Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 383
BAKARA SÛRESİ 150-153.-AYETLER TEFSİRİ
18.11.2006
2987 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2004...2005...2006

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 383

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi             18 Kasım 2006             Fiyatı: www.akevler.org veya www.adilduzen.com’a tıklamak!

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 383. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Hedefimiz; “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, Reşat EROL

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ

I. ULUSLARARASI MİLLÎ GÖRÜŞ SEMPOZYUMU

ALEVİLİK VE ALEVİLERİ ZİYARET…

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ - 45. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي وَلِأُتِمَّ نِعْمَتِي عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ(150) كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمْ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ(151) فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لِي وَلَا تَكْفُرُونِي(152) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلَاةِ إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ(153)

 

وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ

(Va MiN XaYÇu PaRaCTa Fa ValLı VaCHaKa ŞaORa eLMaSCiDi eL XaRAMi) 

“Nereye huruç edersen vechini Mescidi Haram’a tevcih et.” 

Bu cümle bundan önceki âyette aynen geçmiş idi. Burada aynen üçüncü kez tekrar edilmiştir. Bunun hikmeti, daha önce izah edildiği gibi imamın namaz kılarken yüzünü Mescidi Harama tevcih etmesidir. Konuşurken halka dönük olarak konuşacaktır. Aslında sohbet halka şeklinde yuvarlak mecliste olacaktır.

Başka bir yorum şöyle yapılabilir. İlk âyetteki yüzünü Mescidi Haram’a çevir emri doğrudan doğruya Hazreti Muhammed’e ait emirdir, çünkü kıble değişmesi ile ilgilidir. Ondan sonraki emirler bir imama verilmektedir. İmam nereye çıkarsa çıksın, kıblesi Mescidi Haram olacaktır. Cemaate dönmeyecektir. İkinci emir ise her mü’minedir. Her mü’min tek başına nereye giderse gitsin, kıblesini Mescidi Harama çevirecektir.

Böylece üç emir de ayrı ayı kişilere hitap etmektedir.

Birinci âyette huruçtan bahsetmemektedir. Sonraki âyetlerde “nereye huruç edersen” denmektedir. Birincisinde kıblenin tebdili sözkonusudur. İmama verilen emirde “nereye huruç edersen”, mü’mine verilen emirde “nereye huruç edersen” demektedir. Çünkü huruç etmediği müddetçe onun kıblesi de cemaatin kıblesidir. Kıble sabittir. Geçici seyahatlerde veya tarla ve bahçede iken vech kıbleye tevcih edilecektir.

Bu emre binaen her yerde imamın duracağı bir yer olacaktır. Kıbleye yönlendirilecektir. Güneyle olan açısı da gösterilecektir. Böylece insanlar için her dinlenme yerinde ve su başında bir poligon taşı gibi yönlendirme taşı olacaktır. Nitekim haritacılar da poligon taşları dikmekte ve üzerine rakamlar koymaktadırlar.

Kur’an’ın verdiği talimata uyacak olursak, dinlenme yerlerinde veya önemli yerlerde güney istikametini gösteren çizgi ile kıbleyi gösteren çizgi bulunacaktır. Kıble çizgisi kalın, güney çizgisi ince olacaktır.

Böylece nerede olursan ol bu sayede o yerin enlemi ve boylamı hesaplanabilir. Yerin neresi olduğu hemen bilinebilir. Bu husus mesela telefonumuza şarj edilebilir. Sonra o poligon noktaları esas alınarak ölçüler yapılıp parselasyon yapılabilir. 0 boylamı Mekke’dir. Mekke’den geçen boylamla yapılan ölçümlendirmede gökyüzü ise burçlarla sıfırlandırılır. Her burç arası 30 derecedir, yani 30 gündür. Güneş her gün bir derece geri kalır. Gök küresinin başlangıcı Ekvator düzlemi ile burçlar düzleminin kesiştiği noktadır. Doğal sene bu kesişmenin güneş zevalde iken olduğu saat alınabilir.

وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ  (Va XAYÇu MAv KuNTuM FaValLUv VuCUvHAKuM ŞaORaHUv)  

“Nerede olursanız vechinizi onun şatrına tevcih ediniz.”

Bu cümle de aynen tekrar edilmiştir. Buna iki mânâ verebiliriz.

Biri, hangi ülkede olursanız olun, mabedinizi yaparken Mescidi Haram’a tevcih ediniz. Kentlerinizdeki mabetler Mescidi Haram’a tevcih edilecektir. Evlerinizde de kıble Kâbe’ye yönelik olacaktır. Bahçeli evlerde evler kıbleye doğru yön almış olacaktır. Apartmanlar da bitişik nizam değil, bahçeli nizam ve apartmanın duruşları kıbleye yönelik olacaktır. Şehir planlaması yapılırken bucakların merkezlerinde merkez aşiretinin apartmanı yahut sitesi olacaktır. On semt apartmanı bulunacak, apartmanın her katı bir ocak olacaktır. Apartmanlar uygun yerlerde yerleştirilecek yahut her apartman bir aşiret olacaktır. Burada kıble düzeni benimsenecektir. Yollar üzerinde serpiştirilecek apartmanlar da kıbleye yönelik olacaktır. Bitişik düzende sokaklar kıbleye doğru veya dik olacaktır.

Bu tür yerleşmenin sağladığı yarar şudur. İmar kanunu ve devlet düzeni olmadan bile kişiler imar yaparken, inşaat yaparken planlı bir düzen ortaya çıkar. Şöyle ki, bir boş arazide biri gelir ve bir ev yapar. Kıbleyi hedef alır ve ona göre düzenini kurar. Başkası gelir, bünyanı mersus ilkesine göre ona bitişik yapı yapar ama namazdaki saf ilkesine uyar. Evler ve sokaklar kıble esas alınarak sıralanırlar. Güneş ve rüzgar sorunları ona göre çözülür. Zaruret olduğu zaman saflar nasıl farklılaşırsa kıble sorunu da öyledir.

İkinci emir/mânâ ise; siz toplu olarak nereye çıkarsanız çıkınız, nerede olursanız olunuz, kıblenize doğru durunuz denmektedir. Burada dikkat edilecek bir nokta vardır. O da şudur. Sadece namazda kıbleye dönünüz denmiyor, her sahada kıbleye dönünüz deniyor. Nitekim biz mezarları da kıbleye doğru koymaktayız.

Burada insanlara çok önemli bir husus öğretilmektedir. İçtihatta da bu çok önemlidir. Öyle durumlar vardır ki, o durumda siz o işi öyle yapmak zorundasınız. Mesela suyu içmek zorundasınız. Su yerine başka bir şeyi ikame edemezsiniz, ama su ne ile içilecektir? Avuçla, bardakla, tas ile veya başka bir şeyle içebilirsiniz. Bunlar arasında tercih edeceğiniz bir sebep de yoktur. İşte burada emredilen, bu durumda siz kendiniz bir şeyi tercih sebebi yapınız ve artık ona uyunuz. Yani, hareketleriniz mânâsız da olsa kurallı ve illetli olsun. Eğer başka bir illet ortaya çıkarsa onu uygularsınız. Ama çıkmazsa bunu keyfi tercih olarak uygularsınız. Bir defa seçtikten sonra da artık onu değiştirmezsiniz. Mesela, yolun ya sağından ya solundan yürüyeceksiniz. Ondan sonra artık hep seçtiğiniz yönden gideceksiniz. Allah kâinatta sağ sistemi seçmiştir.

20. yüzyılın sonunda oluşan standartlar sistemi bunu yapmaktadır. Metrenin uzunluğunu biz seçtik ama artık onu değiştiremeyiz. Mümtaz, seçkin, standart norm sayılar vardır. 20. yüzyılın keşfidir bu. Kur’an standart sistemleri önermiştir.

a) İkili sistem: 1,2,4,8,16,32,64,128,256,512,1024 ve bunların toplamı 1,3,7,15,31,63,127,255,511,1023

b) Onlu sistem: 1,10,100, 1000; bunların toplamı 11,111,1111

c) 2 tabanlı onlu sistem: 10,20,40,80,160, 320, 640

d) Ayrıca 3 tabana oturmuş ikili ve onlu sistem: 3,6,12,24,48,96,192,384

e) 3 tabanlı onlu sistem: 30,300,

f) 7 tabanlı ikili sistem: 7,14,28,56,112,224,448,896

g) 7’nin onlu sistemi: 70,700

Bunun yanında 9,19,99 ve 999 da tolerans sayılardır.

İşte Allah bu sayıları seçmiş, kâinatı bu seçkin sayılara göre düzenlemiştir. Kur’an da bu seçkin sayılara göre düzenlenmiştir.

İlk asal dört sayı 2,3,5,7 sayılarıdır. 2*5=10  3+7=10 bağlantıları vardır. 10 bunun için seçilmiştir.

Elinize bakınız, 5 parmak vardır. İki elde 10 parmak vardır. 4 parmakta 3’er boğum vardır. Boğumların toplamı 14 yani 2*7’dir. Parmaklarımızda onlu, ikili, üçlü ve yedili sistem yer almıştır.

Allah kıbleyi böyle standartlama için bir misal yapmıştır.

Kâinat düzeni yukarıda verilen seçkin sayılara göre düzenlenmiştir. Kur’an bu seçkin sayılara göre düzenlenmiştir. Emredilen ibadetlerde de bu seçkin sayılar yer alır. Burada çok önemli bir kuralı unutmamalıyız.

Eğer başka bir yarardan dolayı bu sayıların dışına çıkılması gerekiyorsa çıkılacaktır. Ama bu sayıların dışına çıkmakta yarar yoksa çıkılmayacaktır. En bariz örnek, başkanın sohbet ederken cemaate dönmesi, namaz kılarken ise kendisinin de kıbleye yönelmesidir. Araba yürürken kıble arabanın gidiş istikametidir.

Kıble bize birçok şeyleri öğretir. İçtihattaki ihtilafların nasıl uzlaştırılacağı daha önce anlatılmıştı. Herkes açı yaparak imamın kıblesine doğru yönelir.

Burada bir hususa işaret etmek gerekmektedir. Birçok ülkede mescitler inşa ediliyor. Kıble tesbit ediliyor, sonra kıbleden sapılmış olduğu belirleniyor. Bu durumda ne yapılacaktır?

Caminin mihrabı kaydırılacak, safın ortasına gelecek şekilde yerleştirilecek, tam kıbleye yöneltilecektir. Döşemeler kıbleye göre çizgilendirilecektir. Minber kıbleye göre yönlendirilecektir. Mescide giren herkes kıbleyi çok kolay bulabilmelidir. Ayrıca mescidin dıştan görünüşüne, mesela minaresine, bahçe giriş kapısına dışarıdan bakan kimse de kıbleyi bilebilmelidir. Mescit yıkılırsa yenisi doğru kıbleye göre inşa edilmelidir.

Yeryüzünde öyle bir daire vardı ki, orada sağa veya sola dönmekle aynı yön kıble olmaktadır. Orada sağa dönülerek kıble yapılmalıdır. Yine yeryüzünde öyle bir nokta vardır ki, ne tarafa dönülürse dönülsün orası kıbleye yönlenmiştir. Orada tam Hacer-i Esved’in karşısında bir kazık dikilir. O civarda namaz kılanlar sırtlarını ona çevirerek namaz kılarlar.

Uçakta kıble uçuş istikametidir. Uçaklar kalkarken kıbleye yönelik olarak kalkmalıdır. Pistlerde uçak ilk harekete geçerken kıbleye yönelik olarak hareket etmeli, sonra yönünü değiştirip uçabilir. Yolcuların yüzü uzay gidiş istikametinde olmalıdır. Bu husus gemi için de böyledir, araba için de böyledir. Gemi ve araba kalkışları kıbleye doğru/yönelik olmalıdır. Trenler de böyle olmalıdır. Kıble bütün planlamalara ve taşıtların yapılarına hakim olmakta, onları standart hâle getirmektedir. Uzay yolculuğunda da durum böyledir. Ay ve gezegenlerde de seçim yapılırken, ay bir yüzünü daima dünyaya çevirmektedir. Dünyanın merkezine olan en yakın nokta ayın kıblesidir. Orada mabet inşa edilmelidir. Diğer güneş etrafında dönüp yüzünü hep onun tarafı tutan gezegenlerde kıble güneşe bakan yüzeyin tam aksine en uzak yer kıble olarak seçilir. Dünyaya en yakın yer orası olur. Sonra hareket kuralı uygulanır. Güneşin dışında olan ve kendi çevresinde dönen gezegenlerin üzerinde kıble, yerin güneş çevresinde çizdiği düzlem ile gezegenin güneş etrafında çizdiği düzlemin kesim noktasını alalım. Bu iki düzlemin kesim doğrusu üzerinde iki gezegen birleştiği zaman yer ile gezegen birbirine en yakın olduğu bir durumdadır. Bu doğrunun kestiği iki nokta vardır. Bu noktalar gezegen kendi çevresinde döndüğü için her kavuşmada değişmektedir. Gezegenin bir de kendi etrafında döndüğü için ekvatoru vardır. Oranın kıblesi de o iki düzlemin güneş tarafı kestiği yerdir. Çok uzaklarda güneşe dönülür.

لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ (LıEalLAv YaJUvNa LıelNASı GaLaYJuM XucCaTun)  

“Nâs için aleyhinizde bir hüccet olmasın.”

Kıblenin Kâbe tarafı olmayıp da Mescid-i Aksa tarafı olması ile nâs için aleyhinizde nasıl hüccet olacaktır? Bunları şu şekilde açıklayabiliriz.

a)      Yeryüzünün güvenliğini sağlamak İsrail oğullarına verilmiş iken, görev onlardan alınıyor, isteyen bütün insanların katılabileceği mü’minlere veriliyor. Kıble aynı kaldığı takdirde, o kimselere biz İsrail oğullarının kıblesine sizin aracılığınızla katılacağımıza onlara doğrudan katılırız. Böylece tâbi olanlara tâbi olma meşru sayılmamıştır. Nasıl kıyasta kıyas olmazsa, aynı şekilde tâbi olana tâbi olunamaz. Biz Aksa Mescidi’ne ibadet etmeye devam edersek, insanları bize katılmaya nasıl dâvet edebiliriz?

b)      Biz, bizim kıblemizi tüm insanlığa açmış bulunuyoruz. Bütün insanlar oraya gelecek ve ziyaret edecektir. Orasını bir panayır hâline getiriyoruz. Bize insanlığın birleştirilmesi görevi verilmiştir. Bunu Mescid-i Aksa’da yapmak İsrail oğullarına haksızlık olur. Orası madem ki İsrail oğullarının kıblesidir, insanlığa ortak edilemez. İtirazlarında hakları olmuş olur.

c)       Başka bir haksızlık Arap âlemine yapılacaktır. Arapların merkezi olan Kâbe bırakılıyor, İsrail oğullarına tâbi merkez kuruluyor, bir millet başka bir millete esir ediliyor. Arapların buna itiraz hakları olurdu. Şimdi de Arap olmayanlar Araplara esir edilmiyor. Edilmiyor, çünkü bu Arapların değil, Hazreti İsmail kanalıyla Hazreti İbrahim’e bağlananların kıblesidir. İnsanlar bu millete tâbi olur veya olmayabilirler. Olmayanlar da buraya katılabilirler veya katılmazlar.

d)      Bu âyet bize yerinden yönetimi de öğretmektedir. Madem ki tâbi olana tâbi olunmaz, o halde bucak başkanı tâbi olunan kimsedir. O başkasına tâbi olmaz. Yani, il başkanı bucak başkanının başkanı değildir. İl merkez bucağı taşra bucaklarının kayyumudur, eşit hukuka sahiptirler. Bu sebeple bucak jandarma teşkilatı taşra bucaklara izinsiz giremez. Benzer mülahaza iller ile ülke arasında geçerlidir. Devlet başkanı il başkanlarının başkanı değildir. Devlet merkez bucağı il merkez bucaklarının kayyumudur. Aynı şekilde insanlık merkezi olan Mekke bucağının başkanı devlet başkanlarının başkanı değildir; Mekke bucağı devlet merkez bucaklarının kayyumudur.

إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ (EilLav elLaÜIyNa JaLaMUv MinHuM)  

“Sadece onlardan zulmedenlerin aleyhinize hüccetleri olacaktır.”

Bir iş yaparken başkalarının etkisiz hâle gelmelerini hedeflersiniz ve bunu iki şekilde yaparsınız.

Ya onları memnun edecek iş yaparsınız, artık itiraz etmelerine gerek kalmaz. Yani, insanların hoşuna gidecek işi yapmakla onların itirazlarını önlemiş olursunuz. Burada yapılan budur. Bir de, karşı tarafı yenmek ve muhakemede mağlup etmek için davranışlarınızı ayarlarsınız.

Zulmedenler bu dönüşe itiraz edeceklerdir. Kimdir bunlar?

a)      Kudüs’ü merkez yaparak insanlığa hakimiyetlerini sürdürerek zulmetmek isteyen Yahudiler bundan hoşlanmayacaklardır.

b)      Kendilerinin kıblesi olup kendi halkını ona bağlayıp başka topluluklarla temas etmek istemeyen diğer din mensupları böyle herkese açık kıbleden hoşlanmayacaklardır. Nitekim Hıristiyanlar Mekke’yi ziyaret edip İslâmiyet’i yakından görmesinler diye, işbirlikçi Suudi Arabistan hükümetine Kur’an’a aykırı olarak onların oraya girmelerini yasaklatıyorlar. Onlar da Mekke’nin böyle herkese açık bir mabet olmasını istememektedirler.

c)       Müslüman Araplar da kendi hakimiyetlerini sürdürmek, gelenlerden haraç almak ve böylece işbirlikçi olarak nâsa zulmetmek için herkese açık bir kıble istemeyeceklerdir.

d)      Müslüman halktan bir kısmı, kendilerinin diğer din mensuplarından üstün olmaları için herkese açık Mekke’ye karşı çıkacaklardır.

فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي (Fa Lav TaPŞaVHuM Va iPŞaVNIy)  

“Onlardan haşyet etmeyin, benden haşyet edin.”

“HAVF ETMEK” korkmaktır. “HAŞYET ETMEK” çekinmektir. Bana saldıracak, beni yaralayacak, hasta edecek veya malımı heder edecek dersen, o havftır. Ama sözlerle seni ayıplayacak, sana kızacak veya seni dillendirecek şeklinde bir korku haşyettir. Darıltırım, üzerim diye korkmak da haşyettir.

Zalimlerin dedikodularından çekinmeyin, benden çekinin diyor, Rabbimiz.

Biz şimdi Mekke tüm insanlığa açık bir kenttir derken, bize karşı çıkanlar vardır. Bugün yapılan hac makbul değildir, çünkü vize vardır. Nasıl herkese açık olmayan mescitlerde cuma namazı kılınmazsa, herkese açık olmayan Mekke’de de hacılık geçerli olmaz. Mü’minler faizsiz banka kurup hac paralarını oraya koyacaklardır. Her yıl sınıra varacak ve görevliler geçirmezlerse geri döneceklerdir. Yanlarına gayri Müslimleri de alacaklardır. Bu Hac Bankası, Mekke şehrinin Kur’an hükümlerine göre yönetilmesini sağlamak amacıyla yapılacak cihat için sermaye yapılacak. Ben bunları söylerken Suudi Arabistan yöneticilerini ve onların işbirlikçilerini üzüyor olabilirim. Ama ben onlardan değil, Allah’tan haşyet ediyorum.

وَلِأُتِمَّ نِعْمَتِي عَلَيْكُمْ (Va LiEuTimMa NIGMaTIy GaLaYKuM)  

“Ve sizin üzerinize nimetimi tamamlamak için.”

İnsanlığın güvenliğini sağlamak bizim görevimizdir. Onların hürriyetlerini kısarak güvenliği sağlamak, eşkıyaların da yaptığı iştir. İnsanlar daha hür hâle gelecek ama onların güvenliği sağlanacak, böylece nimet de tamamlanmış olacaktır. Kıblenin Kâbe olması ile bizim de nimetlerimiz tamamlanmıştır. Çünkü artık tam bağımsız hâle geldik. Tüm insanlara Mekke’yi açmakla da orayı dünyanın merkezi hâline getirdik.

Mekke İslâmiyet’ten önce sadece Arapların merkezi iken, insanlığın merkezi olmuştur. Artık yalnız Araplar ziyaret etmiyor, tüm insanlar, hattâ Müslüman olmayanlar da ziyaret ediyor. Böylece insanlığın zenginliği oraya kayıyor. Ayrıca burada tüm insanların ortak altın parası oluşacak ve ekonomik zenginlik mü’minlerin eline geçecektir. Onlar da adalet içinde insanlığın huzur, refah, saadet ve selâmeti için kullanacaklardır. Bugünkü Yahudi sermayesi zenginliğini karşılıksız para ile sağlamaktadır. Bunun karşılığında karşılıklı para çıktığında artık karşılıksız para değerini kaybedecek, böylece sermaye sömürüsü bitmiş olacaktır.

Bu para nasıl çıkacaktır? Bu paranın merkezi Mekke olacaktır. Altın para basılacak ve yeryüzündeki kuyumculara dağıtılacaktır. Onlar altın karşılığı halka vereceklerdir. Piyasada altın para hareket edecektir. Bankalar bu altın paraları diğer paralarla değişeceklerdir.

Mekke’deki merkez bankası kuyumcularda toplanan altın karşılığı halkın eline geçen altın paranın dört misli daha başka para basacaktır. Birini ülkelere kredi olarak verecektir. Ülkeler buna karşılık beş misli toprak parasını çıkaracak ve imar kredisini vereceklerdir. Bir kısmını da illere verecek, onlar da beş misli demir parası çıkaracaklar, inşaat malzemesi üreticilerine kredi vereceklerdir. Beşte bir altın para bucaklara kredi olarak dağıtılacak, onlar da onunla beş misli buğday parasını çıkaracaklardır. Belde bir altın parayı bankalara dağıtacak, bankalar onunla altın para alıp satacaklardır. Böylece mü’minler için Mekke’nin kıble olması nimetlerin tamamlanmasına sebep olacaktır.

وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ(150)  (VaLaGalLaKum TaHTaDUvNa)  “Böylece ihtida edersiniz.”

Demek ki, Mekke’nin mü’minlere sağlayacağı görevlerin başında tüm insanların buluşma yeri olması, ekonomik merkez olmasıdır. Malların ve canların kalbi olacaktır. Onun dışında aynı zamanda orası ilim merkezi olacaktır. Dünyadan gelen ilim temsilcilerinden oluşan merkez üniversitesine aynı zamanda her ülkeye tahsis edilen ilçe olacak ve ilçede de diğer dillerden Arapçaya ve Arapçadan diğer dillere tercümeler yapılacaktır. Böylece ihtida edilecektir. Kur’an’da bir şeye işaret ediliyorsa, onu yapmak için gerekli tedbirleri almamız gerekir. İhtida insanlık üniversitesi ve tercüme ilçeleri ile sağlanacaktır.

***

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ (KaMAv EaRSaLNAv FIyKuM)  “Size irsal ettiğimiz gibi.”

Burada “KeMâ” ile benzetilen “ümme’l-kura” tâbiri ile merkez bucaktır. Başkana benzetilmiştir.

Nasıl bir bucakta yaşayan insanların bir başkanı varsa, o şekilde bir çevrede yaşayan bucakların da merkez bucakları vardır. Kişiler arasındaki bağlantıya benzeyen kentler arasında bağlantı vardır.

FîKuM” denmektedir. Sizin içinize irsal ettik. “İLeYKuM” olsaydı, geçmişte gelen peygamberler anlaşılırdı. Burada “FîKuM” demekle sağ olan başkanlar kastedilmektedir. Yani, biz bugün yaşayanların bucaklarına birer bucak başkanı irsal edildiği gibi, illerdeki bucaklar arasında bir merkez bucak, iller arasında bir devlet merkez bucağı ve devlet arasında bir merkez kent inşa edilmiştir. Böylece insanlığın bir merkez bucağı vardır. İnsanlar arasında yaşayan başkan olduğu gibi, kentler arasında yaşayan merkez bucak eşit olacaktır.

Nasıl başkanın hakim olma yetkisi yoksa, merkez bucakların da taşra bucaklara hükmetme yetkisi yoktur. Başkanın görev ve yetkileri bundan sonra sayılacaktır. Merkez bucaklar da onu yapacaklardır.

İRSAL” elçi demektir. Elçi, sadece verilen mesajı gönderilene ulaştırır. Verilecek bir şey varsa verir, yapılacak bir şey varsa yapar. Kendisi gönderenin vekili olmadığı için onun adına kararlar almaz. Sadece kararları tebliğ eder. Tebliğ alanlar kendi içtihatlarıyla kendileri yaparlar. Sorumluluk da kendilerine aittir.

رَسُولًا مِنْكُمْ (RaSUvLan MıNKuM)  “Sizden bir resul irsal ettik.”

Burada “RESUL” kelimesi nekiredir, çünkü başkanlar değişecektir. Değişik bucakların değişik başkanları vardır. “MİNKÜM” kaydı ile başkanın onlardan olması gerektiği ifade edilmektedir.

Halk temsilciler gönderirler. Temsilciler vekâleten başkanı seçerler. Bu irsaldir. Ne var ki başkan bir elçidir. Kendisine verilen yetkileri kullanır ve sadece uygulama yapar. Şeriat kuralları koyamaz. Sonra verilen görevlerde yetkiyi aşıyorsa yahut haksızlık yapıyorsa, yargı denetimindedir. Mağdur olanlar hakemlere gider ve mağduriyetlerini giderirler. Kararları iptal edebilirler, hattâ gerektiğinde başkanlıktan alabilirler.

يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا (YaTLUv GaLAYKuM EAvYAvTıNAv)  “Size âyetlerimizi tilâvet eder.”

Başkanın görevlerinin başında icma ile sabit olan mevzuatı devamlı olarak halka aktarma vardır. Mevzuat yayınlandıktan sonra yürürlüğe girer, yayınlama yetkisi de başkana aittir. İçtihatları yayınlamazsa yürürlüğe girmez. Ne var ki hakemlere gider ve yayınlanmayan kararın yayınlanmasına karar alabilir. Başkan buna uymakla yükümlü olmakla beraber, yine de yayınlamamış olabilir. O takdirde başkanın görevden alınması için hakemler karar alabilir. Almazlarsa, mevzuat yürürlüğe girmez. Yani, gerek içtihat gerek icmalar başkanın yayınlaması ile yürürlüğe girer. Yayınlanmaması ile yargı denetimi başlar. Bunun dışında başkan yayınlasa bile Kurban Bayramı’na kadar itiraz yapılabilir. İtirazla icma olmamış olur. Muhalife karşı hakemlere gidilebilir. İtirazın anıd olduğuna karar verir. Başkanın içtihatları sadece kendisini bağlar, başkana uyulmaz yani başkan mezhep kuramaz. Başkanın askerlerden seçilmesi bu sorunu zaten çözmektedir. Çünkü mezhepler mecliste oluşur, meclisler de ilim adamlarından oluşur. Merkez bucaklar da taşra bucakları da bağlayan kararları aktarırlar. Böylece kesinleşmiş kararlar ilde il merkez bucak başkanı, ülkede ülke merkez bucak başkanı, insanlıkta insanlık merkez bucak başkanı aktarır. İcmaları yayınlamak yetkisi başkana ait olacaktır. Bir cümle eğer bütün rasihler/ otoriteler tarafından ittifakla kabul edilmişse, artık o muhkemdir, değiştirilemez. Mekke’deki meclis üyeleri ittifak ederlerse bu müfesser olur. Bir daha oluşacak meclis ittifakı ile değişebilir. Her mezhebin içtihatları da başkan tarafından yayınlanır. Zahir durumunda değil de, nass mertebesinde olmalıdır.

وَيُزَكِّيكُمْ (Va YuZakKIyKuM)  “Ve sizi tezkiye eder.”

Başkan aramızda olacak, bizden olacak, ayrıca bizi tezkiye edecek.

Eğer buradaki başkan Kur’an’ın kendisine nâzil olduğu kimse olsaydı “FîKuM” demezdi. “YuZakKIyKuM” kelimesi muzari sigası ile değil, mâzi sigası ile gelir, “ZekKaKum” denirdi.

Tezkiye edecek, gelecekte tezkiye edecek, bizden yani içimizden bir resul gelmiş olacaktır.

Başkanların bir vazifesi de halktan zekâtı toplayıp dağıtmadır. Üreticiler bütün insanlara ait kaynakları kullanırlar, üretim yaparlar, sonra toprağın kirasını başkana verirler. Böylece borçlu olmaktan kurtulurlar. Topluluğun paylarından arınırlar. Bunlar şöyle sıralanmıştır.

Bucaklarda küçük işletmeler vardır ve bunların gelirleri bucak yönetimine verilir. Bucakta tüketilen malların beşte biridir. İllerde orta işletmeler kurulur, bunların kamu payı illere aittir. Ülkelerde büyük teşebbüsler kurulur. Bunlardan gelen kamu payı devletlere aittir. Süper işletmeler insanlıkta kurulur. Buradan gelen gelirler insanlığa aittir.

Madenler gibi tükenen mallardan alınan beşte birdir. Tarım gibi özel mülkiyete ait olup tükenmeyen kaynaklardan yararlanırlarsa, bunlardan onda bir alınır. Ticari işletmelerden sermayeden yıllık ve kırkta bir olarak alınır. Ayrıca yapılan inşaatın beşte biri de kamuya aittir. Beşte birinin beşte biri site altyapısı, biri bucak altyapısı, biri il altyapısı, biri ülke altyapısı, biri de insanlık altyapısı için harcanır. İşte başkanlar bunları toplar ve yerlerine harcarlar.

Beşte birler devlet bütçesini oluşturur. Üçe ayrılır. Üçte birini ilmî, dinî, meslekî ve siyasî şuralar bölüşürler. Üçte birini hükümet bakanlıklara bölüştürür. Üçte biri ise yetimlerin, yaşlıların, yoksulların ve yolcuların payları olarak bölüştürülür.

Kırkta birler de üçe ayrılır. Üçte biri beldenin altyapı işletmelerine, yarısı personele, yarısı araçlara harcanır. Üçte biri ile borçluların borçları ödenir, köleler azat edilir. Geri kalan üçte bir dört sınıfa bölünür; fakirler (serveti vasat servetin altında olanlar), yoksullar (gelirleri vasat gelirin yarısından az olan fakirler), kamu görevlileri ve şura üyelerine bölüştürülür. Bunları başkanlar yaparken, merkez bucaklar da taşra bucaktakilere bölüştürürler.

وَيُعَلِّمُكُمْ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ  (Va YuGalLiMuKuM eLKITABa Va EL XıKMaTa) 

“Ve size kitabı ve hikmeti talim edecektir.”

Kur’an’da “kitap ve hikmet” birlikte zikredilir.

Kitap, yazılı kurallar demektir, yazı değildir; mevzuat demektir.

Başkan mevzuatı öğretecek, bir de hikmeti öğretecektir.

Hikmet ise kuralların yararlarıdır. Sağdan gidilecek, çünkü sağdan gidilmezse kaza olur. Kaza olur kısmı hikmettir. Aynı talim sözü ile zikretmiştir. Bu demektir ki hikmetler kitapla beraber öğretilecektir. Kitaplar hikmetlere dayanarak tesbit edilen illetlerle oluşturulan kurallardır. İlletler fiillerden önce olanlardır. Hikmet ise fillerden sonra oluşacak yararlardır. Bunu talim etmek görevi de bucak başkanına verilmiştir. Başkan talim edecektir. Neyi? Kitabı; sonra kitaptaki bu hükümlerin neden yazıldığını. Yani, kanunları öğretecek, sonra da kanunların neden böyle yapıldığını öğretecektir. Kur’an’ı talim etmek başkanın yani hükümetin görevidir. Bundan dolayıdır ki tedris tamamen bedavadır. Öğretmenlerin maaşlarını bucak kamu bütçesi öder. Kişi istediği öğretmeni seçer ve öğrenir. Halkın ne öğrendiğini ise ortak imtihanlar tesbit eder. Okunan dersler dile dayanan ilimlerdir. Bu ilimler sekiz ilim olarak adlandırılır: 1) Fonetik (tecvit), 2) Lügat, 3) Kelime üretimi, 4) Cümle yapımı, 5) Cümleden anlaşılan mânâlar, 6) Yeni kavramların ifade edilmesi, 7) Estetik, 8) Usûlü Fıkıh. Bu ilimler sayesinde bütün metinler yorumlanarak anlaşılır. İfade etmek için de bu ilimlerden yararlanılır.

Hikmetin öğrenilmesi ise matematiğe dayanır. Bunlar da sekiz ilimdir: 1) Sayma, ters sayma, 2) Toplama ve çıkarma, 3) Çarpma ve bölme, 4) Üs alma, kök alma ve logaritma bulma, 5) Cebir, 6) Analiz, 7) İhtimaliyat, 8) Matrisler. Bunlar bilindikten sonra doğal ilimler bilinir. İşte başkan bunları öğretecek, imtihan yapacak ve diplomalar verecektir. İmtihanlar test, sıralama ve orta değer bulma usulleri ile yapılır.

Temel ve ilk ehliyet bucakta, orta ehliyet ilde, yüksek ehliyet ülkede ve üstün ehliyet insanlıkta verilir.

Böylece merkez bucaklar başkanlar gibi hizmetler vermiş olurlar.

وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ(151)   (Va YuGalLiMuKuM MAv LaM TaKUvNUv TaGLaMUvNa) 

“Ve size bilmediklerinizi talim edecektir.”

Kitap ve hikmet talim edilecek. Kitap vaz’î ilimleri, hikmet ise fıtrî ilimleri içerecektir. Bu ilmî öğrenimdir. Bunun dışında her yıl yeniden keşfedilmiş şeyleri bucak başkanı takip edecek ve onları da halkına öğretecektir. Bunlar yeni keşfedilen ilmî bilgiler veya teknolojik bilgilerdir. Yani oluşturulmuş mevzuattır. İnsanlara zorla öğretim verilmeyecektir. Ancak her yıl imtihanlar açılacak ve bu imtihanlara göre kişilere ehliyet verilecektir. Herkes her yıl imtihana girebilir ve aldığı not ona yarar sağlar.

a)        İlmî mertebe kazanmak için imtihanlara girer ve temel, ilk, orta, yüksek ve üstün ehliyet elde ederler.

b)        Yılda başlangıç ehliyetliler 5, temel ehliyetliler 6, ilk ehliyetliler 7, orta ehliyetliler 8, yüksek ehliyetliler 9, üstün ehliyetliler 10 ilmî derece alırlar. Her yıl yapılan meslekî imtihanlarla ve üstlerin takdirleri ile alacakları derecelerini iki misli yapabilirler. Buna “meslekî derece” deniyor.

c)        Dinî dayanışma ortaklık sorumlularının sıralaması ile tezkiye olunurlar. Sıralama her yıl yapılır.

d)        Askerlik hizmetini yaptıkça siyasi ehliyetleri de derece derece yükselir, maaşlarını buna göre bölüşürler.

İşte başkanın bütün bunları öğretme görevi vardır. Eğitim kışlalarda görülür ama imtihanlar hep merkezî imtihanlarla yapılır. Burada önemli olan husus, if’al babından değil de, tef’il babından gelmiştir ve dolayısıyla öğretim sürekli olarak devam edecek, imtihanlar da her yıl yapılacaktır. Beşikten mezara ilim tahsili bunu açıklamış oluyor. Burada dikkat edeceğimiz husus, merkez bucaklarla taşra bucaklarında bir bağlantıların olduğudur. Temel , başlangıç ve ilk ehliyetliler bucak vatandaşlarıdır. Orta ehliyetliler ilin, yüksek ehliyetliler devletin, üstün ehliyetliler insanlığın vatandaşlarıdır. Bir kimsenin yüksek ehliyet alması içim orta ehliyetli olması, orta ehliyet alması için ilk ehliyet almış olması gerekir. “İnsanlık Anayasası” düzenlememiz bu âyetin işaretlerin içinde düzenlenmiştir.

Her Cuma günü Mekke emiri Mekke’de tüm insanlığa hitap eden bir hutbe irad eder. Bu hutbe 20 dakika sürer. Emir sonra Mekke ilinin halkına hitap eden bir hutbe irad eder, o da 20 dakika sürer. Son olarak Mekke bucağının halkına hitap eder, bu da bir saat sürer.

Her ülkenin devlet başkanı Mekke emirinin hutbesini yayınladıktan sonra, kendi ülkesinin hutbesini irad eder. Sonra merkez ilin hutbesini irad eder. En sonunda kendi bucağının hutbesini bir saat irad eder.

İl başkanları da Mekke ve ülke başkanlarının hutbelerini dinletirler, sonra kendileri kendi ilinin hutbesini irad eder, sonra bir saat ilin merkez bucağının hutbesini irad ederler. Bucak başkanları Mekke, ülke ve il hutbelerini bir saat içinde dinlettikten sonra, kendi hutbelerini bir saat içinde irad ederler. Bucak başkanları halka duyurulması gereken metinlerin adlarını söyleyerek atıfta bulunurlar. Bütün metinler internette yayınlanır. Böylece insanlara her şey öğretilmiş olur. Metinler sonra dayanışma ortaklıklarında ve ocaklarda tedris edilir. Sürekli yapılan imtihanlarla bu beyanların ve yayınların nasıl takip edildiği değerlendirilir.

***

فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ  (Fa EaÜKuRUvNIy EaÜKuRKuM)  “Beni zikrediniz, ben de sizi zikredeyim.”

ZİKRETMEK” hatırlamak, anmak, anlamak demektir. Siz benim emirlerimi yerine getirin, ben de sizin işlerinizi yapayım. Burada “beni zikredin”den maksat, benim başkanlar aracılığı ile öğrettiklerimi anlayın, ben de sizi anlarım, ihtiyaçlarınızı karşılarım demektir. Zikretme demek, imtihanlarda başarılı olmak demektir.

Allah’ın hatırlaması ise ehliyete göre karşılık verilmesi demektir. İnsan ehliyet ile ne elde eder?

a)      Herkesin resmi ücreti var. Sözleşme yapmamışlarsa o ücreti alırlar. Kamu görevlerinde çalışırlarsa o ehliyete göre ücret alırlar. Bu dereceye göre kredileri olacak, bu dereceye göre emekli olacaklardır.

b)      Her işyerinin bir kadrosu vardır. O kadrolarda iş yapabilmek için belli ehliyete sahip olmak gerekir. Mesela, araba sürmek için şoför olmak gerekir.

c)       İki kişi yan yana gelince birinci başkan olur, başkanlık bu derece ile verilir.

d)      Toplantılarda oy ve söz hakkı bu derecelere göre olacaktır.

Bu, bu dünyadaki hatırlanıştır. Âhiretteki hatırlanış ayrıca çok daha ileri olacaktır.

وَاشْكُرُوا لِي (Va uŞKuRUv LIy)  “Bana şükrediniz.”

Yani, hatırlamam, size ehliyetinize göre vereceğim nimetlere karşı şükretmedir. Görevleri yerine getirin. Her görevin kademeleri vardır; ehliyet, yetki, sorumluluk ve hak. Şükretmek demek, sorumluluğu yüklenmek ve görevleri yerine getirmektir. İmtihanla ehliyet alınacak, yetkiye sahip kılınacak ama sorumluluk da taşınacaktır. Ama görev yerine getirildiği için de ücret istihkak edilecektir. Bu yalnız kamu görevleri için sözkonusu değildir. Topluluk içinde tüm işler bu ilke içinde yapılır. İşleri yapabilmek için ehliyete sahip olmak gerekir. Anlaşmalarla o işe görevli kılınacaktır. Kredi verilerek yetkili olunacaktır. Yapılan işten pay alınacaktır. Buradaki önemli husus artık başkanın karışmamasıdır. Doğrudan kamuya karşı kişi muhataptır.

وَلَا تَكْفُرُونِي(152)  (Va LAy TaKFuRUvNIy)  “Bana küfretmeyiniz.”

Bana küfretmeyiniz, bana nankörlük etmeyiniz. Yani, sizlere verdiğim nimetin karşılığını amel ederek yerine getiriniz. Gözlerinizle görülecek şeyleri görünüz, kulaklarınızla işiteceğiniz şeyleri işitiniz, ellerinizle yapılacak şeyleri yapınız, ayaklarınızla gidilecek yerlere gidiniz, beyninizle öğreneceğiniz şeyleri öğreniniz. Buradaki çok önemli husus, emrin topluluğa ait olmasıdır. Beni zikrediniz, bana şükrediniz, bana küfretmeyiniz. İşte bu emir ortak sorumluluğu gitmektedir. Öyle düzen kurmalıyız ki, o düzende herkesin aşı olmalıdır, herkesin işi olmalıdır, herkesin eşi olmalıdır. Herkes Rabbinin dediklerini anlayabilmelidir. Öğrenim imkânları olmalıdır. Birinin sermayesi var, o işletilmiyor ve muattal kalıyorsa, tüm topluluk sorumludur. Çünkü Allah’ın içimizden birine verdiği nimet hepimize verilmiş bir nimettir, onu birlikte değerlendirmemiz gerekir.

İşte “ADİL DÜZEN” budur. Bu nasıl başarılacak? Bu “Adil Düzen”e göre tutulacak MUHASEBE ve 25 GENEL HİZMETLER ile başarılacaktır. “ADİL DÜZENE GÖRE ANAYASA” bize bunu öğretmektedir.

“Adil Düzen”i öğrenemeyenler, “Adil Düzen”e göre hareket etmeyenler nankördürler, küfretmektedirler. Kur’an’da geçen her emrin müşahhas uygulaması vardır. ‘Namaz kılın’ derken sadece gönülden geçen yakarı ile emir yerine getirilmez. Kur’an’ın her emrine görünür bir uygulama bulmamız gerekir.

***

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا (YAv EyYuHAv elLaÜIyNa EAvMaNUv)  “Ey iman etmiş olanlar.”

Kur’an’da “EY İMAN EDENLER” hitabı yalnız Medine sûrelerinde geçmektedir. “Ey İsrail oğulları” karşılığı gelmektedir. Yeryüzü Hazret Musa aleyhisselâmdan önce peygamberlerin sünnetiyle idare diliyordu. İlâhi şeriat kitabı olarak Tevrat gelmiş, Tevrat İsrail oğullarına hitap etmiş ve Hazreti İsa tarafından tüm beşeriyete götürülmüştür. Doğuda Brahmanizm de Brahmanlara hitap etmiş, Hindistan’da sınıflar oluşmuştur. Sonraları Buda Brahmanizm’i tüm insanlığa genişletilmiştir. Kur’an ise son dinin kitabı olarak gelmiştir. Kendi istekleri ile mü’min olan kimselere hitap etmektedir. Dört dine mensup olanlar müslimdirler. Yahudiler de müslimdirler. Bunların içinde cihadı kabul ederek İslâmiyet’i cihad ile koruyabilenler mü’mindirler. Mü’minler bütün peygamberlere inanır ve aralarını ayırmazlar.

MÜ’MİN” güven altına alan demektir. “Bi” ile geldiğinde, onunla güven altına alan demektir. Hazreti Peygamber çok açık şekilde bunu beyan etmiştir. “Müslim” ise diğer Müslimlerin onun elinden ve dilinden selâmette olduğu kimse, yani, diğer insanlarla barış içinde olan kimsedir. Aralarında çıkan nizaları hakemler yoluyla hallederler. Mü’minler ise tüm nâsın/insanların, Müslim olsun olmasın tüm nâsın mallarını ve canlarını ona emanet ettiği kimselerdir. Zaten mü’minin kelime anlamı da güvence veren demektir.

Dünya barışının sağlanması için Kur’an’ın ortaya koyduğu kurallar şunlardır:

a)       Yerinden yönetim. Nüfusu 3 bin ile 10 bin arasında olan topluluklar aralarında yönetim kurarlar ve kendilerini yönetirler. Yönetimi beğenmeyen ayrılıp gider, kendisi zarara sokulmaz. Buna “hicret demokrasisi” diyoruz.

b)       Çoklu sistem. Bucak, il, ülke ve insanlıkta oluşmuş çoklu ilmî, dinî, meslekî ve siyasî dayanışma ortaklıkları kamu gücünü kullanırlar. Her dayanışmanın sayısı en az beş, en çok yirmidir. Din denetim, ilim yasama, ekonomi yürütme, siyaset yönetme erklerini kullanırlar. Buna da “çoklu demokrasi” diyoruz.

c)       Hakemlik sistemi. Taraflar arasında ortaya çıkan nizalar bucaklarda ilçelerin hakemleri tarafından çözülür. Taraflar birer hakem seçerler, hakemler de baş hakemi seçerler. Hakemlerin aldıkları karar kesindir. Uygulanır. Hakemlerin kararları dahil, her türlü kararlar aleyhine hakemler nezdinde dava açılabilir. Hakem kararları iptal edilemez. Hakemlerin âkileleri/dayanışmaları mağduriyetleri tazmin ederler.

d)       Her bucağın başkanı vardır. İl, ülke ve insanlık merkez bucakları vardır. Bucak başkanları silahlı güçlerin de emiridir. Hakem kararlarını yerine getirmeyenler bunlar tarafından tenkil edilir. Bunlara “mü’min” denir. Bunlar bedenen cihada katılanlardır. Bedel verenler “müslim”dirler. Bedel de vermeyenler “kâfir”dirler. Kendi ülkelerinde yaşarlar, biz onlara saldırmayız, ama onları korumayız da. Kendi aralarında da düzenleri yoksa onlara “müşrik” denmektedir. Hazreti Muhammed aleyhisselâm ilk olarak Medine bucağını kurmuş ve siyasi âkileler/ dayanışma ortaklıkları oluşturmuştur.

Mü’minlerin görevi yeryüzünün güvenliğini sağlamak, hakem kararlarını uygulamaktır. Bunu devletler sağlar. Yeryüzünde 100’den fazla devlet bulunacak, nüfusları 30 milyon ile 100 milyon arası olacaktır. Her devletin kendisine özgü vatanı ve aynı dili konuşan halkı vardır. Din birliği şartı yoktur. Halkı müslim ve mü’min olarak ayrılmaktadır. Hakem kararlarına uymayanlara karşı uluslararası gönüllü güçler birleşerek savaş yaparlar.

اسْتَعِينُوا (iSTaGIyNUv)  “İstiane ediniz. Yardım isteyiniz.”

Bu kelime Fatiha’da geçer: “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden istiane ederiz” deniyor. Burada mü’minlere istiane etmek emrolunmaktadır. “AVN” “AYN” kelimesi ile akrabadır. Ayn, göz demektir. Göz kulak olmak, gözetmek demektir. İnsanlar tek başlarına yaşayamazlar. Ancak topluluk hâlinde yaşarlar.

İşte birlikte yaşamak istianedir. Bu mübadele şeklinde olur. Sen komşuna bir şey verir, karşılığında bir şey alırsan, bu da muavenedir. Dayanışma ortaklıkları birer muavenedir. Birine gelen bir âfeti hepsine gelmiş kabul ederek birlikte savarlar. Kendi aralarında kurallar koyarak, o kurallar içinde hareket etmeleri bir muavenedir. Hakem kararlarına uyma bir muavenedir. Ortak tazminat bir muavenedir.

“Estaînuke” denir. Yani, senden yardım isteriz derken “den” son eki getiriyoruz. Oysa Araplar istianede harfi cer getirmeden yardım istenen kimseyi doğrudan mef’ul olarak getirirler. Burada kimden istiane edileceği belirtilmemiş, ancak bundan sonra gelen “Allah sabredenlerle beraberdir” cümlesinden, istiane edilen kimsenin Allah olduğu anlaşılmaktadır Yani, burada Allah mahzuftur, “İstaînullaha” demektir.

بِالصَّبْرِ وَالصَّلَاةِ  (Bı elÖaBRı ve elÖaLAvTi)  “Sabır ve salât ile Allah’tan istiane ediniz.”

SABRETMEK” Allah’ın emirleri yerine getirilirken karşılaşılan zorluklara dayanmak demektir. “SUBRE” granit kaya demektir. Bu sabır, yasaklardan sakınma şeklinde ortaya çıkar. Bu sabırdan, yapılacak işlerde sebat etme anlamı da çıkar. Halkın dedikodusundan yılmamak demektir. Allah’tan başkasından haşyet etmemek ve havf etmemek demektir. Askerliğin temel kuralı vardır, sabretmek.

Eskiden kale muhasara edilir. Muhasara edenlerin erzakı tükenince mağlup olup geri dönerler. Kale içindekilerin erzakı tükenince mağlup olup teslim olurlardı. Sabredenler yani daha çok dayananlar kazanırdı.

Bugün de böyledir. Ordusunu ikmal edemeyenler mağlup olurlar. Sermaye bunu bildiği için ‘sen silahını kendin yapma, ben vereceğim’ diyor. Silahı üretiyor, satıyor, devletleri savaştırıyor, istediğinin silahı ile cephanesini kesip mağlup ediyor. Ekonomini ithalat ve ihracata dayandırıyor. Çökertmek istediği ülkeye boykot ilan ediyor ve çökertiyor. Yani, devletleri sabredemez hâle getiriyor.

Bu âyet bize çok önemli emirler vermiş oluyor.

a)       Memleket ekonomisi o şekilde düzenlenmelidir ki, savaşta muhasara altına alındığında kendi kendisine yeterli olsun, sabrı tükenmesin. Açık ekonomi olacak ama, stratejik ürünlerin üretimine devam edilecektir. Biz bunu faizsiz kredi vererek sübvanse ediyoruz. Mesela, buğdayını eken köylüye faizsiz olarak buğday fiyatının dört misli kredi veriyoruz. Köylü buğday üretiminde zarar eder ama aldığı faizsiz kredi ile başka işler yapar ve kazanır, oradaki zararı böylece kapatmış olur. Asgari olarak buğday ziraatına devam edilir. Savaş anında bu teknoloji hemen genişletilir ve ülkeye yetecek kadar buğday üretimi olur.

b)       Ülkenin her bölgesinde makroda öyle üretim planlaması yapılmalıdır ki, ülke savaşta tek başına yaşayabilsin. Makroda planlama selem kredisi ile olur. Mesela, kaç ton şeker üreteceksek o kadar şeker selemi çıkarırız. Böylece o kadar şeker üretilmiş olur. Bu arada gerekli stokları da bulundururuz.

c)       Ordumuzu savunma orduları olarak organize ederiz. Savunma demek sabır demektir. Savaşta büyük şehirleri boşaltırız, köylerde çadırlarda yerleştiririz, insanlar dağınık halde siperlerde yaşarlar. Üretim buralarda devam eder. Bunun için büyük sanayinin yerine halk sanayisi yaygınlaştırılır. Halk sanayisi montaj sanayiidir. Herkes ayrı ayrı parçalar üretir. Parçalar birleşince makine olur. Ulaşım ve haberleşme parasızdır. Halk her yerde üretim yapacak şekilde organize olur.

d)       Savunma silahlarını mutlaka kendimiz üretmeliyiz ve savaş esnasında da üretmeye devam edebilmeliyiz. Taşıma su ile değirmen dönmez. Satın alınan silahla savunma yapılamaz.

“Sabırla istiane edin” demek, buna göre örgütlenin demektir.

İkinci istiane de “SALÂT” yani toplanmalardır.

İnsanlar bir araya gelince beyinden çıkan elektromanyetik dalgalar birbirine etki eder. Bizim bilincimizin altında haberleşiriz. Aynı şeyleri duymaya ve aynı şeylere inanmaya başlarız. Bir de bir arada olmaktan dolayı cesaret gelir. Kendimizi o kadar güçlü görürüz ki, düşmanın büyüklüğünü unuturuz. Aslında askeri eğitim budur. Askere alınan kimseler sıkıntılar içinde bir arada yaşama duyguları geliştirirler. Sonunda göz göre göre ölüme giderler. Bir arada beş vakit namaz kılanlar askeri eğitim almış olurlar. Namaz ne yapıyor? a) Bir araya gelenler arasında ortak bilinç doğuyor, cemaat olmuş oluyorlar. Konuşmalarda beyinler arası dalgalarla anlaşmalar yapılır. b) Ayrıca birlikte namaz kılınırken refleks hareket eğitimi yapılmış olur. Askerlikteki talim yapılmış olur. Saf kurma, sıraya geçme namazda öğreniliyor. c) Namaz sayesinde örgütlenmekteyiz. Aşiret başkanı beş vakit namazda seçiliyor. Bucak başkanı Cuma namazında seçiliyor. Merkez bucakların atadığı komutanlar da namaz yoluyla biat elde ediyorlar. Nöbetliler nöbetleri onların yanında yapıyorlar. d) Askerlik hizmeti komutanların yanında namaz kılma anlamındadır. Komutanlarla birlikte talim yapma demektir.

إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ(153) (EinNa elLAHa MaGa elÖABiRIyNa)  “Allah sabredenlerle beraberdir.”

Namaz kılanları zikrettikten sonra teyiden tekrar sabra dönmüştür. Cemi müzekker salim ile “SABREDENLER” denmiştir. Bunun anlamı, devletimizi sabra dayalı olarak birlikte oluşturmalıyız.

Bu sebeple Devlet Planlama Teşkilatı’na karşılık orduda da bir Araştırma Merkezi kurulacaktır. Tüm planlamalar ve bütçeler bunların da değerlendirilmesi ile geliştirilecektir. Hakemliği devlet başkanı yapmalıdır. Devlet başkanı bunun için asker olmalı, hakemlik yapabilmesi için askerlik bilgisine sahip olmalıdır.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-383 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-213  İstanbul, 18 Kasım 2006

I. ULUSLARARASI MİLLÎ GÖRÜŞ SEMPOZYUMU

28-29 Ekim 2006 günleri ESAM tarafından I. Uluslararası Millî Görüş Sempozyumu yapıldı. Bundan önce Mayıs ayında “Müslüman Topluluklar Birliği Toplantısı”nda “Adil Düzen Sempozyumu”nun yapılmış olduğu beyan edildi. Şimdi de 60 Müslüman ülke için I. Uluslararası Millî Görüş Sempozyumu yapıldı. Muhterem Necmettin Erbakan tarafından bu sempozyumun “Adil Düzen”e gidiş sempozyumu olduğu ifade edildi. Hedef, bu 60 ülkede Millî Görüş Teşkilâtları kurulmasıdır. Bilhassa İran, Pakistan, Bangladeş, Mısır, Malezya, Endonezya, Nijerya gibi yedi ülkede öncelikle olmak üzere, bütün bunlarda “Adil Düzen”e gidişi sağlayan Millî Görüş Enstitüleri kurulmalıdır dendi.

Sempozyumda bazı önemli yenilikler gördük.

a)      Türkiye Millî Görüş Teşkilatı’nda erkekler de kadınlar kadar yer almışlardır.

b)     Türkiye Millî Görüş Teşkilâtı’nda yaşlılardan çok gençler yer almışlardır.

c)      Dışarıdan gelen Millî Görüşe katılanların İslâm anlayışları Türkiye’deki Millî Görüşçülerden bile ileri seviyelere ulaşmış görülüyor.

d)     En önemli husus; artık tüm konuşmacılar İngilizce değil, Türkçe ve Arapça konuşuyorlar. İngilizce konuşan olmadı. Bu durumdan İslâm ülkelerinin artık kendilerine gelmekte oldukları anlaşılıyor.

Sempozyuma gelenler sadece protokol konuşmaları yaptılar. Fikirleri olanların fikirlerine kimse kıymet vermiyordu. Sempozyumu yönetenler de sadece askeri metotla Erbakan’ın planını uyguluyorlardı. Sempozyuma ESAM’dan çok parti hakimdi.

Ben bir komisyonda çok kısa konuşma yaptım.

Maalesef kimse dinlemedi ve anlamadı bile!

“İnsanların sosyal yapısı dine, siyasete, ekonomiye ve ilme dayanır. Başlangıçta insanları din yönetti. Sonra siyaset yönetmeye başladı. Şimdi ise ekonomi yönetiyor. Beş yüz yıldır hakimiyeti ele geçiren sermaye ilmi, dini ve siyaseti tahakkümüne almıştır. Bizim onların sömürüsünden kurtulmamız için önce onlar kadar zengin olmamız gerekir. Bunun için 500 sene geçmesi gerekir. Bir de, ancak faizli sistemde ekonomi diğer müesseselere hakim olabilir. Bu düzende çalışmak; ‘sen zulmü bırak da biz zulmedelim’ için çalışmadır! O halde, bizim yapacağımız çalışma nedir? Biz öyle bir düzen getirmeliyiz ki, ilim diğer din, siyaset ve ekonomiye yol gösterici olsun.

İşte “ADİL DÜZEN” budur.”

Muhterem Necmettin Erbakan’ın son konuşmasını dinlediğimizde, kesin olarak şu anlaşılmıştır ki; Erbakan ulusal örgütlenmeden sonra uluslararası örgütlenmeye gitmekte, bunu da “Millî Görüş” adı altında yamaktadır. Çünkü:

Adil Düzen” insanlığın ortak malıdır. Ancak oraya gidiş ve o hedefe varış her ülkede aynı usulle olamaz. Zorunlu olarak her ülke kendi Millî Görüşü ile “Adil Düzen”e doğru ilerleyecektir.

Mesela, İran’ı ele alalım. İran lâiklik ilkesi içinde “Adil Düzen”e gidemez. Suudi Arabistan demokratik düzen içinde “Adil Düzen”e gidemez. Çin sosyalist bir ülkedir, liberalizm kuralları içinde “Adil Düzen”e gidemez. Her ülkenin kendi şartları içinde örgütlenmesi gerekir. Dolayısıyla “Adil Düzen”e ancak Millî Görüşler içinde varılabilir.

Adil Düzen” demek, her ülkenin kendi içtihat ve icmaları ile yönetilmesi demektir. Türkiye’de geliştirdiğimiz “Adil Düzen” Türkiye Millî Görüşçülerinin eseridir. Türkiye’de henüz uygulama imkanı bulunamamıştır. Diğer ülkelerin “Adil Düzen”e gidişi farklı olacaktır.

DEĞİŞİK ULUSLARDA OLUŞAN MİLLÎ GÖRÜŞÇÜLERİN GÖREVİ NELER OLACAKTIR?

a) Bütün insanlığın benimseyeceği III. Bin Yıl Uygarlığını oluşturacak olan “Adil Düzen”in oluşmasında ve gelişmesinde yardımcı olmak. Çünkü “Adil Düzen” kıyamete kadar evrimleşecek, gelişecek ve daha ileriye gidecektir. Onun içindir ki “Adil Düzen” I. Kur’an Uygarlığından daha ileri bir uygarlığa hitap etmektedir.

b) “Adil Düzen” baskı ile olmamak ve halkın rızasına uygun olmak şartıyla her türlü yönetime izin verir. Nasıl İngiltere’deki krallık “Adil Düzen”e aykırı değilse, Suudi Arabistan’daki rejim de aykırı değildir. Nasıl ABD’deki iki partili rejim “Adil Düzen”e aykırı değilse, İran’daki tek partili rejim de “Adil Düzen”e aykırı değildir. Nasıl liberalist bir ülke olan Almanya’da “Adil Düzen”e aykırılık yoksa, sosyalist ülke olan Çin yönetimi de “Adil Düzen”e aykırı değildir. “Adil Düzen”de düzeninin adil olması ve halkın kendi istekleri ile bu düzeni benimsemeleri gerekir. İşte bundan dolayı “Adil Düzen”in ülkelerde uygulanışı farklı olacaktır. Zaten “Adil Düzen” o demektir. O halde Millî Görüşçülerin asıl ikinci, -hattâ birinci görevi,- “Adil Düzen”i ülkelerinin şartlarına göre uyarlamaktır.

Görülüyor ki, Muhterem Necmettin Erbakan Millî Görüşü “Adil Düzen”e gidiş için şart koşmakla uygun adım atmıştır. Millî Görüş değil de, Millî Görüşler olmalıdır. “Adil Düzen” tektir, ama “Adil Düzen”e varışlar çoktur, uygulaması farklıdır; o da Millî Görüşlerdir.

***

ÖZETLE MİLLÎ GÖRÜŞ HAREKETİ

a) Necmettin Erbakan İstanbul Teknik Üniversitesi’nde sanayi profesörü olunca, ülkeyi sanayileştirmek için Gümüş Motor’u kurdu. Başardı. Ancak, hemen işbirlikçiler ortaya çıktı ve Gümüş Motor’u elinden aldılar ama bu hareketi durduramayınca, kendileri -montaj sanayi de olsa- Türkiye’nin sanayileşmesine izin vermek zorunda kaldılar.

b)Necmettin Erbakan yılmadı, o teşebbüsü orada bıraktı ve Türkiye Odalar Birliği Başkanı oldu. Oraya seçimlerle geldi. İşbirlikçiler tekrar harekete geçtiler ve Erbakan’ı Odalar Birliği’nden polis zoru ile uzaklaştırdılar! Ne var ki, Erbakan sayesinde artık Odalar Birliği’ne demokrasi girmiştir. Bundan sonra Masonlar oraya istedikleri gibi hakim olamayacaklarını anladılar ve alternatif olarak TÜSİAD’ı oluşturdular.

c) Necmettin Erbakan bundan sonra siyasete atıldı. Bağımsız olarak milletvekili oldu ve arkadaşlarıyla Millî Nizam Partisi’ni kurdu ama parti kısa zamanda kapatıldı. Ardından Millî Selâmet Partisi kuruldu ve kısa zamanda iktidar ortak oldu. Millî Görüş partileri defalarca kapatıldı; Millî Selâmet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi. Ama onlar yine de baş edemediler, şimdi de Saadet Partisi var. Sonunda işbirlikçi AKP sayesinde onu devre dışı bıraktılar. Ama bugün işbirlikçi olsalar da Müslüman yöneticiler anayasa ekseriyeti ile iktidardadırlar.

d)Necmettin Erbakan bu arada MÜSİAD’ı kurmuş ama işbirlikçiler elinden almıştır. Ama bu sayede TÜSİAD’a rakip Müslümanların bir teşkilatı daha ortaya çıktı.

e) Necmettin Erbakan HAK-İŞ’i kurdu. İşbirlikçiler cephe değiştirdiler ve Erbakan’ı bıraktılar ama, Müslümanların bugün büyüklük olarak ikinci seviyede sendikaları vardır.

f) Necmettin Erbakan Kanal 7’yi tesis etti. İşbirlikçiler karşıya geçtiler ve Erbakan’ı bıraktılar. Ama sonuçta Müslümanların güçlü bir televizyon kanalı vardır.

g)Necmettin Erbakan’ın kurduğu Millî Gazete, TV 5, MGV, ESAM gibi işbirlikçilerle birleşmemiş kuruluşlar vardır ama bunlarda da başka hasatlıklar vardır, gelişememektedirler.

h)     Necmettin Erbakan şimdi de Uluslararası Millî Görüş faaliyetleri için harekete geçmiştir. Erbakan bunda da muvaffak olacaktır. Çünkü bu hareket ABD’nin işine gelmektedir. ABD İslâm ülkelerinde hakimiyet tesis edecek bir örgütlemeyi kuramadı. Şimdi Erbakan bu işi başaracaktır. Ama yine işbirlikçiler eliyle teşkilat ABD’ye teslim edilecektir. Yeryüzünde AKP benzeri bir İslâm örgütü ortaya çıkacaktır.

***

Ben Necmettin Erbakan’ı faaliyetlerin çoğunda destekledim, bu faaliyetinde de destekleyeceğim. Sonunda işbirlikçilerin eline geçeceğini bile bile destekleyeceğim.

Olay nedir?

Fethullah Gülen gibi takiyyeci olursan yani işbirliği yaparsan, büyürsün ama vardığın yer serap olur. Akevler gibi takiyye bile yapmazsan hep küçük kalırsın. Bana göre her ikisine de ihtiyaç vardır. Bir taraftan taviz vermeyen ama küçük kalan Akevler “Adil Düzen”i araştırmaya devam edecektir. Diğer taraftan Gülen Cemaati ve AKP topluluğunda olduğu gibi birileri de işbirlikçi olup büyüyecek ve genişleyeceklerdir.

Şunu belirteyim ki; Uluslararası Millî Görüş faaliyeti işbirlikçilerin eline düşecek son faaliyettir.

Artık “Adil Düzen”in kendi hüviyeti ile ortaya çıkıp hakim olması zamanı yaklaşmıştır. İşbirlikçilerin faaliyetleri “Adil Düzen”e hazırlıktır. Milli Göçüşçüler işbirlikçi olmamış ama kurdukları kuruluşları onlara kaptırmıştır. Kaptırmadıklarında ise hiçbir üretim yapamamaktadır.

Oysa, Akevler işbirlikçilere kaptırmamakla kalmamış, Adil Düzen Çalışmalarını devamlı olarak sürdürmekte ve geleceğin iktidarı için hazırlık yapmaktadır.

Adil Düzen Çalışanlarına tavsiyem şudur:

Necmettin Erbakan’ın bu son girişimi de işbirlikçilerin elinde işe yaramaz hâle gelecektir. Ancak bu girişime ihtiyaç vardır. Dünyaya “Adil Düzen”i kelime olarak da olsa götürebilmemiz için gereklidir. O halde, hiçbir ümide kapılmadan, Adil Düzen Çalışmalarında asla gevşeklik olmamak şartı ile Adil Düzen Çalışanlarının Erbakan’ın Uluslararası Millî Görüş girişimine destek olmaları gerekir.

 

Yük. Müh. SÜLEYMAN KARAGÜLLE

AKEVLER KOOPERATİFLERİ Kurucularından

ADİL DÜZEN Çalışanlarından

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-383 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-213  İstanbul, 18 Kasım 2006

ALEVİLİK VE ALEVİLERİ ZİYARET…

Harun Özdemir’in TV İzmir programına katılan Alevi dedeler, Harun Özdemir’in önerisi üzerine bizi cemlerine dâvet ettiler. Çevre dedelerinin katıldığı cemlerine gittik ve sonuna kadar takip ettik. Haftada bir yaptıkları cem ayinlerine kadınlar ve erkekler katılmaktadır. Yüksekçe bir sekide oturan dedeler ayini yönettiler. Dedelerin yüzleri cemaate dönüktü. Kadınlar ve erkekler karşı karşıya oturuyorlardı. Dedeler sohbet ediyor, şiir okuyor, ilâhi söyletiyorlardı. Arada kızlardan veya erkeklerden oluşmuş semalar dönüyorlardı. Birtakım hareket ve işlemlerden, mesela abdest ayini gibi hareket sonunda yerlere kapanarak secde ediyor, dönerken dedeleri selamlıyorlardı. Belli monologlarla özel işlemler yapılıyordu.

Zaman zaman tüm cemaat kıyama kaldırılıyor. Zaman zaman da secdeye kapanıyor, birkaç dakika secdede kalıyorlardı. Ayin üç-dört saat sürdü. Ayinde sık sık Allah, Muhammed, Ali diye zikrediyorlardı.

Ayinden sonra kahvelerine gittik ve Limontepe Mahalle Muhtarı ile sohbet ettik. Alevi felsefesini tam olarak ancak ondan öğrendik.

Allah Hazreti İbrahim’e vaat etti: Senin zürriyetinden imamlar çıkaracağım. Hazreti İshak’ın zürriyetinden İsrail oğullarını çıkardı. Hazreti İsmail’in zürriyetinden on iki imamı çıkardı. Kur’an bunlara “Ehli Beyt” diyor, Kur’an bunlara zi’l-kurba olarak zekattan pay veriyor. Dünyayı yönetme görevi bunlara verilmiştir, Kur’an vermiştir, zekâttan pay vermiştir. Bunlar bölgelerde ocak kurarlar, on iki imamın neslinden gelenlerden dedeler yetiştirir ve bunları köylere atarlar. Onlar oraya gider, zekât toplar, oradaki muhtaçlara dağıtır, kendi paylarını da alırlar. Böylece dünyayı devletsiz olarak yönetirler.

Dede her hafta köye gelir ve sıra ile birisinin evinde kalır. Ev müsaitse orada cem ayini ifa edilir, evi müsait değilse masrafları gücü nisbetinde o yapar. Ama evi müsait olanın evinde ayın icra edilir. Köylerde genel olarak cem evleri yoktur. Dede haftalık ayinleri yönetir, doğumları, evlenmeleri, ölümleri takdis eder. Cenaze kaldırır. Zekât toplayıp bölüştürür. Aralarında çıkan ihtilafları çözer. Kararlarını dinlemeyen olursa onu düşük ilan eder ve o kimse artık cem ayinlerine katılamaz, ölüsü kaldırılmaz, evlenme ve doğumları takdis edilmez. Kişi dedenin kararlarına uyduğu takdirde itibari iade edilir.

Kur’an’ın Arapçasını dedeler öğrenir, halka Türkçe aktarır, halka Arapça Kur’an okumazlar.

Şimdi Alevi gözü ile Kur’an’a bakalım. Kur’an’a aykırı hareketleri yoktur. Hareketleri sünnete aykırıdır; Kur’an’a değil, sünnete aykırıdır. Bu da mazurdurlar. Çünkü sünnet Arabistan’da, Mekke ve Medine içinde Kur’an’ın uygulamasıdır. Orta Asya soğuklarında ve gezgin kabileler arasındaki uygulamaları içermemektedir. Kur’an ilâhi sözdür, her yerde uygulanır. Ama sünnet kendi çağına ve kendi ülkesine aittir. Derler ve yanlış bir şey söylemezler.

Kur’an’da namaz kılın der. Bizim kıldığımız gibi kılın denmiyor. Secde edin deniyor, kıyam edin deniyor, rüku edin deniyor. Bunların hepsine başka bir düzende yerine getiriliyorlar. Dedelerin emrine girme konusunda ise Kur’an’da onlara göre sarahat vardır.

Böyle bir sorunla Müslümanlar daha ikinci asırda karşı karşıya gelmişlerdir. Sünnette uygulanamaz hal başlamıştır. İki ifrat ve tefrit mezhep ortaya çıkmıştır. Zahiri mezhepler hiçbir değişiklik yapmadan sünnetin aynen uygulanması gerektiğine inandılar. Diğerleri ise sünneti Aleviler gibi terk ederek Kur’an’ı kendi anlayışlarına göre yorumlayarak uygulamaya başladılar.

Ehli Sünnet ise Kur’an’ı yorumlama ilmini geliştirdiler ki buna “Usûlü Fıkıh” deniyor. Usûlü Fıkıh sünnete dayanılarak geliştirildi. Ondan sonra Kur’an Usûlü Fıkha göre yorumlanmaya başlandı ve içtihat ilmi doğdu. İcma ortaya çıktı. Yeni sorunlar sünnetle çözülmüyor ama sünnete dayalı Usûlü Fıkhın kuralları ile Kur’an anlaşılıyor ve uygulanıyordu. Bu hususta Sünniler ile Şiiler arasında bir ayrılık yoktur. Aleviliğin Şiilik ile akrabalığı sadece imamet konusunda olup, amelde tamamen hem Ehli Sünnete hem de Şiilere eşit uzaklıktadırlar. Bizim Şiilerle ameli bir ihtilafımız yoktur. Hattâ Şiilerin Zeydiye mezhebi Sünnilerin Hanefi mezhebine diğerlerinden daha yakındır.

Bununla beraber henüz kentleşmemiş Alevi toplulukların Usûlü Fıkhı bilmeleri mümkün olmadığı için kendi mezheplerinin o şekilde gelişmesinde bir gayrimeşruluk yoktur. Biz Kur’an’ı sünnete dayanılarak geliştirilmiş Fıkıh Usûlüne göre anlamakla mükellefiz. Ama kırlarda yaşayan ve Fıkıh Usûlünü örenmeleri mümkün olmayan Aleviler için böyle bir mükellefiyet sözkonusu değildir.

Şimdi yapılacak nedir? Şimdi onlar da kentleşmeye başladılar. Artık onlar da Fıkıh Usûlünü öğrenir ve tedvin edebilirler. Artık onlar da sünnete uygun olarak Kur’an’ı anlamaya başlayabilirler. Sünnilerin buradaki görevleri cem evlerinin gelişmelerine katkıda bulunmak ve Şii ulemasına benzer ilim adamlarının yetiştirilmesini sağlamada yardımcı olmaktır.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2643 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2557 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2179 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2600 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2303 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2445 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2408 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2451 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3054 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2683 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2680 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2759 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2964 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3152 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5496 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3878 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3726 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3886 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3845 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4126 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4638 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3026 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3982 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3858 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2867 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2957 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3968 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7743 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5625 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4186 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3586 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3727 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4749 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4469 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4758 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4679 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4834 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4559 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3411 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4489 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3637 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5187 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3864 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5163 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5031 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4949 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3552 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3490 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3702 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5166 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4218 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5440 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4099 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5285 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4438 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4582 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4779 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5324 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4126 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5272 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4537 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3856 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4393 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4601 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4132 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4109 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4095 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4549 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5662 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9839 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4661 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3711 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3859 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3359 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3391 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3757 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5717 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4253 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3454 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler