Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 371
BAKARA SÛRESİ 113-115.-AYETLER TEFSİRİ
26.08.2006
1870 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2004...2005...2006

GELECEĞİN  II. KUR’AN  -  V. İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ  KURUYORUZ...

SİZİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ... BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 371

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi           26 Ağustos 2006           Fiyatı: www.akevler.org veya www.adilduzen.com’a tıklamak!

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 371. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Hedefimiz; “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, Reşat EROL

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ

MABETLER VE YENİBOSNA MEVLANA CAMİİ

FINDIK, FİSKOBİRLİK, SERMAYE VE ÇÖZÜM

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ - 33. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

وَقَالَتْ الْيَهُودُ لَيْسَتْ النَّصَارَى عَلَى شَيْءٍ وَقَالَتْ النَّصَارَى لَيْسَتْ الْيَهُودُ عَلَى شَيْءٍ وَهُمْ يَتْلُونَ الْكِتَابَ كَذَلِكَ قَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ مِثْلَ قَوْلِهِمْ فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ(113)

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ أَنْ يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَا أُوْلَئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَنْ يَدْخُلُوهَا إِلَّا خَائِفِينَ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ(114)

وَلِلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ(115)

 

وَقَالَتْ الْيَهُودُ (Va QALaTı elYaHUvDu)  “Yahudiler dedi.”

YAHUD” alem yani özel isimdir. Tevrat’a inanan kimselere verilen addır. Erkeklerin topluluğunu ifade ettiği zaman zamir müennes olur. Burada kastedilen bir Yahudi değil de, Yahudi halkıdır; Yahudi cemaati değil, Yahudi halkıdır. Topluluk arasındaki yaygın kanaattir. Ona düşünmeden varsayım olarak inanır ve söyler.

Bugün Kur’an ehlinde de böyle bâtıl yaygın kanaatler vardır. Yalnız Kur’an ehli müslimdir, diğerleri hep kâfirdir. Çok evlilik olamaz ama, zina neyse!.. Adil Düzen ekonomisi uygulanamaz… Faizsiz iş yapılamaz...

İnsanlara hayvanlarda olduğu gibi hisler verilmiştir. Ayrıca insanlara bir de fikir verilmiştir. Fikir ve hislerin yanında bir de ünsiyet, sosyal yönseme, yani topluluğun meyli vardır. Mü’min olan kimse odur ki, fikri bunların üstüne çıkarır, doğru ne ise aklı ve ilmiyle bulur ve ona göre dördüncü meleke olan iradesini kullanır.

لَيْسَتْ النَّصَارَى عَلَى شَيْءٍ (LaYSaTi elNaÖaRAy GaLAy ŞaYEin)  

“Nasara bir şey üzerinde değildir.”

NASARA” Hazreti İsa’nın ‘Bana nusret edecek kimdir?’ demesi üzerine, havarilerin ‘Biziz’ demeleri ile oluşan din mensuplarıdır. Hazreti İsa, İncil ile Tevrat’ın şeriatını beşerileştiren kimsedir. Havariler dünyaya dağılarak bu Tevrat’ı beşerileştirme hizmetini vermişlerdir.

Yirminci yüzyıla geldiğimizde kapitalizm Hıristiyanlığı yayılma aracı olarak kullanmış, tüm yeryüzü İbrahimî din ile tanışmıştır. İnsanlığın bugünkü uygarlık seviyesine ulaşmasının yükünü Hıristiyanlar taşımıştır. Müslümanlardan devralınan müsbet ilmi bugün en yüksek seviyede insanlığa ulaştıranlar Hıristiyanlar olmuştur.

Yahudiler Hıristiyanların İbrahimî dine olan bu büyük katkılarını hiçe sayıp ‘onlar bir şey değildir’ diyorlar. Aynı sözleri Müslümanlar söyleyemiyorlar, çünkü kendilerinde aşağılık duyguları doğmuş, şimdi hayran hayran onların peşinden koşuyorlar!

وَقَالَتْ النَّصَارَى (Va QavLaTı elNaÖARAy)  “Nasara da şöyle dedi.”

İslâm uygarlığını batıya taşıyan Yahudiler olmuştur. Avrupa’yı ortaçağın bağnazlığından kurtaran Yahudiler olmuştur. Avrupa Hıristiyanları Yahudilerin soykırımına uğratılmalarını ibadet sayıyor, Müslümanları ise ateist görüyorlardı. İşte bu karanlık anlayışından Avrupa’yı kurtaranlar Yahudiler olmuştur.

Bugünkü uygarlığı başlatanlar Müslümanlar olmuş, bu uygarlığı Avrupa’ya taşıyanlar Yahudiler olmuş, uygarlığı oluşturanlar da Hıristiyanlar olmuştur. Ama Yahudiler de kendi içlerinden ‘Hıristiyanlar bir şey üzerinde değildir’ diyorlar; Hıristiyanlar da Yahudiler için aynı şeyi söylüyorlar.

لَيْسَتْ الْيَهُودُ عَلَى شَيْءٍ (LaYSaTı eLYaHUvDu GaLAy ŞaYEin) 

“Yahudiler bir şey üzerinde değildir.”

Tevrat şeriat kitabıdır. İncil tarikat kitabıdır. Bunlar birbirlerini tamamlar. Yahudileri içlerinde çalıştırarak uygarlığı oluştururlar. Hıristiyanlarla bir kumaşın iki yüzü gibidirler. Biri olmadan diğeri olmaz.

Kur’an ise hem tarikat, hem şeriat kitabıdır. Tevrat ve İncil yeni uygarlık oluşturamaz. Bu iş içtihat ve icma müesseselerini getiren Kur’an’ın işidir. Uygarlık bir kavmin, bir dinin eseri değildir. Uygarlık beşeridir. “Adil DüzenKur’an’a dayanmaktadır. Ancak tüm insanlığın katkıları ile oluşacaktır. Müslümanlar Kur’an’ın açık öğretileri ile ne Yahudiliği, ne Hıristiyanlığı, hattâ ne de diğer Budizm ve Hinduizmi küçümserler. Bütün dinlere hurafeler karışmıştır. Lafızları değişmese bile yorumları değişmiştir. Ama nasıl bir insandaki sakatlıklar o insanı yok saymazsa, dinlerdeki bu eksiklikler de bu dinlerin yok sayılmasına neden olmaz.

“Adil Düzen”in bu konuda önerdiği hususlar şunlardır.

a)      Bütün dinler diğer dinleri tanımalı, onların ne dediklerine kulak verilmelidir. Dinlerarası ortak hedefler ve yollar ortaya konmalıdır.

b)      Dinlerdeki hurafeler müsbet ilmin meş’alesi ile ayıklanmalıdır. Metinler değiştirilmemeli ama metinlerin yorumu öyle yapılmalıdır.

c)       Bütün dinler zulme, anarşiye, dinsizliğe ve ahlâksızlığa dayanışma içinde karşı koymalıdırlar.

d)      Her din kendi uygarlık anlayışını geliştirirken, bütün dinlerin katıldığı akademiler açılmalı ve burada insanlığın uygarlaşmasını sağlayan araştırmalar yapılmalıdır.

Bunun için seçilmiş merkez vardır, o da Mekke’dir. Mekke Suudi Arabistan’ın yönetiminden çıkmalı, il olarak tüm insanlığın dini merkezi hâline getirilmelidir. Dünyada yaklaşık olarak oluşacak yüz devletin her birine Mekke kentinin dışında birer ilçelik yer verilmeli, orada her ulusun halkı sakin olmalıdır. Arapça merkez dil olmalıdır. Yeni uygarlık için adımlar atılmalıdır.

Ayrıca İstanbul’da da büyük dinlere birer bucak site verilmelidir. Vatikan gibi bağımız bucaklar olmalıdır. Burada üniversiteleri olmalıdır. Mekke ve İstanbul bütün dinlere ev sahipliği yapmalıdır. Bir dine imtiyaz tehlikelidir, ama bütün dinlere yer vermek konukseverliktir.

Osmanlılar işte bu siyasetleri sayesinde yarım bin yıldan fazla burada ve yönetimde kaldılar.

وَهُمْ يَتْلُونَ الْكِتَابَ (Va HuM YaTLUvNa eLKiTABa)  “Oysa onlar kitabı tilavet ediyorlar.”

Yukarıda Yahudi ve Nasarayı müfret olarak zikretti, “KÂLET” dedi ama burada onları erkek kurallı çoğulla birleştirdi. “KİTAB”ı da müfret yaptı. Çünkü Tevrat ve İncil birbirini tamamlayan tek kitaptır. Hıristiyanlar tarafından ‘Mukaddes Kitap’ adı altında tek kitap olarak basılmıştır. Gerek Hıristiyanlar gerekse Yahudiler dünyanın bütün kitaplarını okuyorlar. Burada “KİTAB” istiğrak olarak alınırsa, dünyanın bütün kitaplarını okudukları halde birbirlerine ‘bir şey değildir’ diyorlar. Mü’minler ise en az kitap okuyorlar.

Adil Düzencilere yüklenen çok önemli görev, aralarında işbölümü yapıp önce dünyanın beş büyük dinini kendi dillerinde öğrenmelidirler. Bunun için Arapça, Latince, Çince ve Sanskritçe ile İbranice öğrenilmelidir. Bunların din kitapları Türkçeye çevrilmelidir. Ayrıca bugünkü Batı uygarlığının ilmî eserleri Türkçeye kazandırılmalıdır. Bunlar internete geçmelidir. DVD ve CD’ler üretilmelidir. İstanbul Akevler bunu organize etmelidir. Market çalışmaları, Ahşap Evler çalışmaları, bilgisayar çalışmaları bizi oraya götürecektir.

Bugün büyük imkanlara ulaşmış olan Fethullah Gülen cemaatine, Milli Görüş camiasına, AK Parti yetkililerine tebliğ mahiyetinde bu işlerin önemi anlatılmalıdır... Diyanet Vakfı bu hizmetlere çağırılmalıdır...

Adil Düzen Partisi kurulup bu konular halka götürülmelidir...

كَذَلِكَ قَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ (KaÜALiKa QAvLa elLaÜıYNa Lav YaGLaMUvNa)  

“Bunları bilmeyenler böyle söylediler.”

İnsan eğer müsbet ilimleri okumamışsa, tarihi okumamışsa, Kâinatı kendi ufukları içinde sıkışmış olarak görür. Bu ilimleri okuyan kimse önce Kâinatın büyüklüğü karşısında kendisini yok olarak hisseder, sonra ekremi mahluk olduğunu görerek kendisini tanrılaştırmaya başlar, ‘ben varım, başkaları yok!’ der.

Kitap okuyanlar da ilk önce bilmeyenler gibi söyler. Oysa insan Allah’ın yanında çok küçüktür, hattâ yoktur; ama O’nun halifesi olarak çok büyüktür. Dolayısıyla herkes kendisini diğer insanlarla eşit görmelidir.

Allah’ın halifesi ile diyalogdasın, ona göre ona saygılı olmalısın. Başka insanları küçümsememeliyiz. Dolayısıyla onlarla diyalog içinde olmalıyız. Her insan Allah’a açılmış bir penceredir. Onunla konuşurken Allah’ın halifesi ile konuşuyorsun. Halife ihanet içinde olabilir ama, yine de o O’nun halifesidir. Sen kendin de konuşurken veya bir iş yaparken O’nun halifesi olarak konuşuyor veya iş yapıyorsun. Bunun bilincinde ol.

Diyebilirsiniz ki, bize saldıranlarla savaşmayacak mıyız? Savaşacağız, ama yine de savaş kuralları içinde savaşacağız, onları yok etmek için değil, onların kötülüklerinden kurtulmak için savaşacağız. Onların çocuklarını, yaşlılarını, kadınlarını, rahiplerini öldürmemeğe çalışacağız. Başka çare kalmadığı zaman onları köleleştirip ülkemizde aynen bizim haklara sahip birer vatandaşı hâline getireceğiz. Çünkü her insan bir şey üzerindedir. Uygarlıkları göçmenler ve köleler oluştururlar.

Başkalarını küçümseyenler kendilerini küçümsemiş olurlar. Bu sebepledir ki ocaklar, bucaklar, iller ve ülkeler kendi dillerini ve kültürlerini korurlar. Çünkü her kabilede uygarlık genleri yatmaktadır. Yerinden yönetim ilkesini bunun için benimsiyoruz. İnsanlar temel öğrenimi ocaklarda kendi ocak dilleri ile, ilk öğrenimi bucaklarda kendi dilleri ile, orta öğrenimi illerde kendi dilleri ile, yüksek öğrenimi ülkelerde kendi dilleri ile yaparlar. Akademik çalışma ise insanlık içinde Arapça ve Latince dillerinde yapılır. Her topluluk kendi kültürleri ile korunur. Hiç kimse başkasına ‘o bir şey üzerinde değildir’ demez, diyemez.

مِثْلَ قَوْلِهِمْ  (MiÇLa QaVLıHıM)  “Kavillerinin mislini”

Kitabı okuyanların söylediklerinin benzerini bilmeyenler, okumayanlar da söylediler.

İlk insan yaratıldı. Meyve ile geçiniyordu. Sayıları çoğaldıkça yeni meyvelikler ihtiyacını duydular ve birbirlerinden uzaklaştılar. Ayrı ayrı kabileler hâline geldiler. Avcılık döneminde bunu av avlamak amacıyla yaptılar. Çobanlık döneminde meraları bölüştüler. Bu arada dilleri farklılaştı. Her kabile kendisini Tanrı’nın has kulları olarak görmeye başladı. Her dilde Tanrı’nın adları farklı idi. Farklı ad farklı tanrı olarak görüldü.

Sonra kentleşmeye başlayınca farklı kabileler bir araya geldiler ve onlar da birbirlerine aynı şeyleri söylediler. Her hizip kendisinde olan ile ferahlamaktadır. Hazreti Nuh’tan başlayıp gelen büyük peygamberler bunları birleştiren kitaplar getirdiler. Ama onlar da o ilkel kabile topluluklarının söylediklerini söylediler. Hattâ Kur’an ehli de böyle yapmakta, sadece kendilerinin mü’min, diğerlerinin kâfir olduğunu iddia etmektedir.

فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ (Fa elLAHu YaXKüMü BaYNaHuM YaVMa eLQıYAMaTi)  

“Allah kıyamet yevminde aralarında hükmedecektir.”

Her topluluğun kabul ettiği gerçekler vardır. Bu gerçeklerin bir kısmı ortaktır. Bizi birleştiren bu ortak gerçekler olmalıdır. Birbirinden faklı gerçeklerde birbirimize ‘Benim dinim benim, sizin dininiz sizin olsun.’ demekten ibarettir. Dinde birbirimize zorlama yapmamalıyız. Kimin haklı olduğuna Allah âhirette hükmeder.

Akevler ortakları arasında da uzlaşma böyle olmalıdır. Ortak hedeflere birlikte yürümeliyiz. Ayrıldığımız noktalarda birbirlerimizi serbest bırakmalıyız. Bu dünyada çıkan ihtilaflarda ise hakemlere gitmeliyiz ve onların kararlarına uymalıyız.

Burada “KIYAMET GÜNÜ” demek, bu dünyadaki topluluğun oluşturduğu hakemlerin kararlarının kastedilmediğini ifade etmiş olmaktadır. Yani, “ALLAH”tan kasıt Devlet değildir, “HÜKÜM”den kasıt mahkeme kararı değildir. Bu tür fikrî ihtilafların, ilmî ihtilafların hallinde hakemlere başvurulamaz. Ancak icma varsa kesinlik iktisab eder.

Yargı kararları; a) Olaya özeldir, olaylara teşmil edilemez. b) Yargı kararları taraflara özeldir, başka kişilere teşmil edilemez. c) Yargı kararları geçmişte cereyan eden hükmü taşır. Gelecek hakkında karar alınamaz. d) Yargı kararları iddianın sınırları içinde kalmak durumundadır. İddia dışında karar alamaz. e) Alınan kararlar kesindir. Ne kendileri ne de başkaları bozamaz. 

Burada bir hususa daha işaret etmek gerekir. Karşı tarafı küçük görme hakaret midir? Günahtır, ama suç değildir. Dolayısıyla hakaret amacıyla biri birine ‘Yahudi’ dese, suç oluşturmaz. Hakaret davaları ikame edilemez. Hakaret kötülükleri isnat ile olur. Meziyetlerinin düşüklüğünü söylemek hakaret olmaz. ‘Sen adil değilsin’ desen hakaret olmaz da, ‘sen zalimsin’ dersen hakaret olabilir. Hakaret kritiğinde bu önemli husustur.

فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ(113)  (FIy MAv KAvNUv FIyHi YaPTaLiFUvNa)  “İhtilaf ettiklerinde.”

Burada küçük görme fikrîdir, hissî değildir. Yaptıkları hususları hatalı görüyorlar. Kişileri küçümsemiyorlar. Sadece yollarını yanlış veya eksik buluyorlar.

Hakaretin oluşması için kişileri küçümsemek gerekir. İsrail oğlu olduğu için küçük görürsen hakarettir de, Yahudi olduğu için küçük görürsen hakaret değildir. Kürdü küçümsersen hakaret olur da, Şiiliği küçümsersen hakaret olmaz. Çünkü biri hissîdir, diğeri ise fikrîdir. Mustafa Kemal’in görüşlerini ve yaptıklarını kritik edersen hakaret olmaz. Ama lahdini, hattâ heykelini tahkir edersen suç olur. Çünkü orada fikir yoktur. Birisinin yanlış yaptığını söylemek suç değildir. Kötü yaptığını söylesen de suç değildir. Ama ‘kötüsün’ dersen suç olur.

***

وَمَنْ أَظْلَمُ (Va MaN EaJLaMu)  “Kim daha zalimdir?”

Sûrede insanın yaratılışını anlattıktan sonra, İsrail oğullarını anlatmaya başlamıştır. Onlara doğrudan hitap etmiştir. Arada Hıristiyanlarla Yahudiler arasındaki ilişkileri belirtti. Şimdi burada Yahudilerle Hıristiyanların işbirliği yaparak Müslümanlara uyguladıkları dinsizleştirme çabalarına işaret etmeğe başlamıştır.

Birbirlerine ‘bir şey olmadıklarını’ söyleyenler, Müslümanların serbestçe ibadet etmelerini de önlemeye başlamışlardır! İnsanlar sosyal varlık olarak yaratılmışlardır. Nasıl bir hücre bedenin dışında yaşayamazsa, kişi de topluluk dışında yaşayamaz. İnsanlar ise değişik amaçla toplantılar yaparlar. Bu toplantılar sayesinde topluluk oluştururlar. Kur’an bunları dört çeşit olarak zikretmektedir.

مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ (MinMaN MaNaGa MaSACıDa elLAHı) 

“Allah’ın mescitlerini men edenden daha zalim kim olabilir?”

a) Biye’ pazarlardır, insanların serbestçe alışveriş ettikleri yerlerdir.

Günümüzde gümrükler, vizeler, gelir vergileri gibi engellerle serbest piyasa yok edilmiş, mübadele tekele bırakılmıştır.

b) Savami’ medreselerdir. İçinde herkes serbest kürsü kurup istediğini öğretiyor ve öğretirken tevhidi tedrisat belasıyla karşılaşmıyor.

Günümüzde bunlar susturulmuş, onların yerine sömürü sermayesinin tek ses nakaratı ezberletilmeye başlanmıştır. Tevhidi ehliyet gereklidir. Devlet ancak kendisinin imtihan yapıp diploma verdiği kimseleri istihdam eder. Ancak kimin ne öğreneceğine karışamaz. Devlet vatandaş şunu bilir diyebilir ama şunu bilmeyecek diyemez.

c) Salavat. İbadet yerleridir. Eğitim yerleridir. Pişme ve olgunlaşma yerleridir.

Günümüzde tekkelerin kapatılmasıyla halk bu eğitimden mahrum edilmiştir. Bu da Hıristiyan ve Yahudilerin Müslümanlara oynadıkları oyundur. Tekkelerden uzaklaşan insanlar meyhanelerde, kumarhanelerde, kahvehanelerde ve fuhuşhanelerde zamanlarını geçirmeye başlamışlardır.

d) Mesacid/Mescitler. İnsanların siyasi toplantılarını yaptıkları yerlerdir. Günde beş defa toplanarak ocak içinde işlerini düzenlerler. Bekleme nöbetlerini tutarlar. Haftada bir Cuma toplantılarını yaparlar. Görüşürler ve demokratik olarak doğrudan işlerini yürütürler. İllerde merkez bucakları iç güvenliği, ülkelerde merkez bucakları dış savunmayı yaparlar.

Günümüzde bu yerinden yönetim sistemini kaldırmışlar, yerine merkezi yönetimi getirmişlerdir. Temsili ekseriyet demokrasisi yutturmacasıyla insanları merkezden yönetmeye başlamışlardır.

ALLAH’IN MESCİTLERİ” topluluğun herkese açık toplantı yerleridir. Buradaki “ALLAH”tan maksat, Allah’ın halifesi olan topluluktur, halktır, meclislerdir.

أَنْ يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ  (EaN YuÜKaRa FIyHAV lSMuHUv)  

“İsminin orada anılmasına mâni olan.”

Toplantılar yapılır, topluluğun adına işler yürütülür, topluluğun işleri görüşülür.

Sadece “EN YÜZKERE FÎH” denmeyip de, “İSMUHU” da denmesi, kendisinin zikredilmesi yerine işlerinin anlatılması demektir. Mustafa Kemal’i över, onu tanrılaştırır ve ona taparsınız. Bir de kişiyi yüceltmez de, Türkiye cumhuriyetinin ve istiklâlinin nasıl muhafaza edileceğini görüşürsünüz. O zaman o değil de, onun işleri anılmış olur. Toplanıp ulusu methetmek veya birilerine beddua yağdırmak yerine, ne yapmamız gerekiyorsa onu görüşmek ve tartışıp ittifak edilenleri yapmak. İşte bunun için isim zikredilir denmiştir.

İSM”in Türkçedeki ad karşılığından daha geniş mânâsı vardır. Onun gücünü ve işlerini de içerir. Sıfatları demektir.

Zulmün en büyüğü  tekel olmaktır. Pazarlar, okullar, mabetler, siyasi salonlar herkese açık olmalıdır. İnsanlar hürriyet içinde kendi işlerini kendileri halletmelidirler. Tekel mantığı, kendisini hak yol üzerinde görmek, diğerlerini de yok saymaktır. O zaman benim arz ettiğim malı alacaksın. Benim söylediklerimi öğreneceksin. Benim istediğim gibi vaktini değerlendireceksin. Yani, sokaklarda hapis olacaksın. Topluluk müzakerelerle değil, merkezi diktalarla yönetilecek.

وَسَعَى فِي خَرَابِهَا (Va SaGAy FıY PaRABıHAv)  

“Ve onun harabiliğine sa’yetmiştir.”

Mescitlerde sadece toplanıp işlerin görüşmesini engellemişler, yerinden yönetime karşı çıkmışlar. Mabetlerin harab olması için de çaba göstermişlerdir. Avrupa kiliseleri bakımsızlıktan çökmeye başlamış, kilise küçük kiliseleri satarak büyük kiliselerin imarına gitmiştir. Küçük kiliseler meyhane yapılmış, gazino yapılmış. Ne var ki, oralardaki Müslümanlar o kiliseleri aldılar ve cami yaptılar. Kilise ondan sonra küçük mabetlerini Müslümanlara satmayı tercih etmiştir.

Bu âyet çok önemlidir. Bu âyet nâzil olduğu zaman iki mabet vardı. Biri Mekke’deki Kâbe idi. Gerçi orada Müslümanların ibadet etmesine karşı çıkıyorlardı ama, onun harab olması için sa’yetmiyorlardı. Medine’de ve Kuba’da olan mescitler ise tamamen mü’minlerin elinde idi, kimse mâni olmuyordu.

O halde burada kastedilen mescitler o zamanki tek mescit olan Kâbe olamaz. Bu âyet o günü değil, yirminci yüzyılı, günümüzü anlatmaktadır. Gelecekte olacaklar bu kadar açık ve net şekilde ancak Allah tarafından anlatılabilir. Yine bu âyetten çok açık şekilde anlaşılıyor ki, Kur’an her devre ayrı ayrı inmektedir. “Nezzele” kelimesi bundan dolayı kullanılıyor.

Mescitler halkın doğrudan yönetim merkezleridir. Cuma toplantılarına herkes katılır. Herkesin temsilcisi vardır. Söyletmek istediğini ona söyletir. Alınacak kararlar o gün istişareye konur. Ertesi haftaya kadar herkes tartışır, temsilcilere bilgi ve istek iletilir. Cumadan önce şûra toplanarak karar alır. Karar ya ittifakla alınır, yahut başkan istişare ederek alır. Cuma günü bu ilân edilir. Halkın bu kararlara karşı hakemlere gitme yetkileri vardır. Bazı hususlarda sıralama, orta değer bulma, icmayı tesbit etme gibi hususlarda oylama yapılır. Burada karar alanlar temsilciler değil, doğrudan halktır.

Merkez bucakları taşra temsilcilerinden oluşur. Ne var ki, bunların aldığı kararlar taşrayı bağlamaz, sadece kendi merkez bucaklarını bağlar. O halde mescitler, Cuma mescitleri yerinden yönetimin sembolüdür. Mescitler halkın gelip serbestçe sosyal faaliyet gösterdikleri yerlerdir. Mescidin içinde pazarlık yapılarak alış veriş yapılır. Elektronik ticaret yapılır. Mescidin içinde rahle kurulup ders okunur. Mescidin içinde post serilip hû çekilir, zikir yapılır. Mescidin içinde hakemlerden oluşan mahkemeler kurulup yargılama yapılır.

Hâsılı, mescit topluluğun beynidir.

Halk düşmanı olanlar yerinden yönetime düşmandırlar. Onun için mescitleri harabeye çeviriyorlar.

Mescitler yapılıyor, ama henüz fonksiyonlarına ulaşmamışlardır. “Adil Düzen” iktidarında mescitler, okullar, kışlalar ve pazar yerleri kendi asli fonksiyonlarını yerine getireceklerdir.

أُوْلَئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَنْ يَدْخُلُوهَا (EuLAEiKA MAv KavNa LaHuM EaN YaDPuLUvHav)  

“Onlar oralara duhul etmezler, edemezler.”

Onlar oralara, mescitlere duhul edemezler veya etmezler. Mescitlere girmek istemezler, toplantılara katılamazlar. Onların tüm hayatları topluluk düşmanlığı olduğu için, halk düşmanlığı olduğu için, halkın kendi kendilerini yönetmelerine karşıdırlar. Mescitler bunun için susturulmuştur. İçine girip namaz kılıyor ama başka bir iş yapamıyorlar. Namazlar basit hareketlerden ibaret kabul edilmektedir. Halk kendi mabetlerini kendileri istedikleri gibi kullanamamaktadır.

Bunun dışında ‘böyle kimselerin mescitlere girmelerine mâni olunuz’ anlamı da çıkar. Bu anlamın uygulama şekli zordur. Bununla beraber mescit düşmanlığı yapan, yerinden yönetim düşmanlığı yapan kimselerin bucaklara girmesine izin verilmeyebilir. Merkezî yönetimlerin yerel yönetimden izin almadıkça yerel yönetimlerin mülkünde olan topraklara girme yetkileri yoktur. “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nda bu husus tasrih edilmiştir. Sıkıyönetim ancak yerel yönetimlerce ilan edilmekte, merkezî yönetimden askeri güç talep edilebilmektedir. Merkezi güç yerel yönetime ancak ondan sonra girebilmektedir.

إِلَّا خَائِفِينَ (EilLAv PAvEiFIyNa)  “Ancak haif oldukları halde girebilirler.”

Kullanılan “HAİF” sigasından anlıyoruz ki bunlar bir örgüttür. Genel olarak mescitleri harabeye çevirmeyi planlamışlardır. Bu işleri yaparken de aynı zamanda korka korka yapmaktadırlar.

Yerinden yönetime karşı kararlar alırken de korku içinde olurlar. Yahut böyle kimselere karşı direnme hakkınız vardır. “Adil Düzen”in temel felsefesi yerinden yönetimdir. Merkez bucakları vardır, taşra bucakları vardır. İlde merkez bucaklar, il merkezi ve ilçe merkezi bucaklarıdır. Ülkede merkez illeri vardır. Başkent ve bölge merkezleri merkez bucakları içerir. Dünyada da kıta merkez bölgeleri ve Mekke vardır. Diğerleri taşra illeridir. Ülkelerdir. Merkez bucaklar taşralılara açıktır. Taşralılar serbestçe girip çıkarlar. Merkez bucaklara girdikleri zaman merkez bucaklarının aldıkları kararlara uyarlar. Merkez bucaklardakiler taşradakilerin temsilcileridir. Taşra bucaklarına ise başka bucaklardakilerin izinsiz girmeleri yasaktır. Taşra bucakları kendi hukuklarını kendileri düzenlerler. Merkez bucaklarının kanunları burada geçerli değildir. Taşra mescitleri yalnız kendilerine aittir. Bucak değiştirmek serbesttir. Yeter sayı bulunca yeni bucak kurmak serbesttir. Hicret demokrasisi vardır, ekseriyet demokrasisi yoktur. Temsili demokrasi merkez bucaklar içinde geçerlidir.

لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ (LaHuM FIy elDuNYAv PıZYun)  

“Onlar için dünyada hizy vardır.”

Onlar için dünyada utanç vardır.

HİZY” “hüzün” kelimesiyle akrabadır. “N” “Y”ye dönüşmüştür. Hüzün, kapalı bir yerde hapsolmuş olan insanın duyduğu üzüntüdür. Hizy ise insanların dışlamasından dolayı meydana gelen sıkıntıdır.

Allah’a inanan kimseler tecrit edildikleri zaman mahzun olmazlar. Çünkü onlar Allah’ın kendileriyle beraber olduğunu bilirler. Oysa Allah’a inanmayan kimseler dışlandıkları zaman kudururlar. Zorla kendilerine heykel diktirerek teselli bulmaya çalışırlar. Mabetleri kapatanlar böyle dışlanmış ve onlar da saldırılarını artırmışlardır. Bu mabetleri harabeye çevirme faaliyetlerinin merkezinde olanlar, Batı uygarlığının geliştiricisi olan Yahudiler ve Hıristiyanlardır. Türkiye’de yapılanlar da onların baskısı ile yapılmıştır.

12 milyon nüfusa inmiş ve on yıldan fazla savaşmış olan Türkiye, nefes almak için Lozan’da yapılan baskılar sonucu o zamanki ateist modaya uyulmuş ve İslâm’a karşı davranışlarda bulunulmuştu.

Ne var ki, İslâmiyet onların zamanında Türkiye’de hakim olmuştur.

a)  Türkiye’deki gayrimüslimler cumhuriyetin ilk yıllarında uzaklaştırılmış, Türkiye saf İslâm ülkesi olmuştur.

b)  Türkiye’ye gelen müslimler Türk kabul edilmiş, Türkiye bu sayede 70 milyonluk İslâm ülkesi olmuştur.

c)   Tekkeler ve medreseler kapatılmış ama yasaklanmamıştır. Camiler ise kapatılmamıştır. Yani, kapatma, eskileri kaldırıp yenileri getirme anlamındadır. Nitekim serbestlik üç generalin iktidara hakim olduğu yıllarda olmuştur; İsmet İnönü, Mareşal Fevzi Ç:akmak ve Kazım Karabekir.

d)  Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Kur’an’ın, hadislerin, kelam kitaplarının tercüme edilmesi furyasına geçilmiştir. Fıkıh ansiklopedisi dahi Ömer Nasuhi Bilmen’e yazdırılmıştır.

Böylece Türkiye’de yapılanlar düşmanı oyalama mahiyetinde olmuştur. Mescitler yıktırılmamış, müze hâline getirilenler korunmuştur.

Adil Düzenciler, iktidar olur olmaz ilk yapacakları iş Ayasofya’yı mabede çevirmek, Taksim’de de belki dünyanın en büyük camisini yapmak olacaktır. Taksim’de cami yapılmasına engel olanların sonra nasıl perişan olduklarını gördünüz. Oysa cami yapma taraftarı olan zihniyet bugün anayasa ekseriyeti ile iktidardadır.

وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ  (Va LaHuM FIy eLEAPiRaTi)  “Ve âhirette onlar için azim azab vardır.”

Dünyada hızy olacaklardır. Öldükten sonra da nefretle anılacaklardır.

Bunlar bu işleri lâiklik adına yapmaktadırlar. Oysa bu baskı lâikliğe aykırıdır. Beyazıt’ta cami olur da Taksim’de neden olmaz? Çünkü onların hedefi Beyazıt’takini de yıkmaktır. Biz Ayasofya’yı yıkmadık; aksine koruduk ve yaşattık. Kur’an’ın bütün hikmeti insanın sorumlu olmasıdır. Bu durum bu dünya için de geçerli, âhiret için de geçerlidir. Kâfirler bu dünyada başarılı olamayacaklar, âhirette de azim azaba duçar olacaklardır.

عَذَابٌ عَظِيمٌ(114)  (GaÜABun GaJIyMun)  “Azim bir azab vardır onlara.”

Cuma mescitlerinde toplanıp halkın kendi günlük işlerini meşveretle kararlaştırmalarına mâni olan merkezi yöneticiler, bu yetmiyormuş gibi bu toplantı yerlerini tahrip edenler ne olacak? Onların bu dünyada aşağılanacakları hayatları olacak âhirette de azim azaba duçar olacaklardır.

Burada “AZİM AZAB” nekire gelmiştir. Demek ki âhiret azabı da farklıdır. Uzun azapları vardır denmemiş, kocaman azapları vardır denmiştir. Cehennem hayatı da bir hayattır. Sadece azap değil, hayat da vardır. Onların eğitilecekleri azapları vardır.

Lozan’dakiler ‘Ayasofya bizim olsun, o şartlarla sizinle anlaşırız’ deseydiler ve alıp kilise yapsaydılar, bir şey demezdik. Çünkü o zaman İstanbul nüfusunun çoğu Hıristiyan idi. Ama Ayasofya müze yaptırılmıştır. Onların düşmanlığı sadece mescit düşmanlığı değil, aynı zamanda mabet düşmanlığı olmuştur. Lozan’da bizim karşımızda taraf olan dinsiz devletler, sonra İkinci Cihan Savaşı’nda kan kusmuşlar, hepsi süper devlet olmaktan çıkmışlardır. İki defa mağlup olan Almanlar ise bugün Avrupa Birliği’nin bel kemiği olmuştur. Din düşmanlığı şampiyonluğunu yapan Rusya bugün perişan haldedir. ABD’nin akıbeti de Sovyetlerin akıbeti gibi olacaktır. Bu durum dünyada böyle olduğu gibi, âhirette de azim/büyük azabın içinde olacaklardır.

***

وَلِلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ (Va LielLAHi eLMaŞRiQu Va elMaĞRiBu)  “Maşrık da magrib de Allah’ındır.”

Sûrede önce cennete yalnız Hıristiyanlar veya Yahudiler gideceklerdir inancı üzerinde duruldu. Sonra başka din mensuplarının bir şey üzerinde olmadıkları iddiaları konu yapıldı. Bu bâtıl inanışlar reddedildikten sonra; yerinden yönetimli demokratik düzen düşmanlığı, lâiklik düşmanlığı yapıldığı anlatıldı.

Ondan sonra da önemli bir konuya gelindi. Yerinden yönetimli bağımsız yönetimin yanında, insanların birliğini sağlayan kıble konusu ele alınmaktadır. Bağımsızlık bölünme anlamına gelmez. Birliği bozmaz. Her biri kendi içinde hür ve bağımsızdır. Diğer taraftan ortaklık içinde beraberlik vardır. Ortak işlerde birlik içinde olunacaktır. Kendi özel hayatlarında serbest olacaklardır. Denge zaten bu demektir. Varlıklarını kaybetmeden birlikte var olmak. Dünya güneşin içine düşse hayat olmaz, kopup uzaklaşsa yine hayat olmaz. Dengede hayat vardır. İnsanlar birbirlerinden kopsalar da olmaz, birbirlerinin içinde eriseler de olmaz. Birlik içinde varlıklarını korumalıdırlar. Mescitlerin çokluğu yanında, kıblelerin de çokluğu önerilmektedir.

Bu âyet ile bundan sonra gelecek kıble âyetleri arasında bir tearuz var gibi görünürse de, öyle değildir. Her dinin bir kıblesi olacaktır. Böylece dinler birbirinden ayrılmış olacaklardır. Ama her yön Allah’a yönelmiş olduğu için dinler arası birlik de sağlanacaktır.

ŞARK” güneşin doğduğu taraf, “GARB” da güneşin battığı taraftır. “MAŞRIK” şarkın bulunduğu yer, “MAGRİB” de garbın olduğu yerdir. Cihet olarak ifade edildiği zaman, şark da garb da Allah’ındır denmesi gerekirken, maşrık ve magrib demiştir. Böylece magrib ile garbın ve maşrık ile şarkın aynı olduğunu ifade etmiştir. Masdarı mimi mânâlarında getirilmiştir.

Yeryüzünde nerede olursanız olun, yüzünüzü doğuya çevirdiğiniz zaman aynı yöne yönelmiş olursunuz. Arkası garptır. Sağ tarafı güney, sol tarafı da kuzeydir. Yüzünüzü batıya çevirirseniz aksidir. Ama yüzünüzü zevale veya kutba çevirirseniz her yerde aynı istikameti almazsınız. Bu sebepledir ki bu iki cihetten bahsetti. Kıyasla kuzey de, güney de O’nundur. Buradaki başka bir husus, doğu ve batı bir yerde birleşmez, sonsuza kadar uzanır. Dolayısıyla tüm uzayı kaplar. Kâinatta her yerin ona ait olacağını belirtmek için bu ifade tercih edilmiştir. Şarka gidenler dünyayı dolaştıktan sonra eski yerlerine gelirler, yönleri değişmez. Dünya döndükçe insan kendi dairesini tamamlar. Tepelerini de düşünürsek, tüm uzay taranmış olur.

فَأَيْنَمَا تُوَلُّوا (Fa EaYNaMAv TuValLUv)  “Nereye tevelli ederseniz.”

Yüzünüzü ne tarafa çevirirseniz orada O Allah’ın vechi vardır. Burada vucuheküm hazf edilmiştir. Yani, vecihlerinizi ne tarafa çevirirseniz orada Allah’ın vechini bulursunuz. “Vech” yüz demektir. Karşılıklı konuşmak ve görüşmek için yüz yüze gelinir. İnsanın yüzünde yüzeysel anten vardır. Yüz yüze gelenler beyinleri ile diyalog kurarlar. Ayrıca insanlar yüzlerindeki değişik hareketler ve renklerle birbirlerine haberler ulaştırırlar. Seslerin algılanması dudakların uyumu ile çok kolay olmaktadır. Hele göz göze gelmek o kadar etkindir ki, uzun zaman birbirinize bakmaya dayanamazsınız.

İnsan diğer hayvanlardan farklı olarak dik yaratılmıştır. Çünkü yüzünü anlaşma aracı olarak kullanmaktadır. Bugün yaşayan hayvanlar arsında dik olan bir memeli yoktur.

“Vucuheküm” hazfedilmiştir, çünkü yüzler bir tarafa çevrilmeyecektir. İsteyen istediği tarafa dönecektir. “TEVLİYE” arkasından gitmek demektir. Yani, yüzünüzü onun yüzüne doğru yöneltirseniz demektir. Burada eğer Allah’ı insanlık olarak alırsanız bu da doğrudur. İnsanlığın merkezi yoktur. Yeryüzüne dağılan insanlara doğru dönmüş oluruz. Çünkü insanlar her tarafta yayılmış bulunmaktadırlar. Şimdi yoğunlukları farklı ise de, ileride yeryüzünün hemen her tarafı eşit yoğunlukta olacaktır. Doğu ile batı arasında fark kalmayacaktır. Çünkü denizler de karalar kadar meskun olacaktır. Kutuplar seyrek olabilecektir.

فَثَمَّ وَجْهُ اللَّهِ (FaÇamMa VaCHu elLAHı)  “O Allah’ın vechi oradadır.”

Yeryüzünde yaşayan insanlara desek ki, yüzümüzü merkeze doğru çevirelim. Bu mümkün değildir. Çünkü yeryüzünün merkezi yoktur. Nasrettin Hoca’ya ‘dünyanın merkezi neresidir’ diye sormuşlar, o da cevap vermiş; Eşeğimin sağ ayağının bastığı yerdir! Doğrudur, çünkü bir kürede her yer merkezdir.

Yerinden yönetim sisteminde de her yer merkezdir. Topluluk içinde yer almak için bir yere yönelmek yeterlidir. Ama her yön oraya gider. Kuralla hareket edeceksiniz. Ama kuralınızı kendiniz seçebilirsinizin mânâsı budur. Bir dine yani düzene mensup olacaksınız ama, düzeninizi kendiniz seçeceksiniz. Her yerde Allah vardır. O’na dönmeniz gerekir denmemiş; her yön O’nundur, hangi yöne denerseniz O’nu bulursunuz denmiştir.

Allah orada vardır demiyor. Allah’ın vechi orada vardır deniyor.

Allah’ın vechi, O’nun insanlara verdiği mesajlardır. Bu mesajları şöyle tasnif ederiz.

Sünnetullah: O’nun doğal ve sosyal kanunları bize verdiği mesajlardır. Atomun yapısından, DNA’lardan, beynin çalışmasından ve ruhsal algılarımıza kadar hepsi sünnetullahtır.

Hilkatullah: Allah’ın kendi sünnetleri içinde halk ettikleri vardır. Nasıl otomobil fizik kanunları ile vardır ama o kanunlar otomobil yapmaz, o otomobil o kanunların birleştirilmesi ile olur. O şekliyle Allah’ın mahlukatı da O’nun mesajlarını bize iletmektedir.

Seziler: Aklımıza hiç beklenmedik fikirler veya haberler gelmektedir. Bunları bize ilham eden O’dur. Bu da O’nun vechidir.

Dualar: Biz bir şeyi yapmak ister ve büyük bir arzu duyarız. Bir de bakarız ki, beklenmedik yerden bize yardım gelir ve biz o işi yaparız.

Azaplar: Bu da bir başka vechidir. Bir kötülük yaparız, sonra beklenmedik yerden çarpılırız.

Allah’tan gelen kitaplar... Kur’an…

İşte bunların hepsi vechullahtır.

Allah ile diyalog kurar da O’nunla yüzleşirsek, O bizimle yüzleşir.

إِنَّ اللَّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ(115)  (EinNa elLAHa VaSıGun GaLIyMun)  “Allah vâsiun aliymundur.”

Maşrık ve magrib, doğu ve batı da Allah’ındır. “Ne tarafa döndürürseniz orada Allah’ın yüzünü bulursunuz” ifadesinden sonra, Allah’ın vâsi’ olduğunu ve âlim olduğunu ifade etmiştir.

ALLAH VÂSİ’DİR”, zengindir. Ekonomik ve sosyal bakımından bir sıkıntısı yoktur demektir. Bütün insanların değişik yolları ona ulaşır demektir.

ALLAH ALÎMDİR”, bilendir demek, kimlerin neye yöneldiğini biliyor demektir.

Gerek mescitler gerekse yönelme hususunu ifade eden bu âyetler çoklu sistemi getirmektedir.

Evet, Yahudiler de bir şey üzerindedirler, Hıristiyanlar da bir şey üzerindedirler.

Değişik yollar sonunda hedefine ulaşır.

İki türlü çoğulculuk vardır.

Dikey çokluluk taşra-merkez ilişkisidir. Ocaklar, bucaklar, iller ve insanlık dikey çoğulculuktur. Taşraların kendi içlerinde bağımsız olması çoklu bir düzen getirmektedir. Bir ülkede 10 000 kadar bucak vardır. Yeryüzünde ise bir milyona yakın bucak olacaktır. Demek ki, bir milyon çeşit farklı yönetim şekli olacaktır demektir. Hepsi de meşru olacaklardır. Bu çoğulculuk mescitlerle ifade edilmiştir.

İkinci çoğulculuk ise kıble çoğulculuğudur, mezhep çoğulculuğudur. Her dinin kıblesi ayrı olacaktır ama hepsi bir tek Allah’a yönelmiş olacaktır. Çoğulculuk asla bölücülük değildir. Tam tersine çoğulculuk birliktir. Herkesin hürriyetini birlik korumuş olacaktır.

VÂSİ olmak” geniş olmak demektir. Değişik yönetim şekillerini, mezhep ve dinleri kabul eder demektir. “Vâsi” ve “Alim” kelimeleri nekire olarak getirilmiştir. Devlet yönetiminin de vâsi ve alim olması gerektiğini ifade eder. Kamu vâsi olmalı, yani her görüş ve yaşayışı hoşgörü ile karşılamalıdır. Suçlu da olsa cezasını vermeli ama hukukunu korumalıdır. Aynı zamanda alim olmalı, yani genel hizmetlerle herkesin evraklarını, borç ve alacaklarını, demirbaşlarını kaydetmelidir. Kayıtlara giren şeyler aynı zamanda kamunun himayesinde olacaktır.

Kur’an tüm insanlığı bir arada adalet içinde yaşatacak bir düzen getirmiştir. İslâm düzenini, hak düzenini, adil düzeni, şeriat düzenini getirmiştir. Bu düzenin anayasamızda yer alan Batı dilindeki adı demokratik, lâik, liberal ve sosyal hukuk düzenidir.

Kur’an her kavim ve dinden mü’min olan herkesin cennete gideceğini, her din salikinin bir şey üzerinde olduğunu belirledikten sonra, gerek dikey gerekse yatay çoğulculuk sistemini ortaya koymuştur.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-371  ADİL DÜZEN DERSLERİ-201  İstanbul, 26 Ağustos 2006

MABETLER VE YENİBOSNA MEVLANA CAMİİ

İnsanlığı dinsizleştirerek kendisine taptırmayı hedefleyen sömürü sermayesi en azgın yıllarını 20. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. Sosyalizm saldırısı ile yeryüzündeki mabetlere saldırmış ve cemaatsiz bırakmıştır. Mabetleri müzelere çevirmiş, yıkmış, hattâ ahır olarak kullandırmıştır. Ayasofya hâlâ işgal hâlindedir. Ayasofya camidir. Daha önce kilise idi. Onu yapanlar ve tamir edenler, onun içinde ibadet edilsin diye bunları yaptılar. Sokaklarda sürten hippilerin ziyareti için yapmadılar. Ama mabet düşmanlığı bugün onu o halde tutuyor.

1950’den sonra dünyada mabetler yapılmaya başlandı. O meşum zihniyet her zaman halkın yeni mabetler yapmasına karşı çıkmış, bu arada yeni camilerin yapılmasını önlemeye çalışmıştır.

İstanbul’un Yenibosna semtinde, dere yolu caddesi üzerinde büyük bir cami vardır: Mevlana Camii.

Bu caminin yapımını merhum cumhurbaşkanı Turgut Özal başlatmıştı. Ölümünden sonra vârisleri ilgilenmemiş, caminin betonarmesi bile bitmeden yarım kalmıştı. Uzun zaman garip garip bekledi.

Sonra ne oldu? Yenibosna halkı harekete geçti, adını değiştirdi, Mevlana Camii yaptı. Yavaş yavaş cami tamamlanmaya başlandı. Şimdi İstanbul’un en büyük ve en şirin camilerinden biri hâline geldi.

Gerek dışardan, gerekse içine girdiğinizde haşmetli ve huzurlu bir manzarası vardır. Estetiği ile de harikulade bir yapıdır. Bunlar dışında son derece üstün akustiği vardır. Yankı yapmıyor. İçeri girdiğinizde, en arka yerinden bile ses seçilebilmektedir. Ayrıca adeta doğal klima hâlindedir. En sıcak mevsimde içeri girerseniz serin, kışın da sıcaktır. Bunun dışında alt tarafında geniş işyerleri vardır. Cami masraflarını kendi kendine finanse edecek durumdadır. Selatin camileri kadar huzurlu ve geniş bir cami olmuştur.

En önemli özelliği, Yenbibosnalılar buraları boş bırakmamaktadır. Günlük namazlarda bile hatırı sayılır topluluk cemaate katılmakta, ama Cuma günü tamamen dolmaktadır. Sevindirici olan taraf, yalnız emekli ve yaşlılar değil, her yaştan insanlar namazlarını kılmaktadırlar. Çocuklardan seksenlik ihtiyarlara kadar, her yaştan insanlar safları doldurmaktadır.

Ne var ki, mabet düşmanı zihniyet buranın halkını ve yöneticilerini de rahat bırakmıyor. Caminin yeri hazineye ait imiş, o sebeple altındaki büyük işyerlerini gelir getiren yerlere veremezmişler! Verirlerse hazine alacakmış! Onlar da hazineye gideceğine sosyal amaçlarla kullanalım diye bekletiyorlar...

Bu durumdan yararlanan istismarcılar da işi uzatıp duruyorlar...

Her şeyden önce, Yenibosna Yenibosna’da oturanlarındır. Gerek kanun, gerekse şeriata göre bir arazide bina yapan olursa, bina daha kıymetli ise arazi onun olur ve sahibi bedelini öder. Kaldı ki, Yenibosna halkı olmazsa o yerin fiyatı tarla fiyatıdır, değeri birkaç bin lirayı geçmez. Kirası da yıllık birkaç liradan fazla olmaz. Bu mantık da yalnızdır. Yer hazinenin ise mabet de hazinenindir. Mabetler gelir kaynağı değil, gider kaynağıdır.

Yani, sömürü sermayesinin zulmü bürokrat zihniyet aracılığıyla devam etmektedir.

Hâlâ mabet düşmanlığı yapılmakta, halkın serbestçe ibadet yapması önlenmektedir.

Mabedin geliri olmamalıdır ki, ora halkı mescitlere bakamasın, harap olup gitsin!

AK Parti dört yıldır iktidarda ama hâlâ bu zulmün aracı olmaya devam etmektedir.

Çare ve çözüm olarak ne yapılmalıdır?

a)     Herhangi bir yer önce yollara ayrılmıştır. Güzergaha engel teşkil ediyorsa, yolu uzatıyorsa, o zaman orada olan ne varsa kaldırılır, istimlak edilir. Yol geçirilir. Cami, okul, kışla, pazaryeri de olsa kaldırılır.

b)     Yoldan sonraki tercih toplantı yerlerinindir. Sırada önceliği kışlalar alır. Savunma her şeyden önce gelir. Sonra mabetler, sonra okullar ve en sonunda mezar yerleri gelir. Özel mülk de olsa, bedeli verilip istimlak edilir ve bunlara tahsis edilir. Kamu mülkü ise bedelsiz bırakılır.

c)     Ondan sonra iskan ve işyerleri alanları ayrılır. İskan yerlerinde meskenler öncelik taşır, işyerlerinde iş yerleri öncelik taşır. İskan yerinde rahatsızlık veren işyeri kaldırılır.

d)     Ondan sonra da sıra açık yerlere gelir. Buralardan yararlanmak herkesin hakkıdır.

Bu genel hukuk kavramlarını geliştirdikten sonra, mabet ve okullar için AK Parti (veya AKP’den sonra o dönemdeki iktidar partisi) hemen bir kanun çıkarmalıdır.

Madde 1- Yol ve sokaklara zarar vermeyen mabet ve okul yerleri başka amaçla kullanılamaz. Kamuya ait ise derneklere karşılıksız terk edilir. Özel mülk ise peşin bedel ödenerek istimlak edilir ve derneğe terk edilir. Bedeli dernekten tahsil edilir.

Madde 2- Mabedin müştemilatı olan yerler dahil, bütün yer ve yapı emlak vergisinden muaftır. Bu mülk teminat olarak gösterilemez. Dernek borcundan dolayı haczedilemez. Başkalarına satılarak temlik edilemez.

Madde 3- Dernek mescit müdavimlerinin temsilcileri tarafından yönetilir.

Madde 4- Mescit dernekleri ile müştemilatın idaresi hususunda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın teklifi ve Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilecek tüzüklerle denetlenir.

AK Parti hemen bununla ilgili kanunu çıkarmalı, devleti mabetlere zulmetmekten kurtarmalıdır.

Bu hükümler yalnız mescitlere değil, kiliselere, havralara ve cem evlerine de teşmil edilmelidir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-371  ADİL DÜZEN DERSLERİ-201  İstanbul, 26 Ağustos 2006

 

FINDIK, FİSKOBİRLİK, SERMAYE VE ÇÖZÜM

İnsanlar meyvecil varlıklardır. Pişirmeden yiyebildikleri yaş meyvenin yanında, kuru meyveler de kış yiyecekleridir. Bu meyvelerin başında cevizden sonra fındık gelmektedir. En çok ve en kaliteli fındık yetiştiren ülke Türkiye’dir. Diyebiliriz ki, bu alanda Türkiye tekeldir. Ne var ki fındığı dünyada pazarlayan Türkiye değil, tekel sermayedir. İsterse senin fındığını almaz, elinde çürütür, insanlığı da bu önemli gıdadan mahrum bırakır.

Bunu yalnız fındıkta değil, tüm ihracat mallarında yapabilmektedir. Hattâ yurt içi piyasalara da bu sermaye hakim olmakta ve istediğinde yurt içinde de ekonomik krizler oluşturmaktadır. Ülkelerin ekonomilerini dış ticarete bağlama çabaları da işte buradan gelmektedir.

Karadeniz’de cereyan eden olay tamamen tertiptir. Önce Fiskobirlik’in borçları saf AK Parti tarafından silinmiştir. Sonra Fiskobirlik fahiş fiyat vermiştir. Tekel sermaye de fiyatı yarıya indirmiştir. Hedef AK Parti’yi kötü duruma düşürmek ve ülkede halk hareketlerini körükleyerek, cumhurbaşkanı seçimlerini ve genel seçimleri yaptırmamaktır. Bu bir komplo teorisi değil, komplonun kendisidir.

Sömürü sermayesine karşı ne tedbir alabilir, insanlığı onun sömürü ve saldırısından nasıl koruyabiliriz?

Bunun için bir milyar dolara ihtiyacımız vardır. Devlet kolaylıkla bunu temin edebileceği gibi, İstanbul Belediyesi de temin eder. Yahut İstanbul’daki oda birlikleri temin edebilir. Hattâ Fiskobirlik bile bunu yapabilir.

Bir milyar dolarla ne yapacağız? Yeryüzünü 1000 bölgeye böleceğiz. Bunun ne anlama geldiğini anlamanız için Türkiye’yi on iki bölgeye böleceğiz demektir: Samsun, İstanbul, Bursa, İzmir, Adana, Diyarbakır, Van, Erzurum Konya, Sivas, Ankara ve Afyon.

Dünya da bu büyüklükte ekonomik merkezlere ayrılacaktır. Her merkeze 1 milyon dolar düşmektedir.

Bir milyar dolar Türk bankalarında bloke edilir. Sonra dünya devletlerine gidilir, mesela Kırgızistan’a gidilir. Orada iki bölge vardır: Bişkek ve Oş. Kırgız hükümetine denir ki; Biz sizinle ortak iki banka kurmak istiyoruz. Biri Bişkek’te olacak, biri de Oş’da. Siz iki milyon dolarlık Som’u bu bankalara koyacaksınız, biz iki milyon dolarlık TL’yi Türkiye’deki bölge bankalarına koyacağız. Bunlar altına kote edilmiş olacaktır.

Türkiye’den bir şey almak isteyen altının değerini Kırgızistan’da Som olarak yatıracak, Türkiye’de TL alacaktır. Kırgızistan’dan bir şey almak isteyen altın değeri ile Türkiye’de TL yatıracak, Kırgızistan’da Som olarak alacaktır. Bu işlemden fark alınmayacak, masraf alınmayacaktır. Böylece dolar devreden çıkarılıp ulusal paralar konvertibl hâle getirilmiş olacaktır. Bu uygulama Kırgızistan ile Türkiye arasında mala-mal takasına götürür. Tekel sermayenin mübadele barajını kaldırır.

Bu yetmez. Türkiye’de on iki yerde Kırgızistan marketi açılacaktır. Kırgız malları getirilip oralarda Türk halkına veya esnafa satılacaktır. Bişkek ve Oş’da da Türk marketleri olacak, Türk malları oralarda satılacaktır. Kırgız esnafı ve halkı doğrudan Türk mallarını Kırgızistan’da alacaktır. Türkiye’den her gün bir-iki veya daha fazla TIR kalkacak ve Türkiye’den Kırgızistan’a orada satılacak malları götürecektir. TIR’lar boş dönmeyecek, oradan da Türkiye’de satılacak malları yükleyip getireceklerdir. Siparişler en geç bir hafta içinde karşılanacaktır. Böylece Türk firmaları dünyanın pazarlarına tekellerin eline geçmeden ulaşmış olacaklardır.

Nakliyede de dayanışmayı gerçekleştireceğiz.

Şöyle ki, bize bir ton fındık teslim eden üreticinin fındığını nakletmek için mesela on kilo fındık verecektir. Bulgaristan’a satsak da o miktar, Brezilya’ya satsak da o miktarı alacağız. Böylece bütün dünyaya yayılması için eşit nakliye yükünü yüklenmiş olacaktır. Bu sistemde üretici ile tüketici arasına tekel sermaye girmez, serbest rekabet içinde sermaye girmiş olur. Bugün fındık ticareti yapan tekel sermayesi yine ticaretine devam edecek, sadece tekel olma konumu elinden alınacaktır. Yani, sermaye devreden çıkartılmayacaktır.

Devlet satıcıya fındık başına belirlediği bir kredi verecek, bu kredi faizsiz olacaktır. Altın değeri üzerinden kredi verecektir. Fındığı sattığı gün kredisini altın değeri üzerinden kapatacaktır. Kredi faizsiz olacaktır. Satılmadıkça da geri istenmeyecektir. Ürün çürürse, o zaman alacağını on seneye yayıp her yıl krediyi alacaktır. Yani, kredi limitini iki misline çıkarıp her yıl yirmide bir azaltacaktır.

Bu tür on yıla yaygın kredi uygulaması sayesinde, fındığın az olduğu yıllar da dengelenmiş olur. Fındığın olmadığı yıl için de üretici fındığı varmış gibi kredi alır, sonra on yıl içinde itfa eder. Devlet on yıl açıktan kredi verir. Bu enflasyona sebep olursa da, on yıl sonra enflasyon sıfırlanır. Çünkü eski kredilerin hepsi geri dönmüş olur.

Bir hususa burada işaret etmek gerekir. Bu tür mala-mal market ağının dünyada kurulmasına tekel sermaye izin vermek istemeyebilir. Dolayısıyla denizdeki gemileri batırmaya kalkabilir. Bunu yapmaya ABD sayesinde gücü yetebilir. Ama karada bunu yapamaz. Biz bu anlaşmaları bu ticaret şeklini kabul eden devletlerle yapmış olacağımız için bu devletler zengin olacaklardır. Bu gelişme ve zenginliği gören diğerler devletler de ister istemez yarın bize katılmış olacaklardır.

Ben bu arada bir hile de öğretmiş olayım. Fiskobirlik böyle bir proje ile çıksın. Bu projeyi sabote etmek için tekel sermaye fındığı sekize alıp ona satmak zorunda kalır. Bir daha da böyle oyunlara girmez.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2643 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2557 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2179 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2600 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2303 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2445 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2408 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2451 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3054 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2683 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2680 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2759 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2965 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3152 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5497 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3878 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3726 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3886 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3845 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4126 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4638 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3026 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3982 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3858 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2867 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2957 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3968 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7743 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5625 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4186 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3586 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3727 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4749 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4469 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4758 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4679 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4834 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4559 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3411 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4489 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3637 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5187 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3864 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5163 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5031 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4949 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3552 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3490 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3702 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5166 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4218 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5440 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4099 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5285 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4438 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4582 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4779 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5324 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4126 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5272 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4537 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3856 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4393 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4601 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4132 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4109 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4095 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4549 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5662 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9840 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4661 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3711 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3859 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3359 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3391 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3757 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5717 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4253 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3454 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler