Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 396
BAKARA SÛRESİ 188-190.-AYETLER TEFSİRİ
17.02.2007
1822 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2005...2006...2007

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 396

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi                       17 Şubat 2007                                      Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 396. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Hedefimiz; “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, Reşat EROL

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ

SERMAYE TERAKÜMÜ “GENEL HİZMETLER”

AK PARTİ ve DIŞ BORÇLAR

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ - 58. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

وَلَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ وَتُدْلُوا بِهَا إِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُوا فَرِيقًا مِنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالْإِثْمِ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ(188) يَسْأَلُونَكَ عَنْ الْأَهِلَّةِ قُلْ هِيَ مَوَاقِيتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّ وَلَيْسَ الْبِرُّ بِأَنْ تَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ ظُهُورِهَا وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اتَّقَى وَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ أَبْوَابِهَا وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ(189) وَقَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلَا تَعْتَدُوا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ(190)

 

وَلَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ (Va Lav TaEKuLUv EaMVAvLaKuM)  “Mallarınızı ekletmeyiniz.”

Burada “El-Emvala Lekum” olsaydı, o zaman mânâsı ‘hepimizin ortak malları’ olurdu ve kolektivizm anlaşılırdı. “EMVALEKUM” dendiğine göre, hepimizin malları ayrı ayrıdır. Demek ki özel mülkiyet vardır. Sosyalistler özel mülkiyeti kabul etmiyorlar. Kur’an ise özel mülkiyeti kabul ediyor. Özel mülkiyette tekelleşmeyi reddediyor. Demek ki İslâm nizami kısmen kapitalizme, kısmen sosyalizme benzer. Ama ikisinden esasta ayrıdır. “LÂ TE’KULÛ/Ekletmeyiniz” demek suretiyle özel mülkiyette taaddiyi nehy etmiş olmaktadır.

Kamunun görevi özel mülkiyeti korumadır. Kamu özel mülkiyete saldıramaz, ellerinden alamaz. Hükümetlerin ve parlamentoların keyfî olarak vergi koyma yetkileri yoktur. Vergi nisbetleri Kur’an’da belirtilmiştir, o nisbetleri aşamaz. İhtilaflar meclislerde değil, hakemlerden oluşan mahkemelerde çözülür.

Ekletmek” taam etmekten farklıdır. “Ekletmek” tüketmek, harcamak demektir. Mülkiyetine geçirmek de ekldir. Sahte belge tanzim ederek yahut muhasebede hile yaparak başkasının malını üzerine geçirmek de ekldir. Bu gizli olduğu için hırsızlıktır. Dolayısıyla taşınmazların ekli de eğer gizli olmuşsa hırsızlığa girebilir.

EMVÂL” mallarınız anlamına gelir. Dolayısıyla taşınır mallarda mülkiyet sözkonusudur. Taşınmazlar hakkında ne denebilir? Her dilde kelimelerin iki mânâsı vardır. Birincisi, türlerden birinin mânâsı olur. Diğeri de, türlerin ortak mânâları için kullanılır. Mesela, Türkçede ‘din’ deyince İslâm anlaşılır ama bütün dinler için de kullanılır. Burada da “mal” dediğimiz zaman taşınırlar anlaşılırsa da, bütün ekonomik değerler de anlaşılır.

بَيْنَكُمْ  (BaYNaKuM)  “Aranızda”

Yani, toplulukların ayrı ortak malları vardır. Bir de bir toplulukta kişilerin kendilerine has malları vardır. Onları ekletmeyin denmektedir. Burada tamamen özel mülkiyet ele alınmıştır.

Kamu malları yok mudur? Kamu malları yollar gibi herkese açık sahalardır, meralardır. Oralardan herkesin yararlanma hakkı vardır. Orada “ekletmek” demek, kamu alanlarını özel alanlara geçirme demektir. Mesela, yolun üzerinde bina yapamazsın, orası topluluğun ortak kullanım alanıdır.

Diğer taraftan kamunun da özel malları olabilir. Bu mallar da özel sayılmakta, başkanın sayılmaktadır. Bu mallar başkan öldüğü zaman başkandan başkana intikal etmektedir. Başkanın özel malları ancak başkan olmadan önceki mallarıdır. Sadece o mallar çocuklarına intikal eder.

بِالْبَاطِلِ (Bi eLBAvOıLi)  “Bâtıl ile ekletmeyiniz.”

Malların devri caizdir. Çeşitli yollarla birinden diğerine geçmektedir. Satış, icar, hibe, miras gibi değişik yollardan mallar kişilerden kişilere geçer. Bu bâtıl ile değil de hak ile intikaldir.

BÂTIL” kelimesinin karşılığı “HAK”tır. Hak, hokkadan gelen kelimedir, kova demektir. Herkese kendi payının ölçü içinde verilmesi demektir.

BÂTIL” batndan gelen kelimedir, karın demektir, gizli demektir. Üretim ortak olmaktadır. Herkes üretime katkıda bulunmaktadır. Sonra da katkısı nisbetinde payını almaktadır. “Adil Düzen”de bu işletme pay senetleri ile gerçekleşmektedir. İşletmeye katkıda bulunanlar katkıları karşılığında sözleşme ilkeleri içinde işletme senedini alırlar. Sonra bunu paraya çevirirler yani paylarını satmış olurlar. Devrederler. Aslında işletme senedi alarak emeklerini satmış olurlar. Sonra işletme senedini satarak mallarını satmış olurlar.

Demek ki sözleşmeye dayanmayan ekiller bâtıldır. Hak olan ekl sözleşmeye dayanan ekldir.

Buradaki “aranızda” tâbiri ile muhatap olanlar kimlerdir? Kur’an temelde “Ey iman edenler” deyince Cuma cemaatine emretmiş olur. “Ey nâs” dediği zaman da bütün insanlığa emretmiş olur. Bu âyetler oruç âyetlerinin içinde zikredilmektedir. Oruca da “Ey iman edenler” diyerek başlamıştır.

Burada usulden bir kaide daha ortaya çıkmaktadır. Bir hüküm eğer Cuma cemaatine emrediliyorsa “Ey iman edenler” diye başlıyor. “Ey nâs” dediği zaman da tüm insanlara hitap ediyor demektir. Müslim-mü’min ayırımı dışında burada başka bir ayırım daha ortaya çıkmaktadır. Her bucak sözleşmeleri ile kendi özel mülkiyet hukukunu kendisi tanzim eder demektir. “Beyneküm/aranızda” kıyas yoluyla tüm insanlar arasında da geçerli hâle gelir. Ama esas özel mülkiyet bucak içinde sözkonusudur.

وَتُدْلُوا بِهَا (Va TuDLUv BiHAv)  “Onunla idlâ etmeyin.”

Buradaki “Vav” ekl etmeyine atfetmektedir. “Ve”den sonra bir “Lâ” vardır. “TUDLÛ”daki “Nun” bunun için düşmüştür. “Lâ” olmasaydı “TUDLÛNE” olurdu. Onunla yani mallarla idlâ etmeyin denmektedir.

DELV” kova demektir. “İdlâ etmek” demek, suyu almak için kovayı kuyuya salmak demektir. Malı verip daha çok başkalarının mallarını almayın demektir.

Bâtıl ile ekletme iki şekilde olur. Biri, sözleşme yapmadan sözleşme dışı ortak üretimden kapmak demektir. İkincisi de haksız sözleşmeler yapmak demektir. Sözleşme yapıyorsunuz ama yapılan sözleşme bâtıldır. Burada hakemlere yedirmeyin demek olur. Faizli akitler de bâtıl akitlerdendir.

O halde birinin bir mala mâlik olması için bir akde dayanması, bir sözleşmeye dayanması gerekir. Ayrıca bu sözleşme meşru olmalıdır. Kur’an’ın başka yerinde ‘her şeyi yazın’ denmiştir. Bu muhasebe demektir. Borç ve alacaklar, mâlik olunacaklar yazılacaktır. Haklar muhasebeye dayanacaktır. Diğer taraftan yazılanlar da meşru bir şekilde yazılmış olacaktır.

إِلَى الْحُكَّامِ (EiLay eLXukKAMı)  “Hakemlere”

“Hakim”in cem’i/çoğulu “havakim”dir veya “hakimun”dur. “HUKKÂM” hakemin cem’idir.

Burada marife olarak gelmiştir. O halde belli ve bilinen hakemler demektir. Tarafların seçtiği hakemlerdir. Karı koca arasında bahsedilen hakemlerdir. Orada iki hakemden bahsettiği halde, burada çok hakemden bahsetmektedir. O halde hakem heyeti üç kişidir. İkisi tarafların gönderdiği hakemlerdir. Üçüncüsü de hakemlerin hakemidir, baş hakemdir. Hakemler anlaşamazlarsa baş hakemin kararı geçerli olmuş olur.

“Hakimlik sistemi” yerine “hakemlik sistemi” gelmiştir. Taraflar birer hakem seçecek, onlar da baş hakem seçecek, onların verdiği karar kesin olacaktır. Karar artık değiştirilemez. Karar aleyhine hakemlere dava açılır. Hakemlerin kararı kesindir ki onlara rüşvet verilmesi istenmiyor. Rüşvetle verilmiş karar kararsızlıktır denmiyor; rüşvet vermeyin deniyor.

Hakem kararları kesindir. Hakemler aleyhine hakemlere gidilebilir.

Adil Düzen”in temel dayanağı hakemlerdir. Yargı üstünlüğü ancak hakemler olduğu zaman sağlanabilir. Hakimlere yargı üstünlüğü tanırsanız hakimler devleti olur ki, hiçbir zaman başarılı olmamıştır.

لِتَأْكُلُوا فَرِيقًا (Li TaEKuLUv FaRıQan)  “Bir fırka olarak ekletmek için.”

FERİKAN” burada hâldir. “Siz bir fırka olarak” denmiş olmaktadır.

Hakemlere malları vermek sadece rüşvet şeklinde olmaz. Bir topluluk ortak malların kendilerine aktarılmasını sağlamak amacıyla mal harcarsa bu haram olur. Seçim yatırımı burada yasaklanmış olmaktadır.

“Oyu bana verin, ben ekseriyeti alayım, sonra da iktidarın nimetlerinden benim partimin taraftarları yararlansın, yani bir fırka yararlansın” denmiş oluyor. Devletin imkanları bütün halkındır. Ondan bir fırkanın yararlanmasını sağlamak haksız ekldir, haramdır. İşte bugün iktidara geliyorsunuz. Devletin bütün imkanları sizin elinize geçmiş oluyor. Ondan sonra eşe dosta peşkeş çekiyorsunuz ve iktidarda kalıyorsunuz.

Görülüyor ki bugünkü ekseriyet iktidarı tümden bâtıldır.

Peki bu bâtılsa, bunun yerine ne olacaktır?

“Merkezî yönetim” kalkacak, “yerinden yönetim” gelecektir. Yerinden yönetimde herkes hakkını orada arayacak ve alacaktır. Kişiler ocak ve bucaklarını değiştirerek kendi haklarının yenmemesini sağlayacaklar. Hakemlerden oluşan yargının üstünlüğü getirilecek ve her şey yargı denetiminde olacaktır. “Çoklu sistem” gelecek ve herkes yönetime iştirak edecektir. “Ekseriyet sistemi” olmayacak, “nisbî sistem” olacaktır. Kişilerin özel kararları değil, hakemlerin yargı kararları geçerli olacaktır. Herkes kendi içtihadı ile amel edecektir.

مِنْ أَمْوَالِ النَّاسِ (MiN EaMVAvLı elNAvSı)  

“Nâsın emvalinden ekletmek için hakemlere idlâ etmeyin.”

Yukarıda “Beyneküm/aranızda” denmiş, burada ise “Nâsın mallarından ekletmemeniz” emrolunmuş.

Yani bir Cuma cemaatinin kendi aralarında mülkiyet hakları olduğu gibi, tüm insanlar arasında da mülkiyet hakları vardır. Ben bucağımda mallarıma sahip olduğum gibi, uluslararası hareketlerde de mallara sahip bulunuyorum. Üretici malı ürettiği zaman, kamunun payını verdikten sonra onu istediği her yere götürüp satabilir. Artık ondan vergi istenmez. Götürüp satmasına mâni olunmaz. Çünkü o tüm insanların malıdır. Bedelini veren herkes alabilir. Liberalizm budur. Diğer bir yorumda da, topluluklar gruplaşırlar ve birbirlerinin mallarını yemek isterler. Burada da denge unsuru hakemlerdir. Geçici olarak başkanlar karar verirler. Son kararı hakemler verir. “Hukkâm” hükümet anlamına da gelebilir. Bu takdirde bu kelime kabineyi de ifade etmiş olur.

بِالْإِثْمِ (Bi eLEiÇMi)  “İsm ile ekletmeyin.”

İSM” zararlı içkidir. Bedene zararlı olduğu için işlenmiş suçlara “İSM” denmektedir. Burada başkalarının, insanların hakkını yemek “İSM” ile adlandırılmıştır. Bir kimse ile karşı karşıya olduğunuz zaman onun hakkını alıp yemek günahtır ama o kendi hakkını savunduğu için buradaki günah diğerlerinden azdır.

Buna başka bir örnek, insanın kendi çocuklarına eziyet etmesi günahtır ama yetimlere eziyet etmesi daha çok günahtır. Topluluk malları üzerinde dikkat edilmez, o mallara ihanet edilir. Kur’an’da zikredilen Hazreti Salih Peygamberin devesi buna örnektir. Topluluğun mallarının savunucusu olmadığı için onları yemek daha kolaydır. “İSM” ile tavsif etmiş olması, bunun zehir gibi maddi zararının da olduğunu ifade etmektedir. Yani insanlar bunların günahını sadece âhirette çekmezler, bu dünyada da çekerler. Kendileri, çocukları veya torunları mutlaka böyle aşırılmış malların hesabını bu dünyada verirler.

Çocuklarınıza bırakacağınız en kötü şey haram maldır, nâsın mallarıdır. Ortaklıklarda en çok dikkat edeceğimiz husus budur. Bize emanet edilen mallara kendi mallarımızdan daha çok dikkat etmeliyiz. Kendi malımızı kaybettiğimiz zaman yalnız bu dünyada zarar görürüz ama, bize emanet edilen malları kaybettiğimiz zaman bunun hesabını hem bu dünyada hem âhirette vermek durumunda oluruz.

İyi bir muhasebe kurulup da herkesin hakları emniyete alınmadıkça, ortaklıklarda haklar birbirine geçmektedir. İnsan kendisinin de neye sahip olduğunu bilememektedir. Âhirette hesap verebilmemiz için asgari şartlar içinde yaşanmalı, katiyen israfa gidilmemeli, lüks hayat yaşanmamalıdır. Çocuklara da yığılmış fazla servet bırakılmamalıdır. Ortaklıklar kurulmalıdır. Çocuklar işsiz kalmamalıdır. Çalışıp geçinecek durumda olmalıdırlar. Bir de çalışamaz durumda olanlar da aç kalmamalıdır. Her mü’min böyle topluluklar oluşturmalıdır.

وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ(188)  (Va EaNTuM TaGLaMUvNa)  “Bildiğiniz halde.”

Bu kayıt bizi rahatlatmaktadır. Bile bile bunu yapmayın diyor. Yoksa başkalarının hakkı geçecektir.

Hiçbir iş yapmayalım, ortaklıklarla uğraşmayalım diyebiliriz.

1961 yılında İzmir’e gittim. O tarihten beri insanları ortaklıklara teşvik ediyorum. Akevler böyle oluştu. Kırgızistan’da benzer vakıf oluştu. Şimdi İstanbul’da da aynı şeyleri yapıyoruz. Tam hesap tutamadığımız için insanların hakları topluluğa geçmektedir. Biz bile bile hakları zayi etmemeliyiz. Ama bilmeden gücümüzün yetmediği yerde yapacağımız bir şey yoktur. Allah onları affedecek ve sormayacaktır. Dolayısıyla haklar geçer diye korkup hiçbir şey yapmamak demek, “Adil Düzen”i getirmemek demektir.

Bu tür ortaklıklara katkıda bulunanlar bilsinler ki zekât kadar, hattâ ondan fazla sevap almaktadırlar. Zayi olan hakların karşılığında âhirette bol bol karşılık alacaklardır. Biz ne yapıyoruz?

Hazreti Peygamber aleyhisselâm ne demiş; “Komşusu açken kendisi tok yatıp uyursa bizden değildir.”

Günümüzde artık bütün insanlar ortak olmuşlardır. Bizim karnımız doyduğu an, tüm insanlığın karnı nasıl doyar diye onunla meşgul olmak zorundayız. Taami’l-miskîn için çalışmalıyız.

Bu da ancak mala mal marketler zinciri ile sağlanabilir, “Adil Ekonomik Düzen” ile sağlanabilir, Adil Düzen muhasebesini kurmakla sağlanabilir. Biz bu hususta bir adım atarız. Bizden sonra gelenler tamamlar. Biz bize düşeni gücümüzün yettiğince yapmak zorundayız.

Bâtıl ile malları yememek, kamu mallarını insanlardan bir fırkaya aktarmamak demektir.

Biz İzmir’de Akevler’in yerini aldığımızda, bazı arkadaşlarımız ‘yolu belediyeye yaptıralım’ dediler. İtiraz edildi. Belediye/belde halkının hakları bize geçmesin dendi. Fidan Kahve’ye kadar olan iki kilometrelik yolu biz yaptık, kooperatif olarak yaptık, ortaklarımıza başkalarının hakkını geçirmemeye çalıştık, bir kuruş kredi almadan yaptık. Bereketi, bugünkü anayasa iktidarı oldu. Adil Düzen Çalışanları ve ortakları bu hususta dikkatli olmalıdırlar. Çatalca’daki Bahşayış köyündeki arazimize iki kilometre mesafeden elektrik götürdük. Şimdi başkaları da yararlanıyor. Sevap alıyoruz. Ortaklarımız sevap alıyor. Hem biz kazandık hem de onlar.

***

يَسْأَلُونَكَ عَنْ الْأَهِلَّةِ (YaSEaLUvNaKa GaNı elEaHıLLeTi)  “Sana hilallerden sual ediyorlar.”

Dünya güneşin etrafında dönmektedir. Ekseni eğiktir. Yazın kuzey kutup güneşe doğrudur, kışın güney kutup güneşe doğrudur. Yazın günler uzamaktadır, kışın geceler uzamaktadır. Senede iki defa bütün yeryüzünde güneşin doğup batması eşit zaman aralıklarıyla olmaktadır. 12 saat güneşli, 12 saat güneşsiz olmaktadır. 21 Mart ve 23 Eylül günlerinde bu eşitlik sağlanmaktadır. Güneş yılının başlangıcı olmaktadır. Canlılar bu yılın mevsimlerine göre yaşarlar. Doğal yapı bu takvime göre ayarlanmaktadır.

Ay da yerin çevresinde dönmektedir. Güneş ile ay 29.530588 günde bir yer ekseni ile aynı düzlemde olurlar. Bu tam öğle vaktinde olur. Her ay başka bir yerde bu değişmektedir. Yani bu ay Türkiye’de güneş ay ile üst üste gelebilir. Gelecek ay İran’da üst üste gelmiş olur. Ay senede 12 defa bu duruma gelmektedir. Aralarında 10 gün kadar fark vardır. Buna kameri yıl denir. 33 senede bir kameri yıl fazla olur, yani güneş yılı 33 sene geçmiş olur, ay yılı 34 yıl geçmiş olur.

Öğleyin değiştiğinde akşam üstü yeni ay güneşten geri kalmış olarak hilâl hâlinde görünür. Buna “hilâl” denmekte, “yeni ay” denmektedir.

Takvim işini kavrayabilmemiz için bir şeyi daha bilmemiz gerekir. Gün doğuda erken doğar, batıda geç batar. Bulunduğumuz yerden batıya gidip dolaşsak tekrar eski yerimize gelmiş oluruz. Bunu bir günde yapsaydık, buradan saat beşte çıksaydık, 24 saatte bizim günümüz beş saat eksik kalırdı. Tekrar yerimize geldiğimizde biz bir günü uzun ama eksik yaşamış olurduk. Tersine doğuya gidip de batıdan gelseydik, bizim 24 saatimiz 12 saate iner ve bir günü fazla yaşardık. Takvimimizi bozmamak için tam arkamızdaki yerde takvimimizi ayarlamak zorunda kalırız. Cumayı bir gün geri veya ileri almamız gerekir. Yani Mekke’nin arkasında öyle yer vardır ki onun doğu tarafında cuma bugün kılınıyorsa, batı tarafında bir gün sonra kılınıyor.

Şimdi takvimimizi gökteki aya göre ayarlayacaksak bütün bu durumları hesaba katmamız gerekmektedir. Yeni ay hesabı bugün de sorundur. Oruç bir gün evvel, bir gün geç tutulmaktadır.

Bugün batılıların yaptığı gibi güneş takvimini kullanalım, olsun bitsin diyebilirsiniz. Ama zaman çizgisi varlığını sürdürür. Bir de her şey çifttir. Takvim de çift olmalıdır. Yoksa denge kurulamaz. Nitekim, eğer hep yılın aynı mevsimlerinde aynı işler yapılırsa rezonans olayı ortaya çıkar ve büyük krizler olur. Bu sebeple batıda böyle krizler olmaktadır. Her türlü sosyal düzenlemeler gökteki aya göre yapılırsa her mevsim nasibini almış olur. “Senden soruyorlar.” Demek ki bugünkü insanlar ‘Ay takvimine ne gerek var?’ diyorlar demektir.

ِ قُلْ (QuL)  “Söyle”

Buradaki muhatap kimdir? Soranlar kimdir? Zamanında Hazreti Muhammed’e böyle soru mu sordular?

Yukarıda fiili mâzi değil de fiili muzari getirilmiştir; soracaklar yahut sorarlar. Kameri aylar hep soru şeklinde olacaktır. Bugün insanlar lisanı hal ile soruyorlar. Hac neden kameri aylarladır? Oruç neden kameri aylarladır? Kameri ayların kullanılması Mezopotamya ve Amerikan yerlilerinde vardır. Avcılık dönemi insanları ay ışığında avlanırlardı. Haftanın yedi gün olması da buradan gelmektedir.

Burada cevap verecek kimdir? Alimlerdir. Bir de Mekke emiri olacaktır. Dünyaya İslâm adına o hitap edecektir. O nasıl seçilecektir? Yeryüzü yüze yakın devletten oluşacak, her devlette ona yakın üniversite olacaktır. Meclisler seçilmiş üniversite hocalarından oluşacaktır. Her üniversite Mekke’ye bir âlim gönderecektir. Böylece Mekke’de bir insanlık üniversitesi kurulacaktır. İşte bu üniversitenin rektörü yeryüzündeki İslâm düzeninin halifesi olacaktır. Bunu nasıl istidlâl ediyoruz? Kur’an “Ey nâs” diye hitap ettiğine göre, insanlığın bir imamı olacaktır demektir. Tüm insanlar için hac yeri olarak Mekke’yi kıldığına göre, demek ki bu imam bu bucağın imamı olacaktır. Kur’an imamlık için iki şart getirmiştir; ilim ve cisim sahibi demiştir. Düzende zorlama olmadığı için İslâm’da tek devlet anlayışı yoktur. Devletler ulusaldır.

O halde Mekke emirinin elinde bir silah gücü olmayacaktır. Mekke emirinden istenen âlim olması, a’lem olmasıdır. Bu da tüm insanlığın âlimlerinin a’lemi olmalıdır. Mekke bucağı insanlığın göndereceği âlimlerden oluşmalıdır. Onların biat ettiği kimse de a’lemdir. O halde burada muhatap olan söylemekle emrolunan o zattır.

هِيَ مَوَاقِيتُ لِلنَّاسِ (HiYa MaVAvQIyTu Lı elNAvSi)  “Onlar insanlar için mevakittir.”

MEVÂKÎT” “MEVKUT”un cem’i, çoğuludur. İsmi zamandır. İsmi âlet olarak da alabiliriz. Vakitlerin tayini için âlettir, araçtır. Bütün insanlar için mevakittir. Gökteki ayların başlangıcını hilâl ile belirlerler.

Mekke’de ay görünmeden evvel batıda görünebilir. Başka bir ifade ile Mekke’de öğle vakti değişme olmamış ama batıda değişme olmuş olabilir. Bu değişme zamanı her zaman hesaplanabilir. Eğer değişme zamanında yeni ayı başlatacak olsaydık işimiz kolaydı. Oysa yeni ay saat 10’da değişti diye yeni ayı oradan başlatamayız. Beklememiz ve ertesi günü ayın biri dememiz gerekir. Günü akşam saatinde başlattığımıza göre, değişmeden sonra başlatacağız demektir. Bütün insanlar için olduğuna göre, kimin gününe göre başlatacağız?

Bugün yeryüzünü 24 saate bölmüşüz, her ülke kendi saat dilimini kullanmaktadır. Griniç (Greenwich) esas alınmaktadır. Batılılara Griniç’i (Greenwich) kabul ettiren de Müslümanlardır.

Takvimi Orta Asya âlimleri buldular ve o zaman bilinen karaların batısı olan Fas’ı başlangıç noktası aldılar. Bu hata hâlâ sürmektedir. Müslümanlar Miladi takvimi kullanacaklar ama tüm boylamları Mekke’ye göre ayarlayacaklar. Bütün insanların ortak takvimi olduğuna göre, ülkeler ayrı ayrı günlerde ayı başlatamazlar. Gün fark etmeyecek ama saat fark edecektir. Emrolunan gündür.

وَالْحَجِّ (Va eLXacCı)  “Ve hac için mevakittir.”

Mevâkît kelimesi tekrar etmemiştir; “Mevâkîtu Li’n-Nâsi” veya “Mevâkîtu Li’l-Hacci” denmemiştir.

Öyleyse hac ayları tüm insanlar için mevakittir. Mekke’deki Kâbe tüm insanların ortak mabedidir.

Kâbe’yi Hazreti İbrahim inşa etmiştir. Hazreti İbrahim Yahudilerin, Hıristiyanların, Müslümanların, Budistlerin ve Hinduların atasıdır. Onun için orasını herkes ziyaret edebilecektir. Takvimin merkezi orası olacaktır. Mekke üniversitesine her din mensubu ilim adamını gönderebilecektir. O üniversite ilmin merkezi olunca elbette kendileri merkez olacak ve takvimler üreteceklerdir.

Biz Kur’an’ın bu öğretisinden Mekke’nin hukuki durumunu şöyle tesbit ediyoruz.

Bucaklarda merkez ocaklar olur. İllerde merkez bucaklar olur. Ülkelerde merkez ilçeler olur. İnsanlıkta merkez il olur. Merkez ilde her ülkenin bir bucağı bulunur. Yüz ülke varsa yüz bucak bulunur. Bunlar Mekke civarında yerleşirler, Arapçadan kendi dillerine, kendi dillerinden Arapçaya tercüme yaparlar.

Mekke’de bir insanlık üniversitesi olur, üniversite sitesinin araştırma merkezleri bulunur, eğitim yerleri bulunur. Akademik kariyerleri bu üniversite tevcih eder, yani doktora yapacaklar bu üniversiteye başvururlar. Tezi oradan alıp orada profesör olurlar. Bunlar arasından seçilenler ulusal meclislerini oluştururlar.

İslâmiyet’te dini halife yoktur. Ama olabilir. İstediği yerde ikamet edebilir. O mezhebinin halifesi olur. Kilise de dini hilafettir. Bizim burada anlattığımız ilmî merkezdir. Bunların silahlı gücü olmayacaktır. Ama hakemlerden oluşmuş yargı olacaktır. Birleşmiş Milletleri bunlar temsil edecektir. Güvenlik Konseyi gibi siyasi şuralar olacaktır. Ancak bu dayanışma ortaklığıdır, yani kasten işlenmiş suçların diyetlerini ödemek için olacaktır. Hakem kararlarını yerine getirecek olan güç ulusal ordulardır. Gönüllülerden oluşan birlikler uzak diyarlarda da savaşabilirler.  

Yani; insanlığın ilmî meclislerinden başka, dayanışma ortaklıklarının başkanlarından oluşan ilmî, dinî, meslekî ve siyasî şuraları olacaktır. Gerekirse büyük cinayetler bu ortaklıklar tarafından sigortalanmış olacaktır. Ama bu birliklerin nöbetli askerleri olmayacaktır. Denizlerde güvenliği sağlamak için paralı askeri birlikler olabilir. Bugün bu güvenliği hava hakimiyetini elinde bulunduran ABD sağlamaktadır. Gelecekte ise bunu Mekke yönetimi sağlayacaktır. Silahlı gücü yoktur ama hakem kararlarına uymayanlara karşı savaş meşru olacaktır. İsteyenler o asilere saldırabilecek, yağmalayacak ve esir alacaktır.

Bunun dışında bir düzen tek devlete gider ki; bu da ulusal devletin kalkması, rakipsiz bir gücün tüm insanlığı ezmesi ve uygarlığın sonu demektir. Kur’an insanlığı birliğe çağırmaktadır ama güvenlik hakemlerin kararlarına uymalarını sağlayan ulusal güçlere bırakılmaktadır. Böylece en ince dengeler sağlanmıştır.

وَلَيْسَ الْبِرُّ (Va LaYSa eLBirRu)  “Birr değildir.”

177’inci âyette “Yüzünüzü magrib ve maşrık tarafına çevirmekte bir birr yoktur” denmiştir. Şimdi burada oraya atfedilerek “evlerin arkasından girmede birr yoktur” denmiştir. Orası ile burası arasında fark vardır. İnsanlar günlere, saatlere, cihetlere kutsiyet verir ve o saatlerde bazı gereksiz hareketler yaparlar.

Bugün bu hususta kötü bir örnek vardır. Ana kapılardan halkın girmesi yasaklanmış, halk arka kapılardan sokulmakta, ön kapılardan ancak seçkin erkan sokulmaktadır. Havaalanlarında da böyle farklı giriş yerleri vardır. Ön kapıda sanki bir birr, bir iyilik varmış kabul edilmektedir.

Kur’an anlayışında kamuya ait yerlere bütün vatandaşlar eşit şartlarda ve aynı kapıdan girerler. Kamu hizmetlerinde farklı muamele yapılamaz. Hizmet alanlar da hizmet verenler de aynı kapıdan girerler.

LEYSE” kelimesi mastarı olmayan bir fiildir. Muzarisi de yoktur. “Mâ” ve “Lâ”ya benzer.

Bundan önceki âyette “BİRR” isim  olarak alınmıştı. Burada ise haber olarak gelmektedir. Haber “Bi” ile gelmiştir. Bu farklı yapının getirilmesi birbirinden farklı olduğundan dolayıdır. Burada farklı hedef vardır.

Birr, insanların sınıflara ayrılıp kamu hizmetlerinde farklılık gözetilmemesidir. Güvenlik nasıl sağlanacaktır? Hukuk düzeninde suçu önleme yoktur. Suç ağır ceza ile önlenir. Hazreti Ömer camide namaz kılarken öldürülmüş, ömrü sona ermiştir. Öldüren öldürülmüştür. Bunun dışında tedbirler almakla bir sonuca gidilemez. Herkes bir kapıdan girer ve bir kapıdan çıkar. İçeride olay olduğu zaman kapı kapatılır ve içerde olanlara kasame uygulanır. Suçlu bulunursa ona cezası verilir, bulunmazsa diyeti ödenir.

بِأَنْ تَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ ظُهُورِهَا (Bi EaN TaETUv eLBuYUvTa MiN JuHUvRiHAv) 

“Beytlere zahırlarından girmede birr yoktur.”

Halkı evlere arka kapıdan sokmakta veya ana kapıları kapatıp halkın arka kapıdan girmesinde birr yoktur. Kapıdan girmeyip arkasından girme demek, başka bir mânâ ile doğrudan girmeyip başka sıfatla sızmakta da birr yoktur. Yeraltı faaliyetleri evlere arkadan girmedir.

BEYT” herhangi bir yapıdır. Ev de olabilir, mabet de olabilir, işyeri de olabilir. Mesken ise oturma yerleridir. Okul yurtlarında öğrenciler bahçe duvarlarından atlayarak girerler. Bu da nehy edilmiş olmaktadır.

BUYÛT/BEYTLER” burada marife olarak gelmiştir. Kamu binaları olarak anlayabiliriz. Kur’an’ın insanlardan istediği açıklıktır. Herkes olduğu gibi görünmelidir. Bir kimse dindarsa dindar olarak görülmelidir. Kıyafet serbestliği de bunun için vardır. Herkes ne ise biz onu bilmeliyiz. Bir hakim Hıristiyan ise bilmeliyiz, Şii ise bilmeliyiz. Gizlilikte fark olmadığı gibi, gizli girişlerde de hayır yoktur.

İnsanlar hürdür, her şeyi yapmakta serbesttirler. Adam öldürmekte de hürdürler. Ölmeyi göze alan öldürebilir. Savunma amacıyla öldürürse kısastan kurtulur. Ama öldürmeyi gizli yapma, işte men edilen budur. “Evlere arkalarından girmeyin” dendiği zaman bir örnek verilmiş olmaktadır.

وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اتَّقَى (Va LavKınNa eLBirRa MaN itTAQAv)  “Lâkin birr ittika eden kimsedir.”

Birr, ittika etmededir. 177’inci âyette birr için değişik olaylar sayılmıştı; inanmak, iyilik etmek, sabretmek gibi filler sayılmıştı. Âyet öyle yapanların muttakiler olduğunu söylemişti. Burada onların hepsine “ittika eden” ile işaret etmiştir. Yani, ittika onların hepsini içine almaktadır.

Mabetler herkese açıktır. Kim gelirse içeri girer. Kimse onların üstünü aramaz. Önce gelen ön sırada oturur. Sonra gelen arkada oturur. Namazı kıldıran kimse bile cemaate dönük değildir. İbadet ederken o da cemaati ile birliktedir. Yüzünü kıbleye çevirmiştir. İnsanlar insan olarak eşittir. Aynı kişiliğe sahiptir.

İnsanlar bu anlayışa hâlâ ulaşamadılar. “Avrupa insan hakları” deniyor; “kadın hakları” deniyor, “çocuk hakları” diyorlar. Oysa sadece ve sadece “insan hakları” vardır. İslâmiyet’te kölelik kabul edilmiştir ama o da insandır ve insan haklarının hepsine sahiptir. Kısasta eşitlik vardır.

وَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ أَبْوَابِهَا (Va iETUv elBuYUvTa MiN EBVABiHAv)  “Beytlere bablarından ety edin.”

Evlere kapılarından varın. Her türlü davranışlarınızda meşru hareket edin. Bir işi halletmek için adam bulup kamu işlerini onun yoluyla görmeyin. Arkadan girmeyin. Kural ne ise o yoldan hareket edin.

Dayanışma ortaklıkları vardır; kişileri onlar tezkiye etmekte, onlar tavsiye etmektedir. Kamu işlerini halletmenin yolu budur. Kamu işlerinin kapıları bunlardır. Bunlara ortakları sayısınca kadro verilir, tahsis yapılır. Onlar da bunları bölüştürürler. Yani, kamuda görev almak için meşru kapılar olmalıdır. O kapılardan görevler alınmalıdır. Bir adam bulup onun aracılığı ile iş yapmak meşru değildir.

وَاتَّقُوا اللَّهَ (Va itTaQUv elLAHa)  “Allah’a ittika ediniz.”

“Birr ittikadır” denmişti. Burada “Allah’a ittika ediniz” deniyor. “Allah’a ittika” nasıl olacaktır?

Allah’a ittika” şeriata uymakla olur. Yani her şey kuralla olmalıdır. Kural dışı bir şekilde adamı olanın kayrılması ise birr değildir. Dayanışma ortaklıkları olarak örgütlenmedir. İnsanlar çoklu sistemde görev ve yetkilerini yaparlar. Kişinin kendisi hakkındaki kararı kendisi veya vekili verir.

İşte “Adil Düzen” şeriat düzenini, hukuk düzenini sonuna kadar götüren bir sistemdir. Eğer bir ülkede bir sorunu çözebilmek için rüşvet kullanılacaksa, hatır gönülle iş yapılacaksa, bu yapıya arkadan girmedir.

Bugünlerde meşru yoldan kiraladığımız eve elektrik bağlayamadık. İşte böyle bir dünyada yaşıyoruz, rüşvet ve kayırma. “Adil Düzen” bunlara son vermek istemektedir. Allah bu âyetlerle bunu emretmektedir.

لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ(189)  (LaGalLaKuM TuFLıXUvNa)  “İflah olursunuz diye.”

Felahta olmanın yolu Allah’a ittika etmedir. Şeriata göre, kurallara göre hareket etmek demektir.

İşte böyle olduğu takdirde refaha erişilir. Rüşvet ve kayırma yolları ile işler düzenlenirse, o zaman işler kötüye gider ve sonunda refah yerine krizler gelmeye başlar.

İnsanlıktan istenen, insanlığın ve ülkelerin kurallara göre adalet içinde işler yapmaları, böylece yaşamalarıdır. Rüşvet veya kayırma ile ne insanlık ne de ülkeler refaha ererler.

Adil Düzen”i kuranların kural dışı davranışlardan uzak durması gerekmektedir. Niçin?

Kapımız herkese açıktır. Biz kimseye kapıyı kapatmıyor, kimseyi tavsiye ile almıyoruz. Bizim için tüm insanlar eşittir. Koyduğumuz veya koyacağımız kurallarla kooperatifimiz yönetilecektir; yönetilmektedir. Evlere kapılardan girilmektedir. Bütün bunların uygulanarak öğrenilebilmesi için iş yapmak zorundayız. MİLAD Market’e bunun için ihtiyacımız vardır. Şimdi dergi çıkarıyoruz. Bu dergi bu işimiz için bir uygulama aracıdır.

***

وَقَاتِلُوا (Va QAvTiLUv)  “Mukatele ediniz.”

Evlere kapılardan girin ve mukatele edin. Burada evlere kapılarından girmeye mukatelenin emredilmesi bizi düşündürmelidir. Bugün yeryüzünde rüşvet ve kayırma sistemi yaygınlaşmıştır. 1960’larda rüşvet lehine kimse konuşmazdı. 1960’lardan sonra iktidarda olanlar “Benim memurum işini bilir!” diyerek rüşveti meşrulaştırmışlardır. Sömürü sermayesi devletleri çökertip yıkmak için rüşveti meşru hâle sokmuştur.

Adam kayırma ekseriyet siyasetinin temel aracıdır. Partilerden birisine sırtlarını dayamayanlar hayatlarını zor götürebilmektedirler. Yarın “Adil Düzen” iktidar olduğu zaman getireceği adil sistemler sayesinde artık rüşvet vermeye, adam bulup iş yaptırmaya gerek kalmayacaktır.

Bunun anlamı şudur ki, sömürü düzeni çökecektir. Artık vurgunculukla para kazanılamayacaktır. Meşru ticaret olacak, bol bol para kazanılacak ama vurgunculukla değil, meşru ticaretle kazanılacaktır. İşte bunu hazmedemeyen Mekke müşrikleri benzeri kuvvetler olacak, onlar saldıracak ve gerektiğinde Hakkın savunulması için mukabele yapılacaktır. Düşman bertaraf edilip iktidar olunmayacak. İktidar anayasal kurallar içinde ortaya çıkacak. Düşmanlar buna engel olamayacaklar. Nitekim bugün istemedikleri kimseler anayasa ekseriyetiyle iktidardadırlar. Türkiye “Adil Düzen”i meşru yollardan getirdiği zaman sömürücüler iç ve dış gailelerle “Adil Düzen”i bertaraf etmek isteyecekler. Yolsuzluk kaynakları kesilince saldıracaklar. İşte bunu haber vermektedir. “Kâtilû/mukatele ediniz” kelimesini “eve kapıdan girin” kelimesine bunun için atıf yapmıştır.

فِي سَبِيلِ اللَّهِ  “Allah sebilinde mukatele ediniz.”

Çok önemli husus şudur. Ganimet için savaşmak haramdır. Ama topluluğun düzeni ve savunması için savaşmak emredilmiştir. Savaşın sonunda elde edilen ganimet helaldir. Yani savaş ganimet için yapılmaz, ama savaş hakemler kararı ile meşru hâle geldikten sonra artık savaş kuralları geçerlidir, ganimet helaldir.

Buradaki “Allah’ın sebilinde savaşın” emriyle savaşın Allah sebilinde olması gerekmektedir.

الَّذِينَ يُقَاتِلُونَكُم (elLaÜIyNa YuQAvTiLUNaKuM)  

“Sizinle mukatele edenlerle Allah yolunda kıtal ediniz.”

Açıkça ifade etmektedir ki, gayrimeşru yollarla kamu içine giren kimseler, devletin şeriatla değil de çapulculukla yönetilmesini isteyenler sizinle kıtal edebilirler. Çıkarları sarsılan kimseler saldırıya geçebilirler. İşte onlarla mukatele etmek size farzdır. Gayrimeşru çıkarları bozulanlar savaş yolunu tutmuş olabilirler.

Önce adil yargı sistemi kurulmalıdır. Kimlerin haksız saldırıda bulunduğu sabit olmalıdır. Adil yargı sistemi kurmak demek, hakemler sistemine gitmektir. “Adil Düzen” iktidar olduğu zaman yapacağı ilk iş “hakem sistemi”ni işler hâle getirmesidir. Zaten bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nde de “hakemlik sistemi” detayları ile vardır. Bir tek maddenin değiştirilmesi meselenin yüzde ellisini çözer. Bugün hakemlik sistemi sözleşmelerde kaydedilmiş ise geçerlidir. Bir şey kaydedilmemişse mahkemelere gidilmektedir. Oysa tersi olmalı, kaydedilmişse mahkemeye gidilmelidir. Ama bir şey yazılmamışsa  o zaman hakemlere gidilmelidir.

Ceza hukukunda hakemlik yoktur. Ama onun yerine bilirkişi sistemi vardır. Burada da sadece bilirkişi ile ilgili madde de ek yapılacaktır. ‘Bilirkişi üç yetkili kimseden oluşur. Bilirkişiden ikisi taraflarca seçilir. Baş bilirkişiyi tarafların bilirkişileri seçerler.’ İşte, iki maddelik değişiklik bile Adil Düzen yargılama sistemini getirmiş olur. Hakemlik ve bilirkişilik yapacak kimseler adalet bakanlığınca liste hâlinde yayınlanınca yargı sorunu çözülmüş olur. İşte böyle bir mahkemeye yargı üstünlüğü yetkisi verilir. İşte ondan sonra yargı kararları ile hortumculuğa son verilmiş olur.

Bu “mukatele” iç çevrelerden çok dış ayarlamalı olacaktır. Çünkü sömürü sermayesi dünyayı sömürmeyi rüşvet ve kayırmaya dayandırmaktadır. Vurgunculuk ancak böyle yapılabilir. Ulusal ekonomiler başka türlü çökertilemez. İşte bu durum karşısında Adil Düzenciler sermaye ile savaşmak durumunda kalabilirler. Çağımızın müşrikleri sömürü sermayesidir. Biz bu müşrikleri kelime-i şehadete dâvet ediyoruz; tekelcilikten vazgeçin, faizli sistemden vazgeçin, zinacılıktan vazgeçin.

وَلَا تَعْتَدُوا (Va LAv TaGTaDUv)  “İ’tidâ etmeyiniz.”

Yani, size saldırma olmazsa siz de saldırmayasınız.

Adil Düzen”i getirdiğiniz zaman yerinden yönetim olacaktır. İsteyen kendi ocağını, kendi bucağını, hattâ kendi ilini kuracak ve oralarını kendileri nasıl isterlerse öyle yönetecekler. Beğenmeyen oradan hicret etme hakkına sahip olacaktır. Hicret demokrasisi vardır. İsteyenler askerlik yapacak, isteyenler bedel verecektir. Ekseriyet sistemi yok, nisbî sistem vardır. İlmî, dinî, meslekî ve siyasî dayanışma ortaklıklarını kuracaklar ve yönetime sayıları nisbetinde katılacaklardır. Hakemlerden oluşan yargı sistemi ile birlikte yaşayacaksınız. Cizye verenler de hakem olabilecek ve hakemlerini kendileri seçeceklerdir. Sadece eğer taraflardan biri nöbetli ise baş hakem nöbetli olacaktır.

Siz saldırmayın” emrinin ayıracı hakemlerdir. Yoksa herkes ‘bana saldırıldı’ der ve saldırır.

Fıkıh öyle düzenlenmiştir ki içinde çelişki yoktur, eksik de yoktur.

Birleşmiş Milletler var, Güvenlik Kurulu var, daimi veto hakkı olan üyeler var. İşte dünyanın dengesini böyle kuvvetle sağlıyorlar. Kendi atadıkları hakimlere adalet divanı diyorlar. On senede davayı hükme bağlıyorlar. Neden böyle yapıyorlar? Çünkü sömürü sermayesi böyle istiyor da ondan.

Adil Düzen”de ise iktidar hakemlerin kararlarına uyduğu müddetçe adildir. Hakimler değil hakemler karar verirler. İnsanlık Kur’an’a yapışmadıkça kurtulamaz. Artık günü gelmiştir. Bir asır geçmez insanlık “Adil Düzen”e kavuşacaktır sanıyorum. Türkiye de 33 yılda “Adil Düzen”e kavuşacaktır tahmininde bulunabiliriz. Bunların tahmini hesapları yapılmıştır. Kur’an’dan istidlâl edilmektedir. Gaip haberi olarak söylemiyorum, Medine devletine kıyasla söylüyorum.

إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ(190) (EinNa elLAHa Lav YuXıbBu eLMuGTaDIyNa)  

“Allah mu’tedileri (saldıranları) sevmez.”

Bu âyetler bize “Adil Düzen”in ne olduğunu göstermektedir.

“Adil Düzen” kuvvetlinin zayıfı ezmediği bir düzendir.

Hakem kararlarının kuvvetli kılındığı düzendir.

Hakim değil hakem kararları; kilit nokta burasıdır.

Allah bizlere Kur’an’ı inzâl etmekle en büyük nimetini vermiştir.

Sabırla “Adil Düzen”i öğrenmek ve uygulamak zorundayız.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-396 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-226  İstanbul, 17 Şubat 2007

SERMAYE TERAKÜMÜ “GENEL HİZMETLER”

Sanayi devriminden sonra insanlar artık kendi ürettiklerini tüketmiyorlar. Çalışıyorlar, ücret alıyorlar ve aldıkları ücretlerle sonra istedikleri malları satın alıyorlar. Arz-talep kanunları ile herkes iş yapıyor, ürettiği malı satabiliyor, istediği malı da alabiliyor. Arz talep dengesi demek, toplulukta gerekli maddelerin işbölümü içinde üretilmesi ve bu maddelerin muhtaç olanlara ulaştırılması demektir. Bunu fiyat mekanizması sağlamaktadır.

Tarım döneminden sanayi dönemine geçilmeye başlayınca arz-talep kanunları çalışmaz olmuştur. Bunu tamamlamak için teoriler geliştirilmiştir. İlk teori Adam Smith tarafından serbest piyasa kriterleri içinde oluşturulmuştur. Serbest piyasa kendiliğinden tekele gittiği ve serbestlikten çıktığı için başarısız olmaya başlamış, karşısına sosyalizm getirilmiştir. Enternasyonal sosyalizm, faşizm ve nazizm geliştirilmiştir.

Bunların hiçbirisi başarıya ulaşamamış, bu arada Keynesçilik denen karşılıksız para sistemi ile enflasyonist sisteme gidilmiştir. Bunlar çözüm olmamıştır ki yeni teoriler ortaya atılmaktadır. Sonuç olarak bunlar sermaye ve devlet tekeli içinde sorunları çözmektedirler. Tekel kendisi sorun olduğu için çözüm getiremez. İşte “Adil Düzen” bu sorunu çözme çalışmasıdır.

“Adil Ekonomik Düzen”in varsayımları şunlardır: a) Devlet veya sermayeye dayanan tekel yerine, halk ekonomisini ikame etme yanı liberalizmi yeniden canlandırmakla mümkündür. b) Bugün organizasyonu ya sermeye sağlamaktadır ya da devlet sağlamaktadır. Bu sebeple ya sosyalizm ya da kapitalime ihtiyaç vardır. Kapitalizm demek, sermaye terakümünün sermayenin tekelin yani eline geçmesi demektir. Oysa “Adil Düzen”de sermaye organizasyon yapmamaktadır. İşletmelere hakim sermaye değildir. Sermaye vardır, sermaye hakimiyeti yoktur, sermaye tekeli yoktur. İyi anlamak gerekir. Kapitalistler sermaye terakümüne gerek görüyorlar, yani sermaye tekelini oluşturuyorlar. Sosyalistler ise sermayenin yerini siyasi güce bırakıyorlar ve sermayeyi inkâr ediyorlar. “Adil Düzen”de ise sermaye vardır ama sermaye tekeli yoktur. c) “Adil Düzen”de sermaye veya siyasi gücün yerini ortaklıklar almıştır; sermaye şirketleri değil halk şirketleri kooperatifler almıştır. Halk kooperatifler şekilde organize olacak. Böylece halkın emek, tesis, mal, genel hizmet katkıları ile firmalar oluşmaktadır. Bu tekelleşmeyen firmalar arz ve talep kanunlarını gerçekleştirmektedirler. 1967 yılında kurulan Akevler Kooperatifi hâlâ faaliyettedir. Ortaklıklar üzerinde araştırmalı uygulamalar yapmaktadır. “Adil Düzen” işte bu araştırmaların Necmettin Erbakan tarafından benimsenmesi ile doğmuştur. d) III. bin yılın ekonomisine damgasını vuracak olan genel hizmet ortaklıklarıdır. “Genel Hizmet” ne yapmaktadır? Üretim firmalarını üretim dışı işlerden uzak tutmak istemektedir. Nedir bunlar?

1-      Her şeyden önce ortaklıkların kurulması gerekmektedir. Sözleşmelerin hazırlanması gerekmektedir. Bir işletme demek sözleşme demektir. Bu tamamen ilim isteyen bir konudur. Eski Roma’da ve Bağdat’ta olduğu gibi çağın ihtiyaçlarını karşılayacak bir sözleşme fıkhı oluşmalıdır. Ortaklıklar o sözleşmelere göre kurulmalıdır. Cari ortaklık sözleşmeleri ile çağın sorunları çözülemez. Çünkü o sözleşmeler sermaye tekelini oluşturacak şekilde düzenlenmiştir. Bunun için Kur’an okunmalı, Usulü Fıkıh okunmalı, mevcut mevzuat iyi bilinmeli, ondan sonra uygulama alanı seçilmeli ve bunlara dayanılarak Sözleşme Fıkhı oluşturulmalıdır.

2-      Sözleşmeler yeterli değildir. Bugünkü bilgisayar teknolojisinde sözleşmeler bilgisayarlara geçirilmeli ve sözleşmelere canlılık kazandırılmalıdır. Muhasebede her gün işlem görmeyen sözleşme hiçbir işe yaramaz. Bu iş sözleşmeleri yapmaktan çok daha zordur. Artık ekonomik organizasyonu sermaye değil, siyaset değil, bilgisayar idare edecektir. Demek ki işletme kurmak demek, sözleşme yapmak demektir. Bu sözleşmelere dayalı olarak muhasebeye geçme demektir. İşte sermaye terakümünün yerini muhasebe birliği alacak ve gerekli gelişmeleri sağlayacaktır.

3-      “Genel Hizmet”in üçüncü merhalesi ise meseleleri tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın yargılama içine sokmadır. Cumhuriyet dönemi kanunları buna son derece elverişlidir. Yapılan her sözleşmenin içine ‘anlaşmazlıklar hakemler yoluyla çözülür’ maddesini koydunuz mu, taraflar artık mahkemeye gidemiyorlar. İşte “Genel Hizmet”in üçüncü işi de hakemlik müessesesini kurmaktır. Bu da ancak bilgili hakemler yetiştirmekle mümkündür. Sorun yine Sözleşme Fıkhına gelmektedir.

4-      “Genel Hizmet”in çok daha zor bir işi daha vardır, o da “Genel Hizmet”i alabilecek işletmeleri kurabilmektir. Bu işletmelerden ne istiyoruz?

a)       Buraya tesislerini koyacak, kiralarını cirodan pay olarak alacak, sabit kira istemeyeceklerdir.

b)       Burada çalışanlar ücretlerini cirodan pay olarak alacaklar, sabit ücret istemeyeceklerdir.

c)       Çıkan her türlü nizaları hakemlerin çözmesine müşteriler dahil herkes razı olacaktır.

d)       Öyle işletmeler kurmalıyız ki, sistemden kesinlikle taviz vermemeliyiz.

İşte böyle bir işletmeyi kurmak için Yenibosna’da “MİLAD Market İşletmesi”nde çırpınıyoruz…

Adil Düzen”in ana sermayesi “Genel Hizmet”tir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-396 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-226  İstanbul, 17 Şubat 2007

 

AK PARTİ ve DIŞ BORÇLAR

Allah Kur’an’da dengeyi koymuştur. Siz de dengeyi bozmayınız.

Anayasamız hakimiyeti kayıtsız şartsız millete vermiş ve milletin yegane mümessili olarak da Meclis’i kabul etmiş; halka ikinci temsilcisini seçme imkanını vermemiştir. Mustafa Kemal’in Vahdeti Kuvvası gereği öyle düzenlenmiştir. Bazı ülkelerde çift meclis ile denge kurulmuştur. Türkiye’de ise denge Meclis’in çift seçimi ile kurulmuştur. Meclis cumhurbaşkanını seçer, onun emrine ordu dahil belli devlet organlarını verir. Bir de hükümeti oluşturur. Böylece Meclis tarafından oluşturulmuş iki güç arasında dengeyi kurmaya çalışır.

Geçmişte bu dengeler bozulduğunda ordu müdahale etmek zorunda kalmış, yahut Turgut Özal döneminde olduğu gibi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Yaklaşan cumhurbaşkanı seçiminde bu dengenin bozulması tehlikesi ile karşı karşıyayız. Oysa dünya tarım döneminden sanayi dönemine geçmekte, insanlık yüzlerce sosyal dalgalar arasında çırpınmaktadır. Bu “sosyal tufanlar”a karşı dünyanın bu sorunlarını “müsbet ilme dayalı sosyal gemi” kurtarabilir. Bu “sosyal tufan” dalgalarının merkezinde Türkiye de vardır; çözüm de Türkiye’[de]dir.

Batı dünyası bu sorunları çözemez. Çünkü eski bina yıkılmadan yeni bina kurulamaz. Batı dünyası bugün en güçlü durumdadır. Bundan dolayı onu değiştirmek mümkün değildir. Batı sömüren dünyadır, sömürüye dayanarak yaşamaktadır. Oysa dünya sömürülmekten muzdariptir. Batı hastalığın kendisidir. Mikroptan tedavi bekleyemezsiniz. Yeni çözümler iki uygarlığın sentezi ile oluşur. Batı İslâmiyet’i öğrenme ihtiyacını duymuyor. Kendisini müstağni görüyor. Nihayet Batı’nın elinde Kur’an benzeri yol gösteren bir kitabı da yoktur.

Allah AK Parti’ye her türlü imkanları vererek kendisini çözümlerin merkezine oturtmuştur. Bu durum kırk senelik çalışmalarımızın sonucudur. Fırsatlar her zaman ele geçmez. AK Parti bugün bu fırsatları değerlendirebilir, III. bin yıl uygarlığının yolunu açabilir. Yapılması gerekenleri yapmazsa kendisini de milletini de helâke sürükleyebilir. Ne yapılmalıdır?

1-      1940’ların Başbakanı Saraçoğlu’nun dediği gibi; Türkiye’de A’dan Z’ye kadar her şey değişmek zorundadır. Bunu değiştirecek kim olabilir? Türkiye’de gerçekte iki güç vardır; biri ordudur, diğeri siyasi partilerdir. Bunlar değişmemesi gereken iki güç ama Türkiye’yi değiştirecek güçlerdir. Bu iki güç el ele vererek birleşmek suretiyle kendileri dışındaki her şeyi A’dan Z’ye kadar değiştirmelidirler. Pansuman tedavilerle kanser iyileştirilemez. O halde AK Parti ordu ile partileri uzlaştıracak ve anlaştıracak bir yol bulmalıdır. Bunun tek çözümü vardır, partileri uzlaştırarak bir asker cumhurbaşkanını seçmek ve onun hakemliğinde ordu ile partileri uzlaştırarak yeni uygarlığı kurmak.

2-      AK Parti’nin belki de birinci işi ise siyasi partileri güçlendirmek, Meclis içinde ve hükümette bütün siyasi partileri temsil edilecek hâle getirmektir. Bunun için yapacakları vardır.

a)       Meclis dışında kalan partilerden bakan alarak şimdilik hükümette tüm halkı temsil eder hâle getirmek.

b)       Seçimde barajı %5’e indirmek, dışarıda kalan partilere de oyları kullandırma yetkisini tanımak.

c)       Siyasi partilerin aldıkları oylarla temsil edilmek şartı ile yüksek kurulları kurmak ve devlet yönetimini yavaş yavaş bu yüksek kurullara devretmek. Mevcut bürokratik düzenden serbest genel hizmet düzenine geçmek.

d)       Siyasi partilerin atadıkları ilmî heyeti oluşturup yeni anayasayı millî mutabakat içinde çözmek. Mutabakatın sağlanmasında hakemler sistemine gitmek.

3-      Anayasa maddeleri peyderpey değiştirilecek ve uygulanacaktır. İlk değiştirilecek madde de dokunulmazlıklarla ilgili madde olacaktır. Yargılamada hakemler sistemine geçilmelidir. Bağımsız, yansız, etkin ve saygın yargı oluşturulmalı, ondan sonra tüm dokunulmazlıklar kaldırılmalıdır. Yargı önünde herkes eşit olmalıdır. Cumhurbaşkanı bile yargılanabilmelidir.

4-      AK Parti Türkiye’yi dış borçtan kurtarma mucizesini hemen göstermeli, milleti Batılılara faiz haracı ödemekten kurtarmalıdır. Bunun için dört imkanı vardır.

a)       Dış borcu iç borca çevirmeli, yani dolar borcunu enflasyondan korunmuş faizsiz kredileşme borcuna çevirmelidir.

b)       Para borcunu mal borcuna çevirmeli, ucuz mal vermek üzere ödemeyi taksitlendirmelidir.

c)       Borcu iştirake çevirmeli, mevcut tesislerden pay vermelidir.

d)       Doları YTL olarak ödemelidir. Bu bir defa enflasyon yapar ama ondan sonra artık istikrarlı ekonomi gelir.

AK Parti’nin bütün bunları yapabilmesi için diğer partilerle anlaşmalı ve yapacaklarının tamamı için ordudan yani asker cumhurbaşkanından onay almalıdır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2643 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2557 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2179 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2600 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2303 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2445 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2408 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2451 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3054 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2683 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2680 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2759 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2964 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3152 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5496 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3878 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3726 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3886 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3845 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4126 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4638 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3026 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3982 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3858 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2867 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2957 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3968 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7743 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5625 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4186 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3586 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3727 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4749 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4469 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4758 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4679 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4834 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4559 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3411 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4489 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3637 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5187 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3864 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5163 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5031 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4949 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3552 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3490 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3702 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5166 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4218 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5440 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4099 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5285 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4438 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4582 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4779 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5324 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4126 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5272 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4537 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3856 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4393 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4601 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4132 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4109 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4095 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4549 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5662 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9839 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4661 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3711 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3859 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3359 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3391 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3757 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5717 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4253 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3454 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler