Filistin’de akan kanlardan asla üzüntü ve sıkıntı duymazlar.

I. ve II. Cihan Savaşları’nda 100 milyona varan insan ölmüş veya sefil kalmıştır. Onlar bu durum karşısında zerre kadar acıma hissi duymazlar, hattâ taşlar kadar da duymazlar.

وَإِنَّ مِنْ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْأَنْهَارُ (Va EinNa MiNa eLXıCAvRati LaMAv YaTaFacCARu MinHu elENHARu)

“Çünkü hicareden öylesi vardır ki ondan nehirler inficar eder.”

Minhu”daki “Hu” zamiri “”ya gitmektedir. “Mâ” çoğul olsa da zamir tekil olarak gider.

Taşlardan sular inficar eder, yeryüzü soğurken yanardağlardan lavlar çıkar. Bunlar donduğu zaman kayalar oluşur. Fışkıran lavlarda gazlar vardır. Donarken bunlar kayalarda delikler bırakırlar. Dağlarda yağan yağmurlar bu deliklerden altlara iner ve oradaki kumlu yerlerde sular depolanır. Sonra alt tarafındaki deliklerden bu sular ırmaklar hâlinde çıkarlar. Böylece lavların oluşturduğu kayalar birer su deposunu oluşturmak için örtü şeklini alırlar ve dengeli bir şekilde de salarlar. Allah burada yeraltı sularının oluşmasını anlatmaktadır. Kayalar serttir, ama gerekli yerlerde delikler vardır. Onunla su alır ve su salarlar. Oysa İsrail oğullarından bir kısmının kalpleri o kadar katılaşmıştır ki, siz onların kalbine hiçbir suretle giremezsiniz.

وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاءُ (VaEinNa MiNHAv LaMAv YaŞaqQaQu FaYaPRuCu MiNHu FaYaeLMAEa)

“Yine onlardan öyleleri vardır ki inşikak eder ve ondan su çıkar.”

Kayaların bir kısmında daha dağlar oluşurken oluşmuş su kaynakları vardır. Bunun yanında sonradan kayaların yarılması sonucu akan pınarlar vardır. Şimdi bunu anlatmaktadır.

Granit bir taşın üzerine bir zeytin veya incir çekirdeği konur. Kuş pisliği ile gelir. Kök onu eritir ve bir delik açar, sonra o kök çürür. Delik meydana gelir. Deliğe su dolar. Sonra buzlaşınca genişler ve kayayı dinamit patlatmış gibi patlatır. Kayanın dibinde yeraltı su haznesi vardır. Arkasındaki dağın basıncı ile yarılan kayadan fışkırıverir. O halde o sert taştan yararlanma ve onu yola getirme mümkündür de; aradan binlerce sene de geçse, İsrail oğullarını bu taş kalplilikten vazgeçirmek mümkün olmamaktadır. Şüphesiz bu hükümler bütün İsrail oğullarına şamil değildir. Onlar içinde mü’minler ve merhametliler vardır ama onlar kenara itilmişlerdir.

وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ (VaEinNa MİNHAv LaMAv YaHBıOu Min PaŞYaTi elLAHı) 

“Onlardan Allah’ın haşyetinden dolayı hubut edenler vardır.”

Yanardağlardan çıkan lavlarda bulunan su buharı benzeri gazlardan dolayı kalmış olan deliklerde donan buz kayaları parçalar ve aşağıya doğru yuvarlanır. Yahut soğuk ve sıcaktaki büzülmelerde çatlamalar olur, sonra oralara buzlar girer ve parçalanır. Bizzat ağaç kökleri de kama görevi görerek dağları parçalar. Bu sayede kayalıklar zamanla sel sularının sürüklemesi ile toz hâline gelir. Sonra bitkiler onu bugün bizim ekip biçtiğimiz toprağa dönüştürür. Yani, kayaların sertliği İsrail oğullarının beyinlerindeki sertlikten daha azdır.

Burada kayaların nasıl parçalandığını üç ayrı cümle ile anlatıyor. Hepsini taş veya suyun kendisinin yaptığını söylüyor, Allah yapar demiyor. Çünkü Allah onlara o özellikleri vermiştir. Onlar artık sanki kendileri yapıyormuş gibidirler. Çünkü sünnetullah içinde yapıyorlar. Sonunda “Min Haşyetillah” söyleniyor. Bu sadece “hubut” için gelmiş ise de, diğerleri de buna kıyas edilir.

Haşyet” çekinme, saygı duyma demektir. Tabiat kanunlara uyarak bunları yapmaktadır.

İsrail oğullarının yaptıkları da doğa kanunları içindedir. Burada taşların da şuurlu olduğunu ifade eder.

Kelamcılar madenlerin ruhu, nebatın ruhu, hayvanların ruhu ve insanların ruhu diye dört derecede ruhu tasvir ederler. Doğa kanunlarının kurallara uymasını sağlayan görevli melekler vardır. Kendileri bilinçli değildirler ama onları yöneten melekler bilinçlidirler. İnsanda bu bilinç cüz’î iradeye dönüşmüştür. Diğerlerinde sünnetullah şeklindedir. Sonradan sorumluluk yalnız insan için söz konusudur.

وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ(74)   (Va MAv elLAHu Bi ĞaFiLin GamMAv TaGMaLUvNa)

“Allah amel ettiklerinden gafil değildir.”

Yani, kalplerin kasvetleşmesi de Allah’ın bilgisi dahilindedir. Allah öyle yapılmasını istediği için yapmanıza izin vermektedir. Allah istemese bunların hiçbirisini yapamazsınız. Allah Kur’an’da İsrail oğullarının yaptıklarını anlatmaktadır. Seçilmiş kavim neler yapmış, neler? Buzağıya tapmış; ‘Biz savaşmayız, git sen ve Rabbin savaş’ demişler; ‘Allah’ı gözle görelim’ demişler, kalpleri katılaşmış ve merhamet kendilerinden gitmiş. Bunlar seçilmiş kavmin yaptıklarıdır. Kur’an bunları bize İsrail oğullarını örnek vererek anlatmaktadır.

Oluşmakta olan her toplulukta bu tür direnmeler olur. Bunlar toplulukları oluşturmak için gereklidir. İnsanlığın da ileriye doğru adım atması için bu tür davranışlarla karşı karşıya kalması gerekmektedir. Yenibosna’daki iki evlilik üzerine ortaya çıkan tartışma da, İsrail oğullarının böyle toplu direnmesine benzemektedir. Bunlar olmazsa topluluk oluşmaz. Bu tartışmanın İsrail oğulları tefsir edilirken çıkması, bizim Kur’an’ı iyi anlamamız içindir. Allah’ın takdiridir. Böyle olaylar çıkmazsa biz olgunlaşmış olmayız. İsrail oğulları Hazreti Musa’ya hep direnmişler, ama hiçbir zaman ayrılıp gitmemişler, dağılmamışlardır. Biz daha birkaç defa İsrail oğulları gibi acayip direnmelerle karşılaşacağız. Hz. Musa kim olacaktır? Onu da bilmiyoruz. Onu da olaylar ortaya çıkaracaktır. Hz. Musa’nın azmini kimde bulursak o Musa olur. Artık Allah tarafından görevlendirilmeyecek, aramızdaki olaylar onu ortaya çıkaracaktır. Peygambersiz uygarlığı oluşturmak kolay olmayacaktır. Bunu bileceksiniz ve olaylarda sabır göstereceksiniz. Topluluğun direnmesini azminizden vazgeçmeden kıracaksınız. Zamana bırakacaksınız. Zaman imanın lehine sorunları çözer.

***

أَفَتَطْمَعُونَ أَنْ يُؤْمِنُوا لَكُمْ (EaFa TaOMaGUvNa EaN YuEMiNUv LaKuM)  

“Yoksa siz onların sizin için iman etmelerini mi tama’ ediyorsunuz?”

Onunla iman etmek, onunla güven altına almak. Onunla eşyayı ve düzeni güven altına alırsınız. Sizin eşyanızı ve düzeninizi onların güvene almalarını mı istiyorsunuz? Yani; siz iman edenler, siz Adil Düzenciler, sizin görevlerinizi onların yapmasını mı istiyorsunuz? Buna mı tama’ ediyor ve diliyorsunuz?

Bir Adil Düzenci çıkar ve şöyle hayal edebilir: İsrail oğulları seçilmiş kavimdir. Tevrat ile Kur’an arasında çelişki yoktur. İsrail oğulları bugün yüksek ilme sahiptirler, büyük servetleri vardır. Onlarla işbirliği yapıp insanlığı bir an önce “Adil Düzen”e kavuşturalım diye tama’ edebiliriz. Allah’ın rahmetine kavuşan Ağrı Milletvekili Melik Özmen vasıtasıyla biz bu görüşlerimizi onlara ilettik. Bu âyet bize bunun olmayacağını haber vermektedir. Bunu yapabilmeleri için İsrail oğulları ne yapacaklar?

a)      Önce faizden vazgeçip ticaretle dünyaya hizmet verecekler. Karşılıksız faiz parası yerine, altın karşılığı çıkarılan altın, toprak, demir ve buğday paralarıyla ticaret yapmalıdırlar. Biz bunları nasıl yapacaklarını da internet ile sorulan bir soru üzerine bildirdik. Gümrükleri ve kotaları kaldıracaklardır. Zekâtlarını vermek suretiyle tekelleşmeyeceklerdir.

b)      Dünyayı zina ve fuhşa teşvik eden basın ve yayınları durduracak, insanları dinsizleştirme faaliyetlerine son vereceklerdir. Müsbet ilmin verilerini tahrif ederek ateizme araç yapmayacak, tam tersine ilmin verdiği sonuçları, gerçek olanları inancın lehine kullanacaklardır.

c)       Katılaşan kalplerini yumuşaklaştıracaklar, artık insanlara zulmederek yönetme yerine, iyilik ederek hizmet yolunu tutacaklardır. Servetlerini insanlığın saadeti ve refahı için kullanacaklardır.

d)      “Adil Düzen”i öğrenecekler ve Adil Düzencilerle birleşerek insanlığı savaş ve terörden kurtaracaklar, zalim düzene karşı savaşacaklardır.

İşte normal düşünen bir beyin onlardan bunu bekler. Ancak iş asla böyle değildir, böyle olmayacaktır. Çünkü Allah onları bunu yapmakla görevlendirmemiştir. Bunları yapmak Adil Düzencilerin işidir.

وَقَدْ كَانَ فَرِيق مِنْهُمٌْ (VaAQaD KAvNa FaRIYQaN MiNHuM)  

“Oysa onlardan bir fırka bulunmaktadır.”

Burada çok önemli bir hususa açıkça işaret etmektedir. İsrail oğullarının hepsi böyle değildir. Sadece onlarda bir fırka vardır, o fırka böyledir. O fırka sömürü sermayesi sahibi bir fırkadır ve tek fırkadır.

Bu fırka faizli ve zinalı sistemle dünyayı sömürmek istemektedir. Onların zararı sadece İsrail oğulları olmayan kimselere değildir. Bütün İsrail oğullarına zulüm yapmaktadırlar.

a)       Önce II. Cihan Savaşı çıkararak tüm dünyadaki Yahudileri zorla İsrail’de toplamışlardır. Bunu sağlamak için onlara savaş yoluyla zulüm yaptırmışlardır. Hitler onların adamıdır. Bir yaptı ise beş göstererek korku sebebiyle dünyanın bütün Yahudilerini İsrail’e hicrete zorlamışlardır. Zaten II. Cihan Savaşı bu sebeple çıkarılmış ve onlara zulüm yapılmıştır. Belki de en büyük zulmü onlar yapmıştır.

b)       Diğer insanları dinsizleştireceğim diye dine cephe almış, bu arada gerçek Yahudilerin Allah’a hulus ile ibadet etmelerini önlemişlerdir. İsrail oğulları da laikleşmiş yani dinsizleşmişlerdir. Bu da onlara yapılan en büyük zulümdür. Hıristiyanlık ile Müslümanlık arasına nifak sokmuş ve dinler arası diyalogu önlemişlerdir. Papa böyle bir hedefe doğru gidiyor diye bir Türke kurşunlatılmıştır. İsrail oğullarını dünyanın en sevilmeyen ulusu hâline sokan o fırkadır.

c)       İsrail’de o fırka fitne ve düşmanlık sokarak hâlâ İsrail kanlarının akmasını sağlamaktadır. Hamas’ı besleyen de o sermayedir. Gayesi, İsrail Yahudilerinin dünya ile işbirliği yaparak o fırkanın elinden hakimiyeti kapmamasını sağlamaktır. Böylece en büyük zulmü onlar icra etmektedir.

d)       Faizli sömürü sistemi ile dünyada tekel oluşturmuştur, insanlık açlık ve sefalet içindedir. Bunu da o fırkanın sermayesi yapmaktadır. Ortaya çıkan krizler diğer Yahudilere de sirayet etmektedir. Etmese bile, halk onlardan bildiği için onlara karşı dişlerini bilemekte ve fırsat beklemektedir.

Biz bunları bildiğimiz için bir gün Adil Düzenciler İsrail’e girdiklerinde oradaki Yahudileri de zulümden kurtaracak, onlara huzurlu ve adil bir vatan bahşedeceklerdir. Tevrat’ta onlara vaat edilen toprakları onlara güven içinde bırakacaktır. Oradaki Filistinlilere başka yerde, mesela Sina Yarımadası’nda vatan kuracak ve onları orada yerleştirecek, dünyada zulme uğrayan Müslümanları da oraya toplayacaktır.

Bizim muhalefetimiz ne İsrail oğullarınadır, ne de Yahudileredir. Bizim muhalefetimiz burada zikredilen bir fırkayadır. Biz onlara zalimler diyebiliriz, kafirler diyebiliriz, ama isim olarak da kimseye bunlar böyledir demeyiz; böyle yapanlar zalimdirler, kafirdirler. Biz hatalı olarak onları kastederek Yahudiler veya İsrail oğulları diyoruz. Bundan sonra demeyeceğiz. Sömürü sermayesinin zalimleri ve kafirleri diyeceğiz. Eski yazdıklarımızdan da böyle hatalı ifadelerimizi çıkarmalıyız. Tevbe ve istiğfar ediyoruz.

يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللَّهِ (YaSMaGUvNa KeLAMa elLAHi)  “Allah’ın kelamını sem’ ederler.”

Burada bir kısım Yahudileri de yine istisna etmektedir. Onlar Müslümanlara bilmeden düşmanlık yapan İsrail oğullarıdır. Kendilerine Allah’ın kelamı ulaşmamıştır; ulaşmış ise de onun ilâhi kelam olduğunu anlayamamışlardır. Mü’minleri başka türlü tanımakta, o sebeple Adil Düzencilere düşmanlık yapmaktadırlar.

Biz onları da suçlu kabul etmiyoruz. “Adil Düzen” geldiği zaman onlara takıl edecek şekilde anlatmış olacağız. Ondan sonra onlara da diğer mü’min Yahudilere yaptığımız muameleyi yapacağız. Biz o sömürücü fırka ile hesaplaşabiliriz. Onlar tevbe etmez, küfre ve zulme, fıska ve fesada devam ederlerse, hakemlerden oluşan adil yargının kararlarını infaz ederiz. Savaş esirleri olurlarsa, esirlere yaptığımız muameleleri yaparız.

“Adil Düzen” -ne kadar kötü olurlarsa olsunlar,- herkes için bir kurtuluştur.

Burada kastedilen Allah’ın kelamı Kur’an mıdır, yoksa Tevrat’ta yazılan mıdır? Allah’ın kelamı harf ve seslerden oluşmaz, mushaflarda yazılanlar değildir. Arapça veya İbranice de değildir. Allah’ın kelamı Allah’ın indindedir. Cebrail ve melekler onları Arapçaya ve İbraniceye çevirmişlerdir. İnsanlar tercümanları vasıtası ile Allah’ın kelamını anlamaktadır. Böylece buradaki “Allah’ın kelamı” Kur’an’ın veya Tevrat’ın kendisi değil, manâsıdır. Bu da birdir. Yani, ister Arapçadan ister İbraniceden anlamış ol, fark etmez.

ثُمَّ يُحَرِّفُون (ÇümMa YuXarRiFUvNa)  “Sonra tahrif ediyorlar.”

Neyi tahrif ediyorlar? Allah’ın kelamından anladıklarını tahrif ediyorlar.

Allah’ın kelamını tahrif edemezler. Ancak ondan anladıkları manâyı tahrif ediyorlar. Ne yapıyorlar?

a)       İsrail oğulları seçilmiş kavimdir. Sadece onlar sorumlu ve insandır. Diğer insanlar, hayvanlar gibi sorumsuzdurlar. Onlar için sevap ve günah yoktur. Onlar cennete gitmeyeceklerdir.

b)       Mükellef olan İsrail oğullarıdır. Onların haklarına riayet etmemiz yeterli olup, diğer insanlar binekler gibidir. Kessek de, yaşatsak da biz sorumlu olmayız. Dolayısıyla bizim onlara karşı merhametimiz söz konusu değildir. Kalplerin kasvetleşmesi bu anlayıştan gelmektedir.

c)       Diğer insanları yönetebilmemiz için onları ahlaksızlaştırmak, dinsizleştirmek, içki, uyuşturucu, fuhuş ve kumarı onların arasında yaygınlaştırmamızda bir beis yoktur. Tam tersine, savaşsız yönetmek istediğimizden belki de sevaptır.

d)       Biz sayıca çok az kimseyiz, onlara hakim olmak için aralarına fitne sokup onları savaştırmamız, onları birbirine düşürmemiz gerekir. Bu da Tevrat’ın emridir.

İşte onlardan o fırka bunu yapmıştır. Otel odalarında hükümetleri indiren ve çıkartan bu kafir ve zalim zihniyettir. İşte onlar Allah’ın kelamını tahrif ediyorlar.

Evet, İsrail oğullarını Allah seçmiş ve tafdil etmiştir. Ama onlara nur ve hidayet olan Tevrat’ı tahrif etmeden insanlığa ulaştırsınlar, örnek bir yönetim versinler diye yapmıştır.

Bir valiyi atarsınız, ona yetkiler verirsiniz, o vilayeti devlet adına adil bir şekilde yönetsin diye gönderirsiniz. Ama o vali gider de o vilayeti kendi çıkarları ve zulmü için yönetmeye başlarsa ne yaparsınız? Onu asarsınız. Padişahlar böyle yapıyor, yolsuzlukla elde ettikleri altınları boğazlarına astırarak öldürtüyordu.

Bu zalim ve kâfir fırkanın da Allah’tan gelecek cezayı beklemelerinden başka yapacağı bir şey yoktur.

مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ (MiN BaGDi MAv GaQaLUvHUv)  “Onu akletmelerinin arkasından.”

Allah’ın kelamını aklettiler. “Akletmek” demek, doğruluğuna kanaat getirmek demektir. Söylenenleri delilleri ile anlamak demektir. “Ukl” deveyi bağlamak için kullanılan halkadır. Söylenen cümleyi eğer delile bağlarsanız onu akletmiş olursunuz. 5’er liradan 36 tane karpuz 180 ederi çarpma işlemi yaparak akledersiniz.

Allah’ın kelamını işitirler, sonra onun Allah’ın kelamı olduğunu da delilleri ile anlarlar. Ama bu bile onların şüphelerini aklamaz. Demek ki biz mü’minlerin bunda sorumluğu vardır. O nedir? Allah’ın kelamını insanlara kendi dilleri ile ulaştırmak, o kelamın ilâhi kelam olduğunu onlara ispat etmek. Bunu yaptıktan sonra bizim görevimiz biter. Sorumluluk bizden onlara intikal eder. O zamana kadar onlar sorumlu değildirler.

Cebrail gelmeseydi Hazreti Muhammed aleyhisselâm sorumlu olur mu idi? Muhammed aleyhisselâm gelmeseydi sahabeler sorumlu olur mu idi? Dedelerimiz ve babalarımız bize Kur’an’ı ulaştırmasaydı biz sorumlu olur muyduk? Bizim görevimiz, sadece ulaştırmadır.

Firavun Hazreti Musa’yı muhatap aldı, bunun karşılığında yirmi yıl daha iktidarda kaldı.

Oysa şimdiki Firavunlar bizimle görüşmüyorlar. “Adil Düzen”i biz biliyoruz diyor, ne anlatacağımızı dinlemeden reddediyorlar. “Dil Sitesi” önersini anlatmak için görüşmek istedik. Bizim amacımız, dil öğretirken dünyanın bütün insanlarına Allah’ın kelamını ulaştırmaktı. Milletvekili arkadaşımız Gürsoy Erol görüştü ve kabul etmediler. Bekleyin bakalım, bundan sonra Allah ne yapacaktır? Bu âyet bize bunu açıkça anlatmaktadır.

Sonra ne yapıyorlar? Tevil ediyorlar, tahvil ediyorlar, başka anlamlar veriyorlar, işlerine geldiği gibi anlıyorlar. Kur’an işte bunları yapan fırkadan bahsetmektedir.

وَهُمْ يَعْلَمُونَ(75)   (Va HuM HuM YaGLaMUvNa)  “Onlar bunu bile bile yapıyorlar.”

Yani, tahrif ettiklerini de biliyorlar. Bilmeden şuursuzca tahrif etmiyorlar. Bugün ilimler o kadar gelişmiştir ki, tahrif edilmiş bir metnin aslını bulmak dahi mümkündür. Tahrifi nasıl yapılır?

a) Usûlü Fıkıh kurallarına uymazsanız tahrif olur, “asıl” zikredilip “fer’” kıyasa bırakılır, siz kıyası reddedersiniz. Bu bile bile tahriftir. Çünkü işinize geldiği yerde kıyas yapar, işinize gelmediği yerde terk edersiniz.

b) “Âm” olan bir lafzı “tahsis” edersiniz. Kur’an’da ‘kim iman eder ve amel-i sâlih amel işlerse cennete gider’ dendiği halde; siz Yahudilerden veya Hıristiyanlardan veya Müslümanlardan kim iman ederse derseniz, bile bile tahrif edersiniz. Tüm insanlar Adem oğlu insan iken, sonra insan olma vasfını sadece İsrail oğullarına hasrederseniz, bu tahriftir; bile bile tahriftir. Faiz herkese karşı haram iken, yalnız Yahudiler için kendi aralarında haramdır, İsrail oğullarından olmayanlara helaldir derseniz, bu âmı7Umumi olanı tahsis etmektir.

c) Muhatap insan iken, onu sadece belli bir zümreye tahsis ederseniz, bu da tahriftir. Allah bütün insanlara peygamber göndermiştir. Eğer sadece kendi peygamberinizi ve sadece kendi kitabınızı kabul eder, diğerlerini reddederseniz, bu da tahriftir.

d) Darvin’in evrim nazariyesi Tevrat ve Kur’an’ın anlattığı var ediciyi ispat etmekte iken, yaratma ile evrimle yaratmayı karşı karşıya getirip ‘var eden yoktur’ demek tahriftir. Bugün hâlâ böyle bâtıl iddialarla insanları dalalete götürüyorlar. Maalesef Harun Yahya bile bu tuzağa düşmektedir.

Kur’an ve Tevrat Kâinatın bir var edici tarafından var edildiğini ileri sürmekte, sonradan yaratıldığını ve evrimleşmekte olduğunu söylemektedir. Allah hâlik olduğu kadar da Rab’dir. Evrim nazariyesi O’nun Rab’liğini ispat etmektedir; kendiliğinden olmayı, dehriliği değil. Ama bile bile bunları tahrif edip akılsız din adamlarına bunları yutturmaktadırlar.

وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ آمَنُوا (Va EiÜAv LaQUv elLaÜıyNa EavMAvNUv)  

“İman etmiş olanlarla lika ettiklerinde.”

Bakara Sûresi’nde önce insanlığa hitap ettikten sonra, İsrail oğullarına hitap etmeye başlamış, daha sonra Kur’an’ın kendilerine indiği iman etmiş olanlara hitap etmiştir. İsrail oğulları ile iman etmiş olanlar karşılaştırılarak anlatılmaktadır. Tevrat ehli ile Kur’an ehli karşılaştırılmaktadır. İncil ve Furkan gibi diğer ilâhi kitaplar da vardır. Ancak ahkâmı ve düzeni içeren yalnız iki kitap vardır; Tevrat ve Kur’an.

Kur’an Tevrat’tan sonra inmiştir. Tevrat’ta bugün halkın kullandığı anlamda din kısmı yoktu, şeriat kısmı vardı. Bunu İncil tamamladı. İncil’de de şeriat kısmı yoktu. Kur’an din kısmını içermekle beraber, esas olarak şeriat kısmını içermektedir. Bu sebepledir ki Hazreti Muhammed Hazreti Musa’ya benzetilmiştir.

İsrail oğullarının dünyaya örnek bir şeriat düzeni getirmeleri istenmiştir. Kurdukları topluluk 4000 sene sonra hâlâ varlığını sürdürmektedir. İsrail oğullarının Tevrat’a dayanarak oluşturduğu şeriat düzenini Kur’an beşerileştirdi ve tüm insanların yönetim şekli hâline getirdi. Bunu uygulama görevini İsrail oğullarına değil, iman etmiş olanlara verdi. Kur’an ehli dünyanın yönetimini İncil ehli ile paylaşacaklar, tedvin kısmını ise Tevrat ehli ile paylaşacaklardır. Onlarla diyalog hâlinde olacaklardır. Bunlar görünürde Kur’an ehli ile diyalog kuracaklar ama daima farklı davranacaklardır.

قَالُوا آمَنَّا (QAvLUv EaManNAv)  “İman ettik diyecekler.”

Bugün güçlüdürler. Dinsizliği dünyaya zorla dayatmaktadırlar. Yakında mağlup olacaklardır. Medine’de olduğu gibi Kur’an ehli ile anlaşacaklar, “Adil Düzen”i kabul edecekler. Dünyaya ilim adına küfrü dayatanlar yarın gerçeklere teslim olmak zorunda kalacaklardır. Tarihte hep böyle olmuştur.

a) Tarihte Yunan felsefesinin benimsediği kıdem nazariyesi müsbet ilimle tamamen ortadan kalkıp hudus yani hulkat sabit olunca, hemen ilim adamlarını uyarıp bu bizim aleyhimizedir, insanlığı dinsizleştiremeyiz dediler ve hemen yeni uydurmalar icat ettiler. Evrimin kendiliğinden olduğunu ileriye sürmeye başladılar. Lamark, canlılar öyle yaratılmıştır ki değişik zaman ve mekana intibak edebilmektedirler demiştir. Onlar ise bunun kendiliğinden olduğunu iddia etmişlerdir. Bizim lehimizde olan delili aleyhimizde kullanmışlardır. Darvin, Allah canlıları değişik özelliklere göre yaratmış, zaman ve çevreye göre seçilirler ve bu sayede çevreye uyarlar ve gelişirler demiş; onlar Allah kelimesini çıkararak kendiliğinden buna göre var olduklarını ileri sürmüşlerdir. DNA’ların keşfi ile bir türün ihtimaliyat ile oluşmasının mümkün olmadığı açıkça ortaya çıkmış olmasına rağmen, ilim adamlarını sermayeleri ile baskı altına alıp gerçekleri söyletmemektedirler. Yahudi alimler söylemeyince de diğer alimler söyleyememektedirler. Çünkü diğer topluluklar alim düşmanlığı yapmaktadır. Bir doktor kanser ilacını buldu diye doktorlar onu linç edeceklerdi. Bunu zalimlerin sermayesi yaptırmakta, ilaç piyasasını tekellerinde tutmak için kendilerinden başkasının bir buluş yapmasına izin vermemektedirler.

b) Mezopotamya’da ve Mısır’da ortaya çıkan sonuçlar hep Kur’an ve Tevrat’ı onayladığı halde, bunları tahrif etmektedirler. Mezopotamyalıların yani peygamberlerin hakka dayalı medeniyet kurduğu diyarlardaki insanların Mısırlılara yani Firavuna hocalık yaptığını hepsi biliyor ama söyleyemiyor,  itiraf etmiyorlar. İnsanlar baştan beri tek Tanrı’ya inanmıştır. Şirk sonradan gerçek inançtan sapma dolayısıyla olmuştur. Tablet ve kalıntıları hep bile bile tahrif edip ilk insanları dinsiz ve çok tanrılı göstererek tek Tanrı’nın sonradan oluştuğunu yutturmaya çalışmaktadırlar. Oysa;

1- İnsanlar tek Tanrı’yı yazının olmadığı zaman bir şeyle resmetmek istemişler ve O’nun heykelini yapmışlardır. Mesela, güneş tek Tanrı’yı temsil eder. Kur’an’da da Allah nurdur denir. Tanrı da ışık demektir. Bir de yaratıcı anlamında olmak üzere kadın ile resmetmişlerdir. Nitekim Kur’an’da da Allah Rahman ve Rahim sıfatları ile tavsif etmektedir. Tanrı’nın resimle gösterilen sıfatları, ayrı tanrı imiş gibi görerek şirke gidilmiştir.

2- İnsanlar birbirlerinden ayrılıp ayrı diller konuşmaya başlayınca her kavim tek Tanrı’ya ayrı isim vermiştir. Sonra insanlar kentlerde bir araya gelince her kabile sadece kendi ad verdiği Tanrı’ya inanmış, diğerlerinin bâtıl şeylere taptığını iddia etmiştir. Uzlaşınca da herkesin kelimesini ayrı Tanrı olarak birleştirmişler ve çok tanrıcılık oluşmuştur.

3- Allah hiçbir şeyi doğrudan kendisi için yapmaz, kulları için yapar. Değişik hizmetleri gören melekler vardır. Yaz meleği, kış meleği, yel meleği, fırtına meleği gibi görevliler vardır. Kimi topluluklar melekleri tanrılaştırmış ve Allah’a şirk etmişlerdir. Şimdi melekler tanrı olarak tercüme edilmekte, böylece şirke dayanak aranmaktadır.

4- Peygamberlerden sonra yönetim krallara ve firavunlara geçmiş, Leninler, Stalinler, Maolar, Hitlerler gibi diktatörler ortaya çıkmış, kahramanlar tanrılaştırılmış, onlara tapılmıştır. İşte müsbet ilim bu suretle tek Tanrı’nın ilk günden beri insanların inandığı bir inanç olduğunu ortaya koyduğu halde, zalim faizli sermaye bu gerçekleri çarpıtarak sanki insanlık hep şirk içinde yaşamıştır gibi takdim etmektedir. Türkiye’de Atatürkçülük din hâline getirilmiş, insanlar zorla ona taptırılmaktadır. Ama Türk milleti elbette tek Tanrı’ya inanmaktadır. Tarihte hep böyle olmuştur.

Bütün bunların böyle olduğunu bu malum fırka bilmektedir ama yine de fitne yapmaya devam ediyor.

c) Kapitalizm ve sosyalizmin bâtıl düzen olduğunu bu zalim fırka mensupları çok iyi bilmektedirler. Bunu zaten birbirlerini kötületmek suretiyle ortaya koymakta, ancak sonunda şunu söylemektedirler: “Ne yapalım, sosyalizm kötüdür ama kapitalizmden iyidir.” Öbürlerine de; “Evet kapitalizm kötüdür ama sosyalizmden iyidir.” Adil Düzen, şeriat düzeni, hak düzen, İslâm düzenini anlatmak yasaklatılmaktadır. Çünkü biliyorlar ki “Adil Düzen” ortaya çıktığı zaman ışık yanacak ve karanlıklarda gizlenenler boy göstereceklerdir. Oysa Allah nurunu tamamlayacaktır, kafirler hoşlanmasa da.

وَإِذَا خَلَا بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ (Va EiÜAy PaLAv BaGWuHuM EiLAy BaGWın)  

“Bazısı bazısı ile halvet edince.”

Bunların sistematik halvet sistemleri vardır. Askeri bir hiyerarşi ile en başta fırkanın baş yöneticileri vardır. Bunlar kaç kişidir? Yedi-sekiz kişidir. Tüm gizli kararları bunlar alır. Sonrakiler bu zalim fırkanın sermaye patronları olan 200 ailenin başlarıdır. Ondan sonra tüm dünya Yahudilerinin başkanlarıdır. Daha sonrakiler de dünya masonlarının başlarıdır. Masonların 33 dereceli olanları vardır. Tüm üst toplantılar alt toplantıya gizlidir.

Halvet düzenini böyle kurmuşlardır. İşte bu hiyerarşik halvet içinde karar alıp uygulatmaktadırlar. Bir üst kuruluşta alınan karar alt kademeye gizlidir. Alınan karar sorulmadan uygulanır. CIA ve ondan sonraki bütün gizli istihbarat kuruluşları eksiksiz onların emirlerinde olurlar. Türkiye’deki siyasi ve ekonomik müdahale kararları hep böyle alındı ve uygulandı. Bunlar başaramazsa silahlı mafya teşkilatı harekete geçer ve insanlar öldürülür, terör çıkarılır.

İşte bunlar böylece halvet teşkilatını kurmuşlardır.

İslâmiyet’te ise gizli ve kapalı toplantılar zaruri haller dışında yasaklanmıştır. Kararlar yine yetkili merkezlerde alınmakta, ancak bu kararların alındığı meclisler, bu meclislerdeki tüm görüşmeler bütün insanlara açıktır.

Onların görüşmeleri gizliliğe dayanmaktadır. Birbirlerine karşı gizlemektedirler. Sınıf oluşturmakta, üst sınıf alt sınıftan işlerini gizli yürütmektedir. Merkezi yönetimin sonucu budur.

Askeri düzende bu yöntem doğru olabilir. Hukuk düzeninde bu kesinlikle olamaz. Hukuk düzeninde her türlü beyanlar alenidir. Esas olan hukuk düzenidir. Uluslararası savaşta gizlilik vardır. Barışta sözleşmeler esastır. Topluluklar arasında gizli anlaşmalar olamaz. Geçersizdir.

قَالُوا  (QAvLUv) 

“Dediler.”

Yani, baş başa kalınca birbirlerine dediler, aralarında konuştular, necva yaptılar.

Kuvvete dayanan kimselerin bütün işi savaştır, saldırmadır, üstlerin altları ezmesidir. Bu sebeple baş başa bir araya gelince ne yapacaklarına, en önemlisi dışarıda ne söyleyeceklerine karar verirler. Bu nifaktır.

Mü’minler dışarıda söyleyemeyecekleri şeyleri baş başa kalınca da söylemezler. Ehl-i Sünnete göre takiyye yoktur. Muaviye’nin halifeliğini baskı altında kabul edince artık onu meşru başkan tanımış ve itaat etmişlerdir. 1920’ye kadar Müslümanlar bu ilkeye itaat ettiler. Cumhuriyetle esasta bu sistem kalktı.

Demokratik düzen gelmediği için hâlâ takiyye yapmayı meşru sayanlar vardır.

أَتُحَدِّثُونَهُمْ بِمَا فَتَحَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ (Ea TuXadDiÇUvNaHuM BiMAV FaTaXa elLAHu GaLaYKuM)  

“Allah’ın size fethettiğini onlara tahdis mi ediyorsunuz?”

Allah’ın size fethettiklerini onlara mı anlatıyorsunuz? Nedir bu feth, Allah onlara neleri fethediyor?

Haçlı Seferleri sonunda Avrupa tarım döneminden çıkmış, önce ticaretle gelişmeye başlamıştır. Amerikanın fethi bunda en büyük rolü oynamıştır. Ticarette de İsrail oğulları mahir olduklarından Avrupa’da üst sınıf hâline geldiler. Dünyadan ham maddeleri alıyor, Avrupa’da mamul madde hâline getiriyor, dünyaya satıyorlardı.

Avrupalıların el sanatları olmadığı için Müslümanlardan öğrendikleri müsbet ilmi teknolojiye uygulamak zorunda kaldılar. Böylece Avrupa’da makine sanayisi gelişti. Makineleşme müsbet ilmin de gelişmesine neden oldu.

Allah İsrail oğullarına müsbet ilmin kapılarını açtı. Sermayelerini müsbet ilme ayırdılar.

Bu arada dünyayı sömürmek ve geri bırakmak için kiliseyi tutucu kalacak şekilde finanse ettiler. Dünyayı geri ve tutucu yapmak için ateist yapmaya başladılar. Din ile ilim arasında çatışma olduğunu varsayım olarak ortaya koydular. Dindarları “gerici”, ateistleri ve ahlaksızları “ilerici” diye dünyaya lanse ettiler. Yunanistan’dan gelen kıdem felsefesini tanrısızlığa dayanak yaptılar. Ne var ki, alimlerin vardıkları sonuçlar peygamberleri, Tevrat’ı ve Kur’an’ı onaylayacak şekilde sonuçlandı. Bunlara kısaca işaret edelim.

1-       Kâinatta hakim olan kanunlar birbirini tamamlayan tek elden çıkmış bir düzeni içermektedir. Zıtlıklar zahiridir. Yoksa her şey birbirlerini tamamlar şekildedir. Mikroplar yaşlıları ve sakatları ortadan kaldırmakla görevlidirler. Kâinatta gereksiz bir şey yoktur, fazla ve eksiz bir şey de yoktur. Tanrı’nın, tek Tanrı’nın eseri olduğunu ispatlamıştır. Müsbet ilmin karşısında şirk ortadan kalkmıştır.

2-       Kâinatın bundan 13.7 milyar yıl önce yaratıldığı ilmen sabit olmuştur. Sebepsiz sonuç olmayacağına göre, Kâinatı yaratan bir varlığın olduğu kesin olarak ispatlanmıştır. Böylece dehrilik de tarih olmuştur.

3-       Gerek yer küresinin düzenlenmesi, gerekse canlıların DNA sıralamasının şuurlu varlıkların amelleri ile oluşacağı da kesin olarak ispatlanmıştır. Bu sayede insanlar gibi görünmeyen şuurlu varlıkların olduğu da sabit olmuştur. Böylece melekler de ilmen ispatlanmıştır.

4-       Dört boyutlu uzayın varlığı âhireti imkan dahiline sokmuştur. Ölümün daha üstün varlığın oluşması için olduğu ilmen sabit olmuştur. Ağaçlar sonbaharda yapraklarını dökerler, ilkbaharda gelecek daha taze yapraklara yer açsınlar diye. O halde Kâinatın ölümü mukadder olduğuna göre, daha üstün bir hayat için olmalıdır. Bunlar âhiretin varlığını ispatlamıştır.

5-       Kur’an ve Tevrat’ın anlattıkları kıssaların gerçekliği her kazı sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu da bu kitapların her şeyi bilen tarafından gönderildiğini ortaya koymuştur.

6-       Tevrat ve İncil’in getirdiği hükümlerin tabii ve sosyal kanunların gereği olduğu zamanla anlaşılmaktadır. Haramlara uymayanlar AİDS ve sakatlıklarla karşı karşıya gelmektedirler.

7-       Kur’an ve Tevrat gelecek hakkında haberler vermiş ve haberler bir bir gerçekleşmektedir. Sosyalizmin çöküşü ve yeryüzüne tekrar dinin hükümran olmağa başlaması bunlardan biridir.

8-       Tarihteki uygarlıkları filozoflar değil, peygamberler kurmuşlardır. Mısır Mezopotamya’nın bozulmuş şeklidir. Yunan uygarlığı İbrani uygarlığının bozulmuş şeklidir. Hıristiyanlık zaten İsevilikten oluşmuştur. Bugünkü Avrupa uygarlığı İslâm uygarlığının bozulmuş şeklidir.

Bütün bunları bildikleri halde; gizli otel odalarında kararlar alıyor, bu ilmî sonuçları insanlığa başka türlü aksettiriyorlar. 20. yüzyılın müsbet ilmi Tevrat’ı ve Kur’an’ı ilâhi kitap yapmıştır. Bunu itiraf edeceklerine, göz göre göre ilmî sonuçları tahrif ediyorlar. Hâlâ Mısır’ı Mezopotamya’nın önünde yazıyorlar. Hâlâ kendiliğinden oluş nazariyesini biyoloji kitaplarında ezberletiyorlar. İşte bu ilmî sonuçları gizlemektedirler. Yalan söyleyerek dünyayı sömürmeye devam etmek istiyorlar. Oysa yalancının mumu yatsıya kadar yanar.

لِيُحَاجُّوكُمْ بِهِ عِنْدَ رَبِّكُمْ (Lı YuXacCUvKuM BiHIy GıNDa RabBiKuM)  

“Rabbinizin yanında bizimle huccetleşmezler mi?”

Bu zalim fırkanın anladığı manâda meseleyi ele alırsak, insanlara doğruyu anlatmak suç oluşturuyor. Çünkü Allah onları kendilerine göre insanları sömürmeleri için yaratmıştır. İnsanlar gerçekleri öğrenirlerse, o zaman onları yönetmek zor olur. Allah da o zaman bize sorar; niye sırları verdiniz de sonra isyanlarına sebep oldunuz denir. Buradaki “Küm” Türkçedeki siz değil de, biz olarak tercüme edilir. Çünkü Kur’an dilinde ben ve sen “siz” olarak değil de, “biz” diye ifade edilir.

أَفَلَا تَعْقِلُونَ(76) (Ea Fa LAv TaGQıLUVNa)  “Akletmiyor musunuz?”

Yunanistan’da Tevrat’a aykırı yirmi kadar felsefe varsayımı vardır. Gazali’nin Tehafüt’ünde bunlar ele alınmıştır. Yirmisini de reddeder. Bunların başında kıdem nazariyesi gelir.

Yunanistan’da İyonya felsefesi gelmeden önce çok tanrıcılığa inanılıyordu. Sokrat, Eflatun ve Aristo tek tanrıcılığı getirdi. Ancak Tevrat’ın hudus nazariyesini reddedip kıdem nazariyesini ileri sürdüler. Tanrı yaratmadan önce boş mu oturuyordu? Tanrı her zaman haliktır, o halde her zaman mahluk mahluktur. Kelamcılar bunu reddettiler, zamanın ve mekanın da sonradan yaratıldığı varsayımını kabul ederek hudus nazariyesini felsefileştirdiler. 20. yüzyılda kelamcıların zaman ve mekanın da sonradan var edildiği fizikte ispatlandı. Bundan 13.7 milyar yıl önce Kâinat yoktu. Zaman da yoktu, mekan da yoktu. Büyük patlama ile var edildi. Böylece Yunanistan’ın kıdem nazariyesi ortadan kalktı.

20. yüzyıl ilimleri hep kelamcıları haklı çıkardı. Böylece Tevrat ve Kur’an’ın hak kitaplar olduğu sabit oldu.

Ama İsrail oğullarından o zalim fırka, sermaye zoru ile ilim adamlarına bu gerçeği söyletmiyor, okullarda okutulmuyor, yayın organlarında, basın organlarında ele alınmıyor. Tekniğin dışında ilim kullanılmıyor.

Felsefe de bunun için itilmiş, sadece 2500 yıl önceki safsataların tarihi okutuluyor.

“Adil Düzen” tüm büyük dinleri uyandırarak bu gizlemeleri sona erdirecektir.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-358   ADİL DÜZEN DERSLERİ-188   İstanbul, 27 Mayıs 2006

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   (Reşat Nuri Erol ve Selahattin Öztürk Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

“MUHASEBELİ FIKIH” ZAMANI GELDİ

İnsan, hayvanlardan farklı olarak hem kişiliğini korumakta, hem de topluluğun tam üyesi olmaktadır. Bu nasıl mümkün olmakta ve nasıl gerçekleşmektedir?

-Bu ancak “borçlu” ve “alacaklı” olmakla mümkün olmakta ve gerçekleşmektedir.

-İnsan toplulukları “borç ve alacak ilkesi”ne dayanır.

-Nitekim, fizik ve kimya olayları da elektronların ve bazı diğer enerjilerin atomlar arası borç ve alacak ilkesi içinde yer almaları ile oluşmaktadır.

-Ne var ki, “insandaki borç ve alacak bağları” insan beyninde oluşmakta, fizikî karşılığı bulunmamaktadır.

Bu genel tanımlamalardan sonra, şimdi özellikle günümüzde bizi çok yakından ilgilendiren bazı temel ayrıntılara girebiliriz demektir.

*

İnsanlığın ilk dönemlerinden yani Hazreti Adem’den itibaren küçük topluluklar hâlinde yaşayan insanlar, hafızaları ile bu borç ve alacaklarını belliyorlardı. İnsanlar yakın zamana kadar sadece şifahi bilgilerle borç ve alacak meselelerini halledebiliyorlardı.

Oysa, III. Bin Yıla girdiğimiz çağımızda hem topluluklar büyümüştür ve artık birbirlerini tanımayan insanlar arasında borç ve alacaklar doğmakta, hem de borç-alacak çeşitleri yüzleri, binleri değil, onbinleri bulmaktadır. Bu kadar çok kalemdeki borç ve alacak ancak bilgisayar kayıtları ile bilinebilmektedir.

Meseleyi bu boyutta kavradıktan sonra diyebiliriz ki;

-III. Bin Yılda sözleşmeler ve bu sözleşmelere dayanan muhasebe ancak bilgisayar kayıtlarına alınabildiği taktirde bir manâ ifade eder.

-Fıkıh veya hukuk ilmi artık muhasebe kayıt şekillerini bilmek ve bu kayıtları bilgisayarlara geçirmek suretiyle işlerlik kazanmaktadır.

-Bundan sonra medreselerdeki “fıkıh” ve fakültelerdeki “hukuk” ilimleri “muhasebe maddeleri”nin yazılması ve bunların muhasebeye geçirilmesinin öğrenilmesinden ibaret olacaktır.

-“Fıkıh Usûlü”nün öğrenim şekli de değişecektir. Yani, “Yeni Fıkıh Usûlü” sözleşmelerin nasıl muhasebeleştirileceğini ve bunun bilgisayara nasıl geçirileceğini öğreten bir ilim olacaktır.

*

Biz, 1967 yılında İzmir’de kurduğumuz “Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi”nde bu muhasebe şeklini belirleme çalışmasına başladık ve bu çalışmaları günümüze kadar taşıdık...

İstanbul’daki Akevler MİLAD Market’te artık bu kayıtlar uygulanmaya başlanmıştır...

*

Mesela; A isimli şahıs, B isimli şahsa her ay 1000 YTL ödeyecektir diyelim. Bunun karşılığında A isimli şahıs, mesela belli bir ortaklıktan pay alacak, bu pay da C isimli şahsın diğer bir ortaklıktaki alacağına takas yapılacaktır.

Görülüyor ki, basit bir “havale” ve “değiştirme” muamelesinin muhasebesi oldukça karışıktır. “Fıkıh” işte burada gerekmektedir. Bundan dolayı artık “sözleşmeler” teorik yazılım ve gösterilen örneklerle “muhasebe maddeleri” ile birlikte yazılacaktır.

-Sözler kâğıt üzerinde yazılacak,

-Sonra bir fıkıhçı bunu hukuk diline çevirecek,

-Bir muhasip de bunu muhasebe diline çevirecek.

-En sonunda bir bilgisayarcı bunu bilgisayara geçirecektir.

İşte Kur’an’daki “YAZINIZ” çoğul emrinin manâsı budur.

En az üç kişi yazacaktır.

Demek ki, bundan sonra bir taraftan yapacağımız sözleşmelerde bu usûlü tatbik etmeye çalışacağız, diğer taraftan aynı zamanda sürekli olarak ve beşikten mezara kadar devam eden derslerle bunları öğrenmeğe çalışacağız.

Sizlerin de bu tür çalışmalar yapmanızı tavsiye eder, mümkünse bizim çalışmalarımıza katılmanızı rica ederiz…

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-358   ADİL DÜZEN DERSLERİ-188   İstanbul, 27 Mayıs 2006

CUMA GÜNLERİ YAPILAN ÜSKÜDAR PROGRAMI   (Reşat Nuri Erol ve Selahattin Öztürk Üsküdar’da değerlendirecektir.)

 

DİL – II/

Dil Merkezi, Dil Merkezi Kenti ve Dil Sitesi

İnsanlık tek bir canlı gibidir. Başlangıçta ayrı ayrı hücreler olarak aşiretler şeklinde yaşarken, zamanla aşiretler birleşti, kabileler oluştu. Daha sonra kabileler birleşti ve iller oluştu. Daha sonra ülkeler oluştu. Şimdi de tüm insanlık bir tek canlı hâline dönüşmektedir.

Diğer canlılardan farklı olarak üst birlik oluşurken alt birlik de ortadan kalkmamaktadır. Ocak, bucak, il ve ülkeler de varlıklarını korumaktadır. Kademeli oluşma sadece insanlarda vardır.

İnsanın iki merkezi vardır, kan dolaşımını sağlayan göğüsteki merkez ile vücut içinde haberleşmeyi sağlayan baştaki merkez.

Yeryüzündeki karaların ağırlık merkezi Mekke’dir. İnsanlığın beyni Mekke’de oluşacaktır. Omurilik de Kudüs olacaktır. Eski dünyanın ağırlık merkezi İstanbul’dur. Dolayısıyla havayolları merkezidir. Ayrıca Avrupa’yı, dolayısıyla Amerika’yı karalarla Asya’ya bağlayan yol İstanbul’dan geçer. Deniz bağlantılı karayollarının da merkezidir. Karadeniz’i, dolayısıyla Hazar Denizi ve iç Asya’yı da Akdeniz’e, tüm açık denizlere bağlar. İç deniz yollarının da merkezidir. Böylece İstanbul kan ve lenf damarlarının birleştiği merkezdir. Dünyadaki bütün mallar buraya pompalanacak ve buradan da dünyaya dağılacaktır.

Bu damar bağlantılarının oluşması için insanlık on bin yıldır yeryüzünü imar etmektedir. Bundan sonra bu bağlantı faaliyeti devam etmektedir. Bunlar üzerinde çalışmak İstanbul’a düşen bir iş değildir. İstanbul kan damarları sistemi değildir, sadece kalptir. Yani, kanı emip bırakmanın dışında bir görevi yoktur. Bunu başarmak için de dünya ile haberleşme zorunluluğu vardır. İnsanlar için haberleşeme aracı “dil”dir.

Dil üzerinde iki teori vardır. Biri, ileride bütün insanlığın tek dili konuşmasıdır. Bu diller arasında yarış vardır. Bugün uluslararası dil olarak İngilizce, Rusça, İspanyolca, Çince vd böyle bir yarış içine girmiştir. Şimdilik İngilizce dünyanın tek dili olma hevesindedir. Bunu başarması mümkün değildir. Bu teorinin başarıya ulaşma şansı ilmen mümkün değildir.

İkinci görüşe göre ise diller arası tercüme mekanizmasıdır. Burada da iki görüş vardır.

Bütün dünya dillerinin birbirlerine tercüme edilmesidir. Bu imkansızdır ve israftır. Yapılacak iş, dünya için bir-iki dil merkez olarak seçilmeli ve dünya dilleri ona çevrilmelidir. O dilden de bütün dünya dillerine çevrilmelidir.

İlmî dil olarak dünyada “Arapça” ve “Latince” vardır. Onlarla yarışacak başka bir dil yoktur, ileride de olamayacaktır. Çünkü bunlar Kur’an’a ve İncil’e dayanmaktadır. Yeni Kur’an yeni İncil gelemeyeceğine göre yeni bir ilmî dil de doğmayacaktır.

Bir de halkın pratik olarak yararlandığı merkezî dil olacaktır. Günlük işler o dile çevrilecek, o dildeki birikim dünya dillerine çevrilecektir. Bu dil “Türkçe”dir. Çünkü;

a)      Türkçe yarı heceli dildir. Etmek, olmak, kılmak gibi çok sayıda yardımcı fiilleri vardır. Yabancı kelimeleri kendi yapısını bozmadan kullanabilir. Oysa diğer diller ya kendileri bozulmakta, yahut kelimeyi anlaşılmaz hâle getirmektedir.

b)      Türkçe “Adil Düzen”in oluşmaya başladığı bir dildir. İnsanlığın III. Bin Yıl Uygarlığı’na ancak Türkçe ile ulaşılabilecektir.

c)      III. Bin Yıl Uygarlığı, Batı uygarlığı ile İslâm uygarlığının senteziyle doğacaktır. Bugün Türkçede her iki uygarlığın kitapları vardır. Böyle bir özelliğe sahip olan başka dil yoktur. Alfabe değişikliği bunu sağlamıştır.

d)      Türkçe insanlığın kalbi olan İstanbul’daki on iki milyon insanın konuştuğu dildir.

Bu sebeplerledir ki İstanbul’da bir “Dil Merkezi” oluşturulacaktır. Merkez 20 000 dönümlük bir arazi üzerinde kurulacaktır. Bunun 10 000 dönümünde dil blokları oluşturulacak, 10 000 dönümde dinlenme evleri kurulacaktır. Dinlenme evlerinin değerlendirilmesi ile elde edilen meblağ ile “Dil Merkezi Kenti” oluşturulacaktır.

 “DİNLENME EVLERİ”

Dinlenme evleri daha çok ormanlık alanlar içinde yerleştirilecektir. Bir dönüm içinde 100 metrekarelik iki katlı ahşap evler yapılacaktır.

 

 

 

1-       Bir dönümlük yer orman ise ormanlık vasfı korunacaktır. Ormanı tahrip etmeden yararlanma hakkı  korunacaktır. Sığır, koyun, tavuk, arı beslenebilecektir.

2-       Alt kat bakıcı ailesine verilecek, kira alınmayacak, ormanlık yer de onlara ait olacaktır. Suni gübre kullanılmayacak, ilaçlı tarım yapılmayacaktır.

3-       Yapı kentlilere bedeli karşılığı kiralanacaktır. Şöyle ki, bedeli demir değeri ile nakit olarak alınacaktır. Villa kirasız olacaktır. Ayrılmak istediği zaman bedelini demir değeri ile alacak ve gidecektir. Sözleşme kurallarına uymadığı zaman hakem kararları ile değeri verilerek uzaklaştırılabilecektir. Bu sözleşme yabancılarla da yapılabilecektir.

4-       Çatı katını salon olarak kullanacaklardır. Devre-mülk olarak da kiralanabilir.

Bu villaların arsa bedeli ile dil sitesinin blokları oluşturulacaktır.

Burada oturanların çalışabilmeleri için bu bin villalık sitenin kenarında, çevre kirliliği yapmayan, 2000 kişinin çalışabileceği bir “İşyeri Sitesi” kurulacaktır. Bunlar buralarda çalışarak geçineceklerdir. Bu bakıcı ortaklar da yurt dışından gelip buralarda çalışabileceklerdir. Ancak bunlara dolar değil TL ödenecektir. Türkiye’den ancak mal alıp götürebilecekler, böylece emek mübadelesi gerçekleşmiş olacaktır.

 

DİL SİTESİ

“Dil Sitesi” 100 apartmandan oluşacak, apartmanların her biri 100 dönümlük yere yerleştirilecektir. Bu yüz dönüm ormanlık olabilir. Ormanlık vasfı korunur. Her apartmanda 100 daire olacak ve “Dil Sitesi” 10 000 haneden oluşacaktır.

 

 

 

1-       Bodrum kat garaj olacak, aynı zamanda sığınak olacaktır. Tehlike anlarında garajda arabanın konduğu yerde çekme kat olacak, orada oturulabilecek, arabada kalınabilecektir. Buranın, yolun şekilleri ve düzenlenmesi arabaların girip çıkabileceği şekilde olacaktır.

2-       Yeryüzü 100’e yakın ülkeye ayrılacak, her blok bir ülkeye tahsis edilecektir. O ülkelerden gelen mallar buralarda satılacaktır; bu ülkelere gönderilen mallar da bu marketlerde satın alınacaktır. Böylece bu “Dil Kenti” aynı zamanda insanlığın mal dolaşımı için kalp olacaktır. Burası daha çok daimî fuar şeklinde olup, numuneler gösterilmiş olacak, aynı zamanda satış yapılacaktır. Bununla beraber, asıl talepler ‘sipariş usûlü’ ile alınıp satılacak ve mallar İstanbul’a gelmeden, yahut mağazalara uğramdan satışlar gerçekleşecektir.

3-       Birinci kat büroların bulunduğu yer olacaktır. Buradan dünyanın her dilinden mesaj alınıp Türkçeye çevrilecek, Türkçeden de her dile çevrilecektir. Bu çevirme hizmeti için bedel talep edilmeyecektir. Haberleşme de internet üzerinden olup, insanlar arasında hemen hemen parasız anlaşma imkanları sağlanacaktır.

4-       Bundan sonra 10 normal kat gelecektir. Her katta 100’er metrekarelik 10 daire olacaktır. Ortada havadanlık bulunacaktır. Ayrıca çift daire de sosyal hizmetler için ayrılacak ve bu sosyal hizmetlere ayrılmış yer 300 metrekare olacaktır. Buralarda şu hizmetler yapılacaktır:

a)                    Toplantılar yapıp serbest görüşmelerde ve konuşmalarda bulunmak.

b)                   Kantin ve ekmek gibi basit ihtiyaçların karşılanması, siparişlerin alınması.

c)                    Ayak üstü sağlık muayenelerinin yapılması ve revir hizmetleri.

d)                   Dil öğrenimi ve tercüme faaliyetlerinin yapıldığı yerler.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2643 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2557 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2179 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2600 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2303 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2445 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2408 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2451 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3054 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2683 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2680 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2759 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2964 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3152 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5496 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3878 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3726 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3886 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3845 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4126 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4638 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3026 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3982 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3858 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2867 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2957 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3968 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7743 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5625 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4186 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3586 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3727 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4749 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4469 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4758 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4679 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4834 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4559 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3411 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4489 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3637 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5187 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3864 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5163 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5031 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4949 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3552 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3490 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3702 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5166 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4218 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5440 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4099 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5285 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4438 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4582 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4779 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5324 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4126 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5272 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4537 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3856 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4393 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4601 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4132 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4109 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4095 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4549 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5662 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9839 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4661 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3711 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3859 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3359 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3391 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3757 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5717 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4253 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3454 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler