Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 363
BAKARA SÛRESİ 89-91.-AYETLER TEFSİRİ
1.07.2006
1799 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2004...2005...2006

GELECEĞİN  II. KUR’AN  -  V. İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ  KURUYORUZ...

SİZİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ... BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 363

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi         01 Temmuz 2006           Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 363. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Hedefimiz; “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, R. N. EROL

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ

DIŞ KAYNAKLI MÜDAHALELER VE ÇÖZÜM

AKP Programı – 2  PROGRAM VE MERKEZ BANKASI

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ - 25. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

وَلَمَّا جَاءَهُمْ كِتَابٌ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْ وَكَانُوا مِنْ قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا فَلَمَّا جَاءَهُمْ مَا عَرَفُوا كَفَرُوا بِهِ فَلَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الْكَافِرِينَ(89)

بِئْسَمَا اشْتَرَوْا بِهِ أَنفُسَهُمْ أَنْ يَكْفُرُوا بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ بَغْيًا أَنْ يُنَزِّلَ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ عَلَى مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ فَبَاءُوا بِغَضَبٍ عَلَى غَضَبٍ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُهِينٌ(90)

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ قَالُوا نُؤْمِنُ بِمَا أُنزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَاءَهُ وَهُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا مَعَهُمْ قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ أَنْبِيَاءَ اللَّهِ مِنْ قَبْلُ إِنْ كُنتُمْ مُؤْمِنِينَ(91)

وَلَمَّا جَاءَهُمْ كِتَابٌ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ (Va LamMAv CAvEHuM KiTABun MiN GıNDı eLLAHi) 

“Onlara Allah’ın indinden bir kitap geldiğinde.”

Daha önce İsrail oğullarından bahsederek Hazreti Musa’ya Kitab verildiğini, sonra resullerle takfiye edildiğini ve Hazreti İsa’ya da beyyinât verdiğini ifade etmiş, bunu gaib sigası ile getirmişti.

Hemen arkasından Fa-i tafsiliye ile “Küllema Câeküm” denmiş, gaibden hitaba geçmişti.

Artık yalnız İsrail oğullarına değil de, bize yani mü’minlere ve İsrail oğullarına birlikte hitaba başlamıştır. Böylece mü’minler ile İsrail oğulları arasında diyalogu emretmiş bulunmaktadır.

Verilen görev ortaklaşa görevdir. Buna Hazreti İsa’yı da eklediğine göre, demek ki bu üç din birlikte hareket ederek yeryüzünde “Adil Düzen”i tesis etmeleri gerekir. İlahi emir budur.

İsrail oğulları ilim ve ekonomide “Adil Düzen”e katkıda bulunacaklar, Hıristiyanlar teknikte ve savaşlar ile katkıda bulunacaklar, mü’minler adil şeriat düzenini tesis edeceklerdir. “Adil Düzen” silah zoru ile gelmeyecektir. “Adil Düzen” adil olduğu için insanlık ister istemez onu kabul edecektir.

Burada Brahmanlardan ve Budistlerden bahsetmemektedir. Onlar da kıyas yolu ile bu kervana katılacaklardır. Hindulardan sınıflaşma yönünde yararlanacağız. İslamiyet’te doğuştan sınıflar yoktur. Ancak ilmî mertebeler vardır. Herkes yarışır, rütbe alan kamu ve genel hizmetlerde ona göre yerini alır. Bu da bir tür sınıflaşmadır. Kast sistemi kalkacak, onun yerine yarışmalı derece sistemi gelecektir. Budistlerden ise kişinin eğitilmesinde riyazet sistemini öğrenmiş olacağız.

İşte bu dinlerarası birliğe işaret etmek için “CÂEKÜM” denmemiş de, “CÂEHUM” denmiştir. Resuller için ise “CÂEKÜM” denmiştir. Çünkü resuller kendi zamanlarının ve kendi kavimlerinin resulleri idi. Oysa kitap her zamanın ve her devrin kitabıdır.

مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْ (MuÖadDiQun LiMAv MaGaHuM) 

“Beraberlerinde olanları musaddık olan bir kitab.”

İslâm uleması şöyle diyordu: Peygamberler silsile-i musaddikîn, filozoflar da silsile-i mükezzibîndir.

Peygamberlerin yolunda olanlar, geçmişte olanları kritik edip tekzib etmekle değil, geçmişte yapılan doğruları onaylamakla ve onların söylediklerini sürdürmekle meşguldürler. Tevrat’ı okuyun, İncil’i okuyun, Avestaları okuyun, Vedaları okuyun, hep aynı şeyleri bulacaksınız; kişileri topluluğa uyan iyi insan olarak yetiştirmek ve onlara “Adil Düzen”i öğretmek; barışı öğretmek, Hakkı öğretmek, şeriatı öğretmek...

Birbirlerini tasdik eder, tekzib etmezler. Şeriatlarında ve ibadetlerinde farklılıklar olsa bile, bu ayrılık değil, çevre ve çağa göre değişen şartlara uymak içindir.

Tevrat kurban üzerinde çok durmaktadır, çünkü Tevrat çoban topluluğuna inmiştir. Hıristiyanlıkta ise Kurban vecibesi kaldırılmıştır, çünkü İncil tarım topluluklarına gelmemiştir. Kur’an döneminde ise insanlık artık ticaret toplumuna geçmiş, hükümler buna göre değişmiştir. Ama temelde kitaplar aynı esasları getirmiştir.

İslâmiyet Hazreti Adem’den beri değişmemiştir. Kitaplar birbirini tekzib etmez, tasdik ederler.

Bunu sadece kitaplara hasretmemeliyiz. Kitapların açıklaması olan içtihat ve icmalar da böyledir. Mezhepler böyledir. Biz geçmişteki mezhepleri tekzib etmek için var değiliz. Hanefiler hata yapmış, Şafiiler hata yapmış, Zeydiler hata yapmış demiyoruz. Biz onları tasdik ediyoruz. Biz onların başlatıp geliştirdikleri şeriatı yüceltmek ve devam ettirmek için varız. Bunun gibi “Adil Düzen” için dünyada ve Türkiye’de yapılan çalışmaları da musaddıkız. Nurcular, Süleymancılar, tarikatlar, medreseler, Mehmet Âkifler, Seyit Kutuplar… Hepimiz silsile-i musaddikîniz. Hepimizin hataları vardır. Onların da hataları vardır. Allah hataları afv ve mağfiret edendir.

وَكَانُوا مِنْ قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا (Va KAvNUv MıN QaBLu YaSTaFTiXUvNa GaLAy elLaÜIyNa KaFaRUv)

“Daha önce küfretmiş olanlar istiftah ediyorlardı.”

Dinler her zaman insanlara gelecekleri için ümit vermiştir. Kur’an da hep böyle yapmaktadır. Kur’an’da, “Kâfirler hoşlanmasa da Allah nûrunu tamamlayacaktır.” “Siz kâfirler mağlup olacaksınız.” denmiştir. Allah’ın dinine süluk edenler zaman zaman sıkıntıya girdiklerinde hemen Allah’ın bu vaatlerine sarılır, düşmanlarına ‘mağlup olacaksınız, biz galip geleceğiz’ diye haber verir ve onları korkutur, kendilerini de teselli ederlerdi.

Gerçekten Allah’ın dediği olur, biraz sonra bir peygamber gelir, bazen yeni kitap da getirir, İslâm tekrar parlar ve zafer kazanır. Ne var ki, bu hareket o devrin artık tebliği bırakıp da sömürü kuruluşu hâline gelen din adamlarından gelmez. Hareket Allah’ın görevlendirdiği beklenmedik topluluklardan ve kişilerden ortaya çıkar. İşte o zaman topluluk harekete karşı derhal cephe almaya başlar.

Bütün dinlerden Mesih ve Mehdi kavramı vardır. Ama, ne hikmetse gelenler hep tekzib edilmiştir. Yahudiler hâlâ Hazreti İsa’ya inanmıyorlar. Hıristiyanlar hâlâ Hazreti Muhammed’e inanmıyorlar. İncil’de ‘benden sonra biri gelecek’ diyor; onlar tekrar kendisi gelecek diye tevil ediyorlar; Kur’an ehline de inandırıyorlar. Herkes Mehdi gelecek diyor. Humeyni geliyor, mehdi olmuyor. Erbakan geliyor, mehdi olmuyor. Bediüzzaman geliyor, mehdi olmuyor. ‘Neden?’ dediğimizde, peygamberlerde olmayan vasıfları ona yüklüyorlar!

Nuh Peygamber kavmine gemi yaptı.

Adil Düzen” sosyal gemidir; sosyal tufana karşı sosyal gemi. Nuh Peygamber yirmi senede gemiyi tamamladı. Bugünkü hesaplarla sosyal tufan yaklaşmıştır. Ne var ki biz hâlâ “Adil Düzen” gemisini tamamlayamadık. Nurcular ve tarikatlar “Adil Düzen”e dört elle sarılmaları gerekirken, CIA ile bir olup bizimle cidal etmektedirler. Biz İlâhiyatçıları ve İmam Hatip okullarını koruyup onlara yol açarken, onlar bize muhalif olan renksiz ve solcularla bir olup bizim aleyhimizde necva yapmaktadırlar. Oraları kendilerine arka bahçe yapan renksizler, yavuz hırsız ev sahibini bastırır anlamında oraların bizim arka bahçemiz olduğunu söylüyorlar!

Bunun böyle olduğu Kur’an’da haber veriliyor. Kader bu. Sünnetullah bu. Bu sebepledir ki bütün bu olanları biz son derece tabiî karşılıyor, bunları zaferimizin işareti olarak görüyoruz. Biz geçmişte yapılanları tasdik ediyoruz. Bu sebepledir ki bizim için III. Selim, II. Mahmut, Abdülhamit, Mustafa Kemal, Kenan Evren köşe taşlarıdır. Onların yaptıkları üzerinde biz “Adil Düzen”i kurmaya çalışıyoruz. Menderes, Demirel, Özal, Erbakan, Çiller de ekonomik hayatın yapıcıları olmuşlardır. Biz onlara karşı değiliz. Yaptıklarını yıkacak değiliz. Biz onları ne cennete ne cehenneme gönderiyoruz. Herkes kendi hesabını Allah’a verir. Ama yapılanlar yapılmıştır. Bizim görevimiz bu temeller üzerinde “Adil Düzen”i inşa etmektir. Onların hedefleri de bu idi.

Şimdi AK Parti var. Allah’a hamd ediyoruz. Onun yanlışlarını göstermemiz onlara karşı olmamızdan ileri gelmiyor. Hatalarını düzeltip varlıklarını korusunlar. Yıkılmalarını istesek biz de bugünkü basın gibi yapardık. ‘Aferin, iyi yapıyorsunuz, devam edin ki uçurumdan yuvarlanasınız!’ derdik. Onlar tuzaktaki yemin peşinde seve seve koşuyorlar! Ayak bağı olmak istiyoruz, fren oluyoruz; bize hasım oluyorlar! Ama biz onlara hasım değiliz.

فَلَمَّا جَاءَهُمْ مَا عَرَفُوا (Fa LamMAv CAvEaHuM MAv GaRaFUv)  “Tarif ettikleri gelince.”

Buradaki “Fa” Fa-i takibiyedir. Yani, böyle yaparlarken onlara söyledikleri kitap gelmiştir. Gelen kitap onların tarif ettiği kitaptır. Sonra onun onların tarif ettiği kitap olduğunu anlamışlardır Nasıl siz bir adamı gördükten sonra, zaman geçer ama sonra onu gördüğünüzde tanırsanız, Allah’ın kitapları da böyledir. Üslupları birbirine benzer, aynı şeyleri anlatırlar. Bilirsiniz ve anlarsınız ki, bu kitap Allah’tan gelen kitaptır.

Onlar da, İsrail oğulları da gelen İncil’in, gelen Kur’an’ın aynı kitap olduğunu bilmektedirler, aynı kaynaktan geldiğini bilmektedirler. Çünkü onlar büyük uygarlıklar kurmuşlardır. Hepsinin kurduğu uygarlıklar birbirinin benzeridir. Bizim getirdiğimiz “Adil Düzen” de onların tarif ettiği İslâm düzenidir, şeriat düzenidir. Batılıların tarif ettiği demokratik düzendir, lâik düzendir. Biz yeni şeyler söylemiyoruz.

Biz AK Parti’nin programında yazdıklarından başka bir şey söylemiyoruz. Sadece, o programda ‘ne yapılacağı’ yazılı ama ‘nasıl yapılacağı’ yazılı değildir. Somut ifadeler yok, mekanizmalar yok!

Adil Düzen” onların söylediklerinin nasıl yapılacağını anlatır, görünüp uygulanır somut mekanizmalar getirir. Aslında biz bildiklerini söylüyoruz. Ama onlar biz söyledik diye reddediyorlar. Oysa AB’liler söylese uça uça kabul edeceklerdir, çünkü onlar Hakka değil, kuvvete inanıyorlar. Kimin kuvvetli olduğunu yakında görecekler, serap peşinde koştuklarını anlayacaklar, faiz ve zina ile insanlığın devam etmeyeceğini bileceklerdir.

كَفَرُوا بِهِ (KaFaRUv BiHIy)  

“Onu küfrettiler.”

İsrail oğulları İncil’in ve Kur’an’ın ilâhi kitaplar olduklarını bilmektedirler. Ama onu bile bile küfrediyorlar. Çünkü kendi saltanatları sona eriyor, seçilmiş kavim olmaları sona eriyor, sanıyorlar.

Oysa, Kur’an onları seçilmiş kavim olarak bize bildiriyor. Kur’an’da onlara doğrudan hitap ediyor. Onların kıyamete kadar varolacaklarını söylüyor. Bilmiyorsanız onlara sorunuz diyor.

Bugün dünyanın tüm servetinin yarısı onarındır. Bütün bunları harcasalar, kendileri lehine bu kadar büyük reklam yapan ve taraftar toplayan bir kitap yazdıramazlar. Hıristiyanlar zaten onların devamı, Müslümanlar da onların destekçisi. Bundan yararlanacaklarına; otel odalarında toplanıp İslâmiyet’i nasıl yok edeceklerini mekr ediyorlar/planlıyorlar. Oysa onlar da biliyorlar ki, Allah hayru’l-makirîndir/hayırlı planlayıcıdır.

فَلَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الْكَافِرِينَ(89)  (Fa LaGNaTu elLAHi GaLAy eLKAvFiRIyNa)  

“Allah’ın lâneti kâfirler içindir.”

Buradaki “Fa” tamim Fasıdır. “Allah’ın lâneti kâfirlerin üzerinedir.” Genel kuraldır.

LÂNET” demek, dışlamak demektir.

Bugün bizi dışlamışlardır. Mü’mini-kâfiri, müslimi-lâiki, dindarı-dinsizi, yerlisi-yabancısı bizi dışlamakta, bizi konuşturmamakta, bize kulak vermemektedir.

Biraz sonra Allah onları dışlayacaktır, toplum onları dışlayacaktır.

Biz ise bütün basın ve yayını, okul ve mabetleri onlara açacağız, ‘gelin konuşun’ diyeceğiz; ama onlar gelip konuşacak mecal bulamayacak, susacaklar ve bir daha sesleri çıkmayacaktır.

Zamanla başka kâfirler ortaya çıkacak ve onlar gevşemiş olan mü’minleri uyarma kabilinden canlanacaklardır. Onlar silsile-i mükezzibîn oldukları için bir daha birbirlerinin devamı olmayacaklardır.

Oysa biz silsile-i musaddikîn olduğumuz için bazen uykuya dalmış olabiliriz. Bazen karanlıklar içinde kalabiliriz. Ama uyandığımız zaman daha güçlü ve daha zinde olarak dün başladığımız işleri tamamlarız.

Evet, bugünün yöneticiler bizi dışlamıştır, sermaye sahipleri dışlamıştır; ama halk bizimle beraberdir.

Halkımız “Adil Düzen” hasretini çekmektedir.

Müjdeler olsun size, sabah yakındır…

Pek yakında sizlere “Adil Düzen” gelecek, zulümden ve ezilmekten kurtulacaksınız.

Bugün bile bile “Adil Düzen”i tekzib edenler, yarın keen lem yekün olacaklardır.

Nitekim İsrail oğulları için de aynı şey sözkonusudur. Hıristiyanlara yaptıkları zulümler karşısında mağlup olmuşlar ve bugün Hıristiyanlarla canciğer olup İslâmiyet’e saldırıyorlar. Yarın onların çocukları babalarının bu yaptıklarından utanacaklardır.

***

ِ بِئْسَمَا اشْتَرَوْا بِهِ أَنفُسَهُمْ (BiESaMav İşTaRaV BiHIy EaNFuSaHuM)  

“Nefislerine iştira ettikleri ne beis oldu.”

Onun ilâhi kitap olduğunu bile bile, sadece kendi yerleri rahatsız olacaktır diye reddetmeleri ne kötü olmuştur. Millî Görüşçüler içinde de böyle bir güruh vardır. “Adil Düzen”in Hak olduğunu, tek kurtuluş çaresi olduğunu bildikleri halde, sırf kendileri o zaman ikinci durumda kalacakları için onu reddetmektedirler. Sıkılmadan bir de yalan uydurmaktadırlar: Efendim, Anaysa Mahkemesi “Adil Düzen”i yasakladı!..

Anayasa Mahkemesi yasama mercii değildir. Mahkemeler sadece bir olay hakkında karar verir. Gerekçesi başka olaylara ve başka partilere teşmil edilemez. Karar da yalnız o dava konusunu bağlar.

Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi kararlarında “Adil Düzen” kapatma sebebi değildir.

Mahkeme, “Adil Düzen”i istismar ettiler diyor. Oy aldılar ama sonra “Adil Düzen”i uygulamadılar diyor. Yoksa hiçbir hakim “Adil Düzen”e karşı olabilir mi, zulüm düzenini isteyebilir mi?

İşte, bu kardeşlerimiz kendilerine kötü şeyleri satın aldılar. “Adil Düzen”e karşı olan herkes, zalim düzeni istiyor demektir. Zalim düzeni isteyenler zulmü istihkak ederler.

Bizim söylediklerimizin adil olmadığını herkes iddia edebilir, daha adil olanı isteyebilir. Ama öyle yapmıyorlar, “Adil Düzen”in kendisine karşı çıkıyorlar ve kurtuluşu AB’nin zina ve faiz düzeninde arıyorlar.

أَنْ يَكْفُرُوا بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ (EaN YaKFuRUv BiMAv EaNZaLa elLAHu)  

“Allah’ın inzâl ettiğine küfretmeleri.”

EN” masdar menidir. ‘İşterav bihi elküfre’ demektir. ‘İşterav enfusehumu’l-küfre’, kendilerine küfrü satın aldılar. “BİHİ” zamiri “M”ya râcidir. Yahut, küfrü iştira nefislerine be’s oldu. Yani, ‘enfüsehüm’ hem ‘bi’se’nin mef’ulü olabilir, hem de ‘iştera’nın mef’ulü olabilir.

EN” en-i tefsiriye olabilir. “Ma bihi” tefsir ediyor. Allah’ın inzâl ettiğine küfretmeleri kötü oldu. Satın aldıkları o şey ki, o Allah’ın inzâl ettiğine küfürdür, kötü oldu.

İster müsbet olsun, isterse vahye dayanan olsun, bütün ilimler Allah’ın inzâl ettiğidir. Sonunda her şeyi Allah’tan öğreniriz. Hatalar bizim eksik anlayışımızdan kaynaklanmaktadır. Hakkı biz O’ndan öğreniyor ve ona göre amel ediyoruz. Bundan dolayıdır ki “Billezî Enzelellahu” demiyor, “Bimâ Enzelellahu” diyor.

Bir şeyi ölçer de kesin bilgi edinirseniz, bu Allah’ın size indirdiğidir. O halde küfür yalnız gelen vahyi inkâr değildir. Bile bile bir doğruyu inkâr da küfürdür. Bir mü’min uçakla batıya gidip sonunda buraya gelse ve ondan sonra hâlâ ‘dünya düzdür’ dese kâfir olur. Çünkü müsbet ilimle sabit olan da Allah’ın inzâl ettiğidir. Çünkü akıl da nakil kadar müsbet delildir. Kesin verileri inkâr da küfürdür.

 

بَغْيًا (BaĞYen)  “Bagyederek.”

Azarak, Allah’ın inzâl ettiklerine küfrettiler. Yani, küfredenlerin hâlini bildirmektedir.

Neden küfrettiler, neden “Adil Düzen”e karşı geldiler. Neden İncil’i ve Kur’an’ı reddettiler?

Bağy ederek, azarak küfrettiler.

BAĞY” kelimesi boğadan gelen kelimedir.

Boğa nasıl azarak saldırırsa, onlar da böylece azarak küfrettiler ve saldırdılar.

 

أَنْ يُنَزِّلَ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ (EaN YuNazZiLa elLAHU MiN FaWLiHIy)  

“Kendi fazlından Allah’ın tenzil etmesine bagyen.”

Burada “EN”den önce “Lİ” hazfedilmiştir diyebiliriz. Allah’ın tenzil etmesine bagyederek, Allah bunu niye böyle yaptı deyip kızarak reddetmek, Allah’la savaşa girişmektir.

İnsanların yapısında bu isyan vardır. Allah insanları eşit yaratmamıştır. Öyle olsaydı hepimiz 40 yaşında ve eşit yapıda olmalıydık. O zaman da bizim yapacağımız bir iş olmazdı. Birbirimize muhtaç olmaz, topluluk oluşmazdı. Böyle bir hayatın mânâsı ne olabilirdi ki?

İş burada da bitmezdi. Hayvanlar da insanlar gibi olmalıydı; domuzun, hattâ sineğin insandan farkı nedir ki, farklı yaratılmış olsun. Yine burada da iş bitmezdi. Eşya ile canlı arasındaki farklar da olmamalıydı.

O halde Allah’ın yaptıklarını kritik etmeye ne yetkimiz olabilir. Var eden O’dur, istediğini yapar.

Allah kimseye zulmetmez, ama Allah fazlından dilediğine verir, bu sayede farklı görevler tevcih eder.

Herkes elbette başkan olamaz. O zaman başkanlık olmaz. Başkanlığa ne gerek var diyebiliriz. Buna mâni bir şey de yoktur. İnsanlar kendi ocak ve bucaklarını kurar, orada başkansız da yaşayabilirler. “Adil Düzen”deki yerinden yönetim sistemi bunun için getirilmiştir. İnsanlar kendi istekleri ile başkanlık sistemine gidiyorlarsa, insanlara fazleden Allah onlara zulmetmemiştir. Aksine, onlara imkânlar sunduğu için rahmet etmiştir.

 

عَلَى مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ (GaLAy MaN YaŞAEu MiN GiBADiHi)  

“İbadinden meşieti olana fazlinden tenzil etmesine.”

Allah insanlar arasında birlik sağlasın diye onlara başkanlar atamaktadır. Hayvanların da böyle başkanları vardır. Topluluklar da sonunda iç sezileri ile aralarından birinin emrine girerler.

Bugün yeryüzünde tarikatlar oluşmuştur. Onların silahları yoktur, bombaları yoktur, paraları yoktur. Ama insanlar onlara tâbi olmuşlar, topluluklar oluşturmuşlardır. Sevgi ve saygıdan başka hiçbir güçleri olmayan bu insanlar için merkez olmuşlardır.

Allah her topluluğa peygamberler göndermiş ve onlara kitaplar indirmiştir. Böylece birlik sağlanmıştır.

Allah İsrail oğullarını da bunun için seçmiş, onların çevresinde tüm insanları birleştirmiştir.

Sonunda bir Resul seçmiş ve ona Kur’an’ı indirmiş, insanlığı bir tek kitap çevresinde birleştirmiştir. İçtihat ve icma müessesesi ile de o kitap tüm insanlarca uygulanabilir hâle gelmiştir. Kimseyi o kitaba uymaya zorlamamıştır. Onları ondan yararlanmaya çağırmıştır.

Kur’an’da İsrail oğulları örnek alınıp bu kadar uzun uzun anlatılmaktadır. Bu örnektir. Kur’an’ın bütün diğer kavimlere karşı tutumu böyle olacaktır. Onları dinlerinden vazgeçirmek için değil, tam tersine onların dinlerini musaddık olarak gelmiştir. Onlar ise ondan yararlanacaklarına ona cephe aldılar, tekzib ettiler, katlettiler!

Kendilerinden başka herkesi cehenneme gönderen mantık bunu yaptı.

Bugün de Müslümanlar dahil “Adil Düzen”e herkes cephe almıştır. Oysa Adil Düzenciler kendilerinden olanı tasdik eden bir anlayışı, Kur’an’ın anlaşılmasını ortaya koymaktadırlar.

 

فَبَاءُوا بِغَضَبٍ عَلَى غَضَبٍ (Fa BAEu BiĞaWaBin GaLAy ĞaWaBin) 

“Gazab üzerinde gazaba bev’ettiler.”

Kitaplarını zamanla bozup onu tevil ederek uygulamada tahrif ettiklerinden dolayı onlara bir gazabı istihkak ettirdi. Kendilerinde olanı tasdik edici bir kitap gelip de onlara yeni imkânları sağlayanlara cephe almalarına karşılık başka bir gazaba uğradılar. İsrail oğulları seçilmiş kavimdi. Seçilmelerine ses çıkarmıyorlar ama, başka bir kavme kitap verildi diye onlara hasım oluyorlar!

İktidarda olanlar üstünlükler elde ettiler. Allah’a şükredip Allah’ın fazlından verdiği “Adil Düzen”le işbirliği yapacaklarına, onları tekzib etmektedirler. Bugün Millî Görüş gömleklerini çıkaranlar anayasa ekseriyetine sahiptirler. “Adil Düzen Çalışanları” ile işbirliği yapıp da ülkeyi Allah’ın şeriatına ulaştırsalar ne olur. Onlar zannediyorlar ki, biz hayali şeyler söylüyoruz. Onlar zannediyorlar ki, biz bir anda “Adil Düzen” uygulamasına gideceğiz. Tam tersine, biz AK Partilileri Millî Görüşçülerle, milliyetçilerle, sol anlayışta olanlarla, batı kapitalizmini benimseyenlerle uzlaştırmak ve anlaştırmak istiyoruz. Adım adım anlaştığımız adımları atacağız. Biz ne ABD’ye, ne AB’ye karşıyız. Biz İsrail oğullarına da karşı değiliz. Biz zulme ve adaletsizliğe karşıyız. Biz zalimleri yok etmek istemiyoruz, zalimlerin zulme son vermelerini istiyoruz.

Ne oluyor ki, canavarlardan kaçar gibi bizden kaçıyorsunuz? Biz size sadece Allah’ın söylediklerini aktarıyoruz. Hatalar bizim, doğrular O’nun. Siz bizden kaçmıyorsunuz, Allah’tan kaçıyorsunuz. Bu sebeple siz de İsrail oğulları gibi gazab üzerine gazaba uğrayacaksınız.

 

وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُهِينٌ(90)  (VaLiLKAvFiRIyNa GaÜABun MüHİNun) 

“Ve kâfirler için mühin azab vardır.”

İsrail oğulları içinde öyleleri var ki, bunları yaparken ne yaptıklarının farkında değildirler. Kâfir olmaktan ziyade gafil durumdadırlar. Onlar için gazab üzerine gazab vardır.

Ama diğer taraftan onlar içinde kâfir olanlar vardır. Bile bile bunları yapmaktadırlar. Onlar için ayrıca mihnetli azab vardır. Bu dünyadaki azaptan gafiller de cezalanacaklardır, ama âhirette ise kâfirlere ayrıca mihnetli azab vardır. Bu dünyada onlara daha farklı azab da olabilir. Bu da gevşeme azabıdır.

Yani; bu direnmeye devam edecek, ama bir gün “Adil Düzen”e karşı gevşeyecek ve teslim olacaklar. Güvendikleri ABD, AB ve zalim sömürü sermayesinin gücü bir gün çökecek, havada kalacaklardır. Tevbe etmeye bile yüzleri olmayacaktır. AB’nin peşine koşanlar serap peşinde koştuklarını anlayacaklardır.

Avrupa ileride ikiye ayrılacaktır; “Adil Düzen”i kabul edenler, “Adil Düzen”i reddedenler. Avrupa’nın kaderini bu çatışma sağlayacaktır. “Adil Düzen”e karşı olan Avrupa yok olacak, onların peşinde koşanlar da onlarla beraber perişan olacaklardır.

İsrail oğulları da şimdi ABD ve AB’ye dayanarak dünyayı sömürmeye devam etmek istiyorlar. ABD ve AB silkinip onları sırtlarından atacaklardır. İsrail oğulları yine “Adil Düzen”i kabul eden Müslümanların desteği ile varlıklarını sürdürecek ve III. Bin Yıl Uygarlığında yerlerini alacaklardır.

 

***

 

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ (Va EiÜAv QIyLa LaHum EAvMıNUv BiMAv EaNZaLa elLAHu) 

“Onlara ‘Allah’ın inzâl ettiğine iman ediniz’ diye kavl edildiğinde.”

Buradaki “ONLAR” İsrail oğullarıdır. Hitap onlaradır. Arada hitaptan gaibe udul edilmektedir. Bununla beraber İsrail oğulları örnek bir kavim olarak anlatılmaktadır.

Bugünkü Müslümanlar da “Adil Düzen” davetine karşı aynı şekilde muhataptırlar.

Medeniyetler doğar, gelişir, yaşlanır ve ölürler. Eski medeniyetleri yeni kitap ile gelen yeni peygamberler kurmuşlardır. Hazreti Nuh, Hazreti İbrahim, Hazreti Musa, Hazreti İsa ve Hazreti Muhammed [Allah’ın selâmı hepsinin üzerine olsun] medeniyetlerin kurucularıdır. Kur’an’dan sonra yeni peygamber gelmeyecek, yeni kitap inmeyecektir. Peygamberlerin yerini âlimler alacak, Kitap ise yine Kur’an olacaktır. Bunu ben söylemiyorum; Kur’an, “Biz onu ilimle tafsil ettik.” demektedir. Son Resul de çok açık olarak, “Benim ümmetimin âlimleri İsrail oğullarının peygamberleri gibidir.” dediği gibi; “Âlimler enbiyanın vârisleridir.” demiştir.

İsrail oğulları, Hazreti Zekeriyya’dan sonra bize nebi gelmeyecektir diyorlar. Onlardan bir kısmı Hazreti İsa’yı da, Hazreti Muhammed’i de resul kabul ediyor ama, kendilerine değil. Bu anlayış hak anlayışa çok yakındır. “Allah’ın inzâl ettiğine iman ediniz.” diyor. Bir şeye iman başkadır, onunla amel etmek başkadır.

Uluslararası kurallarda tanıma vardır. Bir devleti tanırsınız, bu ona iman etmedir. Ama siz kendi devletinizin kanunlarını uygularsınız. Biz Tevrat ile birlikte diğer kitap ve peygamberlere iman ederiz ama, amellerimizi Kur’an’a göre yaparız. Biz diğer mezhepleri tanırız ama, kendi mezhebimize göre amel ederiz.

Bundan dolayıdır ki burada ‘amel ediniz’ denmiyor. ‘Amel ediniz’ olsaydı “İ’melû bimâ enzelellahu ileyküm” yani, “Size inzâl edilenlerle amel ediniz” olurdu. Yine bu sebepledir ki “Ellezî enzelellahu” denmiyor. Yani, burada kastedilen bir kitap mesela Kur’an değildir.

 

O halde burada kastedilen nedir, Allah’ın inzâl ettiği nedir?

a)      Herkes içtihat yaptığı zaman Allah ona Hakkı ilham eder ve o ona inzâl edilmiştir. Hattâ içtihatta hata yapmış olabiliriz ama; Allah bize o içtihada göre amel etmemizi emretmektedir, isabete göre değil. İşte bu Allah’ın insanlara inzâlidir. Herkes kendisine inzâl edilene göre amel edecektir. Ama başkalarının içtihadına da saygı gösterecek, başkalarının da kendi içtihatlarına göre amel etmelerini isteyecektir ki, o da onların imanıdır. Yani, herkesin kendi içtihadını kendisi için başkalarının tanıması ona imandır.

b)      İki veya daha fazla kimse uzlaşarak aralarında sözleşme yaparlarsa, bu sözleşme Allah ile yapılmış sözleşmedir. O sözleşmelere taraflar uymakla mükelleftirler. Artık her biri kendi içtihadına göre değil, yaptığı sözleşmeye göre amel edecektir. İçtihatlarına dayanarak uzlaşma yapmışlarsa, bu da Allah’ın onlara inzâlidir. Kendi sözleşmelerimize uyacağız ve ona göre amel edeceğiz. Ama başkalarının sözleşmelerine de saygı göstereceğiz, onları tanıyacağız. Bütün sözleşmeler bizim için şeriat olacaktır. İşte bu da Allah’ın inzâl ettiklerine iman etmektir.

c)       Bir ekol oluşur, onlar çalışarak toplu sözleşme hazırlarlar, bir şir’a oluştururlar. Özel hukukta mezhepler, kamu hukukunda bucaklar oluşur. Onların artık kendilerine göre mevzuatları vardır, şir’aları vardır. İnsan bu topluluklara katılınca bunların yaptığı sözleşmeleri kabul etmiş olur. Örf veya maruf oluşur. Herkes kendi şir’asına göre amel eder. Bu Allah’ın o topluluğa vahyidir. Başka toplulukların şir’alarına saygı göstermek, onları tanımak da Allah’ın tüm inzâl ettiklerine imandır.

d)      Nihayet, her devirde tüm insanların ittifak ettiği hususlar vardır. Âlimlerin icma ile ortaya koyduğu hususlar vardır. Bunlara beşerî icmalar diyoruz. Bunlar da Allah’ın inzâl ettikleridir. Kur’an’dan sonra Cebrail’in indirdiği vahiy yoktur. Ama icmalar Allah’ın vahyidir. İnsanlar içtihatlarını yaparken icmalara uymak zorundadırlar. İcmalar Kur’an gibi kati delildir. İcmalar aynı zamanda kati hükümlerdir. Kur’an’ın kati hükümleri mânâsında icmalarla oluşur. Molla Hüsrev bunun için katilik ancak kati nass ve icmanın birleşmesi ile oluşur diyor.

İşte, Allah’ın İsrail oğullarına, dolayısıyla tüm insanlara hitabı budur: İçtihat ve ittifaklara yani icmalara iman etmek ve herkes için kendi hukukunu tanımaktır. Bunlar icmalara aykırı olmamalıdır.

Demokrasi ve lâiklik ancak bu âyetin emirlerine uyulmakla sağlanır.

Ben bu âyete bu mânâları verirken asla kendi nefsimle söylemiyorum. Âyette “İttebiû” demiyor, “Ünzile ileyküm” demiyor. Oysa, başka yerde “İttebiû mâ ünzile ileyküm” deniyor. Sonra, “Ellezî” demiyor, “Mâ ünzile” diyor. Tamamen Arapça ve Fıkıh Usûlü kurallarına göre mânâ veriyorum. Hatam varsa gösterin.

Kur’an bunu mü’minlere öğretmiştir. Ve yarım bin yıldır Müslümanlar bunları uyguladılar. Avrupa’ya da serbest sözleşme ilkesi olarak geçti. Ama yine de onu bozdular ve ekseriyet sistemine çevirdiler.

قَالُوا نُؤْمِنُ بِمَا أُنزِلَ عَلَيْنَا (QAvLUv NuEMiNu BiMAv EuNZiLa GaLaYNAv)  

“Onlar ‘biz bize inzâl edilene iman ederiz’ derler.”

Yani, ne demek isterler?

‘Biz yalnız bizim içtihatlarımızı Allah’ın inzâl ettiğine inanırız. Sadece onu hak kabul ederiz. Herkesin bizim içtihatlarımıza uymalarını isteriz. Bizim görüşlerimizi insanlara dayatırız:’ derler!

Yine onlar, ‘Biz bizim yaptığımız sözleşmeleri tanırız, başkalarının da bizim yaptığımız sözleşmelere uymalarını isteriz.’ derler!

Ayrıca, ‘Biz kanunları yaparız ve ekseriyet aldatmacası içinde AB dayatması ile ekseriyeti sağlarız, ona herkesin uymasını isteriz!..’ derler!

Bir başörtüsü meselesini çözemeyen, Anayasa ekseriyeti ile karara bağlayamayan AK Parti; AB kanunlarını okumadan geçirmekte, ondan sonra da utanmadan ‘Ben kanun yaptım!’ demekte; ‘Ben bana dayatılan kanunları onayladım!’ dememektedir. ‘İrademle değil, dayatma ile onayladım!’ diyememektedir.

Buna da ‘ekseriyet sistemi’ ya da ‘millî irade’ diyorlar!

Mustafa Kemal çıkardığı bir kanunla ‘Ahkâm-ı şer’iyye lağvedilmiştir’ demiş, şeriat aldatmacasına son vermişti. Biz de çıkaracağımız bir kanunla ‘Ahkâm-ı kanuniye lağvedilmiştir’ diyeceğiz ve AK Parti’nin ve diğer partilerin dayatma ile çıkardıkları bütün kanunları lağvedecek ve yeniden gerçek demokrasiye yani halk demokrasisine geçeceğiz. Biz kişilerin içtihatlarına, serbest sözleşmelere, toplu sözleşmelere ve insanlık icmalarına yer vereceğiz. Dayatmalara ve aktarmalara bir daha geri gelmeyecek şekilde son vereceğiz. Ondan sonra artık kimsenin başkalarını kendi kanunlarına uydurma zorlaması yapma yetki olamayacaktır.

وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَاءَهُ (VaYaKFuRUvNa BiMAv VaRAEaHu) 

“Onun verasında olanlarına küfrederler.”

Yani, kendilerinin kanunlarını ve kararlarını dünyaya dayatırlar. Kapitalizm ve sosyalizm budur.

Onlar merkezî kararlar alırlar, dünyada herkesin onlara uymasını isterler, ülke içinde zulüm yaparlar, ülke dışında savaşlara konu edinirler.

Oysa, herkes kendi içtihadı ve sözleşmeleri ile amel edecektir. Başkalarının içtihat ve sözleşmelerini meşru kabul edip tanıyacaktır. Çıkan ihtilafları ekseriyet sistemi ile değil, hakemlerden oluşan bağımsız yargı üstünlüğü ile çözeceklerdir. Ne kadar sade ve ne kadar etkin bir kural, değil mi? Ama anlayan var mı?..

وَهُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا مَعَهُمْ (Va HuVa elXaqQu MuÖadDIQan LiMAv MaGAHuM)  

“Oysa o beraberlerinde olanı musaddıktır.”

Biz herkese; kapitalistlere, sosyalistlere, faşistlere, komünistlere, herkese, istisnasız herkese; Hıristiyanlara, Yahudilere, Budistlere, Hindulara, Hanefilere, Şafiilere, Şiilere, Alevilere, herkese, istisnasız herkese diyoruz ki; sitenizi kurun, bucağınızı kurun ve orada istediğiniz gibi yaşayın.

Biz sizin sitenizin içinde yaptıklarınıza karışmayalım. Ama müsaade edin biz de kendi sitemizi kuralım, siz de bizim sitemizdeki yönetimimize ve işlerimize karışmayın. Biz şeriatınızı sizin için tanıyalım ve tasdik edelim, siz de bizim şeriatımızı tanıyın ve bizim için tasdik edin.

Ama hayır!

Onlar derler ki, ‘Biz akıllıyız, siz aptalsınız, biz ilericiyiz, siz gericisiniz! Siz bize uyacaksınız! Çünkü biz güçlüyüz!’ Bizi silah kullanmaya, isyan etmeye, anarşi çıkarmaya zorluyorlar... Ama boş yere uğraşıyorlar…

Merak etmeyin, biz bu meseleyi silahsız ve kansız halledeceğiz. Kan aksa bile biz akıtmayacağız, siz birbirinizi yiyeceksiniz. Burada başımdan geçen bir olayı nakletmek ve tarihe not düşmek isterim.

Kırgızistan’da idim. Agah Oktay Güner bakan olmuştu. Arkadaşlarımız aracılığı ile tanışmıştık. Ona bir mektup yazdım: “Bizim dünya ile bütünleşmemiz, bilhassa Orta Asya ve Çin Müslümanları ile diyalog kurabilmemiz için Türkiye’de ‘Konuk Vatandaşlık Kanunu’ çıkarınız. Türkiye’ye gelenlere Türkiye’de çalışma izni verelim. Türkiye’de oturabilsinler, çalışabilsinler. Sigorta yapmayalım. Kendilerine Türk Lirasını ödeyelim. Dolar vermeyelim. Böylece ülkemize hem çok ucuz işçi bulmuş ve ekonomimizi geliştirmiş, hem de buradaki aç insanları doyurmuş oluruz.” demiştim. İzmir’de milliyetçi mühendis arkadaşımız olan Orhan Çakmak’a gönderdim. O da o zaman milletvekili olan Sadi Somuncuoğlu’na vemiş , Sadi Bey bakana teklifimi götürmüş.

Bakan, ‘Bu iyi ama Karagülle’den olunca olmaz!’ demiş. İşte Kur’an bu zihniyeti anlatmaktadır.

قُلْ (QuL)  

“Kavlet.”

Kur’an İsrail oğullarına doğrudan hitap etmiştir. Bundan önce,

“Bize ateş birkaç günden fazla dokunmaz dediler. Söyle, Allah’tan ahit mi ittihaz ettiniz?” demiştir.

Şimdi de, “Söyle, niçin daha önce nebileri katlettiniz?” demektedir.

Böylece o âyetten sonraki hitapların tamamı bizim aracılığımızla olmuş olabilir. Artık biz devreye girmekte ve onlarla tartışmaktayız. Allah’ın doğrudan tebliğini onlara ulaştırdıktan sonra onlar bizim muhatabımız olmaktadırlar. Onlar kendilerine inzâl olunana iman ettiklerini söylerler. Kendi kanunlarına göre amel ettikleri gibi kendi kanunlarından başkasını tanımazlar.

Oysa bugün Kur’an’ın getirdiği hükümler bütün dünyada yaygınlaşmıştır. Her mahkeme kişilerin kendi kanunlarını nazarı itibara almaktadır. Devlet mahkemeleri de serbest sözleşmeleri güven altına almaktadır.

فَلِمَ تَقْتُلُونَ أَنْبِيَاءَ اللَّهِ مِنْ قَبْلُ (Fa LİMa TaQTuLUvNa eLEaNBiYAvEu MiN QaBLu)

“Öyleyse neden min kabl Allah’ın nebilerini katlettiniz?”

Onlar kendilerine indirilene de iman etmiyorlar. Kendi aralarında kavga vardır, birbirlerini öldürmektedirler. Ekseriyet sistemi kumara benzer. Önce ekseriyet olup azınlığı yok ederler... Sonra ikiye bölünürler, ekseriyet azınlığı yok eder... Sonra onlar da bölünür ve böylece sonunda yönetim tamamen bir diktatörün emrine girer.

Buradaki katli bugün siyasi katil olarak anlarız. İktidar olanlar hep siyasi katle geçmektedirler. Bugünkü AK Parti böyle siyasi maktullerden oluşmuştur. Kendi partilerinden dışlananlar bir parti oluşturmuşlardır.

إِنْ كُنتُمْ مُؤْمِنِينَ(91) (EiN KuNTuM MuEMıNIyNa)  

“Mü’min iseniz niye katlettiniz?”

Bu âyette insanlığın tarih boyunca âlimlere yaptığı zulümler anlatılmaktadır.

Sokrat’ın zehir içirilerek öldürülmesi, Ebu Hanife’nin döve döve şehit edilmesi, âlimlerin cumhuriyet döneminde zulümlere çarptırılması bunları ifade etmektedir. Faşizmin, sosyalizmin ve diğer izmlerin dünyada kıydığı insan sayısı ile Mehmet Akif’in ‘Medeniyet dediğin tek dişi kalkmış canavar’ tâbiri ne kadar örtüşüyor.

Biz bu uygulamalara girmeyeceğiz. Adil Düzenciler tüm insanları “Adil Düzen”e çağırır. “Adil Düzen” tüm insanlar için adaleti esas gören bir düzendir. Kimseye ayrıcalık ve üstünlük tanımayan düzendir.

Bu âyetler bize “Adil Düzen”i insanlığa nasıl sunmamız gerektiğini anlatmaktadır.

Kur’an nâzil olduğu zaman muhataplar İsrail oğulları olmuştur. Bugün de muhatabımız onlardır. Çünkü dünyadaki tüm fesadın yegâne kaynağı onlardır. Ama uygarlığın temsilcisi de onlardır. Avrupa Uygarlığı, İslâm ile Hıristiyanlığın sentezinden oluşan bir uygarlıktır. Bu sentezi İsrail oğulları yapmıştır. Dolayısıyla şimdi onlar hâkimdir. Gelecekte III. Bin Yıl Uygarlığı’nın sentezini Türkler yapacak, söz onların olacaktır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-363  ADİL DÜZEN DERSLERİ-193  İstanbul, 01 Temmuz 2006

 

DIŞ KAYNAKLI MÜDAHALELER VE ÇÖZÜM

Tarih boyunca iktidarlara karşı ayaklanmalar olmuştur. Hanedanlar indirilmiş ve başka hanedanlar iktidara geçirilmiştir. Türklerde bu durum kardeş kavgaları şeklinde ortaya çıkmıştır. Osmanlılarda hanedan değişikliğ olmamıştır. Ancak padişahlar indirilmiş, yeni padişahlar getirilmiştir. 1900’lardan sonra hanedanların veya kralların değiştirilmesi yerine, rejim değişiklikleri olmuştur.

1908’de askeri müdahale ile II. Meşrutiyet ilan edilmiştir. Sonra II. Abdülhamit azledilmiştir. Sevr dayatmasına karşı çıkan paşalar Cumhuriyet’i ilan etmişlerdir. İlk dönemde iki defa ikinci parti denemesi olmuş, Mustafa Kemal’in müdahaleleri ile sonlandırılmıştır. İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra, dış baskı sonucu Türkiye’de çok partili sisteme geçilmiş, 1960 yılında asker müdahale etmiş ve başbakan asılmıştır. 1971’de silahsız askeri müdahale olmuştur. 1980 yılında silahlı müdahale olmuştur. 28 Şubat 1997 tarihinde ise silahsız müdahale olmuştur.

Bu müdahalelerin hepsi dış kaynaklıdır. Askerlere müdahale ettirilmiş, ama iktidar onlara bırakılmamış, göstermelik seçimlerle yeni iktidarlar getirilmiştir.

DIŞ KAYNAKLI MÜDAHALELERİN HEDEFİ NEYDİ?

1)    İktidarlara her dediklerini yaptırabilmek için zaman zaman güçlerini göstermeleri gerekir. Böylece iktidarda olanlar inmemek için onların her dediklerini yapmak zorundadırlar.

2)    Halk kendi istedikleri iktidarları değil, sömürü düzeninin adaylarından birini seçme durumunda olacaklardır. Halk böylece bilir ki, ben istediğimi değil, onların istediklerinden birini seçmek ve onarlın istediği şekilde yaşamak zorundayım. Mesela, ben dinimi istediğim gibi yaşayamam.

3)    İktidarlar sık sık, hem de müdahalelerle değişmelidir. Böylece ülkede istikrar olmamalıdır ki o ülke geri kalsın ve devamlı olarak sömürülsün, sömürü düzeni devam etsin.

4)    İktidarda olanlar halkın isteğiyle değil, dayatma ile getirilsin ve halka zulüm yaptırsın, güçlü millî devlet oluşmasın.

Bu nasıl yapılır?

a) Türkiye’de istihbarat örgütü CIA ile işbirliği yaparak anarşik olaylar çıkarır. Huzursuzluk başlar.

b) Batı uzantısı sermaye, TÜSİAD ve masonlar ile işbirliği yaparak otel odalarında aldıkları kararlarla ülkede ekonomik kriz çıkarırlar.

c) İşbirlikçi sermaye basını harekete geçirir ve komplolar oluşur.

d) Askerleri Amerika’ya çağırırlar, müdahale talimatı verirler. Askerler için de yapılacak başka bir şey olmaz, müdahale ederler. Kara Kuvvetleri Komutanı Büyükanıt’ı çağırdılar, kabul etmedi. Şimdiki oyunlar bundan, kabul etmemesinin cezasını veriyorlar.

Türk askerleri bu müdahaleleri en hafif bir şekilde yaparlar. Oysa onların istediği kanlı ihtilallerle ülkenin birbirine girmesidir.

 

Zalim sömürü sermayesi şimdi denemeler yapmaktadır. Asıl saldırıyı 2007 senesinde yapacaktır. Henüz kesin sonuç alacak planı yoktur. Onu yapabilmek için denemeler yapıyor. Ben bunu bu yılın başlarında yazdım.

BU DURUMDA ŞİMDİ NELER YAPILMALIDIR?

1)    Anayasamıza göre kurumlar arası dengeyi sağlama görevi cumhurbaşkanına verilmiştir. Türkiye cumhurbaşkanları bunu yapamıyorlar. Çünkü bunlar askerin dilinden anlamıyor, onlara emredemiyorlar. Ordu onları desteklemiyor. Çünkü sivil mantıkla devletin varlığı korunamaz. Meclis cumhurbaşkanlarını baskıların sonunda seçiyor. Dolayısıyla meclise, dolayısıyla halka dayanmıyor. Sayın Sezer’i meclis baskı sonucu seçmiştir. Onu seçen partilerin tamamı tasfiye edildiler. Dolaysıyla gücü olmayan bir devlet başkanı kendisine verilen görevi yapamıyor. Biz bunu Sayın Sezer seçilmeden önce yazmıştım, bir dergide yayımlandı ve dergi kapandı. O halde Sayın Sezer istifa etmelidir. Meclis asker bir cumhurbaşkanını seçmelidir.

2)    Hükümet istifa etmelidir. Millî mutabakat hükümeti kurulmalıdır. Bu hükümet aşağıdaki şekilde oluşmalıdır. AK Parti 10, CHP 6, DYP 3, MHP 3, ANAP 3, GP 2, DHAP 2, SP 1 bakanlık almalıdır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmalıdır. Denetim, İstiklâl Savaşı günlerinde olduğu gibi doğrudan bakanları denetim şeklinde olmalıdır.

3)    Genel Kurmay Başkanlığı doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlanmalıdır. Askeri yönetim ile sivil yönetim kesin olarak ayrılmalıdır. Genel Kurmay Başkanını doğrudan asker cumhurbaşkanı atamalıdır. Emekli orgenerallerden bir danışma meclisi oluşturulmalıdır. Meclis kanunları çıkarırken ona danışmalıdır.

4)    Türkiye Büyük Millet Meclisi en üst otorite hâline getirilmelidir. Kanunları teklif etme yetkisi hükümetlerden alınmalıdır. Siyasi partiler aldıkları oy nisbetinde kanunları teklif etme yetkisine sahip olmalıdır. Her bakan kendi hazırladığı kanun teklifini ancak partisi aracılığıyla Meclis’e getirebilmelidir. Meclis ayrıca anayasa hazırlamalıdır. Devlet Planlama Teşkilatı/DPT Meclis’in emrine verilmelidir.

Aşağıdaki reformlara hemen, beklemeksizin, derhal girişilmelidir.

a) ‘Yerel Yönetimler Kanunu’ çıkarılmalı; il, bucak ve ocaklar kendi yöneticilerini kendileri seçmeli, kendi kanunlarını kendileri yapmalıdırlar. Jandarma birlikleri ordudan ayrılmalı ve her il kendi jandarma birliğini kendisi kurmalıdır. Belediye-köy ayırımı kalkmalıdır.

b) Türkiye 12 bölgeye ayrılmalı ve her bölgeye bir ordu kurulmalıdır. Bir bölgeye o bölgeden olmayan askerler hizmete alınmalıdır. Bölge merkez illeri bu ordunun yönetiminde olmalıdır. Buranın valisi seçilmemelidir. Bölge merkezinin yönetimi merkezî olmalıdır. Ayrıca her il ilçelere ayrılmalı, buralarda il jandarma birlikleri kurulmalıdır. İlçe merkez bucağının yöneticisi jandarma komutanı olmalıdır. Merkezî yönetim uygulanmalıdır. Ayrıca her bucak semtlere ayrılmalı, semtlerin merkez ocakları bucak merkezinden atanana koruma çavuşları tarafından yönetilmelidir.

c) Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay adlarıyla oluşturulmuş olan mahkemeler, tek mahkeme hâline getirilmeli ve TBMM/Meclis’in kendi üyeleri arasından seçtiği yirmiye yakın yüksek hakemlerce oluşturulan “Yüce Divan” oluşturulmalıdır. Dokunulmazlık kaldırılmalı, ancak milletvekilleri, yüksek bürokratlar, profesörler ve orgeneraller ancak bu “Yüce Divan”da yargılanabilmelidir. Hakimler sadece davaları yönetmelidirler. Soruşturmalar soruşturma kurullarınca yapılmalı, kararlar hakemler tarafından verilmelidir. Kamu davalarını ancak siyasi parti yetkilileri açabilmelidir.

d) Bundan sonra bütün kurumlar demokratikleştirilmelidir. Mesela, rektörleri profesörler arasından TBMM/Meclis atamalıdır. Mesela, odaların yöneticilerini nisbî sistem usûlü ile TBMM/Meclis atamalıdır. TCMB/Merkez Bankası yöneticilerini nisbî sistem ile TBMM/Meclis atamalıdır. Siyasi partiler bunları denetleyip mahkemelere gidebilmelidirler.

Şimdi bu söylediklerim size acayip gelebilir. Ama ne yapalım ki Allah bu Kâinatı evrim kanunları içinde yaratmıştır. Havada uçan uçak gibidir. Durduğu anda düşer ve parçalanır. Eğer ülkesiyle ve ulusuyla bölünmez bir bütün olan devletimizin düşmesini istemiyorsanız uçmanız gerekir. O da ileriye doğru atılacak inkılâplarla sağlanır. Çözümlerin bir tanesi bile ‘yanlıştır’ diyorsanız, buyurun tartışalım. Ama tartışamazsınız, çünkü doğru olduğunu siz de biliyorsunuz. Ama bu gerçeklere rağmen uçuruma giden arabanızı durdurmak istemiyorsunuz! İşte bunun sebebi anlaşılamıyor. Ancak takdir-i ilâhi ile yorumlanabilir.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-363  ADİL DÜZEN DERSLERİ-193  İstanbul, 01 Temmuz 2006

 

AKP Programı – 2  PROGRAM VE MERKEZ BANKASI

 

[ENFLASYON, FAİZ, DÖVİZ, BORSA, REEL DEĞER, FIRSAT MALİYETİ, GÖSTERGELER, GEREKLİ ORTAM, HAZIRLANACAKTIR!..]

 

AK Parti Programı’nda, “Enflasyon, faiz oranı, döviz kuru ve diğer pazarsal değişkenlerin reel ve nisbi değerlerinin, fırsat maliyetlerini yansıtacak göstergeler olması için gerekli ortam hazırlanacaktır.” (s. 26) denmektedir.

Enflasyon, faiz, döviz kuru ve borsa değerleri ekonominin göstergeleri olarak ele alınmaktadır.

 

“ADİL DÜZEN”DE;

a)      Enflasyon sözkonusu değildir. Çünkü karşılığı olmayan bir para çıkmaz. Bunun yerine dört çeşit para kullanılır. Altın para, demir para, buğday parası ve toprak parası sözkonusudur. Bunlar arasındaki kur bugünkü enflasyonun hareketliliği karşılığıdır.

b)      Faiz sözkonusu değildir. Siparişlerde ön ödeme farkı faizin yerini alır. Yani, parada artış değil de, ön ödeme yapıldığı için sipariş edilen maldaki artış miktarı sözkonusudur. Kredileşmede de değişik paraların senetlerinin kredileşme değerleri sözkonusudur.

c)      Döviz kuru da sözkonusu değildir. Bir tek ülkenin parası ile değil, dünyada mevcut olan bütün ülkelerin paraları Merkez Bankası’nda değiştirilir. Bunun için anlaşmak isteyen bütün ülkelerle döviz takası yapılır. Yani, İran Merkez Bankası’na YTL kredi olarak verilir, İran’dan da İran Riyali Merkez Banka’mızca kredi olarak alınır. Banka stoklarına göre kur belirlenir.

d)      Borsa da sözkonusu değildir. Bir mal ile tanımlanmış ‘işletme senetleri’, mal karşılığı çıkarılan ‘mal senetleri’, ön ödemeli sipariş karşılığı çıkarılan ‘selem senetleri’ ve taşınmaz karşılığı çıkarılan ‘hisse sentleri’ dışında, karşılığı tanımlanmamış bir senet “Adil Düzen”de yoktur. Herkesin senette tanımlanan değeri senedi çıkaranlardan isteme hakkı vardır. Bu para değil, reel karşılıktır. Bu senetler serbest piyasada alınıp satılır. Dolayısıyla reel ekonomi ile finans ekonomisi beraberce artıp eksilir, hareket eder.

 

“Reel değer”

Bu ifade yanlıştır.

Adil Düzen”de reel değer yoktur. Çünkü her değer nisbîdir. ‘Reel değer’ yerine ‘reel karşılık’ sözkonusudur.

 

“Fırsat maliyetleri”

Bu tâbir de yanlıştır. Fırsatın maliyeti olmaz.

Adil Düzen”de fırsat eşitliği vardır. Aynı ekonomik özelliğe sahip herkesin aynı imkan ve iktidara sahip olması demektir. Yani, ekonomide müdahale yoktur. Herkes kendisi karar verip işi yapar. Karşılığını da alır. Tekelin olduğu yerde fırsat eşitliği olamaz.

 

“Göstergeler”

Ekonomide göstergeler fiyatlardır, ücretlerdir, kiralardır ve kamu payı yani vergidir. Faiz yoktur, onun yerini kredileşme değerleri alır. Bunun yanında döviz kurları uluslararası dengeyi oluşturur. Devlet kurlara müdahale etmez.

 

“Gerekli Ortam”

Tiksindirici bir sözdür. Kandırma ve aldatma ifadesidir. Gerekli ortam ne ise o söylenmemiştir.

Bunun sağlanması için gerekli ortam şartları nelerdir?

a)      Tüm krediye dayanan işlerin kamu garantisinde ve belirlenen faizsiz kurallar içinde düzenlenmesidir.

b)      Tüm serbest piyasada alınıp satılan değerlerin serbest piyasada da alınıp satılması ve kamunun asla müdahale etmemesidir.

c)      Genel Hizmetlerin serbest meslek sahipleri tarafından ve vakıflarca yapılması ile olacaktır. 25 Genel Hizmet işletmelere cirodan pay karşılığı yapılacaktır. Bunun yarısı bir hesapta toplanacak ve Genel Hizmetler halka karşılıksız yapılacaktır. Genel Hizmetler; başkanlık, kayıtlar, eğitim, iletişim, koruma, depolama ve yargı hizmetleridir.

d)      Kamu Görevleri, Anayasa’nın değişmez maddeleri içine alınan beşte, onda, yirmide ve kırkta bir nisbetleri ile alınan vergiler karşılığı bedava yapılmaktadır. İzin sistemi kaldırılmış, yerine bilgi verme sistemi getirilmiştir. Sosyal gruplara kamu davası açma yetkisi verilmiştir. Kamu denetimi ancak hakemlerden oluşan yargı yoluyla yapılabilmektedir.

 

“Hazırlanacaktır”

Nasıl hazırlanacaktır? Bu söz yuvarlak sözdür.

 

Bunun için önce Anayasa değişmelidir. Sonra kanunlar değiştirilecektir. Bunun için bürokrasi kalkacak, onun yerine serbest meslek hizmetleri gelecektir. Bir mühendis inşaatın projesini yapınca, sorumluluk kendisine ait olmak üzere inşaata başlar ve bitirir. Belediye kontrolünü yapar ve yanlışsa hakemlere gider. Mühendisin dayanışma ortaklığı zararları karşılar.

AK Parti Programı’na işte böylesine yuvarlak laflar yerleştirilmiş, ancak bu lafların gereği de Merkez Bankası bağımsızlığına havale edilip kenara çekilinmiştir!

Programınıza neden, “Finans ekonomisini bağımsız Merkez Bankası’na havale edeceğiz, biz kesin olarak karışmayacağız!” yazmadınız. Merkez Bankası’nın bağımsızlığını bilmiyor muydunuz ki “Finansal hizmetler” diye bir bölüm açtınız?!.

Öncelikle şunu belirtelim ki; Anayasa’mızda yargı denetimi dışında olan sadece iki kurum vardır: Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanı.

Peki, Merkez Bankası madem ki bağımsızdır, onu kim denetler, söyler misiniz.

Merkez Bankası bağımsız değildir. Hükümetin emrindedir. Türkiye düşmanları işte böyle bir ilke koyar, onu Anayasa’nın üstünde bir hüküm imiş gibi kabul ettirirler.

Merkez Bankası AK Parti’ye bomba koydu. Faizleri yükseltti. Ne olacaktı?

Bu sayede döviz ucuzlayacak, yabancı sermaye, borsa senetlerini pahalı pahalı satacaktı. Elde ettiği YTL ile ucuz ucuz doları alacak ve ülke dışına çıkacaktı. Türkiye ekonomisi allak bullak olacak ve bu sayede AK Parti devre dışı edilecekti.

Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Türk ekonomisi kayıtlı ekonomi değildir. Batı dünyasının ekonomi kanunları Türkiye’de yürümez. Türk halkı Müslümandır, faizli işlemleri sevmez. Doları alır, stok yapar veya onu para olarak kullanır. Borsa ile de uğraşmaz. Faiz ve borsa ile uğraşanlar ya dış sermayedir veya Türkiye’nin dinle ilgisi olamayan lâikleridir. Bu sebepledir ki faiz artırımı ülke ekonomisine etki etmemiş, dövizdeki yükselme durmamıştır. Tam aksine borsa düşmüştür. Böylece gitmek isteyen sermaye talimatla gidemez olmuştur.

Şimdi Merkez Bankası (TCMB) dolar satarak patlamayan bombayı patlatmak istiyor. Böylece döviz fiyatları düşecek, Merkez Bankası 60 milyar doları eriterek sermayeyi dışarıya uğurlayacaktır!..

Yani; Merkez Bankası ne yapmıştır? Üç yıldır 60 milyarı depo etmiş ve bunun %15’ler civarındaki faizini ödemiştir. Oysa bununla borcunu öder, ülkenin faiz yükünü yarıya indirebilirdi. Şimdi sermayeyi uğurluyor! Bir yıl içinde Türkiye’de dolar 2 liraya değil, 3 liraya çıkacak, enflasyon hortlayacak ve faizler yine yüzde yüzlere doğru tırmanacaktır...

İşte bu ihanet içinde olan Merkez Bankası’nı denetleyen bir mekanizma yoktur!

Merkez Bankası ülkenin ekonomisinde doların değerini korumakla uğraşmaz. Enflasyon, işsizlik, dış ticaret açığı, bütçe açığı gibi konuları dolar değil, YTL politikası ile düzenler. Enflasyon yerinde kalsın, faizler yükselmesin, dış ticaret açık vermesin, bütçe açık vermesin, işsizlik olmasın da dolar isterse yüz misli artsın, bize ne…

Demek ki, “Adil Düzen” AK Parti’nin söyleyip de yapamadığı şeylerin nasıl yapılacağını düzenleyen mekanizmadır.

Ne yapılması gerektiğini herkes söyler, ama nasıl yapılacağını yalnız Adil Düzenciler bilir.

Varsa, sizin bildiklerinizi ve çözümlerinizi dinleyelim…

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

 

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2644 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2557 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2180 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2600 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1998 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2303 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2273 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2446 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2408 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2451 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3054 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2683 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2680 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2759 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2965 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3152 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5498 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3878 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3726 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3886 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3845 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4126 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4639 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3026 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3982 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3858 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2867 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2957 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3968 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7744 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5625 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4186 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3586 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3727 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4749 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4469 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4758 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4679 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4834 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4559 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3411 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4489 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3637 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5187 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3864 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5163 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5031 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4949 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3552 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3490 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3702 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5166 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4218 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5440 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4099 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5285 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4439 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4582 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4779 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5324 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4126 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5272 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4537 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3856 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4393 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4601 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4133 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4109 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4096 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4549 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5662 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9840 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4661 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3711 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3859 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3359 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3391 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3757 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5717 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4253 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3454 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler