Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 403
BAKARA SÛRESİ 212-213.-AYETLER TEFSİRİ
7.04.2007
1715 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2005...2006...2007

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 403

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi                       07 Nisan 2007                  Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 403. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Hedefimiz; “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, Reşat EROL

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ

KUR’AN MUCİZELERİ

DOĞADA DALGALANMA KANUNU

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ - 65. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنْ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ اتَّقَوْا فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ(212) كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمْ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمْ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ فَهَدَى اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ مِنْ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ(213)

زُيِّنَ (ZuyYiNa)  “Tezyin olundu.”

Hasan, kerim, zinet ve zuhruf Kur’an’da geçen ve güzelliği ifade eden kelimelerdir. Bunlar arasındaki farkı tesbit etmemiz için bu kelimeler alınacak, Kur’an’da geçen yerler üzerinde durulacak ve sonunda onlar arasındaki farklar ortaya konacaktır. Karşılaştırma nasıl yapılacak?

a)      Her birinin etimolojisine gidilecektir. Biri büyük diğeri küçük iki sivri dağ varsa, büyüğüne hasan, küçüğüne hüseyn denir. Üzümün salkımdaki yeni tanelerine kürüm denir. Ziynet güzelliğe denmektedir. Semadaki yıldızlar güzeldir. Zuhruf ise daha çok özel şekillerle yapılan süslemelerdir.

b)       İkinci başvuracağımız karşılaştırma, her birine akraba kelime aramalıyız. Ziynete akraba kelime arasak zeyl etek demektir. Etek üzerinde işleme yapmak, kumaş üzerindeki desenler ziynettir demektir. Kurum kelime sözü ile akrabadır. Üzüm bağını budama demektir. Kurum salkım, kelime de daldır.

c)       Karşılaştırmada başvuracağımız üçüncü kaynağımız da Kur’an’dır. Kur’an acaba bu kelimeleri cümlede nasıl kullanmaktadır? Buna göre mânâsı nedir?

d)       Karşılaştırmada kullanacağımız diğer bir usul da Lisanu’l-Arab gibi lugatlardan alınan halk deyimleridir. Halk günlük hayatta kullanırken mutlaka bu kelimeleri farklı kullanmaktadır. Bugünkü Arapçaya ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Dünya dilleri ve Arapça etimolojinin tesbitinde işe yararlar.

Kur’an Arapçası Asrı Saadet’teki Kureyş Arapçasından farklıdır. Kureyş Arapçası o günkü Hicaz Arapçasından farklıdır. O günkü Arapça bugünkü Arapçadan farklıdır.

Tezyin olundu” demek, onu sevdiler, orada kalmak ve yaşamak istemektedirler demektir. Dünyaya mü’minlerden daha fazla bağlıdırlar demektir. Mü’minlerin dünyada yaşama arzuları daha fazla sevap alarak cennete gitmek ve orada daha yüksek mevkiye ulaşmayı istemek demektir. Kâfirlere göre öldükten sonra hayat yoktur. Bu dünya acı ve ıstıraplı bir dünyadır. Biraz sonra öleceğiz. Fazla yaşamamıza ne gerek var deyip intihar etmeleri gerekirken, böyle olmamakta, dünyaya daha hırslı sarılmakta ve daha çok yaşamak istemektedirler.

Ehli Kitap günahlarından dolayı daha çok yaşamak istiyor. Hesaptan korkuyor. Kâfirler ise dünyaya bağlılıklarından dolayı daha çok yaşamak istiyor. Mü’minler ise daha çok ameli salihi yapabilmek için daha çok yaşamak istiyor. Başka bir deyişle, yaşama isteği canlılığın özelliğidir. İnsanın bunu iyi değerlendirmesi gerekir. Zevk için yaşamak başkadır, iş yapmak için yaşamak başkadır.

لِلَّذِينَ كَفَرُوا  (Li eLaÜIyNa KaFaRUv)  “Küfretmiş olan kimseler.”

KAFARA” kelimesi hafredilmiş kabri kapatmak, gömmek demektir. Tohumu toprağa gömmek de küfretmektir. İyiliği gömmek anlamında nankörlük için kullanılmaktadır. Kâfir, bile bile gerçekleri gizleyen demektir. Lugat mânâsı budur. Kur’an dilinde kâfir, hakem kararlarını kabul etmekle beraber, bize cizye vermeyen kimselerdir. Hakem kararlarını kabul ettikleri için onlarla savaşmayız. Ama bize cizye vermedikleri için onları koruma görevi de bize düşmemektedir. İşte bunların özelliği dünya hayatının ziynetini sevmektir.

Kur’an’da bir kelime hemen her zaman iki şekilde yorumlanmaktadır. Biri esas mânâsı olan Allah, kâinat, insan ve âhiret anlamları içinde yorumlanır. Bu yorumda kâfirlerin mânâsı ilâhi düzeni kabul etmemeleri ve Allah’ın ilmen sabit olan Kur’an’ı reddetmeleridir. Bunlar dünya hayatını çok seviyorlar. Kur’an’ın diğer yorumu için Allah yerine O’nun yeryüzündeki halifesi olan topluluk, kâinat yerine insanların sosyal yapısı, insan yerine vatandaş, âhiret yerine gelecek anlamları yüklemiştir.

الْحَيَاةُ الدُّنْيَا (eLXaYATu elDuNYAy)  “Dünya hayatı ziynetlendirildi.”

Dünya hayatı”nın birinci anlamı ölmeden evvelki hayattır. “Dena” yakın demektir, aynı zamanda alçaklık demektir. İleri hayat, öldükten sonra hayat, bir de ikinci mânâda gelecek hayat demek, kendi hayatındaki çok çocuklarının hayatı demektir. Kur’an mü’minlerin bu dünya hayatından ziyade öldükten sonraki hayatı düşündüklerini, kendi hayatlarından çok topluluğun yani gelecek neslin hayatlarını düşündüklerini ifade eder.

Mü’minler geçmişte kazandıklarını yerler, şimdi de gelecek için çalışırlar. Kâfirler ise öldükten sonraki hayatı hiç düşünmezler, toplumun değil kendi çıkarlarını esas alırlar, çocuklarından ziyade kendi zevk ve eğlencelerini tercih ederler, gelecek kazanç yerine günlük kazancı tercih ederler.

İşte kâfirler ile müslim ve mü’minler arasında olan fark budur. Mü’minler ve müslimler gelecek için, kâfir ve müşrikler şimdi için çalışırlar. Allah kâfir olduklarından dolayı onlara kötüyü iyi göstermiştir. Böylece onları da kendi istediği işlerde çalıştırmaktadır. İlâhi nizam böyle sürüp gitmektedir. Kâfirlerin yaptıkları kendilerine kötülük olmakta, mü’minlerin yararına olmaktadır . Sosyalistler dünyada çok büyük zulüm yaptılar, 40 milyondan fazla insanın ölümüne sebep oldular ama Allah’ın nizamına hizmet ettiler, dünyanın tarım döneminden sanayi dönemine geçmesine yardım etiller, bâtıl inançları ortadan kaldırdılar, hak inanca yer açtılar.

Meşrutiyet bize içtihat kapısını açtı. Sevr ile Kuvayı Milliyeyi kurdurdular. Lâiklik batıyı öğretti, sömürü devletçiliği öğretti, müdahaleler bizi anayasa ekseriyetine götürdü. Görülüyor ki, kâfirlerin yaptığı kötülükler kendilerine kötülük olmuş, bize iyilik olmuştur. Şehitlerimizin cennetteki yerleri asıl kazancımızdır.

وَيَسْخَرُونَ  (Va YaSPaRUvNa)  “Mashara ediyorlar, eğleniyorlar.”

Mashara almak” karşı tarafı küçük görmek, onu ciddiye almamaktır.

Onlar kendilerini akıllı, bilgili ve başarılı görürler; mü’minleri ise zavallı, ilkel düşünen, geri kafalı, saf ve acınacak kimseler olarak görürler. Onlara üstten bakanlar hattâ insan olma hakkını bile onlara tanımazlar. Dünya hayatı onları şımartmıştır. Faizle aldıkları paralarla zevk ve eğlenceye dalarlar. Geleceklerini düşünen ve şimdi israf yapmayan mü’minlerin kanaatli davranışlarını zavallılık olarak görürler ve onlara gülerler.

Yirminci asır bu âyetin ortaya çok açık bir şekilde ortaya çıktığı bir asırdır. Dinlerin ortadan kalkacağı, dünyaya kapitalizmin ve sosyalizmin hakim olacağı ve sömürüye dayanan işçilik sistemi ile dünyayı kolay idare edilir tek bir devlet hâline getireceklerini sanmışlardı. Oysa III. bin yılın başı Türkiye’de AK Parti’yi anayasa ekseriyeti ile iktidar yapmış, Papalığı Batı dünyasının en güçlü kurumu hâline getirmiştir.

مِنْ الَّذِينَ آمَنُوا  (MiNa elLaÜİeNa EAvMaNUv)  “İman etmiş olan kimseleri”

İnanmış kimselerle alay etmektedirler. Onlara göre kendileri yemiyor, başkalarına yediriyorlar. Gerçeği söylüyorlar, hapse giriyorlar. Hakkı korumak için canlarını veriyorlar. Onlara göre bunlar birer aptaldırlar, kendileri ise akıllı kimselerdir. Bugün sömürü sermayesini ellerinde tutan birkaç yüz insan insanlığı oynatmaktadırlar. Güvenliği sağlayacağız diye bürokratik işlemler koydular. İnsanlık işkence içinde kıvranıyor.

Bir taraftan zinayı mukaddes hâle getirdiler, diğer taraftan evlenmek isteyenlere işkence çektiriyorlar. Haftalarca evlenme işleri bitmiyor. Anayasalarda bir taraftan seyahat hürriyetini koyuyorlar, diğer tarafından vize engelleri ile insanları hareketsiz hâle getiriyorlar. Boşanmayı zorlaştırıyorlar, zinayı serbest bırakıyorlar.

İşte, bunun gibi zulüm düzeni ile insanları işkence içine atıp onlara gülüyor, insanlığı maskaraya alıyorlar Bu işkencelere son verecek olan “Adil Düzen”i küçümsüyor ve ondan bahsetmeye bile tenezzül etmiyorlar. Halbuki “Adil Düzen”de evlenmek basit ahitlerdendir. Erkek ve kadın evlendiklerini açıkladıkları andan itibaren evli olurlar, sonra sadece bildirmekle tescil olunurlar.

İdam cezasını kaldırdık derler, insanları kandırıp ondan sonra kıs kıs gülerler. Bugün mevcut olan tüm bürokratik işlemler tarih olacaktır. Arşivler tetkik edildiğinde bu işkenceler tesbit bile edilememektedir. Bugün senaryo yazmak çok kolaydır. Herhangi bir yabancının yaşadıklarını girişten itibaren takip ediniz, başına gelenleri yazınız, göreceksiniz ki ne kadar gülünç senaryolar çıkar. İnsanlık gerçekten maskaraya alınmıştır.

Şimdi biraz İslâm’daki evlenmeden söz edelim.

İslâm’da yasak evlenmeler vardır. Akrabalar evlenemez. Bir kadın iki kişi ile evlenemez. Ama bunun kontrolü polise bırakılmıştır. Herkes kendisi istediğini yapar, mesela kardeşi ile evlenir. Ama bu evlilik geçersiz olur, zina sayılır ve kişiler cezalandırılır. Bir kadın iddeti doldurmadan başkası ile evlenemez. Evlenirse zina yapar ve cezasını çeker. Buna önceden tedbir alınmaz, kayıtlara bakılmaz. Evlenme beyanında bulunanlar hakkında isterse devlet tahkikat yapar. Evlenenlere şu belgeyi getir denmez. Sağlık raporu da yoktur. Herkesin aile doktoru vardır. Evlenmesi yasak olan bir hastalık varsa, aile doktoru bunu ona tebliğ etmiştir. Uymazsa cezası verilir, mahkeme gerekli cezayı verir. Eşini aldatmışsa tazminatı öder.

Hâsılı, evlenme adi sözleşmeden ibarettir. Alenilik şartı vardır. Sonradan devlet veya ilgililer araştırır.

Boşanma da bundan farksızdır. Beyan etmekle boşanma gerçekleşir. İddet beklenir. Kayıtlar sonra yapılır. İslâm’da zina yasaktır ama evlenme ve boşanma çok kolaydır. Sermaye tersini yapıyor, evlenme ve boşanmayı zorlaştırıyor, zinayı takdis ediyor. Böylece insanlığı oynatıyor.

İkamet için ise bir bucağa girmek için o bucakta sakin olup seçme hakkına sahip kimselerden birinin davetlisi olmak yeterlidir. Kişi evde veya sokakta yatar, kimse ona karışmaz. İl içinde dolaşabilmek için bucak siyasi başkanının davet edenin imzasını onaylaması gerekir. Ülkede serbest olarak dolaşmak için il siyasi başkanlarından birisinin imzayı onaylaması gerekir.

Mekke ve hac topraklarında dolaşmak ise serbesttir. Davete gerek yoktur.

Güvenliği sağlamak için yapılacak iş, kişinin parmağı ile çalışan akbil benzeri elektronik anahtar verilir. O anahtar her kapıyı açar, ancak aynı zamanda kimin ne zaman geçtiğini kaydeder. Girerken kaydeder, çıkarken kaydeder. Her kapıdan geçişte kaydı vardır. Hangi zamanda cinayet mahallinde kimlerin bulunduğu bellidir. Bunlar arasında kasame yapılır. Cani bulanamazsa, orada olanlar kendileri veya âkileleri diyetlerini tazmin eder.

Görülüyor ki, çağımızın imkânları ile giriş-çıkışlar sadece kayda alınacaktır. Mesela, Türkiye’de on kadar giriş kapısı varsa, bir yabancı buradan girmek zorundadır. Akbile basıp girmelidir. Çünkü böyle giriş yapmayanların akbilleri Türkiye’de çalışmaz, hiçbir kapıyı açıp geçemez. Çıkarken de akbille kapıyı açıp çıkmalıdır. Kaçak çıkan başka kapı açamaz. Sonra suçlu yakalanınca da çok ağır ceza verilir. Kesin ispat yapılamazsa diyete dönüşür. O da caydırıcıdır.

Demek ki bürokratik engeller işkenceden başka bir şeye yaramamaktadır.

İşte, “Adil Düzen” tüm bunları kaldıracak, insanları cehennemden çıkarıp cennete götürecektir. İnsanları sömürerek geçinenler de helâk olup gideceklerdir. Biz ceza vermeyeceğiz, zalim sistemin çarkları onları yok edecektir. Onların çarkı bizi üzüyor ama ezemiyor. Bizim çarklar onları ezecektir. İsteyenler “Adil Düzen” yanında yer alıp kurtulacaklardır. Bir çocuğun hapishanede doğduğunu düşünün, orada büyüyecek ve oranın sıkıntılarına alışmış olacaktır. Olanları normal sanacak, şikayet etmeyecektir. Ama hapishaneden çıktığı zaman neler çektirildiğini o zaman bilecektir. İnsanlar bugün bu düzende yaşamaya alışık oldukları için normal olarak sabredip devam ediyorlar. Biz Kur’an’dan “Adil Düzen”i öğrenince, bu sisteme ancak “Adil Düzen” ile bu düzeni mukayese etme zevkine dayanarak sabrediyoruz. Nikah dairesine giderken, yabancılar şubesine giderken gördüklerimiz bizi “Adil Düzen”e sarılmaktan başka çarenin olmadığını öğretti.

Burada yeni bir şeye de işaret etmek isterim. Eskiden dairelere gittiğimiz zaman zorluğu memurların çıkardığını zannederdik. Oysa şimdi zaten genç ve çalışkan kimseler iş başındadırlar. Tüm kurallara zorluk çıkarmadan uyuyorlar. Sistemin hataları ve bizim sistemin nasıl çalıştığını bilmeyişimizden doğan işkence vardır. Yoksa bürokratların kötü çalışmalarından doğan bir zorluk yoktur. Artık Türkiye bu bürokratlarla rahatlıkla “Adil Düzen”e geçebilir. Yapılacak iş, muamele taraflarca yapılacak. Belgeyi tanzim edip muhtara yahut karakola verecekler. Ondan sonraki işlemleri bürokratlar yapacak. Gerekli işlemler yine yapılacak ama artık vatandaşın bunlardan haberi olmayacaktır. İtiraf etmeliyim ki, bundan yirmi sene evvelki kadro ile bu inkılâbı yapamazdık. Bu konuda sağ hükümetlerin büyük gayretleri olmuş ve buraya kadar gelinmiştir. Artık memurlar rüşvet almıyor. Hortumlama yüksek yerlerde oluyor. Belediyeleri henüz bundan kurtaramadık.

وَالَّذِينَ اتَّقَوْا (Va elLaÜIyNa itTaQaV)  “İttika eden kimseler.”

Bugün helal para kazanmak mümkün değildir. Hepimiz haram para yemekteyiz. Ben gençken sigortadan aldığımız paranın haram olacağını söylemişim. Suphi Koral arkadaşım ‘alıyor musun’ diye sordu. Ben ‘alıyorum’ dedim, çünkü helal kazanç yok ki. İşte bu devirde zengin olmak çok tehlikelidir.

Haram para ile zarureten yaşanır, Allah sormaz ama haram para ile bir de lüks hayat yaşamaya başladınız mı, artık onun hesabını âhirette veremezsiniz. Demek ki, kâfirlerin masharaya aldığı kimseler kimlerdir? Takva sahibi kimselerdir. Haram kazançtan kaçtıkları için zengin olamayan kimselerdir.

فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ  (FaVKaHuM YaVMa eLQıYAMaTi)  

“Kıyamet yevminde onlardan üstün olacaklardır.”

Bu mü’minler için iyi haber değildir. Çünkü bu dünyada “Adil Düzen” gelse de onlar zengin olamayacaklar demektir. Hani söyleriz ya, onun işi kıyamete kaldı! Acaba mü’minler neden kâfirlerden zenginlik bakımından hiçbir zaman üstün olmayacaklardır? Çünkü İslâm’da zenginlerin üstünlüğü yoktur da ondan. İnsanlar servetlerine göre sınıflanmazlar, zenginler üst sınıf oluşturmazlar.

İslâmiyet’te soyda üstünlük yoktur. Siyasette asker olanların asker olmayanlara yönetimde üstünlükleri vardır. Malda üstünlük yoktur. Zengin-fakir herkes eşittir. Önce herkesin çalışma kredisi vardır. Sonra işveren kredileri de mevcuttur. İşi bilenin işini yapması için sermayeye ihtiyacı yoktur. İsraf haramdır. İş yapmak için sermayeye ihtiyaç yoktur. Herkes sigortalıdır.

Peki çalışmak ne için? Zekâtını verip sevap kazanmak için çalışılacaktır. İlimde üstünlük vardır.

Burada “âhirette üstündürler” değil de, “kıyamet gününde üstündürler” denmektedir. İnsanlar dünyaya gelir ve ölürler. Sonra bir gün bu dünyadaki halleri ile mezardan çıkarlar, ona “kıyamet günü” denmektedir. Henüz dünya hayatına benzer bir durum vardır. İşte orada mü’minler onlardan üstün olacaklardır. Muhasebeden sonra değişmeler olacak ve beden artık yaşlanmayacaktır. Nasıl ipek böceği kurt iken kelebek olursa, insanlar da melekleşeceklerdir. Bu hayat benzeri hayat olacak ama insanlar yaşlanmayacaklardır.

وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ(212)  (Va elLAHu YaRZuQu MaN YaŞAvEu BiĞaYRı XiSABin) 

“Allah meşieti olanı hesabın gayrisiyle rızıklandırır.”

Servet bakımından kâfirler mü’minlerden üstündürler, çünkü bütün varlıkları servete bağlıdır. Paralarından başka hiçbir şeyleri yoktur. Tanrıları paradır. Para gelmeyince tanrı onları bırakmış olur!

Mü’minlerin ise paradan başka Allah’ın bahşettiği nimetleri vardır, yakınları vardır, devletleri vardır; onlara karşılıksız rızıklar ikram etmektedir.

Hesapsız” demek, karşılıksız demektir. Prim alınmadan herkesin sosyal hakları var demektir.

Adil Düzen”de paranın kıymeti dördüncü derecededir. Birincisi ilimdir; ikincisi takvadır yani dindir; üçüncü sırada makam gelir, başkanın siyası derecesi diğerlerinden üstündür; son olarak zekât verenler de birbirlerinden üstün olurlar. Mü’minler yarışırlar, kazandıklarını da başkalarına harcamakta yarışırlar.

Hâsılı, mü’minlerde yaşamak çalışmak içindir, çalışmak yaşamak için değildir.

***

كَانَ النَّاسُ (KAvNa elNAvSu)  

“Nâs oldu.”

Her kavmin dili var, ayrı ayrı toplulukları var. Zamanla topluluklar ayrı ayrı tanrıları edindiler, her topluluk kendi tanrısı için savaştı, birbirine düşman topluluklar oluştu. Oysa bütün insanlar bir tek anne babadan türediler. İnsanların ayrı ayrı devlet kurmalarını Allah istemektedir. Ancak devletlerin ordu birlikleri gibi tek bir topluluğun üyeleri olmalarını istiyor. Nasıl bir aile var ama kabile de vardır. Bağımsız olarak iller içinde bucaklar, ülkeler içinde iller varsa, insanlık içinde de bağımsız devletler vardır. İnsanlığın kişiliği vardır. Bir tek imamları vardır. Ama kavmin de imamı vardır. Hukukta yani hakemler karşısında eşittirler. Birinin diğerinden üstün kişiliği yoktur. Ocak birlikte yaşamayı, bucak birlikte çalışmayı, il iç güvenliği, devlet dış savunmayı, insanlık da uygarlaşmayı sağlar. Kişiler bunların ayrı ayrı üyeleridir. Yani, kişiler devletlerine iller aracılığı ile bağlı değildirler. Doğrudan devletin vatandaşı, ilin ildaşı, bucağın bucakdaşıdırlar. 

أُمَّةً وَاحِدَةً (EumMaTan VaXıDaTan) 

“Vahit ümmet bulunmaktadır.”

“KÂNE”nin iki mânâsı vardır. Biri geçmişte öyleydi, şimdi böyle oldu anlamı çıkar. Diğeri, devamlı olarak böyledir anlamı vardır. Yani, nâs her zaman vahid bir ümmettir.

Bu mânâyı verdiğimiz zaman ümmet kelimesi marife gelmediği için diğer ümmetler de vardır demektir. Kavimler de ümmettir, şa’blar da ümmettir, kabileler de ümmettir; hattâ aşiretler de ümmettir.

ÜMMET” demek, imamı olan cemaat demektir. Geçmişte öyle idi, şimdi böyle oldu sözü de doğrudur. Çünkü insanlık önce aşiret hâlinde yaratıldı, sonra kabileler oluştu, sonra şa’bler oluştu, şimdi de kavimler oldu. Ve insanlık birleşiyor, kavimler topluluğu oluyor. 

فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ (Fa BaGaÇa elLAHu elNaBiyYIyNa)  

“Allah nebileri ba’setti.”

Buradaki “Fe”ye vereceğimiz mânâ ikidir. Biri, insanlık tek ümmet idi, ihtilafa düştüler, birbirlerinden ayrıldılar, ayrı ayrı ümmet olmaya başladılar. Biz bunun üzerine ihtilafları halletmek için nebiler gönderdik.

Bu mânâyı vermemiz için “Fe”den sonra hazfedilmiş bir cümleyi takdir etmemiz gerekir.

İkinci mânâda ise insanlar tek ümmet olmakla beraber aralarında ihtilaf edecek şekilde yarattık. Hemen içlerinde ihtilafı halledecek nebiler de ba’settik. Burada cümlenin hazfı var ama zaman aralığı yoktur. “Sümme” değil “Fa” gelmesi bunu ifade eder. Yani, Allah insanları hem bir tek ümmet olarak yarattı ama ondan sonra da onları birbirlerinden ayıracak ihtilaf hususları verdi ve çözmeleri için de mübeşşir ve münzir nebiler gönderdi.

NEBİLER” kurallı erkek çoğul gelmiştir. Yani, Hazreti Adem’den sonra gelen tüm resul ve nebileri içine alır. Ancak bunlar aynı yerde ve aynı zamanda gelmedikleri için bu anlam mecazi olur. “El-Eenbiya” denmemiş de “el-Nebiyyine” denmiştir. Biz ise buna şöyle mânâ vermekteyiz.

Buradaki nebiler bugün yeryüzünde yaşayan âlimlerdir; kendilerini nebilerin vârisleri kabul eden âlimlerdir. Bugün ayrı ayrı nebi yoktur. Çünkü vahiy alınmamaktadır. Ama cemaatçe nebiler vardır. Bunlar icma ettikleri hususlarda vahiy almaktadırlar. Bu mânâyı verdiğimizde yeryüzündeki bütün âlimlerin bir tek topluluk oldukları anlatılmış olmaktadır. Kur’an resullerden bahsederken “İRSÂL” olarak adlandırmaktadır. Nebilerden bahsederken ise “BA’S” olarak adlandırmaktadır.

NEBİLER” âlimlerden oluşan milletvekilleridir. Onlar halk tarafından seçilerek gönderildiler, mebusturlar. “RESULLER” ise meclis tarafından seçilen kişilerdir, resuldürler. Bu da şunu ifade etmektedir ki, devlet başkanı meclisin üstünde değildir, meclis onun üstündedir. Elçi olarak onu göndermektedir.

Bu sorun bugün de çözülmüş değildir. Başkanın yetkileri ile meclisin yetkileri birbirine girmektedir.

Kur’an burada bu sorunu çözmektedir. Başkan meclisin yani şuraların üstünde olan kişi değildir, şuraların ortak vekilidir. Onlar adına karar alır. Başkanın aldığı kararlara karşı şura üyeleri tarafından hakemlere gidilmektedir. Şuranın ittifak ettiği hususlarda başkanın aksine karar alma yetkisi yoktur. Başkanın kendisinin muhalefeti şuranın ittifakını bozmaz. Çünkü o mürseldir, mebus değildir.

Buradaki başka bir husus da hükme bağlanıyor. Başkanlar dayanışma ortaklıklarının başkanı değildirler. Yani, cumhurbaşkanı seçilenin meclis üyeliği sona erer. Kur’an bunları sistematiği içinde ifade etmektedir. İnsan aklı da bunları keşfetmiş bulunmaktadır. Çünkü akıl ve nakil çelişmez, birbirini destekler.

مُبَشِّرِينَ مُنذِرِينَ  (MüBaşŞiRIyNa MüNZiRIyNa)  

“Mübeşşir münzirler olarak.”

“Sevindirici ve uyarıcı olarak.” Zeyd ayakta ve yerde konuştu dersiniz. Buradaki ve veya mânâsındadır. Zeyd ayakta gülerek konuştu derseniz iki hâl bir arada olmuş olur.

Burada mübeşşir olarak veya münzir olarak değil de, “mübeşşirler ve münzirler olarak gönderildiler” demektir. Burada milletvekillerinin âlimlerden oluşması gerektiği de ortaya çıkıyor.

Kişi dayanışma sorumlusunu seçerken ondan aldığı fetvalarla amel edecektir. Artık onun sorumlusu onun hareketlerinden de sorumludur. Ya onun temsilciliğini kabul etmeyecek, ya da yaptıklarından sorumlu olacaktır. Yani, milletvekilleri yalnız temsil etmezler. Temsil ettiği kimse bir zarar verirse onun dayanışma ortaklığı bölüşerek öder. Bu sebeple münzir mübeşşirdirler. Mübeşşirdirler, çünkü onları sigortalamışlardır. Münzirdirler, çünkü haksız görürlerse dayanışmadan çıkaracaklardır.

وَأَنزَلَ مَعَهُمْ الْكِتَابَ (Va EaNZaLa MaGaHuMu elKiTABa) 

“Ve onlarla beraber Kitab’ı inzâl etti.”

Burada “KÜTÜBE” denmiyor, “El-KİTABE” diyor, marife olarak getiriliyor. Tekildir ve bu kitap Kur’an’dır. Kur’an’ı okurken ve anlarken kabul ettiğimiz bir ilke vardır. Bize şimdi nâzil olmaktadır. Çünkü Kur’an her çağa hitap eder. O halde “onlarla beraber inzâl etti” demek, Kitab’ın mânâsını anlattı demektir.

NUZUL” konaklamadır. Yani Allah’ın kitabını onların beyinlerine yerleştirdi demektir.

Yeryüzünde bir tek kitabın, Kur’an’ın hükümleri cari olacaktır. Bu da yerinden yönetimli hakemler denetiminde içtihat, sözleşme, ortak vekâlet ve hakemler sistemidir; demokratik, lâik, sosyal ve liberal düzendir.

بِالْحَقِّ (Bi eLXaqQı)  

“Hak ile”

Yani, onlar kitabı icmaları ile doğru anladılar. Haktır; içtihat olarak da haktır, icma olarak da haktır. İcmaa aykırı olmayan içtihatlara da hak diyebiliriz. Çünkü Allah neye hak demişse o haktır. Hataları affettiğinden dolayı artık bâtıllar içine giremez. Burada icmanın kesin doğruları içerdiği de ifade edilmiş oluyor.

HAK” bâtıla karşı kullanılan kelimedir. Doğru, iyi, yararlı ve adil olan haktır. Yanlış, kötü, zararlı ve zulüm bâtıldır. Nebilere gelmiş olan tek bilinen kitap ile hükmedecekler demektir.

Peki, diğer kitaplar bâtıl mıdır? Hayır, onlar da haktır ama onlar Kur’an içinde mündemiçtir.

“Kitab”ın müfret olması, nebilerin erkek kurallı çoğulla ifade edilmesi gösteriyor ki, bu âyet günümüzün âlimlerinden bahsetmektedir.

لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ (Li YaXKuMa BaYNa elNAvSi)  

“Nâs arasında hükmetmesi için.”

HÜKMEDEN” burada müfret gelmiştir. Hükmeden kimdir?

Hükmeden Allah’tır, nebiler değildir. Nebiler sadece tebliğ ve tebşir yaparlar, tenzir yaparlar. Hükmeden Allah’tır, yani devlettir; yani milletvekilleri, parlamento, hattâ başkanlar hükmedemezler; hükmeden devlettir; yani, şahit ve hakemlerin kararı ile hükme varılır.

Peki, nebilerin yani parlamentonun görevi nedir?

Kitab’a dayanarak hükümler ortaya çıkarmak, icma ve içtihatlar yapmaktır. Uygulama ise insanlara aittir. İhtilaflar da hakemlerden oluşan yargı tarafından çözülür. Hakemlerin verdiği karar, Allah ve resulünün verdiği karardır. Haksızlık yapılmışsa O’nun izni ile yapılmıştır. Aleyhlerinde dava edilebilir ama karara mutlak şekilde itaat edilir.

“Nâs arasında hükmedilmesi için gönderilmiştir.”

Hakemlerden oluşan yargı uluslararasıdır. Tüm insanlar davacı ve davalı olurlar. Bütün yöneticiler de eşit şartlar içinde davalı ve davacı olabilmektedir. Bu sebeple “Beyne’n-Nâs” denmektedir.

Bugün yargı hâlâ ulusal olarak ve hakimler olarak çalışmaktadır. Bunun yerine “Adil Düzen”de yargı uluslararasıdır. Davalının bulunduğu yerde muhakeme olunur, oranın hakemleri davalara bakar. Tarafların o bucaktan ve o ülkeden olmaları gerekmez. Çünkü her mahkeme insanlık mahkemesidir.

فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ (FIy MAv iPTaLaFuV FIyHİy)  

“İçinde ihtilaf ettikleri hususları.”

İhtilaf etmek” ayrılığa düşmek demektir. İhtilaf farklı anlayıştan gelir. Âlimler bunların sorunlarını çözerler. Hiçbir yaptırım güçleri yoktur ama halk kendilerinin haklı veya haksızlıklarını öğrenmiş olurlar.

Tevrat’ı ve Kur’an’ı dışlayarak kurmaya çalıştıkları XX. yüzyıl düzeninin dünyaya kaça mâl olduğu iyi bilinmektedir. Günümüzde artık sosyalizmi savunan yoktur. Kapitalizmin de methi yapılmamaktadır. Avrupa uygarlığından söz ediliyor. Hıristiyanlığı dışlamaktan vazgeçilmiş ama hâlâ şeriata karşılar!..

III. bin yılın başlarında, belki XXI. yüzyılda, hattâ 2033 yıllarına kadar ortaya çıkacak “Adil Düzen Âlimleri”, yani çağın nebilerinin görevini yüklenenler onlara doğruları göstereceklerdir. Bu âlimlerin içinde yalnız Müslüman âlimleri olmayacaktır; Kur’an’a göre Yahudi âlimleri olacaktır, Hıristiyan âlimleri olacaktır; kıyas yoluyla Hint ve Çin âlimleri olacaktır. “III. bin yıl Adil Düzen Uygarlığı”nı dindar âlimler kuracaklardır, İbrahimî dine mensup olan âlimler kuracaklardır. Bunlar insanların barış içinde yaşamaları için neler yapmaları gerektiğini öğreteceklerdir. ILO’nun değil, Kur’an’ın ve diğer ilâhi kitapların emrettikleri ile onlar barış yolunu, yani ihtilafı kaldırma yolunu göstereceklerdir.

وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ  (Va MaPTaLaFa FIyHı) 

“İçinde ihtilaf ettikleri hususlar dışında başkası değildir.”

Buradaki “FÎHİ” zamiri nereye gitmektedir? Yukarıdaki zamir “”ya giderdi. Buradaki “” nefy mâsı olduğu için oraya gitmez. O mânaya gidebilir mi? Yani, ihtilaf ettikleri hususlarda ihtilaf edenler, o onlara verilen kimselerdir mânâsını verebilirdik. Ama o zaman ihtilaf verilenler mânâsı çıkar ki, bu uygun mânâ değildir. O halde buradaki zamir Kitab’a yani Kur’an’a gitmektedir. Kur’an içinde ihtilaf ettiler, farklı mânâlar verdiler. Bu haber henüz gerçekleşmiş değildir.

Bundan sonra ne olacaktır? Dünyanın beş İbrahimî dinine mensup olan âlimler bugünkü tavırları bırakarak konuları yeniden ele alacaklardır.

 

إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ  (EilLav elLaÜIyNa EUvTUvHu)

“Onun kendilerine verilmiş olan kimseler ihtilaf ettiler.

Kitabın yani Kur’an’ın kendilerine verilmiş olanlar ihtilaf ettiler.”

Burada III. bin yıl uygarlığının kuruluşunda insanların ihtilaf edeceği de belirtiliyor. III. bin yıl uygarlığı nasıl oluşturulacaktır. Bu uygarlık birçok bakımdan özel uygarlıktır.

a)      Bu uygarlığın birinci özelliği, ilk peygambersiz uygarlıktır.

b)      Bu uygarlığın ikinci özelliği, tarım döneminden sanayi dönemine geçme uygarlığıdır. Hazreti Nuh ile başlayan uygarlık, bu bin yılda tamlanmış olacaktır. Doğal tufanın yerini sosyal tufan alacak, Kur’an’a dayalı sosyal gemi Adil Düzen gemisi insanlığı kurtaracaktır.

c)       Bu uygarlığın üçüncü özelliği, ilk olarak bütün İbrahimî dinlerinin âlimlerinin katıldığı bir düzen olacaktır. Yani uluslararası bir çaba sonunda bu hak uygarlığı oluşacaktır.

d)      Dördüncü özellik olarak, ilk defa dinî hükümlerle ilmî hükümler birlikte bâtıl ile savaşa gireceklerdir. İlim ile din dayanışma içinde zulüm düzenine son vereceklerdir.

مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمْ الْبَيِّنَاتُ (MiN BaGDı MAv CAvEaTHuMu eLBayYiNAvTı)

 “Kendilerine beyyinât ciet ettikten sonra.”

Nebilerle yani âlimlerle beraber Kitabı indirdi. Nebileri ba’setti, onlarla beraber Kitabı inzal etti.  Sonra onlara beyyinât ciet etti.

BEYYİNÂT” nedir? Usulü fıkıh ile oluşan fıkıhtır. İçtihat ve icmalardır. İcma olursa herkes ona uyar. Reyi değilse de icmaa uyma zorunluluğu vardır. Kendi yeni reyi ile amel edemez. Bir  kuruluşta da böyledir. Eski icmalar değişmez. İhtilaflı konularda herkes kendi reyine göre amel eder ve bu ihtilaf olmaz. Aksine ittifaka vesile olur. Sen benim içtihadımla amel etmek durumundasın demek ihtilafa sebep olur, sen senin içtihadınla ben de benim içtihadımla amel edeyim demek ittifaka vesile olur.

بَغْيًا بَيْنَهُمْ (BaĞYan BayNaHuM)

“Aralarında bağy olmak üzere  ihtilafa düştüler.”

Kendilerine beyyinât geldikten sonra aralarında bağy olmak üzere ihtilaf ettiler.

BAĞY” saldırmak demektir. Saldırmak nedir? Senin içtihadın yanlıştır, benim içtihadıma gel demek bağydır. Sen senin içtihadınla, ben benim içtihadımla amel edeyim demek ittifaktır. Eğer değişik içtihatlar uygulanamıyorsa hakemlere gidilecektir. Hakemlere gitmeden birinin diğerine tahakküm etmesi de bağydır.

Allah bize bugünkü düzeni anlatmaktadır. Bugün Batı henüz usul ilmini öğrenmemiştir. Doğu da hesap ilimlerini öğrenmemiştir. III. bin yıl uygarlığı bunların sentezinden doğacaktır.

 فَ (Fa)  “Ve”

Buradaki “Fa” harfi çok önemli hususları bize anlatmaktadır. Bağy olmamak üzere ihtilaf kötü değildir. Yani değişik görüşlerin ortaya çıkması ve alternatif çoklu uygulamalar kötü değildir. Kötü olan bağyen ihtilaftır.

Bağyen ihtilaf nedir? Kişinin kendi içtihadını karşı tarafa dayatmasıdır. Sen başını örteceksin, sen başını açacaksın. Bu dayatmadır, bağydır. Kötü olan budur. Ama taraf tutma kötü değil, iyidir.

İşte bu “Fa” harfi onu ifade etmektedir. İhtilafın nasıl olması gerektiğini açıklamaktadır.

هَدَى اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا (HaDay elLAHu elLaÜIyNa EaMaNUv) 

“Allah’a iman etmiş olanlara hidayet etmiştir.”

Nasda bağyen beynehum ihtilaf ettiler, onlar için saldırı aracı olmuştur. Oysa Allah mü’minlere hidayet etmiştir. Onlar için ihtilaf bağy etme aracı olmaz. Çünkü herkes karşı tarafı dinler. Ona saygı gösterir. Herkesi kendi içtihadı ile amel etmeye zorlarlar.

İçtihat, sistemi insanlığın barış içinde yaşaması için biricik usuldür. İçtihat sistemi barışın anahtarıdır. Herkesin karşı görüşe olan saygısıdır. İman edenlere Allah hidayet etmiştir. Yani onlar haktan sapacak şekilde hata yapmazlar. İhtilaflar da hidayettir. Çünkü değişik görüşler olmazsa değişik ekoller oluşmaz. Böylece hayırda yarış ortaya çıkmaz. Allah iman etmiş olanlara hidayet edeceğini vaat etmiştir. Eğer dalalete gidiliyorsa demek ki iman yoktur.

Adil Düzen” tesis etmeden iktidar olursanız iki sonuçtan birisi ile karşılaşırsınız. Ya seni oradan indirirler. Erbakan’ın durumu budur. Ya da sizi onların istediklerini yapar duruma getirirler. R. Tayyip Erdoğan’ın durumu da budur. Hiç iktidar olmamak da bir içtihattır. Akevler Adil Düzencileri bunu seçmiştir.

Üç mezhep ortaya çıkmıştır. Herkes kendi içtihadı ile amel eder. Birbirini yermeleri caiz değildir.

Biz AK Parti iktidarının yıkılacağını söylüyoruz, başarısız olacağını söylüyoruz. Ama iktidarı bırakmalarını da söylemiyoruz. Çünkü o zaman iktidar Ecevit hükümetleri gibi birilerinin eline geçer ve hepimiz hepten mahvoluruz. Beş senede Türkiye bakınız nasıl sıkışmıştır.

لِمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ (Li MAv iPTaLaFa FIyHi)  “İhtilaf içinde ihtilaf ettikleri için.”

Buradaki “Li” harfi bize şunu gösteriyor ki, ihtilaf Allah’ın hidayet etmesine illettir. Yani ihtilaf rahmettir. Nitekim Hazreti Peygamber de “Ümmetimin ihtilafı rahmettir.” buyurmuştur. Bugün Sünnî dört mezhep arasındaki ihtilaf böyledir. Bu örneğin büyümesi gerekir. Tüm mezhepler için de aynı şeyi söylemeliyiz. Şiiler ve Aleviler de aynı haklara sahip olmalıdırlar. Onlar da içtihat müesseselerini kabul etmelidirler. Hatta yalnız bütün ehli kitap, İbrahimî dinde olanlar birbirlerine Sünni mezheplerin baktıkları gibi bakmalıdırlar. O zaman ihtilaf rahmet olur. Bu hadis benim çok hoşuma giderdi ama Kur’an’da yerini bulamadığım için de sıkıntıda idim. Buradaki “Li” harfi tüm sıkıntıları gidermiştir.  Çoklu sistemi ortaya koymaktadır.

 مِنْ الْحَقِّ (Mina elXaqQı)  “Haktan ihtilaf ettikleri hususlarda.”

Yani ihtilaf edilen konular haktandır. Her görüş hakkın içindedir. Değişik kimseler için değişik hükümleri içermektedir Buradaki “MİN edatı yukarıdaki “LİMA”daki “M”nın cinsini beyan etmektedir.

MİN” edatını “İL” mânâsında aldığımızda, hakka hidayet eder anlamı da verilebilir. İhtilaf ettikleri  için onları hakka hidayet etti demek olur. Bu mânâ verildiği zaman hakka ulaşma ancak ihtilafla olur anlamı çıkar. Anayasamız partiler demokrasinin vazgeçilmezleridir demektedir.

Kur’an’a göre ilimde, dinde, yönetimde ve ekonomide çoklu sistem esastır.

بِإِذْنِهِ (Bi EiZNiHIy)  “Allah’ın izni ile”

Yani Allah’ın izni ile onları hakka hidayet etmiştir. Allah izin verme yoluyla hidayet etmiştir.   İnsanları O serbest bırakır, herkes her kapıyı yoklar, o kapılar kapalı olur ama kapı ona açılır. Buna seleksiyon yoluyla hidayet diyoruz.  Evrim teorisi bu Allah’ın iznine dayanmaktadır.

وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ (Va elLAHu YaHDIy MaN YaŞAvEu) “Allah meşieti olana hidayet eder.”

Burada iki anlam verilmektedir. Allah’ın, meşieti olana hidayet yahut meşieti olan kimseye yani isteyen kimseye Allah hidayet eder. İçtihat yapan hakkı istemektedir. Allah da ona hakkı göstermektedir.

إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ(213)  (EiLAv ÖıRAvOın MÜSTaQIyMin)

“Müstakim sırata.”

“Müstakim sırat” icmalarla sabit olan sırattır, yahut icma ve içtihatlarla sabit olandır. Nekre gelmiştir. O halde değişik icmalar vardır. Yani her kavmin, her şa’bin, her kabilenin ve her aşiretin kendi icmaları vardır.

Böylece Fatiha Sûresi’ndeki duayı kabul ettiğini beyan etmiş olmaktadır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-403 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-233  İstanbul, 07 Nisan 2007

KUR’AN MUCİZELERİ

Dr. Hasan Özket ile Kur’an Mucizeleri ile ilgili bir kitap hazırlamaktayız. Mucize demek, yarışı kazanan, karşı takımı geri bırakan demektir. Kur’an tüm insanları istedikleri konuda yarışa davet etmektedir. Çağın benimsediği ama bir türlü ulaşamadığı demokrasi, lâiklik, liberallik ve sosyallik konularında Kur’an yarışa çağırmaktadır. Dünyayı tehdit eden görkemli kulelerin korkunç yıkılışlarını önleyen bir düzeni, barış düzenini getirmeye çağırmaktadır. Evet, lâiklikte de yarışa, sosyallikte de yarışa çağırmaktadır. Bizim lâikliğimiz Kur’an lâikliğinden daha üstündür diyen varsa gelsin yarışalım diyor; nâzil olduktan 1400 sene sonrasında bugün diyor.

a)      Batılılara göre demokrasi ekseriyetin dediğini yapmaktır. Oysa ekseriyetin temini mümkün değildir. En güçlü parti AK Parti’dir. Önce seçime katılıp oyları geçerli olanların sayısı % 5’tir. Alınan oy % 35’tir; % 50 kabul edelim. Dörtte bire iner. Grupta % 50 ile karar alınır. Sekizde bire iner. Hükümette de % 50 ile alınırsa 16 da bire iner. Bakanları da halk seçse böyledir. Bir de adaylardan bazıları merkezden gösterilmektedir. % 32 milletvekilliklerde, bakanlıklarda da % 50 etki ettiğini kabul edelim, 64 de bire iner. Hükümet de halkın dediğini değil de derin güçlerin dediğini yaptığı için bu 128 de bire iner. Demek ki halkın ancak % 1 inden azı iktidar olmaktadır.

Oysa; Kur’an ekseriyet demokrasisinin yerine hicret demokrasisini getirmiştir. Çoklu sosyal gruplar ve yerinden yönetimli bucaklar sistemi ile gerçek demokrasiyi sağlamıştır. Herkes kendi içtihadı ile hareket etmekte, hakemlerden oluşan tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın mahkemelere hesap vermektedir. Başbakan hata yapsa, bugün meclisin ekseriyetini elinde tutuyorsa bir şey yapamazsınız. Oysa Kur’an’a göre % 5 den fazla rey parti başkanı hakemlere gider ve başbakanlıktan düşürebilir, hattâ idam da ettirebilir. Varsa, bundan daha dengeli bir demokrasiyi getirin de biz de o kitaba uyalım.

b)      Batılılara göre lâiklik dini kamu hayatından dışlamaktır. Kamu hayatının tanımı daraltılır ve mahkeme salonuna kadar indirilebilir. Çünkü son denetim oradadır. Kamu alanı genişletilip ailenin içine sokulabilir. Batılılar lâikliği tanımlamayıp sadece uygulamalardan mahkeme kararlarına indirgemektedirler. Oysa kuvvetler ayrılığı prensibine göre mahkemeler; a) Geçmişte cereyan eden bir olay hakkında geçerli olup gelecekte olacaklar hakkında karar vermez. b) Sadece bir olay hakkında karar verip benzer olaylara teşmil edilemez. c) Sadece davalı ve davacı hakkında karar verip başkaları hakkında karar veremez. d) Sadece iddia konuları üzerinde karar alamaz. Tarafların talep etmediği konularda karar veremez. Ne lâiklik ne de kamu alanı hakkında bir tarifleri yoktur.

Oysa; Kur’an laikliği bir şeyin dinî olmasından dolayı suç sayılamayacağı, suç ise suç olmaktan çıkmayacağı şeklindedir. Bunun anlamı din de tarafsız, bağımsız, saygın ve etkin yargının denetimindedir, hakemlerin denetimindedir. Hakem kararları ise sözleşmelere dayanır. Müsbet ilme aykırı sözleşmeler geçersizdir. Kamu alanı ise aşirette bütün aşiret halkının, bucakta bütün bucak halkının, ilde bütün il halkının, ülkede bütün ülke halkının, insanlıkta ise Mekke gibi bütün insanların bir yerden izin almaksızın girip çıktıkları yerdir. Buna göre Çankaya kamu alanı değildir, Kızılay Meydanı caddesi kamu alanıdır. Kilitlenen yer kamu alanı değildir. Baş hakem dışında kimse tarafsız değildir. Herkes adil karar almak zorundadır. Almazsa yargı denetimi ile kararı iptal edilir. Zara varsa ödetilir. Hakemler de hakemlerin denetimindedirler. Bundan daha net ve açık bir lâikliğiniz ve kamu alanı tanımınız varsa, getirin. Ortaya çıkın. İnsanlar sizin tarafınıza geçsin. Ama çıkamazsınız. İçi boş balonla terazinin kedisine oturulamaz.

c)       Batı liberalizmi de doğru tarif etmemektedir. Herkesin kendi kârına çalışması, bunun topluluk için yararlı olacağı görüşündedir. Adam Smit’in ‘bırakınız yapsınlar’ sözü bugün artık geçerliliğini kaybetmiştir; ‘bırakınız onu sömürü sermayesi yapsın’a dönüşmüştür. İnsanlık çetin bir mücadele vermektedir. Bir taraftan merkezi tekel firmalar dünyayı tekellerine almaya çalışıyorlar, diğer taraftan halk ekonomisi direnmektedir.

Kur’an ise fiyat, ücret ve kiraları serbest bırakmıştır. Ancak sömürüyü önlemek için de tedbirler almıştır. a) Nakitten vergi yerine ayından vergiyi esas almıştır. b) Faiz yerine vergi ve kredileşme sistemini getirmiştir. c) Gelir vergisi yerine sermaye vergisini getirmiştir. d) Karşılıksız, prim ödemeden sosyal güvenliği getirmiştir. Böylece işverenin tekele gitmesini önlemiştir.  Çalışmadan yaşama imkanını gerçekleştirdiği için işçiyi işverene karşı eşit hâle getirmiştir. Bundan daha iyi bir sisteminiz varsa, getirin de görelim. İşsizliği başka türlü çözemezsiniz.

d)      Batıda sosyal güvenlik zengini korumaktan ibarettir. Prime dayanan mecburi sigorta sermayenin çıkarları için geliştirilmiş bir sistemdir. Ağır vergi ve sigorta yükü halkı kendi başına iş yapma imkanından mahrum etmiştir. Herkes işçi olmak zorunda bırakılmış, sonra işçiye iş verilememiştir. Kişi meyve alıp sağlıklı yaşayacağına, insanları vitaminsiz bırakıp ilaç sanayiini çalıştırmayı hedeflemiştir. Zenginsen güvencen vardır. Bu sistem sosyal güvenlik değil, sosyal çöküntüdür.

Kur’an ise yeryüzünün bütün insanlığa ait olduğu ilkesini getirmiştir. Çalışanlar üretecekler, çalışmayanların yerlerine üretim yaptıkları için çalışmayanlara dağıtılmak üzere kira payını vereceklerdir. Beşte birini oluşturan bu pay ile kamu alanlarının imarı yapılacaktır. Bir de çalışmayıp geliri de olmayanlara kira payları verilecektir. Böylece çalışsın çalışmasın herkes sigortalı olacaktır. Bu ekonomide krizleri atlatmak için de bir tedbirdir. Halka dağıtılan zekât mallarının satılmasına sebep olur, fabrikalar harekete geçer, işçinin eline para geçer, çark dönmeye başlar. Ekonomist Keynes bunu sanayiciye kredi vermekle sağlamaya çalışmış, enflasyona sebep olmuştur.

Bu konular “Alternatif FAİZSİZ BANKA/ Selem ve Kredileşme” kitabımızda uzun uzun anlatılmıştır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-403/ ADİL DÜZEN DERSLERİ-233 İstanbul, 07 Nisan 2007

DOĞADA DALGALANMA KANUNU

 

 

Doğada her şey değişmeli ve devirlidir. İlerleme olur ama gerileme de olabilir. Doğada her şey onlu sisteme dayanır. O halde zaman da onlu sistem içindedir. Kur’an’a göre yılların başlangıcı Hazreti İsa’nın doğduğu yıldır, yani Miladi takvimdir. O halde Türkiye’de cereyan eden olaylara göre periyodik olarak her on senede bir ilerleme-gerileme olmuştur. Yukarıdaki grafik bunu gösterir. Bu varsayımlara dayanarak on yılları tahlil etmeye çalışalım. Varsayımlarımız ne kadar isabetlidir görelim. Burada tahlil edeceğimiz şey elbette yöneticiler değildir, Türkiye’nin genel gidişidir. Orada faal olanlar iyi insan olabilirler, kötü insan olabilirler. Niyetleri farklı olabilir. Hal geçmişin eseri olabilir.

1900-1910 Bu yıllar Türkiye’nin dışa karşı mücadeleleri açısından başarılı geçmiştir. Toprak kaybımız olmamıştır. Sosyal hayat bakımından fikrî hamle vardır. Türkiye III. bin yıla hazırlanmaktadır. İçtihat kapısı açılmaya başlanmış ve Türkiye Batıyı ilmen sindirmiştir. Bu yılları başarılı sayamamamız mümkün değildir.

1910-1920 Bu yıllarda Balkan Savaşı başlayıp imparatorluğun yıkılmasına giden sürece girilmiş, Sevr’in dayatılmasına kadar tırmanmıştır. Elbette kimse başarılı yıllar olarak göremez.

1920-1930 Bu yıllar cumhuriyetimizin kuruluş yıllarıdır. Anadolu’nun İslâmlaşması dönemidir. Her bakımdan başarılı yıllar olarak sayabiliriz. Kimse bu yılların kötü yıllar olduğunu söyleyemez.

1930-1940 Bu yıllarda Türkiye aleyhinde iki olay olmuştur. Biri, din düşmanı olmayan İsmet İnönü gitmiş, yerine dine karşı olan Celal Bayar gelmiştir. İkincisi de Mustafa Kemal ölmüştür. Bu yılların kötülüğünü söylemek belki zordur. Bir iyiliği de getirmediği kesin olarak söylenebilir. Asgari olarak duraklama dönemidir.

1940-1950 Bu yıllar için iki iyiliği sayabiliriz. Bunlardan biri, II. Cihan Savaşı’na girmedik. Böylece bugün 75 milyonluk Türkiye’ye ulaştık. İkincisi de, demokrasiye geçtik. Bu yılların uğurlu yıllar olduğu kesindir.

1950-1960 İşte bizim varsayımlarımıza aykırı görülen yıllar bu yıllardır. Türkiye için başarılı geçmiş görülebilir. Ama iyi dikkat edilirse aslında başarısız yıllarımızdır. Türkiye’deki hamle daha önceki yıllara aittir. a) Türkiye bu on yıl içinde putperestliğe geçmiş ve Mustafa Kemal’e tapmaya başlamıştır. Bu en büyük gerilemedir. b) Türkiye bu yıllarda dışa karşı borçlanmaya başlamıştır. Dış borçlanma bir devletin istiklâli için en büyük tehlike teşkil etmektedir. c) Türkiye bu yıllarda askeri müdahaleleri meşrulaştırmıştır. d) Türkiye bu yıllarda Batı tarafına geçerek İslâmiyet’e ve mazlumlara karşı sırtını çevirmiştir. Görülüyor ki, başarılı yıllar olarak görülen bu yıllar aslında başarısız geçmiştir.

1960-1970 Bu yıllarının başarılı olmadığını ileri sürenler vardır. Oysa çok partili sisteme bu yıllarda geçilmiştir. Bununla ilgili anayasa bu yıllarda tedvin edilmiştir. Müslümanların teşkilatlanması bu yıllarda başlamıştır. Devlet Planlama Teşkilatı bu yıllarda tedvin edilmiştir. Biz bu yılları başarılı yıllar olarak saymaktayız. Ondan sonraki tüm anayasalar 1961 Anayasası’na dayanır.

1970-1980 Bu yıllar gerileme yıllardır, müdahalelerin gelip geçtiği yıllardır. MSP-CHP koalisyonuna karşı ayaklanmaların başlaması ve bakanların transfer edilmesi yıllarıdır. Bundan dolayı başarısız yıllardır. MNP ve MSP gelmiş ama tutunamamıştır. Türkiye için bu yılları kayıp yıllar arasında saymamamızda zorluk çekmeyiz.

1980-1990 Bu yıllar başarılı yıllar olmuştur. Türkiye devleti artık kendine gelmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi kapatılarak tek parti kalıntısına son verilmiştir. İSEDAK’ın başkanlığı alınmıştır. İsrail elçiliği maslahatgüzarlığa indirilmiştir. Din Kültürü ve Ahlâk Dersleri anayasalara girmiştir. Turgut Özal’ın methedilen yılları olmuştur. Bu yılların başarılı yıllar olmadığını söyleyenler Türkiye’de anarşi isteyen kimselerdir.

1990-2000 Bu yıllar da başarısız geçmiştir. Özal’dan sonra gelen başarısız hükümetler dönemidir. Tek başarılı yıl 54. Erbakan Hükümeti yılıdır ama o da maalesef indirilmiştir. 28 Şubat bu menhus yıllar tarihinin nirengi noktalarındandır.

2000-2010 Bu yıllar da iyi yıllar varsayımlarına göre iyi gitmelidir. Öyle midir? Onun yorumunu da bugünlük okuyuculara bırakıyorum.

Bu varsayımlara göre geleceğimiz hakkında birkaç söz söyleyelim. 2010 sonrasındaki yıllar iyi gitmeyecektir. İsrail’in azgın seneleri olacaktır. İsrail devleti belki de on yılın sonunda Adil Düzencilere tâbi olacaktır. 2020-2030 başarılı yıllar olacak, “Adil Düzen” gelmiş olacaktır. Bu bizim başka yolla vardığımız sonucu desteklemektedir.

Şimdi biz onlu yıllık periyotlu varsayımla tahliller yaptık. İlim adamları bu tahlillerin değerlendirmesini yapmalıdırlar. Dikkat edilecek olursa biz gerileme yapmadık. Her zaman ileri adım atılmıştır. Ama nisbî gerileme de vardır. 

Sizlere varsayımlara göre tahliller metoduna bir örnek vermek istedim. Bu varsayımların doğruluğu daha birçok olayların tesbit ve tahlillerine bağlıdır.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2643 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2557 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2179 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2600 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2303 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2272 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2445 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2408 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2451 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3054 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2683 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2680 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2759 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2964 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3151 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5496 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3878 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3725 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3886 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3845 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4126 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4638 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3026 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3982 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3858 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2867 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2957 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3967 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7743 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5625 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4186 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3586 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3727 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4749 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4469 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4758 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4679 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4834 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4559 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3411 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4489 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3637 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5187 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3864 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5163 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5031 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4949 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3551 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3490 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3702 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5166 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4218 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5440 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4099 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5285 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4438 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4582 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4779 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5324 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4126 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5272 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4537 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3856 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4393 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4601 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4132 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4109 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4095 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4549 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5662 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9839 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4661 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3711 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3859 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3359 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3391 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3757 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5717 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4253 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3454 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler