Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 510
RA’D SÛRESİ TEFSİRİ - 35-36.AYETLER
16.05.2009
2087 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 42 YILDIR ÇALIŞIYOR....2007...2008...2009

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜNYA DÜZENİ 510

“BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

“ADİL DÜNYA DÜZENİ YENİ BİR MEDENİYET PROJESİDİR.”

Haftalık Seminer Dergisi             16 Mayıs 2009                        Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR... ÇOĞALTABİLİR... DAĞITABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 510. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M  TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da C.tesi günü 18.00-21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Gayemiz ve Hedefimiz; Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunması, değerlendirilmesi, anlaşılması ve uygulanmasıdır.    Süleyman KARAGÜLLE, Reşat Nuri EROL

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI;

DÜNYA CENNETİNE YÜZ MÜ’MİN YETER!

KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ; NEDEN?!.

YENİ DÜNYA DÜZENİ VE ERBAKAN

AÇIK MEKTUP - 1

Muhterem Necmettin Erbakan’a;

***

*İŞLETME SEMİNERLERİ; 60. SEMİNER

Her Hafta PERŞEMBE akşamları; Adres: EMİNEVİMKısıklı Cad. No: 36  Altunizade - Üsküdar / İSTANBUL  Tel: (0216) 444 36 46

İŞLETMELERİMİZ VE DEĞERLENDİRME

***

Kabine değişikliği; neden?!. (1)

Kabine değişikliği; neden?!. (2)

Erbakan ve Yeni Dünya Düzeni

Reşat Nuri EROL

***

RA’D SÛRESİ TEFSİRİ - 17

                      

                       بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ أُكُلُهَا دَائِمٌ وَظِلُّهَا  تِلْكَ عُقْبَى الَّذِينَ اتَّقَوا وَعُقْبَى الْكَافِرِينَ النَّارُ(35) وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمْ الْكِتَابَ يَفْرَحُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمِنْ الْأَحْزَابِ مَنْ يُنكِرُ بَعْضَهُ قُلْ إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ وَلَا أُشْرِكَ بِهِ إِلَيْهِ أَدْعُو وَإِلَيْهِ مَآبِ(36)

 

مَثَلُ (MaÇaLu)  “Meseli”

“Müteşabih” demek, bir hususta ikisinin ortak öğeleri vardır demektir. Kar beyazlıkta kağıda benzer. Kar beyazlıkta kağıt gibidir. Kar çamurdan daha yumuşaktır. Bunlar benzetmelerdir.

Mesel” ise bütün parçaları ayrı ayrı farklı yönleri ile ortak olan demektir. Portakalın içi kırmızı, dışı sarıdır. Karpuzun ise dışı yeşil içi kırmızıdır. Portakal karpuza misaldir.

Mesel” bir oluşu veya sistemi karşılaştırmadır. Bize vaat edilen cennetin kendisi bizim bildiğimiz cennetlerden farklıdır. Bununla beraber bu dünyada sanayi döneminde ortaya çıkan sonuçlar cennetlere benzer olacaktır, âhiretteki cennet ise bu dünyanın adn cenneti misali belirmektedir. Yani “Adil Düzen”le gelecek olan adn cenneti, yani sera cenneti misal olarak verilmektedir.

Bu âyetleri gelişen sanayi sayesinde anlar hâle gelmekteyiz. Nasıl oluşacağını öğrenmiş bulunuyoruz ama henüz böyle bir cenneti yaşamış değiliz.

Yüz dairelik bina projemizle biz bu cenneti gerçekleştireceğiz. Bunu gerçekleştirebilmemiz bir belediye başkanlığını elde etmemize bağlıdır.

الْجَنَّةِ  (eLCanNaTi)  “Cennet”

Cennet” burada marifedir. Bu cennet âhiret cennetidir, âhiretteki adn cennetidir. Yani yaz kış meyvesi olan cennettir. Bu dünyadaki adn cenneti ile karşılaştırılmaktadır. Yani vaat edilen cenneti anlatarak, bu dünyada Adil Düzen Çalışanlarının yapacakları cenneti de anlatmaktadır.

Âhiretteki cennetin bu dünya cennetinden farkı ne olacaktır?

a)      Âhiretteki cennetin işçileri insanlar olmayacaktır. İnsanların kendi emekleri ile elde ettikleri cennetin içinde değil, orada çalışan melek cinsi varlıkların işçiliği ile üretilen meyveleri yiyeceğiz. Biz ise çalışmayacak mıyız, boş mu oturacağız? Biz çalışacağız ama karnımızı doyurmak için değil, derecelerimizi yükseltmek için çalışacağız. Bilgimizi genişleteceğimiz projeleri üreteceğiz. Uygulamayı onlar yapacaklardır. Ğılman ve ebkar bu işleri yapacaklardır.

b)      Bu dünya hastalıklı ve ölümlü dünyadır. Orada hasatlık yoktur, ölüm yoktur. Organlar yenilenebilir. İnsanın hafızası ve bedeni varlığını yenileyerek koruyacaktır.

c)      Bu dünyada imkanlar sınırlıdır. Dolayısıyla kıt kanaat bulabiliyoruz. Orada sınır yoktur. Ne kadar arzu edersek o kadarına sahip olacağız.

d)     Burada ne iyilik varsa o orada da vardır. Ama bu dünyada bilemediğimiz ve ulaşamadığımız iyilikler de vardır. İşte bu dünya cenneti de bunun bir meseli olacaktır.

الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ (elLaTIy VuGıDa elMutTaQUvNa)  

“Muttakilere vaat edilen.”

İttika etmek” demek, kulübeye girip yağmurdan ve canavarlardan korunmak demektir. Şeriat düzeni içine girerek sosyal ve doğal âfetlerden korunmak demektir.

Muttakiler” demek, bunu bir teşkilat organizasyonu olarak gerçekleştirenler demektir. Aşiret, kabile, şa’b ve kavm olarak, yahut dayanışma ortaklıkları olarak gerçekleştirenler demektir.

Vaat edilmiş” demek, muttakilere böyle bir cennet vaat edilmiş demektir. İttika edenlere âhirette böyle bir cennet vaat edilmiştir. Ama aynı zamanda muttakilere bu dünyada da böyle bir cennet vaat edilmiştir. Burada “etka” değil de “muttakûn” gelmiştir. Çünkü bu ancak birlikte çalışanlara vaat edilendir.

Burada iyi bir haber var. Siz eğer muttakilerin içinde olursanız, günahkâr olsanız da cennette olacaksınız. Herkes kendi suçundan sorumludur deniyor.

Bunu nasıl açıklayacağız?

Eğer beş vakit namaz kıldığın aşiretin muttaki ise, sen cehennemde yansan da çıkıp onlara katılacaksın demektir. Tek başına muttaki olmak değil, cemaatçe muttaki olunmalıdır.

Bunu nasıl gerçekleştireceğiz?

a)      Önce biz iman edip muttaki olmaya karar vereceğiz. Kendimiz kendi başımıza buna başlayacağız.

b)     İman eden arkadaş arayarak, onunla beraber olmaya karar vereceğiz. Evlerimizi yakınlara getireceğiz, birlikte olacağız. Böylece Kur’an’ı öğrenmeye başlayacağız. İçimizden daha çok bilen, yahut önce başlayan, yahut yaşlı olan başkanlık yapacaktır. Yeni arkadaş katıldıkça, o daha alim ise o başkan olacaktır. Olmadığı zaman olanlar arasından asaleten başkanlık olacaktır. Diğer namaza kadar başkan değişmeyecektir. Her namazda yeni imam seçilebilir.

c)      Bunlar on kişi olunca artık aşiret olmuşlardır. Aralarında daimi imamı seçeceklerdir. Bundan sonra daha âlimi gelse bile onun imamlığı devam eder. İmam değişmez. İmam yoksa diğerleri ona vekaleten imamlık yaparlar. İşte muttakiler bunlardır.

d)     Böylece oluşan aşiretler haftalık ortak toplantı yeri ittihaz edecekler ve her hafta bir araya gelerek merkez aşiretinin imamı onlara cuma namazı kıldıracaktır. Bu aşiretlerin sayısı elliyi geçtiğinde, bir merkez kabile yapacaklardır.

İşte “Adil Düzen Teşkilatlanması” budur.  

Muttakiler önce ocaklar oluşturacaklar, sonra bucaklar, sonra da iller kuracaklardır. Bunlar bitişik olmayabilir. Sonunda “Adil Düzen Partisi”ni kurup, diğer partilerle birleşerek “Adil Düzen”i birlikte getireceklerdir. Sonra da insanlık davet edilecek; D-8’ler, D-60’lar ve D-160’lar ondan sonra oluşturulacaktır.

Bugün Erbakan’ın bunları anlatması o günlere hazırlıktır, müjdeleyicidir.

تَجْرِي (TaCRİy)  “Cereyan eder.”

“Cereyan eder” demek akar demektir.Canlılar doğadaki imkanlardan yararlanarak yaşarlar. Boru ve pompa tekniği bulunmadan önce sıvıların nakli çok zor idi. Su kemerlerinin ne kadar zorluk içinde yapıldığını düşünürsek, basit bir borunun çözdüğü problemlerin ne kadar önemli olduğunu anlarız.

Kur’an’da cennetten bahsettiğinde hep akan nehirlerden bahsetmektedir. Dört tür madde vardır: Katı, sıvı, gaz ve elektrik. Teknoloji oluşmadan önce tek kolay taşınan katı cisimlerdir. Ondan sonra en kolay taşınan elektrik, ondan sonra gaz ve kolay taşınan sıvıdır.

Cennette her şey sıvılardan oluşacaktır. Su boruları ve şebekesi, bal boruları ve şebekesi, süt boruları ve şebekesi, hamr boruları ve şebekesi.

Kur’an bu dört şebekeden bahsetmektedir. Su, süt ve bal ana gıdalardır. Bunlarla beslenmek yeterlidir. Ancak bazı vitaminler suda erimemektedir. Sadece alkolde erimektedir. Bunlar için ayrı bir şebekeye ihtiyaç vardır.

مِنْ تَحْتِهَا  (MıN TaXTıHAv)  “Tahtından”

Tahtından” denmektedir. Yani toprakta gömülü olan borulardan evlere su, süt, bal ve meyve suları akar demektir.

Bugünkü borular tam sağlıklı yapılmamıştır. Ama gelecekte tam sağlam ve sağlıklı yapılacaktır. Topraktan aktığı gibi bozulmadan akacaktır. Borulardan akabilmesi için pompalama sistemlerinin de gelişmiş olması gerekmektedir. Bu teknolojiye yirminci yüzyılda tamamen ulaşılmıştır.

Çözülmeyen bir konu vardır. Su veya diğer sıvılar borulardan etkilenmekte, yapısı bozulmaktadır. Gazlar sıvılaştırılarak akıtılmaktadır. Bal gibi yarı akışkan sıvılar için de uygun teknik geliştirilebilecektir.

الْأَنْهَارُ (elEaNHARu)  “Nehirler.”

Türkçede “nehir” deyince, suyun açıktaki akmasına denmektedir. Oysa Arapçada bal, süt gibi değişik sıvılardan bahsettiğine göre nehir akışkan şeydir. Altında akan sıvılar vardır denmiş olur.

Nehirler” denmektedir. Bir bahçenin içinde ırmaklar var olmaz. Bunun çoğul gelmesi şebeke olmasından yahut değişik sıvıların borularını içermiş olmasından ileri gelmektedir. Elektrik akımı da bir nehirdir. Hatta ışık bile bir nehirdir. Onun için nehirler anlamında “enhar” denmektedir.

C+O2=CO2+Canlının yaptığı iş.

Bir odada oturduğumuzda orası kirlenir, yani nefesimiz orasını kirletir. İşte bu ciğerlerimizden gelen dumandır. Yani ateşi yaktığımızda çıkan dumana benzer duman çıkmaktadır. Sonra bitkiler yapraklarda onu güneş ışığını kullanarak tekrar O2’ye çevirmektedir.

CO2+Güneş Işığı=C+O2

Yeryüzünde böyle bütün canlılar ve insan güneş ışığı ile yaşamaktadır. Güneşte ve bütün yıldızlarda da H2+H2=Helyum+Cinlerin ve güneşteki bitki ve hayvanların yaptığı işler. Bunun  böyle olduğunu güneşten gelen ışığın tahlilinden bilmekteyiz. C12 Carbon14’e ve O18  O20’ye, N14 N16’ye dönüşerek helyum oluşmaktadır.

Öldükten sonra da benzer hayat devam edecektir. Cehennemdekiler cinler gibi yaşayacaklar. Cennettekiler ise bizim bu dünya hayatımız gibi yaşayacaklar. Âhiretteki cennet bu dünyadaki cennete benzemektedir. Aradaki fark, bu dünyadaki cennet ölümlüdür, orası ise ölümsüzdür.

Sera apartmanlarında âhiret misali cennet oluşmaktadır. İnsanlık evrimler geçirerek bugünkü duruma gelmiştir. İnsanlığın en çetin günleri insanın ilk yaratıldığı zaman diliminde geçmiştir. Maymun gibi ağaçlarda daldan dala atlamaktadır. Aslan kaplan gibi çeneleri ile hayvanları yakalayıp yemektedir. Çıplaktır, kendisini soğuktan ve sıcaktan koruyamamaktadır. Ancak hazır meyve yiyebilmektedir. Onu da ancak dallarında veya ağacın dibinde yapmaktadır. Çünkü taşıyacak hiçbir aracı yoktur.

Ağacın yaprakları ile örtünmektedir. Ama Allah ona zeka vermiştir. İlk yaptığı iş yiyecekleri bozulmaktan koruma çarelerini aramasıdır.   

أُكُلُهَا دَائِمٌ (EuKuLuHAv DAvEıMün)  “Ekl edilmeleri daimdir.”

İnsanlar yiyeceklerin bozulmaması için daha başlangıçta çareler aramışlardır. Başta kurutmayı denemişlerdir. Soğuk yerlere gömmüşlerdir. Kar olan yerlerde kar içine koymuşlardır. Yoğurt gibi mayalamalarla bozulmaz yapmak istemişlerdir. Kavurma gibi pişirerek bozulmasını önlemişlerdir.

Burada işaret edilen budur. Yani adn cennetinde yaz kış meyve veren cennet, burada ise yaz kış besini olan cennet kastedilmiştir. Bunun için “meyvesi daim” denmemiş de “ekl edilmesi daim” denmiştir.

Buradaki “Ha” zamiri cennete gidebildiği gibi enhara/nehirlere da gidebilir. Yani her zaman akan suyu kesilmeyen çeşmeler demektir.

Millî Görüş belediyeciliğinden önceki İstanbul’u hatırlayanlar vardır. Haftada bir gün su gelirdi. Şimdi ise her gün ve her saat akıyor. İşte bu su şebekesinin suyu daimdir, kesilmez.

Bozulmayan sulardan oluşmuş sular vardır. Bugün su şebekeleri oluşmuştur. Borularda durursa bozulmaktadır. Gittikçe suya etki etmeyen yani bozmayan borular yapılacaktır. Böylece cennetteki ekl edilmesi daim sulara kavuşacağız.

İşte muttakilere vaat edilen cennet buna benzer cennettir.

Bugün bu sulardan herkes içememektedir, parası olan içmektedir.

Halbuki “Adil Düzen”de yarım cennet misali suların yarısı bedava olacaktır. Yarısı ise iki misli maliyetle satılacaktır. Böylece varlıklılar fazla su kullanarak parasını ödeyecek, dar gelirliler ise yetecek kadar suları parasız kullanabileceklerdir. Âhirette ise hepsi parasız olacaktır.

Kur’an’da bunun dışında süt ırmaklarından bahsedilmektedir. Kullanılan ilaç ve gübre nedeniyle bozulmamış ve hormonlanmamış yemlerle beslenen süt hayvanları olacak, sağılan süt bir havuzda depolara doldurulacaktır. 70 derecedeki süt borulardan evlerimize gelecek ve biz her sabah ve akşam sıcak süt içme imkanını bulacağız. Bugün böyle sıcak boruları tutmak son derece kolaydır. Nitekim kalorifer boruları bulunmaktadır.

Süt, insanı besleyen tam gıdadır. Batı’daki sanayileşmiş ülkelerde süt sanayii önemsenmemektedir. Faizsiz halk ekonomisinde ise süt birinci derecede gıda olacaktır. Süt hayvanları iyi yemlendikleri takdirde süt tam gıda olmaktadır.

Kur’an baştan ırmaklardan bahsetmektedir. Bal her çiçekten toplandığı için bütün vitaminler vardır. Burada yapılacak iş, bütün balları karıştırıp o çevrenin tek tip balı hâline getirmektir. Balın vasıflarının bozulmaması için sıcaklık 25 derece ile 35 derece arasında olmalıdır. Yani bu derecelik borularla evimize bal gelecek, her türlü vitamini olan bal gelecektir.

Kur’an’da bu ırmaklardan bahsedilmektedir.

Kur’an’da ayrıca cennetteki hamrdan nehirlerden bahsedilmektedir.

Hamr nedir?

Önceleri Araplarda üzümden yapılmış alkollü içkiye hamr deniyor. Geniş mânâsında mayaya hamr denir. Nitekim biz ekmek hamuru diyoruz. Yani mayalanmış ekmek demektir. İplikten örülmüş kadınların baş örtülerine de hımar denmektedir.

Bunun nerden geldiği hususu araştırılmalıdır.

Şarabın sarhoş iken baş döndürmesinden ileri geldiği iddia edilmektedir. Bize sorarsanız, evde yoğurt yaparken yani sütü mayalarken, sıcak tutmak için bez kullanılmaktadır. Bunlara hımar denmektedir. Zaten mayalamak da buradan gelmektedir. Yani ısınmış süte sıcak çul veya bez örtmek, yani hımarı örtmek demektir. Sonra şarap da mayalaştığı için şarabın adı hamr olmuştur.

Bu şekilde düşündüğümüz zaman mayalanmış bütün sıvıların adı hamr olmaktadır.

Bununla beraber bazı vitaminler yalnız alkolde erimektedir. Bu sebeple az alkollü içkiler de haram değildir. Bira ve kımız bunlardandır.

O halde bu tür bir  şebeke de sözkonusu olacaktır. Bunun önemi, bu tür içkilerin uzun zaman dayanmaları ve bozulmamalarıdır. Bugün bizim için uygulanması mümkün olmayan  bir çeşit sarhoş etmeyen içkinin bulunacağını söyleyebiliriz. Hattâ bugün bulunmuştur bile. Koka kola gibi içkiler yaygındır, her sofrada bulunmaktadır. Gelecekte daha ileri gidilerek bir tür meyve suyu bulunacak ve o da borularla evlere dağıtılmış olacaktır.

Hâsılı, dünyada teknik geliştikçe cennet misali oluşlar olmaktadır. Allah da onlarla bize âhiretteki cenneti anlatmaktadır. Adn cennetiyle, yaşadığımız çevrede her mevsimde meyve verecek şekilde ifade edilmiştir. Burada da yaz kış borulardan akan yiyecekleri yani  ükülü daim olanları anlatmaktadır.

وَظِلُّهَا (Va JılLüHAv)  “Ve zıllı da daimdir.”

ZıLL” kelimesi gölge demektir. Ancak Arapçada gölge sıcaktan korunmuş aydınlıktır. İyi mekan, ferah mekan anlamındadır. Karanlık değil aydınlık anlamındadır.

Güneş ışığını direkt aldıkları zaman yapraklar gereksiz su kaybederler. Bu sebepledir ki soğuk yerlerde bitkiler yapraklarını dökerler, yaz mevsimini beklerler. Sıcak yerlerde de otlar kurur, kökte dinlenirler, sonbaharda yeniden çimlenirler. Böylece su kaybetmeleri önlenmiş olur. Bizim ülkelerimizde ise güneş azdır. Gölgelik kuzey adını alır ve istenmez. Bu anlamda Türkçedeki “gölge” ile Arapçadaki “zıl” zıt kelimelerdir. Dolayısıyla anlamakta zorlanıyoruz. Oysa Arapçada gölge uygun ışık demektir.

Zıllı da daimdir” demek, ne kışın soğuyup yaprak dökmesine gerek bırakılır, ne de yazın fazla sıcaklıktan susuzluktan kurumak zorunda kalır.

Zıll”ın mânâsı klimalı demektir. Yani yaz kış, gece gündüz her tarafı aynı sıcaklıkta kalır. Sadece sıcaklığı değil, havası da aynı derecede temizdir. Seranın içindeki bitkiler havayı temizlemektedir. Ayrıca havayı temizleyen klima merkezleri vardır.

Bugün gaz bombasına karşı maske kullanılmaktadır. Halbuki sera apartmanlarında maske havalandırma merkezlerinde olacaktır. Yani apartman zıl içinde olacaktır.

Eğer zıldaki “Ha” zamiri nehirlere gidiyorsa, zıl elektrik ışığıdır. Çünkü tellerden geçerek gelir ve ortalığı aydınlatır. O halde sular hep akacaktır anlamında olduğu gibi, elektrik de hep var olacak, çevreyi aydınlatacak, makineleri çevirecektir demektir.

Bu sebepledir ki biz sera apartmanlarında elektrik kesildiği zaman yedek jeneratör koyuyoruz. Hemen faaliyete geçiyor. Yakıt da sıvı olacaktır. Bugün kömür ve odundan sıvı yakıt zor edinilmektedir. Ama gelecekte kolay elde etme tekniği bulunacaktır. Dolayısıyla akaryakıt depolanacak, borulara bağlanacaktır.

Kur’an bize geleceğimizin nasıl olacağını hedeflemektedir. Böylece “Adil Düzen”in hedefleri belirlenmiş olmaktadır.  

تِلْكَ عُقْبَى الَّذِينَ اتَّقَوا (TiLKa GuQBa elLaÜIyNa itTaQaV)  

“Bunlar  ittika edenlerin ukbasıdır.”

TiLKe” cennete işaret etmektedir. Bu cennet âhiretteki cennet, ittika edenlerin ukbasıdır. Sonunda insanlar bu cennetlere ulaşacaklardır. Yalnız âhirette değil, bu dünyada da muttaki olanların cenneti budur.

Burada “ellezîne ıttakav” diyerek ittika edenleri marife yapmıştır. “el-muttakın”den daha belirgindir. Hem ittika ve hem de ittika edenler belirgindir.

O halde burada bahsedilen muttakiler Adil Düzen Çalışanları ve Adil Düzene uyanlardır. Bundan önceki ellezinelerle anlatılanlardır.

Unutmadan hatırlayalım.

a)      Kur’an üzerinde çalışarak Allah’la ahitleşenler.

b)      Bu çalışmaları uygulayarak halkı “Adil Düzen”e davet edenler.

c)      Adil Düzen ortaklıklarına katılarak sabırla “Adil Düzen”in gelmesini sağlayanlar.

d)     Adil Düzen içinde kalanlar. Şeriatın kurallarına uyanlar. Hakem kararlarına itiraz etmeyenler.

Buradaki “ittika” kelimesi bunları içermektedir. Sonunda bunlar dünya cennetine ulaşacaklardır. Akıbetleri bu olacaktır. Öldükten sonra da bu cennetin meseli bir cennete varacaklardır.  

وَعُقْبَى الْكَافِرِينَ النَّارُ(35)  (Va UQBay eLKAvFıRIyNa elNAvRu)  

“Kâfirlerin ukbası ise nârdır.”

Kâfirler kimlerdir?

Bu kadar açık ve sarih bir şekilde “Adil Düzen” anlatılmakta, bu işlerin nasıl olduğu izah edilmektedir. Onlar ise kendileri bu düzene gelmedikleri gibi, diğer insanların da “Adil Düzen”i benimsemelerini önlemeye çalışmaktadırlar.

Oysa bizim teklifimiz çok basit ve sade idi. Yirmi dönüm arazi üzerinde Akevler’i kurduk. Biz bizim hayatımızı yaşayacağız, siz de sizin hayatınızı yaşayın dedik. Siz de sizin sitenizi kurun dedik. Bize yapmadıklarını bırakmadılar. Yeşilyurt ayrı belediye idi. Bize ruhsat verdi diye belediyeyi lağvettiler. Çalıştırmakta olduğumuz tam teşekküllü büyük matbaanın ruhsatını vermediler. Yeşilyurt Belediyesi’nin tasdik ettiği ve bakanlığın da onayladığı imardan geçen kanal üzerinden yüze yakın daire pis suyunu akıtıyordu. Biz de matbaa kurduk ve ruhsat için baş vurduk. Tuvaleti vardı. Bütün kanala su veriyordu  Doksan hanenin pis su akıttığı yerden akıyordu. Bu kanal başkasının tarlasından geçiyor diye iddia ettiler. Oysa geçmiyordu. İmarı olan yolun altından büyük çaplı künklerden geçiyordu. Kaldı ki iddia ettikleri yer de yine Akevler’in yeri idi. Göz göre göre yalan söylüyorlardı. Biz de savunmayı bilemedik. Tesbit davası ile bu işi hallettik. 12 Eylül sonrasında, matbaamızı mühürleyip kapattılar. Matbaa işletmecisi ve MSP İzmir Merkez İlçe Başkanı olan Reşat Nuri Erol, yurt dışına, Arabistan’a gitmek durumunda kaldı.

Bu zulmü ne diye yaptılar?

Biz kendi sitemizde “Adil Düzen”i uygulayacağız diye bunu bize yaptılar.

Şimdi biz anayasa ekseriyetiyle iktidardayız. Buna rağmen onların zulmü devam etmektedir. Kırk milyon dolarlık Yaylabelen arazimiz hâlâ gasp edilmiş durumdadır.

İşte bunlar kâfirlerdir. Bunların sonu ateştir. Bu dünyada terördür, anarşidir. Âhirette de cehennemdir. Henüz biz bu dünyanın cennetine varamadık. Onlar da ateşine tutulmadılar. Ama zulümleri devam ediyor. Bu zulüm bir gün son bulacaktır.

Akevler’in davalarını kayda almalısınız. Kâfirlerin Akevler’e ne gibi zulümler yaptıklarını gelecek nesillere anlatmalısınız.

“Ukbe ellezîne ettekav” demektedir. “ellzîne keferû” demeyip “el-kâfirine” demektedir. Çünkü ittika edenlerin ittikaları bellidir. “Adil Düzen”i kabul etmişlerdir. “Adil Düzen” için cihat etmişlerdir. Oysa kâfirler bellidir ama küfürleri belirsizdir. Her biri ayrı telden çalmaktadır. Burada ismi faille ellezî arasındaki fark açıkça görülmektedir.

***

وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمْ الْكِتَابَ (Va elLaÜIyNa EaTaYNAvHuMu elKiTAvBa)

“Ve Kitabı verdiklerimiz.”

Burada atfedilen kimseler ittika eden kimselerdir. İttika eden kimseler, “Adil Düzen”e karşı gelmeyip kabul eden kimselerdir. “Adil Düzen”de  yerinden yönetim vardır. Aşiretler, kabileler, hattâ kavimler yani devletler kendi düzenlerini kendileri kurar ve yönetirler. Merkezi yönetim yoktur.  Bizim istediğimiz herkesin bizim anladığımız “Adil Düzen”i kabul etmeleri değildir. Herkes kendi anladıkları ile kendi bucak yönetimlerini yapar.

Kitap Ehli iki çeşittir. Biri, kendileri kitap ehlidir. Kanunları vardır. Sözleşmeleri vardır. Bunlar bu kanunları kendi istek ve ilimleri ile yapmışlardır. Biz onlarla barış içinde yaşarız. Onların kendi istekleri ile yaptıkları kanunlara uymaları şartı ile onlara karışmayız.

Bir de kendilerine kitap verilenlerdir. Bunlar büyük dinler ve mezhep sahibi olanlardır. Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar, Hindular ve Budistler. Bunlar kendilerine kitap verilenlerdir. Kur’an burada onları anlatmaktadır.

Kendilerine kitap verilenler de mezheplere ayrılmıştır. Değişik tarikat ve mezhepler hâlinde cemaat olmuşlardır.

Biz Adil Düzen Çalışanları ne yapmalıyız? Türkiye’de Ermeniler var, Rumlar var, Yahudiler var, Şiiler var, Sünniler var, Aleviler var, tarikat ehli var. Biz Adil Düzen çalışanları bunlarla nasıl ilişkiler kuracağız?

İşte bu âyet bunu belirtmektedir.

يَفْرَحُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ (YaFRaXUvNa BiMAv EuNZiLa EiLaYKa) 

“Sana inzâl olunan ile ferahlanırlar.”

1897’de İsviçre’nin Basel kentinde Yahudi Konferansı için toplananlar, dinlerin ortadan kalkacağını, yerine rejimlerin ikame edileceğini sanmış ve siyasetlerini ona göre yürütmüşlerdi. 1960’lara geldiklerinde bunun mümkün olmadığını, dinlerin tekrar hortladığını gördüler. Sadece ibadet olarak kalmak şartı ile buna izin vermeye  karar verdiler.

Türkiye^de Süleyman Demirel ve Turgut Özal’ı desteklediler. Bunlar sayesinde Gülencileri, Süleymancıları ve diğer tarikatları yanlarına aldılar.

İzmir’deki Akevler ise, İslâmiyet lâiktir ama bir bütün olarak lâiktir. Kendisinde lâiklik vardır. Yoksa Kur’an tüm müesseselere hakimdir. Dindir, ilimdir, ekonomidir, siyasettir. Akevler Ekolü lâikliği, demokrasiyi, sosyalliği ve liberalliği kabul ediyor ama Kur’an’ın anladığı mânâda bunları kabul ediyordu. Bu anlayışın müsbet ilimlere uygun olduğunu iddia ediyordu. Çünkü insana akıl veren de Allah’tır, kitapları gönderen de Allah’tır. Bunlarda ayrılık olmazdı. Ne var ki tek başına Kur’an ve diğer kitaplar anlaşılamazdı. Müsbet ilme ihtiyaç vardı. Tek başına ilim de hidayete götüremezdi. Çünkü ilim ne yapılacağına karar vermezdi. Ne yapılacağına karar verecek olan dindir.

Din ne yapılacağına karar verir.

Ekonomi kimin yapacağına karar verir.

Yönetim/siyaset de kimin olacağına karar verir.

Hepsi hakemlerden oluşan yargının emrindedirler. Yerinden yönetim vardır. Herkes istediği düzeni kendisi kurar. Bu Kur’an düzenidir, Allah’ın düzenidir diyoruz.

Kendilerine kitap verilenler, tarikatlar, dinler, mezhepler ferahlandılar. “Adil Düzen” ortaya çıkınca hepsinin memnun olması gerekirdi. Nitekim oldular. Dolayısıyla “Adil Düzen” anlayışına katılmasalar da ferahlandılar. “Adil Düzen”den herkes ferahlanmalıdır.

Cumhuriyet güya lâikliği getirmiştir. Batı’nın kandırmaca lâikliğini getirmiştir. Sonra ne yapmıştır? Tüm gayri Müslimleri İstanbul’da toplamıştır. Aleviliği tanımamıştır. Yani hem müslim olmayanları, hem de Sünni olmayanları Türkiye’de devre dışı bırakma siyasetini gütmüştür. Hattâ sadece Hanefi mezhebini meşru tanıdılar. Diğerlerinin tedrisine imkan vermediler. Bunu yapanlar askerlerle Siyonistlerdir. Askerler Türkiye’de dinî birlik sağlamak amacıyla bunu yapıyorlardı. Siyonistler ise ileride ülkeyi kolay işgal etmeleri için dini baskı uygulatıyorlardı. Demokrat Parti ortaya çıkınca din olarak İslâmiyet’in kalmasını ama bunun yine Hanefi mezhebi olmasını istemişlerdir.

Oysa “Adil Düzen” Medine Sözleşmesi’nden beri uygulanan düzenin gelmesini istiyordu; gerçek lâik düzenin gelmesini istiyordu. İsteyen çarşaflı gezsin, isteyen başı açık. İsteyen cübbe giysin, isteye ceket. İsteyen Arapça okusun, isteyen Rusça veya İngilizce. İsteyen hacca gitsin; yaya yahut uçakla gitsin. İsteyen hu çeksin, isteyen şarkı söylesin. Yönetim/siyaset buna karışmasın. Yönetim sadece güvenliği sağlasın, yargı kararlarını uygulasın diyordu. 1400 yıldır insanlığa bunu öğretiyordu.

Batılılar zaten laikliği böyle anlayıp aldılar. Laiklik, “lâikrahe”nin Batılılarca söylenişidir. Lâiklik kelimesi Yunaca imiş. Bugünkü Rumcada böyle bir kelime yoktur; eskiden olduğu da bilinmemektedir.

Yunan uygarlığını önce Romalılar reddettiler. Sonra Hıristiyanlık gelince putperestlik dolayısıyla reddedildi. Öyle ki, Yunan klasikleri unutulup gitti. İskenderiye Kütüphanesi’ni onlar yaktılar, sonra Müslümanlara fatura ettiler. Bizans Kilisesi’ne uymayan Doğu kiliseleri Yunan uygarlığını dindarlaştırarak Nasturi ve Süryani dillerine çevirdiler. Bu dillere tercümeler yapıldı. Bu dillerden sonra Abbasiler zamanında Arapçaya tercüme edildi. Çünkü Arapça ile bu diller çok yakın dillerdi. Sonra Arapçadan Latinceye çevrildi. Yani Batı Yunanı Arapçadan öğrendi. Yani üç dört tercümeden sonra Yunan bilinmektedir. Sonra Müslümanlar da Batılılar da Yunancadan tercümeler yapmaya başladılar. Ama çok az asıl kaynak bulabildiler. Lâik kelimesinin, resmi görevi olmayan sivil anlamında oduğu söylenmektedir. Batılılar bu kelimeyi Yunan’dan değil Kur’an’dan aldılar.

İşte yeniden İslâmiyet’in getirdiği barış düzeni yani lâik düzenden dolayı tüm insanlık “Adil Düzen”den hoşlanmıştır. Erbakan’ın faaliyetleri ile “Adil Düzen” tüm insanlığa ulaşmıştır. Herkes “Adil Düzen”i beklemektedir. Solcular ve dindarlar “Adil Düzen”in hasretini çekiyorlar. Biz Adil Düzen Çalışanları olarak henüz “Adil Düzen”i ortaya koyamadığımız için dünyaya gelmiyor. Biz çalışmalarımızı tamamladığımızda dünyanın bunu kabul etmesi için hiçbir sorun olmayacaktır. Hassaten büyük dinler büyük sevinç içindedirler. İleride daha çok sevineceklerdir. Dinsiz Batı herkesi mahvetmiştir. Zaten Allah dinsizlere bunun için imkan sağladı. Dindarlara hatadasınız, düzelin denmiştir. Nitekim düzelmektedirler.

“Adil Düzen” yalnız ezilmiş Türkiye dindarlarına değil, çıkmaza girmiş solculara, diğer büyük din mensuplarına ferahlık getirmiştir, onları sevindirmiştir. Çünkü çıkış yolu bulunmuştur.  

وَمِنْ الْأَحْزَابِ  (Va MiNa eLEaXZABı)  “Ve ahzabdan”

İnsanlar gruplanmaktadırlar. Gruplar dayanışma içinde olurlarsa, Kur’an’da bunlara “evliya” denmektedir. Fıkıhta “âkile” olarak geçer. Biz “dayanışma ortaklığı” diyoruz.

Guruplar dayanışma değil de ayrılık içinde olmuşsa, bunlara “hizip” denir.

Bugün biz bunlara “parti” demekteyiz.

Hizipleşme bugün tamamıyla mevcuttur.

Aynı dinden oldukları halde farklı mezhepler hiziptir. Siyasi partiler birer hiziptir. Odalar ve sendikalar birer hiziptir. Üniversiteler birer hiziptir.

Biz Adil Düzen Çalışanları bu hizipleri tanıyoruz, her birinin meşruiyetini kabul ediyoruz. İktidar olduğumuzda bunlar tüm faaliyetlerini rahatça yürüteceklerdir.

Devletin işi güvenliği sağlamadır, herkese kendi istediği hayatı yaşatmadır. Devletin işi dine davet değildir. Dinler zor kullanmadan, baskı yapmadan, üstünlük taslamadan insanları dine davet ederler. Herkes elbette kendi dinini, kendi mezhebini, kendi tarikatını üstün görecektir. Davet zaten bunun üzerinde olacaktır. Cennete bununla gidileceğine inanacaktır. Ama bu dünya hayatında diğerlerinden üstün oldukları iddiasına varmamalıdırlar.

Şimdi “Adil Düzen”den herkes ferahlamaktadır; ferahlanacaktır da. Ama hizipçilik buna karşı cephe almaya sebep olmamalıdır.

مَنْ يُنكِرُ بَعْضَهُ (Man YuNKiRu BaGWaHUv)  

“Onun bazısını inkâr etmektedir.”

Buradaki zamir sana nâzil olana gitmektedir. “Adil Düzen”e gitmektedir. Genel olarak “Adil Düzen”e karşı çıkamamaktadırlar, cevap verememektedirler, inkâr edememektedirler.

İnkâr” demek, bizim anladığımız mânâda reddetmek demek değildir. O küfürdür. Küfür, gerçekleri bile bile kabul etmemek, aksini savunmaktır. İnkâr ise bilmezlikten gelmek, tanımamak demektir.

Şimdi sömürü sermayesinin emrinde olanlar Akevler’i ve “Adil Düzen”i yok farz etmektedirler. Gazetelerde yer almıyor, televizyonlar bahsetmiyor, toplantılara davet edilmiyor, konferanslar verilmiyor.

ESAM (Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi) Genel Sekreteri Prof. Dr. Arif Ersoy, ESAM’da Süleyman Karagülle’ye konuşmalar yaptırıyordu. İlk dönemlerde Erbakan’ın dışındakilerden çoğu bu konferanslara dinleyici olarak katıldı. Sonra nerden emir aldılarsa, bir daha katılmadılar. Temel Karamollaoğlu katılırdı ama telefon ede ede sonunda konuşmaların yarısında onu da alıp götürürlerdi, uzaklaştırırlardı.

Arif Ersoy bizi davet ettiği konferansları önce ayda bir defaya; sonra senede ikiye; daha sonra senede bire indirdi. Şimdi artık hiç konuşmuyorum! Onlar bana kötülük yaptıklarını sanıyorlar. Oysa benim orada konuşmamda ne gibi bir yararım olacaktır. Risale-i Nur şakirtleri toplantılara davet eder, ben de katılırdım. Şimdi ise tanımıyorlar bile!

Demek ki mü’minlerin bir kısmı “Adil Düzen” çalışmalarından ferahlanmaktadırlar. Bir kısmı ise böyle bir çalışmadan habersiz imişler gibi davranmaktadırlar. Bunun sebebi de hizipçiliktir, particiliktir. Kur’an bize işte bunu haber vermektedir. Seslerini çıkarmazlar. Başarırsanız sizin yanınızda olurlar. Başarısızlık söz konusu olunca hemen senden kaçarlar.

Erbakan’ın yaptığı en büyük hata bence bu olmuştur. Sıkıntıda olduğu zaman Allah için onu destekleyenleri, genişliğe geçince unutur. Onunla çalışmayanları ve kendisine oy vermeyenleri memnun etmeye çalışır, onları onore eder.

Süleyman Akdemir, eğer Millî Görüşçü olmasaydı, şimdi Türkiye’nin en büyük anayasa profesörü olmuştu. Bugün de gerek mevcut anayasaları, gerekse “Adil Düzen Anayasası”nı en çok bilen kişiler arasındadır. İktidar olununca unutulmuştur.

İşte inkâr budur, tanımamazlıktan ve görmezlikte gelmek. Büyüklerle ve meşhurlarla bir olunduktan sonra, bizim gibi garibanlara ne gerek vardır. Bazısı sana vahyolunanı duymazlıktan gelir, bunu ben anlamadım der. Bunlar “Adil Düzen”in hepsi şimdi uygulanamaz derler. İşlerine gelmeyeni iter ve sırt üstü yatarlar.

“Adil Düzen”e katılmayanlardan istediğimiz nedir?

Daha açık söyleyelim; AK Parti’den istediğimiz nedir?

Kendilerinin “Adil Düzen”i uygulamalarını istemiyoruz. Sadece bizi bir kenardan desteklesinler. Misal olarak, bizim kırk milyon dolar tutan tapulu yerimizi bize versinler. Tapulu yerimizi gasp eden yönetimin zulmünü kaldırın. Biz Akevler olarak sizin iktidar olmanız için çalıştık. Şimdi siz bizi unutuyorsunuz. Biz sadece hakkımızı istiyoruz. Bir de devletin televizyonlarında bize de bir yer verin. Siyonizmin koyduğu yasakları sürdürmeyin.

Ama onlar öyle yapmıyor.

Peki, ya ne yapıyorlar?

Sanki bugünkü iktidarı kendileri elde etmiş gibi bizleri inkâr ediyorlar.

“Adil Düzen” olmasaydı şimdi siz orada olmazdınız. O halde Adil Düzen Çalışanlarını birilerinin yaptığı gibi ezmeyiniz. İzmir’de bizim Karabağlar ilçemizi bize vermediniz; CHP’ye verdiniz! Biz Akevler olarak CHP’den hep destek gördük. Bizi Demokrat Parti (Adalet Partisi) temsilcileri ezdi. Bize en büyük zulmü o partinin İzmir Belediye Başkanı Osman Kibar yaptı. Biz CHP’lilerle koalisyon yaparız ama onlara oy vermeyiz. Siz ise bizim ilçemizi onlara teslim ettiniz. Her halde Halk Partisi’ne haksızlık yapmış olmalıyız ki sizden bu zulmü görüyoruz.

Bizi inkâr edenler sadece AK Partililer değildir.

Mesela, bu yazdığım yazıyı kimse okumayacak. Burada yazacağım ve burada kalacaktır. O halde ne diye yazıyoruz? Yarın Allah’ın huzuruna çıktığımızda cevap verebilmemiz işin yazıyoruz. Bugün olmasa da, ileride bu yazdıklarımızı okuyan olabilir diyoruz ve yazıyoruz.   

قُلْ (QuL)  “Söyle”

Söyleyen Allah, “söyle” diye emrediyor. Biz inzâl ettik dedikten sonra, söyle emri Allah’ın emri olmaktadır. Yani Adil Düzen Çalışanına Allah emretmektedir. Bana emretmektedir. Sizlere de emretmektedir.

Muhatap kimdir?

Kur’an’ı okuyup birlikte çalışanların sorumlusu söyleyecektir.

Ayrı mezhep olarak çalışma başkadır, aynı mezhep içinde çalışma başka olacaktır. Her mezhebin bir sorumlusu olacaktır. Mezhebin görüşleri olacaktır. Arkadaşlarının görüşleri yazıda yer alacak ama asıl hüküm sorumlunun olacaktır. Dayanışma ortaklığı bir kişinin sorumluluğu ve içtihatları ile oluşur. Bir mezhepte olanlar daima aksi içtihatta bulunabilir, başkasının içtihadıyla birleştirebilir. Bunu kendi sözleşmesinde kaydeder. O geçerli olur. Aksi şerh yoksa, sorumlunun içtihadı kabul edilmiş olur.

Bu kural iyi anlaşılmalıdır. Başkanın içtihatları aynı mezhepte olanları bağlamaz ama aksi beyan edilmemişse onun içtihatları geçerli olur.

O halde burada söyleyecek olan her mü’mindir. Kişi, sorumlunun görüşleri kendi görüşlerine uyuyorsa ‘mezhebimiz böyledir’ der. Uymuyorsa, ‘bana göre böyledir’ der, ‘mezhepte böyledir’ der.

إِنَّمَا أُمِرْتُ (EinNaMAv EuMiRTu)  

“Ben sadece bununla emrolundum.”

Vahyolunanın bazısını inkâr etmektedirler.

Biz “Adil Düzen”i ortaya koyuyoruz. Kur’an’ın kelimelerine öyle mânâ veriyoruz ki sonunda bir müessese ortaya çıkıyor. O müessese sonunda bir makina gibi çalışıyor. Her şey kendi sistemi içinde geçerlidir.

İslâmiyet’te kocalara mihir külfeti yüklenmiştir. Sonra da boşamayı kolaylaştırmıştır. Böylece kadın ne kadar çok boşanırsa onun için o iyi olmaktadır. Dolayısıyla boşama kolaylığı kadını mağdur etmek şöyle dursun, zengin etmektedir. Boşanma olmazsa kadının mihri iade etmesi gerekir.

Bunun zorluk yapacağı açıktır. Kur’an bunun yerine mirasta payı düşürmektedir, altıda bir yerine sekizde bir vermektedir. Alırken de dörtte bir almaktadır. Yani mirasta kadın erkeğin yarısını almaktadır. Yoksa kadın veya erkek olduğu için değil. Aksi halde anne ile babanın eşit alması gerekir. Anneden kardeşlerin eşit almaması gerekir. Yani hükümler varsayımlara dayanır. Eğer mihri kabul etmiyorsak, o zaman bizim de mirasta eşitliği kabul etmemiz gerekir.

Burada anlatmak istediğimiz, değişik mezheplerin karması caiz değildir. İçtihat yapmadan o mezhepten, bu mezhepten karma hükümler yapılamaz.

İşte bazısını inkâr edenleri belirtiyor.

إِنَّمَا أُمِرْتُ (İnNaMAv EuMiRTu) 

“Ben sadece emrolundum.”

Ben sadece Allah’a ibadet etmeyi emrolundum. Tavize uyamam. Sizinle uzlaşamam. Ben sizin dediklerinizi yapamam. Ben kendi içtihadımla amel ederim, siz de kendi içtihadınızla amel edin; yapacağınız tavizi benden beklemeyin.

İşte bu çok önemli bir kuraldır.

Bir mü’min kendi hayatında asla taviz vermez. Karşı tarafın davranışlarına da asla müdahale etmez. Sadece davette veya uyarıda bulunur. Nitekim Hazreti Muhammed aleyhisselâm sadece Kur’an okumuş, başka bir şey yapmamıştır. Hattâ şimdi benim yaptığımı da yapmamıştır. Asla özel isimden söz etmemiştir. Ben Tevrat’ın üslubuna uyuyor ve kişileri kendi isimleri ile zikrediyorum. Çünkü insanlar genel ifadeleri bir türlü yorumlayamıyorlar.

أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ (EaN EaGBuDu elLAvHa)  

“Yalnız Allah’a ibadetle emrolundum.”

Biz Kur’an’ı “Adil Düzen” anlayışı içinde yorumluyoruz.

Çünkü her gün bununla ilgili meselelerle karşılaşıyoruz.

Bugün yaptığımız bir çalışmada, patates pazarlaması ile ilgili bir görüşme yapıldı. Konsinye bırakacağız dedik. Bakkallar katiyen kabul etmediler. Çünkü satışı sabit fiyatla yapmıyorum, adamına göre kandırdığım kadar diyor. Arkadaşlar benimle tartıştılar. Şimdilik taviz verelim dediler. Tamam dedim. Hayır, benim kendilerine katılmamı istediler.

İşte bunlara de ki, ben yalnız Allah’a ibadet ederim.

Bizim söylediklerimize Kur’an da böyle diyor, öyleyse böyle yapalım deseler, bu tartışma dinlenecektir. Ama onlar öyle yapmıyor. Kur’an’da böyledir diyoruz. Onlar cari sisteme uyan yok diye kabul etmiyorlar.

İşte, bize emredilen asla taviz vermemektir. Biz kendi içtihadımızla amel edeceğiz. Onlar zaten içtihatsız amel ediyorlar. Kendi akılları ile bize akıl veriyorlar.

‘Sizin söyledikleriniz tam İslâmî değildir, dolayısıyla ortaya çıkmayın’ diyorlar. ‘Neresi İslâmî değildir?’ dediğiniz zaman da; ya göstermiyorlar, ya da budur diyorlar ama ona delil getiremiyorlar. ‘Birisi zarar ederken diğeri kazanıyorsa o faizdir’ diyoruz. ‘Hayır, böyle değildir’ diyorlar. Delil yok! Halbuki biz çok açık hadisi ortaya koyuyoruz: Zarara katılmayan kimsede ribh de yoktur. Tabii bu da yorumlanabilir. Ancak buna delil gösteremiyorlar.

وَلَا أُشْرِكَ بِهِ (Va LAv EuŞRiKu  BiHIy)

“O’na şirk etmemekle emrolundum.”

Sadece O’na ibadet edilecek, yani Kur’an’ın hükümleri uygulanacak. Başka kimseler O’na şerik edilmeyecektir. Yani karma hükümler olmayacaktır. Ya Kur’an’ın hükümleri ya başka bir kitabın hükümleri olacaktır ki asla uzlaşma kabul edilemez.

Çözüm uzlaşmalı hükümler değil, çoklu hükümlerdir. Her bucağın kendi hükümleri olacaktır. Her mezhebin kendi hükümleri olacaktır. Asla karma yapmayacağız. Uzlaşacağız ama ortak işlerde uzlaşacağız. Uzlaşma şeriat anlayışıdır. Ama uzlaştıktan sonra kanunların bazısını uygulamamak asla kabul edilemez.

Demek ki, burada çok açık olarak anlaşılıyor ki, içtihatlarla değil de keyfe göre, gönül hoşluğu ile iş yapma şirktir. Allah’ın ne dediği üzerinde tartışabiliriz. Allah öyle diyor ama şimdi uygulamamız mümkün değildir. Yani şimdilik Allah sürgündedir. Sürgünden dönünce uygularız diyorlar. Oysa Allah şimdi yanımızdadır, yakınımızdadır, bize şah damarımızdan daha yakındır. Taviz vereceksek biz vermeyeceğiz, Allah verecektir. Allah bize ne kadar taviz vermemizi emrediyorsa biz de o kadar taviz veririz.

Birlikte yaşıyoruz. Allah onlara başka şey ilham etmişse, bize de başka şey ilham etmişse ve birlikte yapmamız gerekiyorsa uzlaşacağız. Yoksa Allah’a rağmen Allah bize izin vermiyorsa, uzlaşmayacağız.

إِلَيْهِ أَدْعُو (EiLaYHi EaDGUv)  “O’na dua ederim.”

“Dua etmek” demek, O’na sormak demektir, O’ndan istemek demektir.

Bazen insan içtihat yapamaz, yahut içtihada göre amel edemez.

O zaman insan Allah’a sığınır, O’na dua eder.

Duadan önce şunlar yapılmalıdır.

Namaz kılınmalıdır. Kur’an okunmalıdır.

Sonra: ‘Senden başka ilah yoktur. Seni tesbih ederim. Kusur bendedir. Sen her şeyi iyi yapmaktasın. Ben zalimlerdenim.’ diyecek.

Yani eksikliği çevrede değil, kendisinde arayacaktır.

Bunu yüz defa söyleyecek. Sonra istiğfar edecek.

Yani kusurlarımdan dolayı beni affetmeni istiyorum diyecek.

Bunu da yüz defa söyleyecek.

Sonra: ‘Sübhanellah, Elhamdülillah, Allahu Ekber’ diyecek.

Bunlar insanı dua edecek hâle getirecektir.

Ondan sonra sükut edip dinleyecektir. İçinden kendisine bir ilham gelecektir.

Yani Allah’tan cevabı almış olacaktır.

İçtihadın dışında bu da bir delil teşkil eder.

Delilsiz olduğu için bundan başkaları yararlanamazlar.

وَإِلَيْهِ مَآبِ(36) (Va EiLayHi MaEAvBı)  “Ve meabım O’nadır.”

Barınacağım yer O’nadır, obam O’nadır deniyor.

İşte, insanlar ayrılıp yeni site kuracaklar, kurmalıdırlar. Allah’ın obasına gitmelidirler.

Önce aşiretimizi kuracağız…

Sonra kabilemizi kuracağız...

Ancak, bunu yapabilmemiz için önce kendi sitelerimizi kurmamız gerekmektedir.

İşte bu amaçla önce sera/klima apartmanını oluşturuyoruz.

Sonra sera/klima kentlerini oluşturuyoruz.

İçtihadımızı fıkıh kitabı hâlinde yayınlıyoruz.

İnsanları bu sitelere davet ediyoruz.

Gelenler Nuh’un Gemisine binecek ve kurtulacaklardır.

Binmeyenler helâk olacaklardır.

İstanbul zelzele beklemektedir…

Zelzele olmasa bile, basit bir saldırıda İstanbul yerle bir olacaktır.

Yapılan zelzele yaygarası nedir?

Batı’dan faizli kredi alma ve binaları takviye etme...

İşte Hazreti Nuh’un oğlu da böyle diyordu. ‘Dağa çıkarım, orası beni korur!’

Oysa bunlar zelzeleden korumaz, ancak “Adil Düzen”in sera siteleri korur, Sosyal Tufana karşı ancak Sosyal Gemi korur.

Şimdilik kimse söylediklerimize ve uyarılarımıza rağbet göstermiyor.

Şimdiki barınak “Adil Düzen Sera/Klima Sosyal Apartmanı” olmaktadır. Benim meabım O’dur denmesi ile Adil Düzen Çalışanları kendi obalarını kurarlar demektir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-510/ADİL DÜZEN DERSLERİ-340İst., 16 Mayıs 2008

 

DÜNYA CENNETİNE YÜZ MÜ’MİN YETER!

Mü’min demek, Kur’an’ın tanımıyla malını ve canını cennet karşılığı topluluğa vermek demektir. Bunlar dünya mü’minleridir, kendilerine vaat edilen dünya cennetidir.

Dünya cenneti ne demektir?

Dünya cennetinde aşsız yani aç insan yoktur. Herkes sosyal güvenlik sahibidir. İşsiz insan yoktur. Herkes çalışmak istediği zaman her zaman iş bulabilmektedir; çünkü faizsiz çalışma kredisi vardır. Eşsiz kimse yoktur; çünkü evlilik dışı cinsi ilişkiler yasaktır. Herkesin oturduğu kirasız bir evi vardır. Evler basittir, küçüktür ama vardır. Çalışanlar kendilerine geniş, ferah ve lüks ev yapıp geçerler. Tam laiklik vardır. İsteyen başkasına zarar vermemek şartıyla istediği gibi yaşayabilmektedir. Tedrisat serbesttir. İsteyen istediğini öğrenir veya öğretir. Her hafta yapılan ortak imtihanlarda başarı elde edenlerin ilmî ve meslekî dereceleri yükselir. Resmi ücretler, emeklilik, krediler, sözleşmede belli değilse bu ücretler uygulanır. Vergi kişilerden alınmaz, işletmelerden alınır; hâsıladan alınır. Faiz, zina gibi yasaktır.

İşte böyle biri vatan dünya cennetidir.

Bu mü’minler bunun için mallarını ve canlarını vereceklerdir. Bunların âhirette bu verdiklerinin karşılığı olarak ulaşacakları cennet çok çok daha yüce olacaktır.

İstanbul’un nüfusu 15 milyondur. Yüz binde “bir mü’min” çıksa; bunlar önce İstanbul’u, sonra Türkiye’yi, sonra dünyayı kurtarır. İnsanlığı dünya cennetine götürebilirler.

Bunlar bunu nasıl yapacaklardır?

1)     Bir “Patates Kooperatifi” kuracaklardır. Yüz kurucu bunu yapacaktır.

2)     Bunlar ayda 100’er lira vererek kooperatifin iki yıllık masraflarını karşılayacaklardır.

3)     Bir “Bilgi İşlem Merkezi” kurulacak ve burada yeteri kadar eleman çalıştırılacaktır.

4)     Patates Kooperatifi’ne bakkallar ortak edilecektir. Bakkallar patatesleri kooperatiften  kârlı olduğu için alacaklardır.

5)     İstanbul’da 15 milyon nüfus vardır, 3 milyon aile etmektedir. Üç aile bir kilo patates tüketse, günde bin ton patates tükenmektedir. On ton taşıyan kamyonlardan yüz kamyon faaliyettedir. Bir gün gidip ertesi gün dönüyorlarsa, demek ki 200 kamyona ihtiyacımız vardır.

a)      Her gün Türkiye’nin her iline bir kamyon gidecektir Büyük illere iki kamyon gidecektir. Her gün başka bir ilçeden kalkacak, dolayısıyla her ilçeye haftada bir kamyon gitmiş olacaktır.

b)      Her ilçeye hangi gün kamyon gideceği bellidir. İnternette ilan edilmektedir. İleri tarihlerin km başına ücretleri düşüktür, yakın tarihlerde ise yükseltilmektedir. Böylece orta kamyoncular istedikleri ilçeyi kapatarak kamyonlarını kiralamış olur. Kamyonculara üç aylık kooperatif çeki verilecektir.

c)      Bir patates hali kurulacak, her gün gelen yüz ton patates bu halden geçecektir.   Patatesin TL cinsinden fiyatları az olursa hal masrafları düşürülür.

6) Halden bakkallara dağıtım kamyonetlerle olacaktır. İstanbul’da her yüz haneye bir bakkal düşünebiliriz. 30 bin bakkalımız vardır demektir. Her bakkala haftada bir uğrayacak olursak,  günde  500 nakliyeciye ihtiyacımız vardır. Boş kaldığı saatte kendi seçtiği bakkal veya bakkallara mal götürür. Üç aylık çek alır.

7) Böylece Anadolu’nun her ilçesine her hafta ulaşmış olacağız. Ayrıca İstanbul’un bütün bakkallarına haftada bir ulaşmış olacağız. Kooperatif olarak İstanbul’u ve Türkiye’yi organize etmiş olacağız. Bu bir parti kurmak kadar kolaydır.

8) Genel Hizmet teşkilatını kuracağız.

Bunu sizlere anlatabilmemiz için bir örnek verelim.

a) Ortak her hizmetlinin ve her ortağın bir Genel Hizmet Ekibi olacaktır. 

b) Kişi önce “Genel Hizmet Sorumlusu”na gidecek, sıkıntısını ve şikayetini arz edecek. Genel Hizmet Sorumlusu hangi hizmetliye gideceğini bildirecektir. Mesela çocuğu olmadığından şikayetçi, Genel Hizmet Sorumlusuna git diyecek.

c) Ortak pratisyen doktora gidecek, ona sorununu arz edecek. O da kadın ve doğum doktoruna git diyecek. Kadın ve doğum hastalıkları mütehassısı bunda olan teşhisi koyacaktır. Tedavi edilemezse çaresi yok diyecek. Yahut tedavisi diyelim ki tüp bebektir.

d) Kooperatifimize kayıtlı on kadar tüp bebek yaptıran doktorun adı vardır. Ortak bunlardan birini seçip gidecektir. İşte bu “Genel Hizmet”tir. İşletmelerden pay alınacak, ortaklara bu Genel Hizmet karşılıksız verilecektir.

Bu arada hastalardan rapor alınacak, mesela haftada bir sonuç öğrenilecek. Bilgisayara işlenecek. Bilgisayarlara sonuçlar girilecek, her tedavi sonunda doktor bir not alacaktır. Bu not listede her zaman yayınlanacaktır. Ortaklar tedavi edeni seçerken bu notlarla seçeceklerdir.

Tedavi edenin yanında hangi gün boş olduğu da ilan edilmiş olacaktır. Doktor seçerken notu ve zamanın yakınlığı ile tercihler yapılacaktır.

İşte 25 Genel Hizmet buna göre yapılmış olacak, bu da işçiliği ortadan kaldıracak, Dünya Cenneti getirecektir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-510/ADİL DÜZEN DERSLERİ-340İst., 16 Mayıs 2008

 

KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ; NEDEN?!.

1991’de Kırgızistan Cumhurbaşkanı Asker Akayev’in özel davetlisi olarak Süleyman Karagülle, Süleyman Akdemir ve Arif Ersoy olarak Kırgızistan’a gidildi. Asker Akayev yeni cumhurbaşkanı olmuş ve yabancılar orada henüz temsil edilmiyordu. “Adil Düzen”i samimi olarak karşılamış, Süleyman Karagülle’yi müşavirliğe getirmişti.

Adil Düzen Ekibi, Kırgızistan devletine para çıkarılmasını önermiş ve devlet para çıkarmak için faaliyete geçmiştir. Sovyetlerden dağılan hiçbir ülkede henüz para basılmamış, herkes hâlâ Sovyet rublesini kullanıyordu. Bu parada yüzde 500 enflasyon vardı.

Rusya ve Kırgızistan’daki Rusya taraftarları şiddetle karşı çıkmış ve direnmişlerdi. Karagülle danışmanlıktan uzaklaştırılmış ve para basmaktan vazgeçmişlerdi. Hükümeti bu zihniyette olanlar kurmuşlardı.

Bir sene sonra basın Karagülle ile röportaj yapmış ve Akayev’i sormuştu. Karagülle, ‘Ekonomiden devlet değil hükümet sorumludur’ demiş; ‘Bu nasıl bir hükümettir ki, bu ülkede yüzde 500 enflasyon var ve hükümet bir yıldır hâlâ iktidardadır!’ şeklinde beyanat vermiş. Bu beyanat en çok satılan gazetede yayınlanmıştı.

Yirmi gün sonra Cumhurbaşkanı Asker Akayev televizyona çıktı, ‘Bu hükümet bir ay içinde ya enflasyonu bitirir veya gider’ dedi. Yirmi gün sonra hükümet istifa etti ve Karagülle ile çalışan kadro iktidar oldu. Bir ay içinde ilk defa eski Sovyet ülkelerinden birinde “yeni para” çıktı. Bir bakan bu süreci şöyle anlatmıştır: “Sayın Akayev bize, ‘Siz gizlice parayı hazırlayın, bir sene sonra tekrar sizi getireceğim ve parayı çıkaracaksınız’ demişti. Biz de gizlice paraları bastırdık ve beklettik. İktidar olur olmaz da devreye soktuk.”

Kırgızistan’da para çıktı. Yılda yüzde 10’dan fazla enflasyon olmadı. Büyük krizde sadece bir senede yüzde 30’lara ulaştı. Asker Akayev bir konuşmasında, ‘Ben itiraz edene görev veririm ama başaramazsa gözyaşına bakmam’ dedi. Kırgızistan’dan Akayev gitti ama gidinceye kadar yüzde 20 “Adil Düzen”i uyguladı.

Bu ülkede hâlâ onun düzeni devam ediyor...

*

Kabine hangi amaçla değiştirilir?

a)      Başarı gösteremeyen bakanların gözyaşına bakmadan uzaklaştırma gerekir. Hedefiniz açık ve net olacaktır. Mesela, işsizliğe çare bulamayan çalışma bakanı gider. Mesela, millî basını oluşturamayan ilgili bakan bakanlıktan gider. Mesela, başörtüsü sorununu çözemeyen Millî Eğitim Bakanı bakanlıktan gider.

b)     Daha az önemli bir bakanlıkta başarı gösteren bir bakanı daha önemli bir bakanlığa getirmek, böylece önemli bakanlığın gelişmesini sağlamak gerekir.

c)      Başka işlerde başarılı olan kimseyi bakan yaparak onun yetişmesini ve iyi hizmet yapmasını sağlamak gerekir.

d)     Bakanlığın siyasetinde kökten değişiklik yapanı taltif etmek gerekir. Mesela, ABD’yi İran’dan daha yakın kabul eden bir siyaseti bırakıp İran’a yaklaşacak iseniz, ilgili bakanı değiştirir, samimiyetsiz duruma düşürmezsiniz. Zaten bakan yaparken ABD siyasetine taraftar birini bakan yaparsınız. Değiştirirken de ona göre bakan alırsınız. Herkesi inanmış olduğu alanda istihdam edersiniz.

Şimdi şöyle bir düşünelim bakalım, yukarıdaki kriterlere dayalı bir kabine değişikliği olmuş mudur, olmamış mıdır?

Bize göre olmamıştır.

Zaten ciddi bir kabine değişikliği de yoktur.

a)      Bu kabinede en önemli değişiklik Maliye Bakanlığı’nda olmuştur. Erdoğan Unakıtan’ı milletvekili yapmayınca, onu devre dışında bırakıp yerine Unakıtan’ı milletvekili yaptılar; milletvekilliğine layık görülmeyen bir kimse AK Parti’nin değişmez bakanı olmuştu! Sömürü sermayesi onu görevlendirdi. KİT’leri bedava denecek şekilde peşkeş çekecekti. Abdüllatif Şener’in direnmesi sonucu KİT’leri istedikleri gibi yağmalayamadılar. Şimdi de onun harcanmasına izin verdiler. Bu özelleştirip ülkeyi satma siyasetinden vazgeçtiği anlamına geliyorsa iyi bir değiştirmedir.

b)     Dışişleri Bakanlığı’na dışarıdan bir bakanın alınması da olumlu kabul edilir. Bunun iki sebebi vardır. Başarı gösteren bir uzman bakanlığa getiriliyor. Bunun başka bir tarafı, genellikle Amerikancı olarak bilinen Ali Babacan’ın yerine Ahmet Davudoğlu’nun getirilmesi Bush siyasetinden Obama siyasetine, Amerikan siyasetinden İran siyasetine kapı açma demektir. Uygun bir atamadır.

c)      Babacan’ın terfi ettirilmesi yanlıştır. Dış işlerinde fazla başarılı değildi ki alındı. Ekonomide ise daha önce denenmiş ve başaramamıştır. Türkiye demek ki şimdiye kadar olduğu gibi yine borçlanmaya devam edecek, Türkiye işsizliğe mahkum olacaktır.

d)     Nimet Çubukçu’nun Millî Eğitim Bakanlığı’na terfi ettirilmesi yanlıştır. Bakanlığında terfi edecek bir başarı görülmemiştir. Bu durum atamaların başarıya göre değil de, başka hesaplarla yapıldığını bize gösterir. 

e)      Bülent Arınç’ın başbakan yardımcısı yapılması, ona yapılan haksızlığın onarılmasıdır. Millî Görüşçüleri tasfiye siyasetinden vazgeçildiğini göstermektedir. Bu da iyi bir olaydır. Aynı anlayış içinde Beşir Atalay’ın İçişleri Bakanlığı’nda, Vecdi Gönül’ün Millî Savunma Bakanlığı’nda, Cemil Çiçek’in Başbakan Yardımcılığı’nda bırakılması büyük isabettir.

f)      Mehmet Ali Şahin, “Adil Düzen”i ciddiye alan bir Millî Görüşçüdür. Erdoğan’ın “Adil Düzen”e karşı alerjisi vardır. Bilinç altında bunun etkisi olabilir.

g)     Abdülkadir Aksu’nun kabineye alınmaması bizce hatalı olmuştur. Denge gözetilmemiştir.

Hâsılı, hükümet değişliği büyük bir rahatsızlık yapmamıştır.

Ancak asla Türkiye’nin sorunlarına çare üretebilecek bir hükümet değildir.

Asıl operasyon parti yönetiminde olmalıdır. Seçim kazanılmıştır ama seçimde başarılı olunmamıştır. Merkez karar organı temelden değişmelidir. Tamamen yeni kadro getirilmelidir. Bu da yetmez. Eski oy yüzdesini kaybeden her il ve ilçe yönetim kurulu görevden alınmalıdır. AK Parti kurulurken seçimden önce partiye katılanlar yönetim kadrolarını oluşturmalıdır. Milletvekilleri ve bakanlar karışmamalıdır. Parti içi kadrolaşma gayretlerine son verilmelidir. Ama her kadroya halktan güç almak şartıyla kadrolaşmalıdır.

Akevler Ekibi olarak bunun tekniğini satabiliriz.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-510/ADİL DÜZEN DERSLERİ-340İst., 16 Mayıs 2008

 

YENİ DÜNYA DÜZENİ VE ERBAKAN

İran Devleti, Muhterem Necmettin Erbakan’ı İran’a davet etti. En üst düzeyde karşılama yapıldı ve görüşmeler oldu. Türkiye Cumhuriyeti İran Büyükelçisi de gerekli karşılamayı yaptı. Bunun anlamı şudur ki, İran Erbakan’a sahip çıktı ve Türkiye de bu sahipliği benimsedi. Kendisine yapılan onca saldırılara ve ilerlemiş yaşına rağmen, Erbakan’a gösterilen bu kadar büyük ilgi nerden gelmektedir? 

Erbakan dünya üzerinde dört büyük inkılabı gerçekleştirmiştir. Yeni Dünya Düzeni ve III. Bin Yıl Medeniyeti bu inkılaplar üzerinde kurulacaktır.

1-     1960’larda İzmir’de en büyük kapalı spor salonunda verdiği “İslâm ve İlim Konferansı” ile tüm dünyaya din ile ilim arasında çatışma değil birlik olduğunu, dünyaca tanınan ilim adamı olarak ilan etti. Bu konferansı veren uluslar arası seviyede bir sanayi profesörü  idi ve dine sahip çıkıyordu.

2-      Faizsiz, halkın ortaklık sermayesi ile “Gümüş Motor”u kurdu. Böylece faizli tekel ekonomiye karşı ilk uygulamalı halk sermayesiyle çalışan müessese örneğini gösterdi. Yıllar sonra oluşacak holdingler ve Anadolu aslanları böyle doğdu. Bu ilk örnek sayesinde zamanla bütün dünyada halk ekonomisi oluşmaya başlamıştır.

3-      Cumhuriyet Halk Partisi kurulan koalisyon sayesinde, sol-sağ çatışmasına son verdi. İran’daki Humeyni inkılabı, Rusya’daki Gorbaçov inkılabı ve bugünkü İslâm Hıristiyanlık yakınlaşmasının dünyadaki ilk adımını Erbakan atmıştır.

4-      En önemlisi, İzmir’de bir gurup akademisyen tarafından başlatılan “İslâmiyet’i yeniden anlama” faaliyetine katıldı ve bu çalışanların birlikte oluşturdukları “Adil Düzen”i tüm dünyaya duyurdu. Bunun temel kitapçıklarını hazırlayıp değişik dillerde yayımladı. III. Bin Yıl Medeniyeti, işte bu kitaplar üzerinde kurulacaktır.

Erbakan bir plan yaptı; D-8’ler planı. D-8’in kurulmasına öncülük etti. Sonra D-60’lar ve daha sonra da D-160’lar toplanacaktı. 28 Şubat’la bu hamle akamete uğratıldı.

Şimdi bu önemli insanlık projesini yeniden ele alma zamanıdır. Erbakan’ın yaptığı çalışmalara şiddetle ihtiyaç vardır. Bu sebeple Akevler Erbakan’ı daima desteklemiştir. Böylece Hakkı Üstün Tutan Peygamberler Sistemi benimsenmiştir. Nereye giderseniz gidin, orada mutlaka “Adil Dünya Düzeni”ni benimseyen insanlar bulursunuz. 

*

Ancak, bu tanıma ve birleşme hiçbir zaman “Adil Düzen”in kurulması demek değildir. Asıl yapılması gerekenleri yapmazsak, “Adil Düzen”i benimseyen insanlar olarak bir araya gelmiş ama hiçbir şey yapmamış oluruz. Bunun için neler yapmamız gerekir?

1-     a) Önce Yenibosna’daki “Milad Market”i Adil Ekonomik Düzene göre faaliyete geçirmeliyiz. Bunu başaramayan Adil Düzen Çalışanları hiçbir şey yapamaz demektir.

b)      Sonra İstanbul’da 2000 Adil Ekonomik Düzen marketi kurmalıyız.

c)      Sonra Türkiye’nin her ilçesinde Adil Ekonomik Düzen marketlerini kurmalıyız.

d)     Sonra dünyanın 1000 bölgesinden fazla yerde Adil Ekonomik Düzen marketleri kurmalıyız.

Bu marketlerin çıkaracağı işletme senetleri, tekel sermayenin karşılıksız para sömürüsüne son verecektir. Bunun için: 

a)      Erbakan, kendi imkanlarını bu işi yapmaya Akevler’le birleşerek seferber edecektir.

b)      Saadet Partisi bütün imkanları ile buna katılabilir. Akevler’in projeleri birlikte uygulamaya konulabilir.

c)      İran Devleti devreye girerek böyle bir organizasyona destek verebilir.

d)     D-8’ler, D-60’lar, D-160’lar bu seferberliğe katılabilir.

2-     Yukarıda sözü edilen marketlerin çalışması için:

a)      “Hac Yolları Vakfı” kurulur. Kıtalar birbirine bağlanır. Ülkelerdeki bölgelere ulaşım da bu vakıf tarafından yapılır. Yolların bakımı, güvenliği, konaklama yerleri, yakıtlar (eski vakıflarda olduğu gibi) karşılıksız olarak sağlanabilir.

b)      Hava limanları oluşturulur. Benzer şekilde karşılıksız inme-kalkma hizmetleri sağlanır, belki de yakıt ikmali yapılabilir.

c)      Devlet Demir Yolları bu şekilde işletilebilir.

d)     Deniz Yolları da bu vakıflarla işletilebilir.

Bunun için vakıflar kurulmalıdır. Bu vakıfları devletler de destekleyebilir. Bunları yapmak için Erbakan olmak yeterlidir; başka bir ünvana gerek yoktur.

3-     “İnsanlık Dilleri Ketleri” kurulmalıdır.

Bunun için 10 bin nüfuslu birer “Diller Kenti” kurulmalıdır. Burada her dil için on aile barındırılmalıdır. Bunlar kendi dillerinden Arapçaya ve Arapçadan kendi dillerine çeviriler yapmalıdır. Bunlar burada çalışarak yaşamalı ve dil çalışmalarına katılmalıdır. Öncü dil olarak dil sitesinin bulunduğu yerdeki dil tedris edilmelidir.

Mekke’de Arapça, İstanbul’da Türkçe, Moskova’da  Rusça, Avrupa’da  Almanca, Afrika’da Fransızca, Amerika’da İngilizce, Güney Amerika’da İspanyolca, Avusturya’da Polonezce, Çin’de Çince, Hindistan’da Sanskritçe veya Farsça öncü dil olmalıdır.

4-     Ortak bir internet sitesi kurulur ve tüm ilimler burada yer alır.

İşte “Yeni Dünya Düzeni” böyle kurulur.

Biz Akevler olarak geçmişte (1960’lı yıllarda) F. Gülen’in faaliyetini destekledik...

Millî Görüş Hareketini destekledik...

Anadolu Holdinglerini destekledik...

Anlattığımız konularda girişimciler olursa, onları da desteklemeye hazırız.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

AÇIK MEKTUP - 1

Muhterem Necmettin Erbakan’a;

Muhterem 1969 Bağımsız Konya Milletvekili Muhterem Erbakan’a arz olunur.

Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Tek partili, dine karşı siyaset 1950’de bırakılmış ve çok partili demokrasiye geçilmeye başlanmıştır. Bizim nesil demokrasiye geçişi yaşamıştır. Üzerimize düşeni fazlasıyla yaptığımıza inanıyorum.

Bu dönmede Akevler, III. Bin Yılın ilmî çalışmalarını yapmış, “Adil Düzen”i ortaya koymuştur. İslâmiyet yalnız din değildir; dindir, ilimdir, siyasettir, ekonomidir. Akevler İslâm ilminin ne olduğunu ortaya koymuştur. Millî Görüş bunu kabul etmiş ve tüm dünyaya tebliğ etmiştir.

Akevler, şimdi de Adil Düzen Çalışmalarını esas alarak tüm insanlık için “Adil Düzen”in ne olduğunu ortaya koymalıdır.

Bu çalışmaları bizim nesil yapamaz.

Bu çalışmaları yeni nesil yapacaktır.

Ancak, yeni neslin bunu yapmaya başlaması için bir dürtüye ihtiyaç vardır. Allah bu gücü size vermiştir. Bunun karargâh çalışmalarını de bize vermiştir. Gelin, 1969’da başladığınız bağımsız harekete benzer bir hareketi başlatalım ve son görevimizi yapalım.

Önerim:

1-     26 Ağustos 2009 tarihinde Malazgirt’te bir “Adil Düzen Toplantısı” yapalım  Bu toplantıya “Ben Adil Düzenciyim” diyen tüm vatandaşlar katılsın. 

2-     Malazgirt’te toplantıya uygun bir yayla seçelim. Herkes oraya çadırı ile gelsin. Elektriğini, suyunu, yolunu Malazgirt Belediyesi ayarlasın. Ortak ihtiyaç giderme yerleri kurulsun. Bakkal ve manav çadırları açılsın. Bunun giderlerini Adil Düzencilerden toplayabiliriz.

3-     Buraya herkes kendi imkanları ile gelecektir. Giriş yerinde kayıt yapılacak, “Adil Düzen Toplantısı”na delege olmuş olacaktır. “Adil Düzen”i benimseyen herkes kendi isteği ile bu toplantıya katılacaktır.

4-     Bu toplantıda birer seçim kartı verilecektir. Bu seçim kağıdına adını, soyadını, ikamet adresini, telefonunu, mail adresini yazacaktır. Altına da biat ettiği kimsenin adını yazacaktır. Kartı biat ettiği kimseye verecektir.

5-     En az 7 kişinin biat ettiği kimse “İlk Temsilci” olacaktır. Sonra ilk temsilciler bu kağıdın üzerine “Orta Temsilcilerin” adlarını yazarak bu kağıtları onlara vereceklerdir. Onlar da “Yüksek Temsilcileri” seçeceklerdir. Onlar da “Baş Temsilcileri” seçeceklerdir. Böylece 100 bin ile 1 milyon delegenin seçtiği  10 civarında “Baş Temsilciler” seçilmiş olacaklardır.

6-     “Baş Temsilciler” kendi aralarında sıralama usulü ile bir başkan seçeceklerdir. “Adil Düzen”i temsil etme yetkisi bu kurula ait olacaktır. Bunlara da seçilen kişi başkanlık edecektir.

7-     Böylece teşkilatlanmış 1 veya 10 milyon insan bir Adil Düzen Dergisi’ni çıkaracaklardır. Bu dergi basit kapaksız bir dergi olacaktır. Bu derginin bir de internet sitesi olacaktır. Bu internet sitesinde tüm Adil Düzen Neşriyatı yer alacaktır. Bütün Fıkıh ve Usul ilimleri, Fizik ve Matematik de yer alacaktır.

8-     Dergi 1 TL’ye satılacaktır. Bu dergiyi almayan “Adil Düzen”e üye olmamış olacaktır. Dergi bir kooperatif adına çıkacak, aboneler onun ortağı olacak, dergi dışarıya satılmayacaktır.

9-     Adil Düzen Baş Temsilciler Kurulu, Necmettin Erbakan’a Kuruculuk ünvanını tevcih edeceklerdir. “Adil Düzen İstişare Kurulu” oluşturulacaktır. Her “Baş Temsilci” bir ilim adamını bu kurula üye yapar. Bu kurul Erbakan’ın temsilciliğinde çalışır.

10-  Bu “Adil Düzen İstişare Kurulu” “Adil Düzen”e gitmek için gerekli projeleri hazırlar ve tüm insanlığa arz eder.

Kabul buyurduğunuz takdirde, bu konuda sizinle görüşme yaparak üzere, Akevler Ekibi ile emrinizde olabileceğimizi arz ederim. 

1969 Aydın Bağımsız Adayı

   Yüksek Mühendis

    SÜLEYMAN KARAGÜLLE

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3464 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2657 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2147 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2526 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2545 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2278 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2169 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2173 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2586 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2478 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1984 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2339 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2285 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2425 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2424 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2258 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2437 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2394 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2615 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2434 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2670 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2980 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2669 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2744 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2952 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3134 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3027 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3422 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5478 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3541 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3072 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3857 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3710 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3420 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3870 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3832 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4108 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4618 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3012 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3112 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3965 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3822 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2850 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2942 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3950 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7713 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5602 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4173 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3574 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3715 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4732 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4443 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4741 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4663 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4815 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4547 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3395 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4475 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3622 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5173 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3853 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5148 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5007 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4933 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3536 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3477 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3688 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5150 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4205 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5418 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4087 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5268 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4417 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4429 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4569 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4765 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5314 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4116 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5260 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4524 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3843 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4380 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4590 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4112 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4097 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4086 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4540 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5648 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9814 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4645 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3703 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3852 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3355 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3382 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3742 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5696 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4244 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3445 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler