Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 394
BAKARA SÛRESİ 185-186.-AYETLER TEFSİRİ
3.02.2007
3717 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2005...2006...2007

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 394

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi             03 Şubat 2007             Fiyatı: www.akevler.org veya www.adilduzen.com’a tıklamak!

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 394. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Hedefimiz; “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, Reşat EROL

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ

MENDERES’İN ASILMASI VE TÜRKİYE

HRANT DİNK’İ NEDEN VE KİM ÖLDÜRDÜ?

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ - 56. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِي أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنْ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمْ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمْ الْيُسْرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمْ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ(185)

وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِي إِذَا دَعَانِي

فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ(186)

 

شَهْرُ رَمَضَانَ (ŞaHRu RaMaWANa)  “Ramazan ayı.”

ŞEHRU RAMADAN” mukaddem müfreddir. İçinde Kur’an indirilen Ramazan ayıdır. Haber olduğu için nekiredir. Takdim edilmiş olması öneminden dolayıdır. Tahsis için değildir. Tahsis için olması haberin de marife olması hâlindedir. Aralarında “Ve” harfi konmadığı için yukarıda emredilen orucun burada açıklaması yapılmıştır. Ramazan ayı emredilen orucun bedeli değildir. Bedel olsa sonra gelen “Ellezî” nekire gelmiş olur ki bu doğru değildir. Ramazan gayri munsariftir, yani “Nun” esreli geleceğine üstünlü gelmiştir.

ŞEHR” kamerin hilalden hilale gelmesi döneminin adıdır. Ortaya çıkma anlamındadır. Hilalin görünmesinden başlar.

Ay ülkelerden ülkelere göre değişmez. Bütün yeryüzünde aynı günde başlar. Mekke’deki gün olarak başlar. Uluslararası takvim Mekke saati ile oluşur. Ayın hesabı değişmesi, ay ve güneşin aynı yer ekseninden geçen düzlemin birlikte geçmeleri ile başlar. Bu günün ortasında olur. Her ay değişik ülkenin gününe göre olur.

Bizim Batılılardan farkımız vardır.

a)      Batılılar Griniç’e (Greenwich) göre yeni ay hesabı yapmaktadırlar. Biz ise Mekke’deki Kâbe’nin bulunduğu Hacer-i Esved’in olduğu yerden başlatıyoruz.

b)      Batılılar gece yarısından sonra başlatmaktadırlar. Biz ise gündüz öğle saatini 44 dakika geçe başlatıyoruz. Bu 44 dakika her gün ayın 29.5 günden fazla gitmesi miktarıdır. Ayı 29 ve 30 gün alıyoruz. Ayrıca bunlardan her iki ayda bir buçuk saatlik bir zaman kazanılmaktadır.

c)       Batılılar günü gece yarısından başlatırlar. Biz akşam vakti ile başlatmaktayız.

d)      Batılılarca görünme söz konusu olmadığı halde, biz ise Mekke’den hilalin güneş batarken günü bilecek durum olmalıdır. Bunun hesabı bulunmalıdır. Bu “ŞEHR” kelimesinden istidlâl edilmektedir.

Suudi Arabistanlılar; ‘gördük’ diyorlar ama Griniç (Greenwich) takvimi hesaplarını alıyorlar. Ankara ise ‘hesabı yaptım’ diyor ama o da Osmanlıların hesabını yapıyor. İkisi de hatalı olabilir.

Adil Düzen” iktidar olunca Mekke bağımsız hâle getirilecek, orada fıkhın varsayımları içinde astronomik hesaplar yapılacaktır. Herkesin kolay hesaplayacağı bir formül yeterli olacaktır. Çok ince hesaplara gerek yoktur. Ayın uzunluğu 29.530588’dir. Buna göre aylar eklenerek hesap yapılır. Belki başlangıç noktası bin senede bir yeniden ayarlanır yahut son 88 rakamı bin senede bir yeniden hesaplanır.

RAMADAN” Rafadan kelimesine akrabadır. Rafd, atık demektir. İnsan bedenindeki birikmiş ve eskimiş besinlerin atıldığı, günahların temizlendiği ay demektir. Fayadan kelimesi ile de akrabadır. Fayadan, çağlayan sudur. Kur’an’ın bu ayda inmesiyle tüm insanlık manevi sularla sulanmıştır.

Ramazan ayı ayrıca zekâtların tahakkuk edip akmaya verildiği aydır. Bolluk ve bereket ayıdır.

الَّذِي أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ  (elLaÜIy EuNZiLa FIyHı elQuREANu)  “İçinde Kur’an inzâl olunan aydır.”

Kur’an Ramazan ayında inzâl olunmaya başlanmıştır. Ancak burada işaret edilen her ay Kur’an’ın o zamana kadar inen kısmın birden tekrar edilmesidir. Cebrail Hazreti Muhammed’e okuyor, Hazreti Muhammed de cemaate kıraat ediyordu. Sahabeler de her yıl Ramazan ayında Kur’an’ı hatmederlerdi. Kur’an bu amaçla otuz cüze ayrılmıştır. Başlangıçta bugünkü sahifeler şeklinde yazılmıyor, cüzler de sahife ortalarında bitebiliyordu.

Osmanlılar cüzleri yirmişer sahife yaptılar. Cüzler sahife başlarına geldi. Her sahife başı aynı zamanda âyet başı oldu. Bu Kur’an’ın mucizesidir. Burada işaret edilen inzâli teyit etmektedir. Bizim de Kur’an’ı Ramazan ayında meali ile hatmetmemiz gerekecektir. Hattâ buna dayanarak her kavim kendi dilinde Kur’an’ın yeni tercümesini yapmalı, internette yayınlanmalıdır. Her dilden ona yakın değişik tercümeler de yayınlanabilir.

هُدًى لِلنَّاسِ (HuDan Li elNASı)  “Nâs için hidayet olmak üzere.”

Burada “Hüden Li’l-Mü’minin” veya “Hüden Li’l-Müslimin” dememektedir.

Bütün insanlara hidayet olarak zikretmektedir. İnsanlık” bundan nasıl yararlanacaktır?

Kur’an önce dünyanın bütün dillerine çevrilmelidir. Bunun için biz diller vakfının kurulmasını önermekteyiz. Mekke’de kurulacak yüz ilçe tüm dünyadaki ülkeleri ve bölgeleri temsil edecektir. Her ilçede ona yakın bucak bulunacaktır. Her bucağın bir yazı dili olacaktır.

İşte burada oturanlar Arapça öğrenecek ve bunlar Kur’an’ı her yıl kendi dillerine tercüme edeceklerdir.

Dünyada ayrıca dört büyük din vardır. Bunların mezheplerini de ele alırsak on ile yirmi arasında dinler oluşacak ve kendi kitapları olacaktır. Nitekim vardır da. Ne var ki kitapların asılları olmadığı için mezhepler kendilerine göre hiç olmazsa yorumları ve dillerin tercümeleri ile son şeklini verebilirler. Gelecekte bu dört din ve mezhepleri arasında çekişme olmayacak, dayanışma olacaktır.

Her din mensubu kendi kitabını Kur’an’a göre yorumlamak suretiyle Kur’an insanlık için hidayet olur.

Tevrat, İncil ve Burkan (Furkan) da insanlar için hidayettirler. Bütün büyük dinler birbirlerinden yararlanırlar. Bununla beraber Kur’an’ın özellikleri vardır.

a)      Kur’an son kitaptır. Diğerlerinde olan bilgiler bunda vardır.

b)      Kur’an mucize kitaptır. İlâhi kitap olduğu bugün kanıtlanmaktadır. Bu dinlerin kitaplarını onaylamaktadır. Bu onların da İlâhi kitap olduğunu kanıtlamakta, hepsinin mucizesi olmaktadır.

c)       Kur’an değişmeden aslıyla bize kadar ulaşmış bir kitaptır. Diğerleri tercümedir. Kur’an yardımı ile tercümelerin asıllarına ne kadar uyduğu kontrol edilebilir. Kur’an onların aslınla rücu etmede yardımcıdır.

d)      Kur’an bir de yorumlama ilmi getirmiş, fıkıh usulünü getirmiştir. Bu gramer gibi lâik bir ilimdir. Onlar da yararlanarak kitaplarını öyle yorumlarlar.

Kur’an böylece tüm insanlığa yol göstermektedir. Mü’minleri ise yola götürmektedir.

وَبَيِّنَاتٍ مِنْ الْهُدَى (VaBayYıNAvTın MıNa eLHuDAy)  “Huda’dan beyyinedir.”

Burada “HÜD” kelimesi marife gelmiştir. Kastedilen “HÜD” nedir?

Hazreti Adem’den başlayıp kıyamete kadar sürüp gelen bir savaş vardır. Bu iyilerle kötülerin savaşıdır. Kötülüğü yenmek için ortaya konan şeriat hüdadır. Hüdâ, kitaplarla ve ilimlerle sabit olan yoldur. Kur’an da bunları açıklayan hem aklî hem naklî yolları öğreten bir kitaptır.

BEYYİNÂT nekire gelmiştir, HÜDÂ ise marife gelmiştir.

Buradaki “MİN” izafet minidir. Teb’iz veya tebyin için değildir. Eğer tamlayan ve tamlanan marife ise veya nekire ise izafet harfsiz olur. Eğer biri nekire diğeri marife ise MİN veya Lİ ile gelir. Burada öyle olmuştur.

BEYYİNÂT nekiredir. Çünkü başka beyyineler de vardır. Eski kitaplar da beyyinedir. İlim de beyyinedir. Sünnet, icma ve kıyas da beyyinedir. BEYYİNÂT dişi kurallı çoğuldur. Kur’an sistem içinde beyan etmektedir. Dört muhkem vardır; muhkem, müfesser, nass ve zâhir. Bunlar beyyinâttır. İbare, işaret, delâlet ve iktiza ile delâlet vardır. Bunlar da beyyinâttır. Usûlü fıkhın konuları beyyinâttır. Sekiz yüzlüde bunlar gösterilmiştir. Ayrıca Mürselât Sûresi’nde de izah edilmiştir. Burada cetvel olarak verebiliriz.

ARAPÇA              : HAKİKAT,        SARİH,                                 KİNAYE,                              MECAZ

KUR’AN               : MUHKEM,        MÜFESSER,        MÜCMEL,                           MÜTEŞABİH

BEYYİNAT         : HÂS,                   MÜŞTEREK,       CEMİ MÜNKER                ÂM

FURKAN              : NASS, ZÂHİR,                 HAFİ,                                    MÜŞKİL

AHKÂM               : İBARE,               DELALET,           İKTİZA,                               İŞARET

وَالْفُرْقَانِ (  Ve eLFuRQAN)  “Ve Furkan’dan beyyinedir.”

Burada Furkan Hüda’ya atfedilmiştir. Kur’an Hüda’yı ve Furkan’ı açıklamaktadır. Hüda ile Furkan karşı karşıya getirilmiştir. Hüda nedir? Furkan nedir? Düşünmemiz gerekir. Hüda, gelecekte olacakları ve olması gerekenleri ele alır ve insanın nereye gittiğini gösterir. Furkan ise geçmişte cereyan eden olaylarda birbirine geçen hakları tesbit eder. Hüda yöneticilere yol gösterir. Furkan ise hakemlere nasıl karar vereceklerini öğretir. Yürütme ile yargı arasındaki farkı ortaya koymaktadır.

“FURKAN”da şu şartlar vardır.

a)      Olay geçmişle ilgili olmalıdır. Gelecekte olacaklar hakkında dava açılamaz.

b)      Hüküm sadece olaya hasrolmalıdır. Mahkeme kararları kural mahiyetinde değildir. Yasa olamaz.

c)       Mahkeme ancak davacının bir davalıyı belirlemesi ve ondan net hakkını talep etmesi şeklinde olmalıdır. Davacısı olmayan biri muhakeme olamayacağı gibi davalısı belirtilmeyen ve talep edilen hak net olarak ifade edilmeyen dava olmaz. Tesbit davaları sadece şahitlerin şehadetini tesbit eder, hüküm vermez.

d)      Dördüncü önemli husus mahkemede taraf olmayanlar hakkında karar alınamaz. Kim tarafsa o kişileri o işte ilzam eder. Olaylar benzer olsa da aynı hüküm icra edilmez.

İşte bu özelikleri ile HÜDA FURKAN’dan ayrılmaktadır.

“HÜDA”da da şu şartlar vardır.

a)      Gelecekte olması istenen hususlar hakkında beyanda bulunulur.

b)      Benzer olayları kapsar. Tek olayı hedeflemez.

c)       Hüda’da kişiler belirtilmez, bütün muhatapları içine alır.

d)      Hüda’da genellik esastır, aynı şartları taşıyan her insan mükellef olur. Teşmil esastır.

Hüda da Furkan da marife gelmiştir. O halde bunların tarif edilmesi gerekir. Bunu tarif edecek olan müçtehittir. Değişik tarifler değişik mezhepleri doğurur. İttifak varsa icma olur. İcmalar da icmalarla değişebilir. Ama çok zor değişir. İcma zor olur. Çünkü bunda sadece kavlî icma sözkonusudur. Oysa ilk icmalar fiilî olabilir. Oluşması çok daha kolaydır.

Ramazan ayında neler yapıyoruz? Dört şeyi yapmamız gerekiyorsa bunları şöyle belirleyebiliriz.

a)      Oruç tutuyoruz.

b)      Baştan sonuna kadar Kur’an’ı hatmediyoruz.

c)       Hüda olarak zekâtlarımızı veriyoruz. Bütçe oluşturuyoruz. Toplanan zekâtın yıl içinde nerelere harcanacağını belirtiyoruz.

d)      Furkan olarak da muhasebe defterlerini kapatıyoruz, herkesin borç ve alacağını belirliyoruz.

فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمْ الشَّهْرَ (Fa MaN ŞaHiDa MiNKuMu elŞaHRa)  

“Sizden kim şehre şahit olursa.”

Yukarıda “Kur’an’ın indirildiği ay Ramazan ayıdır” denmiş ve nekire getirilmiştir. Çünkü indirilmemiş Ramazan ayları da vardır. Ama burada “Fa” harfi getirilerek “RAMAZAN” ayı marife getirilmiştir. Kastedilen “RAMAZAN” ayıdır. İstiğrak içindir, cins için değildir. İstiğrak ile cins arasındaki fark burada çok daha açık olarak ortaya çıkar. İstiğrak şimdi hâlen mevcut olanları içine alır, geçmişte olanlarla gelecekte olanları içermez. Cins ise bütün varlıkları, geçmişte olanlarla gelecekte olanları da içermektedir. İstiğrakı saymak mümkündür. Oysa cins sayılamaz varlığı anlatmaktadır. Burada cins için gelmiştir. Çünkü Kur’an nâzil olmadan önceki ayları içermez. Bizim yaşadığımız ayları da içermez.

Şahit olmak” demek, içine girmek ve orada bulunmak demektir. “Faman Rea’l-Hilâle” denmemektedir. “Faman Şehide’ş-Şehra” denmektedir. Ona şahit olan anlamındadır. Ayın ilk gününe şahit olan kimse üzerine bütün ay oruç tutması farz olur. Bu farz sonuna kadar baliğ olan için de sözkonusudur. Tutamadığı günleri sonra tutar, çünkü aya şahit olmuş ve tüm oruç ona farz olmuştur.

فَلْيَصُمْهُ (   )  “Onu savm etsin.”

Burada zamir müfred gelmiştir. “Fe’l-Yesum” deseydi yetişirdi. O zaman gündüzlerini tutardı. Bazısına yetişmişse bazısını tutardı. Burada ise ayın oruç olarak tutulması istenmektedir. Demek ki geceleri ve gündüzleri tutulacaktır. Akşam yemek yemek ve sahura kalkmak da orucun bir parçasıdır. Herkes orucu ayrı ayrı tutacağı için buradaki emir o tutsun şeklindedir. Kim şehre şahit olursa o orucunu tutsun denmektedir. Çünkü oruç birlikte tutulmaz, ayrı ayrı tutulur.

Böyle bir emir ne namazda, ne zekâtta, ne de hacda vardır. Çünkü onlar birlikte icra edilir.

Başlangıçta ayda üç gün tutulan oruç burada yılda bir aya döndürülmüştür. Bu bir neshtir. Ama bizim için nesh değildir. Çünkü Kur’an’ın ifadesinde nesh yoktur. Yukarıda içtihatla sabit olan ve istihsan ile ayın ortalarında tutulan oruç, burada nassla tavzih edilmiştir. Nass varken istihsana yer verilmeyeceğinden bu bizim için nesh değildir. Bir toplulukta inkılâp yaparken bu şekilde gidilmelidir.

“Adil Düzen” bu ülkeye nasıl gelecektir?

Dünyanın III. bin yılda beklediği en büyük inkılâp, maaşlı görevli yerine, cirodan pay alan hizmetli yer alacaktır. Serbest meslek erbabı bürokrasinin yerine geçecektir.

Bunu başarabilmemiz için tedrici bir sistem uygulayacağız.

a)      Önce bütün vatandaşlar sigortalı hâle getirilecektir; aidatsız sigortalı hâle getirilecektir. Memurluğun bir imtiyazı kalmayacaktır.

b)      Hakemlik sistemi getirilerek memurların dokunulmazlık sistemi kalkacaktır. Varolan memur imtiyazına son verilecektir.

c)       Sonra isteyen memura faizsiz kredi verilerek serbest iş yapmasına izin verilecektir. Memurluk mesaisini azaltıp maaşını da azaltabilecek ve böylece gittikçe işler serbest meslek icraatına döndürülecektir. Memurların serbest iş yapmalarına izin verilecektir. İmtiyaz kalkacak ama imkan genişletilecektir.

d)      Kamu hizmetleri seri halden çıkarılıp paralel hâle getirilecektir. Vatandaş tapu hizmeti veren kişilerden istediğine muamelesini yaptıracaktır. Kim hizmet görmüşse ona hizmeti sayısınca veya kişi başına bir prim takdir edilecek ve resmen ödenecektir.

İşte bu geçiş tedbirleri ile bürokrasi zamanla ortadan kalkacaktır.

Orucun farziyeti geçişin nasıl yapılacağını öğretmektedir.

وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ (Va MaN KAvNa MaRIyWan EV GaLAy SaFaRın) 

“Ve kim merid veya seferde olursa.”  

Bu cümle aynen yukarıda tekrar edilmiştir. Ne var ki yukarıda “Fa” harfi ile burada “Va” harfi ile tekrar etmiştir. “Fa” tamim içindir. Bu hükümler her zaman geçerlidir demektir. “Va” ile geldiği zaman kıyasla geçerlidir demektir. Önce “Fa” ile tekrar ettikten sonra burada tekrar “Va” ile tekrar etmesi, ikisi arasında bir fark mevcuttur demektir. Yukarıda hükümle istihsan ile sabit idi. İstihsanla sabit olan yerlerde özel hallerde istihsan ile ortaya çıkar, nassla sabit olmuş olur.

İstihsan ile sabit olan yerlerde tahsis ve takyidler de istihsanla sabit olur ve eşit seviyededir. Kıyas yapmaya gerek olmaksızın istihsanen hükümler koyabilirsin. Nasıl istihsanın ilkinde delil aramıyorsan istisnasında da delil aramazsın. Ama eğer bir şey nass ile sabit ise ona istisna koyarken mutlaka kıyas yapman gerekmektedir. Yani örnek istisna bulman gerekecektir. Burada tamamen fıkıh usûlü öğretilmektedir.

Tekrar edelim ki burada başka günler derken fukahanın dediği gibi illet meşakkat değildir. Marazda illet hikmetin sakıt olmasıdır. Yani oruçtan beklenen yarar ortadan kalkmakta ve zarara dönüşmektedir. Onun için oruç tutulması men olunmuştur. Seferde ise orucun aynı zamanda tutulmasında bir yarar kalmamaktadır. Burada hikmet kalktığı için terkine izin verilmektedir. Yine biz usulde şu kaideyi tesbit ettik. Hikmet fiilden sonra ortaya çıkacağı için illet olmaz demiştir. Ama illetin tespitinde hikmetten yararlanılır. Yani bir şey yararlı ise ona illet bulunur. İlletin illeti hikmet olur. Sefer ve marazda bunlar görülüyor. Ve bize şu gösteriliyor ki hikmetin kalkması ile illet illetlikten sakıt olur. Bu tahsis ve takyitte de geçerlidir.

فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ (Fa GıdDaTun MiN EayYAMın EuPaRa) 

“Başka sayılı günler vardır.”

UHARA” kelimesi munsarıf değildir. Onun için esreli olacağına üstünlü olmuş ve tenvin düşmüştür. Fiil vezni üzere sıfat olması onu gayri munsarıf yapmıştır. Kur’an’daki munsarıf olmayan kelimelere tesbit edilip tahlilleri yapılmalıdır. Ehabir grubunun çalışmalarında bu da programlarına alınmalıdır.

يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمْ الْيُسْرَ (YuRIDu elLAHu BiKuMu eLYuSRa)  

“Allah size yüsrü murad eder.”

İrade etmek” bir şeyin yapılmasını istemek demektir.

Rıza ile irade birbirinden farklıdır. Kumar oynayan iki kişi iradeleri ile diyorlar ki, kim yazıyı atarsa o kazansın. Bu iradeleridir. Buna karar vermişler ve o öyle olmaktadır. Ama bu kişilerin rızaları her birinin kendisinin yazı atmasıdır. Rıza ile irade arasındaki bu fark Allah için de sözkonusudur.

Allah kullarını yaratırken iradesi onların günah işlemlerine izin vermiştir. İşletmektedir. Ama rızası günah işlememeleridir. İrade etmekte emir vardır. Eskiden padişahların emirlerine irade-i seniyye denirdi.

YUSR” kolaylık demektir. Sol koldur. Yesir keyl demek, az ölçü demektir. Sıkıntılı zorlamalı düzen değil, insanların rahatça bir hayat sürecek şekilde kurallar konmalıdır. Haramların mübah olması için zaruret olmalıdır. Iztırar hâlinde haramlar helal olur. Farzlar ise usr ile düşer.

Kur’an’da iki hâl birbirinden ayrılmıştır. Usr ile bir haram helal olmaz, ancak ıztırar hâlinde haram helal olur. Oysa emirler usr ile sakıt olur.

Şimdi usr ile ıztırarın tarifleri nasıl yapılacaktır?

Faydasız hâle geldiği zaman usr başlamıştır. Zararlı hâle gelmeye başladığı zaman usr başlamıştır demektir. O halde usr ve yusrda kriterimiz yararlı veya zararlı olma durumudur. İnsan çıkar beraberliği içinde kendisine yararlı işler yapacaktır. Kimseye kendisine yararlı olmayan şeyi başkasının yararına yapması yükü yüklenemez. Iztırar ise kendisine zararlıyı daha az zararlı ile def etmek demektir.

Bu hususta fıkıhta kurallar geliştirilmiştir.

a)      Zorluk kolaylığı getirir.

b)      Defi mazarrat celbi menfaatten evladır. (Kötülüğün uzaklaştırılması iyilik kazanmaktan daha iyidir.)

c)       Ehveni şerreyn ihtiyar olunur. (İki şerrin ehveni seçilir.)

d)      Zarar ve mukabele bizzarar yoktur.

وَلَا يُرِيدُ بِكُمْ الْعُسْرَ (Va LAy YUvRiDu BiKuMu eLGuSRa)  

“Sizin için zorluğu murad etmez.”

İbadetler hep insanları eğitmek, onlara bir şeyler öğretmek içindir. Oruç vesilesiyle USR ile YUSR öğretilmektedir. Hastalık ve sefer bunların belirlenmesinde örnek olmaktadır.

USR” zorluk demektir. “ASİR” Sad ile sıkılan üzümdür. Zorluk demek ezilmek demektir, sıkılmak demektir. Kamu yararına insanlara zorluk çıkaracak olanlara görev verilmez.

Vatandaşlardan nakit olarak vergi almak usrdur. Çünkü elinde para yoktur. Malını ucuz fiyatla satıp onu sana ödeyecektir. Bu durumda kırkta bir değil de belki yarıya kadar zarar edecektir.

Gelir vergisi de usrdur. Çünkü gelir var ama gideri çoksa elinde nakit olmaz. Oysa üretimden pay almak usr değildir. Çünkü ürün elde edilmiştir ve elde edilen bu ürün katkıları nisbetinde üretici ortaklara bölüşülmektedir. Ticaret mallarından mal olarak vergi almak da usr değildir. Çünkü depoda veya mağazada o mal vardır. İslâm şeriatı baştan sonuna kadar hep USR ile YUSR hükümlerine dayanır.

وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ (Va LiTuKMiLUv eLGıdDaTa) 

“İddeti ikmal edesiniz diye eyyamı başka günlere ertelemiştir.”

Bir taraftan zorluk içinde olmamanız, diğer taraftan da sayılı günler olan Ramazan ayını tamamlayasınız diye başka günlere erteleme yapmıştır. Aslı “En Tukemmilu’l-İddete”dir. “Nun” harfi bu kelime burada mastar olduğu için düşmüştür. Başına “Lam” getirerek tehiri ta’lil etmiştir. Tehir olmasaydı ikmal olunmazdı.

YÜSR iki şekilde yapılmaktadır. Ya tahfif veya tehir olarak yapılmaktadır. Tahfifte ikmal yoktur. Namaz oturularak kılınacaksa, teyemmümle kılınacaksa, sonra onu ikmal etme sözkonusu değildir. Ama tehirde ikmal vardır, onu kâmilen yapma durumu vardır. Acaba hangisi tercih edilir?

Buradaki “Li” harfi bize gösteriyor ki, eğer tehirde bir zarar yoksa tehir yapılmaktadır. Tahfife tehir mümkün olmazsa gidilmektedir.

Bunlar hayatın kurallarıdır. İnsan ibadetlerde öğrenir. İbadetler için yazılacak kitaplarda bunlar anlatılmalıdır. İnsan oruç tutmayı öğrenirken USR ve YUSR müesseselerini de öğrenmelidir.

İddetin ikmali için tehir yapılmaktadır. Tehir olmasaydı iddeti ikmal etmezdik. Hayızlı kadınların oruç tutması bunun için geçersizdir. Çünkü yararı yoktur. Sonra onu ikmal etmelidirler. Ama namazda tehir mümkün olmadığı için ya teyemmümle kılacaklar veya sonra kaza etmeleri sözkonusu olmaz.

وَلِتُكَبِّرُوا اللَّهَ (Va Li TuKabBiRu elLAvHa) 

“Allah’ı tekbir edesiniz diye.”

Kur’an’da “Allah’ı tekbir etmek” çokça geçmektedir.

Ehli Sünnet fıkıhçıları bu hususun pek fazla üzeride durmamışlardır.

İnsanların nasıl yemeye, içmeye, uyumaya ihtiyaçları varsa, aynı şekilde müziğe de ihtiyaçları vardır. Müzik sesi insanın bedeninde titreşimler yapar ve kılcal damarlardaki tıkanıklıkları giderir. Değirmenlerde tahıl oluk titreştirilerek akıtılır. İnsanın sinir hücrelerindeki bir metreye varan dendritlerde kopmalar yine titreşimlerle giderilir.

İnsan için en uygun müzik doğanın sesleridir. Ama Allah insan sesini kendisine yarayacak şekilde var etmiştir. O halde kendisinin kendi sesi ile müziklendirmesi doğal ihtiyaçtır. Bu uygulama eğer birlikte yapılırsa titreşimdeki uyum daha kolay sağlanmış olur. Müzik korosundaki kimin sesi ile vücut rezonans ederse ondan yararlanır. O halde koro hâlinde söylenmelidir.

Bu seslerden insana en çok uygun ses N, L ve R harfleridir. Çocukları ninni ile uyuturuz.

ELLAH/ALLAH” kelimesi işte bunun için en uygun zikir aracıdır.

“Lâilâheillallah”da hep “Le”lerle söylenmektedir.

Kur’an koro hâlinde zikri istemektedir.

a)      Her sabah birlikte istiğfar edilmelidir. Namaz içinde yapmayacaksak, namaz kılmadan önce, mesela imam koro hâlinde kişilere estağfirullah veya nestağfirullah çektirmelidir.

b)      Namazdan sonra tesbih ve dua sessiz yapılmaktadır. Birlikte koro hâlinde tesbih yapılmalıdır. Sübhanellah, Elhamdülillah ve Allahu Ekber. Ancak bu sabah ve yatsı namazlarında yapılmalı, başka zamanlarda yapılmamalıdır.

c)       Ramazan aylarında yatsıdan önce namaz kılınmalı ve birlikte mesela onar defa tekbir getirilmelidir. Halkımız bunu teravihlerde biraz şeriattan uzak bir şekilde yapmaktadır.

d)      Nihayet Kurban ve Ramazan bayramlarında da tekbirler yapılacak, Hacda da yapılacaktır.

Ramazan ayında tekbirin getirilmesi gerektiği hususu burada açıkça emredildiği halde, fukaha bu tekbirleri ketmetmektedirler. Kur’an’a dayanmayan hiçbir ibadet yapılmamalıdır. Ama Kur’an’da mevcut olan emirlere de bir uygulama yeri bulunmalıdır.

Aşiret oluşturup cemaatle namaza başlayamadığımız için ben bunlar üzerinde bir değişiklik yapmadan ibadet ediyorum. Ama Kur’an’ın hükümlerine göre ibadetlerimizdeki eksiklikleri tamamlamalı, fazlalıkları da atmalıyız.

عَلَى مَا هَدَاكُمْ  (GaLAy MAv HaDAyKuM)  “Size hidayet ettiği üzere.”

Buradaki “AL” “Bi” mânâsına gelebilir. “Size hidayet ettiğine karşılık tekbir ediniz” şeklinde olduğu gibi; “Eyyü” mânâsında da olabilir, yani “size nasıl öğretti ise öylece Allah’ı tekbir ediniz” demek olur.

O halde sahurda ezan okunmalıdır, sahura kalkış ezanı okunmalıdır, davulculuktan vazgeçilmelidir. Davul kişileri zamansız olarak rahatsız etmektedir. Davulcular dolaşırken zamanları olmadığı için farklı saatlerde davul çalmaktadırlar. Oysa imsake bir saat kala vitir ezanı okunabilir. Allah bize böyle hidayet etmiştir.

İftar vakti de yine ezanla bildirilmelidir. Diğer bidatler kalkmalıdır.

Beş vakit namazın hoparlörle okunması caiz değildir. Çünkü ezanı duyanın cemaate katılması gerekir. Oysa ses uzağa gittiği için katılamaz. Ama Ramazanlarda vitir ezanı hoparlörle okunabilir. Ramazanda akşam ezanı hoparlörle okunabilir; okunmalıdır. Televizyonlarda da okunmaktadır. Bu vakitler için caizdir.

Namazlarımızda zikri manasıyla getireceğimiz gibi birlikte sesli zikir kısmını da getirmeliyiz. Burada tekbir getirilmelidir, tahmid yapılmalıdır, tesbih yapılmalıdır.

Farz namazlardan sonra sünnetlere geçmeden selam verir vermez istiğfar yapılabilir. Sonra Sübhanellah ve Elhamdülillah, sonra Allahu Ekber koro hâlinde söylenmelidir. Sonra toplu dua yapılmalıdır. Duayı zaten ettehiyatta yapıyoruz.

Namazdan evvel iki sahife Kur’an meali okunmalıdır. Namazdan sonra tesbih çekilmelidir. Namazda ise kıraat kısa olmalıdır.

وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ(185)  (Va LaGalLaKuM TaŞKuRUvNa)  “Şükredersiniz diye.”

Diğerlerini “Li” ile getirdi, şükretmeyi ise hem “LEALLE” ile getirdi hem de başına “Ve” koydu.

Yüsrü murad etti, ikmali ve tekbiri murad etti; bir de şükretmenizi murad etti demektir.

Namazda hamdetmek vardır ama namazda şükretmek yoktur.

Şükretme” fiilî bir olaydır. Zekât vermek şükretmektir.

Ramazan’da sermaye zekâtı hesaplanarak verilir. Vergiler iki şekilde tahakkuk eder. Biri hasıladan pay verilir. Üreticiler ürettikleri malları ambarlara teslim ederler, kendilerine mal senedi verilir. Teslim ettikleri mal kadar senet verilmez de, vergileri düşüldükten sonra verilir. Vergi kadar da mal senedi yöneticilere verilir. Dolayısıyla üretimden vergi ambara teslim tarihinde gerçekleşir. Sermaye vergisi ise yıl sonunda sermayenin kırkta biri olarak ödenmektedir. İşte bu sene sonu Ramazan ayının sonudur. Ramazan ayında herkes sayımını yapar ve sermayesinin kırkta birini mal ise maldan ambara, para ise paradan kırkta bir kasaya yatırır.

Bunu niçin yapar? Bunu vermekte çıkarı nedir? Bunları şöyle sayabiliriz.

a)      Sermaye sahibi beyan edip zekât verdiği kadar kısmını sigortalamış olur. Çalınsa devlet öder.

b)      Sermaye sahibi bu miktarda krediyi gelecek sene faizsiz almak durumundadır. Bunun anlamı şudur, %2.5 ile kredi alıyor demektir.

c)       Bir tüccarın bir yeri işgal edip orada ticaret yapabilmesi için oraya belli miktardan fazla sermaye koyması gerekir. Yoksa o yerden ayrılmak zorundadır. Dolayısıyla herkes bir yerde kalabilmesi için sermayesini beyan etmek durumundadır.

d)      Oluşan bütçenin paylaşımında herkesin katkısı nisbetinde payı vardır.

İşte Ramazan ayında sermayesini beyan edip zekâtını vermek, şükretmektir. Bir de insanların sağlıklarına kavuşması da şükürdür.

Şükretmek” demek, devenin yediği yemekleri ete çevirmesi ve semirmesi demektir.

İnsan da sağlığına kavuşunca semirmiş olur. İnsan Ramazan ayında kendisini yenilemiş olur.

***

وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي (Va EiÜAv SaEaLaKa GıBADIy GanNIy)  

“İbadım beni senden sual ettiğinde.”

İbadım, işçilerim, çalışanlarım beni senden sual edince ifadesinde “İZ” gelmiştir.

Demek ki sual edecekler. Sual edecek bir müessese olmalıdır. Bu da Ramazan ayıdır.

Ramazan ayında ihtiyaçlarını yöneticilere bildirir. Demek ki Ramazan ayı aynı zamanda selem senedinin devreye girdiği aydır. Kişilere sipariş kredileri bu ayda verilir. Kişiler onlara tanınan kredilerle mağazalara gidip sipariş verirler. Mağazalar da tüccarlara sipariş verirler. Tüccarlar fabrikalara sipariş verir, böylece yıllık ihtiyaçlarını yılbaşında sipariş etmiş olurlar.

İBAD” burada çoğul gelmiş ama kurallı çoğul değil. Herkes aynı zamanda ama ayrı ayrı isteyecektir demektir. Çalışanlar da yıllık anlaşmalarını bu ayda yapar, bayramdan sonra yeni işyerlerinde işbaşı yaparlar. Siparişler ise Kurban Bayramı’nda verilmeye başlanır. Böylece üç aylık ödemeye başlama avantajı vardır.

“Benden sana sual ederler” demek, arz başkana yapılmaktadır ama muhatap topluluktur.

فَإِنِّي قَرِيبٌ  (Fa EinNIy QaRIyBun)  “Muhakkak ben karibim.”

Allah, halifesi insan olarak yanımızdadır. Her karşılaştığımız insanın diliyle ve gözüyle Allah bize yaklaşmış olur. Bizim yaptığımız her muamele Allah ile yapılan muameledir. Kişiler Allah’ın halifesi olarak ortak hareket etmektedirler. “KARÎBUN”un burada nekire olarak gelmesi bu nedenledir.

أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِي (EaCIyBu DaGVaTa elDAVGIy)  

“Dâvet edenin dâvetine icabet ederim.”

Bir kimse sizden bir şey istediği zaman, siz Allah’ın halifesi olduğunuzu unutmayacak ve onun o dâvetine icabet edeceksiniz. Topluluğu oluşturan budur. Bizim anayasamızda kimsenin görüşmeme lüksü yoktur. Görüşmek isteyen herkesle imkân dahilinde görüşülmelidir. Görüşmek isteyen seninle değil Allah’la yani toplulukla görüşmek istiyor demektir.

Allah bu âyette görüşeceğini vaat etmiştir. O halde görüşmek zorundasınız. Namazlara gelmek bunun için gereklidir. Kişi her zaman her yerde rahatsız edilmemelidir. Namaz kılmaya gelince görüşme istekleri yerine getirilmelidir. Ertelenebilir ama reddedilemez. Sürüncemeli erteleme de yoktur. Başkanları topluluğu daha çok temsil ederler. Dolayısıyla görüşmeyi reddedemezler. Dilekçeye cevap verme durumundadırlar.

إِذَا دَعَانِي (EÜAv DaGAyNIy)  “Bana dua ettiğinde ederim.”

Görüşme talebi gelişigüzel değil, namaz vakitleri, oruç vakitleri gibi belirli müddetlerle yapılacaktır. Bucak başkanları başka iş yapmazlar, onların mesaisi görüşmelerden ibarettir. Günde 6 (altı) saati görüşmelere ayırırlar. Halk o saatlerde gelip hacetlerini arz eder. Bu saatler ikindiden sonra üç saat görüşme saatidir, yatsıdan evvel üç saat görüşme saatidir. “İZ” ile buna işaret edilmektedir.

“İN” olarak gelebilirdi. O zaman görüşme saatine gerek kalmazdı. Görüşmeler aşiret içinde olmaktadır, yani on kadar aile içinde cereyan etmektedir. Bucak başkanı merkez ocağın üyeleri ile görüşür. Bunlar bucak şura üyeleridir. Halk hacetini kendi dayanışma ortaklık sorumlularına arz eder, onlar da başkana götürürler. Onlar da orada dinlerler. Götürülmez veya yanlış götürülürse dayanışma sorumlusu onu değiştirir.

فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي (Fa eLYaSTaCıYBUv LiYa)  “Benden cevap istesinler.”

Dayanışma ortaklık sorumluları başkana halkın hacetini arz ederler. Dayanışma sorumluları sadece arz etmektedirler. Ondan sonra kişiler sonucu dayanışma sorumlularından beklemezler. Başkan görevlilere onu yaptırır. Dolayısıyla benden isteyin, siz dayanışma ortaklık sorumlularından beklemeyin denmektedir.

Kur’an, Genel Hizmet Müesseseleri çalıştıktan sonra daha iyi anlaşılacaktır.

Cevap vermek demek, isteğini mutlaka yerine getirmek demek değildir. Yoksa kişinin keyfine göre hareket etmiş olur. Yani, isteğinin haklı olup olmadığı kendisine bildirilir. Kişiye gizli herhangi bir işlem yapılamaz demektir. İstihbarat vardır ama kişi hakkında ne söylenmişse ona bildirilir.

وَلْيُؤْمِنُوا بِي (VaeLYuEMiNUv BıY)  “Benimle güven versinler.”

Yani herkes her işi topluluk adına yapacaktır. Yapılan muamelelerde herkes topluluktan borçlu ve alacaklı olur. Kimse kimsenin minneti altında kalmamış olur. Herkes şeriata göre amel etmek durumunda olur. Görev topluluktan alınır, yetki topluluktan alınır, topluluğa sorumlu olunur ve topluluktan hak istenir.

Allah insanları bir anne babadan yaratmıştır. Onlar çoğaldıkça bölündüler. Avcılık döneminde birbirinden uzaklaşıp ayrı ayrı kabileler oldular. Denizleri aşarak adalara ve diğer kıtalara yerleştiler. Böylece yeryüzünü doldurdular. Sonra Hazreti Nuh aleyhisselâm ile başlayan uygarlaşma dönemi ile insanlık birleştirilmeye başlandı. Kur’an birleşmenin ilkelerini ve temellerini getirdi. Bizim yorumlarımız bu yeni dünyanın oluş biçimidir. Genel Hizmetleri yapacak kuruluşlar oluşmalıdır.

Sermaye kendi hakimiyetinde bir dünya devleti kurmak istiyor. Tarihte de askeri güce dayanarak dünya devleti kurmak isteyenler olmuştur. Bunların başarıya ulaşması mümkün değildir. Çünkü her ikisi insan iradesini yok etmeye yöneliktir. Kur’an insanlığı tek dünya devletine değil dünya birliğine götürüyor. Yeryüzü karalarında yüz civarında devlet bulunacak, bunlar bağımsız olacaktır. İç işlerine karışılmayacak ama bunlar arasında birlik oluşacak, bu birlik de dayanışma ortaklıkları ve yerel yönetimlerin bağımsızlığı ile olacaktır.

لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ(186) (LaGalLaHuM YaRŞuDUvNa) 

“Rüşd etsinler diye böyle yapsınlar.”

RÜŞD” kelimesi “RASADA” kelimesi ile akrabadır. Rüşde eren kimse geleceğini hesaplayarak, görerek hareket eder. İsticabe müessesesi aynı zamanda dayanışma müessesesi, fetva müessesesidir. Çarşıya çıktığınızda adresi orada bulunan kimseye sorarsınız. O da size cevap verir. Ona ücret ödemiyorsunuz ama o size cevap vermek durumundadır. Çünkü siz ona sorduğunuzda ona sormuyorsunuz, Allah’ın halifesi olarak ona soruyorsunuz. O da Allah’ın halifesi olduğu alt bilinci ile cevap veriyor. Böyle olmasaydı önümüzü göremezdik.

Dayanışma ortaklıklarının bir görevi de bilgi vermek, sorulduğu zaman teminatlı fetva almaktır. Gelişmiş dünyada artık insanların her şeyi bilmelerine imkan kalmamıştır. Karşılaştıkları problemleri dayanışma ortaklık sorumlularına sorarlar, onlar da cevap verirler. Kişi onunla hareket edip de bir zarar iras ederse fetva veren dayanışma öder. Gelecekte başka türlü yaşama mümkün olmayacaktır. Kur’an burada ancak bu müesseselerle rüşd bulacağımızı söylüyor. Dayanışma ortaklığı ve selem senedi bu müesseseleri oluşturuyor.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-394 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-224  İstanbul, 03 Şubat 2007

MENDERES’İN ASILMASI VE TÜRKİYE

Tarih yaşanmakta ve arkasından izler bırakmaktadır. Tarih ilmi bu izlere dayanarak tarihin akışını belirlemekte, nereden geldiğimizi ortaya koymakta, geleceğimize yön vermektedir. Olaylar doğru tahlil edilir ve dersler alınırsa tarihin akışı yönlendirilebilmektedir. Kur’an’da bunun için kıssalar anlatılmaktadır.

Akşam 27 Mayıs ile ilgili bir belgeseli seyrettim. Sonra düşündüm ki, aradan yarım asra yakın zaman geçmiştir ama Türkiye’de 27 Mayıs olayları ve ihtilâli hâlâ tahlil edilememiştir. Kimse asılanların hataları üzerinde durmamaktadır. Kimse o olayların tahlili ile Türkiye’nin geleceğini tahmin etmek istememektedir. Tarihler boşuna yazılmakta ve okunmaktadır. Siyaset ilmi askıya alınmıştır.

İslâm uygarlığı 1500’lerde yaşlanmaya başlamış, Batı uygarlığı da 1500’lerde doğmuştur. Batı uygarlığı, İslâm-Hıristiyan çatışması sonucunda doğan Avrupa-Bizans uygarlığı sentezidir. Bu sentezi de Yahudi sermayesi yapmıştır. Bu medeniyeti İslâmiyet’in tesiri ile Batılılar kurmuşlar, ancak bu uygarlığın kaptanlığını Yahudiler yapmıştır.

1897’de Basel’de yaptıkları kongre sonrasında Birinci Cihan Savaşı’nı çıkararak Osmanlı, Rusya, Nemçe imparatorluklarını yıkmayı kararlaştırmışlardır. Nemçe Avrupa ulusal devletlerine dönüşecektir. Rus Çarlığı’nın yerini Sovyetler birliği alacaktır. Dünya ikiye bölünecek, din savaşlarının yerini rejimler savaşı alacak ve denge böyle kurulacaktır.

Osmanlı İmparatorluğu parçalanacak, topraklarında ateist devletçikler oluşturulacak, sonra buralar İsrail imparatorluğuna verilecek, Büyük Ortadoğu kurulacak. Türkiye devleti korunacak; çünkü sonra burası Hıristiyanların elinden zor alınır. Ancak Türkiye devleti dinsizleştirilecek, sonra İsrail’in eline verilecektir. Bunun için İkinci Cihan Savaşı çıkarılacak. Yahudiler zorla İsrail topraklarına toplanacak. Önce İsrail devleti kurulacak, elli sene sonra ise Türkiye yıkılacak. Türkiye İkinci Cihan Savaşı’na sokulmayacak, bağımsızlığını koruyup İsrail’in kolay işgali sağlanacak.

Demek ki sömürü sermayesinin Türkiye’ye biçtiği rol, bu ülkeyi yüz sene daha yaşattıktan sonra onu kurban ederek İsrail imparatorluğunun düğün ziyafetini yapmak! Türkiye’de cereyan eden olaylar hep böyle olmuştur. Türkiye görünürde dinsizleşmeyi kabul etti ama içten içe de dindarlaştı. Bu komutanların bilinçli planlaması ile olmuştur.

1947 de kurulması planlanan İsrail devleti 1948’de bir sene gecikme ile kuruldu. Türkiye de borçlarını ödemiş ve yabancı sermayeden arındırılmış bir ülke hâline geldi. Artık Türkiye’yi kesime hazırlamak gerekmektedir. Bunun için besiye alınmalıdır. Türkiye’ye borç verilecek, semirtilecek, sonra eti için kesilecekti. Bunun için kendilerine her bakımdan yakın olan din düşmanı, okumamış, Hitlervari yapıdaki biri seçilmiştir; Celal Bayar. Celal Bayar da Adnan Menderes’e dayanarak bu taşeronluğa soyunmaya başlamıştır. İsmet İnönü de bu dönemde Batı’nın isteklerine boyun eğmiştir. Seçim yapılmış ve iktidarı 1950’de teslim etmiştir. Yaptığı hata, anayasayı değiştirmeden yönetimi teslim etmiş olması olmuştur. Sonra gelen askerler bu hatayı yapmadılar. Önce anayasaları değiştirdiler, ondan sonra iktidarı yeni anayasa ile seçilmiş iktidarlara teslim ettiler. Ama iktidarı sermayenin isteğine boyun eğerek teslim etme geleneğini İnönü başlatmıştır. Askerler de müdahale yapıyorlar ama yeni anayasa ile yine sivil yönetime devrediyorlar…

Demokrat Parti iktidara gelince ilk yapacağı iş anayasayı değiştirip seçime gideceğine, Batılıların taşeronluğuna soyunmuş ve Türkiye borçlanarak yatırımlara girişmiştir. Sermayenin planı şudur; Türkiye altyapısını tamamlayacak ama tarım döneminde kalacak, hazır imar edilmiş topraklara İsrail imparatorluğu gelip yerleşecektir. Borç karşılığı Türkiye’nin topraklarını satın almış olacaktır. İşte burada iki olay olmuştur.

Birincisi, Batılılar ekonominin bire beş yatırım verimi kanununu bilememektedirler. Onlar sandılar ki, altyapıya yetecek kadar kredi/borç verirsek Türkiye altyapısını yapar ve tarım döneminde iken bize teslim olur. Oysa yatırım beş misli verimlidir. Bir inşaat beş misli sanayi ve tarım hareketini başlatır. Bu da Türkiye’yi tarım döneminden sanayi dönemine geçirmeye yetti. Böylece tehlikeyi hemen sezen sermaye 1954’de krediyi kesti!

İkinci olaya gelince; işte Adnan Menderes burada zekâsını gösterdi, önce Halk Partisi’nden devraldığı altınları bozdurdu ve gerekli malzemeyi kendi parası ile aldı. 1957’ye gelince o altınlar da bitti. Menderes zekâsını yine gösterdi, karşılıksız para bastı, enflasyona gitti ve on sene içinde yatırımlarını tamamladı. Türkiye’nin artık Almanya ve Japonya seviyesine ulaşmak için fazla değil, sadece on sene kalmıştı. O meşum müdahale olmasaydı, Türkiye şimdi dünyanın en güçlü ekonomisine sahip ilk dört beş ülkeleri arasında olacaktı…

Türkiye’yi kimler bu hâle getirdi?

Başı Adnan Menderes çekiyordu. Ama onun finans bakımından destekçisi Hasan Polatkan’dı. Krediler kesildiği hâlde icat ettiği karşılıksız para sistemi ile sonuçlara götüren maliyeci. İkincisi ise Fatin Rüştü Zorlu idi. Kıbrıs sermaye için çatışma alanı olmalıydı. Çünkü 2000’li yıllarda onuadsı olması gerekirdi. Oysa Londra Anlaşması ile Kıbrıs Avrupa tarafına bırakıldı. Barış getirildi. Bu üçlünün dördüncü kişisi ise teknokrat olarak Tevfik İleri idi. Tevfik İleri daha önce öldüğü için dava düşmüştü.

Bu üç kişinin idamı ise sermaye tarafından kesinleştirilmişti.

Milli Birlik Komitesi siyasileri tutuklamayacaktı bile. Sermayenin emrinde olan ulema fetva verdi; siz bunları muhakeme etmezseniz siz suçlu olursunuz! Sonra, idamlar yapılmayacaktı. Milli Birlik Komitesi’ni parçaladılar, mahkemeye karar verdirdiler, on beş kişinin idam kararının çıkmasını sağladılar. Milli Birlik Komitesi idamları yapmayacaktı. Harp Okulu Komutanı Talat Aydemir Meclis’i sardı ve üçünün idamını baskı ile onaylattı. Çünkü birlik parçalanmıştı. Sonra İnönü bunlardan üçünü astırarak kanı durdurdu.

Adnan Menderes’in hatası neydi? Adnan Menderes ordu ile birleşerek düşmanla savaşmak yerine, ordu ile savaşmaya başladı. Oysa Menderes’in siyasi zekâsı olsaydı yapacağı ilk iş Celal Bayar’ı cumhurbaşkanlığından uzaklaştırmak, yerine İsmet İnönü’yü cumhurbaşkanı yapmak olmalıydı. Menderes o günlerde bu güce sahipti. O zaman ne olurdu? Türkiye bugün olduğu kadar dindar olmazdı ama Türkiye Japonya ve Almanya’nın seviyesinde ekonomik güce, Fransa ve İngiltere’nin üstünde siyasi güce sahip olurdu. Daha da ötesi, Türkiye belki de Sovyetlerin yerine geçen güç olurdu.

Bu idamlardan sonra Ali Fuat Başgil de cumhurbaşkanı olmaya kalkıştı. Askerler önledi. Oysa o Meclis başkanı olacaktı ve Cemal Gürsel’i o cumhurbaşkanı seçtirecekti. Hatasını anlayan Adalet Partisi İnönü’yü başbakan yaptı, ondan sonra da Cevdet Sunay’ı cumhurbaşkanı olarak seçti de Türkiye darbeli de olsa iktidarını ve varlığını korumayı başardı.

Bugün de aynı oyunlar devam etmektedir. Sermaye Türkiye’ye düşmandır. Çünkü imparatorluk ziyafetine giderken etli kurbana ihtiyacı vardır. Türkiye ancak askerlerle ve muhalefetle uzlaşarak altmışların siyaseti içinde ellilerin akıbetinden kendisini kurtarabilir. Bunları duyurmam için acaba daha ne yapmalıyım; bilemiyorum ki?!.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-394 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-224  İstanbul, 03 Şubat 2007

HRANT DİNK’İ NEDEN VE KİM ÖLDÜRDÜ?

Sabataist Abdi İpekçi, Yahudi Üzeyir Garih ve Ermeni Hrant Dink öldürüldü. Bu arada Nihat Erim de öldürüldü. Bunların günahları neydi? Bunlar barışçı insanlardı.

-Nihat Erim ülke içindeki CHP-DP çatışmasında denge unsuru olmuştu. İleride yapılacak askeri müdahalelere böyle ara yol bulunur, onu başbakan yaparlar ve askeri darbe gerçekleşmez diye öldürdüler.

-Abdi İpekçi Türklerle Sabataycıların arasını bulmak istemişti, onu onun için öldürdüler.

-Üzeyir Garih’i Yahudilerle Türkler arasında barış sağlamaya çalışıyor diye öldürdüler.

-Hrant Dink’i Ermenilerle Türkler arasında barış köprüsü kuruyor diye öldürdüler.

Biz burada önce “Adil Düzen” iktidar olduğunda sorunun nasıl çözer, o konu üzerinde duracağız.

a)      “Adil Düzen”de baliğ veya 35 yaşını dolduran herkes tam cezai ehliyete sahiptir. Dolaysıyla 17 yaşında olması cezada herhangi bir hafiflik sağlamaz. 15 yaşından küçükse veya baliğ olmazsa o zaman o suçlu değildir, onun velisi suçludur. Velisine de kısas yapılmaz, ağır diyet öder. Oysa bugün suç 17 yaşında birisine işletiliyor ve ıslah evleriyle işler bitiyor.

b)      İkincisi, kısas doğal hukukun sonucudur, ceza kanununda yazılı olmasına gerek kalmaksızın kısas hükümleri uygulanır. “Adil Düzen” iktidarda olsa idam cezasını kaldıran maddeyi keenlemyekün sayar ve kısası uygular. Öldüren öldürülür.

c)       Kişi ben öldürdüm diyorsa, başka delil ve ispat aranmaz. İkrar beyyinelerin en önemlisidir. Onu itiraf eden kimse öldürmüştür. Kısasa tabi tutulur veya öldürülür.

d)      Önemli bir husus da şudur. Eğer katil tetikçi ise yani para alarak öldürmüşse, aldığı para kendisinde kalır. Paralı katil öldürülür, onun için af caiz değildir, diyete dönüşmez. Buna para veren kurum veya kişi tesbit edilirse, o zaman onlardan ayrıca diyeti galize alınarak maktulün vârislerine ödenir. Öldürmede hem diyet var hem öldürme, kısasta ise ya diyet ya da öldürme.

Yargının işi çok kolaydır. Katili hemen öldürmek, onu para ile kiralayan varsa onu tesbit etmek, edilirse onlardan diyeti tahsil etmek. Hayır, ben para almadım, sadece dinime ve milletime sövdüğü için kızdım ve öldürdüm diyorsa, bu kısas hükümlerine tâbidir. Aksini ispat edemezsek ölenin kardeşine sorarız, diyet isterse diyet, kana kan geçerli olur.Yargının işi burada biter. Bundan sonrası ise siyasete dayanır.

Hrant Dink’i kimler öldürtmüş olabilir? Bu kişinin hasımları kimlerdi?

a)      Türkiye devleti aleyhinde faaliyeti varsayılıyordu. Türk devletindeki derin güç öldürmüş olabilir.

b)      Ermeni cemaati ile de sorunları vardı. Ermeni cemaatinin derin gücü de öldürmüş olabilir.

c)       Türkiye ile Ermeni halkı arasındaki çatışmayı isteyen uluslararası derin güç öldürmüş olabilir.

d)      AK Parti iktidarını yıpratmak isteyen muhalifler böyle bir tezgah kurabilir.

İlk iki ihtimal hemen hemen imkansızdır. Çünkü bu takdirde kimsenin hiçbir çıkarı olmaz. Olay son iki ihtimalde düğümleniyor. AK Parti’nin zor duruma sokulması amacıyla bu katlin gerçekleşmiş olması düşünülebilir. Ancak bu partinin parçalanmasını isteyen muhalifler olabilir. Ama bunların bundan alacağı pay çok az olacağı için hiçbir parti böyle bir amaçla bu cinayeti işlemeye yeltenmez. Kaldı ki, AK Parti’nin dağılmasından yararlanacak partiler sağ partilerdir, onların çalışma metotlarında bu tür yargısız infaz sistemi yer almaz. Türkiye’de bundan yararlanacak Marksist düşünceli insan öldürmeyi meşru sayan  bir parti yoktur. Olsa bile adı sanı okunmuyor.

Sonuç olarak; bu olaydan çıkarı olan tek merkez, Türkiye’nin kalkınmasını ve istikrarını bozan, Türkiye’yi yıkmak isteyen dünya derin güçleri olduğunda şüphe edilemez. Ne var ki bu tür suçlamalarla bunu siz yaptınız denemez. Bunu böyle bilenler de bu işi sırf onlarla aramızın bozulması için de yapmış olabilirler.

Basit tahlil şudur. Geçmişte Ermeni ve Rumları kullanarak Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nda Rum ve Ermenileri nüfusları Anadolu’da bile Müslümanlarla eşit idi.

Evet, bağımsız bir Yunan devleti kuruldu; nüfusu ne kadar? Bağımsız bir Ermeni devleti güya kuruldu; nüfusu ne kadar? Kıbrıs Rumları hariç, Yunan bu oyunu anladı ve Türkiye ile barış içinde olma siyasetini gütmeye başladı. Ermeniler ise bir türlü akıllanmadı, Ermenileri hâlâ kullanıyorlar.

Son tahlilimiz şudur. Ermeni soykırımı projesini yürütenler bunu Türkiye’de işlemek için bunu finanse ettiler. Başlangıçta buna hizmet eder oldu. Ama sonra Türkiye Ermenilerinden gördüğü baskı üzerine bundan vazgeçti, Türk-Ermeni dostluğu içinde neşriyata devam etti. Verdikleri paraya ihanet ettiği için onu öldürdüler. Mafya finansörlerinin raconu budur. O halde araştırmalar bu gazetenin üzerinde yoğunlaştırılmalıdır.

Bizim asıl çözeceğimiz sorun, Ermeni soykırımını parlamentolara götüren merkez neresidir? Parlamentolara bu kararları aldıran bu derin güç, kullandığı bir gazeteciye bir ayakkabıyı niye almamış?!.

Bu soruları ve sorunları çözmeliyiz. Karşımızdaki dünyayı sömüren ve insanlığı kana boyayan sömürü sermayesidir. Filistin, İsrail ve Ortadoğu’daki kan da bundan dolayı akmaktadır.

Bu fitnenin söndürülmesi ancak bu sömürü sermayesinin elinden sömürme gücünü almakla mümkündür. Bunun çaresi de ancak Adil Ekonomik Düzendeki karşılıklı para sistemine geçmemizdir.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3547 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2728 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2695 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2221 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2590 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2611 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2354 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2243 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2248 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2662 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2544 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 2050 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2407 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2364 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2493 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2530 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2328 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2499 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2462 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2682 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2513 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3125 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2745 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 3070 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2731 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2815 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 3019 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3239 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3101 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3522 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5602 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3618 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3148 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3950 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3806 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3550 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3953 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3911 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4202 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4749 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3079 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3188 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 4060 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3942 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2925 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 3023 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 4037 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7867 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5722 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4269 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3654 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3800 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4835 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4556 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4832 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4758 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4902 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4645 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3469 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4570 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3690 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5265 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3917 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5253 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5112 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 5024 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3611 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3539 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3753 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5268 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4278 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5524 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4158 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5363 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4605 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4488 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4649 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4845 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5414 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4186 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5349 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4601 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3917 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4466 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4669 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4185 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4163 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4143 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4616 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5731 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9982 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4718 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3758 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3921 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3412 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3430 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3797 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5782 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4342 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3488 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler