Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 406
BAKARA SÛRESİ 218-219.-AYETLER TEFSİRİ
28.04.2007
2160 Okunma, 0 Yorum

1967...1968...1969....AKEVLER 40 YILDIR ÇALIŞIYOR....2005...2006...2007

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 406

“ADİL DÜZEN BİR PARTİNİN DEĞİL, İNSANLIĞIN DÜZENİDİR.” Süleyman KARAGÜLLE

Haftalık Seminer Dergisi                       28 Nisan 2007                  Fiyatı: www.akevler.org’a tıklamak!

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 406. SEMİNER

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİZafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA/ İSTANBUL          Tel: (0212) 452 76 51

Bu dersin tamamı Yenibosna’da 17.00 – 21.00 saatleri arasında okunacak ve tartışılacaktır...

Hedefimiz; “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada okunmasıdır. S. KARAGÜLLE, Reşat EROL

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ

HALK EKONOMİSİNDE KOOPERATİFLEŞME

NAMAZIN ÖĞRETTİKLERİ

***

BAKARA SÛRESİ TEFSİRİ - 68. Hafta

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَةَ اللَّهِ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ(218) يَسْأَلُونَكَ عَنْ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَا أَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَا وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلْ الْعَفْوَ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ(219)

 

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا (EinNa elLaÜIyNa EAvMaNUv)  “İman etmiş olan kimseler.”

Bundan önce savaş konusunda beyanlarda bulunmuş ve savaşmayanları mürtet olarak bildirmişti.

Bu âyette savaştan kaçınmayanları anlatmaktadır; bunlara “iman etmiş olan kimseler” demektedir; yani dayanışma ortaklığını kuranlar demektir. Dayanışma ortaklığı demek, birisinin başına bir kötülük gelirse ortakların hepsinin başına gelmiş gibi birlikte karşı koymak demektir.

Mekke döneminde karşı koyma anlaşması olmadığından bu adlandırma yapılmaz.

Burada bu adlandırma yapılmaktadır. Burada “iman etmiş kimseler” hicret etmiş olan kimselerle karşılaştırılmaktadır. “İman etmiş olan kimseler” ensar olanlardır, hicret edenler de muhacirlerdir. Buradan anlaşılıyor ki, İslâm uygarlıkları hemen her zaman muhacir ve ensardan oluşacaktır. Burada ensarın iman etmiş olarak zikredilmesi güvenliği sağlayanın ensar olmasıdır. Muhacirler onların emanına girmişlerdir.

وَالَّذِينَ هَاجَرُوا (Va elLaÜIyNa HAvCaRUv)  “Ve hicret etmiş olan kimseler.”

Hicret etmek” göç etmek demektir. “Muhaceret etmek” birbirine göç etmek demektir.

Mü’minler bir yere göç etmezler, birbirlerine göç ederler.

Biz Yenibosna’da birbirimize hicret etmiş bulunuyoruz. Bizim bu toplantılarımıza katılamamakla beraber bize maddî destekte bulunanlar da ensar olmaktadır. III. Bin Yıl Uygarlığı demek ki böyle kurulacak; kimi göç edecek ve “Adil Düzen” için ilmî çalışmalar yapacak, kimi de maddî olarak destekleyecektir.

İzmir Akevler çalışmaları da böyle olmuştur. Siyasi güç sonunda ensarın yani maddeten destekleyenlerin olacaktır. İlmî güç ise siz Adil Düzen Çalışanlarının olacaktır. İlmî çalışma Mekke’de geceleri başlamış, sonra sabah ve akşam yapılmıştır. Bizim de şimdilik akşamları bir araya gelerek hiç olmazsa günde iki saat ilmî çalışmaya devam etmemiz gerekmektedir. Hamdolsun, buna başlamış bulunuyoruz. Haftada bir katılanların da bir an önce Yenibosna’ya katılmaları gerekmektedir. Bunun için burada bir işyeri kurup gelenlere iş vermemiz gerekiyor. Bu amaçla market kurduk, şimdi muhasebe yapıyoruz. Sonra ahşap evleri de faaliyete geçirmek suretiyle bu sorunu çözeceğimizi ümit ediyoruz.

وَجَاهَدُوا (Va CAvHaDUv)  “Ve cihat etmiş olanlar.”

CEHD” gayret etmek, çaba göstermektir. Burada yalnız hicret edenler için cihad edenler diyor. İman edenleri katmıyor, çünkü onlar yalnız mal ile katılıyorlar. Medine döneminde bedenen katılmayanlara mü’minler demediği halde, burada mâlen katılanlara mü’min demektedir. Çünkü bu dönemde mâlen katılma da iman ile olur. Mekke dönemi ile Medine dönemi hükümleri farklıdır. Kelimelere vereceğimiz mânâlar da farklı olacaktır.

Bu âyet ilk Kur’an uygarlığı kurulurken gerçekleşmemiştir. Gerçi Hazreti Ebu Bekir gibi zengin sahabeler maddeten İslâmiyet’i desteklemişlerdir ama bunlar bedenen de katıldıkları için sadece maddî destekle yetinen olmamıştır. Hazreti Peygamber aleyhisselâmın amcası mâli destek yapmıştır ama iman etmemiştir. Bununla beraber Ebu Talib’i de bu âyete göre yarın cennette görmemiz mümkündür. Burada hicret edip bedenleri ile “Adil Düzen”e katılanlar kadar, bunları mâlen destekleyenler de cennette beraber olacaklardır.

فِي سَبِيلِ اللَّهِ (FIy SaBiLi elLAHi)  “Allah’ın sebilinde, Allah’ın vakfında cihad edenler.”

SEBİL” ağ şeklindeki şebekedir. Yani bir yere bağlanan yol yerine, birbirlerini birleştiren yol demektir. Burada imamı olan topluluk anlaşılmaktadır. İnsanları birbirlerine bağlayan yollar ifade edilmektedir.

Bu yollar nelerdir? Bunları şöyle sıralayalım.

Önce insanların birbirleriyle kurdukları yolların başında, bir başkanın çevresinde toplanmalarıdır.

Kur’an’da başkan yoktur, imam vardır. Birinin yaptığını yapmak suretiyle birlik sağlanmaktadır. Arada çıkan ihtilafları başkanın çözmesi ile “SEBİLULLAH” gerçekleşmiş olur. Başkanın geçici kararlarına hakemlerin nezdinde itiraz edilebilir ama baştan uyulur.

1- Her türlü konuşma ve yazışma imkânı sebilullahtır. Posta teşkilatı ve evrak kaydı sebilullahtır.

2- Her türlü borçlanma ve alacaklı olma sebilullahtır.

3- Emanetler alıp vermek sebilullahtır.

4- Taşınmaz mülkiyeti ve kiralama sistemleri sebilullahtır.

5- Basın sebilullahtır.

6- Yayın sebilullahtır.

7- Kara, deniz, hava ve demir yolları; katı, sıvı, gaz ve haber taşıma yolları sebilullahtır.

8- Telefon, internet ve posta gibi haberleşme araçları sebilullahtır.

9- Planlama ve haberleşme, sağlık evleri, tamir ve bakımhaneler, güvenlik kuruluşları sebilullahtır.

10 -Medreseler, mabetler, pazarlar ve kışlalar sebilullahtır. Takip, arşiv, ambar ve bankalar sebilullahtır. Sözleşmeler, kontroller, soruşturmalar ve hakem kararları sebilullahtır.

Görülüyor ki, tüm “Genel Hizmet” dediğimiz faaliyetler sebilullahtır.

İşte, “Genel Hizmetler”in tesisi için çalışmak, Allah yolunda cihat etmek demektir.

Denilebilir ki, bunları zaten bugünkü devlet yapıyor. O halde bugün Adil Düzen Çalışanları neden sebilullah içinde cihad etmektedir? Zaten anlatmaya çalıştığımız asıl mesele de budur.

Osmanlılarda Batı tipi hastahaneler gelmeden önce paralı tedavi müesseseleri yoktu, vakıf şifahaneler kurulmuştu. Bu şifahanelerin tedavi yerleri olduğu gibi, buradaki hastalara bakacak doktorların maaşları vakfın galliyesinden yani gelirliklerinden temin edilirdi. İlaçlar o gelirliklerden alınırdı. Hasta ücretsiz tedavi edilirdi.

Şimdiki hastahaneler ise tamamen kazanç merkezleri olmuştur. Hastahaneler şifahaneler olmaktan çıkmış, adına uygun olarak hasta eden ve cenaze kaldıran merkezler hâline gelmiştir.

O halde, hastahaneleri şifahanelere dönüştürmek elbette büyük cihattır. Savaştan daha zordur. Savaşta işimiz kolaydır. Düşman belli, karşı karşıya gelir, kılıçları veya bombaları çeker, birbirinizi öldürmeye kalkışırsınız. Galip ya da mağlup olur, sorun orada biter. Ama siz eğer şimdi hastahaneleri şifahanelere çevirmeye kalkışırsanız, devasa tıp fakültelerinin yetiştirdiği bir tabipler ordusu vardır. Bunlar büyük kazanç hayalleri içindedirler. Onlarla savaşmak zorundasınız. Onların tedavi ettiği hastalar vardır. Onların paraları vardır. Bedava tedavi yollarını aramazlar. Hastahaneler kurmuş sermaye sahipleri vardır, onlar buradan hastaları sömürmektedirler. Koskoca sigorta şirketleri ve kurumları oluşmuş, onlar ne olacak? Eczaneler, ilaç sanayii, en güçlü firmaların varlığı insanlığı hasta etme kaynağı olarak devam etmektedir. Karşınızdaki kim ile savaşacaksınız? Sizi tedavi eden doktorla mı savaşacaksınız? Yoksa ağrınızı kesen ilaçla mı savaşacaksınız?

Asıl sorun “Genel Hizmet Müesseselerini” kurmaktır. Asıl cihat buradadır. Bunun için Hazreti Peygamber aleyhisselâm Bedir’den dönerken; küçük savaşı kazandık, şimdi büyük savaşı, nefsimizle savaşı kazanmaya gidiyoruz demişti. Nitekim biz de siyasi savaşları kazandık, iktidar olduk, anayasa ekseriyeti ile iktidar olduk ama iç savaşı, genel hizmet savaşını kaybettik.

Örnek olarak yine hastahaneleri ele alalım. Adil Düzen Çalışanları, şifahaneler kurmalıdırlar. Bunu marketler zincirleri ile başaracaklardır. Marketler zincirini kurduğumuz zaman biz gelirden “Genel Hizmet” payını ayırmış olacağız; o “Genel Hizmet” payları ile şifahanelerimizi kurmuş olacağız. Bunun projesi için Doktor M. Lütfi Hocaoğlu ve Çorum Belediye Başkanı Arif Ersoy ile çalışma yapıldı. O zamanın iktidar baskı yaparak buna imkân vermedi. Başaramadık. Ama proje gelişti. Bin dolar veren ömrünün sonuna kadar tüm sağlığını sigortalamış olacaktır. Doğan her çocuk için yakınları bin dolar verirlerse sorun çözülmüş olacaktır.

O çalışma unutulmamalıdır. Marketler zincirinden sonra o çalışma gerçekleştirilecektir. Öyle bir hastahane kurmak sanıldığı kadar kolay değildir. Bugünkü tedavi tabipliğinden koruyucu sağlığa geçmek için herkesin eğitilmesi gerekmektedir. Kim eğitecektir? Eğitmen kim olacaktır? Eğiteni kim eğitecektir?

İlk bakışta burada zorluk, hattâ imkânsızlık görülmektedir.

İşte burada insanları eğitecek olan Kur’an’dır. Biz eğer insanlara Kur’an’ı okuma ve günlük olarak yorumlama eğitimini verirsek, Kur’an onlara kendi işlerinde yollarını gösterecektir. Onun dışında bir inkılâp sözkonusu olamamaktadır. Sermayenin bu sömürüsüne karşı bir asırdan beri savaş açılmıştır. Sovyetler bu savaşta kırk milyon insanın ölümüne sebep oldular. Faşizm, Nazizm, Kemalizm gibi sosyalizme yönelen ülkeler hep bu amaçla yönetildiler. Silah zoru ile bu inkılâpları yapacaklarını sandılar ama başaramadılar.

İşte bunu başaracak olan tek güç Kur’an gücüdür.

Biz ne zaman marketler zincirini kurar ve burada “Genel Hizmet” verenleri oradan elde ettiğimiz gelirlerle finanse ederiz, işte o zaman bu büyük cihadı kazanırız. Burada sağlık hizmetlerini örnek olarak verdim.

25 Genel Hizmet” için durum budur. Faizli kredi müesseseleri insanları işsiz ve aç bırakıyor. Biz faizsiz kredileşmeli sistemi kurduğunuz zaman “SEBİLULLAH”ta adımımızı atmış oluruz. İman edenler mâlen bizi destekleyecekler, ortak olacaklar, biz de bu “25 Genel Hizmet”i kurmuş olacağız.

XX. yüzyılın çalışanları vardır. Ben onları Akevler’in bu çabasına destek vermelerine dâvet ediyorum.

1-      Risale-i Nur şakirtlerini ve Fethullah Gülen’i, bu cihada hiç olmazsa mâlen destek vermelerine dâvet ediyorum.

2-      Süleyman Tunahan ve diğer bütün tarikat cemaatlerini, Akevler’in bu “Genel Hizmet” çalışmalarına hiç olmazsa mâlen destek vermelerine dâvet ediyorum.

3-      Sayın Erbakan’ı ve Millî Görüşçüleri artık “Adil Düzen” çalışmalarına hız vermelerine ve biz Akevler Adil Düzen çalışmalarını hiç olmazsa mâlen desteklemelerine dâvet ediyorum.

4-      Nihayet, YİMPAŞ ve KOMBASSAN benzeri Anadolu holdinglerinin hiç olmazsa mâlen bizi desteklemelerine dâvet ediyorum.

Biz” dediğimiz zaman, “Akevler Adil Düzen Çalışanları”nı kastediyorum.

Buradaki kişilerin çıkarları için bir kuruş istemiyorum. Bunlar kendi gelirleri ile çalışmalarına devam etmektedirler. Bizim istediğimiz “Genel Hizmet Müesseseleri”nin kuruluşu için destek vermeye dâvettir.

Bu destek yine sizleri zengin edecektir. Biz ise ücretimizi Allah’tan öbür dünyada istiyoruz.

Reşat Nuri Erol ile bir tarikat merkezine randevulu gittik. Bizden, ‘nasıl organize olacağız’ şeklinde talepte bulundular. Genç Şeyh, Millî Görüş sayesinde zengin olmuş bir tarikatın ekonomik sorumlusunu, tanıdığımız bir sorumluyu dâvet etmiş. Bu kişi ‘buralarda ne dileniyorsunuz’ diye bize hakaret etti!..

Adil Düzen Çalışanlarına hakaret edenlerin yarın sefalet içinde süründüklerini göreceksiniz.

Biz kendimiz için bir şey istemiyoruz; size “Genel Hizmet”lerle hizmet edelim istiyoruz.

أُوْلَئِكَ (EuLAvEıKa)  “İşte onlar.”

Burada işaret edilenler kimlerdir? Yukarıdaki iki “ELLEZÎNE”yi iade etmiştir.

Bu şunu göstermektedir ki, iman edenler yani “ensar” ile “hicret edip cihat edenler” ayrı iki gruptur. Yani “mâlen destekleyenler” ile “hicret edip bedenen destekleyenler” ayrı ayrı sayılmıştır. Burada ise ikisine birden “ONLAR” diye işaret edilmiştir. Burada “ELLEZÎNE” iade edilmemiştir. Çünkü ikisine birden şâmildir. “ELLEZÂNİ” de dememiş, “ELLEZÎNE” de dememiştir. Çünkü kastedilen iki grup olmakla beraber, onlar bir grup sayılmışlardır. Her ikisinin sevabı bir addedilmiştir. Mâlen destekleyenler önce zikredildiğine göre rütbe olarak önce onlar sayılmıştır. Ama işaret zamiri ile de yakınlar ve daha çok kastedilmiş olma ihtimali ile ikisini bir seviyeye getirmiştir.

Benim şimdiye kadar Hasan Hacıbektaşoğlu’nun başını çektiği Kadıköy ve Hamidiye grubu için sorunum vardı; ‘Neden derslere devam etmiyorlar?’ diyordum. Bu âyetler sorunumuzu çözmüştür.

Onlar ensar, biz de muhacir; birlikte “Adil Düzen” için çalışmaktayız. Artık bu bilinç ve işbölümü içinde birbirimizle kenetlenip yolumuza devam etmeliyiz. İstanbul’a taşınmış bulunuyorum. Çalışmalarımızı artık hızlandırmalıyız. Allah’ın nusreti karibdir/yakındır. Biraz evvel geçen âyette bu müjde verilmiştir. Akevler’in “Adil Düzen”e yaptığı katkılar Allah tarafından zerresi zerresine kaydedilmektedir. Ama biz de muhasebemizde kaydedeceğiz. “Adil Düzen” tarihini yazacaklar o kayıtlardan yararlanacaklardır.

يَرْجُونَ رَحْمَةَ اللَّهِ (YarCUvNa RaXMaTa elLAHı)  “Allah’ın rahmetini reca etmektedirler.”

RECA” kelimesi “RACEA” kelimesi ile akrabadır; geri dönüş demektir. Bir şeyin geleceğini ümit etmek recadır. Mesela, bir dilekçe verip ona müsbet cevap geleceğini beklemek recadır. Adil Düzen Çalışanları Allah’ın rahmetini reca ediyorlar, bekliyorlar demektir. “AS” kelimesinde olup olmamakla eşitlik içindedir. “RECA”da ise daha fazla olma ihtimali vardır.

RAHMET” ise annenin çocuğuna karşı yaptıklarına, yaptığı şeylere yani ondan bir karşılık beklemeden ona iyilik etmektir. Adil Düzen Çalışanları Allah’a bir yarar sağlamıyorlar, yine kendileri için çalışıyorlar. Adil Düzen Çalışanlarına bir tavsiyem olacaktır. Kendileri için kimseden bir kuruş istemesinler, yoksulluk ve sıkıntılar içinde yaşasınlar. Ama bugünkü tüm insanları “Genel Hizmet”e çağırsınlar; onlardan “Genel Hizmet” için dileneceğiz. Biz kendimiz için değil, yine kendileri için istemekteyiz.

Biliyorum, bunu yapmak bizim için ağırdır. Ama bu zor görevi başarmamız gerekir. Çünkü insanlar tebliğ aldıktan sonra yapmazlarsa, o takdirde Allah cezalarını verir ve “Adil Düzen” yeryüzüne gelir.

Yukarıda saydığım hak yolunda cihat yapıp zengin olanları “Adil Düzen”e çağırmalıyız. Şeriata göre kazanmaları gerektiğini tebliğ edeceğiz. Bunlar Adil Düzen Çalışanlarına yüklenen görevdir.

وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ(218)  (Va elLAHu ĞaFUvRun RaXIyMun)  “Ve Allah gafurdur, rahimdir.”

Onlar Allah’ın rahmetini beklemektedir, çünkü Allah gafurdur, rahimdir. Burada önce gafurdur, sonra da rahimdir şeklinde tercüme edebiliriz, yani haberden sonra haber yaparız veya rahimi habere sıfat yapabiliriz. Rahim olan gafurdur diyebiliriz. İlk mânâda Allah mağfiret eder, bununla yetinmez, rahmet de eder demektir. İkincisinde ise Allah rahmet eden olduğu için mağfiret etmiştir demektir. Her iki mânâ da doğrudur.

Gerek ensar olarak, gerek cihad eden muhacir olarak çalışanlar Allah’ın rahmetini beklemektedirler. Gerek cihada başlamadan önce, gerekse cihad ve iman esnasında işledikleri günahları, yaptıkları hataları mağfiret edecek ve rahmet edecektir. Bu dünyada da rahmet edecek, âhirette de rahmet edecektir.

Bu Allah’ın büyük müjdesidir; affedilmek ve rahmet edilmek.

Burada mağfiret ve rahmet nekire olarak zikredilmiştir. O halde bizim de birbirimizin kusurlarını ve hatalarını affetmemiz, bizim de merhamet etmemiz gerekir. Biz kolay ve basit bir işe talip olmuş değiliz. Peygamberlerin yaptıklarını vahiysiz yapmaya çalışıyoruz. Kur’an’ı anlayarak ve uygulayarak yapmaya çalışıyoruz. İsrail oğullarının ıcli ittihaz ettiğini hatırlayalım. En büyük günahı yani şirki işledikleri halde affetmiştir. Birbirlerini de affetmişlerdir. Birbirimize karşı hatalar işleriz, düzene karşı hatalar işleriz. Eksikliklerimiz olur, işler kötüye gitmiş olabilir. Bunlar imtihandır.

Yapılacak iş, bir taraftan Allah’ın mağfireti ve rahmeti beklenecek, bir taraftan da birbirimize karşı gafur ve rahim olacağız. Biz bu derslere devam etmezsek, Kur’an’ın bu tavsiyelerini dinlemezsek, bu affı ve merhameti nasıl elde edebileceğiz? Onun ilk şartı “Kur’an ve Adil Düzen Yorum Dersleri”ne devam etmektir.

***

يَسْأَلُونَكَ  (YaSEaLUvNaKa)  “Senden sual ediyorlar.”

Kur’an’daki her ifadenin bir konuşma mânâsı vardır, bir de ıstılahi mânâsı, terminolojik mânâsı vardır. Bunu zamanla keşfedeceğiz. Mesela “ittika edin” dendiği zaman “içtihat yapın” demektir; yani burada sizin takdir yetkiniz vardır, bunu kötüye kullanmayın demektir. “İ’lamû” denirse, icma yapın demektir.

YES’ELÛNEKE” denirse, istişarî kararlar alın demektir. İstişarî kararlar bucak içinde alınmaktadır. İstişarî kararlarla haramlar tesbit edilebilmektedir. İstişarî karar ne demektir?

Burada tekrar hatırlatarak, Kur’an’ın nasıl şeriat düzeni yani demokrasi getirdiğini aklımızda tutalım. Bu tanımları hep aklınızda tutacaksınız. Her yerde uygulayacak ve her yerde İslâmiyet’i ve “Adil Düzen”i bununla savunacaksınız.

İstişare aşiret içinde alınır, beş vakit namaz kılan cemaat içinde alınır. Bu eğer bucak merkezi aşireti ise, şura meclisi ise burada alınır. Bucak merkez aşireti dayanışma ortaklıklarının sorumlularından oluşur. Aşiret veya bucak başkanı temsilci olan şura üyelerinin ortak vekilidir. Üyelerle istişare ettikten sonra, onlara vekaleten karar alır. Kararı vekaleten olduğu için bütün şura üyeleri ittifak etmiş olur. Şura üyeleri de bütün bucak halkının vekilleri oldukları için bütün bucak halkı ittifak etmiştir. İşte, “sual edildiğinde” alınan karar başkanındır ama vekaleten alındığı için bütünün kararıdır. “Sual etmek” sadece sormak anlamında değildir. “Sual etmek” istemek demektir, yani bizim adımıza vekaleten karar almanı istiyorlar demektir.

İstişarî kararlarda da hakemlere gitme vardır. İcmaa aykırı istişarî karar alınamaz.

Bu âyete göre, istişarî kararlarla haramlar konabilir, o bucakta o mal sayılmaz. Yasaklar konabilir. Faillere ceza verilebilir. Nitekim Hazreti Peygamber sarhoşlara sopa attırmıştır.

عَنْ الْخَمْرِ (GaNı eLPaMRi)  “Hamrdan sana sual ediyorlar.”

HAMR” üzümden yapılan içkidir. %12’den fazla alkol ihtiva eder. Alkol da insanı sarhoş eder, başını döndürür. “HİMAR” ise başa sarılan sarıktır, başörtüsüdür. Kur’an bunu misal olarak alıp haram yapmaktadır. Burada illetinden bahsetmemektedir ama başka âyetlerde sükriyetten/sarhoşluktan bahsetmekte ve onun kötü olduğu bildirilmektedir. O halde biz illet olarak sükriyeti alıyoruz. Bunda icma vardır. Sarhoşken namaza yaklaşmayın âyetinin mefhumu muhalifi, başka zaman sarhoş olabilirsiniz demektir. Ama Ebu Hanife gibi biz mefhumu muhalifi delil kabul etmediğimiz için âyetlerde nesh yoktur demektir. Belki bunun zikri bir kimseye ceza verebilmemiz için en kısa vakit olan sabah veya akşam vakitleri kadar zamanda sarhoşluğu devam ediyorsa uygulayabiliriz demektir. Yani cezada sarhoşluğun uzunluğunu tayin etmek için öyle zikredilmiştir.

Asıl olarak seçilen örnek kelimeler birer etalondur, yani ölçü birimidir, metredir.

Bir maddede eğer alkol miktarı %6’dan azsa veya etkisi bu miktar alkolden azsa, sarhoş etmemişse ve alışkanlık yapmamışsa, o madde haram değildir. Kur’an bunu bize ölçü birimi olarak bildirmiştir. Bu içilecekler için konmuştur. Ama zehirlenmelerde de bu birim esas alınacaktır. Bir gaz şarabın kokusundaki zehir kadar bir zehir ihtiva ediyorsa, o zaman öyle bir yerde oturmak da haramdır. O halde, sigara dumanının zararı üzüm şarabı kokusunun zararından fazla ise, sigara içilen yerlerde oturmak da haramdır demektir. Gaz satıcıları bundan daha zararlı olan gazlara kötü koku maddelerini katmak zorundadır demektir.

Kur’an bir kelime söyler, onunla bir âlemi anlatır. Uyuşturucular da buna kıyas edilecektir.

Şimdi, Orta Asya’da at sütünden yapılmış içkiyi yani kımızı sorabilirler; içilmesi haram mıdır, helal mıdır? Yahut Türkiye’de içilen bozadan sorabilirler; içilmesi helal mıdır, haram mıdır? Ne cevap vereceğiz?

Aklımıza geleni söyleyemeyiz. Üzüm şarabına kıyas yapacağız. Eğer alkol miktarı %6’dan azsa, alışkanlık yapmıyor ve sarhoş etmiyorsa, sarhoşluk birbuçuk saat sürmüyorsa, o zaman helaldir; değilse haramdır. Bira için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Ben bunların hiçbirisini içmiyorum. Ama Kur’an öyle söylediği için haramdır demiyorum. Bazı zavallı mü’minler vardır. İnsanların kafaları karışır diye Allah’ın şeriatını gizliyorlar. Bunlar derhal tevbe etsinler. Onlar Allah’tan ne daha alim ne de hakimdirler.

وَالْمَيْسِرِ (Va eLMaYSiRi)  “Ve meysiri de soruyorlar.”

YÜSR” sol el demektir. Kolaylık için söylenir. Çalışmadan kazanma yüsrdür.

Zar atacak, orada kazandığı ile zengin olacak. Piyango bileti ile milyarder olacak. Eğer bir yerde şans varsa, bu yalnız para kazanmak değil, kolay karar vermek olduğu için haramdır. İçtihat demek, gayret sarf etmek, araştırmak, deliller toplamak demektir. Üzerinde düşünüp ahsenini seçmek demektir.

MEYSİR” ise zar atıp veya fal bakıp karar vermek demektir. İşte Allah bunu haram etmiştir. Dolayısıyla zarlı oyunlar, şans oyunları da haramdır. Para sözkonusu olmasa da haramdır. Çünkü insanı tesadüflere göre yaşamaya alıştırmaktadır. Oysa insan sünnetullaha göre yaşayacaktır. Büyücülük ve falcılık da bu sebeplerle haramdır. Aidat yatırıp emekli olmak da bir kumardır. Çünkü önce ölürseniz bir şey almazsınız; çok yaşarsanız ölenlerin haklarını siz alırsınız. Bunun yerine olması gereken herkesin sigortalanmasıdır. Herkesin yeryüzünde arazi payı vardır. Çalışmadığı zaman kirasını istihkak eder. Bir de dayanışma ortaklığı vardır. Bu yardımlaşmadır. Önce kimse para koymuyor. Eğer bir kaza olursa herkes bölüşerek katılıyor. Bu da sigorta gibi meysereye benziyorsa da, burada zarardan sonra ödeme olduğu için meysereye değil de seleme kıyas yapılır. Selemde de zaman farkından dolayı kazanma vardır ama haram değildir, istihsanen haram değildir. Dayanışma ortaklıkları da meysereye benziyorsa da, istihsanen ondan farklıdır.

Burada iki örnek verilmiştir. Bunların haramlığından bahsedilmektedir. Biri insanların yiyeceği ile ilgilidir, yani yaşamaları ile ilgilidir. Diğeri de kazançları ile ilgilidir. Yiyeceklerde haramlık için üzüm içkisi seçilmiştir. Kazançta ise kumar seçilmiştir. Bütün çalışma hayatımızı ve yaşama hayatımızı bu iki maddeye kıyas yaparak düzenleyebiliriz. Kumar ile faiz arasında da büyük bağ vardır. Kumarda parası çok olanlar diğerlerini yutar, tekele götürür. Faiz de ekonomide aynı şeyi yapar. İkisi de ihtimaliyat kanunlarına göre denge bozucudur. Faizli ticaret kumardan başka bir şey değildir. Bu iki maddeye kıyasla tüm haram ve helalleri düzenleyebiliriz; tüm çalışma ve yaşamamızı düzenleyebiliriz.

Bu iki kelime başka bakımdan da birbirinden farklıdır. Biri kişinin kendi bedenine ve ruhuna zararlıdır, diğeri ise topluluğa zararlıdır. İnsan her ikisinden de kaçınmalıdır. Çıkar paralelliği içinde yaşamalıdır, yani hem topluluğun hem kendisinin iyiliğine olan işleri yapmalıdır.

قُلْ (QuL)  “Kavlet.”

Kavlet/söyle” yani istişareden sonra kararını ver ve söyle.

Kavletmek” bağlayıcı söz söylemedir, mukavele yapmadır, sözleşmedir, mevzuattır, yani şeriattır. “Kelam” ise sadece söylemedir. “Ecib/cevap ver” demiyor, “Kavlet/söyle” diyor, yani onları da bağlayan kural koy, hüküm ver demektir. Bu kural bilgiye de dayanabilir, içtihat da olabilir. 

Buradan şunu öğreniyoruz ki, icmalar da başkanın ağzından çıkacaktır. İcmanın in’ikad ettiğini başkan ilan edecektir. Tabii ki bu ilana karşı da hakemlere gidilebilir. Başkan muhalifse, icma olmayacağından icma in’ikad etmiştir diye hakemlere gidilemez. Bu istişarî kararlarda da böyledir. Hakemler kararı ile mevzuat oluşmaz. Yargıtay bugün içtihatlarla kanunlar üretmektedir. Bu anayasamıza aykırıdır. Yasamaya müdahaledir. Şeriata da aykırıdır.

فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ (FIyHiMAv EiÇMun KaBIyRun)  “İkisinde büyük ism vardır.”

İSM” hurmadan yapılmış içkidir. Sonraları günah olarak adlandırılmıştır. İnsanın bedenine ve ruhuna karşı işlenmiş suçlardır, yani günahlardır.

İnsan kendi bedenini kendisi yaratmamıştır, kendi kendini yetiştirmemiştir. Dolayısıyla o Allah’ın ve topluluğun ona emanetidir. İnsanın kendi bedenine veya aklına zarar vermesi emanete ihanettir. Hiçbir erkek ve kadın beden benimdir diyerek istediği gibi cinsi ilişkilerde bulunamaz. Onun değildir, ona emanettir. Bu sebepledir ki zararlı şeyler başkasına zarar olmasa da yasaklanabilir.

İSM” burada müfret getirilmiştir. O halde ism tektir. “ZENB” sosyal suçları, “İSM” ferdî suçları oluşturur ama “İSM” aynı zamanda her ikisini de içerir, yani müşterek bir isimdir. Burada buna işaret edilmiştir. Çünkü kumarı da içkiyi de tek isim içinde toplamıştır.

İsm yalnız bunlardan ibaret değildir. Başka ismler de vardır, çünkü nekiredir. Başkana karşı çıkma yahut zina, bunlara kıyas edilemeyen veya nass içine girmeyen ismlerden olur.

وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ (Va MaNAFiGu Li elNAvSi)  “Ve nâs için menfaatler vardır.”

“İSM” müfret geldiği halde, “MENFAAT” çoğul gelmiştir, “NÂS”a izafe edilmiştir, izafet “LAM”la yapılmıştır. “MENFAAT” nekiredir, “NÂS” marifedir, bunun için “LAM”la yapılmıştır.

Menfaatlerin çoğul olması, nâsın da çoğul hükmünde olması, her menfaatin her kişiye ait olduğunu ifade eder, yani bunlarda kişiler için menfaat vardır.

Üzüm şarabında ne menfaatler vardır?

Her şeyden önce üzüm şarabında yalnız alkol yoktur, diğer besleyici maddeler vardır. Ayrıca vitaminler vardır. Bazı ilaçlar ancak alkolde eriyebilmektedir. Alkolün kendisi de enerji kaynağıdır. Bazı hallerde alkol da ilaç olabilir. O halde alkol sigara gibi değildir. Sigarada hiçbir fayda yoktur, sadece zarar vardır. “İSM”i zarar olarak anlıyoruz. Ancak bu sosyal zarar veya ekonomik zarar değil, insanın bedenine ve aklına olan zarardır.

Üzüm şarabı için fayda sözkonusu olmaktadır. Acaba kumarda ne gibi zarar/fayda vardır. Ben ilk olarak 1960’lı yıllarda Yeşilay dergisine bir yazı yazmıştım. O yılların Yeşilay arşivlerinde veya devlet kütüphanelerinde o yazıyı bulabilirsiniz. Orada içki, kumar ve fuhşun sosyal yararlarını anlatmıştım.

Kumar ne yapıyor? Zekât vermeyenlerin, hayır işlemeyenlerin servetlerini eritiyor, para tekrar ekonomi sirkülasyonuna giriyor. İkincisi, kumar oynayanlar oyalanıyor, cemiyete zarar veren işleri yapmıyorlar. Birbirlerine saldırarak vakit ve enerji kaybediyor, böylelikle bizimle savaşmalarına zaman ve imkânları kalmıyor. Nihayet bu sayede erken ölüyorlar, insanlar onlardan ve yaptıklarından kurtuluyor.

وَإِثْمُهُمَا أَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَا (Va EiÇMuHuMAv EaKBaRu MiN NaFGıHıMAv) 

“İsmi ise nef’inden ekberdir.”

İSM”in şiddetlisine “EKSER” yerine “EKBER” demektedir. “KİBER” yaşlı, daha çok yaşamış demektir. Uzun manasında büyük demek değildir. Çok günah demek, değişik günahlar demektir.

Ekber günah” demek, büyük günah demektir. Burada hem “ism” hem de “nef’” tekil kullanılmıştır. Yukarıdaki menfaatler yerine burada “nef’” kullanılmıştır. Gerek “ism”in gerekse “nef’”in ortak ölçü birimi var demektir. İkisinin ölçü birimleri aynıdır. Bu miktarlar kıyas yoluyla tesbit edilirler.

Bizim cezaları düzenlerken her suçun karşılığını bir birimle ölçmemiz gerekir. Kısasta uzva ve cana bir diyet takdir ediyoruz. Böylece uzva karşı diyetin miktarını belirliyoruz. Ama bunun dışında da cezalar vardır, bu da dayak cezasıdır. Acaba bir dayak kaç liraya tekabül eder. Bunun için bir günlük hapse tekabül eden sopa miktarını ele alıyoruz. Biz bire bir miktar mantıkidir diyoruz.. Bilekten kesilen bir kol sekizde bir diyettir, yani dört yıl hapse tekabül eder. Hırsızın hapis olarak cezası budur demektir. Her günü bir sopa olarak alırsak, kol ile celd yani zina hırsızlıktan on beşte bir daha hafif yapılmıştır. On altı olarak alırsak, dört defa hafifletilmiştir.

Bunlar nelerdir?

a)       Mal güvenliği soy güvenliğinden daha önemli sayılmıştır.

b)       Hırsızlıkta tam gizlilik vardır, zinada ise hiç olmazsa birleşenler biliyor.

c)       Zinanın ağırı vardır, hırsızlığın ağırı yoktur.

d)       Zinada nefse hakimiyet daha zordur.

Demek ki, biz böyle denkleştirme yapıyoruz. Sopa, bir gün çalışmadan daha az eziyettir. Ancak, sopada rezil edici özellik vardır, çalışmada böyle bir şey yoktur.

İstihsan ile yaptığımız içtihatlarımıza Kur’an’la meşgul olunca onda delil buluyoruz.

Burada getirilen önemli bir kural vardır, o da şudur; meclislerde ekseriyet kararı yoktur. Ancak eşyada fayda ve zarar arasında kıyas yapılınca, hangi taraf daha ağırsa o hükmü taşıyor. Zarar fazla ise o haramdır, fayda fazla ise o helaldir. Bu genel kural illetlerin tesbitinde işe yaramaktadır.

Ekseriyet sisteminin bir yararı vardır, çabuk karar alınabilmektedir.

Ama zararları nelerdir?

-Karar çabuk alındığında zarar olma ihtimali çoğalır.

-Başka bir zararı ise kararsızlıktır, kararlarda devamlılığın olmayışıdır.

-Üçüncü zararı ise bir grubun diğer gruba tahakkümüdür.

-Dördüncü zararı, kuvvetin hakimiyeti ve merkezin yönetimidir.

Kur’an kanun değildir, kanunların nasıl yapılacağını öğreten bir ilim kitabıdır demiştik. Örnekler sadece derslerin iyi anlaşılması içindir. Jüstinyen son kitabını emirname şeklinde değil, öğrencilere birer ders kitabı olarak yazmıştır. Kur’an da emirname değildir, ders kitabıdır; isteyenler yararlanırlar.

وَيَسْأَلُونَكَ (Va YaSEaLUvNaKa)  “Ve sana sual ediyorlar.”

Bundan önce sual edilen şey yasaklar veya haramlar idi. Şimdi ise vecibeler yani yükümlülükler anlatılmaktadır. Demek ki, istişarî kararlar haramları içerdiği gibi, ibadetleri yani yükümlülükleri de içerir. İstişarî kararlarla bucak bütçeleri tanzim edilir, yani vergiler konur.

Burada tesbit ettiğimiz husus, istişarî kararlarla bütçe oluşturulur. Kur’an zekâttan bahsetmektedir, hükümler koymaktadır. Bucak başkanlarının da alacakları pek çok kararlar vardır.

İşte bu âyet oradaki hükümlerden bahsedecektir.

مَاذَا يُنفِقُونَ (MaVÜAv YuNFıQUvNa)  “Neyi infak etsinler?”

MÂZÂ YUNFİKÛNE” tâbiri Kur’an’da iki yerde geçmektedir. Bundan önce geçen nerelere harcanacağı hususunda idi. Burada da nelerin verileceğini anlatmaktadır. Neler elimizle mallarımızdan ayrılacak ve onlar nerelere harcanacaktır? Kur’an’da önce harcama yerleri anlatılmış, sonra gelirler üzerinde durulmuştur.

Bunun hikmeti şudur ki, topladığımız paralar kadar harcama yapmayacağız, gerektiği kadar harcama yapacağız. O kadar toplayacağız. Halife Hazreti Osman ihtiyaç kalmayınca altın ve gümüşten zekât almaktan vazgeçmiş, kendiniz verin demiştir.

“İnfak ettikleri” diyecek olursak, “Zâ”yı getirmez, “Mâ Yunfikûne” deriz. Ama soru sorulacağı zaman “Zâ” getirilmesi uygun olur. Hele soru fiile değil de mef’ule yönelikse, “Zâ”nın getirilmesi zorunlu olur. Gaye harcama olduğu için burada “Mâzâ Yu’tûne” denmemiş, “Mâzâ Yunfikûne” denmiştir.

Buradaki infak da zekât dönemi infakı değil, Adil Düzen Çalışanlarının verdiği sürelerdir. Yukarıda “Adil Düzen”de iman var, cihat var demiştik. Daha evvel de infak âyetleri geçmişti. Bunlar hep henüz devlet aşamasına gelmeden uygulanacak âyetlerdir. Adil Düzende çalışmayanlar da maddeten katılacaklar demektir.

O halde bizim bütün Adil Düzencilere ulaşmamız ve onlara bedenen katılamıyorsanız maddeten katılın dememiz gerekmektedir. Bize düşen dâvettir, tebliğdir; kimseyi zorlama değildir.

Bu âyetlerin benim İstanbul’a gelmemin yani yerleşmemin arkasından gelmesi sadece rastlantı değildir. Bizim şimdi faaliyete geçme zamanımızdır. Biraz sıkılacağız ama, Allah için, cennet için bu sıkıntılara katlanmamız gerekir. Gerek marketi gerekse ahşap evleri başarmamız Allah’ın takdirine bağlıdır. Biz tebliğde bulunacağız. Allah isterse onların kalplerine bize destek vermelerini ilham edecektir. Biz de başarmış olacağız. Günü gelmişse olur. Bize düşen sabırdır.

قُلْ الْعَفْوَ (QUvLi eLGaFVa)  “Afvu diye kavlet.”

Afv verin” denmektedir. “AFV” sakalından kesilip atılan kısımdır. Serbest bırakmak, azat etmek mânâsına geldiği gibi; uzantıları, fazlalıkları atmak demek olur. “Ğufretmek” demek, günahların üstünü örtmektir. “Affetmek” ise kökünden söküp atmak demektir.

Bir kimseye ceza verildiğinde onun infazını ertelersiniz. Bu mağfirettir. Ama infazdan sonra artık onda günah kalmamış, hiç günah işlememiş hâle gelmiştir. Kur’an infak edeceklerden bahsederken afvı kullanıyor.

Adil Düzen”e katılanlar, maddeten katılanlar artık ondan bir şey beklemeyecekler, affedip atacaklar. ‘Biz bunu verdik, niçin başaramadınız?’ demeyecekler. Bizim ise onu değerlendirmemiz gerekir, kâr ettirmemiz gerekir, zarar ettirmememiz gerekir. Bu bakımdan çok dikkatli olmamız gerekir. Ama Allah takdir etmezse olmaz; olmayınca da biz emeğimizi, mal sahipleri de paralarını kaybedeceklerdir.

Market çalışmamız bunun en iyi örneğidir. Markete kimileri emeklerini, kimileri de paralarını kattılar. Bir yıllık denemede kâr ettiremedik, zarar oldu. O zaman ne oluyor? Çalışanlar emeklerini zarar ettiler, para verenler de sermayelerini zarar ettiler. Bu da son derece normaldir. Bizim faaliyete geçtiğimiz yerde o şartlar altında sermayeye kazanç temin etmemiz mümkün olmazdı; olmadı. Burada en büyük sorumlunun ben olduğumu biliyorum. Çünkü arkadaşları bu işe doğru götürdüm ama ben gelmedim. Ama her şey güzeldir.

Bu çalışmalarımız bize neler kazandırdı?

a)      Her şeyden önce market çalışmalarına başladık. Azimle devam ediyoruz. Eksiklerimizi ve yanlışlarımızı görebiliyoruz.

b)      Muhasebe çalışmalarımız bu market sayesinde çok ileri safhalara ulaştı. Yeniden başladığımız zaman o muhasebe ile başlayacağız.

c)       Yenibosna’daki dersler bu sayede aksamadan devam etti. Üsküdar’dakiler aynı devamlılığı gösteremediler. Çünkü orada -zarar da etse- bir meşgaleleri yoktu.

d)      Hasan Özket, M. Lütfi Hocaoğlu ve Süleyman Karagülle aileleri buraya taşınmışlardır. Bu taşınmalar Market olmasaydı zor olurdu.

e)       İki yazıhanenin (büro ve marketin) tapuları bu market sebebiyle kooperatife geçmiştir. Böylece kooperatif kapanma tehlikesinden kurtulmuştur.

f)       Ahşap evlere 75 bin dolardan fazla harcama yapılmıştır. Marketin de 30 bin dolar masrafı sözkonusu olabilir. Henüz hesapları çıkaramadık. Demek ki, on senelik denemelerimiz bize 100 bin dolara ve çalışanların emeklerine mâl olmuştur. Bu denemelerde kazançlı olduğumuz iş de vardır, o da Çatalca’daki yerimizdir. Bu zararları oradan telafi edeceğimize inancım tamdır.

İşte, buradaki “AFV” kelimesi bize neyi ifade ediyor?

Gerek çalışanlar gerekse maddeten destekleyenler buradan bir karşılık beklemeden bu katkılarda bulunacaklardır. Biz ise onu değerlendirip hesap verebilmeliyiz. İzmir Akevler’deki durum da budur.

Ben şimdi “AFV” kelimesine bu mânâyı veriyorum. Kimseyi ‘sen şununla katıl’ diye zorlamayacağız. İsteyen katılacaktır. Ancak bizim muhasebemizi yapıp kendilerine nerelerde olduğumuzu bildirmemiz gerekir. Hafta içinde hangi işte ne yaptık, ne kazandık, ne kaybettik, sonra neler yaptık?

Tabii ki, yaptığımız en iyi iş “www.akevler.org” sitesini şimdiye kadar devam ettirmemizdir.

İkinci önemli iş de, maddeten katılanlar buradan bir şey beklemeyecekler ama biz hesabı kuruşu kuruşuna vermeliyiz; biz zarar vermemeliyiz.

Burada “AFV” in başka mânâsına sadece işaret edeceğim, o da “Adil Düzen” faaliyete geçtikten sonrası içindir. Bu âyet nisab âyetidir. Nisabdan sonrasının zekâtı vardır. O afvdır. Nisabın altında olanların zekâtı yoktur. Nisabın da istişarî kararlarla tesbit edileceğini bu âyet bize öğretmektedir.

Bunun dışında vergi üretimden ve bir yerde alınacak, o yerin tesbiti de istişarî kararlarla olacaktır. Sonra zekât faizsiz kredi karşılığı alınacak, bu karşılık da istişarî kararlarla tesbit edilecektir.

Kredi verilmeyen yerden zekât alınmayacaktır. Zekât su ve elektrik harcamalarına karşılık alınacak. Bedeli tesbit de yine istişarî kararlarla olur. Bu hususta bilgilenmek isteyenler diğer yazılara müracaat etsinler.

كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ (Ka ÜAvLiKa YuBayYiNU elLAHu LaKum) 

“Allah size böylece açıklamaktadır.”

Sorusu olmayan, çalışması olmayan yani Kur’an’la yaşamasını eşleştirmeyen kimse, bu âyetleri okuduğu zaman ‘bunun neresi açık’ der, ‘AFV kelimesinin neresi beyyin/açık’ der. Ama ilgili olanlar ‘biz ne kadar açık ve doğru anlıyoruz’ der. Bir taraftan zekât yüzdelerini koyuyor, diğer taraftan fazlasını verin diyor.

Bu çelişki değil mi?

Değil, çünkü biri kuruluş zamanı hükümleridir, diğeri kurulduktan sonraki hükümlerdir. Biri vergi yüzdeleri ile ilgilidir, diğeri vergi nisabı ile ilgilidir. Birini Allah Kur’an’da tesbit etmiş, diğerini ise istişarî karara bırakmıştır. Her şey gerçekten ne kadar açık. Ama bu açıklığı insanlık ancak 1400 sene sonra anlayabildi.

Burada “size” kelimesi gelmiştir. Burada kişi olarak muhatap olanlar kimlerdir?

İşte, burada muhatap olanlar Adil Düzen Çalışanlarıdır, yani biziz; bize açıklamaktadır.

Adil Düzen” geldiğinde muhatap her bucak başkanı olacaktır. Onlar bunu okudukları zaman kendi bucaklarının sorunlarının nasıl çözüldüğünü anlayacaklardır. “LEKÜM”le siz Yenibosna’da, İzmir’de ve Ankara’da toplanan insanlara, “Adil Düzen”e hizmet veren kimselere, size hitap ediyorum, böyle yapın diyor.

الْآيَاتِ (EaLEaYATı)  “Âyetleri size beyan eder.”

El-ÂYÂT/ÂYETLER” dişi kurallı çoğul olarak gelmiştir.

ÂYET” dediğimiz zaman ilk anlayacağımız doğada bulunan âyetlerdir. Yıldızlar, ay, güneş, yer, ağaç, dağ gibi varlıkların her biri birer âyettir. Çünkü onları incelediğiniz zaman orada Allah’ı görürsünüz, Kur’an’ın anlattıklarının doğruluğunu görürsünüz.

İkinci “ÂYETLER” ise şeriat âyetleridir. Şeriata uygun olarak kurulmuş topluluklar başarıya ulaşırlar, şeriattan ayrılanlar helâk olurlar. O halde insanları başarıya götüren “Adil Düzen” hükümleri de âyettir. Bugün âyet değildir ama yarın âyet olacaktır. Çünkü uygulandığı zaman başarısı görülecektir. Bugün ise ilmen açıklanmaktadır. İlmî olması dolayısıyla âyettir.

Kur’an için üçüncü olarak diyebiliriz ki, âyetlerden kasıt Kur’an âyetleridir. Bütün Kur’an bir bütündür. Âyetler birbirini açıklamaktadır. Bu bakımdan da âyettir.

Dördüncü mânâsı ise topluluğun koyduğu kanunlardır. Topluluğun kendi içtihat ve icmalarının da âyet gibi kesin ve açık olması gerekmektedir. Bunlara bugün ‘vergide kanunilik ilkesi’ diyorlar. Krallıklar döneminde bu ilke getirilmiş ve bugünkü uygarlık doğmuştur.

Şimdi kanunilik ilkesi kanunlarda var ama pratikte uygulanamıyor. Dolayısıyla sözde kalmaktadır.

Oysa, “Adil Düzen”de kanunilik ilkesi vardır, hem de uygulanabilir tarzda vardır.

لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ(219) (LaGalLaKuM TaTaFakKaRUNa) 

“Tefekkür edersiniz diye âyetleri beyan ediyoruz.”

Burada “tefekkür edersiniz” diyor.

Başka yerde “ta’kilûn/akledersiniz” diyor, başka yerlerde “tetezekkerûn” diyor, “tefkahûn” diyor.

Bunları karşılaştırarak ne gibi anlamları olduğunu çıkarmamız gerekir. Burada niçin bu fiili getirdiğini de belirtmemiz gerekir.

FİKR”in “BİKR” ile akrabalığı vardır. BİKR, yaşta ilk çağlardır, bir de erken zaman demektir; yani fecirden sonra gelen, sabahtan sonra gelen vakittir.

Fikretmek” demek, o yaştaki insanın aynı baliğ olan insanın mantığı ile düşünmesi demektir. Acaba çocuk aklı ile baliğ olanın aklı arasında ne gibi farklılıklar vardır? Bunları ortaya koyarsak “fikretmeyi” de anlamış oluruz. 15 yaşından önce insanda daha çok tâbi olma ve büyüklerini dinleme azmi vardır. Baliğ olmaya başlayınca kendi sorumluluğunu idrak eder ve anne-baba hakimiyetinden kurtulmaya çalışır. Kendi başına aile kurmaya ve eşini bulmaya çalışır. Bu duygu o kadar baskındır ki, kızların kocaya kaçması 15 ile 20 yaşları arasında olur. “Fikretmek” demek, bağımsız düşünmek demek, bir otoritenin emrinde olmaksızın içtihat yapmak demektir, tüme gitmek demektir. “Akletmek” ise tümden gelmektir. Çocuklarda tümden gelme muhakemesi vardır. Matematiği öğrenebilmektedir. Oysa tümevarım zordur. Kendisi kararlar verecektir.

O halde fikir ile akıl arasında şöyle bir ayırım yapabiliriz.

“Fikir” tümevarımı, “akıl” da tümdengelimi ifade eder. Tümdengelimde halkalar vardır. Bir muhakeme zinciri ile bir yere varırsınız. Tümevarımda ise dallanma vardır ve halkalar kadar sağlam olmayan kıyaslarla tüme varılır. Zikr, fıkıh ve rusuh her ikisini birden kullanarak içtihat yapma demektir. Fikirde içtihat yoktur. Genel kuralı bulma demektir. Akılda genel kuraldan gelme demektir. İçtihat ise ikisini birden yapmadır. Tümevarımda âyetlere dayanmak gerekiyor. Değişik âyetleri birlikte düşünüyorsunuz ve bir genel kural koyuyorsunuz. O genel kurallara götüren delillere âyet denir. Kâinattaki deneylerle sabit olanlar da âyetlerdir.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-406 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-236  İstanbul, 28 Nisan 2007

 

HALK EKONOMİSİNDE KOOPERATİFLEŞME

Her sistemim kendi yapısı vardır. Batı ekonomisi kapitalizmi ve sosyalizmi ile “faizli tekel ekonomisi”ne dayanmaktadır. Hedefi, insanlığı “tek merkezli ekonomi”ye götürmek ve “tek siyasi devlet” yapmaktır.

Kapitalizmin ve sosyalizmin hedefi aynıdır.

Kapitalistler önce ekonomiyi tekele götürmek, sonra ona dayanarak tek devlete gitmekte; sosyalistler ise önce tek devlet yapıp sonra tekel ekonomiyi oluşturmaktadırlar. Aralarındaki fark budur. Karma ekonomide de ikisi birden tekel ekonomi ve yönetime götürmektedir.

Tekelcilerin bu dayatmalarına karşı insanlık/halk direnmekte, onların karşısına “halk ekonomisi” ile çıkmaktadır.

Şunu bir kere daha hatırlatmamız gerekir ki, halk ekonomisi doğal ekonomidir.

Tekel ekonomi”den önce “halk ekonomisi” yani liberalizm vardı. Bu ekonomi basit bir ekonomik sistemdir, ancak aynı zamanda ilkel bir ekonomidir. Bundan dolayı bu ekonomide gelişmiş sanayi ve uygarlık doğmaz ve yaşamaz.

Halk ekonomisi”nin “tekel ekonomi”yi dengeleyebilmesi için çağın ekonomisinden daha ileri bir ekonomik sistemi getirme zorunluluğu vardır. İşte, İzmir’de kurulan “Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi” bu amaçla kurulmuştur. Gaye ve hedef; halkı organize ederek çağdaş ekonomi sisteminden daha üstün bir düzen getirmektir. Millî Görüşçüler daha sonra bu gaye ve hedefi “Adil Düzen” ve “Adil Ekonomik Düzen” olarak benimsediler; sonra da bıraktılar!..

Büyük tekel sanayi ile yarışabilmek için küçük ve orta işletmeleri “Hizmet Kooperatifleri” içinde organize etmemiz gerekmektedir. Böylece küçük işletmeler büyük işletmelermiş gibi devreye girerek büyük sermaye ile yarışır/yarışabilir hâle gelirler. Yarışır diyorum, çünkü “Adil Düzen”de büyük sermayenin de yeri vardır. Hele uluslararası ticareti düzenleyenler onlardır. Onlar bizi yok etmekle meşguller ama buna muktedir olamayacaklardır. Biz ise onları yok etmekle uğraşmıyoruz, onlarla serbest rekabet içine girmek istiyoruz. Birbirimizi yok etmek istesek de, İlâhi kanun buna izin vermez; onlara vermediği gibi bize de vermez.

Hizmet Kooperatifleri” üzerinde biraz duralım. Bir ilkel ekonomide üretim için tesise, emeğe ve sermayeye  yani tohum, gübre, su, saban, öküz gibi şeylerden oluşan sermayeye ihtiyaç vardır. Bunları kişi temin ediyor ve üretim yapıyordu. Oysa günümüzde üretim için bu üç girdi yetmemektedir. Onlardan daha etkili olarak “Genel Hizmet” dediğimiz bir girdiye ihtiyaç vardır.

Genel Hizmetleri bu vesileyle kısaca hatırlatalım.

a)       Evrak, zimmet(borç-alacak), envanter (girdilerin akışı)  ve taşınmaz (bakım ve kiralama) kayıtları.

b)       İlmî, ahlâkî, meslekî ve savunma eğitimleri ve teminatlı ehliyetler.

c)        Basın, yayın, ulaştırma ve haberleşme ilişkileri.

d)       Takip, arşiv, ortak ambar ve ortak kasalarda saklama.

e)        Plan, sağlık, bakım ve güvenlik korumaları.

f)        Sözleşme, kontrol, soruşturma ve hakemlik yoluyla uzlaşmalar.

Bir de “Genel Hizmet Sorumluluğu” vardır. Bu sorumlu/başkan çıkan nizaları geçici olarak çözer, herkes ona uyar. Başkanın kararları sonucunda mağdur olanlar olursa onlar hakemlere giderler.

Görülüyor ki, burada “Genel Hizmetler” üç girdinin yanında dördüncü girdidir. Bunun yarısı kefalettir; yani işi yapana karşı ücret, işi yaptırana karşı da iş garantisi gerekir.

İşte, “Hizmet Kooperatifi” işletmeye dördüncü ortak olarak katılır. Gelişmiş ekonomilerde bu işler ortaklık şeklinde yapılır. Ancak bu şekildeki bir organizasyon ve mekanizma ile büyük sermayenin yaptığı işler yapılabilir.

Dört ortaklığın ortaklığı ile oluşan işletme ortaklığının her biri için ayrı ortaklık vardır.

a)       Tesis Ortaklığı, taşınmazlar hisse senetleriyle ortak olurlar.

b)       Mal Ortaklığı, sermayeye para veya paraya çevrilebilen mallarla ortak olunur.

c)       Emek Ortaklığı, çalışanların kurduğu ortaklıktır.

d)       Dayanışma Ortaklığı, bu da Genel Hizmetleri veren ve kefaleti sağlayan kooperatiflerdir.

Batı’daki anonim, kollektif ve limitet şirketler sermaye şirketleridir. Kişiler değil de, sermaye karara etki eder.

Kooperatifler ise kişiye göre ortaklıklardır. Halk ekonomisi ancak bu ortaklıkla yani kooperatifle organize edilebilir. Kanunlar buna çok müsaittir. “Akevler Kooperatifleri”nin kırk yıllık deneyimleri vardır. Ticaret Odası desteklerse, tüm İstanbul’u organize edebiliriz.

Kırk yıllık deneyimlerimize dayanarak bazı önerilerde bulunmak istiyoruz.

a)        Kooperatif sadece genel hizmet yapmalı, doğrudan hiçbir iş yapmamalıdır. Kooperatif bir banka gibi işletmeleri desteklemeli, kendisi bir şey yapmamalıdır.

b)       İşletmeler mümkün olduğu kadar küçük olmalıdır. Bunlar arasında asla birleşme ve ortak hareket etme gibi bir eğilime gidilmemelidir. Her işetme tam rekabet içinde kendi başına çalışmalıdır.

c)        Serbest rekabet esas olmalıdır. Ortaklar arasında da serbest rekabet olacak, dışa karşı da serbest rekabet olacaktır. Tekelleşmeye karşı birlikte karşı durmalıyız.

d)       İşe insan değil, insana iş bulmaya çalışmalıyız. İşsize iş kurmalıyız. Aç olanı da sosyal fonumuzla doyurmalıyız. Ekonomik kurallara kesin uyacağız. İşletmelerden sosyal güvence isteyemeyiz.

Bizim geçici olarak riayet etmemiz gereken dört husus daha vardır.

a)        Büyük sermayenin yapamayacağı işleri yapmalıyız, büyük sermayenin yanında onlarla yarışmaya kalkışmamalıyız. Onlarla yarışamayız, bunun yararı da yoktur. Herkes kendi işini yapsın. Tarım, inşaat, tamir-bakım ve bakkalcılık bizim alanımızdır.

b)       Devletin etkin olduğu alana girmemeliyiz. Onları devlet yapsın. Oraya girdiğimizde kendimizi hortumculardan kurtaramayız. Bunda yarar da yoktur.

c)        İthalata ve ihracata dayalı işlerde kooperatifleri kurmamalıyız. Onları yerli büyük sermayeye bırakmalıyız. O işleri onlar başarır. Biz onlara satarız, onlardan alırız. Kooperatifler (bavul ticareti hariç) dış piyasalara açılmazlar.

d)       İhalelere girmemeliyiz. Biz ihaleye çıkarmalıyız. Fiyatları biz koyup satarken düşüreceğiz, alırken yükselteceğiz ve ilk ‘evet’ diyene vermiş olacağız.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-406 / ADİL DÜZEN DERSLERİ-236  İstanbul, 28 Nisan 2007

NAMAZIN ÖĞRETTİKLERİ

İslâm dini yalnız ‘din’ değildir, aynı zamanda ‘düzen’dir. Ne var ki, İslâm dini ile İslâm düzeni arasında bir kumaşın iki yüzü gibi bağlantı vardır. Bakış tarafına göre kumaş değişik şekilde görünür.

İslâmiyet’e kişi yönüyle bakarsanız ‘din’dir, topluluk yönüyle bakarsanız ‘düzen’dir. İslâmiyet’in iki yüzü de önemlidir ve aynı seviyededir. Biz bu yazılarımızda İslâm düzeni tarafından bakıyoruz.

Bu yazımızda namazın İslâm düzeni adına öğrettiklerini ele alacağız, çünkü ibadetler/namazlar aynı zamanda uygulamalı derslerdir.

0-       Namaz insanlara toplantıları nasıl yapacaklarını öğretmektedir. Müslümanlara namazda nerelerde ve nasıl toplanılacağını anlatmakta, onları günde beş defa toplanmaya çağırmakta, haftada bir de büyük toplantıyı yapmaktadır.

1-       Namazın ilk öğrettiği şey toplantıya dâvettir ve bu dâvet ezanla olmaktadır. Toplantı belli saatlerde yapılır. Bununa beraber yine de hatırlatır ve birbirlerini teşvik etmelerini emreder.

2-       Namaz toplantının nasıl açılacağını kametle öğretir.

3-       Namazın öğrettiği diğer bir müessese de gündemlerle ilgilidir ve bir gündemden diğerine tekbirlerle geçilmektedir.

4-       Namaz toplantıların nasıl yapılacağını selamla öğretmektedir. Özel işi olanlar kalırlar.

5-       Hayatımızda günlük, haftalık ve yıllık vakitlerimizi nasıl böleceğimizi ve nasıl kullanacağımızı namaz vakitleri ile bize öğretmekte ve yaptırmaktadır.

6-       Nerede toplanacağımızı da mescitlerle öğretmektedir. Mescitler varsa yani toplantı yeri varsa orada toplanılır, yoksa ezanın okunduğu yer -bütün yeryüzü- toplantı yeridir.

7-       Toplantıya hangi kıyafetlerle katılabileceğimizi Kur’an setri avret hükmü ile öğretmektedir.

8-       Taharet bahsi nasıl temizleneceğimizi, zararlı şeylerden ve elbiselerden nasıl korunacağımızı öğretmektedir.

9-       Kıble. Herkes kıbleye dönerek oturur. İmam beklenmeden oturma biçimi belirlenmiştir, herkes kendiliğinden o tarafa dönmüş olur.

10-   Saf. Herkes kıbleye karşı oturur ve saf hâlinde dizilir ve bunu da kendiliğinden yapar.

11-   İmam gelir, kıble tarafına geçer ve önde durur. Bir şey söylüyorsa cemaate döner, yoksa kıbleye dönüktür. İmamın varlığı toplantılarda başkanın nasıl seçildiğini, hangi yetkileri bulunduğunu öğretir. Kimse öne geçmezse, o zaman sen geçeceksin. İmam olmak farz değildir ama cemaat olmak şarttır.

12-   Niyet ile toplantının ne amaçla yapıldığı anlatılır. Bunu ya müezzin söyler ya da kişinin kendisi söyler.

13-   Toplantıdan önce bir metin şifahi olarak anlatılır. Yazılı metin olmalı ama metin okunmamalıdır, konuşarak anlatılmalıdır. Kıraat emrolunmuştur.

14-   Biri konuşurken diğerleri kulak kesilip dinlemelidir. Namaz bunu öğretmektedir ve buna kunut denir.

15-   Konuşmalara cümleler arasında ve konular arasında aralıklar verilmelidir. Burada halk konuşulan konu üzerinde düşünmelidir. Düşündükten sonra söyleyeceğini söylemelidir. Kur’an buna zikir diyor.

16-   Halk dileklerini ve görüşlerini iletme imkanına sahip olur. Tahiyyattaki dua budur.

17-   Hamd topluluğun kişiye ne yaptığını anlatır; yani kişi o devrede ne destek görmüştür ve hangi imkanları kullanmıştır, onu anlatır.

18-   Tesbih kişinin topluluk için neler yaptığını anlatır. Böylece görevlerinin ne kadarını yerine getirdiğini bildirmiş olur.

19-   İstiğfar, görevleri tam olarak yerine getiremediği için kişinin mağfiretini dilemesidir, yani yapamadıklarını rapor etmesidir.

20-   Huşu, topluluğun vereceği kararı saygı ile dinlemek, kararı saygıyla beklemektir.

Namaz bir tür vakit vakit topluluğa verilen rapordur ve bu raporun nasıl verileceğini öğreten bir müessesedir.

21-   Kıyam; insanlar topluluğa ait görevlerini ayakta görürler. Bu sebepledir ki okuma ve dinleme ayakta olur.

22-   Rüku, görevlilere itaati öğretir. Görevliler şeriat içinde hareket ediyorlarsa, şeriat onlara o görevi ve yetkiyi vermişse, o zaman itaat edeceksiniz. Şeriat dışına çıkana itaat yoktur.

23-   Secde, şeriata itaattir, şeriatın içinde kalmadır. Burada kayıtsız şartsız itaat olduğu için secde ile emredilmiştir.

24-   Kade, karşılıklı anlaşmadır. İnsanların topluluk adına eşit seviyede iş yapmalarını temsil eder. Sözleşmeler meclislerde yapılır. İmzalandı mı kesinleşti demektir.

Böylece namaz tamamen bir eğitim ve hayat düzeni müessesesidir.

Adil Düzen Çalışanları bir gün böyle namazlar kılacaklardır; inşaallah...

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

 






Tüm Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1130
En'âm Suresi Tefsiri 77-79. Ayetler
21.08.2021 3476 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1129
En'âm Suresi Tefsiri 74-76. Ayetler
14.08.2021 2671 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1128
En'âm Suresi Tefsiri 72-73. Ayetler
7.08.2021 2644 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1127
En'âm Suresi Tefsiri 71. Ayet
31.07.2021 2161 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1126
En'âm Suresi Tefsiri 66-70. Ayetler
24.07.2021 2538 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1125
En'âm Suresi Tefsiri 61-65. Ayetler
17.07.2021 2558 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1124
En'âm Suresi Tefsiri 52-55. Ayetler
10.07.2021 2291 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1123
En'âm Suresi Tefsiri 45-51. Ayetler
3.07.2021 2180 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1122
En'âm Suresi Tefsiri 40-44. Ayetler
26.06.2021 2190 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1121
En'âm Suresi Tefsiri 35-39. Ayetler
19.06.2021 2600 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1120
En'âm Suresi Tefsiri 31-34. Ayetler
12.06.2021 2487 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1119
En'âm Suresi Tefsiri 26-30. Ayetler
5.06.2021 1998 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1118
En'âm Suresi Tefsiri 20-25. Ayetler
29.05.2021 2347 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1117
En'âm Suresi Tefsiri 13-19. Ayetler
22.05.2021 2303 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1116
En'âm Suresi Tefsiri 7-12. Ayetler
15.05.2021 2440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1115
En'âm Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
8.05.2021 2444 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1114
Kasas Suresi Tefsiri 86-88. Ayetler
1.05.2021 2273 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1113
Kasas Suresi Tefsiri 83-85. Ayetler
24.04.2021 2446 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1112
Kasas Suresi Tefsiri 79-82. Ayetler
17.04.2021 2408 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1111
Kasas Suresi Tefsiri 76-78. Ayetler
10.04.2021 2627 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1110
Kasas Suresi Tefsiri 72-75. Ayetler
3.04.2021 2451 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1109
Kasas Suresi Tefsiri 68-71. Ayetler
27.03.2021 3054 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1108
Kasas Suresi Tefsiri 61-67. Ayetler
20.03.2021 2683 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1107
Kasas Suresi Tefsiri 57-60. Ayetler
13.03.2021 2997 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1106
Kasas Suresi Tefsiri 52-56. Ayetler
6.03.2021 2680 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1105
Kasas Suresi Tefsiri 47-51. Ayetler
27.02.2021 2759 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1104
Kasas Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
20.02.2021 2965 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1103
Kasas Suresi Tefsiri 38-42. Ayetler
13.02.2021 3152 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1102
Kasas Suresi Tefsiri 33-37. Ayetler
6.02.2021 3037 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1101
Kasas Suresi Tefsiri 29-32. Ayetler
30.01.2021 3440 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5498 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1099
Kasas Suresi Tefsiri 21-25. Ayetler
16.01.2021 3560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1098
Kasas Suresi Tefsiri 16-20. Ayetler
9.01.2021 3089 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1097
Kasas Suresi Tefsiri 12-15. Ayetler
2.01.2021 3878 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1096
Kasas Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
26.12.2020 3726 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1095
Kasas Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
19.12.2020 3431 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1094
Neml Suresi Tefsiri 89-93. Ayetler
12.12.2020 3886 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1093
Neml Suresi Tefsiri 83-88. Ayetler
5.12.2020 3845 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 4126 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4639 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1090
Neml Suresi Tefsiri 63-66. Ayetler
14.11.2020 3026 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1089
Neml Suresi Tefsiri 59-62. Ayetler
7.11.2020 3127 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3982 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3858 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1086
Neml Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
17.10.2020 2867 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1085
Neml Suresi Tefsiri 36-40. Ayetler
10.10.2020 2957 Okunma
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3968 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7744 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5625 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 4186 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3586 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3727 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4749 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4469 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4758 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4679 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4834 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4559 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3411 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4489 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3637 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 5187 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3864 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 5163 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 5031 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4949 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3552 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3490 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3702 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 5166 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 4218 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5440 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 4099 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 5285 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4430 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4439 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4582 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4779 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 5324 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 4126 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 5272 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4537 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3856 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4393 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4601 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 4133 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 4109 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 4096 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4549 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5662 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9840 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1039
Nur Suresi Tefsiri 32-34. Ayetler
23.11.2019 4661 Okunma
1 Yorum 24.11.2019 08:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1038
Nur Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
16.11.2019 3711 Okunma
1 Yorum 19.11.2019 12:31
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1037
Nur Suresi Tefsiri 27-29. Ayetler
9.11.2019 3859 Okunma
1 Yorum 10.11.2019 05:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1036
Nur Suresi Tefsiri 23-26. Ayetler
2.11.2019 3359 Okunma
1 Yorum 03.11.2019 07:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1035
Nur Suresi Tefsiri 19-22. Ayetler
26.10.2019 3391 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 13:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1034
Nur Suresi Tefsiri 12-18. Ayetler
19.10.2019 3757 Okunma
1 Yorum 20.10.2019 10:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1033
Nur Suresi Tefsiri 6-11. Ayetler
12.10.2019 5717 Okunma
2 Yorum 16.10.2019 14:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1032
Nur Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
5.10.2019 4253 Okunma
1 Yorum 06.10.2019 23:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1031
Müminun Suresi Tefsiri 111-118. Ayetler
28.09.2019 3454 Okunma
1 Yorum 30.09.2019 10:50


© 2025 - Akevler