Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 364
BAKARA SÛRESİ 92-93.-AYETLER TEFSİRİ
8.07.2006
1572 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2004...2005...2006

GELECEĞİN  II. KUR’AN  -  V. İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ  KURUYORUZ...

SİZİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ... BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 364

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi         08 Temmuz 2006           Fiyatı: Seminere katılmak veya (akevleronline) www.akevler.org

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 364. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

ÜSKÜDAR Adresi: Selami Ali Efendi Cd. No: 31 ÜSKÜDAR/İSTANBUL  (Ana Çocuk Sağlığı yanı – Anadolu Gençlik bitişiği)             Tel: (0532) 246 68 92

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Hedefimiz; “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, R. N. EROL

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ

AKP Programı - 3   KONUT SORUNU VE AKEVLER ÇÖZÜMÜ

BİLDERBERG TOPLANTISI VE SİYONİST HAC

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ - 26. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

وَلَقَدْ جَاءَكُمْ مُوسَى بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ اتَّخَذْتُمْ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِهِ وَأَنْتُمْ ظَالِمُونَ(92)

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمْ الطُّورَ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُوا قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُوا فِي قُلُوبِهِمْ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ إِنْ كُنتُمْ مُؤْمِنِينَ(93)

 

وَلَقَدْ جَاءَكُمْ مُوسَى بِالْبَيِّنَاتِ (Va LaQaD CAvEaKuM MUvSAy Bi eLBayYiNAvTi)  

“Size Musa beyyinât ile ciet etmiştir.”

Hazreti Musa beyyineleri getirmiştir.

BEYN” arazideki yarıktır. Bir ifadenin kapalılığını kaldırıp onu açıklamadır. Hukuk dilinde ise ‘beyyine’ şahitlerin şehadetidir. “BEYYİNE” ispat demektir. Bir iddiayı ispat etmek demektir.

BEYYİNÂT” dişi kurallı çoğuldur. Bu da sistematik ispat demektir.

Mesela, Kâinatın ömrünü hesaplarken bir yoldan gider ispat edersen o beyyine olur. Mesela, Kâinat ışık hızına yakın hızla genişliyor. Sıfırdan başlasa ve genişlemeye devam etmiş olsa, Kâinatın ömrü bugünkü çapın ışık hızına bölünmesiyle bulunur. Bu beyyinedir.

Ama Kâinatın çapı daha başka metotlarla da hesaplanabilir.

a)      Bugünkü çapını ışık hızına bölersek Kâinatın çapı ortaya çıkar.

b)      Güneş’teki hidrojen helyuma dönüşmektedir. Helyumun hidrojene olan oranını bir yıl içinde oluşan helyuma bölersek Güneş’in yaşı ortaya çıkar. Bunu da Kâinatın yaşı ile bir sayabiliriz.

c)       Kâinatın entropisi büyümektedir. Yani, sıcak cisimler soğumaktadır, yahut galaksi sürtünme sebebiyle birbirine yaklaşmaktadır. Bu yaklaşmanın hızının yardımı ile Kâinatın bugünkü durumu bize ömrünü hesaplamada yardım eder.

d)      Nihayet, yeryüzünde bulunan taşlarda parçalanan atomlar vardır ve bu kurşuna dönüşmektedir. Kurşunun yüzdesi taşın ömrünü bize bildirir. Bu sayede Kâinatın ondan daha yaşlı olduğunu hesaplarız.

İşte bu dört beyyineyi bir araya getirdiğimizde birbirini tasdik ediyorsa, bunların tümüne beyyinât diyoruz.

Hazreti Musa’ya da sadece bir beyyine verilmemiş, değişik beyyineler verilmiştir.

Önce Mısır’da dokuz beyyine ile Firavun’un karşısına çıkmıştır.

1)       Değneği yere koydu, değnek yılan oldu.

2)       Elini koynuna koydu, beyaz olarak çıkardı.

3)       Çekirgelerin istila edeceğini bildirdi, çekirgeler istila ettiler.

4)       Kurbağaların istila edeceğini bildirdi, onlar de istila etti.

5)       Çıkacak kavgada kan akacağını bildirdi, kan aktı.

6)       Ortalığı pireler saracak demiş ve sarmıştır.

7)       Sel basacak demiş,ortalığı sel basmıştır.

8)       Kıtlık olacak demiş, kıtlık olmuştur.

9)       Kuraklık olacak demiş ve olmuştur.

Bunlar Firavun’a âyetlerdir. Ondan sonra İsrail oğullarına ‘Haydi Mısır’dan çıkalım’ denmiş, onlar da çıkmışlar, kendileri denizi geçmişler, Firavun ise gözlerinin önünde boğulmuştur.

Hazreti Musa yetmiş kişi ile dağa çıkmış ve onlara Tevrat’ı öğretmiştir. Tevrat zaten başlı başına bir beyyinât idi. Hazreti Musa onlara beyyinât getirmemiştir, Hazreti Musa onları beyyinât içinde yaşatmıştır.

LAKAD” kelimesi etkilerin hâlâ devam ettiğini gösteriyor. Yani, “SİZE” derken, bugünkü İsrail oğullarına da diyor ki; Musa size beyyinât ile gelmiştir, Tevrat’la gelmiştir demek olur.

Tevrat’ın beyyinât olması da birçok yönleri iledir. İlk geldiği zaman zaten beyyine olduğu için İsrail oğulları kabul etmişlerdir. Ama Tevrat sayesinde İbrani uygarlığı kurulmuştur, bu beyyinedir. Hazret İsa gelmiş ve Tevrat’ı tasdik etmiştir, bu beyyinedir. Kur’an gelmiş ve Tevrat’ı tasdik etmiş, bu da beyyinedir.

Hazreti İsa ve Hazreti Muhammed kendiliğinden bir din getirseydiler, ilk yapacakları iş Tevrat’ı inkâr ve İsrail oğulları düşmanlığı olması gerekirdi. Çünkü Hazret İsa’ya zulüm yapanlar Romalılar değil, Yahudi hahamları olmuştur. Medine’de de en büyük direnme ve ihanet Medine Yahudilerinden gelmiştir.

Bugün de III. Bin Yıla giderken, kendileri Tevrat’ı inkâr eder görünmüş ve onu esatir ilân etmişler ama, arkeoloji ilmi geliştikçe, tarih gün yüzüne çıktıkça, Tevrat’ın anlattıkları hep birer birer gerçek olmaya başlamıştır. Bu en büyük mucize değil midir? Bir kitabın doğru bilgileri içermesi onun için mucize değil midir? Tevrat’ta vaat edilen ve Kur’an’ca teyit edilen topraklara sahip olmaları bir beyyine değil midir?

ثُمَّ اتَّخَذْتُمْ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِهِ (ÇümMa itTaPaÜTuMu elGıCLa MiN BaGDiHIy)  

“Sonra onun arkasından ıcli ittihaz ettiniz.”

Bundan önce de iki yerde yine bu “ICL” konusuna temas edilmiştir. İsrail oğullarının ıcli ittihazı birkaç anlamı ile yorumlanır, hepsi doğrudur. Kur’an’daki âyetler matematik formülleri gibidir. Nereye uygularsanız orada doğru sonuç verir. Bir örnek verelim. 3*5=15 eder. Bu birçok yerde uygulanabilir.

a)      Bakkaldan 3 liradan 5 kilo patates aldım, 15 lira ödemem gerekir.

b)      3 tane 5 liralığım var, bütün param 15 liradır.

c)       3 m. genişliğinde, 5 m. uzunluğunda bir odada yaşıyorum; yaşadığım odanın alanı 15 metrekaredir.

d)      5 tonluk 3 kamyona kömür yükledim, İstanbul’a getiriyorum. Toplam 15 ton getiriyorum.

Görüyorsunuz ki matematiğe ait bir hesap değişik yerlerde değişik mânâları taşır. Dilin özelliği budur.

Kur’an’ın söylediği bir cümle değişik yerlerde değişik mânâları içerir. Hepsi yerinde doğrudur.

Burada ittihaz edilen ıclin de değişik manâları vardır.

a)      İlk insanlar daha yazının icad edilmediği dönemlerde Allah’ı bir varlığın heykeli ile temsil ederlerdi. En çok yaygın olan şekil anne heykeli olmuştur. Ama çobanlık döneminde Allah’ı inek resmi ile temsil ettiler. İsrail oğulları da çoban bir topluluk oldukları için Allah’ı inekle temsil etmişlerdir. Zamanla Allah’ı temsil eden heykeller tanrılaştırıldı ve onlara ibadet edilmeye başlandı. Bugün biz girsek ve camideki levhalara ibadet etsek, onlarda kutsiyet görsek, aynen onun gibi olur. Mustafa Kemal’in kendisini yani eserlerini bırakıp da resim ve heykellerini Kemalleştirmek bunun gibidir. İşte İsrail oğulları da diğer putperest kavimler gibi ineklere tapmaya başlamışlar, Allah’ın yerine ineği Allah yapmışlardır. Bugün de öyle yapılmaktadır. Ölünün mezarına, heykeline, resmine saygı duruşu yapılmaktadır! Dalâlette olan her zaman dalâlettedir, okuma ve uygarlık fayda vermez.

b)      Samiri bir inek heykelini yapmış ve onlar ona ibadet etmeye başlamışlardır. Bugünkü insanlar da heykellere ve resimlere tapmaktadırlar. Zalim sömürü sermayesi insanları gerçek mabuda inanıp ibadet etmekten müsbet ilim teranesi ile vazgeçiremeyince, bu sefer resim ve heykellere saygı duruşunu, mezarlara ziyareti getirerek insanları hak yoldan saptırmaktadır. Bugünün Samirileri ABD’deki 200 kadar sömürü sermayesi sahipleridir. İsrail oğullarının hahamları da onların putuna inanmaktadırlar. Kur’an bunlara işte bundan vazgeçmelerini söylemektedir. Bu ikinci çeşit ıcl edinmedir.

c)       Üçüncü çeşit ıcl edinme ise aceleciliktir, hemen kazanıp işi bitirmedir. Uzun vadeli ve ileride elde edilecek bir yatırım yerine; şimdi acele hareket edeyim, kazanayım, sonra oturayım anlayışı. İnsanların acele acele koşuşmaları ıcli ittihaz etme demektir.

d)      Dördüncü ıcl ise işçilik sistemidir, faiz sistemidir. Ekonominin aceleye yani peşin ödemeye dayanmasıdır. Böylece para bir ıcl olmakta ve insanlar ona tapmaktadırlar. Herkes her gün sabahtan akşama kadar üç-beş kuruşun peşinde koşmakta, her şeyi para ile ölçmektedir.

Aslında ıcli ittihaz eden İsrail oğulları değildir, tüm insanlardır. Ancak bu virüsü insanlara aşılayanlar onlar oldukları için örnek olarak onlar anlatılmaktadır. Diğer insanlar kendilerini masum görmesinler.

Kur’an’ın bir usûlü de daima bir örnek üzerinden anlatmasıdır. Genellikle bir şeye tek misal verir, iki örnek ortaya koymaz. Yalnız domuzdan bahseder, yalnız şaraptan bahseder, diğer benzerleri onlara kıyas edilecektir. Kavim olarak da İsrail oğullarını örnek almış ve o örnek üzerinden kavimleri anlatmaktadır.

وَأَنْتُمْ ظَالِمُونَ(92)  (Va EaNTuM JAvLiMUvNa)  “Siz zalim olarak ıcli ittihaz ettiniz.”

Yani, insanlar ıcli ittihaz ederken, bilgilerinin yanlış olmasından veya farkında olmadan ittihaz etmiyorlar; onun tanrı olmadığını bile bile, sırf zulüm yapmak için ittihaz ediyorlar.

Bu nasıl mümkün olmaktadır? Önce buradaki “ICL” kelimesi marifedir. O halde gelişigüzel bir ıcla değil, doğrudan bilinen ve marife olan bir ıcli ittihaz ediyorlar. Bunu halka zulüm yapmak için yapıyorlar.

Bugünkü ıcl nedir? Bugünkü ıcl materyalistlerin maddesidir, doğadır, tabiattır. Kâinatı var edene değil de, var edilene ibadet etmek ıcla ibadettir. Kâinat beş boyut üzerinde uzanan dört boyutlu varlıktır. Onu var eden kimsenin sünnetleri ittihaz edilecektir. İnsan O’nun halifesi olarak Kâinatı emrine alacaktır. Oysa, materyalistler doğa kanunlarını insanın üstüne çıkarıyor ve insanları doğa kanunlarının emrine veriyorlar.

Bunu niye yapıyorlar? O doğa kanunlarına kendileri hükmedecek ve insanları kendi hizmetlerine alacaklar. İşte bu ıcli ittihazdır. Görünen doğa kanunlarına ‘ıcl’ diyebiliriz.

Samiri ıcli altından yapmıştı. Halkın elde edemeyeceği ve yapamayacağı heykelleri yapıp halkı onlara zorla taptırmak, bugünün ıclidir. Kapitalizmin imkanları, şaşaası, serveti, gücü ıcldir. İnsanları maddeye taptırmaktadırlar. Herkes sabahtan akşama kadar maddî imkânların peşinde koşmaktadır. Eşya insanları esir etmiştir. Eşya hastalığı eşyaya köleliğe dönüşmüştür. Çünkü her eşya insanı kendisine esir eder; bakım ister, temizlik ister, masrafı vardır. Onlardan yararlanmak yerine, onlara hizmet etme şeklinde geçiyor insanların ömrü. Moda ve lüks yarışı bundan başka nedir? ‘Bu artık eskidi, bunu atalım, yenisini alalım, onun için gecemizi gündüzümüzü harcayıp onlara para yetiştirelim!..’ Oysa, eşya ondan istifade etmemiz için yaratılmıştır.

Bunu niçin yapıyorlar? İnsanlara zulmedelim diye yapıyorlar. İnsanlar modaların ve modellerin peşinde koşarken, İsrail oğullarının tekel zulüm sermayesinin peşinde koştuklarının farkında değildirler. İsraf haram edildiği halde, israf onların sosyal emelleri oluyor. Erkekler evlenemiyor, kızlar kocaya gidemiyor, çünkü mabutları olan ıcli ellerine geçiremediler, israf edecek imkanları yok!..

Ondan sonra harfi tarifle yapılan ıcl işçilik sistemidir. Ortaklık sistemi ve serbest meslek olarak çalışıp kazanma yerine, gidip çalışıp gündelik alma, ‘Ay sonunda elime geçen parayı bileyim!’ demek, insanların iliklerine o kadar işlemiştir ki; ‘Ortak ol, müteşebbis ol, gelecekte kazan.’ Dediğinizde, kimseyi bulamıyorsunuz.

Bunun anlamı nedir? Halkın ıcla tapmasından yararlanarak, sömürü sermayesi tüm ekonomik gücü ele geçirmiş ve bu sayede insanları ezmektedir. İşçilik sistemi sayesinde tüm insanlığı kendisine köle yapmıştır. Ne var ki, bu kölelik sonunda kendisini ezmiş ve o zalim sömürü sermayenin iki çenesinden biri olan sosyalizm koparılmıştır. Şimdi tek çenesi olan kapitalizm ile dişlerindeki zehrini akıtarak insanları uyuşturabilmektedir.

Sonunda icat ettiği karşılıksız para yani DOLAR ve TL birer ıcldir. Gerçek para olan altın ve gümüş, eskimez ve bozulmaz bir paradır. Karşılığı her zaman var olacaktır. Oysa karşılıksız kağıt para ıclde tarif edilmiş bir varlıktır. İnsanlar ona tapmakta, onun peşinde koşmakta, o da zulmün kaynağı olmaktadır.

İşte, ıcli ittihaz etmelerinin sebebi sadece zulüm yapmak içindir. Elbette burada Samiri’nin de günahı vardır. Ama Harun’un da sakalı çekilecek kadar suçlu olduğunu bilmemiz gerekir.

Bugün “Adil Düzen”in dışında kalanlar bu gerçeği görmüyor, tefrika olmasın diye onlar da ıcla tapıyorlar. Avrupa Birliği macerasının peşinde koşanlar, çağımız ıclinin peşinde koşuyorlar…

Bir gün Adil Düzen Çalışanları Harun’un sakalına yapışacak ve ‘Bu yaptığınız nedir?’ diyeceklerdir. Bir gün bunların hepsi yakılıp külleri suya atılacaktır. Allah elbette Harun’un tevbesini kabul edecektir.

Allah ormanları bizim için yaratmış, onları yaşatalım ve yararlanalım diye emrimize vermiştir.

Oysa, şimdiki orman kanunları bizi ormanların emrine vermiştir. Yangın olduğu zaman biz koşuyoruz. Bizim servetimiz, imkanlarımız, zamanımız harcanıyor ve ormanlarımızı yaşatıyoruz. Ama sonra o ormana girip nefes almak, temiz hava almak, orada sakız toplamak bile yasaklanıyor! Bizi ormanın esiri yapıyorlar, ama ondan yararlandırmıyorlar. İşte bu da ıcla tapmanın bir sonucudur. Esas olan doğayı tahrip etmeden ondan yararlanmaktır. Doğa bunun için vardır. Yoksa ondan yararlanmayacaksak, o zaman o doğa neye yarayacaktır? Evet, ormanımızı yaşatacağız ama, ondan yaralanmak için yaşatacağız. Yoksa, gelecekte buraları işgal etmeyi planlayanlara saklı tutmak için yasaklayıcı kanunlarla bunları yapmayacağız.

Bir de bakmışsınız ki; efendim, orası ‘TARİHÎ SİT ALANI’ imiş! Eskilerin yıkılmış duvarlarını koruyacağız diye bizim ev yapmamıza mâni oluyorlar! Bu ne biçim bir mantıktır? Tarihî bilgileri koruma ayrı şeydir, onlardan yararlanmama ayrı şeydir. İstanbul’daki kimi sokakları dolaşın, çürümekte ve yıkılmakta olan evler görürsünüz; mal sahiplerine dokundurtmuyorlar! Sonra, İsrail soyundan bir zengin orayı alır, rüşvet verir, kılıfına uydurur, orasını villa yapıp satar veya oturur! Bütün bunlar hep insanların ıcla taptırmanın sonucudur.

Nasıl kurtulacağız? Niye ıcla tapıyoruz? Neden paraya tapıyoruz? Çünkü biz her şeyimizi para ile bölüşüyoruz. Oysa, elbette para ile bölüşeceğimiz şeyler olacaktır, para olacaktır, ama para sadece verdiğimiz bir değer karşılığı aldığımız belge olacaktır. O belge ile kollektif ürünleri paylaşmalıyız. Sosyal değerler, mesela ilim, mesela sanat para ile alınıp satılmayacaktır. Altyapıdan para ile yararlanılmayacaktır. Su ve elektrik gibi günlük harcanan mallar para ile satılmayacak, nüfus başına veya üretim başına parasız verilecektir.

“Adil Düzen” geldiği zaman artık bugün yeryüzüne hâkim olan dört ıcl de ortadan kalkacaktır. Bu dört ıclin, bu dört sanemin/putun nasıl kalkacağını “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nı okuyarak düşünürseniz, bulursunuz. “Adil Düzen” demek, bu dört şeriki idam etmek demektir. Doğa, moda, işçilik ve para putlarını tanrı olmaktan indirip insanlığa hizmet veren varlıklar hâline getirmemiz gerekmektedir.

Kuranda “ICL” kelimesi 10 defa geçmektedir. Bunun ikisi Hazreti İbrahim aleyhisselâmın kıssasında nekire olarak geçer. Hazreti Musa aleyhisselâmın kıssasında ise 8 defa geçer. İkisi nekiredir ve orada “Iclen Ceseden Lehu Huvar” (A’râf, 7/148; Tâhâ, 20/88) denmektedir. 6 yerde ise marife olarak geçer.

Şimdi şu soru sorulur. Birini nekire olarak getirir, sonra diğerleri marife olursa, marifeler o nekire ile gösterileni işaret eder. İki nekire eğer tekrar değilse, ayrı ayrı ıcli ifade eder. Bunlardan birini Samiri yapmıştır. Kavim Samiri’nin ilk yaptığından başka bir ıcl daha ittihaz etmiş olmalıdır. Marifeler de bunlardan birini kastetmiş olabilir. Yahut marife olanlar bunlardan başkalarını da kastetmiş olabilir.

Bir diğer önemli husus, İsrail oğullarının Samiri tarafından yapılan ıcli ittihaz etmelerinden 8 yerde bahsetmesinin bir önemi olmalıdır. Kur’an bugün bize hitap etmeyen, bizimle ilgisi olmayan kıssaları anlatmaz. O kıssanın kıyamete kadar bir etkisi vardır ki anlatmaktadır. Ayrıca “ICL” kelimesi üzerinde ısrar etmektedir. Oysa Samiri nihayet bir inek heykeli yapmıştır. “Icl” yerine “Bakar” diyebilirdi. “Acele “kelimesi ile bir ilişkisi vardır. “Onlar acili severler, âhireti de arkalarına atarlar.” âyeti ile de bizim verdiğimiz mânâ teyit edilmektedir.

***

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ (Va EiÜ EPaÜNAv MiÇaQaKuM)  “Hani biz misakınızı almıştık.”

MİSAK” vesikadan gelen bir kelimedir. Çuvalları doldurduktan sonra yüklemek için bağlarlar, ona “VESK” denir. Misak, sözleşmedir; daha doğrusu sözdür. Allah insanlardan misak almaktadır.

Allah kimilerinden galiz misak almaktadır. Galiz misaktan dönülmez.

Birine söz verirsiniz. Belli zaman sonra o sözü feshedebilirsiniz. Ama bazı sözler ve akitler vardır ki, feshedilemez. Biat böyledir, nikah böyledir, hakemlik böyledir, yemin de böyledir. Bunlar on tane kadardır.

Biat, nikah, talak, itak, yemin, kısasta afv, tahkim, zihar, îlâ. Misak-ı galiz biat içindedir.

Bir kimse 15 yaşına geldiğinde ya nöbetli ya da bedelli olabilir. Nöbetli olursa bir daha rücu edemez.

İsrail oğullarından alınan misak da bu idi. Burada galiz kelimesi kullanılmamaktadır. İsrail oğullarından önce galiz olmayan misak alınmıştı. Mekke devrinde Müslümanlardan da böyle misak alınmıştır.

Şimdi Adil Düzencilerden de böyle misak alınmıştır. Güçleri yetmediği zaman rücu edebilirler. Ama Adil Düzen Partisi kurulup iktidar olunduğunda, önce bedelli ve nöbetli ayrımı yapan kanun çıkarılacaktır. Türk vatandaşları isterlerse bedelli olacaklar, isterlerse nöbetli olacaklardır. Bedel miktarı öyle ayarlanacaktır ki, halkın yarısı bedelli yarısı da nöbetli olsun. Bedelliler her yıl savunma bedelini verirler ve bedeni hizmet yapmazlar. Nöbetliler askerlik hizmeti yapar, savaşta da savaşa katılırlar. Seçme ve seçilme hakları bunlara aittir. Bedelliler ancak kendi illerinde ve bucaklarında siyasi haklara sahip olurlar. Ülke merkezinde ve bölge merkezlerinde siyasi haklara sahip olmazlar. O tarihte nöbetli olmayı kabul eden artık bedelli olamaz.

İsrail oğulları baştan nöbetli olmayı kabul etmişlerdir. İsrail oğlu olmak, nöbetli olmayı zorunlu kılmaktadır. Ancak kavmini değiştiren nöbetlilik yükümlülüğünden çıkmış olabilir.

وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمْ الطُّورَ  (Va RaFAGNAv FaVQWaKuMu eoOUvRa)  “Tur’u fevkinize refettik.”

TUR” dağ olarak anlaşılmaktadır. Dağı fevkinize kaldırdık. Yani, sizi dağın eteğinde yerleştirdik. Vahiy için Allah Hazreti Musa’yı ve seçkinleri Tur’a kaldırmış ve orada Tevrat’ı öğretmiştir.

Önce 30 gün için çağırmış, sonra 10 gün daha uzatılmıştır.

Sessiz sakin bir yerde, çevreden tecrit edilmiş bir yerde sadece Tevrat öğrenmekle vakit geçirmişleridir.

Bizim de ‘Anayasa Çalışmaları’ yapmak için önce 30 günlük, sonra 10 günlük bir çalışma yapmamız gerekmektedir. Yüksek yerde oksijen bolluğu vardır. Kentin gürültüsü yoktur. Bugün bizim de böyle ilmî çalışmalar yapmamız gerekecektir. Değişik siyasi partilerin aldıkları oylara göre gönderecekleri ilim adamları “Adil Düzene Göre İNSANLIK ANAYASASI”nı uzlaşarak yeniden yazacaklardır. Kur’an’dan sonra Cebrail gelmeyecektir. Çağımızın vahyi istişare ve icmadır. Böylece 40 günde hazırlayacağımız ANAYASA ile halkın huzuruna çıkmalıyız. Halk bize oy verirse, Meclis’e girersek, ANAYASA TEKLİFİ olarak bu kollektif hazırlanmış Anayasa’yı Meclis’e önereceğiz. Meclis’te bunun için Anayasa Komisyonu’nda alt komisyon oluşturulacak ve yine partilerin aldıkları oyları nisbetinde ilim adamları tarafından 40 günde yeniden hazırlanacaktır. Komisyondan geçecek, Genel Kurul onaylayacak. Halk oylamasına da sunarız. “Adil Düzen”de ekseriyet kararı yoktur, ekseriyet kararı yeterli değildir, ama ekseriyet aranabilir. Böylece yeni anayasa kimsenin itiraz etmeyeceği şekilde kabul edilmiş olur.

İşte, Allah o zaman bizimle o ANAYASA çerçevesinde misak almış olur.

“Tur’u fevkinize yükseltmiştim”in başka bir mânâsı; bilgisayarları, interneti, internet sitelerini fevkinize çıkarmıştık demek olur. İnternet sitesi, havuza herkesin katkıda bulunabilmesi için bir araçtır.

İstişareler internet siteleri ile yapılabilir. Anayasa maddeleri internet sitelerinde tartışılmaya başlanır. Önce ikişer ikişer tartışılır. Bunlar internette yazılı hâle gelmiş olur. İsteyen istediği yerleri dolaşıp neleri tartıştıklarını takip eder. Tartışanlar ya anlaşır ve aralarından birini üst siteye yükseltirler, ya da anlaşamaz, isteyen diğer sitelerden birine katılabilir. Üst sitelerde artık başkan seçilen tartışır. Arkadaşı ile istişare eder. Sonra onun üstündeki siteye yükseltilir. Böylece son on kişi kendi anayasalarını hazırlarlar. Sitelerde yayınlarlar. Bunlar istişare ederek değişik anayasaları sıralamaya tâbi tutarlar. Telifte birinci olanla, sıralama yapmada birinci olan, kendilerine bir baş hakem seçerler ve ortak bir metin hazırlarlar. Bu metin Meclis’te oylanır, halkın ekseriyetine sunulur. Meclis’in üçte ikisi ‘evet’, halkın da yarısı ‘evet’ derse, ANAYASA kesinleşmiş olur.

Burada bu âyetten şunu anlıyoruz ki; fevkinize interneti, bilgisayarı çıkardık demek, orada elde edilecek sonuçlar bizim üstümüzde ve bizi bağlayan mahiyettedir demektir. “Adil Düzen Anayasası”nda internetin üstünlüğü işlenmemiştir. Onun teknolojisi henüz tam bilinir değildir. İleride bu eksiği gidereceksiniz.

خُذُوا مَا آتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ (PuÜUv MAv EaTaYNAvKuM Bi QuvVaTin) 

“Size îtâ ettiğimizi kuvvetle ahzedin.”

Kuvvetle nasıl ahzedilecektir? Sosyal oluşların hiçbirisi kuvvete dayanmaz. Bütün kararların ve seçimlerin hepsi halkın kendi iradesi ve isteği ile yapılır. Anaysa da böyle hazırlanır. Tevrat da böyle kabul ettirilmiştir. Ancak bir defa demokratik yoldan halkın rızası ile kabul edilen anayasa veya yasa artık güç ile korunacak, onu destekleyen silahlı güç bulundurulacaktır. Hiç şüphesiz ülkedeki bu güç ordudur. Ordu, demokratik yoldan oluşan anayasanın koruyucusu olarak varolacaktır. Yani, buradaki emir ordu kurun demektir.

İslâm orduları şöyle oluşur:

Her ülkenin bağımsız ordusu vardır. İnsanlığın ortak ordusu yoktur. Siyasi dayanışma ortaklıkları orduları oluştururlar. İnsanlar kendi bölgesi olmayan bölgelerde orduya katılabilirler. Bir bölgenin askerleri başka bölgelerden oluşur. Ordunun personeli böylece ülkenin o bölgeden olmayan nöbetlilerinden oluşur. Herkes kendi ordusunu, hattâ ordu içinde komutanını da kendisi seçer. Demokratik yoldan ordu oluşmuş olur. Ordu komutan adaylarını devlet başkanları orgenerallerden atar. Her bir ordu kendi bölgesini düşman saldırısından korur. Ayrıca illerde o ilin il nöbetlilerinden oluşan bir jandarma teşkilatı kurulur. Onlar da ilçelerde teşkilatlanırlar ve oranın iç güvenliğini sağlarlar. Bucaklar kendi yasalarını kendileri hazırlarlar. Benzer çalışmaları yaparlar. İlçelerde Genel Hizmet teşkilatı ve kamu görevlileri vardır. Yasalara uymayanlar hakemler tarafından mahkum edilirler. Hakemlerin kararlarına uymayanlar, ilçe jandarma teşkilatı tarafından yola getirilirler. İnsanlık içinde hakem kararlarına uymayan topluluklar ordular tarafından yok edilirler.

İşte, Allah burada ‘kuvvetle bunu tutun’ demesiyle, İsrail oğullarına devlet kurmaları emredilmiş bulunmaktadır. “Ellezî Âteynâkum” değil “MÂ ÂTEYNÂKUM” dendiğine göre; bugün yukarıda anlattığımız şekilde “Adil Düzen”e göre çıkarılacak kanunlarla kuvvetli devleti kurun anlamına gelir.

Adil Düzenciler güçlü millî devletlerin oluşmasını isterler. Onun için Kafkasların birleşip tek devlet olmaları taraftarıdırlar. Balkanların birleşip tek devlet olmalarına taraftadırlar. Irak ve Suriye birleşmelidir. Yemenliler, Suudi Arabistan, Ürdün birleşmeli ve güçlü devlet olmalıdırlar. İsrail oğullarının da aynı şekilde güçlü devlet olmalarını istemektedirler. Adil Düzenciler şöyle bir çözüm bulmaktadırlar.

a) İsrail oğullarına Tevrat’ta vaadedilen ve Kur’an’da teyit edilen toprakları kendilerine verilmelidir. O topraklarda hükümranlık İsrail oğullarına ait olmalıdır.

b) İsrail devletinin hudutları içinde Yahudi olmayan bucaklar da kurulabilir, hattâ iller de kurulabilir. Bunlar iç işlerinde bağımsız olur ama dış işlerinde İsrail devleti içinde yer alırlar. Nöbetli değil, bedelli olurlar.

c) İsrail toprakları içinde yaşayan Filistinlilere Sina’da bir devlet kurdurulur. İsrail topraklarında yaşamak istemeyenler oraya taşınırlar. Dünyada hicret eden Müslümanlar da orada yerleştirilir.

d) İsrail devleti barış içinde yaşamalıdır. İslâm ülkeleri ve Hıristiyanlar topraklarını güvenceye almalıdır. Önemli olan, nüfuslarını 30 milyonun üstüne çıkarmalıdırlar.

وَاسْمَعُوا (Va iSMaGUv)  “Sem’edin.”

Tevrat’ı anlayın, “Adil Düzen”i anlayın, Kur’an’da size gelen vahyi değerlendirin.

20. yüzyılda gelişen ilmî buluşlar insanlığı yeni anlayışa götürmüştür.

a)      Bugün anlaşılmıştır ki, peygamberleri Allah göndermiştir. Gerek doğuda gelen peygamberler, gerekse Orta Doğu’da gelen peygamberler, belli bir projenin uygulamasıdır. Her din kendisine verilen görevi yapmıştır. Büyük dört din ve Yahudilik Hak dindir, ilâhi kaynaklıdır. Hepsi birbirini tamamlamaktadır.

b)      Bütün dinler ve kitaplar, Kâinatı var eden Allah’ın gönderdikleridir. Onlarda müsbet ilme aykırı bir şey yoktur. Bugün müsbet ilimle çatışır konular varsa, bunlar kitapların kendilerinde değil, insanların anlayışlında görülmektedir. Yorumları müsbet ilme göre düzeltilmelidir.

c)       İlâhi kitaplar birbirlerini tasdik ve itmam eder, dolayısıyla aralarında dayanışma içine girip küfrü ve şirki sindireceklerdir. III. Bin Yıl Uygarlığı İslâmî uygarlık olacaktır.

d)      Tarihte insanlığı girdiği zulümattan ancak ilâhi kitaplar çıkarmıştır. Zulme karşı bundan sonra gerçekleştirilecek aydınlanma da ancak ilâhi kitapların müsbet ilimle yorumlanması ile mümkün olur. İlimler bize nasıl yapacağımızı gösterir, ama ne yapacağımızı göstermez, gösteremez. Ne yapmamız gerektiğini ancak ilâhi kitaplar bize öğretir. Tarihte hep öğretmiş ve başarıya ulaşmıştır.

İşte burada “İSMEÛ” emri ile yukarıdaki ilmî sonuçlara kulak verin denmektedir. Elimizdeki aklî ve naklî ilimler bizim ayaklarımız olacak, onlarla yürüyeceğiz. İsrail oğulları tarih boyunca buna dâvet edilmiş, bundan sonra da dâvet edilmektedirler. Kıyas yoluyla tüm kavimler de dâvet edilmektedir.

قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا (QaLUv SaMIGNAv Va GaÖaYNAv)  “Sem’ettik ve isyan ettik dediler.”

Gerçek olan şudur ki, İsrail oğulları Hazreti İsa’nın ve Hazreti Muhammed’in de resul ve nebi olduklarını bilmektedirler. Ama Allah’ın takdirine direnmekte ve ‘söylenenleri anladık ama biz buna uymayacağız’ dediler. Şeytan nasıl bile bile hakkı gizlemiş ve küfretmişse, İsrail oğulları da öyle yapmışlardır.

Tüm insanlar da öyle yapmaktadırlar. Avrupa Birliği’ne koşanlar da bu gerçekleri bilmekte ve Allah’a isyan etmektedirler. Allah’a isyan ne demektir? Doğal ve sosyal kanunlara kulak vermemek, karşı çıkmak böyle olmaktadır. Çok evlilik konusunda Adil Düzenliler bile böyle yapmaktadırlar. Onlara izah ettiğiniz zaman; ‘Anladık ama, her şey bitti de iş ona mı geldi?’ diyorlar. İsrail oğulları böyle yapınca, demek onların da böyle yapmaları doğaldır. İsrail oğulları isyan etmişler ama yok olmamışlardır. Hâlâ varlar, bundan sonra da varolacaklardır. Adil Düzen Çalışanlarının böyle mantıksız iddiaları da bizi ümitsizliğe sürüklememelidir.

وَأُشْرِبُوا فِي قُلُوبِهِمْ الْعِجْلَ (Va EuŞriBUv FIy QuLKUvBiHiM elGıCla)  

“Onların kalblerine ıcl işrab edildi.”

Onların kalblerine ıcl işrab edildi. Onlara hitaptan gaybe dönülmüştür; Allah bize bildirmektedir.

Onların kalblerine ıcl işrab edildi deniyor. Demek ki, burada geçen ıcl, Samiri’nin ıcli değildir. Çünkü bugünkü İsrail oğulları Samiri’nin ıclini işrab etmemişlerdir. O halde onlara işrab edilen aceleciliktir.

İşçilik sistemi, karşılıksız para, zina ve faiz işrab edilmiştir. Tekel sömürücü zalim sermaye dünyayı sömürmek, çalıştırmak, köle etmek için insanlığı bile bile dalâlete götürmektedir.

 

Marx’ın öğretilerini uyguluyorlar. Tabii, Marx onlara öğretmedi, Marx’a onlar söylettiler.

a)      Marx’a göre, yeryüzündeki kötülüğün kaynağı ailedir, evliliktir. Doğan çocuklar kreşe alınmalı, kimse anne-babasını ve akrabalarını tanımamalıdır. Bu şekilde insanların yaşamalarına imkan sağlanmalı; o zaman düşmanlık olmaz, haset olmaz, savaş olmaz. Solcular ‘biz savaşa karşıyız’ derken, ‘aileye karşıyız’ diyorlar; bilinçli olanları böyle diyor.

b)      Yine Marx’a göre kötülüğün kaynağı ulusçuluktur, devlettir. İnsanlar anne babalarını tanımakla kalmıyor, akrabalıklar oluşuyor, gruplanmalar meydana geliyor, bu devletlere kadar yükseliyor. Önce ulus ortadan kalkmalıdır. Bu da karma kreşler sayesinde mümkün olacaktır. Önce devleti çok büyütmemiz ve onu zalim hâle getirmemiz gerekir. İnsanlar devletten nefret eder ve bir gün onu yıkarlar, komünizm gelir ve insanlık kurtulur. Kötülüğün kaynağı ulusçuluktur.

c)       Marx’a göre kötülüğün temel kaynağı dindir. Din insanlara bâtıl inançları aşılamakta, herkese farklı peygamber ve Tanrı tanıtılmakta, Tanrı uğrunda savaşlar olmaktadır. Müsbet ilmin verileri ile dinin bâtıl olduğu insanlara anlatılmalı ve din afyonundan insanlık kurtarılmalıdır.

d)      Marx asıl darbeyi mülkiyete vurmaktadır. Senin-benim malım var, çocuklarımıza miras olarak geçmekte, bu sebeple insanların bir kısmı diğerleri tarafından sömürülmektedir. O halde kamu mülkiyeti dışında mülkiyet olmamalıdır.

 

İsrail oğulları 20. yüzyılın başına işte bu felsefe ile girdiler. Hedefleri neydi?

a) Aileler çocukları kendi istedikleri gibi yetiştirmekte, sonunda sermaye bu kimselere hakim olamamaktadır. Aile ortadan kalkarsa, bir taraftan insanları kendisi istediği eğitime tâbi tutacak ve kendisine iyi işçi yetiştirecektir; diğer taraftan bir kadının bir çocuk üzerinde zamanını harcaması israftır, kreşlerde on çocuğa bir kadın bakar, diğer dokuz kadın işçi olup fabrikalarında sermayeye hizmet eder. İsrail oğulları dışındaki insanlar nasılsa sadece onlara hizmet için yaratılmış mahluklardır.

b) Devlet ortadan kalkacak, millî ordular olmayacak, onun yerine gizli istihbarat örgütleri ve mafya teşkilatı olacak. İdam cezaları kalkacak. Hapishaneleri lüks otellere dönüştürecek. Dünyayı polis jandarmayla, mahkeme ve görevlilerle değil, doğrudan tetikçilerle yönetecektir. Kendilerini dinlemeyenler paralı katillerle ortadan kaldırılacak. Para da yalnız kendisinde bulunacağı için sermaye dünyayı elini kana bulaştırmadan yönetecek.

c) İnsanlar bir şeye inanmak zorundadır. Eğer dinsizlik yerleştirilirse ondan sonra sermaye tanrı hâline gelir, insanlar para gibi sermaye araçlarına tapmaya başlar, paranın her şeyi yapacağına inanır, paranın peşinde koşarlar. Para da sermayenin elinde olacağı için insanları yalnız silah zoru ile değil, çıkar yoluyla da esir etmiş olur. Maaşlarını verir, eğlence yerlerinde o paraları kumar, içki, fuhuş ve eğlence aracılığı ile geri alır. Böylece insanlık yönetilmiş ve sömürülmüş olur.

d) Kimsenin elinde hiçbir mülk bulunmaz, mülkler tamamen kendilerinin olur. Halk karın tokluğuna çalışır ve yaşar. Şimdilik ücret verilir, sonra o ücrete karşılık kendi ürettikleri mallar yine kendilerine ama patronlarca istenen fiyattan satılır. Tekel sermaye dünyayı yönetir. Bu hedefe ulaşmak için zengin ülkelerde faizli sermaye yarışı içinde orta ve küçük sermayeler ortadan kaldırılır, büyük sermayeler arasında karteller kurulur. Böylece buralarda hedefe daha kolay ulaşılır. Geri ülkelerde ise nasyonal veya enternasyonal sosyalizm icad edilir. Devletlerine, topraklar ve diğer fabrikalar gasbettirilir. Halkın elinde mal-mülk yapılmaz, her şey devletin yapılır. Sonra da ‘özelleştirme’ furyası ile bunların hepsi büyük sermayeye intikal eder. Önce Uzanlar ve Doğan grupları gibilere el altından dolar verilir, varlıklar bir yerde toplanır, sonra onlardan devralınır; ya uslu uslu teslim ederler, ya da Uzanlar’da olduğu gibi perişan edilirler.

İşte, İsrail oğullarından tekel sermaye sahiplerinin yapmakta oldukları budur. Bütün bunlar “ıcl” ile ifade edilir. Bunların beyinlerine ıcl işrab edilmiştir. İnsanlığın “Adil Düzen”e girmesi için bozulmuş olan aile, bozulmuş olan devlet, bozulmuş olan din, bozulmuş olan mülkiyet düzeltilmelidir. Önce kötüler ortadan kalkmalıdır ki iyiler gelsin. İşte bütün bunlar Allah’ın takdiri ile olmaktadır. “Adil Düzen”e hazırlıktır.

İslâm ailesi ortaya çıkacaktır.

a)      Serbest cinsi ilişki, akrabalarla cinsi ilişkiler yasaklanacak. Her kadına koca bulunacak. Aile içinde işbölümü olacak. Karı veya koca görevini yapmazsa o kamu tarafından desteklenecektir. Aileler aşiretler hâlinde örgütlenerek birlikte yaşayacaklardır. Aileler çocuklarını başka ailelere düşman olarak yetiştirmeyecekler, ahlâksız yetiştirmeyeceklerdir.

b)      Kamu örgütlenmesinde ocak birlikte yaşamanın, bucak birlikte çalışmanın, il birlikte iç güvenliği sağlamanın, ülke birlikte dışa karşı savunmayı gerçekleştirmenin, insanlık uygarlıkların evriminde cehaletle birlikte savaşmanın örgütleri olacaktır. Merkezî yönetimler taşra halkının temsilcilerinden oluşacak, taşraya hâkim değil hâdim olacaklardır. Devlet bir ağacın gövdesi, iller ağacın dalları, bucaklar ağacın yapraklarıdır. Erkekler yapraklardır, üretim yaparlar. Aşiretler çiçeklerdir. Oradaki kadınlar çocukları üretirler. Çocuklar insanlığın meyveleridir. Devleti erkekler oluştururlar, ama kadınlar ve çocuklar için oluştururlar. Erkekler kadınlara hâkim değil, kayyumdurlar.

c)       Dinler serbest rekabet içinde kişileri eğitip yetiştirirler. Onlar ekonomik faaliyet yapar ve kamuyu oluştururlar. Dinler inşaat malzemesi üreten fabrikalar gibidir. Devlet ve işletmeler ise bu malzemeyi kullanarak inşaat yapan kuruluşlardır. Fabrikaları işleten kurumlardır. Malzeme üreten nasıl inşaatçı ile karşılaşmaz, serbest piyasa onları buluşturup anlaştırırsa; dinler de devletlerle karşılaşmaz, sadece insan pazarında onlar buluşurlar. İşte lâiklik budur. Bir taraftan bir dinin diğer dinlere hâkim olması önlenir, diğer taraftan dinler siyasete ve ekonomiye hâkim olmazlar, siyaset ve ekonomi de dinlere baskı yapamaz.

d)      Özel mülkiyet vardır. Özel mülkiyette serbest rekabet vardır. Devletin görevi tekel oluşturmayı önlemedir. Halkın serbest rekabet içinde yapamayacağı işleri kamunun vakıflarına yaptırmadır. Bu sistem Hazreti Davut aleyhisselâm tarafından insanlığa öğretilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti de bunları halkçılık ve devletçilik ilkesi içinde formüle etmiştir.

İşte bugüne kadar tekel sermayenin yaptıkları “Adil Düzen”e hazırlıktır. Allah’ın iradesi ile olmuştur. Onun için “ÜŞRİBÛ” denmektedir. “Icl” kelimesinin ne denli şümullü mânâsının olduğunu bunlarla daha kolay anlarız.

بِكُفْرِهِمْ (Bi KüFRiHiM)  “Onların küfürleri sebebiyle ıcl onlara işrab edilmiştir.”

Allah şeytanı insanları iğva etmesi için görevlendirdi. Ama şeytan bu görevi kendi arzusu ile almıştır. Dolayısıyla onu suçlu olmaktan kurtaramaz. Bu İslâmiyet’in en zor anlaşılan bir hususudur. Yapılan şeyler Allah’ın takdiri ile olmaktadır, ancak yapanlar kendi iradeleri ile o görevi yüklenmekte, dolayısıyla tecziye edilmektedirler. Onlara küfürleri sebebiyle ıcl işrab edilmiştir. Yani, Allah onlara zulmetmemiştir, onlar kendileri küfretmekle nefislerine zulmettiler. Ama Allah onların şerrini hayra çevirecek, şerler Adil Düzenciler için hayr olacaktır. Onun için diyoruz ki; geçmişte olan her şey hayırdır, çünkü Allah onu hayra çevirir.

Adil Düzen Çalışanları bütün olayları bilmelidirler; neler oluyor bilmelidirler. Ama şunu da bilmelidirler ki, Allah izin vermedikçe hiçbir şey olmaz, yaprak bile kıpırdamaz.

قُلْ (Qul)  “Kavlet.”

Kur’an artık doğrudan hitabı kaldırmış, yerine “KUL/Söyle” ifadeleri ile mü’minleri, mü’minlerin resullerini devreye sokmaktadır. Bize “KUL/Söyle” emri verilmektedir. Biz de bu açıklamaları yapmakla görevimizi yerine getiriyoruz. Sizlere düşen, onlarla karşılaştığınız zaman bunları anlatmaktır.

بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ (BiESa MAv YaEMuRuKuM BiHIy EIyMANUKuM) 

“İmanınız ne kötü şeyler emretmektedir.”

Gelin bu kötü niyetinizden vazgeçin. Allah insanları aile, devlet, din ve mülkiyete dayalı yaşayacak şekilde yaratmıştır. Siz onu değiştiremezsiniz. İnsanlar doğal ve sosyal kanunları değiştiremezler, ancak onları kullanarak yararlanırlar. Taştan hiç kimse düşme kabiliyetini kaldıramaz. Rüzgardan da uygun şartlarda kaldırma kabiliyetini elinden alamaz. Biz bunları dengeleyerek emniyet içinde uçağa biniyoruz.

Sosyal kanunlar da böyledir. Kimse insanlardan mülkiyet melekesini yok edemez.

İşte Marksizm bunun için ütopiktir. Çünkü sosyal kanunları değiştirmek istiyor. Kur’an onun için ütopik değildir. Çünkü savaşa evet diyor, köleliğe evet diyor, çok evliliğe evet diyor, kadın-erkek arasındaki işbölümüne evet diyor. Doğanın ve sosyal kanunların değişmesi gibi hayaller peşinde insanları koşturmuyor. Savaşı meşru sayıyor ama savaşı hakkın ikamesi için meşru yapıyor. Yağma savaşlarını gayrimeşru yapıyor. Ama savaş meşru sebeplerle yapılıyorsa ganimeti de meşru yapıyor.

إِنْ كُنتُمْ مُؤْمِنِينَ(93) (EiN KuNTuM MüEMiNIyNa)  

“Mü’min iseniz size imanınız ne kötü şeyler emrediyor.”

İsrail oğulları en kötü imtihanı Filistin’de vermektedirler. Adil bir düzen kurmalıdırlar.

Osmanlılar Anadolu’ya geldikleri zaman halkıyla hiçbir sorunları olmamıştır. Hıristiyanlarla 900 sene barış içinde yaşadılar. O ülke halkları daha sonra düşmanlarla işbirliği yaptıklarından çekildiler. Oraların halklarında kötü nam bırakmadılar. Osmanlıları taklit eden Ruslar da, İngilizler de gittikleri yerlerde halkın sevgisini kazanarak döndüler. ABD bunu yapamıyor, Sovyetler bunu yapamadı. İsrail oğulları da Filistin’de bunu yapamadı.

“Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası” aynı zamanda Tevrat anayasasıdır. Benimseyin ve bu kötülüklerden vazgeçin deme görevini Allah bize vermiştir. Sizleri “Adil Düzen”i tesis etmek için işbirliğine dâvet ediyoruz.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-364  ADİL DÜZEN DERSLERİ-194  İstanbul, 08 Temmuz 2006

 

AKP Parti Programı – 3 

AKP, KONUT SORUNU VE AKEVLER ÇÖZÜMÜ

“Sağlıksız ve çirkin şehirleşmenin önüne geçilecek, şehirler yaşanabilir mekanlar olacaktır. Gecekondu bölgelerinde yaşayanlara yönelik ucuz konutlar üretilecektir...”

AKP Parti Programı’nda böyle yazmışlar.

“SAĞLIKSIZ” ne demek? Yirminci yüzyılda şu gerçek ortaya çıkmıştır ki, hiçbir değer mutlak değildir, izafidir. Mesela, soğuk veya sıcak yoktur. Bir şey başka bir şeyden sıcak veya soğuk olabilir. Hattâ iki şeyin birbirlerine göre soğuk veya sıcak olduğu bilinse bile, ölçmek için üçüncü bir varlığın da var olması gerekir. Ondan sonradır ki biz bir şeyi rakamlarla ifade edebiliriz. Bundan dolayıdır ki geometride projektif geometri ile metrik geometri birbirinden ayrılmıştır. O halde “sağlıksız” tâbiri hiçbir anlamı olmayan bir ifadedir. Böyle yuvarlak bir söz, değil bir parti programında, anayasada da yer almaz.

Mesela, anayasada şöyle yazılabilir: “Herkesin kendi sağlığını koruma ve geliştirme hakkı vardır. Kendi sağlığını koruyamayanların sağlığını yakınları korumakla yükümlüdür. Kamu, onun sağlığını koruyan yakınlarına maddi destek sağlar.”

Parti alır, bunların nasıl gerçekleşeceğine dair projeler üretir, o proje programı olur, halk o programa oy vererek iktidar olunur. Başarırsa kalır, başaramazsa gider. Böyle kelimelerin değeri ancak muskacıların kâğıda yazdıkları kelimler seviyesinde bir büyü aracı olabilir.

 

“ÇİRKİN” kelimesi ise çok daha belirsiz bir işlemdir. Sana göre çirkin olan bana göre güzel olabilir. O halde Anayasada böyle belirsiz kelime vazedilemez.

Bunun için şöyle bir ifade yazılabilir: “Bir kent imar edilirken o kentin geçmişi ve halkının güzellik anlayışı ile çelişmemelidir. Bu çelişkiyi tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın yargı belirler.” İşte bu vesileyle, yine parti programına katkı amacıyla yargı müessesesinin işlemesi için de bir mekanizma geliştirilebilir.

 

“ÖNÜNE GEÇİLECEK” Bu ifade anayasada yazılabilir, ama parti programında yazılmışsa, önüne nasıl geçileceği de belirtilmelidir. Çünkü ‘önüne geçilecek’ ifadesi bir yasaklamadır, hürriyetlerin kısıtlanmasıdır. Nereye kadar varacak bu? Belirsiz ve dolayısıyla korkunç.

“Adil Düzen”e göre, sağlıksız ve çirkin kentleşmenin önüne ancak serbest meslek olarak Genel Hizmet kuruluşları ile geçilebilir. Planlama kamu tarafından yapılır ve arsa mülkiyetine imkan verilmez. Kamu tarafından hazırlanan projeye göre inşaat yapan o arsaya sahip olur. İnşaat hukuk düzenine göre yapılır. Yani, ruhsat sistemi yoktur. Onun yerine ehliyetli serbest meslek sahiplerinin kurduğu firmalar tarafından vatandaşın kendi sorumluluğunda yapılır. Yanlış yaparsa mahkemede kendisi hesap verir.

Projeyi baştan onaylamak demek, sağlıksız ve çirkin yapılaşmaya vize vermek demektir. Ruhsatı verilen inşaatın sorumlusu kimdir; ruhsatı veren mi, yoksa onaylayan mı? Çıkmaz bir yol!..

 

“ŞEHİRLER” tanımı da yanlıştır. Eskiden altyapı kırlara gitmediği zaman kent ile köy arasında farklı hukuk tesis edilmiş, farklı kurumlar oluşturulmuştur. Bugün artık altyapı kırlara kadar gittiği için köy ile kent ayırımına gerek kalmamıştır. Tanımı da yoktur. Eğer parti bu ayırımı sürdürmeyi düşünüyorsa, o zaman kent tarifini programında yazmalıdır.

“Adil Düzen”de ise köy ve kent ayırımı kalkmış, onun yerine ülke bölgelere ayrılmış, bağımsız sosyal kuruluşlar olmuştur. İllerdeki topraklar ilçelere ayrılmıştır. Bucaklar ilçeler içinde bağımsız ünitelerdir. Devlet dış savunmayı, il iç güveliği sağlar. Asıl sosyal yapı bucaklarda oluşur ve hukuk düzeni buralarda kurulur. İller bucaklara hizmet verirler. Bölgeler illere hizmet verirler.

“GECEKONDU BÖLGELERİNDE” Gecekondu bölgesinin tanımı nedir?

Bunun yerine ‘ruhsatsız yapılaşmalarda’ denebilir, yahut ‘imar mevzuatına aykırı yapılaşmalarda’ denebilir. ‘Gecekondu’ hukukta tanımlanmış bir kavram değildir. Parti bu kavramı sürdürecekse, tanımlaması gerekir.

“Adil Düzen”e göre, nüfusu 3 000 ile 10 000 arasında olan her topluluk bir bucaktır. Her bucağın sınırları çizilir. Her bucak kendi imar kanununu kendisi yapar. Bucaklar plan ve projelerini kendileri çizerler. Devlet, bucaklarını yenileyecek yöneticilerin yapacakları projelerine ‘faizsiz kredi’ verir; devlet yöneticilerin sorumluluğunda bucaklara faizsiz kredi verir. Başarılırsa bucak yenilenmiş olur. Başaramazlarsa o bucak dağılmış olur, kurucular da iflas etmiş olurlar.

 

“UCUZ KONUTLAR ÜRETİLECEKTİR.” Bunun anlamı nedir? Ucuz ne demektir?

Çadır kurarsınız, ucuz olur. Tahtaları çakarak ev yaparsınız, ucuz olur: Briketten duvarlar yapar, üstünü de naylon ile örtersiniz, ucuz olur. Tek katlı binalar ucuz olur. Betonarme binalar ucuz olabilir. O halde bu tamamen yuvarlak bir sözdür.

Oysa; devlet önce her vatandaşa altyapısı yapılmış nüfusuna uygun arsa verecektir. Bu onun insan olmasından dolayı hakkıdır. Birleşirler ve bir araya gelirlerse, çok katlı bina arsası verilir. Yoksa, tek katlı ev yapılabilir arsa verilir. Vatandaş sökülebilir olmak şartı ile istediği gibi inşaat yapar. Katlı arsalarda katlar ortak yapılır ve hissedarların kendilerine kaba inşaat olarak teslim edilir. Bu herkese sağlanan imkandır. Ayrıca, kamu çeşitli değerlerde inşaat yapar ve on senede taksitleri ödenecek şekilde satar. Kişiler imkanlarına göre taksitlerini ödeyerek otururlar. Taksitlerini ödeyemeyenlere % 5 kira miktarı düşülerek, ödediği paralar iade edilerek elinden alınır ve daha ucuz evde oturmasına imkan verilir.

Bugün belediyenin veya devletin yaptığı inşaatlarda haksızlık vardır.

a)     İnşaat ihale edilmekte ve müteahhitler zengin edilmekte, yüzde yüz daha pahalı olarak halka yüklenmektedir. İleride bunlar ödeyemeyince de kamuya yük olacaklardır.

b)     Ev taksitlerini ancak orta sınıf yatırabilmektedir. Yani, zengin daha zengin edilmekte, asıl kira ödeyemeyen kimselere bir şey yapılmamaktadır.

c)      Yirmi sene gibi uzun faizli hesaplarla evler verilmekte, yirmi sene içinde meydana gelecek bir aksama sonunda kişilerin elinden binalar yok pahasına alınıp bankadan kredi çeken zenginlere sömürü sofraları hazırlanmaktadır.

d)     En önemlisi kura ile bölüşülmektedir. Bu kumardır. Kur’an ezlam (zarlar) ile istiksamı (taksimatı) nehy etmiştir. Bu taksimat şekli halkı suni bir sosyal sınıflaşmaya götürmektedir.

“Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi” ortaklarına kendi imkanları ile evler yapmalarını sağlamıştır. Akevler’de nasıl ucuza ev mâl edilmiştir? Hesaplayalım:

“Adil Düzen”de bir metre küple 5 metrekarelik inşaat yapılır. Bir metreküpün değeri 100 YTL civarındadır.

Buna göre:

Beton:  20 YTL/m2

Demir:  20 YTL/m2          Betonarme:          40 YTL/m2

                                               Duvar Pencere:    40 YTL/m2          Kaba inşaat:          80 YTL/m2

                                                                                              İnce inşaat:            80 YTL/m2

Oturulabilecek bir şekildeki inşaatın metrekaresi:                                                     160 YTL/m2’dir.

İşçilik de malzeme kadar alınabilir:                                                                             160 YTL/m2’dir.

Toplam 3200 YTL/m2 etmektedir. 100 metrekarelik inşaat   32 000 YTL/Daire edecektir.

Bunun yarısı vergi ve sigortadır. Dolayısıyla                              16 000 YTL ile DAİRE inşa edilir.

Devlet beşte ikisini alır. Beşte biri devlete vergi geliri olur, beşte biri de arsa ve altyapı için Genel Hizmet karşılığı olur.

Bu durumda vergi ile genel hizmet payı birlikte 16.000 YTL / 3 x 5 = 26.666 YTL olur.

(3/5’i yani 16.000 YTL maliyet, 2/5’i yani 10.666 YTL’si de Vergi ve Genel Hizmet payıdır.)

Dolara çevirirsek 16.666 Dolar eder.

Eğer ayda 500 YTL kira verir gibi ödeme yaparlarsa 26.666 YTL / 500 YTL Kira = Yaklaşık 53 ayda ödenir.

Bu da yaklaşık 4,5 yıldır. Bu normal evdir.

50 m2’lik ev         13.333 YTL edecek, ayda                   250 YTL ödeyeceklerdir.

Lüks ev                                 53.332 YTL’dir. Ayda       1.000 YTL ödeyeceklerdir.

Biz Akevler’de bunları uyguladık, hiçbir yerden kredi almadan ortaklarımızı dört-beş senede ev sahibi yaptık. Bizden, bizim bu tecrübemizden yararlanabilirsiniz...

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-364  ADİL DÜZEN DERSLERİ-194  İstanbul, 08 Temmuz 2006

 

BİLDERBERG TOPLANTISI VE SİYONİST HAC

Çocuk daha doğduğu andan itibaren çevresini gözetler, onların yaptığını yapmaya çalışır. Başkası ne yapıyor ve ne sonuç alıyor, ona bakar. O sonucu almak istediği zaman o da aynısını yapar.

Bu en ucuz denemedir. Çünkü deneyen başarısız olunca siz zarar etmemiş olursunuz. Böylece zamanla taklit edilen veya uyulan kimse olmaya başlar. Topluluk içinde böylece doğal başkan ortaya çıkar. Topluluklarda kurallara göre seçilmiş başkanlar, bir de doğal başkanlar vardır. Seçilmiş başkanlar da o doğal başkanların gittiği yöne yönelirler.

Toplulukta girişimciler vardır. Onlar denerler. Onlar ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar, topluluk onların arkasından gitmez. Doğal başkan eğer onun gittiği tarafa giderse, topluluk da doğal başkanın gösterdiği istikamette yol alır. Bu durum insanlarda böyle olduğu gibi; hayvan sürülerinde de benzer uyum vardır.

Pusulanın gemicilikte kullanılması sayesinde Amerika keşfedilmiş, buhar makinelerinin icadı ve deniz ile demir yolları sayesinde insanlık bir topluluk hâline gelmiştir. İşte bu sebeple dünyanın bir doğal yöneticisi kadro ortaya çıkmıştır. 500 yıldır insanlığı doğal olarak onlar yönetiyorlar.

Bunlar İsrail oğullarının sermaye sahipleridir. Hâlen ABD’de oturuyorlar. 200 aile kadardır.

Bunlar dünyayı yönetmek için MASONLUĞU icat etmişlerdir. İsrail oğullarından olmayan ama İsrail oğullarının doğal yöneticilerinin emrinde olan bir örgüttür. Ülkelerden ham madde satın alır ve doğal yöneticilere satarlar. Onlar da Avrupa fabrikalarında mamul hâle getirir ve yine masonlar aracılığı ile bütün ülkelere pazarlarlar.

20. yüzyılın sonlarında masonluk artık işe yaramaz olmuştur. Bunun iki sebebi vardır. Biri, gelişen ulaşım ve haberleşme imkanları nedeniyle artık ülkelerinin pazarlarına masonlar hakim olamamıştır. Bu yetmiyormuş gibi zenginleşen masonlar da doğal yönetici sermayeyi dinlemez olmuşlardır. Bu sebeple İsrail oğullarının tekel sermayesi masonların altında ve üstünde kurumlar oluşturmaya başlamıştır. Lions ve Rotaryen kulüpleri, masonlara karşı oluşturulan alt kuruluşlardır. BİLDERBERG de yine masonlara karşı oluşturulan üst kuruluştur. Görevi, dünyada olup bitenleri masonları atlayarak öğrenmektir. Buraya ülkelerin her tarafından mason olmasa da etkin olan kişiler çağrılır, onlar konuşturulur, dünyanın nabzı yoklanır, sonra bunlar kendi masonlarına da kapalı localara çekilerek kararlar alırlar. Bütün bunlar doğaldır.

Önce şunu belirtmemiz gerekir. Sanayileşmeden önce her sosyal grubun kendine özgü doğal yöneticileri vardı. 1500 tarihlerine kadar Avrupa’daki bu liderlik Hıristiyanlıktı. O tarihten sonra Siyonistlerle Hıristiyanlar arasında kavga başlamış ve Hıristiyanlığın elinden bu doğal başkanlık alınmıştır. Bu da yetmemiş, eskiden yalnız Hıristiyanları yöneten kilise, şimdi yerini bütün yeryüzünü yöneten bir ‘SÖMÜRÜ SERMAYESİ TEKELİ’ne bırakmıştır.

1897 yılında bu dünyayı yöneten doğal güç İSLÂMİYET’in tasfiyesine karar vermiş ve Hıristiyanlarla bir olarak İslâmiyet’i ortadan kaldırma planı yapmıştır.

1997 yılında TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ yıkılacak ve İSLÂMİYET’in kökü kazınacaktır. 28 ŞUBAT DARBESİ bunun denemesi idi. Ne var ki, böyle bir soykırımın başarılması sanıldığı kadar kolay olmamıştır. Bu doğal gücün maddî yaptırımı olmadığı için ısıramayacağı eli öpmeye başlar. İşte AK Parti iktidarına olur vermesi bu el öpmenin başlangıcıdır.

Bu yılki Bilderberg toplantısında önemli dönüşüm kararları alınmıştır:

a) Fehmi Koru dâvet edilmiş ve;

b) Onun aracılığı ile kapalılık ve gizliliğin sona ermesi için imkân hazırlanmıştır. Gelecek yıl daha etkin kişiler ve sağdakiler dâvet edilebilir. Mesela, Papa dâvet edilebilir, Fethullah Gülen dâvet edilebilir; Erbakan dâvet edilebilir; Gorbaçov dâvet edilebilir.

c) İran’a karşı olan düşmanlığa da son verilmiştir. Artık İslâmiyet düşman olunan bir rejim olmaktan çıkarılmıştır.

d) Gelecek yılki toplantı İstanbul’da yapılacak ve daha çok dindar insanların toplantılarında yer almalarına imkan sağlanacaktır.

Adil Düzen Çalışanları bu oluşlara karşı ne yapacak, tutumları ne olacaktır?

Önce Bilderbergcilerin yaptığı bu toplantılar Müslümanların ve diğer hak dinlerin yaptıkları yıllık haclarına benzerdir.

Haccın gayeleri şunlardır.

a)      Belli günlerde, belirlenmiş yerde o dine mensup olanlar bir araya gelerek önce birbirleriyle tanışırlar ve görüşürler.

b)      Herkes kendi görüş ve düşüncelerini başka ülkelerden gelen dindaşlarına aktarırlar. Herkes başkalarının ne düşündüğünü öğrenir ve kendi gelecek yılki davranışlarını ona göre ayarlar.

c)      Değişik ülkelerden gelenler mallarını teşhir eder, pazarlık yapar ve insanlık arasında genel mübadeleye imkân verirler.

d)      Bu hareket tüm yeryüzünde barış içinde yol almaya ve böylece tüm insanlığı tek topluluk hâline dönüştürmeye yardım eder.

Bilderbergciler ile İslâmiyet’in önerdiği hacılığın arasında olan farklara da bakmamız gerekir.

a)      İslâmiyet’te hacca katılmak herkese açıktır. İsteyen oraya gelip istediği kimselerle görüşür, istediği malı alır ve satar. Kimsenin dâvetine ihtiyaç yoktur. Oysa, Bilderbergciler sadece istedikleri kimseleri dâvet etmektedirler.

b)      İkinci olarak, İslâmî hac açıktır, gizlilik veya kapalılık yoktur. Tam tersine her şeyin duyulması ve bilinmesi istenir. Oysa Bilderbergciler gizli bir toplantı yapmaktadırlar. İslâmiyet ise necvayı son derece kısıtlamıştır.

c)      İslâmiyet’teki haccın dâvetçisi olmadığı gibi yöneticisi de yoktur. Orada ma’şerî bir birlik oluşur. İnsanlığın doğal yöneticileri orada doğal olarak ortaya çıkar. Oysa Bilderbergciler eskiden ortaya çıkmış doğal yöneticilikleri seçime dönüştürerek sürdürtme çabası içindedirler.

d)      İslâm haccının gayesi insanları bir araya getirerek serbest piyasayı, halk piyasasını oluşturmak olduğu halde; Bilderbergcilerin gayesi tekel sermayenin hakimiyetini pekiştirmektir.

Bunları açıkça ortaya koyduktan sonra, Adil Düzen Çalışanlarının görevleri nelerdir?

a)    Sömürü sermayesinin hakimiyeti boşluğu doldurmuştur. Mü’minler kendi görevlerini yapmayınca onlar bu hizmeti doğal olarak yapmaktadırlar. Biz onların bu yaptıklarına karşı olmamalıyız.

b)    Bizim görevimiz nedir? Bizim görevimiz, tüm insanlığın sömürüye karşı direnmesi ve onların yerlerine çekilmelerini sağlamak için bizim de Bilderberge benzer toplantılar yapmamızdır. Ancak bizim toplantılarımızın onlara benzer toplantılar değil, İslâm’ın haccına benzer toplantılar olması gerekmektedir.

c)    Müslümanlar bugün ibadetlerini gerçek anlamıyla yapamamaktadırlar. Mescitler dilsizlerin dolduğu mekanlar olmuştur. Orada sohbet edemiyor ve ders yapamıyorsunuz. Bir gün o mescitler gerçek mescit hâline gelecek, eline bir kitap alan rahlesini kuracak ve tedrisata başlayacaktır. Kim nerede okuyacak? İsteyen istediği kimsenin rahlesinde okuyacak. Bugünkü Avrupa üniversiteleri, işte herkesin öğrenci olabileceği bu medreselerin taklididir. Bunun için ‘üniversite’ denmektedir. Camiye giremiyoruz. O sebeple şimdilik Mekke döneminde olduğu gibi evlerde okumaya ve öğrenmeye çalışıyoruz. Bir gün bir Ömer gelecek ve Müslüman olacak, ‘Haydi, artık camilerde ders yapacağız!’ diyecek ve biz derslerimizi mescitlerde yapmaya başlayacağız. Asıl “Adil Düzen” ondan sonra gelecektir. Mekke’nin Fethi demek, artık mescitlerimize lâiklerin karıştırılmaması demek olacaktır. Mekke’de toplanıp hac yapamıyoruz, orada serbest görüşmeler yapamıyoruz. İşte bütün insanlar sömürüye karşı yine kentlerde yıllık toplantılarını yapmalıdırlar. Bu toplantı aynen hacda olduğu gibi açık ve herkesin katılabildiği bir toplantı olmalıdır. İşte bu toplantıları yapmaya başladığımız zaman “Adil Düzen” dünyaca duyulmuş ve öğrenilmiş olacaktır.

d)    Asıl hedefimiz Mekke’nin doğal merkez hâline gelmesidir. Mekke ilinde 50 milyon nüfusa sahip her ülkeye bir ilçe kuracak yer vereceğiz. Burada her bölgenin bir bucağı, her ilin bir karyesi, her ilçenin bir ocağı ve her bucağın bir ailesi olacaktır. İnsanlar hac yaparken önce buraya gelecekler ve bunların rehberliğinde hacılık yapacaklar. İlçeler birbirlerini ziyaret ederek doğal topluluğun oluşmasına hizmet edeceklerdir.

Demek ki Adil Düzen Çalışanlarının yapacakları pek çok önemli işler vardır. Bunları yaptıkları zaman hak gelir ve bâtıl gider. Karanlık, mum yakarsanız aydınlanır. Sopalamakla karanlık bir yere gitmez.

Demek ki Bilderbergcilere söyleyeceğimiz şudur:

Sizin dininiz/düzeniniz sizin, bizim dinimiz/düzenimiz bizim olacaktır.

Biz sizi ne destekliyor, ne de köstekliyoruz.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2643 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2557 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2179 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2600 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2303 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2445 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2408 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2451 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3054 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2683 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2680 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2759 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2964 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3152 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5496 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3878 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3726 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3886 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3845 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4126 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4638 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3026 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3982 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3858 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2867 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2957 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3968 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7743 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5625 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4186 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3586 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3727 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4749 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4469 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4758 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4679 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4834 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4559 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3411 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4489 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3637 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5187 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3864 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5163 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5031 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4949 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3551 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3490 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3702 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5166 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4218 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5440 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4099 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5285 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4438 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4582 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4779 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5324 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4126 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5272 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4537 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3856 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4393 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4601 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4132 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4109 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4095 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4549 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5662 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9839 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4661 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3711 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3859 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3359 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3391 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3757 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5717 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4253 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3454 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler